Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

muki

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    1.848
  • Katılım

  • Son Ziyaret

muki tarafından postalanan herşey

  1. İçerlerdi, içerlerdi... Ha bu arada, lezügmaşay evrenine önümüzdeki Perşembe, saat 13.30 a bilet ayırttım, haberiniz olsun.
  2. Birkaç haftadır cumartesi akşamları Kral tv de yayınlanan “Duvarların arkası” adlı belgesele takılıyorum. Hele hele; sek sek sekme, sansasyon çıkarma, jüricilik oynama yarışmalarından, benim gibi boğulanlar için iyi bir kaçamak oluyor. Biraz daha dünyayı, bizimle aynı dine mensup olan ülkelerdeki kadınların mevcut yaşantılarından, sorunlarından haberdar oluyorsunuz. Güzel ve düşündürücü bir belgesel… Hele şu dönemde, cumhurbaşkanının eşinin dâhil bir sürü kabine üyesinin eşlerinin başı örtülü olduğunu düşünürseniz, çok daha fazla düşülmesi ve değerlendirilmesi gereken bir belgesel. “Başörtülü” diye özellikle bahsettim çünkü bizde başörtüsü gelenek değil inançla sembolize edilir. Zincirleme zihin bağlantılarıyla biz, bizi yönetenleri düşündüğümüzde tütsüsü eksik bir dini ayinden çıkan fetvaların Ali Cengiz oyunu gibi tefsir edilerek halka sunulmuş şekilleriyle muhatapmışız gibi geliyor. Elimizde değil, olmasa da bu böyle, mevcut görüntü bilincimize başka bir gönderme yapamıyor. Mevcut kabinedeki bakanların eşleri örtülü olsa da, eğitimleri üst düzey, kültürleri yakışır, giyimleri modern. Bu gün onlara da sorsanız, bu haklarınız elinizden din adına elinizden alınmasına razı olur muydunuz? Diye… Din adına bile olsa, hiç kimse insani haklarını kendi elleriyle teslim etmek istemez. Yinede din adına, yeni özgürlükler aramak peşindedir o da ayrı. Yani arayışlar mevcut özgürlüğün üstüne daha ne kadar elde ederize doğrudur. Hiçbiri kendimizi daha ne kadar esir ederiz değildir. O sebeple “din” menşeili istenen özgürlüklere tek kaşımızı kaldırarak bakıyorum doğrusu. Çünkü, bu çok güzel kullanılabilir, felaket belki özgürlük diye diye gelebilir. Geçen hafta Duvarların Arkası belgeselinde Yemen den bahsediyorlardı. Oradaki yaşamdan görüntüler veriyorlardı. Kadınlar bir tek gözleri görünecek şekilde, tepeden tırnağa siyah bir şekilde çarşaf gibi bir giysiyle dolaşıyorlar. Yüzünün tam olarak görünmesi yörede yaşayanlarca “kötü kadın “olarak ifade edildiğinden, kadınlar iffetlerinin tescili için bu kadar örtünmeleri gerekiyor. Kadınlar özgürlük için dinin sayfaları arasında, erkeklerce yazılmış geleneksel kitap, yorum ve fetvalardan cümlelerle hak aramaya çalışıyorlar. Zira bahçede bile böyle çalışmaları gerekiyor. Renkli giyinemiyor, dışarıda dolaşamıyor, sesinin duyulmaması gerekiyor, eş seçemiyor erken yaşta evlendiriliyor, boşanamıyor. Kendi başına asla dışarı çıkamıyor (vs,vs…) Bir köle zinciri eksik yani.. Bu gün orada üniversiteyi okuyabilmiş çok az kadın var ve kadınların yüzde seksen beşi okuryazar değil. Kadının okuryazar olması erkeklerin işine gelmiyor ve mekruhtan sayılmış. Bütün bu yapı dini fetvalarla desteklenmiş. Okumuş kadınlar dışlanmışlıklarıyla ses getirmeye, kadın haklarını savunmaya çalışsa da nafile. Erkek egemen yapı geleneksel ve dinsel baskıyla son derece güçlü… Okumuş kadınlar bunun farkında ve bunu değiştirmek için, en basitinden okuma, evlenme, yüzünü gösterme hakkını elde edebilmek için bile, yine o tutucu fetva veren erkeklere muhtaçlar. Her şey fetvaların tesirinden geçiyor çünkü. Kadınlar ve erkekler bu ortamda, bu yargılarla büyüyor, onlar böyle evlat büyütüyor, aynı düzen doğurarak devam ediyor. Bir konuşmacı bey, “kadınların söz sahibi olabilmesi için en az yüz yıl gerek bu ülkeye diyor” Yüz yıl… Bir laik düzenin kurulması için, aklın hukukun sağlanabilmesi için, kadınların hak sahibi olabilmesi için en az yüzyıl… Hani “laik düzen” deyince dindarların ister istemez yüzünü buruşturduğu o düzen… Halbu ki, o düzen sayesinde o kadar örtülü öğrenci “hak” isteriz diye dışarılarda gösteri yapabiliyor. Sesleri çıkıyor, istediğini giyiyor, istediği şekilde konuşuyor. O kendinsin kendince alternatif diye düşünebildiği sisteme rağmen. Zannediyorlar ki, sistem değiştiğinde, ya da kendi istedikleri kıvama doğru büküldüğünde her şey güllük gülistanlık olacak. Kişi kendi mevcut özgürlüğünün üstüne, yenisi gelecek zannediyorlar. Zannediyorlar mı ki, din esaslı bir