Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

DİPNOT

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİPNOT tarafından postalanan herşey

  1. DİPNOT şurada cevap verdi: editor başlık Editör
    Bilgi ve paylaşım için teşekkürler sayın editör... .
  2. Türkiye'yi IMF kapılarına muhtaç edenler, en çok imam hatip okulu açmakla övünenler, Nurcuların Köprü dergisinin her sayısına yazı yazıp, Cumhuriyet laikliğini, Marksist ateizm ile karıştıran sizler; Türkiye'de laiklik konusunda duyarlı olanları, din ve devlet işini birbirine karıştırmayanları ve en önemlisi her türlü işlerini Allaha havale etmesini bilmeyen bizleri lütfen dinsizlikle ve inançsızlıkla suçlamayı bırakın artık. Ve şunu da iyi bilin artık "laikliğin olmadığı yerde demokrasi yoktur, insan hakları yoktur, bugün bir bakın çeverinzdeki dini temellere dayalı rejimle yönetilen ülkelere. Öyle mollanın beyefendi kılığında tebdil gezeni hacı fışfış takımına verilecek yanıt ise kısaca şu; Ne yazikki sizler hala 78 yıl önce yani 3 Mart 1924 tarihinde (bugün) laiklik yolunda en büyük adım atıldığının farkında değilmisiniz, TBMM'nin aynı oturumunda, verilen üç takrir (önerge) sonucunda yapılan oylama ile hilafet kaldırıldığını, Evkaf ve Şeriye Vekâleti ilga ediliyor ve tevhid-i tedrisat, yani eğitimin birleştirilmesi kabul edilildiğini (yani bugün).. Sizler hala insanların inanıp inanmaması ile uğraşıyorsunuz. Biz dine karşı değil onu kullanan ecnebiye ve ecnebiyle bir olup ülkemizi karanlığı götüren anlaşılmaz yobaz ve gericilere karşıyız... Artık bunu cümle halem bilsin...
  3. Kesinlikle sevgili lena. Size katılıyorum...
  4. Teşekkürler sevgili bilimselci... Sizinle aynı fikirdeyim... Sevgiler...
  5. . Bugün '31 Mart!... Evet bugün 31 Mart; yıllardır değeri hiç eksilmeyen Büyük Saatli Maarif Takvimi'nin bugünkü yaprağında yer alan tarihsel olaylar şöyle sıralanmış: __85 yıl önce bugün İkinci İnönü yengisi kazanılmış. __117 yıl önce bugün Paris'in simgesi 300 metre yükseklikteki Eyfel Kulesi, Fransız Devrimi'nin 100. yıldönümü anısı olarak açılmış. __151 yıl önce bugün, ünlü 'Jane Eyre' romanının yazarı Charlotte Bronte ölmüş. __410 yıl önce de Fransız filozof ve matematikçi Descartes doğmuş. Oysa '31 Mart' denildiğinde bizim kuşağın aklına ilk gelen '31 Mart Vakası' dır; bir an takvim bunu atlamış sandım. Her yıl bu yanılgıyı yaşarım; 31 Mart ayaklanması eski takvime göre bu tarihte, ama uluslararası düzenlemeye uyan bugünkü takvimimizde ise 13 Nisan'a denk düşüyor; saatli Maarif Takvimi de haklı olarak o gün bu olayı genişçe anıyor. Ne var ki, bu gerici ayaklanmanın 31 Mart günü anılıp, yeniden değerlendirilmesi daha uygun gibi geliyor insana. Her ne kadar kimi gençler TV izlencelerinde bu gibi olayların gerilerde kaldığından söz ediyorlarsa da, 19. yüzyılın Danimarkalı ünlü düşünürü Soren Kierkegaard 'ın: "Hayatı geriye dönerek anlar, ileriye dönük yaşarız" deyişi değerini hep koruyor. 97 yıl önceki "31 Mart Olayı" yarım yüzyıl önce daha ilkokulun dördüncü, beşinci sınıflarında okutulurdu; Kıbrıslı din adamı Derviş Vahdeti 'nin önayak olduğu "Din elden gidiyor!", "Şeriat isteriz!" içerikli ayaklanma çok gencin canına kıymış, İstanbul'u altüst edip büyük korku salmıştı. Henüz Meclis'i ele geçirmenin (!) başka yolu ortaya konmadığından, yeni açılmış Osmanlı Mebusan Meclisi adeta basılarak, hükümetten şeriat hükümlerine eksiksiz uyulması istenmişti, ama basını kullanmayı çok iyi öğrenmişlerdi. Derviş Vahdeti'nin basın organı "Volkan" gazetesinde istedikleri ortamı sağlayacak her türlü saldırı en ağır dille yapılıyordu. Osmanlı döneminin şeriat isteyen son büyük kanlı ayaklanması olan "31 Mart Olayı" nın sesi soluğu kesilecektir, ama devamını, Cumhuriyet dönemine sarkıtmayı da başaracaklardır. Bu kez Cumhuriyetin ilanından hemen iki yıl sonra, bu iki yıl içinde yapılan örneğin hilafetin kaldırılmasını, medreselerin kapatılarak öğretimin birleştirilmesini, dünyasal yaşamın yalnızca değişebilen çağdaş yasalarla yönetilmesini sağlayan dolayısıyla Cumhuriyeti laikliğe götüren dönüşümleri hazmedemeyen Derviş Vahdeti artıkları harekete geçerler. Volkan gazetesindeki yazılarıyla dikkati çeken Saidi Nursi değil de Şeyh Sait çeker başı. Gelecek günler için düşünülen Saidi Nursi, isyandan paçasını sürgünle kurtaracaktır. Halkı dinin elden gittiğine inandırarak Cumhuriyeti onlara yıktırmayı amaçlayan Şeyh Sait başkaldırısı bastırılıp hak edilen cezalar verilecektir. Aynı yılın kasım ayında "Şapka Devrimi" ne karşı bir kıpırdanış olsa da hemen söndürülecekti; bir süre sipere giren devrim karşıtları Demokrat Parti iktidarıyla ortaya dökülecekler, Atatürk heykellerine saldıracaklardı. Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinde ise türban bahanesiyle yerden ot biter gibi fışkıracaklar, her cuma namazı sonrasında alanlara döküleceklerdi. Bu yeni yüzyılda taktiklerini iyice değiştirdiler, sabırla hareket ediyorlar, demokrasi ve insan haklarını çarpıtarak kullanmada ustalaştılar; bir yönüyle iktidardalar. Artık Derviş Vahdeti'ler, Şeyh Sait'ler yok; şimdi Hoca Efendiler, Adnan Hoca 'lar, Fethullah Gülen Efendiler ve ötekiler işleri üstlendiler. 31 Mart'ın ve Şeyh Sait'in arkasında nasıl İngiltere varsa, günümüzdekilerin sırtlarının dayanağı da ABD. 1923 Devrimi'nin, 80 yıllık laik Cumhuriyetin taraftarları bu durum karşısında parça parça olmaya, "Gün ola harman ola!" diye beklemeye ne zaman son verecekler: Kimi seçeneklerin dile getirildiği şu sıralarda insan bu soruyu sormadan edemiyor... . Zaman değişiyor, aktörler değişiyor. Değişmeyen tek şey emperyalizmin irticayı bir sömürü aracı olarak gelişmemiş ülkelere diretmesi. Türkiye 90 senedir bu yarayla uğraşıyor. Aslında yapılacak şey çok basit: Atatürk’ün laiklik politikasını canlandırmak ve emperyalizmin irticayı kendi çıkarları için kullanmasına izin vermemek . Bir 90 seneyi kaybettik ama bundan sonrasını kazanmak bizim elimizde. Ödevimiz Atatürk ilkelerine sahip çıkmak.O’nun çok güvendiği Türk gençliği Ata’sının mirasına sahip çıkarsa eğer ne irtica kalacaktır yurdumuzda ne de şeriat tertipleri. __________________________________ M. VELİDEDEOĞLU.
