Zıplanacak içerik

muki

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. muki şurada cevap verdi: sardunyam başlık Felsefe
    Karamsar olmaya itiliyoruz adete. Korku'dan korkmak günün moda hastalığı. Ama bunun biliçli olarak üretildiğine inanıyorum. Ne kadar çok korkarsan o kadar kolay yönetilebilir, yönlendirilebilirsin. Maalesef bu korkudan korkma hastalığını yayanlar da güçleri ellerinde tutmak isteyenlerden oluşuyor.
  2. Sevgili sardunyam, ancak yol mol kalmadığından yola devam değil, batmaya devam. Eh artık, Tayyip'in oğlunun bir gemiciği var, tayfasını da alır uzaklara açılır, olan da Vatan'a olur.
  3. Ancak şu var ki, ben bu yazıda açıklayıcı bir cevap bulamadım. Ya siz, diğer okuyucular???
  4. Birce, olay nedir biliyor musunuz? Türkiye'de insanların yararlı işlere/uğraşlara ayırdıkları zaman hemen hemen hiç yok. Nerede düğün orada bayram mantığı ile yaşıyoruz. Gönüllü olarak yararlı olabileceğimiz o kadar çok uğraş var ki aslında. Ramazan ayında verilen, senede bir defaya ait fitre ile vicdanımızı rahatlatıyoruz. Ama bizler bu vicdan rahatlatma olayını aşıp, senenin diğer günlerinde nasıl yararlı olabilirim diye düşünmemiz lazım. Şu da var ki, diğer insanları sevindirmek sadece para demek değildir. Devletimiz de bu gönüllü kurum/kuruluşlara parasal yardımda bulunmayı bırakın, bu kuruluşların isimlerinden dahi haberleri yoktur sanırım. Olsa bile 'onlar kendi yağlarında kavrulsunlar' mantığı ağır basıyor herhalde. O yüzdendir ki, açılan yardım kurum/kuruluşları hem devletten, hem de özel kişilerden gelmeyen maddi ve manevi yardımlarla dökülüyorlar ve sonunda pes edip kapılarını kapatıyorlar. Tabii 'bir elin nesi var, iki elin sesi var'dır. Düşünsenize, bir de bu eller çok fazla olunca kaç ses çıkacak. Misal olarak benim yaşadığım Rotterdam şehrinden bir çok örneğin içinden iki örnek vereyim: Gilde diye belediye destekli bir gönüllü yardım kuruluşu var. Ben buraya üyeyim. Bunların her sene çıkan bir tanıtım broşürleri var ve bu broşürler okullara, üniversitelere, kütüphanelere, diğer yardım kuruluşlarına postalanır ve oralarda insanlar bu gibi bir yardım kuruluşunun varlığından haberdar edilir veya kulaktan kulağa duyurulur. Bu broşürde kimin hangi ugraş ile gönüllü olarak yardımda bulunmak istediği yazar. Benim broşürde üç ayrı dilde ders verebileceğim kayıtlıdır. Bir başkası bir el becerisi ile, bir başkası yaşadığı savaş anılarını anlatarak, bir başkası kendi kültürünü tanıtmak için okullarda, yaşlılar evlerinde ve gruplara tanıtım yapar, bir başkası gene isteyen 8-88 yaş arası gruplara dünya literatüründen masallar okur, bir başkası dünya denizlerindeki zenginliklerinin dia ve resimlerini paylaşır, vs. vs. vs. Ve bu insanlar bununla övünmez, dile dahi getirilmez çünkü senin ders verdiğin bir insan da muhakkak başka bir gönüllü işi ile meşguldür. Müzikte de aynen böyle. Sadece Rotterdam'da 40 tane koro var. İnsanlar bir araya gelerek tek veya çok sesli müzik eserlerini seslendirirler. Fakat bunun için haftanın bir günü kiralanmış bir salona provaya giderler. Altı ay, veya bir senenin sonunda gene kiralanmış bir klisede veya konser salonunda o bir sene boyunca prova ettikleri eserleri sahneye koyarlar. Maliyet yani, kiralanan salon, seslendirilen eserde müzik aletleri gerekiyorsa bunları çalanların ücretleri, veya dışarıdan tutulan soprano ve/veya tenorun ücretleri hesaplanır ve giriş ücreti buna göre ayarlanır. Koroda şarkı söyleyenler sadece provalar için kiralanan salonun ve koro şefinin ücretlerini öderler. Ve sonunda koronun eserini dinlemek isteyen insanlar pek fazla bir ücret ödemeden salonu doldurur ve güzel bir kaç eser dinlemiş olur. Bu da insanlara bir hizmettir. İnsanın insan için var olması güzel bir duygu. Ve bu var olmak bir başka insanın mutluluğu ve memnuniyeti ile ilgili ise var olmak daha başka bir anlam kazanıyor. Karşımdaki kişiyi tanımasam da ne konuda olursa olsun 'ben senin için varım' mesajını vermek insana yakışan bir özelliktir diye düşünüyorum.
  5. O karizmaya çoktan çizik attı bile kendisi Sayın Öcalan Ananı da al git Askerlik yan gelip yatılacak yer değil Kelleler ve daha niceleri Lakin bunu görüp, duyup anlayan insan sayısı ne yazık ki azınlıkta kaldı. Nedenleri malum...
