evrensel-insan tarafından postalanan herşey
-
Din Dersi mi?, yoksa Sunni Muslumanlastirma Egitimi mi?
TC Kurulurken uygulanmaya konulmak icin getirien laiklik, getirenlerin sekuler bir dusunce tasimamasi sonucu, Ulkeyi bir din ve dini kaos icine sokmustur. Diyanetin, devletin bir kurulusu olmasi ve kurulus amac ve iceriginin sadece sunni muslumanlik anlasyisi/egitimine yonelik olmasi; ulkedeki okullarda okutulan din derslerini de, sunni muslumanlik egitimine donusturmustur. Dini felsefenin; din dersi olarak; dunyadaki tum dinler ve mezhepleri hakkinda kisa ve oz bilgi vermemesi, teolojik olarak da dini uygulamasi olmayan, deizm, panteizm, panenteizm ve ateizm ogretilerine yer vermemesi ve islam ogretisini de sadece sunnilik ile sinirlamasi; din dersi konusundaki carpikligi gozler onune sermistir. Anayasa da sadece yazida kalan din ve vicdan ozgurlugu, ne dini uygulamalar farki, ne de dinsiz yasam olarak hayata gecirilemedigi gibi, Islam'in diger kollari Alevilik, siilik, vahabilik, Bektasilik v.s. de bu tek yonlendirimli anlayistan hak ve ozgurlukleri kisitlanarak nasibini almistir. Bilhassa 2000 lerle gelen yeni dini anlayis ve uygulama (evengalizm), ulkeyi iyice kaosa sokmus; kimse ne uyguladigi dinden, ne de dinli/dinsiz yasam ve iliskilerinden memnun olmaz hale gelmistir. Ayrica ulkemizde, islenen bunca din temelli faili mechul cinayetlerin yaninda; sivas Katliami da halahafizalardadir. Okullarda okutulan din dersi demek; dunyada mevcut ve gecmis dinler hakkinda kisa ve oz bilgi vermek ve hic bir dine ozel bir icerik yuklememek ve de bu dersi secmeli yapmak, demektir. Diyanet demek; dindeki dinli/dinsiz, teolojik vicdan ve hak/ozgurlukleri koruyan kolluyan ve onlara hic bir dini mezhep ve inanc tarafina taraf olmadan rehber, ve danisma kurum ve kaynagi olmak demek. Dini hak ve ozgurlukler demek; ulkede toplumsal olarak, her farkli dini ya da teolojik inanisin ve uygulamanin kurumsal ve kurulussal ozgurlugu uygulamasi demek. Bugun artik ulkenin din uzerine uyguladigi her turlu uygulama; toplumun hic bir kesimini memnun etmemekle birlikte, ulke toplum ve farkli halklari olarak bir dini kaosa suruklenmektedir. Anadolumuz, milliyet konusunda oldugu gibi, din ve teoloji konusunda da bir mozaiktir. Tarih istanbul'a ve Anadolu'ya her dini yasam ve iliskiyi tattirmis ve bugun Anadolu da, hem uc ibrahimi din, hem de islam dininin cesitli mezhepleri (alevilik, Bektasilik, Mevlana, Vahabilik v.s.) Anadolunun dini temelini teskil eder. Herkesin kendine has ideolojik inancsal bir dogrusu olabilir ve bunun icin ayrisabilir. Ama; en azindan bu din kaosunu dini ve teolojik (deizm, panteizm, panenteizm, ateizm) dinli/dinsiz cesitliligin hak ve ozgurlugu temelinde birarada ve birbirlerini algilayarak, saygili bir icerikte beraberce yasam ve iliski surdurmeleri icin, sirf bu temelde bir ortak mucadele sarttir. Cunku ulke, toplumuyla ve farkli halklariyla, bilincsizce ve yonlendirme ile, buyuk bir kaosa suruklenmektedir. Hem neyin ne oldugunun icerik ve anlam kaosu, hem de herkesin dini ve teolojik dinsiz anlayistaki beraber ve butunluk icinde yasayabilme ve iliski surebilme kaosu. Sekuler bir zihniyetin yonetip, yonlendirecegi bir zihniyet, ancak bu dini ve teleojik kaosu cozebilir. Unutmayalim ki, din ve hak ve de ozgurlukleri, kisiseldir ve kisilerin kisilik, kimlik degerleridir. Kimse kimseyi dini konuda zorlayamaz, mudahele edemez ve tum dini ve teleolojik mozaik ve cesitlilik biribirinin hak ve ozgurlugunu tanidigi surece birarada toplumsal yasayabilir. Sorun diyanet baskanliginin olmasi degil; tarafliligi, tek duzeliligi ve zorlamali/mudaheleci anlayisidir. TC, Osmanlidan ve onceki kavimlerden, cok buyuk bir dini mozaik kultur ve mirasina sahiptir. Bunu degil bir dini (islam) inanc ve imanina, bunun da bir kolu olan sunnilige indirgemek, bu mozayige ve topluma karsi islenmis bir cinayettir. Bu cinayeti de, onleyecek olan; ister dini, teleojik, ister dinli, dinsizolsun; yine de toplumun destekleyecegi sekuler bir zihniyet olmalidir. Dini (dinli/dinsiz), hak ve ozgurlukler de, ancak boyle saglanir. Kisaca bir ulke idare olarak laik oldugundan bahsediyorsa, o ulkenin devletinin hic bir dini tarafi olamaz. Dini egitimi olamaz. Dini sadece tarihi ve ve cografi/toplumsal olarak dunya dinlerini kisaca tanitma ve bilgilendirme temelinde bir ders olarak verebilir. Ayrica devletin dini tarafinin olmamasi her turlu sadece dini inanis farkinin degil, dine inancsizligin ve dini uygulamak istemeyenlerin de hak ve ozgurlugunu evrensel hukuk guvencesine almasi demektir. Iste sekuler zihniyetteki bir devlet boyle bir icerikte olmali dinsadece ozel olarak ulkede yer almali toplumdaki farkli inanislar ve inancsizlar da birbiri ile birbirini kabullenerek saygi ve antiayrimcilik temelinde yasamali. Oyuzden ulkedeki laikligigin sekuler olmadigi ve laikligi yansitmadigi da bir gozlemdir. Ustelik toplumun ne dini uygulayicisi ve inaniri, ne de dinsiz ve dini uygulamasi olmayani bu durumdan hosnut degildir. "Dindar/kindar nesil yetistirmek" ten ne algilanmasi gerektigini bu baglamda tekrar sorgulamak ve degerlendirmek gerekir.
-
Zorunlu Egitim Uzerine
Egitimin zorunlulugu, yeni nesillerin yetismesi, ogrenimi, egitimi ve yarin gelecek yasamini kurmasi icin gereklidir. Zorunlu egitim, cocukluk ve gencligin her turlu bilgi edinmesini, her turlu aktivitesini ve toplumda kendini kendi adina kanitliyabilmesi ve bir deyim le "ayaklari ustunde durabilmesi" icin verilir. Ayrica "bugunun kucukleri, yarinin buyukleri" olarak alacaklari her turlu bilgi ve egitim ile, yarin ulkenin cesitli yerlerinde her turlu yetkiyi alacak ve ulkeyi yonlendirecek ve yonetecek olan kisilerdir. Cagimiz, herseyin sorgulandigi bilgi cagidir. Cagimiz her turlu yeniligin, daha teknik ve modern yasamin getirdigi bir cagdir. Iste butemelde zorunlu egitim, 1+4+4+4 olarak degil; kesin bir rakamla ve bir yas hedeflenerek ortak bir egitim olarak saptanir. Yukarida zorunlu degil, gonullu egitim vardir. Daha onceki 8+4 te belirtilen sekiz rakami yerine 4 rakami getirilmistir. Simdi dusunelim. Normalde okula baslama yasi 6/7 olarak bilinirse; 4 yil sonra egitimin yasi 11 olur ve egitimi alan hala cocuktur. Iste bu yastan sonra egitimin zorunluluktan kaldirilmasi, yada verilen egitim olarak farklilasmasi; ulke butununde farkli bir yetistirime, egitime, ogrenime yonelim anlamini tasir. Bu da yarinin buyuklerinin 11 yasinda alacaklari ortak egitimden koparilmalari demektir. Peki 11 yasindan sonra cocuklar ne yapacaktir. Ya evde oturacaktir, ya baska bir egitime yonelecektir. Hele hele kiz cocuklarinin her turlu toresel, dini ve etik algi goz onune alinirsa; kucuk yasta evlilik gibi bir sorumlulugun altina sokulacaktir. Erkek cocuklar ise kucuk yasta emek harcayarak para kazanacaktir. her turlu cocuk somuru ve istismarini goze aldigimizda, bu sistem, bir karmasa ve kaos demek olacaktir. 11 yasinda,ortak egitimden koparilan bir cocugu nasil bir yarin bekleyecektir? Dunya da bilimsel ve hukuki olarak cocugun kendinden sorumlu olarak yasadigi donem genelde 16 yasinda baslar. Yani bu yastan once bir cocuk ne yaparsa yapsin, kendi yaptigindan sorumlu tutulamaz ve ebeveyninin sorumlulugu ve de dolayisiyle devletin sorumlulugu altindadir. O zaman bunun boyle olmasi bize zorunlu egitim yasinin 16 yasina kadar surmesi gerektigini gostermektedir. Iste bu egitimden sonra, kisi artik aldigi kararda kendi sorumludur. B.Britanya'dan ornek verecek olursak; egitim yasi ilk okul oncesinde ve ana okulu altinda devlet eliyle 2/3 yasindan baslar. Zorunlu egitimde ilk ogretim; 6-11 yas arasi olarak 6 sene ve 12-16 yas olarak 5 senedir. Yani mecburi ogretim, 11 senedir. Bundan sonra cocugun basarisina gore +2 ve +4 temelli yuksek ogretim secenegi vardir, ya da 16 yasi sonrasi, is hayati, meslek egitimi, tekniker, diploma v.s. gibi hem okuyup hem kazandiran ve diploma sahibi yapan okullar vardir. Eger talebe basarili ise +2 A level ve +4 universite egitimini gorur. Master ve doktora da ondan sonraki secenektir. Ayrica isteyen cocuk, daha sonra bu egitime elde ettigi meslek diplomasi ile de dahil olabilir. Eger bir kisi 16 yasinda hayataatilmiyorsa, ondan sonra yuksek ogretimin her doneminde hayata atilabilir. Kisaca zorunlu egitim 11 senedir ve 16 yasinin bitimine kadardir. Cunku hem bilimsel, hem hukuki sorumluluk olarak bir kisi 16 yasina kadar cocuktur ve tek yapacagi okuyor olmak olacaktir. Bu yas oncesi egitim hayatinin zorunluluktan alinmasi, kisinin cocuk yastaki egitimine, ogrenimine, yetisimine ve her turlu bilgilenimine engel olmak demektir. Iste butun mesele de, neden boyle bir engel olma zihniyetinin oldugu ve bu sorunun cevabini bulmaktir.
-
Ugruna Yasam Feda Edilecek Degerler Varmidir?
Yasamdan Daha Degerli Ne Olabilir? Ugrunda yasaminizi tehlikeye atacaginiz ya da feda edeceginin etik, metafizik, ideolojik, inancsal veya -izm temelli bir deger, veri v.s. var midir? Varsa nedir? Neden odur? Ya da "yasam en degerli varliktir ve hic bir deger ugruna feda edilemez" dusuncesinde misiniz?
-
Cocuk Kimindir?