düzen, “hak” düzen olacak… O halde, hangisi daha hak diye düşünmek lazım; burkalarıyla bile dışarı çıkmaları zor olan, okuma hakkı “din “ adına elinden alınan kadınlara uygulanan düzen mi hak, İran’da saçının teli için ceza kesen kanun düzenlemeleri mi hak, yemende hiçbir hakka sahip olmayan kadınların yaşadığı düzen mi “hak”…Çoğaltabilirsiniz… Din kaygan bir zemin sunar insanlara ve fikirlere. Asli kaynağa en yakın oldukları dönemde dahi, yorum farklılıklarından mezhep ayrışımı olabiliyorsa, bir alimin öğrencisiyle kendisinin düşüncesi aynı kaynağa rağmen farklı olabiliyorsa, zaman-mekan-coğrafya-kültür bileşeniyle yorumlar fark edebiliyorsa, “ din” bazlı çok istismarların olması muhtemeldir. Çünkü bir doktrine dayanmış hiçbir kural karşı çıkılamazdır. Kutsallaşır ve itiraz kabul etmez. Böyle bir durumda adaletsizlik ve hukuksuzluk bile, bu kaygan zemin içerisinde “iyi niyet” le sunulan ard niyetlilerce silah olarak kullanılabilir. “Allah böyle istiyor” deyince mühür konur… Bu gün; [Azhab süresi 59 nolu ayeti ”Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’min kadınlara söyle; dış elbiselerini üstlerine giymelerini söyle, bu onların (özgür ve iffetli) tanınmaları ve eziyet görmemeleri için daha uygundur…”] ayetine bile üç farklı yorum var. Biri, tıpkı Yemen’deki gibi, tanınıp da zarar görmemesini; tanınmayacak, kimliği anlaşılmayacak şekilde örtünmek olarak yorumlayanlar var… Diğeri, özellikle bu ayetin geldiği dönemdeki gibi, müslüman kadınlarla olmayanların bir birinden ayırt edilmesi için, iffetli görünmeleri özellikle cariye ve kölelerden ayırt edilmeleri için örtünmesi yorumunu getirir ki; Asıl mesele Müslüman olduğu belli olsun… Kendisi saklansın değildir, bizzat belli olsun kim olduğu… En yeni yorumların biri de, artık kadına zarar gelmesi örtüsü ile alakalı değildir. İffet, müslüman olmak ve başörtüsü ayıracından geçmiyor. Dolayısıyla örtünmeyle ileri sürülen sebepler şu an için geçerli sebeplerden değildir. İffet günümüz şartlarınca sağlandığı sürece, başörtüsü şart değildir. Bu karmaşık yorumlar benim şu anda aklıma gelen bir sürü vakadan sadece bir tanesi belki. Ülkemdeki kadınların; başörtülü ya da başörtüsüz, inançlı yada inançsız vakti zamanında Atatürk’ün görüp tedbirinde ısrar kıldığı laikliğin kıymetini anladıklarını düşünüyorum. Zira “din” temelli kurallar en çok kadın üzerinde baskı oluşturuyor, umarım özellikle dindar olanlar bunun farkındadır. Bu gün başörtüsü eylemi adına yürüyüş yapanların, yarın din adına sömürülmeyeceğinin garantisi yok. Umarım sınırlarını biliyorlardır. Bize yüzyıl bahşeden Atatürk’ü rahmetle anıyor, kişisel yaşam özgürlüklerimiz için, özellikle kadınların laiklik ilkesine daha çok sarılmalarını umuyorum… Alıntıdır Bu vesileyle buraya başka bir yazı daha eklemek istiyorum. HİÇ YAŞANMAMIŞ ÖZGÜRLÜĞE AĞIT 1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayırtısına bile varamadığımız o kücücük özgürlüklerimizi çiğnediler. "Mümin kadın başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken. 2) Üç - beş gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttukları bir nokta vardı, vidayı yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün. 3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar. 4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde İran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda şehevi duygular uyandırır" diye. 5) Bundan böyle doğum günü partilerinde, düğünlerde kadın - erkek bir arada eğlenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "ağlayınız, ağlayınız ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imanınızı tazeler" demişti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....). 6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin. 7) Hıncahınç dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazlığın pencelerinde can veriyordu. 