muki tarafından postalanan herşey
-
İLYADA'NIN ACI GÜNÜ..:((
Sevgili İlyada, ailece başınız sağ olsun.
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Milletimizin karnını doyurduk, şimdi başkaları mı sırada? (gugukcuk Teşekkürler Cyrano .Konuya olan hassasiyetinden dolayı. kredi kartı ile olan aktarım 28/11/2007 tarih saat 19:00 itibarı ile tarafımdan yapılmıştır. Bir kum tanesi bile çeliği kesebilir.Yeterki arkasında diğerleri gelsin. Sevgilerimle,) Ayrıca bu bilgiyi özelden de paylaşabilirdiniz sayın gugukcuk, böyle milletin gözüne gözüne yardım yapılmaz.
-
Islam - "Religion of Peace?"
Sayın Cyrano, şu ateist, dinsiz ve misyoner konusunu buraya da taşımayın lütfen. Başka başlıklar altında zaten yeterince tartışılıyor. Bence siz, sayın Suheyla'nın alıntıladıklarını çürütme yoluna gidin, gidebiliyorsanız. Ben bir ateist olmadığım halde, Kuran'da yazılı şiddet olaylarından midem bulanıyor. Bir din kitabında Tanrı'nın, insanın insanı zorla imanlı yapması için öldürün demesine aklım hiç ermiyor. Ve ne yazık ki Kuran zorla, insanı insana öldürterek insanları inançlı yapma yolunu seçmiş. Ne de olsa: Arâf 179 "And olsun ki; cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri vardır; anlamazlar, gözleri vardır; görmezler, kulakları vardır; işitmezler. İşte bunlar, hayvanlar gibidirler ve hatta daha da aşağıdırlar. İşte gafiller ancak bunlardır." yukarıda yazıldığı gibi Kuran, Tanrı'nın yarattığı kulu hiçe sayıp, ona hayvan ve hatta daha da aşağı sıfatını yakıştırabiliyor. Bumudur Allah, cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık diyen? Cehennem için yaratılma durumunda, Kuran'ın Allah'ı insanlarla dalga geçiyor ve kendisine inanan insanları da diğerlerine cellat olarak gönderiyor.
-
Misyoner iddiası
Sayın 4mevsim, en iyisi 'tartışma' kelimesini kullanmayıp, bunun yerine 'tepki' kelimesini kullanalım, ne dersiniz... Her bir tartışılan tepki olarak algılanıyorsa, o zaman bizler hiçbir tartışmaya katılmayalım, yorum yazmayalım, sadece sizlerin yazdıklarınıza kafa sallayalım, hoşunuza gider mi? Sanki burada yazanlar, birisi bir şey yazdığında 'hadiiii hucum tepki verelim' diye mi düşünüyorlar sanıyorsunuz.
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Yok siz bir gidip bakıverin, size zahmet olacak ama...
-
Misyoner iddiası
Hiçbir insanın bu sorduklarınızı açıklayabileceğini sanmıyorum. Yani birisi çıkıpta, sizleri Allah çamurdan, sudan, havadan vs. yarattı derse ona da ben sorarım 'peki ama nasıl' diye. Yani bu soruların cevabı belki öldükten sonra bile verilemeyecek. Ancak, bir insan neden ateist veya dinsiz olur'a verilecek cevap; dinlerdeki tutarsızlıklar, adam kayırmalar, haksızlıklar, savaşlarlar, hakir görmelerdir bence. Sizin bu yukarıdaki sorduğunuz sorulara bir müslüman olarak verecek cevabınız var mı? Bilim bu sorduğunuz soruların nasıl'ını size söyleyebilir, ama neden'ini söyleyemez. Ama, 'neden' zaten bilimin cevaplaması gereken bir soru değildir. (Neden derken: Neden benim iki gözüm var, neden benim on parmağım var, neden bir başım var vs. gibi...)
-
ateislerle muhattap olmak günahmıdır?
Bakınız aşağıda bu konu ile ilgili olarak sayın halkalıyıldız alıntı yapmış. Sevap yazılmasını neden istersiniz? Sonunda Cennet vaadi olduğu için değil mi... Bu yüzden sizler en iyisi işi gücü bırakın ve 'milleti müslüman yapma' avına çıkın. Sorarım size: Siz İslam dinini ne kadar biliyorsunuz ki, ateistlerin yardıma ihtiyacı var diyorsunuz. Hem sonra ateistler, ateist olmuşlarsa ne yaptıklarını çok iyi bilerek yapmışlardır, kuşkunuz olmasın. Bu hazır cevapta Kuran'dan sureler olur herhalde. Ama şu var ki bir ateist bu tutarsız sureler yüzünden ateist olmuştur. Evet ya, bu durumda en iyisi biliyorsan konuş, bilmiyorsan sus. Ne demişler 'Sukut altındır'.
