politika tarafından postalanan herşey
-
Canakkale Zaferi, Kimin/Neyin Zaferi?
Insanlarimizi bu noktayi algilayabilseydiler zaten Türkiye bugünkü durumda olmazdi.Ama belki de bu farkin farkindalar ya aman bosver diyorlar ya da onlarda da Osmanli ruhu devam etmektedir. Cumhuriyeti sevenler Atatürk'ü severken Istiklal Marsi yazari Mehmet Akif Ersoy'uda saygiyla anarlar.Osmanlicilar ise Atatürk'ü degil ama Mehmet Akif Ersoy'u cok severler.Atatürk'ün Almanlara karsi olmasina karsin Mehmet Akif tam bir Almancidir ve de Almanlara sevgisini anlatan siiri bile vardir. Önümüzde 23 Nisan ve 19 Mayis daha sonra da 30 Agustos kutlamalari vardir.Bu günlerde yine olaylar olacaktir.Ve korkarim ki bu bayramlarda bayramlarin kutlanmasi yasagina uymayanlara sadece polis,jandarma degil PKK'lilar da karsi duracaklardir.Bugün Hacettepe Üniversitesi'nde Sehitleri anma toplantisina karsi cikan baska b ir ögrenci grubu arasinda cikan olaylara polis müdahale etti.Kutlamalara karsi olan cephenin üniversiteler icinde olmasi korku vericidir.Ve 1970'lerde ki sag sol kavgalari bugün farkli bir sekilde tekrar baslayabilir.Bugün sadece sag sol degil PKK'li genclerde cumhuriyet karsiti AKP'li genclerle biriikte mücadele vereceklerdir. Dünkü Nevruz kutlamalarini protesto edenlerin Türk bayragini acmalari polisin sert tepkisiyle karsilik buldu.Bu demek tir ki,PKK bayraklari artik özgürce acilabilcek fakat TÜRK BAYRAGI icin böyle bir özgürlük olmayacaktir.Türk Bayragi da Osmanli Bayragindan farklidir. saygilarla
-
SISTEMI DEJENERE EDERSINIZ!
Sistemi dejenere edersiniz Prof. Özbudun: AK Parti'nin anayasa önerisi mevcut demokrasiyi daha geriletir 2007’de AKP’nin Anayasa Taslağı’nı hazırlayan ekibin başında yer alan, anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun, “AK Parti’nin önerileri aynen gerçekleşirse, Türkiye klasik tipte bir otoriter sisteme değil ama daha otoriter ya da daha yarı demokratik bir sisteme geçer. Bu senaryo, bugünkü mevcut demokrasiyi bile daha geriletir” dedi. BDP’nin destek verdiği, AKP’nin başkanlık sistemi önerisinin Kürtlere hiçbir fayda sağlamayacağını söyleyen Özbudun, “Türkiye’nin hayati sorunu olan Kürt meselesinin çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın unsuru haline getirmek etik değil. Bu senaryo iyi değil. Bu tip başkanlığın Kürtlere yararı yok. Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede “barış” olamaz mı? Mükemmelen olur. İngiltere, İRA’yı parlamenter sistemle çözdü. Başkanlık ve barış ayrı tutulmalı ve yarı demokrasiye gidilmemeli” diye konuştu. Taraf gazetesinden Neşe Düzel’e konuşan Prof. Ergun Özbudun, AKP’nin hazırladığı anayasa taslağını eleştirdi. Neşe Düzel’in, Ergun Özbudun ile yaptığı söyleşi şöyle: NEDEN ERGÜN ÖZBUDUN Otuz yıldır bu ülke, yeni bir anayasa ve barış bekliyor. Nihayet barışın ve yeni bir anayasanın eşiğine geldik. Ama birdenbire karşımıza, “Türk usulü başkanlık” denilen bir “ucube” dikildi. Bütün iktidarı tek adamın elinde toplayan bu sistem, barışı sağlayacak şartlarla birlikte yeni anayasaya konulacak. İktidar partisinin hazırlıklarına bakılırsa, Kürt sorununu çözmek için zorunlu olan anayasa değişiklikleriyle birlikte, “başkanlık sistemini” de benimsemeye zorlanacağız. Daha doğrusu barış için tek adam yönetimini de kabullenmeye zorlanacağız. Peki, böyle bir sistemde kalıcı bir barış olur mu? Başkanlığın Kürtlere bir yararı var mı? Bu tür bir başkanlığa dünyada hangi ülkeler sahip? 2011 referandumunda askeri vesayetten kurtulan yargı şimdi siyasi iktidarın denetimine mi giriyor? Yıllardan beri özlenen barış, niye barışla hiç alakası olmayan bir başkanlık sistemi şartıyla birlikte aynı pakette ele alınmak isteniyor? Bütün bunları Türkiye’nin en önde gelen anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun’a sorduk. 2007’de AKP’nin Anayasa Taslağı’nı hazırlayan ekibin başında yer alan Prof. Özbudun’nun son kitabı 1924 Anayasası ismiyle çıktı. Yeni anayasayı hazırlamak için AK Parti ile BDP’nin yakınlaşması doğrusu çok talihsiz bir noktaya denk geldi. Şimdi iki parti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de “başkanlık sistemini” kuracağı bir anayasada anlaşacaklar gibi gözüküyor. Başkanlık sisteminin Kürtlere nasıl bir yararı olacak? Başkanlık sisteminin Kürtlere hiçbir yararı olmayacak. Zararı olacak mı peki? Türkiye’de demokrasinin kalitesi başkanlık sistemi yüzünden zarar görebilir. Netice itibarıyla, bu sistem uzun vadede Kürtlerin de zararına neden olur. Çünkü Kürtlerin haklarını en iyi şekilde gerçekleştirecekleri düzen, bütün şartlarıyla demokratik modele uygun bir sistemle olur ancak. Oysa başkanlık sistemi... Özellikle de AK Parti’nin önerdiği tarzda bir başkanlık sistemi böyle bir sistem değil. Başkanlık sistemi, başta ABD olmak üzere dünyada birçok ülkede uygulanıyor. Başkanlık sistemi demokrasiye uygun bir model değil mi? Amerika’daki başkanlık sistemi elbette demokrasiye uygun bir modeldir ve bu bir siyasi tercihtir. Zira her ülke, üç demokratik hükümet sisteminden birini seçebilir. Bunlar, parlamenter sistemi, başkanlık sistemi veya yarı başkanlık sistemidir. Her ülke kendi ihtiyaçlarına göre birini tercih edebilir. Bunlardan birinin diğerlerine göre daha demokratik olduğu veya olmadığı peşinen söylenemez. Ancak AK Parti’nin sunduğu teklif, Amerikan prototipine uygun bir başkanlık sistemi değil. AK Parti’nin önerdiği başkanlık sistemi dünyada hangi ülkenin başkanlık sistemine benziyor peki? Daha çok bazı Latin Amerika örneklerinde gördüğümüz süper başkanlık sistemi dediğimiz sisteme uygun bir sistem AK Parti’ninki. Mesela ABD’de olmayan fakat AK Parti’nin teklifinde olan başkana tanınan parlamentoyu fesih hakkı! Aslında bu, başkanlık sisteminin ruhuna aykırı bir öneri! Anlamadım. Niye? Çünkü başkanlık sistemi, özünde yasama ve yürütme arasında sert ve keskin bir ayrılığa dayanır. Her iki organ da birbirinden bağımsız seçimlerle sabit süreler için seçilir. Bu süre içinde başkanın kongreyi feshedememesi, kongrenin de başkanı düşürememesi başkanlık sisteminin özüdür. Başkana, “kongreyi fesih yetkisi” verdiğiniz takdirde, o sistemin özünden çok ciddi şekilde sapmış olursunuz. AK Parti’nin önerisinde bir sapma daha var. İkinci sapma nedir? İkinci sapma şu. AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisinde, başkana kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetme imkânı