Turkiye'deki kesintili ve 4 lu egitimde cocugu sahiplenme adina bir tartisma var. Bu yartismada da uc farkli gorus var. Cocuk devletindir. Cocuk ailenindir. Cocuk toplumundur. Yukaridaki butun farkli gorusler, tek bir kaynaktan gelmektedir. Cocugu bir esya, mal, meta olarak algilamak ve sahiplenmek. Aslinda Turkiye'nin bu ortak bakis acisi sadece cocuk degil, yetiskin uzerinde de gecerlidir. Iste buradaolmayan cocugun bir insanoglu oldugu bilinc ve farkindaligidir. Cocuk ne bir maldir, metadir, ne de sahiplenilir. Cocuga karsi, yukarida adi gecenlerin her birinin bir sorumlulugu ve yukumlulugu vardir. Devlette,ailede toplumda cocugun yetismesinden, egitiminden, yasam ve iliskisinden sorumludur. Burada bir sahiplik soz konusu degildir, cocugun yetismesi ve egitimi soz konusudur. Iste aile de, toplum da, devlette bu yetistirim de hem gerekeni saglamak hem de bu yetistirimde her turlu pay sahibi olarak sorumlu ve yukumludur. Cocuklar, yarinlarin yetiskinleri ve toplumuolusturacak olanlaridir. Oyuzden kimse kendi istedigi gibi bir cocuk yetistiremez. Cocugun sadece yetisimine yardimci olur ve mudahele edemez. Onun kendi insiyatifini ve iradesini ona birakmak durumundadir. Cocuk cagdas, bilimsel, bilissel ve toplumsal olarak bir arada yasayabilecek sekilde yetistirilir. Her turlu gelisimi duzeyi tesviklenir ve desteklenir. Ona birey bilinci ile kendi hak ve ozgurluklerini saglama ve kazanma bilinci verilir. Cocuk bir ideolojiye, inanca v.s. yonelik yetistirilemez. Cocuga butun bilgi sunulur ve cocugun ne olmak istedigi onun gelisimi takip edilerek cocuga birakilir. Bu da 16 yasina gelmis bir cocugun, yetiskinlige adimi, kararliligi, azmi ve toplumda kendisine kendi olarak bir yer bulmasidir. Kisaca, cocuk bir mal meta degildir. Devletin, toplumun, ailenin v.s. cocugu sahiplenmek yerine onu egitmek ve yetistirmek sorumlulugu ve yukumlulugu vardir. Zaten bu "birisinin birisinin olmasi" dusuncesi yetiskini de kadini da mal ve meta yapar. "Eti senin kemigi benim" zihniyeti cagdasligini 16. yuzyilda yitirmistir.
-
Metafizik ve Varlik Iliskisi
Metafizigin genelde ve bilhassa ulkemizde ve toplumumuzda, sadece kelime anlaminin, yani fizik otesinin; mistik, mitolojik, efsanevi, masalimsi, akil tasarimci, doga ustu, dunya otesi, bilim kurgu v.s. temelli kurgusal algisinin yaninda; ikinci bir algisi vardir. Bu da metafizigin felsefi kavram ve konulardan, varligin her turlu soru ve cevabini kapsayan dali oldugudur. Metafizik, felsefenin bir dalıdır. İncelemeleri varlık, varoluş, evrensel, özellik, ilişki, sebep, uzay , zaman, tanrı, olay gibi kavramlar üzerinedir. Temel metafizik sorunları hep metafiziğin konusu olagelmiş konular olarak tanımlamak mümkündür. Bu sorunların ortak niteliği ise hepsinin ontolojik (varlıksal) sorunlar olmasıdır. Metafizik üç bölüme ayrılmıştır: (1)ontoloji, (2)teoloji ve (3) evrensel bilim Metafizik - Vikipedi Metafizikteki varliga bakis acisi iki ana dalda toplanir. Bunlar mustakil var olan varlik ve gercek varlik katagorileridir. Materyalizm ve idealizm varlik tartismasindaki insanoglunun ortaya attigi ideolojilerden sadece ikisidir. Materyalizm, mustakil var olan varlik temelindeki bir metafizik bakis acisidir. Mustakil var olan varligi sadece ve kesinlestirerek madde olarak ortaya koyar. Idealizmin ayni katagorideki ogesi ise dusuncedir. Iste bu temelde gercek varlik olarak her iki ideolojinin paralelleri, materyalizmin maddesinin gercegi nesnel iken; idealizmin maddesinin gercegi ozneldir. Materyalizm ve idealizmin, metafizigin birer varlik ideolojileri oldugunu soyle gosterebiliriz. Category:Metaphysics From Wikipedia, the free encyclopedia Core areas: Aesthetics · Epistemology · Metaphysics · Logic · Social and political · Ethics Major fields: Philosophy of mind · Philosophy of science · Philosophy of language · Philosophy of religion Traditions: Continental · Analytic · Marxism · Anarchism · Eastern Periods: Ancient · Medieval · Modern · Contemporary Metaphysics is the branch of philosophy concerned with explaining the ultimate nature of reality, being, and the world. The main article for this category is Metaphysics. Subcategories This category has the following 21 subcategories, out of 21 total. [+] Metaphysicians (1) C [+] Causality (5) [+] Cosmology (3) [+] Metaphysical cosmology (4) D [+] René Descartes (0) [+] Determinism (1) [+] Dualism (1) E [+] Existentialism (3) F [+] Free will (0) I [+] Idealism (2) K [+] Immanuel Kant (4) M [+] Materialism (3) [+] Mereology (0) [+] Metaphysics literature (0) [+] Monism (4) O [+] Ontology (6) P [+] Philosophy of time (0) S [+] Self (13) T [+] Teleology (0) V [+] Value (2) W [+] Metaphysics writers (1) Ilk ve takibeden bolum; Metafizigin, felsefenin bir bransi oldugunu Ikinci takibeden bolumde; metafizigin, alfabetik sirayla hangi alt basliklari gosterdinini Ucuncu takibeden bolumde; Bu alt katagorilerden birinin idealizm oldugunu-I harfinde Dorduncu takibeden bolumde; Bu alt katagorilerden birinin materyalizm oldugunu-M harfinde Acikca gostermektedir. Yani, metafizik, felsefenin bir dalidir.Idealizm de, materyalizm de bu dalin alt basliklari olarak ortaya atilmis, birer ideolojileridir. http://en.wikipedia....ory:Metaphysics Yukaridaki linkten konusuna ve kavramina gore + tiklamalarinda o baslik ile ilgili alt konu ve kavramlari da elde edebilirsiniz. Algilayabilecegini dusunerekten, soyle bir aciklama yapmak istiyorum. Metafizigin, varlik konusuna iki ana bakis acisi vardir. Bunlardan biri metafiziksel, yani idealist; digeri fiziksel, yani materyalist. Dolayisiyle, felsefenin, metafizik dalinin varlik konusundaki bakis acisi iki temellidir. Ya varliga metafiziksel bakar-ki idealizmdir; ya da fiziksel bakar-ki bu da materyalizmdir. Umarim konu simdi daha net anlasilmistir. [−] Cosmology (3) [−] Early scientific cosmologies (2) [+] Ancient astronomers (6) [+] Astrology (11) [+] Metaphysical cosmology (4) [+] Early scientific cosmologies (2) [+] Esoteric cosmology (5) [+] Mythological cosmologies (2) [+] Religious cosmologies (6) [−] Physical cosmology (7) [+] Cosmic inflation (0) no subcategories [+] Cosmologists (0) no subcategories [−] Dark matter (2) [−] Black holes (2) [+] Stellar mass black holes (0) no subcategories [+] Supermassive black holes (0) no subcategories [+] Experiments for dark matter search (0) no subcategories [−] General relativity (12) [−] Black holes (2) [+] Stellar mass black holes (0) no subcategories [+] Supermassive black holes (0) no subcategories [−] Effects of gravitation (1) [−] Gravitational lensing (1) [+] Gravitationally lensed quasars (0) [−] Exact solutions in general relativity (0) no subcategories [−] Faster-than-light travel (4) [+] Faster-than-light communication (0) [+] Faster-than-light travel in fiction (0) [−] Fictional spacecraft (16) [+] Andromeda spacecraft (0) [+] Babylon 5 ships (1) [+] Battlestar Galactica vehicles (0) [+] Bioships (0) [+] Blake's 7 spacecraft (0) [+] Fictional motherships (0) [+] Fictional space stations (0) [+] Gundam space vessels (2) [+] Spacecraft in the Honorverse (0) [+] Macross spacecraft (0) [+] Space: 1999 spaceships (0) [+] Star Trek ships (7) [+] Star Wars spaceships (1) [+] Fictional starfighters (2) [+] Stargate spacecraft (0) [+] Transformers spacecraft (0) [+] Wormholes in fiction (1) [+] Frames of reference (0) no subcategories [+] Gravitational lensing (1) [+] Gravitational wave telescopes (0) [+] Lorentzian manifolds (1) [−] Mathematical methods in general relativity (3) [+] Coordinate charts in general relativity (0) no subcategories [+] Tensors in general relativity (0) no subcategories [+] Variational formalism of general relativity (0) no subcategories [+] Relativists (0) no subcategories [+] Tests of general relativity (0) [+] Theorems in general relativity (0) no subcategories [−] Large-scale structure of the cosmos (7) [+] Dark matter (2) [+] Galaxies (27) [+] Galaxy clusters (31) [+] Galaxy filaments (1) [+] Galaxy superclusters (4) [+] Intergalactic media (1) [+] Voids (0) [+] Standard candles (0) [−] Universe (4) [+] Cosmology (3) [+] Galaxies (27) [+] Astronomical objects (24) [+] Space (15) [+] Space art (0) [+] Astronomy (25) [+] Space-related awards (1) [+] Space colonization (3) [+] Space exploration (23) [+] Fictional regions of space (2) [+] Space hazards (2) [+] Space images (2) [+] Space law (0) [+] Space lists (3) [+] Space organizations (3) [+] Space science (2) [+] Spaceflight (9) [+] Space technology (10) [+] Space stubs (0) [+] Metaphysical cosmology (4) [+] Early scientific cosmologies (2)[+] Esoteric cosmology (5) [+] Mythological cosmologies (2) [+] Religious cosmologies (6) D [+] René Descartes (0) no subcategories [+] Determinism (1) [+] Determinists (0) [+] Dualism (1) [−] Dichotomies (0) no subcategories E [+] Existentialism (3) [+] Thomas Carlyle (0) no subcategories [+] Existentialist works (5) [+] Films directed by Ingmar Bergman (0) [+] Fight Club (0) [+] Films directed by Jean-Luc Godard (0) [+] Books by Jean-Paul Sartre (0) [+] Works by Albert Camus (6) [+] Existentialists (4) F [+] Free will (0) I [−] Idealism (2) [+] Idealists (0) no subcategories [+] Arthur Schopenhauer (0) no subcategories K [+] Immanuel Kant (4) [+] Books by Immanuel Kant (0) [+] Kantian philosophers (0) no subcategories [+] Kantianism (0) no subcategories [+] Kant images (0) M [−] Materialism (3) [−] Marxism (6) [−] Karl Marx (1) [+] Books by Karl Marx (1) [−] Marxist theory (5) [−] Marxist theorists (1) [−] Leon Trotsky (1) [−] Trotskyism (2) [+] Trotskyist organisations (23) [+] Trotskyists (3) [−] Maoism (2) [+] Internal conflict in Peru (1) [+] Maoist organizations (5) [+] Karl Marx (1) [−] Marxist terminology (1) [−] Communist terminology (1) [+] Marxist terminology (1) [+] Trotskyism (2) [+] Marxists ( [+] Scholars of Marxism (0) [+] Marxist terminology (1) [+] Trotskyism (2) [+] Materialists (0) [+] Mereology (0) no subcategories [+] Mereology (0) [+] Metaphysics literature (0) no subcategories [−] Monism (4) [+] Ayyavazhi (10) [−] Materialism (3) [+] Marxism (6) [+] Karl Marx (1) [+] Marxist theory (5) [+] Marxists ( [+] Scholars of Marxism (0) [+] Marxist terminology (1) [+] Trotskyism (2) [+] Materialists (0) no subcategories [+] Mereology (0) [+] Panentheism (2) Ayrica, burdan da goruldugu gibi, materyalizmin hem kendi basligi vardir, hmde monizm altinda yer almistir. Simdi isteyenler materyalizm ve her turlu marxist terminolojinin yani diyalektik materyalizmin, bilimsel materyalizmin, tarihi materyalizmin v.s. "bilimselligini" savunabilirler. Evet materyalizm, metafizigin mustakil var olan varlik ideolojilerinden birisidir ve varlik tartismasinin bir ideolojisidir. Onun ile ilgili hic bir terminoloji bilimsel degildir ve bilimin konusuda degildir.
