Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. . Tehlikenin Farkındayız! Birleşeceğiz! Şu anda Güneydoğu'da ayaklanma provaları yapılıyor. Şemdinli İddianamesi ile de Org. Büyükanıt yıpratılmak istendi. Ama oyun tutmadı. Tayyip Erdoğan 'ın gözü Çankaya'da.. Sorun şu: Amerikan-işi ''Ilımlı İslam'' ı Çankaya'ya nasıl çıkaracak? Çünkü bugüne dek takıyyenin çıkamadığı yer, orası... Laik, Atatürkçü Genelkurmay bu işe ne der? Cumhuriyet gazetesi de, karanlık bir zemin üstünde tersinden düzünden yazılarla günlerce ''Tehlikenin farkında mısınız?'' diye, baş köşeden uyarıyor. Tam bu sıkıntılı noktada Cumhurbaşkanı Sezer, ''İrtica devlete sızıyor'' diyerek, irticanın ne büyük bir tehlike olduğunu vurguluyor. ''İrtica'' sözcüğünü duyar duymaz Tayyip Erdoğan, ''Dindar insanları siyasetten alıkoymak istiyorlar. Asıl gerici onlardır. Kimse bize irtica dersi vermeye kalkmasın'' diye, o çok iyi bilinen üslubuyla avaz avaz bağırıyor. Tayyip Erdoğan neden bağırıyor? Onun çok özel temsilcisi, ABD resmi makamlarına, kendisi için ''Atmayın, kullanın!'' dediğinde ise o susuyor. Bundan rahatsız olmuyor mu? Cumhurbaşkanı Sezer ''irtica'' der demez ise bağırmaya başlıyor. Neden susuyor, neden bağırıyor? Yarası olmayan gocunur mu? Kendine nasıl bir rol biçiyor? Kimlik bunalımında mı? Battıkça bağırıyor, bağırdıkça batıyor. İrtica, Cumhurbaşkanı'nın çok yerinde söylediği gibi, devletin içinde.. Sessizce dizi dizi imamları kadrolaştırmakta.. ABD kuyruğundaki ''Ilımlı İslam'' da.. Fethullahçılıkta... Cuma namazı sonrası gösterilerinde ''Kahrolsun laik dikta!'' diye bağıranlar, nerede, değişti mi? Bakanların kaç tanesi tarikatçı değil? Laik Cumhuriyetin Öğretim Birliği Yasası niçin delik deşik edildi? Bu imam enflasyonu nereye dek? Laik Cumhuriyetin başında açıkça ''Ben laik değilim'' diyebilen, imamdan bir başbakan! Yeri gelince de, ''Ben değiştim'' deyiveriyor. ''Gerekirse papaz kılığına girebilirim'' de diyor. Bu kadar değişken birinin nesine güvenilir? Washington Times, ''İslamofaşist diktaya gidiyor'' diyor; bunu niçin yalanlamıyor? Aslında, kırk yıllık Kâni olur mu Yani?.. Gericilik ve bölücülük, ortaçağ artığı ağalık ve tarikatların iki ürünü... Sevr'ci Batı, her ikisini de kullanmakta.. Tarikatlar ve ağalar, Atatürk düşmanları bir arada.. Ortak hedef, Atatürk.. Şu günlerde 66'ncı yıldönümü yaşanan Köy Enstitüleri, feodal kalıntılar tarafından kapatılmasaydı, bugün bu gericilik de bölücülük de olmazdı, bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı da bir ''Kürt sorunu'' ndan söz edemez, ''Kimse bize irtica dersi vermeye kalkmasın!'' diye bağıramazdı. Bağımsız, laik Cumhuriyetin kırmızı çizgisi bölücülük ve irticadan geçer. Recep Tayyip Erdoğan bu çizginin neresindedir? Göz diktiği Çankaya onun ''vücut çalımları'' nı, takıyyeyi kaldırabilir mi, Fethullah hocasının ''Ilımlı İslam'' ı oraya taşınabilir mi, ''Ben değiştim'' sözü inandırıcı olabilir mi? Gelecek yıl Atatürk'ün yerinde bir Atatürk düşmanı oturamaz; hangi ayak oyunuyla, Bizans entrikasıyla, Irak modeli ''Amerikan demokrasisi'' ile olursa olsun.. Atatürk Cumhuriyeti gerçek ve ''meşru'' , onunla çatışan yalan ve ''gayrımeşru'' .. Çankaya takıyye kaldırmaz! Tehlikenin farkında mısınız? Tehlikenin farkındayız! Bilincindeyiz! Birleşeceğiz! Birleşmek zorundayız! Akıl Çağı'nda aklın ölçütü, aydınlık ve birliktir. Yurdun her köşesinde ''Tehlikenin farkındayız'' mitingleri yapılmalı, sesleri yükseltilmeli, inisiyatif-kuklalarıyla, onları oynatan ABD'si ve AB'siyle- aynı emperyalizmin elinden alınmalıdır! Alınabilir de! Çünkü muhtaç olduğumuz güç yine bizdedir. ____________________________________________ ALPASLAN BERKTAY'a Teşekkürler...
