Zuhurat tarafından postalanan herşey
-
Tanrı Egoisttir...
Bahsettiğiniz gücün tek kaynak olduğu belirsizdir. Pek çok farklı etmenin bileşeni olabilir mevcudiyetimiz. Örneğin bir ürünü imal eden fabrikada sayısız farklı uzman, kendi konularında katkıda bulunarak bir bütünü oluştururlar. Karmaşık ürünler multidisipliner imeceyle ortaya çıkar. Arabayı mühendis, kaportacı, motorcu, lastikçi, desinatör, elektrikçi gibi pek çok kişinin ortak çalışması ortaya çıkarır. Karmaşık olaylarda bütün olaya hakim tek bir kişinin tek başına tüm süreci yürüteceği fikri absürdleşir. Başarı genellikle tek başına kişilerin değil bir ekibindir (Bir elin nesi var, iki elin sesi var misali). Örneğin dünyadaki tüm telekominikasyonun bir kişi tarafından kontrol edildiği mi, yoksa pek çok farklı göreve sahip kişinin oluşturduğu geniş bir ekip tarafından mı kontrolde tutulduğu akla yatkın gelir? Eski çok tanrılı dinlerde bu ekip anlayışı görülürken, tek tanrılı dinlerde bu iş tek bir tanrıya kalır. Keza vücudumuzda bilinç nerededir? Beyin diyebilirsiniz. Beyin organize olmuş her biri farklı göreve sahip sayısız hücreden oluşur. İşbirliği yapan hücresel bir ekip söz konusudur. Fakat yine de beyin hücreleri bağışıklık sistemimizden pek de haberdar değildir. Bağışıklığın bilinci beyinde değildir, timüs bezindedir. Vücut bir sistemler bütünüdür. Her şeye hakim tek bir bilinç ise yoktur. Her altbilinç kendi konusuna özgüdür. Bu arada bilinç farkındalıktır. Evrenin bilincinden bahsettiğinizde, böyle bir bilincin olup olmadığı belirsizdir. Evrenin bizi farkında olarak yarattığına dair ortada bir kanıt yoktur. Evren hiç bir şeyi bulmamızı istemiyor olabilir. Absürdizm denen başını Kierkegaard ve Camus'un çektiği felsefi yaklaşımı incelemenizi tavsiye ederim. Ortada bir bilincin olduğu muğlak olduğuna göre, varlığımız sebepsiz de olabilir. Bir bilincin olduğunu ya da olmadığını mevcut bilgisizliğimizle iddia etmek, fanatik bir maç taraftarlığından öte anlam taşımaz. Ben bu maçta gözlemci sıfatıyla 4. hakem olmayı tercih ediyorum.
-
Tanrı Egoisttir...
Kapalı evren dediğimiz modelde evren içe çöker ve yaterince enerji dar bir alanda biriktiğinde tekrardan bigbang patlamasının tetikçisi olur. Bu patlama bir noktada durur ve tekrar içe çökmeye başlar. Bu tür kapalı evrenlerde bigbangin sebebi bir önceki evrenin ölüm anıdır. Fakat ne var ki evrenimiz açıktır ve genişlemeye devam edecektir. Bu durumda daha önce üzerine kapanan bir evrenin tetikçiliği söz konusu değildir. Bilimsel olarak bu durumda bir üst evrende bu patlamaya yol açacak bir olay gerekliliği doğar. Bu üst evren, kapalı bir evren ise yine aynı kısır döngünün devamı mümkün olur. Her evren bir sonrakini tetikler. Evrenimiz ölçümleyebildiğimiz sınırlarla çerçevelidir. Bir üst evrenin parçasıysak da evrenimiz tümden aynı şekilde etkilenir, fakat bu dış referans noktasını gözlemleyemediğimiz için hissedemeyiz. Bir örnek vermek gerekirse evrende sadece dünyamızın ve bir hızının olduğunu farz edelim. Dünyadaki tüm olaylar hızımızın olmaması halinden farksız olacaktır. Ta ki yıldız gibi bir referans noktası gözlemleyinceye kadar. Ancak ondan sonra dünyanın hızı ve yönünden bahsedebiliriz. Aynı şekilde tüm evrenimizi aynı oranda etkileyen bir dış çekim alanından bu dış sisteme ait bir referans noktası tespit etmedikçe haberdar olmamız imkansızdır. Kapalı evrenlerde bir kürenin yüzeyinde hareket edersiniz ve bir başlangıç aramanız size sonuç vermeyecektir. Çünkü bir başlangıç ve buna gerek de yoktur.
