GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ÖZDENETİM NASIL ELDE EDİLİR? Kişilik, yapısını göz önünde bulundurarak onu kavrayabilmek: Aynı şekilde, bazı kural ve beklentiler çocuğun yapısı (veya kişiliği) nedeniyle sorun haline gelebilir. Örneğin: Bazı çocuklar daha heyecanlı bir yapıya sahiptir ve sabah okula giderken kahvaltı edemezler. Kural adına çocuğa zorla süt, yumurta gibi besinleri yedirmek hem çocuğun yapısına göre ağır bir mideyle okula gitmesine, hem de anneyle sürekli sürtüşmesine neden olur. Çocuğun yapısı ve kişiliği göz önüne alınmadan girişilen beklenti ve kuralların getirdiği sorunları özellikle ilkokul 5’inci sınıf sınavlarına katılan ailelerde izlemekteyiz... Kimi çocuk daha azimli, daha hırslı ve bu tür yarışmalara katılmaya daha elverişli ve yatkındır. Buna karşılık, bazı çocuklar akademik yönden hırslı olmayıp, bu tür yarışmalara katılmaya yapı olarak uygun değildir. Çocuğunun kişilik ve yapısını göz önünde bulundurmadan, beklenti ve herkes yapıyor uğruna bu tür çalışma kurallarını evde uygulamak, gerek çocuk gerek aile için büyük sorunlara yol açmakta, çocuksa hak etmediği bir başarısızlığı yaşamaktadır. Bu durumda, kendimize şöyle bir soru yöneltebiliriz: acaba bu koyduğum kural veya beklentim çocuğumun kişiliğine, yapısına uygun mu? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ÖZDENETİM NASIL ELDE EDİLİR? 1) Ev içindeki kural ve beklentiler Ev içindeki kural ve beklentiler katı ve değişmez değildir. Kurallar çocuğun yaşına, kişilik ve yapısına ve özel durumlara göre düşünülerek uygulanır. Yaşına göre onu kavrayabilmek: Örneğin: 3 yaşında bir çocuğun yemeğini hiç üstünü kirletmeden ve çok düzgün yemesi beklenemez. Bu nedenle çocuğa kızmak, onu azarlamak veya cezalandırmak faydasız, hatta zararlıdır. Buna karşılık, 7 yaşlarında bir çocuğun temiz ve düzgün yemesi daha gerçekçi bir beklentidir. Bunun gibi, 5 yaşına kadar olan çocukların öğleden sonra uykusuna yatmaları beklenebilir ancak o yaştan sonra böyle bir kuralı katı bir şekilde uygulamak sorun yaratabilir. Daha büyük yaşlarda, öğleden sonra dinlenme saati, çocukla birlikte farklı bir şekilde planlanabilir: Odasında kitap okuması, resim yapması, oyun oynaması, vb... Demek ki, evde kurallar sorun yaratıyorsa, kendimize şöyle bir soru yöneltebiliriz: Acaba bu kural veya beklentim çocuğumun yaşına uygun mu? Çocuğum bunu yapabilmek için çok mu küçük? (Veya yaşı artık büyüdü mü?) Örnek hikayecik: Şermin Hanım oğluyla (17 yaş) arasında sürekli sürtüşme olmasından şikayetçiydi: Ne önerse, Fuat karşılık veriyor, bir türlü anlaşamıyorlardı. Özellikle Fuat’ın sürekli üşütüp hastalanması sorun olmaktaydı. Şermin Hanım Fuat’ın okula gidip gelirken yün şapka giymesinde ısrar ediyor; Fuat ise şiddetle direniyor, evden çıkar çıkmaz şapkasını başından çıkarıp cebine sokuyordu. Şermin Hanım, ise bu duruma müthiş içerliyor ve Fuat’ı azarlıyor, bu konu da evde sürekli çatışma haline dönüşüyordu. *** Şimdi, bu durumda 17 yaşında bir çocuğun sokakta yün şapka giymek istememesi doğal karşılanamaz mı? Küçük çocukların şapka giymeleri çok doğal da, 17 yaşında bir genç çocuğun şapkayla dolaşmak istememesi geçerli değil mi? Bazen çocuklarımızın artık çocuk olmadıklarını, büyüdüklerini gözden kaçırmıyor muyuz? Veya bazen beklentilerimizin yaşlarından çok öte, yetişkinden beklenen davranışlar olduğunun farkında mıyız? Çocuklarımızın hemen yetişkin olmalarını beklemiyor muyuz? Üşütüp hastalanmamaya tek çare yün şapka giymek mi? Çocuklarımızın devamlı bizim kontrolümüz altında olduklarını varsayıp Çok küçük olduklarını veya büyüdüklerini unutmuyor muyuz? *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
780 OTORİTE NEDİR? Peki, otoritemizi hiç kullanmayacak mıyız? der anne veya baba. Sanki aniden ellerinden bir silah alınmıştır... Tabii ki kullanacağız. Ancak otorite, alışılagelmiş anlamda, korkutarak saygı elde eden çatık kaşlı bir güç değildir. Gerçek otorite, bir konu hakkında bilgi sahibi olan bir kimsedir. Örneğin: Bu kişi hukuk alanında bir otoritedir, deriz. Yani, bu konuda bilgili, deneyimli, güvenilir bir kişidir, demeye getiririz. Ona danışır sözünü dinleriz. Bir konuda otorite olmak için yüksek tahsil yapmak şart değildir. Bir bahçıvan da, bahçe, ekim, çiçekçilik konusunda otoritedir, yani söz sahibidir. Ona başvurur danışır, fikrini sorar, sözünü dinleriz. İşte ev içinde de varmak istediğimiz gerçek otorite budur. Çocuğun sözüne ve fikrine güvendiği, başvurduğu ve sözünü dinlediği kişi. Korku nedeniyle değil de bilgi, güven ve saygı nedeniyle. Dolayısıyla, evde disiplin sağlamak için salt otorite ve güç kullanmaya gerek yoktur. Bu konuda bilgili olmak, bilinçli hareket etmek, tutarlı, sabırlı ve hoşgörülü davranmak Çocuğun karşısına geçmek yerine, onun safında olup onu desteklemek yeterlidir. Bu tür bir yaklaşımla özdenetim daha sağlıklı ve kalıcı bir şekilde elde edilir. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
780 İÇ KONTROLLÜ DİSİPLİN (ÖZDENETİM) NEDİR? İç kontrollü disiplin, yani özdenetim, kişinin bazı kuralları benimsemesi Ve dış uyarılara gerek kalmadan bu kurallara kendi kendine uyması veya uygulamasıdır. Çok disiplinli bir kişi dediğimizde bu kişinin; Kendi kendine yapılması gereken bazı davranışları veya görevleri yaptığını övgü ile anlatmış oluruz. Aslında çocuklarla da varmak istediğimiz amaç budur. Kuralları benimsemeleri, ne yapıp yapılmaması gerektiğini bilip kendi kendilerine yapmaları, Sürekli uyarı ve ikaza gerek kalmadan görevlerini yerine getirmeleri… (örneğin: diş fırçalama, banyo yapma, dersini zamanında yapma, gece belirli bir saatte yatma, eşyasını toplama, gibi...) Bu şekilde, hem anne-baba sürekli ikaz ve kontrol rolünden kurtulur, Hem de bu nedenle oluşabilecek sürtüşme ve sorunlar da önlenmiş olur. Aslında, herkes gibi çocukların da kurallara ihtiyacı vardır. Bunu bir trafik sistemi ile örnekleyebiliriz. Trafiğin nasıl işlediğinden haberi olmayan bir sürücü arabasına binip yola çıktığında, yolun sağından gideceğine solundan gidebilir, aşırı hız yapıp olmayacak sokaklara girebilir ve sonuçta trafiği altüst eder, kaza yapar ve pek tabii cezalandırılır. Buna engel olmak için, trafiğe çıkmadan önce, bütün sürücüler trafik kurallarını öğrenir, neyin yapılıp neyin yapılmadığını benimser, hatta bu kural ve davranışları deneyerek öğrenme devresinden geçerler. Bunun için de bir süre, yanlarında bir deneyimli şoför oturup onlara yol gösterir. Bu örneği ev içine aktarırsak, Ev içinde hareket etmeye başlayan çocuk, Ne yapacağı ve nasıl hareket edeceği, Yani evin kuralları hakkında eğitim (açıklama) görmemişse, Haliyle yanlışlar yapacak ve bu nedenle ikaz edilecek veya cezalandırılacaktır.