Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

muki

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.848
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. muki

    AHMET NECDET SEZER

    Sevgili Lostsoul, Sayın Sezer'in olağanüstülüğü; dürüstlüğü ve millet sevgisinin ayrılmaz bir parçası olan vatan sevgisidir. Ne yazık ki bu zamanda Türkiye'de Sayın Sezer'in niteliklerini taşıyan devlet adamları az. İnsan isterdi ki, tüm devlet adamlarımız Sayın Sezer'in üstün niteliklerine sahip olsun. Sayın Sezer dürüstlüğü ve millet ve vatan seygisiyle tarihe damga vurmuş bir insandır. Hiçbir şey bulamadılar asık suratlı dediler. Bunu diyenler asık suratlı olmakla, ciddi bir insan olmanın ayırdını yapabilecek kapasitede olmayanlardı. Sayın Sezer hafızalarda saygı değer bir anı olarak kalacaktır. Ben de Sayın Sezer'e sonsuz teşekkürlerimi iletir, saygılar sunarım.
  2. Eskiden bir kung-fu dizisi vardı. 'Hocam' diye başlayan sorulara bir türlü bağ kuramadığımız ilginç yanıtlar verilirdi kör kung-fu ustası tarafından. Burada verilen yanıtlar o kung-fu ustasının verdiği yanıtları aratacak cinsten ama, biz kalın kafalılığımıza verelim.
  3. Hmmmmm, ne kadar da zorlasanız yaptırım zorlamadır. Muhammed'in düzeninin korunması durumudur. Kuran'da Muhammed'in, kendisine ve Allah'a inanmayı gerektiren zorlamaları (sizin tabirinizle yaptırımları) vardır. Bu inanca baş kaldıran kisi ise Muhammed tarafından tehdit edilir ve kişi Allah'a ve Muhammed'e uymaya zorunlu kılınır.
  4. Sevgili göçmen kızı, zaten art niyet olmadığını bilerek böyle bir cevap verdim.
  5. Göçmen kızı, böyle çelişkileri dile getirip inananların inançlarını çelişkiye sokma lütfen.
  6. Hadi Muhammed bilmiyordu diyelim. Kuran'da Allah'ın sözü olduğuna göre, Allah'ın bunları bilmesi ve aktarması lazımdı, öyle değil mi?
  7. ''Siz bizim için bi hiçsiniz sizin gibileri ayırt ediyoruz diyin olsun bitsin'' de ne demek? E yani, hepiniz çocuk gibisiniz. Zaten böyle olmasa bu masallara inanmazsınız. Birisi; bana ne, bana ne, var var var der, bir diğeri, bize bir hiçsiniz sizin gibileri ayırt ediyoruz deyin olsun bitsin der, anlamadım ben bu işi. Benim babam senin babandan daha kuvvetli. Benim babam senin babanı döver misali yorumlarla eğleniyoruz.
  8. Muhammed o zaman ki insanları nasıl korkutacağını biliyormuş ve ona göre tehdit etmiş. Allah'a ve bana inanmazsanız gökten azab inecek demiş. Yani bunlar masalımsı tehdit savurmalar. Oysa, Muhammed ileriyi gören (ya da Kuran'ın Allah'ımı demem daha doğru olur acaba) bir insan olsaymış, şöyle demesi gerekirdi: ''Allah'a ve bana inanın. Şayet yaptığınız yanlışlıklarla doğanın dengesini bozarsanız dünya size yaşanacak yer olmaktan çıkar. Kutupta buzlar erir. Denizlerin su seviyesi yükselir. Ekin ekecek yer bulamazsınız, bulsanız bile denge bozulduğu için yağmur ve/veya kuraklık ekinlerinizi perişan eder. Dünyanın dengesini koruyun ki, açlık gelip kapınızı çalmasın.''
  9. Bu gün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan, Uzanıp yatsak da çardak altında, Boruyu çalınca yarın borazan, Hemen toplanırız bayrak altında. Bizi hiç tasalı görmez bu yerler; Yiğitler, ölürken bile gülerler, Yeter ki yaşayan er oğlu erler, Bizi çiğnetmesin ayak altında. Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça, Gözlerde zaferin nuru yandıkça; Üstünde bu bayrak dalgalandıkça, Gönlümüz rahattır toprak altında. Faruk Nafiz ÇAMLIBEL BİR YOLCUYA Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sâkit yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda İstiklâl uğrunda, namus yolunda. Can veren Mehmed'in yattığı yetidir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan cüz'ü de geçerken ele Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübarek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, haşr olan kan, kemik etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil ONAN
  10. E yani insaf. Yukarıda BrainSlapper arkadaşımızın yazdıklarını körkütük inatla anlamamak veya anlamamazlık etmek niye? Neymiş efendim lugatta yükselmek kelimesinin ne anlamalara geldiğine bakılacakmış. Herhalde hiç bir sözlük yükselmeyi Allah katına çıkmak olarak açıklamaz. Bunu açıklasa açıklasa -ki öyle, Kuran açıklar. Muhammed burak/refref yaratığına binip nereye "yükselmiş"? Siz bundan ne anlıyorsunuz? Sizin anladığınıza göre Muhammed nereye yükselmiş sahiden? Sakın, rızkımızın da, tehdit edildiğimiz gökte bulunan şeyin yanına olmasın... Zariyat Suresi 22 Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.
  11. Gönlünde olan bir şeye ancak gönlünce inanabilir bir insan, ama var var var diye tutturmanın da bir anlamı yok.
  12. muki