-
GERÇEKLER VE DOGMALAR
Düşünen insanların dogmaları dile getirmesi birilerini incitebilir. Peki, kimler incinir bu aydınlık sözlerden? Kimlerin çıkarına dokunur bu sözler. Bir çocuk doğduğunda ona olmayan, kanıtlanmayan olaylar anlatılır. Çocuk bu olayları, dogmaları gerçekten varmış gibi algılayıp hayatını bu yönde sürdürür. Kimler, bu olmayan, kanıtlanmayan, deneye tabi tutulmayan dogmalara inanır? Dogmalardan çıkar bekleyen herkes. Çıkarcılar neden dogmalara yönelir? İnsanoğlu evreni veya doğayı kavrayabilecek düşünce yapısını, evrimsel süreç içerisinde doruğa ulaştırabilmiş değildir. Bilim insanları beynin on bin yılda bir mikron değiştiğini söylemektedir. Bu süre, daha birkaç bin yıl önce mağaradan çıkmış insanoğlunun evrimsel değişiminin ne denli uzun yıllar alabileceğini bize göstermektedir. Buna ek olarak insanoğlunun evreni veya doğayı algılamasının, uzun yıllar alabileceğini düşünmek yerinde olur sanırım. Evreni veya doğayı algılayamamanın sonucu olarak insanoğlu, kendini yalnız ve çaresiz hissedebilmektedir. Sezgileşme (empati) yeteneği gelişmemiş olanlar, karşısındaki nesneleri kendine yabancılaştırır. Örneğin güneşi algılayamayanlar veya sezmeyenler onu tanrılaştırmak koşuluyla kendine yabancılaştırır. Aynı olay iki insan arasında da olabilir. Birbirini tanımayan iki insan karşısındakini kendine yağı (düşman) görebilir. Sezgileşme yeteneği olanlar evreni kavramaya çalışırken, bu yetenekten yoksun olanlar evrene yabancılaşmakla birlikte kendine de yabancılaşmış olur. Kendine yabancılaşanlar beniçinci (benmerkezci) bir yaşam sürerler. Bu yaşam kişiyi gerçeklerden soyutlar ve çıkara yöneltir. Çıkarlar hem evreni kavrayamamanın sonucu oluşan yalnızlığı unutturur, hem de kişinin düşünme eyleminin önüne geçer. Kısaca şöyle diyebiliriz: Kişi düşünmemek için her türlü çıkara başvurmaktadır. Düşünme eylemine geçmemek ya da yalnızlığa düşmemek için kişi kendine çıkar alanları oluşturmaya başlar. Çıkar alanı düşünemeyenler için bir haz kaynağıdır. Bu yaşam alanını kaybetmemek için, çıkar alanına sıkı sıkıya sarılırlar. Daha çok dogmalara inanır, daha çok kendi kendilerini kandırırlar. Yalanları haykıranları da ya yok ederler ya da gözdağıyla sindirirler. Sonra birileri çıkıp şöyle der; “İnananların duygularını incitiyorsunuz.” İnananlar gerçekten inciniyor mu? İncinen gerçekten duyguları mı, yoksa çıkarları mı? Düşünemeyenin duygusu olur mu? Duygu ne demektir? Dogmalara inananların, bireyci çıkarları savunanların duyguları gerçekten var mı? Bu sorular yanıt bekliyor? Dünyada milyonlarca aç insan yaşama savaşı veriyor. Bir yandan zenginler kasalarını doldururken, bir yandan yoksul çocukların derileri kemikleşiyor, kalbi küçülüyor. Savaşlar çıkıyor, insanlar ölüyor. Eksik beslenme, sağlık sorunları, eğitimsizlik dünyanın her yerini sarmış durumda. Oysa bunlardan dolayı kimsenin duygusu incinmiyor. İnandıkları dogmalar söz konusu olduğunda nedense duygular inciniveriyor. Düşünemeyenin duygusu olabilir mi? Düşünemeyenler, sezgileşemeyenler başkasının acısını duyabilir mi? Bence hayır; duydukları tek şey kendi yarar ve çıkarlarıdır. Düşünemeyenlerin hiçbir isteği yoktur. Düşünmemek için her türlü oyalanmada bulunurlar. Dogmaların kökeni düşünememektir; üretememektir, paylaşamamaktır, sevememektir. Çıkarcılar gerçeklerden korkarlar. Gerçekler onları incitir. Neden mi? Çıkar alanları, kargaşa alanları yok olduğu için; cennetleri elden gideceği, düşünüp acı çekecekleri için… Gerçeklerden, doğrulardan incinenler düşünmek, üretmek, paylaşmak, sevmek istemeyenlerdir. Düşünebilen insan gerçeklere ulaşmak için çabalar ve hiçbir zaman gerçeklerden incinmez. Düşünebilen insan okuyup bilgilenir ve var olan olumsuzlukları yok etmek için çalışır. Toplumun mutlu olması için elinden geleni yapar. Oysa düşünmeyenler/çıkarcılar asla düşünen insanları kabul etmezler. Düşünemeyenler kendileri dışında herkesin acı çekmesini isterler. Bu acı onların yaşam kaynağıdır. Birey toplum için vardır. Kendi çıkarını toplumun çıkarından üstün görenler her zaman gerçeklerden incineceklerdir: ta ki toplum oluşana dek. 06 Kasım 2007 Salı Tansel Semir
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Bizler de halk olarak ekmeklerine yağ sürüyoruz...
