GeceKuşu tarafından postalanan herşey
- Evren : Kozmik Olaylar
- Evren : Kozmik Kıyamet
- Evren : Kozmik Delikler
- Evren : Takımyıldızlar
- Evren : Başka Bir Dünya
-
"Darbeciler de Darbelenir"
- kadının sizden hoşlandığını nasıl anlarsınız?
Size ne yapmanız gerektiğini kimse söyleyemez. Söylemeye kalkarsa, önereceği herşey "ona göredir, onun doğrularıdır." Bu çerçeveden yola çıkarsak benim size önerilerim şu başlıklar olabilir. http://www.turkish-m...il-asik-oluruz/ http://www.turkish-m...arkadas-edinme/- AŞK_Nasıl Aşık Oluruz? (Türkçe Dublaj)
- 70 LİRAYA DEĞMEZSİN KENAN EVREN…
Bir insanın evini önce kundaklayarak sonrasında onu söndürmeye zorla talip olup ev sahiplerine bedel ödetenler ne kadar haklılık payına sahipse. Kenan Evren ve cuntacılarda o kadar haklıdır...- DÜNYANIN OLUŞUMU (National Geographic_7 Bölüm)
- Gözün Evrimi (History Channel_3 Bölüm)
- Yaşam Mücadelesi
- Vahşi Doğa
- Dünya'da en çok kullanılan 10 şifre
Nerede deneyeceksin "omar"?.. Bieni ve 'Back track' senin yerine yapıyor bu denemeleri... *** Türkiyede en çok kullanılan telekomun başlangıç yönlendirmesi nedeniyle telefon numaraları... Bankalar da ise doğum tarihleri... Başka bir seçenek vermiyorlar ki zaten, 0-9 arası rakamlar ve içlerinden dördünü seçmek zorundasın...- 12 EYLÜL DAVASINDA ÖNCE HALK YARGILANMALI…
- Türkiye’de sağ iktidarlar, darbeler, atlar ve eşekler
Dün gece otururken sonunda “Mazoşist” olduğuma karar verdim. Gecenin bir yarısı oturmuş Nagehan Alçı’yla Ahmet Kekeç’i izlerken yakaladım kendimi. Nasıl bu kadar cahilane konuşuyorlar anlamıyorum, daha doğrusu bunları TV kanallarına neden çıkartıyorlar anlamadığım o. Çok bilgili iki kişiden biri olan Ahmet Kekeç Suriye konusunu anlatırken “Suriye Osmanlı döneminden bizim eyaletimizdi…” dediğinde bu insanların ne gibi düşleri olduğunu düşündüm. Meclis darbeleri araştıracakmış, sıra geldi onu tartışmaya. Nagehan Alçı’ya göre sol Muhsin Batur’a solcu diyormuş. Büyük bir olasılıkla Nagehan Alçı bırakın solun Muhsin Batur’u solcu sanmasını Ahmet Altan’ı, Murat Belge’yi, Oral Çalışlar’ı solcu sanıyordur. Çünkü bu yorumu yapan birisi sol’un ne olduğunu bilmiyordur. Nagehan Alçı’ya göre sol Turgut Özal dönemine de sivil darbe diyormuş. İşte burada haklısın Nagehan Alçı, Turgut Özal dönemi askeri darbenin devamı sivil darbedir. Yazacaklarımı anlayacağını sanmıyorum ama ben yine de neden o dönemin sivil darbe olduğunu anlatmaya çalışayım sana. Herşeyden önce 12 Eylül darbesinin en önemli gerekçelerinden biri 24 Ocak kararlarıdır. Sana kararları detaylı olarak anlatmayacağım ama bu kararların uygulanması için otoriter bir rejim gerekiyordu, bu kararların uygulanması için grevlerin, boykotların olmaması gerekiyordu. Böylece bu ortam oluşturuldu. 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal’dır Nagehan Alçı, yani darbenin baş mimarı odur. Turgut Özal 12 Eylül faşizminin başbakan yardımcısıdır, bu darbeci olmak için yeterli midir sence? Hâlâ anlamadıysan sana o dönemin bir bilançosunu vereyim: 10000 kişi göz altına alındı 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50′si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1′i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. Turgut Özal bu dönemin sorumlusudur, sadece o dönemin değil, sonrasında da 12 Eylül faşizminin hiçbir yasasını değiştirmeden başbakanlık eden şahıstır. İstedikleri kadar Ahmet Altanlar, Cengiz Çandarlar hatta Çetin Altanlar onu demokrat sansınlar, Turgut Özal’ın 2 kişinin idam edilmesi için başbakan yardımcısı olarak verdiği imza bile tarihten hiç silinmeyecektir. Turgut Özal hükümeti askeri darbenin sivil devamıdır. Bütün işler bir eşeğin başının altından çıkmış Nagehan Alçı, bunu biliyor