8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler. 9) Vedalaşma şansları bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler. 10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarından çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasının, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun..... 11) Bir sabah 'Lanetabad'a sessizce gömüldüler. "İktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir. 12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler. 13) Sol’dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler. 14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler. 15) Öyle ya demokrasiye, iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. İktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı. 16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demokrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar. 17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netleştirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarında boğdular. 18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konuşan kitlelerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle. 19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladı kulaklarda. Atom bombası gibi bir yıkıcı güçle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir." 20) Kisisel anlaşmazlık sonucu bir arkadaşını bıçaklayarak öldüren o ********* yaratığın savunmasına tanık oldum "rehberimize, ruhullaha küfredince dayanamadım, beni tahrik etti." 21) Sonuç: Bir madalya takmadıkları kaldı o ********* yaratığa (Sivas'ta yakılan canlarımızı ve sonrası gelişen olayları anımsadığınızdan eminim). 22) Öyle ya, öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar. HİÇ YAŞANMAMIS ÖZGÜRLÜĞE AĞIT - II; Tahran'da yeni açılan Kayali Park (Park-e Sengi), dogal yapısı ve güzel bitki dokusu nedeniyle son derece ilgi duydugum bir parktır. Parkın en sevdigim köşesi ise büyük bir blok taş'tan dudak şekli verilerek oyulmuş çeşmenin yakınındaki banktı. 79 Subatinda İran'da gerçekleşen ve adına "İslami Devrim" denen o felakete doğru hızla sürüklenen 2500 yıllık bir uygarlığın çöküşüne tanık olmak, bir ulusun daha yeni yeni filizlenen özgürlük umudunun ve onurunun ayaklar altına alınması, son derece acı bir deneyimler dizisini yasatmıştır bana. O süreçte, bir daha Kayalı Park'a gitme şansım olmadı. Ancak sonradan duyduğum kadarı ile, "böyle sanatın içine tüküreyim" kafasında olanlar o güzelim dudak şekilli çeşmenin suyunu kesmekle kalmayıp, genel ahlaka uygun olmadığı icin, bir gün ortadan kaldırıvermişler. Siz o dudaklarda susuzlugunuzu gideremediniz. Peki, şöyle gönlünüzce istediginiz müzigi, istediginiz yerde ve zamanda dinleme hakkından yoksun kaldınız mı? Ya, eşinizle (sevgilinizle, flörtünüzle demiyorum) elele sonbaharda bir orman yolunda yürümenize kimse engel oldu mu? Güzelim yaz aylarının sıcağında denize mayo ile girdiginiz icin tekme - tokat bir araca bindirilip, günlerce hakarete uğrayacağınız gözaltı hücresine atıldınız mı? Kısa pantolonunuzla evinizin bahçesindeki çimleri biçerken, kendilerini sizin namus bekçiniz olarak görenlerin saldırgan söz ve davranışlarına hedef oldunuz mu? Kırk yılın başı canınız çektiğinde içeceğiniz bir yudum biradan yoksun kaldığınız için, evde bira yapmasını, votka damıtmasını öğrenmek zorunda kaldınız mı? Evinizde ara sıra oynadığınız tavlanızı şömineye atıp, müzik kasetlerinizi tavan döşemelerini söküp gizlediniz mi? Peki, ya bir gün açık renk takım giysilerinizi giymenin, kravat takmanın yasak olabileceğini, kravatınızdan tutulup yerlerde sürükleneceğinizi düşünüzde görseniz inanır mıydınız? Ya da, kısa kollu gömlek ile (bayanlardan söz etmiyorum) dolaştığınız için, güvenlik güçlerince gözaltına alınacağınız aklınıza gelir miydi? Ya siz bayanlar, yazın gölgede 40 - 45 derece sıcaklıkların olağan olduğu bir kentte dışarı gezmeye, alışverişe çıkarken kalın çorap, ayak bileklerine kadar uzun bir manto, saçınızın bir tek teli bir görünmeyecek şekilde başörtüsü takmak zorunda kalabileceginiz, hic aklınıza geldi mi? Peki, ya miras hukukunda payınızın oğlan kardeşinizin payının yarısı kadar olabilecegi? Eşinizin çok eşlilik hakkını kullanmayı aklından geçirebileceği? Tabii, bu sizi o kadar korkutmasın. İkinci, ya da üçüncü kadını kendisine hak gören eşiniz, yine de sizin "rızanızı", yani olurunuzu alma zorunda. Yalnız unutulmaması gereken bir küçük nokta var. Eger rıza göstermezseniz, evinizin reisi, ailenizin karar vermede en yetkilisidir ve siz kocanızın sözüne (kararına) karşı gelirseniz, sizin olurunuzu isteyen etiniz, sizi yatakta yalnız bırakmaktan dövmeye, belki de boşanmaya kadar uzanabilecek bir dizi yaptırım ile düşüncelerinizin değişmesine neden olabilir.
  3. Ramazan ayı değildi herhalde!
  4. muki