(kızma, bağırma, vb.) Çocuk deneme ve yanılmalarla neyi yapıp yapmaması gerektiğini öğrenecek ama her zaman nedenini öğrenemeyecektir. Buna karşılık, özdenetim eğitiminde ilk temel yaklaşım, çocuğa ne yapıp yapmaması gerektiğini açıklamak, Ona yol göstermek, yani trafikte olduğu gibi onu, eğitimden geçirmektir. Bunu bir ustanın çırağına sanatını öğretmesine benzetebiliriz: Bilinçli bir Usta çırağını işin kolayından başlayarak eğitir. Öğretimini ondaki gelişme hızına göre ayarlar. Yavaş yavaş sorumluluk verir. Başarısını destekler, yanlışını düzeltir: Nerede güveneceğini, nerede başında durup denetleyeceğini bilir. Ona yanılma payı bırakır; toyluk yanılgılarını bağışlar, Beğenildiğini gören çırakta işine dört elle sarılır. Ustasına benzemek ve ona yetişmek için tüm yeteneğini ve çabasını ortaya koyar. Çocuğun İç kontrollü disiplin, yani özdenetim sağlanarak uygulanacak eğitimde, ilk temel ilke, kural ve beklentileri açıklamak, ikinci temel ilke ise desteklemektir. Yani sürekli çocuğun olumsuz davranışlarına olumsuz tepki göstermek yerine, olumlu davranışlarını da takdir edip pekiştirmek, hiç değilse bu yoldaki çabalarını övmek ve desteklemektir. Sadece ve sürekli olumsuz tepkilerle büyüyen çocuklar, bir süre sonra isyan eder, cevap verir, söz dinlemez olur ve daha da önemlisi yaşam heveslerini yitirir, kendilerine güvenmez ve küskün olurlar. Bunun karşılığında, olumlu davranış ve çabaları takdir gören çocuklar, daha hevesli ve güvenli hareket eder ve daha kolay söz dinlerler. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
745 DAYAK NEDEN EĞİTİME YARAMAZ? Dayak atmanın veya fiziksel ceza vermenin Çocuklar üzerindeki etkileri: Anne/baba zorlaması ile sağlanan disiplin ve sözel ve fiziksel ceza sistemi ile yürütülen terbiye tarzında Çocuğun hem davranışsal, hem ruhsal, hem sosyal, hem de ahlaki yönden gelişmesine Olumlu yönde katkıda bulunması çok sınırlıdır, Zira bu tür disiplin çocukta ( Karşı koyma, Kaçış, Aşırı itaat gibi ) dolaylı davranışsal tepkiler geliştirir. Karşı koyma: Çocuk ya aktif olarak karşı koyar, saldırır, direnir, karşılık verir, Veya pasif direnişe geçer, söylenenin aksini yapar, ikazları bilhassa duymamazlıktan gelir, İnadına istenmeyen davranışı yapar veya anne-babayı kızdıracak başka bir davranışta bulunur. Sanki mahsus yapıyor, diye yakınır anne. Beni kızdırmak için inadına yapıyor. Doğrudur, ama buna engel olmanın başka yolları vardır, zira kaba kuvvet ve zorlama sadece direnç yaratır. Kaçış: Kaçış fiziksel veya ruhsal olarak görülebilir. Fiziksel kaçışta, çocuk fiziki olarak ortalıkta görünmez, Odasına kapanır ve iletişimi keser veya evden kaçar veya kaybolur. Özellikle okul çağındaki, karne alma zamanı eve gelmeyen, kaçan çocuklar Evdeki zorlayıcı baskıdan veya tepkilerden korkan, bunu yaşamak istemeyen çocuklardır. Ruhsal kaçışta, çocuk evde bulunsa da anne-babasıyla iletişimi keser, Beraber olduklarında, örneğin yemekte konuşmaz, cevap vermez, Hayal ve fantezi dünyasına kaçar veya yalan söyleyebilir. Önlem alınmazsa zamanla kabuğuna çekilen, Hayal fantezi dünyasına sığınan ve gerileyen bir kişilik geliştirebilir. Ruhsal kaçış, ileride sigara, alkol, uyuşturucu alışkanlıklarına, Aşırı hallerde de ruh hastalıklarına yol açabilir. Aşırı itaat: Kültürümüzde itaatkâr çocuklar çok sevilir, tutulur. Ayşe çok iyi çocuktur. Hiç sözümden dışarı çıkmaz. Ali sözümü hep dinler hiç beni üzmez. Dizimin dibinden ayrılmaz. Anneler bu tür sözleri övgüyle sarf eder, dinleyenler de itaatkar çocuğa takdirle bakarlar. Ancak, sürekli itaat etmeye alıştırılmış, zorlanmış çocuklar zamanla kendi değerlerini yadsıyan, Kendi inançlarından vazgeçip her şeyi sorgusuz kabullenen, aşırı uyumlu kişilikler geliştirirler. Bu pek tabii büyüklerin dünyası için çok ideal gözükür, zira aile bireyini uğraştırmaz. Ancak, çocuğun kişiliği ve gelişimi açısından, geleceği için böyle bir davranış alışkanlığının sakıncaları çoktur. Bu tür çocuklar, kendilerine sürekli ne yapacakları, ne yapmaları gerektiğini söyleyen anne-babayı bulamayınca, Onların yerine buldukları ilk otoriter kişinin etkisi altına girerler. Kötü arkadaş edinip onlara uyan, kötü alışkanlıklara hayır diyemeyen, Arkadaşlarına aşırı uyum gösteren çocuklar bu tür sürekli itaat etmeye alıştırılmış çocuklardır. Bunun dışında, aşırı uyuma ve aşırı itaate alıştırılmış çocuklar ileride Kişiliksiz, yağcı, gözlerimi kaparım vazifemi yaparım türünde sorumsuz kişilikler geliştirebilirler. Sonuç olarak; Aşırı bir dış kontrolle bütün davranışları başkaları tarafından kontrol edilip düzenlenen çocuklar, Hiçbir iç kontrol (özdenetim) geliştirme olanağı bulamadıklarından, Ev dışı yaşamlarında, yani anne-baba kontrolü yokluğunda kendilerini kontrol etmekten acizdirler. Bu çocukların, ileriki yaşamlarında ya sorumsuz, kontrolsüz, aşırı davranışlarda bulunan kişilikler, Veya başka birinin kontrolü altına kolaylıkla girebilen pasif, tepki göstermesini bilmeyen, Her şeyi kabullenici kişilikler geliştirmesi muhtemeldir. O nedenle; Çocuk yetiştirmenin ve eğitiminin amacı, çocuğun istenmeyen davranışlarını sindirip ıslah etmek değildir. Çocuklar halledilmesi gereken sorunlar gibi görülmemelidir. Çocuk eğitimi, çocuğa çevresine uyumlu, sorumlu ve saygılı davranış yollarını (disiplinini) gösterip, Bu arada çocuğun kişiliği ve yeteneklerini en iyi şekilde geliştirmesine olanak sağlamaktır. Bunu da iç kontrollü disiplin (özdenetim) yöntemleriyle elde edebiliriz. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