  6. Katkı ve paylaşımlarınız için teşekkür ederim arkadaşlar... Hakikaten konu çok güncel ve bir o kadar da derin... Ülkemizde sorunlar çığ gibi büyürken bir de buna gençlerimizin, çocuklarımızın eklenmesi üzüntümüzü daha da artırıyor... Bakın olayın bir başka boyutu da şu; Okullarda 'zorba' öğrenciler ve Ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 51'i okulda zorbaca davranışlarla karşılaşıyor. Okulların öğrencilere destek vermesi gerekir. Çocuklar ve gençler, bu desteği okullardan göremezlerse, sosyal olarak istenen davranışları gösteremezler. Okul çalışanlarıyla öğrenciler arasındaki güven verici, destekleyici bağ, şiddeti büyük ölçüde önleyebilir. Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği'nin verilerine göre, ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 51'i okulda zorbaca davranışlarla karşılaştıklarını, yüzde 54'ü ise okullarında zorbaca davranışlar olduğunu bildirmişler. Zorbaca davranışlarda bulunan çocukların özellikleri şöyle anlatılıyor: ''Zorbaca davranışlarda bulunan çocuklar engellenmişlerdir, daha önce kendileri zorbaca davranışlara maruz kalmışlardır, örnek alacak modelleri yoktur ya da zayıftır, aile içinde ihmal edilmektedirler, davranış problemleri vardır. Bu çocuklar okul içinde, ad takma, sosyal izolasyon, dedikodu yapma, itip kakma, cinsel içerikli ad takma, fiziksel zarar verme, taciz içerikli dokunuşlar, taciz içerikli mesajlar yollama gibi davranışlarda bulunurlar.'' MAĞDURİYET BELİRTİLERİ Okulda: * Teneffüslerde genellikle yalnızdır. * Takım oyunlarına seçilmez. * Teneffüslerde öğretmene ya da diğer yetişkinlere yakın olmak ister. * Sınıfta konuşma zorluğu çeker, endişeli ve güvensiz bir yüz ifadesine sahiptir. * Okul başarısı düşer. * Canını acıtmaktan korkar. * Yaşıt grupları içinde kendini göstermekten kaçınır. Evde: Eve üstü başı, kitapları ve çantası yırtılmış ya da kirlenmiş gelmesi. Belli bir açıklama olmaksızın vücudunda yara, kesik, tırnak izi olması. Eve arkadaş getirmemesi. Partilere davet edilmemesi. Okula gitmek istememesi. Okul yolunu gereksiz yere uzatması. Korkulu rüyalar görmesi, uykusunda ağlaması, yatağını ıslatması. Ödev yapma isteğinin azalması. Duygusal değişiklikler, sık ve nedensiz ağlama. .
  7. Sevgili arkadaşım Laikliğin dünyadaki laiklik kavramı ile anyı olmadığından bahsediyorsun evet doğru aynı değil. Sizce bunun sebebi ne olabilir? veya Siz olsaydınız o dönemin koşullarında nasıl bir Cumhuriyet/Anayasa oluşturulmasını isderdiniz. Aslında bunların cevabı belli fakat konuya farklı bir yaklaşımla bakmanızdan dolayı bunları sormak zorundayım çünkü konuya ciddi ve düzeyli bir yaklaşım sergilediğinizi kabul etmiş bulunuyorum. Eğer bu düşüncem doğru ise bunların cevabının da aynı paralellikte yanıt bulacağımı umuyorum. Diğer taraftan bahsettiğiniz inanç özgürlüğü ile ilgili olarak diğer ülkelerin ve birleşik devletlerin sanıyorum bununla ilgili açık ifadesi gerçekten düşünceyle tamamen örtüşmüş örneğini sunmuşsunuz. Gayet tabi insanın yüceliği mükemmelliğinden gelmektedir belkide ama insan haklarına saygı tüm insanlar için vazgeçilmez bir haktır. Fakat inancının temeli bir toplumu rejimi tehlikeye sokacak kadar ve hatta onu değiştirmeye kadar giden bir hedefi açık ortaya koyacak cesareti kendinde görmeye başlanmışsa sanıyorum artık burada inanç özgürlüğünün sınırı aşılmiş ve o inanç özgürlüğü kötüye kullanılmaya başlanmış demektir. İşte günümüz Türkiyesinde bu tehlikeler ve sorunlar bölücülük kadar tehlikeli bir hal aldığını görmezden gelemeyiz. Sinsi ve yavaş ama etkili ve kalıcı bir yapıyla güçlünen bu oluşum ve hatta dini simgeler kullanarak (Türban, Çarşaf, takke, cübbe vb.) artık Ülke güvenliğini sağlıyan Türk ordusunı bile dikkatini çekerek, ülke için en büyük tehlikenin yerli ve yabancı işbirlikçilerden destek alan ve politikacıların kucağında şımartılan dini bir toplum düzenini hedef alan bu gerici oluşumu görmektedir. Sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü formlarda yazılan yazıların uzunluğuyla anlaşılma azlığı yarattığını görüyorum. Bu nedenle kısaca önerim ise; ''Bağımsız ve özgür yaşamanın bedelinin, daimi uyanıklık olduğunu bilmeliyiz. Tarih boyunca denenen inanç dayatmaları, hem toplumu cahilleştirmiş, hem de ülke ve ulus bütünlüğünü bozmuştur''. Laik bir yapı mutlaka korunmalı ve Ülke yönetimine talip olan politikacıların din ve inançlar ile oynamaktan kesinlikle kaçınmaları gerekir... .
