Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Sayın 'sarıgöl'; Kutluyorum sizi... Okumadan yanıt yazabilmek yetenek ister çünkü... Herşeyden aynı sonucu çıkarma, ne denirse densin hep aynı şeyi algılama yeteneği...
  2. Size ait bir satırı bile okuyamamak ...? Nasıl bir anlam ifade ediyor ...? *** Hem diyeceksiniz ki, Önce gelen kitaplara ve peygamberlere inanıyoruz... Ardından varsayılan doğum gününü reddedeceksiniz...;? Diyeceksiniz ki islamda doğum günü kutlamak "Bidat" tır. "Bidat" ise günahtır... E be kardeşim; Kutlu doğum haftası ne demek oluyor o zaman ...? Hz Muhammedin doğumunu kutlarken günah mı işliyorsunuz ...? *** Yaşamı algılarken bu kadar dar çerçevelerin içine sıkışıp kalmayın... Bir şeyleri reddetmenin gerekçelerini üretirken, kendinizi reddeden çelişkilere düşmeyin... Adı üstünde yeni yıl... Ne ilgisi ve işi var bu çoğrafyada yaşayanların İsa ile ... *** Sana göre bana göre değerlendirmeler içindesin kardeşim... Birilerinin yazdıklarını burada dayatmacı mantıkla yayınlamak yerine... Kendine ait düşüncelerini yazarak ifade etseydin bari...
  3. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Homo neanderthalensis: İnsanoğlunun baş rakibi: Avrupa ve Önasya’da, 200.000-27.000 yılları arasında yaşadı. Homo sapiens, yani bizlerin kuzeni sayılıyor. 1.60 boyunda 80 kg ağırlığında. Tarihçiler bizlerin ortaya çıkışıyla onlarla belirli zamanlarda ortak bölgeleri ve zamanı kullandığımızı belirtiyor. Kasları güçlü, kemik yapısı iriydi. Avcı olup etle besleniyordu. Bu türün neden kayıp olduğu bilinmiyor. Bir teoriye göre, bizler daha çabuk çoğaldık ve onlara yaşam alanı kalmadı.. *** Kaynaklar : - GEO/kultur/Evolution: Interaktive Ahnen -
  4. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Homo erectus: Keşifçi; Afrika ve Asya’da yaşadı, 1,8 milyon- 40.000 yıl öncesi yaşadı. Moden insanın akrabası. Boy 1.65 cm. Tabii ki dik yürüyordu ve ayrıca alet kullanmayı beceriyordu, ateşi keşfettiği ve içinde yaşayacağı doğal malzemelerden, otlardan vb kulübeler yaptığı biliniyor. Yaşadığı bölgenin dışındaki dünyayı keşfetme merakı vardı. Asya’da en eski yaşam izi 1,8 milyon yıl öncesine gidiyor.
  5. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Homo habilis: Alet yapan insansı: Doğu Afrika, 2,1- 1,6 milyon yıl önce yaşadı. Bu "yetenekli insan" pek de insana benzemiyor henüz. Derin göz çukurlu alnının ardında 650 cm küplük beyni var. 1,40 metre boyunda ve Afrika kıtasının güneyine yayılmıştı.
  6. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Homo rudolfensis: İlk insan: Doğu Afrika’da 2,5-1,8 milyon yıl önce yaşadı. Büyük kemikli geniş ve düz yüzlüydü. İnsanoğlunun ilk temsilcisi sayılır. Keskin taşlarla hayvanları parçalar ve besin kaynağı yaratırdı. Bunun yanısıra bitkilerle de beslenirdi.
  7. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Paranthropus boisei: Cevizkıran! 2,1-1,1 milyon yıl önce Doğu Afrika’da yaşadı. Bize daha yakın insansılarla karşılaşmış olmalı. Çiğneme dişleri ve kasları güçlüydü, kırıcı dişi vardı, arka dişleri ile en sert çekirdekleri bile kırabilirdi. Buna rağmen, soyu tükendi ve ondan bugüne uzanan bir nesil yetişmedi.