  6. Birileri; Müslüman olsun çamurdan olsun..., derken Birileri; Merhametten bahsederken... Birileri; Ramazan ayında gündüzleri aç gezip, iftar vakti sofralarında bir tek kuş sütü eksikken... Birileri; Kesem dolsun, gerisinden bana ne derken... Bir de diğer tarafa bakın Ah çocuk, öyle bir dünyaya doğdun ki... Daha yaşam nedir bilmeden, tanımadan, Umut denen şey, gözyaşların oldu. Ah çocuk, insanlık senin yarınını çaldı... Bir lokma et yemeden sen, Akbabalar etrafını sardı. Ah çocuk, sana verebilecek o kadar çok şey var ki... Ama yürekler taştan oldu, Vakit, senin için ölümü bekler oldu.
  7. İyi ki merhamet adına emredilen kavramlar kadar merhametlisiniz. Akıllıca veya *******, ama düşünebilen ve bu düşünce ve tahlil sonucunda ister inanan ya da, ister inamayan bir insanı sadece Muhammed öyle istiyor diye 'sonsuza kadar yanmalarında bir sakınca yok' diyeceksiniz, diğer taraftan Allah'ın varlığından haberi olup olmadığını bilmediğiniz, veya varsa bile, evet var, veya yok diye cevap veremeyecek bir sivrisineği öldürmeden yakalayıp camdan serbest bırakacak kadar merhamet göstereceksiniz. Bir de dinsizler ve ateistler merhametsiz demiyor musunuz, güleyim sizin merhametinize.
  8. Lilo Friedrich. Alman vekil. Seçimi kaybetti. Evlere temizliğe gidiyor... Leyla Zana. Eski DEP'li. Bölücülükten hapse girdi. Ona devlet bakıyor. Almanya'da öyle Dünya zengini Almanya'da 2 dönem meclise giren Lilo Friedrich, seçilemeyince, milletvekili maaşı kesildi. İş bulamadı. Evlere temizliğe gitmeye başladı. Utanmıyor, "Alın terimle kazanıyorum" diyor! Türkiye'de böyle Yoksul Türkiye'de durum tersi. Vekillikleri "bölücülükten" düşen Leyla Zana, Hatip Dicle, Sedat Yurttaş, Orhan Doğan, Selim Sadak, Naif Güneş, Sırrı Sakık, Ahmet Türk'e hâlâ devlet bakıyor! Mesih bile maaş alıyor ATATÜRK'e hakaret eden, "Ben mesihim" diyen eski Refahlı Hasan Mezarcı, aylık bin 304 YTL tazminat alıyor. Sınırsız sağlık hizmetinden yararlanıyor. Şevki Yılmaz'a da aynı kıyak yapılıyor. Vekil eskilerinin devlete sadece sağlık faturası 2005'te 30 milyon YTL oldu... O milletin vekili 2 dönem vekilliğin ardından seçimi kazanamayan, iş de bulamayan Alman, temizlikçi oldu: Çalışmak ayıp değil. Yalnızca 7 ay maaş aldı... Almanya'da 2 dönem milletvekilliği yaptıktan sonra seçimi kaybeden Lilo Friedrich'in öyküsü, Türk vekilleri "korkutacak" türden 1998-2005 arasında parlamentoda bulunan Friedrich, koltuğu kaybedince, hayatında yeni bir sayfa açtı. Yasaya göre, vekillik yaptığı 7 yıla karşılık 7 maaş aldı. Bu süreçte hayatını nasıl kazanacağını düşündü. 'Ömür boyu vekil olamayız' 56 yaşında olduğu için iş bulması kolay olmadı. Hastanelere, huzurevlerine, modaevlerine, aklına gelen her yere 100'den fazla başvuru yaptı. Ancak sonuç alamadı. Bunun üzerine "temizlikçiliğe" soyundu ve küçük çaplı bir firma kurdu. Eşiyle bizzat temizlik de yapan Friedrich'e göre, "Alın teriyle para kazanmak ayıp değil". Lilo Friedrich, "Vekillik ömür boyu sürecek değil" görüşünü dile getiriyor. Türkiye'de yaşasa binlerce YTL kazanacaktı HAKARETE MAAŞ ATATÜRK'e hakaret eden Hasan Mezarcı da her ay devletten bin 304 YTL alanlardan. Eski RP'lilerden Şevki Yılmaz ve İbrahim Halil Çelik'e, bu rakamın dışında bir de 200 YTL "emekli imam maaşı" ödeniyor. Ancak vekillerin mesaileri bir türlü son bulmuyor. Son düzenlemelerle, emekli vekillerin maaşları 3 bin 440 YTL'ye çıkartıldı. BÖLÜCÜLÜĞE ÖDÜL TÜRKİYE'de ise "bölücülük" ten hapse giren Leyla Zana bile devletten para alıyor. Zana ile birlikte Orhan Doğan, Selim Sadak, Naif Güneş, Hatip Dicle ve Sırrı Sakık'a her ay bin 304 YTL temsil tazminatı ödeniyor. Bu isimler ömür boyu da tedavi yardımı alacaklar. Ahmet Türk'e ise 4 bin YTL ödeniyor. 42 MİLYON AYRILDI 2 YIL Meclis'te kalan, emekliliği hak ediyor. Üstelik, diğer çalışanlardan farklı olarak, çalışsa bile emekli maaşını alıyor. 2005'te 2 bin 171 eski vekil, 4 bin 355 kişilik aile fertleri ve 3 bin 749 dul ve yetimleri için 30 milyon YTL harcama yapıldı. 2006 için ayrılan ödenek ise 42 milyon 941 bin YTL.