    AHMET NECDET SEZER

    Görevi bırakmaya hazırlanan Sezer, veto kararları, kırmızı ışıkta beklemek, hastanede kuyruğa girmek gibi ilginç davranışlarının yanı sıra 7 yılda yaptığı tasarrufla da anılacak. Sezer 7 yılda Köşk bütçesinden 46 milyon YTL artırıp Maliye’ye iade etti. Ayrıcalıkları reddeden Sezer, seçim günü, mükerrer oy kullanmayı önlemek için parmak boyama uygulamasını da yaptırdı. Görevlilerin "Sizi herkes tanıyor, mükerrer oy kullanmazsınız, boyamaya gerek yok" açıklamasına rağmen Sezer parmağını boyattı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 16 Mayıs’ta sona eren görevinden eylül ayında ayrılmaya hazırlanırken, 7 yıllık görev süresinde ilginç rekorlarıyla anılacak. Görev süresince bir cumhurbaşkanına tanınan yasal ayrıcalıkları minimum düzeyde kullanan, geleneksel olarak tanınan ayrıcalıkların ise (kırmızı ışıkta beklemek, hastanede kuyruğa girmek, annesinin cenaze törenine sivil plakalı araçla ve benzin parasını kendi cebinden ödeyerek gitmek gibi) neredeyse tümünü reddeden Sezer, Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesinde 7 yıllık tasarruf tablosunu da ilan etti. Sezer, 7 yılda Çankaya Köşkü’ne verilen ödenekten toplam 46 milyon YTL (46 trilyon lira) tasarruf ettirdi ve bu parayı Maliye’ye iade etti. Kendisini seçen DSP-MHP-CHP koalisyonu döneminde kanun ve atamalara yaptığı vetolarla dikkat geçen, AK Parti iktidarının neredeyse tüm bürokrat atamalarını veto ettiği için “vekaletle yönetim” dönemine sebep olan Sezer’in görevi olarak yapmak zorunda oldukları dışında, eski cumhurbaşkanlarına benzemeyen uygulamaları şöyle: PERSONELİ AZALTTI, KIRMIZI IŞIKTA BEKLEDİ Göreve geldiğinde ilk işi, selefi Süleyman Demirel dönemindeki personeli azaltmak oldu. 40 civarındaki başdanışmandan sadece 4’ünün kalmasını istedi. Garson, aşçı, temizlikçi, büro görevlisi gibi personel sayısını minimuma indirdi. Köşk’teki telefon konuşmalarını kısıtladı, özel konuşmaların bedelini konuşan personelden aldırttı. Köşk’te mesai düzeni başlattı. Saat 17.00’de mesai bitince tüm memurlar evine gitti. Demirel’e her sabah yapılan check-up uygulamasını kaldırdı; şehir içinde kortejine eşlik eden ambulansı geri gönderdi. Köşk’ün koruma müdürlüğüne tahsis edilen 14 aracı iade etti; bir eskort ve koruma aracı dışında güvenlik önlemi istemediğini söyledi. Trafikte kendisine güvenlik nedeniyle tanınan “geçiş üstünlüğü” hakkını hiç kullanmadı, her kırmızı ışıkta diğer araçlarla birlikte, yeşil ışığın yanmasını bekledi. BİR KERE ŞORTLA GÖRÜNTÜLENEBİLDİ Özal döneminde Cumhurbaşkanlığı kullanımına tahsis edilen Okluk Koyu’ndaki yazlık köşke hiç gitmedi. Sezer'in 7 yılda gazetecilere 'yakalandığı' tek an. Yaz dönemi çalışmalarını kısa süreli olarak Atatürk döneminden kalma İstanbul’daki Huber Köşkü’nde sürdürdüğü sayılmazsa, görev süresince hiç tatile çıkmadı. Bir kez Huber Köşkü’nde şortla yürürken görüntülenebildi. Resmi toplantılar dışında, konser, tiyatro gösterilerini kaçırmamaya çalıştı. Piyanist Fazıl Say’ın, Nâzım Hikmet için bestelediği eseri ayakta alkışladı. Yılda birkaç kez markete alışverişe gittiğinde görüldü. Makam aracına sivil plaka taktırarak alışverişe gitti, kasada cebinden çıkardığı parayla ödeme yaparak dikkat çekti. Hiçbir düğüne gitmedi, görevi sırasında evlenen oğlunun Köşk’te aile içinde yapılan mütevazı düğününün masraflarını, o sırada yanan elektriğe kadar kendi cebinden ödedi. Düşerek bileğini kıran eşini sivil araçla acil servise ***ürdü. Röntgen çekilirken kuyruğa girip, sırasını bekledi. Yurt içi gezilerini minimumda tuttu, memleketi Afyon’a depremden sonra “geçmiş olsun” ziyareti için ve burada yaşayan annesinin ölümü üzerine cenaze töreni için gitti. Cenazeye giderken, aracına sivil plaka takılmasını istedi. HANUKA’YI KUTLADI AMA PAMUK’U KUTLAMADI Karşılama ve uğurlama törenlerini minimuma indirdi, resmi yemekler dışında Köşk’te hiç davet vermedi; eski cumhurbaşkanlarının iftar yemeği davetini hiç uygulamadı. Resmi davetlerde konuklara yerli marka şarap ikram ettirdi. Görev süresince hiçbir gazeteciye özel röportaj vermedi. Çığ gibi yağan randevu taleplerine rağmen çok az “kabul” yaptı. Kabullerde asgari ikram nedeniyle “Köşk’e giderken termosunuzu yanınıza alın” esprileri çıktı. Hıristiyanların Noel’inin yanı sıra Musevilerin Hanuka Bayramı’nı da kutlayan ilk cumhurbaşkanı oldu. Tüm kurtuluş ve kuruluş yıldönümlerinde kutlama mesajları yayınlamayı ihmal etmedi, ama Yazar Orhan Pamuk’u, dünyanın en önemli ödüllerinden Nobel ödülü almasına rağmen kutlamadı. NE KADAR HARCADI? 2001-2007 arasında Çankaya’ya verilen ödenek ve Sezer’in harcama tutarı şöyle: (2007 yılına ait harcama tutarı, 01.01.2007-30.06.2007 dönemini kapsıyor.) NE KADAR TASARRUF ETTİ? Ortalama 6.5 milyon YTL civarındaki yıllık tasarruf rakamı 2007’de aynen gerçekleşirse 7 yıllık toplam tasarruf 46 milyon YTL’yi geçecek. Köşk’ün son 3 yıllık ortalama bütçe ödeneğinin 30 milyon YTL düzeyinde olduğu düşünüldüğünde; Sezer 7 yılı geçen görev süresinde neredeyse toplam 1.5 yıllık ödeneğini Maliye’ye iade etmiş oldu. 2007 YILINDA YAPTIĞI YARDIMLAR Cumhurbaşkanlığı sitesinde, Sezer’in 2007 yılında yaptığı “nakdi yardım” tablosu da bulunuyor. Buna göre, Sezer bu yıl Türkiye Güçsüzler ve Kimsesizlere Yardım Vakfı’na 30 bin YTL, Kadıköy Sağlık Eğitim Merkezi Vakfı’na 20 bin YTL olmak üzere toplam 50 bin YTL ‘yardım’ yaptı. Buraya kadar alıntıdır. demişsiniz. Şayet Sayın Sezer sizin dediğiniz gibi ülkenin üst noktasında Türkiyemizi dış dünyaya açılması, adını duyurabilmesi adı altında sülalece ve eş dostlarının sülalelerinle dış geziler tertip etseydi, har vurup harman savursaydı o zaman tasarruf etmiş olmayıp, maliyeyi onca borca sokmuş olurdu. Bundan sonraki Türkiyemizi iyi tanıtır artık sanırım. Gelsin dış geziler, gelsin tarikat şeflerine ve onlara kul köle olanlara iftar sofraları, gelsin har vurup harman savurmalar... Ama hepsi de Türkiyemizin adını duyurmak için unutmayalım... Ne demişler: DEVLET MALI DENİZ, YEMEYEN *****
  13. muki