DAYAK NEDEN EĞİTİME YARAMAZ? Dayak atmanın veya fiziksel ceza vermenin anne-baba üzerindeki etkileri: • Dayak atan anne-baba o anki hırslarını, öfkelerini çocuktan alır, En kısa yoldan kızgınlık duygularını güçsüz biri üzerine boşaltarak rahatlarlar. Ancak, bu şekil de hırsını gideren anne-baba çoğunlukla yaptığından pişman olur, Utanır, suçluluk duygularına kapılır. Bu suçluluğunu gidermek için de bu kez aşırı sevgi gösterilerine veya aşırı hoşgörü tutumlarına girer. Çocuksa durumun dengesizliğini, tutarsızlığını yaşar. Bu tür sürekli iki uç davranışlar çocuğu ruhsal yönden çok olumsuz etkiler. • Buna karşılık, sürekli dayak ve fiziksel ceza (bodruma kapama, cezaya koyma, karanlık oda) ile eğitim veren anne-baba Zamanla acımasız ve işkenceci bir ruh geliştirir. Bunun da gerek anne-baba, gerekse çocuk üzerindeki ruhsal etkileri çok ürkütücüdür. Demek ki, çocuk eğitimi ve disiplininde dayağın yeri yoktur. Dolayısıyla, olumsuz fiziksel ve sözel disiplin ve yaptırım şekilleri aslında Anne-babanın hırsını geçirmeye, kızgınlığını dindirmeye Ve istenilen davranışa en kısa yoldan, fazla uğraşmadan erişmelerine yarar. Ama yeni davranış her zaman kalıcı olmaz… Oysa eğitim;çocuğun sadece istenilen davranışlarda bulunup, İstenmeyenleri göstermemesine yönelik bir davranış düzenleyici sistem değildir. Eğitim, çocuğun hem davranışsal, hem ruhsal, hem sosyal, Hem de ahlaki yönden gelişmesine yardımcı olması gereken, Buna olanak sağlayan bir sistemdir. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
DAYAK NEDEN EĞİTİME YARAMAZ? * Dayak eğitime yaramaz, çünkü: • Dayak yiyen çocuk yaptığının karşılığını en kısa yoldan ödemiştir. Yaptığı olumsuz davranış üzerinde düşünmek, hatasını anlamak, onu tamir yollarını aramak veya sonuçlarını düzeltmek fırsatı verilmemiştir ona. Olay, olumsuz davranış dayakla noktalanır. • Dayak yiyen çocukta anne-babaya kızgınlık, düşmanlık, nefret hisleri uyanır. Dolayısıyla, çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünüp kendini suçlayacağına, karşı tarafı suçlar. Konu yer değiştirmiştir. Çocuğun düşündüğü odak konu kendi olumsuz davranışı, hatası, suçu değil, yediği dayak ve bundan dolayı yaşadığı duygulardır. • Dayak yiyen çocukta saldırganlık duyguları gelişir. O da anne-babasını örnek alıp, sorunlarını en kısa yoldan saldırganlıkla, zorbalıkla halletmeye yönelir, kardeşini, komşu çocuğu, kediyi döver. Ayrıca, aile bireyine karşı koyamadığı için, saldırganlığını dolaylı olarak gösterir, aile bireyini kızdıracak, sinirlendirecek başka davranışlarda bulunur. • Aslında dayak yiyen çocuk kendini güçsüz, aciz hisseder, karşılık veremediği için kendinden utanır. Kendine güveni sarsılır. (Çok sık dayak yiyen çocuklarda, bir büyük fazla yaklaştığı zaman eliyle yüzünü koruma refleksi gelişmiştir.) Dolayısıyla, dayak çocuğa; davranışı, etkileri ve sonuçları üzerinde düşünmek,yani vicdan ve ahlak geliştirmek yerine saldırgan olmayı, işini kaba kuvvetle halletmeyi, öc almayı öğretir. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
DIŞ KONTROLLÜ DİSİPLİN FİZİKSEL DİSİPLİN YÖNTEMLERİ (DAYAK) Çocuğu dövmek (kaba etine, yüzüne, ellerine vurmak, çimdiklemek) bodruma kapamak, cezaya bırakmak gibi kaba kuvvetle verilen cezalar veya yaptırımlar fiziksel disiplin (ceza) türüne girer. Bu tür disiplin bizim kültürümüzde çok geçerlidir, hatta dayak cennetten çıkmadır diye bilinen atasözü hala tekrar edilir. Dayak çok çabuk etkisini gösterip çocuğu korkuttuğu için, en kısa yoldan istenilen amaca ulaştığından yani beklenen davranışın yapılmasına (derse oturmak, yemek yedirmek) veya istenmeyen olumsuz davranışın yapılmasına engel olduğundan (Elleme, ellerine vururum, Kardeşine bir daha vurursan benden sopayı yersin) aile bireyi tarafından sıkça kullanılır. Tarafsız (objektif) olarak bakıldığında, dayak çok haksız bir yaptırım şeklidir. Kendinizi düşünün, yapmak istemediğiniz bir şeyi sizden fiziksel olarak zaten daha büyük, daha güçlü biri size vurarak yaptırıyor. Veya yapmamanız gereken bir şeyi yaptınız diye sizi bir güzel dövüyor. Neler hissedersiniz? ... Dayak yedikten sonra düşündüğünüz şey davranışınız mı? Yoksa dayak yemenin depreştirdiği duygular mı? ... Dayak atan kişiye karşı duygularınız nedir? ... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
DIŞ KONTROLLÜ DİSİPLİN SÖZEL OLUMSUZ DİSİPLİN YÖNTEMLERİ: Çocuğun davranışlarını kontrol etmek ve istediğini yaptırabilmek için kızma, bağırma, azarlama, tehdit, beddua, sözle hor görme, sevgiyi esirgeme gibi yöntemlerdir. Bunlara kısaca değinelim: Kızıp, bağırma: Çocuk olumsuz bir davranışta bulunduğu an, aile bireyi kızarak, bağırarak yapmamasını ikaz eder. “Ben sana ayakkabılarla eve girme demedim miiii? Ne laf anlamaz çocuksun?” veya bağırarak “Niçin dersini çalışmıyorsun? Söyle bakiim, niçin çalışmıyorsun?” Bu tür yaklaşımlar aslında aile bireyinin kızgınlığını boşaltmasını sağlar; sık sık azarlanan çocuklar bir süre sonra alışkanlık geliştirip bağırmalara artık aldırmazlar ve bağırdığı için aile bireyini suçlar, ondan uzaklaşırlar. Tehdit etme: Olumsuz davranışı yapmaması veya beklenen davranışı yapması için, çocuk, gerçekten hoşlanmayacağı, korktuğu bir şeyle tehdit edilir: Bir daha ellersen ellerini kırarım. Geberteceğim seni. gibi tehditler çocuk küçükken korkutucudur. Korku konusunda çok hassas olan çocuk bunları gerçek sanabilir ve inanır. Ancak büyüdükçe sürekli kullanılan tehditlerin etkisi geçer.Çocuk artık aldırmaz. Bunun yanında, daha gerçekçi tehditler “Bir daha kırık not getirirsen, hafta sonu sinemaya paydos” “Akşama babana söyliyeyim de gör.” yerine getirildiği zaman, çocuk korkunun etkisiyle davranışını değiştirmeye yönelebilir. Ancak bu tür bir disiplin şeklinin getirdiği olumsuz etkiler çok önemlidir. Sözle hor görme: Çocuğu aşağılayıcı, küçük düşürücü, güvenini sarsıcı, kırıcı sözler sarfederek istediğini yaptırma: Geri zekalı n’olacak. Karneye bak. Utan, utan... Komşumuz Ali her sene iftihara geçiyor, bizse senin gibi salaklarla uğraşıyoruz. Aşağılanmak herkes gibi çocuk için de çok onur kırıcıdır. Çocuğun kendine güvenini sarsar, zamanla çocuk gerçekten geri zekalı, beceriksiz olduğuna bile inanır. Beddua etme: Allah belanı versin. Bana çektirdiklerinin cezasını bir bir göresin... Gözün çıksın emi, bu da kızıp bağırma gibi bireyinin kızgınlığının boşalmasından başka bir işe yaramaz. Çocuk zamanla bunlara karşı alışkanlık geliştirir ve davranışını değiştirmesine pek etkili olmaz. Sevgiyi esirgeme: Çocuk beklenilen davranışı göstermediği zaman “ Seni artık sevmiyorum, Git, benim çocuğum değilsin, git komşunun çocuğu ol, bizim evde böyle çocuğa yer yok...” gibi sözler çocuğu çok sarsar, zira çocuk anne-babanın sevgisine çok muhtaçtır. Çocuk söylenenlerin gerçek olduğuna inanır ve kendini aile dışına itilmiş hisseder. Bunun gibi; çocuğa olumsuz davranışından dolayı küsmek, aldırmaz görünmek, hiç konuşmamak ta çocuğa aslında davranışını değiştirmesi için bir şans tanımaz, ancak onu dolaylı olarak yaptığı davranıştan dolayı cezalandırır. BİRAZ DÜŞÜNELİM: Acaba siz bu yöntemlerden en çok hangilerini kullanıyorsunuz? ... Çocuğunuzun davranışını değiştirmesinde etkili oluyor mu? ... Siz çocukken bunların hangileri size karşı kullanılırdı? ... Neler hissettiğinizi anımsıyor musunuz? ... Davranışlarınızı isteyerek ve inanarak değiştirdiğiniz oldu mu? Nasıl bir yaklaşımdı? ... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