-
Zaman Uzerine
Zaman kavrami, insanoglu ile birlikte mekana tanistirilmis bir kavramdir. Yani numenal yetinin, deger olarak somuta indirgedigi bir kavramdir. Spatiotemporal algida, yer ve zaman birlikteligi belirtilmistir. Yalniz, burada ki ana karsitlik; yerin sabitligi/degismezligi ve zamanin geciciligi ve degiskenligi farkidir. Bu temelde, yer gozlem olarak uc boyutlu bir hal alirken, zaman sadece bir noktadir. Aslinda algi yasaminda ise tam tersidir, zamanin; dun, bugun ve yarin; simdiki, gecmis ve gelecek bir uclemi varken, epistemolojik olarak yer noktalasir. Bu temelde, zamanin uclemi aslinda yerde yer tutan bir parca olan insanoglu acisindan sadece bir andir ve insanoglu kendi algisinca, yeri sabitlerken; zaman ile yasam yarisina girmistir. Aslinda yasam sadece bugun ve simdiki zamandir, gecmis ve dun yasanmis olan, yarin ve gelecekte yasanacak olandir. Zamansal olarak aslinda dun bir gun oncesine gore, yarin iken; yarin da bir gun sonrasina gore dun olur. Iste bu da bize yasanan gecici ve degisken zamanin, sadece anlik oldugunu ortaya koyar. Aslinda insanoglunun zaman ve zamansal kavramlar kullanmadan da hareketi mumkundur. Yani saat olmazsa, ben bu yaziyi yazamayacak miyim?, ya da zaman belirlenmese, birisi bir yerden bir yere gidemeyecek mi? Zamanin en buyuk ozelligi bugun ve simdiki zaman yerine, dun ve gecmis; yarin ve gelecek olarak spekuletif ve objektif ortaya konumlaridir. Gelecek ne kadar spekulatif ise, gecmis te o kadar subjektiftir. Cunku ikisinin de anlik gozlem olanagi yoktur. Iste bu temelde, gelecek ve gecmis birer "hear say, yani kulak dolgunlugu" olarak anlatilir. Diyelim, 1980 dogumlu bir kisinin, bugun 1980 oncesi yaptigi her turlu aciklama "hear say" aciklamasidir. Cunku o tarihte bir insanoglu olusumu olarak bulunmayan bir beynin, gozlem dile getirmesi olanaksizdir. Bu ayni sekilde bugunden 2020 yilini konusmaya benzer "future telling, gelecek tahmini" olarak algilanan bu durumda da insanoglu sadece kendi subjektif algisinca, bugunu degerlendirerek, gelecek hakkinda fikir yurutur. Ayni sekilde burada da gozlem olanagi yoktur. Iste bu temelde, diyelim bugun 20 yasinda olan bir kisi, evdeki 40 senelik bir esyayi gozlemleyebilir. Ama bu gozlem bugune aittir ve zamansal olarak gozlemleyenin dunyada olmadigi olusmadigi, zamani kapsamaktadir. Iste insanoglu, bilimsel gozlemini bu olcum,deney ve buluslara paralel olarak kendi varligi oncesine ait bilgiler sunabilir. Bu bilgilerin bugun sunulmasi ve o gune ait olmasi, sunanin o tarihte var olmasini gerektirmez. Sonucta dunyaya yeni dogan bir bebek, hali hazirda olan ve kendisinden once var olan bir dunyaya mekana ve bu mekanin olusmus, yasanmis ve yasanmakta olan her turlu ideolojik, inancsal, bilimsel duzen ve sistemine v.s. kisaca bir mirasa dogmustur. Iste bu zamansal mirasin ne oldugunu dogan bebek, kendilerinden once doganlardan yani "eski" nesilden ogrenir. Burada ilginc olan herseyin bebegin dogumuyla, bebek ile birlikte baslamasi bir olgu iken; aslinda hersey bebekten once mevcuttur ve bebek bu mevcudiyetin icine dogar. Iste bu temelde, ortada bir kavram varsa, bu kavrami olusturacak olan yansi/gozlem ve duyusal/duyumsal algi olmalidir ki, kavram ile ozdeslesebilsin. Kisaca insanoglunun kavramlasstirdigi hersey algi olarak olan ve ya bilgiye, ya inanca tasinan olarak insanoglundan once vardir. Buradaki celiski gibi gozuken ve aslinda celiski olmayan durum ise, insanoglunun bugun bu kavramlasmis ve kendinden once olan her turlu algi ve bilgi ile birlikte ayni zaman diliminde yasiyor olmasidir. Iste bu insanoglunun kendsinden once var olan algilanan ve kavramlasan her turlu bilgi ile insanoglu ne zaman dogarsa dogsun, ayni zaman diliminde birlikte yasar. Iste buradan bir zamansizlik algisi cikar ve seyin oncesi ile seyle birliktelik algisi biribirine karistirilir. Bu acidan zaman kavrami ve zamansal ogeleri herhangibir seyi aciklarken ve ortaya koyarken, cok iyi algilamali ve bilincine varmalidir. Aksi insanoglunun onsuz yasam surmedigi zamani zamansizliga tasimak olur. Cunku bir seyin oncesi son durak degildir, onun oncesel ilklik kisir dongusu vardir. Ayni sekilde bir seyin sonrasi da sonluk degildir, onun da sonralik kisir dongusu vardir. Zaman kavrami insanoglu numenal yetisinin en karmasik ve yanlis kullanima musait kavramidir, ustelik numenaldir ve numenal bir deger olarak fenomenlestirilmistir. Saat, gun v.s. zaman numenal degerinin fenomenlestigine bir ornektir.
-
Soyutlama Uzerine
Yeryuzunde ve evrende insanogu algisinin ortaya koydugu tum varliklar temelinde, soyut ozelligi olan tek tur, turumuz insanogludur. Soyutlama, insanoglunun monologuyla, hem kendi turunu, hem de algiladigi herseyi, soyutuyla ortaya koymasidir. Burada ilk dikkat edilmesi gereken konu; insanoglunun ortaya koydugu, sey her ne ise; bunun kendi kendine insanoglu algisinin monologu disinda, insanoglu ile bir dialog kurarak ortaya koyamamasidir. Seyin kendisini kendi adinaortaya koymasinin, insanoglu monologunca mumkun olmamasi ve seyin ortaya konumunun insanoglu, eliyle/adina/ait/icin olmasinin bir anlamida, ortaya konanin, insanoglu monologuyla ortaya konumunda, bu ortaya konumda, bir rol ve yer almamasidir. Insanoglu soyutlamasi, soyutuyla mumkundur. Eger insanoglu, bu soyutunu bes duyusu ile ortaya koyuyorsa, ortaya konan somut; eger bu ortaya koyum, duygu, sezi ye dayaniyorsa, ortaya koyum soyuttur. Insanoglu soyutlamasini yerine getiren, insanoglunun yapilandirdigi ve sekillendirdigi dogal dusuncesidir. Nasil insanoglu, her seyi ortaya soyutuyla koyuyorsa, kendini de soyutuyla ortaya koymustur. Burada insanoglunun, kendini ortaya koyarken, daha once ortaya koydugu soyutlar, temel alinmistir. Yani insanoglu kendisini ortaya, kendi disindaki yine algisiyla dile getirdigi, metafizik ve etik degerlerle ortaya koymustur. O yuzden de, insanoglunun ortaya koydugu dogal dusuncenin bu soyutlarinda, insanoglunun kendisi yer almaz ve sadece ortaya koydugu, degerler, tabular ve veriler yer alir. Iste tum bu degerler, insanoglunu degil; onu yoneten ve yonlendiren, insanoglunu toplumsallastiran ve insanoglunun birarada yasamasini "saglayan" ve insanogluna yon, yontem, yaptirim getiren; ideolojik inancsal dogru tabularidir. Bunun evrensel bir onayi olmamasi, bilimsel olmamasi ve sadece dogrulayanin ideolojisi ve inanci temelinde dogrulanmasi, dogrularin inanc ve ideolojik farkliliklari temelinde, ayrimci, cikarci, guce ve otoriteye dayanan bir iceriktedir. Iste insanoglu, bu kendi ortaya attigi soyutlarina, yine kendisi teslim olmus ve bu soyutlara verdigi iceriklerle ve kurdugu baglarla, kisilik ve kimligini olusturmustur. Bu tabulari, sahiplenen ve sabitleyen insanoglu, yine bunlarin dogrular arasi tartismasini surdurmektedir. Soyutlamanin, bu temelden baska; iki farkli anlami daha vardir. Birincisi tecrit etme, yani ayirma, digeri de, azat etme, yani ozgurluge kavusturmadir. Dogal dusuncenin yapilanis ve isleyis koken ve temelleri, soyutlamayi, ancak bir ayristirma olarak algilar. Evrensel insanda ise, bu soyutlamanin icerik ve anlami, ozgurlestirme, yani tabulu rasadir. Iste bu seyin soyut veya somut, tabulu rasa haline getirilmesi ve tabulu rasanin tekrar ve yeniden insan ozu ve birey gorunusu koken ve temelinde ortaya konmasi, en azindan bugune kadar ortadaolmayan, ama kendi dahil, herseyi ortaya koyan, insanoglunun kendi kendini ortaya koyumuna, kendi ozu olan insan ve insanligi bilincli ve farkinda olarak evrensel tur butunlugu temelinde kazandirmak olacaktir. Bu da ancak, insanoglunun ortaya attigi soyutlarin, kendi ortaya attiginin farkina ve bilincine varmak, onlara icerik vererek teslim olmak ve onlar tarafindan yonetilip, yonlendirilmek yerine; onlari sadece kullanip, paylasmak ve bunu yaparken de insaanoglu olarak, kontrolu, yonlendirme ve yonetimi kendi ustune almaktir. Cunku, insanoglunu, insanoglu yapan onun soyutlamasinin soyut ve somut ortaya koyumudur. Iste onemli olan bu soyutlamanin ve ortaya koydugu somut ve soyutlarin, insan ozu icerikli olmasi ve insanoglunu insandisi ve insanlikdisi bir yasam ve iliski sunacagina, onu insanlastiracak icerik kazanmasidir. Cunku bunun bilinc ve farkindaligi, insanoglunu yaratilissal, ideolojik, inancsal, metafizik ve etiksel tum ayrimcilik, cikar, ve de ayrimci yonlendirim ve yaptirimlardan kurtaracaktir. Insanoglu o zaman, herseyin bilincinde ve farkinda olarak, bu soyutlamasinin yararini hem kendi turu adina, hem de monologu ile ortaya koydugu algiladigi herbirsey ve hersey adina tadabilecektir. Bunun icin insanoglunun tek yapmasi gereken, kendisini bir ve tur olarak ortaya koyabilmesidir. Buradaki birin onemli olan kismi, bu birin bireyci akilci olmamasi ve sadece kendi birini one cikarmamasi, aksine bir olarak evrensellik ve insansalligini one cikarmasidir. Bu birin bir onemide; ortaya attigi madde, tanri, dusunce, nesne, ozne ve bunlarin mentalitesini veren metafizik ve etik ideolojik inancsal dogrularla hareket degil; bu dogrulari ortaya atan kendi turunun temelinin bilinci ve farkindaligiyla harekettir. Kisaca, insanoglunun soyutlamasi; insandisi ve insanlik disi degil, soyutlarina teslim olucu degil, bu soyutlarla turu icinde ayrimcilik, cikar, bencillik v.s. mucadelesi degil; tamamen kendi turunun ozu olan insan olma ve insanlik sunmayi icermelidir. Bu da soyutlamanin koken ve temellerini ortaya koyan, dogal dusunceden arinmak ve kurtulmak ve turunun adina yakisir insan oz ve gorunusunu ortaya koymak demektir. Evet soyutlayacagiz, ama bunun bilincinde ve farkinda olarak ve soyutlayanin bizler ve turumuz oldugunu algilayarak.
