DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
Atatürk'ten Son Mektup
. Paylaşım için çok teşekkürler sevgili birce... .
-
BELLEKLERE KAZINAN TÜRK ANASI... (İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı...)
Vatanımız için verilen şehitlerimiz için her vatansever gibi bende çok üzüldüm tabiki.. Birkez daha lanetler yağdırdık... Bugün biliyoruz ki bölücülük ülkemiz için en büyük tehlike ve 2. büyük tehlikenin de irticadan gelebileceğini görüyoruz. Bu kararlılık içinde ve Vatanımızı sevme adına onun geleceğine karşı duyduğumuz endişe ve tehlikenin gün geçtikçe artığının ve Bu nedenle de Cumhuriyetin gençleri olarak bizler bu duyarlılık ile bunları burada anlatma ve paylaşma gereğini duyuyoruz. Yoksa herkes gibi bizlerde umursamaz sadece işimize bakar ve bunu buralarda tartışmayız... Konumuza dönersek... Bizim bahsettiğimiz baş örtüsü değil hearten. Bahsedilen günümüzde toplumumuzda simgeleştirilmeye çalıştrılan ve bunun üzerine politik çıkarlar sağlanılan Türban... Olumlu veya olumsuz düşünebilir, yaklaşabilirsiniz... Düşüncelerinize saygı duyarım.. Fakat öyle veya böyle saygı ve hoşgörü dahilinde bunlar tabiki üzerinde durulacak ve tartışılacaktır... Herkesin doğruyu bulması açısından da bunlar bir demokrasi gereğidir... Sevgi ve saygılar... .
-
İÇGÜDÜLER VE DÜŞÜNMEYE ELVERİŞLİ OLAN VE OLMAYAN ALANLAR
Teşekkürler... .
-
TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)
Sevgili hearten sanıyorum üstte belirtilen yazıyı tam olarak okumadınız... Tekrar belirtiyorum... Kurtuluş savaşımızın din ile ilgi bir alakası yok... Fakat katkısı olduğu söylenebilir... Savaştığımız düşmanlar da o dönemlerde incil vasıtası ile allaha dua etmişlerdir. Kaldı ki herkes bir savaş sırasında tabiki yaradanına dua eder kim ne derse desin. Fakat o dönemlerde feodeliteden, cahillikten ve yoksulluktan kurtulamamış olan insanlarımız ibadetini fazla abartmış olabilir. Kaldı ki bütün bu standarta olan ülkeler bile en ufak bir ayaklanma, protesto ve savaş karşında bu tür ibadet şekillerini alabildiğince abartabiliyorlar... Tabiki düşüncenize saygı duyuyorum... Size göre doğru alan birşey bana göre yanlış olabilir. Aynı şey sizin içinde geçerli tabi ama ülkemizin tarihsel ve güncel konularına yeterki ideolojik bir bakış açısı ile yaklaşmayalım... Gerçekler inançlar karşısında dahima acıtıcı olmuştur ve olacaktırda bu kaçınılmaz bir süreç. Ama yukarıdaki kitabı lütfen bir okuyun... Kurtuluş savaşını engellemeye ve düşmanla işbirliği yapan bir çok ulema ve şeriatçi olduğunu görürsünüz... Bu savaşın aynı dönemlerde ve ayn zamanda gericiliğe ve yobazlığa karşıda yapıldığı da açık açık görülmektedir... Ama ne yazıkki daha öncede belirtiğim gibi her devrim ile birlikte karşı devrim hareketi başlar. Bu Cumhuriyet tarihimizde de yıllardır politikacılardan destek alarak gelişen ve gittikçe güçlenen güçler tarafından tarihimiz bilinçli olarak saptırılmakta olduğu görülmekte fakat başarılı olamadıkları da bir gerçektir. Sevgi ve saygalarımla... .