veriliyor. Bu, Amerikan örneğinde... Yani başkanlık sisteminin saf şeklinde, tasavvur edilemeyecek bir durumdur. Bir Amerikan başkanının kongreyi bypass ederek kanun niteliğinde emirnameler ve kararnamelerle ülkeyi yönetmesi tasavvur dahi edilemez. Ama AK Parti sözcüleri Amerikan başkanını zavallı buluyorlar. Bir büyükelçi bile atayamadığını, bir uçak alımına bile tek başına karar veremediğini söylüyorlar. O zaman tabii insanın aklına şu soru geliyor. Eğer Amerikan başkanı zavallı ise ve Burhan Kuzu dostumuzun dediği gibi şu anda Başbakan Erdoğan Amerikan başkanından daha güçlüyse, Türkiye’de böyle bir sistem değişikliğine niye ihtiyaç duyuldu o zaman? Sizce niye ihtiyaç duyuldu? Onu ben de izah edemiyorum... Başkanlık sisteminin getirilmesiyle tekrar vesayet sistemine geri dönülür mü? Askerî vesayete geri dönülmez ama bu sefer sivil bir makamın elinde çok fazla bir iktidar toplanması, yoğunlaşması olur. Böyle bir sistem otoriter olmasa da, yüksek kalitede bir demokrasi yaratamaz. Bu durumda Kürtlere nasıl bir fayda sağlayacak bu başkanlık sistemi? Başta da söyledim. Böyle sistemin Kürtlere bir yararı olmaz. Ancak yakın dönem için şöyle bir faydası olur. Bir pazarlık yapılır. “Biz size başkanlık sistemini verelim. Anayasa oylanırken parlamentodaki eksikliğinizi tamamlayıp 330 oya ulaşmanızı ve böylece yeni anayasanın referanduma götürülmesini sağlayalım. Siz de Kürtlerin, yerel yönetimlerde özerklik veya kültürel haklar ya da anadilde eğitim hakkı vs. gibi taleplerini karşılayın.” Bu, İngilizcede trade off dediğimiz olaydır. Yani... Trade off tam olarak nedir? Yani karşılıklı bir al-ver durumudur bu. Ben bunu çok etik telakki etmiyorum. Elbette Kürt meselesi Türkiye’nin çözülmesi gerekli en hayati sorunlarından biri. Ama bu hayati sorunun çözümünü başkanlık sistemiyle ilgili pazarlığın bir unsuru hâline getirmeyi doğru bulmuyorum. Bu iki konu... İki konu dediğiniz Kürt sorunun çözümü ve başkanlık sistemi mi? Evet. Bu iki konu birbirinden tamamen ayrı tutulmalı. Bu iki konuyu birleştirip, birini ötekinin unsuru ve vazgeçilmez şartı gibi görmek iyi bir senaryo değil! Barış için bu alışverişe razı olunamaz mı sizce? Bu çok güç bir tercih. Pek çok kişi böyle bir referandum önüne geldiğinde ne yapacağını ciddi olarak düşünüyor. Bir yanda barış için oy kullanma isteği var. Bu çok güçlü bir istek tabii. Ama öbür yanda da özellikle AK Parti’nin önerdiği başkanlık sisteminin bu ülkede eksik bir demokrasiyle yani düşük kalitede bir demokrasiyle sonuçlanacağı endişesi var. Dolayısıyla o tercihi kim, nasıl yapar kestirmek güç. İçi demokrasiyle dolmayan bir barış kalıcı bir barış olur mu? Kürtler bakımından en güvenilir çözüm, evrensel standartlara uygun bir demokrasidir. Kalıcı ve uzun vadeli barış böyle olur. Yarın öbür gün herhangi bir şekilde değişmeyecek bir tatmin, evrensel standartlara uygun bir demokrasiyle ortaya çıkar ancak. BDP sizce neden Erdoğan’ın başkanlık sistemini destekliyor? Belki de bu alışveriş nedeniyle destekliyor. Erdoğan nasıl bir başkanlık sistemi istiyor? Gerçi ben Amerikan tarzı başkanlık sistemini de savunmuyorum ama en azından o demokratik bir tercihtir. Ama AK Parti’nin önerdiği tarzda başkanlık sistemi Amerikan modeline de uygun bir başkanlık sistemi değil. Türk tipi bir başkanlık sistemi öneriliyor! AK Parti, başkanda aşırı bir yetki toplanmasına yol açan, hatta başkana yargının kompozisyonunu belirlemekte de önemli yetkiler veren bir sistem öneriyor. Hâlbuki anayasacılığın temel fikri, devlet iktidarını bölmektir. Hedef, devlet iktidarında karşılıklı dengeler, frenler yaratmaktır. Başbakan Erdoğan, “kuvvetler ayrılığına” karşı çıkıyor. Kuvvetler ayrılığına karşı çıkarak demokratik bir anayasa yapmak mümkün mü? Mümkün değil. Çünkü anayasal demokrasinin temel ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. İster başkanlık sisteminde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı sert olsun, ister parlamenter sistemde olduğu gibi bu kuvvetler ayrılığı yumuşak olsun, her hâlükârda yargının siyasi organlar karşısındaki bağımsızlığı esastır. Yargının bağımsızlığı da hukuk devletinin vazgeçilmez şartıdır! Ama önerilen sistem yargı bakımından da endişe verici unsurlar taşıyor. Üstelik AK Parti sözcüleri, başkanlık sistemini savunurken, birbiriyle çelişen iki iddiaya dayanıyorlar. Nedir çelişkiler? Bir yandan, “mevcut parlamenter sistem, yürütmede istikrarsızlık yaratıyor. Zayıf icra organı yaratıyor. İcraya istikrar ve güç kazandırmak lazım” diyorlar. Öte yandan, “bugünkü sistemde yasama, yürütmenin emri ve kontrolü altında. Başkanlık sistemine geçersek yasama daha bağımsız olur. Denetim görevini daha iyi ifa eder” diyorlar. Yani bir yandan güçlü yürütme, öbür yardan da güçlü yasama istiyorlar. Güçlü hükümet ve güçlü meclis birarada olamazlar mı peki? Güçlü yürütme ve güçlü yasama birlikte olmaz! Güçlü yürütme derseniz, bu güç, yasamanın zararına olacaktır. Güçlü yasama derseniz de, bu güç yürütmenin zararına olacaktır ve bu, zayıf yürütme demektir. Bu iki iyiliği birden gerçekleştirmek mümkün değil! Açıkça söylemiyor ama, AK Parti’nin kuvvetler ayrılığına karşı çıkarken aslında önerdiği şey “güçlü yürütme, zayıf yasama”dır. Yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı tek bir adama bağladığımızda nasıl bir sonuçla karşılaşırız? Anayasada bu değişiklik gerçekleşirse, “Türkiye yarın hemen otoriter bir sisteme geçecek” demek abartılıdır. Ama şu var ki, böyle bir durumda Türkiye daha düşük kalitede, bir yarı demokrasi olur. Anayasal açıdan iktidarın bir merkezde çok aşırı bir şekilde yoğunlaşması, hiç arzu edilecek bir şey değil. Çünkü mutlak iktidarın suiistimal edilmesi ihtimali her zaman daha fazladır. Şu anda önerilen başkanlık sistemi mutlak iktidara doğru bir gidiş midir? Eğer bu şekilde gerçekleşirse evet. Bu, mutlak bir iktidardır. Çünkü başkan çok önemli yetkileri, hatta yargı organını belirleme yetkisini bile kendinde topluyor. AK Parti’nin Meclis Anayasa Komisyonu’na önerdiği pakette, başkan, Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK’nın (Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun) önemli bir bölümünü seçiyor. Zaten öbür bölümünü de mevcut şartlar altında gene başkanın büyük ölçüde kontrol edeceği parlamento seçiyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin tümü ve HSYK’nın büyük çoğunluğu siyasi organların seçtikleri üyelerden oluşuyor. Yeni anayasada AK Parti, yargıçların denetimini ve atamalarını tümüyle siyasilerin denetimine vermeyi mi öngörüyor? Komisyon’a verdikleri teklife göre öyle. Başkanlık sisteminde yargının bağımsız olması esastır dediniz. Peki, bugünkü sistemde yargı bağımsız mı Türkiye’de? Bugünkü sistem çok enteresan. 