-
İçerik Sayısı
1.848 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
muki tarafından postalanan herşey
-
Ataturk Turk askeri icin sunlari soylemistir: "Dunyanin hicbir ordusunda yuregi seninkinden daha saglam bir askere rastlanmamistir. Her zaferin mayasi sendedir. Her zaferin en buyuk payi senindir. Kanaatinle, imaninla, itaatinle, hicbir korkunun yildirmadigi demir gibi temiz kalbinle dusmani sonunda alt eden buyuk gayret icin minnet ve sukranimi soylemeyi kendime en degerli bir borc bilirim."
-
Osmanli Imparatorlugu'nun cokus nedenleri: 1- Din isleriyle devlet islerinin birbirine karistirilmasi. 2- Bati devletleri, karanlik cagdan cikip aydinlik caga yani bilimin, ilmin one ciktigi caga ulasmisken Osmanli Devletinin bilim ve teknolojiden uzak kalmasi. 3- Ekonomik ve mali durumun bozulmasi, ekonomik guclenmeyi ve diger Avrupa devletleriyle rekabet ortami saglayacak yapinin olmamasi. 4- Ordudaki disiplinin bozulmasi, egitimsizlik ve harp silah araclarinda yeniliklerin takip edilmemesi. 5- Devlet adamlarinin iyi yetismis olmamalari. 6- Dis guclerin mudahaleleri ve kendi cikarlari dogrultusunda cesitli vaadlerle, yanlis ve buyumeyi engelleyici yonde yonlendirmeleri. 7- Tarihi degerler ve tecrubelere dayali oz dusuncelere deger ve onem verilmemesi ve ileriye yonelik orijinal dusunceler ve sistemler olusturulmamasi. 8- Iktidar mucadeleleri, sahsi ihtiraslarda israr ve bencillik. 9- Osmanli devletini bilincsiz kurtarma cabalari. Osmanli acaba yikilabilecegini hic mi hesaba katmadi? Onca yuzyil armut mu topladi bunlar? Hani bir Atasozu vardir ya; "Ayagini yorganina gore uzat".
-
Ve... Cumhuriyet sonrası dönem Demiryolu ağırlıklı dönem (1923- 1950) Atılım dönemi (1923 - 1940) Demiryolları 1923-1940 yılları arasında bir anlamda atılım çağı yaşar. Bu dönemde 1923 yılı itibarı ile 4559 km olan demiryolu 1940 yılına kadar gerçekleştirilen çalışmalarla 8637 km'ye ulaşır. Bu dönemde demiryoluna yapılan yatırım ve ilgi o kadar büyüktür ki, özel olarak hazırlanmış olan Onuncu Yıl Marşı'nda bile bu durumdan bahsedilmiş ve Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan dizesine yer verilmiştir. Cumhuriyet sonrası dönemde ulusal çıkarlar doğrultusunda yapılandırılmış, kendine yeterli "milli ekonomi"nin yaratılması amaçlanarak, demiryollarının ülke kaynaklarını harekete geçirmesi hedeflenmiştir. Bu dönemin belirgin özelliği, 1932 ve 1936 yıllarında hazırlanan 1. ve 2. Beş Yıllık Sanayileşme Planlarında, demir-çelik, kömür ve makina gibi temel sanayilere öncelik verilmiş olmasıdır. Bu tür kitlesel yüklerin en ucuz ve güvenli biçimde taşınabilmesi açısından demiryolu yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Bu nedenle, demiryolu hatları milli kaynaklara yönlendirilmiş, sanayinin yurt geneline yayılma sürecinde yer seçiminin belirlenmesinde yönlendirici olmuştur. Atatürk bir trenin penceresinden dışarı bakarkenİsmet İnönü, 30 Ağustos 1930'da Sivas'da yaptığı konuşmada, 1920'de Mustafa Kemal Atatürk'ün başkanlığı altında toplanan hükümetin ilk proğramına atıfta bulunarak şunları söylüyordu: “Dünyanın bütün ateşleri başına yağarken, yarınki mevcudiyeti hazin bir şüphe altında iken, vatandaşlar yalın ayak ve sopa ile müstevlilere karşı koymaya çalışırken, bütün membaları elinden gitmişken ve hazinesinde bir tek lira yok iken, ilan ettiği ilk programında; Ankara'dan Yahşihana kadar şimendifer (tren) temdit edeceğini söylüyordu.” Atatürk de Millet Meclisinin 1 Mart 1922 tarihli toplantısında: “İktisad hayatının faaliyet ve zindegisi ancak münakale vasıtalarının, yolların, şimendiferlerin, limanların hali ve derecesiyle mütenasiptir.” Yine Atatürk aynı tarihlerde gazetelere verdiği demeçte: “Memleketin bütün merkezleri yekdiğerine az zamanla şimendiferle bağlanacaktır. Mühim maden hazineleri açılacaktır. Memleketimizin baştan nihayete kadar harap manzarasını mamureye tahvil etmekten ibaret olan gayenin temel taşları her yerde gözleri tesrir edecektir.” Yukardaki aktarımlardan da anlaşılacağı gibi Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ilk iki devlet başkanı Atatürk ve İnönü demiryollarına büyük önem vermişlerdir. İlk yıllarda milli bir ekonomi yaratma ve genç Cumhuriyeti kurma politikaları ulaşım politikasına şu şekilde yansımış, Demiryollarının şu hedefleri gerçekleştirmesi amaçlanmıştır: Potansiyel üretim merkezlerine, doğal kaynaklara ulaşması amaçlanmıştır. Örneğin; Ergani'ye ulaşan demiryolu bakır, Ereğli kömür havzasına ulaşan demir, Adana ve Çetinkaya hatları pamuk ve demir hatları olarak adlandırılmaktadır. Üretim ve tüketim merkezleri ile özellikle limanlar ile ard bölgeler arası ilişkileri kurması amaçlanmıştır. Kalın-Samsun, Irmak ve Zonguldak hatları ile demiryolu ulaşan limanlar 6 'dan 8'e yükseltilmiştir. Samsun ve Zonguldak hatları ile İç ve Doğu Anadolu'nun deniz bağlantısı pekiştirilmiştir. Ekonomik gelişmenin ülke düzeyinde yayılmasını sağlamak amacı ile özellikle az gelişmiş bölgelere ulaşması amaçlanmıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte politik merkez Batı'dan Orta Anadolu'ya kayarken, ulaşılabilirlik de Batı'dan Orta Anadolu'ya, Doğu ve Güney Doğu Anadolu'ya yaygınlaştırılmıştır. Bu politikaya göre; 1927'de Kayseri, 1930'da Sivas, 1931'de Malatya, 1933'de Niğde, 1934 Elazığ, 1935 Diyarbakır, 1939'da Erzurum demiryolu ağına bağlanmıştır. Milli güvenlik ve bütünlüğün sağlanması amacına dönük olarak ülkeyi sarması hedeflenmiştir. Savaş yılları ve duraklama dönemi (1940-1950) 1940-1950 yılları ise "Durgunluk Dönemi"dir. Gerçekten de onca kıtlığa, imkansızlıklara rağmen, demiryolu yapımı İkinci Dünya Savaşı'na kadar büyük bir hızla sürdürüldü. Savaş nedeniyle 1940'dan sonra yavaşladı. 1923-1950 yılları arasında yapılan 3.578 km'lik demiryolunun 3.208 km'si, 1940 yılına kadar tamamlandı. Wikipedia Evet Cumhuriyet oncesi ve Cumhuriyet sonrasina goz attiktan sonra siz karar verin Osmanli'nin demiryollarina ne kadar onem verdigini ve kendi ic meselesi olmasi gereken bir isi nasil baskalarina biraktigini. Kendi agzi ile de su sozleri soylemis oldugunu. Eh artik sizler degerlendirin! "İmparatorluğumuz dahilindeki demiryollarının inşaatı mevzusunda büyük devletler arasındaki rekabet çok garip ve şüphe davet edicidir. Her ne kadar büyük devletler itiraf etmek istemiyorlarsa da bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda siyasidir.”