  2. . Bir gün Peygamber kapınızı çalsa... Yıllardır internette dolaşan, kimi meclislerde sık dile getirilen bir metin var; şiir gibi etkileyici bir metin... Metnin yazarının kim olduğunu ne ben çözebildim bugüne kadar ne de başkası. Özgün halinin İngilizce olduğu rivayet ediliyor. "Hz. Peygamber size gelse" başlığı taşıyor bu metin. Görünürde bir merakı dile getiriyor, bir merakı sorguluyor. Ve şöyle başlıyor... "Bir gün Peygamber ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı..." Bunu okuduğunuz anda, inancı sıkı veya gevşek nasıl biri olursanız olun hafiften sarsılıyorsunuz. Gerçekten de ne yaparız Peygamber kapımızı çalıverse! Hele O'nu dilinden düşürmeyen ama bir yandan da hayatın harala gürelesi içine "düşen"ler nasıl bir telaşa kapılırlar acaba? Ancak bu şiirimsi metni yazan aslında neler yapacağımızdan emin. Diyor ki... "Biliyorum Böylesine şerefli bir konuğa en güzel odanızı açacağınızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Fakat söyleyin bana, Evinize doğru gelirken gördüğünüzde, O'nu hemen kapıda mı karşılayacaksınız? Yoksa içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur'an'ı mı koyacaksınız? " Diyor ki... "Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa telaşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mı koşturacaksınız?" Diyor ki... "Tanıştırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla? Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Şimdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde?" Kabul edelim ki çok etkileyici bir sorgulama bu! İnananların kendilerini hep eksik, hep kusurlu görme (ama alttan alta da kendilerini değil de çağı suçlu çıkarma) eğilimini destekleyici mahiyette bir etkisi var. Ve adım gibi eminim ki, bu metin şimdi Mevlit Kandili ve Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yine internette sık sık karşımıza çıkacak, e-mektup yoluyla ondan ona dolaşacaktır. Yalnız namazında niyazında olanlara değil, belki daha çok da benim çevremden insanlara; yani az çok bu manevi iklimi soluyan ama kafası hep bulanık kalanlara ulaşacaktır. O yüzden, belki "senin üzerine vazife değil ki" diyeceksiniz bana ama konuyla ilgili bir iki satır not düşmek istiyorum şu köşeye... Çünkü bu gönül çalan, inananları hemen etkileyen metnin ciddi sorunları var. Asrı Saadet, bazılarının uzaktan uzağa sandığının aksine aynı bugün gibi insani ve toplumsal eksikler, kusurlar, hınçlar, nefretler, düşmanlıklar, ayrılıklar, açgözlülükler ve yalan imanların iktidarıyla doluydu. Merak eden açar kitapları okur, okuyunca da şaşkınlıktan küçük dilini yutar. O çağı "saadetli" kılan O'nun varlığıydı. O'nun yaşadığı bir dönemde yaşamak, aynı vakti ve atmosferi solumaktı saadet... "Peygamber ziyaretimize gelse ne yapardık?" diye dövünmeye kalkışmadan önce bunu bilmek gerekir. O, içerisinde hangi rüzgarlar esiyor olursa olsun, ziyaretinin değerini bilen her evin değerini vermişti! O'nu yakından tanıyanların deyişiyle "umanı umutsuzluğa düşürmeyen, güleryüzlü, yumuşak huylu, asla bağırıp çağırmayan" Peygamber'in ziyaret ettiği bir eve "bakalım içeride ne kusurlar ne sapkınlıklar göreceğim" fikri ve duygusuyla gireceğini hayal etmek ve ettirmek yanlıştır. Ziyaret edilenler açısından da asıl olan O'na gönüllerini açmalarıdır. Yoksa yalancıktan çeki düzen verilmiş evlerini değil... Korkuya, telaşa ne gerek var? Huysuzluğa, karamsarlığa ne gerek var? Gelen Peygamber... "Bir an önce gitmesini isteme" konusuna gelince... Kimsenin bu konuda başkası yerine konuşma, bu soruyu siyasal-toplumsal bir sorgulama haline getirme hakkı yok. Çünkü... Gelen "sevgili"yse eğer, kim gitmesini ister? _______________________________________________________ Kaynak: Haşmet Babaoğlu
  3. . Mekke'dekiler ve Türkiye'deki Uzantıları... Suudiler, Hz. Muhammed'in doğduğu evi yıkacaklarmış. Daha önce de Hz. Muhammed'in annesi Amina Hatunun (Emine hatun) 1998 yılında mezarı buldozerlerle yıkılmış. Hz. Ebubekir'in evi yıkılarak, yerine Hilton Oteli inşa edilmiş. Yine Hz. Muhammed'in ilk eşi Hz. Hatice'nin evini de yıkıp, yerine başka bir şey yapmışlar. Osmanlı'ya ait 350 yıllık Ecyat kalesini de hiç gözünün yaşına bakmadan yıkıp, galiba yerine gökdelenler diktiler. Listede başka yıkılan yerler de var. Araplar bunu bilinçli yapıyorlar. Yaptıkları lüks gökdelenleri Mekke'ye gelip, yılın altı ayını veya sekiz ayını geçiren ultra zengin müslümanlara satıyorlar ya da kiralıyorlar. Ticaret her zaman onların hayatında var. Yeri geliyor dini ticarete alet ediyorlar, yeri geliyor kutsal emanetleri paraya tahvil ediyorlar. Bu bizim ülkemizde de geçerli. camilerimizin yanı, yöresi değnekçi, otoparkçı, satıcı, dilenci, çığırtkan, pazarcıdan geçilmiyor. Oysa hiçbir kilisenin, havranın veya diğer dinlere mensup ibadethanelerin yanında, yöresinde bu tür şeylere rastlayamazsınız. Oralar çok sade, sakin, dingin ve sessizdir. Müslümanlık dini, insanlık alemine mal olmuş, inançta yerini bulmuş en kutsal dinlerden biridir. Ondan geriye kalan aziz hatıralara dokunmak doğru mudur? Ki, yıkılıp, yerine han, hamam, otel, rezidanslar yapılıyor. Hıristiyanlar bir kutsal kasenin ardından varlarını, yoklarını ortaya koyup, onun izini günümüze kadar sürmeye çalışırken; siz elle tutulur, gözle görülür daha hatırası dün gibi taptaze ayakta duran kutsal emanetlere kazma-kürek girişiyorsunuz. Kaç Hilton oteli Aziz Peygamberin bir dal parçası kadar hatırasına değer. Bunlar Hıristiyanlık aleminin elinde olsa, bırakın dünya nimetlerine değişmeyi, hayatları pahasına onların önünde yatar ve korunması için can verirler. Anadolu müslümanları, yerde eski Türkçe, yani Arapça yazılmış bir kağıt parçası bulsalar, öper başlarına koyarlar. Onlar kadar içten gelerek saf bir biçimde müslümanlığın ve aziz Peygamberin hatırasına hürmet gösterenleri bulamazsınız. Anadolu müslümanları, yerde eski Türkçe, yani Arapça yazılmış bir kağıt parçası bulsalar, öper başlarına koyarlar. Onlar kadar içten gelerek saf bir biçimde müslümanlığın ve aziz Peygamberin hatırasına hürmet gösterenleri bulamazsınız. __________________________________________________________________________ KAYNAK. Cemal Yeşilyurt / http://www.ucnokta.com/images/cop_kutusu/cop10/cop10.htm
  4. . ŞİMDİDE FALAKA ODASI... Bu rezilliklerin son halkası ise Falaka Odası uygulaması. Bu şöyle uygulanıyor; Okulda falaka odası olarak adlandırılan bir yer biliniyor.. Okul yöneticileri bunu bilmiyor. Her okulda bir reis bir de disiplin reisi görev alıyor. Disiplin reisi, normal reisin de üzerinde yetkiye sahip. O'nun grevi, hem diğer reisleri kontrol etmek hem de okulda cezalandırılacak biri varsa, bu konuda karar vermek. Verilen karar, disiplin reisinin uygun göreceği kişiler tarafından uygulanıyor. Okul geneli veya bölümlerdeki reislerin hata yapmaları durumunda da cezalar disiplin reisi tarafından veriliyor. Bu konudaki en ağır ceza da falaka. Hata yapan reis, falakaya yatırılıyor ve disiplin reisinin öngördüğü sayıda sopayı ayak tabanlarına yiyor. Şimdi bu anlattığımızın fotoğrafın içine Milliyetçi Türk Genci'ni koyabilir misiniz?. Bu anlattığımız korku hikayesiyle vatan sevgisinin ne alakası var?. Bu davranış biçiminde sevgi bulmak mümkün mü? Yazık, Vatan Savunması gibi, koşulların getirip önümüze koyduğu görevi, "Kurtlar vadisi Irak" filmine giderek yerine getirdiğini zanneden, senaryolardaki, "katil/kahraman" tiplemeleriyle savunanlara gerçekten yazık! .