2010’daki referandumda anayasa değişikliklerinin özellikle yargıya ilişkin olanlarını ben destekledim. Yapılan değişiklik sonucunda bugünkü sistemde HSYK’nın üyelerinin çoğunluğu, hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşuyor. Bu, Avrupa standartlarına uygundur. 2010 değişikliklerine zaten muhalefet çok itiraz etti. Venedik Komisyonu ve Avrupa Birliği Komisyonu ise bu reformları Avrupa standartlarına uygun gördü. Çünkü HSYK açısından evrensel prensip, üyelerinin çoğunluğunun hâkimler tarafından seçilen hâkimlerden oluşmasıdır. Ama AK Parti, şimdi bundan vazgeçilmesini öneriyor. Bu yapılar siyasilerin denetimine veriliyor. Böyle bir sistemde yargının bağımsız olması sözkonusu olamaz! Peki... Erdoğan’ın istediğine benzer bir başkanlık sistemi hangi ülkelerde var? Latin Amerika’nın 20 küsur ülkesi içinde, başkanın meclisi fesih yetkisine bazı şartlar altında yer veren topu topu üç ülke var. Yani beğenmediğimiz Latin Amerika ülkelerinde bile fesih yetkisi yok. Zaman zaman bazı durumlarda orada da başkanlar anayasayı manipüle ederek kanun gücünde kararnamelerle ülkeyi yönetiyorlar ama bu, Latin Amerika’da bile kötü ve başarısız örnek olarak eleştiriliyor. Başkanın fesih yetkisi ve ülkeyi kararnamelerle yönetme yetkisi, başkanlık sisteminin dejenere edilmesi olarak görülüyor. Şimdi bizde başkanlık sistemini dejenere eden bu yetkiler isteniyor. Böyle bir sitemde iktidar bütün muhaliflerini susturabilir mi? Eğer arzu ediyorsa susturacak imkânları olabilir. Mühim olan öyle bir imkânının olmamasıdır. İktidara o kapıları açmamaktır. Bir muhalefet partisi olan BDP, bir gün kendisinin ve Kürtlerin de susturulabileceği bir rejimi desteklemeye mi hazırlanıyor? Kendisine sağlanacak olan kazanımları Türkiye’nin genel demokrasi kalitesinden daha önemli telakki ediyor belki. Onlar için öncelik bunlar belki. Henüz bu pazarlığın nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. AK Parti- BDP işbirliği şu anda bir senaryo. Bu kolay bir pazarlık değil. BDP, “hükümet sistemi ne olursa olsun ben bunu destekliyorum” diyecek kadar önemli kazanımlar elde edecek mi, edemeyecek mi? AK Parti’nin vereceği tavizlerin sınırı nedir? Şu anda bilmiyoruz. Bakın... Asıl sorulması gereken soru şu. Başkanlık sistemi olmadan bu ülkede barış olamaz mı? Olamaz mı? Mükemmelen olur. Bunlar, birbirinin olmazsa olmaz şartı değil ki! İkisi tamamen ayrı sorunlar. Barış ve başkanlık sistemi birbiriyle bağlantılı hâle getirilmemeli. Bütün mesele, bu ikisini birarada götürmemektir. İngiltere IRA sorununu parlamenter sistemle çözdü. İspanya da öyle çözdü. Türkiye barış yapmaya mecbur. Başkanlık sistemi ile barışı birbirinden ayrılmaz biçimde düşünmek çok hatalı. Bu, demokrasinin zararına olur. AK Parti-BDP işbirliği gerçekleşirse, barışın bedeli daha otoriter sistemine geçmek mi olacak? AK Parti’nin önerileri aynen gerçekleşirse, Türkiye klasik tipte bir otoriter sisteme değil ama, daha otoriter ya da daha yarı demokratik bir sisteme geçer. Bu senaryo, bugünkü mevcut demokrasiyi bile daha geriletir. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, yargıyı siyasi iktidara bağlayan bir başkanlık anayasası, 12 Eylül Anayasası’ndan daha mı ileri yoksa daha mı geri olacak? Bana hangisi daha kötü diye soruyorsunuz. İkisi de kötü. Kötüler arasında da bir tercih yapmak zorunda kalmayalım. Mühim olan 1982 Anayasası’ndan daha ileri bir noktaya gitmektir. Toplumda çoğunluğun özlemi de budur. Yeni yapılacak AK Parti anayasasının olumlu yönleri hangileri? Ben Danıştay’ın kaldırılmasına karşıyım. Niye kaldırılmak istendiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Ama Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Yargıtay’ın sona erdirilmesi çok olumlu bir öneri. Çünkü bu, askerî vesayetin kalıntısıdır. Mesela vatandaşlık tanımına getirdikleri öneri de CHP’nin çok ilerisinde. AK Parti anadilde eğitime de ilke olarak karşı çıkmayacağını ve bunu Meclis’te müzakere edeceğini beyan etti. Bu demokratik hamleleri, niye bir başkanlık sistemiyle birleştirerek bir paket hâlinde sunuyoruz ki! İleri bir adım atarken, öbür yanda niye bir geri adım atmayı tercih ediyoruz? Tek tek maddeleri demokratikleştirirken, sistemi başkanlık sistemine dönüştürüp bütün sistemi daha antidemokratik hâle getirmenin sonucu ne olacak? Böyle bir anayasa ile toplumsal barışı sağlamak mümkün olacak mı? Böyle bir anayasa referanduma sunulup da referandumdan geçse bile çok dar bir çoğunlukla geçecek. Yüzde 50’yi biraz geçkin bir çoğunluk ise Türkiye’nin anayasa meselesini halletmeyecek. Dolayısıyla Türkiye’de anayasa hâlâ tartışılan ve toplumu bölen bir sorun olmaya devam edecek. Buna hiç gerek yok. Bir anayasanın ileride tartışma yaratmaması için o anayasa yüzde kaç oyla desteklenmiş olmalı? Yüzde 70-80 arasında bir çoğunluk o anayasaya yeterli bir demokratik meşruluk kazandırır. AK Parti ile BDP’nin destekleyeceği bir anayasa dar bir çoğunlukla geçer. Kaldı ki iki partinin oy toplamından da fire verilecektir. AK Parti tabanının önemli ölçüde Türk milliyetçisi olduğunu unutmayalım. AK Parti, başkanlık sisteminde şu an için ısrarcı ama sonuna kadar ısrarcı olur mu bilmiyorum. Çünkü ciddi bir toplumsal tepki de var. Gelişmelerden ümitli misiniz? Şu âna kadar süreç ümit verici tarzda gelişti ama kolay bir süreç değil bu. Çetin bir pazarlık olacak. Bize düşen, sürecin arızasız yürümesini ve tuzaklara düşmemesini sağlayacak şekilde süreci desteklemektir. Ben şahsen barış sürecini bütün kalbimle destekliyorum. Ama bu, başka alanlarda hükümet eleştirilmeyecek demek değildir. Barış sürecinin ateşli bir taraftarı olabilirsiniz ve hükümete bu konuda tam destek verebilirsiniz ama başkanlık sistemi veya başka eleştirilebilecek noktalar olursa da orada fikrinizi beyan edersiniz. Barış ile başkanlık arasındaki alışverişe karşı çıkabilirsiniz. Bu alışverişe karşı çıkmak barışa karşı çıkmak anlamına asla gelmez GAZETEPORT saygilarla
-
‘Tanrı parçacığı’ buluşu doğrulandı