  8. . EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKMÜŞ Okullarda çeteler cirit atıyor. Meslek liselerinde adını bile doğru yazamayan öğrenciler var ANKARA - Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer 'in, Türkiye genelindeki 150 okulda yaklaşık 3 bin öğretmenle yaptığı görüşmeler, eğitim sistemindeki ''çöküntüyü'' gözler önüne serdi. Kimi meslek liselerinde doğru düzgün okuma-yazma bile bilmeyen öğrencilere rastlanırken kimi okullarda çeteler ''cirit atıyor''. Ankara, İzmir, Burdur, Uşak, Manisa, Ordu'daki 150 okulda 21 Şubat'tan bu yana incelemeler yapan Dinçer, eğitim sisteminin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Dinçer saptamalarını Cumhuriyet 'e anlattı... Sigara normal sayılıyor * Öğrencilerde kesici, delici, darp etmeye yönelik araçlar bulunuyor. Okullarda yapılan kontrollerde öğrencinin üzerinden sigara çıkması artık normal karşılanıyor. * Bazı meslek liselerinde okuma-yazmayı bile doğru düzgün bilmeyen öğrenciler var. Bazı öğrenciler adını, soyadını ve okul adını bile doğru yazamıyor. * Gezilen 150 okulun yalnızca ikisinde kadın müdür görev yapıyor. Müdür yardımcısı kadınların sayısı daha fazla, ancak onlar da bu iktidardan önce göreve gelmiş. * Ücret karşılığı çalışan öğretmenlerin sigortaları okul tarafından yaptırılmak zorunda, ancak SSK primlerinin yatırılmamasından ötürü bazı okul müdürlerine 30-40 milyarlık cezalar gelmiş. Rehberlik hizmeti zayıf * Öğretmen niteliğinde ciddi düşüş var. Okullarda sağlıklı yönlendirmeler yapılmıyor, rehberlik hizmetleri zayıf kalıyor. * Okullarda temizlik sorunu var.Okul yönetimleri, okul gereksinimleri için velilerden para istemenin kendilerini ''bezdirdiğini'' ifade ediyor. Veliler, okul yönetiminin kendilerinden para isteyeceği korkusuyla veli toplantılarına gelmiyor. Öğretmenler çekiniyor * Çeteleşmeler okulun içine bile girmiş durumda. Öğretmenler, öğrenciler üzerinde caydırıcı olamıyor, hatta bazı öğretmenler öğrencilerinden çekiniyor. * Öğretmenler üzerinde de psikolojik bir baskı var. Öğretmenlerin sorunları birikmiş ve her an patlamaya hazırlar. * İlköğretim müfredatının yenilenmesi beraberinde ciddi sorunlar getirmiş. Örneğin bin öğrencisi olan bir okulun yöneticisi ayda 50 bin sayfa fotokopi yaptırdıklarını söylüyor. Bedava dağıtılan kitapların bazıları kullanılamaz halde. * Sınıf geçme sistemine ilişkin eleştiriler var. Öğrenciler, ''nasıl olsa sınıfta kalma yok'' düşüncesiyle derslere önem vermiyor. * Öğrenciler arasında hırsızlık olayları yaşanıyor. Bazı okullar, sorunun önüne geçmek için özel güvenlik tutuyor. Kadrolaşma ciddi boyutta * Okullarda ciddi bir kadrolaşma var. Yönetim kadrolarına atanmada hükümete yakın sendikalara öncelik tanınıyor. Eğitim-Sen üyelerine atama için sendikadan istifa etme koşulu sunuluyor. .
  9. Sevgili GeceKuşu yazılarım ve paylaşımlarıma olan ilgin beni mutlu etti öncelikle bunu belirtmek isterim. Evet aydınlığa giden yolda hep birlikte olabilmek gerçekten de günümüş koşullarının belkide dayanışma ve özgürleşme adına ortak değerlerde buluşarak yol almak kaçınılmaz bir dayatma gibi gözüküyor. Bizlerde çetin ve zor olan bu yolda sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu her an üzerimizde hissederek bundan güç bulduğumuzu da bilmenizi isterim. Yeterki günümüz koşullarının ve buna bağlı gereksinmelerin bilincinde olalım... Diğer taraftan merak ettiğin 1. sorun için kısaca şöyle cevaplayabilirim. nicimi değiştirmeye olan ihtiyacım Türk diline ve onun öneminin kalıcılığı sorumluluğu duymaktan öte birşey değildir. 2. sorunun cevabı ise tamamen olmasada hemen hemen benzeri... Bendende Selam ve sevgiler... Esen kalın... Çok teşekkürler sevgili H5N1. mesajınızı aldım... Sevgiler... .