-
Soyutlama Uzerine
Soyutlama, insanoglu (somut ve soyut birlikteligi, bolunmez ve ayrilmaz butunlugu) nun, soyutuyla (dili, kavrami, felsefesi, bilimi, inanci, ogretisi, bilgisi, ve bilimum dile getirdikleri) hem somutu (bes duyu ile algilanan ve algisina kavramla ozdeslestirilerek, bir isim, verilen-madde, nesne, varolus, evren, dunya v.s.), hem de soyutu (sezgi, duyum ile algilanan ve algilanisina kavramla ozdeslestirilerek, bir isim, karakter, oz ve icerik verilen-yaratici,m tanri, sevgi, demokrasi, butun izmler, butun etik ve metafizik veriler), kendi turu adina/icin/ait/eliyle monolog olarak ortaya koymasidir. Eger bu mono ortaya koyum, insanoglunun kendi turu arasinda bir soru&cevap temelli, tartismaya, kabule, redde acilirsa; bu da mono-dialogdur. Soyutlama eger, somuttan, soyuta dogru ise ve somut taban tasiyorsa, bilimsel; soyuttan, somuta dogru ise ve somut taban tasiyorsa, inancsaldir. Buradaki soyuta, somut taban bulma konusu, ideolojik inancsal dogrusallar temelindeki kisinin kendisi icin sahiplendigi ve sabitledigi dogrusudur. Dolayisi ile, bir soyuta verilen icerik ve onunla kurulan bag temelindeki somut tabanlar, bu tabanin verenin dogrusuna gore degisken ve gorecelidir. Yani bir kisinin ayni soyuta verdigi somut taban ile,baska bir kisinin ayni soyuta verdigi, somut taban farklilik gosterebilir. Bu da zaten, soyutlarin; somut taban temelindeki ideolojik inancsal dogrusal temelli dogrulari tartismasidir. Metafizik ve etigin tum ideolojik inancsal dogrulari bu temeldedir. Ayrica, hic bir soyuta, somut tabani olmadan, inanimaz. Yani inancsallik, mutlaka soyutun bir somut taban bulmasi le mumkundur. Bu somut tabanin, dusuncede, ideolojide ve inancta olmasi bile yeterlidir. Cunku bu yaratilan ideolojik inancsal sout taban ugruna insanoglu, biribiriyle savasmakta ve mucadele etmektedir. Butemelde de; hangi soyutlamanin soyutunun somut tabani oldugunu, ancak buna ideolojik inancsal dogru olarak sahip cikan ve sabitleyen kendine kanitlar. Sonucta insanoglunun, soyutlamasinin ve soyut ve de somut tabaninin, mutlakligi, degismezligi, kesinligi, ispati v.s. bundandir. Yalniz, soyutun bu iceriginin "kesinligini" sadece kesinlestiren ortaya koyar ve sadece onun ideolojik inancsal dogrusudur. Iste burada, bilimselligin; inancsal ogeler tasimasi ve inancsalligin "bilimsel" ogeler tasimasi ise; herseyi bir ezogelin corbasina donusturur. Oyuzden ne inancsal, ne bilimseldir. Bunun tam kesin farkini ortaya koymak, metafizigin ve etigin ideolojik inancsal dogrulari ile ve var ve ol temelli soyutlamalar ile degil; bil kokenli, epistemoloji ve onun somutun (uzerinde deney, bulus, gozlem yapilabilen) somutu ortaya koyucu ve yanlislanabilir, soyutlarla (formul, tez, teori, antitez, hipotez, sentez, analiz v.s.) ve de evrensel onay kazanmis olmasi ile mumkundur. Buradaki tehlikede, bilimsel soyutun; ayaklarinin yere basmayacak duzeyde, yani epistemoloji ustu bir inancsal teori haline donusturulmesidir. Yani spekulatif, somuta dayanmayan bir teori haline. Soyutlama; beynin, soyutu dusuncenin, yarattigi kavram ve kavramla algilananin ozdeslesmesidir. Bu algilamanin temeli duyum, sezgi v.s. ise; soyutlama soyut; alglamanin temeli, bes duyuya dayaniyor ise, soyutlama somuttur. Buradaki soyutlamanin, bir baska ifade edis sekli de; ortaya koymaktir. Burada da, dogal dusuncenin sessel/kulaksal yapilanisi ve noktasal isleyisinden dolayi, ortaya koyan, ortaya koyulan ve ortaya koyum tek bir nokta haline getirilmistir. Nitekim soyutlama denince, akla; ne soyutluyan, ne de soyutlanan gelir. Sadece soyutlamanin bu iki ogeyide iceren kesismisligi gelir. Oyuzden, ortada bir soyutlama var ise; mutlaka bir soyutlayan ve soyutlananin olmasi gerekir. Soyutlayan, her zaman insanogludur, soyutlanan insanoglu da dahil, algilanan ve kavram ile ozdeslesendir. Soyutlama ise, bir yon ve yontemdir, bu da dogal dusuncenin yapilanis ve isleyisinin insanoglu eliyle/adina/ait/icin hem kendine hem de, algilayarak kavramiyla ozdeslestirdigi herbir seye ve herseye uyguladigi, onu dile getirisidir.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
Zaten Kuran'da Allah'i bulmak; ona mecazi yonden bakmaktir.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
Ben de basligi din felsefesi temelinde yazdim. Yoksa ozel bir din felsefesi olan Islam degil. Senin bir sorunun da, her turlu din felsefesini sadece ozel bir din felsefesi islama ve onun ilahi Allah'a indirgemen. Dunyada baska o kadar cok din felsefesi ve tarihte gelmis gecmis o kasdar cok ilah var ki.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
Bana haber veren bir sey yok. Bilgi orda isteyen ulasir. Yalniz ulasmak icin kendilik bilisselligi ve sorgulama gerekir. Zaten bu zorlama bakis acisi senin konu ve kavrama bilimsel ve bilissel yanasmadiginin bir delili. Inanc mi, aklini ne tatmin ediyorsa, odur. Aslinda merak ettigim "bunlari ben yaziyorum" diyecegine "bu yazilanlari Allah'ina yukleme" caban. Buna neden gerek duyuyorsun ki! Cunku iki turlu sorun yasiyorsun. Birincisi kendini bilmiyorsun, ikincisi Allah'in adina konusarak gunah isliyorsun. Senin aklinin Allah'ina ermemesi ile senin onun adina konusman da celisiyor. Ayrica senin gibi her bir inanirin, kendi Allah'ini da senin gibi konusturacagini dusunme. Cunku her bir inanirin Allah'i o inaniriun kendi beyin duzeyince dile geliyor. Boylece Allah inanirin beyninde ve dilinde farklilasiyor. Bir bilim kisisinin bilimsel yonu baskadir, kendi kisisel inanclari ve soylemleri baskadir. Einstein'in da kisiselinanclari ne bilimi ne de bilimselligi baglamaz. Sadece Einstein'i baglar.
-
AYKIRI SORU - YORUM VE SORGULAMALAR
Islama gore degil de, islamin ortaya attigi benim algima gore; yasam sonrasi "hak edenlerin" gidecegi dunya otesi bir mekandir. Buradaki "hak etmek" "iyilik" temelindedir. "Kotuluk" temelinde ise "hak edilen" cehennemdir. Yalniz burada anlamdan ziyade bu mekanlarin onemi yasamin onune gecer ve olumu one cikarir. Bu da zaten yasamin olum sonrasi gidecegi yer olarak inanc ve ibadet teslimiyeti ile gecirilmesini ongorur. Alintinin verdigi ise, "kadinlarin cennete gitme" konusunun Kuran'da yer alip almamasi uzerine idi.
-
Inancsal Yanasimin; "Tam" Inancsalligi ve "Yarim" Inancsalligi
Rica ederim. Bilgi ortaya geldikten sonra, ondan yararlanmak her bir beynin kendi insiyatifindedir. Bu da genelde bir beynin dile gelen bilgiye yonelik ilgi etki ve onem temelindedir. Bu ucunden biri yoksa, beyin bilgiye yonelmez. Burada onemli olan insanoglunun herseyi sorgulama adina ortada olan her turlu kavramsal bilgiye ilgi etki ve onem gostermesidir. Nesneyi oznellestirmenin temeli, hyloteizm, yani madde tanriciligina dayanir. Bu konu ile ilgili baslik var. Aslinda Muhammed'de Kurani tanrilastiurmistir, panteist evreni tanrilastirir. Kisaca gozlem ve yansi veren bir fenomeni bilimsel olmayan akilci inanc ve ideolojilerle beslemek anlamindadir. Burada ozel olarak materyalistler kastedilmemistir, maddeyi, nesneyi tanrilastiranlar kastedilmistir. Evet, bir nesne ya da madde; insanoglu ozellikleri tasiyorsa, o akilli tasarimci olur. Ya da gozlem veren herhangibir seyi oraya koyan bir akilli tasarimci vardir. Evrensel insan bilinci varligi basta fenomen olarak gozlem veren temelinde algilar. Degerlendirmesi de bilgisel, bilimsel ve bilisseldir. Iste buradaki varligin ne oldugu tartismasi, ne bilimsel ne de bilisseldir. Ustelik varligi taban olarak mutlak, ilk, tek v.s. kilmak ta inancsaldir. Basta bilginin ve olgunun yenilenebilirligine ve yanlislanabilirligine ters duser, ayrica ilklik, teklik v.s. gozlem vermez. Materyalizm metafizigin ontolojik temeldeki mustakil var olan varlik olarak maddeyi nesnel gerceklikte ilkleyen,tekleyen ve mutlaklayan ve de bilimsel olmayan bir varlik bakis acisidir ve tarihler boyu da idealizm ile tartisir. Bu konuda da "oznel materyalizm ve nesnel idealizm" basliklari var.