    Ateist İman

    Tek bir tanrıyı tanıyıpta, çağ, toplum, alışkanlık, zevk, devlet, ırk, kadın, para, şöhret, sebepler, tabiat, tesadüf gibi çok sayıda tanrılara itibar edenlere ne demeli?
  5. Kuran'ın Allah'ının ****** zevklerini tatmin ettiği yer.
  6. muki

    Unutturmayın...!

    Ne mi faydası oluyor? Halk olarak sadece bililendirilmiş oluyoruz. Borsanın rekor üstüne rekor kırmasının faydalarını görenler görüyor. Bunların da kimler olduğunu tahmin etmemize gerek yok, biliyoruz.
  7. Elbette yargılanması gereken nicelerinin de günü gelecek... Bunların kimler olduklarını tek tek yazmama gerek yok sanırım.
  8. muki

    kim bunlar *****..

    Erdoğan: 'Bu seçimi millet kazanmıştır. Millet iradesi bize değişim ve gelişmeye devam dedi' dedi. Aslında bu seçimi millet kazanmadı, millet ancak Erdoğan ve tayfasının ceplerinin daha fazla dolmasına, vatanın satışına devam etmelerine, halkın -yani kendilerinin- dahada fakirleşmesine ve sadakaya muhtaç olmasına neden oldu. Bu dönemde kişi başına milli gelir 10 bin dolar olacakmış, öyle dedi.
  9. muki

    kim bunlar *****..

    Sevgili dream, bu ağlanacak bir durum.
  10. muki

    kim bunlar *****..

    Sayın Tengeriin boşig, bu yazıklarınıza katılıyorum. Türkiye'de kendini bilmez sürüler olduğu müddetçe demokrasiden bahsetmek saflık olur.
  11. Siz şu Kuran'ı bir kez daha yazılanların bilincinde olarak okusanız...
  12. muki

    ÜLKE SOYULUYOR...

    Şeriat hevesiyle, veya menfaat çıkarlarından dolayı, veya dinci olsun da kim olursa olsun mantığı ile sandık başına gidenler, bu vatanın ve milletin geleceği ile oynadıklarının farkındalar mı acaba?
  13. Degerli Arkadasim burda bulunmak gurbetten daha zor.? senin gibi degerli arkadaslar ,beni burda ayakta tutuyor,,cok yoruldum yazmak istetiklerimle degil yazmak istemediklerimle basbasa kaldim.!

    senin yazilarin konularin herzaman benim önüme gecen sis perdesini aralamistir..