  10. Sayın ramell... Yazınızda bahsedilen devletin tarafsızlığını kabul etmek imkansız nedeni çok basit ve devlet laik bir yapıya sahiptir ve devletin dini olamaz. Fakat bahsettiğiniz bazı şeylere ideolojik ve siyasal anlamları devlet değil politika yüklemektedir ve Adalet te bu sorunu devletin anayasasına bağlı kalarak çözme nedenselliğinden dolayı sorun yaşanmaktadır. Oysal sivil yaşamda durum öyle değildir şöyleki; Günümüzde kadınların sorunları 'tam ve eşit insan olma' üst başlığı altında toplanmaktadır. Çünkü insan türünün yarısı olan kadınlar, özel alan içinde muhafaza edildikleri sürece, hakları da ihmal edilmiştir. Günümüzde demokratik ülkelerde kadınlar, genelde hukuken eşit olarak değerlendirilmekteyse de, fırsat eşitliğine sahip değildirler ve kadının insan hakları ihlallerine dünya genelinde rastlanmaktadır. Bunlar, ekonomik olanaklara ve eğitime ulaşmada eşitsizlik, karar mekanizmalarından dışlanma, üreme haklarının ihlali, dini baskılar ve şiddete maruz kalma gibi ihlallerdir. Kadınların sorunları aslında ortaktır, Bence sorunun demeli objektif bir bilinç yaklaşımı ile çözülebilir inancım var ve konuyla ilgili düşüncelerim de genelde bu yaklaşımın sonucudur... .
  11. Düşüncenize katılmamamk mümkün değil ramel... Toplumdaki herkesin ve uluslararası bir yapılanma içerisinde değişimini sürecini gerçekleştiren dünya insanlarınin bu özgür dünyaya zihnen hazırlamaya ve tabiki bunu kabullenmeye ihtiyacı doğaldır. Savunulan dünya görüşü farklılığı çerçevesinde bizlerin olduğu kadar inanç sahiplerinin de buna haklarının olmadığı aşikardır. Zira bizlerin üzerinde durduğu ve tartışmaya sunduğü bir düşünceyi bu forumda yer vermek. Kaldı ki herkesce bilinen toplumsal bir gerçeğide görmezlikten gelemeyiz. Şöyleki, öteden beri siyasiler uzun yıllardır türbanı simgeleştirmişlerdir. Sorun, kadına geleneksel bakış açısının değişmesi ve Atatürk Devrimi ile kurulan Cumhuriyetin temel ilkelerinin toplumsal temellerinin sağlamlaştırılması ile çözülece inancından başka birşey değildir. Türkiye'de modernleşme Atatürk Devrimi'nin bir sonucu olup, paralel gelişme sürci içerisinde Batı'nın geçirdiği Rönesans'ı, reformu, sanayi devrimini ve kentleşmeyi içine alan evrim yaşanmamıştır. Bugün karşıkarşıya kaldığımız ve bildiğimiz tek bir gerçek te şu ki;Türkiye'de modernleşme sürecinde, toplumun bir kesimi yenilikleri benimserken, bir diğer kesimi de yeniliklere kuşku ile bakmaya devam etmektedir. Tutucu sosyal güçler, hızla değişen topluma yabancılaşmalarından duydukları rahatsızlığı da laikliğe bağlamaktadırlar. Oysa laiklik, farklı dinde, farklı inançta insanların barışçı birliktelik içinde bulunmasını sağlar. Çağdaş devletlerdeki gibi, ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmüş, sanayileşme ve kentleşmeyi gerçekleştirmiş, sosyal refah devleti niteliğindeki Türkiye'de din de, siyasal alandan uzaklaşarak asıl yerine, ruhani alana çekilebileceği inancıdır. Kaldı ki demokratik ve laik bir yapı ülkemizin varlığı ve geleceği için kaçınılmaz bir gerçektir. Bir Türk genci olarak tabiki bunları bu demokratik ortam içerisinde tartışmaya, paylaşmaya ve düşüncelerimizi özgürce açıklamaya temel insan hakları bağlamında hakkımız olduğu düşüncesini de sonuna kadar sürdüreceğiz... Dost sevgilerle...
  12. İyide bakıyorum suçlamalar, karalamalar, okunmadan cevaplamalar, önyargılar, tutumlar, davranışlar, farklı düşünceler, tepkiler (herzamanki gibi) butün bunlar bir yana şimdi sormak gerekmiyormu?... #___ Türban, kadını kısıtlayan bir unsur mu, yoksa kadına özgürlük mü sağlar? #___ Birtakım çevrelerin 'Müslüman kadının' dışarı çıkmasından dolayı mutsuzluk yaşadığı, bu nedenle kadının evine geri dönmesi tezi, kadını sosyal yaşamdan çekmek için bir tür ayak oyunu olabilir mi? #___ Türbanlı kadını sosyal yaşamın içinde görmek istemeyenler, türbana karşı olanlar mı, yoksa gerçekte türbanı savunan İslami çevreler mi? #___ Türbanlı kadınlar dinin ve çevrelerinin onlara biçtiği rolü mü benimsiyor yoksa gerçekten bunu isteyerek mi yapıyor? #___ Kadınların yaşadığı sorunları 'türbanlı kadınların sorunları', 'çalışan kadınların sorunları', 'modern kadının sorunları' diye ayırmak doğru mudur, yoksa türbanlısı da, türbansızı da aynı sorunları mı yaşıyor? #___ Türbanı hem kadının hem de ülkenin gündeminden çıkarmanın bir yolu var mı? Kim olunursa olsun, hangi görüşte olursan olsun öncelikle bunların cevaplanması gerekli değilmi arkadaşlar... Öncelikle inandığımız şeylerin bizleri yaşambiçimi haline sokan değerleri oluşturuyorsa neden inandığımız her şeyi sorgulamayalım, neden olduğu gibi kabul etmek yerine geliştirmeyelim... Bana göre ise; Din kurallarının hukuk kurallarının temelini oluşturduğu teokratik yapılı İslam devletlerinde, Türban, erkeğe bağımlı olan kadının sosyal yaşama katılabilmesinin önkoşuludur. Ülkemizde türban sorunu kadın özgürlüğü boyutuna taşınmış ve başı örtülü kadınların toplumsal yaşamın dışına itildiği söylemi insan hakları ile temellendirilmeye çalışılmıştır. Oysa ki toplum içinde bölünmeye neden olan bu hareket, insan haklarına dayandırılamaz. Zira özgürlükçü düşünce her türlü dogmadan uzak durmayı gerektirir. Dogmatik din kuralları laik devlette yerini özgür düşünce ortamı sağlayan beşeri kaynaklı hukuk kurallarına bırakmıştır... Aklı selim arkadaşlarımız ile bunları tartışmayı çok isterim... Dost sevgilerle... .