  5. Her zamanki gibi çarpıcı konular ve düşüncelere imza atıyorsunuz sevgili GeceKuşu... Bu ne denle teşekkürler... Bunların yaptığı tamamıyle demegoji aslında... Bakın bugün Demokrasi havareliği ile Demagoji nasıl yapılıyor görelim... Demagoji sözcüğü, günlük yaşamda genellikle ''saptırma, boş söz söyleme'' anlamında kullanılır. Oysa sözlükte, ''Bireylerin ya da grupların duygularını okşayarak, onları aldatarak, kendi yanına çekmek'' olarak tanımlanıyor. Türkiye'de ''Demokrasi'' artık bütünüyle bir ''Demagoji'' halini aldı. Üstelik de yarım yüzyıllık bir siyasal birikimi hiçe sayarak, 1950'de Demokrat Parti ve yandaşları hangi hataları yaptıysa, aynen onları tekrarlayarak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, üniversitelerde türban takılması konusunda karar veriyor. Başbakan'dan yanıt: Buna siz karar veremezsiniz, din ulemasına sormalıydınız. Danıştay, türbanlı öğretmen için karar veriyor. Başbakan'dan yorum: Efendi, bu senin işin değil, Diyanet'in işi. Cumhurbaşkanı irtica tehlikesine işaret ediyor. Başbakan'dan yanıt: Dindarlara siyaset yolunu kapamak mı istiyorsunuz? Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasını korumak için anayasaya ve yasalara aykırı kararnameleri imzalamıyor. İktidardan feryat: Ne yollasak, Cumhurbaşkanı iade ediyor. Danıştay, yönetimin anayasaya ve yasalara uygunluğunu denetliyor, hukuka aykırı karar ve yönetmelikleri iptal ediyor. İktidardan yine feryat: Danıştay bizi engelliyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, tüm adalet mekanizmasının üzerine gölge düşüren bir savcıyı, adaleti bu gölgeden kurtarmak için meslekten men ediyor. İktidar yanlısı köşe yazarlarından feryat: Adalete gölge düşürüldü. Gerici askerlerin 31 Mart ayaklanması, üniversitede bir grup tarafından, Kuran okunarak ve öteki öğrencilere zorla dinletilerek anılıyor. İktidar yanlısı köşe yazarlarından yorum: Önemsiz bir münferit olay. Saçları uzun diye erkek bir öğretim görevlisi dövülüyor. Üniversitede kızların türban özgürlüğünü savunanlar olayı görmüyor. Bir üniversitedeki biralı parti, eli döner bıçaklı bir grup tarafından basılıyor. İktidar yanlısı köşe yazarlarından yanıt: Meczupların işi. AKP'nin rejime yaklaşımı, elli yıl önce, demokrasi adına iktidara gelip de demagoji yaparak demokrasiyi katledenlerin yaptıklarının neredeyse tıpatıp aynı . Yine ''demokrasiyi'' ''demagojiye'' kurban ediyoruz. Tarihten hiç ders almadan! Umarım 21. yüzyıl kan uykulardan uyananların sayılarının artmasına damgasını vurur...
  6. . 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı egemenliğin ulusta olduğu düşüncesinin kabul edildiği gündür. Meclisimiz, Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli günlerinde açılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun içine düştüğü durumu, düşmanlarımızın yurdumuzu paylaşmak için topraklarımıza nasıl üşüştüklerini ve Atatürk’ün Samsun’a, Amasya’ya, Erzurum’a ve Sivas’a hangi zor şartlarda gittiğini hepiniz biliyorsunuz. Mustafa Kemal Atatürk, düşmanı topraklarımızdan, ancak savaşarak atacağımıza inanıyordu. Bu nedenle ülkemizin ileri gelenlerini bir meclis çatısı altında toplamak için var gücüyle çalıştı. 23 Nisan 1920 günü Atatürk’ün bunu başardığını görüyoruz. Padişah İstanbul’da milletin vekilleri ise Ankara’da idi. Artık padişahın hiçbir etkinliği kalmamıştı. Çünkü bu millet, kendi egemenliğini, bir daha tek adamlara kaptırmak niyetinde değildi. Bütün kararları meclis veriyor ve padişahı devreden çıkarıyordu. Sonunda Kurtuluş Savaşımız kazanılmış, Milli Egemenlik ise padişahın elinden alınıp, milletimize verilmişti. Ulusal kelimesi Ulus’tan türemiştir. Ulus, aynı zamanda Millet kelimesinin de karşılığıdır. Aralarında dil, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insanlar topluluğuna ulus, ya da millet diyoruz. Egemenlik ise; hakim olma, yönetme gücünü elinde bulundurma anlamına gelir. Öyleyse, Ulusal Egemenlik sözlerinden şunları anlayabiliriz: Ulusu meydana getiren insanların, yönetme yetkisini bütünüyle elinde bulundurmasıdır. Elbette ki, bir ulusu meydana getiren bütün fertlerin yönetici olması düşünülemez. Ulus, yani millet yetkisini vekilleri aracılığı ile kullanmaktadır. Kim bilir belki de, gelecekte milletimiz, kendisine vekil olmak için bizlere de yetki verebilir. Bu büyük bayram, hepimize kutlu olsun!... .
  7. Siz harikasınız ve sizi gerçekten seviyorum... Çünkü kursatotcu'nun anlatmak istedikleri bugüne kadar duymadığım, düşünmediğim, felsefik derinlik arzeden türden ve inancı kökten sarsacak veya kazandıracak ayrımına sokan düşünceler. Kendisini kutluyorum.. Diğer taraftan ise diğer arkadaşlarımız ve biz sorgulama tekniğinini yeniden keşfetmeye ihtiyacımız yok gibi.. Lütfen devam edin sizi büyük bir zevk ile takip ediyorum... Sevgiler... .