    Saygilarimla Hoscakal

  14. Düzeltilecek o kadar çok yanlış hesap var ki, hele bir AKP'nin yüzünden kamburlaşmamız düzeltilsin, ona da zaman gelecek.
  15. Bunların hiç biri, hiç olmazsa Vatanı, Milleti satmadı. AKP ise; Dünümüzü, Bugünümüzü, Yarınlarımızı sattılar. Bu satıcıları desteleyenler de yarın çocularının, torunlarının yüzlerüne nasıl bakacaklar acaba??????
  16. Sevgili BrainSlapper, ben alınganlık yapmadan son şıkkı işaretledim
  17. Sayın sarıgöl, burada sayın katakuta'nın yazdığı yazılara bu gibi cevaplar vereceğinize, onun yazdıklarını çürütme yoluna gitseniz (mümkünse tabi).
  18. Maide 38- Yaptıklarına bir karşılık ve Allah'tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Ne diyor burada; "hırsız erkek ıle hırsız kadının ellerini kesin''. Yani siz bir kilo baklava da çalsanız, bir kilo altın da çalsanız verilecek ceza aynı. Buna karşılık, ihaleye fesat karıştıp böylelikle çatır çatır yetim hakkı yemek veya depremde ölümlere neden olan malzemeden çalma eylemi de hırsızlık olarak tanımlanmaz ve şeriat uygulanan bir ülkede bunların eli kesilmez. Ne ihaleye fesat karıştıranın, ne de malzemeden çalanın eli kesilmezken bir kilo baklava veya bir kilo altın çalanın eli kesiliyor. Eh, elbette Muhammed'in zamanında ihaleler, malzemeden çalma eylemleri yoktu, bu yüzden Muhammed ileriyi tahmin edememiş. Allah'ta kendisine hırsızlığın türleriyle ilgili ileride olabilecekler/yaşanabilecekler hakkında bir tiyo vermemiş ki... Ne yapsın zavallı, o da hırsızlığı zamanında çalınan mallarla sınırlı tutmuş ve el, kol, bacak, kafa kesin demiş.
  19. Konu nerelere kaydı. Konu İslam ve Şiddet'ti yanlış hatırlamıyorsam. Neyse gelelim şu Çeçen'im, Kürdüm, oyum buyum meselesine. Kimin Atalarının nereden geldiği o kadar önemli mi? Benim Atalarımın bir kısmı Kırım, bir kısmı Özbekistan kökenli. Fakat bana sorarsanız ben Türküm ve beni Türkiye ile ilgili konular ilgilendirir. Atalarım zamanında bütün zorluklara rağmen kalsaydılar oldukları yerde. Neden geldiler Türkiye'ye. Bu yüzden oraların politik durumu, neyi nasıl yaptıkları, ya da yapmadıkları beni ilgilendirmiyor. İlgilendirse bile, kökenimin oraya ait olduğundan değil, beni dünyadaki gelişmeler ilgilendirdiği içindir ancak.
  20. Bu da Din adına yapılan ırçılık herhalde. Ama o zaman Allah katında herkes birdir demeyin bari, komik oluyor.
  21. Gene araştırmamışsınız! Astronot Neil Armstrong müslüman değildir! Astronot Neil Armstrong'un ayda ezan sesi duymasından sonra müslüman olduğu dedikodusu doğru mudur? Gerçekleri araştırıyorsanız, İngilizce ve Türkçeye çevrilen kendi yazılı açıklamasını okuyun. Aşağıda hem İngilizce hem de Türkçe olarak yazıları bulacaksınız. Astronot Neil Armstrong'un ayda ezan sesini duyduktan sonra müslüman olmadığına ilişkin kanıtları aşağıda bulacaksınız. İNGİLİZCE In the following some statements about this issue, authorised by Mr. Armstrong, to speak on his behalf. NEIL A. ARMSTRONG LEBANON, OHIO 45036 July 14,1983 Mr. Phil Parshall Director Asian Research Center International Christian Fellowship 29524 Bobrich Livonia, Michigan 48152 Dear Mr. Parshall: Mr. Armstrong has asked me to reply to your letter and to thank you for the courtesy of your inquiry. The reports of his conversion to Islam and of hearing the voice of Adzan on the moon and elsewhere are all untrue. Several publications in Malaysia, Indonesia and other countries have published these reports