  13. Sayın Azizilturko... Öncelikle bir yazıyı, düşünceyi ve paylaşımı okumadan ve kime ait olduğu dahi bilinmeden lütfen önyargılı davranma... Burası demokratik bir ülke ve bu ülkenin insanları birtakım görüş ve düşünceleri beğenir, beğenmez oy hayrı bir konu ama tahammül etmek zorundasınız bu bir... İkincisi benim annemin ve ablalarımın başı açık ve bizde inancı olan bir aileden geliyoruz. Üstelik müslüman bir aileden gelip gelmeme de önemli değil bence. Burada asıl önemlisi düşünce, yorum vb gibi konular karşısında katılalım veya katılmayalım neden düşünenleri, sorgulayanları, araştıranları ve gerçekçiliği tüm çıplaklığı ile ortaya çıkaranları hemen zindanlara atıyoruz. Bu bir terslik değilde nedir... Bakın aynı konu karşısında MÜSLÜMAN bir yazar da neler yazmış... Hürriyet'ten Bekir Çoşkun'un geçtiğimiz hafta yayınladığı köşe yazısındaki şeriatçi nitelemesi medyadaki polemiğide kızıştırdı. Nazlı Ilıcak'ın Çoşkun'a yönelik ağır eleştirilerinin ardından bu kez de Ahmet Hakan, Türkiye'nin şeriatçi listesini yazdı. --- Dünyada kaç şeriatçı var? BU "tuhaf" sorunun kafama takılmasına iki kişi neden oldu. Biri dünyaca ünlü siyasal İslam uzmanı Bassam Tibi... Diğeri ise gazetemiz yazarlarından Bekir Coşkun... Meselenin özüne girmeden önce Bassam Tibi’yi tanıyalım: Tibi, Suriye asıllı Alman vatandaşı bir bilim adamıdır. İslami hareketler konusunda uzmandır. "İslamcılar"ın İslam’ı bir ideoloji olarak algıladıklarını ve İslam devrimini tüm yeryüzüne yaymak amacında olduklarını söylüyor. En son Genelkurmay Başkanlığı tarafından Ankara’da düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmayla dikkati çeken Tibi, bir ara Ankara’daki bir üniversitede de ders vermişti. "Ve şimdi de Bekir Coşkun’u tanıyalım" diyecek kadar kabalaşacak değilim. O halde konuya dalabiliriz. * * * Ankara’daki sempozyumda yaptığı konuşmada "Siyasal İslam başka, gerçek İslam başka" tezini ortaya atan Bassam Tibi, şu dikkat çekici saptamayı yapıyor: "Dünyada 1 milyar 600 milyon Müslüman var. Bunun 7 milyonu İslamist-cihatçıdır. Bu 1928’de Müslüman Kardeşler’le başladı, Usame bin Ladin’e kadar geldi. İslamistler, dünyada bir devrim yapmak istiyorlar, dünyaya İslam nizamı kurmak istiyorlar." Saptamadaki "İslamist-cihatçı" sözcüğü yerine "şeriatçı" sözcüğünü rahatlıkla koyabiliriz. Zira murat aynıdır. Yani... Tibi’nin ortaya koyduğu sayısal veriye göre, yeryüzündeki 1 milyar 600 milyon Müslüman’ın sadece 7 milyonu "şeriat" peşinde koşuyor. Bu 7 milyona... Mısır’daki Müslüman Kardeşler dahil, Lübnan’daki Hizbullahçılar dahil, İran’ın tamamı dahil, Paris varoşlarındaki Mağripli çocuklar dahil, Anadolu Federe İslam Devleti kurduklarını öne sürerek acıklı bir durum arz eden gurbetçilerimiz dahil, Cezayir’de yeraltına inen FİS taraftarları dahil... Demek ki neymiş? Yeryüzündeki 1 milyar 593 milyon Müslüman, dinini yaşayıp cennete girmenin hayalini kurarken, sadece 7 milyon kadar Müslüman "din devleti" peşinde koşuyormuş. "Uzman" böyle diyor. Peki Bekir Coşkun ne diyor? Eşleri türban takan erkeklerin tümünün "şeriatçı" olduğunu ilan ediyor. Mesela şunları söylüyor: "Eşi türban takan bir erkek, şeriat kurallarını savunur. Bir insan, şeriatın tüm diğer hükümlerini reddederken, yalnızca türbanı savunuyor olabilir mi? Mümkün değil." Bekir Coşkun’un bu tezinden yola çıkarak Türkiye’deki "şeriatçı" sayısını saptamak mümkün müdür? Tabii ki mümkündür. Basit bir hesaplamanın ardından şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bırakın dünyayı, sadece Türkiye’de 7 milyonu kat be kat aşan "şeriatçı" var! O zaman bize düşen nedir? Ne olacak? Çaresiz, oturup, "Bassam Tibi mi haklı Bekir Coşkun mu" diye kara kara düşüneceğiz. Ahmet Hakan / Hürriyet .. Kimse kusura bakmasın bu ülkede düşünceler farklılaştıkça zenginleşme, ilerleme, gelişme ve hak ettiği yeri bulur. Yoksa düşünceleri bastırdıkça, konuşanları susturdukça, farklı düşünceleri öldürdükçe, yok saydıkça değil... Sevgi ve saygılarımla..
