GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
DANIŞTAY SALDIRISININ ARKASINDAKİ GERÇEKLER
*** AKP'nin Komplolar Senaryosu Çöktü Komploların, Kışkırtmaların yıllardır kesintisiz sürdüğü ülkemizde, Danıştay’a yapılan son kanlı saldırıdan sonra en azından yakın tarihin en çaplı dezenformasyon (bilgi çarpıtma - yanıltma haber ) kampanyasını yaşadık. Ve O günden bu güne geçen zaman içinde gerçeklerin su yüzüne çıkmasıyla AKP'nin Bu Senaryoları Çöktü. Geriye; son yılların en geniş çaplı yanıltma haber - bilgi çarpıtma kampanyası kaldı Danıştay saldırısı üzerine AKP iktidarının ve onun iktidarının Fetullahcı kadrolarla oluşturduğu polisinin, kurduğu senaryolar, eski yüzbaşı Muzaffer Tekin'in serbest bırakılması ile ne yazık ki çöktü. Bir an, halen dezenformasyon (yanıltma haber) kampanyasının etkisinden kurtulamayanların iddia ettikleri gibi, "derin devlet adamını korudu" diye düşünelim. Serbest bırakılmasını buna bağlayalım. Ancak bunun da ötesinde, senaryonun sahipleri dahi, Tekin ile Danıştay olayı arasında somut hiçbir kanıt sunamamaktadırlar. Ortada sadece başbakanın "bu iş çete işi, hedef hükümetti" açıklamaları var. Ne bu hiçbir Dayanağı olmayan açıklamalar, ne de İslamcı basının, herkesi aptal yerine koyan kıymeti kendinden menkul teori ve uydurmaları, eylemdeki "dinci" damgayı örtbas etme gayretinin fiyaskoyla sonuçlanmasını engellemeye yetmedi. Şimdi AKP hükümeti çöken senaryosunu kurtarma gayreti içinde, "ulusalcı çete", ordu bağlantılı kontra operasyonları yapmakta, Genelkurmay karşısında mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bunlar da yanıltma haber gerçeğini değiştirmeyecektir. Şimdi yapılması gereken, ortaya çıkarılanlar ayrıca ele alınmak koşuluyla, bu komploları düzenleyenlere şu soruyu sormaktır: "O zaman bu çeteleri zaten biliyordunuz da, düzenin çıkarları için neden göz yumdunuz ve desteklediniz, şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için deşifre ediyorsunuz.!" ŞİMDİ SORULMASI VE MUHATAPLARININ DİKKATE ALMASI GEREKEN BİR SORU DAHA VAR.! OLAYALARIN YAŞANDIĞI İLK GÜNLERDE ÇOK CİDDİ BİR TELAŞ İÇİNDE BU DEZENFORMASYONA KATKIDA BULUNMAK İSTER GİBİ BİRBİRLERİYLE YARIŞAN ARKADAŞLAR NEDEN ŞİMDİ KAFALARINI KUMA GÖMEREK SUSKUN DURMAYI TERCİH EDİYORLAR.? O zaman yaşanan bu olaylara suç üstümü yakalandık kaygısıyla ve iktidarın gözlüğünü takarak öne sürdüklerinizden sonra Gittikce berraklaşarak ortaya çıkan bu gerçekler üzerine Kendinize; "Madem bu çeteleri biliyorlardı da, düzenin çıkarları için neden göz yumdular ve desteklediler, şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için onları deşifre etmeye çalışıyorlar.!" diye sormak ve cevabını aramak çok mu zor.?.. EVET OLAYLARIN ARKASINDA BAŞKA GERÇEKLER VARMIŞ DÜRÜSTLÜĞÜNÜ GÖSTERMEK HER NE OLURSA OLSUN ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN DUYARLI VE SAĞDUYULU DAVRANABİLMEK ÇOK MU ZOR.? *tna ***
-
KAT REİSİ olmayınca öldüresiye dövüldü!
Ülkücü terör: Sen misin nü yapan! Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'nde yaşanan gerilim, ikisi öğrenci dört kişinin bıçaklanmasıyla yükseldi. Mağdurlar, 'Resim ve müzik bölümleri ülkücülerin hedefi' HABERİ OKUMAK İÇİN TIKLA
-
din totaliter bir baskı aracıdır.
*** DİN VE DEMOKRASİ Din ile demokrasinin bağdaşacağını ifade eden kişilerin, Gerçek mi söylediklerini, takiye mi yaptıklarını anlamak için şu iki sorunun yanıtını bulmamız gerekir.. 1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? 2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için, dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, gerçek dışı ifadelerde bulunurlar. Oysa bu amaçlarını gizlemek için ortaya attıkları bir söylemdir. Kendilerini olduğundan farklı göstererek, takiye yapan bu siyasiler gerçekte “laik devlet hukuk kurallarını” kendi İslami öğretileri ile bağdaştıramayarak kabul etmezler. Kurdukları Çeşitli partiler kanalıyla bu maskeyi kullanarak yanlarına aldıkları çıkar çevreleri ile birlikte toplumu çeşitli varyosyon ve yöntemlerle yanıltıp, kandırarak iktidara gelip demokrasinin her türlü olanaklarını kullanarak onu yok etmeye çalışırlar. Çünkü dinde demokrasiye yer yoktur. Burada hiçbir tanımlama yapmadan sadece İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere baktığımız da durum apaçık görülür: İslam ülkeleri asla demokrasiyle yönetilmemektedirler. Dünya'da İslam şeriatı ile yönetilen ülkelere bakılacak olduğunda durum apaçık görülür: İslam ülkeleri demokrasi fakiridir. Bu ülkelere baktığımızda “Laik demokratik hukuk kurallarının” yerini alan “şeriat hukuku ve hükümleri ” O toplumların yaşamlarını ve bağlı bulundukları devlet düzenini kendi istediği ve akıllarının kabul ettiği şekilde tayin edip belirleyemezler. İnsan haklarının ve hukukunun yerini kuran esaslarına göre halkı yönetenlerin kendi hakları şeriat yasaları ve hükümleri almıştır… 1400 yıl öncesinin toplumunu yöneten bu esaslar hala geçerli olduğu için bu toplumlar çağdaş bir yönetim ve toplum görüntüsü dışında ilkel, geri kalmış, insan haklarının geçerli olmadığı dine dayalı esasların geçerli olduğu ülkeler olarak karşımızdadırlar. Din esasları geçerli olduğu için yönetimler teokratiktir ve demokrasiye asla yer yoktur… Şeriat yasalarına göre yönetilen bu ülkelerde toplum ve bireyler, Kuran'da açıklanan İslam anlayışına göre yönetilirler. Şeriat hukukunun kendi “anlayışına göre, ortada insan ve toplum için Allah'ın tayin edip belirlediği kurallar vardır ve bunlar Allah'ın kitabı Kuran'da açık bir şekilde belirtilmiştir. Uyulması gereken hükümler bunlardır. İnsanların Çağın ve yaşamın gereklerine uygun geliştirip koyduğu hukuk düzeni değildir. Bu ülkelere deki (Bir zümrenin yâda kralların yada diktatör yada hükümdarların) elindeki yönetimler, insanın uyması gereken hukuk kurallarını, yaşamlarına dair diğer yasaları Kuran hükümlerini temel alarak belirlemektedirler. Bu nedenle, şeriatla yönetilen ülkelerde Asla demokrasiye yer yoktur. Bu söylem demokrasiyi kullanarak onu yok etmeye çalışanların, Demokratik hukuk kuralları yerine şeriat hükümlerini getirmek isteyenlerin, Din esaslarına dayalı rejim getirmek isteyenlerin yalanlarından ve takiye yaparak halkı kandırmaya çalışmalarından başka bir şey değildir… Çünkü; eğer Kuran'ı Allah kelamı olarak kabul edip esas alındığında, bu çerçevede şeriatçı anlayışın değerlendirmesinin gerçekte hiç de demokrasiye yer olmadığını açıkça görürüz… Aşağıdaki ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman, Onların nasıl bir kandırmaca ve takiye yaptıklarını, İslam devleti anlayışında demokrasiye asla yer olamayacağını açıkca görürüz… 1-Nisa / 59. da açık bir şekilde İslami Devlet anlayışı, belirtilmiştir.. Ayette, bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah'a götürün ifadesini çok dikkatli anlamak gerekir.. Buradaki anlam, hukuk kuralları için açıkça Kuran'daki ayetlerin esas alınmasını öngörmektedir… 2-Maide / 47.de Ayet, Allah'ın hükümleri ile hükmetmeyenleri açıkça “Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen.” Yani fasık olarak niteler.. Maide / 47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır Buradaki anlam, yönetim erkini elinde bulunduranlar eğer demokrasiyi uygularsa, Toplumları demokratik kurallara göre yönetir ve halkın yönetimdeki söz hakkını tanırlarsa fasık olurlar demektir. Yani bu gün demokrasiyi kullanarak iktidara gelenler yarın şeriat hükümlerini getirdiklerinde ülkeyi artık demokrasiyle yönetemezler, eğer bunu yapmaya kalkarlarsa fasık olurlar… Zaten de şeriat yasalarını getirenler buna niyetleri bile olmaz… Özetle; 1- İslamiyet ile demokrasi birbirleriyle bağdaşır mı? Sorusunun cevabı hayırdır… 2- İslamiyet’te demokrasiye ne kadar yer var? Sorusunun cevabı da hiç yoktur… Laik Demokratik hukuk devleti kurallarıyla yönetilen ülkelerde Dinsel inanışlar serbest ve güvence altına alınmasına karşın, Din esaslarına dayalı Şeriat yasalarıyla yönetilen devletlerde Demokrasiye yer yoktur… Dini siyasete alet eden bazı politikacılar, "din"de demokrasiye yer olduğunu ifade ederek, dini esaslara dayalı bir yönetim biçimi oluşturabilmek için kendilerine maske yaratmaya çalışırlar. Hâlbuki "din"de demokrasiye yer yoktur, ama "demokrasi"de Laiklik ilkesi ile dine yer vardır. *tna ***
-
din totaliter bir baskı aracıdır.
