Zıplanacak içerik

politika

Φ Süper Üye -
  • Katılım

  • Son Ziyaret

politika tarafından postalanan herşey

  1. Kur'anin ayetleri icinde bilime,evrensellige,laiklige isik tutan onlarca ayet vardir. Kur'ani objektif bir sekilde okuyup anlamak isteyenler onun hakkini vermektedirler.Kur'ani sadece inkar etmek icin okuyanlar bu hakki veremezler. saygilarla
  2. Kur'an da hicbir ayet bu kitabin Araplara ait oldugu yazmaz,bu kitabi inatla Araplastiranlarin Islamla degil yaratilisla sorunlari vardir. Kur'anin icinde Araplara ait olan ayetler Araplari yücelten ayetler degildir. saygilarla
  3. Evrensel insan ben kendi kendimi kandirmiyorumda sen okudugunu ya anlamiyorsun ya da müthis bir carpitma yetenegin var.Kur'anin hic bir yerinde gidin vurun öldürün diye bir emir yoktur,öldürün emirleri tamamen nefs-i müdafaadir.Bunu bile carpitmaktan zevk aliyorsun.Ben senin samimiyetine nasil inanim ki? Kur'anda ki savas,öldürme emirleri tamamen savunma amaclidir,size saldirmadikca kimseye saldirmayin diye acik acik emredilmistir yani bunu kalkip ta inkar eden le neyi tartisacam ki? Kur'an da gecen ve her bilim dalini kapsayan ayetler 1400 yil önce ortaya cikmistir.Velev ki bu insan yazmasi olsun demekki bunu yazan insan cok kafali bir insanmis ki daha bilim adamlarinin yüz yil öncesine kadar bilmedikleri gercekleri odalga gectiginiz Kur'an da yazmistir. saygilarla
  4. Mekke de yeni bir din icad edildiginde insanlar putlara tapiyordular,Onlarin dinide putlardi.Islamiyet aciklandiginda bu putperestler Islami aciklayanlara karsi cephe aldilar onlari yok etmek icin her yola basvurdular. saygilarla
  5. Kuranin hicbir yerinde müsrikleri gördügünüz yerde öldürün diye bir emir yoktur bu tamamen iftira ve yalandir. Kur'anin bir esi henüz meydana getirilememistir.Cünkü onun bir esini yapacak kapasitede beyin henüz yetismedi bugüne kadar. saygilarla
  6. Ne kadar tutarsiz bir yaklasim:KUR'AN Arapca geldigi icin sadece Araplar'in kitabi imis,Türklerede Türkce gelmeliymis! O zaman Incil'de Ibranice inmisti inanclara göre,ama Almanlara Almanca Incil gelmedi veya Fransizlar'a Fransizca Incil gelmedi. Yani Islami kötülemek icin her tarafindna kiviriyorlar.Simdi bunlara ben Ateist diyemem,Ateisler herhangi bir dine ait degillerdir ama onlarinda kendilerine göre bir inanclari vardir kalkipta baskalarinin inanclariyla bu denli ugrasmazlar.Eger ugrasiyorlarsa bunu baska bir nedene baglamak gerekir. "Kur'ani anlayasin diye Arapca indirdik"ayetindeki manayi cözemeyip burada ahkam kesmek abesle istigaldir.Peygamber Arapti Arap bir peygambere Türkce Kur'an niye indirecektiki Allah.Bunun da anlami Kur'ani anlamak isteyenler onu kendi dillerinde okumalidirlar.Bu gercegi saga sola cekip kabul etmemek icin milyonlarca müslümani aptal yerine koymak etik degildir. saygilarla
  7. Yenilik nickli arkadas;Kur'anin ayetini ötekilestirmek olarak görmene sasirdim.Yani Tüm hiristiyan alemi Islam alemini ötekilestirirken senin Kur'anin ayetinde ötekilestirme tespit etmen gercekten cok önemli. O ötekilerstiriyor dedigin ayette müslümanlarin birbirine tutunmasi birbirini sevmesinden yani aralarindaki husumeti sona erdirmeleri öneriliyor.Yani fitne ve bozgunculuk sence olmasi gereken ama karsi cikilmamasi gereken bir keyfiyetmidir bunu anlayamadim. Fitne ve Bozgunculuk her toplumda inancli veya degil her millette mücadele edilen bir kötülüktür.Inkar edenler den ne anliyorsun bunu bilmiyorum ama barisa karsi olmak inkarla es anlamlidir.Insan olmaya davet etmek neden ötekilestirmek olsun ki?Cocuklarimiz okulda insanlik ögenmiyorlarmi,kötülerden sakinin denmiyormu cocuklarimiza peki o zaman bize kötülerden sakinin onlarla arkadas olmayin diyenler o kötüleri ötekilestirmismi oluyor? Bir seye muhalefet ederken kendi inanciniza göre degil objektif kalarak muhalefet edin ki inandirici olasiniz.Siz inanclilar derken bile ötekilestirdiginizi farkediyormusunuz.Hatta ve hatta disladiginizi! saygilarla
  8. Sevgili Kardesim,cok haklisin ancak asagida yazacaklarimi iyi oku: Allah diyosun haklisin;Allah müslümanlarin yasadigi topraklari en zengin yeralti zenginligi olan topraklar olarak yaratmis.Bak Islam Cografyasina Bati'da olmayan zenginlik Islam Cografyasinda saklidir.Peki Bati'lilar refah icinde huzur icinde kavgasiz dögüssüz birbiriyle anlasarak yasarken neden Müslümanlar birbirini kirmaktadir.Bati Cografyasina baktiginda kupkuru toprak görürsün.Hicbir yer altin zenginligi olmayan topraklar ancak üzerinde cok modern cagdas bir yapilasma ile yükselen sehirler caddeler yerlesim yerleri vardir.Hersey bir düzen icersinde yürür gider.Peki Islam ülkelerinde böyle midir?Kesinlikle HAYIR. PEKI NEDEN? 1500'lü yillarin ortalarina kadar Müslümanlar ve de Türkler tüm dünyada en ileri buluslari insanligin hizmetine sokmuslardir.Tib,Matematik,Astronomi,Edebiyat gibi alanlarda en ileri isimler Müslümanlar ve Türklerdeydi.Osmanli 700 yil Bati'yi hükmü altinda tuttu.Cünkü akilliydilar.Avrupali bunun nedenlerini arastirdi ve bunun akilla oldugunu anladi.Ve calismaya basladilar.Denge yavas yavas müslümanlarin aleyhine degismeye basladi,cünü müslümanlar ve Türkler nasil olsa hersey elimizde diyerek yan yattilar keyif ve sefa sürmeye basladilar.Ta ki eldeki zenginlik bitmeye baslayincaya kadar akillari baslarina geldiginde artik cok gecti.O zengin ve akilli milletler Bati'nin hegemonyasi altina girdi.Ve iste Islam Cografyasinin bugünkü akibetini yukaridaki cümlelerde aramak gerekir diyorum. saygilarla
  9. Eger Ermeniler bir hak talebinde bulunuyorlarsa basvurduklari adres yanlistir.Ermeniler kaybettiklerini iddia ettikleri haklarini ancak SEVR'i kabul edenlerden istemelidirler.Türkiye'den degil. saygilarla
  10. Laiklige karsi yapilan bu saldirilarin temelinde yabanci parmagi vardir.Laiklik karsiti sahte müslümanlar (sahte müslüman diyorum cünkü müslüman zaten laiktir) Laikligi dis güclerin Islami yok etmek icin kullandiklari bir yöntem olarak göstererek aslinda bu dis gücleri korumaktadirlar cünkü bu dis gücler Türkiye'de laikligin Islama karsi oldugu yalanini dile getirmektedirler.Asagida verecegim bir kac örnek buna belgedir:Eger bu forumda laiklik karsiti müslüman gecinenler de varsa bu belgeleri okusunlar belki yararli olur,kimlerin Türkiye ile ugrastigi konusunda. NEDEN TÜRKIYE? Islam'in yeni yüzyilda en güclü ve akilli kalesi görünümü veren Türkiye'nin belinin kirilmasi ve kendi caninin derdine düsürülmesi,Bati'nin temel stratejilerinden biri gibi görünüyor. Neden Türkiye? Ilk akla gelen cevap su:Öteki "islam ülkeleri"nin isi coktan bitirildi de ondan..cevabi biraz daha acmak istersek sunlari söyleyecegiz: Türkiye,yeni yüzyilda basarili olabilecek,öne gecebilcek insan potansiyeline sahiptir. Ve Türkiye,sahneden kovulmasi karara baglanan Islam'in en iyi,en akilli,en gelecek vaat eder bicimde yasandigi tek ülkedir. Yani Türkiye bir degil bir cok bakimdan "büyük engeldir"asilmalidir,Kirilmalidir. Nasil olacak bu?cevap besbellidir. Türkiye'yi her seye ragmen öne geciren neyse onun islemez hale getirilmesi lazimdir.Bu "farkli kilan sey"Atatürk Cumhuriyeti'dir"Özellikle bu Cumhuriyet'in omurgasini olusturan