  9. Aşağıdaki fotoğraftaki sancak dünyadaki tek esir Türk sancağıdır. Türk ordusunun 57. alayının sancağıdır. Sancak türk ordusunun şerefidir. Son neferi şehit olana kadar düşmana teslim edilemez. Ve öylede olmuştur; Resimdeki sancak, Çanakkale Savaşı’nda son erine kadar şehit olan Kahraman 57nci Alay'ın Sancağıdır. Hâlen Melbourne-Avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır: "Bu Alay Sancağı Gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. Türk Ordusu'nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selâmlamadan geçmeyin"
  10. Güneşle Elektriğe Devlet Engeli Elektrik faturasından veya kesintilerden bunaldınız mı? Ya da bağ evinizde, dağ evinizde elektriksiz mi yaşıyorsunuz? İşte size sevindirici bir “güneş enerjisi” haberi… Çatıya veya camlara yerleştirilen “fotovoltaj hücreleri” sayesinde elektrik üreterek, evdeki tüm enerji ihtiyacını karşılamak mümkün. Fotovoltaj hücreleri ya da güneş pilleri, ışınları doğrudan elektriğe çeviriyor; bataryalarını gündüz doldurarak 24 saat boyunca elektrik ihtiyacına cevap veriyor. Dağ ve yayla evleri, yatlar, GSM şebekeleri, deniz fenerleri ve şehir merkezindeki ev ve iş yerleri bile güneş elektriğinden kolayca faydalanabiliyor. Avrupa’da kimi fabrika, site ve stadyumların aydınlatılmasında kullanılan fotovoltaj hücrelerinin yakın gelecekte enerji sektörünün en önemli ayaklarından biri olması bekleniyor. Avrupa’daki elektrik ihtiyacının yüzde 2’si yenilenebilir enerji kaynaklarından güneş ile sağlanıyor. Her yıl yüzde 25 büyüyen bu alana en çok ilgiyi ise BP gibi petrol devleri gösteriyor. Geleceğin enerji sektörüne yön verecek fotovoltaj hücreleri, bu şirketin yatırımları arasında başı çekiyor. Hatta, İspanya ve Almanya’da yeni yapılan binalara fotovoltaj hücrelerinin yerleştirilmesi zorunlu tutuluyor. Fransa’da ise sistem maliyetinin sadece yüzde 20’si tüketici tarafından karşılanıyor. Baraj ve santrallerle elektrik üretimine ağırlık veren Türkiye ise alternatif enerji kaynaklarını şimdiye kadar neredeyse yok saymış. Özel sektörün ilgisi ise bu açığı kapatmaya yetmiyor. Bunlardan Sunpower, Ankara Emirdağ’daki NATO Uydu Haberleşme Sistemi Enerji Santralı’nı elektrik idaresinden bağımsız olarak devreye soktu. Şirket, 212 panel ile 18 kilovatlık enerji üretiyor. Muğla Üniversitesi Kampusu’nda güneşten üretilen 54 kilovatlık elektrik, kütüphane ve kafeteryanın ihtiyacını karşılıyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı da telsizlerinde bu sistemi kullanmak için denemelerini sürdürüyor. Sunpower Genel Müdür Yardımcısı Esra Canpolat, fotovoltaj hücreleriyle bir evin ihtiyaç duyduğu 3-4 kilovatlık elektriğin üretiminin mümkün olduğunu kaydediyor; ancak devletin desteği olmadığı için uygulama maliyetinin yüksek geldiğini belirtiyor. 3 kilovat enerji üretecek fotovoltaj hücreleri 25 bin YTL’ye mal oluyor.
