politika tarafından postalanan herşey
-
FENERBAHÇE "EL ARABİA FENERBAHÇE" OLUR MU?..
Isgale Lig TV'dan basladilar,cemaatci Hakan Sükür'ü oraya oturttular.Hakan Sükür'ün AKP milletvekili sifatiyla Lig TV'da yorumculuk yapmasi öyle siradan bir olay degildir.Aylik 150 bin lira alacak Hakan Sükür oradan,ayni zamanda milletvekili ayligi da calisacak.Hakan Sükür Lig tv'da statü olarak hem AKP'yi hem de Cemaati temsil ediyor.Milletvekillerinin milletvekilligi görevini sürdürürken baska bir iste calismalari para kazanmalari yasa ile yasaklanmistir.CHP'li milletvikilinin ücretsiz doktorluk hizmeti vermek icin istedigi izin meclis baskani tarafindan geri cevrildi.Demek ki Hakan Sükür bu anlamda özel bir konumdadir.Cünkü AKP'lidir saygilarla
-
Tinerci olunmaz, tinerci ölünür..
TINERCILER KURDU CUMHURIYETI! “Dindar nesil” yetiştirmeye kalkman da iyi bir şey… “Dindar” olmayıp da “tinerci” olacaklarına… * Biber gazını tanıdı bu nesil… Çekmeyen yok… Sayende tavşan gibi burunlarını oynatıp, biber gazı çeşitlerini sayabiliyor gençler: “Nato biber gazı”, “Hardallı”, “U-2 sprey”… * “Dindar” olmayanları “Tinerci” saydığına göre… “Dindarın adaletini” de öğretirsin artık yetiştireceğin nesle: 17 yaşında “parasız eğitim” istedikleri için… Ya da köyün deresini korumaya kalktıkları için, tekme yiye yiye çıkartıldıkları mahkemede “silahlı terör örgütü üyesi” olmak suçundan hapse atılabileceklerini bilsinler… Silah; şemsiye sapı… Şemsiyeden uzak duruyor nesil… Şeytan doldurmasın… * “Dürüstlük” de sana kaldı o zaman… Bilmeceleri var çocukların misal: “İki fener arasındaki fark?..” Sen bil hadi… * “Vatan sevgisi” mesela… Numunelik yetiştirilmiş “dindar nesilden” iki mahdum, askerlikten yırttıktan sonra, eşitlik bakımından 30 bini veren zenginler de tüyüyorlar… Söylemeye gerek yok: Son avuç bulgurunu askerine yedirerek ve son oğlunu şehit olmaya göndererek, tinerciler kurdu bu Cumhuriyeti… * Dindar nesil “saygısı” da vardır sende… Ayağa kalkmayanı “Niye kalkmadın” diye hücreye… Güven Park’ta oturdu mu “Niye oturdun” diye cop… İkisinin ortası yan yatsan… “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyerek paşama 134 yıl ağırlaştırılmış müebbet hapis… “Tinerci” yapmamıştı bunu… * “Ahlak” dersen… Bir tek orasını merak ediyorum… İnsanların özel hayatları didiklenip telefonları dinlenirken… Gözetlenen yatak odalarının görüntülerinin ortalığa saçılmasını “ahlak” ile nasıl bağdaştıracaksın?.. * Bu arada sen de öğren ama: “Adam” olmak için “dindar” olmanın şart olmadığını… Bekir Coşkun 08 Şubat 2012
-
Muhafazakar Sapıklık. "Heykel Fetişizmi"
Merak etmeyin yakinda Atatürk'ün heykellerini ve büstlerini de adama benziyor bize yaramaz diye kaldirirsalar sasmayin. saygilarla
-
Erdogan neden acele ediyor?
Fatih Projesinde Çocuklarımızı Bekleyen Tehlike “Her öğrenciye tablet” sloganıyla dile getirilen ve FATİH (Fırsatları Artırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesi’nin bir parçası olduğu belirtilen tablet bilgisayarlı eğitim herkesin gündeminde. Gerçek şu ki, bugün dünyanın hiçbir ülkesinde tüm K12 (ilköğretim ve lise) öğrencilerini kapsayan tabletli eğitim bulunmamakta ve söylenilenin aksine Portekiz, İngiltere, Kore gibi birkaç ülkede sadece pilot çalışmalar bulunmaktadır. Teknoloji ve internet altyapısı çok kuvvetli olan ülkelerden Kore’de bile ilk aşamada 2012 yılında sadece 489 okulda tablet PC’li eğitim hedeflenmektedir. (Tıklayınız!) Kore’de ki bu çalışmanın 2015 yılına kadar hedeflenen kısmında ise tüm müfredatın öncelikle z-kitap (animasyon, video ve benzeri görseller içeren interaktif dijital içerik) formatına dönüştürülebilmesi planlanmaktadır. FATİH Projesinde çoğu kişi, tabletlerin nerede üretileceği, eğitimde tablet kullanımının getirecekleri, 15 milyon tablet üretileceği, tablet kullanımının eğitimde devrim olacağı vb. yalan yanlış birçok fikri tartışıyor. Bu projeyle birçok lobi oluştu; Win-tel lobisi, “Türk malı olsun bak biz yaptık” diye montaj tableti yutturmaya çalışanlar, telekomcular, 3G’ciler, iPad’ciler, teşvik alabilme umudu ile bir anda ağız değiştiren otomotiv sektörünü örnek alan “teşvik meraklıları” bunlardan bazıları. Ancak bunlardan hiçbiri bu projedeki ciddi bir tehlikenin altını çizme cesaretini göstermiyor. FATİH projesinde, internete erişim amacıyla bir şekilde kablosuz özellikler içeren tabletli eğitim çocuklarımız için çoğumuzun görmekten çekindiği ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Hiçbir hükümet bu tür siyasi bir riski almak istememelidir. Bu makalede FATİH Projesi çerçevesinde kablosuz cihazların vücudumuz üzerindeki etkileri ve muhtemel tehlikelerinden bahsedilecektir. 6 Mayıs 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu çevre komitesi, cep telefonları ve bilgisayarlarda kullanılan kablosuz internet bağlantısının insan sağlığı için risk oluşturabileceği ve okullarda kullanımının yasaklanması gerektiği görüşüne varmıştır. (Tıklayınız!) İngiltere (Tıklayınız!), Avusturya, Kanada, Rusya (Tıklayınız!), Fransa (Tıklayınız!) , Almanya (Tıklayınız!) ve Amerika’nın (Tıklayınız!) bazı eyaletlerinde ve dünyanın başka birçok ülkesindeki okullarda (Tıklayınız!) ve kütüphanelerde cep telefonu kullanımının en azından sınırlanması gerektiği, bizzat sağlık bakanlığı yetkilileri tarafından söylenmekte ve çeşitli önlemler alınmaktadır. Bu ülkelerde, belirli yaş altındaki çocuklar için cep telefonu kullanımı yasaklanırken, Türkiye’de bazı kamu kurumlarının bile bu riske dair alaycı ve ciddiye almayan tavır ve söylemlerini anlamakta zorluk çekiyorum. Halbuki kamu herkesten çok daha şüpheci olmalıdır; Sağlık Bakanlığının bu konudaki tavrını çok olumlu buluyorum. Geçtiğimiz Şubat ayının başında Sağlık Bakanlığı, “Elektromanyetik Alanların Sağlık Etkilerini Değerlendirme Alt Kurulu” bir rapor yayınlayarak, cep telefonlarının insan sağlığına etkileri konusunda kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve önlem alınması için uyarılarda bulunmuştur. Aynı gün, yine aynı alaycı kurum ve STK’ların cep telefonlarının, sağlığı tehdit ettiğine dair herhangi bir bilimsel veri bulunmadığını iddia etmesi ise şaşırtıcı bir durumdur. Kablosuz Cihazlar ve Non-ionizing Radiation (İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon) Doğal ya da yapay radyoaktif çekirdeklerin kararlı yapıya geçebilmek için dışarı saldıkları hızlı parçacıklar ve elektromanyetik dalga şeklinde taşınan fazla enerjileri olarak tanımlanan radyasyon, temelde “iyonlaştırıcı” ve “iyonlaştırıcı olmayan” olarak iki kısımda incelenir. (1) İyonlaştırıcı radyasyon; alfa, beta ve nötron partikülleri ile X ışını ve gama ışınından oluşur, bilinen ve çok daha tehlikeli olan radyasyon etkisi budur. Cep telefonları gibi kablosuz cihazların tümü bilgi (veri, ses, resim, video vb.) iletişimi sağlamak için radyo dalgalarını kullanırlar. Bu radyo dalgalarının vücut tarafından soğurulduğu bilinmektedir. Bu da radyo dalgalarının elektromanyetik enerjisi vücutta ısıya dönüştürülüyor anlamına gelir. Buna termal etki (thermal effect) veya iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkisi denir. Bu ısınmaya karşı vücudumuz iç soğutma mekanizmamızı başlatarak tepki verir. Böylece vücut sıcaklığımız tekrar sabitlenir. Bu termal etki yalnızca yüksek yoğunlukta olduğunda sağlığa zararlı hale gelir. Yandaki şekilde görüldüğü gibi tüm elektrik ve elektronik cihazlar elektromanyetik yayılım yapmaktadır. Isı emilimini tanımlamak için kilogram başına watt birimi ile ifade edilen Specific Absorption Rate (SAR), Özgül Soğrulma Oranı ölçümü kullanılır. SAR, vücut tarafından emilen radyo dalga enerjisi oranını temsil eder. Teknoloji ilerledikçe cep telefonları, kablosuz telefonlar (DECT) ve kablosuz ağ araçları gibi verici modunda çalışan elektronik iletişim araçları European R&TTE (Radio and Telecommunications Terminal Equipment) 1999/5/E yönergelerine uygun olmalıdır. Bu yönerge kullanıcıların ve diğer insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak ve paraziti engelleyecek temel gereksinimlerle ilgili kurallar koyar. Üreticiler piyasaya sunmadan önce ürünlerinin insan sağlığını korumak için gerekli ön şartları sağladığını gösterebilmelidir. Diğer bir deyişle, Avrupa uyumlu teknik standartlarda adı geçen limit değerlerine uymalıdırlar. Limit değerlerini hesaplamada kullanılan bilimsel altyapı, ICNIRP (Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu)’nin tavsiyeleridir. ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri aşağıdaki limit değerlerini aşmamalıdır • Baş ve gövdenin maruz kaldığı değer için 2 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde); • Kol ve bacakların maruz kaldığı değer için 4 W/kg (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde); • Tüm vücudun maruz kaldığı değer için 0.08 W/kg (tüm vücut ortalaması kullanılmıştır). Burada dikkat edilmesi gereken husus SAR ölçümlerinin ortalama 6 dakikalık bir zaman diliminde yapıldığıdır. Cep Telefonları Bir cep telefonu arama yapmak için, mesaj ya da resim göndermek için, bazı durumlarda e-mail göndermek ve internete girmek için kullanılabilir. Bilgi (ses, metin, resim, video vb.) radyo dalgaları ile gönderilir; cep telefonu radyo dalgalarını baz istasyonundan alır ve ona geri iletir. Bu radyo dalgaları bazen GSM radyasyonu diye de isimlendirilir. Cep telefonları diğer kablosuz cihazlarla kıyaslandığında en yüksek aktarım gücüne (ve buna bağlı olarak da en yüksek radyasyon seviyelerine) sahiptir. Bir cep telefonunun en yüksek gücü 1-2W’tır. Onun gerçek kapasitesi çekim gücüne bağlıdır; en uygun kapsama alanlarında aktarım gücü binlerce kez daha az olabilir. Bu “otomatik güç kontrolü” olarak adlandırılır. Herhangi bir kullanıcı GSM çekim gücünün ne kadar iyi durumda olduğunu ekrandan görebilir. Cep telefonlarının radyasyon limit değeri 2 W/kg’dır. Limit değeri insan başını termal etkiden korumak amacıyla koyulmuştur. Üretici SAR değerini ürettiği her model için ölçmek zorundadır. SAR değeri kullanım talimatlarında yazmaktadır. Bu zamana kadar cep telefonlarından yayılan radyasyonun kullanıcılara zararlı olduğu ispatlanmadı, ama mevcut bilimsel bilgi birikimi baz alındığında uzun süreli ve sık cep telefonu kullanımının doğuracağı sağlık riskleri tamamen görmezden gelinemez. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Merkezi (IARC) 31 Mayıs 2011 tarihinde cep telefonu kullanımının beyin tümörünü tetikleyecek riskleri artırma olasılığı bulunduğunu açıkladı. Aşağıda bu açıklamanın orijinal metnini bulabilirsiniz. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansının uyarısı cep telefonun yoğun kullanımı yüksek oranda beyin kanserine yol açabileceği yönündedir. Bu nedenle IARC radyo dalgalarını ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’ “2B” sınıfına almaktadır. Bu sonuç hayvanlar ve hücreler üzerinde yapılan mevcut epidemiyolojik çalışmaların ve araştırmaların müşterek bir analizinden sonra ortaya koyulmuştur. Çoğu çalışmada beyin kanseri riskine dair bir bulguyla karşılaşılmamıştır ancak, iki büyük çalışmada (the international research Interphone and a Swedish meta-analysis) uzun süreli cep telefonu kullanımında (toplam kullanım 1500-2000 saatten fazla olduğunda) yüksek beyin uru riski ve derecesi tam belirlenemeyen akustik nöroma bulgularına rastlanmıştır. 2B sınıflandırması, ‘insanoğlu için muhtemel kanserojenler’, kanser ile alakalı ‘kısıtlı epidemiyolojik bulgular’ gösteren çevresel faktörler ve maddelerle ilgilidir. Kısıtlı bulgularla elde edilen sonuçlar zahiri olabilir ve muhtemelen sonuçlar rastgele ya da önyargıya dayalı olabilmektedir. Kesinlik derecesi 1 (kanserojen) ve 2A (muhtemelen kanserojen) sınıflandırmalarından düşük olan şeyler ‘insanoğlu için potansiyel kanserojen’ olarak sınıflandırılır. Daha az bulgu söz konusu olduğunda madde ‘ sınıflandırılamaz’ olarak değerlendirilir. Son olarak da 4. sınıf ‘muhtemelen kanserojen değil’dir. IARC daha fazla araştırma yapmanın gerekliliği üzerinde ısrar ediyor ve bu sırada etkiyi azaltabilmek adına kulaklık veya sesli iletişim yerine kısa mesaj servisleri kullanmayı öneriyor. Yandaki şekilde cep telefonlarının elektromanyetik alan etkisinin mesafe ile nasıl azaldığı görülmektedir. Dikkat edilirse ancak 3 metreden sonra EN60601-1-2 standardı ile belirlenen 3V/m veya 1V/m bağışıklık seviyesine düştüğü görülebilir. Kısacası, kulağınıza dayadığınız bir cep telefonunun aynı noktaya dayanan bir silah kadar tehlikeli olduğu düşünülmelidir. Fatih Projesinde 3G Kullanımı FATİH Projesinde 40-50 kişilik sınıflarda 3G cep telefonları kullanıldığı düşünülürse oluşacak elektromanyetik etkinin tüm üreticilerin şu anda sığındığı whole-body ortalama SAR sınır değerlerinin (0.08 W/kg) bile üstüne çıkacağı aşikardır. Bu kimsenin göze alabileceği bir risk değildir. Elektromanyetik alan arttıkça yandaki formülde de görüldüğü gibi alan SAR değeri bu şiddetin karesi ile orantılı olarak artmaktadır. Görüldüğü gibi kablosuz cihazların esas sıkıntısının alıcı ve aynı zamanda verici konumunda çalışmasıdır. Çok basit olarak şu mantığı yürütebiliriz; bilgi paylaşmak, veri, ders sunumları, ödevler ve her türlü öğrenme nesneleri için, evet internete ihtiyacımız var, ama neden bunu belki de 1-2 km uzaktaki 3G anteni ile sağlamaya çalışalım? Çok yakınımızda ve doğal olarak elektromanyetik yayılımı çok daha az kablosuz internet erişimi ile sağlamak daha akılcı olmaz mı? Kablosuz İnternet (WLAN) WiFi kartlı ya da wifi adaptörü bir bilgisayarı, tablet PC’leri veya VoIP (Voice over Internet Protocol) çalışan iletişim cihazlarını internete kablosuz bağlantı ile erişmemizi sağlar. Tüm kablosuz cihazlar arasındaki iletişim bir “erişim noktası” aracılığıyla gerçekleştirilir. Bazen herhangi bir cihaza bağlı olmayan bir kablosuz router (modem) erişim noktası olarak da hizmet verebilir. Kablosuz internet (WLAN) bağlı cihazlar hem sinyal gönderebilir hem de alabilirler; yani alıcı ve vericidirler. Kablosuz internet cihazlarının ve erişim noktalarının aktarım güçleri oldukça düşüktür ve daha güvenli olarak düşünülebilirler. Aktarılan elektromanyetik enerji miktarı, aktarım kapasitesine ve aktarılan verinin miktarına bağlıdır. Bu cihazların en büyük hacimli verilerde bile standartları karşılayabilmelidir. Bir erişim noktası veri iletmezken bile, belirli aralıklarla bir sinyal (bir işaret) gönderir. Bir erişim noktası maksimum kapasiteyle 100mW, işaret sinyali gönderirken ortalama 0,5mW güç iletir. Yüksek hacimli bir veri aktarılırken ortalama güç 70mW’a kadar yükselebilir. WLAN’lar çok hassastır ve çok düşük bir sinyal seviyesiyle bile ağ kurabilirler. Maksimum aktarım gücü kullanılırken bile 20 cm mesafedeki elektrik alanı 6 V/m’den az iken bir metrelik bir mesafede bu değer 1,5 V/m’ye düşer. Yandaki grafik WiFi cihazlarının oluşturduğu elektrik alanının mesafeyle nasıl azaldığını göstermektedir. Fatih Projesinde WLAN Kullanımı FATİH Projesinde WLAN kullanımı elektromanyetik alan etkisinin ve bu tür cihazların güçlerinin çok daha az olmasından dolayı çok daha az risklidir. İngiltere sağlığı koruma ajansı bir wi-fi erişim noktası yanında bir yıl oturan bir kişinin sadece 20 dakikalık bir 3G telefon konuşmasında aldığı radyasyon kadar etkileneceğini söylemektedir. Aynı ajans wi-fi kartlarının elektromanyetik yayılımının FM radyo veya TV kadar etkili olduğunu bildirmektedir. WLAN ile iletişim tabi ki GSM iletişimi kadar değildir, peki bunun insan üzerindeki etkisi nedir? WLAN cihazlarının ortalama soğurma etkisi incelendiğinde 100 mW maksimum transfer gücüne sahip bir IEEE 802.11g WLAN cihazı 0.1 – 0.25 W/kg SAR (ortalama 10 gr vücut dokusu üzerinde) değerine sahip olduğu görülür ki, bu da 3G ile karşılaştırıldığında 6-7 misli daha azdır. Ancak yine de 40-50 kişilik sınıflarda tüm öğrencilerin WLAN kullanması durumunda ICNIRP’ye göre özgül soğrulma