Sevgili Sardunya; İnsana, onun yaşamına, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Ülke gerçeklerine, Sağduyu ile yaklaşmak gerektiğini bugüne kadar yazdığın yazılarla hep vurguladın...Bu yazınıda bu çerçevede ele alarak yazdığını görüyorum...Ve yine bu bakış açına bağlı kalarak senin bu düşüncelerine bende katılıyorum... Her ne kadar başlık Din kavramını ele alıyorsada, konunun burada ele alınış biçimi kişilerin inanç değerlerini incelemek değil, kişilerin dini değerlerle yönetilmek istendiklerinde ortaya çıkacak sonuçlar iredelenmeye çalışılıyor... Bu nedenle yazılanları ve ifade edilmeye çalışanları bu çerçevede ele alarak, seninde bu konudaki katkılarını okumak ve değerlendirmek isterim... Sana selam, sevgi ve saygılarımı yolluyorum sevgili Sardunya... Not: Kulandığın yazı rengi bir bayana yakışan ve çok güzel bir renk... Ama okumakta oldukca zorluk yaratıyor bunu da ifade etmek istedim... Sevgiler
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sayın 'yolcu1' Yazdıklarınızı daha öncede milliyet gazetesinde yayınlanan bri mulakattata da okumuştum.. Evet söyledikleriniz basındada yayınlandığına göre itibar etmemek olamaz... Ancak bu sayın Fettullah Gülenin ağzından ifade edilenler...Bu nedenle gerçek olup olmadığını anlamak, yada arkasında yatan başka nedenleride görmek için tek taraflı bilgilerle yetinmemiz bizi yanıltır... O nedenle bende aşağıda Şimdilik Sayın Dr.Necip HABLEMİDOĞLU nun elinde bulunan belgelerini yayınladığı kitabından alıntıları vereceğim... Sayın 'yolcu1'...Bir kişinin elinde bulunan literatür, kitap, belge, vb şeylerle donanımlı olarak...karşılarındakilere cevap veriyor olması taktik, dövüş ve saldırganlık olamaz...Sıkboğaz deyimi tam bir anlam ifade etmesede bazı yazılanların gerçekliği karşısında yanıtsız kalınmasını ifade ediyorsanız... kabulüm... Rahatca tartışsak olmaz mı diyorsun...o zaman iletilerin hepsini okudum dediğine göre aslında ortamın uygun olduğunu ama iletilerde herkesin kendi görüş ve fikrlerini açıklamakta özgür olduğunu anlatan satırları dikkate almadığınızı düşünüyorum.. Yani sizde tartışmanın ve görüş belirtmenin kurarlarına uyduğunuz sürece yani hakaret, dayatma, vb...yukarıda bir iletimde bahsetmiştim ... Hiç bir sorun yok... Saygısızlık konusuna gelince sizinle tamamen aynı fikirdeyim... Biz yine konumuza dönelim; FETHULLAH GÜLEN'İN SON YAZILARI ÇERÇEVESİNDE: ona cevaben kaleme alınmış belgelerle yanıtlar veril miş yazısından sizin Sayın Fettullah Gülenin ağzından "Fethullah Gülen neden ABD'de yaşıyor?" alıntınıza karşılık,herşeyin çok yönlü incelenmesi amacıyla; bende sayın Hablemitoğlunun "ETKİ AJANLARI - NÜFUZ CASUSLARI VE FETHULLAHÇILAR RAPORU" makalesinden, Sayın Gülenin neden ABD de olduğunu farklı yönlerini belgeleriyle açıklayan kısa bir bölümünü alıyorum... Sayın 'yolcu1' Untmayın ki dünya da ki bir çok siyasi güç odağı kendi aralarında ki dengeleri gözeterek var olamaya çalışırlar...Bu nedenle bir çok taşoronu sürekli kullandıklarını bilmemiz gerekli ...Buna karşın taşaron olanlarda aslında bir gün gelip güç odağı olmak için çaba içinde bulunurlar...Bunlardan biride ülkemizde Faaliyet gösteren Said-i Nurs-i nin kurduğu günümüzde Fettullah Gülenin liderliğini yaptığı Nur Cemaati ve onun çeşitli kollarıdır... Ve sakın unutmayın ki, Hiç bir güç odağı kendi var oluş nedenini tehlikeye atacak Duygusal ve ahlaki değerleri önemsemezler... O nedenle Sizin" neden hala oradaki mazlum kardeşlerimizin yanına gidip savaşmıyorsunuz ?" sorunuz bunu bilmeyen bir düşüncenin ürettiği hadi demagoji demeyelim, bir yaklaşımdır... O nedenle sizin bunu farkedemeyen bakış açınızla soruyu size yönelttiğimde sizin bize "ve sakın unutnayın ki" satırın da kısaca değinilen gerçekleri bilerek yanıtlamanız daha tutarlı olurdu... Aslında ilk başta bu soruyu yöneltmeniz hataydı...bu tür sorular iki ucu keskin bıçağa benzer...Eğer karşınızdaki insanlar donanımlı ve farkında insanlarsa o bıçak sizin elinizi keser...Gelişen diyaloglar da sizin dediğiniz gibi Şapka çıkartmanıza gerek olamayan her normal zekalı insanın size yönelteceği bir sorudur...O nedenle demagojik yaklaşımları bir kenara bırakmakta yarar var...Bunu yapıp sonrada şikayetci olmak sencede hoş olmasa gerek... *** Konumuza dönersek, işte Fettullah Gülenin, uzun yıllardır ABD'de "zorunlu ikâmette". Nedeni, şayet dönerse, büyük bir olasılıkla, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızma girişimine azmettirmek ve bu amaçla gizli teşekkül oluşturmak suçlaması ile açılacak davalardan yargılanacak. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Yargıtay'a, kendi deyimleri ile adliyeden mülkiyeye, maariften emniyete kadar kadro gücünü kanıtlayan; avrasya ölçüsünde dağıtımı yapılan bir gazete ile "yeryüzü kanalı" iddiasındaki bir televizyona, yılda 1 katrilyon TL'nı aşan ciro yapan yüzlerce şirkete, yurtiçinde ve dışında 300 civarında okula, onbinlerce ışıkevine, yüzlerce öğrenci yurduna, yüzlerce dersaneye, yurt içinde ve dışında üniversitelere, -çoğu iyi derecede yabancı dil bilen öğretmen ve dış ticaret uzmanı- onbinlerce profesyonel personele, en az 25 milyar dolarlık bir mal varlığına sahip bulunan bu illegal yapılanmanın hocaefendisi, iç ve dış desteklerine, DGM'de sırf vatanına dönebilmesi için özel (!) surette TCK 313'e indirgenen davasına rağmen, Türkiye'ye dönemiyor. Oysa, dönse, belki de Başbakan dahil TBMM'nde grubu bulunan tüm partilerin liderleri "geçmiş olsun" ziyareti için sıraya girecek. Ama nerede? İmralı'da mı, işte o dönmediği-dönemediği için de hiç kimse ziyaretçi kabul edeceği resmi koğuş binası hakkında bir tahmin yapamıyor. Söz konusu hocaefendi, kalabalık maiyeti ile -buna 24 saat yanından eksik olmadığı söylenen doktorları dahil- Pennsylvania Eyaletinde Philedelphia yakınlarında özel bir çiftlikte yaşıyor. Çiftliğin bulunduğu bölgenin FBI koruması altında, refakat memurlarının (conducting officer) gözetiminde olduğu ve buralardaki çiftliklerde yaşayanlara birinci derecede özel öneme sahip koruma programının (countursurveillance faaliyeti) uygulandığı kaydediliyor. Örneğin, telefon rehberinde hocaefendinin ya da bir başka Türkün adı yok. Özel çiftlik arazisine girme yasağını belirten levhaları ve de refakat memurlarını geçmek mümkün değil. Gerçekte bu çiftliğin, cemaatin gazetesinin sorumlularının da aralarında bulunduğu, ABD yasalarına göre kurulan "Altın Nesil Vakfı" adına FBI tarafından fethullahçılara 1991'in başında tahsis edildiği ve aynı yılın ortalarında YÖK ya da MEB bursu ile bu ülkeye gönderilen fethullahçı yüksek lisans öğrencilerinin bir yaz kampı oluşturarak sözkonusu çiftlikte örgütlenme toplantıları gerçekleştirdikleri biliniyor. Üstelik, CIA yetkililerinin Eyalet Valisi ile temasları sonucu, cemaatin eyalet sınırları içinde bu yıl bir de okul açtığı gelen -teyidi alınmış- duyumlar arasında. Fethullahçılar, bugüne kadar A.B.D. derin devleti (NSA, CIA, FBI, SDDS, NSC vd.) ile ilişkilerini inkâr edecek bir açıklama yapmaktan sürekli kaçındılar. Hatta bu tür şüpheleri, hem de hocaefendilerinin ağzından "dünya jandarmasının arkalarında olduğu" kanısını uyandıracak, kamuoyunda kendilerine daha bir olağanüstü güç hamlettirecek açıklamalarla artırmak için özel çaba sarfettiler (*). Diyelim ki böyle bir durum yok, ileride takiyye yaparak bu girift ilişkiyi inkâr edebilirler. Şimdi, fethullahçı yapılanmasının istihbarat tekniğine dayalı kısa bir irdelemesi, sizleri olası bir inkârın tüm dayanaklarını ortadan kaldıracak verilere götürecektir. İsterseniz en basitinden başlayalım, daha teknik ayrıntı ve bilgileri DGM Savcısı ile Askeri Savcıya bırakalım: 1- Hocaefendilerin tümünü "masum" varsayalım: A.B.D.'nde ikâmetin yasayla belirlenmiş katı koşulları bulunmaktadır. Hiç kimse yasal olarak, resmi başvuru yapmaksızın ve de gerekçesini belgelemeksizin -defactor statüsü hariç- bu ülkede altı aydan uzun bir süre kalamaz. Kaldı ki bu hocaefendilerin en ünlüsü, Haziran 1999'da Show TV'de Reha Muhtar'a yaptığı bir saati aşan açıklamada, 14 gün sonra Türkiye'ye döneceğini taahhüt etmiştir. Tabii ki hem de kamuoyuna yapılan bu taahhüt sahibi tarafından bugüne kadar hâlâ yerine getirilmiş değildir. Hocaefendilerin tümünün yeşil karta sahip olmaları teknik açıdan olanaksız, çünkü yasal koşullar uymamaktadır. Bu ülkede yaşayanlar, sıradan insanlar için lotarya şansı (!) dışında yeşil kart almanın zorluğunu ve formalitelerini çok iyi bilmektedirler. Gerçekte, ABD'de derin devlet koruması altındaki hocaefendilerin, "kaç!" komutunu aldıkları andan itibaren CIA "İltica ve Taraf Değiştirme Departmanı"nın acil (exfiltration) planına dahil olarak kendilerine tanıdığı kolaylıklardan yararlandıkları bilinmektedir. Bu arada, Merve Kavakçı gibi ABD vatandaşlığına alınmışlarsa o başka. O zaman her şey apaçık ortada olacağı için bu irdelemenin ayrıca bir anlamı kalmaz. Bu arada, ABD Büyükelçiği ve Konsoloslukları, hocaefendilerini ziyaret amacıyla cemaatten usulüne uygun gönderilen tüm ziyaretçilerin vize problemini -10 yıllık vize vererek- çözümlemektedir. Cemaatten sızan bilgilere göre, cemaate dahil dışticaretle iştigal eden tüm şirketler, temsilcilik açarak bu ülkeye sermaye aktaracakları taahhüdünde bulunmuşlardır. Hocaefendinin haleflerinden biri olan Amerika Kıta İmamı ve aynı zamanda cemaatin ABD Başkanı İ. İsmail Büyükçelebi, -Başkanlık (imamet ve riyaset) merkezi New Jersey'de bulunmaktadır- ülke (yeni vatan) çapındaki sistematik örgütlenme çalışmalarına 11 Haziran 2000'de ABD'nin en kuzeybatısındaki Seattle'daki bölge toplantısı ile start vermiştir. Bugüne kadar daha ziyade saf insanlarımızdan para çarpmak için düzenledikleri himmet toplantıları, örgütlenme toplantıları ile çeşitlilik göstermiş bulunmaktadır. Aynı toplantıların Kanada'yı da kapsayacağı, cemaatin burada da sermaye aktarımı yoluyla göçmen vizesi kolaylığından faydalanarak koloniler oluşturacağı önesürülmektedir. Zaman gazetesinden Nuh Gönültaş'ın deyimi ile "Amerika'nın zorunlu keşfi" başlamıştır. Herhalde hocaefendileri, tarihe pekçok sapkınlıklarının yanısıra, müritlerinin ikinci Kristof Kolomb'u olarak da geçme niyetindedir... 2- Hocaefendilerin aldıkları ilkokul mezunu emekli maaşı ile bunca süre ABD'de nasıl -hem de Mayo Fethullahçı Kliniği dahil- tedavi görüp, 24 saat süreyle doktor gözetiminde nasıl kalabildiğini; çiftlikte rutin harcamaların yanısıra, kâhya, aşçı gibi personelin maaşlarını nasıl ödeyebildiğini; her hafta onlarca, bazen yüzlerce misafirin ağırlama masrafını nasıl karşılayabildiğini kerametle açıklayan müritlere inanmak ne derecede olanaklı?!. Keza, ilkokul mezunu olmanın verdiği yabancı dil düzeyi (!) ile İngilizcenin güncel terminolojisini de kullanarak "Fountain" dergisine yazdığı akademik (!) düzeydeki makalelerin kerameti -her ne kadar inanmasak da- nereden geliyor? Amazon şirketi, ingilizce yazılmış kitaplarını nasıl pazarlıyor? CIA ile organik dayanışma içindeki ABD üniversitelerinden hangilerinde hocaefendilerinin bilimsel (!) çalışmaları ile ilgili onlarca doktora çalışması yürütülüyor? Paul Henze, Graham Fuller, Lois Freeh, Carey Cavanaugh gibi ünlü istihbaratçı ve malûm kişilerle, hatta çiftlikte beraber kalıp, eyaletleri birlikte gezdikleri istihbarat memurları (handolder) ile hangi dil düzeyi ile iletişim kuruluyor? Hiç şüphesiz bunlar küçük ve önemsiz sorular." Sayın 'yolcu1'; Selam ve sevgilerim ile
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sayın 'yolcu1' Cemaatinizin lideri, "Irakta müslüman hanımların ırzlarını iğfal edenlerle Şu anda ABD'de CIA çiftliklerinde nasıl Diyalog yapmaktadır ?" Buna bir yanıtınız var mı?... Bu duruma üzülüyor ve içinizden başaka neler demek geliyor...? paylaşmak istermisiniz... Sayın 'yolcu1' yaklaşımınızda samimi iseniz , Neden hala pirinizin Amerikalarda duruyorda neden hala oradaki mazlum kardeşlerimizin yanına gidip savaşmıyor? Bir bilginiz var mı? Neden ?... -Esas sen bağışla arkadaşım - bu işin lafazanlığı yapmak yerine sen gereğini yerine getiriyor musun ? Bu kadar büyük laflar edip te ; "Diyaloğu doğru muhatablarla yapılmasını emreden Kur'an-ı Kerim olduğu göz önünde bulundurulmalı " derken.. .Fettullah hocanın oralarda bu emri yerine getirdiğini mi söylemek istiyorsun... "Irakta müslüman hanımların ırzlarını iğfal edenlere" göz yumduğunu ve bunu kuranıda göz önünde bulundurarak yaptığını mı anlatmaya çalışıyorsun.!.. Demogoji yapma yüksek sesle net konuş anlıyalım.!. ***
-
Risale-i Nur Külliyatı
Evet..Malesef tespitlerde hata yok...Yanılmış olmak daha iyi olurdu...Görünen o ki tavşanın artık kulaklarının sağır... Gözlerini kör...Yada artık hipnotize olduğunu kabul ediyorlar... Düşüncesinden vazgeçmiş görünüyorlar... " Allah razı olsun bakıyorum kardeşler her yerde maşallah barekallah." "Allah hizmetinizi mübarek kılsın amin" diyerek artık sonun başlıngıcına geldiklerini mi? düşünüyorlar... Biraz acele ettiklerini düşünüyorum ben...Fettulah ve kuramayları bu duruma bir el atıp kulaklarını çekmeli bunların... Geçtiğimiz günlerde yazılan bir yazıya Arkadaşımızdan birisi; Dendiğinde şöyle bir yanıt vermişti... Şaşırma arkadaşım bunlar gerçek... Dayatmaya çalışılanların ne olduğunu ve yıllardır oynanan bu oyunların farkında olan bir dolu Cumhuriyet ve Demokrasi sevdalısı insan da var bu ülkede... Konunun biraz daha açılması ve kavranması için biraz da geçmiş yıllara dönüp bakmamız gerekiyor... Şimdi 1960 lara dönüp o yılları anlatan bir yazıyı alıntı yapıyorum.... BU yazının içeriğinde bu günümüzü de aydınlatan gerçekleri ve benzerlikleri görüp anlamaya .. ve "şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı" sorularına geçmişte de neler yapılmış okuyarak cevaplar aramaya çalışalım...