  11. LÖSEV İçin BEDAVA KANSER İLACI Son yıllarda ülkemizde kanser hastalıkları inanılmaz artmıştır. Minicik bebeklerden, 80 yaşındaki delikanlılara kadar binlerce insan bu hastalıkla mücadele etmektedir. Türkiye’de her yıl 150 bin yeni kişi bu canavara yakalanmaktadır. Tedavileri ve ekonomize maliyetleri KİŞİ BAŞINA 275.000 (ikiyüzyetmişbeşbin) US dolarıdır. Parasızlıktan ve bürokratik engeller nedeniyle binlerce insan tedavi olamamaktadır. Hastaları, hastanelerin ONKOLOJİ servislerinde ve kapılarında dinlerseniz, sorunların ne kadar büyük olduğunu görürsünüz. Bu konulara dikkat çekmek ve ilaç bulamayan hastalara yardımcı olabilmek için ekte sunduğumuz listedeki kanser ilaçlarını ve tıbbi malzemelerimizi ihtiyacı olan yoksul hastalara TAMAMEN PARASIZ vermek istiyoruz. İlaçların hepsi tedavisi biten veya tedavi sırasında kaybedilen kanser hastalarına aittir. Bu hastalar ilaçları çöpe atmak veya kullanılmayacak şekilde ziyan etmek yerine LÖSEV-LÖsante hastanemize makbuzla bağışlamaktadır. Bağışlanan ilaçlardan, hastanemizde tamamen parasız tedavi gören lösemili çocuklarımız için kullanılabilenler dışındakiler, heyet raporu ve reçete karşılığı ihtiyacı olan kanser hastalarına ÜCRETSİZ olarak verilmektedir. Sevgili doktorlarımız hastalarınızı Vakfımıza veya www.losev.org.tr adresimize yönlendirirseniz mutlu oluruz. Tüm amacımız kanser hastalıkları oluşmadan önlemektir. Saygılarımızla, Pediatrik Hematolog Dr. Üstün EZER Yönetim Kurulu Başkanı NOT: BAŞVURULARLA BİRLİKTE, DOKTORUNUZUN AD SOYAD VE ULAŞABİLMEMİZ İÇİN GEREKEN İLETİŞİM BİLGİLERİNİ, İLACA İLİŞKİN REÇETE VE RAPORU FAKS OLARAK YA DA E-POSTA EKLİ BELGESİ OLARAK BİZLERE ULAŞTIRMANIZ SÜRECİ HIZLANDIRACAKTIR. SAYIN ONKOLOJİ HASTA VE YAKINLARINA RİCAMIZDIR. SON KULLANMA TARİHİ GEÇMEMİŞ KULLANMADIĞINIZ VE BU KAMPANYA ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİNİ İSTEDİĞİNİZ KEMOTERAPİ İLACINIZ VARSA LÖSEV LÖSANTE LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR HASTANESİNE ULAŞTIRABİLİRSİNİZ. TÜM DUYARLI VATANDAŞLARIMIZA ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİZ. LÖSANTE LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR HASTANESİ TURGUTLU SK. NO:30 GOP ANKARA [email protected] (lütfen tanıdıklarınıza iletiniz) İLAÇ LİSTESİ İÇİN TIKLAYINIZ... http://www.losev.org.tr/duyurular/kanserilaci.htm
  12. Tübitak Kurumun işlevleri: • Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikalarını belirlemek; • Akademik ar-ge desteği vermek, özendirmek ve izlemek; • Endüstriyel ATG ve yenilikleri desteklemek, özendirmek ve izlemek; • Üniversite sanayi ilişkilerini geliştirmek; • Ulusal öncelikler doğrultusunda ATG çalışması yürüten ar-ge enstitüleri işletmek; • Ar-ge faaliyetleri için kolaylık ve teknik hizmet sağlayan birimler işletmek; • Geleceğin bilim adamlarını keşfetmek ve teşvik etmek; • Bilimsel mükemmelliği teşvike yönelik yıllık ödüller vermek; • Uluslararası bilimsel ve teknolojik işbirliklerini organize etmek ve yürütmek; • Bilimsel dergiler, popüler bilim kitapları ve dergileri yayımlamak. OLİMPİYATLAR Bilim İnsanı Destekleme Daire Başkanlığı (BİDEB) tarafından yarışmalar ve Bilim Olimpiyatları gibi çeşitli programlar yürütülmektedir. Destek programlarına her yıl olduğu gibi 2006 yılında da yoğun ilgi ve başvuru olmuştur. Aşağıda bu programların bazıları listelenmiştir. Ulusal İlköğretim Matematik Olimpiyatı (2201) Ulusal İlköğretim Matematik Olimpiyatı, 1996 yılından bu yana her yıl matematikte özel yetenekleri keşfetmek için düzenlenir. Ulusal Bilim Olimpiyatları (2202) Ulusal Bilim Olimpiyatları, 1993 yılından bu yana her yıl temel bilimler konularında özel yetenekleri keşfetmek için düzenlenir. Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ve Bilgisayar dallarında iki aşamalı olarak gerçekleşir. Uluslararası Bilim Olimpiyatları (2203) Uluslararası Bilim Olimpiyatları, Bilgisayar, Biyoloji, Matematik, Fizik ve Kimya dallarında düzenlenir. Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması (2204) Ortaöğretim Öğrencileri Arası Araştırma Projeleri Yarışması, Bilgisayar, Biyoloji, Fizik, Kimya, Matematik ve Yerbilimi dallarında özel yetenekleri keşfetmek için düzenlenir. Ortaöğretim Öğrencileri Arası Enerji Verimliliği Proje Yarışması Enerji Verimliliği Proje Yarışması, her yıl, konut, sanayi, ulaşım ve tarım sektörlerinde, enerjinin verimli kullanılması konusunda bilincin oluşturulması için düzenlenir. TÜBİTAK Buluş Şenliği TÜBİTAK Bilim ve Toplum Daire Başkanlığı, 2001 yılından bu yana yaratıcılığı desteklemek ve ilköğretim öğrencilerini buluş yapmaya özendirmek amacıyla her yıl Haziran ayında, Ankara'da TÜBİTAK Buluş Şenliği'ni düzenliyor. Şenliğe, Türkiye'nin dört bir yanından ilköğretim öğrencileri buluşlarıyla katılıyor. Şenlikte, öğrencilere yönelik çok sayıda atölye çalışması gerçekleştiriliyor; bu atölye çalışmalarında çocuklar hem eğleniyor, hem de bilimin ve buluş yapmanın heyecanını yaşıyorlar. Buluş Şenliği hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız. 01.01.2007 TÜBİTAK Gökyüzü Gözlem Şenliği TÜBİTAK Bilim ve Teknik ve Bilim Çocuk dergileri, 1998 yılından bu yana her yıl, amatör gökbilimcileri bir araya getiren bir gökyüzü gözlem şenliği düzenliyor. Gökyüzü tutkunlarını bir araya getirmeyi amaçlayan bu şenliğe katılabilmek için, gökyüzüne ilgi duymak dışında bir önkoşul yok. Gökyüzü gözlem şenliklerinde, gökbilime ve amatör gökbilimciliğe yönelik çeşitli etkinlikler yer alıyor. Bilgilendirici seminerler, gösteriler, atölye çalışmaları, gözlemevi gezileri ve yarışmalar bunlar arasında. Amatör gökbilim toplulukları ve gökbilimciler de şenliğe katılıyorlar. Gökyüzü gözlemleri, çıplak gözle ve teleskoplarla, uzman gözlemciler eşliğinde yapılıyor. Ulusal gökyüzü gözlem şenlikleri, Bilim ve Teknik ile Bilim Çocuk dergilerinde duyuruluyor. Şenliğe başvuru, yine bu dergilerde verilen başvuru formları aracılığıyla yapılabiliyor. Daha fazla bilgi için: http://www.biltek.tubitak.gov.tr/etkinlikl...ozlem/index.htm 30.01.2007 TÜBİTAK Bilimle Uğraşıyorum Gösterisi Bilimin yaygınlaşması amacıyla başlattığımız "Bilimle Uğraşıyorum" gösterimiz, 2005-2006 yılları arasında gerçekleşti. Bu gösteride "Bilim Nedir?", Bilimsel Yöntem Nedir?", "Buluş Nedir?" sorularının yanıtlarını düşünerek, gözlem, deney ve hatta buluş yaparak birlikte aradık. Bu arada çok eğlendik. Çünkü, bilim gerçekten çok eğlenceli. Gösterimize yaklaşık 1200 öğrenci katıldı. Bilimle ilgili gösterilerimize sonraki yıllarda devam ettirmek istiyoruz. 15.04.2007 Madalyonun diğer yüzü Hafızlık Yarışmaları Güzel Kuran Okuma Yarışmaları ... ESSELEMÜALEYKÜM ben hafızlığa başlamak istiyorum ama biraz içimde ezberleyememe korkusu oluşuyor sizce ne yapmam lazım kimseye söylemekte istemiyorum.Çünkü bırakmak isteyen tanıdıklarım var nerdeyse yarısına gelmiş.Bende acaba bunlardanmı korkuyorum bilmiyorum.Aydınlatırsanız sevinirim.Bu arada geçmi erkenmi bilmiyorum ama ben 19 yaşındayım yani ezberleyebilir miyim? Cevap Tabiiki ezberleyebilirsiniz kuranin bir mucizevi yönü de ezberlenmesidir hicbir kitab kurani kerim gibi olamaz ve ezberlenemez gayret ederseniz mutlak olacaktir. Sorular: a. Peygamberimiz (s.a.v.) "Dünya kadınlarının efendisi dört kadındır" buyurmuştur. Kimdir bu kadınlar? b. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen tek kadın kimdir ? c. Peygamber olmadığı halde, Hz. Cebrail ile konuşma şerefine nail olan kadın kimdir ? Haydi! Cevapları bekliyorum.Bu soruları bildiğiniz taktirde devamı da gelecek. Cevap: Allah razı olsun kardeşim güzel test..... Aleykümselam o zaman sorayım. 1.İslamın anlamı nedir? 2.İslam dininin mertebeleri kaç tanedir? 3.Şirk-i ekber (en büyük şirk) nedir? 4.Küçük şirk (şirk-i asgar) ne demektir? 5.İlk rasûl kimdir? Bunun yanında ödüllü yarişmalar düzenliyoruz burdaki amacımız gönüllere inebilmek ve gönüllerdeki yatan cevherleri uyandırmaktır... Bu sefer "İslamiyeti anlatan" şiir ve yazılarınızı bekliyoruz.... Haydi kardeşlerim kalemlerinize sarılın... ( aslında parmaklarınız klavyede )
  13. İçerlerdi, içerlerdi... Ha bu arada, lezügmaşay evrenine önümüzdeki Perşembe, saat 13.30 a bilet ayırttım, haberiniz olsun.