-
Hic Nedir?
Kitlesel olarak Nihilizm ile insanogluna felsefi temelde tanistirilan bu kavramin bir cok dalda bir cok anlam ve icerigi vardir. Fiil olarak ise "hiclemek" var kilinan ve oldurulan bir seyi; sifira, anlamsizliga, degersizlige, yukumsuzluge, iceriksizlige v.s. indirgemek demektir. Konuya once sey temelinde bakalim. Turkce de seyin cesitleri, bir sey, herhangibirsey, hersey, hicbirsey, seklindedir. Iste buradaki hicbirsey iki vara isaret eder. Biri sey, digeri bir dir. Yani bir seyin hiclenmesidir. Burada iki konu onemlidir. Birincisi bu hiclenen bir seyin bilincli ve farkinda olarak hiclenmesi. Ikincisi ise hiclenen bir seyin yerine, konacak olan yeni bir sey konusu, bunun neye/kime gore ve neden konacaginin bilinc ve farkindaligidir. Bu konu felsefe acisindan onemli bir konudur ve eger tartismaya acilirsa, daha da konu detaylanacak, acikliga ve netlige kavusacaktir.
-
Inancsal Yanasimin; "Tam" Inancsalligi ve "Yarim" Inancsalligi
Evrensel-insan'in, epistemolojik gercekliginin notr algisi ve disaridan bakis acisi ile, metafizigin varliksal/ontolojik/teolojik ve fizik otesi bunyesindeki inancsal bakis acisi ve zihniyet yanasiminin Inancsal temellerini ve biribirinden farklarini ortaya koyacagim. Buradaki inanc din ve tanri temelli degil; "bir seye inanmak" temellidir. Evrensel-insan'in zihniyet olarak olaylara bakis acisinin bu temeldeki konumu, bilisseldir, yani farkindalik. Farkindalik temelinde de, de bilimsellik one cikar. Daha once de belirtildigi gibi, bilimselligin, insanoglu soyutlamasi, somuttan, soyuta dogru hareket eder. Yani basligimizin konusu olan inancsalligin, soyuttan, somuta dogru hareket edisine karsidir. Buradaki bilimsellikte, deney, gozlem, bulus, arastirma, incelemeden yola cikmaktir. Iste bu temelde, "tam" inanc; hem uzerinde, deney, gozlem, bulus v.s. yapilabilecek, somut bir olgunun olmamasini, hem de, inanilanin, kendisinin deney, gozlem, bulus v.s. yapamamasi olmasidir. Iste bu inanc cesidi, olan "tam" inanc, imandir. Imanin koken ve temelini de, hangi imanin yonlendiren ve yaptirimi olan ve yasam da uygulanmasi istenen sartlari belirler. "Yari" inanc ise, uzerinde deney, gozlem, bulus v.s. yapilabilen bir olgu olan (madde, nesne ve herturlusu/biri), fakat; kendisi, bu deney, bulus, gozlemi yapamayan olandir. Iste bilim ve bilimsellik dahil; bu "yari" inanc; temel olarak metafizigin varlik ideolojileri ve etigin yonlendirim ve yaptirim sistemlerinin dogruluguna dayanir. Bilimsel olarak aciklanan, epistemoloji ustu, teoriler, tezler, hipotezler, spekulasyonlar ve sorgulanmayan, axiomlar, belgitler, maximler, postulatlar da, bu yari inanca dahildirler. Her iki inancsaldaki ortak nokta; kesinlik, sabitlik, sahiplik, mutlaklik, dogruluk, degismezlik v.s. temelli noktalama, sonlama ve dusunce ufkunu sinirliyarak inanilan ne ise (ideoloji, teori v.s.) ona teslim olmadir. Iste, kim olarak insanoglu turu ve birini, bir ne olarak; insanoglu duzeyine, zihniyet ve ego olarak her turlu dogallik kisvesiyle, insandisi ve insanlikdisi fakat insanoglunun ortaya koydugu, soyutlamanin soyut/somutuna teslim ve mahkum etmek, her iki inanc farkinin da ortak temelidir. Bu ortak temel, ya var kokenli nesneye; ya da ol kokenli ozneye dayanir. "Tam" inanc, inancsal olarak bir monizm (yani temel faktor, soyut bir herturlu/herbir yaraticidir) temelli, kaynagini bir nesnelden ( Put, Ilah, Kuran, Incil, varlik, madde v.s.) alan ve bu nesnenin sartlariyla imana uzanan, bir inanctir. En genisi panteizmdir. Yine bu "tam" inancin, dualizm temeli; soyut herturlu/herbir yaratici ile bir nesnenin ozdesligi, ya da ic iceligidir. Bunun da en gelismisi, panenteizmdir. "Yari" inanc, ise; Inanci veren ogenin, ne olduguna baglidir. Genelde metafizigin varlik ideolojilerini iceren bu inancta (madde/dusunce v.s.), en genis anlamda ve asirlardir suren tartismalariyla, materyalizm ve idealizm; ideolojik inancsal dogrularidir. Bunlardan, materyalizm; ne den yola cikarak kimi; idealizm de kimden yola cikarak ne yi rededer, kabul etmez, yok sayar. "Tam" inanclar, genelde, "iman sartlari" temelli bir inancsal teizm olurken; "yari" inanclar, "inanc dogrulu" bir ideolojik teizmdir. Burada tartisan kutuplar, imanin inancsal dogrulari ile, inancin, ideolojik dogrularidir. Iste bu temelde, imani veya ideolojisi ne olursa olsun; metafizigin varligi ve etigin yonlendirimi ile inanilarak, uygulanan ve sistemlesen, tum izmler, inancsal katagoriye girer. Bu temelde de, gercegin varliksal soyut/somut ne oldugu ve haklar; etik, ideolojik dogrulananlar temeline dayanan felsefe, bir inancsallar sistemidir. Iste epistemoloji, hem bu inancsallar sistemini her turlu, izmiyle birlikte ortaya koyar, hem de bilimin ve bilimsel gercekligin, tartisilmaz bilgisinin, bilissellik bilincini ortaya koyar. Sonucta insanoglunu, zihniyet olarak insanlastirmayan, hem inancin her turlu dogallik kisvesi altinda (zihniyet, ego, nesnenin yasalari, kurallari v.s., yani kurgusu), yerlesmis, otomatiklesmis, alisilagelmis ve bilinc altinin bilinci yonlendirmesiyle nesillerden nesillere aktarilan bu sorgulanmazlar, teslimiyetler, kesinlikler, mutlaklar ve sabitlerdir. Cunku dogalliginin zihniyetini, insansal duzeye cikaracak olan birey, turunun selfligi ile, her turlu soyutlamasinda, inancsalliga ihtiyac duymayacaktir ve zihninin ufku da sinirli, teslimiyetci degil; acik ve ozgur olacaktir. Sonucta, tum kurallari, nesne adina da, ozne adina da, kendi turu ve biri adina da ortaya koyan kim; insanoglu turu ve biridir. Bunu da, yani nesneyi kendisinin kendi nesnesi dedahil, ortaya koyanin kendi turu ve biri oldugunu ancak, kendi turu ve biri disinda bir guc aramadigi ve kendi tur ve birinin bilicine ve farkina vardigi zaman, algilayacaktir. Iste o zaman ne bir soyut herturlu/herbir yaraticiya, ne de nesneyi oznellestirerek, akilli tasarimci veya tanri yapmaya, zihniyet olarak gerek duymayacaktir. Cunku her turlu inanc zihniyeti ortadan kalkmadan, yani bertaraf olmadan, inancsal ve ideolojik dusunce yaratmaya ve davranista bu dusunceyi, yonlendirip, uygulamaya ve sistemlestirmeye devam edecektir.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
imanin tanimi:Dinin ortaya koyduğu doğmalara inanma, din inancı, kutsal inanç, inanç, itikat Bilim bunun neresinde, dusunce ve onun eylemi dusunmek bunun neresinde? Inanmak zaten sorgusuz sualsiz ve kayitsiz sartsiz bir akilcilik ve teslimiyettir. Dusunce ise ancak teslim olmaz ve sorgularsa dusunur. Hakk- Kazıma. Oyma. Maden üzerine yazı işlemek ts Maden üzerine yazı işlemek
-
Normallesme Uzerine
Normallesme, toplumun fertlerinin normal bir yasam ve iliski surebilmesi demektir. Kisaca toplum ve fertleri; tarihinin ve cografyasinin tum gecmis degerleriyle yuzlesebilecek, olgunluga, bilgi birikimine ve paylasimina yonelebilmesidir. Normallesmenin, en onemli ozelligi; gelisim ve sorgulama surecinde, toplumun ve fertlerinin sekulerlesecek oldugudur. Bu sekulerlesme; hem dini icerigini dunyaya yoneltecek; hem de milliyetci kesimin soyutlarinin ayaginin yere basmasini saglayacaktir. Bu normallesme sureci, ulkemizde yeni sayilir. 1990 sonlarina rastlar. Iste bu normallesmenin getirdigi, gecmisle "ovunme", gecmisi "saklama" ve gecmisi degerler olarak "dokunulmaz kilma" artik tarihe karismistir. 1980 sonrasi doganlar, ulkenin cok farkli bir toplumudur. Herseyi sorgulamak, ogrenmek ve konusmak istemektedir. Aslinda bu normallesme, tarihe bir sikinti getirmez, sadece tarihin yuceltilenlerini ve her turlu tarihte yer alanlari tarihteki normal yerine oturtur. Normallesmenin en buyuk temeli, gerceklerle yuzyuze gelebilmek ve gercekleri, dogrularla degisime ugratamamaktir. Bu gerceklerin, dogrulara uyarlanma cabasi, 1990 larla birlikte tarihe karismistir. Normallesmenin olmazsa olmazlari, birey olmak, sivillesmek, ve gerceklerle yuzlesmekten "korkmamak/kacinmamak", simdiye kadar konusulanmayanlari, konusabilmek ve fertlerin biribirini suclamasi yerine, her ferdin; kendine aldigi degerleri sorgulamasi, sayilabilir. Normallesmek; toplumun her turlu duzeyinin de yukselmesi anlamini tasir. Tum milli, dini tabularin sorgulanabilmesi, konusulamiyanlarin, konusulabilmesi demektir. Ulkemizde, dusunce yapisi olarak, bunlara acik olanlar rahat edebilecektir. Askerilik/sekterlik/baskasini suclama/zorlama/mudahele v.s. tum bunlar, normallsmenin onunde bir engeldir ve zamanla ulke ve toplumu bu engeli asabilecektir. Bu engeli kendisini yetistirerek asan fertler, toplumun ilerici ve aydin kesimi olacaktir. Normallesmek, ayni zamanda; aglamak, sizlanmak, sikayet etmek, baskasini suclamak v.s. yerine toplumun kendine donusumu kendi kendini sorgulamasi demektir. Toplum kendi kendini sorguladikca da; tum sorunlarin, kendinden kaynaklandigini gorecek ve kendi kendini egitecek ve yenileyecektir. Baskici ve saldirgan zihniyet sahibi bir toplum, ne sivillesebilir, ne de normallesebilir. Normallesmenin ve sivillesmenin en temel gozlemi sosyal iliskiler ve yasamdir. Bu da maalesef ve henuz toplumumuza uzak gozukmektedir.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
Hakikat ya da gerceklik, insanoglu yapilandirilmisligidir ve alinacak herhangibir ideolojik inancsal tabana gore degisir. Ayni senin icin senin tabanin olan din felsefesi ve metafizigin fizik otesi tabani gibi. O yuzden sen "alakasiz" bulabilirsin, ama gozlemler baska taban temelinde gereken alaka baginin kurdugunu gostermistir. Bilimin kaynagi gozlem ve yansi veren fenomen ve onun gozlemlenmesidir.
