Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    3.724
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    30

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. Size ne yapmanız gerektiğini kimse söyleyemez. Söylemeye kalkarsa, önereceği herşey "ona göredir, onun doğrularıdır." Bu çerçeveden yola çıkarsak benim size önerilerim şu başlıklar olabilir. http://www.turkish-m...il-asik-oluruz/ http://www.turkish-m...arkadas-edinme/
  2. Bir insanın evini önce kundaklayarak sonrasında onu söndürmeye zorla talip olup ev sahiplerine bedel ödetenler ne kadar haklılık payına sahipse. Kenan Evren ve cuntacılarda o kadar haklıdır...
  3. National Geographic tarafından hazırlanmış Dünyanın oluşumunu anlatan belgeseli (Türkçe alt yazılı)
  4. History Channel tarafından hazırlanmış gözün evrimini anlatan belgesel_3 Bölüm (Türkçe dublaj)
  5. Nerede deneyeceksin "omar"?.. Bieni ve 'Back track' senin yerine yapıyor bu denemeleri... *** Türkiyede en çok kullanılan telekomun başlangıç yönlendirmesi nedeniyle telefon numaraları... Bankalar da ise doğum tarihleri... Başka bir seçenek vermiyorlar ki zaten, 0-9 arası rakamlar ve içlerinden dördünü seçmek zorundasın...
  6. "Bir de aşık olunacak mecra kalmadı. Artık ortak alanları paylaşmıyoruz. Bizim agoramız yok artık. Herkes kendi bacağından asılmak isteyen koyun tarifinde."M.Okay

  7. Dün gece otururken sonunda “Mazoşist” olduğuma karar verdim. Gecenin bir yarısı oturmuş Nagehan Alçı’yla Ahmet Kekeç’i izlerken yakaladım kendimi. Nasıl bu kadar cahilane konuşuyorlar anlamıyorum, daha doğrusu bunları TV kanallarına neden çıkartıyorlar anlamadığım o. Çok bilgili iki kişiden biri olan Ahmet Kekeç Suriye konusunu anlatırken “Suriye Osmanlı döneminden bizim eyaletimizdi…” dediğinde bu insanların ne gibi düşleri olduğunu düşündüm. Meclis darbeleri araştıracakmış, sıra geldi onu tartışmaya. Nagehan Alçı’ya göre sol Muhsin Batur’a solcu diyormuş. Büyük bir olasılıkla Nagehan Alçı bırakın solun Muhsin Batur’u solcu sanmasını Ahmet Altan’ı, Murat Belge’yi, Oral Çalışlar’ı solcu sanıyordur. Çünkü bu yorumu yapan birisi sol’un ne olduğunu bilmiyordur. Nagehan Alçı’ya göre sol Turgut Özal dönemine de sivil darbe diyormuş. İşte burada haklısın Nagehan Alçı, Turgut Özal dönemi askeri darbenin devamı sivil darbedir. Yazacaklarımı anlayacağını sanmıyorum ama ben yine de neden o dönemin sivil darbe olduğunu anlatmaya çalışayım sana. Herşeyden önce 12 Eylül darbesinin en önemli gerekçelerinden biri 24 Ocak kararlarıdır. Sana kararları detaylı olarak anlatmayacağım ama bu kararların uygulanması için otoriter bir rejim gerekiyordu, bu kararların uygulanması için grevlerin, boykotların olmaması gerekiyordu. Böylece bu ortam oluşturuldu. 