    Burak ile Levent

    Onun adı Burak... Kendisine medyada rastlamışsınızdır. Ya bir trafik kazasının kahramanı olarak, ya babasına borç verirken, ya da milyon dolarlık işlere imza atarken... 28 yaşında... Bilkent Üniversitesi'nde okurken, Londra'ya burslu olarak yollandı ve ekonomi eğitimi yaptı. Askerlik görevini henüz yapmadı... Tecilli!..1988 Mayıs'ında bir trafik kazasında TRT İstanbul Radyosu Sanatçısı Sevim Tanürek'in ölümüne neden oldu. Şişli'de kırmızı ışıkta durmadı. Kazadan hemen sonra belediye arazözlerinin caddeyi baştan aşağıya yıkayarak 35 metrelik fren izini tamamen sildikleri, olayın cezai yönünün azaltılması için Burak'a kazadan sonra üç ay öncesine tarihli ehliyet verildiği, Sevim Tanürek'in yakınlarının azarlandığı, tanıkların hepsinin tehdit edilip korkutulduğu iddia edildi. Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi, Burak için "kusursuzdur" raporu düzenledi. Ölen Sevim Tanürek 8/8 kusurlu bulundu!. Burak hapisten kurtuldu. Kusursuz raporunu veren dairenin Başkanı Eyüp Bey ise, daha sonra Türkiye Deniz İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığına atandı.2001 yılında evlendi. Babası, oğlunun düğününde takılan 174 adet Cumhuriyet Altını'nı mal varlığındaki artışın nedeni olarak açıkladı. Ayrıca, babası 2001 yılında verdiği mal beyanında oğlu Burak'a 220 bin ABD Doları ve 55 bin Alman Markı borcu olduğunu açıkladı. Üniversiteden yeni mezun, o zaman 22 yaşındaki oğluna... Babası Ülker Grubu ürünlerinin dağıtımını yapan şirketteki hisselerini 1.2 trilyon liraya satana kadar, şirket yönetimini Burak sürdürdü.Ve Burak geçtiğimiz günlerde bir kez daha gündemdeydi. Gıda sektöründeki hisseler satılınca, hemen şirketler kurup denizcilik sektörüne girdi. Yüzde 50 ortağı olduğu MB Denizcilik adlı şirket, 95 metre uzunluğunda Safran 1 adında bir kuru yük gemisi aldı. Gemiyi satan Hasan Doğan, satış fiyatının 2 milyon 325 bin dolar olduğunu söyledi. Burak, gemiyi ortağı ile birlikte 500 bin doları peşin 36 ay taksitle satın aldı. Ayda 72 bin YTL ödeyecekler. Gemiyi satan Hasan Bey ise, 705 milyon dolara İstanbul'daki İETT Garajı arazisinin sahibi olan Dubai Şeyhi El Maktum'un küçük ortağı oldu. Ayrıca, Hasan Bey'in ablası Remzi Gür ile evli. Remzi Bey, Burak'ı ve kardeşlerini burslu olarak yurtdışında okutuyor, babasının yakın arkadaşı, tatillerini onun yazlığında geçiriyorlar. Onun adı Levent... 35 yaşında... Gazetelere, televizyonlara hiç çıkmaz. Ücretli bir çalışan. Aylık maaşından başka bir geliri yok. İş Bankası Fon Yönetimi Bölümü'nde çalışıyor. Kolay para kazanmıyor. Risk alıyor, işvereni adına verdiği kararlardan dolayı stres oluyor, terliyor. Ülkenin en iyi üniversitelerinden ODTÜ'nün iktisat bölümünden mezun... Eylül 2004'te kendi gibi ODTÜ mezunu olan Evren ile evlendi. Çankaya Köşkü'nde sessiz sedasız, sade bir düğün yapıldı. Ne trafik kilitlendi ne de yabancı devlet başkanları şahit oldu. Davetliler arasında Köşk'ten bazı personel ve şoförler de vardı. Takı takma merasimi yapılmadı. Gelinin gelinliği Versace gibi yabancı marka değildi, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü'nde dikilmişti. Vergisini milletin ödediği diğer şatafatlı düğünlerin aksine, babası, düğün nedeniyle Çankaya Köşkü'nde o saatlerde tüketilen elektriğin bedelini cebinden ödedi. Nikahı kıyan Çankaya Belediye Başkanı, çiftten "Laik Cumhuriyete sadık evlatlar" yetiştirmelerini diledi. İstanbul'da 1 milyar 200 milyon liraya ev kiraladılar. Çalışıyorlar. Büyük ihtimalle ev geçindirirken zorlanıyorlardır. Çünkü, Ocak ayında bir erkek çocukları oldu. Bu sevindirici olay da sessiz sedasız gerçekleşti, muhabir, kameraman falan izlemedi. Levent, arada bir anne-babasını ziyaret için Ankara'ya geliyor. Koruma istemiyor ve havaalanından taksiye binerek Çankaya Köşkü'ne ulaşıyor. Ancak, şatafatlı ana kapı yerine, köşke ziyaretçilerin alındığı 5 numaralı kapıdan giriyor. Nizamiyeden yürüyerek konuta çıkarken, her seferinde Cumhurbaşkanlığı korumalarını şaşırtıyor. Birinin adı Burak, diğerinin Levent... . BIRI TAYYIP ERDOGAN'IN DIGERI ISE CUMHURBASKANIMIZ SAYIN NECDET SEZER'IN OGLU... Onun adı Ahmet Münir... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün oğlu Ahmet Münir Gül, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Merrill Lynch'de göreve başlamış. Oğul Gül, küresel sermayenin Londra merkezli bu özel kuruluşunda AKP'nin yeni 'ekonomi prensi' taze Milletvekili Mehmet Şimşek'ten ayrılan yere geçmiş... Ahmet Münir Gül; 15 Haziran 2006'da Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği'nden mezun olmuş; tam 15 gün sonra Merill Lynch'de stajyer olarak göreve başlamıştı. (Bu kuruluşa başvuru yapan onlarca Harward, Campridge ve Yale mezununun sırada beklerken ...) Ahmet Münir göreve başladığında, Mehmet Şimşek dev şirkette etkin bir konumdaydı ve henüz AKP adaylığı gündemde değildi. Abdullah Gül'ün, Mehmet Şimşek ile AKP'nin seçim kampanyasında, 'Yanlış mesajlar veriyorsun Memo!' şeklinde kulağını çekecek kadar abi- kardeş ilişkileri içinde olduğu söylenmekte... Ahmet Münir şanslı bir genç; küresel sermayenin önde gelen kuruluşları kendisini adeta paylaşamıyor. Merrill Lynch'deki staj döneminin bitmesinin ardından bir kaç ay geçmeden, genç Gül bu kez Amerikan yatırım devi Goldman Sachs' ta göreve başlamış. Merkez yine Londra... Ve Genç Gül, Goldman Sachs'ta da fazla durmamış ve geçtiğimiz günlerde Merrill Lynch'e Mehmet Şimşek'in yerine dönüş yapmış... İlginç ve hızlı bir kariyer öyküsü değil mi?!... Gül ailesi yaklaşık dört yıldır Çankaya Köşkü’nün karşısındaki Dışişleri Konutu’nda yaşıyor. Bayan Gül, şu sıralar tatlı bir telaş içinde. Endüstri Mühendisliği mezunu kızı Kübra Gül, Kayserili bir ailenin oğlu ve dekorasyon firması sahibi Mehmet Sarımermer’le nişanlı. Eğer Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilirse Kübra’nın düğünü de Köşk’te olacak. Buraya kadar alıntıdır. Bakalım Kübran'ın düğünü köşkte olursa masrafları kim ödeyecek.... Damat bey nerelerden nerelere gelecek...
  14. Sorulan bu soruya verilecek cevap bu mu olmalıydı??? Şöyle de söyleyebiliriz: Kuran'a körü körüne inanan birine çarpıklıklardan bin delil de getirsen ne yazar. Herkesin var olan, lakin kapalı olan beyin ve mantığının acilen çalışması dilekleriyle...
  15. muki

    Erdoğan Bekir Coşkun'u kurtardı!