laiklik... ...... Almanya bu "kirma isinin"kotarilmasini üstlenmis görünüyor. Omurgayi kirmak icin iki koldan saldiri vardir.Bir yandan din adina,bir yandan demokrasi adina...Birinci kulvardakiler bagiriyor:Kafir laiklik,kafir "Kemalizm dini"Allahin dininiezi<or,yerine geciyor;dinimiz elden gidiyor,yürüyün! Ikinci kulvardakiler seslerini söyle yükseltiyor:Biz dinle-diyanetle ilgili olmasak da cagdas,demokrat,insan haklarina saygili kisileriz.Bu dinci kesimin demokratik hak ve özgürlükleri laiklik adi altinda "laikcilik"yapilarak cigneniyor.Bunlara destek olalim,ikinci cumhuriyeti kuralim,tam özgürlük tam demokrasi gerceklessin!... Bu iki kulvarin ortak sesi olan ic ve dis mihraklardan biri olan Yargitay Eski Baskani SAMI SELCUK'un 1999 yili adli yili acilis konusmasi Almanya'da yürütülen "laiklik ve cumhuriyeti"etkisiz kilma operasyonu'nun dayandigi anlayisla da ilginc bir benzesme arz ediyor. Geneldde tüm Bati,özel olarak Almanya,onlarca vakif,dernek ve enstitü ile bu stratejiyi hedefine vardirmak icin calisan bir ülke manzarsi arz ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'ne saldirmayi bir tür din haline getirmis olan oryantalist Udo Steinbach bu yikici güclerin basinda gelir.Bir zamanlarin Alman Disisleri Bakanligi'nin ünlü Ortadogu Danismani Udo Steinbach. Udo Steinbach ve ekoldaslari (Gisela Kraft;Peter Heine,Martin Beck,Günter Seufert,Renate Kreile,Reiner Albert,Hartmet Dreier,Guido Kraemer,Gustav Adolf Sonnenhol,Rita Breuer,Michael Lüders,Serif Mardin,Sabri Sayari,Fikri Adanir...) Türkiye'de ki tüm Marksist ve dinci bölücülerce kullanilan Cumhuriyet ve Atatürk aleyhtari tüm slogan ve söylemlerin yaraticilaridirlar.Bunlar Almanca basin ve literatürü izleyen arastiricilarca tek tek belirlenmis bulunuyor. Steinbach kadrosu'nun,Türkiye ici ekipleri tarafindan kullanilan sloganlarinin önde gelenleri sunlardir:"Mustafa Kemal Atatürk,hilafeti kaldirarak Islam'a öldürücü bir darbe vurdu."(bk.Bacinoglu;LAIKLIK ILKESI VE ALMAN KARSITLARI) Sormazlarmi:Hilafet Islam'in lehine idiyse sizin aleyhinize demektir;o halde aleyhinize olacak bir kuruma neden böylesine destek veriyorsunuz?" Bir baskasi:Kemalizmle birlikte Tanri kaybolup gitmis;zira ona ne zaman birakmislar ne de vesile..."(BACINOGLU-AYNI YER) Sormazlar mi siz Tanriya cok mu vesile ve zaman biraktiniz? Kiyafet ve sekli neredeyse ilahlastiran saf ve duygusal kitleyi cidirtabilcek su kiskirtmaya bakin:"Kadinlar Kemalizm sayesinde,en üst görevlere gelebilmisler,doktor,milletvekili,profesör olabilmislerdir.Fakat bunun agir bir bedeli olmustur:Erken gibi giyinmek..."GÜNTER SEUFERT-BACINOGLU-AYNI YER Bu sözü okuyan da Alman hanimlarinin carsafla dolastigini sanir. Protestan Hartmet Dreier olaya su provakasyonla katliyor:"LAIKLIK DINSIZLIKTIR" Katolik Guido Kraemer'in su bölücülük sloganina bakin:"Türkler ya Müslümandir ya da KEMALIST-LAIK Ayni oryantalistlere göre,"Türban namuslu kadinlarin sembolüdür"(Peki türban takmayan Alman kadinlari namussuz mu?) Bi rde yurt disinda olup ta bu koroya katilan Türk kimlikli ama Türk olmaktan uzak olanlar vardir. Bochum Üniversitesi'nden uzman sifatli Fikret Adanir;Atatürk ve Cumhuriyet düsmanlarinin kullanimina su sloganlari armagan ediyor:1-Kemalizm,özgür ibadet hakkini asla tanimamis fakat kendisi bizzat dine dönüsmüstür.(iNSAF TÜRKIYEDE YÜZBINI ASKIN CAMI VAR VE BUNLARA HERGÜN BIR YENISI EKLENIYOR)2-Islamcilar hakki olarak Atatürk'ün kendilerini aldattigini hissediyorlar.(Bacinoglu) Alman Gazetesi ama müslüman kimlikli Muhammed Salim Abdullah : "Kemalizm hic kusku yok ki,demokratik bir sistem degildir.Kemalizm totaliter özellikler tasimakta olup sadece dinle alakasini kesmis insanlarca hazmedilebilir.Zira Kemalizm sözde dinsel bir olgu olup Türk Anayasasinda dokunulmaz degistirilmez bir miras olarak korunmaktadir.(BACINOGLU) Bu belgeler cogaltilabilir.Benim burada vurgulamak istedigim nokta sudur:Ülkemizde Cumhuriyet;laiklik ve Atatürk karsitligi yapanlarin,Ikinci Cumhuriyetcilerin,,Bölücü Kürtcülerin destekcilerinin,Ermeni yandaslarinin söylemlerine ve sloganlarina eger dikkat ederseniz bu sloganlarin kaynaginin kim ve neresi oldugu ortaya cikar.Cünkü Türki aydini ithal aydindir.Üretmez ithal eder.Yani fikir ithali yapar.Udo Steinbach ne söylemisse Türk Aydini onu kapmistir-Olayin özü budur,Basbakan Erdogan'in,Abdullah Gül'ün ve zaman zaman AKP icinden bir prof veya milletvekilinin Cumhuriyet,Laiklik ve Atatürk ve Inönü karsiti söylemlerine onlarin tarihcilerinin yazdiklarina dikkatle bakarsaniz bunlarda nasil bir ithal düsünce oldugunu anlamak zor olmaz. saygilarla
  11. "AVRUPA ILE ASYA ARASINDAKI ADAM" Dagobert Mikusch Mustafa Kemal'in hayatta oldugu yillarda kaleme alinmis olan bu biyografi,O'nun hayat hikayesini,düsünce ve görüsünü ve eylemlerini nesnel bir acidan ortaya koymayi amaclamistir. Kitap,Türk okuyucusu icin degil,Avrupali okuyucu icin kaleme alinmistir.Yazar,bu okuyucuya bir noktayida belirtmeye büyük önem vermistir.Bu önemli nokta,Mustafa Kemal'in yogun savasimlarla dolu hayatinda özellikle Kurtulus Savasi yillarinda ülkesinin ve kendisinin icinde bulundugu cok zor ve agir kosullardir.Mustafa Kemal'in basarilamaz denileni basarmasinin,kazanilamaz denilen savaslari kazanmasinin,yapilamaz denilen devrimleri yapabilmesinin asil hayranlik duyulmasi gereken olaylar ve gercekler oldugunuda vurgulamistir.Burada yazarin,cok ayrintili gözlemlere dayanarak ilgi cekici degerlendirmelere yönelen bilim adami kisiligide ortaya cikiyor. Okunmasini öneririm. saygilarla
  12. Simdi hükümetlerin birtakim gerekcelerle Ermeni iddialarini meclislerine tasiyan ülkelere karsi basiretli bir siyaset takip etmemeleri muhakkak ki Türk Toplumunun az da olsa mevcut olan sayginligini daha cok yok etmektedir.Fransa ile iliskilerimiz bozulur,falan ülkeyle dostlugumuz bozulur diyerek kuru gürültüyle siyaset yapmak sayginlik getirmez.Sayginlik agirlik koymakla mümkündür.AKP'ye kadar gelmis iktidarlarda olmak üzere bu Ermeni yalanlarina karsi etkili hicbir siyaset takip etmemislerdir.AKP'ye gelince:AKP sadece ekonomik düsüncelerle degil,ülkede baslatmis oldugu yikimin Fransa vb ülkeler tarafindan gülümsemeyle karsilanmasinin verdigi rahatlikla o gülümsemenin eksilmemesi icin onlarin dümen suyunda gitmis ve gitmektedir. AKP ile Türkiye'nin DIs Politikasi tamamen cökmüstür.AB'ne gidip Avrupa Birligi'nin Türkiye'ye ihtiyaci var diye nutuk atanlarin konu Ermeni Yalanlarini TürkiyeCumhuriyeti'ne karsi bir koz olarak kullanmak isteyen ülkelere "ekonomik iliskilerimiz bozulur"diye tavir alamamak iki yüzlülüktür. saygilarla