703 Şimdiye kadar disiplinin ne olup olmadığını tartıştık, Disiplin kavramındaki değişik anlamları ve yanlış tutumların getirebileceği sonuçları inceledik. Şimdi de, disiplinin uygulama tarzlarını ele alarak nelerin yapılabileceğini gözden geçirelim. Yani nasıllara bakalım. Nelerin hatalı davranışlar olduğundan yola çıkarak, Doğru çözüm ve davranışların neler olduğunu kavramaya çalışalım… *** Uygulama tarzına göre, disiplini 2 bölümde ele alabiliriz: 1) Çocuğa uygulanacak olan “Dış kontrollü” disiplin; Onun uygulama yöntemleri olarak ta A- sözel (Bağırıp, Kızarak, sözlü uyarılarla yapılan) disiplin B- fiziksel ( Şiddet uygulayarak yapılan ) disiplin 2) Çocuğun kendi kişisel gelişimini sağlayacak-*İç kontrollü disiplin*- (Özdenetim) *** İlk bakışta da göze çarptığı gibi… 2. şıkta ele alacağımız çocuğun kendi içsel değerlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan yaklaşımda… Ev içindeki kural ve beklentiler katı ve değişmez değildir. Kurallar çocuğun yaşına, kişilik ve yapısına ve özel durumlara göre düşünülerek uygulanır. 1. şıkta ise ilk bakışta göze çarpan ise olumsuz sonuçlara gebe disiplin yöntemleri... Biz yinede önce olumsuz sonuçalara neden olacak davranışları ele alıp... yanlıştan doğruya ulaşarak doğru davranışları kavramaya çalışalım... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
686 HER DİSİPLİN BANA UYAR-MI? Genellikle evdeki kural ve yasaklar, nasıl bir disiplin uygulanacağı, Anne-babanın özellikle fazla düşünmeden bu böyle yapılır diyerek uyguladıkları yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar ya kendi ailelerinden gördükleri, ya eş, dost, arkadaşa danışarak öğrendikleri, ya aynı yaşta çocuğu olan diğer ailelerin yaptıklarına özenerek uyguladıkları veya da okuyup beğendikleri yaklaşımlardır. Ancak, önemli olan, bu yaklaşımların ne kadar kendi evlerine, kendi kişiliklerine Ve özellikle uygulamak istedikleri çocuğun kişilik ve yapısına uygun olduğunu bilerek yapmaktır. Örneğin, yeni bebeği doğan bir genç anne, kitapta okuduğu için çocuğunu her 4 saatte bir beslemeye karar verir. Bu çocuğun beslenme disiplinidir. 4 saat dolmadıkça çocuk ağlasa da yemek vermez. Ancak 4 saat dolduğunda, çocuk uyusa da, uyandırır ve besler. Bu disiplin, çocuğu tanımadan, onun bünyesini bilmeden uygulanan katı, otoriter, düşünülmüş bir rejim uygulamasıdır. Buna karşılık bebek her ağladığında ağzına memeyi dayayan ve 24 saat bebeğin emrinde hayatını geçiren anne ise hiç disiplin, uygulamamaktadır. Bunun üçüncü alternatifi, çocuğun bünyesini, yapısını, acıkma ve uyku saatlerini tanıyıp Ona göre bir beslenme düzeni kurmak ve böylelikle hem çocuğun, Hem annenin rahat edebileceği bir düzene oturtmaktır. Kurallar ve uygulanacak olan disiplin, bu böyle yapılır veya başkaları böyle yapıyor diye alıntı olarak değil de, Çocuğun ve ailenin yapısına, bünyesine göre düşünülerek uygulanırsa, daha kalıcı ve verimli sonuçlar almak mümkündür. *tna
-
Bugün seçim olsa ne olur?
Ne mi olur...? Kendi isteklerimiz..Beklentilerimiz...Cevremizden yapılan ajitasyon ve öngörme ve yönlendirmelerden kurtulamayıp... Gelişmelere objektif bakamadığımız sürece .... Herşey bittiğinde başkalarının istediklerini gerçekleştiği... Bizimde beklenti ve istediklerimizin tam tersi sonuçların ortaya çıktığı durumla karşılaşacağız... Ve yine biraz dargın ,biraz kızgın, daha çok da şaşkın şöyle diyeceğiz... "Bu memleket adam olmaz..." *** Yine ülke gerçeklerine yakın olmak yerine, birilerine taraf olmayı vatandaşlık bilinci olarak görenlerde... ileriye sürülebilecek görüş ve yorumları..."Yenilgiye hazımsızlık olarak" görecek... *** Yada ihtimalleri ardı ardına sıralayacak yorumcuları ağzı açık dinleyeceğiz... Bize hoş gelecek bir kaç tanesini işte budur denerek destekleyecek... umutlarımız arttırmayı başaracağız... İhtimallerle beklentiler üst üste çakışınca da bayrak elde taraftar konvoylarına katılacak... İhtimallerle beklentileri örtüşmeyenlerde bu sevinç gösterilerine dudak bükerek... Sesli yada sessiz söylenerek içimizi dökeceğiz... Vatandaşlık bilinci ile taraftar bilincinin sapması bazılarımızı üzecek yada sevindirecek... *** Oysa seçimlerin amacı nedir.? Birilerinin gidip yerine diğerlerinin gelmesi midir...? *tna
-
AYYAŞ ATATÜRKÇÜLER
Evet... Başlığı açan değerli arkadaşım; Başlığı açarken içinde yaşattığın ön yargılarına, Sübjektif bakış açına yine en net ve doğru cevabı "Ne düşünürseniz, ne yaparsanız yapın ama bırakın yahu Atatürk'ün yakasını." diyerek kendiniz vermişsiniz… Seni kutluyorum… *** Çünkü birlerinin yaptıklarını doğru bulmazken… Onları aslında farklı birçok başka nedenlerle hoş görmezken… Ve " bu tür kışkırtıcı tezgâhlara karşı " daha pozitif yaklaşımlar üretemediklerinde… Fırsat bu fırsat Onların ipliğini pazara çıkarmalıyım yaklaşımıyla… Önünü arkasını düşünmeden yapılan bu işaret etmeler ve ortaya çıkan sonuçları daha çok sizi bağlıyor… Çünkü bu protesto girişiminde bulunanların arasında, Atatürkçü düşünceyi benimsediğini söyleyenlerin olması Size Ayyaş ve Atatürk kavramlarını bir arada kullanmak amaçlı başlık açma hakkını vermez… Eğer bunu yapıyorsanız yaptığınızda art niyet aranabilir… Ve gecikmeden buna, bu yaklaşımlara hassas arkadaşlardan eleştiriler hemen geldi… Ve dikkat ederseniz yine gecikmeden, bu kavramları bir arada kullanılmasını destekleyen kafalar da Kendilerini ifade etme fırsatını yakalamışlarken, bu fırsatı kaçırmadılar… *** Yine öyle sanıyorum ki; Konuyu yine siz yaptığınız hatayı fark ederek satır arasında ifade ederek bağladınız… Dediniz ki; “Ne düşünürseniz, ne yaparsanız yapın ama bırakın yahu Atatürk'ün yakasını.” “ilk başta buna sebep olmanıza karşın”… Bu tespitinizle, Gereksiz yıpratmaları ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımınızı kutlamak gerektiğini düşünüyorum… Görüyorum ki, insanlar hata yapabiliyorlar, ama hatalarını anladıklarında satır aralarında da olsa… Bu hatalarından dönebilmek gibi doğru davranışları da gösterebiliyorlar… Evet, haklısınız; “Kim olursa olsun… Ne düşünürse… Ne yaparsa yapsın…” "Kendini ifade ederken, ya da birilerini eleştirmek isterken Atatürk'ün yakasını bıraksın…" *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
