Zıplanacak içerik

evrensel-insan

 Saygıyla Anıyoruz
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evrensel-insan tarafından postalanan herşey

  1. Bir ulkenin toplumunun verdigi uc cesit savasim vardir. Bagimsizlik Savasi Ozgurluk Hakki Savasi Sistem Koruma/Degistirme Savasi. Bagimsizlik savasi bir toplumun ulkesini isgal eden dis guclere karsi verdigi savastir. Yani kendi ulkesini kendi devletini kendisinin kurma, kendi ulkesini kendi yonetme savasidir. Ozgurluk hakki savasi, Toplumun ve farkli halklarinin kendi devletine yonelik ve iktidarina karsi yuruttugu ozgurlukleri (dini, milli, inancsal v.s.)isteme uygulama tanima ve temsil hakki savasidir. Sistem koruma/degistirme savasi Politik bir savastir. Ya savasanlar elde olan sistemi korumak icin savasirlar, ya da bu sistemi baska bir politik sistem ile degistirmek icin savasirlar. Devleti ve her turlu idareyi ele gecirme ya da elde tutma savasidir. Simdi soralim Turkiye'de kimler neyin savasini veriyor. Tarihselolarak 1919 ta baslatilan ve 1923 ile sonuclanan bagimsizlik savasi bitmistir. Bir ulke zaten dunya hiyerarsik siralanma sisteminde bazi ulkelere ekonomik ve politik olarak ister istemez bagimli olmak durumundadir. Ya da bu bagimlilik oyle bir duzeydedir ki, iktidarin kendi ic ve dis politikasi yoktur ve tamamen politikasini disa bagimli olarak yonlendirmektedir. Yalniz ortada fiili bir bagimsizlik savasi kalmamistir. Bu savas iktidar olarak verilen politika savasidir ve buna karsi savas vermek isteyenler ulke ici demokratik parti kurarak iktidara gelip bunu degistirmek isteyebilirler. Diyelim 1919-1923 Bagimsizlik savasi 1923-1946-gelen sistem ve devletin isleyisi 1946-1960 Cok partili sistem 1960- Darbe. Bu neyin darbesiydi, ulke fiili olarak bagimsizdi. Sistem mi tehlikeye girdi ve korunmak istendi? 1960-1971 donemi-Ulke fiili olarak bagimsizdi, verilen savasim neyin savasimiydi politik iktidar savasi mi? 1971-1980- Sag ve sol hareketi, Denizler, Yusuflar, Aslanlar; Neyin savasimini verdiler? Ulke fiili olarak bagimsizdi, sistemi koruma savasimi verdiler, sistemi degistirme savasimi? Sistem tehlikede ise bunun savasimi bagimsizlik savasimi degil; demokratik partili iktidara gelme savasimidir. Goruldugu gibui bu tarihe kadar henuz ozgurluk hakki savaslari yoktur. Ortada fiili bir bagimsizlik savasi da yoktur. O zaman tek olan sistemi koruma ya da degistirme savasidir. Burada da bir algi sorunu vardir. Sistem Ataturk'un bilinen sistemi ise; bunu koruma savasi ile diyelim sosyalist bir sistemi getirme savasi ayni midir? Yinebunu koruma savasi ile, sistemi dini bir icerige dondurmek icin verilen savas ayni midir? Denizler, yusuflar ve Aslanlar; Ataturk sistemini korumak icin mi yoksa sosyalist bir sistem getirmek icin mi savasmislardir? Yani tehlikede gordukleri bir sistemi korumak icin mi, yoksa o sistemi baska bir sistem ile degistirmek icin mi savasmislardir. Bu fark neye gore ortaya konur. 1980-2002 donemi; PKK, A.Ocalan, F.Gulen, T. Ozal devridir. Ulke tam bir politik degisime yonelmistir. Buradaki sorun da Kurt hareketi bagimsizlik savassimidir, ozgurluklerin hak talebi savasimidir? Ilki devlete karsi ikincisi demokratik olarak verilir, yani temsil hakki alarak. Simdiye kadar hic ozgurluk hak talebi vermemis bir toplumun kurt hareketini bu sekilde algilamak ta pek mantikli degildir. Cunku tarihi gelenek hep bagimsizlik savaslari uzerinedir. 2002-gunumuz AKP donemi AKP ye karsi ne savasimi veriliyor? Bagimsizlik savasi olabilirmi, nerden neyden bagimsizlik. Fiili olarak ulke isgal halinde degil, o zaman verilen savas AKP'yi iktidardan alma savasi. Sistemi koruma savasi. Ne sistem degisikligi ne de ozgurluk hak talebi savasi. Kisaca TC tarihinde verilen bagimsizlik savasindan sonra; verilen bir ozgurluk hak talebi savasi yoktur, sistem degisikligi savasi da yoktur. Sistem de ortadadir. O zaman geriye sadece parti eliyle politik ve iktidara gelme kalir. O zaman bu darbeler katliamlar, cinayetler idamlar hangi savasimin urunudur. Bati ise bagimsizlik savasi vermeyeli cok olmus. Ingiliz ic savasi ve Fransiz Ihtilali ozgurluk hak savaslari ve sistem degisim savasi. Ayni SSCB'savasi gibi. Iste TC tarihinde hic bir zaman ozgurluk hak talep edilmemis, sadece baslatilan ve fiilen biten bagimsizlik savasi ulke ici politika olarak surdurulmustur. Amac ya Ataturk ilkelerini korumak ya da karsi cikmak olmustur. Bu zaten bir sistem degistirme savasi da degildir. Demekki ulke ve toplumu algiya gore bagimsizligini fiili olarak ta almis olsa, istedigi sistemini oturtamamis ve bunu koruma mucadelesi vermektedir. Buradaki sorun ise bu savasin neye ve neden veriuldiginin acik olmamasidir. Ulke ve toplumu fiili isgal halinde degildir. Turkiye dunyadaki konumundan dolayi zaten politik ve ekonomik olarak emperyalizme ve emperyalist ulkelere bagimli olmak durumundadir. Iste bu bagimliligin ve iceriginin ne olacaginin farkli politik yanasimlaridir soz konusu olarak verilen savasim. Ne bir ozgurluk hak talebidir, ne de bir sistem degisikligidir.
  2. Sadece kahvemizi su yerine, sut ile yapiyor ve iciyorum. Diger kahveleri ise sade yani "sutsuz" icerim. Suya, sut katmam.
  3. Basligin "Guneydogu" olarak verilmesinin tek nedeni fenomenal yanasimin cografi bolgesini ortaya ortak bir nokta olarak koymak icindir. Guneydogu sorunu uc ana dalda ele alinabilir. Toplum ve farkli halk (Kurd halki) sorunu Teror ve terorizm Sorunu Siyasi ve iktidari sorun Bu uc dalda konuya bakildiginda, Toplum ve kurd halki sorunu, tamamen devleti ilgilendiren bir sorundur. Buradaki en buyuk sorunda, TC'de devletin hic bir zaman olamamis olmasi, sadece siyasi iktidarin elinde bir yonlendiren ve yoneten aygit olmasidir. Burada olmasi gereken, kurd halkinin kimlik ve hak ve ozgurluklerinin antiayrimci bir sekilde insan haklari ve evrensel hukuk temelinde dil, kultur, kimlik olarak taninmasi ve temsil edilmesinin saglanamamis olmasi sorunudur. Bu konuda devlet, referanduma giderek halkin ne istedigini, neden onu istedigini nasil istedigini arastirmasi ve ortaya bir istatistik cikarmasi gerekir. Buradan uc turlu gorus cikabilir, ayrilma, ozerklik ve antiayrimci hak ve ozgurluklerin taninmasi ve temsil edilmesi. Yapilan istatistikler Kurd halkinin ayrilmak ve ozerklikten ziyade antiayrimci olarak hak ve ozgurluklerinin taninmasi ve temsili temelinde TC bunyesinde yasam surmeleridir. Sorunun siyasi kismina gelindiginde, burada hangi siyaset ve ne icerikte olura olsun, TC toplumunu ve farkli halklarini dusunur, kisaca devletin olmasi gereken gorevini yuklenir bir siyasi icerik yoktur. Aksine sadece bu devletin vermesi gereken hak ve ozgurlukler bir oy ve duygu somurusu olarak her siyasi gorus bunyesinde degerlendirilmektedir. Burada bir sorun da bu bolge kurd halkinin parlementoya soktugu siyasi partinin halkinin yerine terorist gucun gudumundeki izledigi ve terorizmi "destekler" tavridir. Teror ve terorizm sorunu ise, hem ulke butunu hem de bolge adina guvenlik sorunudur. Burada da sorun devletin olmasi gerekirken, iktidarin kendi siyasi politikalari temelinde yurutulmesi bolge halkinin guven ve desteginden yoksun olmasi ve bolgede guvenligin saglanamamis olmasi sorunudur. Buradan da ozetlersek bir devlet yoksunlugu sorunu ve siyasi sorunun hem teror iciceligi hem de toplum ve halkinin hak ve ozgurluklerine yonelik olmayan ve ustelik bu hak ve ozgurlukleri politik cikar ugruna, her turlu somuruye maruz kilan sorundur. Buna hem genel hem de bolge siyasi parti ve gorusu dahildir. Bu acidan guneydogu cografi bolgesinin her turlu sorununun cozumu, devlet ve siyaset farkinda ve kararliliginda teror ile olan guvenlik mucadelesinde ve bunu siyasete karistirmama da, bolge kurd halkinin devlet olarak guven ve desteginin kazanilmasinda ve bu bolgedeki her turlu teror ve terorizm baginin kesilmesinde ve teror ve terorizm guvenliginde yatmaktadir. Devlet politikanin gudumunde kaldikca, teror ile siyaset birlikte oldukca, bolge kurd halkinin guven ve destegi alinmadikca ve teror ve terorizmden temizlenmedikce, o bolge halkinin hak ve ozgurlukleri tanimi ve temsili saglanmadikca, o bolge devlet disinda kalan her turlu agalik ve teror duzeninden kurtulmadikca, referandum ile kurd halkinin ne istedigi tespit edilmedikce cografi sorun uc farkli koldan ve derinleserek devam eder.
  4. "Kahvenin yaninda" degil; kahvemizi sut ile yapiyor ve "sulu" yerine, "sutlu" kahve iciyorum.