  13. Etyen Mahçupyan, Ovanes Kaçaznuni, Ara Baliozyan, Georgi Vanyan ve Ekrem Eylisli 15.02.2013 12:30 Yerel saatı | 10:30 Dünya saatı Zaman gazetesinin 14 Şubat 2013 tarihli sayısında Ermeni kökenli köşe yazarı Etyen Mahçupyan’ın ‘Sulha ses verenler için’ http://www.zaman.com.tr/etyen-mahcupyan/sulhe-ses-verenler-icin_2053565.html başlıklı köşe yazısı yayımlanmıştır. Etyen’in yazılarını ara sıra okurum. Aynen Hrant Dink çizgisinde bir edebiyat sergilemektedir. Ama Dink’ten daha diplomatik bir üslup benimsemiş, ondan farklı olarak ‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.’ tarzı acemice ifadelerden ustaca kaçınarak Türk milletinin birlik ve beraberliğini zayıflatacak, ihanet edenleri kahraman olarak tanıtacak strateji ile hareket etmektedir. Etyen, kelimeleri ne zaman ve nerede kullanacağını çok iyi biliyor, kelimelerle oynamaya da usta tiyatro oyuncusu kadar hakim olmuştur. İlk bakışta en büyük demokrat ve insan hakları savunucusu gibi gözüküyor. Ama Etyen’in arka bahçesine baktığımızda demokrat ve insan hakları savunuculuğunun yalnızca tek taraflı olduğu, Türkiye’deki etniklerin avukatı gibi kalem salladığı belli olmaktadır. Peki, Türkiye’de sadece etniklerin mi insan hakları ihlal edilmektedir. Türklerin hiç mi sosyal, ekonomik, kültürel sorunları yok? Vardır elbette. Ama Etyen’in işi gücü başta Ermeniler olmakla diğer etniklerin problemlerini gündemde tutmaktır ve bu görevini mütareke basını aracılığıyla başarıyla yerine getirmektedir. Etyen, ‘Sülhe ses verenler için’ adlı yazısında Azerbaycan yazarı Ekrem Eylisli’nin ‘Taş uykular’ romanı ile ilgili görüşlerini dile getirmiştir. Eylisli romanında Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerini ve Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını tek taraflı-Ermenilerin çıkarları çerçevesinde kaleme aldığı için Azerbaycan kamuoyunda ciddi tepkilerle karşılaşmıştır. Etyen, Eylisli’yi desteklemekte, ona karşı görüş bildirenleri ise eleştirerek, onları milli olandan insani olana geçememekle itham etmektedir. Etyen yılların gazetecisidir ama halen olaylara ‘at bakışıyla’ bakmaktadır ve demokrat ve insan hakları savunucusu olarak görünse de, sadece ‘kendisinin veya kendisine yakın olarak’ gördüklerinin avukatlığını yapmaktadır. Etyen, sözde Ermeni soykırımı konusunda da birçok yazılar yazmıştır. Bu yazıların hiç birinde Ovanes Kaçaznuni ve onun 1923 yılında Taşnak Partisi’nin konferansında rapor olarak sunduğu ve daha sonra kitap olarak yayımlandığı eserinden bahsetmemiştir.Çünkü Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nde (1918-1920) parti lideri ve başbakan olmuş Kaçaznuni bu eserinde Taşnak Partisi’nin, Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye yönelik politikasının yanlışlıklarını o kadar mantıklı bir şekilde anlatıyor ki, Etyen bunları anlatmaya cesaret edemez. Kaçaznuni raporunda aşağıdakileri vurgulamaktadır: -Gönüllü Ermeni silahlı birliklerin oluşturulması hataydı; -Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı; -Türklerden yana olan güç dengesini hesaba katmamışlardı; -Tehcir kararı amacına uygundu; -Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti; -İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı; -Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı; -Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmışlardı; -Müslüman nüfusu katletmişlerdi; -Ermeni terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti; -Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı; -Taşnak Partisi’nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.[1] Bütün bu hususlar Ermenistan'ın ilk başbakanı, Taşnaksutyun Partisi’nin kurucusu Kaçaznuni’nin görüşleridir. Rapor ilk önce Ermenice, 1927’de Rusça, 1955 yılında ise bazı bölümleri İngilizce olarak basılmıştır. İlginç olan ise bu kitabın Ermenistan’da yasaklanmasıdır. Yayınların Avrupa’daki kütüphanelerden Taşnaklar tarafından toplatıldığı da bilinmektedir. Kitabın yabancı dillerde yayımlanan basımları Avrupa kütüphanelerinden toplatılmıştır. Yabancı devletlerdeki kütüphanelerde kitabın kataloglarda adı var, ancak raflarda bulunmaz. Etyen neden bu konuda yazsın ki? Etyen büyük bir ihtimalle Kaçaznuni’nin bu raporu yayımlandıktan sonra toplatıldığını da bilmiyordur. Etyen, 75 yaşındaki Ermeni yazar Ara Baliozyan hakkında da tek bir kelime yazmaz. Baliozyan Atina’da doğmuştur ve şu an Kanada’da yaşamaktadır. Baliozyan yazdığı eserlere göre çeşitli ödüller alsa da, Ermenistan’da bir kitabı bile bulunmaz. Nedeni ise Baliozyan’ın Ermeni ulusal propagandasına uygun şekilde kitap yazmamasıdır. Baliozyan kendi durumunu şu şekilde ifade etmektedir: ‘Ermeni propagandasına hizmet etmediğim için ‘hiç kimse’ oldum, nefret edilen ‘hiç kimse’, vatan haini...’ Etyen, İrevan’da faaliyet gösteren ‘Kafkas Barış İnisiyatifi Merkezi’nin Başkanı Georgi Vanyan hakkında da da yazmamakta kararlıdır. Neden yazsın ki? Vanyan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiğini kabul ediyor, ‘Ermeni soykırımının’ olmadığına inanıyor. Hocalı soykırımını yapan Ermeni siyasilerin ve askerlerin cezalandırılmasını talep ediyor. Vanyan ‘STOP’ projesi çerçevesinde Ermenistan’da Azerbaycan filmlerini yayınlamaya çalışırken devletin baskıları sonucunda hiç bir sinema salonunu kiralayamadı. Projeyi kahvelerde hayata geçirmeye çalıştığında ise kahveler yağmalandı ve ateşe verildi. Budur Ermenistan devletinin toleranslığı! Etyen, Kaçaznuni, Baliozyan ve Vanyan’ın Ermenistan’da aforoz edildiğini bilse de, onları insan olarak görmediği için elbette haklarını da savunmaz ve savunmayacaktır. Çünkü Baliozyan ve Vanayan ‘denizden denize Ermenistan’ ve Hay Dat (Ermeni Davası) davasına hizmet etmiyor. Etyen, muhtemelen yazdığı eserlerden bir tek satırını okumadığı Eylisli’yi savunmaktan kendisini alıkoyamamıştır. Nedeni ise Eylisli’nin ihanet ederek Ermenilerin yanında yer almasıdır. Etyen`in Ekrem Eylisli`nin tarzıyla ilgili şu vurgusu da çok yanlış: “Söylediği şey basit: `Bu bölgede Ermeni halkı ile barış içinde yaşamak ve Karabağ Ermenilerinin de bu ülkenin vatandaşı olduğunu göstermek için bir şeyler yapmalıyız.`” Maalesef Ekrem Eylisli`nin “söylemeye çalıştığı” o değil. Keşke o olsaydı…. Doğal olarak yoğun itirazlar da buna değil. İtirazların odağında neden taraflardan birini sürekli yücelterek diğerini aşağıladığı hususu var. Barış istemek görüntüsü altında taraflardan birini aşağılamak ve diğerini yüceltmek girişimleri asla barışa katkı yapmaz, tam aksine karşıtlığı tetikler. Ekrem Eylisli`nin yaptığı da aslında budur… Dr. Hatem Cabbarlı, Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı 15 Şubat 2013 F.V saygilarla