Surasi bir gercektir:Hicbirsey yoktan var olamaz var olan yok olmaz. Tanri Parcaciginin bulunmasiyla bir boslugun tamamlandigini böylece Tanri'in varliginin gereksiz oldugunu veya Tanri'ya ihityacin azaldigini söyleyenler,cok sik tekrarlanan mantik hatalarindan biri olan ve mantik literatüründe "KORKULUK HATASI(STRAW MAN FALLACY)olarak anilan hatayi islemektedirler."KORKULUK HATASI"isleyenler karsit görüsün gercek fikrini göz ardi etmekte onun yerine karsit görüün kötü ve abartili bir örnegine karsi -gercek pozisyonmus gibi-elestiriler yöneltmektedirler. Tanri Parcaciginin bulunmasiyla Tanri'nin varligi veya yoklugu lehinde bir durum olusmamistir. Bu parcacigin bulunmasi calismalarinda teistler ve ateistler bu parcacigin varligi veya yoklugu üzerinde herhangi bir bölünmeye ugramamislardir.Eger bu parcacigin varligi Tanri'nin varligi veya yoklugu lehinde bir delil niteliginde olsaydi muhakkak ki teistler ve ateistler arasinda bir bölünme yasanacakti. O nedenle,önceden fatura keser gibi,Tanri'nin yok oldugu anlasildi tarzi bir yorum gecersizdir. saygilarla
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Nasil bir paradokstur bu;Rousseau'yu islerine gelince Aydin bilim adami diye gösterirler ancak inanc konusu olunca o ve onun gibilerin fikirleri önem arzetmez cünkü Materyalistlere ters düser bu fikirler. saygilarla
-
NUH TUFANINI YAZAN KİTAPLAR KUTSAL BİR KİTAP OLAMAZ
Nuh Tufani M.Ö.3000 yillarinda oldugu dinsel kitaplarda yazilidir.Bu dinsel tarihi,Amerikali arkeologlarin;yaptigi kazilar güclendiriyor.O tarihte bir doga felaketinin yasandigi ispatlanmistir. Halbuki o kitaplarda adi gecen tüm olaylar müspet ilmin isiginda aydinlanmis ve ispatlanmistir.Bunlarla hikaye diye alay etmek cagdas kafalara yakismaz. saygilarla
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Tesadüf diye bir sey yoktur olasiliklar vardir. Bilimde tesadüf olmaz,kainatta da tesadüflere yer yoktur.Insanlar eger tesadüfen oldularsa tesadüfen dirilen bir insan var mi acaba? Evrendeki düzenin insanin ve diger canlilarin tesadüfen oldugu inancina sahip olanlar evrimcilerdir.Mantikli hic kimse bu safsataya inanmaz cünkü inanilacak bir yani yoktur bunun.Karbon atomlarinin bir araya gelipte canlinin kimyasinda bulunmasi bir tesadüf degil bir gücün eseridir. saygilarla
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Atatürk'ün karsi oldugu seyler,safsatalar yani hurafeler,batil itkatlar ve bunlari Islama mal eden zihniyetti.Atatürk evet deistti,yani,Allahin varligina inanan fakat dinciligi reddeden bir kisilikti. Deizm, Allaha imanda samimi olan ve bu samimiyeti tahrip ettigi icin dincilik zihniyetine savas acan insanlarin yoludur.Eger Allah'a imanda samimiyete bir anlam veriyorve o anlami korumak istiyorsak gelecek zamanlarin da en güvenli ve mutlu inanc kurumu deizm olacaktir. Voltaire ve Rousseau deisttiler. Atatürk'ün Islam dini üzerine söyledikleri onun bu dini mantik cercevesinde inceleyerek insanliga en yararli bir kurum olduguna inancindandir.Yani Atatürk'e dinsiz etiketini yapistiranlara karsiydi zaten Atatürk.Onun savasi Allaha inananlarla degil Allahi bir arac olarak kulllananlarlaydi.Bugün de ona dil uzatanlarin basinda bu müslüman kaplamali dinciler vardir. saygilarla
-
NUH TUFANINI YAZAN KİTAPLAR KUTSAL BİR KİTAP OLAMAZ
Nuh Tufan'i bütün kutsal yani GÖK DINLERI olan üc din de de belirtilmistir.Bu olayi hemen kutsal olamaz diye reddetmek cok bilimselciler! icin belki dogaldir ama gerceklere baktigimizda Nuh Tufan'inin meydana geldigi M:Ö:3000 yilinda bahsedilen sekilde bir felaketin yasandigi yapilan arastirmalarla sabittir.Eger bu facia üc dinin kitabinda da yaziliyorsa bu dinsel bir olaydir bence.Cünkü Nuh veya baska dillerde Noah diye anilan kisi bir peygamberdir. Nuh Tufani bazilarinin anlattiklarinin tersine sadece kendi kavmini helak ettigi bir gercektir yani insanligi degil sadece kendi kavmini veya irkini helak etmistir. Hayvanlara gelince,öyle bir felakette herkes can derdine düsmüsken hayvanlari düsüneceklerini düsünmek gerceklere aykiridir.Yani Nuh Tufan'i efsanelestirilmis ve bir sürü ilavelerle gerceginden saptirilmistir.Kuran'da:BU TUFAN'IN SADECE NUH'un kavmini helak ettigi bildirilir.Kuran ayetleri henüz tahrif edilmedigi icin bu anlatim dogrudur.Hayvanlar öyle dinozorlar filler veya ne bilim hikaye hayvanlari degildir evcil hayvanlardir gemiye alinan,kedi köpek tavuk ve benzerleri.daha dogrusu Tufan'in yasandigi cografya da veya Nuh'un yasadigi bölgede mevcut olan hayvanlardir gemiye alinan. Amerikali arkeologlarin yaptiklari arastirmalar insanliga o tarihte dogadan kaynaklanan bir felaketin yasandigini belgelemislerdir ve kutsal kitaplarda özellikle Kur'an da bahsedilen Nuh'la ilgili surede anlatilan Tufan'in yasanmis oldugu belgelenmistir.Simdi bunu kutsal kitapti degildi diye farkli alanlara cekenler Agnostik zihniyetin ürünlerinden nemalananlardir. Ayrica Nuh basarisiz olmamistir.Kabul edilmesi gerekir ki tek bir kisi bir kitleye hakim olamaz.Nuh elinden geleni yapmis fakat kavmini dogru yola sokamamis ve Tanri tarafindan ne yapmasi gerektigi kendisine bildirilmis ve o da ona göre hareket ederek kendine inananlar kurtulurken inanmayanlar yani Tanrinin emirlerine karsi gelenler helak edilmistir.Nuh'un kavmi yeniden gelismis ve daha sonra Lut peygamber zamaninda da yine azginlasmis ve bu seferde ayri bir felaketle cezalandirilmislardir. Kutsal olan herseye karsi olmak materyalistlerin hobisidir.Materyalistler yaradilisa inanmaz ve insanoglunun ecdadini hayvandan gelme olarak gösterirler.Muhakkak ki herkes özgürce düsünme ve konusma hakkina sahiptir.Ancak bilim adamlari bugün dünden daha cok Tanrinin varligina inanmaktadirlar.Cünkü dinin kendisi degil kendilerinde din adina yetki görenlerdir bilime karsi olanlar.Din bilimden bahseder din adami dedigimiz bazi sarlatanlar bilime karsidirlar.Aynen RASATHANEYE ALLAHIN ISINE KARISILMAZ DIYEREK KARSI CIKAN SEYHÜLISLAMLAR GIBI.Veya Hazerfen Celebi'nin ucmasini (ilk ucan adam)zindik kafayi yemis diye zindana atilarak caninin alinmasi gibi veya matbaanin icadindan 300 sene sonra Osmanliya gelmesi gibi. Kur'anda bilimden bahseden bilime yardimci olan ayetleri safsata,uydurma,benzetme olarak tanimlama ustaliginda öncü olan Agnostikler hala insan beyninin muhtesemligine cevap verememektedirler. saygilarla
-
köpekler neden ezan okunurken havlarlar.Cevap verirseniz sevinirim?