-
MİLLİ ŞÖĞÜŞ TEŞKİLATI... (Ey müminler, cami yapacağız, TV, fabrika kuracağız Allah için.. Haydi paralar... Sakallı, cüppeli, tayfa paralarla kayboldu)
TBMM'nin 'İslamcı Holdingler' Sınavı... Son anda bir değişiklik olmazsa, TBMM Genel Kurulu'nda bugün, İslamcı Holdingleri Araştırma Komisyonu'nun raporu görüşülecek. Başbakan Erdoğan , ''İslam'' sözcüğünün başına sonuna, dini zedeleyici tanımların konmamasını istiyor ama, koyan biz değiliz! Kimler? Dini kullanıp bundan maddi çıkar elde edenler! Komisyon kurulurken resmi adı ise şöyle oluştu: Bazı Girişimcilerin Holding Adı Altında Gerçekleştirdikleri İzinsiz Halka Arz Yoluyla Tasarruf Sahiplerinin Mağduriyetine Yol Açılmasının Neden ve Sonuçlarıyla Bu Süreçte SPK'nin Sorumluluğunun Araştırılması, Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu. Komisyon 29 Mart 2005'te kuruldu, hemen işe koyuldu. Türkiye'de Yozgat, Adana ve Konya'da çalışmalar yaptı. Yurtdışında da başta Köln olmak üzere pek çok kentte araştırma yaptı. Genel sonuç şu: Yaklaşık 600 bin kişi mağdur olmuş, 5 milyar Avro toplanmış. Paralar ortada yok! Türk-Alman Dostluk Federasyonu Başkanı Ali Kılıç 'ın davetlisi olarak geçen ay 2 günlüğüne Almanya'daydım. Olaydan etkilenen Anadolu insanlarıyla sohbet ettim. Anlattıklarını, biraz eksilterek özetliyorum: -___ Camideydik. İmamın yanında iki-üç kişi geldi. Bize Türkiye'de yatırım yapılacağını, bizim de iyi kâr edeceğimizi söylediler. Paramızı verdik. -___ Bize Türkiye'de büyük bir yatırım seferberliğinin başladığını, buna bizim de katılmamız gerektiğini söylediler. Senede sepete ne gerek var, hepimiz kardeşiz, dediler. Paralarımızı toplayıp gittiler. -___ Daha önce bu holdinglere para yatırdığını, aylık kâr payını tıkır tıkır aldığını söyleyen kişilerle beraber bize geldiler. Onlara inandık. Ne kadar biriktirdiysek verdik. Özeti iki sözcüğe indirmek gerekirse, yurttaşlarımızın söylediği şu: ''Camide soyulduk!'' İşte bizim de yıllardır, dini bu tür insanların elinden kurtarmak gerekir deyişimizin somut nedeni bu. Olayın hangi boyutlarda olduğunu gösteren bir durumu daha paylaşalım: Paralarını kaybeden yurttaşlar, Türkiye'de iz sürmüşler, kimilerine ulaşmışlar. Onlar da ''Size yine gelip bilgi vereceğiz'' demişler. Gelmişler, demişler ki: ''Sizin paralarınızla arsa almıştık. Konya'da arsanız var. Biraz daha para verin, üstüne bina yapalım!'' Yüzsüzlüğün bu kadarına pes! Ee, paralar arazi olunca, tabii ki arsa aldık diyecekler! Meclis araştırma komisyonunun raporu 263 sayfa. Ekler hariç! Zarar gören yurttaşlarımız başta Yozgat olmak üzere Anadolu'nun değişik kentlerinde dernekler kurup örgütlenmişler. Sanırım, örgütlü topluma ulaşma yöntemlerimizden biri bu olacak. Bankalardan, depremden, İslamcı holdinglerden zarar görenler örgütlenip haklarını arama çabası içinde... Yurtdışından, yurtiçinden yüz binlerce insan Meclis'teki çalışmanın sonuç verip vermeyeceğini merak ediyor. Paramı nasıl geri alabilirim, sorusuna yanıt arıyor. Dileriz Meclis'ten somut bir sonuç çıkar ama, Almanya'da bir yurttaşın vurguladığı şu durum tabloyu çok iyi özetliyor: ''Hakkımızı arayalım diye Meclis'e gittik. Bir de baktık, para toplayanlardan biri AKP'den vekil olmuş!'' .
-
TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)
Sevgili arkadaşım... Size bir kitap önermek istiyorum... Bu kitap bugün burada tartıştığımız konuları bütünüyle cevaplıyacak nitelikte... Bakın bu kitapta yüzyıllar boyunca baskı altında yaşamış; sonradan topraklarında düşman işgalini görmüş; her türlü varlığı elinden alınmış bir ulusun, işgalcilere, sömürgecilere başkaldırarak, yerli işbirlikçilere karşı koyarak utkuyla sonuçlandırdığı ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' mıza ilişkin gerçeklerini gözler önüne sermiş ve Turgut Özakman olağanüstü güzellikte bir anlatımla, ''Şu Çılgın Türkler'' adlı yapıtıyla ortaya koymuş bulunuyor!.. Ünlü yazarın bir yurtsever sorumluluğuyla kaleme aldığı bu görkemli eser, son yıllarda karamsarlık içine itilmiş ulusumuzda yeni bir coşku yarattığını sanıyorum görmezden gelemezsiniz!.. Hayrıca Bu yapıtta, ''Çanakkale Savaşı'' na olduğu gibi ''Ulusal Kurtuluş Savaşı'' na da ''dinsel nitelik'' yüklemek isteyen; ulusal kahramanları ''din savaşçısı'' gibi göstermek için çaba sarf eden; gerçekleri ters-düz etmek, yaşanmış ihanetleri tarih sayfalarından silmek için sistemli şekilde faaliyet sürdüren bir kesimin yüreğine sanki bir ok gibi saplandığını göreceksiniz... Sevgi ve saygılarımla... _____________________________________________________________ .
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
.............