  5. Hem anima/animus temelli dogal zihniyet, hem de fenomen tabanli fenomenal zihniyet; insanoglunun egosal, cikarci, ayrimci, ve her turlu guce ve otoriteye dayanan hakim zihniyetidir. Bu zihniyet ile toplumsal olarak guc ve otoriteyi elinde tutan, yasalari, kanunlasri, devletleri, iktidarlari, kurumlari, sistemleri eliyle toplumda yonlendirici, yonetici ve yaptirimci olarak hakim zihniyeti temsil eder. Bu hakim zihniyetin toplum uzerindeki parcasal, zumresel, monarsik, teokratik, oligarsik, demokratik v.s. her turlu hakimiyeti saglamasi esastir. Bu oyle bir esastir ki, insanoglu ya bir tanrisal kul, ya da bir maddesel kole haline getirilir ve kullanilir. Tabiki buna karsi cikanlarda savasimini verir. Genelde yaratilissal, tanrisal, inancsal, ideolojik ve "guclu olanin dogru/hakli v.s. oldugu" algisina dayanan bu zihniyetin, hakimiyetini saglamasi icin tarihsel cesitli toplumsal donemler gecirmistir. Bunlar kisaca anaerkil, ataerkil toplumlar, koleci, feodal ve kapitalist toplumlardir. Burada henuz sosyalizme deginmeyecegim. Cunku tarih bize bunun da yerine gelemedigini ve baska bir hakimiyet zihniyetine donustugunu gostermistir. Tarihi kisa keserek; burjuvazi, yani sehirli hakimiyeti, toprak/toplum ulke hakimiyeti ve sonra gelisen somuru ve surgun hakimiyeti olarak kisaca siralayabiliriz. Iste burada sosyalist algi ve uygulamanin rolu dunyaya yeni bir hakimiyet getirmis ve sonraki emperyalist zihniyetin, ideolojisi inanci haline gelmistir. Tarihi bu baslangici, somurgeci/surgun zihniyetin yerine; "ulkelerin kendi kaderlerini kendi tayin hakki" ilkesini, bozarak Afganistan'a saldiran ve mudahele eden SSCB ile basladigini soyleyebiliriz. Iste SSCB'nin yikilisiyla, emperyalist zihniyet yeni bir icerige burundu. Bu icerik "saldiri/mudahele ve ulke kaosunu saglayacak olan terorizmi" insanoglu ile tanistirmasiydi. Ikiz kuleler ile birlikte baslayan bu surec, emperyalist zihniyetin; hakim zihniyetini tum dunyaya kuresel/global/merkezi v.s. yayma adina kendi yarattigi bir firsatti. Buradaki kandirmaca "teroru yerinde durdurmak" kandirmacasiydi. Halbuki terori baslatan ve kullanan ve kewndi toplumunu bile vurduran, bu emperyalist zihniyet idi. Burada zihniyet farkli isliyordu. O eski insansal olarak algilanan, demokrasi, devrimcilik, ilericilik, hak ve ozgurlukler, adalet, hak ve hukuk v.s. temelli tum degerler, bu emperyalist zihniyetin kendi amaci yolunda kullandigi birer duygu somurusu ve cikardan baska bir icerigi kalmiyordu. Soyle bir izlem veriliyordu "sizi biz koruyacagiz, sizin sorunlarinizi biz cozecegiz, sizi rahata, demokrasiye, hak ve ozgurluklere biz kavusturacagiz, sizin haklarinizi aramaniza biz yardimci olacagiz v.s." butun bunlari yerine getirmek icinde, bunlarin ideolojik inancsal yaratilmasi, kiskirtilmasi, orgutlenmesi gerekiyordu. Yani oyle bir zihniyetti ki bu; hem teroru baslatiyor, hem teroru durdurur gozukuyordu, hem saldiriyor, hem korur gorunuyordu; hem hak ve ozgurlukleri veriyor, hem de toplumlari biribirinden ayiriyor, boluyor ve savasima sokuyordu, hem icerden suyun baslarini elde ediyor, hem ulke sorunlarini kiskirtiyor, hem toplumu kaosa sokuyor, hem de bunu duzeltmeye barisi saglamaya soyunuyordu. Bunlari da kisaca tarihsel olarak hatirlayalim. Teror bahanesi ile dunyaya terorist saldirilar ile korku salmak, dunyada bir suru terorist gruplar yaratmak, ki Turkiye icin bu PKK dir. Sonrada bunun politik ve ekonomik nemasini toplama adina, Afganistan, Irak, Libya saldirilari. Seneler gecmesine ragmen bu ulkelerde gecen zaman hic bir kesimin lehine olmuyor. Belki ve gorunure, sirada Suriye ve Iran var. Bu arada onemli gelismeleri de unutmayalim. Direk temastan kacinmak ve geri planda kalmak adina, NATO ve uyelerinin filili devreye konulmasi, hem diplomatik, hem askeri saldiri anlaminda. Bu arada ulkkelerde cikarilan karisikliklarla, ulkenin "demokrasi hak ve ozgurlukler ihtiyaci" yalani ve kandirmacasi. Bu kullanilan kobay ulkelerin basinda su an Turkiye gelmekte. Tarihsel surec olarak biz buraya kadar gelen, hakimiyet ve emperyalist zihniyete, klasik sonu saldiri ile sonuclanan ideolojik inancsal kendine karsit gorunumlu emperyalist zihniyet diyelim. Butun bunlar olurken, bir yerde gozlem olarak sanki bu gelismelere karsi cikan, engeller getiren ve kendi pasta payina kendi gucu ile sahip cikmaya calisan; ve ABD nin basiniu cektigi Israil ve B.Britanya destekli klasik emperyalist zihniyetin de guc olarak karsisina almaya cekindigi ve gozunun yemedigi ulkeler ve gucler var. Bunun basini cin cekiyor. Rusya'da ana destekcisi. Bu iki ulke ne zaman emperyalist zihniyet bir ulke ile ilgili bir girisimde bulunsa, hemen devreye giriyor ve bir cesit karsi cikiyor. Yani bu iki ulke, klasik emperyalist zihniyeti uygulamadigi gibi, ona karsi da cikiyor. Ustelik emperyalizmin karistirmak ve saldirmak istedigi ulkelere destek veriyor ve yardimci oluyor. Iste bu emperyalist zihniyetin, yeni ve modern hakimiyet yuzu olan modern zihniyettir. Peki bu ulke yani cin ne yapiyor. Basta diyelim Afrika ulkelerine her turlu yayilmaci olarak ulkelerinin her turlu gelisimine yardimci oluyor, ulkelerini teknik ve modern yapilandirma olarak onlarla anlasiyor. Onemli olan butun bu yapilandirmada kendi ulkesinin meslektaslarini kullaniyor. Yani her turlu ekonomik yatirimini kendi cikari yonunde yapiyor. Kisaca ulkeleri ekonomik olarak kendine bagliyor, ama politik bir baglamaya, ulkelerin kendi ic duzenlerine karismamaya, ulkelere soguk ve sicak savas acmamaya yoneliyor. Iste o yuzden de bunu yapan klasik emperyalist zihniyete karsi ve rakip durumunda. Politik olarak klasik emperyalist zihniyeti karsisina almiyor, sadece guc olarak ona saldiri, ic karisiklik yaratma bazinda kendini gosterip "dur, ben de varim; pasta sadece sana ve fikirdaslarina ait degil" diyor ve "ayagini denk al, gerekirse askeri gucumu de kullanirim" gozdagini ve uyarisini da vermeyi ihmal etmiyor. Hatta bu en son gelisme Turkiye'yi dialog ortagi olarak aralarina uye almalari; "bakin biz NATO'ya da karsi degiliz" mesajini vermektir. Bir yerde cin'in basina cektigi bu yeni modern emperyalist zihniyet; bizlere belki de emperyalist zihniyetin iki asir sonra ozunu yeniden hatirlamamiza yardimci oldu. Ekonomik ya da politik, ic karistirimli, yatirimli, saldirgan ya da yatirimda calistirmali, soguk ya da sicak savas icerikli, ic islere karisim, elde etmeli ya da karisimsiz hangi yol ve yontem ile olursa olsun, emperyalist zihniyetin ozu degismez. Yayilimci, kuresel olmasi, kendi ulke sinirlari disindan her turlu beslenmesi, bu beslenme ile kendi topraklarinda kendince "demokrasiyi, hak ve ozgurlukleri v.s." saglamaya calismasi. Bir yatirip, uc almasi, yatirim yaptigi toplumlari kendine oyle veya boyle baglamasi. Kisaca hakim zihniyetin emperyalist zihniyeti "ulkelerin kendi kaderlerini kendi tayin hakki" ni tarihe gommustur. Cunku ulkeler ve toplumlar 21. yuzyilda "kendi yaglari ile kavrulacak, kendi gobeklerini kendi kesecek" bir durumda degillerdir. O yuzden oyle ya da boyle emperyalist zihniyetin hakim zihniyeti karsisinda teslim olacaklar, emirleri yerine getirecekler ve boyun egeceklerdir. Tum bu hakim zihniyetin hakimiyeti, sadece toplumlar uzerinde degil; felsefe, bilim, her turlu izm, ideoloji, inancinda uzerindedir. Cunku amac her turlu yol ve yontemi dusunce ve davranisi guc, otorite ile mubah ve mesru kilarak, "bu dunya bizim, sizlerde bizim emrindesiniz" demektedirler. Iste butun bunlar bize bir daha numenal yetinin bilincin, farkindaligin, numenal insanligin, ve de tum insansal degerlerin insan ve insanlik adina nasil kullanilmasi gerektigini, nasil bir yasam ve iliski, nasil bir duzen ve kurumlasmanin insanlik adina olacagini yeniden dusundurtmektedir. O yuzden kim hangi hakim zihniyetin arkasindan gidiyor, yasami dahil her turlu iliskisini buna endeksliyor ve sadece bu hakim zihniyetin, guce ve otoriteye tapan, teslim eden/alan, caresiz birakan her turlu degerinin pesinden kosuyor ve bunu da dogallik bilimsellik, inancsallik, ideolojik, etik v.s. nin akilci duygusal ve dogrusal algisi ile yapiyorsa; bir kez daha dusunsun.
  6. "Bir sey katamiyorum" derken, su disinda mi. Yoksa kafe zaten sade icilebilir. Ben "sut" derken, su yerine olarak soyledim. O yuzden "katmak" degilde, kahveyi "sut iler yapmak" soz konusu.