muydun? Özal pilot olmak istemiş ama aynı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın attan düşmesi gibi o da eşekten düşmüş ve bir kolu kısa kalmış. İşte bu eşek yüzünden Özal pilot yerine başımıza başbakan oldu. Ne şans değil mi, Deniz Gezmişleri idam ettiren Süleyman Demirel Kırat’tan düştü, en çok faili meçhul cinayetlerin işlendiği dönemin başbakanı Tansu Çiller Kırat’tan düştü, 12 Eylül darbesinin mimarı Turgut Özal eşekten düştü, son sivil darbenin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan attan düştü. “Türkiye’de sağ iktidarlar, darbeler, atlar ve eşekler” diye bir kitap mı yazsam ne!... ahmetnesin_Nisan 12, 2012- 70 LİRAYA DEĞMEZSİN KENAN EVREN…
Geçenlerde kitap fuarı için Ankara’daydım. Dönüş biletimi ayın 3’üne almışım. Bir arkadaşımla konuşurken uçak biletimi 1 gün sonraya almamı ve Kenan Evren’in duruşmasına katılmamı önerdi. Haklıydı, bunca arkadaşımı, yoldaşımı öldürten birinin duruşmasına katılmam gerekiyordu. En azından babama “Vatan haini” diyen birinin duruşmasına katılmam gerekiyordu. 12 Eylül sonrası bana en çok koyan Netekim Fırçacı Paşanın “Aydınlar Dilekçesi”ni imzalayanlara “Vatan haini” demesiydi. Esasında onun gibi kültürsüz birinin bunu söylemesi çok doğaldı, üzüldüğüm bu değildi. Netekim Fırçacı Paşa aydınlara “Vatan haini” dediğinde Aziz Nesin ona dava açmayı önermişti. Ancak bu öneri fazla tutmadı çünkü o dilekçeyi imzalayan aydınların büyük bir kısmı çekindiler yada tam türkçesiyle korktular. Sonuçta 3-4 kişi dava açmayı kabul edince Aziz Nesin tek başına dava açtı ancak Netekim Fırçacı Paşaya dava açılamıyordu çünkü yaptıklarından sorumlu değildi. Mahkeme kararı ve sonrası ilginçtir: “Aziz Nesin vs. Kenan Evren Davası.- Aziz Nesin, “aydınlar dilekçesi” olarak bilinen bir dilekçenin hazırlayıcılarından biridir (15 Mayıs 1984). Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, Manisa’da yaptığı açık hava konuşmasında “aydınlar dilekçesi”ni hazırlayan ve imzalayanların vatan haini olduğu yolunda görüşler dile getirdiği iddia edilmiştir. Aziz Nesin, Cumhurbaşkanının bu şekilde kendisinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ileri sürerek, Cumhurbaşkanı Kenan Evren aleyhine 4 Şubat 1987 tarihinde manevî tazminat davası açmıştır. Soru: Mahkemenin kararı ne olmalıdır? Neden? Ödev: Yukarıdaki davada Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesi, “görevi sırasındaki işlemlerinden ötürü sorumsuzluğu ve yargı bağışıklığı bulunan Cumhurbaşkanı hakkında dava açılamayacağı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 27 Nisan 1987 tarih ve E.1987/2865, K.1987/3701 sayılı kararıyla, “Cumhurbaşkanının yurt gezisi sırasında yaptığı açık hava toplantılarında ‘aydınlar dilekçesi’ ile ilgili olarak görüş açıklamasının görevi ile ilgisi olduğu kuskusuzdur” diyerek Ankara Dokuzuncu Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıdaki kararını onamıştır. Yargıtayın onama kararından sonra, davacı Aziz Nesin Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuruda bulunmuş, ama Komisyon 6 Temmuz 1989 tarihli kararıyla davacının başvurusunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Aziz Nesin Türkiye’ye Karsı, No.13901, 6 Temmuz 1989 (Nakleden: Şeref Gözübüyük, Anayasa Hukuku, Ankara, Turhan, 1998, s.231).” Kenan Evren aydınlara “Ne yapayım ben böyle aydını, Vahdettin de aydındı ama vatan hainiydi!..” diye açıklamıştı meşhur Manisa konuşmasında. Aziz Nesin de yanıt olarak “Vahdettin’in vatan hainliğini bilemem ama devlet başkanıydı…” diye yanıtlamıştı. Kenan Evren, Ziya Ül Hak öldüğünde de “Aziz kardeşim öldü…” dediğinde yanıt olarak “Ben ölmedim, ayrıca kardeşin filan da değilim…” diye açıklama yapıp Kenan Evren’le hem dalga geçmiş, hem de