politika tarafından postalanan herşey
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
PKK'nin cinayetleri ispat edilmistir hem de belgeleriyle,Jitem'in ise bilinen sadece PKK'li teröristlerin para ile satin alinmis iftiralari var ortada.Önce belgeleyin iddianizi,ayrica benim senin diye bir durum yok ortada bunu nasil tespit ettinizse. Suclularin yeri hapishanedir. Ancak birtakim hesaplarla serefli insanlari suclu diye icerde tutmak kusura bakmayin ama adalet degildir. saygilarla
-
MİT’LEŞTİRİRSENİZ ŞAŞIRIRSINIZ!..
Sinirlari asmak yetki gaspiymis,buyuruyor basbakan.Demek ki Erdogan ve yandaslarina,terör örgütü ile pazarlikcilara dokunmak "YETKI GASPI"oluyormus,bugün ne kadar AKP'ci gazete varsa bunu mansete tasimis,özellikle bir zamanin Enver Örenci Türkiye Gazetesi büyük puntolarla bunu yazmis hani belki görmeyen olurda gözlük grekmesin diye,halbuki bunlar kendi gözlerindeki tavuk karasinin farkinda bile degiller cünkü eger farkinda olsalardi bu hukuksuzlugu yandaslik ugruna manset yapmazlardi. saygilarla
-
Yarginin iktidarda olmasi...
Savcı Sarıkaya Hakkındaki İncelemeye İlk Tepki Yine Yargıdan Geldi YARSAV, Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya hakkında HSYK tarafından başlatılan incelemeyi "Adalet Bakanlığının hiyerarşi zincirindeki sıradan bir hakim-savcı bürosuna dönüşen HSYK, bunun aksini kanıtlayamazsa tarih huzurunda yargılanacak ve"... YARSAV, Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya hakkında HSYK tarafından başlatılan incelemeyi "Adalet Bakanlığının hiyerarşi zincirindeki sıradan bir hakim-savcı bürosuna dönüşen HSYK, bunun aksini kanıtlayamazsa tarih huzurunda yargılanacak ve bu utançla anılmaya mahkum olacaktır" sözleriyle değerlendirirken, YARGI-SEN, HSYK'nın varlık nedenini hatırlaması gerektiğini, yargı bağımsızlığı için tehlike olmak yerine, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi için var olduğunu unutmaması gerektiğini belirtti YARSAV, Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya hakkında HSYK tarafından başlatılan incelemeyi, "Adalet Bakanlığının hiyerarşi zincirindeki sıradan bir hakim-savcı bürosuna dönüşen HSYK, bunun aksini kanıtlayamazsa tarih huzurunda yargılanacak ve bu utançla anılmaya mahkum olacaktır" sözleriyle değerlendirirken YARGI-SEN, HSYK'nın varlık nedenini hatırlaması gerektiğini, yargı bağımsızlığı için tehlike olmak yerine, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi için var olduğunu unutmaması gerektiğini belirtti. Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya'nın Kck soruşturmasından el çektirilmesinin ardından HSYK tarafından inceleme başlatılmasına ilk tepki yargı mensuplarından geldi. Yargıçlar ve Savcılar Birliği ile Yargıçlar ve Savcılar Sendikası kararı yazılı birer açıklamayla eleştirdi. YARSAV, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu 5 MİT elemanını ifadeye çağırılması konusunda yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye'nin Deniz Feneri, Şike Yasası ve son olarak Kck Soruşturmasında, güç sarhoşluğu ile malul siyasal iktidarın, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı değerlerini ayaklar altına alışına sahne olduğunu iddia eden YARSAV, Savcı Sadrettin Sarıkaya hakkında başlatılan incelemeyi şu sözlerle değerlendirdi: "HSYK, Cumhuriyet savcısına soruşturmadan el çektiren Başsavcı yerine, soruşturmayı yürüten savcı hakkında inceleme başlatmıştır. Önce, "Başsavcılığın tasarrufu" gibi ancak kötü bir espri olarak hatırlarda kalacak olan bir söylemle sahaya çıkan HSYK bunun yetmemiş olacağını düşünmüş olmalı ki savcı hakkında inceleme başlatarak, hakim-savcı güvencesinin tabutuna son çiviyi çakmaya hazırlanmaktadır. Bırakın siyasi vesayet altında olmayı, Adalet Bakanlığının hiyerarşi zincirindeki sıradan bir hakim-savcı bürosuna dönüşen HSYK, bunun aksini kanıtlayamazsa tarih huzurunda yargılanacak ve bu utançla anılmaya mahkum olacaktır." -"İKTİDARIN İSTEMEDİĞİ ALANDA SORUŞTURMA YAPILAMAYACAK"- Siyasi iktidarın, özel yetkili savcılıkların ve mahkemelerin eli Başbakanlığa bağlı MİT Müsteşarı'na uzandığında "kendi iyi çocuklarını koruma noktasında adeta etten bir duvar ördüğü"nü savunan YARSAV, özel yetkili mahkemelerin acilen kaldırılması gerektiğini kaydetti. Cumhuriyet Savcısının dosyadan el çektirilmesini, yargının siyasi iktidarın istemediği bir alanda soruşturma yapabilme imkanının kalmadığının, yargının bağımsız bir erk olmaktan öte siyasi iktidarın yargıyı ancak muhaliflere yönelik bir silah olarak kullanılmak üzere tasavvur ettiğinin en açık ve somut göstergesi olarak değerlendiren YARSAV'ın açıklamasında şu tespitte bulunuldu: "HSYK'nın durduğu yeri dikkatli nazarlara arz ediyoruz. HSYK açısından sözün bittiği ve çoklukla vurguladıkları Anayasal bir kuruma yakışan dik duruşun ortaya konulup konulmayacağının sınanacağı bir kavşaktayız. Yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini korumak için var olan HSYK, varlık nedenini unutmuş ve hakim ve savcıların özsaygılarının ve özgüvenlerinin tarumar edilmesi için kraldan çok kralcı bir yaklaşımla; yasal olmayan gerekçelerle Cumhuriyet savcısına soruşturmadan el çektiren Başsavcı yerine, soruşturmayı yürüten savcı hakkında inceleme başlatmıştır. Önce, 'Başsavcılığın tasarrufu' gibi ancak kötü bir espri olarak hatırlarda kalacak olan bir söylemle sahaya çıkan HSYK bunun yetmemiş olacağını düşünmüş olmalı ki, savcı hakkında inceleme başlatarak, hakim-savcı güvencesinin tabutuna son çiviyi çakmaya hazırlanmaktadır. Bırakın siyasi vesayet altında olmayı, Adalet Bakanlığının hiyerarşi zincirindeki sıradan bir hakim-savcı bürosuna dönüşen HSYK, bunun aksini kanıtlayamazsa tarih huzurunda yargılanacak ve bu utançla anılmaya mahkum olacaktır. Hukukun egemen olmadığı bu düzlemde, yargıyı derin siyasi amaçlara yönelik araç kılmaktan ve yasa parmağıyla adaletin terazisi ile oynamaktan vazgeçmeleri için siyasi iktidara açık çağrı yapıyor, HSYK' yı da görevini yapan Cumhuriyet savcısı hakkında inceleme başlatmak yerine, etkin bir soruşturmanın önüne yasal olmayan gerekçelerle geçenler hakkında gerekli yasal işlemleri yapmaları için göreve davet ediyoruz." -"HSYK YARGI BAĞIMSIZLIĞI İÇİN TEHLİKE OLMAK YERİNE, GÜVENCE İÇİN VAR OLDUĞUNU UNUTMAMALI"- HSYK'nın inceleme kararını değerlendiren YARGI-SEN Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise, Kurulun dosyayı Sarıkaya'dan alanlar hakkında işlem yapması beklenirken, Milli Güvenlik Konseyi'nin 1981 tarihli ve 52 sayılı darbe bildirisinin 4 Nolu bendini birebir uygulamaya geçirmesinin yargı tarihi yönünden ibretlik bir durum olduğunu kaydetti. Eminağaoğlu, "HSYK varlık nedenini hatırlamalı, siyasi iradenin beklentilerini karşılamaktan uzak durmalı, bu beklenti ve isteklere karşı koymalı, yargı bağımsızlığı için tehlike olmak yerine, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi için var olduğunu unutmamalıdır. Bu tablo HSYKnın Anayasa değişikliği ile çekildiği konumu göstermektedir. Ayrıca bir an önce kaldırılması gereken özel yetkili mahkemelerde, bu yaklaşımla 1960 öncesi tahkikat komisyonları konumuna itilmiştir" dedi.