-
BU YAZI ANLAYANA!...
Sayın gelincik, ben artık Türkiye'de hangi kurumlara, hangi kişilere inanmam gerektiğini bilmiyorum. Birileri dini kullanıp ülkeyi batırıyor, bir diğeri terörü... Ve bunların şakşakçıları da yakında kardeş kavgasına başlayacaklar. Sen ben çekişmeleri ile bu ülkenin nereye sürüklendiğinin farkında değil mi bazı kesimler? Halkın bundan çıkarı nedir ayrıca? İleride bir gün bu çekişmeler daha büyük boyutlara ulaşırsa kimin mağdur ve mazlum durumda olacağının bilincide değiller mi? Değiller ki herhalde, buralara kadar geldik. Bakalım daha nerelere gideceğiz.
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Siz de biraz açıp din kitapları okuyun, okuyun ki 'şu an hatırlayamıyorum' demeyin. Kendinizden emin değil iseniz, bir şey yazmaktansa, yazmayın daha iyi olur.
-
Kur'an son ve ebedi geçerli evrensel kitaptır iddiası
İşte bu! Başka söze gerek yok.
-
Metafizik dünyadan vahy alma iddiası
Geldiniz, ne oldu?
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Bu satırlardan benim anladığım: Kim olursa olsun, kendisine 'ben kralım, dolayısıyla ben Tanrı'yım, ben peygamberim, ben Tanrı'nın oğluyum' vs. diyen biri, ilahi güçleri de arkalarına alıp yapmadıklarını bırakmıyorlar. (Bkz. Bush)
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Mevlana kiiiim, bizler kim...
-
Kur'an son ve ebedi geçerli evrensel kitaptır iddiası
Sizin uğraşınız nedir sayın sarıgöl? Bir kitaba tutunup öbür dünya hayalleri kurmaktan başka?
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Sayın sarıgöl, yazdıklarınız komik olduğu için mi, her iletinizin altına gülücükler sıralıyorsunuz. Ha, ancak bilimsellikten uzak oldukları için, bu gülücükler sizin çaresizliğinizi simgeliyorsa, ona diyecek bir şeyim yok. 'O ne derse doğrudur', 'Gerisi teferruat' demekle de yazdıklarınızı haklı çıkarmak için yazıyorsanız, zahmet etmeyin derim ben size.
-
Kur'an son ve ebedi geçerli evrensel kitaptır iddiası
Teşekkürler sayın yersoy...
-
Yabanci bir kelimenin Türkce`ye olusmasi
septik - sıfat, felsefe Fransızca sceptique - kuşkucu kritik - kritik isim, edebiyat Fransızca critique 1 . Eleştiri. 2 . Ciddi. 3 . sıfat, mecaz Nazik.
-
Biraz hoşgörü!
Sayın Cyrano, daha önceki iletilerde Osmanlı'nın neden milleti müslümanlığa zorlamadığı yazıldı. Ayrıca, tekrar yazıyorum: Konu hoşgörü! Şu an size Muhammed'le ilgili öyle çok açık olmayan bir fıkra anlatılsa, tepkiniz ne olur?
-
Bunlari biliyor musunuz?