  8. İSTANBUL Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Vezneciler’deki kampusunda bir grup öğrencinin 31 Mart günü Kuran okuyarak 31 Mart Vakası’nı andığı ortaya çıktı. Ali Atıf Bir’in dün Hürriyet’teki köşesinde yayımladığı okur mektubu üzerine açıklama yapan Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Avcı, olayı doğruladı. Prof. Dr. Avcı, gösteriyi düzenleyen okul öğrenci temsilcisi hakkında soruşturma yürütüldüğünü açıkladı. "Atıf Hoca’nın Not Defteri" köşesinde yayımlanan elektronik posta mesajında, isminin açıklanmasını istemeyen öğrenci, bir grubun öğrencileri fakültenin Vezneciler Kampusu’ndaki kantine hapsettiğini, okudukları Kuran’ı zorla dinlettiğini iddia etmişti. Öğrenci mesajında ayrıca, bu olay sırasında kızların başlarının zorla örttürüldüğünü, dekanlığın müdahalesine karşın göstericilerin durdurulamadığını, olaya polisin müdahale ettiğini belirtmişti. ÖĞRENCİ LİDERİ YAPMIŞ Dekan Prof. Dr. Avcı, gösterinin 31 Mart günü saat 11.30 civarında meydana geldiğini, olay tarihinin hassasiyeti nedeniyle hemen işlem başlattıklarını söyledi. Kuran okutan 5-10 öğrencinin, güvenlik kuvvetlerinin müdahalesine gerek kalmadan dağıldığını belirten Prof. Dr. Avcı, kız öğrencilerin başının zorla örttürüldüğüne dair bir ihbar alınmadığını açıkladı. Gösteriyi okulun öğrenci liderinin düzenlediğini tespit ettiklerini belirten Avcı şöyle konuştu: "Bu öğrencilerin amacı karşıt gruplara gövde gösterisi yapmak. Bizler, eğitim fakültesiyiz, öğretmen yetiştiriyoruz. Yetiştirdiğimiz öğretmenler de yarın Türkiye’nin her tarafında görev yapacak. Aşırı örgütler bu gençleri etkileme gayreti içinde. Kantindeki olayı tertip ettiğini öğrendiğimiz öğrenci temsilcisi hakkında soruşturma açtırdık." MAHKEME KARARIYLA OKULDA Prof. Dr. Avcı, adını açıklamadığı öğrencinin, soruşturma boyunca okula girişini yasakladıklarını söyledi. Ancak, öğrencinin idari mahkemeye başvurarak 10 Nisan’da yürütmeyi durdurma kararı aldırdığını belirtti, "Bu öğrenci şimdi okulda serbestçe geziyor" dedi. Ellerinde olayı doğrulayan tanık ifadeleri bulunduğunu belirten Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Avcı, ifadeler ve araştırma sonucu sözkonusu öğrenci hakkında karar verileceğini sözlerine ekledi. TÜRKÇE ÖĞRENCİSİ S.A. Hürriyet’in fakülte çevresinden edindiği bilgiye göre, sözkonusu öğrenci Türkçe Öğretmenliği 3. Sınıf Öğrencisi S.A. Önce sınıf, ardından okul öğrenci temsilciliğine seçilen S.A’nın yakın geçmişte Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ni kurduğu, bir süre bu derneğin başkanı sıfatını taşıdığı öğrenildi. Soruşturma S.A.’nın aleyhine sonuçlanırsa, fakülte yönetimi kınama, ihtar, yarım yıl okuldan uzaklaştırma ya da ihraç kararı verebilecek. Sokak sokak mürteci avı Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu 1909 Nisan’ında İstanbul’a girmiş ve gerici isyanı bastırmıştı. Ardından da sokak sokak ’temizlik’ başlamıştı. Murat Bardakçı’nın arşivinden. Süleyman ARAT, Nuran ÇAKMAKÇI/ HÜRRİYET
  9. . Üniversitelerde gerici örgütlenme... İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE bir grup öğrencinin diğer öğrencileri kantine kilitleyip kızları zorla türbana sokarak 31 Mart Ayaklanması'nı dualarla andıklarının ortaya çıkması gözleri üniversitelere çevirdi... İstanbul Haber Servisi - Üniversitelerde ''dinci'' ve ''milliyetçi'' örgütlenme tırmanıyor... Son olarak İstanbul Üniversitesi'nde (İÜ) dinci bir grup öğrencinin, diğer öğrencileri kantine kilitleyip kız öğrencileri zorla türbana sokarak gerici 31 Mart Ayaklanması'nı dualarla andıklarının ortaya çıkması, gözleri üniversitelere çevirdi. Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesi Dekanı Yusuf Avcı , bu tür örgütlerin gelecek kuşakları eğitecek ve Türkiye'nin her yerinde görev yapacak öğretmenlerin yetişeceği eğitim fakültelerinde örgütlendiklerine dikkat çekti. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesi'nin Vezneciler'deki Yerleşkesi'nde dinci bir grup öğrencinin 31 Mart'ta ''kantindeki diğer öğrencilere de zorla başörtüsü taktırdığı'' ve okudukları Kuran'ı dinleterek gerici 31 Mart Ayaklanması'nı andığı ortaya çıktı. Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Avcı, sorumlular hakkında soruşturma açıldığını, ancak soruşturma boyunca okula girişi yasaklanan dinci grubun lideri olan öğrencinin idari mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı ile okula gelebildiğini söyledi. Avcı, yetiştirdikleri öğrencilerin öğretmenlik yapacağını ve Türkiye'nin en ücra köşelerinde görev yaparak yeni kuşakları yaratacağını belirterek ''Bu nedenle sağ ya da sol tüm örgütler, eğitim fakültelerinde yapılanmak istiyor'' diye konuştu. İÜ Rektör Yardımcısı Şafak Ural da, Cumhuriyetin kazanımları ile örtüşmeyen en ufak bir davranışın bile cezasız kalmayacağını söyledi. Toplu namaz kılmak istiyorlar... Üniversitelerdeki bazı eylemler ise öğrencilerin dinci örgütler tarafından nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor. Şubat ayında İTÜ Vadi Erkek Öğrenci Yurdu'nda kalan öğrenciler, yurtta mescit açılmamasını protesto etmek için ''toplu namaz'' kılmıştı. Bu öğrencilere de ''toplu ibadet gösterisi yapmak'' suçundan, ''kınama'' cezası verilmişti. Rektör Danışmanı ve Yurtlar Koordinatörü Sermin Onaygil 'in o dönemde yaptığı açıklama ise öğrencilerin şeriat özlemi duyan grupların oyunlarına nasıl alet edildiğini ortaya koyuyordu: ''Ögrenciler odalarında istedikleri ibadeti yapabilirler. Ancak yurtta kalan ve isimleri tespit edilen 13 ögrenci ısrarla toplu namaz kılıyor.'' Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Yerleşkesi'nde de manzara aynı... Fen-Edebiyat Fakültesi'nde öğrenim gören yaklaşık 100 öğrenci, dekandan okulda mescit açılmasını talep etmiş, istekleri geri çevrilen öğrenciler okul binası önünde saf tutarak imam seçtikleri bir öğrencinin arkasında namaz kılmışlardı. Daha sonra da bir açıklama yaparak üniversite yönetimini ''okul koridorlarında namaz kılacakları'' tehdidinde bulunmuşlardı. Nü resim yapanlara satırlı saldırı... 29 Mart günü ise Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi'nde resim bölümü öğrencilerinin ''nü resimler'' yapmasına tepki gösteren sağ görüşlü bir grup, fakültenin karşısındaki bir kafeyi basarak öğrencilere saldırmıştı. Satır ve döner bıçaklarıyla saldırıya uğrayan Resim-İş Eğitimi Bölümü'nden bir öğretmen ve fakülte sekreterinin de aralarında bulunduğu dört kişi, yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı. Gazi'de 'küpe' dayağı... Üniversitelerdeki şiddeti gösteren bir diğer çarpıcı olay da Gazi Üniversitesi'nde yaşandı. Gazi Üniversitesi araştırma görevlilerinden Remzi Altunpolat , 7 Nisan'da okul çıkışında ''uzun saçlı ve küpeli'' olduğu gerekçesiyle saldırıya uğramıştı. Altunpolat, kendisine saldıranların ''Burası Gazi, ayağınızı denk alın. Burada bunu takamazsın. Çıkartacaksın o küpeyi'' tehditleri savurduklarını söylemişti. .