-
Genç Akademisyenlerden Başbakan'a yanıt
Ülke elden gitmektedir,isgal icten baslamistir.Bu isgalin sona erdirilmesi ancak birlikte hareketle olur.Meydanlar bos duruyor,korkunun ecele faydasi yoktur.Bu ülkeyi korkaklar degil canini disine takan yurtseverler kurtardi.Dünde bu akbabalar vardi bunlar hep olacaktir.Önemli olan isgal edilen yerlerin geri alinmasidir. "Hatti müdafaa yoktur,Sathi müdafaa vardir.MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" saygilarla
-
Yarginin iktidarda olmasi...
Bu basligi "Yarginin iktidar olmasi"olarak verdigimde acaba bir hatami yapiyorum diye cok düsündüm ancak son gelismelere baktigimda hata yapmadigimi anlamis olmanin huzuru icindeyim. Milli Egemenligin secmis oldugu milletvekillerini tahliye etmeyen yargica kizmistik hep.O yargic almis oldugu talimat geregi bu tahliyeleri yapmamisti.Yani yargic yargicligini unutmus iktidarin veya kimse kendisine talimat verenlerin bir aleti olmustu.Talimat verenlerin suclu oldugu bir yana onlara alet olan bu yargi mensubu veya mensuplarida suc isliyordular. Bu milletvekillerinin tahliye edilmeleri yönünde yapilan cagrilara,iktidar,"Biz yargiya müdahale edemeyiz,yargi bagimsizdir"karsiligini veriyordu.Adalet Bakani ise,"eger biz tutuklu milletvekillleri icin özel bir uygulama yapmaya kalkarsak,meclise PKK'lilarda girebilir"tarzi aslinda akilla bagdasmayan savunmalar yapiyordu. Bir yürekli veya karsi kesimden bir savci cikti;30 yildir bu ülkeyi bölmek icin kan akitan kanli örgütle OSLO'da pazarlik masasina oturan Mit müstesari HAKAN FIDAN'i ifadeye cagirdi.Baska bir ilimizde MIT elemanlari tutuklandi.Oslo'da ki pazarliklar sirasinda HAKAN FIDAN basbakanin özel temsilcisi sifatiyla bu pazarlik masasina oturmustu ve ortaya cikan ses kasetinden anlasildigi gibi yogun bir pazarlik süreci yasanmistir PKK ile.Yani Devletin degil basbakanin özel temsilcisi bölücü bir örgütle pazarlik etmek icin görevlendirilmisti.Ne tavizler verildigi ögrenilemedi cünküüü derhal önlem alinarak bunlar korunmaya alindi.AKP'si,Meclisi,basbakani ve cankayadaki noterleri kendileri icin bir hayat memat olan süreci cok acil bir sekilde atlattilar ve basbakan cikip"Secilmisleri,atanmislara kul etmeyiz"dedi.Bu acik bir meydan okumaydi. Evet,basbakanin sözleri acik bir meydan okumaydi,kime karsi meydan okunuyordu,yargiya karsi,hangi yargiya karsi iste bu soru cok önemlidir. Demek ki yargi bagimsiz degilmis ve yargi iktidardaymis bunu anlatacak ispat edecek MIT yasasinin cikarilmasi disinda hicbir olay bu sekilde ispat edemezdi.75 milyonun gözleri önünde basbakan,cumhurbaskani bir ihanet yasasini isbirligi ile onayladilar. Bu yasanin onaylanmasi sadece yarginin iktidarda oldugunun ispati olmadi,gelecekte MIT tarafindan islenmesi muhtemel cinayetlerede imkan vermistir.Bu sürecten sonra,eger bir faili mechul siyasi cinayet olayi olursa bunun altinda cok büyük bir olasilikla MIT olacaktir. saygilarla
-
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ KALDIRILIYOR MU?
Necip Fazil sicilli bir Atatürk karsitiydi,Menderes onu örtülü ödenekle destekleyip kitaplari icin para veriyordu,Necip Fazil bu iddiayi Yassiada Mahkemesinde itiraf etmistir.Basbakanin Genclige Hitabe'den önce Atatürk karsiti oldugunu zaten Necip Fazil'in hitabesini okumasindan anlamak zor degil. Dine gelince,artik birbirimizi aldatmayalim,Türkiye artik laik bir ülke degildir,zaten laiklik gercek anlamda yoktu ülkemizde AKP olanida bitirdi.Bakin yasadiklarimiza,"dindar nesil,diyanetin örnek insan secimi,ögrencilere Umre ziyareti yaklasimlari,19 Mayis'la ilgili verilen demecler"bunlar Türkiye'nin artik laik bir ülke degil Islam seriatinin adim adim uygulanmaya kondugu bir ülke oldugunu anlatiyor bize.Din alet edilmiyor din artik devleti yönetenler tarafindan ülke yönetiminde uygulaniyor. saygilarla
-
MİT’LEŞTİRİRSENİZ ŞAŞIRIRSINIZ!..
MIT'ciler hakkinda verilmis olan 'YAKALAMA KARARI'kaldirildi,bunun öztürkcesi,MIT ile ilgili cikartilmis olan yasa ile ihanetin yasal bir konuma getirilmis olmasidir.Yani artik Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasal bir ihanet sarmalina alinmistir.Dün Sevr'e karsi mücadele veren onurlu insanlara isgal güclerinin talimatlari yönünde 'eskiya'diyenlerin torunlari bugün Sevr'in yeniden gündeme alinmasinin taseronlugunu yapiyorlar,dün isgali 'baris'olarak yorumlayanlarin torunlari,bugün Sevr'de kendilerine verilen haklari almaya calisanlarla pazarlik yapmayi 'analar aglamasin'kilifina sokuyorlar.Nasil da birbirine uyuyor degil mi?Dün adina' Baris' denilen SEVR bugün 'analar aglamasin' sloganiyla gerceklestiriliyor. saygilarla
-
MİT’LEŞTİRİRSENİZ ŞAŞIRIRSINIZ!..