iki faşistin bağlılığını açıklamaya çalışmıştı. O gün Kenan Evren’e dava açmaktan korkanlar bugün davayı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlıyorlar. Belki kimileri davaya müdahil bile olmuşlardır, AKP’nin de müdahil olduğu bu davayı yüzyılın en demokratik olayı sanıyorlar. Taraf Gazetesi yazarı Murat Belge bugünkü yazısına “12 Eylül davası başladı. Kendi hesabıma, kendi ömrümde böyle bir olaya tanıklık edeceğimi düşünmemiştim.” diye başlamış. Ben Murat Belge’nin yerinde olsam bunu yazmaktan utanırdım çünkü o Kenan Evren’in kendisine “Vatan Haini” denilmesini kabul edenlerden. 1984 yılında dilekçeye imza atıp darbeciye dava açamayanlar bugün darbe karşıtı. Sadece komiksiniz, halkla alay ediyorsunuz… Bana gelince, neden mi duruşmaya kalmadım. Uçak şirketini aradım, meğer ben dönüş biletimi kampanyadan almışım, o biletim yandığı gibi yeni bilet için de 70 lira vermem gerekiyormuş. Değmezsin, dedim kendi kendime Kenan Evren, aynı kimileri gibi değmezsin… ...ahmetnesin_Nisan 7, 2012- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Önce-RNA Hipotezi (ya da günümüzdeki adıyla RNA Dünyası Kuramı), pek çok açıdan desteklenmektedir. Örneğin, canlılık Dünya'da, Dünya'nın var olmaya ve soğumaya başladığı 4.5 milyar yıl öncesinden yaklaşık 600-700 milyon yıl önce (bundan 3.8 milyar yıl kadar önce) var olmaya başlamıştır. Bu 600-700 milyon yıllık uzun süreçte, Dünya üzerinde sonsuz sayıda kimyasal tepkime gerçekleşmiştir. Miller-Urey Deneyleri ile ispatlandığı ve 462 farklı üniversitede de günümüzde sınandığı, geliştirildiği ve başarılı bulunduğu üzere, o günlerin şartlarında oluşan sayısız organik molekül, birbirleriyle birleşmiş, ayrılmış, tekrar birleşmiş ve sınırsız sayıda deneme-yanılma yapılmıştır. Sonunda daha kararlı yapıda olan bileşimler varlıklarını korumuşlardır ve cansızlıktan canlılığın oluşumu bu şekilde, minik adımlarlra, 600-700 milyon yılda gerçekleşmiştir. Bu süre, bir ribozimin var olabilmesi için fazlasıyla yeterli bir süredir. Zaten bir tanesi var olduktan sonra, sınırsız sayıda ribozim ve dolayısıyla RNA molekülünün olması işten bile değildir. RNA var olduktan sonra, gerek diğer moleküllerle tepkimeler, gerekse de yine deneme-yanılma ve buna bağlı seçilim sonucu DNA molekülü oluşabilmiştir. Zaten RNA var olduktan sonra, DNA'nın var olması için sadece aralarında kimyasal çekim olan (Adenozin ile Timin'lerin ve Guaninler ile Citozin'lerin karşılıklı geldiği) RNA dizilimleri birleşmesi yeterli olmuştur. İşte bu, genetik kalıtımın ve dolayısıyla Evrim'in gerçek anlamda başladığı noktadır. Ancak daha önceki yazılarımızda da görüldüğü gibi 'Evrim Mekanizmaları'ndan ve doğa yasalarından biri olan Doğal Seçilim, bundan öncesinde de moleküler düzeyde etkilidir. Ve yine görülebileceği gibi, aslında bu kadar abartılan bir kimyasal maddenin oluşumu, o kadar da akıl almaz karmaşıklığa sahip değildir. Ne yazık ki konu hakkında bilgi sahibi olmayan insanlar, basit ilkokul matematik bilgileriyle Evrimsel Biyoloji'ye meydan okuyabileceklerini sanarak ciddi hataya düşmektedirler. Onların akıllarına gelen soruların hemen hepsi, bilim tarafından onlarca yıl önce cevaplanıp geçilmiş sorulardır. Önemli olan araştırmasını ve sorgulamasını bilmektir. *** Kaynak: ÇMB (Evrim Ağacı)- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Ancak sonuç olarak, RNA, bu yöntemlerle ve muhtemelen başlangıçta daha basit ve karmaşık olmayan; ancak daha çok hataya meyilli olan yöntemlerle DNA'yı üretebilmektedir. İşte bu da bizi RNA Dünyası Kuramı'na götürür. (bu artık bir hipotez olmayacak kadar farklı çeşitte bilimsel gerçeklerle desteklenmektedir.) Bu kurama göre, daha önce bahsedildiği gibi, sadece 1 adet ribozim