  14. . Türbanın dili vardır... BİR insanın eşinin türbanlı (başörtüsü demiyorum) olması elbette onun kimliğinin bir parçasıdır. Başbakan ve adamlarının "Eşinin türbanına göre muamele edilemez" tezi doğru değil. Diyelim ki liberal ya da sosyal demokrat partililerin tümünün eşinin başının açık olması, tüm AKP'li bakan, başbakan, milletvekili ve bürokratların eşlerinin "türbanlı" olması rastlantı mı? Elbette değil. Kapalı eş, bir karakteri anlatır bize. Tutucu, dinci, Arap kültürünü ve yaşam biçimini seçmiş kimsedir karşımızdaki. Cumhuriyetin devrim yasalarını sevmez. Kadın, onun için ikinci sınıf insandır ve kadının özgürlüğü elbette sınırlıdır. Erkek erkeğe sohbetlere bayılır. Kadınının konuşmasından hoşlanmaz. Onun erkeklerin olduğu bir ortamda bulunmasından rahatsız olur, ona harem ister. * "Türbanlı eş" bir kimliktir. Şeriat hükümleri içinden bir tek türban emrini beğenip uyguladığını, öbür şeriat hükümlerini beğenmediğini herhalde söyleyemezsiniz. Belli etse de, etmese de... Şeriatçıdır. Ruhunda kıyametler kopmaktadır ve ilk fırsatta şeriatın uygulanmayan hükümlerini uygulamayı umar. Medeniyeti fazla sevmez. Pantolonunun altında uzun paçalı don vardır. Geceleri külah takar. Bunlar bizleri hiç de ilgilendirmese bile, turizme için için kızar, biyoloji derslerindeki "evrim teorisini" uygun bulmaz. Çocuklara kadının erkeğin alt kaburga kemiğinden yaratıldığının öğretilmesini ister. Batı uygarlığına ulaşmak istiyormuş gibi yapar, ama ortaçağ geleneklerine koşar. Laik cumhuriyetin koltuğuna oturur, ama laik cumhuriyetin aydınlık yüzünü reddeder. İkiyüzlüdür. * Bir insanın eşinin "türbanlı" olması, onun kimliğidir. Bir anlayışı, bir bakışı, bir tavrı anlatır bize. Türbanın dili vardır. Siz anlamak isteseniz de, istemeseniz de... . _____________________________________________ Bekir COŞKUN / 21.03.06 / Hürriyet
  15. Okulda ürküten tablo Olaylarda son 6 ayda patlama yaşandığını vurgulayan uzmanlar 7 yaşındaki çocukların sorunlarını şiddetle çözdüklerini belirtti ANKARA - Milli Eğitim Bakanlığı, okulda şiddet olaylarını değerlendirmek için konunun uzmanlarını UNICEF işbirliği ile bir araya getirecek. İstanbul'da yapılacak ve 3 gün sürecek sempozyuma 40'ın üzerinde yerli ve yabancı bilim adamı ve eğitimci katılacak. Sempozyuma katılacak eğitimcilerin verdiği bilgilere göre son 6 ayda yaşanan olaylar, son 3 yılın rakamlarına ulaştı. Verilere göre evinde şiddet gören 7 yaşındaki çocukların yüzde 37'si arkadaşlarıyla ilişkilerini de şiddet kullanarak yürütüyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın UNICEF'le işbirliği yaparak düzenleyeceği ve okullardaki şiddet olaylarının ele alınacağı uluslararası sempozyum bugün İstanbul'da başlayacak. Sempozyumda, ''Bilgi ve İletişim Teknolojileri Çocukları ve Gençleri Nasıl Etkiliyor?'' başlıklı bir sunum yapacak olan Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Sadegül Akbaba Altun, şiddet olaylarındaki artışa dikkat çekti. 2000-2006 yılları arasında yaşanan şiddet olaylarının basındaki yansımalarına ilişkin bir çalışma yaptıklarını anlatan Yard. Doç. Dr. Altun, ''Daha önce 2002-2005 yıllarını taramıştık, araştırmamıza göre son 6 ayda yaşanan şiddet olaylarına ilişkin haberler 3 yıldaki haberler kadar. Şiddet olaylarında inanılmaz derecede artış gözüküyor; Bakanlığın dediği gibi bir iki vaka değil'' diye konuştu. Cep telefonları ve internet kullanımının da şiddeti tetiklediğine dikkat çeken Altun, özellikle internette kontrol mekanizmasının bulunmamasının önemli bir etken olduğunu vurguladı. ''Ailelerin ve Çocukların Davranışlarında Şiddet'' konusunu elde ettiği verilerle sempozyuma taşıyacak olan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berrin Akman , Türkiye genelinde çeşitli illerden 7, 8 ve 9 yaşlarındaki çocuklar ve velileri üzerinde bir araştırma yaptıklarını söyledi. Elde ettikleri bulguların, evinde fiziksel şiddete uğrayan çocukların okulda da aynı yola başvurduklarını gösterdiğini belirten Akman, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde eğitim düzeyi düşük velilerin çocuklarını bir ''aletle'' dövdüğünü söyledi. Ailelerin yüzde 30'a yakınının fiziksel şiddet uyguladığını belirten Akman, okuma yazma bilmeyen annelerin yüzde 42'sinin, üniversite mezunu annelerin ise yüzde 8'inin şiddet uyguladığını söyledi. Bilgisayar oyunları gelişimlerini etkiliyor Evde şiddet gören 7 yaşındaki her 100 çocuktan 37'sinin arkadaşlarıyla yaşadığı problemleri şiddete başvurarak çözme yoluna gittiğini belirten Akman, bunun da çok ciddi bir oran olduğunun altını çizdi. ''Şiddet İçerikli Bilgisayar Oyunlarının İlköğretim Öğrencileri Üzerindeki Etkileri'' konulu çalışmasını sempozyumda sunacak olan Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Osman Samancı da, bilgisayar oyunlarının çocukların ruh sağlığı, ders başarısı, bedensel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumsuz etki bıraktığını söyledi.