  8. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Australopithecus africanus: Avcı değil av oldu! Güney Afrika’da 3-2,3 milyon yıl önce yaşadı. Australopithecus türleri gibi iskelet yapısı inceydi orman bölgelerinde yaşardı, hızlı koşamadığı için vahşi hayvanlardan ağaçlara tırmanarak kurtulurdu.
  9. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Kenyanthropus platyops: Gizli dolu düz kafalı insansı: Doğu Afrika, 3,5 milyon yıl önce yaşadı. "Düz yüzlü Kenya insanı"nı paleoantropolog Meave Leakey ve arkadaşları, Turkana Gölü’ kenarında buldu. İskeletini insansı öncesi fosiller arasında saydılar. Bazı bilim adamları da düz yüzün aslında parçalanmış olabileceğini belirtiyor ve fosilin sınıflandırılmasının zor olacağını düşünüyor.
  10. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Australopithecus afarensis: Ailesi olan insansı: Doğu Afrika. 3,9-3 milyon yılları arasında yaşadı. İnsansıların ilk ata anası olduğu ileri sürülen Lucy, Etiyopya bölgesinin maymunlarındandı. 207 iskelet kemiğinden 47’si ele geçirildi. 13 benzeri daha bulundu. İlk aile kuran, ailesi olan insansı sayılıyor. Tanzanya’da bulunan 69 ayak izi, dik yürüdüğünün kesin kanıtı.
  11. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Australopithecus anamensis: Çok maymun, az insan: Doğu Afrikalı, 4,2 ile 3,9 milyon yıl öncesi. Bu fosil, maymun ile insana benzer özellikler taşıyordu. Kafatası milyonlarcça yıl önce yaşayan maymun insanlara benziyor. Buna karşılık, ayakları çok daha sonra ortaya çıkan insan benzerlerini andırıyor. Büyük bir olasılıkla dik yürüyordu.
  12. DAHA ÖNCE BULUNANLAR ... Australopithecus - Homo habilis - Homo neanderthalensis - Homo Sapiens Orta Awash’ta Australopithecus anamensis’in araştırıldığı alan, insan evriminin en uzun bölümünü yansıtan bir bölge. Burada altı milyon yıl öncesine kadar tarihlenen ve üstü üste bulunan 12 farklı tabakada tam 248 hominid insangiller- örneği bulundu. Araştırma ekibinin daha önceleri bulmuş olduğu ve yeniden değerlendirdikleri hominidler şunlar: Homo sapiens sapiens: Yaklaşık olarak 80.000 yıllık insan kafatası mezolitik dönem aletlerle birlikte Aduma da bulundu. Homo sapiens idaltu: Herto’da ortaya çıkarılan üç kafatası anatomik olarak modern insana yakın insanların burada 160.000 yıl önce yaşadıklarını gösterdi. Homo erectus: Bouri Daka’da Aşölyen taş aletlerle birlikte bulunan Homo erectus’un üç uyluk kemiği ve kafatasının üst kısmına ait bir parça bir milyon yıl öncesine tarihlendirildi. Australopithecus garhi: Australopithecus’un 2.5 milyon yıl önceki bir türü olan bu hominid, Bouri Hata’da erken taş alet üretimi ve büyük hayvanlarının kesilip parçalanmaya başladığını gösteren kanıtlarla birlikte bulundu. Australopithecus afarensis: "Lucy"nin de dahil olduğu bu türe ait 3.4 milyon yıllık dişler, çene ve baldır kemiği Maka’da bulundu. Ardipithecus ramidus: Bugün artık bir düzine hominid örneğiyle temsil edilen 4.4 milyon yıllık bu tür Aramis’in ormanlık alanında ortaya çıkarıldı. Ardipithecus kadabba: Çad ve Kenya’da bulunan örneklerle benzer zaman dilimlerine ait 5.7 milyon yıllık hominid Orta Awash’ın batı kayalıklarından çıkarıldı