oranı (SAR) değeri limitleri aşacaktır. Bunun farkında olan birçok Avrupa ülkesinde konuya dikkatle yaklaşılmaktadır. Yandaki video filmde bu kaygıyı izleyebilirsiniz. Sonuç Sonuç olarak FATİH Projesi, sadece teknolojik beklentiler, Türkiye’de herhangi bir seviyede SKD montaj, PCB dahil üretim veya donanım ve yazılımı dahil orijinal üretim konuları yanında sağlık sorunları açısından da incelenmelidir. Yönetim Kurulu üyesi olduğum Tübider Bilişim Sektörü Derneği’nin FATİH Projesi hakkında resmi görüşü aşağıda verilmiştir. Çok dikkatli okunmasını dilerim. Fatih Projesi Tübider Resmi Görüşü TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği olarak “Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” FATİH Projesinin öncelikle ülkemizin Bilgi Toplumu Strateji Belgesinde yer alan “Bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitim sürecinin temel destek araçlarından biri olması, öğrencilerin ve öğretmenlerin bu teknolojileri etkin kullanabilmesi” ilkesine uygun olduğu görüşündeyiz. Türkiye’deki tüm sınıfları kapsayan bir internet alt yapısının kurulmasını ve eğitim ekosistemi içerisinde yer alan tüm unsurların (öğrenciler, öğretmenler, eğitim kurumu yöneticileri, veliler vb.) birbirine bu ağ üzerinden kolayca bağlanarak, bulut bilişim teknikleri ile etkileşimli bilgi paylaşımında bulunabilmesini destekliyoruz. Bu amaç doğrultusunda bilfiil derneğimizin gerektiğinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarına karşılıksız danışmanlık hizmeti verebileceğini ve derneğimize üye kuruluşların hâlihazırda ellerinde bulunan 1,000 saati aşkın görsel bilişim eğitimlerini kamuya hibe ettiklerini de belirtmek isteriz. Derneğimiz, bu projenin ilk evresinde 620.000 sınıfa bilgisayar ve panel tipi akıllı tahta alınmasının uygun olduğunun ve okullar arası bir ağ alt yapısının oluşturulmasının gerekliliğine inandığının altını çizerek, bu projede Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin yerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmektedir. FATİH Projesinin “FATİH’leri”, proje kapsamında tüm okullara dağıtılacak olan bilgisayar, akıllı tahta veya projeksiyon gibi cihazların etkili, verimli ve en doğru şekilde eğitimde kullanılmasını sağlayacak, gereğinde bu amaçla tüm öğretmenleri eğitecek olan Bilişim Teknolojileri Öğretmenleridir. Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri BT derslerinin kaldırılmasından dolayı “Norm Kadro dışı kalmak” gibi uygulamalarla sıkıntıya düşmüştür. Derneğimiz, çıkartılacak kanun ve yönetmelikler ile Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin gerçekten öğretmen, formatör veya teknolog kadrolarının yeniden biçimlendirilmesi ve buna paralel olarak BÖTE ve TEF fakültelerinin açılması veya kontenjanlarının uygun şekilde değiştirilmesi gerektiği görüşündedir. TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği, FATİH Projesinin 2. evresinde tüm öğrencilere tablet PC verilmesinin bugün için hem teknolojik maliyet, hem de eğitim açısından çok doğru olmadığı kanısındadır. Milyonlarca tabletin kullanımında gizli bir maliyet ve içinden çıkılamayacak problemler oluşturacak bakım-onarım gider ve sorunlarının oluşacağını ve bu sebeple konunun, öncelikle deneyimli ve devletten maddi beklentisi olmayan bilişim STK’ları ile tartışılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Mutlaka tüm öğrencilere bir eğitim aracı verilecekse öncelikle en azından tüm ilk ve orta öğretim derslerinin, kurulacak ağ ile tüm yurt sathında sunulmasının ardından, sadece bir e-okuyucu/e-kitap düşünülmesi gerektiğini açıkça görüyoruz. Bu e-okuyucu tüm chip, işlemci ve yazılım tasarımları da dahil bilimsel ve teknolojik anlamda Türkiye’de üretilebilir. Ancak bunun sanayi anlamda rantabl olup olmayacağının iyi değerlendirilerek yerli katkının nasıl arttırılacağı daha iyi planlanmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Elektromanyetik Güvenlik Komisyonu gibi birimlerce yapılan ve özellikle çocukların cep telefonu kullanımlarının kısıtlanması gerektiğini vurgulayan uyarılar bulunurken ve dünyanın birçok ülkesinde okullarda 3G veya Wifi cihazlarının kullanımı engellenirken, Türkiye’de 15 milyon öğrenciye FATİH projesinde nasıl bir altyapı sağlanacağı sadece teknik açıdan değil, öncelikle sağlık ve güvenlik açısından uzmanlarca incelenmeli ve çocuklarımızın sağlığını tehlikeye atmayacak bir çözüm oluşturulmalıdır. İyonize Radyasyonun Biyolojik Etkileri – Özlem Coşkun
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
Türkiye'de yasanan despotlugu gözardi ederek hala PKK propagandasi yapmak ve askeri suclamak ancak AKP yandasligi olarak yorumlanir, Mezarliklarda kazilar yapip cikan insan kemiklerini "aha da jitemin isledigi cinayetler"diye halka arzetme cabalari ile hala gündemi degistirme amacinda olanlar var. Türkiye üzerinde oynanan oyunlarin aktörleri artik bellidir:ABD-AB güdümündeki iktidar ve Kürtcü fasistler,Hizbullahcilardir. saygilarla
-
Izmir'den ne istiyor bu Erdogan?
Son secimlerdeki sonuclari hatirlayinca bana da Izmir de gitti gibi geliyor.Cünkü son günlerde ki Atatürkle ilgili gelismelere karsi Izmir'in pasifligini ben hayra yormuyorum.Kurtulus Savasi'mizin noktalandigi bu ilimizde sanki Atatürkle ilgili olan tartismalar Izmirli'leri hic ama hic irgalamiyor gibi.Ertugrul Günay gibi birisinin hala Izmir'den AKP milletvekili secilebimesi cok büyük bir uyaridir bence. saygilarla
-
Dindar gençlik ve spor bayramı
Taraf denilen cemaat+PKK gazetesi basbakanin dindar genclik aciklamasini kullanarak acik acik Atatürk'e hakaret ediyor ve saldiriyor.Diger taraftan basbakanin dindarlar serisinden olan Milli Gazete ise cinayet cetesi basligi altinda Istiklal Mahkemelerine saldiriyor ve Cumhuriyet karsiti Iskilipli denilen bir meczubu savunuyor.Bu gazeteleri okudukca neden basbakanin DINDAR NESIL yetistirmek istedigini anliyoruz.Basbakanin yetistirecegi dindar nesil Atatürk ve laiklik karsiti bir nesil olacaktir.Yoksa Türkiye'de nesiller hep dindar olmustur ancak bunlarin hicbirisi ne laiklik ve ne de Atatürk düsmani olarak yetismislerdi.Iste bu noksanlik basbakani rahatsiz ettigi icin dindar nesil yetistirme hevesine kapildi. Ögrencileri demokratik haklarini kullandilar diye tutuklatan,yazilmamis kitabi terör adi altinda yasaklayip yazarini tutuklatan,Amerika'li ajanlarin sakladigi silahlari pasalar sakladi diye asker avina cikarak gögüslerini bu ülkenin birlik ve güvenligine kastetmis olan katiller sürüsüne karsi geren komutanlari tutuklatan,sahte ve para ile tutulmus gizli taniklarla tiyatroculuk oynayan cemaatin savcilari,basbakanin isledigi sucu görmezden ve duymazdan geliyorlar. Son birkac gündür artik acikca biliniyorki Özel yetkili mahkemeler ve onlarin yargiclari,savcilari AKP'nin adamlaridir.Ülkede korku psikolojisi ile toplumu sindirmek,sinmek istemeyenleri kendi savcilarina tutuklatan AKP despotlugunu pervasizca ilan etmistir.Dindar nesil ile Hitler Jugend(Hitler Gencligi)ayni anlama gelir. Taraf gazetesinin, milyonlarin kalbinde yer tutmus olan ulu öndere ahlaksizca saldirmasi yeni degildir.Cemaat ve PKK yandasi bir gazeteden baska bir davranis zaten beklenemez ancak kaynayan su tastigi zaman nereyi yakacagi belli olmaz.Atesle oynayanlar cikacak olan yangindan da sorumludurlar.Bu cumhuriyetin kurulmasi kolay olmadi,düsman cizmelerinin altinda Türkiye inlerken,o kirli cizmeleri ortadan kaldirmaya calisanlara karsi bircok sahte müslüman ve isgalci yandasi gazeteci vardi,onlarin akibetlerini merak eden varsa arsivlere bakabilirler.Sunu kimse unutmasin ki ihanet asla unutulmaz ve de affedilmez.Sirasi gelince bun un hesabini halk sormasini bilir.O zaman sizi ne cemaat savcilari ve ne de dindar nesilciler kurtaramaz.Bizden söylemesi. saygilarla
-
Fransa meclisi genel kurulu, "Ermeni teklifini" kabul etti
Bu Türkiye'nin parsellenmesi demektir,yani cagdas SEVR! saygilarla
-
AMERİKA DERİN DEVLETİ HEP İSTER!..