-
İSLAMİYET ZAMANLA BOZULDU... (Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fak. Dekanı Prf. Dr. EKREM SARIKOĞLU; Kadının başı açık namaz kılabileceğini ve.)
Teşekkürler sevgili bilimselci bu kampanyaya ben de katılıyorum... Sevgiler... .
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
Demek şimde ben kafirim öylemi?... Ay allah... Ne yapsam bilmemki... Kaçacak deliğim yoktur şimdi benim animallah... Tövbe tövbeee... Acaba bir rüyamı bu... Bir karabasan... Yok yok hayır ne münasebet canım olurmu hiç öyle şey... Eminim bu da insanlara yakıştırılan birşeydir... Her neyse sevgili fenerium... Bilmemezliğimizi mazur gör... Çok rica ediyorum şu şerihat rejiminden bize lütfen biraz bahsedermisin... Kolay gelsin... Sevgi ve saygılar... .
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
. Güzel, araştırmaya iten, sorgulayıcı ve herşeyi ile tartışılması gereken ve tartışırken öğretebileceğine inandığım değerde olabileceği düşüncesiyle öncelikle bilimselci arkadaşıma teşekkürler... Neyazikki genç Cumhuriyetimiz bunlara karşı kurulmuşken bakıyoruz bugün gerçekleri ve doğruları sadece kutsal kitaplarda arayan, sorunların çözümünü göklerden bekleyen bir beyin, ilerlemeyi gerçekleştirip çağdaş uygarlığı yakalayabilir mi, bu mümkün müdür?.. ''Takdir-i ilahi...'' ''Her şey Allah'tan...'' ''Kem gözler kıskandı, nazar değdi...'' Ne yazıkki yıllardır toplumun bilincine kadercilik, tevekkül, boyun eğme, rıza gösterme gibi mistik değerleri aşıladılar. Atatürk 'ün deyişi ile ''Din daima siyaset aracı, menfaat aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde de böyle idi, Abbasilerde de, Emeviler zamanında.'' Oysa uygar, laik toplumlarda, ortaçağdan bu yana akıl, bilim ön plana geçtiğinden, din tartışmaları ve din güncelliğini yitirmiş, kimse kimsenin dini imanı ile uğraşmaz olmuştu. Bunun sonucunda Batı'da Kopernik 'ler, Eistein 'ler, Darwin 'ler topluma yön verip ışık saçarken bizde Derviş Vahdeti 'ler, Said Nursi 'ler, Fethullah Gülen 'ler pıtrak gibi çoğalıp, politikacılarla birlikte ülkemizi karanlığa gömdüler... Doğru değilmi sevgili arkadaşlar?... ....... Efendiiim... ....... Duyamıyorum... .
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
Beni mazur gör ama mesajınızı anlayamadım lütfen konuyu açarmısın sevgili hearten...
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
. Aslında bugün cami avlularında hilafet ve şeriat çığlıkları atanlar birdenbire ortaya çıkmadı arkadaşlar... Bu eylemlerin geçmişi 82 yıl öncesine kadar dayanmakta; altyapı, 82 yıllık Cumhuriyet tarihinde hiç eksik olmadı... 1923: 1938, 1938: 1954, 1954: 1960, 1960: 1972, 1972: 1980, 1980: 2002 dönemlerinde ve 2002'den günümüze kadar devam edegelen dönemde bu altyapı, iktidarların izledikleri politikalar doğrultusunda değişkenlik göstermekle birlikte her zaman varlığını sürdürdü. Bugün gelinen nokta, geçmiş dönemlerin oluşturduğu bu altyapının son ürünü... Yıllar yılı, şeriat özlemiyle, hilafet özlemiyle yanıp tutuşanların, eyleme kalkışmak için bugün çok elverişli bir siyasal rüzgâr yakaladıkları bir gerçek... Bu özlem sahipleri -1980 öncesi bir istisna olmak üzere- Menemen'den sonra ilk defa bu kadar cüretle ortalığa dökülme cesareti bulabildiler... Bu, belki de onların ele geçirdikleri ilk ve son fırsat... Türk ulusu bir gün üzerine sinmiş bu durağanlık duygusundan kurtulduğu zaman, aydınlık yarınlarını yaratmak için özgür iradesini kullanma fırsatı bulabildiği zaman, muhakkak ki şeriat ve hilafet eylemcileri için vakit çok geç olacak... Gelinen noktayı ve olayları art ardına sıralandığında ve tüm boyutlarıyla ele alındığında ortaya karamsar bir tablo çıkmaktadır: -___ Türkiye Cumhuriyeti, 83 yıllık süre içerisinde yetiştirdiği nesillerin tümüne; ulusal, çağdaş, laik ve özgür bir eğitim verememiştir. -___ Bu ülkenin evlatlarından bir kısmı, ulusçuluğu reddeden ve bugün bunu inançla ve kararla anlatmaya çalıştığımız dinsel nitelikli bir eğitimden geçirilerek; uluslarına, ülkelerine yabancı, Cumhuriyet'e karşıt hale getirilmişlerdir. -___ Türkiye Cumhuriyeti'nde iktidar olan bir siyasi parti; Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve anayasal niteliklerine karşı açıktan açığa tavır alarak, Cumhuriyet karşıtlarına