  13. GeceKuşu şurada bir başlık gönderdi: Evrim Kuramı
    EVRİM KÖŞESİ _ ATALARIMIZ ... ATALARIMIZ ... İnsangillerin gelişim zinciri Etiyopya’da 4,2 milyon yıllık yeni hominid (insangiller) kalıntıları bulundu. Bu kalıntılar daha önceleri yalnızca Kenya’dan biliniyordu. Bilim adamlarının tahminlerine göre bu kalıntılar "Lucy"nin de dahil olduğu insan türüne ait. Modern insanın soyu bu iki türe uzanıyor gibi. Bölgede bulunan yeni fosiller, bilim adamlarına Australopithecus’un kökenini araştırmak ve izini sürmek için yeni ipuçları veriyor. Söz konusu yeni kalıntılar, Australopithecus anamensis’in en eski temsilcilerine ait. İki hipotez : Birinci hipotez, Australopithecus’un bundan 4.4 ve 4.1 milyon yıl önce doğrudan doğruya ve hızlı bir şekilde Ardipithecus ramidus’tan geliştiğine dayanmakta. İkinci hipoteze göreyse Ardipithecus ramidus’un soyu, Australopithecus ile aynı zamanda tükenmiş. Bu hipotezin kontrol edilebilmesi için diğer buluntu yerlerindeki diğer fosillere ihtiyaç duyulmakta. Sonuçta şimdiye dek bilindiği kadarıyla, Ardipithecus ve Australopithecus aynı tabakada görülmemiş. Dişlerin analizi sonucunda da araştırmacılar son derece önemli bilgiler edindiler. Australopithecus anamensis daha büyük dişleri nedeniyle, bir hepçildi ve sık sık yaşanan kuraklık dönemleriyle daha iyi başa çıkabiliyordu.
  14. BİR BEN MİYİM..? Bir ben bilirim yürek acılarımı, Bir de yüreğim... Hani demiş ya şair; “Karşındakinin gördüğü kadarmış ya rengin” O yüzden bir yüreğim bilir, Bir de ben O yüzden anlatamam yürek yangınlarımı… Bir ben miyim seven, Bir ben miyim yıkılan? Paramparça bir kenara konulan bir ben miyim? Değilim biliyorum aslında, Peki, neden anlamaz yüreğim, Hüzünleri gözlerimde, Vıcık vıcık acıları neden ellerimde taşıyorum… Galiba anlamak istemiyorum… Biliyorum da anlatamıyorum benliğime. Söküp acıları yerinden, Yaralarımı tırnaklarımla kazıyorum… Hüzünleri gözlerimde, Vıcık vıcık acıları yüreğimde yaşıyorum… Aslında kendi kendime yaptığımı, Ve acıları çoğalttığımı, Gerçeğe döndüğümde anlayacağım biliyorum. Hani demiş ya şair; ”Sevdiğin Kadar Sevilirsin” Gerçeğe döndüğümde anlayacağım, Sevildiğim kadar seveceğim biliyorum. Ama aslında… Ben böylesine sevmekten korkuyorum… Oysa ben, Düşlüyorum… Oysa ben gülüm, En yürekten ve en romantik sevgiyi, Sevmeyi ve sevilmeyi… "Sevdaların bir anlamı olsun istiyorum…"
  15. Katılıyorum sana, söylenecek çok şey var ama kendi payımıza... Bir diğeri üzerine söylenecek hiç bir şey yok.. Çünkü o ben değil, bende o... Ben kızılacak bir yan bulamıyorum verilen içten sevgilerin değerini bilemeyenlere. Asıl kızılacak birisi varsa ve suçlu olan, o en değerli duyguları hak etmeyen bir yerde harcayan gözü kör, sevmeye bencil sevdalar suçlu olan... Kolayca verilen sevgiler çok kolayca tüketiliyor ve ardından elimizden uçup giden sevdalarımıza kahredip, hüzünlerimizde ve sevgiye açlığımıza, anlaşılmamazlığımıza yanıyoruz... Anlaşılamadığına yanacağına anlasaydın ya değmeyeceğini esas kendin... İşte böyle değerli kardeşim... Yaşam