Köpekler,duyduklari seslere karsi hassastirlar,örnegin bir yerde köpek havlasa baska bir yerdeki köpek hemen karsilik verir.Ezan okunurken köpek bunun ne oldugunu bilecek yaratilista degildir ve ezanin hemde sabahin karanliginda bagira bagira okunusuna karsilik olarak havlamaz aslinda ulurlar genelde.Bunun kara köpek beyaz köpekle bir ilgisi yoktur.Eskiden hiristiyan papazlari cadi avina cikardilar.Kim ki dinin insanlik yönünden bahsederse özellikle kadinlar hemen HEXE yani CADI diye damgalanir ve sözde bir mahkeme ile ateste yakilirdi.Bunlar engizisyon denilen kilise yargisiydi.Iskencelerle insanlar hiristiyanliga sokulur,Isa'ya taptirilir biraz aykiri gidenlerde hemen halledilirdi. Islamiyet peygamberin vefatindan sonra bozulmus,yozlastirilmis hurafelerle doldurulmus ve cahil art niyetli din adami denilen soytarilarin elinde kalmistir.Bugün bir tarikat seyhinin sözleri Allahin ayetlerinden daha cok etkiliyor insanlari cünkü insanlar dinlerini bilmiyorlar.Dinini bilmeyen ve merakta etmeyen saftirik insanlar iste inanc sömürücü ve taseron partilere oy vererek ülkemizin basindaki gibi bir belaya esir ediyorlar. Ne kedi ne köpek,ne baykus ne de baska bir hayvan ugursuz degildir seytan da degildir,asil ugursuzlar bunlari ugursuz diye tanimlayanlar asil seytanlarda onlardir. saygilarla
-
Öcalan’ın yol haritası
Türkler 1923'den beri degil M:O:10 bin tarihlerinde vardi ve de Anadoluda vardilar.Simdi burada Türklerin tarihini yeniden ele almayalim.Eger TÜRKLERIN TARIHI'nden bahsedecekseniz ilgili sayfaya gidin. Türkler Anavatan olarak bildikleri ve asirlar boyu yasadiklari topraklara sahip cikmistirlar.Kimsenin topraginida gaspetmemislerdir.Kürdistan diye bir devlet yoktur olmamistirda.Osmanli ise isgal ederek toprak sahibi olmus ve o topraklarda yasayan ve devlet olan toplumlar milliyetcilik savasi vermislerdir yani vatanlarini korumak icin.Türklerde aynisini yapmistir. Osmanli benim ecdadim degil bunu ecdadimiz diyenlere sorun.Örnegin basbakan Erdogan'a. saygilarla
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Dennise arkadasi kutluyorum cok güzel yaklasimlar dile getirmis ve gercekleri inkar edilse bile yilmadan yazmis. Ne diyor Dennise arkadas:Evet TÜRKIYE CUMHURIYETI kusursuz bir devlet degildir.Yanlislari olmasi dogaldir dogal olmayansa bu yanlislardan dönülmemesidir ki 60 yildir bu böyle devam etmektedir. Türkiye'de vicdan özgürlügüne kimse karsi cikmamistir,bu sözüyle de Dennise arkadas haklidir.Normal sartlar altinda yasanan vicdan özgürlügü Türkiye'de asla engellenmemistir.Türkiye'de mücadele edilen dava,Laik sistem dinsellestirmeye karsi bir mücadeledir.Ama o mücadelede Türkiye karsitlarinin elbirligi yapmasiyla basari elde edilmis ve laiklik artik hepten yok olmaya dogru yönelmistir.Bugün Islami kesimde veya günlük hayatta din adina yapilan yazilan seyleri hic kimse laiklik geregi veya demokrasi geregi diye savunamaz cünkü bunlarin ne demokrasi ile ne de laiklikle ilgisi vardir.Türkiye gelecek 10 yil icinde bir Iran veya Malezya olma yolunda güclü bir adaydir. Laiklik sistemi degil yanlis olan laikligi uygulamasi gereken kisilerdir suclu olanlar,Burada laiklik sistemini elestirmek veya Türkiye'nin kurulusunda bu sistem yanlis uygulandi gibi yaklasimlar yanlistir.Laiklik 1950 yillari itibariyle gercek amacindan saptirilmaya baslanmistir.Bugün eger Türkiye'de 5000 Imam Hatip okulu yapilmak isteniyorsa LAIKLIGE ADE demekte sakinca olmaz. saygilarla
-
"Rehineler" Serbest
Rehineler olayi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yenilgisini vurgular.Imrali canisinin ayagina kadar gidip pazarlik masasina oturmak ancak maglup olanlarin yapacagi bir icraattir.Imrali'dan Türk Hükümetine,Türk ordusuna,Türk Milletine talimatlar verilmistir,tehditler savrulmustur,8 kisi icin teröristbasina yalvarilmistir. Bu bir onur meselesidir ve TÜRK MILLETI'nin son 10 yilda yerlere atilan gururu bu rehine olayiyla ayaklar altina alinmistir.Kim bunu insanlik olarak yorumluyorsa onurun ne oldugundan bihaber demektir. 8 askeri sehit eden teröristi,bu rehineleri teslim etsin diye görevlendirdiler ki bu bile TÜRK MILLETI'ne yapilan en büyük hakaretti.O rehinelerden sadece birisi,o teröristin elini sikmadi.bunu onuruna yediremedi.Ülkeyi yönetenler,Silahli Kuvvetleri yönetenler bu rehinenin gösterdigi yüceligi göstermekten acizdiler.Suriye'ye özel ekip gönderip Cilvegözü katlimini gerceklestirenler derdest edecek kadar kabiliyete sahip ekipler Kandil'e gönderilerek bu rehinelerin kurtarilmasi saglanmamis bu rehineler icin Apo ile pazarlik yapilmistir. Silahli Kuvvetler,Kuzey Irak'ta ki daglari bombalayip,"teröristlerin kamplari bombalandi"diye milleti aldatirken aslinda teröristlerle isbirligi yapiliyordu. 12 Pilotun sorgulandigi haberi Genelkurmay tarafindan alelacele yalanlandi.Cünkü Necdet Özel'in kim oldugu bu haberle ortaya cikmis,Necdet Özel telaslanmis ve bu lekeyi yalanlayarak kendini kurtarma cabasina düsmüstü.Evet o pilotlar sorgulandi neden Kuzey Irak'a operasyon yaptiniz diye.Bu sorgulanma Imrali sürecini tehlikeye attigi icin gerekliydi hükümet acisindan ve geregini yaptirdilar Genelkurmayada yalanlattilar. 8 rehine karsiliginda dün hemen 7 KCK üyesi serbest birakildi.Iste TÜRKIYE'nin getirildigi nokta. saygilarla
-
Milliyet'in "Yarattigi/Yasadigi" Deprem
Yukaridaki cümleleri okurken anarsinin nasil oldugunu düsünmeye basladim.Cünkü o cümleler icinde anarsi yatiyor.Yani herkes istedigi yerde iner biner kimse karisamaz kimseye.O zaman demokrasi denilen kavram ne menem oluyor.Yani herkes istedigi gibi yasayacak,kuralsiz düzensiz ve bunun adina da hak ve özgürlük denilecek.Bunun adi hak ve özgürlük degil ANARSIDIR.Siz anarsiyi savunuyor bunu da kisilerin hak ve özgürlük alanina yerlestiriyorsunuz .Peki kamu düzeni nerede? Siz halkari birbirinden ayirip devletcikler kurarken o devletciklerde yasayacak olanlarin arzuladiklari hak ve özgürlügü elde edeceklerine hangi inancla bakiyorsunuz.Var mi böyle bir garantiniz yoksa sizin savasiniz,önemli olan tek devlet düzeninin yikilmasi gerisi ise beni ilgilendirmez mi oluyor? Egitime karsi cikip siz herkese ayni egitimi veremezsiniz savini ileri sürüyorsunuz.Yani herkese ayri egitim verilmeli demek istiyorsunuz.Herkes derken yani Kürtlere Kürt egitimi,Lazlara Laz egitimi vb gibi.Türkiye henüz Birlesmis Halklar Cumhuriyeti olmadi.Önce bunu gerceklestirin sonrasi zaten kendiliginden gelir. saygilarla
-
Öcalan’ın yol haritası