-
Demiryolu konusu: Cumhuriyet Öncesi (1856 - 1922) Dünyada ilk kez 1825 yılında İngiltere’de başlayan ve 25 yıl içinde tüm Avrupa’ya yayılan demiryolu ulaşımının, toprakları 3 kıtaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu'na girişi diğer birçok teknolojik yeniliğe göre çok erken olur, ne var ki, 1866 yılında Osmanlı'nın geniş toprakları üzerindeki demiryolu hattının uzunluğu sadece 519 km'dir. Üstelik bu hattın sadece 1/3'lük yani 130 km'lik bölümü Anadolu toprakları üzerinde, geri kalan 389 km'lik bölümü Köstence-Tuna ile Varna-Rusçuk arasında yer alır. Anadolu topraklarındaki demiryolu tarihi 23 Eylül 1856 yılında ilk demiryolu hattı olan 130 km'lik İzmir-Aydın hattının imtiyaz verilmiş bir İngiliz girişimci Wilkin ve dört arkadaşının firmasının ilk kazmayı vurmasıyla başlar. İmtiyaz İzmir Valisi Mustafa Paşa zamanında, 1857 yılında "İzmir'den Aydın'a Osmanlı Demiryolu" kumpanyasına devredilmiştir. 130 km uzunluğundaki bu hattın seçilmesinin nedeni bu tarihte Aydın ve İzmir yöresinin diğer yörelere göre daha kalabalık olması ve bundan ötürü de ticari potansiyelinin daha yüksek olmasıdır. Aynı zamanda bu yöre İngiliz pazarı olmaya uygun etnik unsurların yaşadığı bir bölgedir ve İngiliz sanayisinin gereksinim duyduğu hammaddeler açısından da stratejik bir öneme sahiptir. Böylece Anadolu topraklarındaki ilk demiryolu hattı olan 130 km'lik bu hat tam 10 yıl süren bir çalışmayla 1866 yılında Abdülaziz zamanında tamamlandı. İzmir Aydın demiryolu inşaatında çalışan işçiler 1850'lerin sonu 1860'ların başı İngilizler açısından bu bölge özellikle de Süveyş Kanalı'nın 1869 yılında açılmış olması sonrasında bu bölge İngilizlerin stratejik açıdan Hindistan yollarını denetim altına alması yönünden de önemliydi. Osmanlı'da demiryolu imtiyazı verilen İngiliz, Fransız ve Almanların ayrı ayrı etki alanları olumuştur. Fransa, Kuzey Yunanistan, Batı ve Güney Anadolu ile Suriye'de; İngiltere, Romanya, Batı Anadolu, Irak ve Basra Körfezinde; Almanya, Trakya, İç Anadolu, ve Mezopotamya'da etki alanları oluşturmuştur. Hatta bazı tarihçiler İngilizlerin demiryolu imtiyazını almasını ve İzmir-Aydın hattını inşa etmeye başlamasını emperyalizmin Osmanlı'ya ilk girişi olarak kabul etmektedirler. Buna kanıt olarak verilebilecek en güzel örneklerden biri; İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Lord Stratford de Redcliffe’in Alsancak İstasyonunun temel atma töreninde yaptığı ve 16 Kasım 1858 tarihli Times Dergisinde yayınlanan şu sözleridir: "Bu demiryolunun, sanayi ürünlerimizin Türkiye’ye girişini kolaylaştıracak faydalı bir sermaye yatırımı olacağını umuyoruz. Hepinizin bildigi gibi Osmanlı’nın yeniden canlandırılmasında Avrupa’nın her zamankinden daha çok çıkarı vardır. Batı uygarlığı Levant kapılarına geldi dayandı. Şimdiye kadar geçmeyi pek başaramadığımız bu kapılar ardına kadar açılmazsa, kendi çıkarlarımız doğrultusunda, zor kullanarak bu kapıları açacak ve isteklerimizi kabul ettirecek güce, hatta daha fazlasına sahip olduğumuzu herkesin bilmesini isterim. Anadolu’nun damarlarına yeni ve taze kan aşılayacak olan bu demiryolu gibi üretken girişimleri desteklemek, hükümetimizin en başta gelen görevleri arasındadır." 1871 yılında saraydan çıkarılan bir irade ile Haydarpaşa-İzmit hattının devlet tarafından yapımına başlanır ve 91 km'lik hat 1873 yılında bitirilir. Ancak maddi olanaksızlıklar nedeniyle Anadolu Demiryolları ile Bağdat ve Cenup demiryollarının yapımları Alman sermayesi ile gerçekleştirilir. İmtiyaz verilen başka bir İngiliz şirketi de İzmir-Turgutlu-Afyon hattı ile Manisa-Bandırma hattının 98 km'lik kısmını 1865 yılında tamamlar. 1896 yılında yapım imtiyazı Baron Hirsch’e verilmiş olan 2000 km'lik şark demiryollarının milli sınırlar içerisinde kalan 336 km'lik İstanbul-Edirne ve Kırklareli-Alpulu kesiminin 1888’de bitirilerek işletmeye açılmasıyla da İstanbul, Avrupa demiryollarına bağlanmış olur. 1876 yılından 1909 yılına kadar 33 yıl Osmanlı Padişahı olan Sultan II. Abdülhamid hatıralarında şunları ifade eder; “ Bütün kuvvetimle Anadolu Demiryollarının inşasına hız verdim. Bu yolun gayesi Mezopotamya ve Bağdat'ı, Anadolu'ya bağlamak, İran Körfezine kadar ulaşmaktır. Alman yardımı sayesinde bu başarılmıştır. Eskiden tarlalarda çürüyen hububat şimdi iyi sürüm bulmaktadır, madenlerimiz dünya piyasasına arzedilmektedir. Anadolu için iyi bir istikbal hazırlanmıştır. İmparatorluğumuz dahilindeki demiryollarının inşaatı mevzusunda büyük devletler arasındaki rekabet çok garip ve şüphe davet edicidir. Her ne kadar büyük devletler itiraf etmek istemiyorlarsa da bu demiryollarının ehemmiyeti yalnızca iktisadi değil, aynı zamanda siyasidir.” Osmanlı İmparatorluğu, demiryolu konusunda, ekonomik durumun kendisine verdiği zafiyetten dolayı çok büyük sorunlarla karşılaşmıştır. Tamamıyla bir içişleri konusu olması lazım gelen demiryolu siyaseti maalesef devletlerarası bir konu durumuna gelmiştir. Wikipedia Evet durum boyle...
-
Müslümanların allah katında deve kadar değeri yok
muki şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yaziyi tam verin lutfen: Yalniz su var ki, bu 'gercekligin sahibi'nin Kur'an-in asan, kesen, yakan Allah'i olmadigidir. Yani kisaca Muhammed'in tarif ettigi kiskanc, kinci Allah yoktur ve butun bu benzetmeler 'gercekligin sahibi'ne saygisizliktan baska birsey degildir. Ben de bunu demek istiyorum; yani, boyle birseyin olmadigini ve boyle birseyin var gibi gosterilmesi, Yaratici'yi asagilamak ve ona saygisizlik etmekten baska birsey degildir. -
Müslümanların allah katında deve kadar değeri yok
muki şurada cevap verdi: katakuta başlık Dini Konular - Din - Dinler
Yalniz su var ki, bu 'gercekligin sahibi'nin Kur'an-in asan, kesen, yakan Allah'i olmadigidir. Yani kisaca Muhammed'in tarif ettigi kiskanc, kinci Allah yoktur ve butun bu benzetmeler 'gercekligin sahibi'ne saygisizliktan baska birsey degildir. -
Osmanli da kardes ve akraba cinayetleri ve digerleri: 1-(1298-1326) Osman Bey- Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu.Amcası Dündar Bey'i öldürttü. 2-(1326-1359) Orhan Bey- bilinen bir cinayeti kayıtlarda yok 3-(1359-1389) I.Murad- (Hüdagendivar)-Sırpsındığı ,Kosova savaşlarını kazanan padişah.Oğlu Savcıbey ile kardeşleri Halil ile İbrahim'i öldürttü. 4-(1389-1402) I.Bayezid- (Yıldırım) Niğbolu savaşını kazandı.Kardeşi Yakub'u öldürdü. Ankara savaşında Timur'a yenilince tahttan indirildi. 5-(1402-1421) I.Mehmed- Kardeşi İsa Çelebi'yi boğdurttu, Şeyh Bedrettin'i idam ettirdi. 6-(1421-1451) II.Murad- Varna ve II.Kosova savaşları kahramanı. Kardeşi Mustafa'yı öldürttü. 7-(1451-1481) II.Mehmed (Fatih)- En çok övündüğümüz padişahlardan.. 1453 te İstanbul'u fethetti, 1472 Otlukbeli savaşını kazandı. 2 yaşındaki kardeşi Ahmed'i, Sadrazamlar Çandarlı Halil Paşa ile Mahmut Paşa'yı öldürttü. 8-(1481-1512) II.Bayezid- Kardeşi Cem Sultan ile savaş yaptı. Cem Sultan Rodosta 13 yıl tutsak yaşadı. Veziri Gedik Ahmet Paşa'yı öldürttü. Kendiside , oğlu Selim tarafından öldürüldü. 9-(1512-1520) I.Selim (Yavuz)- Mısır fatihi bu padişahimiz halifeliği İstanbul'a getirmiş, Mercidabık, Ridaniye savaşlarını yönetmiştir. Çaldıran seferine giderken 30 bin Aleviyi kılıçtan geçirmiş, ayrıca.. babasını, 2 kardeşini, 3 yeğenini, 3 vezirini öldürterek tarihteki yerini almıştır. 10-(1520-1566) I.Süleyman (Kanuni)- En uzun süre tahtta kalan padişahtır.. 46 yıl. Belgrad, Rodos, Cezayir, Trablusgarp bu dönemde alınmış, Viyana kapılarına dayanılmış, Preveze Deniz Savaşı kazanılmıştır. Mimar Sinan, Barbaros Hayrettin, Hürrem Sultan bu dönemin ünlüleridir. Damat Rüstem Paşa, Lala Paşa çekişmesi ve dedikodular sonucu 2 oğlu ile torunlarını boğdurttu. Ayrıca Vezirleri Makbul İbrahim Paşa ile Kara Ahmet Paşa'yı öldürttü. 11-(1566-1574) II.Selim (Sarı/Sarhoş)- Bütün gün şarap içip sarhoş gezmesiyle tanınan bu padişahımızın döneminde imparatorluk geri vitesine takıyor. İnebahtı deniz savaşında tüm Osmanlı Donanması yakıldı. 12-(1574-1595) Murad- Kendisine rakip olmasın diye 5 kardeşini öldürttü. Kadınlara düşkünlüğü ile tanınan sultanımızın tam 110 çocuğu olmuştur. Karısı Safiye, Yeni Camii yaptırmıştır. 13-(1595-1603) Mehmed- Kardeş öldürme rekorunu elinde bulundurmaktadır. Tam 19 kardeşini ve bir oğlunu öldürmek zorunda kaldı. Korktuğu için Haçova savaşından kaçmak istedi.. Şeyhülislam tarafından zor ikna edildi. 