  10. . Ülke aydınlanmasında büyük rol oynayan bu değerli aydın ve yazarları yaşarken olduğu kadar unharca öldürüldüğünde de sahip çıkan gerçek ve onurlu vatanseverlere yürekten sevgi ve selamlar sunuyorum. Onlar ki; Düşünceleri düşüncelerimiz, sesleri seslerimiz, onurları onurlarımız ve yürekleri yüreklerimiz olmaya bıkmadan ve yorulmadan amacımız doğrultusunda onlarla birlikte ve onların yolunda devam etmeye birkere and içtik... Konuyu buraya taşıyan arkadaşımıza da hayrıca sevgi ve saygılar... .
  11. Bu bilgiler için yürekten teşekkürler sevgili yam_yam... Sevgi ve saygılar... .
  12. Katılıp katılmadığımı merak ediyorsunuz... Açıkçası bende merak ediyorum 'Düşüncelerinize katılmamak mümkün değil' ' demek ne demek sizce...
  13. . Türkiye'de Yükselen 'Milliyetçilik' ve Nedenleri... Avrupalı ve Amerikalı gazeteciler son günlerde sürekli şu soruyu yöneltiyorlar: ''Türkiye'de milliyetçilik neden yükseliyor?'' Bu soruyu sormalarının arkasında yatan neden ise Türkiye'de Amerika ve Avrupa'ya karşı artan tepkiler. Bu durum, ''emperyalizme karşı eğilimlerin güçlenmesidir'' . Güney Amerika ülkelerinde Batı buna kendine göre bir ad bulmuştur; ''ulusal sol'' demiştir. Türkiye'de son yıllar içinde ABD ve Avrupa karşıtı kuşkuların ve düşüncelerin artmasına neden olan öğeler şunlardır: ____1) ABD'nin Irak'ta ve bölgede izlediği işgal politikalarının, Türkiye ve bölge üzerindeki siyasi ve iktisadi faturaları fiilen görülmeye başladı. ı) Güneydoğu'daki başkaldırı girişimlerinin arkasında yalnız PKK'nin bulunmadığı, onun arkasındaki gücün ABD, İngiltere ve diğer Avrupalılar olduğu artık sokaktaki insanımız tarafından da görülür hale geldi. Medya karartmaları ve yanıltmaları bile bu gerçeği örtemiyor. ıı) Türkiye'nin ABD tarafından İran ve Suriye'ye karşı sıkıştırılmakta oluşu siyasi, bürokratik ve iktisadi çevreleri daha fazla rahatsız etmeye başladı. Herkes ABD'nin (ve Batı'nın) bölgede yaratmak istediği kaosu ensesinde hissediyor. Deprem felaketi bekler gibi, ABD operasyonları beklenir hale geldi. ____2) Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi içine almadan arka bahçesi haline getirmekte olduğunu artık daha geniş kesimler görüp yaşamaya başladılar. ı) ''AB öyle istiyor'' diye satılan ulusal tesisler sonucunda işçiler AB'nin gerçek yüzü ile karşılaştılar. ıı) AB'nin ''belediyeler derken, yalnız ayrılıkçı belediyeler ile ilgilendiğini'' sokaktaki vatandaş da görmeye başladı. ııı) Piyasanın yabancı şirketler tarafından işgali esnafı ve yerli iş çevrelerini vurmaya başlayınca gerçek faturanın kime çıkarıldığı daha açık görüldü. ıv) Yunan askerinin işgali yerine Yunan milli bankasının yerleşmesi, halkın gözünü açtı. v) 17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005'te AB ile yapılan anlaşmaların Türkiye'yi üyeliğe değil sömürgeleşmeye götürdüğü çiftçi, işçi ve ulusal sanayici tarafından daha fazla anlaşılmaya, hissedilmeye başlandı. Kısaca soğuk savaşın bitiminden sonra ABD ve AB'nin bu topraklardaki eski hesaplara yeniden yönelmeleri, Lozan'ın yerine Sevr'i getirmek istemeleri Türkiye'de daha geniş kesimler tarafından görülür hale geldi. İşte, son zamanlarda Türkiye'de artan anti-emperyalist eğilimlerin arkasındaki esas neden budur. ''ABD ve AB'nin emperyalizmindeki artış, anti-emperyalist hareketi tetiklemiştir.'' Türkiye'deki anti-emperyalist hareketin içinde kimler yok ki? -___ Ulusal sol bunun içinde ve en başındadır. -___ Kendilerini sağ olarak gören ve aynı zamanda emperyalizme karşı çıkan çevreler bunun içindedir. -___ Emperyalist güçlerle işbirliğine gitmeyen ve Batı emperyalizmini reddeden İslamcı çevreler de buna dahil edilebilir. Açık ve örtülü işbirlikçiler dışında bulunan herkes anti-emperyalist cephededir. ABD'li ve Avrupalı gazetecilerin ''yükselen milliyetçi değerler'' olarak tanımlamaya çalıştığı şey aslında çağdaş Atatürk milliyetçiliğidir. Çağdaş Atatürk milliyetçiliğinin içindeki temel doku sömürgeciliğe karşı duruştur: ABD ve AB'nin son yıllarda bölge ve Türkiye politikalarında ''yükselen sömürgecilik'' , Türkiye'de de ''anti-emperyalist ulusalcılığın'' yükselmesine yol açmaktadır. Bu, kaçınılmaz bir diyalektiktir. Aynen Güney Amerika'da görüldüğü gibi... Soru yönelten gazetecilere şunu söylüyorum: Aynaya bakın, Türkiye'deki yükselen değerlerin nedenini göreceksiniz... ________________________________________________________ Kaynak:__ EROL MANİSALI / www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
  14. . Tehlikenin Farkında mısınız? ___- İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızıyor... ___- Laiklik ve milliyetçilik gibi Cumhuriyetin temel nitelikleri yıpratılıyor... ___- Gericiliğe karşı mücadele, halkın dinsel inançlarına karşı çıkmak gibi gösterilerek din sömürüsü yapılıyor... ___- Türk ordusu hak etmediği bir tartışmanın içine sokuluyor... Yukarıda yer alan cümleler, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'in son konuşmasının en can alıcı bölümleriydi. Geçen perşembe günü ''Tehlike büyük'' manşetiyle duyurduğumuz bu haber üzerine dinci basında saldırı içeren yorumlar yapıldı. Dinci basının, Cumhurbaşkanı Sezer'i hedef alan manşetlerine Başbakan Erdoğan da katılarak, ''Cumhurbaşkanı ortalığı bulandırıyor'' suçlaması yaptı. Dinci gazetelerin bazı yazarları TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ reklamı ile paralellik kurarak Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarına Cumhuriyet'in zemin hazırladığını yazdılar... İrtica ve bölücü gelişmeler sürdükçe, biz ''Tehlikenin farkında mısınız'' sorusunu gündemde tutacağız. Atatürk 'ün adını verdiği Cumhuriyet gazetesinin 82 yıllık mücadelesinde, dün olduğu gibi bugün de Cumhuriyetin temel niteliklerini savunmak var... .