  7. Basliktaki kavramlar, aslinda algisal dogrulama kavramlaridir ve bilimsel olarak olgusal bir gozlemi evrensel onay almislik temelinde yoktur. Tarihsel olarak demokrasi bir cok anlam ve tanima burundurulmustur. Halk idaresi, azinligin cogunlugu idaresi, cogunlugun azinligi idaresi v.s. Ben burada demokrasiyi hak ve ozgurluk temelinde ele alarak degerlendirecegim. Demokrasi bir ulke ve toplumda her turlu dusunce ve davranisin dile gelmesi ve dusunceler arasi serbestce tartisma ve her turlu dusuncenin ifade edilebilmesidir. Yani sistem ve idaresi ne olursa olsun, esit ve firsatcilik olarak her turlu dusuncenin dile gelmesine izin verilmesi ve bu izin verilme temelinde taniminin, temsilinin olanakli kilinmasidir. Aslinda bu bir yerde katilimci demokrasiye isarettir. Gelelim otokrasiye, otokrasi tarihsel olarak pek bir anlam ve icerik degisikligine ugramamis, sadece demokrasi olarak cikar temelinde yutturulmaya calisilmistir. Otokrasi, emirsellik demektir. Yani idare olarak bir emir vardir ve herkes bu emire uyasr ve uymayan bertaraf edilir. Burada bunun ilk izlenimi, demokrasideki diktatorluktur. Yani demokrasisini bir emir olarak dayatmak. Bugun AKP'ye ve uyulamalarina baktigimizda, aslinda "ileri demokrasi" denilen sey "ileri otokrasi" yani "diktator demokrasi" algisidir. Iste boyle bir "demokrasi" algisinin icerigi otokrasi, "ilericiligi" de diktatorluktur. Kisaca "benim gibi dusunmeyen bertaraf olur" algisidir. Iste emperyalist zihniyetin, fiziki ve fiili icerigi guc ve otoritesi bu suru psikolojisinden ve korku felsefesinden kaynaklanir. Dolayisiyle onun bir emir kulu ve esbaskani olan AKP'nin de. Buradaki her turlu iktidar ve guc temelli otorite; hangi izmi savunursa savunsun, baskici, zorlayici, mudaheleci ve sadece kendi izminin demokrasisi temelinde oldugundan otokrattir ve diktatordur. Demokrasinin otokrat yani, genelde TC gibi toplumu birey bilincine ulasmamis ve devleti bireyi icin degil de, vatandasi devlet icin var olan algidaki idare seklidir. Yani demokrasi ya karsi cikan olmadigindan demokrat gorunur, ya da diger otokrat bir idare sekli vardir. Otokrasi ve diktatorluk her yonuyle baskici zihniyeti icerir. Cunku hem gorunurde hem de zihinlerde bir otokrasi soz konusudur.
  8. Kahvemiz, gunde en cok ictigim seydir. Nedense onun tadini ve verdigi her ne ise onu, baska hic bir sicak/soguk icecekte bulamam. Yemekten sonra, sohbette, v.s. onu yudumlarken, dusuncemi dusundurtmek ve kendimi sorgulamak, her zaman beynimin numenal yeti degisim ve gelisimine yardimci olmustur. Yalniz, 20 seneden beri kahveyi,suyla degil de; sutle icerim.
  9. Bir kisinin kendi kendini sorgulamasi ve degerlendirmesi ve bunu isteyerek ve de bilincli yapmasi, gelisim psikolojisinin temelidir. Yalniz burada bilincalti zorlamai yerine, bilincli bir sorgulama gerekir. Aksi bosluga dusmek, kararsizkalmak v.s. anlamindadir. Bu konuda "evrimci ve devrimci sorgulama" basligini okumani oneririm.
  10. Ikiside degil, bende ucarim. Yalniz bunu baskalartina soylediginde bir daha "ucma eylemini" ruyalarinda gerceklestiremeyecegin soylenir. Yalniz bunun dogru olmadigi, benim gozlemim ile bellidir. Cunku ben hem hala soyler ve de hala ucarim. Hatta bazan kendimi ucusa yatakta hazirlarim ve havalanirim. Oyuzden "telas etme" ve "kafana takma"
  11. Aslinda konusmak, bazan "iyi olmayani da iyi eder." Tabi ne zaman istersen, beklerim.
  12. Aslinda bunun boyle olmasi gayet dogaldir. Cunku bir dusunce ve davranisi numenal yetisi ile degerlendiren beyinlerin beyin ve numenal yeti duzeyi algi bilinc v.s. olarak farklidir. Iste bu fark kewndi farki temelinde bir dusunce ve davranisi kendi inanci ideolojisi ve kendi alisilagelmisligi temelinde degerlendirir. Yani ya onaylar ya da karsi cikar. Aslinda deli algisi bir yerde onu degerlendiren beyinin kendi beyin dusunce ve davranisina ters gelmesi ile paraleldir. Sonucta delilik o beynin kendinin yapamayacagi ya da yapmayi algilayamadigi ya da yapilmasinin yanlisligi temelindeki bir algidir. Tabi burada normal isleyen beyinlerin dusunce ve davranisi soz konusudur. Eger beyin fiziksel olarak ozurlu ise konu farklilasir.
  13. Insanogluna gozlem ve yansi veren, kendisi dahil bir fenomenin gorunumunun herhangibir degerlendirmesi sadece numenal yetinin soyutlamasidir. Buna en guzel ornek "Kargaya yavrusu anka gorunur" ornegidir. Yani bir fenomenal gorunumun numenal yeti degerine tasinmasi, onu tasiyanca karsitlik temelinde bir inancsal deger kazanir. Iste bu temelde birine cirkin gorunen, baskasina guze gorunur;l birinin iyi olarak algiladigini baskasi kotu olarak algilar. Kisaca tum insanoglunun ortyak olarak olgu temelinde degerlendirebilecegi bir etik ve estetik deger yoktur. O yuzden de bir dusunce ve davranisin bir gorunusun v.s. degerlendirilmesi karsitlik temelinde goreceli ve degiskendir. Buradaki gorecilik ve degiskenlik ayni beynin degerlendirmesinde de gorunur. A bilgi bilinc ve farkindaligi ile bir seyi iyi degerlendiren bir beyin, B bilgi bilinc ve farkindaligiyla ayni beyin olarak bu sefer ayni seyi kotu degerlendirebilir. Buna en guzel ornek ideolojik inancsal temellerdir. Onceleri mesela teist olan bir beyinin tum degerlendirmeleri, o beyin aveya antiteist olunca tamamen karsitlarina donusur. O gun savunduguna beyin, bugun karsi cikar. Buradaki degisken ve gorecelik, ayni zamanda mutlak kesin degismezin de karsitidir. Yani mutlak, kesin degismez ne bir etik ne de bir estetik deger ve degerlendirme tum insanoglu turunu hemfikir edecek sekilde mumkun degildir.
  14. evrensel-insan şurada cevap verdi: evrensel-insan başlık Felsefe
    Numenal Devrimi Gerceklestirme Asamalari Insanoglu turu birinin, birey bilisselligine erismis olarak kendi bireysel numenal insanlassmasini ve numenal devrimini gerceklestirebilmesi icin; herseyden once bilgisel, bilimsel ve bilissel zihniyetin vasfina ve vakfina erismis olmasi gerekir. Buradaki ilk asama; Yapilandirilmisligin bilisselligidir. Bunun icin serbest dusunurluk, yapilandirmaci epistemoloji ve qua felsefesinin matematiksel/mantiksal bilimsel, bilgisel ve bilissel algisi, kavranmasi,idrak edilmesi, farkindaligi ve bilinci gereklidir. Sorunun bilisselligi Ikinci asama ilk gerekliligin saglanmasinin getirdigi; yapilandirilmisligin her turlu bilisselliginin insanoglu turunun bir insanlasamama sorunu oldugunun algisi, kavranmasi, idraki farkindaligi ve bilincini getirir. Yani sorunun kaynaginin insanoglu dogal ve fenomenal zihniyeti oldugunu. Evrensel-insan zihniyeti Ucuncu asama da bu yapilandirilmis bilissel sorunun yapi ve isleyisinin yine matematiksel ve mantiksal bilgi temelinde her turlu ve her bir yapilandirilmislik temelindeki yapi ve isleyisinin analitik ve kritik analojik ve insanoglunun numenal insanlasmasina gore mana ve anlam cikarimi temelindeki cozumu, bozumu, ortaya koyumu asamasidir. Iste bu uc asamayi insanoglu turu biri bireysel olarak kendi oz iradesi ve matematiksel/mantiksal bilgisi ile ve bunlari her temelde konuda ve kavramda bilgisel bilimsel ve bilissel olarak surekli suregelen bir sure temelinde devrimci sorgulama ile yenilemesi, guncellemesi ve de cagdas kilmasi onun numenal insanlasma ve kendi beyninin numenal yeti kullanim/paylasim devrim surecidir. Bu surec bu devrimci sorgulamayi yapan birey tarafindan onun olumune kadar surdurulecektir. Cunku bu devrim insanoglu turu birinin yasam ve iliski devrimidir. Dogum ile teoride baslar ve olum (olmek) ile teoride biter. Yasam ise bunun pratigi, uygulanmasi, saglanmasi cabasi, gayreti, azmi, kararliligi temelindeki her turlu bireyin kendi kendi ve beyni ile verdigi bilgisel, bilissel ve bilimsel mucadelesidir. Bu mucadele de birey sadece kendinden kendi olarak sorumlu ve yukumludur. Bireyin her turlu sosyal, etik, ideolojik, inancsal v.s. iliskisinde ne baskasina boyle bir devrim bilinci verme gorevi, islevi, amaci, gayesi vardir; ne de baskasina bu devrimi kendi beyninde yerine getirsin diye; mudahelesi, baskisi, karismasi, zorlamasi, empozesi vardir. Zaten bunlar var ise; ortada egosal, akilci, duygusal temelli insandisi ve insanlikdisi olan dogal ve fenomenal zihniyet var demektir. Bunlar da hem bu devrim hem de asamalari acisindan bir engel ve gerceklestirebilme olanaginin olasiliginin mantiksal olabilirligi olarak ta bilissel noncognitivizm tasir. Yani birey bu devrime ve asamalarina ya hepsi ya da birine v.s. bilissellik bilgisellik ve bilimsellik olarak hazir degil demektir. Iste bu hazirlik baskalarini bir sey verme amaci tasimamak ve almalari icin zorlamamak bilisselligini icerir. Buradaki tek aman bireyin kendi yasam ve iliskisindeki kendi devrimini iceren ve ilgilendiren bir yasamak ve her turlu iliski kurmak adina; kendisini kendi hak ve ozgurlukleri olarak ifade etmek temelindedir. Buradan baskalarina uzanan yol; o baskasinin kendi insiyatifindedir. Yani bu bilissel devrimi alirsakendi alacak, ilgilenirse kendi ilgilenecek, onemserse kendi onemsiyecektir. Zaten bunun akli ne devrimci sorgulamadir, ne de numenal devrimdir. Numenaldevrim; tamamen insanoglu turu birinin kendi bireysel insiyatifinde, sorumlulugundaa, yukumlulugunde bilisselliginde isteminde arzusundadir. Baskasinin bu konuda kendini hak ve ozgurluk olarak ifade etmesi disinda bir rolu yoktur.