1597 de Tırnakçı Hasan Paşa'yıboğdurttu. O zamanlar hazine tamtakır olduğu için, Yemişçi Hasan Paşa'dan, Tırnakçı Hasan Paşa'nın giysilerinin satılarak para bulunmasını istedi. 14-(1603-1617) I.Ahmed- Tahta çıktığında henüz sünnet olmamıştı. Avusturya'ya gereksiz savaş ilan etti.. başarılı olamayınca 1606 Zitvatorok Anlaşması'nı imzaladı. Bu dönemde devam etmekte olan Celali İsyanları'nı bastırmak için Kuyucu Murad Paşa, doğuda 30 bin kişiyi kılıçtan geçirerek kuyulara gömdü. Sultan Ahmet Camii, bu padişahın adını taşır. 15-(1617-1618) (1622-1623) I.Mustafa- İki ayrı dönemde 2 yıl saltanat sürdü. Döneminde Abasa Paşa isyanı ile Sipahiler ayaklandı. Akıl hastası olduğundan tahttan erken indirildi. 16-(1618-1622) II.Osman (Genç)- 12 yaşında tahta çıktı, kardeşini öldürttü. 16 yaşında iken tahttan indirildi, Yeniçeriler tarafından ırzına geçildikten sonra öldürüldü. 17-(1622-1639) IV.Murad- 11 yaşında tahta çıkarken 3 kardeşini öldürttü. Tütün içenleri öldürtmesiyle bilinir. Ancak bu sıralarda Şeyhülislam Yahya Efendi, meyhane öven şiirler yazıyordu. 1635 Revan, 1638 Bağdat seferleri bu dönemde yapılmış olup, 17 yıllık iktidarında öldürttüğü 6 sadrazam şunlardır. Mere Hüseyin, Kemenkeş Kara Ali, Gürcü Mehmed, Boşnak Hüsrev, Topal Recep, Tabanı Yassı Memed. 18-(1639-1648) I.İbrahim (Deli)- Balıklara yem olarak altın atmasıyla bilinir. Askeri darbeyle tahttan indirildi, öldürüldü. 19-(1648-1687) IV. Mehmed (Avcı)- Tahta çıktığında sadece 5 yaşındaydı. Döneminde yeniçeri ve celali isyanları oldu. Köprülüler bu dönemin sadrazamlarıdır. Öldürttükleri ünlüler Kösem Sultan ile Merzifonlu Kara Mustafa Paşadır. 20-(1687-1691) II.Süleyman- Padişah olduğu 46 yaşına kadar zindandaydı. Padişahlığı sırasında yeniçerililer İstanbul'u yağmaladılar. Ünlü Sadrazam Köprülü Fazıl Mustafa Paşa bu dönemdendir. Olumlu olayı Eğriboz zaferidir. 21-(1691-1695) II.Ahmed- 48 yaşına kadar hapis yattıktan sonra tahta çıktı. 4 yıllık iktidarında, Salkamen Bozgunu, Sakız Kalesi kaybı, Sadrazam Arabacı Ali Paşa'nın öldürülmesi önemli olaylardandır. 22-(1695-1703) II.Mustafa- 1683 te Viyana'ya yürüdü, bozguna uğradı. 1699 da imzaladığı Karlofça anlaşmasıyla Maceristan yitirildi. I.Edirne vakası, Şeyhülislam Feyzullah'ın öldürülmesi bu döneme rastlar. Askeri darbeyle tahttan indirilmiştir. 23-(1703-1730) Ahmed- 1725' te Rus Çarı Deli Petro Tebriz'i aldı. Bir şeyler yapması gerekiyordu.. fakat savaşa gitmeyi göze alamadı. İstanbul'dan orduları hazırlayıp savaşa gidiliyor süsü verip yarı yoldan dönerek halkını kandıran bir padişah olarak tarihte yerini aldı. Lale Devri diye de bilinen dönemin diğer unutulmayanları; 1718 Pasarofça Anlaşması, icadından 3,5 asır sonra matbaanın getirilmesi, meşhur Baltacı-Katarina olayının yaşandığı Purut Savaşı dır. Halktan sallandırdıklarının sayısı bilinmemekle birlikte, Şehzade İbrahim ile Sadrazamlardan; Hoca İbrahim Paşa, Damat İbrahim Paşa, Çorlulu Ali Paşa, Yusuf Paşa, Süleyman Paşa... bilinen öldürttükleridir. Kendileri de Patrona Halil isyanıyla tahttan indirilmiştir. 24-(1730-1754) I.Mahmud- İsyancılar tarafından tahta çıkarılmış, o da isyancıların her dediğini yapmıştır. 25-(1754-1757) Osman- 3 yıllık iktidarı sırasındaki en önemli olay, Cezayir de ki egemenliğin bitmesidir. 26-(1757-1774) Mustafa- Ülkeyi yıldız falına bakarak yönetirdi. Kürkçüler çok para kazanıyor diye ülkede kürk satışlarını yasakladı. Kürkçüler haraç ödeyince satışlar tekrar serbestleşti. Sadece! 2 sadrazamını öldürtmüştür. 27-(1774-1789) I.Abdülhamid- Bilinen vukuatı, Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım'ın verilmesidir. 28-(1789-1807) Selim- Kayıplarla dolu Ziştovi ve Yaş Anlaşmalarını imzaladı. Nizam-ı Cedid Reformlarını yapmak istediğinde, şeriatçıların başlattığı Kabakçı Mustafa İsyanı ile tahttan indirildi. IV. Mustafa tarafından öldürülmüştür. 29-(1807-1808) IV.Mustafa- Nizam-ı Cedidçilerden çok korktuğundan, taraftarlarının görüldüğü yerde öldürülmelerini emretmişti. Yinede ancak 1 yıl hükümdarlık yaptı, Alemdar Mustafa Paşa tarafından askeri darbeyle tahttan indirildi. 30-(1808-1839) II. Mahmud- Vukuatı en fazla olan padişahlardandır. İşe , ağabeyi IV.Mustafa'yı öldürerek başladı. Dönemin diğer olayları; Mora, Sırp, Kavalalı İsyanları; donanmanın yakıldığı Novarin olayı; osmanlının, kendi valileri ile savaşıp, kaybetmeleri; Kaptan-ı Derya Ahmed Paşa'nın, donanmayı olduğu gibi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya teslim etmesi; 1826 yeniçeriliği kaldırma operasyonu sırasında kendi ordusundan 140 bin kişinin kılıçtan geçirilmesi, olarak sayılabilir. II.Mahmud'un, Balkanlarda uyguladığı kanlı operasyonlar sonucunda Balkan Ayaklanması başladı. Dış baskılar gelince "Tanzimat Fermanı" ilan etmek zorunda bırakıldı. 31-(1839-1861) Abdülmecit- Dönemin önemli olayları.. Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Kırım Savaşı.. 32-(1861-1876) Abdülaziz- Karadağ İsyanı, 1875 Balkan Hareketlenmesi, Belgrad'ın kaybı bu döneme denk düşer. Vukela Heyeti tarafından tahttan indirilmiştir. 33-(1876-1876) V Murad- İki rekoru vardır. En kısa tahtta kalma rekoru.. sadece 3 ay. Tahttan indikten sonra en uzun yaşayan padişah.. 28 yıl.. Tahtı elinden alınan padişahlarımızdandır. 34-(1876-1909) II. Abdülhamit- 31 Mart olayı, 93 Harbi, tam bir çöküntü olan Ayestefanos Anlaşması... unutulmayanlardandır. Kıbrıs, Mısır, Tunus, Doğu Rumeli, Bosna, Girit kaybettikleridir. Zamanında ayaklanmaları önlemek için Filibe'de bolca katliamlar yapılmıştır. Batıya borçlar ödenmediğinden "Duyun-u Umumiye"ye kurmak zorunda kalmıştır. Mebusan kararıyla demokratik bir şekilde tahttan indirildi. 35-(1909-1918) Mehmed Reşad- Bilinen bir cinayeti kayıtlarda yok 36-(1918-1922) Vahdettin- Vahdettin, Osmanlının 36., tahttan indirilende 14. Padişahıdır. Kendileri tatlı canlarını kurtarmak için İngilizlere sığınmıştır.
-
Su emretmis kelimesi de hic hos degil. Hic kimse hic kimseye birsey emredemez, bu Kur'an-in Allah'i dahi olsa. Ama, zaten Yaratan'in emri degil, Muhammed'in emri butun bu emredilenler. Yaratan, ona inananlarin icinde zaten bir his olarak vardir, ve his olarak kalacaktir. Gerisi gereksiz teferruat.
-
Koskoca Osmanli'da ne vardi sorarim size? Altyapi varmiydi? Yol varmiydi? Bayindirlik varmiydi? Dogru durust okul varmiydi? (1924'te baslayan 'Atatürk Kültür Hareketi'nin onemli bir parcasi ve devamliliginin simgesi' olan Istanbul Universitesi, 1 Agustos 1933'de yeni bir kadro ve yapiyla acildi. Cumhuriyet 10. yilini kutlarken 1 Kasim 1933'de Istanbul Universitesi "ilk ve tek" universite olarak egitime basladi.) Topraklarda yasayan halkin haklari varmiydi, yoksa Padisah'in kullarimiydi bu insanlar? Dogru duzgun medeni hukuk varmiydi? Halk icin ac, susuz, ***** birakilmaktan baska ne vardi? (Ilk matbaa 18.yy) Sanli Osmanli'mi? Sayet sanli olsaydi, Cumhuriyet kurulmasina ragmen, sembolik olarak dahi olsa, basimizda bir Padisah olurdu.
-
fft pardon ama, hata diyorsun. Bu sana gore bir hata olabilir, cunku dedigin gibi sabit goruslu oldugunuz kesin. Sizin burada olus sebeniniz insanlara din, dil, irk ayrimi yapmadan sevecen yaklasmaniz (onlari Allah adina Peygamberin sozuyle Cehennem'e gondermek degil), imkan dahilinde onlara yardim elinizi uzatmaniz (onlari buldugun yerde oldurerekten ya da onlardan dost edinmeyerekten degil.) Ne bileyim insanlik adina yapacak o kadar cok isimiz var ki, saymakla bitmez. Siz saniyor musunuz ki, bir ateist veya bir dinsiz kalben rahat degil? Ayrica bu ne demek oluyor; "ama sizler gercekten sabitsiniz cunku ogrendiginizi sandiginiz kavramlari sabit bir bakis acisindan farkli agilayamiyorsunuz?" Ne var ki, ancak sizler bildiginizi sandiginiz din yuzunden, yasami ve onunla ilgili her seyi sabit bir bakis acisindan algiliyorsunuz, hic bir baska fikre, dusunceye yer vermeksizin.
- 505 cevap
-
- Ateizm
- Yaşasın Ateizm
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Sayin dream yazdiklariniza katiliyorum. Bu sozde dindarlar, aklini geregi gibi kullanamayanlarin benliklerini oyle burumus ki. Biraz sivrilen, dini de kendi cikarlari icin kullananlar aklini geregi gibi kullanamayanlara kendi akillarini empoze ediyorlar. E, aklini kullanamayanlar icin de bedavadan akil iste, ne diyeceksiniz.
-
Acaba diyorum, bir muslumanda insana saygidan dolayi acima duygusu var mi? Cehennem'de yanacaklarla ilgili soylemlerine bakiyorum da, "hak etmis, zamaninda inansaydi" gibi bir ima goruyorum.