  14. Barış, Türkiye’den daha çok hem Ermenistan hem de Erivan’ın topraklarına göz diktiği bölge ülkeleri için gereklidir, ama… ©Prof.Dr.Osman Metin Öztürk I. Ermeniler, bugünkü Ermenistan hariç, tarih boyunca, hiç bir zaman bağımsız, birleşik ve sürekli bir devlete sahip olmamışlardır. Çeşitli imparatorlukların ve büyük devletlerin nüfuzu altında yaşamışlardır. Bu imparatorluklar ve devletletler arasındaki nüfuz mücadelesinde sık sık taraf değiştirdikleri için de, acılar yaşamış ve bir çok kez zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Türklerin Anadolu’ya gelişleri, Ermenileri Bizans baskısından kurtarmıştır. Selçukluların Bizansı yenip Anadolu topraklarını ele geçirmesi, Ermenilerin toplum olarak varlıklarını, din ve kiliselerini korumalarına hizmet etmiştir. Ermeniler, Osmanlı Yönetimi altında, oldukça rahat bir yaşam sürmüşlerdir. Ancak Osmanlı’nın 17. yüzyıldan itibaren gerilemeye başlaması ve özellikle İngilizlerin ve Rusların Osmanlıyı hadef almaları karşısında, Ermenilerin tarihten gelen alışkanlıkları yeniden harekete geçmiş ve Ermeniler, İngilizlerin ve Rusların Osmanlıya yönelik politikalarının bir parçası haline gelmişledir. Ermeni komiteleri ve kiliseleri, bütün 18. ve 19. yüzyıl boyunca Anadolu’da İngilizler ve Ruslar tarafından Osmanlıya karşı kullanılmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasına imzalanan Ayestefanos ve Berlin Anlaşmalarında, Osmanlı Devletinden, hem Ermeniler lehine ıslahat yapılması, hem de Kürtler ve Çerkesler karşısında Ermenilerin güvenliklerinin sağlanması, istenmiştir. Ermeni komitelerinin ve kiliselerinin eylemleri, 20. yüzyılın başında, Osmanlıya isyana dönüşmüş ve bu isyan, Türklerin katledilmesi şeklinde kendisini göstermiş, ancak sadece Türklerle sınırlı kalmamıştır. Ermeniler, İngilizlerden ve Ruslardan aldıkları destekle, Trabzon dolaylarındaki Rumları ve Hakkari yöresindeki Musevileri de katletmeye başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti bir çok cephede savaşırken, Ermenilerin Anadolu’nun doğusunda giriştiği isyan ve ayaklanmalar, Osmanlı Devletinin Ruslar karşısında savaşı kaybetmesine neden olmuş; Ermeniler, 1915’te o günkü Van’ı ele geçirip halkı kılıçtan geçirerek şehri Ruslara teslim etmişledir. II. Ermenilerin Osmanlı Devletinin yönetimi altında olduğu yıllar, “Büyük Ermenistan” emelini şekillendirdikleri yıllar olmuştur. Çünkü, Osmanlı Devletinin gücünden istifade ile ekonomik olarak ve siyaseten güçlenmişlerdir ve bu durum, Ermenilerin müstakil bir devlet kurma düşüncelerini beslemiştir. Osmanlı Devletinin Avrupa’nın ilerlemesi karşısında gerilemesi ve bunun 17. yüzyılın sonu ve 18. yüzyılın başından itibaren kendisini belli etmesi, Ermeniler tarafından, müsatkil bir devlet kurmak için, bir fırsat olarak görülmüştür. Ermeniler, bu fırsatı değerlendirmek için, Osmanlı Devletine karşı, İngilizlerle ve Ruslarla işbirliği yapmaya yönelmişlerdir. Osmanlı Devletine karşı, İngilizler ve Ruslar dışarıdan çalışırken, Ermeniler de içeriden çalışmışlardır. Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşını kaybetmesi sonrasında ortaya çıkan 20 Ağustos 1920 tarihi Sevr Anlaşması, Anadolu’nun doğusunda bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulmasını öngörmüştür. Bu, “Büyük Ermnenistan” idealinin geldiği noktayı ve kapsadığı coğrafyayı ifade eder. III. “Büyük Ermenistan” emeli mağduriyet psikolojisi üzerine kurulu olduğu, silahlı mücadeleyi ve gücü çıkış noktası aldığı için, acımasız, vahşeti içeren, kin üzerinden işleyen, kendi özgücüne dayanmaktan çok başkalarının gücüne bel bağlayan, eylemde ve hedefte sınır tanımayan bir emeldir. Ve bu emel, Ermeni siyasal kültürünü de etkisi altına almıştır. Hocalı Katliamı, bu emele ve bu emelin şekillendirdiği Ermeni siysal kültürüne işaret eden, en somut, en yakın ve en ciddi örnektir. Arkasındaki emel ve bu emelin şekillendirdiği siyasal kültür bu olduğu için, “Büyük Ermensitan” emeline, sadece Sevr’de tanımlanan coğrafya çıkış noktası alınarak bakılması, doğru bir bakış açısı olmayacaktır. Koşullara/konjonktüre bağlı olarak, bu emelin kapsamındaki coğrafyanın değişebileceğini kabul etmek gerekir. Çünkü “Büyük Ermenistan” emelinin içinde saklı olan coğrafyayı anlatmak için, “denizden denize Ermenisatan” ifadesi de kullanılmaktadır. Bu ifade ile, Hazar Denizi’nden Karadeniz’e kadar olan coğrafya anlatılmaktadır. Ancak, Hazar Denizi’ne ve Karadeniz’e açılımın coğrafi bir sınırı da yoktur. Yani “denizden denize Ermenisatn” ifadesi, soyut bir ifadedir; kapsamı ve sınırları, konjonktüre, Ermenilere verilecek dış desteğe ve Ermenilerin gücüne bağlı olarak değişebilecektir. Azerbaycan’ın bütün topraklarının, “Büyük Ermenistan” emelinin kapsamına dahil olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yoktur. Bunun bir nedeni, Azerbaycan’ın “denizden denize Ermenistan” söyleminde Hazar Denizi’ne açılım yolu üzerinde yer alması ise, diğer nedeni de Azerbaycan’ın zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarıdır. Ermenilerin “Büyük Ermenistan” emelinin dışarıdan destek görmesinin herhalde en önemli nedenlerinden biri, Azerbaycan’ın zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olmasıdır. Ayrıca “Büyük Ermenistan” emelinin sürdürülmesi ve mümkün olan en geniş ölçüde hayata geçirilmesi de yine petrol ve doğal gaz zenginliğine bağlıdır. “Denizden denize Ermenistan” olarak da ifade edilen “Büyük Ermenistan” emelinin Karadeniz’e açılım yolundaki en güçlü ülkeler, Türkiye ve Rusya’dır. Rusya’nın Karadeniz’e açılan Krasnodar bölgesindeki Ermeniler, Rusya’nın bu bölgesini özellikle “Büyük Ermenistan” emelinin kapsamına dahil etmektedir. Bu da, “Büyük Ermenistan” emelinin, Rusların, Karadeniz’e açılım imkanını tamamen ortadan kaldırma ve Hazar Denizi’ne açılım imkanını da kısmen ortadan kaldırma potansiyelini içerdiği anlamına gelmektedir. Ermenistan Bilimler Akademisi üyesi ünlü Ermeni tarihçi Rafael Hambarsumyan’ın, Nisan 2006’da, Erivan’da düzenlenen, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili basın toplantısında söylediği sözler, bu açıdan oldukça anlamlıdır. Hambarsumyan’ın, “Şu ana kadar Ermenilerin kendilerine ‘yasak’ bildikleri gerçekleri açıklamanın zamanı geldi, biz Ermeniler, Türkleri suçluyor ve Osmanlı’da Ermenilere karşı soykırım yapıldığını söylüyoruz. Hâlbuki Ermeni milletini yeryüzünden silmeye ve bütün Ermenileri yok etmeye çalışan devlet Türkiye değil, Rusya idi. Osmanlı’dan 30 yıl önce Ruslar Ermenileri katletmeye başladılar.” sözleri, oldukça önemlidir. Çünkü bu açıklamadan yola çıkarak, Putin sonrasında Rusya’nın yeni bir kaosa sürüklenmesi halinde, “Büyük Ermenistan” emelinin süratle Rusya topraklarını içeren bir mecraya kayması, sürpriz sayılmamaktadır. Türkiye’nin Doğu Karadeniz kıyılarının ve Doğu Anadolu’nun bir kısmının, “Büyük Ermenistan” emelinin kapsamına dahil olduğu bilinmektedir. Yani “Denizden denize Ermenistan” söyleminin Karadeniz’e açılım kısmında da Türk toprakları da vardır. Ancak, Ermenilerin Karadeniz’e açılım yolu üzerindeki asıl ülke Gürcistan’dır. Çünkü Gürcistan’ın Cavaheti bölgesindeki Ermeni nüfus ve Gürcistan’ın içinde bulunduğu genel durum, Ermenistan’ın özellikle Gürcistan üzerinden Karadeniz’e açılımını kolaylaştırabileceği değerlendirmesine neden olmaktadır. “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emeli, soyut, değişime açık ve koşullara bağlı içeriği ile, bir bütün olarak Kafkasya’yı da içine almaktadır. Bunda, hiç şüphesiz, Kafkasya’nın güncel jeopolitiğinin çok değerli olmasının ve Hazar Bölgesi enerji kaynaklarının etkisi vardır. Ve hiç şüphesiz Karadeniz’e açılımı içeren Ermeni emeli, Karadeniz’deki mevcut dengeleri değiştirme, Rusya’yı Batıdan koparma ve Doğuya itme potansiyelini de içinde barındırmaktadır. IV. Toplam üç milyondan az bir nüfusa sahip Ermenistan’ın ve ülke dışında yaşayan bir o kadar Ermeni topluluğunun, kendi imkanları ve güçleri ile “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emelini hayata geçirmeleri beklenemez. Bu, onların gücünü aşan bir şeydir. Yani Ermeniler için, amaç- araç dengesizliği söz konusudur. Bu dengesizlik, Ermenileri, bölge dışı büyük güçlerin ilgi ve etki