-
Sivilleşme Uzerine
Sivillisme; bir zihniyettir. Toplumun sivillesmeside, bu zihniyetteki bir egitm-ogretim-ogrenim-yonetim-yonlendirimin bir urunudur. Daha once acilmis olan 'Baskici ve Saldirgan' Zihniyet" adli baslikta islenen temanin, tam da diyalektik karsitidir, sivillesme. Turkce acisindan konuya bakarsak; sivili, askeri olmayan diye algilamak; belkide sivillesmenin en iyi sekilde algilanmasini saglar. Anadolu toplumu ASKERI BIR TOPLUMDUR. Oyuzden, birey yetismez, o yuzden, hosgoru, anlayis, mantik v.s. gibi degerlerden mahrumdur. Askeri egitim aile icinde baslar. Baba, genelde komutandir. Evlatlar da, yas sirasina gore rutbe alirlar. Bu rutbelenis, toplumun her dalinda da kendini gosterir. Herkes KENDI DISINDA KALAN HERKESTEN KENDINI SORUMLU HISSEDER. Herkes, vatanin, milletin, devletin, hukumetin, aydinin ve gerekirse her turlu meslek ve unvanin ve her turlu sosyal-siyasal-ekonomik v.s. gelismenin sorumlusudur. Konu ne olursa olsun, bilgisi olsun olmasin; mutlaka soyleyecek kendine gore bir dogru bulur. Askeri zihniyetin ne oldugunu algilamak icin; etrafiniza, yasam ve iliskilerinize ve hatta sitedeki yazismalara, mantiksal ve gozlemci olarak bakabilmek yeterlidir. Sivillesme; bireyle baslar. Birey yasi ne olursa olsun; o yasin dunyasini yasar ve o yasin dunyasina gore iliski kurar. Her birey; kendi yasam ve iliskilerinden sorumludur. Yasi ilerledikce okul secenegini yapar ve kendisine bir meslek veya bir kariyer kazandirmak icin yasamini surdurur. Bu kazandigi meslek ve kariyer temelinde de yasam ve iliskisine devam eder. Baska bireye karismaz, sadece onerir ve kendince fikrini belirtir. Herkesi oldugu gibi kabul eder ve kendine kendi ilgi-etki-onem algisinda bir yasam ve iliski secer. Kisaca HAYATINI YASAR. Bu arada ilgisini ceken yeni bir konu olursa; onun da once bilgisini edinir, gerekirse meslegini edinir ve pratikte uygular. Etrafindaki her bir bireyin; bireysel ozelliklerini algilamaya calisir, onunla bilgi alisverisinde bulunur. Boyle bir sivil toplumda da; bireyin her konuda yardim ve destek alabilecegi, her turlu sivil kurulus mevcuttur. Birey; bir sorunu oldugu zaman, bu sorunu nasil cozecegini nerelerden yardim alacagini bilir. Herkes yaptigi isi; belirli bir birikim, tahsil ve secerek yaptigi icin; sosyal-toplumsal isleyise karsi, hukuka karsi, hak ve ozgurluklerin, antiayrimciligin saglanagagina karsi; gorevli kurumlarina guvenir. Zamani geldiginde gider oyunu atar. Once, ulkesini nasil bir gorusun temsil etmesini istiyorsa ona oyunu verir. Sonra bulundugu yerin idaresi ve gelismesi icin; gereken kisiyi bilerek ve isteyerek secer. Bu sectigi kisiyi gorme ve derdini anlatma olanagina sahiptir. Ulkesinin devlet veya hukumet kurumlarinda gorev yapan her turlu calisana guveni vardir ve bu gorev onun gorevi der. Bilirki; kendisi de isterse bu goreve gereken egitimi alarak gelebilir. Politika ile ilgilenir, politikaci ile degil. Aslinda kisaca soylemek gerekirse; toplumda her turlu bir is ve gorev bolumu vardir, ya katilir, ya da karismaz. Kendini ve bilgisini gunceller, olaylari takip eder. Eger ozel bir bilgi almasi gerektigini dusunurse; bu bilgiyi almaya yonelir. Askerlik gorevi askerindir. Polislik gorevi polisindir. Hukumetin gorevi, hukumetindir. Devletin gorevi, devletindir. BIREYIN GOREVI DE KENDISIDIR. Ya katilir, ya da gorevi yerine teslim eder. Belki Ulkemize hem tarihsel hem de zihniyet olarak "yabanci" gelen bu yasam ve iliski tarzi; SIVIL TOPLUM/YASAM dir. Aslinda konu her yonuyle ele alinabilir. Eger yaziya yanit, gorus, soru v.s. gelirse; sivillesme psikolojisi, yasam tarzi, dusunce/davranisi ve topluma ne gibi "yenilikler, bilinc, bilgi, v.s." getirecegi, daha detayli islenebilir. Sivil toplumlar ve zihniyeti; 2. Dunya Savasi sonrasi, bilhassa Avrupa' da kendini pratikte hissettirmeye ve gostermeye baslamistir.
-
"Saldirgan ve Baskici" Zihniyet
Dunyamiz ve insanoglu; uzun zaman Aristo mantiginin "Teslimiyetci ve hakim" zihniyetine mahsur kalmistir. Bu zihniyeti ilk yikmaya calisan Ronesans Hareketi olmus ve bu hareketle birlikte, Aristo mantiginin, teslimiyetci kismi, sallanmaya baslamistir. Fakat hakim kismi; once Ingiliz ic savasi ve Fransa ihtilallerindeki hakimlik savaslariyla surmus ve bu hakimlik savaslari Aristo mantiginin din temelinden, milliyet temeline donusmustur. Nihayet, Nihilizm eliyle, bu hakim zihniyet; hakim olabilme ozelligini tam kaybedecekken "Saldirgan ve baskici" zihniyete donuserek, hakimligini surdurme yoluna gitmistir. Amerikan ic savasindan tutunda, 1. ve 2. Dunya savaslari ve bilhassa Avrupayi, tekeline alan Hitler, Mussolini ornekli zihniyetler le devam etmis ve bugunun emperyalist zihniyetinin siari olmustur. Bu saldirganligin ve baskiciliginda; mantigin getirdigi degisimdir. Dunya ve insanligi, Aristo mantigini, diyalektik mantiginin karsitligina tasimis; boylece; ideolojik/inancsal karsitlik savasimlari iktidar-guc ve otorite icin dogmustur. Diyalektik mantigin ozu; "kim dogru/hakli v.s.?" sorusuna dayanir. Cunku; diyalektigin karsitli iki ucu vardir ve bu uclar birbirleriyle her konuda "benim ucum dogru" savaslari verirler. Iste diyalektigin bu ozu; tartisma "galibi" temelinde; iktidari-gucu ve otoriteyi one cikarir. Bunu basarmasi icinde, yani Aristo mantiginin bir ucu olan hakimiyeti basarmasi icinde; rakibine karsi saldirgan ve baskici olmak zorundadir. Korku felsefesi ve suru psikolojisi de bunun bir urunudur. Bugun bu saldirgan ve baskici zihniyetin tek hakimi olmak demek; bu saldirganligi ve baskiyi canli ve diri tutmaktan gecer. Iste bunun bilincinde olan, amerikan idealizmi ve emperyalist zihniyet; felsefede ve bilimde akla gelen tum karsitliklari biribiriyle savastirmak icin her turlu seyin "mubah" oldugunu bilir. Oyuzden diyalektik karsitligin her iki ucunu da besler, destekler ve biribiriyle savastirir. Olmadi, toplumlarin saldirgan ve baskici zihniyetini korumak kollamak icin; her turlu karsitlari biribirine dusurmek icin, elinden geleni yapar. Savas ve kaos emperyalist zihniyeti besleyen olgulardir. O yuzden de; kaosu, savasi, karsitliklarin her turlu mucadelesini, desteklemek; hatta olmayan karsitliklar yaratmak ve ortaya atmak zorundadir. Cunku hakimiyeti; karsitlar ustudur. Karsitlarin her turlu karsitligini diri ve guncel tutmak, onun hem felsefi, hem de bilimsel hakimiyetidir. O yuzden; bu insan "kasabi ve canavarini" her yonuyle cok iyi algilamak ve diyalektik mantigin karsitlarindan biri olup; oteki ile savasmamak gerekir. Cunku saldirganlik ve baskici tutum; bu savasi surdurmenin getirdigi bir psikolojik trahmadir. Tarih; insanoglunu kendi icin ve kendi turu adina, once; teslimiyet ile hakim kilmis; simdi de bu hakimiyeti; diyalektik karsitlarin savastirimina ve bu savastirimin, saldirgan ve baskici psikolojisine tasimistir. Bu diyalektik mantigin; biz insanoglunu icine dusurdugu bu sonsuz ve cikmaz tartisma ve biribirine ustunluk dusunce ve davranisini disaridan gorebilmek ise; ancak; 21. yuzyilin epistemolojik mantigi ve gercekciligiyle mumkundur. Iste bu insan "kasabi ve canavarini" yok edecek ve maglup edecek olan da; bu epistemolojik zihniyet olacaktir. Emperyalist zihniyet bunun bilincinde oldugundan ve "korkusunu yasadigindan" daha saldirgan ve baskici olabilmeyi, diyalektik karsitlarini korukluyerek ve onlarin gucunu tuketerek, tarihte teslimiyetci hakimiyete tekrar donmek istemektedir. Bunu onleyecek olan; epistemolojik mantik ve zihniyetin algilanmasi, kavranmasi ve diyalektigin insanligi bitirici yonunun gorulmesidir.
-
Yok Nedir?
Yok, insanoglu algisinin isaretlemesi varin ve varlanmis olanin gramer ve dilbilgisi anlam ve icerigi olarak olumsuz ifadesidir. Yani varlanmis olanin, tasdidi degil; tersidir. Diger bir deyisle, var var edilenin/kilinanin kendisi, yok ise karsitidir. Buradan varlik/yokluk ikilemi degil; var kiliminin vari ve yoku uclemi ortaya cikar. Diger bir deyisle, yok kendi basina olamaz ve sorulamaz. Daha once algi, bilgi ve kavram olarak algilanmis ve ortaya konmus olanin, ifade olarak yoklanmasidir. Yani kisaca bir varin yoklanmasidir "Ne yok?" sorusundaki "ne?" sorusu aslinda daha once cevaplanmis bir vardir. Mesela "A yok" demek ve bunu ortaya koymak, daha once ortaya konan bir A nin ifade olarak olumsuzlugu anlamina gelir. Uc turlu A yoklanir. Birincisi olan bir A nin zamana, yere, duruma gore; yine zamansal, yersel ve durumsal yoklanmasidir. Mesela buradaki A Ali olsun ve "Ali yok" seklinde ifade edilsin. Iste buradaki var olan Ali'nin yoklugu o an, zaman ve yere gore orada bulunmamasidir. Ikincisi daha once var olupta, su an ve gunumuzde olmayan ve varligi bulunmayan varlar icin kullanilan yoktur. Mesela dinazorlarin yoklugu. Yani daha once var olan ve varlanan dinazorlar, artik ortada yoktur ve varliklari yok olmustur. Ucuncu yok ise en cok tartisilan ve varligi/yoklugu sadece varlayanca/yoklayanca algilanabilen ve biribirine ispat edilemeyen ve kanitlanamayan yokluktur. Genelde bu temelde varlananlar, soyut varlamalar ve yoklayan acisindan fenomenal (madde, nesne, gorunus v.s. ) vermeyen varlananlardir. Mesela tanrinin, sevginin, sayginin, demokrasinin v.s. yoklugu. Burada onemli olan varlananlarin evrensel/kavramsal varlanmisliklaridir. Buradaki yoklamak, yoklayanin varlanana ideolojik, inancsal, akilci, dogrusal bir anlam ve icerik ile yanasilmasidir. Aslinda kavramsal varlananin fenomenal varlanmisligi bu varlama da yoktur. Cunku bu tip varlamalar gozlemsel degil; akilci varlamalardir. O yuzden tanri varligi teolojik temelde tartisilir, sevgi/saygi varligi algi, bilgi, bilinc ve farkindalik temelinde tartisilir. Duyusal/duyumsal temelde tartisilir. Demokrasi varligi, ideolojik izm temelinde tartisilir. Iste bu temelde birinci ve ikinci sikka giren yoklar, ortak bir algi icerse de, ucuncu sik yoklar tamamen bir kisir dongu tartismasi ve ne varinin ne de yokunun kavramsal varlik disinda savunucularinin biri birine dogrulayamadigi/yanlislayamadigi ideolojik, inancsal, teorik, etik, metafizik temelli aklin yarattigi ve kavramlastirdigi varlardir.