böyle bir şey işte... Ya sen anlamıyorsun sana verilen sevginin değerini kolayca tüketiyorsun, Ya da sen anlaşılamıyorsun nasıl vereceğini bilemediğin sevgini tükeniyorsun... Önceliklerin ve hiç çıkarsız beklentilerin belirlediği bir duygu bu insan oğlunun içinde yaşattığı. Değeri büyük ama tüketilmesi çok kolay hem çok kıymetli hem de önemi kavranamayan değer yargısı... Evet aslında söylenecek, herkesin kendi payına söyleyeceği çok şey var yaz yaz bitmez... Ama herkesin kendi değer yargılarında geçerli olan öneme sahip her biri... Şimdide dağarcığımdan bir şiir daha eklemem gerekecek bu kadar sözden sonra, Okuyunlarca yukarıda yazdığım yaşamsal edinimlerimin bir yansıması olduğu farkedecektir zaten... *** Her şeye rağmen, deyse de deymese de, herkesin sevgiyi kendi içinde dolu dolu yaşaması ve yaşatılması dileklerimle ...
  16. BİLİYOR MUSUN? ... Gözlerimin içine bak, Bir şeyler anlamak istiyorsan Seninle ilgili... Bir değişim sembolü ise eğer Kuşların güneye uçuşu En azından bunu Her yıl tahmin edebilir insan Ama aşkın, Aniden biteceği anı Asla bilmezsin ki... Konuşturamazsın aşkı Ancak hissedersin Gözlerime bak, Bir şeyler görmek istiyorsan Benimle ilgili... Öyle bir yerlerde, Tükendiğini bilerek Yüreğinde bir şeylerin Öylece bir kenarda bekliyorum... Ve bilemiyorum, Başka neler verebileceğimi... Biliyor musun, bir kenarda bekleyerek Birini seviyor olmanın, Nasıl bir his olduğunu? İçinde bir şeylerin tükendiğini bilerek Hala yaşıyor olmanın, Nasıl bir his olduğunu... Biliyor musun? Gözlerimin içine bak, bilmek istiyorsan... Her şeye rağmen, hala seviyor olmanın Nasıl bir his olduğunu...
  17. O halde sevgili birce; Yüreğimde hissederek çok uzun süre önce yazmış olduğum bir şiiri buraya aktarmam gerekiyor. Yukarıda ki iletide yazılanların yürek acısının ilk yeşerdiği günlerden geriye kalan... Burcumun tüm özelliklerini içinde bulunduran, evcimen algılamaların tümünü icinde barındıran, acının, hüznün, yıkılmışlığın, kahroluşun haykırışlarını içinde barındırdığını düşündüğüm bir şiirim di o.... Umarım beğenir okuyanlar onu da... Gerçi hüznün beğenilecek ne tarafı olabilir ki... Belkide empati... Empati olabilir evet okunduğunda içinde özdeş bir şeylerin olduğunu anlamak... Yaşamın sevincini her daim sevginin ve sevilmenin verdiği heyacanlarda yaşanması dileklerimle...
  18. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Ben bu kadar acı çekerken Beni hiç umursamadığında anladım. Ağlayanı güldürebilmek, Ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahroluşlara mahkum ettiğinde anladım. Bir insanı herhangi biri kırabilir, Ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım. Derler ki hak edermiş sevilen Onun için dökülen her damla gözyaşını, Her zaman hak ediş değilmiş Gözyaşlarımı bırak sevinçlere dönüştürmeyi Umursamayı bile umursamadığında anladım. Yalan söylememek değil, Gerçeği gizlememekmiş marifet, Her marifetin marifet olmadığını Yüreğimi eline koyduğumda anladım. Önemli NOT: Yukarıdaki yazılanlar Gloria'nın sayfasından alınmış içine biraz acı, biraz hüzün katılarak buraya aktarılmıştır.