-
din totaliter bir baskı aracıdır.
*** Çok Sevgili 'shankara' Açmış olduğun başlık içerdiği konu itibariyle uzun süredir aklımda olan ama paylaşıma açmak için daha geniş belgeleri toparlamak amaçıyla geciktirdiğim bir konu... Artık açtığına göre bu bilgi ve belgeleri buradan bütün forumdaşlara duyurmak bir zorunluluğumuz ve Demokratik laik cumhuriyete karşı oyanan bu oyunları buralarda sergilemek hepimiz için birer yurtaşlık borcumuz... Bu nedenle konuyu başlattığın için teşekkür ediyorum... Bence her birimiz elimizdeki bilgi ve belgeleri ve görüşlerimizi , Üzerimize gelebilecek, baskı, demogoji ve çarpıtmalardan yılmadan doğru bilgi ve belgeleri burada yazarak üzerimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz... Bu arada; Başı sonu belli ve Çok uzun olmayan alıntı ve yorumlarla yazılar göndermekte, daha anlaşılır olması ve okuna bilmesi açısından yarar var... Senin ve bu konuya duyarlı diğer arkadaşların da hep birlikte katkıda bulunabilmemiz gerektiğini vurgulamak istiyorum... Herkese kolay gelsin diyerek sana selam ve sevgilerimi yolluyorum... *tna ***
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sevgili 'sedelina' Bunları gerçekten merak ediyormusun.? neden okulları kapatılmıyor ? neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor ? devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında ? [ Sen bu soruların cevabını araştırıp bir sonuca varamamış gibi bir görüntü sergilemeye çalışıyorsun.! ] Ama acaba aslı öylemi.? Gerçekten merak ediyorum ? Varsayalım ki bu soruyu sorarak aslında çok "onlar masumlar" anlamında gizli bir saptama yapma amacı gütmeden,gerçekten masumane bir soru yöneltiğini kabul edelim... Ozaman benim yazdıklarıma bakmadan, etki altında kalmadan bireysel araştırmalarını yapabilmen için sana bazı kaynakları vermek istiyorum... Şimdilik birkaç kaynak yeterli... 1- Öncelikle Konumuz okullar olduğu için,tam 206 sivil toplum örgütünün desteğiyle yayımlanmış olan "Hocanın Okulluları" adlı kitabı okumanı tavsiye edebilirim... 2-Elinin altında bilgisayar var...Her hangi bir arama motoruna gir ve "Fethullahcı örgüt","Fethullah Hoca ","Nurculuk ve Fethullahcılık ","Fethullahcılar ve hizbullahcılar" yada aklına gelecek herhangi bir soruyu yaz ve arattır... Okuyunca karşına çıkan gerçekler karşısında eğer dehşet içinde kalmazsa, madalyayı hak edin demektir... Yada sende aslında bu soruları sorduğunda her şeyi ZATEN biliyorsun demektir... Biz yine kitabımıza dönersek; "Kitap, korkularından ismini veremeyen iki gencin iki ayrı öyküsü.. Yoksul aileler.. Devşirilmiş zeki çocuklar.. uzanan "insan" eli.. Yavaş yavaş yıkanan beyinler.. Cumhuriyeti yıkmak için koşullandırılan bir gizli ordu.. Başkaları, işçiyi, esnafI, memuru elde etmeye çalışırken, tüm gücünü "başarılı öğrencilerin beyinlerini kendi felsefesi ile doldurmaya" yöneltmiş bir cemaat.. " Anlattıklarının her satırı, noter kanalıyla belgelenmiş.. İmzalanmış.. Ve bence O kitabı, bu ülkenin üzerindeki kara bulutlardan endişe eden herkes okumalı.. Ve, Fethullahcılık hakkında öne sürülenlerin ne ölçüde inandırıcı olup olmadığına, herkes kendi vicdanında karar vermeli! Refah seçmeni üzerinde yapılan araşTırmalardan birinde karşımıza çıkan çarpıcı bir tespiti aktarmak istiyorum, Araştırmacı, Deneklerle yüz yüze yapılan görüşmelerde, en çok bir söz kendisini etkilemiş. ürkütmüş.. Kanını dondurmuş. İşte 'sedelina' Nur cemaatinin, Fethullah Hoca'nın tespitleri ne kadar çarpıcı, açık ve doğru değil mi? "istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı ? " diye soruyorsun, amaçları geçici iktidarlarla yıpranmak değil ki. İktidarla zaten her an içiçe ve onları yönlendiriyorlar zaten..Ulaşılmak istenen gerçek hedef Din esaslarına dayalı Şeriat devleti kurmak...Bunu Sad-i Nurs-i nin kitaplarını okuyarak ta, fetullah hopca'nın yaptıklarını gerçekçi ve cumhuriyete ve Laik demokrasiye inanan gözlerle takip edersen anlarsın...Bu şeriatcı kaplumbağalar,Sabırlı, yalınayak avcılar gibi yollarına devam ediyorlar.. Köprüyü gecene kadar "ayıya dayı" demeyi sürdürerek.. Ve de, "Biz onları ehlileştiriyoruz!" diyenleri yavaş yavaş ehlileştirerek.. Anadolulular bilirler. Fare, insan kulağını çok sever. Uykuda iken yaklaşır. Kemirirken büyük özen gösterir. Acıtmaz, sadece tatlı tatlı uyuşturur.. uyanıp da yokladığınızda, elinize artık kulağınız gelmez, kan gelir.. Demirel, Ecevit.. Fethullahcı subayları kurtarmak için geçmişte çaba sarf etmiş olan Çiller.. Yılmaz.. Cindoruk.. Fethullahcıların yakın ilişki içinde olduğu öne sürülen Moon TarikatI’nIn, ABD’deki toplantısına koşan Baykal.. Basında, Fethullah olayını "Ilımlı ve olumlu İslam" olarak göstermek için çırpınan saygın kalemler, TV programcıları.. Olasılıklar zaten belli.. Ya kandırıldılar, ya yanıltıldılar.. Ya -parasal veya siyasal- çıkar ilişkisi içine girdiler.. Ya da Nurculuk ve Fethullahcılık ile -Pof. Şerif Mardin gibi- bir gönül bağı oluşturdular.. Şimdi çok merak ediyorum 'sedelina'.. Bütün bunları Bir Cumhuriyet İnsanı Olarak, Demokrasiye, Laik Cumhuriyetin Temel İlke ve değerlerine bağlı kalarak değerlendirdiğinde... Acaba bu somut gerçekler karşısında bizlere ne tespitler de bulunup, ne diyeceksin? Sormuş olduğun bu sorular Gerçekten ülke geleceğine Çağdaş değerlerle sahip Çıkan birine mi ait.. Yoksa ardında Olmaması dileğiyle görmemezlikten geldiğim, Burada dillendirmek istemediğim başka saptamalar mı var..? cevabını okuyunca anlayacağız.! Şimdilik sorularının hepsine tam yanıt veremedim...Devamı var ve gelecek... O zaman o okuların neden kapanmadığı anlatılabilir, anlaşılabilir ( inşallah!..) SEVGİLER...SAYGILAR..