Osmanli ülkeleri isgal ederek oralara egemen olmustur.Türk Milleti kimsenin ülkesini isgal etmemistir dolayisiyla kendi ana vatanini korumustur. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran TÜRKIYE HALKINA TÜRK MILLETI DENIR" Bu tanimlama hicbir itiraza veya sözümona evrensel insan hak ve özgürlük prensiplerine yer vermeden,hicbir etnik köken,mezhep ayirimi yapmadan yurticin birlik ve ulusal beraberligi gerceklestirmek demokrasi ortaminin önemli bir kosulunu yerine getirmeyi amaclar. Etnik ve mezhepsel milliyetcilik tesvik edilerek Kürd milliyetciliginin yani sira,Lazlar,Cerkezler vb.gibi ayristirici etnisite bilincini asilanmaya calisilmakta ve buna dünküp isgal güclerinin bugün melek yüzlü evlatlari tarafindan da destek verilmektedir. Küresellesme daha dogrusu (Yeni emperyalizm)ise bir yandan devletler üstü yetkilerle donatilip örgütlenmekle klasik devlet yapisini sarsmaya baslarken öbür yanda "ULUS"kavraminin yerini giderek etnik,kültürel ya da cikar birligine dayali kavramlara birakmasi tehlikesini de birlikte getirmektedir.Küresellesme sürecinde karsilikl bagimlilik ilkesi savunulurken TAM BAGIMSIZLIK ilkesi göz ardi edilmektedir. Hatirlayalim basbakan ne demisti:Türkiye ayni zamanda NATO TOPRAGIDIR.Iste bu tanimlama SEVR'in itiraf edilisidir. saygilarla
-
Öcalan’ın yol haritası
Öcalan'in yol haritasindan A BD'nin ikiz kulelerine geldik ,niye geldik yoksa Öcalan'la bu ikiz kulelerin bir irtibatimi var her neyse ben yine Öcalan'in Ikiz Kuleler yönlendirilmesiyle hasir alti edilmeye calisilan yol haritasina dönüyorum. Baris olsun cigliklari atiliyor,BDP ve taraftarlarinin attigi zilgitlarin nedenini anlamamak icin insanin gercekten hicbirsey bilmemesi gerekir.Bu zilgitlar,dize getirilen,teröristin ayagina getirilen TürkiyeCumhuriyeti,iktidari,ordusu,güvenlik gücleri muhalefetinin maglubiyetinin sevinc zilgitlaridir.Basbakan ve yandaslarinin "Analar aglamasin diye baris yapiyoruz"diye saklamaya calisip aslinda ülkenin bölünmesi sürecine girildigi bu dönemde Türkiye'de atilan barsi cigliklariysa,ülkenin nihayet bölünme noktasina tasinmasina duyulan heyecan ve mutlulugun cigliklaridir. Cünkü hicbir mantikli kisi eger ruhunu satmamissa,bu olanlarin ne anlama geldigini neler yapildigini anlamakta zorlanmaz. TÜRKIYE BÖLÜNÜYOR,bu bölünme Imrali pazarligi ile ve ortaya cikan tutanaklarla artik kesinlesmistir. Olaya yüzeysel bakildiginda,ayni cati altinda "özerk" bir yönetim bicimi olarak bize yansiyor bu istekler.Yani Kürtler kendilerini yönetmek icin özerklik verilecek onlara ve terör duracak kan akmayacak!saniyorlar degil öyle yutturuyorlar millete bunu.Nasil olsa zaten o bölgede belediyeler onlarin elinde ne farkeder ki özerk olurlarsa?diye mirildananlarin oldugu kesindir. Özerklik verilecek fakat Türkiy'nin diger bölgelerinde yasayan Kürdler bizim gardaslarimiz gibi olacaklar yani biz onlari herseye ragmen kabul edecegiz,hem onlari hem de onlarin ÖZERKLIGINI.Planlar böyle. SEVR anlasmasinda,Kürdlerle ilgili madde söyleydi;"Kürdler özel bir statü yani özerklik alacaklar bir yil sonra eger isterlerse bagimsizlik ilan edebileceklerdir." Peki simdi basbakan Erdogan'in Kürdlere özeklik vermesi ve analar aglamasin diye böyle bir yola basvurmasinin anlami yukarida SEVR anlasmasindaki maddeyle uyusuyormu uyusmuyor mu? KÜRDLERIN NIHAI HEDEFI BAGIMSIZ VE BÜYÜK KÜRDISTANDIR bunu kim inkar ederse yalancidir. Basbakan Erdogan Kürdistan'in kurulmasinda bas aktördür. Basbakan Erdogan ayni zaman da Türkiye'yi yeniden SEVR'in sürecine sokmakla görevlendirilmis bir aktördür. Bana kimse,insan haklari veya özgürlüklerle göz boyamayi denemesin.Dün Sevr'in uygulanmasini basaramayanlar 90 yil sonra bunu basaracak adamlarini buldular ve devreye soktular.Sanilmasin ki Türk Milleti AK Parti gibi bir partiyi 3 defa yönetime getirecek kadar basiretsizdir,HAYIR bu millete ben de gerektiginde kiziyorum ama bu kadar basiretsiz olmadigini cok iyi biliyorum. "ON YILDIR ERDOGANI AYAKTA TUTAN BENIM"diyor Öcalan tutanakta.Iste gercek buradadir.Erdogani Türk milleti degil PKK secmistir 3 secimde de. saygilarla
-
Ataturk'un Teolojik/Metafizik/Etik Tabani
Türkiye veya Türk ulusu kendi emperyalizmi adina savas vermedi.Türkiye'nin ve Türk ulusunun emperyalist olma geregi yoktu ve de olmadi.Ülkesini isgal eden emperyalistlere karsi bir savas verdi ve bu savasi da alninin teriyle ve bileginin gücüyle kazandi kimse ona galibiyeti hediye etmedi. Evet Türklerin vermis oldugu savas anti emperyalist bir savasti. Mustafa Kemal ve arkadaslari emperyalist bir zihniyete sahip degildiler.Anavatan bildikleri Türkiye'yi isgalden kurtarmak adina savastilar.Hepsini saygi,sevgi ve minnetle aniyorum. saygilarla
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Dennise arkadas ters yazmis,dogrusu;4.Sure 124.ayet'tir Surenin adi NISA SURESI'dir saygilarla
-
Öcalan’ın yol haritası
11 Eylül'le ilgili cok yönlü iddialar var.Bu iddialarin aslinda Tarafsiz ve büyük katilimli bir arastirma komisyonu kurularak incelenmesi gerekir.Böyle bir adim atilabilir,önünde hicbir engel yoktur böyle bir adimin ancak her nedense bu yola basvurulmayip marjinal kisi veya gruplarca iddialar seklinde ileri sürülmektedir. 11 Eylül hakkinda,dinciler,Amerikan karsitlari,Amerikan yandaslari farkli farkli tezler ileri sürüyorlar.Amerikan karsitlari -ki bunlarin genelinde asiri dinci ve siyasi gruplar-bu facianin bizzat ABD Hükümeti tarafindan yapilmistir ve bu yolla istenmeyen müslüman ülkelere operasyon düzenlenmistir.Bu acidan bakildiginda evet bir haklilik payi görülüyor.Amerikan yandaslari da tamamen bunun aksi yönde tezler üretiyorlar. Bizzat El Kaida Örgütünden ayrilmis olan yüksek düzeyde birisi 11 Eylül'ün El Kaida tarafindan planlandigini ve eyleme dönüstürüldügünü söylemektedir.Örgütten ayrilma nedeni olarakta yine bu 11 Eylül planini veriyor bu üst düzey yetkili.. Diger tarafta Merkezi Amerika'da olan bir Mimarlar Kurulusu eger yanlis hatirlamiyorsam 133 imzali bir bildiri yayinlayip,"Cok vahim bir neticeye vardik"seklinde 11 Eylül'ün bir komplo oldugunu ileri sürüyorlar. Yani yine yukaridaki ifademe dönüyorum,Tarafsiz ve cok katilimli uzmanlardan olusan bir arastirma Komisyonu kurularak bu iddialar veya 11 Eylül Faciasi'nin gercekleri arastirilmali ve gereksiz ve haksiz olarak bazi kesimler suclanmamalidir. saygilarla
-
ODTU'de Kadro Sıkıntısı
Sayin Rektör Prof:Dr.Ahmet Acar;bunun kolayi var,Basbakan Erdogan'a biat ettiginizde hem kadro alirsiniz hem de projeleriniz pespese onaylanir.Sayin Rektör Türkiye'de artik AK Parti iktidari var.Onur haysiyet,seref aranmiyor simdi.Simdi aranan yandaslik,Alkis,haklisin Padisahim,Biz ettik pisman olduk,Sevr'e Evet,Teröristlerle pazarliga evet'tir,Bunun disinda sakin ola ki demokratik adimlar atmaya calismayin cünkü ülkede demokrasi degil artik ILERI DEMOKRASI var.Ileri demokraside ya yandassiniz ya da hicsiniz. saygilarla