  19. Sizin sorunuzda söz ettiğiniz gibi düşünülebilir elbet.. Ki..; Öyle düşündüğünüz için böyle bir soru sormuşsunuz.. Ama şöyle de düşünülebilir... Nasıl ki, Eve çalışarak ekmek parası getiren kişi yerine, dünyanın herhangi bir yerindeki varsaydığımız birine teşekkür etmemiz ne kadar çelişkiliyse... Bizi ameliyat edip sağlığımıza kavuşmamızı sağlayan doktor yerine, dünyanın herhangi bir yerindeki varsaydığımız birine sağlığımız için duacı olmamız ne kadar çelişkiliyse... İnsanoğlunun kendi yaşamını düzenlerken çeşitli yöntemlerle elde ettiği kazanımları için varsaydığı Tanrısına duacı olması o kadar çelişkilidir... Her iki bakış açısı yaşamı nasıl algıladığınıza göre değişir... Nasıl ki siz bu bakış açısına karşı duruşunuzu ve tahammülsüzlüğünüzü dile getiriyorsanız, O da kendi görüşünü dile getirmekte o kadar özgürdür.. Gerisi daha önce de belirttiğim gibi diğer okuyucuların değerlendirmesine kalmıştır.. Hangi aklı başında sağduyu sahibi bir kişi kendisine yaşamın gerçekleri dışında öğütler veren bir tanrıya sahip olmak ve inanmak ister? *** Bakın işte burada iletinizin sonunda itham da bulunduğunuz yaklaşımı sergiliyorsunuz... Aşağıda alıntılayacağım o yazıda sizin bu üçüncü soruyu sorduracak bir bağlantı yok... Ayrıca konumuz olmadığı için detaylandırmayacağım, inancınızdan dolayı safsata olarak değerlendirdiğiniz evrim meselesi sandığınız gibi ne bir dayatma ne de hurafedir. Bilimde dayatmalar ve hurafeler olmaz. Doğrulanabilir ya da yanlışlanabilir bilimsel tez,öneri ve teoriler vardır. O nedenle aşağıdaki saptamayı tüm inançsal zorunluluklarınız dan sıyrılarak okuyup öyle değerlendirme yapmanız gerekmektedir. Aksi taktirde "ALLAH c.c. İnsanlara çalışmayın bilim üretmeyin mi der." ifadenizle çelişkiye düşmüş olursunuz... *** Şöyle şu anı düşünür ve dünya nüfusunu ele alır, ortalama insan ömrünü 70 yıl kabul edersek şu andan 70 yıl sonra o kadar milyar insan nesli yeryüzünden göç etmiş olacaktır... İşte sormuş olduğunuz o milyarlarca insan ve nesli bu günden geriye 70 değil milyonlarca yılı kapsayan sürecin içerisinde duruyor... *** Bu yazdıklarınızın hepsine yanıt vermeyeceğim... Çünkü öncesinde belirttiğim görüş ve düşüncelerime karşılık sizin düşünceleriniz istediğiniz gibi düşünmekte özgürsünüz... Bu iki farklı bakış arasında yapılacak değerlendirmeleri artık diğer okuyuculara bırakmamız gerekiyor... Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi normal... Görüş ve düşünceler öne sürülmüş, farklılıklar dile getirilmiştir... ANCAK:!... Hangi bakış açısıyla dile getirdiğiniz hiç önemli değil... İyi niyetli olduğu şüphe götürür, en hoş görülü bakış açısıyla bile ancak maksadınızı aştığınız söylenebilecek olan o koyulaştırdığım ifadeleriniz ne dediğini bilen bir kişi olarak tanıdığım sayın "sarıgöl" için bile amacının çok çok ötesinde yaklaşımlar olarak duruyor... Düşünceleri ve görüşlerini dile getirmek anlamında her şeyi anlayabilirim, hoş görebilirim ama "Sizin gibi düşünmüyor ve yaşam algılamanıza aykırı görüşler dile getiriyor" diye "kişileri bilinçsiz, iradesiz olarak niteleyip önce öğren gel sonra yazmayı denersin" şeklindeki ahkam kesmenize şiddetle ve sonu kadar karşı dururum... Benim yaptığım farklı bir pencereden yaşam algılamasının farklı olan taraflarını ve doğrularını dile getirmekti ... Ve onu da yaptım, ne düşünürseniz düşünün, ne kadar kızıp ithamlarda bulunursanız bulunun... Sevgilerimle...