alanına itmektedir. Bu noktada, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emelinin, sadece Ermenileri büyük devletlerin ilgi ve etki alanına ittiğini değil, aynı zamanda Ermenilerin kendi yalnızlıklarını ve güçsüzlüklerini gidermesine hizmet ettiğini de düşünmek gerekir. Hatta söz konusu emelin kapsamının soyut tutulmasının, özellikle bu son amaca yönelik olduğu da akla gelmektedir. Buna bağlı olarak veya benzer şekilde, kendi güçlerinin “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emelini hayata geçirmeye yetmeyeceğinin farkında olan Ermenilerin, bu emele, varlıklarını sürdürmelerine aracılık etme işlevini yüklemiş oldukları da yine akla gelmektedir. V. Hocalı Katliamı, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emeli bağlamında görülmesi gereken çok önemli bir olaydır. Özellikle topraklarının bir kısmına veya tamamına bu ideal kapsamında Ermeniler tarafından göz dikilmiş olan ülkeler, Hocalı Katliamına bu gözle bakmalıdırlar. Hocalı Katliamı, bu ülkeler için, Ermenilerin ve Ermenistan’ın sorgulanmasına neden olmalıdır. Daha önce başka imparatorlukların ve büyük devletlerin yönetimi altında yaşarken, onlardan büyük eziyet görmüş ve acılar yaşamış olmalarına rağmen, Ermenilerin özellikle Türk düşmanlığını işlemelerini ve canlı tutmak istemeleri, Ermeni emelinin hayata geçmesine yönelik stratejinin Türklerden ve Türkiye’den yol çıktığına işaret etmektedir. Ermeni tarihinin babası olarak bilinen Horenatsi’nin “Her Türkü, doğduğu anda ölüme mahkûm edin. Onlara doğma şansı vermeyin. Çünkü doğmuş her Türk, bize facia getirir” sözü; keza, Ermeni yazar Silva Kaputikyan’ın, 1988’de Erivan’da düzenlenen bir mitingde yaptığı konuşmada söylediği “…yeni doğan her Ermeni bebeğinin kulağına – ‘Ey Aram! Türkler senin düşmanındır.’ demek gerekiyor ki, düşmanının kim olduğunu tanısın” ifadesi, yine yakın geçmişte Türk diplomatlarını öldüren katillerin Ermeniler tarafından birer kahraman olarak görülmesi ve benzeri daha birçok örnek, Ermenilerdeki Türk düşmanlığının çok somut işaretleridir. Türk düşmanlığı, Ermenilerin, “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emelinin önünde, aşılacak ilk büyük engel olarak Türkleri gördüklerine işaret eder. Bu nedenle, Hocalı Katliamının, münhasıran Azerbaycan Türklerini hedef alan bir katliam olarak alınması, eksik bir yaklaşım olacaktır. Ermeni emelleri bağlamında Türkler hakkında dile getirilen ve birkaç tanesine yukarıda değinilen ifadeler, Hocalı Katliamının gerçekte Türk Dünyasının hedef alındığına işaret eder. Türk Dünyasının jeopolitiği, bu coğrafyanın sahip olduğu zengin enerji kaynakları ve Türklerin Müslüman kimliği dikkate alındığında, Hocalı Katliamının, Türk Dünyasını Ermeniler ile meşgul etmek amacına yönelik olduğu da akla gelmektedir. Onun içindir ki, Hocalı Katliamının, yalnız başına Ermeniler tarafından planlanmış ve gerçekleştirilmiş olduğu düşünülememektedir. Katliamın insanlık dışı bir şekilde, bir vahşet olarak işlenmiş olması, sadece Ermenilerin Türk düşmanlığı ile açıklanamaz diye değerlendirilmektedir. Hocalı katliamındaki vahşet, Ermenilerin hareket serbestisini kısıtlama, Ermenilerin geri dönüş yollarını tıkama ve Erivan Yönetimini etkiye açık tutma amaçları bağlamında görülmesi gerek bir durum olarak kıymetlendirilmektedir. Katliamdaki vahşet, aynı coğrafyada, birlikte barış içinde bir arada yaşama olanağını ortadan kaldırma, soruna süreklilik kazandırma ve böylece bölge dışı aktörlere bölgeye sürekli müdahale imkanı verme amacına yöneliktir. Bu noktada, eğer yaşananlar büyük bir sürecin küçük parçası olarak görülür ve “denizden denize Ermenistan” emelinin soyut muhtevası dikkati alınırsa, bugün Türkiye’yi ve Türkleri hedef alan Ermeni düşmanlığının, yarın bölgede daha da güçlenmiş olarak, bölge dışı aktörler tarafından başka bölge ülkelerine yönlendirilebileceğini söylemek mümkündür. Hocalı Katliamı, Ermenilerin ve Ermenistan’ın, bulundukları bölgede yaşamalarını dış güçlerin desteğine daha çok bağımlı hale getirmiştir. Ermeniler, bölge dışı büyük güçlere daha çok muhtaç hale gelmişlerdir. Daha önce de ifade edildiği üzere, katliama seyirci kalınmasının, katliamın dünyanın gözü önünde cereyan etmesinin ve katliama destek verilmesinin arkasında, Ermenileri ve Ermenistan’ı kendilerine daha çok muhtaç hale getirme düşüncesi vardır. Hocalı katliamı, kendilerinin Kafkasya’ya, Hazar Bölgesine ve Orta Asya’ya yönelik politikalarında Ermenileri ve Ermenistan’ı daha kolay ve daha etkin olarak kullanmayı öngören, Ermenilerin figüran olduğu senaryoların ürünüdür. Bugün gelinen noktada, hem Hocalı Katliamı sırasındaki yaklaşımlarını, hem de bölge dışı aktörlerin Ermenistan’a olan ilgilerini, “denizden denize Ermenistan” emelini hatırlayarak, bölge ülkelerinin bir öz eleştiri yapmaları gerekir. Hocalı Katliamına, bütün Ermenileri bir araya getirme işlevinin yüklenmiş olduğu da ileri sürülebilir. Bunun anlamı, Hocalı Katliamının, içe dönük olarak da görülmesi gerektiğidir. Ermenilerin, tarihten gelen, mağduriyet psikolojisi üzerine kurulu, silahlı mücadeleyi ve şiddeti öngören (esas alan) bir siyasal kültüre sahip olduklarını ileri sürmek mümkündür. Hocalı Katliamı, belirtilen Ermeni siyasal kültürünün çok somut ve en güncel örneği niteliğindedir. Bir yönüyle, Hocalı Katliamının bu kültürün ürünü olduğunu ve bu kültüre işaret ettiğini; diğer yönüyle de Hocalı Katliamının bu kültürü beslenmiş olduğunu söylenebilir. Diaspora Ermenileri ile Ermenistan’daki Ermeniler arasındaki ilişki açısından bakıldığında, Hocalı Katliamı, Ermenistan’daki Ermenileri, diaspora Ermenilerine her zamankinden daha fazla muhtaç/bağımlı hale getirmiştir. Bu, Hocalı Katliamı ile birlikte, diaspora Ermenilerinin, Ermenistan’ın iç işleri üzerindeki etkisinin artmış olduğu anlamına alınabilir. Esasen diaspora Ermenilerinin, sorundan beslendikleri ve “davulun sesi uzaktan hoş geldiği” için daha “şahin” oldukları düşünülürse, Hocalı Katliamının, Ermenistan Ermenilerinin muhtemel barış eğilimlerini önleme, bunun önünü kesme amacına yönelik olduğu bile ileri sürülebilir. Daha önce de değinildiği üzere, Hocalı Katliamı, Ermeniler açısından, “Büyük Ermenistan” veya “denizden denize Ermenistan” emelinin, canlı tutulmasına da hizmet etmiştir. Ancak bu emelin canlı tutulması Ermeni halkına, ekonomik durumun kötüleşmesi olarak yansımış; günlük yaşamın iyileştirilmesi için kullanılabilecek ekonomik kaynaklar, artan savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmış; Ermenistan halkı, kendisine tepeden bakan diasporaya daha çok muhtaç hale gelmiş; Erivan Yönetimi, dış etkilere daha açık hale gelmiştir. Bölgede Ermenistan’a müzahir ülkeler ise, farkında olarak ve/veya olmayarak, bölgede kalıcı istikrarsızlığa, bölgede yaşanabilecek diğer olumsuzluklara ve sonuçta bölgeye bölge dışından müdahalelere, kapı aralamışlardır. Barış, bölgede Türkiye’den ve Türklerden çok, Ermenistan’a ve Ermenilere gerekli iken, barış ortamının hep Ermenistan ve Ermeniler tarafından bozulmasının ve barışa giden yolun hep Ermeniler tarafından tıkanmasının, başta toprakları Ermeni ideallerinin kapsamına dahil olan bölge ülkeleri olmak üzere, bütün aktörler tarafından iyi görülmesi gerekir. BÜYÜK ERMENİSTAN EMELİ” VE HOCALI KATLİAMI 23 Şubat 20 saygilarla