-
Ağrı'nın tarihi, Nuh Tufanı ile başlar. Tufanı anlatan hikâye ve efsanelere göre insan nesli, dağa oturan gemiden inerek, Ağrı'dan dünyaya yayılmıştır. Coğrafî konumu ve Asya-Avrupa karayolunun buradan geçmesi, tarihini yüzyıllar öncesine götürür. Ağrı'nın tarihi, bir parçası olduğu Anadolu'nun tarihi kadar eskidir. Orta Asya'dan ve İran'dan gelen kalabalık kitlelerin batıya (Anadolu) geçmesini kolaylaştıran yollardan en önemlisi buradadır ve her devirde tarihî - stratejik bir konuma sahip olmuştur. Aynı zamanda Doğu Anadolu'ya gelen göç ve akınların ilk durağıdır. Küçük Asya'yı ele geçirmek isteyenler, Asya kavimleri, Kafkas sıradağlarından inemedikleri için hep İran üzerinden gelmişler ve Anadolu'nun ilk giriş kapısı (Ağrı) onlara geçiş yolu olmuştur. Bundan ötürü Ağrı devamlı bir kültür ve medeniyet merkezi olamamıştır. Geçit ve sınırda bulunması sebebiyle bölgede yaşayan halk, sık sık değişmiş, baskınlar, savaşlar, maddî kültürle yerleşim yerlerini tahrip etmiştir. Ağrı ve çevresine yerleşen en eski topluluk, Hititler'in bölgede güçlerini kaybetmesiyle ortaya çıkan Hurriler'dir. Ağrı, M.Ö. 1340-1200'de Hurri krallığının kuzey doğu ucunda yer almıştır.Hurriler'den sonra bölgeye egemen olan Urartular (M.Ö. 1200-600) yaklaşık 500 yıl Ağrı topraklarında yaşadılar. Urartular; Patnos, Aladağ, Tutak, Eleşkirt (Toprakkale) ve Doğubayazıt'ta önemli yerleşim yerleri kurdular, kaleler, saraylar, tapınaklar, su yollan yaptılar. Adı geçen bölgelerdeki Urartu kalıntılarının bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Urartular önemli saray ve tapmaklarını Patnos'ta kurdular. Şehrin batısındaki Anzavur tepe ve doğusundaki Girik tepe önemli höyüklerdir.Girik tepede kale, kutsal Haldi kapıları ve tapınaklar vardır. Her iki tepede Ankara Üniversitesince 1961-63 arasında kazılar yapılmıştır.Urartu devleti yıkıldıktan sonra Girik tepe önemini kaybetti ve Urartular'dan beri bölgeye yerleşenler bu kentte oturmadılar. Cumhuriyet döneminde bitişiğine Patnos kuruldu. Doğu Karadeniz üzerinden Anadolu'ya akın eden Kimmerler, M.Ö. 712 yıllarında Ağrı'ya gelerek bir süre egemenlik kurdular.Medler (M.Ö. 708 -555) Asur devletini yıkınca, Anadolu'nun doğusunu yani Ağrı ve çevresini topraklarına katıp iki-yüzyıl bölgeye egemen oldular.Büyük İskender, Pers kralı III. Darius'u (M.Ö. 331) yenerek Anadolu'yu ve İran'ı kendi topraklarına kattı.Büyük İskender'in ölümü Üzerine, Ermeniler, krallıklar kurarak bölgenin eski halkını Ağrı dağının doğusuna sürdüler ve bunlara egemen olmak istediler. Geride kalan ve dağınık bir biçimde yaşayan topluluklara da egemenliklerini onaylattılar. M.Ö. 305'ten sonra Ağrı, Selökid İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Sakalar, M.Ö. 680 yıllarında Doğu Anadolu'ya atlı-göçebe olarak gelip yerleşen ilk Türkler'dir. Bunlar kısa zamanda Doğubayazıt'a ve Murat boylarına yerleştiler. Bugünkü Kurmanç (Kürtleri) ve tarihî olaylardan az etkilenen Saka kabileleri, işte bu Saka Türkleri'nin torunlarıdır. Sakalar'ın (M.Ö. 7 Temmuz 626) bir hile sonucunda İran'lılara yenilmesiyle İran yaylasında, Araş boylarında ve Doğu Anadolu'nun uç kısımlarında tutunabildikleri yerlerde kaldılar. Karduk/Karluk dilinin ve kültürünün etkisinde, dağlı kabilelerin bir kolunu meydana getirdiler. Milli varlıklarını koruyabildiklerinden, Arsaklılar (Eski Oğuzlar'm batı kolu) ile birlikte hareket ederek M.Ö. 150 yılında Küçük Arsaklı devletinin kurulmasına yardımcı oldular. Bu yıllarda, yapılan savaşlar ve Küçük Arsaklı devletinin tarihî destanları "Dede Korkut Oğuznâmeleri" ile sonradan dile getirilmiştir. Destanlardan anlaşıldığına göre, Ağrı bir süre İç Oğuz beylerinden Kazan Han tarafından idare edilmiştir.Arsaklılar, Ararat adıyla merkez eyalet olarak, Ağrı dağının doğusundan Bingöllere, Nahçivan'a kadar ve Araş boylarını kullandılar. Yukarı Araş ile Yukarı Murat (Eleşkirt ovası) bölgelerini içine alan ve Küçük Arsaklı Hanlarını malikânesi kabul edilen eyaletin adı, "Ararat" idi.Küçük Arsaklılar'm esas ata yurtları Doğubayazıt-Eleşkirt bölgesi (Ağrı)'dir. Küçük Arsaklılar zamanında Beyazıt ovasına Gokovit, Eleşkirt ovasına Bagravand, Patnos çukuruna da Abah-Unik Sancağı adı veriliyordu.Arsaklılar'dan sonra kurulan Artaksıyaslı krallığı Doğu Anadolu'yu ele geçirmiş, altı eyalet meydana getirmişti. Eyaletlerden birisi Ağrı (Ararat eyaleti) bölgesini içine almaktaydı.M.S. 226'da Sasaniler Partlara egemen olunca, Ağrı ve çevresi Sasaniler'in yönetiminde kalarak bir süre Romalılar ile Sasaniler arasında tampon bölge oldu.Arsaklı Sanesan, Kafkas kuzeyindeki göçebe akıncı kavimlerle birlikte Ararat (Ağrı dağı çevresi illeri) eyaletini istilâ etti (333-341). Yenilen Hıristiyanlar, Daryunk (Bayazıt) kalesine çekildiler. Eleşkirt'te bir Piskoposluk bulunmaktaydı. 370'de Eleşkirt ovasında ateşe tapan İranlılarla Romalılar'dan yardım alan Kırgızlar arasında büyük bir meydan muharebesi olmuştur. Bu savaşın destanları Dede Korkut Kitabı'nda vardır. 482 yılında Sasanlılar ile Bizanslılar (Romalılar) çarpışınca, Oğuz beyleri de savaşa iştirak edip (Bagratlı / Doğubayazıt, Mamıkonlu / Eleşkirt) savaşı Oğuzlar kazandı. Araplar, Hz. Osman'ın halifelik yıllarında Ağrı ve çevresini fethederek bölgede etkili oldular. İslâm ordusu 645 ve 646 yıllarında Ağrı'ya, sonraki yıllarda Nahcivan'a kadar fetihlerde bulundu.Rivayetlerde ve halk arasında Hz. Ali'nin de Ağrı topraklarına akınlar yaparak, savaştığı anlatılmaktadır. Bu efsane ve anlatımlara ait kale, yer, taş ve kaya izleri, her ilçede mevcuttur.Bölge, 872 yılına kadar Abbasiler'in yönetiminde kaldı. 872-912 yıllarında doğudan gelen Türk boyu Taçoğulları buraya egemen oldular. Sonraki yıllarda etkinlik Bizanslılara geçti.X. yüzyılın sonunda Bagratlılar Beyazıt ve Eleşkirt havzalarına yerleştiler; zamanla bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Beyazıt (Gokovit) Sancağı, Bagratlılar'ın önemli bir merkezi idi.Bagratlılar 1064'e kadar bölge yönetimini ellerinde tuttular.Bizanslılar zaman zaman Ağrı topraklarına kadar uzanıp üstünlük ele geçiriyorlardı. XI. yüzyıla kadar Ağrı ve yöresi, Bizanslılar ile, Türkler ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirdi. Ağrı Dağı Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı (5165 m.) eskiden beri bilginlerin, dağcıların, serüvencilerin ilgisini çekmiş ve birçok hikaye, türkü ve efsaneye konu olmuştur. İncil ve Tevrat'ta da adı geçen dağa, turizm açısından önemli bir konum kazandıran yaygın inanca göre; Nuh Peygamber zamanında yeryüzünü kötülükler kaplamıştır. İnsanlara bir ders vermek amacı ile Tanrı, Nuh'a bir gemi yapmasını emreder. 300 arşın boyunda, 50 arşın genişliğinde ve 30 arşın yüksekliğinde yapılacak gemiye, Nuh Peygamber, eşi, oğulları, oğullarının eşleri ile birlikte yeryüzünde bulunan bütün canlı türlerinden 7 erkek, 7 dişi, sürüngenlerden 2 erkek, 2 dişi, yeterli yiyecek de alarak binecektir. Nuh Peygamber, Tanrının emri doğrultusunda gemiyi yapar ve canlılarla beraber gemiye girer. 7 gün sonra 40 gün 40 gece süren tufan sonucunda gemidekilerin dışında kalan tüm canlılar yok olur. Suların çekilmesi ile gemi, Ağrı Dağı'na oturur ve içindeki canlılar sevinçle gemiden ayrılarak yeryüzüne dağılır. Bu; yönüyle dini açıdan çok özel olan dağ, düz bir arazide aniden yeryüzünden göğe doğru yükselen heybetli görünümü, yazın bile karlı dorukları, bitki örtüsü ve barındırdığı hayvan türleri ile etkileyicidir. Nuh'un Gemisinin İzi Türkiye-İran transit yoluna 3.5 km. uzaklıkta, Ağrı Dağı'nın güneyinde Telçeker ile Meşar köyleri arasında yer alan doğal bir anıttır. Bu anıt gemiye benzer bir siluettedir. Başta Amerikalı araştırmacı James Irwin olmak üzere birçok araştırmacı büyük tufandan sonra Nuh'un gemisinin buraya oturduğu yönündeki iddiaları araştırmak üzere kutsal geminin kalıntılarını bulmak için 1983 yılından itibaren çalışmalara girişmişlerdir. Kültür Bakanlığı gemi kütlesine benzeyen bu jeomorfolojik yapının "Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlığı" özelliği taşıması münasebetiyle 1987'de 3657 sayılı kararı ile burayı doğal SİT alanı ilan etmiştir. Meteor Çukuru Alaska'daki meteor çukurundan sonra dünyanın 2. büyük göktaşı çukurudur. Gürbulak Hudut Kapısı ile Sarıçavuş köyü arasında, İran sınırına 2 km. kadar mesafededir. 