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal’dır Nagehan Alçı, yani darbenin baş mimarı odur. Turgut Özal 12 Eylül faşizminin başbakan yardımcısıdır, bu darbeci olmak için yeterli midir sence? Hâlâ anlamadıysan sana o dönemin bir bilançosunu vereyim: 10000 kişi göz altına alındı 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50′si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1′i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. Turgut Özal bu dönemin sorumlusudur, sadece o dönemin değil, sonrasında da 12 Eylül faşizminin hiçbir yasasını değiştirmeden başbakanlık eden şahıstır. İstedikleri kadar Ahmet Altanlar, Cengiz Çandarlar hatta Çetin Altanlar onu demokrat sansınlar, Turgut Özal’ın 2 kişinin idam edilmesi için başbakan yardımcısı olarak verdiği imza bile tarihten hiç silinmeyecektir. Turgut Özal hükümeti askeri darbenin sivil devamıdır. Bütün işler bir eşeğin başının altından çıkmış Nagehan Alçı, bunu biliyor muydun? Özal pilot olmak istemiş ama aynı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın attan düşmesi gibi o da eşekten düşmüş ve bir kolu kısa kalmış. İşte bu eşek yüzünden Özal pilot yerine başımıza başbakan oldu. Ne şans değil mi, Deniz Gezmişleri idam ettiren Süleyman Demirel Kırat’tan düştü, en çok faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemin başbakanı Tansu Çiller Kırat’tan düştü, 12 Eylül darbesinin mimarı Turgut Özal eşekten düştü, son sivil darbenin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan attan düştü. “Türkiye’de sağ iktidarlar, darbeler, atlar ve eşekler” diye bir kitap mı yazsam ne!... ahmetnesin_Nisan 12, 2012
  8. Geçenlerde kitap fuarı için Ankara’daydım. Dönüş biletimi ayın 3’üne almışım. Bir arkadaşımla konuşurken uçak biletimi 1 gün sonraya almamı ve Kenan Evren’in duruşmasına katılmamı önerdi. Haklıydı, bunca arkadaşımı, yoldaşımı öldürten birinin duruşmasına katılmam gerekiyordu. En azından babama “Vatan haini” diyen birinin duruşmasına katılmam gerekiyordu. 12 Eylül sonrası bana en çok koyan Netekim Fırçacı Paşanın “Aydınlar Dilekçesi”ni imzalayanlara “Vatan haini” demesiydi. Esasında onun gibi kültürsüz birinin bunu söylemesi çok doğaldı, üzüldüğüm bu değildi. Netekim Fırçacı Paşa aydınlara “Vatan haini” dediğinde Aziz Nesin ona dava açmayı önermişti. Ancak bu öneri fazla tutmadı çünkü o dilekçeyi imzalayan aydınların büyük bir kısmı çekindiler yada tam türkçesiyle korktular. Sonuçta 3-4 kişi dava açmayı kabul edince Aziz Nesin tek başına dava açtı ancak Netekim Fırçacı Paşaya dava açılamıyordu çünkü yaptıklarından sorumlu değildi. Mahkeme kararı ve sonrası ilginçtir: “Aziz Nesin vs. Kenan Evren Davası.- Aziz Nesin, “aydınlar dilekçesi” olarak bilinen bir dilekçenin hazırlayıcılarından biridir (15 Mayıs 1984). Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, Manisa’da yaptığı açık hava konuşmasında “aydınlar dilekçesi”ni hazırlayan ve imzalayanların vatan haini olduğu yolunda görüşler dile getirdiği iddia edilmiştir. Aziz Nesin, Cumhurbaşkanının bu şekilde kendisinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürerek, Cumhurbaşkanı Kenan Evren aleyhine 4 Şubat 1987 tarihinde manevî tazminat davası açmıştır. Soru: Mahkemenin kararı ne olmalıdır? Neden? Ödev: Yukarıdaki davada Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesi, “görevi sırasındaki işlemlerinden ötürü sorumsuzluğu ve yargı bağışıklığı bulunan Cumhurbaşkanı hakkında dava açılamayacağı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 27 Nisan 1987 tarih ve E.1987/2865, K.1987/3701 