-
DANIŞTAY SALDIRISININ ARKASINDAKİ GERÇEKLER
*** Danıştay suikastini “Türk Silahlı Kuvvetlerine” yıkma tertibinde MİT bağlantılı üç eleman: Ertaç Giray, İsmail Paker, Zekeriya Öztürk Danıştay suikastının öncesinden itibaren “ulusalcıların” ve “Türk Silahlı Kuvvetleri”’ nin üzerine yıkmak için planlandığı bütünüyle aydınlanmış bulunuyor. Ortaya çıkan çok önemli bir olgu da, bu tertipte özel görev yapan üç elemanın üçünün de MİT bağlantılı olmaları. Tertipte görev yapan üç eleman şunlar: 1. Avukat, Sarıyer eski Savcısı Ertaç Giray, 2. Kendisini mali Müşavir olarak tanıtan İsmail Paker, 3. Ordudan uzaklaştırılmış bulunan, müstafi Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk. MUZAFFER TEKİN’İ TONGAYA DÜŞÜRENLER Danıştay saldırısında “kilit isim” olarak sunulmak istenen Muzaffer Tekin, silahlı baskının gerçekleştiği 17 Mayıs 2006 akşamı polise teslim olmak istemiştir. Tekin, bu gerçeği, 26 Mayıs 2006 günü Ankara Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunda da ifade ediyor. Muzaffer Tekin, olay akşamı Fenerbahçe Ordu Evi’nde İsmail Paker, Zekeriya Öztürk ve devre arkadaşı Rafet Aslan’la yemekte iken, eşinden gelen telefonla evinin polis tarafından arandığını öğreniyor. İsmail ve Zekeriya’nın o akşam Muzaffer Tekin’in çevresini sarmaları görev gereği. Muzaffer Tekin hemen evine gitmek istiyor ancak İsmail Paker ve M. Zekeriya Öztürk kendisini engelliyor. Bu iki kişi Tekin’in evine giderken, Avukat Ertaç Giray’ı da yanlarına alıyorlar. Dönüşlerinde Ertaç Giray da, Tekin’den teslim olmamasını bir süre sonra kendisinin onu teslim edeceğini söylüyor. Üçlünün görevi, Tekin’i esrarengiz bir kaçak durumuna sokmak, denetim altında tutmak ve kamuoyunun “ulusalcı komplo” makarasına sarılmasında verilen görevi yerine getirmek. DİKKAT ÇEKİCİ KİMLİKLER CIA İLİŞKİLİ MİT DAİRE BAŞKANI MEHMET EYMÜR’ÜN AVUKATI ERTAÇ GİRAY Ertaç Giray, eski Sarıyer C. Savcısı’dır. Banker Bako olarak tanınan Baki Cengiz Aygün, polis tarafından aranırken Giray’ın bürosunda saklandığı saptanmış, 1999 yılında "suç işleyeni saklamak" suçundan mahkum edilmiş ve savcılıktan ayrılarak avukatlığa başlamış. Ertaç Giray, MİT Kontrterör Dairesi Başkan Vekili iken tasfiye edilen ve ABD’ye kaçan ve halen Princes otellerinin güvenlik sorumlusu görevini yapan Mehmet Eymür’ün avukatı. Giray, aynı zamanda Zekeriya Öztürk’ün de avukatı. TEĞMENKEN “HIRİSTİYAN OLAN” MEHMET ZEKERİYA ÖZTÜRK Mehmet Zekeriya Öztürk’ün özgeçmiş bulguları çok karışık ve karanlık. Zekeriya Öztürk’ün MİT bağlantısı oldukça eski. Teğmen iken Hıristiyan oluyor ve kiliseye gidiyor, haç takıyor. Veya Hıristiyan olma görevi alıyor. Bunu misyoner faaliyetlerini araştırmak için yaptığını söylüyor. Askeri çevrelerden alınan bilgiye göre, Zekeriya Öztürk, yüzbaşı rütbesinde iken, paranoyak tavırları ve davranış bozuklukları nedeniyle, TSK’nin adını lekelememesi için ordudan istifaya zorlanıyor. Öztürk’ün görevi, tertipte “kilit adam” rolü yüklenmek istenen Muzaffer Tekin’in kaçmasını sağlamak. 3. POLİSİN ARAŞTIRMADIĞI İSİM: İSMAİL PAKER İsmail Paker’den, Öztürk ifadesinde söz ediyor. Adı geçen herkesin kim olduğunu sorduğu, ancak polisin nedense “kimdir” diye sormayı düşünmediği kişi. İsmail Paker, kendisini Muzaffer Tekin’e eski Devlet Denetleme Kurulu üyesi olarak tanıtıyor ve Mali Müşavirlik yaptığını söylüyor. İsmail Paker, Muzaffer Tekin’in polis tarafından arandığı gece, teslim olmasını engelleyen kilit adam. Muzaffer Tekin olaydan sonra MİT bağlantılı ekip tarafından evden eve dolaştırılırken, ikinci gece İsmail Paker’in evine götürülüyor. İsmail Paker, 1985 yılında Güneydoğu Anadolu’da “devlet göreviyle faaliyet yürüttüğünü” ifade ediyor. Çocukları, Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan’a “amca” diye hitap etmekteler. TERTİBİN TARİHÇESİ Zekeriya, eşi üzerinden akrabalık ilişkisi olduğunu, fakat sıklıkla görüşmediğini belirttiği Muzaffer Tekin’le son iki aydır birden sık sık görüşmeye başlıyor. Bunun bir süre sonra sahnelenecek olan Danıştay tertibiyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Eski MİT Daire Başkanı, CIA ile yakın mesaide bulunmakla iftihar eden Mehmet Eymür, aynı tarihlere denk gelecek şekilde Başbakanlık’a yerleştiriliyor. Eymür’ün görevi, Tayyip Erdoğan’a “MİT ile ilişkilerinde danışmanlık” yapmak. Eymür’ün göreve başlaması, İran’da ayrılıkçı faaliyetler örgütlenmesine yönelik SüperNATO faaliyetiyle eşgüdümlü. Mehmet Eymür ve Fethullah Gülen, kan dökülecek açıklamaları yapıyorlar. TERTİBİN HEDEFİ Bütün tertibin Ulasalcılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldığı soruşturma dosyasıyla baştan sona belgeli. Bugün bu tertip, bu kez Tayip Erdoğan’ı kurtarma operasyonu olarak sahnelenmektedir. Ancak Danıştay tertibinde, MİT bağlantılarını bütün çıplaklığı ve kanıtlarıyla bugün ortaya çıkış bulunmaktadır. Ertaç Giray, M. Zekeriya Öztürk ve İsmail Paker’in üçünün de MİT bağlantılı olması, bir rastlantı mıdır? Dahası, bu soruşturmanın tertibin devamı olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alacak şekilde sürdürülmesi ve burada rol alan görevlilerin devlet memuru sıfatını taşımaları çok çarpıcı. MİT bağlantılı elamanlar, Fethullah sicilli Emniyet istihbaratçıları el ele vermişler. Peki bunlara kumanda eden örgüt veya devlet kurumu hangisidir, MİT’in burada sorumluluğunun kapsamı nedir ve nerelere uzanmaktadır? Bu sorulara cevap verebilmek için, öncelikle Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner’in ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Fethullah sicilli Ramazan Akyürek’in istifa etmeleri veya görevlerinden alınmaları gerekiyor. Emniyet Genel Müdürü, daha soruşturmanın ilk günlerinde, çeteyi bütünüyle ortaya çıkarttıklarını söyledi. Bu açıklama dahi, tertibi onaylamaktadır. Evet tertipçiler birer birer ve bağlantılarıyla açığa çıkıyor. *tna ***
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sayın '*NATALIA*' evet hemen hemen hepsini okudum... Üstelik ışık evlerini de oldukça iyi bilirim... Anlayabildiğim kadarını anladım...Yani siz ne kadar iyi yorumladıysanız bende üç aşağı beş yukarı öyle... Size bizimle paylaştığınız bu anlatımların ana fikrini, bir özetini bizimle paylaşmanızı istesem sizi yormuş olmam umarım...
-
Risale-i Nur Külliyatı
sayın KarlX' Karşılıklı ikinci iletimizde Bana ithamlarda bulunmuşsunuz... Size, sizi bu polemik yaklaşımlara yönlendiren düşünce yapınızla cevap vermek istemiyorum... İsterseniz "Risale-i Nur Külliyatı- ikinci söz sözler 2. söz" ü yukarıda bir arkadaşımız ele alarak buraya alıntılamış... Okudunuz mu? Okuyup ne kadarını anladınız ? mahiyetini bilerek ve derin anlamını kavrayarak,derinlemesine feyz aldığınızı ve kendinizi % 10 sokabildiniz umarım... Eğer yüzde on' a dahilim diyorsanız bende sizi ayakta alkışlamak isterim doğrusu... Belki birşeyler ifade edebildiğimi sanıyorum...Bana değil kendinize dürüstce cevap vereceksiniz... Ayrıca size şunu sormak istiyorum...O kadar iletinin içinden bula bula bir tek bu çelişkiyi mi buldunuz? Demek diğerleri çelişki olarak görünmemiş size, ifadeler de itiraz edeceğiniz noktalar yok? Yada kör göze parmak öyle okuyup bunu mu anladınız.... Anlamadığım bir başka tarafta " Herhangi bir cemaatle yada tarikatla en küçük bir bağlantım yoktur," cümlesiyle savunmaya geçmeniz... Bence müdahale etmenizin nedeni bu konuların, itiraz, karşı duruş ve eleştirilerin burada dillendiriliyor olması ... Yanılıyorsam düzeltmenizi isterim... Gerçekleri sürcü lisanlarla yada anlamını aşan cümlelerle üzerlerini örtmek sizce ne kadar mümkün olabilir?... Bir de konuyu bu yönüyle değerlendirmeniz sanırım daha doğru yaklaşım olacaktır... Varsa konunun içeriğine itirazlarınız kabulümdür...varsa bende cevaplarımı yazarım... Saygılar-sevgiler..
-
SİZCE EVREN NASIL YOKOLACAK?
'kralx''e Değerli arkadaşım, "tamamen önyargısal bir yaklaşımla yaklaşılmış" ifadeniz üzerine yazdıklarımı bir daha gözden geçirdim... Acaba başka anlaşılmaya neden olacak, ön yargı olacak bir cümle yada kelime var mı diye... Ben yinede göremedim...Ön yargı olan ifadelerimi bana iletirseniz...Sevinirim. - Bence alıntı yapmanız çok normal bir davranış bütün bilgileri aklımızda tutacağız diye bir kaide yok... önemli olan temel bilgiler hakkında yeterli bilgiye sahip olmamız ve neyi nerede bulacağımızı bilebilmemiz Elbette söylediklerimizin havada kalmaması için bilgi kaynaklarımızı belirtmekte yarar var... -Bunun dışında bilimsel bilgiler için en doğru kaynakların bilimsel kayanaklar olması gerrektiği düşüncesinde hem fikir olmamız, güvenilir bilgileri bize yansıtmış ve yansıtacak olmanız açısından bu bence yeterli... Bunun dışında ufak tefek yorum farklılıkları uygun tartışma diliyle çözülecek şeyler diye düşünüyorum... Önemli olan doğru bilgileri doğru kaynaklardan birbirimize ileterek bilgilenmemizi sağlamak... Saygılar-sevgiler...
-
Risale-i Nur Külliyatı
Yine hiç birşey anlatamadın o linke tıkladım Hiç bir yere gitmedi nereye gitmem gerekiyordu bir el at gidelim de anlayalım... Sevgili berceste bilmece gibi konuşmayı bırak artık şöyle anlaşılır cümlelerle yaz anlayalım... Bilmeceler bölümüne döndü burası herkes merak ta... ne demek istedigini anlat anlayalım hangi sayfa, hangi ileti..ne yazısı..ne alaka.. Bende Bilmem anlatabildim mi?...
-
DANIŞTAY SALDIRISININ ARKASINDAKİ GERÇEKLER
BENCE BOZAN SEN OLABİLİRSİN BAK BURAYA SALDIRIP BÖYLESİNE ÇARPITIP DEJENERE ETMEYE ÇALIŞMANA BAKILIRSA BU YETENEĞİNLE ÖRGÜT LİDERİ DE SEN OLABİLİRSİN. Ama sen yinede kafana göre takılmak istiyorsan arkadaşın tavsiyesine uyarak oyunlar bölümüne gir.! Oda yetmez yine canın sıkılırsa bir çocuk parkına gidip orada da oynayabilirsin...