eylemde bulunma cesareti vermiştir. -___ Yakın dönemde yapılan yasa değişiklikleri ile Türkiye Cumhuriyeti, bölücü/ayrılıkçı ve irticai nitelikli eylemler karşısında savunmasız bırakılmıştır. -___ ''Yargı'' nın bir kısım organları ile ''Yürütme''nin yasa uygulayıcısı konumundaki kurumları, siyasal iktidarın baskısı nedeniyle görevlerini tam olarak yerine getirmekten çekinir olmuşlardır. -___ Bu uygun ortamdan yararlanan Cumhuriyet karşıtları, olanca güçleriyle Türkiye Cumhuriyeti'ne saldırmaktadırlar. Son olarak ta şunu söyleyebiliriz... Şeriatçilerin karşısına Menemen'de olduğu gibi, cesaretle dikilebilecek bir avuç yürekli insan çıkmamış... Belki de verilmiş bir talimatın gereği yerine getirilerek hareketsiz kalınmış! Ya da verilmiş bir talimat olmamakla birlikte, siyasi iktidarın politik çizgisi bilindiğinden, müdahale sonrasında olabilecekler önceden görülerek kayıtsız kalınmış... Yoksa burada kimsenin dini ve inancı ile uğraştığımız yok başından beri yapma çalıştığımız ise uyarı ve hazırlıklı olmak hepsi o.
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
Haklısın sevgili ilbey... Dikkat etmeliydim... Sevgiler...
-
İSLAMİYET ZAMANLA BOZULDU... (Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fak. Dekanı Prf. Dr. EKREM SARIKOĞLU; Kadının başı açık namaz kılabileceğini ve.)
Peki ya bu araştırmacılara ne dersiniz sevgili arkadaşlar... İlk Müslümanlar namazı kadın erkek karışık kılmışlardır. Fakir, vücutlarına saracak bez parçasını güçlükle bulan bu insanların secde halindeki durumları istenmeye istenmeye kadınların arka saflarda namaz kılmaları sonucunu doğurmuştur. İslamın tüm ibadet şekilleri gibi namaz da çağa ayak uydurmak için değişmek zorundadır. Aslında, günümüz yaşam koşullarının etkisiyle bir bakıma herkes kendi yorumunu yaparak değiştirmektedir de. İslam topluluklarında namaz kılanların oranına bakarsanız herkesin kedine göre kılmamak veya ara sıra kılmak tercihini yaptığını görürsünüz. Hıristiyanlığın ilk devirlerinde ibadet şekilleri ve yerleri bugün uygulandığı gibi değildi. Kiliselerde, sıralarda müzik de yoktu. Rahipler insanları cehennemle korkutan, kiliseler insanların cehennemle korkutulduğu mekânlardı. Hıristiyanlıkta, bugünkü ibadet şekillerini çağa uyum belirlemiştir. İslam da var olabilmek için şeriat kurallarını değiştirmek, çağa uydurmak zorundadır. Bunu yapmaya çalışanlar tenkit edilmemeli, bilakis bu ortamda cesaretleri takdir edilmelidir. Medyada, kadın erkek birlikte namaz kılmayı İslamı Hıristiyanlaştırmak gibi görenler İslamı anlamayanlar, putlaştırdıkları şeriat kurallarına tapanlardır. İslamda baş örtüsünün zorunlu olduğu konusu ise tartışmaya açıktır (1) Çin'deki Hıristiyan sayısı 300 milyona (nüfusun üçte biri) ulaşmış, bu ülkede sadece geçen yıl 2 milyon kişi Hıristiyanlığı seçmiştir. Çinlilerin yurttaşları Uygur Müslümanlarının dinini seçmeyip de Tanrı'nın bir oğlu olduğunu iddia eden bir dini tercih etmelerinin nedeni üzerinde düşünmek gerekir... Şeriat (ibadet) kurallarının, amacı bulunulan çağın koşullarında en iyi gerçekleştirecek şekilde değişebilme yeteneğine bağlıdır. Hz. Ömer'in davranışı (2), Kuran'da içki ile ilgili emrin Kuran'ın tebliğ edildiği zaman diliminde bile değiştiği göz önüne alınarak, bu değişim denemelerini yapanlar, dini Hıristiyanlaştırma gibi akıl almaz suçlamalara maruz bırakılmamalıdır. İslam, kadın erkekle yan yana ibadet etti diye Hıristiyanlaşacak kadar basit bir inanış değildir. Müslümanlar için tehlikeli olanlar bunu yapan kişiler değil, bu basit kuralları İslam diye gösterip onun ahlak ve sevgi temelini göz ardı edenlerdir. Hadisler peygamberin mescitte oyun (raks) oynayan Habeşileri ve Sudanlıları Hz. Ayşe ile birlikte seyrettiğini anlatmaktadır (3). Mescitte oyunu tenkit eden Hz. Ömer'e peygamberimiz ''Bizim dinimiz müsamaha dinidir, bizim mescitlerimiz kiliseler ve havralar gibi üzüntü yeri değil, neşe yeridir'' yanıtını vermiştir. Bu olay bile başlı başına İslamı nereden nereye getirdiğimizi göstermektedir. _____________________________________________________ (1) Din, Şeriat ve Örtünme / Nihat G. Kınıkoğlu (2) Teberi Tefsiri 10. Cilt, 162-163) (3) Süleyman Uludağ, İslam Açısından Musiki ve Sema, Uludağ yayınları, Bursa, 1979.