  20. Sayın 'sarıgöl'; Alıntıladğım sorularınızın yanıtı başlık içinde yazılan iletilerde var... "Ne dersiniz sayın gecekuşu bu işlere. " diye yönlendirdiğiniz final sorunuza ise şunu diyorum.. Bana aynı şeyleri sürekli tekrar ettirmenize gerek var mı bilemiyorum? Sevgilerimle..
  21. Nihayet, kişileştirmeden uzak durarak, başlığın konusuna kendi görüşünüzü belirten bir yanıt verdiniz... Tartışmalarıızı bu yaklaşım ve uslupla sürdürdüğünüz sürece karşılıklı olarak ne anlatmak istediğimizi, Aynı ya da farklı düşündüğümüz noktaları kavramamız ona göre görüş belirtmemiz mümkün öyle değil mi? *** Bu son yazdıklarınıza önce sizin bulunduğunuz yerden düşünce üreterek sorgulama yapmam gerekiyor... "Hamd âlemlerin rabbi olan Allah o kadar özgüveni yüksek o kadar lütufkâr ve o kadar sabırlı bir yaratıcı ki, aklımızı kuranın önüne geçirmeden insanoğlunun elindeki nimetler ve sağlık afiyeti üzerine ancak Allah' hamd etmemiz, bu nimetleri biz verdiği için ona dualar etmemiz gerekir... İnsanoğlunun yaşamına kolaylıklar getiren bilimsel gelişmeleri iyilik ve faydalar olarak görmemiz gerekir. Bu gelişme ve olanakları insanoğluna kazandıran insanoğlunun çabası ve azmi karşısındaki doğru tutumumuz teşekkür etmek, minnet duymak ve kendilerine hâyr dua etmek şeklinde olmalıdır. Aksi olsa ne olurdu bu seferde Allah insanın özgür iradesine saygı duymuyor kendi ne isterse onu düşündürüyor aksi düşünceye mensup zihinleri cezalandırıyor olurdu… Sağlık verende Allah'tır şifa verende Allah'tır. İnsanoğlu sadece sebepleri bulmuştur. Bu sebepleri yaratanda Allah'tır dileseydi yaratmazdı. *** Eğer başlığın içeriğini yazarken yukarıdaki bakış açısıyla açıklamalar getirseydim sanırım itiraz edeceğiniz bir nokta olmayacaktı… Ama benim itirazlarımda zaten tam bu noktada, Allah, nimet vermiyor, sağlık vermiyor, afiyet vermiyor diyorum ve örneklemelerle belgelendiriyorum. Yuakarıdaki alıntı da yazdıklarımla herşeye rağmen "Aklımızı Kuranın önüne geçirmemiz gerektiğini" söylüyorum... Siz Tanrının bize merhamet ettiğini, lütufta bulunduğunu söylüyorsunuz. Kendi aklımızı Kur'an'ın önüne geçirmediğimiz sürece; Kişilerden görmüş olduğumuz iyilikler, faydalar karşısındaki doğru tutumumuz teşekkür etmek, minnet duymak ve kendilerine hâyr dua etmek şeklinde olmalıdır. diyorsunuz... Bu da sizin yazılanlara itirazınız. Ben ve siz olarak yaşamı algılamada durduğumuz farklı yerleri yazdıklarımızla açıklamaya çalışıyoruz. Kendi açımdan sizin ne kadar yanlış düşündüğünüzü ispatlamak gibi bir kaygım yok. Benden farklı düşünüyorsunuz diye sizi yok saymak gibi yaklaşımım da yok.. Ben düşüncelerimi yazdım varsa sizde karşı görüşünüzü yazarsınız, Polemiğe girmek gibi bir gereksiz yöntemlere başvurmak yerine Her aklı başında insanın yapması gerektiği gibi gerisini okuyanların değerlendirmesine bırakmamız gerekiyor… Sevgilerimle...