Basbakan bugün yine alisilmis tarzda konusmaya devam etti.Secilmisleri Atanmislara kurban etmeyiz diyerek resmen suc islesede MIT örgütünü savunacagiz demeye getirdi.Bunun ne kadar yasal olup olmadigini bilemem ama benim saglikli mantigim bunun asla yasal olamiyacagini,suc isleme dokunulmazliginin ancak normal olmayan yönetimlerde gecerli olabilecegini söylüyor bana. PKK bir terör örgütüdür hem de tescillenmis bir terör örgütü.Dünyanin bircok devleti PKK'yi terör listesine almis ve bu örgütle mücadele etmektedir,Türkiye ise daha düne kadar tüm dünyayi terörle mücadelede bizi yalniz biraktiniz diye magdurlari oynayip sitem ederken bugün PKK ile pazarlik yapsin diye devletin Milli Istihbarat Teskilatini görevlendiriyor. Ne demisti cankaya noteri:Iyi seyler olacak.Demek ki iyi denilen seyler,Haburda PKK'larin birer kahraman gibi karsilanmasi,Mit'in pkk ile pazarlik yapmasiymis.Önce resmi yoldan malum libos gazeteciler PKK'nin ayagina gönderildi nabiz yoklamasi yaptirildi,acaba PKK AKP'ye kirgin mi degilmi diye.Sonrada Oslo'da randevülesip masaya oturdular,sanki Sevr'i yirtan bir ulusun istihbarat teskilati degilmis de Sevr'i görüsen kafileye katilan isgalci yandaslari gibi.Iste basbakan bu isgalci yandaslarini korumak icin yasa cikartiyor ve benden izinsiz benim adamlarina dokunamazsiniz diyor.Basbakanin adamlari ne yaptilar Oslo'da:PKK'ya hangi tavizi vereceklerini basbabakin talimati dogrultusunda pazarlik ettiler.Tevekkeli degil BDP'liler görüsmelerin kesilmesine karsi cikiyorlar cünkü basbakan ve MIT onlar icin calisiyor. saygilarla
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
Tartismayin gerceklerle tartisamazsiniz cünkü ben sizin tarafinizda degilim.Ben PKK karsiyim,Yani aramizda cok fark var. saygilarla
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
FAİLİ MEÇHUL- SORUMLUSU BELLİ 02 Şubat 2012 Başbakan Erdoğan, AKP Grup toplantısında önündeki cama yazılanları bağırarak okuyordu; “Faili meçhullerin üzerine biz gidiyoruz. Bak, kafatasları fışkırıyor, hepsini çözeceğiz…” 10 yıldır “tek başına” iktidarda olan Erdoğan’a bu konuda biz de destek olalım; “Sayın Başbakan; Faili Meçhulleri, olmayan asit kuyularında(!) , eskiden mezarlık olan yerlerde kazı yaptırarak aramayın. Bir şey bulamayınca millet gırgır’a başlıyor. Bazı ‘Ergenekon sempatizanları’ dedelerinin-babalarının mezarları için bekçi tutmaya başladılar, haberiniz olsun !… Yakında; ‘dedenin-babanın-ananın kemiğine sahip çık’ kampanyası başlayacak. Diyarbakır’da bulunan kemiklerin önce 90’lı yıllara, daha sonra 1915 yılına, olmazsa 1. Haçlı Seferleri ile bağlantılı çıkacağı neredeyse sizin TRT Şeş kanalında söylenecek!… AKP Grup toplantılarında, sizin yanınızda oturan ‘Pala Bıyıklı’ bir yiğit var. Abdülkadir Aksu. Kendisi hem Emniyet kökenlidir, hem de Türkiye de aralıklarla en fazla İçişleri Bakanlığı yapmış kişidir. Onun sorumlu olduğu dönemlerde işlenen faili meçhul cinayetleri aşağıya tek-tek yazıyorum. Lütfen çağırın Pala bıyıklı Aksu’yu, sorun ona. Kim işlemiş bu cinayetleri? Pala Aksu, devletin derinini de, yükseğini de, PKK’yı da, Barzani’yi de, Öcalan’ı da, Kürtçü mafyaları da, Özal’ı da çok iyi bilir. Onun zamanında işlenen cinayetleri beraberce çözün ki, başkasına söz söyleyecek haliniz olsun. Haydi civanım delikanlım, çöz de bizleri utandır. Çözünce, Pala Aksu lütfen bana da haber versin…” 1)Kahramanmaraş Olayları; 19 Aralık-26 Aralık 1978 tarihleri arasında, 7 (YEDİ)gün süren olaylarda 150 vatandaşımız öldürüldü. 204 ev yakıldı, 102 işyeri yıkıldı. Olayların faillerinden 68 kişiye hiç ulaşılamadı. Abdülkadir Aksu; 1 Eylül 1976- 9 Ekim 1977 tarihleri arasında Kahramanmaraş Vali Muavini, 1980 Eylül ayına kadar da merkez Emniyet Müdürü idi !… 2)Abdülkadir Aksu; Turgut Özal ve Yıldırım Akbulut hükümetlerinde İçişleri Bakanı olarak görev yaptı. Görevi 23 Haziran 1991 tarihine kadar sürdü. Abdülkadir Aksu İçişleri Bakanı iken şu cinayetler işlendi; *31 Ocak 1990 tarihinde Prof. Dr. Muammer Aksoy öldürüldü, * 7 Mart 1990 tarihinde Çetin Emeç öldürüldü, * 4 Eylül 1990 da Turan Dursun öldürüldü, *26 Eylül 1990 da Hiram Abas öldürüldü, * 6 Ekim 1990 da Doç. Dr. Bahriye Üçok öldürüldü, * 2002 Kasım’da AKP iktidara gelince Pala Apo, yine İçişleri Bakanı oldu. Bu dönemde; -18 Aralık 2002 de Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu öldürüldü, - 6 Mayıs 2006 da Cumhuriyet Gazetesi, 6 günde 3 kez bombalandı. -11 Mayıs 2006 Danıştay Baskını yaşandı. Üye Mustafa Yücel Özbilgin öldürüldü.. 3)Abdülkadir Aksu’nun İçişleri Bakanlığında öldürülen Askerler; * 9 Ocak 1991 de Emekli Yarbay Ata Burcu öldürüldü. *30 Ocak 1991 de Emekli Korgeneral Hulusi Sayın öldürüldü. * 7 Nisan 1991 de Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk öldürüldü. *23 Mayıs 1991 de Korgeneral İsmail Selen ve Tuğgeneral Temel Cingöz öldürüldü. Sayın Başbakan; Abdülkadir Aksu’yu İçişleri Bakanı görevine siz getirdiniz. Şimdi de parti de, Genel Başkan Yardımcısı yani sağ kolunuz yaptınız. Bu işlenen cinayetlerin hesabını sağ kolunuzdan sormazsanız, sol kolunuz bile sizden şikayetçi olur. Bir de, özellikle Büyükşehirlerimiz ve turistik ilçelerde ki tüm sokaklar ve hazine arazileri “Kürt Mafya” elemanları tarafından işgal edildi. Polis, Kürt mafyalarına dokunamıyor. Bunu da Diyarbakır doğumlu yardımcınıza sorar mısınız?… Et tekrar-u Ahsen, velev kane yüz seksen, Bir de faili meçhulleri çözsen, Çok güzel olacak, anladın onu sen… Sağlık ve başarı dileklerimle 02 Şubat 2012 Rifat Serdaroğlu İLK KURŞUN
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
Dagda tasda kemik arayarak terörle mücadele eden insanlari faili mechul cinayet isledi diye suclamak vicdana sigmaz.Üc bes satin alinmis teröristin yalanlarina bakarak koca bir ordu suclaniyorsa bu isin icinde faili mechul parmagi degil baska hesaplar vardir. Daglarda öldürülen teröristlerin cesetlerini kim alip gömüyordu nereye gömüyordu da sonra kalkip ölüm kuyulari asit kuyulari diye psikolojik savas veriliyor orduya karsi.Bir teröristin ifadesiyle eger bir komutana dokuz kere müebbet hapis cezasi isteniyorsa bu cezayi isteyenin seceresinin arastirilmasi gerekir,kimdir nedir diye. 90'li yillarda öldürülen teröristleri "ölüm kuyulari"diye askerin basina bela etmeye calisiyorlar. Faili mechul cinayetlerin tümüde PKK'nin infazlaridir.Bu gercegi örgütü kurtarma ve Kürt fasistlere son bir hizmet vermis olmak icin JITEM yapti diyerek iftira atan teröristte degistiremeyecek ve gün gelecek bugün kahraman askerleri suclu ilan etmeye kalkan fasist gücler hesap vereceklerdir. saygilarla
-
İçki satanların listesini istedi