  14. Birkaç haftadır cumartesi akşamları Kral tv de yayınlanan “Duvarların arkası” adlı belgesele takılıyorum. Hele hele; sek sek sekme, sansasyon çıkarma, jüricilik oynama yarışmalarından, benim gibi boğulanlar için iyi bir kaçamak oluyor. Biraz daha dünyayı, bizimle aynı dine mensup olan ülkelerdeki kadınların mevcut yaşantılarından, sorunlarından haberdar oluyorsunuz. Güzel ve düşündürücü bir belgesel… Hele şu dönemde, cumhurbaşkanının eşinin dâhil bir sürü kabine üyesinin eşlerinin başı örtülü olduğunu düşünürseniz, çok daha fazla düşülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir belgesel. “Başörtülü” diye özellikle bahsettim çünkü bizde başörtüsü gelenek değil inançla sembolize edilir. Zincirleme zihin bağlantılarıyla biz, bizi yönetenleri düşündüğümüzde tütsüsü eksik bir dini ayinden çıkan fetvaların Ali Cengiz oyunu gibi tefsir edilerek halka sunulmuş şekilleriyle muhatapmışız gibi geliyor. Elimizde değil, olmasa da bu böyle, mevcut görüntü bilincimize başka bir gönderme yapamıyor. Mevcut kabinedeki bakanların eşleri örtülü olsa da, eğitimleri üst düzey, kültürleri yakışır, giyimleri modern. Bu gün onlara da sorsanız, bu haklarınız elinizden din adına elinizden alınmasına razı olur muydunuz? Diye… Din adına bile olsa, hiç kimse insani haklarını kendi elleriyle teslim etmek istemez. Yinede din adına, yeni özgürlükler aramak peşindedir o da ayrı. Yani arayışlar mevcut özgürlüğün üstüne daha ne kadar elde ederize doğrudur. Hiçbiri kendimizi daha ne kadar esir ederiz değildir. O sebeple “din” menşeili istenen özgürlüklere tek kaşımızı kaldırarak bakıyorum doğrusu. Çünkü, bu çok güzel kullanılabilir, felaket belki özgürlük diye diye gelebilir. Geçen hafta Duvarların Arkası belgeselinde Yemen den bahsediyorlardı. Oradaki yaşamdan görüntüler veriyorlardı. Kadınlar bir tek gözleri görünecek şekilde, tepeden tırnağa siyah bir şekilde çarşaf gibi bir giysiyle dolaşıyorlar. Yüzünün tam olarak görünmesi yörede yaşayanlarca “kötü kadın “olarak ifade edildiğinden, kadınlar iffetlerinin tescili için bu kadar örtünmeleri gerekiyor. Kadınlar özgürlük için dinin sayfaları arasında, erkeklerce yazılmış geleneksel kitap, yorum ve fetvalardan cümlelerle hak aramaya çalışıyorlar. Zira bahçede bile böyle çalışmaları gerekiyor. Renkli giyinemiyor, dışarıda dolaşamıyor, sesinin duyulmaması gerekiyor, eş seçemiyor erken yaşta evlendiriliyor, boşanamıyor. Kendi başına asla dışarı çıkamıyor (vs,vs…) Bir köle zinciri eksik yani.. Bu gün orada üniversiteyi okuyabilmiş çok az kadın var ve kadınların yüzde seksen beşi okuryazar değil. Kadının okuryazar olması erkeklerin işine gelmiyor ve mekruhtan sayılmış. Bütün bu yapı dini fetvalarla desteklenmiş. Okumuş kadınlar dışlanmışlıklarıyla ses getirmeye, kadın haklarını savunmaya çalışsa da nafile. Erkek egemen yapı geleneksel ve dinsel baskıyla son derece güçlü… Okumuş kadınlar bunun farkında ve bunu değiştirmek için, en basitinden okuma, evlenme, yüzünü gösterme hakkını elde edebilmek için bile, yine o tutucu fetva veren erkeklere muhtaçlar. Her şey fetvaların tesirinden geçiyor çünkü. Kadınlar ve erkekler bu ortamda, bu yargılarla büyüyor, onlar böyle evlat büyütüyor, aynı düzen doğurarak devam ediyor. Bir konuşmacı bey, “kadınların söz sahibi olabilmesi için en az yüz yıl gerek bu ülkeye diyor” Yüz yıl… Bir laik düzenin kurulması için, aklın hukukun sağlanabilmesi için, kadınların hak sahibi olabilmesi için en az yüzyıl… Hani “laik düzen” deyince dindarların ister istemez yüzünü buruşturduğu o düzen… Halbu ki, o düzen sayesinde o kadar örtülü öğrenci “hak” isteriz diye dışarılarda gösteri yapabiliyor. Sesleri çıkıyor, istediğini giyiyor, istediği şekilde konuşuyor. O kendinsin kendince alternatif diye düşünebildiği sisteme rağmen. Zannediyorlar ki, sistem değiştiğinde, ya da kendi istedikleri kıvama doğru büküldüğünde her şey güllük gülistanlık olacak. Kişi kendi mevcut özgürlüğünün üstüne, yenisi gelecek zannediyorlar. Zannediyorlar mı ki, din esaslı bir düzen, “hak” düzen olacak… O halde, hangisi daha hak diye düşünmek lazım; burkalarıyla bile dışarı çıkmaları zor olan, okuma hakkı “din “ adına elinden alınan kadınlara uygulanan düzen mi hak, İran’da saçının teli için ceza kesen kanun düzenlemeleri mi hak, yemende hiçbir hakka sahip olmayan kadınların yaşadığı düzen mi “hak”…Çoğaltabilirsiniz… Din kaygan bir zemin sunar insanlara ve fikirlere. Asli kaynağa en yakın oldukları dönemde dahi, yorum farklılıklarından mezhep ayrışımı olabiliyorsa, bir alimin öğrencisiyle kendisinin düşüncesi aynı kaynağa rağmen farklı olabiliyorsa, zaman-mekan-coğrafya-kültür bileşeniyle yorumlar fark edebiliyorsa, “ din” bazlı çok istismarların olması muhtemeldir. Çünkü bir doktrine dayanmış hiçbir kural karşı çıkılamazdır. Kutsallaşır ve itiraz kabul etmez. Böyle bir durumda adaletsizlik ve hukuksuzluk