AKP'nin amacinin AB olmadigini AB'ni kullanarak yasalari kendilerine göre degistirmeyi amac edindigini hep yazdik.Demokrasi bizim icin amac degil aractir diyen birisinin AB ile ilgisinin olmadigini basbas bagirdik.Bizi AKP'ye takmakla sucladilar. Mustafa Kemal Kurtulus Savasi ile bugünkü AB'ne atmis oldugu tokatin acisini bugün AB yani dünkü isgaciler Erdogan sayesinde bizden cikarmaktadirlar.Atatürk'ün isgalcilerin hedefinde oldugu bir gercektir peki Erdogan ve partisinin hedefinde Atatürk'ün olmasi bir tesadüfmüdür yoksa Erdogan'in AB ile eline gecirdigi bir firsatmidir? Ne diyor AB?Atatürk'ün resimlerini indirin,onu anayasanizdan cikarin ancak o zaman tam demokrat olursunuz cünkü Atatürk veya Kemalizm demokrasi yolunda bir engeldir.Böyle diyor AB yani Bizans yani Avrupalilar yani isgalciler,Sevr'ciler.Peki ne diyor Erdogan,Türköne,Altan kardesler,PKK'lilar,Candarlar,Yeni Safak,Milli Gazete,Yeni Akit,Bugün,Star?Onlarda demiyor mu,Atatürk bir diktatördü,Kürtleri katletti,Ermenileri katletti,indirin onun resimlerini,yikin heykellerini,kaldirin yazilarini sözlerini?Simdi kim kimi kullaniyor dersiniz?AB'mi Türkiyedeki Atatürk düsmanlarini yoksa Türkiyede ki Atatürk düsmalarimi AB'yi kullaniyor,gelin cikin isin icinden cikabilirseniz. Ey Türk Gencligi hitabesine taktilar simdi,büyük ihtimalle de kaldiracaklar bu hitabeyi.peki hani nerede bu genclik?Ne oldu biz Atatürk gencligiyiz diye mangalda kül birakmayanlar.Hani nerede cumhuriyet mitingcileri,Tuncay Özkan tutuklaninca hepsinin nefesi kesildi.Bir avuc TGB'li vatansever disinda genc kalmadi Türkiye'de.Hüseyin Celik diyor ki;Atatürk'ün genclige hitabesi "AYET MI?"yani neden kaldirilamasin.Demek ki ayetlerin kaldirilamiyacagina inanci var.Böyle birsey olmazda maazallah eger öyle birsey olmaya görsün inanin ki milyonlarca insan sokaklara dökülür,ama Atatürkcü genclikten ese yok Türkiye'de artik,hepsi korkuyor,hani Atatürkcüler korkmazdi ne oldu? Türkiye'de cok acik bir fasizm var.Bu fasizm karsisinda bir avuc fedakar insan ve yazar disinda herkes susuyor.Türkiye'nin bölünemezligini vurguladigimizda bizi irkci ve fasist diye damgalayanlar nedense ülkedeki gercek fasizm karsisinda dillerini yuttular. saygilarla
-
Yandaslar fire veriyor!
Mehmet Altan'in kovulmasindan sonra,bugün de TARAF yazari Perihan Magden Taraf'tan ayrildi.Ayrilis nedeni ise cok ilginc.Bizim yillardir kavgasini verdigimiz ve AKP'nin ne oldugunu dilimizin döndügü kadar anlatmaya calistigimiz gercekleri söyleyerek veda etti. Dün Mehmet Altan AKP'nin ne oldugunu ve de ne olmadigini anlatti,bugün Perihan Magden ayni yolu takip etti."AKP kendi vesayetini getirdi"diyen Perihan Magden "AKP kendi derin devletini kurdu"diyenleri de hakli cikartti. Bir yandas daha eksildi sahneden,bunlari digerleri de takip edecek ve sonunda sadece belirli bir cekirdek yandas disinda hicbir yandas kalmayacak artik. Silivri Toplama Kampindaki serefli gazetecilere söylemediklerini birakmayan bu yandas gazetecilerin gecte olsa gercekleri görmeleri bizi sevindiriyor. Ben bu forumda yazmaya basladigimdan beri AKP'ye karsi mücadelemi verdim.Elimden geldigince AKP'nin tehlikeli oldugunu,Erdogan'in Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve Atatürkcü yapisini yok etmeye calistigini dile getirdim.Beni,bazilari AKP'ye takmakla elestirdirdiler.Bugün benim AKP ile ilgili yazdiklarimi artik coklari kabul etmektedir.Ben cizgimi degistirmedim cünkü AKP'nin ne oldugunu cok iyi anlamis Erdogan'i yeterince etüd etmistim. saygilarla
-
Izmir'den ne istiyor bu Erdogan?
Son dönemlerde,AKP'nin savcilari Izmir Büyüksehir Belediyesi'ne baskinlar düzenleyip,evraklari ve birkac kisiyi gözaltina aldirip sonra tutuklatiyor,AKP belediyeleri disinda kalan ne kadar CHP'li belediye varsa AKP'nin savcilarinin hismina ugruyor. Sokaklar camurluymus,ihaleye fesat karismis,metro yokmus falan filanlarla belediye calisamaz bir konuma getiriliyor,halbuki,Istanbul sokaklari daha cok camurlu,metro insaati yilan hikayesi her taraf insaat alani.Ankara,Kayseri aynen fakat her nedense buralara AKP'nin savcilarinin hicbiri ugramiyor demek ki onlarin bütün dertleri Izmir. Dünyada hic emsali olmayan bir ceza isteniyor Izmir Büyüksehir Belediyesi Baskani Sayin Aziz Kocaoglu icin.Tami tamina 397 yil.50 kisiyi öldürün bu kadar ceza vermezler.Ömür boyu hapis ise en fazla 90 yil olabilir eger kisinin ömrü yeterse,397 yil demek hemen hemen 4,5 x90 yil demektir. Bugün Izmir'le ilgili bir haber yazisi okudum ve bu yaziyi okuyunca kafamda bir isik yandi neden Aziz Kocaoglu'na bu kadar hapis cezasi istendigi ve Izmir'le neden Erdogan'in bu kadar ugrastigini anlamak acisindan. Yazi cok önemli: İzmir dünya dördüncüsü Dünyanın en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasında İzmir, mega kentlerin yanında İstanbul ve Ankara’yı da geride bırakarak 4’üncü oldu ABD’deki düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’nün, dünyanın en büyük 200 metropol ekonomisi arasında yaptığı araştırmadan ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Rapora göre, dünyada hızlı büyüyen metropol ekonomilerinin yüzde 90’ı Kuzey Amerika ve Avrupa dışından oldu. Şangay başı çekiyor Raporda, dünyanın en hızlı büyüyen 10 şehrinin Çin, Türkiye ve Suudi Arabistan’da toplandığı görülüyor. Bu kapsamda, dünyada en hızlı büyüyen şehir Çin’in Şangay kenti. Şangay’ın ekonomisinin boyutu Finlandiya ile aynı. Listede, Çin’in, Hangzu kenti beşinci Şenzen şehri sekizinci ve Şenyan da onuncu sırada yer alıyor. En hızlı büyüyen şehirlerden ikincisi ve üçüncüsü ise petrol zengini Suudi Arabistan’ın kentleri. Bu çerçevede, ikinci sırada ülkenin başkenti Riyad, üçüncü sırada da Cidde olduğu görülüyor. Türkiye’den üç şehir Türkiye’nin üç büyük şehri de dünyanın en hızlı büyüyen metropol ekonomileri arasına girdi. Listede İzmir, İstanbul ve Ankara’yı geride bırakarak dördüncü sırada yer alırken, Ankara altıncı İstanbul ise onu takiben yedinci sırada dikkati çekti Listenin dokuzuncu sırasında Şili’nin başkenti Santiago yer aldı. Bu haberi okuduktan sonra Izmir'in neden Erdogan icin artik "GAVUR IZMIR"olmadigini ve bir an önce AKP'nin eline gecmesi gerektigini anladim.Izmir rant yönünden Istanbul ve Ankara'dan daha cazip bir kentimizdir. saygilarla
-
Ergenekon Ve Deniz Feneri Davaları Arasındaki Farkları Bulun.
Ergenekon mahkemeleri veya Özel Yetkili Mahkemeler;Istiklal Mahkemelerinden rövans almak icin kurulmustur.Istiklal Mahkemeleri Devrim yasalarinin korunmasi ve onlara karsi gelenlerin yargilanmasi ama asil, asker kacaklarini yargilamak icin kurulmus olan mahkemelerdir.Bir devrin kapandigi ve üniter bir yapinin olusturuldugu döneme ait olan bu mahkemeler o günün sartlarinda gerekliydi,bugün sartlar tamamen farklidir,yani kurulu bir devlet düzeni vardir,90 yildir calisan bir parlamento ve az cok isleyen bir demokrasi mevcuttur.Bugünkü Özel Yetkili Mahkemelerin amaci devletin korunmasi degildir,AKP'nin korunmasidir daha acikcasi yukarida belirttigim gibi Istiklal Mahkemelerine rövans olarak kurulmus olan bu mahkemelerde Laiklik,Atatürk ve Cumhuriyeti savunan sivil ve resmi kisiler yargilanmaktadir.Yani Erdogan rejimine karsi olanlarin yargilandigi mahkemelerdir bunlar.Siz bakmayin,onlarin "Gazetecilik yaptiklari icin tutuklanmadilar"demelerine,onlar gazeteci olduklari ve Erdogan'a karsi olduklari icin tutuklanmislardir.Erdogan bu sözlerle ancak ya köylü Ahmet efendiyi ya da sakalli hocayi kandiriyor.Silivride ve Hasdal'da tutuklu olan subay,sivil,gazeteci,Akademisyen kim varsa hepsi Erdogan karsitligindan tutukludur,belgelerin hepsi uydurmadir.Kiliftir minareyi calmak icin, bu kiliflarin terzileride Fetocu istihbarat ve özel yetismis senaryo yazicilaridir. saygilarla
-
Sarkozy'e Osmanlı tokadı atmaya ne dersiniz?