  22. Non-steroidal anti-inflamatuar ilaçlar ya da Steroid dışı yangı önleyici ilaçlar kısaca NSAİİler. Diş ağrıları ve adet sancıları için yaygın olarak kullanılırlar. Analjezik, antipiretik ve antienflamatuar etkili ilaçlardır - Ağrı, ateş ve inflamasyonu azaltırlar. Roladol, Rolan gibi Non-steroidal anti-inflamatuar ilaçların, İçeriğinde bulunan etken madde "Mefenamik Asit"in dokularımız üzerinde travmayı nasıl giderdiği, virüs istilalarını, ısınma, kızarma ve şişme tepkisini nasıl önlediği ve rahimdeki kasılmaları nasıl azalttığı hala bilinmiyor... Özetle; Organlarımız üzerinde işleyiş biçimi hala açıklanabilmiş değil... Prostaglandin sentezini engelleyerek etki gösterdiği düşünülüyor... Bu ilaçların kullanım alanı çok yaygın ama nasıl bir sistematiği olduğu hakkında bir bilgimiz yok... *** Yaşamda karşımıza çıkan bilinmezliklerde nedenlerini araştırmak yerine hemen "Allah'ın hikmeti" der geçeriz ya... Bu bakış açısıyla çok rahatlıkla şu "Aykırı soruları" sorabiliriz; _"Mefenamik Asit"in işleyiş biçimi, sistematiği Allah'ın bir hikmeti midir? " _"İnsanların üzerinde iyileştiriçi etkisini Allah mı yönetir? " _"Allah bu ilacın vücudumuzda etki yapması için bizzat müdahalede mi bulunur? " ... *** Tabi ki hayır... Şu ana kadar ne olduğunu açıklayamamış olsak da, biyokimyasal bir etkileşimin söz konusu olduğunu biliyoruz... Açıklayamasak da bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz, Çünkü işleyiş biçimini bilemesek de her rahatsızlandığımızda sonuçlarını deneyimlediğimiz için etkilerini çok iyi biliyoruz. AYKIRI YANIT: Özetle; Burada vurgulanmak istenen şudur; Bilemediğimiz şeylerin ardında Tanrı aramak, Kolaycı bir yaklaşımla "Allah'ın Hikmeti" diye yanıtlar üretmek... Bilimin her boşluğuna Tanrı'yı (ya da tanrıları) sokuşturmak, aklı başında bir davranış, akıllıca bir iş değildir.
  23. Sayın 'Kemend'; Anlaşılan o ki; ben varsayımlar üzerine cümleler ürettim, sizde beni ciddiye alıp yanıt verdiniz demeye getiriyorsunuz... Bırakalım artık bu kelime oyunlarını... Uzun lafın kısası; Başlığın konusuna geri dönersek... Yazılanlarda anlatılmak istenen şuydu...