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
Çağdaş Eğitim Kooperatifi Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Türkiye üzerine oynanan oyunlara dikkat çekti. Yurtkuran, son 10 yılda Türkiye'nin hassas bir eşiğin kapısına getirildiğini ifade ederek şunları söyledi: ''Ülkemiz şu anda belki de hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan da irticai eylemler, irticanın korunması ve kollanması. Ülke toprakları inanılmaz şekilde pazarlanıyor. Numaracı cumhuriyetçiler, şeriat yanlıları, bölücü terör kol kola girerek AB'ye onursuzca girmek için çabalayanlarla işbirliği içinde. Özgürlük ve demokrasi şemsiyesi altına saklanarak Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü bozmak isteyenler var. Ben bu ülkenin bölünmesine seyirci kalarak torunlarıma mezarıma tükürtmem. Atatürk ilke ve devrimlerinden güç alarak, taviz vermeyerek ülkemizi parçalatmayacağız.'' Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti'nden yana olan herkesin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Rektör Yurtkuran, ''Kemalizm siyasette gerçek ilke olarak kabul edilseydi, terörle mücadele tekniklerinde sıkıntı yaşamaz, AB'ye gireceğiz diye onurumuzu ayaklar altına almazdık. Atatürkçülük, bağımsız, çağdaş, laik Türkiye'nin tek kalesidir'' dedi. SİZCE EN BÜYÜK TEHLİKE NEDİR... A- Bölücü Terör B- İrticai faaliyetler C- Yabancılara toprak satılması D- Numaracı Cumhuriyetçiler E- Tümü Admin Not: Yazarın isteği üzerine ankete yeni seçenekler eklenmiştir. Bu istek direk olarak yazardan gelmiştir.
-
TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)
Sevgili ali0_1. Kurtuluş savaşı önce emperyalime karşı yapılmış ve savaştır ve bir din savaşı değildir. Kurtuluşu savaşı kazıldıktan sonraki savaş ise gericiliğe, çağdışılığa ve yobazlığa karşı hayrıca yapılmıştır. Evet Atatürk maneviyattan bahsetmiştir ama hiçbirşeyini bizler gibi maneviyata bırakarak halletmeye çalışmamıştır. Bu arada konunun İstiklal Marşı ile ne alakası var onu anlayamadım...
-
TÜRBANIN DİLİ VARDIR... (Türbanlı eş bir kimliktir... Şeriatçıdır, Medeniyeti sevmez........)
Devrime inanların büyük bir bölüm savaşlarda öldü Azizilturco. O karanlık dönemlerden kurtulmak isteyen halkın zaferidir bu dinin ve imanın değil... Nedeni ise her ulusta vatan için savaşmak denen birşey vardır ve asıl olan ülke topraklarının varlığı ve bütünlüğüdür. Lütfen artık kendinizi kandırmayı bırakın... Dünyadaki her vatandışın bir ülkesi vardır ve o ülke içerisinde yüzlerce inanç biçimi vardır ve herkez o durumda ibadeni yaşar ve yaradanda yardım ister fakat, Yurdumuzun ve ulusumuzun kurtuluşu Mustafa Kemal ATATÜRK ve ona inanmış silah arkadaşlarının ve halkının zaferidir. Bu zafer de bu halk bugün onun gösterdiği kararlılık ve haklı olduğu bilincini ile hala dimdik ayaktadır ve ayakta kalacaktır... Dinin sayesinde değil.... Tabiki herkezin bir inancı vardır fatak siz buna din sayesinde oldu derseniz o zaman din savaşlarına bakmak için orta çağa ve daha gerilere gitmeniz gerekiyor ki onları ancak o tarihlerde yakalabilirsiniz. Kaldi ki o çağlar acı gözyaşı, yobazlık ve karanlık çağlarıydı ve sürecini doldurdu ve kapandı. Artık günümüz gerçekleri, sosyal olgular, toplumsal gelişmeler, ilerliyen bilim ve Teknolojik dayatmalar herşeyi olduğu gibi her inancıda kökten sarsmakta ve bu sarsıntı önümüzdeki süreçtede etkisini giderek arttırarar devam edecektir... Fakat bu gün ne mutlu ki Atatürkün verdiği kurtuluş savaşı emperyalistlere ve sömürgecilere karşı verilen kararlı ve dirençli bir duruşun başarısıdır ve hala dünyada tek örneği olan ve büyük bir meşale ile yanan bir ateştir o... Kimse du bunu dine bağlamasın... Çünkü yapılan bu savaş aynı zamanda yobazlığa ve çağdışılığa karşı yapılan bir savaştır... Saygıya duyurulur...