Bir haftada neden 7 gün var Birinci görüs: Bu görüşe göre haftanın 7 gün oluşu konusunda kesin bilgilere sahip değiliz. Ama büyük bir ihtimalle güneşin doğuşu ve batışı, ayın geçirdiği devreler ve kadınların adet görmelerindeki safhalar, haftanın 7 gün olarak belirlenmesinde rol oynayan mistk etkenlerdir. Annenin tanrıça olarak sevilip hürmet görmesini, hayatın sembolü olan doğurganlığını, babil ve asurların tanrıçası İştar da ve Mitolojinin diğer tanrıçaları Astrate, Demeter, Isıs ve diğerlerinde görmekteyiz. En eski bilgilere göre bile kadınların adet devreleri (Menstruationszyklus) ortalama olarak 29,5 gün olarak belirlenmektedir. Bir adet devresi dört bölüme ayrılır. Ve her bölümün kadının organizmasında yol açtığı kendine özgü belirli değişiklikler vardır. Bugünkü tıbbın verilerine göre Menstruum, Postmenstruum, Intervall ve Praemenstruum(türkçelerini bilmediğim için latince terimleri olduğu gibi alıyorum) diye adlandırılan bu bölümler yedişer gün sürmektedir. Bu düşünceden yola çıkarak Babillilerin haftayı yedi gün olarak belirledikleri ve babillerin kutsal sayısı 7 nin sonraları Yahudiler, Yunanlılar ve Romalılar tarafından benimsendiği öne sürülmektedir. Babillerde sene ilkbaharla başlıyor ve 12 veya 13 ay sürüyordu. Bir ayın başlangıcı olarak dolunay ın göründüğü ilk gün alınıyordu. Eski Mısır takvimi de bir seneyi 365 gün ve 12 ay olarak belirliyordu. Bir günün 12 eşit saate bölünmesini, dakikaları ve saniyeleride Sümerlere borçluyuz araştırmalara göre. Senelerin, ayların ve günlerin hesaplanması eski kültürlerde rahiplerin tekelindeki bir uğraşı idi bunun neticesi olarakta rahiplerin günlük yaşamda insanlar ve devletler üzerinde büyük etkileri vardı. İşin ilginç yanı birbirinden bağımsız olarak yürütülen takvim konusundaki belirlemelerde sistemler arasında büyük benzerliklerin bulunması. Bu benzerliklere rağmen bazılarının takvimi aya göre diğerlerinin güneşe göre hesaplamaları büyük karışıklıklara yol açıyordu. Ikinci Görüs: Romalıların haftası sekiz gündü. Her sekiz günde bir bütün işler durur ve Pazar kurulurdu. Köylüler bu Pazar günlerinde şehre gelir ve mallarını satarlardı. Belirli günlerin kendine has belirli özellikleri vardı. Pazarın kurulduğu gün belirli yerlere yeni yönetmelikler ve şehir idaresi konusunda ilanlar taş levhalara yazılırdı. Ay başlarında borçların ödenmesi gerekirdi ve faiz işlemeye başlardı. Belirli yıldızların ve yıldz takımlarının belirli zamanlarda görünmeleri ve bunlar belirli bir konstellsayona(birbirlerine karşı olan pozisyon ve durumları) geldiklerinde görülen kuraklık, yağmur, sıcaklık ve soğukluk gibi hava değişiklikleri insanları yıldızların dünya üzerindeki etkilerini araştırmaya yöneltti. Astrologların ve yıldız falcılarının saati. Yıldızlara atfedilen bu etki sonunda, milattan sonra ikinci yüzyıldan itibaren gezegenlere bağlı olarak 7 günlük hafta nın doğuşu başlıyor. Buna göre Hafta güneş günü (dies Solis - Sun – Sonne= Sunday- Sonntag) ile başlıyor, arkasından ay günü ( Luna- moon – mond= monday – montag) arkasından Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn geliyor. Romalıların gezegenlere dayanarak yaptıkları isimlendirme sonradan hıristiyanlar tarafından da benimsenmiş. Almanlar bu gezegenler için onların karşılığı olan Cermen tanrılarının isimlerini kullanıyor. Sunday-Sonntag latince-dies solis (Güneş'in günü) (ya da Dominica) germence-Sonne-Güneş Monday-Montag latince-dies lunae (Ay'ın günü) germence-Mond-Ay Tuesday-Dienstag latince-dies martis (Mars'ın günü) germence-Siu, Ziu - Savaş Tanrısı Wednesday-Mittwoch latince-dies mercurii (Merkür'ün günü) germence-Wodan, Wotan, Odin - Rüzgarın Tanrısı Thursday-Donnerstag latince-dies iovis (Jüpiter'in günü) germence-Donar, Thor - Havanın Tanrısı (Şimşek, Dolu, Gökgürültüsü) Tanrısı Friday-Freitag latince-dies veneris (Venüs'ün günü) germence-Freia, Freya, Frija, Frigga - Güzelliğin, aşkın Tanrıçası, Wotan/Odin'in karısı Saturday-Samstag latince-dies saturni (Satürn'ün günü) (ya da Sabbata) babilonca-sabattu- Kalbe, dinlenmesi için verilen gün Türk’lerde günler, biriç ikinç, üçünç diye sıralanır. Pazar Farsça "bazar" dan Pazartesi "Pazar ertesi" Salı Arapça (üç) Çarşamba Farsça "cehar senbih" (dördüncü gün) Perşembe Farsça "penç şenbih" (beşinci gün) Cuma Arapça "cem" (toplanma) Cumartesi "cuma ertesi" Ay isimlerine gelince: Ocak: Eski Türkçe'den od(ateş)dan odak/ocak (ateş olan yer ateşlik)(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Şubat: Süryanice'den, şabat/şobat.