Doldurusa gelmeyi cok seviyoruz,doldurusa gelip cinaet islemek,doldurusa gelip kavga etmek,doldurusa gelip egriyi dogruyu karistirmak bunlar bilmiyorum bizim kaderimiz mi olmaliydi? Osmanli tokadi atalim diye birileri ortaya cikiyor,neden tokat atacaksin diye sorulsa eminim cevabini veremez.Nedir davanin asli,neden Fransa'ya karsi bu saldirganlik?Ne yapti Fransa?Soykirimi inkar etmek suctur dedi.Evet dedi ve yasa cikartti.Simdi Fransa'ya Osmanli tokadi atmaya heveslenenler,neden tokat atmalari gerektigini bilmez fakat basbakanlari Fransaya karsi konustugu icin onun izini takip ederler.Halbuki o basbakan daha dün Dersimdeki eskiyayi savundu eskiyanin isyanlarin bastiranlari insanlik sucu islediler diye sucladi,peki simdi soruyorum bu basbakana Osmanli tokati atana oldu mu?Yani siz asil tokat atilmasi gerekene degilde daha uzaktakine tokat atmaya calisiyor sonra da o tokat atmak istediginiz ülkeden b asbakanlik icin AIRBUS satin aliyorsunuz.Güldürmeyin insani.Tokati hak eden atin hak etmeyene degil.Önce icimizdeki ihanet odaklarini tokatlayin sonra Sarkozy'e sira gelsin. Türk vatandaslari icin yapilan yeni pasaportlar hangi ülkede basildi dersiniz?FRANSA'da.Yani Ermeni soykiriminin inkar etmeyi suc sayan yasayi cikartzan ülkeye Türk devleti pasaport yaptiriyor,birileride hala Osmanli tokadini hayal ediyor.Fransaya Osmanli tokadi atamazsiniz ama bugünlerde Osmanli tokadini aynen dünkü gibi yine TÜRKLER yiyor Türkiye'de. saygilarla
-
TÜRKİYE-İSRAİL GERGİNLİĞİ -I-
fethiyedays arkadasi kutlarim,.dogru bir tespitte bulunmustur.Bop esbaskanliginin görevi Israil'in gelecegini güvence altina almak ve Islam ülkelerini bölmektir.Bu artik beyatzin beyaz oldugu kadar bir gercektir,aksini iddia edenler varsa belgelerle yazariz. Oy gaspetmek amaciyla,Davos'ta sergilenen one minite skeci AKP'lilerden ve dünyadan bihaber olanlardan baska hic kimseden alkis almadi cünkü akli olan herkes bunun bir shov oldugunu gayet acik acik anliyordu. Israil'e karsi kendi kamuoyunu kandirmak icin kabadayilik yapanlar ne hikmetse Kuzey Irak'ta Israil'in destekledigi Barzani'yi bagirlarina basiyor ve onun kurmus oldugu piyon devleti taniyordular.Generallerin Silivri ve Hasdal'da tutuklu olmalarinin tek nedeni,antiamerikanci ve anti Israilci olmalaridir daha acikcasi,Ortadoguda ABD emperyalizmine ve Israil oyunlarina karsi olmalaridir. saygilarla
-
Fransa meclisi genel kurulu, "Ermeni teklifini" kabul etti
Fransa'ya karsi ne Türkiye hükümeti ve ne de Azerbaycan hükümeti birsey yapamaz.Böyle abuk subuk önerilerle devlet yönetilmez,devlet ciddiyet ister.Siz Fransa'nin senatörünü ülkenize sokmazsiniz,Fransa'da sizinle diplomatik iliskiyi keser peki sonra? Ne Azerbaycanli milletvekili ve ne de Türkiye Hükümeti üzerlerine düsen görevleri yerine getirmemislerdir.Bugün Azerbaycan'in yaptigi destek degil köstek olmaktir daha kabacasi yagciliktir,Erdogan'a.Azerbaycan önce kendi önüne bakip Ermenilerden topraklarini kurtarsin sonra da Türkiye'ye akil versin. Türkiye'de bir Fransiz soykirim heykeli yok zaten olsa da din tacirleri karsi cikarlar put diye,Ama Fransa'da Ermeni soykirim aniti var,iste Fransa ile Türklye'nin kalibi burada ortaya cikiyor.Fransa'nin kimseye ihityaci yok Türkiye'nin var.Cünkü Türkiye su anda tüm Hiristiyanlara muhtactir Atatürk'ü tarihten silmek icin.Bu kadar basit.Türkiye hicbirsey yapamaz yapamadiginida 10 yildir ispatlamistir. saygilala
-
Yemeyin cocuklarada yedirmeyin!
MSG ( ÇİN TUZU) DENEN ZEHİR Knorr un hazır çorbalarının üzerinde"hiç bir koruyucu madde içermez" yazıyor diye alıyordum.Özellikle son çıkardıkları çorbalar çok kolay yapılıyordu ve gerçekten de çok lezzetli oluyordu.Bu maili okuduktan sonra hemen mutfağa gidip Knorr çorba paketlerinin içeriğine baktım.Maalesef içeriğinde MSG denilen madde var """ MSG Nedir ..??? """ Dikatlice Okuyalım ve Paylaşalım...!ar. Utanmadan Sağlık Bakanlığı'da bunu onaylayıp "Türk Gıda Koteksi'ne uygundur"izni veriyor.Şimdi anlıyorum ki ince bir çizgiye dikkat etmek gerekiyor.Şöyle ki "hiçbir katkı maddesi yoktur" la" hiçbir koruyucu madde içermez"dikkat etmediğimiz ama çok önemle dikkat etmemiz gereken iki ayrı ama önemli bilgi..Sizlerle paylaşmak istedim... MSG NEDİR?... halimvural biyolog il halk sağlığı lab. müdür yardımcısı SİVAS tel; 0346 2253514 0346 2253514 faks;0346 2245125 cep; 0533 6581415 0533 6581415 ÇOK Onemli: Bu msg denen illeti piyasalarda, daha masum bir ifade tarzı olsun diye ÇIN TUZU adıyla satıyorlar. Piyasada bazı dönerciler de bunu kullanıyorlar. O kadar lezzetli oluyor ki, bir döner yiyecegine 2-3 döner yiyesin geliyor. Ayrıca ithal olarak gelen BUTUN GIDA MADDELERİNDE BU MSG VAR (Peyniri,eti,konservesi vs vs.) MSG NEDİR?... MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var. MONO SODYUM GLUTAMAT Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel Olarak algılanmasını sağlıyor. Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor. Hangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda üreticilerinin bir çoğu MSG'yi karlı olduğu için kullanıyorlar. MSG ZARARLI MI ? Buna okuduktan sonra siz karar verin. Bu madde Nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak ALZHEİMER, PARKİNSON, HUNTİNGTON hastalıkları, SAR (Epilepsi) Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı) Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite. Büyüme hormonu baskılanması. Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet. Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar. Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek de aynı tahribatlara maruz kalıyor. Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerin de çok severek yediği CİPS'lerde çok kullanılmakta. Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, Hazır çorbalar, Dondurmalar, renkli yoğurtlar ve benzeri bir çok üründe var. Şimdi diyeceksiniz ki, Madem bunca zararı var, neden kullanıyorlar?. Küreselleşen dünyada, ticaret de küreselleşti. Küresel ticaret devleri insaf, merhamet gibi duygularla asla çalışmaz. Onların amacı çok kar etmek, çok daha büyümektir. Bu mamuller, albenisi olan renklerde ve janjanlı ambalajlarda sunulur. Televizyon, gazete ve duvar reklamlarında onlara sıkça rastlarsınız. Sadece maddesel tadıyla değil, görsel yollar ile de beyinlerimize kazınır adeta. Basit bir hesap yaparsak, ucuz zannedilen bu ürünleri çok pahalıya tükettiğimizi görürüz. Mesela Cips. Semt pazarlarında 3 kg . patatesi 1 TL ye alabilirsiniz. Oysa ki 50 gram CİPS 1 liradır. Yani 1 kg . Cipsi, 20 ytl.den tükettiğimizin farkında bile değiliz. Olumsuz etkileri de cabası. bu mamulleri üretenler !.... Kendi ürettiklerini asla yemezler, içmezler. Onların gıdaları organik ve doğaldır. Son zamanlarda organik tarım yapan çok güçlü özel şirketler türedi, burada itina ile yetiştirilen ürünleri semt pazarlarında göreniniz var mı? Ben henüz rastlamadım. Gelelim genel sağlık boyutuna; Son 25 yıla dikkatle göz atacak olursak, çocuk yaşta diyaliz cihazına bağlı yaşamaya mahkum edilenler, çok küçük yaşta şeker hastalığı ile tanışan çocuklar, obez çocuklar, asabi çocuklar, 9-10 yaşında buluğ çağına girenler, çeşitli nedenlerle engelli doğanlar ve bu sayının ülke nüfusunun % 12'sine çıkması ve benzerleri. Ve sizlerinde aklınıza gelebilen yeni hastalıklar. Hastalıkları üretenler, ilaçlarını da ihmal etmediler. Bu da madalyonun diğer karlı yüzüdür. Karbondioksitli meşrubatlardan, sakıncalı hazır gıdalara varana kadar bir çok yerde çeşitli uyarılar yazıldı, çizildi. Durumun ciddiyetini anlayabilenimiz var mı? Bu sorunun cevabı, tüketim miktarıdır. Şimdiki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında yetersiz kaldığından, yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler. Emperyalist devletler, egemen olmak istedikleri toplumun eğitimli olmasını istemezler. Onlar için önemli olan kendi halkları ve elde edeceği yeni sömürü kaynaklarıdır. Her yıl eskiyen, yaşam kaynakları azalan, küresel ısınma ile kuraklık tehlikesi yaklaşan bir dünyada, Küresel güç olan emperyalist devletlerin acımasızlığının arttığı bir dünyada, Dengelerin ve haritaların değiştirilmek istendiği bir dünyada yaşadığımızı asla unutmamalıyız. Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımızı da asla unutmamalıyız. Gelin bu güzelim yurdumuza hep beraber sahip çıkalım. YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN !..... LÜTFEN ... MÜMKÜN OLDUĞUNCA ÇOK KİŞİYE GÖNDERİNİZ -- AYŞE ATAR UNIVERSAL HOSPITAL BODRUM Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Kalite Yönetim Temsilcisi