-
MİLLİ ŞÖĞÜŞ TEŞKİLATI... (Ey müminler, cami yapacağız, TV, fabrika kuracağız Allah için.. Haydi paralar... Sakallı, cüppeli, tayfa paralarla kayboldu)
Sevgili hearten... "Köktendincilerin tutumu, insana ve dünyaya bakış açısından İslamiyete gölge düşürüyor (...) İslamiyeti dünyaya bir 'slogan' gibi sunuyor, türban ile basit bir âdetten ibaretmiş gibi tanıtıyor" birde Hele saçının bir teli görünmeyecek denli örtünüp ama bu tutuma uygun "mütedeyyin" bir yaşam sürdürmeyenlere türbanı bir araç gibi kullandıklarını açıkça ortaya koyuyor, yani başı açıklara karşı bir tavır ve edavet içerisinde çünkü "mütedeyyin" bir yaşamın temelinde: "...mahrem adeta gizli, sadelik, ar, sessizlik ve kendine dönüklüğü içeren bir boyut yatar" da ondan. Bu da tamamıyla dinin de eğer egemenliği aldığında bulunan bugün İran'da, Suriye', Afganıstan'da vb müslüman ülkelerde başı açık olanlara uygulanan yaptırımlara eşdeğerdir... Yukarıda ki yazınızda Üniversiteye giden ve türban takan kızların sorunlarına değinmişsiniz... Sevgili arkadaşım "Okullar ve üniversiteler (toplumun) ortak bilgi kurumlarıdır; buralarda 'ayrıştırıcı inanç simgeleri' sergilemek bu yerlerin anlam ve misyonlarına tecavüz" değilde nedir?... Dahası bu ortak kurumlara sokakları, kahvehaneleri, sinemaları, konferans salonlarını da katalım ve buraların "ayrıştırıcı simgelerin yok olması gereken yerler" olduğunu yerlerde bu kapsamı genişletme amacı değilde nedir?... Lütfen artık Türbanın arkasına gizlenmekten ve gerçek amacınızı ortaya dökmekten korkmayın. Korkmayın çünkü takkiye yaptığınızı ve islamı rejimi eksersizleri yapığınızı cümle alem biliyor. Ama biz buna Türk gençleri olarak kesinlikle ama kesinlikle fırsat vermemeye yeminliyiz... Sevgiyle kalın... BUGÜN TÜRBANA ÖZGÜRLÜK YARIN BURKAYA YOK ÖYLE YAĞMA...
-
(MHP) Milliyetçi Hareket Partisi'nin geçtiğimiz seçimdeki oy kaybına sebep nedir?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için yakın tarihimize kısa bir tur atmak gerekir. Biliyorsunuz ki yıllardır kendilerini ülkenin gerçek sahipleri zanneden ve egemenlik alanlarında istedikleri politikaları uygulama şansı bulanlar, şimdilerde AB politikalarından adeta vampirin ışıktan korktuğu gibi korkmaktadırlar. AB eksenli politikalarla her alanda demokratikleşmenin sağlanması elbette ki bazı kesimlerin işine gelmeyecektir. Çünkü meydan artık onların değil ve o karanlık dünyaları aydınlanmak üzeredir. İşte asıl sorun da buradan kaynaklanmaktadır. Statükoculukta ısrar edenler, kendi dışındakilerini “öteki”leştiren, demokratikleşmeden korkan kısaca egemenlik alanları daralan kesimler mevcut süreçte ellerinden geldiği ölçüde ülkede bir çatışma ortamı yaratmak istemektedirler. İşte tamda bu noktada şovenist bir Türk milliyetçiliğin geliştirilmek istendiğinin ve bir takım manipülasyonların da etkisiyle hedef olarak ilkel bir Kürt milliyetçiliğinin seçildiğini görmekteyiz. İşte asıl tehlike buradadır ve bu seçim maalesef birilerinin kazancı olurken tüm Türkiye halkının kaybı anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçte ne şovenist bir Türk milliyetçiliği ne de ilkel bir Kürt milliyetçiliği çözüm olamaz ve bu noktada sağduyulu beyinlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü dünya her alada hızla yapısal-sosyal-kültürel değişimler yaşamaktadır. Küresel anlamda çeşitli birlikteliklere ihtiyaç doğmaktadır. Dolayısıyla Nihal Atsızın “dünyadaki herkes türkün düşmanıdır” şeklinde özetlenecek paranoyak/ırkçı felsefesi, elbette ki böyle bir süreçte geçerliliğini yitirecektir. Sonuç olarak Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyet seviyesine çıkmak için yapay gündemlerle, ötekini dışlayarak, demokratikleşmeden korkarak politika üretemeyiz. Kaldı ki, yıllardır bu topraklarda yaşayan iki kardeş halkın Atatürk’ün hedeflediği noktaya ulaşma adına daha çok kenetlenmesi gerekir. Böylesi bir amaç doğrultusunda AB perspektifli politikaları uygulamak ve demokratik, hukukun üstünlüğünü her alanda özümseyen, temel insan haklarını içselleştiren bir demokratik bir Türkiye oluşturmak zorundayız. Çünkü dünya hızla değişirken bizler kendi sığ dünyamızda kalamayız. .