  15. 1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle saygıdeger arkadaşlarım düşüncelerinizi ve fikirlerinize sunuyorum bu yorumsuzdur ama isteyenler yorum yapabilir. saygılarrımla 1910 Muş (10 ölü), 21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü), 1915 Van (44 ölü), 1915 Van (150 ölü), 1915 Bitlis (16 bin ölü), 1915 Muş (80 ölü), 1915 Bitlis-Hizan (113 ölü), 1915 Van (5 bin 200 ölü), Şubat 1915 Haskay (200 ölü), Şubat 1915 Dutak (3 ölü), Nisan 1915 Bitlis (29 ölü), Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü), Nisan 1915 Van (120 ölü), Mayıs 1915 Van (20 bin ölü), Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü), 9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü), Mayıs 1916 Muş (500 ölü), 8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü), 8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü), 8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü), 22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü), 25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), Haziran 1916 Van-Abbasağa (14 ölü), Haziran 1916 Edremid-Vastan (15 bin ölü), 6 Haziran 1916 Şatak-Serir (45 ölü), 6 Haziran 1916 Şatak (bin 150 ölü), 7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 1919 Sarıkamış (9 ölü), 1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 1919 Nahçivan (4 bin ölü), 6 Ocak 1919 Zaruşat (86 ölü), 21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 22 Ocak 1919 Antep (1 ölü), 25 Ocak 1919 Kars (9 ölü), 26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü), 9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), Kasım 1919 Adana (4 ölü), 11 Kasım 1919 Maraş (2 ölü), 6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 1920 Göle (600 ölü), 1920 Kars (3 bin 945 ölü), 1920 Haramivartan (138 ölü), 1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), Şubat 1920 Kars civarı (561 ölü), 1 Şubat 1920 Zaruşat (2 bin 150 ölü), 2 Şubat 1920 Şuregel (bin 150 ölü), 10 Şubat 1920 Çıldır (100 ölü), 28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (400 ölü), 9 Mart 1920 Zaruşat (120 ölü), 16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 22 Mart 1920 Şuregel-Zaruşat (2 bin ölü), 6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), Ağustos 1920 Oltu (650 ölü), Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü), 29 Kasım 1920 Zaruşat (bin 26 ölü), Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 1921 Nahçivan (12 ölü), 1921 Bayburt (580 ölü), 1921 Arpaçay (148 ölü), 1921 Karakilise (6 bin ölü), 1921 Karakilise ( 6 bin ölü), Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 1918 Hınıs (870 ölü), 1918 Tercan (580 ölü), Mart 1922 Maraş (4 ölü). Ermenileri Kuva-yi Milliye katletti diyenlere ithaf olunur. saygilarla
  16. Ermenileri Kuva-yi Milliye katletmedi,Sayin Evrensel Insan her konuda oldugu gibi bu konuda da tarihi carpitiyor inkar ediyorsunuz.1920 -1922 arasi Doguda Türk ordusu ile Ermeni Silahli Gücleri arasinda savas yasanmistir,Bunu bilmediginizi sanmiyorum sizin ki sadece davanizda hakli cikmak adina gercekleri Türklerin aleyhine ama Taner Akcam'in hesabina carpitmaktir. saygilarla
  17. Benim yazimdaki popülizm acaba ölen Türk sayisindan mi kaynaklaniyor anlamadim yani."ERMENI MEZALIMI"nin 517 bin Türk'ün hayatina mal oldugu gercegi ortadadir.Gayri resmi rakamlar bunu 1 milyona yakin olarak vermektedir.Buradaki amac katledilen Türk sayisinin 500 bin veya 1 milyon oldugunu ispatlamak degildir.Amac soykirima ugrayanlarin Ermeniler degil Türkler oldugunu belirtmektir.Buna popülizm demeniz gercekten cok ilginctir. saygilarla
  18. Anlamadim yani sayin Irinckol ne demek istediniz o yazinizla.Yani söyle mi anlayalim:Osmanli zaten cökmüstü o nedenle SEVR normaldi mi demek istediniz ,2-Soykirimin suc oldugunu artik cocuklar da bildigine göre o maddeleri bana hitaben yazmanizin anlami Ermeni iddialarinin dogrulugu mu anlayamadim acikcasi. Ben sunu diyorum:SEVR Anlasmasinda Doguda bir Ermeni Devleti kurulmasi karar altina alinmisti.Bugün Ermeni iddialarini dogru kabul ederek Ermenilerden özür dilenmek istenmesi onlarin hakli istekleri oldugunun kabulü anlamina gelir.Peki Ermenilerin katlettigi bir milyona yakin TÜRK icin acaba simdik Ermenistan bize toprak verir mi dersiniz? Benim yazimda herhangi bir popülistlik yok,dogrusu neyse onu yazdim,yoksa dogrular sizce popülistlik mi oluyor? saygilarla
  19. Osmanli Anadolu'nun ufak bir kasabasinda kuruldu,her yeni toplum,oba,asiret gibi yavas yavas iliskilerini ilerletti yeri geldi savasti yeri geldi barsi yapti.Sonucta büyük bir imparatorluk oldu.Bu imparatorluk Bizans'la yaptigi savaslarla Anadolu'yu diger devletlerle yaptigi savaslarla da dis sinirlarini genisletti.Bu durum sadece Osmanli'ya özgü degildi tüm impratorluklar öyle büyümüstür. Ermeniler "SADIK TEBAA diye anilir Osmanli'da.Öyle oldugu icin de Osmanli kurumlarinda cok sayida Ermeni calisan vardi.Gerek siyasetci gerek Sadrazamin kabinesinde ERMENILER görev yapmistir.Bunun disinda ERMENI müzisyenler Türk müzigine cok büyük katkida bulunmuslardir.Rusya'nin güdümünde olan Tasnak ve Hincak Ermenileri Ruslarin taseronlugunu üstlenerek Büyük ERMENISTAN serbeti ile beyinleri sulandirilmis olarak Osmanli'nin zayif düsmesinden faydalanarak Anadolu'da katliamlara basladi.Bu katliamlarda bir milyona yakin Türk öldürüldü.Osmanli sonucta Ermenileri tehcir etmeyi güvenlik nedeniyle tercih ederek tehciri baslatmistir.Onun disinda Tasnak ve Hincak terör örgütlerinin destegiyle silandirilan Anadolu Ermenileri katliamlara müdahale etmek icin o bölgeye giden birliklere saldirmis bu savaslar sonun da iki taraftan cok ölen olmustur.Silahlarindan arindirilan Ermeniler de tehcire tabi tutulanlardandir. Kibris Savasi olarak sanirim sordun bana:Kibris Savasi müzakereler yoluyla görüsülen Kibris olayi Yunanlilarin Makarios'a ve Adadaki Türklere yönelik darbe tesebbüsü sonucu tamamen baris amacli bir operasyondur.Baris amacli oldugu suradan kesindir ki,O dönemde Erbakan adanin tümünün alinmasi yönünde görüs bildirirken Ecevit sadece Türklerin güvenligi saglandigi icin bu görüse katilmamistir.Bu savasi neden kendine sorun yaptin bilmem ama Kibris Savasi radikal Sol'un söylediklerinin aksine hakli bir savasti. Sevr,Ittihat ve Terakki'nin özellikle de Enver Pasa'nin Almanlara olan tutkusunun Türkiye acisindan bir trajediye dönüsmesinin adidir.Almanlarin Osmanli'yi savasa sokmak icin yapmis olduklari bir manevranin savas nedeni olmasi gerekcesiyle OSMANLI fiilen Birinci Dünya Savasin'da Almanlarin safinda savasa girmis.Almanlarin yenilgisiyle sonuclanan bu savas sonrasi kurallar geregi Osmanlida silah birakmak mecburiyetinde kalmis ve Türkiye'nin paylasilmasi konusu gündeme getirilip SEVR hazirlanmistir.SEVR'i hazirlayanlar Güneydogu'da bir Kürdistan Doguda bir Ermenistan plani yapmis ancak bu planlar vermis oldugumuz Kurtulus Savasi ile bozulmus ve Lozan imzalanmistir.Ne ilgincki Lozan'da gözlemci olarak bulunan ABD LOZAN'i imzalamamistir. Kurtulus Savasi karsitlari,Lozan muhalifleri umduklarinin tersi olunca hem Kurtulus Savasini hem Lozan'i karalamaya baslamis ve birtakim yalan yanlis iddialarla toplumda kutuplasmalar meydana getirmislerdir. Ben bu savaslari kisaca özetledim,gerekirse ayrintilarada girilir.Bugün Kürt acilimi adi altinda yürütülen ve maskesi de "analar aglamasin,sehitler olmasin"olan bu calismalar SEVR'in yeniden diriltilme cabalarindan baska birsey degildir.Lozan'i hazmedemeyenlerin böyle bir yola basvurmalari sasirtici degildir. Ermenilerden ÖZÜR KAMPANYASI baslatanlarda SEVR'in hortlatilmasindan yana olanlardir.Bu komitenin basini ceken isimlere bakildiginda bunlarin bir dönemin sahte devrimcileri olduklarini görürüz. saygilarla