-
AKP ve Cemaatin ‘foyaları’
Bir yazarin,hitabedeki "asil kan"a takmasi veya Hrant Dink'in "istiklal marsi irkci bir marstir neden saygi duyayim"demesi arasinda bilmem bir fark varmi dir,bence yoktur.Birileri,ister adi Hrant ister Ahmet veya Mehmet veya Mustafa olsun resmen Türklere saldiriyorlar kardesim,bugünkü iktidar bu saldirilari mesrulastiriyor,Silivride tutuklu olanlar,Türklüge karsi olanlar tarafindan tutuklanmis tutuklatilmislardir.Genclige Hitabe'ye ve Atatürk'e yapilan saldirilar iktidardan alinan gücle bu saldirilari yapmaktadirlar.Bunun gizlisi saklisi kalmadi artik. Türklük tehlike altindadir ama en büyük tehlike Türk'ü koruyacak ne bir ilahi ne de bir beseri güc mevcut degildir artik.Milletin son ümidi olan ordu Türk düsmanlarinin saflarina gecmistir. saygilarla
-
AKP ve Cemaatin ‘foyaları’
Siz gidersiniz, Anıtkabir kalır Devlet Bahçeli nasıl bir bilgi aldı da, "Sıra Anıtkabir'de, Hükümet Anıtkabr'e dokunmaya hazırlanıyor" dedi, bilinmiyor. Muhtemelen, Anıtkabr'in çevresi öyle bir bitkilendirilecek, ağaçlandırılacak ki, Anıtkabir görünmez olacak gibi birşey olabilir. Anıtkabir Ankara'nın her tarafından görülürmüş, Ankaralı olmadığım için bilmiyorum ama Ankaralılardan duydum. Her taraftan görülünce asap bozucu olabilir bazıları için. "Ormanlayıp", görünmez hale getirilmek isteniyor olabilir. Yoksa ortadan kaldırmayı düşünüyor olamazlar. Bence ama hayallerinizi Anıtkabr'e kadar uzatmayın. O iş bana zor görünüyor. Daha doğrusu şundan eminim ki... Siz gidersiniz, Anıtkabir kalır. Olur da çevresini ormanlayıp, görünmez hale getirseniz bile... Keser yine açar, yüzünün, gözünün görülür olmasını yine sağlar bundan sonraki hükümetler. Ne yani... Çok oy alıyorsunuz diye, kazık çakacağınızı mı sanıyorsunuz? Her canlı ölür, her hükümet gider. Uğraşıp, didinecek ama birgün gideceksiniz. Anıtkabir ise kalacak. Hem sizden sonra başka hükümetler gelecek bu ülkeye. N'aaaaber! THE İLERİ DEMOKRAT SÖZCÜ ÇELİK'TEN ULUSALCI-MİLLİYETÇİ AYRIMI The en önemli Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik MHP'li Vural için önceki gün, "O milliyetçi değil, ulusalcı" dedi. Bu da bana epeydir yazmak istediğim bu konuda bir pas durumu oluşturdu. Bir insanın veya grubun veya siyasi partinin kendisine ulusalcı demesi bir konu... Ama birinin birinden veya bir siyasi partiden vs. ulusalcı diye bahsetmesi ve bunu suçlayıcı bir şekilde kullanması apayrı bir konudur. Çünkü... Sağlıklı bir ülkede, sağlıklı bir siyasi birey temelde ulusalcı denen şeyden bir parça olsun taşır. Yaşadığı toprağı bir parça benimseyen, ona zarar gelmesini istemeyen, onu benimseyen herkes ama herkesin damarında o ulusalcılık denen şeyden biraz vardır. Sağcı, solcu, yeşilci, isyankar, genç, yaşlı, şehirli, köylü, işçi, işveren, okula gitmiş, gitmemiş vs.... "Yurt, vatan" denen şeyin sütünden azcık emmiş herkeste o şeyden biraz olsun vardır ve bu çok doğaldır. Türkiye'de ulusalcı denilerek suçlama adetinin var olabilmesinin nedeni ise... Osmanlı'nın maddi/manevi olarak milli kültür olgusunu oluşturacak bir özellikten yoksun bir geleneğe sahip olması, Cumhuriyet'in de bilhassa fakirlik nedeniyle bu işi halletmede başarılı olamamasıdır. Ve, işte... Toplumlaşmanın maddi unsurlarına ve dolayısıyla kültürüne sahip olan Avrupa'da bu tür bir suçlama geleneği, bu tür bir algı yok. Çünkü ulusalcılık denen nesne toplumlaşmanın, kişilikleşmenin, kendini var ve iddia etmenin, dünyada yer edinmenin doğal ve temel bir olgusu. Ulusal yapısı gelişmemiş bir ülke korozyona uğrar, gelişip, serpilemez. Avrupa Birliği ülkelerinin en temel özelliği ise, ulusal yapıları güçlü olan ülkeler olmaları. Çiftçileri çok güçlü ve saygın. Avrupa'yı dünyanın geri kalanından ayıran özellik işte bu, güçlü çiftçi toplumu olmalarından ileri gelen güçlü ulusal yapılar. Aaaaa. Çok önemli. The İleri demokrat Sözcü Çelik'in Hükümeti'nin çok oy almasının nedeni de Türkiye'de toprak yapısının, köylünün zayıf olması, kişilik iddiasının gelişmemiş olması. Topraktan çözülüşün yerini kenar ve gücü çok az sosyal katmanların alması. Mesela, The İleri Demokrat Hükümet Avrupa'nın hiçbir ülkesinde birgün yaşayamaz. Neden? Ulusal özelliği nanay çünkü. Bırakmazlar çünkü. Avrupa ulusalcı çünkü. Bu arada, şunu da belirtmek isterim ki... "Ulusalcı" kavramı bence dilbilgisi olarak yanlış bir kavram. Tam emin değilim ve acil Türkçeci hoca lazım ve şu anda bulamıyorum ama... "Ulusal" bir zarf, yani "adverb", ama "cı" eki ile de yine zarf, yani "adverb" olarak kalıyor. Ve, bu tarz bir kullanım çok doğal değil ve zorlama sanki. Dilbilimi bakımından sorunlu geliyor bana ama boşverin bu konuyu uzatmayayım. Sanki her dert bitmiş de, bu kalmış gibi. Ulusal, ulusalcı veya yurt veya vatan, her neyse... Varsa sol memenin altında ondan bir parça... Sorun yok. Yoksa... Valla,bas belasi. Safiye Usul
-
Muhafazakar Sapıklık. "Heykel Fetişizmi"
Islamda resim ve heykel yasagi 750 yilinda Abbasiler ile baslamistir.Yalniz bir noktayi belirtmek lazim,Kuran'da Maide 91.de " Tapinma maksadiyla dikilmis "heykellerin yikilmasi gerekliligi vurgulanmis bunun disinda Kuran'da ne heykellerle ve ne de resimlerle ilgili herhangi bir yasak yoktur.Birtakim uydurma hadisleri peygambere mal etmeye calisanlarin müslüman olduklarida süphelidir.Islam sanata önem vermistir. Resim haramdir diyenler her nedense Fatih'in iTALYAN bir ressama resmini yaptirdigindan hic bahsetmezler amma Osmanli Padisahlarinin evliya olduklarini yüzleri bile kizarmadan söylerler.Ikinci Mahmut'ta ayni sekilde resim meraklisiydi.Ayrica Osmanli minyatürlerinde peygamberin yüzü saklanirken Iran minyatürlerinde aciktir. Fatih Istanbul'u fethettikten sonra asirlarca müslümanlar Ayasofya'da Meryem ve Isa'nin resimlerine ragmen ibadet ettiler. Emevilerle ilgili 1890 yillarinda yapilan arkeolojik kazilarda bulunan eski duvar kabartmalarinda,ciplak kadin figürleri,dans eden ciplak kadin figürleri icki ver müzik alemlerini yansitan kabartmalar bulunmustur. Her konuda oldugu gibi bu sanat konusunda da din tacirleri Islami kendilerine göre yorumlayip saf insanlara böyle anlatmislardir.Bugün Atatürk'ün heykellerine karsi olan onlara put diyenler,her nedense Barbaros'un heykeline ses cikarmazlar cünkü o Osmanliydi! Gidin Topkapi Sarayina,duvarlar Osmanli Padisahlarinin portreleri ile kaplanmistir. Sapiklik heykelleri yapanlarda degil onlara karsi olan zihniyette aranmalidir. saygilarla
-
Fransa meclisi genel kurulu, "Ermeni teklifini" kabul etti