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryani dilinden, yılın ikinci ayı, ki yirmi sekiz (artık yıllarda yirmi dokuz) gün r.( Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Mart: Latince'den yılın üçüncü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den Mars(savaş tanrısı)tan martius (Mars'la ilgili olan,Mars ayı)(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Nisan: Süryanice'den, nisanna (kökeni Akad. nisannus)dan(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den yılının döndürcü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Mayıs: Latince'den, yılın beşinci ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den, maius (magnus/büyük, maior/daha büyük, maius)tan mayıs..(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Haziran: Süryanice'den hazaran/hazuran (sıcak, hazıran)dan haziran.(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Temmuz: Sümerce'den dummuzi'den, İbranice'de tammuz (efendi, bey anlamında).(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Ağustos: Latince'den augustos (Roma İmparatoru Agustos'un adından) tan ağustos.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Latince'den, yılın otuz bir gün süren sekizinci ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Eylül: Süryanice'den, aylul (eylül)dan, eylül (üzüm ayı). Hint-Avrupa dillerinde "eylül" ayının karşılığı yedi sayısıdır.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Yılın dokuzuncu ayı olup, otuz gün sürer.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Ekim: Türkçe, tarlaların ekildiği ay.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Kasım: Arapça'dan ayıran, bölen, kısımlayan anlamında.(Kaynak: Temel Büyük Türkçe Sözlük,Dr.Mehmet Doğan,Bahar Yayınları,1994,İstanbul.) Aralık: Türkçe, iki şey arasındaki boşluk.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
E valla, sayın demirefe'nin de dediği gibi, söylenen söylendi ve bunu ısrarla uzatmanız gereksiz artık. Ayrıca, sayın BrainSlapper'in yazdıklarına kimse katılmıyor demeniz de sizin hüsnükuruntunuz.
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
Sayın Cyrano, ittifaklar kurmayı, devletleri yıkmayı, şehir devletlerini birleştirip devlet kurma işlerini Muhammed Tanrı'dan vahiy alıpta mı yaptı? O zaman Muhammed ile Bush'un arasındaki fark ne? Tanrı bana 'George, git Afganistan'daki teröristlerle savaş' dedi, gittim. 'George, Irak'taki despotluğu bitir' dedi, bitirdim.
-
Cennet'de türban ve çarşaf olacak mı?
Türkiye, diğer bazı İslam ülkelerine nazaran daha çağdaş bir ülke. Böyle olmasına rağmen kadınlarımız daha hala çağdaş olamadıkları gibi, çağdaş olma yolunda adım da atmıyorlar. Neden? Koca olsun, çamurdan olsun... pardon paralı olsun, yakışıklı olsun, yatı katı olsun, arabası olsun... Kadınlarımız kendi ayakları üstünde durmayı denemiyorlar bile. Ha, denemeyenler yok mu var elbette, ama azınlıktalar. Bir çok kadın için koca ekmek kapısı, bazıları ise ekmek yanında peynir de yiyor. Bu yüzden yüzlerine tükürseler 'yarabbi şükür' diyorlar. Buna bir de dindeki 'kocanın yaralarından akan irini yalamak, ama yine de kocasının hakkını ödeyememek' eklenince hem bu dünyada, hem de diğer dünyada onlara biçilen kalıplar dışına çıkamıyorlar.
-
Misyoner iddiası
E ama, bir şey iddia edilecek tabii. Dinciler tarafından bunun en kolay yolu; ateist ve dinsiz birini misyoner olarak görüp, sözü geçen sitelerden kopyala yapıştır yapıyorlar suçlaması vazgeçilmez bir iddiadır.