  15. Ankara Ülkü Ocakları İl Başkanlığı'ndan Açıklama(!) "Üniversitelerdeki olayları tasvip etmiyoruz"... Gazi ve Ankara Üniversitesinde meydana gelen üzücü olaylarla ilgili olarak Ankara Ülkü Ocakları İl Başkanlığı�nca yapılan açıklama aşağıda yer almaktadır: Üniversitelerimizde son günlerde yaşanan tasvip etmediğimiz bazı olaylar, bilerek ve istenerek Ülkü Ocaklarına mal edilmek istenmektedir. Ülkü Ocakları kuruluş itibariyle Yunus Emre�nin �Yaratılanı severiz yaratandan ötürü� sözünü, referans alarak temeline insan sevgisini yerleştirmiştir. Türk Milletinin her şekilde yücelmesini ve bu devletin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkması için canla başla çalışmaktadır. Ülkü Ocaklarında gençlere verilen eğitimlerde, komandoluk, ramboluk vb şeyler yoktur. Ülkü Ocaklarında gençler, vatan millet şuuruyla donatılıp, eğitim gördükleri alanda en iyi hizmeti verebilmeleri için telkin edilmektedirler. Gençlerimiz, Türkiye�nin onurlu geleceğinde yönetici kadro olacakları şuuruyla tamamen Türk Milliyetçiliği doğrultusunda yetiştirilmektedirler. Türk Milliyetçiliği; anlam itibariyle millete duyulan derin sevgi, saygı, hoşgörünün ifadesidir. Şahsın menfaatlerinin köreltilip, Milletin menfaatlerinin ön planda tutulmasıdır. Türk Milliyetçiliğini ideoloji yapmış bir kurumun mensupları da Türk Milletinin her ne şartta olursa olsun menfaatini düşünür ve iyiliğini ister. Maalesef bugün bir takım medyamız, bütün bu gerçeklere gözünü, kulağını kapayıp, milletimizi yanlış yönlendirmek gafletine düşmüştür. Gazi Üniversitesinin Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesinin önünde bir araştırma görevlisinin saldırıya uğraması, Ülkücülere mal edilmek istenmektedir. Olaydan bir gün sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde bir grup kimliği belirsiz kişilerin fakültede satırlı, sopalı saldırısı yine Ülkücülere ve Ülkü Ocaklarına mal edilmektedir. Bölücü hareketlerin yoğunlaştığı bu günlerde toplumun duyarlılıkları artmaktadır. Haberler körüklenerek milletimizin nabzı yoklanmak istenmektedir. Bir yandan terör olayları meydana gelirken, diğer yandan bu ve bunun gibi olaylarla toplumun dikkati Ülkücülere ve Ülkü Ocaklarına çekilmek istenmektedir. Bölücülerin karşısına Ülkücüleri çıkartmak, bunun devamında Türkiye�deki huzur ortamının ortadan kalkması ve anarşinin doğması amaçlanmaktadır. Ülkücüler kurallarını kendisinin koymadığı hiçbir oyunun içinde bulunmayacaktır. Tarih insanlara ders alma fırsatını fazlasıyla vermektedir. Ülkü Ocakları bu durumu iyi değerlendirip, 1980 öncesi yaşananları unutmayacaktır. Türkiye�nin geçirdiği o buhranlı döneme kesinlikle geri dönülmeyecektir. Ülkü Ocaklarını topluma, doğal polismiş gibi tanıtmaya çalışan zihniyet, Türkiye�nin geleceğini karartmak isteyen dış güçlerden başka bir şey değildir. Bizim sokaklarda harcayacak gençliğimiz yoktur. Gençlerin yeri okullardır, eğitim kurumlarıdır. İlimin irfanın olduğu yerlerde Ülkücü Gençlik de vardır. Bunların dışında hiçbir yerde olmayacağız. Ülkücü Gençliğin bu ve benzeri olaylarla ne geçmişte ne de gelecekte ilişkisi olmamış, olamayacaktır. Basının böylesine acımasız bir şekilde Ülkücü Harekete ve Ülkü Ocaklarına saldırması bizim açımızdan çok düşündürücüdür. Ülkü Ocakları sistemli bir şekilde yıpratılmak istenmektedir. Her ne şekilde olursa olsun yapılan karalamalar Ülkü Ocakların �Kutlu Yürüyüşünü� engelleyemeyecektir. Ankara Ülkü Ocakları ve Genel Merkezimizin talimatları doğrultusunda tüm teşkilatlarımızın ve mensuplarımızın ülkücü şahsiyete yakışır sorumluluk içinde hareket edeceğini, provokasyonlara gelmeyeceğini ve olayların içerisinde bulunmayacağını tekrar vurguluyoruz. Böyle kritik bir süreçte de, tüm Milletimizi sağduyulu davranmaya davet ediyoruz. __________________________________________________ Kaynak:http://www.digimedya.com/default.asp?nid=116723
  16. Vatan Size Minnettardır!.. Hep öyle yaparlar Vatan, millet Sakarya!.. Kimi zaman ellerinde pala, bıçak, muşta olur, kimi zaman döner bıçağı. On- on beş kişidirler!.. Sürü gibi!.. Birey olamadıkları için tek başına dolaşamazlar... Korkarlar... Pusu kurarlar bir akşam vakti, köşe başını tutarlar, tetiği çekerler... Sadece onlar severler vatanı!.. Başkalarının sevmesini istemezler. Katıksız ''milliyetçi'' dirler, mayolu kadın fotoğraflarını tesettüre sokarlar, din pazarlamacılarıyla birlikte ''Ya Allah bismillah'' deyip kafetarya, şenlik, sinema, tiyatro basarlar. Polis sadece seyreder onları... Kıllarına bile dokunmazlar, dokunamazlar... Bugünlerde üniversite bahçesinde görülüyorlar sık sık. Uzun saçlı, küpeli öğretim üyelerini dövüyorlar, Ankara Ziraat Fakültesi'nde boy gösteriyorlar... Aslanlarım, koçlarım benim!.. Fotoğraflara baktım, koçlar gibi kafa tokuşturuyorlar. Ankara 'yı ve İstanbul 'u mesken tutmuşlar... Gazi , Marmara ve Ankara Üniversitesi 'nde terör estiriyorlar... Ellerinde döner bıçakları, sopalar, demir çubuklar... IMF'ye, Dünya Bankası'na teslim olmuş, Arap sermayesinin kucağına oturmuş bir neslin kahraman vatansever tosuncukları bunlar... Bekir Coşkun 'un dediği gibi ''siyasi ve ekonomik bağımsızlık olmadan vatan olmayacağınının'' da farkında bile değiller. Vuruyorlar, kırıyorlar... Marmara Üniversitesi'nin resim