70-80 yıl önce düşen bir Göktaşı tarafından oluşturulan meteor çukuru 35 m. genişliğinde ve 60 m. derinliğindedir. Mağaralar Buz Mağarası: Küçük Ağrı Dağı eteğinin bittiği düzlükte bulunmaktadır. Doğubayazıt - Gürbulak transit yolunda Hallaç köyü yolu sapağına 3 km. mesafededir. Örneğine çok az rastlanılabilecek doğal bir anıt durumundaki mağara toprağın 15-20 m. derinliğinde yer almakta olup 100 m. uzunluğa ve 50 m. genişliğe sahiptir. Mağara içinde insan büyüklüğünde buzdan dikitler yer almakta ve bu dikitler ışık altında farklı renklere bürünmektedir. Meya Mağaraları: Diyadin'e 15 km. uzaklıkta bulunan, kayaların insan eliyle oyularak barınma, ibadet ve diğer yaşamsal faaliyetlerin gerçekleştirilmesi amacına yönelik olarak yapılmış mağaralardır. Eski bir yerleşim merkezi olan bu mağaralar bütün olarak ele alındığında adeta bir anıt kent niteliğinde olup, değişik inanç ve kültürlerin izlerini taşımaktadırlar. Oldukça geniş olan mağaralarda kilise ve mezar kalıntıları ve su kanalı bulunmaktadır. Tokluca Kalesi'nden yer altına inen merdivenler aracılığı ile bu mağaranın bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Kaleler Tokluca Kalesi: Diyadin ilçesine 19 km. mesafede bulunan Tokluca köyünün hemen arkasındaki tepe üzerinde bulunmaktadır. 100-150 m. uzunluğunda bütün bir kaya kütlesi gibi duran kale 2 m. uzunluk ve genişliğindeki taşlardan yapılmıştır. Kalenin üstünde yer alan 3 m. genişliğindeki bir giriş deliğinden 30 basamaklı merdivenle kale içindeki sahanlığa inilmektedir. Bu sahanlıktan üç ayrı yeraltı tüneline açılan giriş kapıları ve merdivenler bulunmaktadır. Bu tünellerden birine 70 basamaklı, diğerine de 350 basamaklı merdivenle inilmekte olup bu tünellerin Meya Mağaraları'na ulaşmakta kullanıldığı tahmin edilmektedir. Kan Kalesi: Tutak ilçesinin 15 km. batısında eski adıyla " Kalekule " denilen Dönertaş köyü yakınlarında bulunmaktadır. Hangi tarihte ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmeyen kale "Kale-i Hum" adıyla da bilinmektedir. Doğubayazıt Kalesi: Eski Beyazıt'ın kuzey doğusundaki Belleburç denilen yerde, kayalar üzerinde, Doğubayazıt'ın 5 km. doğusundadır. Kaledeki Urartu mezarları ve antik çağlara ait kalıntılar, buranın antik kent olduğunu göstermektedir. Kaleyi inşa edenler ya da yapım tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Diyadin Kalesi: Diyadin ilçe merkezinde Murat Nehri kıyısındaki kayalıklarda kurulmuş olan kale, Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine göre Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Ziyaüddin tarafından yaptırılmıştır. Gerçekte ise, kullanılan malzemeler ve yapılış tarzı, Urartular tarafından inşa edildiğini göstermektedir. Akkoyunlu , Karakoyunlu ve Osmanlılar döneminde onarım görmüştür. Havaran Kalesi: Hamur ilçe merkezinde bulunmaktadır. Hamur Deresi'nin üzerindeki kayalıklara kurulmuştur. Dereden yüksekliği 100 m. civarındadır. Selçuklu dönemine ait olan kale içinde cami, kalebeyi konağı, deve hanları ile kaleden 400 m. uzaklıkta ve kaleden daha yüksek bir tepe üzerinde gözetleme kulesi bulunmaktadır. Şoşik Kalesi: Hamur ilçesine 35 km. uzaklıkta bulunan Karlıca köyündeki sarp kayalıklar üzerine kurulmuş bir kaledir. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemekle beraber Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde kaleden "Azerbaycan Hükümdarı Ziyaüddin tarafından yaptırılmıştır" şeklinde bahsedilmektedir. Kale içerisinde ibadethane, hamam, gözetleme kulesi, zindanlar ile su kulesi bulunmaktadır. Kale Karakoyunlular zamanında tamir görmüştür. Kız Kalesi: Şoşik Kalesi'nin 2 km. doğusundaki bir tepe üstünde yer alan kalenin Şoşik kalebeyinin kızı için yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Küpkıran (Harabe Göl) Kalesi: Ağrı il merkezinin 20 km. doğusunda yer alan Yukarı Küpkıran köyü ile Harabegöl köyü arasında bulunmaktadır. Büyük kesme taşlardan yapılmış mazgallı bir kaledir. Eski ve önemli bir yerleşim yeri olan Harabegöl köyünün depremler ve toprak kaymaları sonucunda batmasıyla oluşan çukura zamanla su dolması nedeniyle köyün yakınında bulanan kaleye bu ad verilmiştir. Toprakkale : Eleşkirt ilçesinin 14 km. doğusunda Toprakkale köyünde bulunmaktadır. Urartulara ait olan kalenin tapınak ve yerleşim yerleri tamamen yok olmuş, günümüze ancak burç ve duvar kalıntıları kalmıştır. Anzavur Kalesi: Patnos ilçesinin 2 km. kuzey batısındaki Anzavur Tepesinde bulunan kale, Urartu medeniyetine ait olup M.Ö. 8. yüzyılda yapılmıştır. Kalenin duvarları Urartu Kralı Menua , tapınak kısmı ise İşpuini tarafından inşa ettirilmiştir. Cami, Kümbet ve Kiliseler Beyazıt Eski Camisi (Cami-i Gevher Digar ): Beyazıt Kalesi'nin güney eteğinde Birinci Selim tarafından yaptırıldığı kabul edilen camidir. Caminin yer aldığı vadi yamacı düzeltilerek duvar örülmek suretiyle düz bir platform oluşturulmuş ve üzerine bina inşa edilmiştir. Kesme taştan inşa edilen cami 15x15 m. boyutlarında kare planlı ve tek kubbelidir. Yapıda kahverengi, sarı ve beyaz renkte taşlar karışık bir biçimde kullanılmıştır. Caminin giriş kapısı, beden duvarları, mihrabı, son cemaat yeri duvar payları, kubbeye geçiş sistemleri duvarlardaki kemerler, pencereler ve minare estetik bir sadelikte yapılmıştır. Toprakkale Camisi: Toprakkale köyünde 1684 tarihinde Mirza Bin Adbi Paşa'nın yaptırdığı camidir. Höyüğün güney yamacındadır. Sürmeli Mehmet Paşa Türbesi: Hamur ilçesi merkezinde olup, Osmanlı döneminde inşa edilmiştir. Beyaz, yumuşak taştan yapılan kümbetin duvarlarında iki sıralı kırmızı taştan kuşak mevcuttur. Üç Kümbetler: Üç kümbetlerden birisi Patnos ilçesine 2 km. mesafede olan Ziyaret, ikincisi Süphan Dağı eteğindeki Taşkıran , üçüncüsü de Dedeli bucağının Acım köyündedir. Hamur Kümbeti: Hamur ilçe merkezinin kuzeydoğusunda, Ağrı-Van yoluna 300 m. uzaklıktadır. Selçuklu kümbetlerinden ayrı bir mimari tarzda, altı (gövde kısmı) dikdörtgen, üstü balık sırtı biçimindedir. Kümbetin 18. yüzyılda İshak Paşa'nın torunlarından İbrahim Paşa tarafından yapıldığı söylenmektedir. Karagöz Kilisesi: Tutak ilçesinin 26 km. batısındaki Dayıpınarı köyü yakınında kayalar oyulmak suretiyle yapılmış bir yeraltı kilisesidir. Üç Kilise: E-23 karayolunun hemen güneyinde olan Taşlıcay ilçe merkezine 18 km. uzaklıktaki Taşteker köyündedir. Termal Merkezler Termal merkezler yönünden oldukça zengin olan Ağrı'nın Diyadin ilçesinde Yılanlı, Davut ve Köprü kaplıcaları bulunmaktadır. Suları romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir. İlçenin girişinde 3 yıldızlı bir termal otel bulunmaktadır. Dambat Çermiği ve Maden Suyu: Ağrı'ya 5 km. uzaklıktaki Yolluyazı ( Dambat ) köyünde, Murat Nehri'nin kıyısındadır. Yerden fışkıran su kükürtlüdür. Yara, çıban, sivilce gibi deri hastalıkları ve romatizma için şifalıdır. Diyadin Kaplıcaları: Diyadin ilçesinin 5 km. güneyindedir. Köprü, Yılanlı ve Davut adlarını alan üç sıcak su kaynağından oluşmaktadır. Deri hastalıkları ile enfeksiyonlara bağlı romatizmal hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir. Kaplıcalar Diyadin'in 7 km. güneyindedir. Sezon süresince devamlı dolmuş seferleri yapılan kaplıcalarda 150 yatak kapasiteli turistik bir otel bulunmaktadır.
-
Inkarcilara Net Cevap: Kur'an Allah'in Sözüdür!
muki şurada cevap verdi: İBRAHİMİDRİS başlık Dini Konular - Din - Dinler
Ben dahil olmak uzere, benim tanidigim yuzlerce insan var dine inanmayip da nufus cuzdanlarinda islam yazan. Yani, bu yapilan istatistikler de ise yaramiyor anlayacaginiz. Tatlisu muslumanlarina gelice, onlari nereye koyacagiz bunu bilemiyorum. -
Insan ergenlikte kendine bazi idoller edinir. Bir sure bu idollerin pesinden gittikten sonra bu idolleri terk eder, cunku artik ergenlikten cikmistir. Ancak ergenlikten cikmayan insanlar bu idollerin pesinden bir omur boyu gitmeyi yeglerler. Bunlar cocuk kalmis veya kalmak isteyen yetiskinlerdir. Oglum ergenlik doneminde hip-hop'cuydu. Pantolonlarinin agi yerleri supuruyordu. Ergenlikten ciktiktan sonra o pantolonlari giymedi ve "ya anne ben bu pantolonlari nasil giymisim" dedi. Ergenlikten ciktip kisiligini buldugu icin mutluyum.
-
Sayin muhacir. Elbette ********. Zira gunes orada duruyor ve gozumuzu kapatsak da, kapatmasak da onu yok sayamayiz. Ama, Allah dedigimiz sey icin gecerli degildir bu. Gozumuz acikken de, kapaliyken de onu goremeyiz.
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Insanlar esittir, ama erkekler daha esittir mantigiyla mi yonetiyor Yaratan bizi?
muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
Dogru okumak nasil olur acaba? Harfi harfine dogru okunuyor da yanlis mi yorumlaniyor. Kur'an-in degismez ilkeleri dediginiz bu mu? Al-i imran 3, 4: O, sana Kitab'ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat'ı ve İncil'i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz, Allah'ın âyetlerini inkar edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. Allah'i, ayetlerini, peygamberini inkar edenlere azap etmek midir Allah'in sozu olan bir dinin amaci? Allah yarattigi bir kuldan, ister ona inansin ister inanmasin, nasil intikam alir, alabilir. Nerede kaldi Allah'in yuceligi, iyiligi, merhameti? Muhammed bir tarafta Allah'i yuceltmis, diger tarafta ayaklar altina almistir. Bu paradoks degil de nedir? Evet, konumuzdan sapmamak icin lutfen kadinla ilgili cevaplar/yorumlar yazalim. Tesekkurler! -
Din inanc meselesi olduguna gore, kitapta yazan tehditlere kulak vermeden de edemiyor insan elbette. Kelime oyunu yapmaya da gerek yok. Olacaklar tehditdir.