  15. evrensel-insan şurada bir başlık gönderdi: Felsefe
    Devrim denilince akla politik, inancsal, ideolojik v.s. temelde bir izm onderliginde bulunan duzen ve sistemi guc ile yikarak; o izmin ongordugu temeller bunyesinde topluma ve cografyasina "yeni" bir duzen sistem getirmek ve devrimin izminin gerektirdigi her turlu kurumlasmayi ve kurumsallasmayi yapilandirmak ve yasama, yurutme, yargilama v.s. olarak toplum ve cografyaya sunmak akla gelir. Buradaki devrim; insanoglunun fiziksel/niceliksel olarak guc ortaya koydugu ve olan sistemi bu guc ile devirerek yerine getirdigi; dogal ve fenomenal zihniyetin devrimidir. Bunun yaninda, bilindigi gibi evrim ve evrilmekte, yine dogal ve fenomenal zihniyetin getirdigi bulgusal, olgusal, teorik, gozlemsel biyolojik/canli temelli bir canli turunun baska bir canli turune degisimi, donusumu baskalasimi ve olusumudur. Iste baslikta bahsedilen devrim; bu iki fenomenal/dogal zihniyetten farkli olan devrimdir. Yani numenal devrim. Numenal devrim, insanoglunun her turlu numenal yeti degerinin bilincaltisartlanmisliginin alisilagelmisliginden cikarilip bilincli ve farkinda olarak kisinin kendilik bilisselligi temelindeki kendi numenal yeti degerlerini kendisinin sorgulamasi ve numenal insanlik adina da sorun olanlardan arinmasi ve kurtulmasi ve beyninin her turlu numenal yeti kontrolunu bilincli ve farkinda olarak kendi ozgur iradesi ile kendi insiyatifine almasidir. Bu devrim tursellikten ziyade, birsellik icerir. Yani insanoglu turu birinin kendi kendine yaptigi numenal devrimidir. Bu devrim birey bilinci ve tursel duzeyinin numenal insanligina gore, bilimsel, bilgisel, bilissel bir devrimdir. Bu devrim cok yonludur ve sitedeki her turlu evrensel-insan zihniyeti ve lakabinin dile getirdigi konu ve kavramda gerek sorunun dile gelmesi gerekse evrensel-insan zihniyetinin sorunu dile getirmesi temelinde islenmektedir. Cunku evrensel-insan zihniyeti, zaten bir devrimdir ve insanoglu turu birinin kendi numenal yetisine kendinin yaptirdigi bir devrimdir. Bu konuda son bir onemli nokta da, devrimin her turlu algisinin, bilgisinin, ortaya koyumunun, mucadelesinin epistemolojik olarak sadece insanoglu turune ve birine ait oldugudur. Insanoglu turu ve biri disinda kalan hic bir canli turu, ya da insanoglu disinda kalan hic bir fenomen (evren, evrim, doga, dunya ve her turlu gorungu sahibi) devrim yetisine muktedir degildir. Devrim konusu gerek yazinin basindaki ilk algidaki sekliyle, gerekse numenal devrim sekliyle sadece ve sadece epistemolojik olarak insanoglu turu ve birine aittir ve onun yapilandirilmisliginin yapi ve isleyisini icerir. Bu temelde devrimi algilamak; en basta insanoglu varliginin farkindaligini ve bilincini kavramak ve bu kendilik bilisselligine dogal ve fenomenal degil; numenal zihniyet ile erismek ile paraleldir. Iste bu devrim, insanoglu turu birinin kendilik bilisselligi ile kendi numenal yetisinin numenal insanlik devrimidir.
  16. Non- Oneki Uzerine Ingilizce de kullanilan, non- on eki basina geldigi kavram ve kelimeyi, disarida birakir, "o kavram ve kelime disi, o kavram ve kelime olmayan, o kavram ve kelime degil" anlam ve icerigindedir. Formel mantikta A=A dir. Diyalektik mantikta, A ve karsiti vardir. Epistemolojik mantik ise, A, A karsiti, Karsi A yi qua felsefesi ile gozlemleyebilen nonA mevcuttur. Buradaki nonA A nin tum kombinasyonlarini (A, A karsiti ve karsi A) qua felsefesi ile non A olarak ortaya koymaktir. Bir ornek verelim, A miz A=teizm olsun. Karsi A teizmin bir cesididir ve dolayisi ile teizmin cesidini ortaya koymak gerekir. O zaman A miz Hristiyanlik teizmi olsun. Iste burada Karsi A da bir teizmdir, ama hristiyanlik degil, mesela museviliktir. Musevilik ve hristiyanlik teizm temelinde birlesirken, farkli teizm felsefeleri olma vasfi ile biribirine karsittir. A=Teizm ise ve teizmin her turlu felsefesini kapsiyorsa (karsi A dahil) o zaman A karsiti, teizmin tamamen karsisinda olmak demektir. Mesela ateizm iste ateizm A karsiti olarak sadece teizme karsi degil, teizmin kendi icindeki farkli her turlu dini felsefesine de karsidir. Peki o zaman non A nedemektir? NonA "Ben A nin tum combinasyonlari disindayim" demektir. Iste buradaki nonteizm, ne teizm, ne onun farkli felsefelerinden biri, ne de teizmin ve onun farkli felsefelerine karsi olma durumunda degildir. Tum bunlarin disindadir. Dogal zihniyeti konu ve kavram olarak ele aldigimizda, A konusu/kavramini tum olasiliklari ile birlikte ortaya koyabilmek, ancak non A ile mumkundur. Yani herhangibir konu, kavram, deger, veri ve tabudaki bir A nin qua felsefesi ile ortaya konumu o ortaya konana non A olarak bakmaktan ve gozlemekten gecer. Peki burada amac nedir?, burada amac dogal zihniyetin konusundaki tum resminin qua felsefesi ile ortaya konumudur. Ama burada olumsuzluk bitmemektedir. Cunku ortaya konulan bir sorundur ve sorun algilansin diye ortaya konmaktadir. Peki o zaman bu non A yi ortaya koyan nedir? Iste bu non A yi ortaya koyan tamamen A disinda kalan (non A da dahil) farkli bir dusunce/dusunme tarzi farkli matematiksel/mantiksal bilgi, farkli ..e gore ve farkli yon ve yontemdir. Evrensel-insan zihniyeti olarak tanimlanan bu farklilik; aslinda sunu demektedir "non A olarak ortayakonan bir sorundur ve bu sorunun ne oldugunu algilayabilmek, non A yi algilayabilmenin disinda, A dan, non A da dahil dogal zihniyet olarak arinmisligi, kurtulmuslugu iceren" demektir. Yani, aslinda non A bir sorundur ve non A sorunu qua felsefesi ile verir. Eger A dan nonu dahil kurtulmak ve arinmak isteniyorsa, farkli bir dusunce/dusunme gelistirmek ve bunu dogal zihniyeti ortaya koymak yerine degil; ayni zamanda ona bir alternatif olarak sunmaktir. Kisaca ozetlersek, insanoglunun her turlu bilgisi yapilandirilmis olarak yapilandiran yapi ve isleyisi ile bir sorundur. Iste bu sorundan kurtulmak ve arinmak (bilincine ve farkina varmak degil) ancak, bu yapilandirilmisligin yapi ve isleyisinden kurtulmak ve arinmak ile mumkundur. Iste bu mumkunluk sadece ve sadece numenal yeti mumkunlugudur. Fenomen olarak goruntu veren insanoglunun, bir fenomen olarak bundan kurtulmasi ve arinmasi, utopyadan baska bir sey degildir. Iste o yuzden "ayaklari yere basan" bir fenomenin, burada yapmasi gereken; kendine ve baskasina zarar vermeyecek sekilde ve her turlu farkin farkini algilayacak bilecek ve farkina varacak sekilde ve her turlu farkin hak ve ozgurlugunu kendi farki da dahil algilayacak sekilde ve bu farklari kendi farki da dahil, birarada beraberce ve bir tur butunlugu bunyesinde yasatacak sekilde algilamasi gerekir. Iste bu algi birin tursel algisidir. Bi, ancak bu algi ve bunun getirdigi her turlu numenal duzey temelinde hem yasamini yasar, hem de baskalarinin kendinden farkli yasamina olanak tanir. Gunumuz dunyasinda ve numenal yeti duzeyinde, bunun aksi; ya utopizm, yada dogal zihniyete baskalarina kendi farkini empoze etme, zorlama, mudahele etme v.s. anlaminda bireyci akilciliktir. Bu bir cesit "kendini herkesten ve herseyden guclu/ustun/farkli v.s. gorme" ve "benim dogrum icin bana hersey mubah ve mesru" demektir. Iste su an bu yukaridaki cumle, emperyalist zihniyet olarak dogal zihniyetin, bireyci akilciliginin son duragidir. Bu durakta kalmamak, ya da bilincli ve farkinda olarak bu duraga ugramamak ve utopist olmamak isteniyorsa, farkli dusunce ve dusunmenin, non A olarak A yi qua felsefesi ile ortaya koymasi yaninda, bu ortaya konan her turlu A cesidinin de birin kisilik kimlik degeri olarak hak ve ozgurlugunu tanimasi gerekir. Kisaca, hic bir konu ve kavramda otekilestirme yoktur, "biz" in "biz disi" ortaya koyumu, bizin her farkinin algisi hak ve ozgurlugu ve bizi ben olarak yasamak ve bizi bir ve her turlu ayrimci yapan degerlerden de ben olarak kurtulmak ve arinmak. Konu hem insanoglunu fenomenal algilamak, hem insanoglunun bunyesindeki fenomenal savasimi durdurmak, hem insanoglunun numenal yetisini insanlasstirmak ve numenal yetinin, fenomeni yonlendirdigini algilamak adina, birin birsel varligi, tursel varligi bilinc ve farkindaligi ve insanoglunun ortaya koydugu her turlu insandisi ve insanlikdisi deger, veri ve tabunun fenomenal degil de, numenal oldugunu algilamak adina ve herturlu verilecek mucadelenin once mucadeleyi verenin kendinden basliyarak, numenal insanlasma devrimi olacagina ve bu devrimi kendinde yaparken, iliskilerinde de yansitacagina baglidir. Insanoglunun gunumuze kadar olan en buyuk sorunu, her turlu ortaya koyumunu varliksal olarak yapmasi ve algilamasi, kendi varligini ortaya koydugu diger varliklarin da gerisine cekmesi ve ortaya koyan olarak kendisini algilayamamasidir. Cunku insanoglu, hem ortaya koyan, hem ortaya konan hem de ortaya koyumu belirleyen ve belirten konumundadir. Iste dogal zihniyetin dusunmesi ve dusunce sekli, bunu sadece ortaya konan olarak algilar ve kendi turu ortaya konanlardan da ayirt edemez. Cunku ortaya koyma ve ortaya koyum isini kendi yaptigi halde, ya kendi fenomenine ya da baska fenomene ya da numenal icerik verdigi bir insanoglu disi guce vermistir. 21. yuzyil, insanoglu tarihinde ilk defa bunun algilanmasi, bilinc ve farkindaligi cikmasi yuzyilidir. Tabi cagi yakalamak isteyen kendi bir ve tur varliginin bilinc ve farkindligina numenal olarak ulasmak isteyen beyinler icin. Yoksa, fenomenler arasi savas devam edip gidecek ve sorun hep fenomende aranacaktir. Taki numenal yeti varligi, bilinc ve farkindaliga cikana kadar.