atölyesinde çıplak resimlere palto giydiriyorlar... Canım, din pazarlamacıları da Atatürk Havalimanı'ndaki Zeki Triko'nun mayolu kadın reklamlarını kaldırmamışlar mıydı? Din bezirgânlarıyla bu milliyetçi esnafın arasında hiçbir fark yoktur... Biri ''vatan elden gidiyor'' deyip döner bıçağını kapar, öteki ''din elden gidiyor'' deyip Sıvas Madımak Oteli'ni yakar. Bir zamanlar el ele kol kola yürürlerdi. Orhan Yavuz 'u Erzurum'da muştayla vurdular, Ahmet Taner Kışlalı 'yı bombayla öldürdüler... Daha 10 yıl önce Batman'da, Diyarbakır'da yüzlerce faili meçhul cinayete imza attılar, Gaffar Okan 'ı Diyarbakır'ın göbeğinde katlettiler... Tam bu sırada biri çıktı ortaya... ''Ben de Hizbullah'ım!..'' Rizeliydi, dinibütündü. Mezar evler ortaya döküldü bir bir... Domuz bağı işkenceden geçirilmişlerdi ölenler. Halkımız bu olup bitenleri izliyordu yakından... Ben de izliyordum herkes gibi. Yağmurlu bir İzmir akşamında, Alsancak'ta ''Can Yücel Sokağı'' nda, yaşadığımız günleri tartışıyoruz bir masada. Nedir bu, yükselen milliyetçilik mi, yoksa yurtseverlik mi? İşte o gün yazdı Yılmaz Özdil Sabah'ta: ''Bana sorarsanız milliyetçilik değildir, yurtseverliktir tırmanan...'' Aynen öyledir! Yükselen kör milliyetçilik değildir... Çünkü yurtsever ulusal bağımsızlıktan yanadır, çünkü yurtsever ulusal sermayeden yanadır, çünkü yurtsever Atatürk devrim ve ilkelerinin, aydınlanma devriminin, laikliğin ve demokrasinin yanındadır. Eli muştalı döner bıçaklı 10-15 kişilik sürülerin, Madımak Oteli'ni yakanlardan hiçbir farkı yoktur. Yurtsever olmak öyle hiç de kolay değildir. Dubai Kuleleri, ABD emperyalizmi, İrak'a giren, çoluk çocuğu öldüren işgalciler, din pazarlamacıları, tarikat sermayesi... Onlara karşı sesleri solukları çıkmaz. Kuzu kuzu otururlar... Ellerini ovuştururlar... Vatan elden mi gidiyor? Uzun saçlılara, küpe takan gençlere saldırırlar... Evet! Evet!.. Vatan size minnettardır!.. Ben de size göre vatan hainiyim!.. Ne dersiniz Nâzım Hikmet 'in ''Vatan Haini'' şiirine? Alın okumadıysanız okuyun: ''Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ/ Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet/ Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ./ Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,/ bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un/ 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali/ Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira./ Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet/ Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ./ Evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurtseversiniz...''
  17. 'Okullardaki gençlik çeteleri sorunu' başlıklı çalışmada, öğrencilerin kendisini güç kullanarak kanıtladığı vurgulandı... Şiddetin nedeni yoksulluk * Polis Akademisi'nden Oğuz'un çalışmasında, çete üyeliği özentisi içindeki gençlerin çoğunun eğitim durumlarının iyi olmadığına yer verildi. Yoksul gençlerin bir araya gelerek gereksinimlerini karşıladıkları vurgulanan çalışmada küçük suçlar cezasız kaldıkça daha büyüklerine yol açtığı belirti... - ''Okullardaki gençlik çeteleri sorunu'' başlıklı çalışma, okuldaki şiddetin nedenleri arasında ilk sıralarda ''yoksulluk, kız arkadaş, öğretmen davranışı, zamanı değerlendirememenin'' geldiğini ortaya koydu. Polis Akademisi'nde görevli komiser yardımcısı Safa Tarık Oğuz , son dönemde ölümlerle de sonuçlanan okuldaki şiddeti ve okuldaki gençlik çetelerini irdeledi. Çete üyeliği özentili gençlerin, yaşları 12 ila 22 arasında olduğu, kendilerini daha güçlü hissedip karşıt gruplara karşı savunmak için bir araç olarak kullandıkları, genelde kentlerin yoksul bölgelerinde yaşayan gençlerin meydana getirdiği topluluk olarak tanımlandığı çalışmada, gruba girenlerin önce yalnızca heyecan duymak amacıyla küçük suçlar işledikleri ve suç cezasız kaldıkça daha ciddi suçlara yöneldikleri belirtildi. Çalışmada, suç işlemiş çocukların yüzde 52.8'inin sınıfta kaldığı ve yüzde 50'sinin devamsız olduğu vurgulandı. Çete üyeliği özentili gençlerin çoğunun eğitim durumlarının iyi olmadığı, genellikle eğitimini desteklemeyen alt sosyo-ekonomik düzeydeki aile ortamlarından geldikleri, okulda başarıları düşük olduğu için kendilerine ayrımcılık yapıldığını düşünen gençlerden oluştuğu kaydedildi. Çalışmada şiddetin nedenleri ise şöyle suralandı: Yoksulluk: Maddi bakımdan sıkıntı yaşayan genç, çevrede kendisi gibi sosyo-ekonomik durumda bulunan gençlerle bir araya gelerek gereksinimlerini karşılamaya çalışacaktır. Kız arkadaş sorunu: Okulun 'namusunu' korumak için çeteler oluşturulmaktadır. Öğretmen davranışları: Sınıflar kalabalık olduğu için öğretmenler otoriter ve bazen hakarete varacak derecede kırıcı olmaktadır. Medyanın etkisi: Şiddet yanlısı yayınlardan en çok hayal kırıklığına uğramış gençler etkileniyor. Çalışmada çete üyeliğine üzentili gençlerin özellikleri de şöyle belirtildi. * Büyük çoğunluğunu erkekler oluşturur. Giyimleri, hareketleri, hatta bakışları, gülüşleri ve ses tonları birbirine benzer. * Herhangi bir saldırıya karşı savunmasız kalmama ve çevrelerine korku salmak için bütün üyeler birlikte gezer. * Çoğunlukla sembolik takılar veya işaretleri vardır. Yüzük, künye, kolye, zincir tarzında metaller taşırlar.