Fransa'ya karsi agzi olan herkes birseyler söyledi,kimi küfretti kimi tehdit etti kimi hakli kimi haksiz dedi.Ama birtek sey unutuldu o da bizde ILERI DEMOKRASI Fransa'da ise DEMOKRASI oldugu!!! Simdi bu iki devlette ileri demokrasi ile demokrasinin nasil isledigine bakalim: Ileri demokraside,ordu ele geciriliyor,iktidar karsiti sivri isimler icin toplama kampi olusturuluyor ve özel mahkemeler kuruluyor,bu toplama kampina ülkenin öne gelen fakat iktidar yandasi olmayan gazeteciler gönderiliyor.Iktidar yandasi gazetecilerse oturduklari köselerde toplama kampina gönderilen gazetecilere veryansin ederek yarginin isini kolaylastiriyorlar. Yargi,yargi oldugunu coktan unutmus,iktidarin bir enstrümani olmus,iktidar topla diyoe yargi topluyor,iktidar saliver diyor yargi saliveriyor.Iktidar,devletin 30 yildir mücadele ettigi kanli ve bölücü terör örgütü PKK ile Oslo'da pazarlik yaparken,teröristlere yaranmak icin onlara karsi gögüslerini geren serefli komutanlari subaylari tutuklatip "BUNLAR ÜSTADIMIZ FETULAH GÜLEN'E KARSI KOMPLO DÜZENLEDILER"senaryosu ile özgürlüklerini mahrum ediyor. Ileri demokraside "egemenlik ulusundur"diye ortaya cikanlar ulusun secmis oldugu milletvekillerini bu toplama kampindan disari adim attirmiyorlar.Yargic kisvesini tasiyanlarin yargi bagimsizligina halkin egemenligine saygi duymalari sarttir ancak bu Ileri Demokrasi olan ülkelerde olmaz. Ülkenin büyük bir ilinin Belediyesi iktidarin eline gecmedigi icin yillardir bu belediyeye karsi komplo üzerine komplo üretiliyor o ilin belediyesini ele gecirmek ugruna,ileri demokrasi savcilarina bu belediyenin baskanina 397 yil hapis cezasi istemesi öneriliyor. Kredi karti ve tüketici kredileri ile halk prangaya vurulmus.Bankalar "para satiyor"cünkü serbest piyasa ekonomisi var.Ancak bu bankalar yabancilarin elindedir.Adini vermeyecegim bir yabanci bankanin 17 milyar dolarlik karinin 13 milyar dolari ülkesine transfer edilmis geri kalan 4 milyarlik kar üzerinden vergi daireleri islem yapiyor. Ileri demokrasi ülkesi oldugumuz icin;cebinde kredi karti olan herkes hayatindan memnundur aybaslarina kadar.Asgari ücretle gecinmeye calisan milyonlarin ileri demokrasilerde adindan bile bahsedilmez.Hele aclik sinirindaki emeklilerden hic bahsedilmez onlar sadece EL FATIHA'yi haketmektedirler. Demokrasilerde ise tamamen farklidir:Fransa'da demokrasi calisiyor,bizde bazi lafini bilmeden konusanlar vardir Fransa icin:"Duvara tosladilar,Sarko sasirdi,Saerko telefona cikmadi vs vs."Bunlar yandaslik vefasidir.Fransa ne duvara tosladi ve ne de sasirdi.Fransa kendi politikasini yürütüyor,biz ise bize verilen talimatlari yerine getiriyoruz.Fransa'ya talimat verme hadsizligini kimse yapamaz ama Türkiye hergün talimatla hareket etmektedir. "" 10 yil önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir onuru vardi simdi bu yok artik cünkü Ileri demokrasilerde onur olmaz. 10 yil önce Suriye dostumuzdu bugün düsman ilan edildi. 10 yil önce Rus ve Iran füzelerinin yönü Türkiye'ye dönük degildi bugün bu füzelerin hedefinde Türkiye var. 10 yil önce Irakla sorunumuz yoktu bugün Irakla hasim olduk,"" YENI CAG Yukarida kisaca Ileri Demokrasi ile Demokrasinin ne oldugunu anlatmaya calistim. Eger bir devletin basindaki basbakan,kürsüye ciktiginda agzindan köpükler sacarak konusuyorsa o ülkede birakin ilerisini,demokrasi degil geriye dönüs vardir. Eger bir ülkenin basbakani,kürsüye ciktiginda muhalefete hakaret ediyorsa o ülkede birakin demokrasiyi o ülkede despotluk rejimi vardir. Bir ülkenin basbakani devletin kurucularina olan kini nedeniyle,yalanlara sarilip tarihcilik oynuyorsa bu basbakanin baska ülkelerden aksini bekleme hakki yoktur. Türklüge karsi bilincli olarak yönlendirilen saldirilarin arkasinda ülkeyi yöneten kadrolar ve onlarin belirli yerlerdeki yandaslari vardir.Medya ve cemaat icinde yuvalanmis olan bu Türklük düsmani odaklar siyasi gücten aldiklari cesaretle Türklüge ve onun Atasina hayasizca saldirmaktadirlar,bunlarin Fransaya karsi olmalari da sahtedir.Türk ulusunu katil gösterenlerin neden Fransa'ya karsi olabileceklerini benim mantigim kabul etmez. saygilarla
-
İdeal evlilik yaşı sizce ne olmalı?
Meyvelerin hamlik dönemi vardir sonra olmaya yani olgunlasmaya dönüs dönemi gelir bu olgunlasmaya dönüs döneminden sonraki dönem meyvelerin gerek renk gerek olgunluk ve gerekse de tad olarak artik yeterli olgunluga eristigi dönemdir,bu dönemden sonrasi her ne kadar meyve yine de yenebilsede asil olgunluga eristigi dönem gibi olamaz.Cünkü olgunlasma döneminden sonra ki dönem meyvenin yavas yavas suyunun cekilmeye basladigi yenecek kisimlarin gevseyip pörsümeye basladigi dönemdir. Simdi bu meyve örnegini insanlara adapte edersek;18-22 yas arasi insanin hamlik dönemidir,23-26 arasi olgunlasmaya basladigi fakat henüz kivamini bulmadigi dönemdir,27-30 arasi ideal dönemdir cünkü olgunluk,mantik ve evlilik kurumunun ciddiyetini kavrayacak dönemidir insanin,bundan sonraki dönemler evlilik kurumunun kurulmasi icin engel degilsede bir önceki dönemin kivaminda olmaz.Mutlu bir evlilik yasanabilir fakat bu evlilik süresince bir önceki dönemin tadi asla yoktur. saygilarla
-
Virüs Uyarısı: DIKKAT DIKKAT DIKKAT
Sevgili Gece Kusu cok haklisin bu konuda,acele olarak foruma verdigim icin sadece Türkce uyari seklinde yazdim ama sen yine de dogrusuna cok yakin bir tercümede bulunmussun,ben de tam olarak Türkcesini vermeye calisayim: Tüm Internet Kullanicilarin dikkatine: Simdilerde,POWER POINT sunumlu,Almanca ;ingilizce ve Italyanca "HAYAT COK SAHANE"baslikli bir virus dolasiyor ortada.Bu baslikta gelmesi muhtemel hicbir maili acmadan yok edin. Mail acildiginda söyle bir text okunuyor:"Hayatinizin daha fazla güzl olmasi icin artik cok gectir" Bu text'te aynen baslik gibi üc dilde veriliyor.Almanca,Ingilizce ve Italyanca olarak Bu mail actiktan sonra bilgisayarinizdaki tüm dosyalar siliniyor ve silinmekle kalmiyor,bu mail gönderen kisi veya kurum size ait tüm bilgilere ve sifrelere ulsama imkanini buluyor. Hicbir antivirus programi bu virus'u silmeye muktedir degildir,cumartesi gününden bu yana internet aleminde dolasan bu virus,"HAYATIN SAHIBI"adli bir HACKER tarafindan enjekte edilmis ve mümkün oldugu kadar bilgisayarin yok edilmesini amacliyor. Lütfen imkan buldugunuz herkese bu maili gönderiniz. saygilarla
-
Genel Sağlık Sigortası'nda yapılan değişiklikler
Zil takip oynama zamanidir,biraz da yandan yandan,
-
Virüs Uyarısı: DIKKAT DIKKAT DIKKAT
Tüm forumdaki arkadaslarin dikkatine,yukarida Almancasini verdigim uyari bir VIRUS uyarisidir.Tanimadiginiz mailleri acmayiniz saygilarla
-
ÜLKEMİZ İÇLER ACISI..
Arap Baharı Türkiye'de başlamıştır - ikinci bölüm(2 Ocak 2012) Aşağıda bulabileceğiniz, daha önceki yazılarımızda, sırası ile, Bir ülke başka bir ülkeye neden savaş açar? Ya da yumuşak güç ve diplomasi kullanarak ne elde etmeyi amaçlar? sorusunu sormuş, cevaplarını vermiş, daha sonra, 28 Şubat "Yumuşak darbe"sine sebep olan üç artı bir temel faktörü belirlemiş ve Ak Parti iktidarı döneminde bu faktörlerin kimin lehine değiştinin analizine girişmiştik. Kısa bir şekilde özetlemek gerekirse, Milli Ekonomi, Bütçe havuzu ve D8 hareketi uygulamalarının sonuçlarına baktığımızda: Türkiye, ekonomisi başkalarının boyunduruğu altına girecek şekilde borçlandırılmış, kendi kaynakları ile üretmekten aciz, ithalat bağımlısı bir duruma getirilmiştir. Dahası, devlet harcamaları zaman geçtikçe artmaktadır. Ekonominin çarklarının dış kaynak akışının kesilmesine bağlı olarak kısa bir süre için bile durması, başlı başına bir milli güvenlik zaafıdır ve MGK'da ele alınması gerekir. Bir yıl öncesine kadar "sermayenin dini vatanı olmaz" anlayışını savunan Ak Parti iktidarı, ancak son bir yılda bu durumun farkına varmış ve "milli sanayii"den bahsedilmeye başlamıştır. Savunma sanaayindeki dışa bağımlılığın had safhada olması, ayrı bir milli güvenlik zaafı oluşturduğundan dolayı, Ak Parti iktidarı döneminde bu konuya el atılmış, henüz emekleme safhasında olsa da, bu konuda adımlar atılmıştır. Ak Parti iktidarı yetkilileri ve medyadaki uzantıları devamlı olarak, "şu kadar çok sayıda otomobil ve beyaz eşya satıldı. Apaçık görüldüğü üzre, bu orta sınıfın refahının artmasıdır. Fakirleşen bir ülkede bu oranda tüketim olur mu?" şeklinde propaganda yapmaktadırlar. Fakat, sorulması gereken temel soru esgeçilmektedir: Ödenen bedel nedir?. "Orta sınıfın refahının artırılması", tam da Arap Baharı denilen olayların temel sacayaklarından biridir. Daha önce, savaşla demokrasi getirme iddiası Irak ve Afganistan örneklerinde açık bir başarısızlığa uğrayan Batı Dünyası, özellikle de Avrupa'nın bu iki ülke örneğinde istediği parsayı toplayamamasının da etkisi ile, "Arap Baharı konsepti"ni, ortaya atmıştır. Bu konseptte, demokrasiye ek olarak, "orta sınıfları refaha kavuşturmak" iddiası vardır, ki, bu aynı zamanda, "Gelişmiş ülkeler için yeni pazarlar" anlamını taşımaktadır! Ak Parti İktidarı'nın medyadaki uzantılarının, ya da "yalakalarının" dillerine doladıkları bir başka olgu ise, "Küresel krizin gelişmiş ülkeleri etkilediği, gelişmekte olan ülkeleri vurmadığı"dır. Tam propagandist bu söylemin aslında doğru bir tarafı var: An itibarı ile, likidite, gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru, aynen Türkiye örneğindeki