  20. Padisaha veya diktatöre boyun egmenin biat etmenin gizli sakli olmadan itiraf edilmesidir o "hepimiz bilaliz"pankartlari.Ne demisti Mehmet METINER.Biatsa biat evet biz biat ediyoruz sonuna kadar edecegiz.Veliahta biat etmekle padisaha biat etmek aynidir.Bilal'e biat edenler soyguna da evet diyenlerdir. Partiden istifa edenlere onurlu insanlardi dedigimizde birileri bize:Simdiye kadar neredeydiler diye sordular.Onurun erkeni geci olmaz.Bazi sartlar vardir ki devam ettirmeyi gerektirir ancak Onur sesini yükseltince ipler kopar. AKP'den istifa eden milletvekilleri- dikkat edelim istifa ettirilenler degil istifa edenler- onurlu insanlardir.O partiye gönül vermis o partinin yükselmesi icin mücadele etmis fakat is öyle bir duruma gelmistir ki artik o partide calismak ülke cikarlarina ters olmaya baslamis yani gercekler su yüzüne cikmistir.Istifa onurlu bir davranistir.Ihanete ortak olmama adimidir.Abdüllatif Sener bunu daha erken farkedip o partiden ayrilmistir digerleri ise gec farketmistir.Su anda AKP siralarinda milletvekili olarak oturanlar:Türkiye Cumhuriyeti DEVLETI'nin bagimsizligina,üniter yapisina,soyulmasina satilmasina taraftar olan milletvekilleridir.Öyle olmasaydi bu kadar gürültüye,bu kadar gercege.bu kadar ihanete ragmen o partinin siralarinda oturamazdilar. Kendilerine "HIRSIZ"deniyor gerekcesi ile CHP hakkinda 320 suc duyurusu yapacaklarmis.Yani calmaya evet ama hirsiz denmesine Hayir demektir bu. Paralel Devlet diye ortalikta bagirmalarina dün Gümrük Bakani Hayati Yazici:Paralel Devlet yoktur,devlet icine sizmis birtakim art niyetliler olabilir diyerek karsi cikti. Hayati Yazici Basbakanin hemserisi ve de yakin adamidir.Ölye bilmeden konusmaz.Partiden ayrilmamasi ise tamamen bir vefa borcudur. Devleti icten fethedip yikmak gibi bir misyonu üstlenmis olan AKP kadrolari artik bir ölüm kalim savasi vermekteler.Geri cekilmemeleri tamamen devlet gücüne güveniyor olmalarindandir.Nasil olsa hersey elimizde,Ordu,Emniyet,yeni cadi aviyla yargi,cemaatten olmayan ama Laik rejime karsi olan tüm dinci gücler ve de siradan halk yiginlari,fazla olmasada ABD,kesin bir kararlilikla AB bugünkü iktidarin güvendigi güclerdir.Bu nedenle geri cekilmiyorlar geri cekilmedikleri sürece ipler daha cok geriliyor,huzursuzluk daha cogaliyor,insanlar yarina güvenle bakamiyor,yerin binlerce metre altinda kaynayan yanardagin ne zaman patlayacagi bilinmiyor ama bu patlamanin cok büyük bir patlama olacagi ve de etrafini yakip yikacagi tehlikesi her gecen gün daha da artiyor. saygilarla
  21. Taraf olmadan diyorsun ama Ermenistan Basbakaninida Türk Millyietcisi yapip ciktin.
  22. Ermenistan Basbakanida galiba Türk Milliyetcisiydi? Yani iddianda hakli cikabilmek icin herseyi inkar etmen mi gerekiyor ? saygilarl
  23. Paradoks Osmanli Dili diye bir dilin olmadigi ama Türk Dili'nin oldugudur.Osmanli dili diye yutturmaya calisilan melez dil carpma monte etme carpitma bir dildir.Osmanli Dili dil olsaydi Anadolu Halki Osmanli Dilini konusurdu halbuki Anadolu halki kendi ÖZ DILI'ni yani Türkceyi konusuyordu. Osmanlica diye uydurulan Farsca-Arapca-Hintce sözlük Türk Dili'ni yok etmek amaci ile hazirlanmis ve Saray Erkani disinda hicbir onurlu Türk'ün konusmadigi yazmadigi bir sözlüktür. Mecliste Kalpazanlik dosyasi olanlarin kalpazanligi sadece mali konularda degil yasamin her alaninda kalpazanliktir.Iktidara geldigi günden bu yana ben Türk'üm diyemeyip böylelikle Türk olmadigini da itiraf etmis olanlarin Türk Dil Devrimi'ni hazmetmesi kolay birsey degildir.Türk Lokmasi OSMANLI'cilarin girtlaginda bir yumruk gibi durmaktadir.Ne disari atabilmektedirler ne de yutabilmektedirler ancak nefes alma zorlugu ile bicare bir cirpinisin icindedirler. Okullara etnisitenin dillerini getirme gayretleri Türk Diline duyulan rahatsizligin bir kanitidir.Demokrasi ve Insan Haklari yalanlari ile Türkcenin yanisira bircok farkli konusma sekillerinide mesrulastirma ve Türkcenin tek resmi dil olmasini ortadan kaldirma amaclidir. Milli Degerleri yok sayarak,yasaklayarak ortadan kaldirarak Menderes döneminde yarim kalan Araplastirma calismalarini CEMAAT ile omuz omuza yaptilar.Halkin cahilliginden yararlanip adimlar attilar hemen hemende basariya ulastilar cünkü ülke sahipsiz kalmisti.Ülkeye sahip cikmasi gereken halk ve kurumlar bilierek veya farkinda olmadan ülkenin sahipsiz kalmasina yardimci oldular. Menderes'in ucagi Londra'da düsüpte Menderes'in o kazadan sag kurtulmasiyla baslatilan Menderes'i kutsallastirma cabalari,Menderes'i peygamber görme aymazligi bugün aynen Diktatör icin yapilmaktadir.Diktatörün dogdugu,evli oldugu,milletvekili secildigi illeri kutsal iller olarak tanimlayan yolsuzluktan sanik Bakan,Basbakan icin herkesin iki rekat sükür namazi kilmasi gerekir diyen AKP'li kadin,Basbakan bizim icin peygamber gibidir diyen akp Bursa Milletvekili bugünkü iktidarin dünkü Menderes iktidarinin devami oldugu ve amacin Türk Milleti'ni Araplastirmak oldugunu artik bilmeyen kalmamistir. Islam Ülkelerini,diktatörleri devirmek kilifi ile ABD'nin taseronlugu üstlenerek kan gölüne bogduran bugünkü iktidarin basindaki kisi ABD tarafindan agzina sürülmüs olan "ILIMLI ISLAM CUMHURIYETI"tatlandiricisi ile müslümanin müslümani Allahü Ekber naralari atarak öldürmelerini ellerini ogusturarak oh oh halifelik yaklasiyor diye fantaziler kurarak seyrederken Suriye Kayasina carpti.Bu carpis diktatörün hizini kesmis fakat kaybettigi yüzünü kurtarmak icin bu sefer ülke icinde bir paralel Devlet kavgasi cikarmistir. Türk Milleti'nin Silahli Kuvvetleri'ni terör örgütü suclamasiyla tasviye etmek icin bugün paralel devlet suclamasi yaptigi cemaat ile isbirligi yapan diktatör gercekte Türk Devletini yikmak icin bir AKP paralel devleti kurmustur.TSK'ya kumpas kurdular söylemi ile dikkatleri cemaatin üzerine cekmeye calismak tam bir tilki kurnazligiydi.Ancak bu kurnazlikla Ergenekon ve Balyoz senaryolarinin da sahtekarlikla uydurulmus belgelerle üzerinde oynanmis delillerle hazirlanmis oldugunuda böylelikle itiraf etmis oldular. Diktatörün Cumhuriyet Devrimleri ile ideolojik olarak sorunlari vardir.Cünkü o devrimlerle Türkiye cagdas bir gelecege acilan kapidan iceri girerken zihinleri 1400 yil öncesinde demir atmis olanlarin bunlari kabul etmeleri beklenemezdi ve de kabul etmediler.90 yildir bunun savasini verdiler.Yine de basarili olamazdilar eger ülkenin savunmasini,bagimsizligini üstlenmis olan kurumlar onlara ihtiyaci duyduklaridestegi vermemis olsalardi. saygilarla