656 sevgili 'la_bohéme' ; samimi ve içten paylaşımların için bende sana içten teşekkürlerimi yollamak istiyorum... bizler ebeveynler olarak o gözlükle bakmak durumunda kalıyor ve senin ulaştığın tesbitlere o kadar kolay ulaşamıyoruz... o nedenle senin yorumların kısa ve öz olarak bizlere yol gösterici oluyor.... bölüme katkıların için sonsuz teşekkürler... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
(DİSİPLİNDE TUTARLILIK) Tutarsızlığın diğer bir şekli de hayırların gerçek hayır olmamasıdır. Örnek hikâyecik 6; İpek Hanım Aslı’ya, sokağa çıktıklarında devamlı bir şey istememesini defalarca tembih etmişti. Benden hiçbir şey isteme, çünkü almayacağım demesine rağmen, Aslı her gördüğü şeyi istemeye devam ediyordu. Yol boyunca onu bunu istemesine sürekli karşı koyan İpek Hanım, artık dönüş yolunda Hadi peki, şu kalemi alalım dedi. Ancak bütün yol boyunca hayır deyip direnmesine rağmen en sonunda kabul edip bir şey almanın, aslında Aslı’ya ne öğrettiğinin farkında değildi İpek Hanım. Aslı, Devamlı ister ve annemi bıktırırsam ona istediğimi aldırırımı yaşayarak öğrenmekteydi. *** Tutarsızlığın diğer bir şekli de hayırların gerçek hayır olmamasıdır. Yani, yasaklanan bir şeyin herhangi bir nedenle sonradan vazgeçilmesidir. (çocuk çok ağladığı için, o gün evde çok misafir olduğundan, anne-baba o gün uğraşmak istemediğinden, vb.) (Hadi peki, ama bu seferlik, Al, al da sus artık, Aman, peki...) Yani hayırların sonradan peki’ye dönüşmesidir. Aslında hayırlarımızın gerçek hayır olduğuna çocuğu inandırmak ve bu tür yıpratıcı oyunlara girmemek için, (Ben ne biçim anneyim, aslında küçük bir şey alsam ne olur? veya Çocuğu da çok ağlattım, acıyorum gibi) o anda duygularımıza kapılarak tutum değiştirmememiz gerek çocuk, gerek kendimiz için daha sağlıklıdır. Çocuk nasıl olsa elde edemeyeceği bir şey için boş yere enerji tüketip yıpratıcı bir davranışa alışmaz, Anne veya baba bu yıpratıcı oyunu oynamayarak sınırlarını açıkça belli ederler. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
(DİSİPLİNDE TUTARLILIK) Disiplinde başarısızlığın diğer bir nedeni de, kuralların keyfi olarak değiştirilmesidir. Örnek hikâyecik 4; Her cumartesi öğleden sonra arkadaşlarıyla buluşmasına izin verilen Ayşe’ye (15 yaş), o hafta cumartesi günü babası izin vermedi. Nedenini sorduğunda, Osman Bey; Bugün keyfim yok. Bir hafta da çıkmayı ver dedi. Ayşe direndi, ağladı, ancak Osman Bey daha da katılaşarak; Böyle devam edersen hiçbir zaman çıkamazsın dedi. Bu şekilde keyfi olarak değiştirilen kurallar, Çocukta direnç, kırgınlık, karşı koyma, asilik gibi tepkiler yarattığı gibi, Evdeki diğer konulara da sirayet eder. Tartışmalar bitmez, tükenmez. Örnek hikâyecik 5; Zeynep’in (4 yaş) hergün saat 2 ile 4 arası yatması beklenmektedir. Ancak, Esin Hanım bazı günler saat 3’te ziyarete gitmek istediğinden, Zeynep’i de beraberinde götürmekte, o günler Zeynep öğle uykusuna yatmamaktadır. Sokağa çıkılmadığı günler ise, mutlaka yatması beklenmektedir. Ancak bazen, bir komşu veya çocuklu bir misafir geldiğinde, annesi Zeynep’e; Bugün öğle uykusuna yatmasan da olur demektedir. Pek tabii, sonuçta Zeynep yatması gerektiği günler de yatmamakta direndi, bahaneler buldu, ağladı ve öğle uyku konusu evde sorun haline geldi. Keyfi değiştirilen kurallar devamlılık gösteremez ve sürekli tartışma konusu olur. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
585 (DİSİPLİNDE TUTARLILIK)....ÖNCE HAYIR SONUNDA BIKIP EVET Evde disiplinin yürümemesi ve çocukların söz dinlememesinin en önemli nedenlerinden biri disiplin uygulamasındaki devamsızlık ve tutarsızlıktır. Tutarsızlığı 3 değişik şekilde tanımlayabiliriz: 1-Devamsızlık, 2-Keyfi değiştirmeler ve 3-Hayırların gerçek hayır olmaması. *** Örnek hikâyecik 3; Orhan’ın (6 yaş) her akşam saat 8.30’da yatması kararlaştırılmıştı. 2 akşam her şey çok düzgün gitti, Orhan saat 8.30’da yatağa girdi. Çarşamba akşamı, Orhan’ın babası geç geldiğinden, yemek saat 8.30’da bitti, Orhan’ın yatması 9.20’yi buldu. Perşembe akşamı Orhan saat 8.30’da yatmamakta direndi. Fevziye Hanım da o gece çok yorgundu. Peki, TV’deki diziyi izleyelim, öyle yatarsın dedi. Cuma akşamı Orhan, ertesi gün okul yok diyerek 8.30’da yatmak istemedi. Ertesi hafta artık Orhan’ı saat 8.30’da yatırmak tekrar bir tartışma ve kavga haline dönüşmüştü. Devamsızlık gösteren kuralların kalıcı olması çok zordur. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
EVİN DİSİPLİN KURALLARI NEREDE YAZAR? Örnek hikâyecik 2; Okula yeni başlayan Emre, ilk günler eve döndüğünde hemen derse oturacağına kız kardeşiyle oyuna dalıyordu. Annesi Emre’ye; Dersini yaptın mı? Neden dersini bitirmeden oynuyorsun? diye çıkıştı.. Emre ağlamaya başladı, direndi... Emine Hanım’a; Daha çocuk okula yeni başladı. Eve gelir gelmez ders yapması gerektiğini belki de bilmiyor dendiğinde, Emine Hanım gayet emin bir tavırla, Bilmez olur mu? Bilmesi lazım. Okuldan gelince ilk işi ders yapmak. Bunu bilmeyecek ne var dedi. Peki, bunu Emre’ye hiç anlattınız mı? Bunda anlatacak ne var? Bilinen bir şey... Okul dönüşü her öğrenci derse oturur... Acaba Emre’ye ders çalışma disiplinini kim öğretti? Emre’nin çevresinde başka okul çocuğu yoksa; yani böyle bir davranışın yapıldığını görmemişse, Ona da kimse bunu öğretmemişse, gerçekten eve gelir gelmez derse oturması gerektiğini bilebilir mi? Birkaç gün önce oyun çocuğu iken birdenbire okul çocuğu olan 6 yaşındaki bir çocuğun yapılması gereken davranışlara vakıf olması beklenebilir mi? Biz büyükler, bazı davranış ve beklentileri o kadar doğal karşılarız ki, Açıklamaya bile neden görmeyiz. Ancak yapılmazsa da kızarız… Emine Hanım, okul açılmadan önce Emre’ye; Bak yakında okul