enzimi kimyasal ve fiziksel tepkimeler dahilinde doğal şartlar altında var olmuştur ve Doğal Seçilim sayesinde, bu yapı kendisinin üretimini sağladığı için seçilmiş ve varlığını sürdürmüştür. Bu sayede, kısa sürede Dünya'ya RNA molekülleri hakim olmaya başlamıştır. Hele ki yağ moleküllerinin su içerisinde self-organization denen bir diğer bilimsel kuram dahilinde, daha önce açıkladığımız basamaklardan geçerek bir zırh oluşturmaları ve RNA'ların bu zırh içerisine hapsolması, onları daha da avantajlı hale getirmiştir. İşte koaservat dediğimiz ilk "canlı" yapıların genetik materyal kazanmaları da bu şekilde gerçekleşmiştir. Koaservatların oluşum ve gelişimlerine önümüzdeki yazılarda değineceğiz. Ribozim ve bunun sayesinde üretilen RNA molekülüne sahip olan koaservatlar, genetik materyalin düzenleyici rolünden ötürü çok daha avantajlı konuma geçmişlerdir ve herhangi bir genetik materyale sahip olmayanlara karşı üstünlük sağlamışlardır. Genetik materyal, bir hücre (ya da daha basit olarak koaservat) içerisindeki bütün tepkimelerin bilgisini depolayan yapıdır. Dolayısıyla genetik materyalin kazanılması, hücre içerisinde düzenli olarak gerçekleşecek tepkimelerin başlamasından daha önce olmuş olmalıdır. Daha sonra, genetik materyale vee bu sebeple de düzenli bir şekilde yaşamlarını sürdürüp çoğalmayı başarabilen bu koaservatlar gittikçe gelişerek tek hücreli canlıları meydana getirmişler ve bunların 3.8 milyar yıllık evrimleri sonucu da günümüzdeki modern canlılar meydana gelmiştir. ***- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Şimdi, bu kavramı daha iyi anlamak amacıyla, Biyoloji'deki "central dogma" (merkezi dogma) denen yapıyı özetleyecek olursak: 1) DNA, kendisini ve RNA'yı üretebilen moleküldür. 2) RNA, DNA'yı üretemez ancak proteinleri sentezleyebilir. 3) Proteinler, ne RNA'yı ne de DNA'yı sentezleyebilir. Sadece bunlar tarafından sentezlenirler. Daha önce de bahsettiğimiz gibi retrovirüslerin keşfi, bu dogmanın ikinci maddesinin ihlal edilebildiğini, dolayısıyla ilkenin geçersiz olduğunu göstermiştir. Retrovirüsler, yapılarında var olan RNA'yı kullanarak DNA sentezlerler. Bunu yapan enzimse reverse transcriptase denen bir enzimdir. Biraz karmaşık olan ve temel Biyoloji bilgisi gerektiren bu olayı kabaca özetlemekte fayda görüyoruz. Bunu anlamak için, günümüzde bu işlemi halen gerçekleştirebilen varlıklar olan ve canlı sayılmayan retrovirüsler (4. sınıf virüsler) ve onlardaki RNA'dan DNA sentezini inceleyebiliriz: 1) Özel bir tRNA, RNA üzerinden çiftlenmenin başlaması için gereken öncül molekül olarak RNA'nın "birincil bağlanma bölgesi" denen kısmına bağlanır. 2) Sentezlenecek olan tamamlayıcı şeridin ilk parçaları, bu öncül molekülün bağlandığı birincil bağlanma bölgesinin hemen yanında bulunan R ve U5 denen bölgeye bağlanır ve bunların ikizleri, öncül molekülün peşinde üretilir. 3) RNAz H denen bir enzim, DNA'yı üretecek olan RNA'nın bu R ve U5 bölgelerini parçalar. 4) Bu işlem sonrasında, öncül molekül RNA'nın öteki ucuna geçer ve peşinden kopyalanmış R ve U5 parçalarını da sürükler. Bu parçalardan R isimli kısım, RNA'nın diğer ucundaki R ile bağ kurar. 5) Bu işlemden sonra RNA hızla kopyalanır ve tek bir şerit olan RNA'dan, ikincil ve kendisinin ikizi bir şerit elde edilir. Bu, aynı zaman "eş DNA"nın (üretilecek olan DNA) ilk şeridi olur. Bu sırada RNAz H enzimi, ana RNA'nın büyük bir kısmını parçalar. 6) İlk şerit üretildikten sonra, otomatik olarak virüs içerisindeki RNA, ikinci şeridin oluşumunu tetikler. 