Bir iktidar düsünün ki kendisi fasist oldugu halde baskalarini fasistlikle suclar.Hitler,Reichstag'i atese verdirip bunu Yahudilerin üzerine atarak Yahudi katliami icin neden üretti.Adim adim gücünü peklestirdi ve sonunda dünyayi atese ve kana bogdu,12 milyon insanin hayatina mal oldu Hitler.Hitler'i Yahudi düsmani yapan neden icindeki iktidar olma ve herkese hükmetme hirsiydi,bu önü alinmaz hirs onu milyonlarca Yahudi'nin katili yapmakla kalmamis tüm Avrupa kan gölüne dönmüstür.Iktidar olma hirsina bir de intikam alma hirsi eklendiginde korkunc bir insanlik drami yasanir o ülkelerde. 9 yildir ülkemiz adim adim fasizmin pencelerine teslim edildi.Kimi müslümanligini sevdi,kimi Kasimpasaliligini sevdi kimi de sokak kabadayilarini andiran tipini sevdi ve ülkemiz fasizmin kucagina atildi. Demokrat gecinen ancak demokratligi sadece kendi cikarlari icin isteyen kesimler,"AMAN ORDU SIYASETE KARISMASIN YOKSA ÜLKEMIZ GERI GIDER"diyerek orduyu saf disi edecek bir siyasete kapi araladilar.Sandilar ki ordu siyasetten cekilirse Türkiye demokrasinin besigi olacak,AB'ne alinacak,dünyanin sayili ülkeleri arasina girecektir.Kocaman bir düs kirikligi yasadilar ancak düs kirikliklarini hala yanlisi destekleyerek devam ettiriyorlar. Devrimci gecinen liboslar;gecmis yillarda kacinilmaz olan askeri müdahaleleri öne sürerek,devrimci ayaklarinda müdahalede bulunan isimlerin yargilanmasini,bunun demokrasinin kacinilmaz bir sarti oldugunu savundular.Bugün ordunun adinin bile duyulmamasi onlari zevkten dört köse ediyor. Dünyanin hicbir ordusu Türk ordusu kadar teröre karsi amansiz bir mücadele verecek ne kabiliyettedir ne de güctedir.Ayrica Türk ordusunun asil özelligi daha dogrusu onu güclü yapan ayricalik vatan icin mücadele etmeyi ve canini vermeyi bir seref bir haysiyet davasi olarak görmesindendir.Bunu hazmedemeyenler ordunun karsisina dikildiler.Ordu icindeki fitnenin sonucunda vurulur bir konuma getirildi.Bu fitne ise 90 yili askin bir süredir Türk Ordusu ile sorunlu olanlardir yilan gibi bu kurumun icine sizmis ve zehirlerini akitmislardir. Iktidar sahiplerinin gecmisleri bilindigi halde bu cumhuriyetle sorunlari olan kesimler onlari birer melek gibi tanittilar ulusa.Onlari magdur gösterdiler,onlarin magduriyetleri üzerinden eylemler yaparak bugünkü hukuksuz ortami olusturdular simdi bayram ediyorlar. Bugünkü iktidar sahipleri,ne yapacaklarini iktidar olmadan önceleri hep söylüyordular bunlar bilindigi halde onlar iktidara getirildi. Bugünkü ikitdarin,Laiklikle sorunlari vardi ve bunu hep söylüyordular, Bugünkü iktidarin Cumhuriyetle sorunlari vardi bunu hep söylüyordular, Bugünkü iktidarin Atatürkle sorunlari vardi hep söylüyordular, Bugünkü iktidarin yargi ile sorunlari vardi bunu hep söylüyordular, Bugünkü iktidarin Türkiye'nin birlik ve bütünlügü ile sorunlari vardi,NE MUTLU TÜRK'ÜM DIYENE sözünden rahatsizdilar ve bunu hep söylüyorlardi. Bugünkü iktidarin icki ile,cagdas yasam ile sorunlari vardi ve bunu hep söylüyordular. Yani bugün ickiye karsi olmalari icikiyi yasaklamak istemeleri onlara yeni bir düsünce olarak gelmedi bunlar öncedende vardi,buna ragmen bunlar iktidara getirildiler. Ben saf köylü vatandasi,dinini tam olarak bilmeyen vatandasi her ne kadar elestirsem de yinede saf olduklari icin onlarin mazur görülecek yanlari var, Icki icenlerin fislenmek istenmesi,icki satisinin yasaklanmak veya kisitlanmak istenmesi,dindar nesil yetistirecegim aciklamasi,Milli Bayramlarin yasaklanmasi veya kisitlanmasi bunlar bu iktidarin dün iktidar olmadan ve de iktidar olduklari dönemde yapmaya cesaret edemedikleri ancak hep ifade ettikleri maddelerdir,bugün neden sasiriyoruz ki?Bu cüreti biz onlara verdik,simdi dögünmek nafile... saygilarla
-
İçki satanların listesini istedi
Yakinda Oruc tutmayanlar,namaz kilmayanlarda fislenirse kimse sasirmasin,böyle yetisir dindar nesil! saygilarla
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
Yazar Ibrahim Güclü,bugüne kadar faili mechul denerek TSK'nin suclayanlara tokat gibi gelecek bir aciklama yaparak PKK'nin infaz ettigi 17 bin faili mechulün listesini savciliga verdi.Savcilik Ibrahim Güclü'yü ifade vermeye davet etti. Hep söyledik,dedik ki:Bu faili mechuller PKK'nin isidir.Bunlar ic infazlardir,bize yanit veremeyenler careyi PKK ile TSK'yi isbirligi yapiyor seklinde göstererek kendilerince bir yanit vermis oldular. saygilarla
-
MİT’LEŞTİRİRSENİZ ŞAŞIRIRSINIZ!..
Gül kendisine verilmis olan görevi yerine getiriyor,Yasa Cankaya'ya gönderilirken "acil"olarak gönderilmis Gül'de bu aciliyete acilen onay vermistir,görevini yerine getirmistir,onu Erdogan bosunami oraya oturttu.Hele bir onaylamasin bakalim neler oluyor. saygilarla
-
MİT’LEŞTİRİRSENİZ ŞAŞIRIRSINIZ!..
MIT yasasi jet bir hizla onaylanip,resmi gazetede yayinlanmasi icin meclise gönderildi. PKK pazarlikcilarini koruyan ve onlarin organizatörlügünü yapan basbakanin teröristlere verdigi tavizlerin aciga cikmasini önlemek icin hazirlanan MIT yasasi Cankaya'dan onay aldi,bu sonuc sasirtici olmadi cünkü PKK ile isbirliginde sadece basbakan degil onun noterligini yapan isimde var,bunlar bir yumak gibi birbirine sarilmis ve hedeflerine ulasabilmenin güveni icinde calismaktadirlar.Yüzde 47 bizi secti biz herseyi yapariz zihniyeti ile hareket ederek Türkiye Cumhuriyeti Devletini teröristle pazarlik masasina oturttular.Halkimizin aymazligi,sadece kendini düsünmesi AKP'nin cüretini daha da arttirmaktadir. MIT;PKK ile Türkiye'nin bölünme pazarligini almis oldugu talimatla yürütmektedir.AB'nin Kürtlere özeklik dayatmasi ABD'nin AKP'nin arkasinda olmasi bu gücü onlara vermektedir.Kagittan kaplanlarimiz ise kis uykusuna yattilar.daglardaki magaralarin filimlerini bizlere seyrettiriyorlar sanki bilmiyormusuz gibi. saygilarla
-
AKP ve Cemaatin ‘foyaları’
CHP'lilerden Atatürk nöbeti CHP Gençlik Kolları, Atatürk'e yönelik saygısızlığı, nöbet tuturak protesto edecek. reklam GERÇEK GÜNDEM - HABER MERKEZİ / İstanbul - Kartal İmam Hatip Lisesi'nde öğrenim gören dört gencin Atatürk heykeli yanında çektirdikleri fotoğraf tepki topladı. CHP Kartal Gençlik Kolları, Atatürk heykelinin önünde protesto gösterisi yapma ve nöbet tutma kararı aldı. Twitter ve Facebook'ta tıklanma rekoru kıran fotoğrafa ilk tepki CHP Kartal Gençlik Kolları'ndan geldi. CHP'li gençler, Kartal İmam Hatip Lisesi'nin bahçesindeki Atatürk heykelinin yanında alay edercesine hareketler yapan ve fotoğraf çektiren dört genci protesto etme kararı aldı. www.gercekgundem.com 'un edindiği bilgiye göre, CHP'li gençler, perşembe günü saat 19.00'da Kartal Meydanı'ndaki Atatürk heykeline önce çelenk koyacak, ardından ise saygı duruşunda bulunacak. CHP'li gençler daha sonra ise üç gün sürecek olan bir nöbet eylemine başlayacak. CHP Kartal Gençlik Kolları Başkanı Ozan Gökdemir'in verdiği bilgiye göre, CHP'li gençler "Ata'ya Saygı" adı altındaki nöbet eylemiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk'ün anısı için saygı nöbeti tutacak. Bu haberi yorumsuz olarak iletiyorum saygilarla
-
Yarginin iktidarda olmasi...