açılıyor. Sen artık okullu bir çocuk oluyorsun. Sabahları erken kalkmamız ve hemen hazırlanmamız gerekecek. Okuldan döndüğünde de sana kahvaltını hazırlayacağım. Yer yemez hemen ev ödevine oturman lazım. Ödevini bitirdikten sonra istediğin kadar oynarsın diyebilirdi. Emre okula başlayınca kendisinden beklentileri daha açık olarak bilir, Ne yapıp yapmaması gerektiğini önceden düşünebilir, böylelikle azar işitmekten kurtulurdu. Bu gibi açık olmayan beklenti ve kuralların aniden uygulanışını Ve bu nedenle oluşan sorunları sürekli duyarız: Akşam saat kaçta yatılması gerektiği açıklanmadan; “Haydi, çabuk yatağa kumandası” ve direnişler; Arkadaşlarıyla sokağa çıkan çocuğun saat kaçta evde olması gerektiğini söylemeden Geç kalırsa çıkışmalar. “Ama saat 6’da döneceğini bilmen gerekir”; Evde misafir olduğunda, çocuk oturma odasına gelmişse; “Misafire merhaba dedin mi? Ne kadar ayıp... Çabuk teyzenin elini öp bakiyim” gibi utandırmalar... Başarılı disiplin uygulanmaz, öğretilir. Çocuğun günlük yaşamıyla ilgili beklentilerin neler olabileceğini ona açıklamak, Ondan nelerin beklenildiğini söylemek, ona öğretmek, çocuğu boşuna azardan korumaktır. BİRAZ DÜŞÜNELİM: (vaktinde ne demek?) - ( Geç sizce kaçtır’?) Acaba evinizde yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar açık olarak dile getiriliyor mu? Örnek: (Akşam, vaktinde yatmak lazım gibi açık olmayan öğüt yerine; Akşam TV’deki Uykudan Önce programından sonra da yatmaya gideriz, tamam mı?.. Gibi.) (Eve geç kalma yerine Saat 7’den geç kalma, olur mu?.. Gibi.) Söylemeden beklemek ve olmadı diye kızmak kişiye gerçek bir haksızlıktır. Beklentilerimizi, ev kurallarını, yapılması ve yapılmaması gerekenleri Önceden biraz zaman ayırarak, çocuğa açık bir dille anlatıp, Ona doğru davranma şansı tanırsak, sorunlarımızı büyük ölçüde azaltmış oluruz. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
464 DİSİPLİN VE YAŞAMIN TADI Gerçek disiplinin belirgin olmadan uygulanan, Ama mevcut ve yaşamın tadını kaçırmayan disiplin olmalıdır... Çok belirgin, çok ortalıkta otoriteye, hayatın tadını kaçıran disiplinine karşılık, Belirgin olmayan ama mevcut, işleyen, sevgi ve yaşam dolu disiplin yaratılabilmelidir... Aslında, toplumumuzda da disiplin, Genellikle, kayıtsız şartsız bir yaptırım olarak algılanır. Otoriteni kullanmazsan tepene binerler. Çocuklar sıkı bir disiplin içinde büyütülmelidir. Yoksa bir yere varamazsın, Eğer disiplinden bir gün fire verirsen, tepene çıkarlar diye düşünülür. Ancak, ev bir okul veya karargâh değildir. Çocuklar da mutlaka sindirilmesi gereken asiler... Ev aslında, küçük büyük herkesin mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebileceği bir ortamdır. Salt disiplin adına evi yaşanmaz hale getirmek ve yaşamın tadını kaçırmak çok acıdır. Sağlanmak istenen düzen, bir güç kavgasına, o evde kimin sözünün geçtiğinin ispatına dönüşürse, sonuçlar disiplin değil, korkuyla uygulanan yaptırımlar olur.. Gerçek disiplin sevgi ve anlayış ister. Disiplin uğruna o evde yaşamın tadı kaçıyorsa, Evde disiplin değil yaptırım uygulanıyor demektir. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
DİSİPLİN YALNIZ ÇOCUKLAR İÇİN DEĞİLDİR İşin garibi, evlerinde disiplin sağlanamamasından yakınan birçok yetişkin, Disiplini sadece çocuklara uygulanması gereken bir yaptırım olarak görürler. Sanki disiplin sadece çocuklar içindir. Çocukların davranışlarını kontrol eden bir mekanizmadır. Sanki yetişkinlerin disipline ihtiyacı yoktur, çünkü onlar büyüktür... Anne/baba çocuklarının sigara içmelerini kesinlikle yasaklar Ve bu konuyu sık sık gündeme getirir, Onların sigara içtiğini duyarlarsa çok fena kızacaklarını belirtirler. Ve bir gün çocuğun sigara kullandığı anlaşıldığında yer yerinden oynar. Çocuk: “Ama baba siz de içiyorsunuz...” demeye kalkıştığında, Ben büyüğüm, içerim diye kükrenir. Disiplin kural ve yasaklarının inandırıcı olması için uygulayıcının da onlara uyması gerekir. Aslında gerçek disiplin kişinin kendiyle başlar. Anne/baba sigaranın zararlarına gerçekten inanıyorsa, sigarayı kendi de bırakır, Hiç değilse çocuklarına sigarayı bırakmaya çalıştığını, buna güç sarfettiğini, Ancak şu sıralarda pek başarılı olmadığını, Fakat hiç değilse onların buna alışmasından çok endişe ettiğini açıklayabilirdi. Böylelikle hem sigara konusunda daha inandırıcı olur, Hem de çocuklarının korkusu yerine saygısını kazanırdı. Evde disiplinin yürümemesinin en önemli nedenlerinden biri, Yetişkinlerin dediğimi yap, yaptığımı yapma felsefesiyle yaptırımlara girişmeleridir. Yetişkinler içki, sigara içerler,.. çocuklarının yanında kıyasıya kavga eder,.. kötü sözler sarf ederler,.. çocuklarına veya birbirlerine el kaldırırlar,.. verdikleri sözü tutmazlar,.. Ama eğer çocuklar bunlardan birini yapmaya kalkarsa, çok kötü kızarlar... Eğer baba sürekli çocuklarını veya anneyi döverse,.. Kardeşini dövdü diye dayak yiyen çocuk ne düşünür acaba? Kardeşini dövmemesi veya kendini kontrol etmesi istendiğinde ne kadar inanabilir? Eğer yalan söylenmez, yalan söylemek çok kötüdür denilen bir çocuk, Kapı çaldığında "evde olmadığımı söyle" durumuyla karşılaşırsa yalan konusunda ne düşünür acaba? BİRAZ DÜŞÜNELİM: (Örnek: Çocuğun dersi vaktinde yapması, ertelememesi istenirken, kendi işini devamlı ertelemek; çocuğun eve vaktinde gelmesi istenirken, kendi sürekli geç kalmak, gibi...Vb...) Acaba siz de çocuklarınızdan beklediğiniz disiplinli davranışları ne kadar kendiniz de yapıyorsunuz? Bunlardan hangilerini tekrar gözden geçirebilir veya değiştirebilirsiniz?.. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