    Bakın ne güzel demişsiniz. Sevgi işi gönül işidir diye. Elbette ben bir devlet adamını sevmek zorunda değilim. O devlet adamı yeter ki ülkem ve milletim için dürüst bir kişi olsun. Takiyye yapmasın, sözünün eri olsun, boş, yalan dolan işlerle uğraşmasın, çalıp çırpmasın vs. vs. Ben, devlet adamı olarak böyle bir insanı sevmek zorunda değilim, fakat yukarıda dediklerimden dolayı saygıyı hak ediyorsa şayet, saygı duyarım. Gül'de bunlardan hangisi var ki, ben bu kişiye saygı duyayım. Bu adam cumhurbaşkanlığı makamına yakışmıyoooooooooorrrrrr. Makamında saygınlığını tepetakla ediyor.
  16. Demek ki siz iman edene kadar sorumsuz bir hayat sürüyordunuz. Ama bunun dinle imanla alakası yok, bu sizin o güne kadar olan kişiliğinizle alakalı ve kendiliğinizden yaptığınız herneyse yanlış olduğunu bilmeden yapıyormussunuz. O zaman sormak lazım, siz o güne kadar insanmıydınız? Ve insan olduğunuzu ancak inandığınız günden itibaren mi fark ettiniz?
  17. Okumaktan okumaya fark var elbette. Biri vardir ki, zaten iman ettiğinden dolayı derine inmeden, üstünkörü, inanıyorum onun için çelişki yoktur, bir bütünlük taşır inancı ile okur. Bir diğeri de vardır ki, iman eder, fakat neye iman ettiğini bilmek istediğinden derinlemesine okur ve gözüne bir çelişki çarptımı iman ettiğini incelemeye alır. Muhammed'e ve Kuran'a şüpheli gözle bakmaya başlar ve sonunda imandan kopar, kopması gerekir. Koparsa ne mi olur? Hiçbir şey olmaz. Hayatına o güne kadar nasıl insan olarak devam etmişse öyle devam eder. Gene iffetlidir, gene sevecendir, gene yardımseverdir, gene dürüsttür vs. vs. Yani, iman edenle etmeyen arasında insancılık açısından bir fark yoktur. Ancak din diye bir dayanağı kalmamıştır, çünkü bu kadar çelişkiye, bu kadar yalan dolana ihtiyacı yoktur. Bir dine ve bu dinin kurucusuna ve onun kitabına iman edenlerde bu dayanak ortadan kalkınca insan kendini boşlukta bulur, insanlığından kaybeder düşüncesi tamamen yanlıştır. Bu yüzdendir ki imana itaat eden arkadaşların, ateist ve dinsiz arkadaşları 'imansız olanlar bütün kötülüklere açıktırlar' suçlaması hiç yerinde olmayan, hatta yalan bir karalamadır. Şimdiye kadar din adına, din uğruna yapılan savaşları, bu yolda ölen onca insanı düşündükçe bu karalamanın ne kadar doğru olduğunu siz tahmin edin artık.
  18. muki

    TÜRK GIDA KODEKSİ

    AKP'yi müslüman sananlara bildirilir..... Tarım ve Köyişleri Bakanlığından: TÜRK GIDA KODEKSİ ÇİĞ KIRMIZI ET VE HAZIRLANMIŞ KIRMIZI ET KARIŞIMLARI TEBLİĞİ (TEBLİĞ NO: 2006/31) Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, çiğ kırmızı et ve hazırlanmış kırmızı et karışımlarının tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretilmesi, hazırlanması ve işlenmesi ile ambalajlama, muhafaza, depolama, taşıma ve pazarlamasını sağlamak üzere özelliklerini belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ çiğ kırmızı et ve hazırlanmış kırmızı et karışımları ile et ürünleri üretiminde kullanılacak olan kırmızı et ve hazırlanmış kırmızı et karışımlarını kapsar. Bu Tebliğ mekanik olarak sıyrılmış etleri kapsamaz. Hukuki dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ 16/11/1997 tarihli ve 23172 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’ne göre hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 4 – (1) Bu Tebliğ’ de geçen; a) Kasaplık hayvan: Büyükbaş, küçükbaş hayvanlar ve diğer kasaplık hayvanları, bB) Büyükbaş hayvan: Sığır, manda ve deveyi, c) Küçükbaş hayvan: Koyun ve keçiyi, ç) Diğer kasaplık hayvanlar: Domuz, yaban domuzu, at ve tavşanı, d) Karkas: Kasaplık hayvanların tekniğine uygun olarak kesilip, kanı akıtılarak yüzülüp, iç organları boşaltılıp, böbrek ve kavram yağı çıkarılıp, baş ve ayaklarından ayrıldıktan sonra elde edilen gövdesini, e) Kırmızı et: Kasaplık hayvanların karkaslarından elde edilen insan tüketimi için uygun tüm parçaları, f) Çiğ kırmızı et: Modifiye atmosfer yöntemi veya vakum ile ambalajlanmış kırmızı etler de dahil olmak üzere soğutma, dondurma veya hızlı dondurma dışında herhangi bir koruyucu işlem görmemiş, parçalanmış veya parçalanmamış taze kırmızı eti, g) Hazırlanmış kırmızı et karışımları: Çiğ kırmızı ete taklit ve tağşiş amaçlı olmaması şartı ile diğer gıda maddeleri, lezzet vericiler ve/veya gıda katkı maddeleri ilave edilerek veya hücre içi yapısını değiştirmeyen ancak çiğ etin karakteristik özelliklerinin görülmesine engel olacak şekilde mekanik veya manuel olarak bir işleme tabi tutulan ürünleri, h) Kıyma: Kasaplık hayvanların kemiklerinden ayrılmış çiğ kırmızı etinin kıyma makinesinden geçirilmesiyle veya manuel olarak bıçak veya satırla kıyılmasıyla elde edilen kırmızı eti, ı) Dondurulmuş kırmızı et: Merkez sıcaklığı -18°C veya daha düşük derecedeki sıcaklığa düşürülmüş olan kırmızı eti, i) Sakatat: Kasaplık hayvanlardan elde edilen ve insan tüketimine uygun karaciğer, böbrek, dalak, testis, yürek, dil, yemek borusu dış kırmızı kası eti, diyafram kası, işkembe, barsak, paça, dil, kelle ve küçükbaşta beyin gibi organ ve organ parçalarını, j) Kasaplık hayvanların yenilemeyen kısımları: Kasaplık hayvanlardan elde edilen deri, guddeler, testisler hariç üreme organları, göz ve göz kapağı, böbrek hariç üriner organlar, larinks kıkırdağı, soluk borusu, kornea dokusu, omurilik, kulak, tırnak, boynuz, büyükbaşta beyin ve küçükbaşta ileum gibi organ ve organ parçalarını, k) Lezzet vericiler: İnsan tüketimine uygun tuz, hardal, baharat, baharat özütleri, aromatik bitkiler ve aromatik bitki özütlerini, ifade eder. ... Tamamini okumak isteyenlere Resmi Gazete TÜRK GIDA KODEKSİ ÇİĞ KIRMIZI ET VE HAZIRLANMIŞ KIRMIZI ET KARIŞIMLARI TEBLİĞİ Web Siteme Git Yürüklükten kaldırılan mevzuat MADDE 18 – (1) 10/2/2000 tarih ve 23960 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan "Türk Gıda Kodeksi Taze Et, Hazırlanmış Et ve Hazırlanmış Et Karışımları Tebliği" nde yer alan kırmızı et ile ilgili hükümler bu Tebliğ’ in yayımı tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır. GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamındaki ürünleri üreten ve satan işyerleri bu Tebliğ’in yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. Yürürlük MADDE 19 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 20 – Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.
  19. muki