7) İlk baştakine benzer bir sıçrama sonucunda, RNAz tarafından parçalanan RNA'nın yerine, ilk şeridi tamamlayan ikinci şerit üretilir. Böylece tek şeritli RNA'dan, çift sarmal olan DNA üretimi tamamlanır. Bu olay, ilk bakışta karışık ve "moleküllerin kendi kendine yapamayacakları kadar karmaşık bir iş" gibi gözükse de, sorun "canlılık" kavramındaki hatalı tanımımızdan kaynaklanmaktadır. Şu nokta anlaşılırsa, sorun ortadan kalkar: "Canlı", bu yukarıda saydığımız gibi veya daha da karmaşık moleküler tepkimeleri gerçekleştirebilen varlıklar değillerdir. Tam tersine, bu yukarıda saydığımız gibi veya daha karmaşık moleküler tepkimelerin gerçekleştiği atomlar ve moleküller bütününe biz dönüp baktığımızda "canlı" diyoruz. Buradaki ufak farkı yakalayabildiğinizde, aklınızdaki pek çok sorun ortadan kalkacaktır. Daha ayrıntılı bilgi için, "canlılık" ve "cansızlık" kavramıyla ilgili bundan önceki Canlılığın Evrimi 1: "Canlılık" ve "Cansızlık" Kavramları. başlığınabakılabilir. ***- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Sonradan yapılan yeni bir keşif, zaten neredeyse tüm soru işaretlerini ortadan kaldırmaya yetmiştir: Ribozim (ribozyme) isimli bir RNA parçası ve aynı zamanda da enzim keşfedilmiştir. Ribozim, "ribonükleik asit enzimi"nin kısaltılmışıdır. Ribozim, aslında temel olarak bir RNA molekülüdür. Bu molekülün üçüncül (tetriary) yapısı (daha fazla bilgi için proteinlerin yapısal özelliklerine bakmanızı tavsiye ederiz) sayesinde, kalıtım materyali haricinde, aynı zamanda bir enzim olarak çalışmakta ve kimyasal tepkimelerin aktivasyon enerjisini düşürebilmektedir. Ribozim kimyasal yapısından ötürü, ortamda kendisini oluşturacak ve yazı dizimizin önceki yazılarında bahsettiğimiz temel Hayat Molekülleri'nden olan nükleotitler bulunduğu sürece, kendi kendisini üretme tepkimesini tetikleyecek bir yapıdadır. Bu tip yapılara (ribozim tek değildir), bilim dünyasında oto-katalizör denmektedir. Dolayısıyla canlılığın başlangıcında, aktivasyon enerjisi düşürülmemiş; ancak çevre etkisi altında normalden daha kolay gerçekleşebilen bir kimyasal tepkime sonucunda, tek bir ribozim bile üretilirse (ki ribozimin yapısı DNA'dan son derece basittir), sonrasında bu ribozimin kendisinin üretimini sağlayan tepkimeyi hızlandıran özelliği sayesinde sınırsız sayıda ribozimin oluşması sadece dakikalar ve günler alacaktır. Dolayısıyla Önce-RNA Hipotezi dahilinde, ilk oluşan molekül bir ribozimdir (bir tip RNA'dır) ve bu enzim doğal süreçlerle milyonlarca yıllık bir deneme-yanılma ve seçilim süreci sonucunda oluşmuştur, sonrasında kendisini üreterek hızla çoğalmıştır. Bu basit RNA, ilkin canlılarda genetik ve düzenleyici materyal rolünü görmeye başlamış, böylece koaservat içerisindeki kimyasal bütün tepkimeleri koordine edecek olan molekül oluşmaya başlamıştır. Sonrasında bu enzim-RNA yapısı, RNA'nın oluşumunu tetiklemiştir ve buradan da geri-transkripsiyon denen ve "merkezi dogma"nın hatalı olduğunu gösteren tepkime sayesinde RNA'dan DNA üretilebilmiştir. ***- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Oluşum sırasını anlayabilmek için öncelikle yukarıda değindiğimiz bir diğer konuya tekrar dönelim: Bir grup bilim adamı, DNA olmaksızın RNA'nın sentezlenemeyeceğini, dolayısıyla proteinlerin üretilemeyeceğini, dolayısıyla canlının varlığını sürdüremeyeceğini ileri sürmüştür. Bu, bilim dünyasının Biyoloji'nin Merkezi Dogması olarak isimlendirdiği bir "ilke"dir. Bu ilkeye göre DNA, RNA'yı sentezler; RNA da proteinleri sentezler. Hiçbir zaman proteinlerden RNA, RNA'dan da DNA üretilemez. Dolayısıyla, bu ilkeye göre canlılığın başlangıcında ilk önce oluşması gereken, DNA'dır. Buna, daha önce de belirttiğimiz gibi, "Önce-DNA Hipotezi" denmiş ve uzunca bir süre DNA'nın nasıl oluşabileceği üzerine araştırmalar yürütülmüştür. Bu araştırmaların temelinde öncelikle DNA'nın, sonrasında RNA ve proteinlerin üretildiğini fikri