NASIL BİR DİSİPLİN? DİSİPLİN NEDİR? ( Evde katı bir disiplinin olması şart… Yoksa insanın tepesine çıkarlar... Kesinlikle söz geçiremiyorum… Bir türlü disiplin kuramadım… Ne kadar uğraşsam, akşam yatmaları kabus gibi... Disiplin yoksa hiçbir şey yürümez... Hiç derse oturmuyor... ) Bu gibi tartışma, konuşma ve yakınmaları ne kadar sık duymuş ve yaşamışızdır... Sahi, şu onca sözü edilen disiplin nedir? Disiplinin sözlük anlamı: Bireylerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin tümü olarak geçer. Bu açıklamayı ev ortamına uygulayalım; Bireyler aile bireyleri,.. İçinde yaşadıkları topluluk ise aile ve evin kendisidir. Alınan önlemlere gelince disiplin, o evin ve ailenin değer, düşünce ve davranışlarına uygun, yapılması ve yapılmaması gereken davranışları içeren bir önlem sistemi, yani bir davranış düzenidir. Örneğin; Eve giriş çıkış saatlerinin bir düzene oturtulması,.. Yemek saatlerinin düzeni,.. Her gün diş fırçalama disiplini, Yemek yeme şekli veya disiplini Ders çalışma düzeni,.. TV seyretme,.. Herkesin kendi eşyasını toplaması, Akşam yatma saatlerinin düzeni,.. gibi, Ailenin günlük yaşamını düzenleyici bir sistem; veya, her bireyden, beklenen davranışları içeren bir düzen. Demek ki, disiplin aslında düzendir… Düzenli bir yaşam sistemidir… Disiplinli bir insan dediğimizde, yaşamını bilinçli bir şekilde ele almış, ne yaptığını bilen, Günlük yaşamını bilinçli ve düzenli bir şekilde gerçekleştiren bir kimseden bahsederiz. Disiplinli yaşam da, rasgele olmayan, bilinçli, düşünülmüş, sağlıklı ve düzenli yaşam demektir. Bu anlam çerçevesinde, evde ve ailede disiplin, aile bireylerinin günlük yaşamlarını bilinçli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmelerini sağlayan bir düzen veya yaşam tarzıdır. Her evin düzeni (disiplini) ve düzen (disiplin) anlayışı kendine aittir. Kimi evin disiplin kuralları daha katı, kimininki ise daha esnektir. Ancak önemli olan, hangi kuralların, ne tür bir disiplinin uygulandığı değil, Bu kuralların nasıl uygulamaya konulduğudur. Her zamanki gibi önemli olan “neyin yapıldığı değil, nasıl yapıldığıdır.” *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
450 İncelememizin tam bu noktasında "Önemli bir hatırlama": yapmamız gerekiyor OLUMSUZ DAVRANIŞLARA CEZASIZ NASIL ENGEL OLABİLİRİZ? A.) Çocuk davranışı yapmadan evvel: 1) Önleyici açıklamada bulunmak, beklentilerin açık dille önceden çocuğa söylenmesi; 2) Çevreyi değiştirmek, çevreyi çocuğa uygun hale getirmek 3) Örnek olmak, beklenen davranışlara anne-babanın örnek olması; 4) Çocuğun iyi alışkanlıklar geliştirmesine yardımcı olmak, yol göstermek ve yaptığı zaman takdir etmek. B.) Sorun olan davranış sırasında: 5) Olumsuz davranışın nedenini düşünmek; 6) Yapıcı bir çözüm yolu, alternatif göstermek;. 7) Aile bireyinin duygularını ve olumsuz davranışın kendi üzerindeki etkilerini açıklaması C.) Sorun olan davranıştan sonra: 8) Olumsuz davranışın etkilerini göstererek pişmanlık duyurmak; 9) Çocuğun olumsuz davranışının sonuçlarını yaşamasına müsaade etmek. *tna
-
Ateistler Bir Okuyun
Hiç kimse söylemedi sevgili Sedat... Tabiki dinsel inançlarını bilimin verileriyle açıklamaya çalışanlar hariç... yada bilimsel verilere dinsel inanışlarındaki dogmaları eklemeye çalışanlar hariç... Bilim dogmaları kabul etmez, o mantıkla yola çıkmaz, çıkarsa bir sonuca ulaşamaz, o zaman buluşları bilimsel veri, adı da bilim olmaz zaten... Ben bu güne kadar hiç bir bilimsel makalede, bırakın bilimsel araştırmalar yapanlar arasında, üniversitede, en basitinden orta okul yada lisede okutulan fen dersleri kitaplarında dahi böyle birşeyi söyleyene yada ima edene bile rastlamadım... Tartışmanın özüde bu ya zaten... İnançlarımızı mistik anlamda, manevi dünyamızda.... Yaşamın gerçeklerini anlamaya çalışırkende bilimsel gelişmeleri bilimsel gerçek ve kanıtları kabul edebilmeliyiz... Bu kavramlar birbirine karıştığı anda kafalar karışıp tartışmalarda alevleniyor... Bu güne kadar ısrarla inançlarınızı bilimsel gerçeklerle açıklayamazsınız diyen eleştirilerimin altındada bu yatıyor... Resime bakıp yanlışmı görüyorum diyorsun... Hayır aynı resime bakıyoruz yanlış görmüyorsun... Ama resime tersten bakıp bilmsel verileri ön kabullerle değerlendirmeye kalkılıyor... Bence yanlış burada ...Algılama ve değerlendirme hataları yapılmış oluyor... saygılar *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
406 C- SORUN OLAN DAVRANIŞTAN SONRA: 8) Etkileri göstererek pişmanlık duyurma: Çocuk olumsuz davranışının sonucunda ortaya çıkan zararın ne olduğunu görmeye başlamalıdır. Bu şekilde çocuk, çevresi ve diğer kişiler hakkında yavaş yavaş bilinçlenir, sebep-sonuç (yani bu davranış böyle bir sonuç doğurur, gibi) ilişkisini kurar ve davranışının başkalarında yaratabileceği etkileri ve tepkileri öğrenir. Başkasının üzüntüsüne, rahatsızlığına ve acısına sebep olduğu düşüncesi, çocuğu yaptığı davranıştan ötürü kendini suçlu hissetmeye ve pişmanlık duymaya yöneltir. Böylelikle çocuk iç-denetim (vicdan) geliştirmeye başlar. _ Bütün ikazlarıma rağmen yine kazaklarımı giyip kirletmişsin. Bugün tam sokağa çıkacakken mavi kazağımı giymek istedim, baktım ki sende ve kirli. O sırada acele giyinmekte güçlük çektim ve sonunda gideceğim yere de geç kaldım. Bu durumda hem çok sinirleniyorum, gittiğim yere de asabi gidiyorum, hem de sana kızıyorum ve güvenim azalıyor. _ Anlaşmamıza rağmen oyuncaklarını yine salonun ortasına getirmişsin. Bunları bu saatte toplamak beni çok yoruyor ve belim ağrıyor. Ayrıca da misafir neredeyse gelecek diye telaşlanıyorum ve sinirleniyorum. Anlaşmamızı bozduğun için de sana güvenemiyorum artık... 9) Çocuğun olumsuz davranışının sonuçlarını yaşamasına müsaade etme: Bütün yaklaşım ve ikazlara rağmen, çocuk olumsuz davranışta ısrar ederse, davranışının sonuçlarını artık yaşamalıdır. Ancak bu, suçla aynı anlamda ve eşit ağırlıkta olmalıdır. Örneğin; Bütün ikazlara rağmen salonda top oynamaya devam eden çocuğun elinden topu bir süre için alınır. Veya annesinin kazaklarını sürekli giyip kirleten genç kıza artık kazakları giymesi yasaklanır veya kazağı kendi yıkaması veya temizleyiciye kendi götürüp, kendi alması ve temizleyici bedelini haftalığından karşılaması gibi zararı telafi edici bir yöntem uygulanır. Şöyle ki, uygulanan yöntem, suçu, olumsuz davranışı hatırlatmalıdır. Çocuk, olumsuz davranışının olumsuz sonucunu yaşarken davranışı üzerinde düşünebilmelidir. Örneğin; ikazlara rağmen duvarı boyayan çocuğun duvarı silmesi, böylelikle annesine gereksiz yere iş çıkartmaması istenir. Çocuk duvarı silerken hem olumsuz davranışı üzerine düşünebilir, hem de davranışını düzeltmek için ona bir imkân tanınarak suçunu telafi etmesi, kendini affettirmesi ve ileride suçluluk duyguları duymaması sağlanır. Sizlerde, evinizde olumsuz davranışlara ceza vermek yerine kullanabileceğiniz bir iki tedbir veya yöntem düşünüp. Çocuğunuzun sizi en çok sinirlendiren olumsuz iki davranışlarını ele alabilir. 1) Olumsuz davranış nedir… Neler olabilir? Bu davranışlara, ceza ve bağırmaktan başka hangi yöntemle engel olabileceğinizi düşünüp önceden düşünsel araştırmaları yapabilirsiniz. 2) Hangi yöntemleri kullanabilirim? Bu ön değerlendirmelerinizi pratikte uyguladığınızda “Çocuğunuzun tepkisinin nasıl olduğunu” gözlemleyerek ortaya çıkan yeni gelişmelere göre kendinizi ve onun olumlu yöndeki davranışları kazanmasını sağlayabilirsiniz… *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