  24. Nükleer santrallerin çevre üzerindeki etkileri uranyum ve toryum çıkarma, yakıt hazırlama, zenginleştirme, üretim, kullanılan yakıtın yeniden işlenmesi, depolanması ve işletme ömrü bitip kapatılan reaktörlerin sökülmesi sırasında ortaya çıkmaktadır. Nükleer Santrallerde kullanılan uranyum ve toryum cevherlerinin çıkarılması ve işlenmesi esnasında düşük ışımalı atıklar yayılmaktadır. Bu atıkların bir bölümünün geçmişte yapı malzemesi olarak kullanılması, bu tür malzemeden yapılmış evlerde barınan insanların, uranyum madencilerinden daha yüksek dozda ışımaya maruz kalmalarına yol açmıştır. Nükleer santrallerden çevreye olabilecek en büyük etki bir kaza sonucu büyük miktarlarda radyoaktif maddenin çevreye yayılmasıdır. Nükleer Santrallerden yayılan gaz ve sıvı radyoaktif atıklar önemli çevre sorunları yaratmaktadır. Ancak, olası kaza durumunda radyasyonun çevreye olan etkileri kazanın şiddetine, reaktörün tipine ve reaktör dış emniyet sistemine göre değişmektedir. Şayet kaza sonucunda çevreye çeşitli radyoizotoplar yayılmışsa su, toprak ve hava alıcı ortamına radyasyonun yayılması, çevre ve insan sağlığını etkilemektedir. Radyasyon gerek ışınlama ile gerekse bitki ve deniz ürünlerinin yenmesi sonucu insanlara geçmektedir. Radyoaktif maddelerin (sezyum ve stronsyum) yarı ömürleri uzun olup (28 yıldan fazla) vücuttaki tabi elementlerle kimyasal benzerlikleri bulunduğundan insan vücudunda birikmesi sözkonusudur. Örneğin kalsiyumun kemik oluşumunda potansiyumun da çeşitli hücre fonksiyonları ile ilişkisi bulunmaktadır. Kimyasal olarak da stronsiyum kalsiyum ile sezyum ise potansiyum ile olan benzerliklerinden dolayı bu maddeler alınan besinlerle vücutta birikerek çeşitli kemik hastalıkları ve kemik kanserine sebep olmaktadırlar. Radyoaktif serpintiler sonucu toprağın bu atıkları absorblaması ve toprakta yetişen bitkilerin doğrudan yenilmesi veya bunları yiyen hayvanların et ve sütünün besin olarak alınması ile insan vücudunda radyoaktif maddeler birikmiş olacaktır. Yine atmosfere yayılan radyoaktif gazlar bulutlardan ışınlama ile veya gıda zinciri ile insanlara bulaşmakta ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
  25. Siz ne diyorsunuz? İletime bakarsanız alıntıladığım "Oysa yazdığım yazı şöyle:" dediğinizle aynı... Kelime oyunları yapmanız "aldım-alsam", "tekmeyi bastım- tekmeyi bassam" düşüncelerinizin özünü değiştirmiyor... Bu kendinizi zeki sanmanızın ötesinde, karşınızdakileri dil bilgisi bilmeyen saf insanlar sanmanın karmaşası... Kendi kendinize kurgulamalar yapıp ardından tartışma uslubuna uygun olmayan yaklaşımlar üretiyorsunuz... Siz karşınızdaki kişileri hep sizden daha akıl fakiri olarak mı değerlendirirsiniz? Alıntıda renklendirdiğim yerlerde yapmaya çalıştığınız şey çok yakışıksız... Aklınız sıra beni uygun lisanla akılsız, anlamaktan yoksun biri olarak ilan ediyorsunuz... "Allah'ın kendisine verdiği nimetleri güzel kullanabilenle kullanamayan bir olur mu hiç." diyorsunuz... Ama ben sizin bu bakış açınızı kabul etmiyorum, aklını sizin gibi kullananlardan olmayı asla tercih etmem... Kelime oyunları yapmak yerine, yazılanlara varsa karşı görüşünüz yazarsınız. Tartışmayı kişiselleştirip, onları aklısız olmakla itham etmenin, Söyleyecek bir şeyleri olmayanların yakışıksız bir davranışı olarak gördüğümü bilmenizi isterim... Bu yaklaşımınızı muhatap olarak almıyor ve size iade ediyorum... Alttaki imzayı okuyup üzerinde düşünmelisiniz bence... Kendinize ve çevrenizdekilere iyi davranmanız dileklerimle...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.