-
NAKŞİBENDİ TAHRİKANITIN CUMA DERGİSİNDE Yayınlanan "CİHAT çağrısında bakın neler yazıyor... (CİHAT YAPIP DİNİMİZİN NAMUSUNU KORUNACAKMIŞ...)
Arkadaşım önce Türk milletinin çıkarları söz konusu... Tabiki öldürmeler, katliamlar vb. hiç tasvip edilir gibi değil aman öncelikle ben onları müslüman değil insan olarak görürüm ve dini ne olursa olsun onlar birer insandır. Yoksa müslüman oldukları için savaş vermek ve yanlarında savaşmak öncelikle bırakın ülkemizi insanlığa hiçbir fayda sağlamaz. Üstüne üstlük onların durumundan hiçbir farkımız kalmız... Lütfen artık bırakın bu hikayeleri de Ülkemizin varlığı bütünlüğü ve uygarlık yolunda ilerlemesine ışık olalalım, ses olalım... Herkesin dini de imanı da kendine ve hiçkimseyi zorla müslüman yapamayacağımız gibi onlarda bunu başaramazlar... Üst kimlik din değil vatandaşı olduğun, bireyi olarak ortak öz ve değerlere sahip olduğun ülken olmalı ve Bizlere ortaçağlarda kalmış din savaşları değil artık; gelişen, üreten, durmadan ilerleyen, sorunlarını çözen, projeler üreten, topyekün eğitim seferberliği yakalamış ve bağımsız bir ekonomiye sahıp olan, çağdaş ve modern bir toplum gerekli... İşaret parmağı ileriyi gösterir geriyi değil... Sevgiyle kalın...
-
BUGÜNKÜ EĞİTİMİMİZ BIÇAK SIRTINDA... (Son günlerde okullarımızdaki şiddet olayları... Sonuçt "Ekilen biçiliyor"... İlgilileri duyurulur...)
. Üç saat on beş dakika... Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, bilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız... Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Bu ''üç saat on beş dakika'' kolay kolay terk etmeyecek beni... Ali Altıok (Bir öğrenci), ''Arkadaşlar yanlarında bıçak, neşter , kurusıkı silahlarla gezerken söz hakkı isteyen gençlerin sayısı çok, hem de çok az'' diye yakınıyordu. Ve hepsi ama hepsi ''Bütün bir yaşam, bütün bir gelecek, üç saat on beş dakika süren bir sınavın sonucuna bağlanamaz'' diyordu. Bu sözleri öyle çok duydum ki... Gençler konuşuyor Birkaç gün önce İzmir'de, Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi'nde ''Gençlerimiz Konuşuyor'' başlıklı programda onlar konuşuyor biz yetişkinler dinliyorduk. Toplantıyı Balçova Rotary Kulübü düzenlemişti. İzmir'deki beş farklı okulun öğrencileri salonu doldurmuş . Her okuldan bir temsilci sahnedeydi. Sahnede beş genç, beş öğrenci. Beş ayrı liseden geliyorlardı. Beşi de sırayla konuştular. Sözlerine ara verdiklerinde hepsine sarılmak, ayrı ayrı hepsini kucaklamak istedim... St. Joseph Lisesi öğrencisi Pınar ''Yarış atlarından hiçbir farkımız yok... Hayatımızı, tüm geleceğimizi üç saat on beş dakikalık sınav belirliyor'' derken , ''biz makine değiliz'' diye yakınırken, kimilerinin Türkiye'deki eğitim sisteminin tüm sor ununu imam Hatipler ve türban sorununa indirgemesine isyan ediyordu. Çağdaş, yetkin, düşünen bir birey yerine, arkadaşını en büyük rakip gören sistemi sorguluyordu. İnönü Lisesi'nden Görkem, geleceği düşünürken, düşlerken, yalnız mesleği değil, aynı zamanda nasıl bir insan olması gerektiğini de düşünüyordu... 