bile, bu kaygan zemin içerisinde “iyi niyet” le sunulan ard niyetlilerce silah olarak kullanılabilir. “Allah böyle istiyor” deyince mühür konur… Bu gün; [Azhab süresi 59 nolu ayeti ”Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlara söyle; dış elbiselerini üstlerine giymelerini söyle, bu onların (özgür ve iffetli) tanınmaları ve eziyet görmemeleri için daha uygundur…”] ayetine bile üç farklı yorum var. Biri, tıpkı Yemen’deki gibi, tanınıp da zarar görmemesini; tanınmayacak, kimliği anlaşılmayacak şekilde örtünmek olarak yorumlayanlar var… Diğeri, özellikle bu ayetin geldiği dönemdeki gibi, müslüman kadınlarla olmayanların bir birinden ayırt edilmesi için, iffetli görünmeleri özellikle cariye ve kölelerden ayırt edilmeleri için örtünmesi yorumunu getirir ki; Asıl mesele Müslüman olduğu belli olsun… Kendisi saklansın değildir, bizzat belli olsun kim olduğu… En yeni yorumların biri de, artık kadına zarar gelmesi örtüsü ile alakalı değildir. İffet, müslüman olmak ve başörtüsü ayıracından geçmiyor. Dolayısıyla örtünmeyle ileri sürülen sebepler şu an için geçerli sebeplerden değildir. İffet günümüz şartlarınca sağlandığı sürece, başörtüsü şart değildir. Bu karmaşık yorumlar benim şu anda aklıma gelen bir sürü vakadan sadece bir tanesi belki. Ülkemdeki kadınların; başörtülü ya da başörtüsüz, inançlı yada inançsız vakti zamanında Atatürk’ün görüp tedbirinde ısrar kıldığı laikliğin kıymetini anladıklarını düşünüyorum. Zira “din” temelli kurallar en çok kadın üzerinde baskı oluşturuyor, umarım özellikle dindar olanlar bunun farkındadır. Bu gün başörtüsü eylemi adına yürüyüş yapanların, yarın din adına sömürülmeyeceğinin garantisi yok. Umarım sınırlarını biliyorlardır. Bize yüzyıl bahşeden Atatürk’ü rahmetle anıyor, kişisel yaşam özgürlüklerimiz için, özellikle kadınların laiklik ilkesine daha çok sarılmalarını umuyorum… Alıntıdır Bu vesileyle buraya başka bir yazı daha eklemek istiyorum. HİÇ YAŞANMAMIŞ ÖZGÜRLÜĞE AĞIT 1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayırtısına bile varamadığımız o kücücük özgürlüklerimizi çiğnediler. "Mümin kadın başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken. 2) Üç - beş gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttukları bir nokta vardı, vidayı yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün. 3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar. 4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde İran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda şehevi duygular uyandırır" diye. 5) Bundan böyle doğum günü partilerinde, düğünlerde kadın - erkek bir arada eğlenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "ağlayınız, ağlayınız ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imanınızı tazeler" demişti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....). 6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin. 7) Hıncahınç dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazlığın pencelerinde can veriyordu. 8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler. 9) Vedalaşma şansları bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler. 10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarından çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasının, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun..... 11) Bir sabah 'Lanetabad'a sessizce gömüldüler. "İktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir. 12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler. 13) Sol’dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler. 14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler. 15) Öyle ya demokrasiye, iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. İktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı. 16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demokrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar. 17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netleştirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarında boğdular. 18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konuşan kitlelerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle. 19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladı kulaklarda. Atom bombası gibi bir yıkıcı güçle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir." 20) Kisisel anlaşmazlık sonucu bir arkadaşını bıçaklayarak öldüren o ********* yaratığın savunmasına tanık oldum "rehberimize, ruhullaha küfredince dayanamadım, beni tahrik etti." 21) Sonuç: Bir madalya takmadıkları kaldı o ********* yaratığa (Sivas'ta yakılan canlarımızı ve sonrası gelişen olayları anımsadığınızdan eminim). 22) Öyle ya, öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar. HİÇ YAŞANMAMIS ÖZGÜRLÜĞE AĞIT - II; Tahran'da yeni açılan Kayali Park (Park-e Sengi), dogal yapısı ve güzel bitki dokusu nedeniyle son derece ilgi duydugum bir parktır. Parkın en sevdigim köşesi ise büyük bir blok taş'tan dudak şekli verilerek oyulmuş çeşmenin yakınındaki banktı. 