  24. Demokrasi siyasi sistemlerin icinde en ehveni ser olanidir.Cok demokrasi cesiti vardir.Ülkemizde halk icin bir demokrasi hic olmadi.Halk icin yapilmak istenen bircok sey halka ragmen gerceklestirilmedi cünkü sömürü düzeni buna izin vermedi. Savastan sonraki yillarda yapilan reformlar farkli ideolojilerin kurbani olarak ya ortadan kaldirildi ya da uygulanmadi.Buna en can alici örnek KADIN HAKLARI'dir.Kadinlara cumhuriyetin verdigi haklar cok partili sisteme gecildikten sonra ortadan kaldirildi uygulanmadi halende uygulanmiyor.Bunlardan daha önemlisi EGITIM reformuydu ki bu tamamen bir cürümüslüge döndürüldü.Köy Enstitüleri farkli ama bilincli saldirilarla kapatildi.Kirsal kesimin egitimi engellendi.Jakoben bir uygulama denilerek tu kaka edildi.Köy Agalari iktidarlarinin yok olacagi korkusuyla Köy Enstitülerine karsi iftira kampanyasi baslatti.Egitim daha dogrusu CAGDAS EGITIM KARSITI kesimler de Köy Enstitülerini "KOMÜNIST YUVASI"diye yaftlayip halkin gözünde bir öcü haline getirildi.Bugün bile gidin siradan insanlarla konusun size aynisini söylerler.Halbuki Köy Enstitülerinden ülkemize cok yararli insanlar yetismistir. Iki önemli reform yani Kadinlar ve Egitim reformu ki bunlar eger dikkatlice analiz edilirse birbirine bagli olan konulardir.Cikarci zihniyetin iktidara gelmesiyle baslayan dinsel sömürü her iktidar döneminde bir derece daha siddetlendi.Yapilan karsi uyarilar hep "vicdan hürriyetine"baski olarak yorumlandi.TSK'nin bu anlamda gösterdigi hassasiyet art niyetli kesimler tarafindan "asker siyasete karismasin"diye aforoz edildi.Halbuki cumhuriyet devrimlerinin bekciligini yapmasi gereken onlara sahip cikmasi gereken halk bu sorumlulugu yüklenecek kapasitede degildi."Demokrasi oy vermektir"denilerek secimden secime halkin oylarini alarak hükümet olanlar sömürü cevrelerinin taseronlugunu yapmaktan devleti yönetmeye zaman bulamadilar.Demokrasi her ne kadar sandiga gidip oy kullanmaksa demokrasi ayni zamanda hükümete gelenleri denetlemektir de.Hükümete getirilenleri denetleyebilmek icin egitim gereklidir.Din serbetiyle agizlari tatlatilmis beyinleri yikanmis olan yiginlarin hangi bilincle hükümet edenleri denetleyebilecegi ise asil sorulmasi gereken sorudur. Dünyanin hicbir ülkesinde demokrasi yüzde yüz perfekt degildir.Kimin de yüzde 50 kiminde yüzde yetmis kimin de yüzde 20 kiminde de yüzde sifirdir.Türkiye bu yüzde sifirlik derecesindedir.Bazen orada burada yazilan yorumlari okuyorum veya bazi gazete köselerinde yazi yazanlarin yazilarini okuyorum bunlar hep ülkemizde demokrasi oldugunu ama yeterli olmadigini vurgularlar.Ben de aksini iddia ediyor:Ülkemizde asla demokrasi yoktur diyorum. Olmadigini kanitlayacak sayisiz örnekler vardir,ben sadece birkac örnekle yetinecegim:Mugla'dan 35 otobüs dolusu maden iscisi ÖZELLESTIRMEYE karsi protestoda bulunmak üzere Mugla'dan yola ciktilar.Mugla'nin cikisinda TOMA'li polisler yollarin kesti.Bu Tomali Polisler Basbakan Erdogan'in :BERABER YÜRÜDÜK BIZ BU YOLLARDA sarkisini birlikte nakarat ettikleri polislerdir. Simdi:Demokrasi olan bir ülkede demokratik bir hak olan protesto yürüyüsü engellenmez.Hele'de cepheye savasmaya giden ordu misali TOMALARla yol kesilmez.Imparatorluk dönemlerinde yol kesen KARA SÖVALYELER vardi.Bunlar köprüden gecenlerin karsisina dikilir harac alirlardi.vermeyenide öldürürdüler.Ben bu TOMALI Polius yiginlarini bu KARA SÖVALYELERE benzetiyorum. Demokratik bir ülkede polis görev yaparken Eli Palali siviller ortalikta meydan agasi gibi palayi sallayip etrafa küfürler ederek dolasamaz.Ona ilk önce orada görev ypan polis müdahale edip elini kolunu baglayarak gözaltina alir.Türkiye'de birakin bu adamin göz altina alinmasini üstelik sirti oksandi,mahkeme tarafindan serbest birakildi adam seyahate cikti ve simdi de ne yaptigi bilinmiyor. Demokratik bir ülkede IMAM HATIB'e bagis diye bir Banka Genel Müdürünün evinde bir ayakkabi kutusunun icinde 4,5 milyon Dolar bulunmaz.Bulundugunda geregi yapilir.Yürütme organi yargiya müdahale edemez.Yok beni devirecekler yok yemin ettiler,yok falandi yok filandi diyerek ülkede cadi avi baslatmazdi. Bakin bunlar cok acik örneklerdir,sadece bu üc örnek bile ülkemizde demokrasi adina hicbirseyin olm adigini kanitlamaktadir.Birileri istedikleri kadar "TÜRKIYE DEMOKRATIK BIR HUKUK DEVLETI'dir"desin.Bu dogru degildir.Eger bir vatandas cikipta basbakan sen yolsuzluga önlem almiyorsun dediginde polisler tarafindan agzi kapatilip karga tulumba gözaltina aliniyorsa bu ülkede demokrasi ve hukuk var diyenlere ben gülerim sadece. saygilarla
  25. politika şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    HSYK yasasi'nin görüsülmesi sirasinda bu yasaya karsi olan CHP'nin milletvekilleri AKP'lilerin saldirisina ugradi. Basbakanin oglunun savci tarafindan ifadesinin alinmasi icin cagrilmasina icabet etmemesi devlete meydan okumak anlamina gelir.Birakin Bilal Erdogan'i demokratik ülkelerde bir basbakan devlete meydan okuyamaz.Türkiye'de okunuyor. Mecliste yasanan kavgada,AKP'nin kabadayi milletvekillerinden birisi CHP milletvekiline yumruk atarak gözlügünü kirmis ve gözünden yaralanan CHP milletvekili hastahaneye kaldirilmistir. AKP siralarinda bu ilk saldiri degildir son da olmayacaktir.AKP iktidarin ayaklarinin altindan kaydigini görmektedir.Bu nedenle KABA KUVVETle suclarini örtbas etmeye cogunluklarina güvenerek halkin oylariyla meclise gelmis olan CHP'ye saldirmaktadirlar. Cumhuriyet Tarihi'nin en büyük yolsuzlugu 17 Aralik'ta ortaya cikarildi.Hükümetin ve de basbakanin ortaya cikarilan bu yolsuzlugun üstüne azimle gitmesi gerekirken tam tersi olmus basbakan ailesine uzanacak olan bu yolsuzlugun ortaya cikarilmasinin saskjnligi ve öfkesi ile yargiya saldirmis ülke capinda binlerce polisin görev yeri degistirilmis yüzlerce Emniyet Sube Müdürü ve yardimcisi görevden alinmis veya baska yerlere sürülmüstür.Bununlada yetinilmemis,kendilerine tehlike olusturabilecek savci ve hakimleride sürgüne göndermistir. Ergenekon ve Balyoz senaryolarinda bas rolü oynayan savci bir anda hükümetin düsmani haline getirilmis hakkinda gerek basbakan gerekse yandas medya iftira kampanyaylarina baslamislardir.Dün basbakanin zirhli aracina binme serefine!nail olan savci simdi baska savcilar tarafindan incelemeye alinmistir. Gündemi degistirmek icin "TSK'ya Kumpas"kurdular diyerek ortaklari olan cemaate saldirmaya baslamislardir. Adalet Komisyonunda Hakim Eminagaoglu'na ucarak tekme atan AKP milletvekili alkislanmis hicbir cezai müeyyide uygulanmamis,diktatör bu milletvekilini taltif edercesine sözlerle savunmustur. CHP Millet vekili Kamer Genc'e de ayni AKP milletvekili saldirmis ve sokak kabadayilarinin bile kullanmadigi tarzda küfürlerle hakaretler etmis bu milletvekilini AKP'nin kadinlari kutlamislardir. Bugünkü saldiri CHP milletvekilinin sahsinda TÜRKIYE CUMHURIYETI DEVLETI'nin meclisinde halka yapilmis bir terör saldirisidir.PKK'nin saldirilari ile bu milletvekilinin saldirisi aynidir.Biri silahli digeri mustali. saygilarla

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.