sayılı kararıyla, “Cumhurbaşkanının yurt gezisi sırasında yaptığı açık hava toplantılarında ‘aydınlar dilekçesi’ ile ilgili olarak görüş açıklamasının görevi ile ilgisi olduğu kuskusuzdur” diyerek Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıdaki kararını onamıştır. Yargıtayın onama kararından sonra, davacı Aziz Nesin Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuruda bulunmuş, ama Komisyon 6 Temmuz 1989 tarihli kararıyla davacının başvurusunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Aziz Nesin Türkiye’ye Karsı, No.13901, 6 Temmuz 1989 (Nakleden: Şeref Gözübüyük, Anayasa Hukuku, Ankara, Turhan, 1998, s.231).” Kenan Evren aydınlara “Ne yapayım ben böyle aydını, Vahdettin de aydındı ama vatan hainiydi!..” diye açıklamıştı meşhur Manisa konuşmasında. Aziz Nesin de yanıt olarak “Vahdettin’in vatan hainliğini bilemem ama devlet başkanıydı…” diye yanıtlamıştı. Kenan Evren, Ziya Ül Hak öldüğünde de “Aziz kardeşim öldü…” dediğinde yanıt olarak “Ben ölmedim, ayrıca kardeşin filan da değilim…” diye açıklama yapıp Kenan Evren’le hem dalga geçmiş, hem de iki faşistin bağlılığını açıklamaya çalışmıştı. O gün Kenan Evren’e dava açmaktan korkanlar bugün davayı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlıyorlar. Belki kimileri davaya müdahil bile olmuşlardır, AKP’nin de müdahil olduğu bu davayı yüzyılın en demokratik olayı sanıyorlar. Taraf Gazetesi yazarı Murat Belge bugünkü yazısına “12 Eylül davası başladı. Kendi hesabıma, kendi ömrümde böyle bir olaya tanıklık edeceğimi düşünmemiştim.” diye başlamış. Ben Murat Belge’nin yerinde olsam bunu yazmaktan utanırdım çünkü o Kenan Evren’in kendisine “Vatan Haini” denilmesini kabul edenlerden. 1984 yılında dilekçeye imza atıp darbeciye dava açamayanlar bugün darbe karşıtı. Sadece komiksiniz, halkla alay ediyorsunuz… Bana gelince, neden mi duruşmaya kalmadım. Uçak şirketini aradım, meğer ben dönüş biletimi kampanyadan almışım, o biletim yandığı gibi yeni bilet için de 70 lira vermem gerekiyormuş. Değmezsin, dedim kendi kendime Kenan Evren, aynı kimileri gibi değmezsin… ...ahmetnesin_Nisan 7, 2012
  9. *** Önce-RNA Hipotezi (ya da günümüzdeki adıyla RNA Dünyası Kuramı), pek çok açıdan desteklenmektedir. Örneğin, canlılık Dünya'da, Dünya'nın var olmaya ve soğumaya başladığı 4.5 milyar yıl öncesinden yaklaşık 600-700 milyon yıl önce (bundan 3.8 milyar yıl kadar önce) var olmaya başlamıştır. Bu 600-700 milyon yıllık uzun süreçte, Dünya üzerinde sonsuz sayıda kimyasal tepkime gerçekleşmiştir. Miller-Urey Deneyleri ile ispatlandığı ve 462 farklı üniversitede de günümüzde sınandığı, geliştirildiği ve başarılı bulunduğu üzere, o günlerin şartlarında oluşan sayısız organik molekül, birbirleriyle birleşmiş, ayrılmış, tekrar birleşmiş ve sınırsız sayıda deneme-yanılma yapılmıştır. Sonunda daha kararlı yapıda olan bileşimler varlıklarını korumuşlardır ve cansızlıktan canlılığın oluşumu bu şekilde, minik adımlarlra, 600-700 milyon yılda gerçekleşmiştir. Bu süre, bir ribozimin var olabilmesi için fazlasıyla yeterli bir süredir. Zaten bir tanesi var olduktan sonra, sınırsız sayıda ribozim ve dolayısıyla RNA