    AKP’NİN İLKLERİ

    1-İlk defa bir Başbakan zam isteyen memur sendikalarına ‘IMF’yi ikna edin dedi. 2-İlk defa bir Ekonomi Bakanı, BDDK’nın çıkardığı yönetmelikleri inceletmek için IMF’den denetçi talep etti. 3-İlk defa bir Başbakan ‘tezkere geçmese memura maaş ödeyemeyiz’ dedi. 4-İlk defa ekonomi büyürken istihdam yerinde saydı. 5-İlk defa cari açık verilirken döviz kuru sürekli düştü 6-İlk defa enflasyon sürekli düşerken faizlerdeki düşüş enflasyondaki düşüşün gerisinde kaldı. 7-İlk kez ithalat 100 milyar Doları aştı. 8-İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı. 9-İlk kez Yunan Kilise Bankası Türkiye’de banka aldı. 10-İlk defa Domuz kesimlik hayvanlar sınıfına alındı ve teşvik kredisi verildi. 11-İlk defa finansman ihtiyacı üstü borçlanma yapıldı. 12-İlk defa kamunun kamuya olan borcu piyasadan borçlanılarak ödendi. 13-İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi. 14-İlk defa döviz sürekli düşerken döviz cinsi borçlar TL cinsi borca çevrildi. 15-İlk kez sosyal transferler yatırımları geçti. 16-İlk kez İsrailli iş adamına gizli bir şekilde 800 milyon Dolar kaynak aktarıldı. 17-İlk defa bir Başbakan işsizliğin dünya gerçeği olduğunu söyledi. 18-İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı. 19-İlk defa bir kanun daha uygulanmadan değiştirildi. 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Türk Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden değiştirildiler. 20-İlk defa bir kanun bir haftada iki kez değiştirildi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bir haftada iki kere değiştirildi. 21-İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı. 22-İlk defa borç GSMH’yi aştı. 23-İlk defa şirketlerin yatırım istisnası kaldırıldı. 24-İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi. 25-İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı. 26- İlk defa bir Başbakan faizin dünya gerçeği olduğunu söyledi. 27-İlk defa Petrol Kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi. 28-İlk defa zina suç olmaktan çıkarıldı. 29-İlk defa kapkaç diye bir sektör ortaya çıktı. 30-İlk defa bir Başbakan çiftçilere ‘Gözünü toprak doyursun’ dedi. 31-İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden Hıristiyan ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ettiği açıkladı. 32-İlk defa bir Başbakan ‘Bir dönem dini kullandık’ dedi. 33-İlk defa dar gelirlilerin alım gücü bu kadar düştü. 34-İlk defa bir Başbakan en fazla yurtdışı seyahat yaptı. 35-İlk defa bir Başbakan yapılan bir ihalede önce uçak istedi sonra mercedece razı oldu. 36-İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 Kuruştan 88 Kuruşa indi. 37-İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı. 38-İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi. 39-İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların kontrolüne geçti. 40-İlk defa bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti. 41-İlk defa bir Başbakan toprak satılıyorsa ‘alıp götürmüyorlar ya’ dedi. 42-İlk defa IMF ‘Türkiye ekonomisi cehennemde’ dedi. 43-İlk defa bir Başbakan ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ demekle borçlanmayı başarı olarak gösterdi. 44-İlk defa bir cami kiliseye çevrildi. 45-İlk defa Kilise ve Havralar imar planlarında yer aldı. 46-İlk defa bir Başbakan Yahudi Think Tank kuruluşundan ‘Üstün Cesaret Ödülü’ aldı. 47-İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi. 48-İlk defa TBMM tarafından tezkerenin red edilmesine rağmen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile savaş araç ve gereçleri Türkiye üzerinden Irak’a aktarıldı. 49-İlk defa bir Başbakan Başdanışmanı Amerikalılara Başbakan için “Bu adamı kullanın, dini inancı size yardımcı olacaktır, onu süpürge deliğinden aşağı atmayın” dedi. 50-İlk defa bir Türkiye Başbakanı, İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un yani Büyük İsrail Projesi’nin Eşbaşkanı oldu. GELİR DAĞILIMINDAKİ BOZUKLUK MEVDUAT DAĞILIMINDA AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR. BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) Aralık 2006 Aylık Bülteni yayımlanmıştır. Bültende Türk bankacılık sisteminde toplam 70.632.000 mevduata ait 296,9 katrilyon TL mevduat bulunduğu belirtilmiştir. Alıntıdır
  20. 1-En yüksek iç borç: 251 katrilyon (180 milyar Dolar) AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda Hazine’nin iç borç stoku 150 katrilyon liraydı. 2006 Aralık sonu itibariyle Hazine iç borç stoku 251 katrilyon liraya ulaşmıştır. AKP son 4 yılda Hazine’nin iç borç stokunu 101 katrilyon lira artırmıştır. Dolar cinsinden iç borç stokuna bakıldığında; 2002 yılı sonunda 92 milyar Dolar olan iç borç 2006 yılı sonunda 180 milyar Dolara yükselmiştir. AKP iç borcu dolar cinsinden 88 milyar Dolar artırmıştır. 2-En yüksek dış borç:302 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin toplam dış borcu 171 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle toplam dış borç 302 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde ülkenin toplam dış borcu % 77 oranında 131 milyar Dolar artmıştır. 2006 yılı sonu itibariyle devletin dış borcu 84 milyar Dolar, özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar, sıcak para 80 milyar Dolar, yabancıların mevduatı 24 milyar Dolar olmak üzere toplam 302 milyar Doları aşmıştır. 3-En yüksek toplam borç: 481 milyar Dolar AKP iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam dış borcu ile Hazine’nin toplam iç borcu toplamı olan toplam borç 263 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ise Hazinenin toplam iç borcu ile ülkenin toplam dış borcunun toplamı olan toplam borç 481 milyar Dolar olmuştur. 4-En yüksek özel sektör dış borcu: 114 milyar Dolar 2002 yılı sonunda özel sektörün dış borcu 44 milyar Dolardı. 2006′da özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar olmuştur. 5-En yüksek reel sektör dış borcu:73 milyar Dolar 2002 yılı sonunda reel sektörün (Bankalar dışındaki üretim sektörünün) dış borcu 33 milyar Dolardı. 2006 yılı sonuna doğru reel sektörün dış borcu 73 milyar Dolar olmuştur. 6-En yüksek kişi başına borç: 6.600 Dolar AKP iktidara geldiğinde kişi başına düşen toplam borç tutarı 3.845 Dolardı. 2006 yılında ise kişi başına borç 6.600 Dolar olmuştur. 7-En yüksek hane halkı borç tutarı: 55,9 katrilyon 2002 yılı sonunda hane halkının toplam 3,4 katrilyon TL bankalara borcu bulunmaktaydı. 2006 yılında hane halkının bankalara olan borcu toplam 55,9 katrilyon TL’ye çıkmıştır. Yani millet geleceğini yemeğe başlamıştır. 