-
Afrika kitasinda ac ve susuz yasayan muslumanlar, dunyanin bircok yerinde onca katliama ve tecavuze ugrayan muslumanlar da Allah'in merhametinin kapsama alani disinda herhalde. Ya Rabbi! demelerine ragmen karsilarindaki aslan bu muslumanlari lup diye yutuyor. Kur'an-in Allah'i, cogalin dedim ama bu kadar da cogalin demedim, su an hepinize yetisemem, siraya girin mi diyor acaba?
-
OSMANLI TÜRK MÜ & OSMANLIYI TÜRKLER Mİ KURDU? Bilindiği üzere birçok tarihçi Osmanlı Türk mü, değil mi diye tartışır. Çoğunlukla Türk sayarlar, en çok da Türkiyedeki tarihçiler Osmanlıyı Türk kabul eder; fakat hakikat aslında öyle değildir. Bütün deliller ise tam tersini ıspatlamaktadır. Osmanlıya Türk dendiği özellikle son 100 yılda yazılmış kitaplarda görülür, daha öncesinde böyle birşey yoktur. Avrupa Türk kelimesini ırki manada kesinlikle kullanmamıştır. Osmanlı ise hiç bir zaman kendine ne Türk demiştir, nede Türklüğü kabul etmiştir. Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı. Bu belgelerde Tek bir Türkçe kelime yoktur. Osmanlının Türk olmadığını maddelerle açıklayalım. 1. Osmanlının kayı boyundan olduğu söylenir fakat böyle bir delil veya ıspat yoktur. İlk Osmanlı parasında Kayı boyu tamgası olduğu tamamen uydurmadır. Olsaydı bile Osmanlıyı Türk saymak için kanıt sayılamaz. Osmanlı devletinin ilk parası: Kayı boyunun damgası nerede? Görebilen var mı? 1597’de Şerefhan tarafından yazılan Şerefname'de “Rum hükümdarı Fatih Sultan Mehmet” diye geçiyor. Yunan ve Rum tarihçilerde Fatih Sultan Mehmedin Rum kökenli olduğunu söylüyor. Rumların o dönemde nüfus olarak çoğunlukta olduğu belli oluyor. Demek ki Türkmenler azınlıkmış. Fatih Sultan Mehmet lakaplı Osmanlı Sultanı 2. Mehmet’in Müslüman değil, Hıristiyan olduğunu geçen yıl ünlü yazar Çetin Altan yazmıştı. Şu an Anadoludaki eski şehir, ilçe vs isimlerinin çoğu Cumhuriyetin ardından değiştirilip Türkçeleştirilmiştir. Mesela İstanbul’un resmi ismi 1930’lara kadar Konstantiniyye idi. Arapçada “Konstantin’in şehri” manasına gelir. Konstantiniye’nin adı 1930’da çıkarılan bir kanun ile değiştirilerek İstanbul yapılmışır. Osmanlı kayıtlarındada 1920lere kadar İstanbulun adı Konstantiniyye diye geçer. Ki zaten İstabul kelimeside Yunancadır. İstanbul: Grekçe; Eis Ten Polin (Şehire doğru), Osmanlının Constantinopoli feth edip İstanbul yapması tarihi bir yalandır. İstanbul adı 1930’da verilmiştir. 1a.Osmanlı hiç bir zaman Türkçe konuşmamıştır. Osmanlıca Arapça ve Farsça karışımı dildi. Bilinenin aksine Osmanlıca denen yapay dil Türkçe değildir. Türkçede çok fazla Arapça ve Farsça kelime olduğu için böyle sanılıyor. Osmanlıda saray dili Persçeydi. Osmanlının kullandığı alfabede Pers alfabesiydi. Arapça ve Farsça yazan, konuşan ediplerin, Türkçe konuşan ve yazanlardan daha üstün tutulmaları sebepsiz değildir. 2. Bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. Hanedanda bu kan yabancılığı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti. 3. Osmanlı şairlerinden Baki'nin, "Muhteşem Süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin Türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle: "Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz. Ey hoca Türk toplumundan olanın başı kabadır. Türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur." Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise; "Tanrı, Türke irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir. Divan-ı Hümayun yazmanlarından Hafız Hamdi Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "Baban da olsa Türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün İslam Peygamberi Hz. Muhammet'e ait olduğunu vurgulamaktadır. Sadece bir kıtasını yineleyelim: Osmanlı sarayının devşirme yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi'nin 1499 yılında yazdığı şiirin bir kıtası şöyledir: SAKIN TÜRK'Ü İNSAN SANMA BİR AN BİLE OLSA TÜRKLE OLMA TÜRK ELİNE ŞEKER OLSA,O ŞEKER ZEHİR OLUR TÜRK'ÜN BAŞINI KESERKEN SAKIN GAM YEME BABAN BİLE OLSA TÜRK'Ü ÖLDÜR. 4. Anadolu’da öldürülen Türk sayısı, Yavuz Sultan Selim zamanında 50.000 kadardır. Bu gerçek Osmanlı İmparatorluğu'nun Türklükle alakası olmadığının açık bir kanıtıdır. 5. Osmanlı tarihçisi Naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "Türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok.” Yani, Türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır. Osmanlı tarihçisi Naima "Tarihi"nde Türkler için; nadan (kaba) Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk ifadelerini kullanmaktadır. 6. Aslında Türkler hakkındaki kötü yargılar Selçuklulardan beri yaygındır. Örneğin, Selçuklu yazar Aksaraylı Kerimeddin Mahmud, şunları yazmıştır: "Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar." 7. Osmanlı düşüncesinde, "kavmi necip" olarak görülen Araplar karşısında Türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında Sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "Türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. "Türk hükümeti", "Türk ordusu", "Türk ülkesi" deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 8. Osmanlı Efendisine Türk demek hakaret sayılmış, "Türk" sözcüğü, Anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur. Yani Türk kelimesi aşağılamak ve küfür yerine kullanılırmış. Irki bir anlam taşımıyor ve sadece cahil köylüleri aşağılamak söylenirdi. 9. İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türke kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır. 10a. Devlet-i Aliyye Devri'nde, Başbakanlara, Sadrazam deniyordu. 624 yıllık Osmanlı devrinde, 215 sadrazam oldu. Ve sadece 78'inin Türk asıllı olduğu iddia ediliyor. Yani en 197 sadrazam Türk soyundan değildi. Bu 78 Türk olduğu iddia edilen sadrazamlarda büyük olasılıkla uydurmadır. Böyle birşey gerçek değildir. Son yıllarda yazılan tarih kitaplarında yer alır ancak. Eski tarih kitaplarında böyle birşey yer almaz. 10b. Osmanlı vezirlerinin içinde tek bir Türk yoktur. 11. Osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içinde değildi. Anadoluda tarikatlar içinde, Türk kökenli olanları, doğal olarak Arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. "Kaba Türk", "Anlayışsız Türkler", "Pis Türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu. 12. Osmanlı yönetiminde Türke yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: "Türk değil mi, Merzifon'un eş.ği, Eş.k değil, köp..ten de aşağı." 13. Osmanlı Devletinde kamu ile ilgili belgelerde, Türkçe sözcüğe 1876 Anayasasına değin rastlanmadı. Ne dini, ne dili, ne ırkı, ne davranışı Türklükle alakası olmayan Osmanlıya “Türk” demek kadar komik ve saçma birşey olamaz. Dünyada böyle birşey ne görülmüştür, nede duyulmuştur. 14. Osmanlı yönetimi, kendilerini Türk olarak görmedikleri için, Türk kökenliler "azınlık" konumunda kaldı. 1897 tarihinde, bir İngiliz gezgini şunları söylüyordu: "Türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'Türk' veya Türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin İngilizce söyleyeceğin 'eşek kafalı' anlamında, 'Türk kafa' diye homurdanırsın. Büyük genetik araştırmaların hepsi Orta Asyadan Anadoluya gelmiş Türkmenlerin azınlık olduğunu ıspatlamıştır. BAKINIZ, ORTA ASYA’DAN ANADOLU’YA GELMİŞ TÜRK GENİ %9 Bu araştırma dünyanın en büyük 3. Üniversitesi olan Stanford Üniversitesi tarafından yayımlanmıştır. Son iki cümleyi okuyun. http://med.stanford.edu/profiles/frdAction...97&fid=3792 Daha detaylı versiyonu: %9 Türk http://hpgl.stanford.edu/publications/HG_2...14_p127-148.pdf Türkiyedeki Genetik uzmanlarıda Anadoluda Orta Asya kökenli gen taşıyanların çok az olduğunu söylüyor. http://www.milliyet.com.tr/2005/05/17/guncel/agun.html Dr. Wells: “Anadolu'da Türk dili ve kültürünün yayıldığını biliyoruz. Ancak genetik veriler, Selçuklu ile Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Türk geninin burada fazla yayılmadığını gösteriyor. Kendinizi “Türk” sayabilirsiniz, ama kökleriniz başka yere uzanabilir”. 