Trabzonluyum bundan hep gurur duydum.Trabzon CHP'nin kalelerinden biriydi,simdi degil.Simdi AKP'ci oldu.Trabzon Adli Tibbi'nin vermis oldugu sahte teshis beni Trabzonlu olmaktan utandirdi.Insanlar eger insanliklarini kul olmaya degisirlerse bundan kul olmak istemeyen herkes zarar görür.Bunun böyle oldugunu ülkemizde hergün yasamaktayiz.Gerek yargida gerek böyle adli tip gibi kurumlarda vatandasin hak ve hukukunun nasil yok edildigine sahit olmaktayiz.Bu kulluktur. saygilarla
-
Türk Telekom'a sabit ücret darbesi
Türk Telekom'a sabit ücret darbesi Artık sabit telefonda sabit 10 YTL ücrete son. Türk Telekom'a vatandaştan sabit ücret darbesi geldi. Birgün gazetesinin haberine göre, Telekom'un her ay "sabit ücret" adı altında abonelerinden aldığı ücreti ödememek için Beykoz Kaymakamlığı'na başvuran işçi emeklisi Salim Yılmaz açtığı davayı kazandı. Alınan kararla Telekom, Salim Yılmaz'ın parasını faiziyle birlikte ödedi. Bu karar uzun zamandır tartışma yaratan bu konuya da son noktayı koymuş oldu. Davayı açmaktaki asıl amacının parayı geri almak değil, vatandaşa isteyince hakkını alabileceklerini göstermek olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Ben kazandım ama mücadele daha bitmedi. Haksız uygulama sonlandırılana kadar mücadele edeceğiz, tüm vatandaşlara örnek olsun" dedi. YILDA 3.420 MİLYON YTL HAKSIZ KAZANÇ Paşabahçe Tekel İçki Fabrikası'ndan emekli 58 yaşındaki Salim Yılmaz Beykoz Kaymakamlığı Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti Başkanlığı'na başvurarak, iki adet sabit hatlı telefonu olduğunu, Türk Telekom'un bu hatlardan "sabit ücret adı altında ücret aldığını belirterek, her iki hattından alınan bu haksız ücretin kaldırılması talebinde bulundu. 5 kişilik heyet, Elektrik Mühendisleri Odası'ndan iki mühendisin verdiği Bilirkişi Raporu doğrultusunda, karar verdi. Raporda, herhangi bir hizmet tanımlanmadan "sabit ücret" adı altında bir bedel alınmasının teknik olarak açıklanamadığı kaydedildi. Kararda, "Telefon hatlarından konuşma bedelleri dışında belirsiz gerekçelerle sabit ücret adı altında her ay alınan ücretin iptaline, bu isim altında tüketiciden adı geçen firma tarafından alınan tüm ücretin, tüketiciye geri iade edilmesine karar verildi" denildi. Türk Telekom'un hiçbir hizmet vermeden "sabit ücret" adı altında her ay yaklaşık 19 milyon aboneden KDV ve Özel İletişim Vergisi de ilave edildiğinde 15 YTL'yi bulan bir ayda 285 milyon YTL, bir yılda ise 3.420 milyon YTL'lik haksız kazanç sağladığı ortaya çıktı. "HERKES HAKKINA SAHİP ÇIKSIN" TELEKOM'un haksız yere insanlardan para aldığını ifade eden işçi emeklisi Salim Yımaz, "Halk bu haksızlıklarla kendisi mücadele etmeli" dedi. 600-700 YTL arası emekli maaşı aldığını belirten Yılmaz, şöyle konuştu: "Maaşımız zaten elektrik, su telefon faturalarına gidiyor. Onların ise umrunda değil. Benim tek isteğim halk kendi kendine sahip çıksın, haklarını arasın. Halkı sömürmekten başka düşünceleri yok. Halkı aptal yerine koymasınlar" ZAFER TÜKETİCİNİN Salim Yılmaz'ın başlatmış olduğu mücadelenin tüketicilerin lehine sonuçlanmasıyla harekete geçen Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER) Beykoz Şubesi, Türk Telekom'a haciz işlemi başlattı. Beykoz İcra Dairesi'nde başlatılan haciz işlemi sonunda Yılmaz, toplam 659.00 YTL'yi tahsil etti. Böylece 19 milyon aboneyi ilgilendiren dava tüketicinin zaferiyle sonuçlanmış oldu. "HERKESİ HAKKINI ARAMAYA DAVET EDİYORUZ" TÜKODER Beykoz Şube Başkanı Mimar Aysel CAN EKŞİ, TÜKODER'in Evrensel Tüketici Hakları'nın korunması, geliştirilmesi ve tüketicilerin kendilerini koruyabilmeleri için gerekli bilinç ve örgütlülük düzeyine ulaşmak amacıyla çalışan bağımsız ve kamu yararına çalışan bir dernek olduğunu söyleyerek şunları söyledi: Evrensel Tüketici Hakları Açısından , Haberleşme; " Tüketicilerin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı'dır. " Satışa sunulan her türlü mal ve hizmetin yaşam ve sağlık açısından tüketicilere zarar vermeyecek kalite ve nitelikte olması bakımından Sağlık ve Güvenliğin Korunması Hakkı'dır. " Ekonomik çıkarların korunması hakkı (Mal ve Hizmetlerin Serbestçe Seçilmesi Hakkı) Tüketicilere sunulan ürün ve hizmetlerin nitelikli , kaliteli ve uygun fiyattan sunulması, satış sonrası hizmetlerin yeterli düzeyde ve yaygınlıkta olması yanında, sözleşmelerdeki haksız hükümlerin olmaması ve baskıyı yaratan satış yöntemlerine karşı korunma hakkıdır. " Bilgi edinme ve eğitilme hakkı Mal ve hizmeti satın alırken doğru karar vermeye yardımcı olacak bilgilerin edinmesi; yanlış, yanıltıcı reklamlar,etiket ile ambalaja karşı korunma ve sorumlu tüketiciler olarak bilincin gelişimi için eğitilme hakkıdır. " Zararların karşılanması hakkı ( Tazmin edilme hakkı) Satın alınan ürün yada hizmetin öngörülen nitelikte olmaması durumunda kusurlu malın geri alınması,değiştirilmesi kusurlu hizmetin yeniden görülmesi,zararın karşılanması hakkıdır. " Temsil edilme hakkı (Sesini duyurma hakkı) Örgütlü tüketicilerin, hükümetlerin ekonomik politikalarının oluşturulması dikkate alınması,kamu organlarında temsili, firmalarda özellikle ürün geliştirme aşamasında görüş alınması ve denetlemelerde gönüllü olarak bulunma hakkıdır. Haberleşme hakkı kamusal olup, evrensel tüketici haklarının neredeyse her maddesinde tanımlanmış ve her yurttaşın buna ulaşabilme hakkı olmasına rağmen yaklaşık on yıldır siyasi iktidarlar daha ucuzlayacağını ifade ederek 19 milyon abonesi, 55 bin çalışanı ve 21 milyon çalışmaya hazır hat kapasitesiyle Türk Telekomu 6.550MİLYON DOLAR karşılığında ve beş taksitle 14 kasım 2005 tarihinde tüm yönetim hakları kamudan çıkarılmak suretiyle %55'ini Oger Telekoma devrettiler. 23 Şubat 1995'de çıkarılan ve 4822 yasa ile değişik 4077 sayılı tüketicinin korunması hakkında kanun açısından; Telekom'un hiç bir hizmet vermeden "Sabit ücret" adı altında keyfi olarak her ay yaklaşık 19 milyon aboneden ortalama KDV ve Özel İletişim de ilave edildiğinde 15 YTL. Bir ayda 15YTLx19milyon abone=285 milyon YTL. Bir yılda ise 3.420 milyon YTL. haksız kazanç sağlaması tam bir ayıplı hizmettir. Tüm ülke genelinde tüketicilerimizi, kendi yaşam haklarımıza sahip çıkmaya ve bu 2007 yılıyla birlikte sabit ücretten kurtulmak için mücadeleye ve son ayın faturasını 30 günü geçmeden en yakın Tükoder Şubesine başvurmaya davet ediyoruz. ŞİKAYETLERİNİZ İÇİN TÜKODER TÜKETİCİYİ KORUMA DERNEĞİ BEYKOZ ŞUBESİ Beykoz Belediye Kültür Merkezi No:213 BEYKOZ 0 216 331 34 44
-
AKP ve Cemaatin ‘foyaları’