8-En yüksek hane halkı borcu/hane halkı kullanılabilir gelir oranı: %24,6 Hane halkının bankalara olan borcunun kullanılabilir gelirlerine oranı 2002 yılı sonunda % 4,3′idi. 2006 yılında % 24,6�ya yükselmiştir. Bu oran hane halkının kullanılabilir gelirlerinin 4′de 1′ine yakın kısmını kadar bankalara borçlandığını göstermektedir. Hane halkı bankalara borçlanırken bankalarda yurt dışına borçlanmaktadır. Dolayısıyla milletin bankalara olan borcu aslında milletin dışarıya olan borcuna dönüşmüştür. Çünkü bankalar dışarıdan borç olarak aldığı parayı millete kredi kartı ve tüketici kredisi olarak borç vermektedirler. 9-En yüksek iç borçlanma tutarı: 425 milyar Dolar AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde toplam 425 milyar Dolarlık iç borçlanma yapılmıştır. Her yıl ortalama 106 milyar Dolarlık iç borçlanma gerçekleştirilmiş olup bu tutar bu güne kadar görülen en yüksek meblağdır. AKP borç ana para ödemelerinin tamamını yeni borçlanma ile ödediği için 4 yılda toplam 425 milyar Dolar borçlanma yapmış ve 1 inci En’de görüldüğü gibi iç borç toplamını 88 milyar Dolar artırmıştır. 10-En yüksek faiz ödemeleri toplamı: 148 milyar Dolar AKP iktidarı 2003-2006 yılları arasındaki 4 yıllık dönemde 126 milyar Dolar iç borç, 22 milyar Dolar dış borç faiz ödemesi olmak üzere 4 yılda 148 milyar Dolar faiz ödemesi yapmıştır. Ayda 3,1 milyar Dolar faiz ödeyen AKP, günde ortalama 103 milyon Dolar faiz ödemiştir. 11-En yüksek Dolar bazında Hazine borçlanma faizi: % 27,6 AKP döneminde Hazine Dolar cinsinde 2003 yılında % 46,3, 2004 yılında % 30,8, 2005 yılında % 23,1 ve 2006 yılında % 10,2 olmak üzere son 4 yılda ortalama % 27,6 oranında borçlanmıştır. Halbuki Ecevit döneminde bile yani 1999-2002 yılları arasında Dolar cinsi Hazine borçlanma maliyeti % 13,9 idi. AKP Dolar cinsinde en yüksek faizle borçlanan Cumhuriyet Hükümetidir. Bu da yabancı yatırımcılara en fazla kaynak aktardığı anlamına gelmektedir. 12-En yüksek ithalat: 137 milyar Dolar 2002 yılı sonunda ithalat 52,5 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ithalat 137 milyar Dolar olmuştur. Söz konusu tutar Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamıdır. AKP en yüksek ihracat yaptım derken en yüksek ithalatı gizlemektedir. 13-En yüksek ithalata bağımlı ihracat: % 68 1997 yılında 100 birim ihracat için 56 birim ithalat yapmak gerekmekteydi. Bu oran yani ihracatın ithalata bağımlılık oranı sürekli yükselmiş ve 2002 yılında % 62′ye çıkmıştır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde düşük döviz kuru nedeniyle ihracatın ithalata bağımlılığı daha da artarak % 68′e yükselmiştir. Bunun manası 100 birimlik ihracat için 67 birimlik ithalat yapılması zorunlu olmuştur. Bu da ihracat artışının ithalat artışını zorunlu kıldığını ve artan ihracatın ülkeye döviz kazandırmak bir yana döviz kaybettirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. 14-En yüksek dış ticaret açığı: 52 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda dış ticaret açığı yani ithalat ihracat farkı 15,6 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 52 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde Türkiye ekonomisi toplam 152 milyar Dolar dış ticaret açığı vermiştir. 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda oluşan toplam dış açığı ise 194 milyar Dolardır. 15-En yüksek cari açık: 35 milyar Dolar 2002 yılı sonunda cari açık yani ülkeye mal ve hizmet karşılığı giren ve çıkan döviz farkı 1,5 milyardı. 2006 yılı sonunda cari açık 35 milyar Doları aşmıştır. AKP iktidara geldiğinde GSMH’nin binde 9′u oranında olan cari açık 2006 yılı sonunda GSMH’nin % 9′una ulaşmıştır. 2003-2006 yılları arasında toplam 77 milyar Dolar cari açık oluşmuştur. Halbuki 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda toplam 45 milyar Dolar cari açık meydana gelmiştir. 16-En fazla sıcak para: 80 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’deki sıcak para miktarı 24 milyar Dolardı. 2006 yılına gelindiğinde ülkedeki sıcak para miktarı 80 milyar Dolara yaklaşmıştır. Sıcak para miktarındaki 56 milyar Dolar tutarındaki artış; ülkeye 56 milyar Dolarlık sermaye girişi olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim 2003-2006 yılları arasında ülkeye giriş yapan toplam sıcak para 32 milyar Dolardır. 32 milyar Dolar olarak ülkeye giriş yapan sıcak para doların değer kaybetmesi ve borsa endeksinin yükselmesi sayesinde 80 milyar Dolarlık bir varlık haline gelmiştir. Yabancı yatırımcılar borsaya 13 milyar Dolar sıcak para girişi yapmış daha sonra düşen döviz kuru ve yükselen borsa endeksi nedeniyle 32,5 milyar Dolarlık bir varlığa sahip olmuşlardır. 17-En yüksek rezerv: 88 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde rezerv olarak tutulan döviz miktarı 38 milyar Dolardı. Bunun 28 milyar Doları Merkez Bankası rezervleri, 10 milyar Doları da çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervdi. 2002 yılı sonunda atıl olarak bekletilen rezervler GSMH’nin % 21′i oranındaydı. 2006 yılına gelindiğinde ise Merkez Bankası rezervleri 61 milyar Dolara, çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervler ise 27 milyar Dolara yükseldiği için toplam rezervler 88 milyar Dolar olmuştur. Yurt dışından yüksek reel faiz ile borçlanılarak elde edilen ve çok düşük faizle çeşitli ülkelerin Hazine bonolarına bağlanan yani ülke kaynaklarında atıl bekletilen rezervlerin GSMH’ye oranı 23′e yükselmiştir. 18-En yüksek dışarıya kaynak transferi:35 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında cari açığı finanse etmek için yurda giren sıcak para ve dış borçlanma için 35 milyar Dolar faiz ödenmiştir. 19-En yüksek kredi kartı borçları: 20 katrilyon 2002 yılı sonunda kredi kartı borçları 4 katrilyon TL idi. 2006 yılında ise kredi kartı borçları 20 katrilyon liraya ulaşmıştır. 20-En yüksek tüketici kredileri: 44 katrilyon AKP iktidara geldiğinde tüketici kredileri 2 katrilyon lira civarında olup toplam kredi hacminin sadece % 6,3′ünü oluşturmaktaydı. 2006 yılında tüketici kredileri 44 katrilyon liraya yükselip toplam kredi hacminin % 26,8′ini oluşturmaktadır. 21-En yüksek bankacılıkta yabancı payı: % 37 AKP döneminde yabancı bankalar Türk bankalarının % 37’sini ele geçirmişlerdir. Yabancı bankalar Türkiye’de şube açmak yerine daha çok var olan bankaları satın almışlardır. Özelleştirme ve TMSF satışları ile mali sektör yabancıların kontrolüne geçmiştir. Bankaların yabancıların eline geçmesi demek Türkiye ekonomisinin yabancıların kontrolüne girmesi demektir. 