  17. Tek onermenin, dogal dusunce yapilanisi ve islerliyisindeki analizini veriyorum. Bu analiz; evrensel-insan dusuncesinin, epistemolojik gercekligi, disaridan bakis acisi ve notr algisiyla, kisaca onermenin icinde yer almadan verilecektir. Onermemiz " Ben bir muslumanim." Bu onermenin sekillenisi, yani gorunusu; bir Y uclemidir. Ben/bir/musluman/ Bu uclem, bir/pozitif noktadir. Karakteri ise, ikilem, yani ben ve musluman ve karsitlik, musluman olmanin ic celiskisi (bunu ileride izah edecegim), yani karsitlik ki bu karakter de X dir. Simdi once " ben bir muslumanim" in; karaktersel ic celiskisini ortaya koyalim. Bu onermeyi yapan ile, yine "ben bir muslumanim" diyen, baska birisi; muslumanligin ne oldugu konusunda ayni fikirde olmayabilirler. Bunun en buyuk gostergesi, bu iki kisinin farkli bilgi, birikim, bilinc, gozlem ve deneyimidir. O yuzden de iki musluman, musluman olmayi birbiri ile tartisir, itilafa duser ve biri otekine karsi cikar. Iste bu muslumanligin bir ICCELISKISIDIR. Simdi muslumanlik karsiti onermelere gelelim. "Ben hristiyan/musevi/budist v.s. im" Muslumanliga gore din kabulu temelindeki Karsi A "Ben Ateist/antiteistim" Muslumanliga gore, din temelinde, dine karsi cikan A karsiti. "Ben musluman degilim" Muslumanliga gore, din temelinde, musliman olunmadiginin soylemi, non A "Ben din disiyim" muslumanliga gore, din temelinde, din ile ilgisi olmadigini belirtme, Non A "Ben ateist/musluman ve dindar degilim,", muslumanliga gore, hem din temelinde, hem de din karsitligi temelinde ikisini de olmadigini belirtme, non A Tum bu onermeler, muslumanlik onermesi baz alinarak yapilmistir. Isteyenler, butun ornek olarak verilen onermeleri baz alabilirler. Hatta kendileri de, isterlerse mesela, Turk'e gore bu onermelerin hepsini ortaya koyabilirler. Her zaman bu dortlu onermenin, hangisi baz alinirsa; o pozitif/dogru, digerleri ona gore negatif/yanlistir. Aristo mantiginin, tek; diyalektik mantigin ikili karsitlarina karsilik, epistemolojik gerceklik olarak uclu karsitlik vardir. Aristo mantigin karsiti; bu degilse, odur. Diyalektik mantik; ya budur, ya odur; ama mutlaka tekidir. Epistemolojik mantik ise; pozitif bir onermenin, uc farkli karsiti oldugunu ortaya koyar. Onermenin kendisinin de pozitif oldugunu ortaya koyarsak; kendi icinde pozitif olan, ama onermenin pozitifligine gore ve o na karsitliklari temelinde negatif algilanan uclu karsit onerme de; A yi onerme olarak alirsak; counter A, yani karsi A, anti A, yani A karsiti ve non A, yani A olmayandir. A ile Karsi A biribirinin ayni temeldeki rakibi/ihtilaflisi/muttefiki/muhalefetidir. Mesela, din temelinde ki; Islam ile Hristiyanlik gibi. Ya da politika temelindeki AKP ili CHP gibi Ya da milli kokendeki Turk ile Kurd gibi. Bu ornekler cogaltilabilir. Burada algilanacak ve dikkat edilecek konu; ortak bir noktanin, iki farkli karsitligidir. A ile Anti A arasinda da; ayni temeldeki savunu ve red vardir. Mesela teist ile Ateist gibi.-temel tanridir Milliyetci ile liberal gibi-temel milliyettir. Komunist ile fasist gibi-temel sistemdir. Bu ornekler de cogaltilabilir. Burada da algilanacak ve dikkat edilecek konu; ortak noktanin bir ucunun savunu, diger ucunun karsi cikis/red edis olusudur. A ile non A arasinda ise; ayni temeli kabullenme ve o temelin disinda olma vardir. Teist ile, non teist gibi. Politik yanasim ile, non politik, yani plitika icermeyen yanasim gibi. Bu orneklerde cogaltilabilir. Burada da algilanacak ve dikkat edilecek konu; ortak noktanin bir ucunun savunu, diger ucunun disarida kalisidir. Yani ortada, rekabet te yoktur, karsi cikis/red edis te. Sadece o konunun disinda ve o konuya yasam ve iliskilerde yer vermemek soz konusudur. Konuda yer almamis olmak soz konusudur. Oyuzden, eger herhangibir ideolojik/inancsal dogruyu ortaya koyacaksak; kendimizin ne oldugunu ve neyi dusunce/davranis olarak ortaya koyacagimizi; karsi tarafin algilamasi acisindan, iyi ve bilincli belirlemeliyiz. Bu bilincli belirleme, hem kendimizi ortaya koyabilmeyi, hem karsi tarafin bizi daha iyi algilamasini, hem de her iki tarafin daha saglikli dialogunu saglar.
  18. Herhangi bir onermenin, varsayimin, hipotezin, teorinin v.s. hangi mantiksal ceside ve tabana dayanirsa dayansin, kendi bunyesindeki mantiksal aciklamasi "olabilirligin olasiligi" uzerinedir. Bilindigi gibi, mantiksal olmaya, toplum dilinde "akil yurutme" denir. Demekki her mantiksal durum kendi tabanina gore bir olabilirlik olasaligi tasimasi gerekir. Yalniz bu olabilirlik olasaligini tasimanin mantigi ister istemez, soyuta yani numenal yetiye ve adi ile akila dayanir. Burada akil iki turlu isler; ya akilda yaratilan bir ideolojik inancsal dogruyu, akil olabilirlik olasiligi temelinde somuta tasir. Yani etik olarak ya da bir metafizik temelli ideoloji olarak. Ornek her turlu izm ve her turlu etik ve metafizik taban. Bu tabanin kavramin sistem, duzen ve kurum ve de kurumlasmaya donusup toplumda isletilmesi. Ya da mantiksal olabilirlik olasaligini olgusal olarak ya da akilci olarak soyuta tasir. Burada aslinda bilimsel ve akilci yanasim farkini algilamak cok onemlidir. Bu fark tasimanin nereden nereye olmasi ile farklilasir. Somutun soyuta tasinmasi, bilimsel olabilme olanagi tasirken; ayni olanak soyutun somuta tassinmasinda da gecerlidir. Yani bir beyin bu tasimayi nerden nereye yaparsa yapsin; burada bilimsel ve inancsal farki yoktur. Buradaki fark; olabilirlik olasaligindadir. Iste burada bilimsel olan ister somuttan soyuta/ister soyuttan somuta tasinsin; ortada mutlaka olabilirlik olasaliginin olmus olmasi/olabilir olmasi gerekir. Bir ornek verelim. Eger ortada bir olgu varsa, zaten bu olgunun mantiksal olabilirlik olasiligina gerek yoktur. Cunku bu olabilirlik olmus ve gozlem vermektedir. Ya da ortada henuz bir gozlem yok, ama tum soyut veriler, bilimsel bir temele tabana dayaniyor ise; olabilirligin olabilme olanagi sadecegozleme kalmistir ve bilim bunun icin calismaktadir. Iste burada yine onemli olan bu olgu ya da teorinin, test edilmis olmasi ve gozlem vermesinin yaninda; gecerliligi ve yasiyabilmesinin ancak baska bir gozleme ve onun yasnlislanabilirligine kadar gecerliligidir. Burada bilimsel olmayan da iki turludur. Ya olabilirlik olasiliginin olmuslugunun bilisselligine erememek, dolayisi ile kabul etmeyerek karsi cikmak ve karsi cikilan ve inanilan inanci gecersiz oldugu halde savunmak; ya da olabilirlik olasiligi uzerine aklin bir yaratimi ve bu yaratimin olabilirligini olmus kilmak, ya da olmus olarak inanmak. Kisaca bilimsel gozlem ile yanlislanamaz kilmak yani gozlemini olguya degilde; aklin dogrulamasina birakmak ve tartismak. Iste bu beynin tarihler boyu ic iceligi gecmisligi ve ayni beynin urunu olarak hem bilimselligin hem inancin ustelik ayni yollarla ortaya koymasi; henuz yuzyilimizda bile bilimselligi inancsal ideolojiye, ya da inancsal/ideolojiyi bilimsellige tasima mantiksal olabilirlik olasaliginin olmayanini ortaya atmaktadir. Bu da en basta emperyalist zihniyetin bilimi her turlu dogallik ve fenomenlik kisvesi altinda kendi akilci cikarinin ve ego tatminin temelinde dogal ve fenomenal zihniyet olarak kullanimini getirir. Aslinda yukaridaki her turlu tasimaya, herkes kendince ornekler verebilir ve herkesin verecegi ornekler; onun beyninin bu konuya ne kadar vakif olundugunu da gosterecektir. Eger istenirse ornek de verilebilir. Yalniz baslikta boyle bir ornek verilmemesinin sebebi, bir yerde okuru yazilani algilamaya ve bilimselligin bilinc ve farkindaligina yonlendirmeye yani sorgulamaya yonlendirir.