Cumhuriyet, İstiklal, Hürriyet, İnönü caddelerinin adı 'halk alışamadı' diye değiştirildi Ordu’nun Aybastı İlçesi’ndeki 'İstiklal', 'Hürriyet', 'Cumhuriyet', 'İnönü' caddelerinin adları, 'halk alışamadı' iddiasıyla Belediye Meclisi kararıyla değiştirildi. Belediye Başkanı AK Partili İzzet Gündoğar, vatandaştan gelen talep doğrultusunda isimleri değiştirdiklerini söyledi. Eski Belediye Başkanı DSP’li Fehmi Küpçük ise, "Bunlar bizim toplumsal olarak en büyük değerlerimiz. Halktan kesinlikle böyle bir talep olduğunu düşünmüyorum. Bunlar ideolojik olarak alınan bir karardır" dedi. Ordu’nun Aybastı İlçesi’nde 8’i AK Partili, 3’ü DSP’li 11 meclis üyesinin oy birliği ile alınan meclis kararıyla, 'halkın alışamadığı' gerekçesiyle 'İstiklal, Hürriyet, Cumhuriyet ve İnönü' caddelerinin adları değiştirildi. İstiklal Caddesi 'Hükümet', Hürriyet Caddesi 'Gölköy', Cumhuriyet Bulvarı ikiye bölünüp 'Fatsa' ve 'Reşadiye', İnönü Caddesi ise 'Lise Caddesi' oldu. 'VATANDAŞ ESKİ İSİMLERİ KULLANIYORDU' Geçen 7 Şubat tarihinde yapılan toplantıyla alınan bu karar tepkileri de beraberinde getirdi. Aybastı Belediye Başkanı İzzet Gündoğar, vatandaşlar ve sivil toplum temsilcilerinden gelen yoğun talep üzerine değişikliklerin yapıldığını savunarak şunları söyledi: "Aybastı’nın gündeminde böyle birşey yok. Orada AK Partili’ler de var, DSP’liler de var. Oy birliğiyle aldık. Bir tek muhalif dahi çıkmadı. Bizim orada yaptığımız şu, bizden önce bu isimler değiştirilmişti. Biz o eski isimleri verdik. Yani herhangi siyasi içerikli şu veya bu değil. Başka bir niyetimiz yok. Herhangi bir ismi kaldırmak gibi düşüncemiz yok. Devletin kurumlarıyla da, Cumhuriyet’le de, hürriyetle de bir problemimiz yok. Bizden de daha çok bağlı adam göremiyorum. O yüzden herhangi bir sorunumuz yok. Vatandaştan böyle bir istek geldi genelde, 'eski isimler verilsin' diye. Vatandaş eski isimleri kullanıyordu. Cumhuriyet Bulvarı verilmiş ama, burası eskiden Fatsa Caddesi ve Reşadiye Caddesi’ydi. Vatandaş halen bu isimleri kullanıyordu. Gölköy Caddesi’ne farklı bir isim verilmiş ama vatandaş Gölköy Caddesi olarak biliyor." 'KARAR İDEOLOJİK' 1999- 2009 yılları arasında Aybastı Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve o dönem cadde ve sokaklara bu isimleri veren DSP’li Fehmi Küpçük ise isim değişikliğine tepki gösterdi. Küpçük, "Ben İstiklal, Hürriyet, Cumhuriyet ve İnönü isimlerini rastgele koymadım. Bunlar bizim toplumsal olarak en büyük değerlerimiz. Şimdi halktan kesinlikle böyle bir talep olduğunu düşünmüyorum. Bunlar ideolojik olarak alınan bir karardır" dedi. Kaynak: Hürriyet
-
İlker Başbuğ tutuklandı
Savci tarafsiz olamaz! Sasirdiniz degil mi? O zaman Emekli Yargitay Bassavcisi Vural Savas'in,"HUKUKLA ALDATANLAR"kitabindan alintiladigim su yaziyi okuyalim: AKP'li bi bayan milletvekilinin esi olan Mümtazer Türköne,25 Mayis 2008 tarihli ZAMAN gazetesinde yayimlanan "Yargic Laikligi Koruyabilir mi?baslikli yazisinda,her zaman yaptigi gibi,benim düsüncelerimi de gercege aykiri bir bicimde yansitarak söye diyor: "Anayasa Mahkemesi Baskani Hasim Kilic,'Yargi,mutlak anlamda tarafsiz olmak zorundadir'demisti.Eski Bassavci Vural Savas ise,bu hükmün gecerli olmadigini ve yargiclarin 'BEN LAIK CUMHURIYET KONUSUNDA TARAFSIZIM "diyemiyecegini söylemisti" Ben söz konusu konusmami,10 Kasim 1999 günü "Yilin Atatürkcüsü"ödülünü alirken yaptim ve aynen söyle dedim: "Gerici güclerin safinda ve onlarla omuz omuza savas veren kisilere dünyanin hicbir yerinde 'AYDIN'denmez.Ülkemizin gercek aydinlari,cagdas bir demokratik yasamin gercek savunuculari,Atatürkcülerdir. "Tarafsiz degilim diye elestiriliyorum. Irtica ve bölücü eylemler devam ederken,tarafsiz davranacak bir bassavci isteniyor. Bu önerileri siddetle reddediyorum.Ben 'tarafim' laik ve demokratik Cumhuriyetimizi savunan güclerin safindayim ve öyle kalacagim.Anayasa ve yasalarimizin bana yükledigi görevler de,böyle davranmami gerektirmektedir.Baska türlü davranan savci,görevini yapmiyor ve hatta ihanet ediyor demektir. 9 Ekim 1925 günü,Cumhuriyet Savcilarina seslenirken büyük Atatürk;Devrime karsi koyan muhalefetin özgürlükten ve yasalardan yararlanmaya hakki yoktur.Bireyin degil,bireylerin tamamini ifade eden toplumun ve devletin yarari,her düsünce ve kaygidan önce gelmelidir.Sinirsiz bireysel özgürlük ve kisisel cikarlar pesinde olanlar;kendi emellerini,cikarlarini ulusun yüksek cikarlari ve özgürlügünden üstün tutanlardir.Sinirsiz kisisel özgürlükler,kisisel cikarlar,uygar ve düzenli toplumlari,devletleri yikarak,anarsi ve zorbalik,dogrunun yanlisa,zayifin güclüye yenilmesi sonucunu dogurur. Savcilik ,karar degil ,dava makamidir.Yargilama sirasinda ve durusmada,savcilarimiz kendilerini herhangi bir davanin taraflarindan sayarak israrla aciklamalari ve görüslerinin kabul edilmesi ve desteklenmesini saglamak icin,tüm tarihsel ve yasal araclardan yararlanmayi ihmal etmemeleri gerekir. Kamu hukuku asina ortaya koydugu bir talebin desteklenmesini saglayamamanin,bir cumhuriyet savcisi icin övünüleck bi konu olamayacagini hatirlatmak isterim"diyor. O büyük insanin özlemini duydugu Cumhuriet Savcilarindan biri olabilmissem,sizin gibi vatansever vatandaslarimizin takdirini kazanabilmissem ne mutlu bana. Görüdügü gibi "tarafsizlik"konusunda hakimleri hedef alan tek bir kelime dahi kullanmis degilim ve baska bir konusmamda da kullanmadim. "Zaman gelir ki Cumhuriyeti korumak icin,basbakandan,bakandan,müstesardan,validen,büyükelciden bile hesap sormak gerekebilir.Iste o Cumhuriyet Savcisidir. Cumhuriyet Savcisi demek,cumhuriyete karsi olan her girisimin hesabini sormak demektir.Bu hesabi sormayan soramayan bir savci cumnhuriyet savcisi olamaz.(Bu son paragraf bana aittir) saygilarla
-
JİTEM KARARGÂHINDAN ÇIKAN KAFATASLARI -I-
Askeri suclu göstermek,Orduyu eli kanli bir terör örgütü gibi lanse etmek,Ordunun hem klasik düsmanlari ve hem de terör örgütü ve yandaslari icin ele gecirilmis cok büyük bir firsattir. Klasik düsman tanimina dinciler ve bölücüler girer bir de kuyruklari yabanci ajanlarin ve vakiflarin elinde olan, ruhlarini, sirtlarini her oksayana satma karakterini tasiyanlar gelir akla. Türk Ulusunun ordusunun bölücü ve taseron terör örgütü PKK'ya karsi vermis oldugu mücadeleden vazgecmeyecegini anlayan ufacik beyinler,orduya karsi taktiksel bir savas vermeye basladilar.Yukarida adini verdigim kesimler bu savasta ki koalisyon ortaklaridir.Hedef Türkiye ve onun ordusudur. Faili mechuller diye bazi iddialar atildi ortaliga.Evet faili mechuller vardi bu zaten inkar edilmiyor,ancak bu faili mechullerden sorumlu olanlar konusunda bir taktik savasi veriyordu ihanet odaklari. Biz basindan beri dedik ki;bu faili mechuller PKK'nin isidir.PKK örgütten ayrilmak isteyenleri,örgütün cinayetlerine karsi cikanlari saha dogrusu daglara kaldirilip birseylerden bihaber olan fakat örgütün icine girdikten sonra gercekleri anlayip örgüt yönetimine karsi gelenleri ortadan kaldirmistir. Ergenekon senaryosu ile baslayan sürecte bu koalisyon ortaklari,psikolojik savas geregi faili mechuller üzerinde durmaya baslamis ve adres olarakta TSK'yi Jandarmayi JITEM'i göstermistir. Yakalanip cezadan kurtulmak icin itirafci konumunu kabul eden teröristler,itiraf adi altinda tamamen yanlis ifadeler dogrultusunda TSK'yi faili mechullerin odagi olarak göstermeye baslamislardir.Gizli Tanik tiyatrosu ile de tutuklu olan generaller hakkinda yalan yanlis ifadeler gündeme getirilmis,asker bu faili mechullerin soroumlus ve suclusu olarak kamuoyu önünde infaz edilir gibi suclanmistir. AB'nin istedigi kriterleri yerine getirme paravani altinda,90 yildir iclerinde tasidiklari Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'e olan kinlerini aciga vurarak Dersim isyanini masum bir isyan olarak gösterip cumhuriyeti kuran kadrolari insanlik sucu islemekle sucladilar.Aslinda gerek faili mechullerin TSK'ya yüklenmesi ve gerekse Dersim ayaklanmasinda elebasilik yapan Kürtcü ve dinci isimleri kahraman gibi gösterip isyani bastiranlara insanlik sucu yüklenmesi ihanetin en doruk noktasidir. DARA BOTAN Kod adli eski PKK'li terör örgütünün infazlarini anlatirken "Bekaa kazilsa her metreden bir Kürt cocugun kemikleri cikar"dedi.Bu aslinda cok önemli bir aciklama ve de itirafti.DARA BOTAN devamla:"1988'de gittigim Bekaa'da 350 insandan sadece 4'ü sag kalabildi"dedi.Bu örgüt üyesi kisi "ÖCALAN 17 bin insanin bas katilidir"diyor. DARA BOTAN'in bahsettigi 17 bin kisi TSK'nin katlettigi ileri sürülen faili mechullerdir.Bugün Diyarbakir'da bulunan kemikler PKK terör örgütünün katlettigi insanlarin kemikleridir. saygilarla
-
Izmir'den ne istiyor bu Erdogan?