-
Risale-i Nur Külliyatı
Said-i Nursi'nin yaşamı boyunca yazmış olduğu "Risale-i Nur Külliyatı" Türkçe konuşan insanların %90'ının anlayamayacağı bir dil kullanan hiç de derin anlamı olmayan ve birbirinin tekrarı niteliğinde olan, başlarda cifir'in İslam dışı olduğunu söylediği halde ("cifir..., gaybı Allah'tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır") (1) daha sonraki kitaplarında sık sık cifir kullanarak kendisinin ve yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu anlatır. Buna örnek vermek gerekirse: 1-"-... İçlerinde bedbaht olanlar da said olanlar da vardır- anlamındaki ayetin cifir yönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresinde -Emrolunduğu gibi hareket et anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 2. ayetinde de aynı anlamda bir ayet vardır. 2-“ -Vav-la başlayan Şura suresindeki ayetin cifir yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. 3- Birinci tarih(1303)de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. 4- İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı, tahsili bitirdikten sonra ders vermeğe başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(2) Ayrıca Hz. Ali'nin vb. İslam Dünyası'ndaki ünlü kişilerin sözlerinden cifir yaparak kendisini haber verdikleri anlamını çıkartır. Oysa İslam'da gelecekten haber vermek yasaktır!... Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır: "İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren; Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı düstur saydıkları ilkelerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık verip üstün çıkan; .... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran..."(3) İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi anlatıyor... Ayrıca İzmir ve Erzincan Depremleri için şöyle dediğini F. Gülen kendisi naklediyor: "Ya oralarda hiç hizmet eden yoktu(dine hizmet eden) veya onlar yenik durumda idiler ki bu bela başlarına geldi.". Yani müslümanı varsa bile azınlıktaydı. Depremler bu yüzden olmuştu. Fethullah Gülen de bu söze dayanarak şunu ekliyor(4): " -Devlet bu belayı hazırladı, altyapı hazır değildi, inşaat ruhsatı verilmemeliydi vs.- diyorlar. Hâlbuki İslam inancına göre maziye ve musibetlere kader açısından bakılır. Artık bu safhada bize Allah'a tevekkül etmek düşer. Yoksa böyle bir bakış açısı, musibeti Üstad'ın ifadesiyle ikileştirir." (1) (bkz. Lem'alar s. 39(yazıldığı tarih 1957) (2) (Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958) (3) (Lem'alar Risalesi) (4) ( Prizma 2 sf 66) Ne güzel demi berceste nekadar da derin ve insanın içini his dolduran tespitler yapmışlar değilmi? Anladın mı birşeyler anlaşılmadı demi..Gülenin üstü kapalı ne anlatığını anladın mı...anlamadıysan yukarıda verilen kaynaklardan araştır...Ama yinede anlayamayacaksın...ilmin olması gerekir...Yani bir şeyler anlasanda sen değil birileri onu sana yorumlaması gerekir...Ama ben özgürüm okuduğumu anlayıp yorumlarım...ama sen oraya mensupsan böyle bir şansı ancak kademe kademe yükseldikce bu hakkı elde edersin...Onun dışında ne deniyorsa odur.. Anlamamayı bir kenara koyalım okuyunca nasılda hislere yöneldiğini ifade ediyorsun ya...Önemli olan senin kitabı okuyup ne hissettiğin değil O cemaatin lider kadrolarının ne düşünüp neyi nasıl yorumladıkları ve Bir zamanlar "Koyunlar burada çoban nerede" diye haykırarak ne yapmak istedikleridir önemli olan...Onlar için senin ne düşündüğünün önemide yoktur...Yeterki onların istediği gibi düşün ve koşulsuz olarak onlara itaat et ve itaat etmeyenlerede onlarla birlikte karşı çık.! Bu arada bazı şeyleri komik bulmuşsun elbette komik bulacaksın...Ama bilmen gereken senin komik bulduğun şeylere insanlar komik olarak değil bir tehlike olarak bakıyorlar...Sen onlar gibi düşündüğün için komik bulup güleceksin elbette...Ama Allah sana uzun ömürler versin bir gün o kitabın insanların yönetilmesi için esas kitap olduğunda gülme fırsatı bile bulamayacaksın.! Çobanların koyunları ve sürüyü koruyanlar, buna asla fırsat vermeyeceklerdir... O zaman YAPANA DEĞİL YAPTIRANA BAKMAK GEREKİR... düşüncesi ile neleri istemeden yapmak zorunda olduklarını görenler sana en iyi cevabı vereceklerdir... Evlilik konusuna gelincede sen yinede sor araştır... sana bunu açıklama cesareti bulacak İnanmış, arinmiş, kendine güvenmiş bir nurcu erkek bulabilirsen eğer Gözlerinin faltaşı gibi açıldığını hissedeceksin.! Ve Risale insanları tefekküre sevkeden bir kitap olmaktan öte içinde başka neler barındırdığını anlatma dürüstlüğünü gösterip eğer sana anlatırlarsa...
-
Risale-i Nur Külliyatı
Evet Berceste ; Ne diyorsun hiçbirşey anlaşılmıyor? "Ben sizin yazdıklarınızın hiçbirini söylemedim Gecekusu....Baska arkadas söyledi... Siz öyle bir heyecan içerisindesiniz ki kimin ne dediğine bakmadan yazıyorsunuz galiba..." Sen ne dedin de ben sana cevap yazdım... Bu başlıktaki hangi iletim sana yönelik bir cevap... Ne yapmak istiyorsun hedef şaşırtıp dikkatleri dağıtmak mı? Böyle anlamsız yaklaşımlarla elde edilebilecek bir sonuç var mı? Ne demek istediğini açık yaz bende çevaplıyayım? *** Sen şimdi "Sizin yazınıza binaen merak ettim ve sormak istedim..." diyerek çok masum davranış gösterdiğini mi?... Yoksa nekadar güzel tuzak sorular sorarım zekasını mı gösteriyorsun?...Yoksa sınavda mıyız? Bu kadar iletide nurculuk hakkında sayfalarca yazıdan sonra sen e hangi akıllı bu soruyu sorar?... Demezler mi sonra okuduğunuzu anlayamadınız mı diye ?... Peki, sen nurcumusun?... Cevap: Eğer nurcuysan zaten nasıl kişiler olduğunu biliyorsun.! cevap : Eğer değilsen bile senin benim olduğundan daha çok nurcu arkadaşın var bana niye soruyorsun? Analaşılır işler yapmakta, Anlmasız sorular sormamakta yarar var sevgili berceste; Burada eleştirilen Din ve kişilerin Allaha olan inancı değildir... Bu inancın kimlerin elinde nasıl ve ne amaçla kullanıldığında niyetler nekadar iyi olursa olsun... Toplum için ne kadar zararlı sonuçlara ulaşacağını gözler önüne sermektir... Bu sonuçlar ister Dinsel ,İster devlet yönetimi için ne kadar tehlikeli ve sapkın noktalara ulaştığını ifade etmektir... Onuni çin beni dinsel tartışmaların içine çekmeye çalışma böyle bir niyetim yok.. Sen istiyorsun diyede OLMAZ.! Selam ve sevgi ile...Sevgili berceste
-
Risale-i Nur Külliyatı
NURCULAR NEDEN KENDILERINE CEMAAT DERLER? Nurculukta nedense "tarikat" sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi topluluklarına "cemaat" derler. Bu bir kandırmacadır. Kendilerine cemaat demelerinin nedeni: İslam inançlarına göre bu dini seçen topluluğa CEMAAT dendiği içindir. Peygamberin çevresinde toplanan, Kuran'a bağlanan kimselerin birliği cemaattir. Said-i Nursi de yeni bir din kurduğunu ileri sürdüğünden ona bağlı topluluğa cemaat demiştir.[/b] 1- Said-i Nursi "Risale-i Nur" da gecen sözlerinin tanrıdan geldiğini, esin kaynağının tanrı olduğunu savunmaktadır. Bu sav, onun dolaysız olarak , Tanrı ile ilişki kurduğu anlamına gelmektedir. Peki, Tanrı ile dolaysız ilişki kuran kimselere PEYGAMBER denmez mi? Bütün peygamberlerin öne sürdüğü savlar böyle değil mi? Böyledir. Öyleyse, durup dururken peygamber oldugunu savunana ne derler? 2- Said-i Nursi yine örneklerden anlaşıldığına Gore KURAN yazma yolundadır. "Risale-i Nur" tanrısal esinlerle bütünlesen "kutsal kitap" tir, ona karsı çıkılamaz, değiştirilemez, eleştirilemez. Bu niteliklerin hepsi KURAN için geçerlidir. Oysa yazdığı kitaba ustu kapalı olarak KURAN dır diyen kişiye ne derler? 3- Said-i Nursi İslam’ı savunurken, onun getirdiği koşullardan birine bile uymuyor. Bu kişi ve devamı niteliğindeki FETHULLAH aile birliğinden yoksundurlar. Tanrının bu konudaki buyruğunu yerine getirmemiş, peygamberin sünnetine bağlanmamıştır. Bu nedenle nurcuların büyük bolumu evlilikten kaçınmaktadır. BIR HAYIRSEVER NURCU NEDEN EVLENMEDIKLERINI, KADINDAN NE SEBEPLE KACINDIKLARINI ACIKLASIN. (Örneğin Ahir zaman sen bunu bize açıklar mısın? ) 4- "Risale-i Nur" okumakla açtığınız tüm okulların, ISIK EVLERININ , yurtların , orada çalışanların, yenilen ve içilenlerin gideri karşılanamaz. Yeni görkemli yapıların, konutların yapılmasına , bu okulların yurtların açılmasına kişisel yardımlar yetmez. Burada DEGIRMENIN SUYU NEREDEN GELIYOR?" sorusu bütün ağırlığıyla karsımıza çıkıyor. Kaypaklık, lâfazanlık huylarınızı bir kenara bırakın da söyleyin: SİZİN BU CEMAATINIZI KIM VEYA KIMLER BESLIYOR? Tek tek şahsiyetlerinizden değil cemaatınızdan bahsediliyor… Benim öğrencilik yıllarımdan ve çevremden çok arkadaşımın anlattıklarından kendi duyumlarım da var… ışık evlerini de çok iyi bilirim...? ( Zamanı gelince sorarsanız onları da anlatırız.! ) Ayrıca ulusal belge ve kaynaklarda mevcud… Hem devlet, hem basın, Bir Dolu kitap ve internette uçuşup duruyor.! İsterseniz Fettulah gülen dava dosyasını ve savcını sunduğu belgeleride buraya getirp tek tek tartışırız.! ( BU sakın ABD olmasın-Örneğin Fetullah Gülen Neden orada CIA’ya ait bir çiftlik evinde kalmaktadır. Niye o Çok sevdiğini söylediği Ülkesine neden hala Dönmemektedir?.. Neyin zamanını beklemektedir?) 5- Yıllardır hayali kurulan şeriat esaslarına göre yönetilen ama Çağdaş demokratik olacak dediğiniz bir ülkeyi nasıl gerçekleştireceksiniz? Din esaslarına dayalı bir devlet demokrasiyle yönetilebilir mi? Asla…! (yeri gelecek bunu da tartışacağız..) İsterseniz evet deyip kafaları karıştırmaya çalışın..! Çağdaş bir toplumu üstelik onlarca milyon insandan oluşan büyük bir birikimi yönetmek için yalnızca "Risale-i Nur" okumak yeter mi? Tüm toplumsal kurumların yönetimi, düzenlenmesi, yaşatılması, gelir-gider işlemleri, denetimi hangi ilkelere Gore uygulanacak? Çağdaş dünyada içine kapanıp kendi basına yasayabilen bir devlet var mıdır? Uluslararası ilişkiler, sözleşmeler, anlaşmalar hep cağın anlayışına, uygarlığın gidisine göredir. TURKIYE BUNLARIN DISINA CIKARSA BUNLARI YADSIRSA KOMSULARIYLA HANGI KOSULLAR ALTINDA BIRLIK DUZEN KURABILECEK? II.Abdülhamit’in delidir, sapkındır diyerek TOPTASI TIMARHANESINE attırdığı Said-i Kurdi hazretleri, Cumhuriyet döneminde Tanrıyla konuşan, ondan buyruklar, bildiriler, öneriler alan olağanüstü bir kişi durumuna getiriliyor. Peki, bütün sapkın zihniyete sahip kişilerin yazgısı böyle değil mi? Tanrıyla konuşmak, Tanrılaşmak hangi kişiliğin en yüksek aşamasıdır. Tanrı bilinmeyen bir nedenle, Cumhuriyetten sonra ülkemize gönderdiği böyle ermiş Şahsiyetlerle lusumuzu çok sevdiğini mi kanıtlamıştır?