  19. Mantikta Analoji "Netice/mana cikarsama mantigi" basliginda aciklanan diger uc cesit mantik sorgulamasindan farkli. Yukaridaki uclu mantik sorgulamasinda, en azindan bir onsart sonucu genel; analoji de ise iki ozel arasi iliskiden mana cikarma, sonuc cikarma, anlam cikarma var. Analoji bilissel bir yontem ve bu yontemde enfarmasyon ve anlam cikarimi; kaynak olan ozneden hedef alinan ozneye yonelik bir cikarsama. Iki ozel arasindaki (kaynak ve hedef) cikarsama (mana, anlam, sonuc v.s.) ve tartisma. Analogi, yunanca bir kavram. Oran, oranti, pay, miktar, simetri, nicelik, uyum, ayarlama v.s. anlamina geliyor. Analoji, problem cozmede, karar vermede, algida, gozlemde, hafizada, yaratilicikta, his ve duyguda, aciklamada ve karsilikli iletisimde kullaniliyor. Linquistik yani dil bilimine bagli bir kullanim. Analogic dilde her turlu yuz ve vucut dili kullanilabiliyor. Kisaca dili ifade etmek. Bilissel bilimin de temel konusu. Benim bir kisiyi yanlis anlamama adina, onun dile getirdigini onun verdigi sekilde algilamak adina, yaptigim soru sorma ve dile getirdigi bir cumleyi, kelimeyi aciklamaya yonlendirimim analogiktir. Cunku 20. yuzyildan itibaren bilhassa abductive reasoning kullanima acildigindan bu yana analoji o eski klasik anlam ve tanim sabitligi algisini ortadan kaldirmistir. Cunku herkes kendi duzeyince bir kavrami aciklarken, kendi duzey anlam ve icerigini verebilir. 20. yuzyil oncesi ise bu konuda sorun vardi. Cunku kisiler iletisime kavram ile degil; ifade ile iliskiye geciyordu. Toplumumuzda bu aliskanlik hala gecerli. Bir ornek verirsek, mesela namus kavramini kimse aciklamadan sadece ifadeye yonelir. Burada herkesin herkesten kendi algiladigi namus kavraminin aynisini beklentisi vardir. Dolayisiyle farkli namus kavram icerigi yukleyenler, namustan farkli anlam ve icerigi cikarirlar. Buradaki bir sorun da, niyet okuma sorunudur. Yani onyargi ve pesin hukum. Diyelim ki bir kisinin bir konuda baska biri tarafindan algisi namussuz. Iste bu temelde kisi kendince ne kadar namusu aciklasa da, karsi tarafin onyargisi ve pesin hukumu devrede. Boylece karsiliklianlayis yerini karsilikli itham, suclama v.s. ye donusuyor. Maalesef toplumumuzun her kesimi bu konuda cagdas bir duzeyde degil. O yuzden ne mana cikarmadaki mantik cesitleri, ne de her bir beyin duzeyinin her bir kavrama verdigi anlam ve icerik farki algilanamiyor. O yuzden de hem cagdas duzeyde iletisim kurulamiyor, hem de herkes kendi duzeyi anlam ve icerigi her kavramda herkesten kendi bildigi gibi bekliyor. O yuzden karsilikli iletisimde onyargi, pesin hukum ve herkesin klasik her kavrama verdigi anlam ayniligi algisini ortadan kaldirmak ve iletisimde karsi tarafi algilamak adina onu analojiye yonlendirmek gerekiyor. Boylece yanlis algi ve pesin hukum ve onyargi yerini; kisinin o anki iletisimindeki vermek istedigini algilamaya donusuyor. Karsilikliolarak bunun basarilmasi da, saglikli bir bilgi vedusunce alis verisini getiriyor. Yeterki niyet karsidakini kendini ortaya koydugu ve verdigi gibi algilamak ve verildigi gibi algilanmak olsun. Iste bu acidan analoji her turlu sesli ya da vucutsal dil kullaniminda cagdaslik ve karsilikli iletisim saglikliligidir.
  20. Mantik olarak ucturlu mantiksal reasoning, nedenselleme/sorgulama vardir. Bu uc turlu nedenselleme/sorgulama, precondition-onsart, conclusion-sonuc ve rule-kural uzerinedir. Deduction-Cikarim eski adiyla tumdengelimde; sonuctan yola cikilir. Kural ve onun on sartindan sonuca varilir. Ornek-"Yagmur yagdiginda, cimenler islanir. Bugun yagmur yagdi, o yuzden de cimenler islak" Induction-genelleme eski adiyla tume varim da; kuraldan yola cikilir, kuralda, sonucun cesitli denemelerinden sonra, onsarti takip eder. Ornek-" "Herseferinde yagmur yagdiginda, cimen islanmisti. Boylece eger yarin da yagmur yagarsa, cimen islanacak" Abduction- Uzaklasma, disacekim.Onsarttan yola cikilir. Sonuc ve kural kullanilarak, onsart desteklenir, bu da sonucu aciklayabilir. Ornek- " Yagmur yagarsa, cimen islanir. Cimen islak, o halde yagmur yagmis olabilir." Mesela burada bir ornek olarak ve determinizmi ortadan kaldirma adina; cikarilan sonuc "dun yagmur yagmis olabilir" in yanin da; "Birisinin cimenleri sulamis olabilecegi" dir de. Goruldugu gibi determinizm tek bir cikarim yaparken, abductive reasoning farkli cikarimlara imza atabilir. Abductive reasoning-Tumevarim ya da tumdengelim yolu ile; mantiksal anlam, netice, mana v.s. cikarimidir. Bu cikarimda, mantiksal olma yani olabilirlik olasaliginin bulunmasi gerekir. Ornek- Cimenlerin islakligi, eger dun yagmur yagdi ise, sasirtici degildir. O zaman buradan cikan netice, mana, anlam, v.s. dun aksanm yagmur yagmis olma olasiliginin mantik dahilinde oldugudur. Burada bir determinasyon aranmamalidir. Yani cikarilan sonuc, anlam, mana v.s. farkli olabilir. Onemli olan mantiksal olabilme olasiliginin bulunmasidir. Bu tip bakis acisi pragmatisizmin temelini atan, Charles Sanders Pierce'a aittir. Anlami, yararciliktir. Yani cikarilan sonucun determine olmasindan ziyade, cikaran acisindan yararci olmasi. Genelde ekonomik aciklamalarda ve politika da kullanilir. Detektiflerin de, teshisci ve tanima yonelenlerinde kullandigi nedensellemedir. Bir yerde ortada determine bir sonuc yoktur, yararci bir sonuc vardir. O yuzden de yararci olarak farkli anlamlar, sonuclar v.s. cikarilabilir. Bu kullanim bilhassa 20. yuzyilin ortasindan bu yana dilde uygulanmakta ve klasik determine tanimlarin, tariflerin, anlamlarin; kisinin kendi bakis acisi temelinde cesitlendigini gostermektedir. Ben bu mantigi cok kullanirim. Yalniz kullanim icin bir ...e gore secilmesi gerekir. Yani bir yararcilik. Benim ....e gorem de insanoglu temeli ve numenal insanlik uzerinedir. Iste dogal zihniyet onsarti, serbest dusunce, qua felsefesi ve yapilandirmaci epistemoloji kurali evrensel-insan zihniyeti anlami, sonucu ve cikarimidir. Bu cikarim sonucu da, kavramlarin anlami, manasi, icerigi ....e goresi insanoglu temeli olma ve insanoglunun numenal yeti insanligi kazanma yarari adina da degisime ugramistir.
  21. Natüralizm iki farklı felsefik görüşte incelenir: Yöntemsel natüralizm (veya bilimsel natüralizm) ki bu epistemoloji üzerine yoğunlaşır: "Dünya üzerinde güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?". Metafizik ve dini inançtan bağımsız, özellikle "bilgi" edinmenin pratik yöntemleriyle ilgili epistemolojik bir bakış açısıdır. Buna göre varsayımların doğal neden ve olaylara göre açıklanıp test edilmesi gerekir.[1] Gözlemlenebilir eylemlerin açıklamaları yalnızca doğal nedenlerle ilişkilendirildikleri sürece pratik ve faydalı olur (mesela "kesin işleyişler" buna örnektir, ama "şüpheli mucizeler" değil). Yöntemsel natüralizm modern bilimin temel prensibidir. Bazı filozoflar bu düşünceyi daha da genişleterek yöntemsel natüralizmin felsefenin de temel prensibi olduğunu söylemişlerdir. Bu bakış açısına göre bilim ve felsefe bir bütündür. W.V. Quine, George Santayana ve diğer bazı filozoflar da bu düşünceyi desteklemişlerdir. Metafizik natüralizm, (veya ontolojik natüralizm veya felsefik natüralizm) ontoloji üzerine yoğunlaşır: Bu bakış açısı daha çok varoluş ile alakalıdır: var olan nedir ve var olmayan nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır."[2] metafiziki pozisyonuna sahiptir.-Alinti- http://tr.wikipedia....ralizm_(felsefe) Bilimsel Felsefenin Doğuşu Bilim felsefesinin temel taşı sayılan bu kitap, felsefenin, birbiriyle bağdaşmaz birtakım düşüncelerin bir çatışma alanı deği, bilimsel bir araştırma ve bilgi edinme yöntemi olduğunu vurgulamaktadır. Geçmişte ortaya atılan metafizik çözümlerin aldatıcı olmaktan ileri geçmediğini, felsefede ilerlemenin ancak bilimsel yöntemle sağlanabileceği tezini savunan yazar, bir yandan klasik felsefe öğretilerini acımasız eleştirirken, öte yandan uzay, zaman, nedensellik, evrim, atom gibi temel kavramları çözümlemekte, fizik geometri ve mantık alanlarındaki çağdaş gelişme ve anlayışlara ışık tutmaktadır. Okuyucu, bilimsel felsefeye giriş niteliği taşıyan bu kitapta bilimsel düşünme yönteminin en canlı ve sağlam örneklerini bulmakla kalmayacak, bilimin kavramsal yapısı yönünden genel kültür içindeki anlam ve değerini de görecektir. Reichenbach bu kitabı ile felsefenin spekülasyondan çıkıp bilime geçtiğini kanıtladığı savındadır. (Arka Kapak) -Alinti- http://kitap.antoloj...-dogusu-kitabi/ bilim felsefesi ile karıştırılmamalıdır. bilimsel felsefe metafiziğe karşı bir tavır olarak gelişmiş Viyana Çevresi felsefe anlayışının felsefeye biçtiği yeni bir kıyafet ve çizilmiş yeni sınırlardan başka birşey değildir. bilimsel felsefe, felsefenin bilimsel olması , yöntem ve alan olarak bilime ayak uydurması gerektiğini savunur. Constructivist epistemology is an epistemological perspective in philosophy about the nature of scientific knowledge[1 Yapilandirmaci epistemoloji, felsefedeki,bilimsel bilginin tabiati hakkinda epistemolojik perspektiftir. Constructivists maintain that scientific knowledge is constructed by scientists and not discovered from the world. Yapilandirmacilar, bilimsel bilginin, bilim kisileri tarafindan yapilandirildigini ve bilimsel bilginin dunyadan elde edilmedigini soylerler. they do not focus on an ontological reality, but instead on a constructed reality. Yapilandirmacilar, ontolojik gerceklige degil; onun yerine yapilandirilmis gerceklige odaklanirlar. Iste benim her seye bakis acim, gercegin yapilandirilmis oldugudur. Bu da insanoglu yapilandirilmisligidir. Ontolojik bakis acisi, hangi ideolojisi olursa olsun, hem bilimsel degildir, hem de felsefeye bilimsel bakis acisini vermez. Yapilandirmaci epistemoloji; empiricism, yani deneycilikten, objektivizm, yani nesnellikten, pozitivizm, yani olguculuktan, reductionism, yani indirgemecilikten, rationalism, yani akilciliktan farklidir.