-
Ne, Nedir?
Insanoglunun duyusal ve/veya duyumsal algiladigi herhangibir seyi; cografi ve toplumsal alisilagelmisligin, yerlesmisligin ve otomatiklesmisligin temelinde ayni cografya ve toplumda nesilden nesile aktarmak adina, yine o toplum ve cografyaya ait olan sozluk algisinin tanim, tarif, anlam ve icerik olarak; aciklamasi/izah etmesidir. Neyin ne oldugunun sozluk algisinin her turlu icerigi caga, teknige, bilime ve toplumun degisimine paralel olarak degisime ugrar, ya da ortadan kalkar, ya da icerik ve anlam degistirir. Iste bu temelde onemli olan neyin ne oldugu degil; insanoglu eliyle oldurulan nenin nasil ve neden aciklandigi/alisilageldigi v.s. seklinde olduruldugunun algisi, bilgisi, bilinc ve farkindaligidir. Cunku herbir ne; insanoglu eliyle, adina, icin ve ait olarak oldurulmustur ve sadece insanoglu icin gecerlidir. Bu alisilagelmisligin her turlu dogmatik ve otoriter yonlendirim ve yaptirimin disina cikabilen, serbest dusunce; kendi beynine ait olan matematiksel/mantiksal bilgi ile kendi algisini ortayakoyabilmek adina, nenin ne oldugunu kendi ...e goresine gore, algilar, anlam ve icerik verir ve degerlendirir. Iste tam da bu nedenden, neyin ne oldugunun ortak ortaya koyumu, degil evrensel acidan; ayni cografi ve toplumsal acidan bile mumkun olmaya bilir. O yuzden bilhassa kendi bilgi temeli ile kisi bir neyi ortaya koyuyorsa, o neyi ortaya koymadan once, kendisinin o neden ne algiladigini aciklamasi; onun algilanmasi adina gereklidir. Cunku gunumuzde hic bir ortaya konan nenin ortaya kondugu gibi algilanmasini her beyinden beklemek hem mantiksal degil, hem de her turlu degisen ve gelisen bilgi caginda gecerli degildir. Ortaya konan ne, hic bir sekilde degisime ugramamis olsa bile, her turlu ideolojik/inancsal v.s. temelinde bir ...e goreye gore degisime ugrar. O yuzden kimse bu konuda "onyargili/pesin hukumlu" dusunup davranmamali ve kullandigi bir nenin her okur tarafindan kendi verdigi gibi algilandigini dusunmemelidir. Bu da her ortaya konan neyi, ortaya kondugu gibi, kesin mutlak, degismez v.s. degil; aksine her ortaya koyan beyne gore degisken ve goreceli yapar. Eger oyle olmasa, birisi "ben baris icin saldiriyorum" ya da "onun iyiligi icin dovuyorum" ya da "demokrasi guc ile saglanir" ve kisaca "guclu olan haklidir, dogrudur v.s." dermiydi? Unutmayalim ki nenin ortaya konumunun kesinlik algisi, onun baska bir anlam ve icerige gelmedigi onyargisini ve pesin hukumlulugunu getirir. Bu da dusuncenin ufkunun sinirlanmasi, tek yone yonlendirim ve yaptirim ve ancak ya cemaatler, ya da robotlar yetistirmeye yarar.
-
Imanin Inancla, Dusunceyi "Teslim Almasi"
Insanoglu tarihi, 15. yuzyila kadar, her turlu sistem ve duzeni, yetistirim ve egitimi ile, dogumdan itibaren cesitli yonlendirim ve yaptirim verileri, degerleri, tabulasriyla; hem dusuncesinde yarattigi imani, somutlastirmis, hem de bu imana toplumlari inandirarak, dusunceyi teslim almistir. Aslinda ilginctir, bunu ilk sorgulayan ve yikan din adamlaridir ve onlar insanlik tarihine dusunce ve ifade ozgurlugunu 15. yuzyildan baslayarak tanitmislar ve o gunden bugune de insanlik, imana bir yandan inanciyla teslim olurken, diger yandan da dusuncesini, algiladigi seyleri, deneye, gozleme, arastirmaya v.s. yonelterek, Ronesansa imza atmistir. 15. Yuzyil oncesi, insanoglu yasam ve iliskilerinde, sadece "verileni uygulama/yerine getirme" algisi hakimdir ve buna oyle veya boyle karsi cikanlar, "asi/baskaldiran/basbelasi v.s." ilan edilmisler ve her turlu insanlikdisi muamelelere maruz kalmislardir. Dunyanin her cografya ve toplumu bunun ornekleriyle doludur. Simdi imanin inancla dusunceyi nasil teslim almayi basarabildigini ve bunu gunumuzde de hala surdurebildigini ortaya koyalim. Konuya girmeden once, buradaki imanin ve onun inancinin, sadece dini icerikte olmadigini ve her turlu metafizik ve etik ogretilerin, yonlendirim ve yaptirimlarin ideolojik inancsal dogrusu oldugunu hatirlatalim. Insanoglu turunun biri, dunyanin hangi cografyasinda ve hangi toplumunun icinde dogarsa dogsun, soyutlama yetisi ve 0 dusunce ve soyut ile dogar. Dogdugu an teslim alinmaya baslar. Bu teslimiyet, soyut olarak verilir, somut olarak ta verilenden talep edilir. Bu somutluk, hem o kisinin vucut butunlugudur, hem de ona verilen soyutun, sistemlestirdigi somutlardir. Teslimiyetin sebebi de, dogana verilen veri, deger, tabularin; monolog olarak verilmesi ve alinmama temelinin olmamasidir. Bu once cinsiyet ile baslar, sonra vucut goruntusunun estetik verisi gelir, dogdugu toplumun tarihsel nesilden nesile aktarilagelen, alisilagelmis otomatiklesmis v.s. degerleri gelir. Bunlar, varsa etnik koken ve etnik dil, vatandaslik, irk, milliyet, ve ailesel ve de toplumsal etik degerler ve tabular. Iste bunlar icinde kisinin imana inancla sarilmasi, kendisinden istenen; dini degerler, somut uygulamalari, buna bagli ahlaki, toresel, ananevi degerler ve de milliyeti, milli degerler ve buna bagli olarak etik degerlerdir. Butun bu etik kokenli degerler, hele hele kisi bunlarin mucadelesini veriyorsa, iman olarak sadece uygulanir. Cunku bu konudaki dusunce sorgulama v.s. hem yetistirim, hem de egitim olarak yoktur. Hele hele doganin icinde bulundugu toplum, birey bilincine ve hak ve de ozgurluklere sadece imaninin inanci temelinde ve toplumsal kisilik olarak bakiyorsa. Kisinin imana inanci ve dusundurtulmemesi ve dusunmemesi, sirf bununla da kalmaz. Kisi, butun bu iman temelli inanclari uygularken, bunlara karsi cikan, duzene karsi cikan ve baska bir iman olacak olan, metafizik ve etigin izm temelli ideolojik inancsal dogrulariyla tanisir. Bu sefer, bunlara kendi algisiyla inanarak, iman etme duzeyinde, bunlarin bir neferi olur ve bu inandigi imani dogruya sadece kendisi kendisini adamakla kalmaz, iliskilerinde de baskalarini bu imana cekmek icin her turlu yeti ve becerisini kullanir. Bu temeldeki; ideolojik, inancsal ve dogrusal ogretiler; bir kisinin, baska kisilerin, ideolojik inancsal dogrulari ile savasmasini, mucadelesini, ikna olma/etme savasimini, yerine gore de baskiyi, zorlamayi, mudaheleyi, her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi getirir. Soyle hem icinde bulundugunuz topluma, hem dunyaya, hem de kendinize bir baktiginizda, bu imana inancin ne oldugunu ve yasam ve benliginizi nasil elinizden aldigini eger farkina varabilir ve bilince cikarabilirseniz, algilayacaksiniz. Peki butun bu etigin, dini, milli, toresel, politik, ahlaki v.s. ve metafizigin, ideolojik, inancsal, ozlemsel v.s. bir ilkeler dizini haline gelmis ogretilerini, birinin imani onderliginde, digerlerine karsi verdigi mucadeleyi algilamak ve bunun dusuncenin onune nasil bir set gerdigini gormek, nasil olacak? Bunun en guzel cevabini, dusuncenin; ideolojik inancsal, dogrusal ogretisinin disinda, dusuncenin; deneysel, gozlemsel, arastirmaci, sorgulayici v.s. yonunun birbiri ile olan iliskisini, celiskisini v.s. algilamak gerekir. Neyin imana bagli inanc oldugunu algilamak icin, en guzel yol; kisinin gunluk yasam ve iliski surecinde, kendisine soracagi sorudur. "ben yasam ve iliskilerimde ne yapiyorum ve neden bu yaptigimi yapiyorum, bana bu yaptiklarimi yaptiran nedir, neden bu yaptiklarimi yapmak zorundayim, ya da geregi duyuyorum?" temelli bir sorgulama, kisiye en azindan dusunme firsati saglayacaktir. Cunku dusunce ve onun dusunebilmesinin olabilmesi icin, kisiin yasam ve iliskisinde neler yaptigini, kendi adina ve kendi kendine degerlendirmesi gerekir. Cunku, imanin inanci ile dondurulan, dusundurtmeyen ve dusunce uretmeyen dusunce, sadece soyut olarak degil; somut olarak teslim alir. Iste bu temelde, herkes oturup, dusunsun. "Benim dusuncem, ne kadar ve nelerden ozgur" diye. Cunku, imanin inanci ile dusunmeyen dusunce, algiya da, baska dusuncelere de, yeniliklere de, caga da, imanin inancin verdigi ideolojik inancsal dogru disi, bilgiye de ogretiye de, ogreniye de yonelime de v.s. kapalidir. Buradaki en buyuk sorun, kisinin hem iman temelli inanci dusunce ve davranis olarak uygularken, bundan rahatsiz olmadigi, bunun zararini gormedigi ve bilinc alti olarak ve otomatiklesmis bir aliilagelmislikle, bir kurulu robot gibi, bunu yasam ve iliskilerinde uygulamasidir. Iste her seyden once, bunun bir farkindaligi, ve yapilanin bilincaltiliginin alisilagelmisligi oldugunun bilinci gerekir. Bu da ancak, kisinin kendisini simdiye kadar hangi konuda kapatmissa, o konuda tekrar alici olarak acmasi ile paraleldir. Kisinin aliciligi, ancak dusuncenin teslimiyetten, sinirlardan, kaliplardan, etiketlerden, her turlu verilen tabulardan, degerlerden kurtulmak ve arinmak istemesi ile paraleldir. Cunku, kendisini imanin inanci ile, teslim etmis bir zihin; hic bir zaman ne o konuda, ne de baska konuda alici olamaz. Kisilerin, aliciliginin kapanmisliginin ornegini, yasam da iliskilerde, her turlu gunluk soz alisverisinde, karsilikli mesajlasmalarda, gormek ve algilamak; disaridan bakan bir goz ve notr algilayan bir beyin acisindan hic te zor degildir. Oyuzden, herkesin "ben ne kadar, herhangibir ideolojiden, inanctan, dogrudan ozgur dusunuyor ve davraniyorum?" sorusunu kendine sormasi ve dusuncesinin , dolayiisiyle vucudunun neye teslim olarak hizmet ettigini ve bu hizmet edilen, ideolojinin, inancin, dogrunun ne ve neden o oldugunu sorgulamasi, kendi gelisimi ve bilinclenmesi adina, kendi icindir. Tum bunlar, once kisinin teslim olmus ufkunu acmak ve bu ufku devamli acik birakmak bilinc ve farkindaligidir. Cunku, insanoglu dusuncesi, sinirsiz, ozgur, onu acik ve de uygulanabilir olmalidir. Bu yugulanabilme, toplumsal olmasa bile, kisisel olabilmelidir. Cunku unutmamak gerekir ki, imanli inanc 1/sonsuz ama; sabit, sinirli, degismez, sahipli, dogrulu, mutlak, kesin, ideolojili v.s. iken; ozgur ve deneye, gozleme, sorgulamaya v.s. dayali dusunce, acik, sinirsiz, yanlislanabilir, degisebilir, degistirilebilir, ilerleyen, gelisen, cagi yakalayan v.s. dir. Iste imanli inancin teslim olan dusuncesi ile, deneyli, gozlemli, sorgulamali dusunmenin, onu acik, ozgur, sinirsiz dusuncesi farki da budur.