gibi, kaymıştır. Fakat, Avrupa'nın şu anda yaşadığı, sadece geçici bir likidite problemidir. Şu anda problem olan likidite, Türkiye ve Arap Baharı'nın diğer mazlumu ülkelerde "orta sınıfın refahına dönüşecektir". Bunun anlamı ise, söz konusu paranın, gelişmiş ülkelerden bu ülkelere borç olarak gelmesi, bu para ile gelişmiş ülkelerden mal satın alınması ve daha sonra bu paranın yüklü bir faiz ile birlikte çıktığı yere dönecek olmasıdır! Yani, Ak Parti propagandistleri gerçeğin sadece bir kısmını söylemekte, "Tatlı tatlı yemenin bir de sonucu olacağı gerçeğini" kendi akıllarınca gizlemektedirler. Dahası, dışardan gelen bu likidite, sadece borçlanma yolu ile de gelmemektedir. Türkiye örneğinde acı bir şekilde görüldüğü gibi, özelleştirme yolu ile bu milletin seksen sene boyunca ortaya çıkardığı tüm değerler "özelleştirme" adı altında haraç mezat satılmaktadır. Libya'da Kaddafi'nin ölümünün hemen ardından apar topar petrollerin %30'u Fransa'ya devredilmiştir. Ve bu sadece başlangıç! Görüldüğü üzre, 28 Şubat'ın temel bir amaçlarından bir kaçı, Ak Parti iktidarı döneminde, aynen hedeflendiği gibi gerçekleşmiştir: Temel iddialarından vazgeçirilmiş Türkiye, dışardan kurgulanmış global bir senaryonun gerçekleşmesi için canla başla başla çalışan bir figüran haline getirilmiştir. Global ağabeylerine eklemlenmiş içerdeki finans burjuvazisi, Ak Parti iktidarı döneminde, ekonominin motoru olarak iş görmüş, hayal edemeyecekleri karlar elde etmektedirler. Fakat, bu noktada haksızlık etmek istemiyorum. Yukarda yazdığım, yadsınamaz, belgeli gerçeklerin hemen tümü Türkiye'nin aleyhine işlemektedir ... Ama ... Ama, yine de kalbime baktığımda, özellikle Recep Tayyip Erdoğan'ın samimiyetine inanıyorum. Neden diye sormayın, samimi olarak söylüyorum, samimiyetine inanıyorum. Ya da bana "aptal! sen öyle inanmak istiyorsun" da diyebilirsiniz, fakat ben hala bir mümin'deki nuru hissedebildiğime inanıyorum. Diğerleri için bir şey söyleyemem, fakat, örneğin Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Mehmet Şimşek ve Durmuş Yılmaz'ın yüzlerine baktığımda samimiyet hissediyorum. Vallahi bunları söylerken herhangi bir politik angajmandan hareket etmiyorum, hiçbirisini tanımıyorum. Sadece ne hissediyorsam sizlerle paylaşıyorum. Unutmayın: Burası artık bir haber sitesi değil. İsmail Kizir'in düşüncelerini okuduğunuz bir site sadece! Lafı getireceğim yer şu: Durum gerçekten rezalet ve global bir oyun kurgulanmış. Ak Parti iktidarı isteyerek ya da istemeyerek bu oyunun figüranı yapılmış. Şunu da eklemeden edemeyeceğim: Bu millet henüz farkında değil. Zira, asıl çocukları bunların etkilerini tam olarak hissedecek. Fakat, Ak Parti İktidarı'nın yaptığı, bu milletin çocuklarının geleceğini ipotek etmektir. Kimse kusura bakmasın! Bu milletin evlatlarını, en iyi şartlarda, hayatlarını ayda asgari ücret veya biraz üstü mukabilinde yabancı sermayeye sunmuşlardır, ki bu durum, benim açımdan kabul edilebilir birşey değil. Temel mesele şu: Ak Parti iktidarı, "D8 iddianı alalım, gel sana küçük bir ortadoğu verelim, bir de federasyon kurarsın, oh gel keyfim gel!" kandırmacasını yedi mi? Yoksa, bugüne kadar bu işlerde bizim payımıza hep kaos ve mülteci düştüğünü bilerek, buna karşı geliştirdikleri ciddi bir oyun planı var mı? Yazının bundan sonrası biraz spekülatif. Sadece zihin cimnastiği. Bir oyun planları olduğundan eminim! Fakat, eğer bazı parçaları doğru okuyorsam, bu pek yürümeyecek gibi geliyor bana. Okuduğum oyun planlarının neredeyse her yerinde "Cemaat"i görüyorum. Daha doğrusu, "Cemaat"in devlet ile bu kadar eklemlenmiş olması herşeyi allak bullak ediyor. Kuzey Irak'da "diyalog toplantıları" yapan ya da yapmaya çalışan bir yapıyı nereye koyayım? Devlet misin, kendin politika mı güdeceksin, uygulayacaksın? Devlet değilsen, bir yanlış. Devlet olacam diyorsan bambaşka bir yanlış. Devlete eklemlendim diyorsan apayrı bir yanlış. Bu noktada samimi olarak şunu söylemek istiyorum: Hem devleti, hem de "Cemaat"i nesnel bir şekilde, adice iftiralar atmadan eleştirebilmek gerekiyor Türkiye'nin bugünki politikasını anlamlandırabilmek için. Ama ortam öyle bir halde ki ... Mümkün değil! Ama bir acaip yapı bu! İçinde nur yüzlü insanlar da var! İğreneceğiniz yöntemler kullanan da var. Yaptıkları, belgelenmiş bazı işler var ki, "iyilik yalan üzerine bina edilmez" diye hatırlatmak gerekiyor bu insanlara. Bundan dolayı, açık konuşayım, korkuyorum, cemaate bulaşmak istemem! Fakat, Türkiye'deki her "politik" analizde olmazsa olmaz şekilde, bir yerlerden fırladıklarından dolayı, denklemin parametrelerinden biri olarak değerlendirmek zorundayım. Dolayısı ile, elimde kesin kanıtlar olmadığından ve hakkımda bin türlü çirkinlik başlamaması için "cemaat"in somut bir eleştirisine girmeyeceğim! Ve tekrar edeyim: Bu yapının içinde yüz binlerce nur yüzlü insan var. Büyük çoğunluğu, dinini yaşamak isteyen saf Anadolu insanıdır. Kuruluş amaçları da tamamen sahihtir bence. Ve ben, hiçbirisinin ehl-i sünnet vel cemaat anlayışına ters bir hareketlerine ya da söylemlerine rastlamadım. Rastlamadığım şeye var da demem! Böyle söyleyenlere de pek inanamadığımı belirteyim. Benim cemaate güvensizliğim, çok açık bir şekilde, yıllardan beri "politika şöyle kötüdür böyle kötüdür" diye diye devleti saran bir yapının gün geçtikçe gırtlağına kadar politikaya batması, battıkça yozlaşmasıdır. Devlet cemaati ya da cemaat devleti olmaz. Bu, en azından Ehl-i Sünnet vel Cemaat anlayışına aykırıdır. Kimse kusura bakmasın. Daha önce, İslam Tarihi'nde bir Cemaatin devleti ele geçirdiği tek ama tek bir örnek bile yok. Ama düşünülenin aksine, modern dünyaya hiç de aykırı değildir. Aşk-nefret ilişkisi yaşadıkları masonlar bilmemneler tüm dünyada ne yapıyorlarsa, tam da aynı yöntemlerle aynısı yapıyorlar, "aynısı oluyorlar!". Aslında, tam oturmasa bile, bir örnek var, ama Allah sonlarını benzeşmekten esirgesin: Mutezile! İbn-i Sina'nın da müritlerinden olduğu bu hareket, Erken İslam döneminde devleti ele geçirmiş, kendi düşüncesini diğer islam ulemasına kabul ettirebilmek için tüm Mezhep imamlarımızı işkenceden geçirmiş, Mezhep İmamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife(RA) Hazretleri'nin son yılları hapislerde geçmiştir! Siyaset amacıyla bir cemaati kullanmaya başlamanın sonu yok. Görünen o ki, "Cemaat", Arap Baharı'nda pek kullanılmak istenmese bile, Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasında "yumuşak güç" parametrelerinden biri! Asıl soru şu: Kah Vatikan'da Papa ile görüşen, kah CIA-FBI referansları ile Amerika'da görünen, kah Jirinovski ile Duma'da flört eden bir "politik" yapının "bizim yumuşak gücümüz" olarak kalmaya devam edeceğinin bir kanıtı var mı? Bu Arap Baharı denkleminde "Cemaat"in nerde durduğu çok önemli! Hatta hayati! Bana öyle geliyor ki, Arap Baharı'nda devlet oyun planında cemaatten başka enstrümanlar kullanmak istiyor ve cemaatten tepki alıyor olabilir! Yine tekrar ediyorum, elimde kanıt yok, fakat, acaba devlet bir şekilde, "Cemaat bir başka gücün yumuşak gücü, bu oyunu da onlar kurdu. Burada bize başka bir enstrüman gerekli diyor olabilir mi?". Dediğim gibi, yetersiz bilgi spekülasyon yapıyorum bu noktada ve pek hoşuma gitmiyor! Bakın: Cemaat ve Arap Baharı hakkında burada yazdıklarım tamamen kendi görüşlerimdir! Kimseyi suçluyor değilim. Burada, bir zihin egzersizi ile, Türkiye'nin oyun planının ne olabileceğini anlamaya çalışıyorum. Cemaat hakkındaki diğer eleştirilerime gelince, sonuna kadar arkasındayım. "İslam'ı temsil" noktasında durma iddianız varsa, politikaya bulaşmayacaksınız! Meraklsına, eninde sonunda, ama kesin olarak olacağı söyleyeyim: Google'da "Hacı Bayram-ı Veli hazretleri ve Sultan II. Murad, kaç mürid" diye aratın, anlayacaksınız! Fakat, cemaatin devlet ile bütünleşmesi, bu durumun da gerçekleştirilmesini imkansızlaştırıyor, "tuzu kokutuyor"! Arap baharı daha çok su kaldırır. Ara ara bu konuya döneriz ama, şimdiye kadar yazdıklarımdan temel düşüncelerim anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Bir süre, başka konulardan devam edebilirim ... Ismail Kizir saygilarla