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sayın Ahir malesef sizinde gerçek tavrınız ortaya cıktı sanırım... Önemli olan sizin ne düşündüğünüz değil Başkalarının sizin hakkınızda ne düşüneceğidir... Ayrıca burada benim sizin hakkınızda ve sizin benim hakkımda ne düşündüğünüz de değildir... Önemli olan sizin ne yazdığınız ve ne ifade ettiği....Benim ne yazdığım ve ne ifade ettiğidir... Kaynakların nerden ve nasıl elde edildiğinden öte içeriğinde ne anlatmak istediğidir... Bende kaynak çok...Önümde koskaca internet dünyası ve birdolu kaynak kitap var... Hangisini istersem onu kullanırım... *** NEYSE BİZ KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM ... BAKALIM Said-i Nursi'nin YENI KURAN YAZMA TUTKUSUNA YENİ ÖRNEKLER VEREBİLECEKMİYİZ? Said-i Nursi'nin YENI KURAN YAZMA tutkusuna bir kac ornek daha: 1-Kuran-i Kerim ve Risale-i nur Rahman ve rahim olan Allah'ın bir indirisidir. 2-" Kuran-i Kerim ve Risale-i Nur'un indirilişi aziz ve hakim olan Allahtandır.... 3-iste o nur hem Kuran-i Kerim dir hem de Risale-i Nurdur...." 4-" Risale-i Nur'un 129 parcası Kuran'dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir... 5-Bu oyle bir kitapıir ki insanları karanlıktan ısıga cıkarsın diye sana indirdik (Secde suresi ) ....Said-i Nursi'ye gore bu ayetlerdeki nur , yani ISIK sozuyle anlatılmak istenen yine Risale-i Nur'dur.. Bu oyle bir kitaptır ki sen onunla insanları Risale-i Nur'un ısıgına cıkarasın diye sana indirdik. 6-"Allah'a cagıran , guzel isler yapan ve ben muslumanlardanım diyen kimsenin sozunden daha guzel ne olabilir (Fuss. suresi 33. ayet)" ...Said-i Nursi'ye gore : Hicbir sozun kendisininkinden daha guzel olamayacagi "soz" , Risale-i Nur kulliyatindan olan "Sozler" adli risale yani kitaptir. Ayetle iste bu kitap anlatilmak istenmis ve ovulmustur. Allah'a cagiran, guzel isler yapan ve ben muslumanım diyen Said-i Nursi'nin "Sozler" adli kitabindan daha guzel ne olabilir? . Bu alıntılar iyice okunursa Islam dininin ozellikle Kuran'ın ne gibi carpık yorumlara ugratıldıgı Said-i Nursi'nin Kuran'ı bile kendi sozlerine, eylemlerine tanık gosterdigi, Risale-i Nur'un Kuran'da bile anıldıgı, bir Tanrı buyrugu diye tanıtılmak istendigi kolayca anlasılır. Said-i Nursi "Nur Meyveleri" adını verdigi yazısında soyle diyor: 7-"Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak icin yeterlidir, baska bilgiye gerek yoktur. " Bu abartılı lafala anlatılamak istenen şu: bunalmadan Risalelerini sonuna kadar okuyan bir kisinin bilim degil "seriat getirme , bagnazlik, yobazlik" emellerinden baska bu kitapta bulabilecegi pek bir sey de yoktur. Yazılanlar duzensiz, karmakarisik sayiklamalar, sanrilar, hezeyanlarindan ibarettir. Said-i Nursi bir yazisinda 8-" Risale-i Nur Kuran-i kerim'in en hakiki tefsiridir. Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en basta nur talebelerini mutlak cennete goturecek " demektedir. Oysa Islam dinine gore kimin cennete gidecegini sadece tanrı bilir. Kuran'da "Kuran okuyanlar cennete gidecek " denmemistir. Ortacag Avrupasinda kiliseler varlıklı kimselere buyuk gelirler karsılıgında "cennet satarlardı" Burada da benzer davranıs gorunuyor, insanlar aynı cıkar ugruna kandırılıyor. *** Sayın Ahirzaman; Benim hoş göstermeye yada hoş görünüp, sempati üretmeye çalıştığım falan yok ama bakıyorum... Senin başta hoş görünen dilin ve yaklaşımların değişmeye başladı "ya kuşu kardeşim" diyerek yapmak istediğin neyse bilemiyorum...Bende aynı yaklaşımı gösterebilirim unutma...Burada görüşlerimizi öne sürüyoruz... Orada anlatmaya çalıştığımda buydu hoş görünmeye çalışmak filan değil...Ama konuyu kişiselleştirip işi bu noktaya getirmeniz herkes tarafından okunup görülecektir...Benim sizin getirdiğiniz yaklaşıma cevaplarım bunlar... Saidi nursi bilmeyenler için başta biyografisi verildi o bitti ...şimdi eseri ve yaklaşımı eleştiriliyor... Sizde sizin açınızdan bi,yografisini verir ve anlatırsınız herkes her ikisinide okur kararı vermek onlara kalır...Varmı bir sakıncası...? BEN KİTABIN NİHAİ OLARAK İÇİNDE YAZILANLARIN GENEL YAKLAŞIMI VE PERDE ARKASINI İFADE ETMEYE ÇALIŞIYORUM... SİZ İÇİNDEKİLERİ HARF HARF YAZIP TARTIŞABİLİRSİNİZ ... BENİM İÇİN BİR MAHSURU YOK..DEVAM EDEBİLİRSİNİZ... AMA KALKIPTA BU YAZILANLARA BİR KARŞI CEVAP YADA İFADENİZ OLMAYACAKSA NE BANA SUS DEMEYE NEDE ŞUNU CEVAPLA BAKALIM DEMEYE HAKKINIZ YOK! iŞİN KÖTÜ TARAFI CEVAPLAMAYIP TEKZİP ETMEDİĞİNİZ HER MADDE tARAFINIZDAN ONAYLANMIŞ OLDUĞU İÇİN OKUYANLAR BÜTÜN GERÇEKLERİ AÇIKCA GÖRECEKLERDİR...oNUN İÇİN ÇARPITMA SAPTIRMA, KİŞİSEL HAKARET YADA KÜFÜR YERİNE YAZILANLARA CEVAP VERİLMESİ SANIRIM SİZİN AÇINIZDAN DAHA DOĞRU OLACAKTIR..." KUŞU , MUŞU "İLE VARACAĞINIZ BİR YER YOK...
-
Risale-i Nur Külliyatı
Sevgili ahir; Buranın başlığı " Risale-i Nur Külliyatı, Kur'anın Rehberliğinde Hakikate Uzanan Yolculuk...." değilmi?...Evet Alt başlık olarak "Risale-i Nur Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir?" diye konuya girlmedimi.? ... Evet... Bu başlık ve alt başlık üzerine gönderdiklerim konunun dışında mı? ... Hayır.. Konunun başlığından saptırldığı düşünülebilir mi? ... Hayır... Ozaman bana neden bu başlıktan çek git yada aramıza girme gibi yazılar gönderdi zatı muhterem... TELAŞI VE KAYGISI NEYDİ?... YAZILANLAR YANLIŞSA VE GERÖÇEKLER BAŞKAYSA PEALA KARŞI CEVAPLA BUNLAR ÇÜRÜTÜLEBİLİRDİ..! Elbette bu yaklaşımların arkasında başka nedenler yatıyor... Örneğin bakalım başlık ne diyor..? ( Risale-i Nur Külliyatı, Kur'anın Rehberliğinde ) Bu başlıkataki ifadeye karşılık yapılmak istenen gizli pazarlığı ortaya koymanın sakıncaları var.Bu kaygılar yaşandığı için çek git aramızdan denebilir...Ama o dedi diye Açıklanmamalımı ..Hayır elbette açıklanacak ve denecekki... 1-Said-i Nursi, "Sikke-i Tasdik-i Gaybi" adli risalesinde kendi yazilarini Kuran ile ozdes sayar, kendini tanriyla konusan peygamberle es tutar. Nitekim soyle bir yorum getirir: " Risale-i Nur" u Allah Kuran-i Kerim'de imzalamistir. Basta Hz. Muhammed olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhyiddin Arabi ve oteki buyukler de Risale-i Nur'a imza koymuslardir." Bu sozler boyle duzgun degil, karmasik, daginik niteliktedir. Başlık neden böyle atılmıştır... Gizli pazarlık ve kafalara kazınmak istenen budur da ondan... şimdi diyecek ki saptırdın ... Ama gerçek bu mu Hayır... zaten o cümle böyle kurularak kafaların içine öyle saptırılarak sokulmuyor mu?... Bu saptırma, dayatma ve koşullandırmayı dile getirmek mi saptırma oluyor...Hayır Ve görüyorum ki bu konuda sen daha daha tecrübeli ve tutarlısın ifadelerin ortamı yumuşatmak amacında ve o nedenle seni asla kırmak istemem diye bir cümle kullandım...Benim için sen yada bir başkası böyle düşünüyor diye kişiliğine karşı bir tepki,de bulunmam...benim karşı olduğum bu düşünce yapısı ve ülkeye ve insanlara dayatmaları... O nedenle bu düşünceye sahip insanlar nasıl ki bunları yaymak ve insanları kafalarını bu düşüncelerle doldurup nihai amaçlarına ulaşmak için yazıp çiziyor ve konuşuyorlarsa... Benimde bunun ne olduğu hakkında karşı görüşlerimi bildirmek gibi bir hakkım var... Ve yaptığımda bu zaten...İlk iletimden itibaren gelen anlamsız ve bu bakış açısını taşımayan, dayatmacı yaklaşımlar elbette tarafımdan tasvip görmeyecektir.Ve bu hakkımı sonuna kadar kullanacağım... Risale-i nur ve içindekiler hakkında tahminiden öte bilgilerim var ve bu konuda tek başvuru kaynağım o değil birçok başka kaynaktan da araştırmalaımı yaptım...Elbette senin anladığın gibi değerlendirmediğim için eleştirel bir karşı duruşum var...Senin nasıl kabul edip sahiplenme gibi bir hakkın varsa benimde tam tersi yaklaşımları görerek benimsememe ve eleiştiri hakkım var... Ve hatta sen daha önceden bunun farkına vardığın için sevmezsin diye bir cümle kullandın...Ama gerçek bu değil konu sevmek yada sevmemek değil...İşin özü bütün bu kaynaklar ve örgütlenmelerin arkasında yatan gerçekler...Sen kitabı okur böyle anlarsın... samimisindir siyasi bir tarafın yoktur bunu anlar ve sana saygı duyarım... Ve sana hep bu çerçevede yaklaştım... Ama yapılanlar artık başka noktalara gelince bunuda belirterek bu yazıları gönderdim...bütün bunları bilipte niye önceden yazılmadı sence...Senin yada başkasının inancına saygıdan... Sen öyle düşünür yada inana bilirsin...ama şimdi durum farklı yapılmak istenen başka mecralara kaydı... şimdi uyulan madde şu"7- İnanmış, arinmiş, kendine güvenmiş bir nurcunun baslıca görevi nereye giderse gitsin orada yeni bir nurcu yetiştirmek , birliğe kazandırmaktır." Bunu farkeden herkeste doğal olarak buna karşı duracaktır...! O nedenle tarafımadan yapılan başlığın anlamını saptırmak değil konuyla ilgilii karşı görüş ve eleştirileri yapmaktır...