  22. "Türkçe kaynaklara baktığımızda constructivism kavramıyla ilgili bir uzlaşmanın henüz gerçekleşmemiş olduğunu görmekteyiz. Kimi araştırmacılar constructivism kavramına karşılık oluşturmacılık (Kara ve Özgün-Koca, 2004; Baki ve Bell, 1997; Gürol ve Tezci, 2001; Asan ve Güneş, 2000; Kılıç, 2001; Yıldırım ve Akar, 2004; Kabapınar, 2004; Gürol ve Atıcı, 2001; Semerci, 2003; Yanpar-Şahin, 2003) terimini kullanırken kimileri de yapılandırmacılık (Köseoğlu, Budak ve Kavak, 2002; Yurdakul ve Demirel, 2004; Şaşan, 2002) ve hatta yapısalcılık (Aşkar Aktamış,Ergin ve Akpınar, 2003), yapıcılık (Alkan ve a., 1995; Deryakulu, 2001), inşacılık (Muğaloğlu-Aktürk, 2001), kurgulamacılık ve hatta birden fazla terimi bir arada yapısalcı(oluşturmacılık) (Koçoğlu ve Köymen, 2002; Turan, 2001) önermektedir.-Alinti- http://tr.wikipedia.....Frenme_teorisi) Bu nedenden dolayi, yukaridaki numarasi verilen mesajlarin ve "yapisal" in "olusturmacilik-constructivism" olarak alinmasini oneriyorum. Cunku bu konuda yapilacak her hangi bir Turkce kaynak basvurusunda, yapisal yerine olusturmacilik netice verecektir. Ayrica "yapilandirmacilik olarak ta henuz Turkce'de gecerli olmaktadir.konstrüktivizm'de kullanilmaktadir. Yalniz, constructivism, constructionism, yani kurmacilik ile karistirilmamalidir. Daha once bu baslikta aciklamaya calistigim, constructive epistemoloji, yani yapilandirmaci epistemoloji ile ilgili, internetten buldugum bir link, ana hatlari ile konu ile ilgili tarihi ve kavramsal bilgi iceriyor. Buradan bir pasaj alintilayacagim. Eger konu ilginizi ceker ise, ve konunun daha bir netlige kavusmasi istenirse, o zaman gelen sorulara gore, yanitlar verebilirim. Yapılandırmacılık (constructivism), Bruner (1990), Kelly (1950), Piaget (1969), Von Glassersfeld (1993) ve Vygotsky (1978) gibi arastırmacılar tarafından etraflıca ele alınan (aktaran Young ve Collin, 2004), anlama ve bilgi konularına odaklanan epistemolojik (bilgi kuramsal) bir yaklasımdır (Savery ve Duffy, 1995). Bilgi felsefesi olarak da adlandırılan epistemoloji, bilginin olanaklı olmasına, dogruluguna, geçerligine, kaynagına, dogasına iliskin arastırmayı kendisine konu edinen bir felsefe disiplinidir (Çüçen, 2001). Dolayısıyla yapılandırmacılık, tek bir gerçeklik oldugunu ve bu gerçeklige ulasılabilecegini savunan indirgemeci (reductionist) ve belirlenimci (deterministic) nesnelci (objectivist) paradigmadan farklı bir biçimde (Stead, 2004), mutlak gerçekligin, varsa bile, bilgisine ulasılamayacagını ve her bireyin yasantısal dünyasını bilissel süreçleri aracılıgıyla olusturdugunu öne süren bir epistemoloji olarak tanımlanabilir (Young ve Collin, 2004). Yapılandırmacı görüsün ilk temellerinin, Socrates öncesi (Pre-Socratic) filozofların “bilginin bilen tarafından olusturuldugu” fikriyle ve Socrates’in “Bilgi Algılamadır” ifadesiyle, Demokritos, Anaksimenes, Anaksimandros ve Thales gibi erken dönem Yunan filozoflarından dıs dünyanın bilgisinin mutlak oldugu,devinimle açıklanabilecegi (Thomson, 1997) ve bu bilgiye ancak deney yoluyla ulasılabilecegini savunan maddeci görüslerden belirgin biçimde ayrılmasıyla atıldıgı söylenebilir. Bununla birlikte, bir bilgi felsefesi olarak yapılandırmacılık 18. yüzyılda yasamıs olan Napoliten felsefeci Giambattista Vico (1688-1744)’nun çalısmalarında belirginlesmektedir. Vico, Eski Italyan Bilgeligi (De Antiquissima Italorum Sapienta, 1710, aktaran Copleston, 1996:162) baslıklı çalısmasında, Descartes’in felsefesini elestirerek, “gerçekligin kuralı ve ölçütü onu yapmıs olmaktır” ifadesine yer vermis ve bilmeyle yapmayı özdeslestirerek bilginin dogasındaki öznellige isaret etmistir. Diger taraftan, söz konusu temel önermeler, literatürde sosyal (social constructivism), bireysel (individual constructivism) ve radikal (radical constructivism) yapılandırmacılık gibi farklı bakıs açılarıyla ele alınan yaklasımların da temelinde yer alan önermelerdir (Brooks ve Brooks, 1999; Yurdakul, 2005). Esasen, bu bakıs açıları yapılandırmacılık ekseninde yer almakla birlikte, farklı noktalara vurgu yapmaktadırlar. Örnegin, Piaget (1999)’nin ismiyle özdeslesen bilissel yapılandırmacılıkta (cognitive constructivism) bireylerin bilgiyi, deneyimlerini, bir bilissel analiz ve açıklama isleminden geçirdikten sonra yapılandırdıgı vurgulanarak, bilissel süreçler ön plana alınırken, Vygotsky’nin görüsleri etrafında biçimlenen sosyal yapılandırmacılıkta (social constructivism) bilginin sosyal uygulamaların ya da sosyal gruplar arasındaki etkilesimlerin bir ürünü oldugunu kabul edilmektedir.(Young ve Collin, 2004). Ancak ne bireysel yapılandırmacılık ne de sosyal yapılandırmacılık birbirlerini dıslamamakta, aksine tamamlamaktadırlar (Nuthall, 1999; Kitchener, 2004). Nitekim ne Vygotsky bilginin yapılandırılması sürecinde bilissel süreçlerin önemini yadsımıstır (Nuthall, 1999); ne de Piaget bilginin yapılandırılmasında sosyal etkilesimi dısarıda tutmustur (Kitchener, 2004).-Alinti- http://buje.boun.edu....3BDE2DBd01.pdf Asagidaki link cikmiyabilir, cikan sayfadan ustten ikinci linke ordan da olusturmacilik yazan yazinin ustune tiklayabilirsiniz. http://tr.wikipedia.....Frenme_teorisi) "Konstrüktivizm (öğrenme teorisi" için arama sonuçları - Vikipedi Turkiye, yukarda aciklandigi gibi, henuz constructive kelimesinin ne oldugunda karar kilamadigi icin hem yapilandirmacilik hem de olusturmacilik hem de konstruktivizmin (bir cesit constructive'in yazilis ve soylenis algisi) kullanimini iceriyor. Yapilandirmaci epistemoloji; http://en.wikipedia.....t_epistemology Yapilandirmaci epistemoloji, bilimsel bilginin tabiati hakkinda felsefedeki epistemolojik bakis acisidir. Bilimsel bilginin, dunyada bulundugunu degil; bilim kisileri tarafindan yapilandirildigini ortaya koyar. Yapilandirmacilar, her turlu algi deneyimimizi ortaya koyabilmek icin, bilimin kavramlarinin zihinsel yapilandirma oldugunu one surerler. Sosyal konularda ise, konuyu sosyolojik degil; psikolojik kavram olarak ele alirlar. Cunku bir bireyin, bilgiyi anlamlandirmasi, sosyal conteks bunyesindedir. bu temelde de constructionist, yani kurmacilardan farklilasirlar. Yapilandirmaci bilgi, genetik epistemolojinin bir koludur. Genetic epistemology - Wikipedia, the free encyclopedia Bilmenin yapiandirmacilik teorisini ve genetik epistemolojiyi ortaya atan, Jean Piaget'tir. Jean Piaget - Wikipedia, the free encyclopedia Hem episteolojiye, hem de psikolojiye yapisalciligi kazandiran bilim kisisidir. Kendisi ayni zamanda, notr algili ve disaridan bakis acili bir gozlemcidir ve teorisini cocuklari bilimsel gozlemleyerek ortaya koymustur. Piaget'e gore uc turlu bilgi vardir. Fiziksel, mantiksal/matematiksel ve sosyal.