-
Silivri'de Avukata Siddet
Söylediklerinde haklisin ancak bu böyle kendiliginden olmuyor.Emir komuta zinciri seklinde gelisiyor.Nasil ki askerler üstlerinin emirlerine harfiyen uymakla yükümlüdürler,Silivride görev yapan polis ve jandarmada emirlere harfiyen uymakla yükümlü hissederler kendilerini. Polis ve jandarmanin uyguladigi siddet isten atilma korkusuna dayanmiyor.Bu tamamen psikolojik egitimin verdigi bir sartlanmadir yani beyinleri yikanmis emniyet güclerinin saldirisidir.Silivride yargilananlar,onlari savunan avukatlar artik birer düsmandir emniyet güclerinin gözünde ve saldirirken düsmana saldirma psikolojisi ile hareket etmektedirler. Polis Teskilati'nin önemli bir kesimi Fetullah cemaatinin kontrolündedir.Jandarma artik TSK'dan sayilmiyor yani polisin olmadigi yerde görev yapiyor.Gecenlerde ayni sekilde yapilan protestolarda ayak kemigi kirilan CHP milletvekili jandarmanin saldirisi ile karsi karsiya kalmisti.Jandarma Komutanligi aciklama yaparak iddialari yalanladi ama gercekler orada insanlarin gözlerinin önünde yasandi.Bu demek oluyor ki jandarma Komutanligi da biryerlerden emir alarak vatandasa saldirmaktadir. Diger yandan,medyada yuvalanmis olan birtakim ahlak yoksunu gazeteci müsveddesi,her firsatta Silivri de yargilananlara karsi tam bir linc ve saldiri psikolojisi icerisindedirler.Adlarini vermeyecegim bazi gazeteciler var ki acik acik bu insanlara hakaretler yagdirmakta ve onlari daha yargilamalar baslamadan önce yargilamislardi.Bu gazetecilerin kimler oldugunu hepimiz biliyoruz.Bunlar medyadaki bozguncu ajanlardir.Gazetecilik meslegini ellerine gecirmis olduklari firsatla kendi kisisel amaclari ve ideolojileri yolunda kirlettiklerinin farkindadirlar. Silivride neler olup bittigini anlamak icin orada olmak gerekmiyor.yapilan aciklamalar bize herseyi anlatiyor.Silivri özel olarak hazirlanmis intikam mahkemeleridir,Mustafa Kemal ve arkadaslarindan intikam alamayanlar ancak bu mahkemeler yoluyla kendilerini tatmin ederek intikam almis gibi oluyorlar. Tutuklu olan tüm saniklar sucsuzdur.Bunu bu ülkenin hamalindan tutun da cumhurbaskanina kadar herkes bilmektedir.Bilmek istemeyenler onlari tutuklatanlardir. saygilarla
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Kadin evde otursun,yemek yapsin,cocuk yapsin erkek calisip getirsin kadin calismasin zihniyeti soruldugunda;"Müslüman kadin calismaz,evinde hanim hanim oturup kocasinin kazanciyla coluk cocugunu yetistirir"karsiligini verirler.Bu zihniyete göre kadinin evde oturmasi hanim hanim bir durumdur.Halbuki kadin evde otursun diyen zihniyet aslinda kadini mahkum etmektedir. Kadin kismi evinde oturur,gezmez,misafilrlige gitmez,kocasini üzmez,onun isteklerini seve seve yerine getirir,istemem diye bir sey söz konusu olamaz kadin icin.Her halukarda erkege tabi olmalidir ki hem Allahin rizasini kazansin hemde kocasi ondan razi olursa cennete gidebilsin! Hiristiyanlar icin kadin günahin sembolüdür cünkü ADEM'i kandirmistir.Sucludur.Düsünebiliyormusunuz kadin daha yaratildiginda günahkar olarak damgalanmistir.Yahudilikten Hiristiyanliga devrolan "Cennetten kovulma"öyküsü'ne dayanarak "BU DÜNYADAKI ACININ IZDIRABIN KAYNAGI NEDIR "sorusuna,"ilk cinsellik ve bunun sorumlsu olan kadin "cevabi verilir.Günahin kaynagi ve sebebi tespit edilince kimin cezalandirilip denetim altina alinmasi gerektigide ortaya cikmis olur! Kadin o kadar asagi görülür ki;Erkegin kaburga kemiginden yaratilmistir diye erkekten asagi görülür kadin. Kadina yüklenen onca suclama karsisinda kadinin yapacagi fazla birsey kalmamistir.Bugün kadinlara baktigimizda onlarda erkegi kadindan üstün olarak nitelerler.Yani erkegin kadina yapmis oldugu adaletsizlikleri "ERKEKTIR YAPAR"zihniyeti ile kabullenmektedir günümüz kadinlari. saygilarla
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Osmanli Saraylarindaki kadinlar cesitli etnik ve sosyal-gelisim nedenleriyle kendini Türk Halk kadinindan soyutlamistir.Halk kadini cilekes,cocuk yapan,ev isleriyle ugrasan,kocasinin zevkini doyuran bir metadir.Saray kadinlari ise Padisahin zevkleri icin vardir.Harem Osmanliya Batidan gecmistir,yani Harem Osmanli veya Türk gelenegi degildir.Haremdeki tüm kadinlar (birkaci disinda)padisaha helaldir.Impratorlugun ilk ücyüz yilinda kadin Osmanli Sarayinda pek etkili olamamissa da daha sonra,Osmanli'nin cökmesine dek bir hayli olaya karismis ve belli ölcüde etkili olmustur. Prof:Inan'in belirttigi gercek;Türk Köylü Kadini herseyden önce üreticidir.Ne var ki bu üretimciliginden kendine hemen hic bir pay cikaramamaktadir.Emegi tamamen degilse bile büyük ölcüde karsiliksiz birakilmistir. Anadoluda kadin para ile alinabilen bir meta durumundadir.Cebinde parasi olmayan bir erkek danisikli veya danisiksiz bir bicimde bir kadini kacirmadikca tek kadina bile sahip olmasi zordur.Bu durumda dört kadin alan bir erkegin alim gücüne sahip olmasi gerekir.Bu erkek bu parayi verdikten sonra verdigi paranin kat ve katini "satin aldigi"kadinin sirtindan cikarcaktir. Anadoluda dört kadinli sermayedarlik tipini olusturan erkek emekci degil toprakagasi olan erkektir. Emekci sinifin disinda kalan ve hiyerarsik bir düzen icinde egemen sinifi olusturan gücler poligamiyi uygulamislardir. Köylü kadin kültürel düzeyde hicbir ürün veremeden ve katkida bulunamadan yasamistir.Toplumda ekonomik ve siyasal hicbir etkinligi olmamis her iki durum icinde "safra"gözüyle bakilmistir.Erkegin yarisi kadar olan yasak haklari da olmasa Anadolu Kadini icin kendilerine karsilik ödenmeksizin calistirilmis insanlar gözüyle bakilabilir. "Osmanli Döneminde kadinin kölelik durumu yasal olarak vardir.Cariye alim satimi dinen yasak/haram sayilmis olmasina karsin ,Osmanli toplumunda esir kadinlarin alinip satilmasi ancak 1854 yilinda cikarilan ferman ile yasaklanmistir.AYTUNC ALTINDAL Dünyanin en büyük Film Sirketi FOX'a satilan ilk Türk Filmi YATIK EMINE Dünya Kadin Yili'nin (1975)arifesinde ve Türkiye'de Kadin Haklari'nin Kazanilmasinin 40.Yildönümünde (Aralik 1975)Türkiye'de emperyalizme bagimli isbirlikci Finans-Kapital'in eski ve koyu bir Milli Mücadele düsmani ve Ingiliz hayrani olan Refik Halit Karay'in YATIK EMINE adli bu öyküsünü,"TÜRK KADINI#NIN DRAMINI ISLEYEN FILM yutturmacasiyla yurt disindan uzmanlar getirtip üstün cekim olanaklariyla beyaz perdeye aktarmasi ,kendini ILERICI kabul etmek ve göstermek iddiasindaki ticaret burjuvazisinin Kadin Haklari'ni nicin ve hangi yönde desteklemis oldugunu saniriz ki yerinde bir kanitidir. saygilarla
-
Öcalan’ın yol haritası