yatmaktadır. Fakat Önce-DNA Hipotezi birçok soru işaretini açıkta bırakıp, birçok yeni soru işareti yarattığı için hiçbir zaman güçlü bir hipotez haline gelememiştir. Ancak daha sonra, retrovirüs dediğimiz ve ana genetik materyali canlılar gibi DNA değil de RNA olan virüslerin yapısı anlaşıldığında, "Önce-DNA Hipotezi" çok derin yaralar alarak iyice terk edilmeye başlanmışıtır. Retrovirüslerde keşfedilen yeni bir mekanizma sayesinde günümüzde artık Biyoloji'de "merkezi dogma" geçerliliğini tamamen yitirmiştir ve geçersiz olarak görülmektedir. Önce-DNA Hipotezi'ne göre, DNA tam olarak açıklanamayan ancak temel kimyasal tepkimeler dahilinde, doğal fiziksel itki-tepki kuvvetlerine göre, bu şekilde sarmal bir halde üretilmiş ve sonrasında, yine yapısı gereği RNA sentezleyerek işlevini sürdürmüştür. Ancak bu hipotezin, pek çok açığı bulunmaktadır. Bunların en önemlisi de, DNA'nın bir katalizör yani kimyasal tepkimelerin aktivasyon enerjisinin düşürücü etkiye sahip kimyasal özelliği bulunmamasıdır. Bu da, bu kadar kompleks büyüklükte moleküllerin oluşabilme ihtimalini çok düşürmektedir. Çünkü, katalizör olan bir ortamda birkaç saniyede gerçekleşecek bir tepkime, katalizör olmadığında günler, haftalar, yıllar ve hatta yüzlerce, binlerce yıl alabilmektedir. Önce-DNA Hipotezi savunucuları, ilk canlının oluştuğu ortam koşullarını katalize edici bir faktör olarak ileri sürseler ve bu şekilde bu karşı-tezi çürütmeye çalışsalar da, yaptıkları açıklamalar bilimsel açıdan pek de tatmin edici değildir. Dahası, bu açıklamadan çok daha iyi ve az varsayıma dayanan bir diğer açıklama bulunmaktadır. Buna az sonra geleceğiz ***- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Öncelikle eldeki soruna bir daha bakalım: *Canlılığı oluşturacak materyaller, belli bir sırayla ya da eş zamanlı olarak oluşmuş olmalıdır. *Eğer bir sırayla oluştularsa, hangisi öncelikli olarak oluştu? *Eğer eş zamanlı olarak oluştularsa, nasıl oldu da zamanlama bu kadar doğru ve isabetli bir şekilde tutturuldu? Bu sorular, bilim insanlarının aklını çokça kurcalamıştır. Ancak artık ne tamamen sırayla, ne de tamamen eş zamanlı bir oluşum üzerinde durulmaktadır. İkisi zamanlamanın da oluşuma belirli oranlarda katkı sağladığı düşünülmektedir. Metabolizmanın mı önce, DNA veya RNA'nın, yani kalıtım ve düzenleyici materyallerin mi önce oluştuğu sorusu halen tartışılmakta olan bir sorudur. İşte bu noktada, muhtemelen bir eş zamanlılık durumu ile karşı karşıyayız. Daha sonra değineceğimiz gibi canlılık, cansızlık ortamındaki karmakarışık bir ortamda evrimleşmiştir. Dolayısıyla bu ortamda metabolik malzeme ile kalıtımsal malzemenin bir arada bulunuyor olma ihtimali son derece yüksektir. Bu materyalleri bir arada bulundurabilen bireylerin, tek tek bulunduranlara göre avantajlı olması beklenecektir. Bu konuya, ilerideki yazılarımızda daha da ayrıntılı olarak gireceğiz; ancak şimdilik metabolizma ile kalıtım materyalinin eş zamanlı veya en azından birbirine çok yakın zamanlarda oluştuğunu düşünebilirsiniz. Peki, metabolizmanın oluşumunda bir sorun yok; zira karbonhidratlar ve yağlar, kendiliğinden, çevresel etmenlerin etkisi altında kolayca oluşabilen ve oluşabildikleri gözlenebilen kimyasallardır. Nükleotitler de benzer şekilde kendiliğinden, uzun deneme-yanılma süreçleri sonucunda oluşabilir. *Fakat nükleotitlerden oluşan büyük yapılardan DNA mı, yoksa RNA mı önce oluşmuştur? *RNA tarafından üretilen proteinler, nükleotitlerin oluşturduğu DNA ve RNA'dan bağımsız olarak oluşmuşlar mıdır? *Yoksa öncelikle kalıtım materyalleri oluşmuş, sonrasında ilkin proteinler mi üretilmiştir? İşte bu sorulara cevap verilmesi gerekmektedir. ***- CANLILIĞIN EVRİMİ (4): İlk DNA Nasıl Oluştu?..