  18. . 'Erdoğan tehlikeli bir oyun oynuyor' Türkiye'de seçimler yaklaşırken AKP'nin 'demode milliyetçiliğe' kaydığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İslam dünyası ile bağları geliştirmeye odaklandığı öne sürüldü. Başbakan Erdoğan'ın, İslam dünyası ile bağlarını geliştirmeye odaklandığını kaydeden dergi, Suriye ve İran'dan Türkiye'ye çok sayıda üst düzey ziyaretin yapıldığını yazdı. Türkiye'de seçimler yaklaşırken AKP'nin "demode milliyetçiliğe" kaydığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İslam dünyası ile bağları geliştirmeye odaklandığı öne sürüldü. Newsweek dergisi, Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirirken Ankara'daki "çirkin milliyetçi ruh haleti"nden söz etti ve "Erdoğan'ın, tehlikeli bir oyun oynadığı" iddiasında bulundu. Newsweek dergisi, Türkiye'deki son gelişmeleri "Geriye kayarken" başlığıyla değerlendirdi. Ankara'da "çirkin milliyetçi bir ruh haleti"nin oluşmakta olduğunu, bunun da daha önce çok olumlu karşılanan reformların durmasına neden olduğu yorumunu yaptı. "Cesur reformlarıyla Türkiye'yi Avrupa'nın eşiğine kadar getiren Recep Tayyip Erdoğan'a ne oldu?" diye soran dergi, Erdoğan'ın giderek "yerinden etmeye yemin ettiği eski tüfeklere" daha benzediğini yazdı. POTANSİYEL DRAMATİK ETKİLER Recep Tayyip Erdoğan'ın Güneydoğu'daki son gelişmelerle ilgili olarak yaptığı açıklamalara dikkat çeken dergi, Erdoğan ve AKP'nin "demode Türk milliyetçiliği"ne doğru bir dönemeç aldığını, bunun da "Ankara'nın AB hedefi ve Türkiye'nin dünyadaki yeri açısından potansiyel dramatik etkileri"nin olduğu yorumunu yaptı. Türkiye'de seçimlerin ufukta olduğuna dikkat çeken dergi, seçimlerin Kasım ayı gibi erken bir tarihte yapılabileceğini öne sürerek, AKP'nin seçimlerde iyi bir sonuç alabilmesi için seçmenlerin paralelindeki bir çizgide olma gereğini duyduğuna işaret etti. TÜRKLER TAKMIYOR Newsweek, Güneydoğu'daki son olayların bir "dönüm noktası"nı oluşturduğunu savunurken, Erdoğan'ın "intifada"ya benzeyen bir ayaklanma ile karşı karşıya bulunduğunu öne sürdü. Kürtlerin bastırılmasının Türkiye'nin AB hedefinin sonu olabileceği ancak artan sayıda Türkün bunu takmadığını, birçoğunun da Kürtleri cesaretlendirdiği için AB'yi suçladığını belirten dergi, Türklerin Kuzey Irak'taki PKK varlığı ve Kıbrıs konularındaki memnuniyetsizliğine de dikkat çekti. AB'deki Türkiye üyeliği karşıtı rüzgarlara da işaret eden dergi, Brüksel'de soğuk bir hava ile karşılaşan Erdoğan'ın tüm enerjisiyle Türkiye'nin İslam dünyası ile olan bağlarını güçlendirmeye odaklandığını yazdı. Newsweek, Erdoğan'ın Arap Birliği zirvesinde yaptığı konuşmaya, Hamas heyeti ve İran Dışişleri Bakanı Harrazi'nin ziyaretleriyle Suriye ve İran'dan yapılan üst düzey ziyaretlere vurgu yaparken Ankara'nın Washington'un üzüntüsüne rağmen Iraklı Şii lider El Sadr ile yakınlık kurduğunu öne sürdü. Dergi, Erdoğan'ın danışmanı Ahmet Davutoğlu'nun "Türkiye'nin komşuları ile sıfır problemli politikası" olarak adlandırdığı yaklaşımına da işaret etti. AB ÜYELİĞİ AKP'NİN EN İYİ SAVUNMASI Buna karşın, Newsweek, Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'yi modernize etme çabasını terketmek üzere olmadığı, ülkeyi AB üyeliği için hazırlamanın bunun bir parçası olduğunu belirtti. AB üyeliğinin "askeri şahinler"e karşın AKP'nin "en iyi savunma"sı olmayı sürdürdüğünü iddia edden dergi, şöyle devam etti: "Ancak Erdoğan tehlikeli bir oyun oynuyor. Belki liberal ekonominin gereksinimleri, ilerici politikalar ve eski milliyetçilik arasında bir denge kurabilir. Ancak hem yurt içinde, hem de Avrupa'da onun başarısızlığa uğradığını görmek isteyen çok düşman var." _______________________________________ Kaynak:ANKA
  19. Belki birileri bu yazıları okur... Yani... Ne bileyim... Mesela zaman kaybını önlememek için.. Boşu boşuna colomb’un Amerika’yı keşfetmesini beklememek için!... Geç kalınmış zamanın bu saatinde... Çünkü başka amerika yok.. Sevgi ve saygılar...
  20. Özümüz ve inancımız olan bu duyguları paylaşıyor ve bu yürekli düşünceyi alkışlıyorum... Sevgi ve saygılar... .

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.