-
Risale-i Nur Külliyatı
"Sen Risale-i nurları hiç inceledin mi? Ne kadar bilgin var bu konuda cehaletin yazdığın cümlelerde aşikar bir şekilde ortada cehalitini bizlere dayatma" DİYORSUN YA BAKALIM KİMLER KİMLERE NELER DAYATIYORMUŞ Madde 3- "Risale-i Nur" u okumak, okuma bilinmiyorsa okutup dinlemek. Bir nurcunun evinde Kuran olmayabilir ama Risale-i Nur bulundurmaya mecburdur. Bu gerçek ortada duruken, gazetelerde fersah fersah saidi nursi öğretisini fettulah gülenin nasıl yayılacağını talebelerine öğretirken söylediklerini bilmiyormuş saf görünmeye çalışmanın bir alemi var mı... Demagoji yapacağına, karizmayı çizdirmemek amaçlı satırlar sıralayacağına bütün bunların gerçek olmadığını ispatlar geçersin ... Bakalım senin bu sayfalarda insanların kanına girip öve öve bitiremediğin biz inşallah burda ZAMANIN EŞSİZ GÜZELİ said nursiden faydalanmaya çalışacağız. dediğin Saidi Nursi kitabı nasıl kurana özdeş gösterilmeye çalışılıyormuş bir anlayalım.? RISALE-I NUR’un KURANA ÖZDEŞ SAYILMASI 1-Said-i Nursi, "Sikke-i Tasdik-i Gaybi" adli risalesinde kendi yazilarini Kuran ile ozdes sayar, kendini tanriyla konusan peygamberle es tutar. Nitekim soyle bir yorum getirir: " Risale-i Nur" u Allah Kuran-i Kerim'de imzalamistir. Basta Hz. Muhammed olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhyiddin Arabi ve oteki buyukler de Risale-i Nur'a imza koymuslardir." Bu sozler boyle duzgun degil, karmasik, daginik niteliktedir. 2-Said-i Kurdi Isparta'da yazdigi lemalarda sunlari soyluyor: " Risale-i Nur girdigi her yeri kutsallastirmis, bu arada Isparta'ya mubareklik kazandirmistir....Risale-i Nur Isparta'ya butun illerin uzerinde bir dindarlik meziyeti kazandirmistir." Ozetlenen bu fikirlerde Said-i Kurdi kendinin bulundugu yerin kutsallastigini soylerken, ustu kapali olarak Tanrisal bir niytelige burundugunu vurgulamaktadir. Oysa ki Islam dinine gore sadece TANRI KUTSALDIR , IL, ILCE "MUBAREK" OLMAZ. 3-Kendi kendini "mubarek" diye niteleyen Said-i Nursi, "Sonmez Risalesi"nde su sozlerle "Risale-i Nur" u ovmektedir: "Risale-i Nur Kuran'in aynasidir, bir mucize niteligindedir." Islam dininde peygamber "benden mucize beklemeyin..." derken bizim mubarek yazarimiz yazilarini bir yandan Kuran'la karsilastiriyor, bi yandan da "mucize" diye niteliyor. Yine ayni risalenin bir baska yerinde soyle diyor: "...Risale-i Nur 'a kimse karsi koyamaz, onunla boy olcusemez, ona denk tutulamaz." Bu sozler onceleri Kuran icin soylenmisti, onun BIR BENZERININ YAZILAMAYACAGI VURGULANMISTI. 4-Said-i Nursi'ye gore "Risale-i Nur" kendisine Tanri'nin istegi uzerine dolaysiz olarak indirilmistir. "Bediuzzaman cevap veriyor , 1960" adli yazida : "Risale-i Nur , Said-i Nursi'ye Allah tarafindan verilmistir" denmektedir. Islam dinine gore ise tanri 4 peygambere kitap indirmistir. Aksini iddia etmek sapkinliktir. Yine Nursi'nin "Mesnevi-yi Nuriye" adli yazisindan , ozetleyerek sunlari aktaralim: " Risale-i Nur , Kuran'in bir mucizesi oldugundan herseyde bir marifet penceresi acmistir. Bu kitap, Kuran'a ait bir sirri cozerek bir yillik bir isi bir saatte bitirecek duruma gelmistir...Risale-i Nur, Musa peygamberin asasi gibi nereye degdiyse oradan su cikarmistir." 5-Islam dinine gore basta insan olmak uzere, butun yaratiklar kendi dillerince Tanrinin adini anarlar. Bizim said ise bakin bu konuda ne der: "Risale-i Nur'u sadece kuslar degil, gokte ve havada bulunan tum varliklar alkislar." 6-Said-i Nursi yazilarinin cogunda kendini kimi yerde ustu kapali, kimi yerde cok acik olarak peygamberle karsilastirir. Tanriyla dolaysiz konustugunu vurgular. Onun "Hizmet Rehberi" dedigi yazisindan gelisiguzel birkac bolumcugu ozetleyerek aktaralim: "...Ama onda ( Risale-i Nur'da) yazilanlar Kuran'in malidir. Hepsi Allahtandir...Peygamberimiz Kuran-i kerim'in sadece bir tercumani idi. Ustat ta (Said-i Kurdi) Risale-i Nur'un sadece bir tercumani gibidir. 7-"Iman Hakikatleri" baslikli yazisinda soyledikleri urperticidir: " Risale-i Nur peygamberimizin risaletini yani peygamberliginin bir mirasini ustada verir." 8-Risale-i Nur'un "Hizmet Risalesi" bolumunde gecen su sozler de ilginctir: "Risale-i Nur'a karsi cikilamaz (itiraz) . yapilacak her itiraz en ulu kisilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldirirs edilmemeli...." Islam inanclarinda Kuran bildirilerine karsi cikilamaz, Kuran elestirilemez, Kuran konusunda gundeme gelebilecek bir itiraz kesinlikle suctur. Islam dunyasinda peygambere "Kutbu'l Azam " denir. Bu cercevede Risale-i Nur'un Kuran ile eslestirildigi gayet aciktir.Bu tutum ıslam dinine gore buyuk suctur. Oysa Risale-i Nur yazari buna aldiris etmez..!! 9-Sayın arkadaşım... sen nasılsa bütün bunları sırası geldikçe bu sayfalarda herkese anlatıp bunların böyle ve gerçek olduğunu bir dolu lisan yada direk dayatarak anlatacak ve yazacaktın...Bana kalırsa kızma sana yardımcı oluyorum...işi uzatmadan kestirmeden söyleyeceklerini maddeler halinde sıralıyorum... 10-İstersen artık sen anlamaqzsın ne bilirsin lafları yapmak yerine taktik değiştirip yanlış anlamışsın falan demelisin...ama oda olmaz ozaman saidi nursiyi reddetmiş olacak bu maddeler halinde yazılanların gerçek olmadığını söylemek zorunda kalacaksın.. *** NEYSE BİZ YİNE AYNI DEVAM EDELİM... SEN İKİ LAF ET BEN ARDINI GETİREYİM... NEDE OLSA ÖYLE YADA BÖYLE AMAÇ SAİDİ NURSİ'YE, FETTULAH GÜLEN'E, ÖZETLE ŞERİATA HİZMET DEĞİLMİ ? REKLAMIN İYİSİ KÖTÜSÜ OLMAZ SİZİN AÇINIZDAN... O NEDENLE DEVAM ETMEKTE YARAR VAR! BİZİM AÇIMIZDAN OKUYANLAR GERÇEKLERİ GÖRÜP ANALAYACAKTIR İNANCI VE DÜŞÜNCESİ SADECE... O NEDENLE BİZİM AÇIMIZDAN DA DEVAM ! AHİRZAMANI GERÇEKTEN KIRMAK İSTEMEM AMA ŞU ANDA YAPILACAK BAŞKA BİRŞEYDE YOK SANIRIM... ZATEN KONUMUZ SAİD-İ NURSİ VE RİSALE-İ NUR DEĞİLMİ ? AYNI ŞEYLERDEN BAHSEDİYOR VE KONUN FARKLI YÖNLERİNİ ELE ALIYORUZ
-
Risale-i Nur Külliyatı
Burada anlatılmak istenen "Sen Risale-i nurları hiç inceledin mi?" değil. Ülkeye şeriat getirme amaçlı örgütlenme ve yaklaşımların adı her ne ise "Nurcular",Saidi Nursi,Fetullah Gülen lerin, ve onun müritlerinin yapmaya çalıştıklarının Arkasında yatan gerçeklerin sergilenmesi ve açıklanmasıdır. Benim sizi kandırdığım filan yok. sizin başklarını kandırmanız söz konusu... Ama anlaşılan o ki,sen galiba nurcularıniçinde öyle pek eski değilsin çünkü uyman gereken bazı kuralların dışına çıkıyorsun...Ya bunlar sana daha öğretilemedi yada sen dışardan yardım görevini üstlenmişsin... GÖRELİM BAKALIM..Simdi de kısaca Nurcuların görevlerine, ilkelerine bir göz atalım: NURCULARIN TEMEL GOREVLERI : 1- Said-i Nursi adı çevresinde tartışmadan, eleştiriye sapmadan toplanmak, kesinlikle ona bağlanmak, onu savunmak. 2- Hangi koşullar altında olursa olsun , Said-i Nursi 'yi savunmak ; onun bütün eksikliklerden arinmiş , yüce, ulu bir kişi olduğunu yaymak, başkalarını buna inandırmak , bu yolda elinde avuncunda ne varsa hepsini düşünmeden tüketmek. 3- "Risale-i Nur" u okumak, okuma bilinmiyorsa okutup dinlemek. Bir nurcunun evinde Kuran olmayabilir ama Risale-i Nur bulundurmaya mecburdur. 4- Tartışmalara girmemek, aşırı olaylara karışmamak, özellikle KADINDAN , KIZDAN uzak durmak, onların arasına katılmamak , onları aralarına almamak. 5- Said-i Nursi'nin tanrısal kişiliği konusunda tüm kuşkulardan, kaygılardan uzak kalmak. Nitekim Said-i Nursi yazılarında , Tanrısal bildirileri açıklarken "....müellife buyurdu ki..." sözlerini söyleyerek kendinin doğrudan doğruya Tanrıdan buyruk aldığını vurgulamıştır. 6- Said-i Nursi'nin "Risale-i Nur"u islimin özüdür., YENİ BİR KURANDIR. O, bunu tanrının buyruğuyla yazmış, açıklamıştır., bu konu tartışılmaz, geciktirilmez. 7- İnanmış, arinmiş, kendine güvenmiş bir nurcunun baslıca görevi nereye giderse gitsin orada yeni bir nurcu yetiştirmek , birliğe kazandırmaktır. 8- Ülkenin neresinde olursa olsun nurcuların toplanarak "Risale-i nur " okumaları gerekir. Bu toplantılarda TANRI ADLARINDAN SONRA Said-i Nursinin adini söylemek gerekir. Bu ad (bilgisizler anlamasın diye) gizli bir sesle de yansıtılabilir. 9- BIR ULKEDE NURCULUGA KARSI CIKANLARIN TÜMÜ DINSIZDIR, SERİATTEN AYRILMISTIR. Nurculuk gerçek Müslümanlıktır. Nurculuğa karsı çıkmak İslami yıkmaktır. 10- Devlet şeriata dayanırsa doğru, dayanmazsa eğridir. Bütün devlet kurumları şeriat buyruklarına, yani Risale-i Nur bildirilerine dayanmalıdır. Tüm yükseköğrenim kurumlarının adi "Medrese-i Nur" olarak değiştirilmelidir, namaz kılınmayan yerde öğrenim olmaz. *** Sanırım on altın kuralı okudun... Bunlardan en önemliside Gereksiz tartışmalara girmemektir... Ama sen bunu çiğneyerek örgütün ipliğini pazara çıkmasına neden oluyorsun... Devamı var istermisin ? Ok yaydan çıktı Sen karizmayı çizdirmeyeyim derken işler gitikce uzayacak sanırım.. Ama bence devam etmemizde yarar var. sen "Biz konumuza bakalım...Kişilerin amaçlarına hizmet etmeyelim." diyenleri dinleme istersen ama onlar kuralları biliyor ve seni uyarıyorlar sonra kimse uyarmadı deme... Biraz biraz sizin dışınız da kalanlarında bu konuda derin bilgileri olduğunu kavramışsındır sanırım...