  16. . Son 50 günün blançosu * 2 Şubat: İzmir Buca'da lise öğrencisi yaralandı. * 4 Şubat: İzmir'de üç öğrenci, müdür yardımcısı ve üç öğrenciyi yaraladı. * 13 Şubat: Bursa'da 17 yaşındaki bir öğrenci arkadaşını göğsünden bıçakladı. * 20 Şubat: Mersin'de internet kafede çıkan kavgada iki öğrenci bıçaklandı. * 22 Şubat: Bursa'da 16 yaşındaki liseli öğrenci tartıştığı sınıf arkadaşını usturayla yaraladı. * 22 Şubat: Manisa'da, kavga eden arkadaşlardan biri diğerini 10 yerinden bıçakladı. * 23 Şubat: Adana'da bir öğrenci bir grubun saldırısına uğradı. * 25 Şubat: Trabzon'da liseli öğrenci, okul önünde silahlı saldırıya uğradı. * 9 Mart: Konya'da iki öğrenci bıçakla yaralandı. * 13 Mart: Diyarbakır'da öğrenciler okul bastı, sekiz öğrenci yaralandı. * 22 Mart: Adana'da meslek liseli bir öğrenci okul arkadaşını bıçakladı. * 22 Mart: İstanbul Levent'te 14 yaşında bir öğrenci, arkadaşını kalbinden bıçaklayarak öldürdü. * 23 Mart: Yozgat'ta maç sırasında kavga eden iki öğrenciden biri arkadaşını bıçakladı. * 23 Mart: Kocaeli'de 14 yaşındaki öğrenci, arkadaşını çakıyla yaraladı. .
  17. . BUGÜNKE EĞİTİMİMİZ BIÇAK SIRTINDA... SON GÜNLERDEKİ OKULLARDA ŞİDDET OLAYLARI... Günün sık sorulan sorusu budur: ''Ne oluyor bu gençliğe?'' Sorunun nedeni artık ilköğretim okullarına kadar kaymış olan 'şiddet' tir. Liseli öğrenciler, meslek okulları öğrencileri, ilköğretim öğrencileri kavga ediyorlar, gruplar olarak birleşiyorlar, bıçaklı kavgalar çıkıyor, yaralananlar, ölenler her gün haberlerde. Kız öğrenciler arasında bile bıçaklı kavgalar oluyor, hatta bir kız öğrenci kavga ettiği öteki kızlara tabanca ile ateş ediyor. Gençlerin konuşma biçimi değişti, 'ya...' ile başlayan sözcükler, küfürlü konuşmalar duyanların şaşırdığı yeni bir dil oluşturuyor. Nedir bu olaylar? Bunları nasıl açıklamalı? Aileler mi çocukları ile ilgilenmiyor? İnternet iletişimi mi bu olaylara yol açıyor? Kurtlar Vadisi gibi filmler mi bu akımları körüklüyor? Olayın özü, gençliğin kendini kanıtlama isteğine yanıt veren toplumsal değerlerdeki değişmelerdir. Bu dinamik nasıl bir etki yapmaktadır? 1.___ Genç insanın kimlik arayışı tam da bu dönemlerde yaşanmaktadır. Genç erkek ve genç kız, bu dönemlerinde kendi kimlik arayışlarına girmekte, toplumsal rol modellerine bakmakta, toplumun nelere değer verdiğine önem vermektedir.. Bu hareketli döneminde günümüz gençleri toplumda hangi değerleri görmekte, nelerin önem taşıdığını görmektedir. Toplumsal rol modelleri neler olmaktadır? 2.___ Bizim toplumumuzda da değerler değişmiştir. Daha önceki dönemlerin 'çalışkan, üretken, yararlı insan' modeli yerini 'güçlü, kendini kabul ettiren, daha üstün olan insan' modeline bırakmıştır. Güçlü olmak, kendini kabul ettirmek, daha üstün olmak ise günümüzde 'güçlü erkek' ve 'popüler güzel kadın' olarak kabul görmektedir. 'Güçlü erkek' ise toplumlarda yetkinin gücü, paranın gücü, silahın gücü olarak görünmektedir. Genç insanlar henüz yetkiye ulaşamamakta, geriye para gücü ve silah gücü kalmaktadır. Ailesinin parasını kullanabilen genç hızlı süreceği arabalar almakta, bunlarla yarışarak gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Gençlerin araba yarışları şiddet olarak değerlendirilmelidir. Bu denli parası olmayanlar da sustalı bıçaklarla gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Genç kızların 'popüler güzel kadın' olma özlemleri de zayıflayarak, değişik süslemelerle (dövme, piercing vb.), farklı saç renkleriyle ortaya çıkmakta, onlar da kendi farklılıklarını kanıtlama peşinde çaba harcamaktadır. 3.___ Gençlerin rol modelleri de erkekler için 'güçlü erkek' lerdir. Toplumun 'güçlü erkekleri' de, ünlüler, zenginler, televizyonlarda görünenler, havaya silah sıkanlar olarak görününce şaşacak bir şey kalmamaktadır. Genç kızlar için rol modelleri de mankenler, televizyonda görünen havalı kadınlar olmaktadır. Toplum, bilim insanlarına önem vermemekte, sahnelerde halkı eğlendirmeyen sanatçıları tanımamakta, sanatçı olarak da ekranda ve sahnede şov yapanları tanıtmaktadır. Bu durumda gençlerin onları tanımamasında, onları kendilerine örnek almamasında şaşılacak bir şey bulunmamaktadır. 4.___ 'Bu gençlere ne oluyor?' sorusu anlamsız bir soru olarak havada kalmaktadır. Gençlere olanlar, toplumda olup bitenlerdir. Toplumda olanları hiç de yadırgamayanların aynı şeyleri gençlerde görünce hayrete ve dehşete düşmeleri sadece aymazlıktır. Sonuç olarak, 'gençlere bir şey olmamaktadır' Olanlar, bu toplum değişirken olmuştur ve olmaktadır. Her şeyi ''Benim bunda çıkarım ne?'' mantığıyla açıklayan liberal ekonomi şampiyonları, paranın da bir şiddet aracı olduğunu unutabilirler. Ama toplumların belleği unutmaz, bunu anımsar ve gelen kuşaklara da geçirir. Gençler de 'başarının şiddet yoluyla kazanıldığını' görüp anladıkları zaman bu yolu kullanmakta duraksamazlar. Gençlerin sustalı bıçak kullanmasıyla toplumda yetkinin ve paranın kullanılması arasında özünde fark yoktur. Sadece paranın ve yetkinin şiddet olarak kullanılmasına henüz zaman vardır. Bugün sustalı bıçak kullananlar, günü gelince parayı da, yetkiyi de aynı biçimde kullanacaklardır. Sonuçta 'EKİLEN BİÇİLMEKTEDİR'... İLGİLENENLERE DUYURULUR... .