*** Bu Başlık öncesinde; Canlılığın Evrimi (1): "Canlılık" ve "Cansızlık" Kavramları. Canlılığın Evrimi (2): “Hayat Molekülleri” Nedir? Canlılığın Evrimi (3): "Genetik Yapıların Özellikleri ve İşleyişi" Başlıkları altında; Canlılık ile cansızlık arasında herhangi bir fark olmadığından, canlılığı ayırt etmekte kullandığımız yöntemlerden olan "Hayat Molekülleri"nin nasıl oluşmuş olabileceğinden, yapılarından ve işlevlerinden bahsettik. İki yazı önce, proteinler, karbonhidratlar ve yağların yapılarına ve oluşumlarına detaylıca değindik. Bir önceki yazımızda ise nükleotitlerden başlayarak kromozomlara kadar açıklamalarda bulunduk ve bunların "özel" moleküller olmadığını sizlere gösterdik. Bu yazımızda ise, artık yavaş yavaş bu moleküllerin her birinin nasıl oluşabileceğine giriş yapmak istiyoruz. Çünkü önceki yazılarımız ağırlıklı olarak kafalardaki yanlış anlaşılma ve betimlemeleri silmeyi hedeflemekteydi. Bu yazımızdan itibaren ise, bu moleküllerin evrimsel süreçte nasıl oluştuklarını incelemeye başlayacağız. Her şeyden önce söylemek gerekiyor ki hangi molekülün nasıl ve hangi sırada oluştuğu konusu, uzun süre bilim insanlarının aklını meşgul etmiş ve pek çok hipotezin ortaya atılmasına, onlarca deneyin düzenlenmesine, konu hakkında pek çok tez yazılmasına sebep olmuştur. Bir grup bilim insanı öncelikle metabolizmayı, daha doğrusu organizasyon içerisinde sürdürülecek aktivitelerin toplamını oluşturacak olan karbonhidrat, yağ ve proteinlerin önce; genetik materyalin ise bunların oluşumuna bağlı olarak sonradan oluşması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Buna bilim dünyasında Önce-Metabolizma Hipotezi denmektedir. Bir diğer grup bilim insanı ise, öncelikle genetik materyalin oluşması gerektiğini, sonrasında ise bu oluşuma bağlı olarak organizasyon içi aktivitenin oluşması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak bu hipotez, uzun bir süre çıkmaza girmiş ve dolayısıyla Önce-Metabolizma Hipotezi hep ağırlık kazanmıştır. İkinci hipotezin girdiği çıkmaz şudur: Önce DNA mı oluştu, yoksa RNA mı? Önce DNA oluştuysa bu karmaşık yapı bir seferde nasıl oluştu? RNA, DNA'dan daha basit yapılı olmasına rağmen, DNA'dan neden sonra oluştu? RNA önce oluştuysa, nasıl oldu da RNA'dan DNA oluşabildi? Bu sorular dönüp dururken Byioloji'de yazı içerisinde tekrar döneceğimiz Merkezi Dogma denen bir ilkenin geçerliliği olduğu düşünülmekteydi. Buna bağlı olarak bir grup bilim insanı önce DNA'nın oluşması gerektiğini iddia ederek Önce-DNA Hipotezi'ni ileri sürdüler. Bir diğer grup bilim insanı ise buna karşı gelerek, öncelikle RNA'nın var olması gerektiğini, ondan sonra DNA'nın var olabileceğini iddia ederek merkezi dogma ilkesine karşı geldiler ve Önce-RNA Hipotezi'ni ileri sürdüler. Günümüzdeki yeni bulguların ışığında bu üç taraflı tartışma (Önce-Metabolizma, Önce-DNA, Önce-RNA) belli bir düzeyde dinerek, ortak bir noktada buluşulmaya başlandı. Biz, bu ortak nokta üzerinden giderek başlığımızda yer alan sorulara cevaplar vereceğiz. ***- EVRİM TERMİNOLOJİSİ
Geçişim : (ing. difussion) Moleküllerin rasgele hareketinin, farklı molekül tiplerinin karışmasına, yüksek yoğunluktan düşük yoğunluğa hareket etmesine ve sonuçta eşit bir dağılım göstermesine neden olan süreç. Geçiş biçimleri : (ing. transitional forms) Bir atasal biçimden torun soy biçimlerine dönüşüm gösteren fosiller ya da organizmalar. Örneğin, balinaların ikiyaşamlı atalarından evrilmeleri ile ilgili geçiş biçimlerinin çok iyi belgelenmiş bir fosil kaydı bulunmaktadır. Gelişim : (ing. development) Bir organizmanın yaşamı boyunca geçirdiği değişimler; bir zigotun erişkin bir organizmaya dönüşmesi ve sonunda yaşlanıp ölmesinde rol alan süreçler. Gen : (ing. gene) Kalıtımın birimi. Genel olarak, fenotip üzerinde belirli bir etkisi olan bir DNA bölgesi anlamına gelir. Teknik olarak, anlatılan ve düzenleyici bölgeleri içeren bir DNA dizilimi anlamında da kullanılır. Gen akışı : (ing. gene flow) Genlerin popülasyonlar arasındaki hareketi. Gen akışı organizmaların göç etmesi ya da eşey hücrelerinin hareketi (örneğin polenlerin farklı bölgelere rüzgarla sürüklenmeleri) sonucu ortaya çıkabilir. Gen anlatımı : (ing. gene expression) Bir gende kodlu bilginin etkinleşmesidir. Bu süreçte önce gene ait DNA dizisindeki bilgi, bir RNA molekülü halinde yazılır, ardından RNA kalıp olarak kullanılarak aynı bilgi bir proteine çevrilir. Gen havuzu : (ing. gene pool) Bir popülasyondaki bütün genler (bir popülasyonda belli bir anda bütün bireylerde bulunan genlerin tamamı). Eşeyli üreme aracılığıyla bir bireyde bulunabilecek bütün genler aynı gen havuzundan gelir. Gen sıklığı : (ing. gene frequency) Bir popülasyondaki genlerin (ya da alellerin) belli bir tipten olanlarının oranı. Örneğin, bezelye bitkileri belli bir lokusta ya "sarı bezelye" ya da "yeşil bezelye" aleline sahip olabilirler. Bu yüzden, bir bezelye bitkisi popülasyonu sıfır ile 1 arasında (yani %100 oranında) sarı bezelye aleli içerecektir. Gen sıklığı, aynı zamanda alel sıklığı olarak da geçer. Genç tiplilişme : (ing. paedomorphosis): Atasal gençlik döneminin bazı özelliklerine sahip ve ancak üreme sistemi olgunlaşmış bir ergin olmak. Gençtiplilik değişimi, “çocuk tipli” bir yetişkin olan organizmanın gelişim dönemindeki bir evrimsel değişimdir. Genetik sürüklenme : (ing. genetic drift) Bir popülasyonun nesilden nesile gen sıklıklarındaki rasgele değişiklikler. Bu durum örnekleme hatasının bir sonucu olarak ortaya çıkar, bazı genotipler diğerlerine göre, "daha iyi" oldukları için değil sırf şanslı oldukları için daha fazla çoğalırlar. Bu işlem bir popülasyondaki gen sıklıklarının zamanla sürüklenmesine sebep olur. Kimi zaman bazı genler popülasyondan tamamen "dışarı sürüklenebilirler" (yani, bir genin sıklığı yalnızca şansın bir eseri olarak sıfıra düşebilir). Bir popülasyonda genetik sürüklenmenin genellikle genetik çeşitliliği azaltıcı etkisi vardır. Genetik çeşitlilik : (ing. genetik variation) Genel anlamda, popülasyon ya da tür içindeki genetik farklılıklar. Örneğin, bir lokusunda birçok farklı alel bulunduran bir popülasyonun, bu lokusta yüksek bir genetik çeşitliliğe sahip olduğu söylenebilir. Doğal seçilim yalnızca popülasyonda halihazırda bulunan alellerin görülme sıklığını artırıp azaltabildiğinden, genetik çeşitlilik doğal seçilimin işleyebilmesi için gereklidir. Genom : (ing. genome) Bir canlının taşıdığı bütün genetik bilgi. Genotip : (ing. genotype) Bir organizmanın sahip olduğu genler. Genotip bazen organizmanın bütün genomunu, bazen de belli bir lokustaki alelleri ifade etmek için kullanılır. Görevdeş : (ing. analogous, analogy) İki farklı türdeki görevdeş karakterler birbirlerine ortak atadan kalıtılma nedeniyle değil yakınsayan evrim geçirdiklerinden benzerler. Diğer bir deyişle iki karakterin görevdeş olması için iki ayrı soyda birbirlerinden bağımsız olarak evrimleşmiş olmaları gerekir. Bkz. kökendeş ve homoplasiyoz karakterler. - kadının sizden hoşlandığını nasıl anlarsınız?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.