  23. Sorgulamak ve Sorgulatmak Farki Hic bir kimsenin, hic bir kimseyi kendi dusuncesi, fikri, gorusu, bakis acisi, ideolojisi, inanci ve inancsizligi, etigi v.s. kisaca kendi kimlik ve kisilik degerleri ile sorgulama hakki yoktur ve bu hak ve ozgurluklere bir mudaheledir. Eger ortada bir sorgulama olacaksa, kisi bunu once kendi degerleri,verileri, tabulari,ideolojileri ver inanclari, dogrulari icin yapmalidir. Sonucta kisiye hem birey bilincini saglayacak olan, hem de kendini yeniletecek ve ilerletecek olan; kisinin kendisine dogumdan itibaren verilen her turlu degeri, veriyi, tabuyu uygulamak ve/veya karsi cikmak yerine,algilamak, kavramak ve neden savundugunun/karsi ciktiginin bilinc ve farkina varmak adina, once kendisini kendi iradesi ile sorgulamalidir. Sorgulatmak ise, , bir kisinin baska bir kisiyi kendi kendini sorgulamasina yardimci olmasi ve onu kendine sorgulatmak icin, dusunce ve davranis sunmasidir. Karsidaki kisiyi, kisinin; kendi inandigi dogrulari ile sorgulamaya yonelmesi, karsidakine bir sey vermedigi gibi; onu her turlu kendi dogrularina yonelik savunmaya ve sana karsi da saldiriya yoneltir. Bu cesit bir mudahele, kisiyi kendi kendine sorgulamaya yardimci olamayacagi gibi; aksine karsisindaki kisinin kendi degerlerine daha cok sarilmasina ve bu degerlerini savunmasina sebep olur. Amac eger, kisileri otekilestirmek, distalamak, karsiya almak v.s. degilse; kisinin karsisindakini sorgulamasi yerine, ona kendini sorgulayacak yolun ve yontemin gosterilmesi, sorunlarin onun algilayacagi bir sekilde ortaya konmasi ve en azindan onun kendi aklinda bir acaba uyandirmasina yardimci olmaktir. Sonucta, sorunlar, rahatsizlik ve zarar gormek; ancak algilanirsa anlam kazanir. O yuzden bir kisinin olan bir sorununu ona gosterebilmek ve onun algilamasini saglayacak sekilde yardimci olabilmek, olmasi ve yapilmasi gerekendir. Iste bunun icinde, kisinin her turlu duzeyinin (bilgi, birikim, bilinc, farkindalik, hosgoru, anlayis, saygi, sabir v.s.) ust duzeyde olmasi ve sorun olarak algilanan konunun, sorununu algilanabilecek bir sekilde ortaya koymasi gerekir. Baska turlu, kimsenin sorunu kendi kendine gormesi ve algilamasi mumkun degildir. Ustelik onun sorununu sorgulamak, kisiyi tamamen sorununu algilamaya degil, savunmaya iter. Oyuzden sorgulamak ile, yani kisiyi kendi dogrularinla degerlendirmek ile, sorgulatmak, yani kisiyi kendi sorunlarini kendisinin algilamasina yardimci olmak; her yonuyle farkli zihniyet ve yanasim icerir. Sorgulamak, kisinin kendi degerlerini kendisinin kendi iradesi ilesorgulamasidir. Iste bu temeldeki sorgulatmak, kendini sorgulama duzeyine erismis bir bireyin baskalarinin dile getirdikleriyle kendini sorgulamasi anlamini da tasir. Yani, kendini sorgulama bilincine ermis bir birey, baskalarinin da kendini sorgulatmaya yonelttiginin bilinc ve farkindadir.
  24. Sorgulamanin evrimci(bilinc altinin, bilinci zorlamasi) ve devrimci (bilincin, bilinc altini zorlamasi) iliski, bag ve farklarini ortaya koyacagim. Herseyden once bir dogumun, dunyanin hangi cografya ve toplumunda olursa olsun, o toplumun verdigi tabu ve degerler ile kisinin yetistigini ve buyudugunu hatirlamak gerekir. Bir kisi, eger kendisine verilen bu deger ve tabularla buyurken, sadece verilenleri uyguluyorsa; mutlu, huzurlu ve rahattir. Eger bir huzursuzluk, rahatsizlik duymaya baslamissa, bu once bilincalti olarak meydana gelir ve kisiyi huzursuz, mutsuz etmeye baslar. Cun ku kisi bilincalti olarak denilenleri uygulamaktan bir rahatsizlik duymakta, bir terde aklinin be verilenlerin dogruluguna inandirmakta sorun yasamaktadir. Iste bu yasanan sorun, kisiyi direk olarak uygulamakta olduklarinin tam tersine, karsitinayoneltir ve kisi, inandiklarinin dogrulugunu teyit etmeye, kendini bu dogrulara inandirmaya yonelir. Ya kendi kendini tatmin eder ve tekrar, verilenlerin dogruluguna inanarak huzur bulur, ya da aklini verilen dogrularin tam tersini yapmaya yonelterek, dogruyu yapilanda degil; ona karsi cikmakta, onu red etmekte bulur. Toplumda bu sekilde bir dusunceye ve davranisa yonelmis kisiler, toplumun gozunde ve algisinda "aksi, isyankar, itirazci, soz dinlemez, yaramaz v.s." temelli toplumun "uygun gidisatina" uymayan kisiler olarak algilanirlar ve toplum genelde bu tip kisilere "suphe, endise v.s." ile bakar. Hatta bu kisiler, ya toplumsal bir sorun olurlar, ya ailelerinden ayrilmak zorunda kalirlar ve de genelde toplum tarafindan distalanirlar. Burada kisinin, boyle bir yasam ve iliskide nasil bir yol alacagi, tamamen kisinin, bu isi ne yone yonlendirecegi, ya da topluma uyarlayacagi temelinde degisiklik gosterir. Iste buraya kadar anlatilan kisim, sorgulamanin evrimci kismi ve bilincaltinin bilinci zorlama kismidir. Devrimci sorgulama ise, basta birey bilinci gerektirir. Yani kisinin, kendi varliginin bilincinde ve farkinda olmasi, kendi kararlarini kendine verildigi gibi degil de, kendi insiyatifi ile almasi ve kendi varligini yasam ve iliskilerinde ortaya dusunce ve davranis olarak koyabilmesi ve bu konuda kararli,azimli davranabilmesidir. Yani toplumsal kisilikten, vatandasliktan ve toplumun bir biri olmaktan kurtulmus bir bilinc ve farkindaliktir. Iste bu duzeye gelmis bir kisi, verilenlerin, karsitini dusunmek ve uygulamak yerine, verilenlerin ne oldugunu, neden uygulanmasi gerektigini, bunlarin kendisine ne saglayacagini v.s. sorgulamaya baslar. Iste bu sorgulama, devrimci sorgulamadir. Cunku burada, ne bir bilinc alti rahatsizligi vardir, ne de bir bilincalti zorlamasi. Burada olan, bilincin; kisiyi her yonuyle, ne yapmasi hakkinda verilenleri degil; kendi kararlarini uygulamaya yonlenme vardir. Iste bu yonlenim, ister istemez kisinin her bilincalti uygulamasinda, bunun kendi karari olup olmadigi sorusunu ortaya atacak ve kisiyi sorgulamaya itecektir. Iste bu noktadan sonra, bilinc; bilincalti bir uygulamayi yerine getirmeden once "bu benim uygulamam mi olacak?" sorusu ile bilincalti uygulamayi uygulamadan once, bilinciyle sorgulayacaktir. Bu asamanin bir ilerisi, artik uygulama oncesidir. Yani kisi daha uygulama asamasina gelmeden once, tum bilinc altini bilinciyle sorgulayacak ve bilincalti uygulamaya gecmeden, bilinci ile o uygulamayi onceden kendi karari ile kontrol edecek ve yonlendirecektir. Iste bu asama "bana dogumdan itibaren verilen hersey bir sorun" algisini getirecek ve kisi, bilincaltindaki her verileni bilinci ile sorgulayacaktir. Bu bilincin bilincaltini sorgulamasinin bitecegi yer,kisiye gore degisir. Ama, genelde biten yer; kisinin aklinin kendini inandirdigi dogrusunu uygulamadaki, sorunsuzlugu, rahatligi ve huzur/mutlulugudur. Bu devam ettikce de, sorgulamaolmayacaktir. Buradaki en buyuk sorun, kisinin kendisine verilen dogumdan itibaren her degeri sorgulamasi yaninda, kendi sorguladiklarini sorgulamayarak bilincaltina atmasi ve KENDI BILINC ALTINI BILINCSIZ OLARAK KENDI YARATMASIDIR. Cunku bu asama, kisiyi bencil, ayrimci, egoist, cikarci v.s. kisaca bireyci akilci kilacak ve kendi aklinin inandigi dogrularini sabitliyerek, sahiplenerek sorgulamadan bilincaltina atacak ve bu seferde bu bilinc altinin uygulama emri altina girecektir. O yuzden bilincin, bilincaltini sorgulamasi ve tekrar bilinc alti sorununu yaratmamasi icin, bu sorgulama sadece verilenler degil; kendi inandigi dogrularinin da sorgulanmasiyla devam ettirilmelidir. Yani, bilincin onu herhangibir aklin inandigi dogru ile tikanmamali ve sinirlandirilmamalidir. Bu da zaten, bireyin bilinc olarak surekli suregelen surec icinde bilinclenmesi demektir. Unutmamak gerekir ki, her mutluluk, huzur v.s. o konudaki sorunlarin, ertelenmesi ve bilincalti yonlendirimine birakilmasi demektir. Cunku insanoglunun her turlu yapilandirilmisliginin yapi ve isleyisi sorundur. Bu sorundan da, ancak bu yapilandirilmis yapi ve isleyisin evrensel koken ve temellerine erisilerek ve algilayarak ve de onlarin disina cikarak kurtulunabilir. Cunku, her noktalama, kesinlik, mutlaklik, sahiplik, sabitlik, dogruluk v.s. aklin inancidir ve sorunun ertelendigi ve de bilincaltinin yonetimi ele gecirdigi yerdir. Burada en onemli yol gosterici, ..e gore konusudur. Yani neye/kime gore sorundur, rahatsizliktir,zarardir? Iste burada, tum bu yapilandirilmis yapi ve isleyisin bir insanoglu urunu oldugunu algilarsak ve insanoglu disinda bir guc aramaz ve ...e gore belirlemezsek; herseyin ...e goresinin insanoglu turu oldugunu algilariz. Buradan da sorunun, insanoglu turunun zihniyet olarak insanlasamamasinin sorunu oldugu algilanir. Iste her birey bilinci almis kisinin,bilincli ve farkinda olarak bilinc altini bilince cikarmasinin altinda yatan neden, insanoglunun yapilandirdigi zihniyetin, insansal/evrensel yonlendirimi, sorgulanmasi ve degisimidir. Iste bir birey, bilincli ve farkinda olarak, zihniyetini insanlasmaya yonelttigi surece sorunu, rahatsizligi ve zarari algilar ve bilincalti devreye girmeden, bilincli olarak insanlasmaya yonelir. Bu da zaten bir surekli suregelen bir surectir ve noktalamali, huzur, rahatlik v.s. de sorun da soz konusu degildir. Cunku bilincin duraganligi degil; (mutluluk ya da rahatsizlik), surekliligi ve hareketi soz konusudur. Yani ne rahatsizliktan yola cikilmistir, ne de rahatliliktan; bilincli ve farkindalikli olarak insanoglunun yapilandirdigi yapi ve isleyisin zihinsel devriminden yola cikilmistir. Iste bu devrimin "oldu" su yoktur, sadece devrimci zihinsellik ile yasam ve iliski surmek vardir. Ustelik bu yasam ve iliski, kisiyi yonlendiren ve kontrol eden, bilincaltinin degil; aksine, kisinin bilincli ve farkinda olarak kendi kendini kontrol ve yonlendirmesidir. Zihnini insanlastirmaya yonelik. Iste birey bilincinin, tursel duzeyi ve farkindaligi bu bilinctir.
  25. Aciklama icin tesekkurler.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.