Bırakın İzmir'in yakasını "Dünyada tek bir devlet olsa, başkenti İstanbul olurdu" demiş Napolyon? İstanbul, Bizans'tan Osmanlı'ya doya doya yaşamış. Şimdi de Genç Cumhuriyet ile yaşamaya devam ediyor. Fiziksel olarak tüm tahribata rağmen hala çok güzel ve de romantizmle birlikte ticaretin, finansın, turizmin, kültürün başkenti. Tamam da İstanbullular bizden, İzmir'den ve İzmirlilerden ne ister? Siz en büyüksünüz, en güzelsiniz, İzmir'i kıskanacak haliniz yok. Niye üzerimize geliyorsunuz? Hele hele siz İzmir'den giden İstanbullular! Sizin eleştirileriniz daha üzücü oluyor, daha çok koyuyor. Biz halimizden memnunuz. Gelişimimiz yavaş olabilir ama hala Türkiye toplam sanayi üretiminin yüzde 9'unu gerçekleştiriyoruz. Türkiye'deki toplam katma değerin yüzde 14'ünü, Ege Bölgesi'nin gayrisafi hasılasının yüzde 50'sini sağlıyoruz. Sosyo ekonomik gelişmişlik ve rekabet liginde hala Türkiye'nin üçüncü iliyiz ama kamu yatırımlarından aldığımız pay minnacık denecek kadar az. Sevgili Ekrem Demirtaş çok güzel ifade etmiş. Biz 'Anadolu Kaplanı' değil dünya kenti olmaya çalışıyoruz. Hem de içimizdeki ve dışımızdaki İrlandalılara rağmen. Elbette İstanbul kadar olamayız ama dünyanın ilk 100 kenti arasına girecek umuda, inanca, enerjiye sahibiz. Bırakın yakamızı. HABER IZMIR GAZETESI
-
AKP ve Cemaatin ‘foyaları’
MALUMUN ILANI OLSADA SONUCTA BELGE NITELIGINDE BIR ITIRAFTIR BU YAZI Ayrı değil, aynıyız" Son ifade kriziyle bir kez daha gündeme gelen iktidar partisi ile Gülen cemaati arasında çatışma olduğu iddalarına, Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Yasin Doğan'dan (Yalçın Akdoğan) yanit geldi AK PARTI ile Fetullah Gülen Cemaati arasinda bir catisma mi yasaniyor? MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, özel yetkili savcı tarafından KCK operasyonu kapsamında ifadeye çağrılması, bu soruyu bir kez daha gündeme getirdi. Yeni Şafak gazetesinde Yalçın Doğan takma adıyla yazılar kaleme alan AK Parti Milletvekili ve Başbakan Erdoğan'ın Danışmanı Yalçın Akdoğan, bu iddialara bugünkü köşesinde yanıt verdi. Akdoğan, 'Her türlü oyunun farkındayız..." başlığını attığı ve gazetenin manşetinden 'Bu oyun bozulur' başlığıyla duyurulan yazısında, iki yapı arasında bir çatışma yaşanmadığını ve yaşanmayacağını belirtti. Akdoğan, "İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi yaşanmasını murad edenler yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Samimiyet her türlü oyunu bozar. Menfaat deği ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse helal getiremez" dedi. Akdoğan, MİT-yargı krizini değerlendirdiği yazısında, "Aynı değiliz, aynıyız", "Düşmana fırsat verilmemeli", "9 yılda çok tezgah gördük", "Yanlış yapan hesabını verir" ifadelerini kullandı. İşte o yazı: HERTÜRLÜ OYUNUN FARKINDAYIZ 9 yıldır içimin daraldığı, kalbimin sıkıştığı onlarca olay yaşadım. 2004 AB zirvesi öncesi Türkiye'ye dayatma yapıldığında, Davos'ta İsrail'in küstahlığı ilişkileri gerdiğinde, 27 Nisan'da yayınlanan bildiride ve öncesindeki uzun gecelerde tarifsiz gerilimler yaşadım. Ama şu son günlerde yaşananlar hepsinden fazla içimi daraltıyor. Bu olayların hepsi Başbakan Erdoğan'ın volkan gibi patlamasıyla, önüne aldığı herşeyi silip süpürmesiyle aşıldı. Bugün de durumu bir dayatma ve saldırı olarak görerek benzer patlama bekleyenlerin sayısı az değil, doğrusu haklı gerekçeleri de yok değil. Ama bazen susmak bağırmaktan fazla etki yapar, patlamaktansa sağduyuyu kuşanmak insafsızları da insafa getirir. Biz inanıyoruz ki, bir insanın gönül dünyasını yıkmaktansa veya tedirgin bakışlarla sükunet bekleyenleri kaygıya gark etmektense sıkışan kalbin patlaması evladır. İnsanın bir uzvu başka bir uzvuna adavet besleyemez, gönül koyamaz, hasmane tutum takınamaz. Bugün bazılarının anlamadığı şudur: Başbakan Erdoğan'ı gönülden seven cemaat mensupları ile Hocaefendi'ye sevgi besleyen AK Partililer arasında bir çatışma ve çekişme olamaz, bunlar birbirinden ayrılamaz, çünkü bunlar aynı insanlardır. İngiltere'de katıldığım bir akademik programda şunu öğrenmiştim: Bizler ne söyleyeceksek yazının sonunda söylüyoruz, İngilizler ise başında söylüyorlar. Ben de Türk gibi yazıp, onlar gibi yazının sonunu başa taşıyorum ve şunları söylüyorum: 1. AK Parti ile Gülen cemaati arasında hiçbir zaman bir çatışma ve çekişme yaşanmamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır. Bu sadece gönül birlikteliği değil, büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve hedef birlikteliğidir. İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi yaşanmasını murad edenler yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Fitne ateşine odun atanlar, sadece parti ve cemaati 'kaybet-kaybet' sarmalına sürüklemek istememekte, aynı zamanda Türkiye'yi iddialarından ve demokratikleşme perspektifinden koparmaya çalışmaktadır. 2. 15 Şubattan itibaren yeni bir kalkışmaya hazırlanan terör örgütü ve bölgede Türkiye'nin etkisini kırmaya çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Asker, polis ve istihbarat örgütlerinin uyumunu ve motivasyonunu güçlendirerek ortak hareket etmek, terörle mücadele açısından hayati derecede önemlidir. Ne Ergenekon davası sulandırılmalıdır, ne KCK/PKK ile mücadele akamete uğratılmalıdır, ne de kirli ilişkilerle ve karanlık odaklarla hesaplaşma kesilmelidir. AK Parti iktidarı maruz kaldığı sıkıntılı duruma rağmen bu kararlılıktadır. Gelelim geçen haftadan bu yana oluşan görüntüye ve ortaya atılan iddialara: - MİT'in PKK ve KCK'yı kurarak ve büyümesini sağladığı iddiası bugüne kadar yaşanan tüm ölümlerin katili olarak devleti göstermekte, BDP'nin 'düşman devlet, ceberrut devlet' tezine güç vermektedir. - Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, seçilmiş iktidara politika dayattığı, siyasete