without verifi- cation. We apologize for any inconvenience that this incompetent journalism may have caused you. Subsequently, Mr. Armstrong agreed to participate in a telephone interview, reiterating his reaction to these nuke_stories. I am enclosing copies of the United States State Department's communications prior to and after that interview. Sincerely Vivian White Administrative Aide -------------------------------------------------------------------------------- Aşağıdaki ifadelerden bazıları Bay. Armstrong tarafından yetkilendirilerek, onun adına yazılmıştır. NEIL A. ARMSTRONG LÜBNAN, OHIO 45036 Temmuz 14,1983 Bay. Phil Parshall Direktör Asya Araştırma Merkezi Uluslararası Hristiyan Topluluğu 29524 Bobrich Livonia, Michigan 48152 Sevgili Bay. Parshall: Bay. Armstrong mektubunuzu yanıtlamamı ve nazik sorunuz için teşekkür etmemi istedi. İslama dönme ve ayda veya herhangi biryerde ezan sesini duyduğuna ilişkin raporların hepsi doğru değildir. Malezya,Endonezya ve diğer ülkelerde bu raporlar doğrulanmadan basılmıştır. Biz bu yetersiz ve uygun olmayan gazeteciliğin size olan olumsuz etkilerinden dolayı özür dileriz. Sonradan, Bay. Armstrong telefon ile görüşmeyi kabul ederek, kendisi hakkındaki hikayelere tepkisini dile getirdi. Amerika Birleşik Devletleri Senatosu'nun iletişim öncesi ve sonrası ifadesinin bir kopyasını ekleyerek mektubunu kapatıyorum. İçtenlikle Vivian White Yönetici Yardımcısı
  22. Bunları buraya alıntılamadan önce keşke biraz okuyup, araştırsaydınız! Yoksa sizin okumaya doymadığınız sadece Kuran mı? Kaptan Cousteau'nun gerçekten müslüman olduğu doğru mudur? Yoksa bu bir yalan mıdır? Jaques Cousteau'nun kendi kurumunun Fransızca, İngilizce ve Türkçe açıklamasını okuyun. Kaptan Cousteau'nun yıllar önce Atlantik Okyanusu ile Atlas Okyanusunun birleşmediğini ve karışmadığını farketmesi üzerine müslüman olduğu iddia edilmektedir. Hemen herkesin dilinde Kaptan Custo'nun müslüman olduğu zannedilmektedir. Acaba gerçekten de müslüman oldu mu? Bunu kendi kuruluşu olan 'Kaptan Cousteau Kuruluşu'nun açıklamasından öğrenmemiz gerekir. Original letter of clarification from the Cousteau Foundation (in French) (photocopy). English translation by Dr. William F. Campbell: Fondation Cousteau Monsieur Charles TUCKER 11A Chemin de Pennachy 69230 ST GENIS LAVAL FC/DC Paris, November 2, 1991 Sir, We have received your letter and we thank you for your interest in our activities. We state precisely to you that Commander Cousteau has not become a Muslim and that this rumor passes around without foundation. Very cordially, Didier CERCEAU chargé de mission -------------------------------------------------------------------------------- Türkçe Çevirisi şöyledir: Cousteau Kurumunun durumu açıklığa kavuşturmak için yazdığı orijinal mektup(Fransızca'dan Fotokopi) Türkçe çevirmen Gökhan (WebServant_G): Cousteau Kurumu Sayın Charles TUCKER 11A Chemin de Pennachy 69230 ST GENIS LAVAL FC/DC Paris, Kasım 2, 1991 Sayın ilgili, Mektubunuzu aldık ve etkinliklerimizle ilgilendiğiniz için teşekkür ederiz. Saygıdeğer Cousteau müslüman olmamıştır ve bu dedikodu kurumumuzun haberi olmadan yayılmıştır. Yüksek Saygılarımla, Didier CERCEAU chargé de mission (Kurum Sorumlusu/Yetkilisi) 1997 yılında vefat eden Kaptan Cousteau, Paris'teki Notre Dame Katedrali'nde yapılan Hristiyan töreni ile defnedilmiştir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.