-
Risale-i Nur Külliyatı
Şu ana kadar yazılan iletilerde korku ve korkmakla ilgili bir tek cümle olmamasına karşın ürettiğiniz "Esas sizler korkun." cümlesi sanırım herkese bir anlam ifade decektir... Bahsettiğiniz vatana kahramanı bakalım size anlatıldığı ve sizinde bize anlattığınız gibi miymiş görelim? OKUYALIM BAKALIM ! Said-i Nursi kimdir? 1877 yılında Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde doğan ve 24 mart 1960 tarihinde ölen ve bidayette Saidi Kürdi diye anılan bir şahsın esas gayesi, Türklüğü tahrif ederek ayrı bir Kürt devleti kurmaktır. Nitekim yaşamı boyunca bu amacını gerçekleştirmek için etkinlik göstermiştir. Doğduğu bölgeden İstanbul'a gelen Said-i Kürdi, 31 Mart ayaklanmasına katılmış, Milli mücadele döneminde Kürt Teali Cemiyeti kurucuları arasında yer almıştır. Bu zamandan 1950'ye kadar risaleleri yaymaya ve cemaatini büyütmeye devam etmiştir. 1950 sonrasında yazmış olduğu risalelere dayanan cemaatini iyice güçlendirmiş ve bu dönemki DP hükümeti le işbirliğine girmiştir. Atatürk'ün başlattığı toprak reformunu yarıda bırakarak bölgesinin ağalara ve şeyhlerin elinde kalmasında büyük pay sahibi olan Said-i Nursi zamanın iktidarı Adnan Menderes tarafından eli öpülerek el üstünde tutulmuştur. Volkan Gazetesi Şeriat devleti isteyenlerin bütün hareketlerinin gerisinde emperyalizmin çirkin yüzü sırıtmaktadır. 31 Mart irtica olayında da Derviş Vahdeti'nin ve Melanzade Rıfat'ların iplerini elinde tutan gerçek güç emperyalizmdir. 15 Aralık 1908 tarihli Volkan, İngilizlerin adem-i merkeziyetçiliği sayesinde Kıbrıs'ın "küçük bir İsviçre" haline geldiğini ileri sürmektedirler. Oysa ki Kıbrıs İngiltere hükümetinin Osmanlı'dan alacaklarına akrşılık rehin aldığı fakat ilk bahaneyle el koyduğu ve işgal ettiği,nüfusunun da Yarıya yakınının Türk olduğu bir topraktır. İngilizlerin burayı tek kurşun bile sıkmadan dalavereyle ele geçirmesini ve sömürge kurmasını Volkan gazetesi alkışlamaktadır. 8 Nisan 1909 tarihli Volkan: "İngiliz Hükümetinden, kuvvetli, mütefennin, her surette müterakki, hami-i insaniyet bir hükümetin mevcudiyetini hala mutasavver mir?" diyerek bugünkü Amerikan dalkavukluğuna andırır biçimde İngiltere'nin her yönden propagandasını yapmaktadır. İşta 31 Mart olayının baş kahramanı Derviş Vahdeti dahi, günümüz Amerikan şeriatçılarına benzer biçimde koyu bir İngliz İngiliz şeriatçısıdır. 31 Mart yobazları önlerine çıkan ilerici subayları şehit ettikleri halde hristiyan kafirlere karşı davranışlarında son derece "centilmen"dirler. Yobazlara 31 Mart günü yollarda rastladıkları hristiyanlara korkmamaları için teminat vermişler, yabancı elçiliklerin kapılarına da nöbetçiler dikmişlerdir. İsyandan sonra hükümet 31 Mart olayında ünlü "Intelligence Service"e mensup İngiltere elçiliği baştercümanı Fitz Maurice ile onun ihzmetindeki yerli işbirlikçilerin marifetlerini saptamışlar ama bu konuyu kurcalamaktan kaçınmışlardır. 31 Mart Ayaklanması Halkın temsil edildiği parlamentonun kaldırılarak, Padişahın mutlak egemenliğinin geri getirilmesi için çıkan ve sloganı: "Halk burada çoban nerede?!" olan bu ayaklanma Mustafa Kemal Atatürk'ün komuta ettiği Yıldırım Orduları tarafından bastırılmıştır. Bu ayaklanmada önemli rol oynayan Volkan gazetesi'nde de yazıları çıkan Said-i Kürdi Isparta'ya sürülmüştür. Kürt Teali Cemiyeti 1. Dünya savaşında yenilince yurdu emperyalistler tarafından daha önce yapılmış anlaşmaya uygun olarak işgale başlandı. Ülkenin her yerinde Yunan ayrılıkçısı, Ermeni ayrılıkçısı Kürt ayrılıkçısı cemiyetler türemeye başladı. Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Said-i Kürdi yine İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak: Marmara brifingi, 1971) Bir yandan işgalcilerle mücadele eden Ankara hükümeti bir yandan da İngiliz destekli gerici isyanları bastırmakta başarılı olunca Said-i Kürdi bu sefer M. Kemal'le görüşmek için Ankara'ya gitti. Amacın şeriat devleti kurmak olmadığını, ulusal temele dayanan devlet kurmak olduğunu anlayınca bundan vazgeçti. Bugün dahi Nurculukta cuma namazı kılınması farz kabul edilmez. Çünkü Said-i Kürdi'nin anlayışına göre ülke hala "müslüman" değildir. "Dar-ül harp"tir. Yani şeriatı getirmek için savaşılması geren topraklardır. Bu anlayışa uygun olarak çıkan ve arkasında İngiliz desteği olduğu resmi belgelerle kanıtlanmış olan Şeyh Sait isyanına katıldığı için İstiklal Mahkemesince yargılandı ve birçok ilde sürgün yaşadı. İngiliz destekli bağımsız Kürdistan isteyen bu ayaklanma birçok şehrin yıkımına, ordunun büyük ölçüde kayıp vermesine ve misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve Kerkük'ün İngilizlere kalması ile sonuçlandı. Nur cemaati'nde Atatürk'ün "Öküz aleyhisselam", "Beton Kemal", "Deccal" gibi isimlerle anılmasınınn arkasında bu şeriatçı ayaklanmaların uğradığı hezimetler yatmaktadır. kaynaklar: (Kim kimdir)...(Saidi nursi ve nurcular) ( Marmara Brifingi: Orgeneral turgut Sunalp, Korgeneral Abdurrahman Ergeç, Tümgeneral Recai Engin, Tümgeneral, Memduh Ünlütürk, Tümgeneral Fazıl Polat, Kur. Alb. Fikret Küpeli...)) SİZİN BİZE ANLATMAYA ÇALIŞTIKLARINIZDAN ÇOK FARKLI ŞEYLER ÖYLE DEĞİL Mİ?... VATAN KAHRAMANINIZIN ASLINDA NASILDA iNGİLİZLERLE KUCAK KUCAĞA OLDUĞUNU GÖREBİLDİNİZ Mİ? ŞİMDİ DE DEVAMINDA FETULLAH GÜLEN ABD ' DE NE İŞ YAPAR BİLİYORMUSUNUZ? ELBETTE BİLYORSUNUZ CIA İLE BİRLİKTE NELER TEZGAHLADIKLARINI ÜLKE İÇİN SAİDİ NURSİ NİN İNGİLİZLERLE YAPMIŞ OLDUĞU ANLAŞMALARIN BİR BENZERİNİ ODA ABD İLE YAPIYOR..YAPTI ... VE UYGUN ZAMANI BEKLİYOR ÜLKEYE GERİ DÖNMEK İÇİN... SİZLERDE BURADA ONUN ALT YAPISINI OLUŞTURMAKLA MEŞGULSÜNÜZ...
-
Risale-i Nur Külliyatı
İnsanları tek taraflı kaynaklarla yanıltılarak, Atlara binip üsküdara geçmeye çalışmamalı... Bu yapılan ve yapılacak katkılarda siz isteseniz de istemeseniz de Sizin anlatmaya çalıştıklarınızın ne olduğunu ifade eden ve aydınlatacak bilgilerdir. Sizlerin dile getirmektan buralara yazmaktan özellikle kaçındığınız bazı gerçekleri anlatmaktadır. Bu iddia ettiğiniz gibi kişilikler saldırı değil... Var olan ve gizlemeye çalıştığınız kişiliklerin ne olduğunun ortaya konması ve arkasında yatan gerçeklerin açığa çıkarılmasıdır... Bu güne kadar bu gerçekler bir çok kişi tarafından bilinmesine karşın, hiç gereği olmadığı için açıklanmamış. Ama Sizin yavaş yavaş ve sinsice yürüdüğünüz forum içersindeki yolda vardığınız bu nokta da ve artık yapmak istedikleriniz tamamen açığa çıkınca bütün bu gerçekleri de açıklamak gereği doğmuştur. Eğer siz istediğiniz gibi bazı şeyleri yapmak ve anlatmak gibi bir hakkı kendinizde görüyorsanız. Başkalarının da bunların ne olduğunu anlatmak ve açıklamak gibi hakları vardır. Bazı şeylerin açığa ve ortaya çıkmasından korkarak yaptığınız bu açıklama ve yaklaşımlar... Bir işe yaramaz...Sizin katkılarınız ve insanları kandırma çalışmalarınız devam ettikçe ... O istediğiniz katkıların da (her türlü tehdit, yalan, iftira ve küfre karşın) yapıldığını da göreceksiniz.. Söylediğiniz gibi bunlar dogma değil bilinen ama gizlenmeye çalışılan gerçeklerdir... Dogma sizin kafalarınızın içindeki değişmez tutucu fikirlerdir. "Senin doğmalarına inanacak değiliz.. Biz kimin ne olduğunu biliyoruz." diyorsunuz... Zaten bunlar size değil sizin yanıltmaya çalıştığınız insanlara anlatılmaktadır. Dediğiniz gibi siz kimin ne olduğunu ve ne yapmak istediğinizi çok iyi biliyorsunuz... HİÇ KUŞKUNUZ OLMASIN KATKILARIMIZ DEVAM EDECEKTİR... O ÜSTÜNE BİNİPTE üSKÜDARI GEÇTİ DEDİĞİNİZ ATLARLA NEREYE GİTTİĞİNİZİ HERKES GÖRMÜŞ VE ÖĞRENMİŞ OLACAK...
-
Risale-i Nur Külliyatı
RiSALE-i NUR Nedir ve Nasıl Bir Tefsirdir? İslam aleminde yer alan pek cok cemaat ve tarikatin aksine nurcular "kitaplı" bir topluluktur. Onların yazarı "Said-i Nursi" olan, Risale-i Nur isimli bir kitapları vardır; Risale-i Nur yazarı Said, düzenli bir öğrenim görmemiş , çevresindeki yaslılardan Kuran okumayı, biraz da Arapçayı öğrenmiş, daha sonra "Teali-i Kurdistan Cemiyeti" üyeleri arasına katilmiş, özellikle Derviş Vahdeti'nin çıkardığı "Volkan" dergisinde dini savunan yazılar yayımlamıştır. Bu evrede Sultan II. Abdulhamid'in ilgisini çekince gözaltına alinmiş, bir sure TOPTASI TIMARHANESINDE yatırılmıştır. Nur sözcüğü sonradan Kuran’ın "Nur" adli bölümünden alınmıştır. Ners/Nurs sözcüklerinin bozulmuşu değildir. Yazılarına "Risale-i Nur " denmesinin nedeni de Kuran’ın adi gecen bolumudur. Nitekim kendisi de bir YENI KURAN yazma amacını güdüyordu. Said-i Kurdi (Nursi) nin 114 yazısı (risale) vardı. Bu şayi gelişi güzel değildir. KURAN 114 BOLUMDUR. (sure) Onun bu gizli düşüncesi açıklığa kavuşunca , diğer Müslümanların tepkisini çekmemek için yazılarının şayisi 130 dolaylarına yükseltilmiştir. Ancak yalnızca (anılar hariç) Risale-i Nur adi verilen , Kuran’ın sözde çağdaş bir yorumu olarak gösterilen bolum 114 kesimden oluşur. Buna rağmen Said-i Nursi yetersiz ARAPCA bilgisi nedeniyle Kuran'daki bütün sureleri yorumlayamamıştır. Risale ve sure sayılarının uyumu yukarıda açıklanan sözde yeni din ve yeni Kuran yaratma çabasından kaynaklanmaktadır. Kaynaklar: 1-Nurculuk Nedir.. 2-RiSALE-i NUR Hakkında..