15. Yabancıların Türk imgesi ise Osmanlı'nın, Türke yaklaşımından farklı değildi. Avrupa Türk ismini aşagılamak için kullanırdı, Osmanlıda öyle. Önemle ifade edelim ki, yabancı tarihçiler Türk kelimesini Müslüman tabiri ile eş anlamlı olarak kullanmışlardır. Osmanlılardan bahsederken Türkler dedikleri gibi. Zamanla Türk ve Müslüman kelimeleri Müslüman dünyada da eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim şu anda Arnavutluk gibi Balkan Müslümanları, “Hangi dindensin?” sorusuna, “Elhamdülillah Türk’üm” cevabını vermektedirler. Pakistandaki sözlüklerde de, Türk kelimesi açıklanırken, “mahbûb ve müslim” kelimeleriyle açıklanmaktadır. Hatta Avrupalılar Türk kelimesini kullanırken Araplar dahil birçok müslüman halkı kastederek Türk demişlerdir. Yani Avrupa Türk derken müslümanları kastediyordu. Avrupa’lı bugün bile kuzey ve batıdaki Müslümanlara Boşnak da olsa, Bulgar da olsa, Makedon da olsa hepsine de “Türk” demektedir. Aslında “Türkler geliyor” derken müslümanları kastetmiştir. Bu Türkiye (Turchia) ismi Selçuklunun Anadoluyu almasından süregelmiş bir kelimedir. Anadolu’ya “Türkiye” denmesinin sebebi Selçuklu Türklerinin Anadoluda nüfus çoğunluğu olduğu için değildir, Anadoluyu hakimiyeti altına alıp kontrol etmelerinden dolayıdır çünkü Anadoluya Türkmen askerler gelmiş ve bu militer güçle Anadoluya hakim olmuşlar. Kim hakimse onların ülkesi denmiş, ama Türkler hiç bir zaman nüfus çoğunluğuna sahip olmamıştır. Halende öyledir. Türkmenler ise feth ettikleri yerlere Rumların ülkesi demeye devam etmiştir. Makedonya Kalkınma Partisi Genel Başkanı İdris Fatih Şahin; ''Makedonya’da Türk dendiği zaman Müslümanlık, Müslümanlık denince Türklük anlaşılır. Onun içindir Ki; “Türküm elhamdülillah” denildiği zaman, Müslüman’ım elhamdülillah denildiği anlaşılır. Balkanlarda Türklük ile Müslümanlık birbirinden ayrılmaz bir parçadır. Dünyada en çok asimile faaliyetlerinin Balkanlarda yapılması; bölgede yaşayan Arnavut, Boşnak, Makedon, kardeşlerimizin Müslüman oluşlarındandır. Müslüman denince Türk, Türk denince Müslüman anlaşıldığı için, Balkanlarda kıyım, zulüm, misyonerlik hat safhadadır.'' Avrupa’lı bugün bile kuzey ve batıdaki Müslümanlara Boşnak da olsa, Bulgar da olsa, Makedon da olsa hepsine de “Türk” demektedir. Aslında “Türkler geliyor” derken müslümanları kastetmiştir. Ama Osmanlı Türklüğü hiçbir zaman kabul etmemiştir çünkü Türk değildi. Osmanlı Türkmenlere “Etrak-ı bi idrak = anlama kaabiliyeti olmayan Türkmenler” (bu ibare, Osmanlı döneminde Türkmenler’e yakıştırılan bir ibaredir). Osmanlı Padişahına “Türk” dense, kendine hakaret edildi diye söyleyenin kafasını vurdururdu. 16. Ancak biz başa dönerek, Osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. İlk Osmanlı Padişahı Osman beyin annesinin Türk, Mo(n)gol veya Acem kökenli olduğuna dair rivayetler varsa da, bunlara ait bir kanıt bulunamamıştır. Osman bey denen birisinin olduğuda meçhul aslında. 1- Sözde Osman Beyin iki eşi vardı, Mal ve Bala Hatunlar. Her ikisininde Mogol asıllı olduğu iddia edilsede herhangi bir kanıt yok. 2- Sözde Orhan Bey: Osman Bey'in Mal Hatun isimli eşinden doğdu. Eşleri Rum asıllı Horofira (Nilüfer Sultan), Rum Asporçe ve Rum Teodora. 3- 1. Murad: Horofira'dan doğdu. Eşleri Bulgar-Yahudi melezi Marya ve Bulgar Tamar. 4- Yıldırım Beyazıd: Marya'dan doğdu. Eşleri: Sırp kökenli Olivera, Devlet Hatun, Bulgar Olga, Maria, Angelina ve Anita. 5- Çelebi Mehmed: Olga'dan doğdu. Eşleri: Sofia, Anna, Veronica. 6- 2'ci Murad: Veronica'dan doğdu. Eşleri: Nache de la Bazory (Fransız), Mara Despina, Stella. 7- Fatih: Sırp Mara Despina'dan doğdu. Eşleri: Rum Zaganoz paşanın kızı Kornelya, Anna, Helen, Tamara. 8- 2.ci Beyazıd: Kornelya'dan doğdu. Eşleri: Beti, Anita, Suzi, Liliana, Katherin, Nina, Martha ve Danilova. 9- Yavuz Sultan Selim: Pontus Rumundan doğdu (Beti, Anita, Suzi, Liliana, Katherin, Nina, Martha ve Danilova... tartışmalı). Eşleri: Polonyalı Helga (Havza Sultan), Sırp Aleksandra (Ayşe Sultan). 10- Kanuni Sultan Süleyman: Leh Yahudisi Polonya'lı Helga'dan doğdu. Eşleri: Bir Rus papazının kızı Roksalan (Hürrem Sultan), Sicilya'lı Rozaline (Gülfem Hatun). 11- 2'ci Selim (Sarı Selim): Yahudı asıllı Rus Roksalan'dan doğdu. 12- 3. Murat: Raşel'den doğdu. 130 cariyesinden 112 çocuğu oldu. Eşleri: Venedik'li Sofia Baffo (Safiye Sultan), Polonyalı Mona (Mihriban Sultan), Macar Ninuska (Nazperver Sultan), Rus Olga (Şahhüban Sultan), Romanyalı Meri (Fahriye Sultan). 13- 3'cü Mehmet: Sofia Baffo'dan doğdu. Eşi: Yunanlı Helen (Handan Sultan), İspanyol Sinderella Violetta (Mahpeyker Sultan). 14- 1'ci Ahmet: Helen'den doğdu. Eşleri: Rum Evdoksia (Mahfiruz Sultan), bir Rum Papazının kızı Anastasia (Mahpeyker Köşem Sultan). 15- 1'ci Mustafa (Deli Mustafa): 3'cü Mehmed'in eşi Sinderella Violetta'dan doğdu.. 16- 2'ci Osman (Genç Osman): Evdoksia'dan doğdu. 17- Tekrar Deli Mustafa (15. numarada konu edildi). 18- 4'cü Murad: Anastasya'dan doğdu. Eşleri:Keti, Anna (Atifet Sultan), Helena (Cihannüma Sultan). 19- 1.ci İbrahim (Deli İbrahim): 4'cü Murad'in kardeşi. 20- 4'cü Mehmet (Avcı Mehmet): Nadya'dan doğdu. Eşleri: Rum Evemia (Emetullah Gülnüs Sultan), Korsika'lı Bella (Afife Sultan), Romanyalı Cesika (Güner Sultan), Ermeni Flora (Gülbeyaz Sultan), Rum Helen (Hatice Sultan). 21- 2'ci Süleyman: Katrin'den doğdu: Eşleri: Yok. Cariyeler: çok. 22- 2'ci Ahmet: Lehistanli Yahudi Eva. Eşleri: Giritli Rum Yeremiye (Rebia Sultan), Mora'li Diana (Sayeste Sultan). 23- 2'ci Mustafa: Evemia'dan doğdu. Eşleri: Rus Vera (Mahfiruze Sultan), Sırp Mari (Hafize Sultan), Giritli Rum Aleksandra (Saliha Sultan). 24- 3'cü Ahmet: Rum Emevia'dan doğdu. 25- 1'ci Mahmut: Aleksandra'dan doğdu. Eşleri: Fransız Julienne (Hatem), Sicilyalı Lili (Raziya), Macar Maggi (Tiryal), Rus Olga (Verdinaz). 26- 3'cü Osman: Mari (Şehsuvar Sultan)'dan doğma. Eşleri: Sırp Olga (Ferhunde), Sicilyalı Olivya (Zerki). Cariyeler: Yok! 27- 3'cü Mustafa: Gürcü Janet (Mihrisah Sultan)'dan doğdu. 28- 1.ci Abdülhamid: İda (Rabia Sultan)'dan doğma). 29- 3'cü Selim: Gürcü Janet (Mihrisah), Eşleri: Patricia (Afitab), Linda (Nefizar), Berti (Pakize), Alis (Tabisefa), Lisa (Hüsnümah), Rosa (Nurisems), Anna (Rafet), Magdalena (Ziybifer). 30- 4'cü Mustafa: Bulgar Sonya (Seniyeperver Sultan)'dan doğma. Eşleri: Flora (Dilpezir), Adela (Seyyare), Sofi (Peykidil, Gloria (Sevkidil). 31- 2'ci Mahmut: Fransız Aimee (Naksidil)'den doğma. 32- 1. Abdülmecid: Rus Suzi (Bezmialem Sultan)'dan doğdu. Eşleri: Safiraz Ermeni, Bezmara (Bezmican) kökeni bilinmiyor, Fransız Vilma (Şevkefza), Ermeni Verjin (Tirimüjgan - Abdülhamid'in annesi), Rum Karoli. 33- Abdülaziz: Hamam natırı Çingene Besime'den doğma. Eşleri: Camelya (Dürrünev), Asporce (Gevher), Anna (Edadil), Adela (Hayranidil) ve Alis (Nesrin). 34- 5. Murat: Fransız Vilma (Şevkevza Sultan)'dan doğma. Eşleri: Carmen (Cananiyar), Marone (Elaru), Elfi (Filiztan), Clarissa (Gevheri), Henna (Reşan) v.b. 35- 2. Abdülhamid: Ermeni Verjin (Tirimüjgan Sultan)'dan doğma. 36- Mehmet Reşat: Rum Sofi (Gülcemal Sultan)'dan doğma. 37- Vahdeddin (5. Mehmet): Abdülmecid'in karısı Henriet (Gülüstü Sultan)'dan doğma. Eşleri: Emine Nasik Eda ve saray bahçıvanının kızı Nevzut. Kökeni bilinmiyor; Çerkez olduğu iddiaları var. GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ TEK BİR TÜRK YOKTUR OSMANLININ İÇİNDE. 17. Osmanlının mutfak kültürü orta asyadan çok farklıdır. Osmanlıda zeytinyağlı yemeklerin neredeyse tamamı bizans mutfağıdır. 18. Türk musikisi, sanat müziği denilen şey bizans müziğidir. Kullanılan enstrümanlar hemen hemen aynıdır. Hatta “Musiki” kelimesi bile Yunancadır. 19. Sultan Selim’in 50.000 bin Türkmeni kestiğinide bilmezsiniz belki. Osmanlı devleti Türkleri teker teker kılıçtan geçirdiği halde nasıl olurda Osmanlı devleti'nin Türk soyundan geldiğini söylerler. 20. İlk 1481 yılından kurulan Galatasaray Lisesi 1868 yılında Abdülaziz tarafından Mekteb-i Sultani adında tekrar açıldı. Eğitim dili Fransızcaydı ve Türkçe yasaktı. Rumca, Ermenice, Latince, Fransızca, Almanca, Farsça, Arapça v.b. öğretilirdi. Kurulduğundan beri Türkmenler hiç bir zaman alınmamıştır bu mektebe.. Gördüğünüz gibi Mektebi Sultanide Rumca, Ermenice, Latince, Fransızca, Almanca, Farsça, Arapça v.b. öğretilirdi ama hiçbir zaman Türkçe öğretilmemiştir ve Türkmen öğrenciler hiçbir zaman bu mektebe alınmamıştır. Bu nasıl Osmanlı ki Türkçe yasak ve Türkmen öğrenciler bu mektebe alınmıyor? Tarihte böyle birşeye rastlanmamıştır. Osmanlının Türk olması mümkün değildir. 21. Osmanlı döneminde bir müslümanlaştırma politikası vardır, ancak Osmanlı devletinin Türkleştirme gibi bir politikası olmamıştır, çünkü Osmanlı zaten Türk değildi. 22. Osmanlının kuruluş yeri Bileciktir. Edirne Fetret Devri'nden sonra Osmanlı'nın başkenti olmuştur, 1413'den önce (daha doğrusu 1402'den önce) Osmanlı'nın başkenti Bursa'dır, Edirne 1413'e kadar sadece Osmanlı'nın Rumeli Beğlerbeğliği'nin merkezliğini yapmıştır. Edirne'nin başkent olması Osmanlı'nın Rumeli'ye verdiği önemi, Rumeli'nin Osmanlı'nın anavatanı olduğu tezini doğruluyor. Osmanlının kökeni Rumelidedir. Zira bir batılı tarihçinin de dediği gibi Rumeli'deki toprakları Osmanlı İmparatorluğu için bir varlık nedeniydi, toprakları kaybedince o da çöktü tezi doğruluk payı içermektedir. (Balkan Savaşları ve sonrası) Osmanlının başkentleri: Bursa (1335-1365) Edirne (1365-1453) İstanbul (1453-1922) Görüldüğü gibi başkentler Rumların nüfus olarak çoğunluk olduğu yerde kurulmuş. Başkentlerin Rumelide kurulması herşeyi anlatıyor. Osmanlı sadece Saraybosnada 232 han, 18 kervansaray, 10 bedeste ve 42 köprü yaptırmış diğer medreseler, binalar hariç. Yatırımlarda ve zenginlikte Rumeli her zaman Anadolunun ilerisindeydi. Osmanlı Anadoluya pek yatırım yapmamıştır. Ne büyük çelişki. 