  18. Küçücük bir fıkra. Kıssadan hisse; İki tatar genci, ertesi gün yağmur yağıp yağmayacağını merak etmiş ve bunu bilse bilse bizim Yakup akay bilir diyerek, her zaman çok değer verdikleri mahallelerindeki ulema(!) yaşlı Yakup akaya (amcaya) sormaya gitmişler. Yakup akay, sakalını sıvazlarken gökyüzüne doğru bakmış ve gençlere; “Ya cavar(yağar) ya cavmaz(yağmaz)” demiş. Ertesi günü yağmur yağınca, tatar gençler “gordun mu bizim Yakup akay nasıl da bildi” diyerek “ulemayı”, Yakup akay’ı bir kez daha takdir etmişler. Niyet illa bir şeye inanmaksa, ne diyelim? .
  19. Hikaye şöyle... YENİ BİR AĞUSTOS BÖCEĞİ MASALI(*) İki arkadaş bir iş merkezinin kalabalık kaldırımlarında yürüyormuş. Ansızın, bir tanesi olduğu yerde bir an durup yanındakine 'Duyuyor musun? Bir ağustosböceği ötüyor' demiş. Arkadaşı şaşkın, dikkatle çevreyi dinlemiş, 'Ben duymuyorum ama bu gürültülü trafikte nasıl duyabilirsin, zaten imkânsız değil mi' diye sormuş. Ağustosböceğini duyan bir zoologist olduğu için doğanın çeşitli seslerini modern yaşamın gürültüsünden ayırt edebiliyormuş. 'Bak' deyip cebinden çıkardığı bozuk parayı yere atmış. Derhal birçok insan onlara doğru dönüp yere düşen parayı gözleriyle aramışlar. 'İşte' demiş doğa uzmanı, 'Ancak duymak istediğimizi işitiriz'. (*)The Discipline of Transcendence by Bhagwa Shree Rajneesh Ne mutlu bize ki kuru gürültüler arasında farklı seslerli de duyabiliyoruz... Yazımız da bunun bir sonucudur, düşüncemizde... Sevgiyle kal arkadaşım...
  20. . Geleceğini oluşturacak her yeni gün, bir önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olsun! ....... DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN Sevgili Zeynoo... .
  21. Teşekkür ederim sevgili angelflower... Sizede teşekkür ederim sevgili birce... Evet o gün rumuzumu yanlış yazdınız fakat şiire olan duygularınız ve katkılarınızdan dolayı bu hatayı görmezdem gelmem yeterli bir sebeptir... Sevgiler... .
  22. . ABD'nin Türkiye'ye Rejim İhracı!.. Bir süper devletin daha küçük bir ülkeye 'rejim ihracı' kimi zaman olasıdır; ama, kimi zaman da olanaksızdır... ABD kendi iddiasına göre Irak'a demokrasiyi götürmek istedi, silahla ülkeyi işgal etti, seçim yaptı; ama, başarılı olabildi mi?.. Irak demokrasiye gitmiyor, iç savaşa sürükleniyor... Bir süreden beri Amerika'nın Türkiye'ye de rejim ihracından söz ediliyor; Bush 'un 'Neocon iktidarı' ülkemize 'Ilımlı İslam Devleti Modeli' ni öngörüyor; bu yolda epey 'mesafe' de alındığı ileri sürülüyor... AKP'nin kuruluşu, 2002'de erken seçime gidilmesi, iktidarın takıyyecilere pazarlanması ve Irak işgalinin tezgâhlanmasında 'Ampul Partisi' nden beklenenlerin fos çıkmasını da sinema şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirin!.. ABD'nin Irak'taki ve Türkiye'deki tasarımlarının ya da daha doğru deyişle tezgâhlarının başlangıçta başarılı görünen, ama son dönemlerde çuvallayan manzarası düşündürücüdür... Irak'ın mezhepsel körlüğe oturan çağdışı toplumsal yapısında demokrasi uzak bir düş gibi... Peki, Türkiye'nin 80 yılı aşkın laik Cumhuriyet rejimi dışardan destekle 'Ilımlı İslam Devleti' ne dönüştürülebilir mi?.. Türkiye Cumhuriyeti'nin iki kırmızı çizgisi var: Laiklik.. Bölünmezlik.. ABD'nin ikisiyle de oynayan ve ikisini de rizikoya düşüren Ortadoğu politikası Türkiye'de ne üretti?.. Yanıt: 'Kurtlar Vadisi' filmini... Film gerçekliğin palavrası da olsa, palavranın gerçekliği Türkiye'nin ta kendisidir... Başkan Bush'un Ortadoğu'da oynadığı oyuna Türkiye'yi iki kırmızı çizgisini de çiğneyerek katmaya çabalaması akıl kârı değil... Bu oyun fena halde geri tepecektir... Amerika'da yükselen kimi sesler, Başkan Bush ve Neoconilerin Ortadoğu politikalarına karşıt görüşleri ve eleştirileri şimdiden dile getirmeye başladılar; çünkü işler sarpa sarmaya yüz tuttu... Üstelik olayın özünde bir terslik var: Ortadoğu'daki dinci ya da İslamcı radikal güçler Türkiye için de bir tehlikedir ve tehdittir... Peki, Amerika laik Türkiye'deki bu temel realiteyi göz ardı ederek neden dincilerle birlikte Anadolu'da 'Ilımlı İslam Devleti Modeli' üzerine bir oyuna giriyor? 'Ilımlı İslam Devleti Modeli' düpedüz fasaryadır... Kendi kendini aldatmaktır.. Ilımlı İslam, radikal İslamın ön adımıdır, şeriatçılığın harcını karmaktan başka bir işe yaramaz; Türkiye'de demokrasinin köküne kibrit suyu ekmek için yatırımdır... Yoksa Başkan Bush yönetimi Irak gibi Türkiye'de de kanlı bir kaos mu yaratmak istiyor?.. Amerika eliyle Türkiye'ye rejim ihracı, başarısızlığı şimdiden tescil edilmiş bir yanlış siyasetin zorlanmasıdır. Yineliyoruz; geri tepecektir. ________________________________ İ. Selçuk

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.