B- SORUN OLAN DAVRANIŞ SIRASINDA: 5) Olumsuz davranışın nedenini düşünmek: Çocuk olumsuz davranıyorsa yaramazlıktan başka nedenleri de olabilir. • Yemek yemiyorsa, nedenini düşünmek; belki çok yorgun, uykusuz veya bir hastalık başlangıcı olabilir, çocuğun iştahı kesilmiştir. Veya bir derdi var; anneye kızgın, mahsus yapıyor. O anda davranışı zorla yaptıracağınıza (zorla yemek yedirmek) nedenlerini düşünüp çocukla konuşmak Bugün pek iştahın yok sanki. Bir derdin mi var? Bana mı kızdın? • Sürekli kardeşinin odasında oynuyor, onun eşyalarını alıyorsa nedeni kıskançlık olabilir. Çocuğa bu durumda ceza vermek veya kızmak olayı daha sorun haline getirir. Böyle bir durumda, çocuğa özel ilgi ve şefkat göstermek, sorunu mümkünse konuşmak, Belki de kardeşini daha çok sevdiğimi zannediyorsun, onu kıskanıyorsun şeklinde duygularını kabul etmek, çocuğu rahatlatabilir. • Gece sürekli anne-babanın yatağına gelen çocuğun sorununun nedeni korkudan başka nedenlere dayanabilir; çocuk anneyi fazla görmüyorsa yakınlık, beraberlik sağlamak istiyordur; odasında yalnız yatmaktan hoşlanmıyorsa yanına sevdiği bir oyuncağını vermek, annenin beraber yatmaktan rahatsız olduğunu, uyuyamadığını açık bir dille anlatmak, ancak gündüz saatlerinde çocuğun özlediği beraberliği sağlamak (beraber kitap okumak, bir yere gezmeye gitmek, konuşmak) genellikle yardımcı olur. Aslında çocuklar laf olsun diye olumsuz davranmazlar. İyice bakıldığı zaman bunun arkasında giderilmemiş bir ihtiyaç vardır. Onun nedenini düşünerek çocuğa yardımcı olmak, hem sorunu daha etkili bir şekilde halletmeye, hem de anne-çocuk ilişkisini zedelemeden güzel bir düzeyde korumaya yardımcı olur. Bu gibi durumlarda, çocuğa kızmak, bağırmak, cezalandırmak sorunu halledeceğine, onu daha büyük ve önemli hale getirir. Örneğin anneye içerlediği için yemek yemeyen çocuğa kızıp bağırmak, anneye daha çok içerlemesine neden olur. Kardeşinin eşyalarını alan çocuğa kızmak, cezalandırmak, onun daha fazla itilmesine, kardeşini kıskanmasına neden olur. Aynı şekilde, anneyle yakınlık sağlamak için odaya gelen çocuğa engel olmak için kapıyı kilitlemek, darılmak çocuğun gereksinimini daha büyük, daha önemli kılar. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta, anne-babanın nedenleri düşünürken çocuğa danışması, onunla fikir birliğine varmasıdır. Çünkü daha evvel de söylediğimiz gibi, çocuklar bizden farklı yapı ve düşüncede olabilirler ve anne/babanın neden sandığı nedenler çocuk için geçerli ve gerçek olmayabilir. Örnek: Gece yatağa gitmek istemeyen çocuğun karanlıktan korktuğunu zanneden anne/baba aslında çocuğun ilgi beklediğini gözden kaçırabilir. 6) Alternatif sunmak: Olumsuz davranışın yerine yapabileceği olumlu bir davranışı göstermek, yani sadece yapma dememek ama onun yerine neyi yapmasını beklediğinizi açıklamak veya seçim yapmasına yol göstermek: • Giysi dolaplarını karıştırıyorsa, oynayabileceği, giyerek eğleneceği birkaç eski eşya vermek; • Süpermarkette her şeye elliyorsa, satın almak istediğiniz eşyaları, yiyecekleri ona gösterip, onun sepete koymasına müsaade etmek; • Ağabeyinin, ablasının defter ve kalemlerine elliyorsa, ona da bir defter, kalem vermek; • Ne yapacağını bilememekten, veya can sıkıntısından sürekli aile bireyini rahatsız ediyorsa, yapma diyeceğine, yapabileceği birkaç seçenek göstermek, örneğin; bir oyun hamuru(1) yapıp oynaması için vermek, o saatler için saklanılan özel oyunlardan birini vermek, aile bireyine yardımcı olmasına müsaade etmek (5 yaşından itibaren çocuklar masa kurmak, halıyı ufak gırgır süpürgesiyle süpürmek, çiçekleri sulamak, karşıdan karşıya geçmek sorunu yoksa ve bakkal yakınsa, alışveriş etmek gibi küçük görevleri zevkle yerine getirirler) • Oyuncaklarını salona getiriyorsa, salonda anneyle beraberken oynayabileceği bir köşe göstermek. 7) Anne-Babanın duygularını belirtmesi: Olumsuz davranıştan dolayı annenin duyduğu olumsuz duyguları ve olumsuz etkiyi belirtmesi (bu, kızmak, beddua etmek, bağırmak, küfür etmek anlamına gelmez). Duygularını ifade etmek kişiyi rahatlatır, sakinleştirir ve aynı zamanda kızgınlığını biriktirmesine engel olur. Ayrıca, çocuk olumsuz davranışının karşı taraf üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi anlamış olur. • Oyuncaklarını salonun ortasında bıraktığın zaman sürekli toplamam gerekiyor ve yoruluyorum (etki) ve hele ben topladıktan sonra tekrar getirirsen, bu sefer de kızıyorum artık (duygu). Buna bir çare bulmalıyız. • Kazaklarımı giymek istediğim zaman yerinde bulamayınca çok sinirleniyorum (duygu), üstelik senin dolabında bulup da kitli olduklarını görünce felaket kızıyorum (duygu) ve istediğim kazağı da o gün giyemiyorum (etki). Bayağı içerliyorum bu olaya... • Ben evde yokken dersini yapmadığın zaman çok içerliyorum (duygu), bu hem benim sokağa çıkmama engel oluyor, hem de sana güvenim azalıyor (etkiler). Bunlar sorun olan davranış sırasında yapılan yardımcı yaklaşımlardır. Çocuğa yalnızca Yap diyerek iyi alışkanlıklar yerleşmez. (Ne pis çocuksun! Çabuk git elini yüzünü yıka öyle gel!) diyerek; SUÇLAYACAĞINIZA, (Yemekten önce ellerin temiz olması lazım.) diyerek; YOL GÖSTERİN, İyi alışkanlıkların yerleşmesi için çocuğa yol gösterip yardımcı olmak gerekir. Yalnızca yapma demek soruna engel olmaz, hatta büyütür. Yapma yerine, çocuğa yapabileceği bir alternatif sunmak soruna engel olabilir. (Beni rahat bırak! İşim var görmüyor musun?) diyerek; KIZACACINIZA, (Ben yemeği hazırlarken sen de bunlarla yemek yap, olur mu?) diyerek; ALTERNATİF VERİN, Karşı tarafı suçlayarak sarfedilen sözler dinlenmez, savunuculuk ve kırgınlık yaratır. BÖYLE SÖYLEYECEĞİNİZE, (Yeter artık! Kes şunun sesini demedim mi?) BÖYLE SÖYLEYİN. Sesi bu kadar açtığın zaman gazetemi okuyamıyorum ve sinirleniyorum. Karşı tarafı kırmadan, suçlamadan açıklanan kişisel duygular daha çok duyulur daha etkilidir. *tna