23. Fatih Sultan Mehmed Hanın, Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan ile, 11 Ağustos 1473’te, Otlukbeli mevkiinde büyük meydan muharebe yapmıştır. Halbuki bunların ikisininde Türk olduğu iddia ediliyor. Neden iki Türk savaş yapsın ki? Demekki Fatih Sultan Mehmet Türk değil. Osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan Fatih bile, Otlukbeli Savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "İşine devam et" demiştir. Sonuç Osmanlı’nın kesinlikle Türk olmadığı bellidir. Osmanlı kendini Türk olarak nitelendirmemiştir hatta Türk kelimesinin anlamı Osmanlı için bir aşağılama terimiydi. Osmanlı Şairleri Türkleri aşağılayan şiirler yazmıştır. Osmanlı sadrazamlarının hiçbiri Türk değildir. Osmanlı Türkçe konuşmamıştır. Osmanlı okullarına Türkler alınmamıştır. Saray dili ve alfabesi Persçeydi. Osmanlı Türkleri kesmiştir. Osmanlı Padişahlarının anneleri Türk değildir. Görünen o ki kurucusuda Türk değildir. Prof. Dr. Aslıhan Tolun, “Anadoludaki Türklerin gen yapısı Asya'daki Türkçe konuşan toplumlardan çok, Anadolulu çıkıyor. Genetik yapı olarak, Orta Asya'dan çok Yunanistan, Bulgaristan gibi komşularımıza benziyoruz. NOT: Bu yazı bütün uyduruk ve yapay türk tarih kitaplarını değiştirecektir. ==Dipnotlar== 1) Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan... C.2, s.440. 2) Burhan Oğuz'dan aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 118. 3) Aktaran, Şakir Keçeli, a.g.y., s. 121. 4) Çetin Yetkin, Türk Halkı... s.161. 5) Naima Mustafa Efendi, Tarih-i Naima, Türkçeleştiren: Zuhuri Danışman, İstanbul, C.1, s.168, 238, C.2 s.536. C.3, s.1180, C.4 s.169. 6) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.12. 7) Mustafa Coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279. 8) Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s.22, 23, Cahen'den aktaran, Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s.1. 9) Hikmet Bayur, a.g.y., s.15. 10) Hikmet Bayur, a.g.y., s.17. 11) Özer Ozankaya, Türkiye'de Laiklik, İstanbul, 1990, s. 253. 12) Özer Ozankaya, a.g.y., s.121. 13) Warshew'den aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s. 311. 14) Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.26. 15) Aktaran, Çetin Yetkin, a.g.y., s.145. 16) Esat Kamil Erkut, a.g.y., s.63. 17) M.Rauf İnan, Atatürk'ün Evrenselliği, Önder Kişiliği, Eğitimci Kişiliği ve Amaçları, Ankara, 1983, s.198. 18) Ramsay'dan aktaran, Bernard Lewis, a.g.y., s.331. 19) Türkoloji uzmanı Cahun'dan aktaran, Bozkurt Güvenç, a.g.y., s.308. 20) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, İstanbul, 1971, s.24, 25. Alintidir Bu yazilanlarin hangisine saygi duyup da Osmanli'yi sevmemiz gerek anlamiyorum
-
Insanlar esittir, ama erkekler daha esittir mantigiyla mi yonetiyor Yaratan bizi?
muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sayin restpektif, Islam'da kolelik kaldirilmamistir. Ancak Kur'an da kolelere iyi davranilmasi gerektiginden bahsedilmistir. Gerci veda hutbesinde koleler de nasiplerini almistir meleklerin ve butun insanlarin lanetine dahil edilerekten: "Ey insanlar! "Cenab-i Hakk her hak sahibine hakkini vermistir. Her insanin mirastan hissesini ayirmistir. Mirasciya vasiyet etmeye lüzüm yoktur. Cocuk kimin döseginde dogmussa ona aittir. Zina eden kimse icin mahrumiyet vardir. Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan köle, Allah'in, meleklerinin ve bütün insanlarin lanetine ugrasin. Cenab-i Hakk, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet ve sehadetlerini kabul eder. Gene bircok Islam alimi; kole savas sonunda olusan ve hukuku belirlenmis bir haldir ve batidaki kole anlayisi ile tamamen terstir diyor. Yalniz su var ki, kolelere soyle, boyle davranin diyecegine Kur'an-in yuce Allah'i neden bu insanlik ayibidir, insanlara birbirinin kolesi olmak yakismaz, ben hepinizi esit yarattim dememis ve koleligi tamamen ortadan kaldirmamis? Saniyorum ki koleligi ortadan kaldirmis olsa idi, cariyelik kurumu da ortadan kalkacakti. Burada da gene zevk cikar konusu oldugundan kaldirilmamis olsa gerek. -
Insanlar esittir, ama erkekler daha esittir mantigiyla mi yonetiyor Yaratan bizi?
muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
Evet konuya biraz da hadislerle devam edelim ki kadinin ne oldugunu gorelim: Evlenmiştim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu: "Kiminle evlendin?" "Dul bir kadınla..." "Neden dul kadınla evlendin. Onun seninle, senin de onunla cilveleşeceğiniz bakire yok muydu?" buyurdu. Câbir radıyallahu anh. Buhârî. (Kadini katagorize etme buna denir!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî. (Ey dininde imaninda olan musluman kadinlar, Kabe'ye birsey olursa, nereye secde edeceginizi ogrenmis olun!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Biriniz bir kadınla evlenmek isterse, evlilik kararı vermede önemli olacak yerlerine baksın!" Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud. (Onemli yerler dedigi hangi yerler acaba?) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Herhangi bir kadın, kocası kendisinden hoşnutken ölürse, cennete girer." Ümmü Seleme radıyallahu anh. Tirmizî. Yani hersey kocayi hosnut etmeye bakiyor!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kadın, kocasının yatağını terkederek gecelerse, yatağa dönünceye kadar melekler ona lânet eder." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî. (Bak bak bak baaaakkkk!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "En hayırlı kadın, kocası kendisine bakınca onun gönlüne huzur veren, emrettiği zaman itaat eden, nefsinde ve malında kocasının hoşlanmadığı bir şey yapmayan kadındır." Ebû Hureyre radıyallahu anh. Nesêî. (Musluman kadinlara duyurulur!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Benden sonra, erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir sınanma nedeni bırakmadım." Üsame radıyallahu anh. Buhârî. (Biz neymisiz ya!) Kadının, kocasının erkek akrabalarıyla ıssız yerde beraber bulunmaları soruldu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Onlarla yalnız kalması, ölümdür!" buyurdu. Ukbe radıyallahu anh. Buhârî.[]b(Hoppalaaaa!)[/b] Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Yanında uygun bir yakını olmaksızın, hiçbiriniz bir kadınla sakın başbaşa kalmasın." İbn Abbas radıyallahu anh. Buhârî. (Insanin zikri neyse fikri de oymus!) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Cennettekilere yeme, içme ve cinsel ilişki bakımından tam yüz kişinin gücü verilecektir." Zeyd radıyallahu anh. Dârimî. (Kadinlar, huriler, gilmanlar, vildanlar ve digerleri, koruyun kendinizi.) Simdilik bu kadar... devami yarin! -
Bunlar herhalde dunya nimetlerini on planda tutan sahte ateist ve sahte dinsizler. Sahte olduklari icin de yaslandikca olumle gelecek olan cehennem korkusundan dolayi sahte ateistliklerini ve sahte dinsizliklerini bir kenara itip tekrardan dine sariliyorlar. Ne acinacak bir durum! Sahteliklerine mi acisam, korkularina mi acisam.
-
Insanlar esittir, ama erkekler daha esittir mantigiyla mi yonetiyor Yaratan bizi?
muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
Neden ayri bir olay diyorsunuz? Ne gibi ayri bir olay oluyor? Kocakari olup da Allah tarafindan genc bir huri olarak yaratilmanin ayri bir olayi var mi? Ayni soruyu 21 yasinda genc ve guzel bir kiz sorsaydi Muhammed ona ne gibi bir cevap verirdi acaba? Ya da bu 21 yasindaki genc kiz cirkin olsaydi ona ne derdi? -
Insanlar esittir, ama erkekler daha esittir mantigiyla mi yonetiyor Yaratan bizi?
muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
Bunu yazdim ama tekrar yazayim: Yukarida da belirtildigi gibi: Vakia 35: Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. 36, 37, 38. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık, diyor. Peki Allah neden ceylan gozluleri yeniden yaratmis? Bir gun bir kocakari Muhammed'in yanina geliyor ve: "Ya resullullah, Allaha dua et beni Cennete koysun". Muhammed'in verdigi yanit: "Cennete hic kocakari girmez". Kadincagiz aglamaya basliyor ve oradan ayriliyor. Bunun uzerine Muhammed" Haber verin ona, kocakari olarak Cennet'e girmez, cunku Allah Teala soyle buyurdu: "insa edip de onlari bakir kizlar kilmisizdir". Baska bir deyimle, Allah dunyada yasamis dunyadaki yasli ve burusmus kadinlari olumlerinden sonra guzel huri sekline sokuyor, yani insa ediyor ve erkek kullarina hediye ediyor.