El Kaida bu saldiriyi üstlendi,ha denebilr ki örgüt olarak kendilerine buradan bir pay cikartma amaciyla böyle bir yola basvurdu-.O zaman söyle de diyebiliriz.PKK'nin üstlendigi saldirilarin bir kismi da aslinda PKK tarafindan yapilmadi am PKK üstlendi bu saldirilari. ABD'nin ve tüm dünyanin kinadigi bu sadiriyi eger El Kaida düzenlememis olsaydi bu kadar kolayca üstlenenezdi.Ben sahsen ABD siyasetinin karsisinda birisiyim ama sirf karsisinda oldugum icin olmayan birseye oldu diyemem.Buna benim ahlakim izin vermez.Amerika'da ki IKIZ KULELER EL KAIDA saldirina ugramistir.Iki tane teknisyenin sözleri önem arzetmiyor. Ayrica o saldiri günü o binalarda tek bir Israil kökenli insanin olmamasi ne ile aciklanabilir. Bakin MIT'i PKK'yi kurmakla suclayanlar IKIZ KULELERIN UGRADIGI saldirida MOSSAD'in nasil bir rol oynadigini kimse sorusturmuyor. Komplo teorileri arttirilabilir ancak her kim yaptiysa insanlik disi bir faciadir,daha dogrusu katliamdir. saygilarla
-
8 Mart Kadinlar Gunu
Islamiyetin ele aldigi Arap kadinini üc ayri grupta incelemek gerekir diye yazmistik.Bu kümelendirmeyi su amacla yapmak gerekiyor.Islamiyet gerci tek tip kadin yani Islamiyetin koydugu ahlaki ve toplumsal kurallara gönülden hatta bir bakima dogmatikcesine bagli bagimli bir Müslüman kadin öngörmüstür ama pratikte bu tek tip kadin Hz.Muhammed ve Dört Halife devrinde belli bir oranda gerceklestirilmissede Islamiyeti'in bu önderlerinin ölümlerinden sonra cesitli nedenlerle ki bunalrin basinda "dinin siyasete alet edilmesi gelir,özellikle Emevilerle baslayan dinin siyasete alet edilmesi ,dinin yozlastirilmasi ve gercek özünde bazi hallerde büyük capta tahrifatlara ugratilmistir,hatta sasirtici gibi gelecek ama Cahiliyye dönemindeki haklarindan bile daha geriye itilmistir kadin. Islamin kadina verdigi haklar sahte din adamlari tarafindan erkegin kadin üzerindeki hakimiyeti seklinde tefsir edildiginden Islamin dogmasindan bir asir sonra kadin,Islam cemiyetinden cekilmis ve evine kapanmistir ki bugün müslüman diye tanitilan kadinlar evlerinde oturmakla dinin emirlerini yerine getiridikleri gibi yanlis bir inanca sahiptirler.Cahiliyye döneminde Arap kadini ata biner ,kilickusanir,siir söylerdi.Evlilikte cariye muamelesi görmezdi. Kadin bazi durumlarda kendi kendini saygidan uzaklastirir,buna örnek olarak bugün gazetede bir televizyon sunucusu hanimim,kocasiyla ilgili söyledigi "birbirimizi cok seviyoruz,bazen onun ayaklarini bile yikiyorum"sözleri kadinin kendini hangi gerekceyle olursa olsun köle konumuna sokmasina bir örnektir.Bir kadin kocasinin ayaklarini evet yikayabilir ancak kocasinin hasta olmasi,yatalak olmasi,kendi basina yapabilecek gücünün olmamasi gibi özel durumlarda bu olabilir ama sirf sevgi nedeniyle bir kadin kocasinin ayaklarini yikiyorsa bu kadin saygiyi kaybetmistir,o erkekte eger ayaklarini hanimina yikatiyorsa onunda erkekligi tartisilabilir. Bu örnegi verdikten sonra yine konumuza biraktigimiz yerden devam edelim. "Cennet analarin ayaklari altindadir"demis Hz.Muhammed. Yine ayni peygamber Cennete girecek olan 10 kisinin adlarini söyle veriyor:1-Kuhafe'nin oglu Ebubekir,2-Hattab'in oglu Ömer,3-Affan'in oglu Osman,4-Ebu Talib'in oglu Ali,5-Übeydullah'in oglu Talha,6-Avvam'in oglu Zübeyir,7-Avf'in oglu Abdürrahman,8-Cerrah'in oglu Ubeyde,9-Zeyd'in oglu Said,10-Ebu Vakkas'in oglu Sa'd Bu on kisinin arasinda bir tane kadinn olmamasi ilginc degil mi?Hani cennet analarin ayaklari altindaydi ne oldu simdi? Islamiyet ugruna sehit düsen cok kadin vardir bunlarinda adlari verilmiyor.Dünyanin en cesur mücahitlerini yetistirmis olan hicbir annenin adi yok bu 10 kisinin icinde. Arastirmaci Yazar Aytunc ALTINDAL'in Islamda kadin nasil görülüyor incelemesine fazla girerek asil konudan uzaklasmak istemedigim icin bu konuyu kisa geciyorum.Ama yine de Imam-i Gazali'nin Devlet Reislerine Nasihat adli eserinde CEHENNEM EHLI KADINLAR su sifatlari tasirlar: 1- Bir kismi giyinmeye,kusanmaya meyilli kadinlar ki ,bunlar insanlarin maymun sifatli olanlaridir. 2-Dünyalik bir nimet bulamayinca,vurmaya,kirmaya meyilli olan kadinlar olup bunlar köpek sifatlidirlar. 3-Kocasina veya baskalarina karsi kibirlenenler ki bunlar yilan sifati tasiyanlardir. 4-Gece-Gündüz dedikodu eden kadinlar ki bunlar akrep sifati tasiyanalrdir. 5-Evinde olan esyayi baskasina satmaya meyilli kadinlar ki bunlar fare tabiatli olanlardir, 6-Kocasina yalandan hasta oldugunu göstererek hile yapan kadinlar ki bunlar tilki sifatini tasir 7-Akraba olmayan yabanci kimselerin tebrik ve taziyelerine gitmekle evinde durmayan ve böylece kocasini üzen kadinlar ki karga sifatli kadinlardir,bunlarin hepsi cehennemlik olanlardir. Imam-i Gazali müslümanlarin cok deger verdigi bir isimdir.buyurun cenaze namazina! (devam edecek) saygilarla
-
PKK'yı MİT kurdu, kullandı ve kontrolü kaybetti
Ne kadar yanlis halbuki emperyalizm herzaman icin kimlikleri koz olarak elinde tutar,bir ülkeyi dagitmaya karar verince hemen kimlik kartini oynayarak halki biribirne düs,man hale getirir örnek Türkiye ve Yugoslavya.. Din emperyalizmin elinde bir koz degildir.Hükümetlerin elinde bir kozdur,yine örnek TÜRKIYE. Dinin gercek anlamda yasandigi ülkelere emperyalizm adim atamaz o nedenle Atatürk millete dininizi dogru ögrenin bunun yeride okuldur diyerek batil itikatlara din diye sarilmayin dedi.Bir milletin düsmani emperyalizmdir.Milli bilincten yoksun olan bir toplum yok olmaya mahkumdur.Israil'in bugün güclü olmasinin arkasinda ABD'yi sananlar yanilirlar.Israil toplumu mili bilince sahip ülkelerini seven bir toplumdur.O nedenle Araplarin karsisinda dimdik durmaktadirlar.Araplarda milli bilinc olmadigi ve dinlerinede sahip olmadiklari icin hepsi birer kukla hükümet tarafindan yönetilmekte ve emperyalizmin kucaginda oturmaktadirlar.Dün Ingilizlerle birlik olup Türkleri arkadan vurdular sonra da Ingiltere onlari kucagina aldi ve Israili kurdurdu. Ayni seyi Türkiye'ye yapmak istediler ne kadar sahte din adami varsa padisahin kuyruguna takilmistilar.Kuvayi milliyeye karsi cikanlarda bu sahte din adamlariydi.Emperyalizm böyle adamlari sever.Isbirlikci taseron olanlar herzaman icin emperyalizmin gözbebekleridirler.Örnegin basbakan Erdogan,Abdullah Gül.Bunlar ayni zaman da müslüman ayaklarinda gezenlerdir ancak eger gercek müslüman olsaydilar ABD'nin kucagina oturmazdilar ve ülkeyi ABD'nin sömürgesi haline getirmezdiler. Milliyetciler asla emperyalizmin araci degildir.Milliyetcilerin oldugu yerde emperyalizm olamaz.Bunun örnekleri coktur. Milliyetcilige karsi olan kesimler yikici,bozguncu,ayrimci kesimlerdir.Cünkü onlar icin vatan kavrami yoktur.Karni nerede doyarsa orasi vatandir onlar icin,Ne kadar acinacak bir durumdur vatansizlik. saygilarla