molekülünün olması işten bile değildir. RNA var olduktan sonra, gerek diğer moleküllerle tepkimeler, gerekse de yine deneme-yanılma ve buna bağlı seçilim sonucu DNA molekülü oluşabilmiştir. Zaten RNA var olduktan sonra, DNA'nın var olması için sadece aralarında kimyasal çekim olan (Adenozin ile Timin'lerin ve Guaninler ile Citozin'lerin karşılıklı geldiği) RNA dizilimleri birleşmesi yeterli olmuştur. İşte bu, genetik kalıtımın ve dolayısıyla Evrim'in gerçek anlamda başladığı noktadır. Ancak daha önceki yazılarımızda da görüldüğü gibi 'Evrim Mekanizmaları'ndan ve doğa yasalarından biri olan Doğal Seçilim, bundan öncesinde de moleküler düzeyde etkilidir. Ve yine görülebileceği gibi, aslında bu kadar abartılan bir kimyasal maddenin oluşumu, o kadar da akıl almaz karmaşıklığa sahip değildir. Ne yazık ki konu hakkında bilgi sahibi olmayan insanlar, basit ilkokul matematik bilgileriyle Evrimsel Biyoloji'ye meydan okuyabileceklerini sanarak ciddi hataya düşmektedirler. Onların akıllarına gelen soruların hemen hepsi, bilim tarafından onlarca yıl önce cevaplanıp geçilmiş sorulardır. Önemli olan araştırmasını ve sorgulamasını bilmektir. *** Kaynak: ÇMB (Evrim Ağacı)
  10. *** Ancak sonuç olarak, RNA, bu yöntemlerle ve muhtemelen başlangıçta daha basit ve karmaşık olmayan; ancak daha çok hataya meyilli olan yöntemlerle DNA'yı üretebilmektedir. İşte bu da bizi RNA Dünyası Kuramı'na götürür. (bu artık bir hipotez olmayacak kadar farklı çeşitte bilimsel gerçeklerle desteklenmektedir.) Bu kurama göre, daha önce bahsedildiği gibi, sadece 1 adet ribozim enzimi kimyasal ve fiziksel tepkimeler dahilinde doğal şartlar altında var olmuştur ve Doğal Seçilim sayesinde, bu yapı kendisinin üretimini sağladığı için seçilmiş ve varlığını sürdürmüştür. Bu sayede, kısa sürede Dünya'ya RNA molekülleri hakim olmaya başlamıştır. Hele ki yağ moleküllerinin su içerisinde self-organization denen bir diğer bilimsel kuram dahilinde, daha önce açıkladığımız basamaklardan geçerek bir zırh oluşturmaları ve RNA'ların bu zırh içerisine hapsolması, onları daha da avantajlı hale getirmiştir. İşte koaservat dediğimiz ilk "canlı" yapıların genetik materyal kazanmaları da bu şekilde gerçekleşmiştir. Koaservatların oluşum ve gelişimlerine önümüzdeki yazılarda değineceğiz. Ribozim ve bunun sayesinde üretilen RNA molekülüne sahip olan koaservatlar, genetik materyalin düzenleyici rolünden ötürü çok daha avantajlı konuma geçmişlerdir ve herhangi bir genetik materyale sahip olmayanlara karşı üstünlük sağlamışlardır. Genetik materyal, bir hücre (ya da daha basit olarak koaservat) içerisindeki bütün tepkimelerin bilgisini depolayan yapıdır. Dolayısıyla genetik materyalin kazanılması, hücre içerisinde düzenli olarak gerçekleşecek tepkimelerin başlamasından daha önce olmuş olmalıdır. Daha sonra, genetik materyale vee bu sebeple de düzenli bir şekilde yaşamlarını sürdürüp çoğalmayı başarabilen bu koaservatlar gittikçe gelişerek tek hücreli canlıları meydana getirmişler ve bunların 3.8 milyar yıllık evrimleri sonucu da günümüzdeki modern canlılar meydana gelmiştir. ***
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.