-
Bilinc Uzerine
Bilinc, insanoglunun; yasam ve iliskilerinde; kendisine verilenleri ve de kendisinin, kendisine verdiklerini;sadece, hafizasinda tasiyip, kullanma yerine degilde; bu ogrendiklerinin, ne oldugunu bilmeye tasimasina bilinc denir. Bilinc, ogrenilenlerin ve ogretilenlerin; bir ust asamasi, yani bilme asamasidir. Insanoglu, bilinci olabilecek tek canlidir. Bir seyi, ogrenmek ve onu kullanmak; bilinc degildir.Tum, kavramlarin ve o kavramlarin, kisinin yasam ve iliskilerinde yer alisinin temeli bilinctir. Ben, isciyim diyebilir ve isci olabilirsiniz. Ama, isci olma bilincine varmak; isciligin ne anlama geldigini, nasil bir ekonomiye sahip oldugunu, nasil bir gelecek kurabilecegini; hayale sapmadan nasil bir isci gibi yasayip iliski kurulabilecegini ve isci oldugunu rahatca ve gocunmadan soyleyebilmeyi getirir. Iscinin, grev hakki, iscinin sendika hakki, iscinin calisma saatleri, patronun lokavt hakki, v.s. Yani, isci olmakla ilgili, tum bilinmesi gerekenleri bilecek; ve nerede nasil isci haklarini savunulacagini bilecek ve bir isci bilinciyle, yasayip iliski kuracaksiniz. Bilincler arasinda; birey bilinci, sinif bilinci, isci bilinci, meslek bilinci, aile bilinci, toplum bilinci, koruma-kollama bilinci, ekonomik bilinc, sosyal bilinc, siyasal bilinc, demokrasi bilinci, dini bilinc, milli bilinc,v.s. sayilabilir. Bilincin duzeyi, ayni zamanda evrensel insani degerleri kollamak ve korumaktan ve bunlari suistismar etmemekten ve amac icin arac haline getirmemekten gecer. Bilincli bir kisi; yasam ve iliskilerinde; bilincli mucadelesini verdigi konuda, hem kararli, hem guvenli, hem tutarli, hemde ne yaptigini bilir olmalidir. Bir kisinin, herhangibir seyin bilincine varabilmesi icin; herseyden once; o seyi, ogrenmeden bilmeye tasimasi ve o sey ile ilgili, her tutlu sorgulama ve nedenlemeyi yapmis olmasi gerekir. Bir, kisiye; eger kendisi almaya hazir degilse; disaridan bilinc siringalanamaz. Turkiye toplumuna baktigimizda; bana, herhangibir kisi; bir bilinclilikten veya bilincli bir yapidan soz edebilirmi? Turkiye halki ne bilinclidir, ne de bilinclendirilmeye yonelik bir egitim almaktadir. Olan, hersey; ya tarihin zorlamasi, ya da kisilerin kendilerini bir ideoloji veya deger savasi icinde bulmalaridir. Bilinci, olmadan yapilan her hareket; basarisizliga mahkumdur. Bence, Turkiye toplumunun en acil ve onemli sorunu bilinclenme sorunudur. Bunun egitimini ogrenmeye ve ogretmeye yonelmeli; herkesi, kendi istedigi duzey ve temelde; en az ogrendiklerini bilmeye tasima acisindan, bilinclenmeli ve bilinclendirmelidir. Eger, bir isci, isci bilinci alamiyorsa; bunun nedenleri arastirilmali ve en azindan, ona iscinin ve isciligin ne oldugu ogretilmelidir. Bu, birey bilinci ve herturlu bilinc icin gecerlidir. Mesela, bugun Turkiye'nin basini tutanlar, aydinlar, ilerici kesim v.s. arasinda; kac kisi demokrasi bilincine sahiptir? Bilinc, ogrenilenleri inanilanlari ve ogrenilecek inanilacak olanlari bilmeye tasima ve yasam ve iliskide bu bilgiyi yansitma demektir. Eger bizler, bir birey ve toplum olarak hak ve ozgurluklerimizin bilincine varamazsak; bizi bir duzen icinde tutmak isteyen yonetici kadronun ve erk sahiplerinin, otoriter yapiyi ve gucu elinde tutanlarin; bilincli hareketleri altinda, ezilir kaliriz. Demekki; hem kendi bilincimize varacagiz, hemde bizi kullanmak ve bizim sirtimizdan gecinmek isteyenlerin, bilincine; onlarin bilincini algilayabilelimki; onlara karsi verecegimiz bilincli bir savasin anlami olsun. Zaten, onlarin amaci; bize bilincimizi kazandirtmamaktir. Butun duzenlerini bunun ustune kurmuslardir. Bizlerin bilinclenmesi;ve bunu gosterebilmemiz, onlara vurulacak en buyuk darbedir.
-
Dinin Iman, Nihilizm'in Ateizm "Tehlikesi"
Insanoglu gorunumlu fenomenin numenal ozu kullanim ve paylasimi insan ve insanligi icerir. Iste bu temelde insanoglunun bu celiskisi onun psikolojisini olusturur. Herkes tarihte insanoglunun karanlik cagini hatirlar. Bu cag dunyayi ve insanligi din ugruna kana bulamis ve din ugruna herseyi mubah kilmistir. Gunumuz dunyasinda bu durum kilik degistirerek devam ederken, 19. yuzyil ile birlikte dunyayi ve insanoglunu yeni bir aklm olarak kana bulayan nihilizm ortaya cikmistir. Bu ikisinin ortak noktasi ya din adina, ya da bireyci akilcilik adina kendilerine insanlikdisi her turlu dusunce ve davranisi mesru ve mubah kilmalaridir. Nihilizmin hiclemesinin getirdigi basta inancsizligin bilincsiz getirdigi ateizm anlayisi ile dinin uygulamalarinin getirdigi iman temelli terorizm gunumuzde dincilik ve emperyalizm olarak el ele yurumektedir. Konuya cok detayli girmeyecegim. Zaten konuya katilim oldukca konu detaylanacak ve yazilanlar daha acik ve net algilanacaktir. Iste dogal zihniyetin bu toplumsal ve bireyci egosal gomlegi her nekadar biribirine ters dusuyor gorunse de insanlikdisi dusunce ve davranislari kendilerine mubah ve mesru kilmakta ve bunun icin, guce otoriteye yonelmekte ve baskalarinin her turlu farkli hak ve ozgurluklerini ellerinden almakta ve bu temeldeki mucadelede birlesmektedirler. Iste bu temelde birey bilinci cok farklidir, hem ben'i hem de toplumsalligi hem kendi hem de turu varligi ve bilinci temelinde kendi birinde birlestirebilen bir insanlik dusunce ve davranisidir. Hem kendine dokundurtmaz, hem de baskasina dokunmaz, hem kendine zarar vermez, hem de baskasina zarar vermez, hem kendi degerlerine saygilidir, hem de baskalarinin degerlerine, hem kendi hak ve ozgurluklerinin bilinc ve farkindadir, hem de baskalarinin. Tum bu temelde ve dusunce ve de davranista insanligi korumak, gelistirmek ve bilince ve de farkindaliga cikarmak adina; ben sahsen bir kisinin bilincsiz ateizminin yine bilincsiz dini yonlendirim ve yaptirim uygulayan dindarlardan daha tehlikeli oldugunu gozlemliyorum. Bu da bilincsiz atilan her adimin "ileri" dahi olsa insanligin aleyhine oldugunun bir gostergesidir. Ustelik butun bu mubah ve mesruluklarin ozentisi ve koruklenmesi basta, emperyalist zihniyetin amacina hizmet etmekte; karsit algilanan her turlu akilci ideolojik inanc dogrulari birbiri ile savasir ve savastirilirken; emperyalist zihniyet parseyi toplamakta ve elini ogusturmaktadir. Bu da onun guc ve otoritesinin her turlu insanlikdisi temeldeki; hukuka, hosgoruye, anlayisa, ve de akla hangi insanlik degerleri geliyorsa, akla hangi toplumlari bir arada farklari ile yasatacak degerler geliyorsa, tum bunlarin emperyalist zihniyetin amacina bir arac olarak kullanildigini gosterir. Oyuzden yasamin en buyuk degeri, insan ve insanlik bilinci ve farkindaligi ve bunun turun biri olan birey eliyle once bireyin kendisinden baslayarak uygulanmasidir. Bu da ancak herkesin numenal yeti kullanimini sorgulamasi ve kendi insanligini hem kendi hem de turu icin degerlendirmesi, irdelemesi ve insanlik icermeyenlerden arinarak numenal yetisini insan ve insanliga yoneltmesidir. Bu konu gunumuzun ve cagimizin en onemli konusudur. Oyuzden gelen yanitlar temelinde derinlik, detay ve aciklik/netlik kazanmasi; en azindan insan ve insanlik icin yola cikmis beyinleri aydinlatacak ve onlara insanin insanlik yolunu gosterecektir. Gunumuzun tum psikolojik bunalimlari, sorunlarinin temelinde de bu celiski yatmaktadir.