22-En yüksek İMKB’de yabancı payı: % 70 AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda yabancıların İMKB’de işlem gören hisse senedi ve Devlet borçlanma senetlerine bağlanmış portföy yatırımları 6.362 milyon Dolardı. Yani İMKB’de yabancı payı, 3.450 milyon Doları Hisse senedi, 3.579 milyon Doları da Devlet Borçlanma senedi olmak üzere toplam 6.362 milyon Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle yabancıların borsadaki yatırımları; 34.892 milyon Doları hisse senedi, 26.019 milyon Doları Devlet iç borçlanma senedi olmak üzere toplam 60.915 milyon Dolara ulaşmıştır. Yabancı yatırımcıların borsadaki payı % 70′e yükselmiştir. Yabancılar borsada hisse senedi satın alarak başta bankacılık olmak üzere bir çok şirketin kontrolünü ele geçirmişlerdir. 23-En yüksek tarımsal üretimden kopuş: 1.280.000 kişi AKP döneminde tarım sektöründe istihdam edilen nüfus 1.280.000 kişi azalarak 6.809.000 kişiye düşmüştür. Aynı dönemde sanayi sektörü ise sadece 757.000 kişiye iş sağladığı için 523.000 bin kişi işsiz kalmıştır. 24-En yüksek tarımsal ürün ithalatı: 24,4 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında 24,4 milyar Dolarlık tarımsal ürün ithal edilmiştir. 2002 yılında ithalatın % 7’sini oluşturan tarımsal ürün ithalatı 2006 yılında toplam ithalatın % 10′unu aşmıştır. 25-En yüksek işsiz sayısı: 4.321.000 kişi 2002 yılı sonunda işsiz sayısı 3.484 bin kişi idi. 2006 yılı sonunda resmi işsiz sayısı 2.344 bin, iş bulma umudunu kaybettiği işin iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı 1.977 bin kişiye yükselmiştir. Böylece resmi rakamlardaki işsiz sayısı 4.321 bin kişiye ulaşmıştır. 26-En yüksek TL cinsinden rantiye geliri: % 26 AKP döneminde parasını Bonoya yatıranlar yıllık % 26, borsaya yatıranlar % 25,4 oranında reel gelir elde etmişlerdir. Dolar Kurunun sürekli düşmesi nedeniyle yurtdışından dolar cinsinden ülkeye gelip TL’ye çevrilerek borsa ve bonoya yatırım yapan yerli ve yabancı rantiyeciler; hem borsa ve bonodan hem de doların değer kaybetmesinden kazanmışlardır. 27-En yüksek Dolar cinsinden rantiye geliri: % 85,5 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bunu Hazineye borç vererek değerlendirdiğinde 2006 yılı sonu itibariyle; 409 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 286 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 286 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da dolar bazında yıllık % 46,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir. 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bu parasını borsaya yatırdığında 2006 yılı sonu itibariyle; 643 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 442 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 442 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da yıllık % 85,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir. 28-En yüksek yabancıya kaynak aktarımı: 187 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında uygulanan yüksek reel faiz-düşük döviz kuru nedeniyle Türkiye ekonomisi 187 milyar dolar kaynak transfer etmiştir. Son 4 yılda ihracatı aşan ithalat nedeniyle dış aleme 152 milyar Dolar, dış borç faiz ödemesi ve kar transferi olarak 35 milyar Dolar dış aleme kaynak transfer edilmiştir. 29-En yüksek faiz/enflasyon oranı(Enflasyona göre en yüksek faiz): Faiz hesaplamalarında asıl önemli olan enflasyon faiz farkıdır. AKP döneminde enflasyon hızla aşağı doğru çekildiği halde faizler aynı hızla düşmediği için enflasyon faiz farkı en düşük düzeye inmiştir. AKP iktidarında enflasyon/faiz farkı % 43′e inmiştir. Refah-Yol iktidarında bu oran % 89′idi. Yani AKP döneminde enflasyon ancak faiz oranlarının % 43′ü oranında olduğu için reel faiz yüksek kalmıştır. Halbuki Refah-Yol iktidarında enflasyon faizin % 89′u oranında olduğu için reel faiz doğal olarak düşmüş hatta bazı aylarda negatif olmuştur. 30-En yüksek bankacılık gelirleri: 138 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında bankacılık sektörü 197 katrilyon (yani 138 milyar Dolar) faiz, komisyon ve aracılık geliri elde etmiştir. Aynı dönemde GSMH ise 198 milyar Dolar artmıştır. Yani artan GSMH’nin yaklaşık olarak % 70′i bankacılık sektörünün faiz, komisyon ve aracılık gelirlerinden oluşmaktadır. Bu da artan Milli Gelirin % 70′inin bir avuç rantiyeciye gitmesine karşılık, artan Milli Gelirin sadece % 30′u 73 milyon halka ait olduğu için; MG artarken halk fakirleşmiştir. 31-En yüksek vergi yükü: % 33,3 AKP iktidara geldiğinde sosyal güvenlik kesintileri dahil toplam vergi yükü GSMH’nin % 31,3′ü idi AKP döneminde vergi yükü GSMH’nin % 33,3′e yükselerek Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaşmıştır. 32-En yüksek dolaylı vergi oranı: % 72 Zengin ve fakirden eşit tutarda alındığı için adaletsiz olan dolaylı vergiler AKP döneminde temel vergi kaynağı haline gelmiştir. AKP iktidarından önce vergi gelirlerinin % 66,3�ünü dolaylı vergiler oluştururdu. AKP iktidarında toplam vergi gelirlerinin % 72’si dolaylı vergilerden oluşmaktadır. 33-En yüksek kapanan şirket sayısı: 8.996 2002 yılında 3.495 adet şirket kapanmıştır. 2006 yılında kapanan şirket sayısı 8.996′ya yükselmiştir. Kapanan şirket sayısındaki artış % 157′dir. 34-En yüksek protestolu senet sayısı: 1.177.910 Protestolu senet sayısı 2006 yılında 1.177.910′a çıkmıştır. Ekonomik istikrarın en önemli göstergesi olan protestolu senet sayısı 2002 yılı sonunda 499.000 idi. Protestolu senet sayısındaki artış oranı % 136′dır. 35-En yüksek karşılıksız çek sayısı: Karşılıksız çek sayısı 2006 yılında 1.144.740′a yükselmiştir. AKP iktidara geldiğinde karşılıksız çek sayısı 743.000 idi. Karşılıksız çek sayısındaki artış oranı % 54′dür. 36-En uzun IMF denetim ve yönetimindeki dönem: 10 yıl Türkiye’nin 1946 da başlayan 60 yıllık sürede IMF gözetim ve denetimi altındaki en uzun dönemi 1998-2008 yılları arasındaki 10 yıllık dönemdir. 1980-88 yılları arasındaki en uzun IMF gözetim ve denetimindeki süre, AKP iktidarında 10 yıla çıkartılmıştır. ANAP iktidarından sonra tüm iktidar süresini IMF gözetim ve denetiminde geçiren tek parti iktidarı AKP iktidarı olmuştur. AKP Hükümeti kendinden önceki Ecevit Hükümetinin IMF ile yaptığı Stand-by anlaşmasını aynen uygulamış ve bu anlaşmanın süresi bitiğinde Mayıs 2005′de IMF ile yeni bir Stand-by anlaşması yaparak 2008 yılına kadar ekonominin yönetim ve denetimini IMF’ye devretmiştir. 