yön vermeye çalıştığı şeklinde bir algı oluşturulmaktadır. - AK Parti ile Gülen cemaati arasında çatışma üretilmek istenmektedir. - 250. madde değişikliği yaptırılarak Ergenekon sürecinin boşa çıkarılması murat edilmektedir. - MİT Müsteşarı ve bazı hükümet üyeleri KCK'lı gibi gösterilerek KCK operasyonları sulandırılmaktadır. - MİT, polis ve asker arasındaki uyum bozularak, moralsizlik oluşturulmakta, PKK ile mücadele zafiyete düşürülmek istenmektedir. - Devlet içinde çok parçalı, bölünmüş ve çatışma halinde bir yapı oluştuğu izlenimi uyandırılarak otorite zafiyeti görüntüsü verilmektedir. - Kapalı devre çalışan bir ekibin Başsavcının, valinin ve hükümetin bilgisi dışında işler yaptığı algısı üretilerek güvensizlik pompalanmaktadır. - Bölgesel gelişmelerde etkili olan ve İsrail'in hedefi haline getirilen MİT Müsteşarının devre dışı bırakılmasıyla Türkiye'nin bölgesel etkinliği kırılmak istenmektedir. - MİT ve emniyet istihbarat arasında bir çatışma ve inisiyatif mücadelesi ateşlenmeye çalışılmaktadır. - Başbakan Erdoğan'ın Meclis kürsüsünden kendisinin görevlendirdiğini söylediği Hakan Fidan hedefe konularak, Başbakan'a karşı hamle yapılmaktadır. Geçen haftadan bu yana basında resmedilen fotoğraf budur. Bunların doğruluğu yanlışlığı bir yana, acaba bu görüntüyü kim üretmek istemektedir? Bir kısım savcı ve polisler mi böyle bir durumu planlamıştır yoksa onların girişiminden sonra birileri bu görüntüyü oluşturmaya mı çalışmaktadır? Eğer bu girişimi başlatanlar istemeden böyle bir duruma sebep oldularsa bir adım sonrasını göremeyecek bir yetersizlik içindedirler. Eğer bunu bilerek yaptılarsa ortada daha vahim bir durum vardır ve söylediklerinin tam tersi bir tezgahın parçası olmuşlardır. MİT'i temizleme ve yanlışların hesabını sorma arayışı ile bugünkü durum tamamen farklı eksene oturmuştur. Bugün daha büyük bir sorun önümüzde durmaktadır. Elbette hangi kurum olursa olsun yanlış yapan hesap vermelidir, tüm kurumların ve yapıların içindeki Ergenekoncular, çeteciler, kirli ilişkiler günyüzüne çıkmalı ve bir arınma yaşanmalıdır. Ama bunun bir yolu ve yordamı vardır. Eğer üç günde gelinen noktada Ergenekoncuların, PKK'nın, İsrail'in, MİT içindeki karanlık yapıların, hükümet muarızlarının ve Türkiye düşmanlarının bayram ettiği bir noktaysa, kimse çıkıp bunu işi abartmakla ve alınganlıkla izah edemez. Hele üstüne bir de hükümete 'tuzağa düşmeyin', 'MİT'in karanlık ilişkilerine arka çıkmayın' tavsiyesinde bulunmak ayrı bir istihzadır. Eğer bir tuzak varsa tuzağın başlangıç noktası neresidir? Şer güçlerin işine yarayacak bu iklimi kim üretmiştir? Ergenekon sadece MİT'in içine mi sızmıştır, yoksa her kurum ve yapı bu yönlendirmeden nasibini almakta mıdır? Tuzak sadece hükümete mi kurulmuştur? 'MİT konusunda kişileri ve niyetleri sorgulamayın, vahim sonuca bakın' deniyorsa, bugün yaşadığımız vahim sonuç kimin eseridir? Yargı ve güvenlik bürokrasisi içinde kimseye güvenmeden gizli kapaklı iş çeviren bir grup, ülkeyi yönlendirmeye ve siyaset mühendisliğine kalkışıyorsa, bunun daha önceki durumdan ne farkı olur? AK Parti bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşılaştığı badireleri 'ortak akıl'la atlatmasını bilecektir. Ama bu işleri üreten akıl da nasıl bir tutulmaya uğradığını veya nasıl bir kriz ürettiğini görmelidir. Şunu herkesin bilmesi gerekir: Türkiye'nin zararına olan bir durum, ne AK Partinin ne herhangi bir grubun faydasına olabilir. Bugün için AK Parti iktidarına zarar vermek ise Türkiye'ye ve Türkiye içindeki herkese zarar vermek anlamına gelir. 9 yıllık iktidar döneminde maruz kalınan türlü türlü oyunlar, provokasyonlar, tezgahlar büyük bir tecrübe oluşturmuştur. Samimiyet, her türlü oyunu bozar. Milletin hayır duasıyla ve desteğiyle bütün badireleri atlatan AK Parti iktidarı bu oyunu da bozacaktır. Menfaat değil ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse halel getiremez. Biz kardeşlikle, samimiyet ve ortak akılla hareket etmeyi sürdüreceğiz. Yanlış yapanlar veya istismar edilecek durumlara sebep olanlar hesabını millete ve adl-i ilahiye verirler. GAZETEPORT Bunu hep söyledik,AKP'nin cemaat ile iktidar oldugunu,ZAMAN Gazetesi'nin,Cemaat parasi ile hergün bir milyon basilip bedava dagitildigini ve bu gazete ile Türkiye'nin milli tarihine saldirildigini,ic savas kiskirticiligi yapildigini söyledik.Cemaatin söyledikleri ile AKP'nin söylediklerinin ayni olmasi bir rastlanti olamazdi.AKP'nin ve cemaatin yayin organlarindan olan STAR VE YENISAFAK gazetelerininde Türkiye Cumhuriyeti'ne karsi yikici yayinlar yaptigini hep söyledik.Zehirlerini tüm ülke geneline yaydilar.Iste yukaridaki yazi bilinen bir gercegin belgelenmis itirafidir.Hem de bizzat cemaat ve iktidar yandasi bir isim tarafindan.Bu yazida Türkiye üzerinde oynanan oyunlarin aktörleri cok acik bir sekilde anlatilmistir. saygilarla
-
Muhafazakar Sapıklık. "Heykel Fetişizmi"
Hiristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU)radikal bir partidir.Sadece dini yönden degil,irkcilik yönündende tescillenmis bir partidir.Bayern Eyaletinde her eyalet seciminde son secimler disinda yüzde 60'lara varan bir oy potansiyeline sahipti.Simdi bu gücünü biraz kaybetti. Radikal bir parti olarak AKP ile CSU'nun bir farki yoktur,CSU bir dönemler Nazilerle isbirligi yapiyordu.Gerekceside,Dogu Almanya ile birlesmeden sonra kurulmus olan asiri solcu parti ile Sosyal Demokratlarin eyalet bazinda koalisyona gitme hevesiydi.Bu anlamda CSU cok elestirildi. Berlin'de ki heykele karsi olmasida o partinin ideolojisi ile cok ilgilidir.Önce Berlin'de Sosyal Demokrat bir Belediye Baskani var.Hiristiyan Sosyal Birlik Partisinin Berlindeki heykele karsi yaklasimini,Izmir Belediyesine karsi AKP'nin yürüttügü siyaset ile anlatmak mümkündür. saygilarla