60. Yıl Lisesi'nden Senem'i dinlerken, onun heyecanı bana geçiyor, gözyaşlarımı zor tutuyordum. Bir başka boyut katmıştı konuşmasına. Umudu ve idealizmi katmıştı... O doktor olmak istiyordu, mesleğini iyi yapmakla yetinmeyip toplumun umudu olacaktı. Ama idealini üç saat on beş dakikalık sınava bağlamak büyük haksızlıktı. Başarı Lisesi'nden Gürdal, o ana dek kimsenin söylemediği bir noktayı vurguluyordu: İnsan kimi şeyleri de sırf sevdiği için yapabilmeliydi... Ancak bu eğitim sistemi içinde bu olanaksızdı. Selma Yiğitalp Lisesi'nden Dicle , içlerinde en umutsuz olanıydı. O ve arkadaşları hayallerine ve ideallerine çoktan veda etmişlerdi. Üç saat on beş dakikalık sınava kilitlenen bir gelecekte hayallere yer yoktu ve olamazdı. Hayaller ve gençler Onlara dilim döndüğünce yanıt vermeye çalışırken sözcükler çok yetersiz kalıyordu. ÖSS sisteminin bugünden yarına değişmeyeceğini bilirken, ''Sınav önemli değil, kaç puan aldığınız, hangi üniversiteye girdiğiniz önemli değil, nasıl bir insan olduğunuz, emeğinizi nasıl değerlendirdiğiniz, emeğinizin kimliğiniz olacağı bilinci önemli'' demem bugün yaşadığımız ortamda ne denli gerçekçi olabilirdi ki? Sakın, sakın hayallerinizden, ideallerinizden vazgeçmeyin öğüdü gülünç kaçmaz mıydı? Bir yandan yanıt verirken bir yandan da bir süre önce bir öğretmenden gelen mektubun satırları arasında dolaşıyordum: Lise birde hâlâ okuma yazma bilmeyen öğrencisi olduğunu; okulda cezalandırılan bir öğrencinin ailesinin tüm aşiretle gelip okulu bastığını; öğrencilerinin yüzde 86'sının sigara, yüzde 42'sinin uyuşturucu kullandığını; öğrencilerinin yüzde 23'ünün ensest mağduru olduğunu; çoğunun ailesinde kan davası, dayak, kaçırma, hapis öyküleri bulunduğunu; bir babanın çocuğundan dayak yediği için okula sığındığını; okullardaki acımasız korkunç boyutlardaki yoksulluğu, kimi ailelerin okulda yalnız erkek öğretmenlerle görüştüğünü anlatıyor ve mektubunu şöyle bitiriyordu: ''Ders anlatırken Atatürk 'ün gözleriyle karşılaşmamaya çalışıyorum... 10 Kasım'larda, 29 Ekim'lerde şiir okunurken, ağladığımda herkes günün anlamına ağladığımı sanıyor; oysa çaresizliğe ağlıyorum. Muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kanı uyuşturucuyla zehirleyen öğrencilerimi kurtaramıyorum.'' Okullardaki şiddet olayları, ardı ardına ölümle sonuçlanmasaydı belki daha uzun bir süre kimse okullardaki tehlikenin farkında olmayacaktı. Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, ilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız... .
-
sosyalist ve yumote'nin doğum günü...
. Mutlu yıllar arkadaşlar...
-
Bu GüN BeNiM DooM GüNüM
. Yaşamın boyunca sana güzel, mutlu, huzurlu, güvenli ve salıklı yıllar dilerim sevgili Golgi...
-
GOLGİ'NİN DOĞUMGÜNÜ...
. Yaşamın boyunca sana güzel, mutlu, huzurlu, güvenli ve salıklı yıllar dilerim sevgili Golgi...
-
GÜNÜN ŞİİRİ
. Kan Yazmak martın yirmibirinde yaz gökleri geldi - bu yumuşak bir giriştir bir şiir isteğine içinde olumsuz bir umut taşır kan yazmak istemiyorum yaz gökleri nasıl göklerdir herkese bildiğince yani yaz gökleri ölmeyince kan yazmak istemiyorum beyaz bulutludur derindir bir yerden bir yere gider durmadan yaz gökleri bir yerden bir yere gider durmadan - yumuşak bir giriştir yaşamaya sürdürmek için kan yazmak istemiyorum kuşlar da vardır içinde sadece kuşlar mı, haydin siz de mavi bir ölümü de taşır yaz gökleri mavi kırmızı ya da daha diri kan yazmak istemiyorum yaz gökleri güneyde daha çok mavi aslı daha da çok mavi ne kadar uzun ve görkemli ne kadar dişi kan yazmak istemiyorum yaz gökleri bir ölümü ölüm mü yaz gökleri mi beyaz bulutlu dişi görkemli elimde hüzünsüz bir çakmaktaşı kan yazmak istemiyorum ölü ya da diri Turgut Uyar , 'Büyük Saat' (Bütün Şiirleri) , Yapı Kredi Yayınları.