37-En yüksek kısa vadeli dış borçlanma: 44 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam kısa vadeli dış borç stoku 16 milyar Dolar olup, toplam dış borç stokunun % 14,5′i oranındaydı. 2003-2006 yılları arasında dış borçlanmada ağırlığın kısa vadeli borçlanmaya verilmesi sonucu 2006 yılında kısa vadeli dış borç stoku 44 milyar Dolara yükselip toplam dış borç stokunun % 22,7’sine ulaşmıştır. 38-En yüksek özel sektör pozisyon açığı: 45 milyar Dolar 2006 yılında özel sektörün dış borç stoku 65 milyar Dolara pozisyon açığı da 45 milyar Dolara ulaşmıştır. Yani özel sektörün elindeki dövizler ile döviz cinsi borçları arasındaki fark 45 milyar Dolara yaklaşmıştır. 2002 yılında özel sektör 37 milyar Dolar dış borç ve 26 milyar Dolar dış pozisyon açığına sahip idi. 39-En yüksek yabancı mevduat: 24 milyar Dolar Uygulanan yüksek reel faiz ve düşük döviz kuru nedeniyle, Türkiye uslular arası sermaye için en cazip ülkelerden biri haline gelmiştir. 2006 yılında yabancıların Türkiye’deki bankalarda bulunan mevduatı 24 milyar Doları aşmıştır. 40-En fazla açlık sınırı altındaki kişi sayısı: 1.870.000 kişi Resmi rakamlara göre 1.870 bin kişi açlık sınırının altındadır. Yani aylık 143 milyon liralık gelire sahip değildir. 41-En yüksek yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı: 58.724.000 kişi Nüfusun % 82’si aylık 363 milyon liralık gelirin altında olduğu için yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı 58.724 bin kişidir. 42-En düşük yatırım kredileri/toplam kredi oranı: % 5,6 2002 yılı sonunda yatırım kredileri toplam kredi hacminin % 7,7’sini oluşturuyordu. AKP iktidarı döneminde bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak tüketimi finanse edici kredi kartı ve tüketici kredilerine yönelmeleri sonucu 2006 yılında % 5,6′ya düşmüştür. 43-En düşük kamu personeline bütçeden ayrılan pay: % 21 AKP dönemine kamu personeline bütçeden ayrılan pay % 21′e düşmüştür. Halbuki Ecevit döneminde bile bu oran % 21,1′idi. Aynı oran Refah-Yol Hükümeti zamanında % 26′idi. 44-En düşük ihracat/ithalat oranı: % 61 2002 yılı sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70 idi. Yani yapılan ithalatın % 70′i ihracat gelirleri ile karşılanmaktaydı. 2006 yılına geldiğinde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 61′e düşmüştür. 45-En düşük kamu yatırım/GSMH oranı: % 1,4 Kamu yatırımlarının GSMH içindeki payı % 1,4′e inmiştir. Halbuki bu oran Refah-Yol Hükümetinde % 2,2′idi. 46-En düşük tarımsal desteklemeler/GSMH: % 0,7 Tarımsal desteklemelerin GSMH içindeki payı binde 7 gibi çok düşük bir düzeye inmiştir. 47-En düşük yatırım/bütçe giderleri: % 5 Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay % 5′e inmiştir. Bu oran 1999-2002 yılları arasındaki Ecevit Hükümeti döneminde bile % 6 oranındaydı. Aynı oran Refah-Yol Hükümetinde % 8 idi. 48-En düşük tasarruf düzeyi: % 16,6 AKP döneminde vatandaşların satınalma düzeyi ve gelirleri sürekli gerilediği için; tasarrufların GSMH’ye oranı % 16,6′ya düşmüştür. Bu oran en düşük tasarruf oranıdır. Tasarruf oranının düşmesi, yatırımlara yönelecek kaynakların azalttığı gibi yurtdışına bağımlılığı da artırmıştır. 1999-2002 yılları arasında tasarrufların GSMH’ye oranı yani GSMH’nin tasarruf edilen kısmı % 19,2 idi. Refah-Yol döneminde tasarrufların GSMH’ye oranı % 21,3 idi. 49-En düşük reel döviz kuru: % 60,2 AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 tarihinde Dolar kuru 1.650.000 TL idi. 2003-2006 yılları arasında toplam enflasyon % 53 oranında olduğu için, Dolar kuru enflasyon kadar artsaydı bile 2006 yılı sonunda Dolar kurunun en az 2.524.500 TL olması gerekirdi. Halbuki yüksek reel faiz-düşük döviz kurunun teşvik ettiği sıcak para girişi nedeniyle ülkede yapay bir döviz bolluğu oluşmuş ve Dolar kuru 2006 yılı sonu itibariyle 1.420.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Merkez Bankası hesaplamalarına göre TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru Kasım 2002′de 123,7 iken 2006 yılı sonu itibariyle 160,2�ye yükselmiştir. Yani döviz kuru % 60,2 oranında değer kaybetmiş ve olması gereken değerin % 60,2 oranında altına düşmüştür. Bu oran 1980 sonrası en düşük reel döviz kuru oranıdır. Reel döviz kurunun bu denli düşük tutulması, ithalatın patlamasına ve dış ticaret açığı ile cari açığın kontrol edilemez düzeylere yükselmesine yol açmıştır. 50-En düşük reel ücretler: % 23 oranında düşüş AKP döneminde yaşanan ekonomik büyümeye rağmen ücretler enflasyon kadar artırılmadığı için reel ücretler sürekli gerilemiştir. 2003 ve 2006 yılları arasında kişi başına üretimin % 35 oranında artmasına karşılık, ücretlilerin reel gelirleri % 23 oranında gerilemiştir. Enflasyondaki düşüş ve ekonomik büyüme, çalışanların gelirlerini artırmak yerine geriletmiştir. Alıntıdır
  21. Muhammed ve Kur-an'a inananların yukarıdaki cümleyi yazışlarından, Muhammed'in kitabını ne kadar tanıdıkları apaçık ortada. Bunun böyle olmasına rağmen bizleri Muhammed'i tanımıyor, Kur-an'ı bilmiyorsunuzlukla suçluyorlar. İşte alın size bir çok örnekten bir tanesi. Şimdi siz karar verin, kim tanımıyor Muhammed'i ve Kur-an'ı???
  22. Ben çocuğuma erken yaştan itibaren sorumluluk verdim. Buna rağmen onun yapmak istediği bir konu olup ta bana mantıken ters gelmişse, neden bana mantıken ters geldiğini onun anlayacağı bir lisanla anlatmaya çalıştım. Ben çalıştığım için oğlum aslında anneannesinin oğlu idi ve bilirsiniz anneanneler torunlarına istediklerini alır, istediklerini yedirirler. Fakat ben oğluma ''evladım bak anneannen senin bir dediğini iki etmiyor, ama anneannen aramızda olmadığı zaman benim sana anneannen gibi davranacağımı sanma. Ve anneannemiz aramızdan ayrıldı. Fakat oğlum benim ona dediğimi aklında tutmuş olması lazım ki, onu isterim bunu isterim lafı hiç duymadım. Şimdi büyüdü ve benim ona söylediğim bir cümle daha var. ''Oğlum sakın evleneceğin kadını annen sanma.'' Bu cümlenin ne anlama geldiğini o biliyor.
  23. muki

    Beşiktaş Kültür Merkezi BKM

    Nerede ne var açısından bu başlığı öne almakta yarar var.
  24. Doğrular ne zamandan beri art niyet oldu? Ama elbette, sizler için dindar kişilerin din hakkında yazdıkları samimi, diğerlerinin yazdıkları art niyet. Böyle zihniyetlerden başka ne beklenir ki.
  25. Anlaşılan o dur ki, bunların hepsi birbirine insanın insana baktığı gibi değil de, başka amaçlarla bakıyorlar.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.