79 Subatinda İran'da gerçekleşen ve adına "İslami Devrim" denen o felakete doğru hızla sürüklenen 2500 yıllık bir uygarlığın çöküşüne tanık olmak, bir ulusun daha yeni yeni filizlenen özgürlük umudunun ve onurunun ayaklar altına alınması, son derece acı bir deneyimler dizisini yasatmıştır bana. O süreçte, bir daha Kayalı Park'a gitme şansım olmadı. Ancak sonradan duyduğum kadarı ile, "böyle sanatın içine tüküreyim" kafasında olanlar o güzelim dudak şekilli çeşmenin suyunu kesmekle kalmayıp, genel ahlaka uygun olmadığı icin, bir gün ortadan kaldırıvermişler. Siz o dudaklarda susuzlugunuzu gideremediniz. Peki, şöyle gönlünüzce istediginiz müzigi, istediginiz yerde ve zamanda dinleme hakkından yoksun kaldınız mı? Ya, eşinizle (sevgilinizle, flörtünüzle demiyorum) elele sonbaharda bir orman yolunda yürümenize kimse engel oldu mu? Güzelim yaz aylarının sıcağında denize mayo ile girdiginiz icin tekme - tokat bir araca bindirilip, günlerce hakarete uğrayacağınız gözaltı hücresine atıldınız mı? Kısa pantolonunuzla evinizin bahçesindeki çimleri biçerken, kendilerini sizin namus bekçiniz olarak görenlerin saldırgan söz ve davranışlarına hedef oldunuz mu? Kırk yılın başı canınız çektiğinde içeceğiniz bir yudum biradan yoksun kaldığınız için, evde bira yapmasını, votka damıtmasını öğrenmek zorunda kaldınız mı? Evinizde ara sıra oynadığınız tavlanızı şömineye atıp, müzik kasetlerinizi tavan döşemelerini söküp gizlediniz mi? Peki, ya bir gün açık renk takım giysilerinizi giymenin, kravat takmanın yasak olabileceğini, kravatınızdan tutulup yerlerde sürükleneceğinizi düşünüzde görseniz inanır mıydınız? Ya da, kısa kollu gömlek ile (bayanlardan söz etmiyorum) dolaştığınız için, güvenlik güçlerince gözaltına alınacağınız aklınıza gelir miydi? Ya siz bayanlar, yazın gölgede 40 - 45 derece sıcaklıkların olağan olduğu bir kentte dışarı gezmeye, alışverişe çıkarken kalın çorap, ayak bileklerine kadar uzun bir manto, saçınızın bir tek teli bir görünmeyecek şekilde başörtüsü takmak zorunda kalabileceginiz, hic aklınıza geldi mi? Peki, ya miras hukukunda payınızın oğlan kardeşinizin payının yarısı kadar olabilecegi? Eşinizin çok eşlilik hakkını kullanmayı aklından geçirebileceği? Tabii, bu sizi o kadar korkutmasın. İkinci, ya da üçüncü kadını kendisine hak gören eşiniz, yine de sizin "rızanızı", yani olurunuzu alma zorunda. Yalnız unutulmaması gereken bir küçük nokta var. Eger rıza göstermezseniz, evinizin reisi, ailenizin karar vermede en yetkilisidir ve siz kocanızın sözüne (kararına) karşı gelirseniz, sizin olurunuzu isteyen etiniz, sizi yatakta yalnız bırakmaktan dövmeye, belki de boşanmaya kadar uzanabilecek bir dizi yaptırım ile düşüncelerinizin değişmesine neden olabilir.
  15. muki şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    Ramazan ayı değildi herhalde!
  16. muki şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Tek bir tanrıyı tanıyıpta, çağ, toplum, alışkanlık, zevk, devlet, ırk, kadın, para, şöhret, sebepler, tabiat, tesadüf gibi çok sayıda tanrılara itibar edenlere ne demeli?
  17. Kuran'ın Allah'ının ****** zevklerini tatmin ettiği yer.
  18. muki şurada cevap verdi: LostsouL başlık Güncel Konular
    Ne mi faydası oluyor? Halk olarak sadece bililendirilmiş oluyoruz. Borsanın rekor üstüne rekor kırmasının faydalarını görenler görüyor. Bunların da kimler olduğunu tahmin etmemize gerek yok, biliyoruz.
  19. Elbette yargılanması gereken nicelerinin de günü gelecek... Bunların kimler olduklarını tek tek yazmama gerek yok sanırım.
  20. muki şurada cevap verdi: simyah başlık Güncel Konular
    Erdoğan: 'Bu seçimi millet kazanmıştır. Millet iradesi bize değişim ve gelişmeye devam dedi' dedi. Aslında bu seçimi millet kazanmadı, millet ancak Erdoğan ve tayfasının ceplerinin daha fazla dolmasına, vatanın satışına devam etmelerine, halkın -yani kendilerinin- dahada fakirleşmesine ve sadakaya muhtaç olmasına neden oldu. Bu dönemde kişi başına milli gelir 10 bin dolar olacakmış, öyle dedi.
  21. muki şurada cevap verdi: simyah başlık Güncel Konular
    Sevgili dream, bu ağlanacak bir durum.
  22. muki şurada cevap verdi: simyah başlık Güncel Konular
    Sayın Tengeriin boşig, bu yazıklarınıza katılıyorum. Türkiye'de kendini bilmez sürüler olduğu müddetçe demokrasiden bahsetmek saflık olur.
  23. Siz şu Kuran'ı bir kez daha yazılanların bilincinde olarak okusanız...
  24. muki şurada cevap verdi: BeyazAt başlık Güncel Konular
    Şeriat hevesiyle, veya menfaat çıkarlarından dolayı, veya dinci olsun da kim olursa olsun mantığı ile sandık başına gidenler, bu vatanın ve milletin geleceği ile oynadıklarının farkındalar mı acaba?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.