-
Tanrı Egoisttir...
Konu varlık ve yokluk meselesi. Tanrı var derseniz, var olan bir şeyin ya hep olageldiğini kabul edersiniz ya da var edildiğini. Tanrı evrenimiz gibi karmaşık bir düzenin yaratıcısı olduğuna göre çok daha karmaşık bir düzende var olmalıdır. Ya da tanrı = evren anlayışında isek en az evren kadar karmaşıktır. Tanrının tekliği tek tanrılı dinlerde sabittir. Kendi sözleri ile tanrı tekliğini bildirmiştir. Tanrı için zaman dışı demek, tanrının zamanı oluşturan enerji devinimleri de etkileyemeyeceği anlamına gelir. Çünkü müdahelesi onun zamana dahil olması anlamına gelir. Tanrı da zamanın parçası olur. Şu zamanda ve şu mekandaki tanrı müdahelesinden söz edilebilir hale gelir. Zamanın dışında demek tanrıya evrenimize müdahele etmemesini gerekliliğini getirir, yoksa zamana ve mekana dahil olur. O halde hep olagelen bir tanrı zaman dışı olabilir ama evrenimize müdahil olamaz ve evrenimiz tanrıdan müstesnalaşır, aralarında etkileşim olmaz. Eğer zamana dahil bir tanrı var ise var edilmiş ya da var olmuştur ki bu halde de tanrılar silsilesinin bir parçası olur ve tanrının yaratıcısı veya kendiliğinden oluşagelen bir sistemin varlığı söz konusu olur. Bu her iki durumda da tanrı zamana bağıldır ve bir ara kademeden öte bir anlama sahip değildir. Yani sizinde dediğiniz gibi neden-sonuç ilişkisi zamanla anlamlıdır ve zamana tabi olmayan bir tanrı ne neden, ne de sonuç olabilir. Bu sebeple de evrenimizde zamana tabi olmayan bir tanrının yaratıcılığı söz konusu olamaz. Ancak zamana tabi tanrı yaratıcı olabilir. Ama o zaman da onun yaratıcıları gerekliliği ortaya çıkar. Evrenimize müdahil olabilecek tanrının varlığının tek yolu var edilmesi ya da oluşmasıdır. Metafiziğin evrenimiz üzerinde etkili olabilmesi için fizik ile kesişme gap-junctionları olması ve teması gerekir. Yoksa metafizik faraziyattan ileri gitmez. Metafiziğin varlığına ikna olmanız bu temas noktalarına şahitlik ve kayıtlamak ile mümkün olur. Bu noktalar kanıtlanamadığında nedene bağlı olmayan inanç ortaya çıkar. Diğer tabiri ile boş inanç ya da hurafe. Metafiziğin varlığı evrenimiz yasalarına ya da işleyişine etkileri ile gösterilmedikçe temelsiz, bu inanca sahip olmak ise sebepsiz kalacaktır. Kanıtlanamayan şeylerin bir masaldan öte anlamı yoktur. Bir farkla, bir dinin aksine, bir masalın gerçek olmadığı bilincine sahibizdir.
-
Makamların Ruhumuza Etkisi
Farabi makamları ruhumuza etkisine göre sınıflandırmıştır. Buna göre: 1) Rast - Neşe ve huzur 2) Rehavi - Sonsuzluk 3) Küçek - Hassasiyet 4) Büzürk - Çekinme, sakınma 5) İsfahan - Hareket kabiliyeti ve güven 6) Neva - Lezzet ve ferahlık 7) Uşşak - Gülme 8) Zirgüle - Uyku 9) Saba - Cesaret, kuvvet 10) Buselik - Kuvvet 11) Hüseyni - Sükunet ve rahatlık 12) Hicaz - Alçak gönüllülük
-
Tanrı Egoisttir...
Tek tanrılı değil, çok tanrılı sistemin mantığa daha yakın olduğu sonucuna varmalıyız. Çünkü tanrının yaratıcısı varsa artık tek değil, çok tanrılı sistemden bahsediyoruz demektir. Bu evrendeki enerjinin başlangıcını din yoluyla açıklamaya kalkarsak; bir üst evrende var olan bir tanrının kendine göre daha mikro ölçekteki evrenimizi, tasarlayarak ya da tasarlamayarak ilk devinimi vererek başlattığı sonucuna ulaşabiliriz. Fakat bu takdirde daha karmaşık olan ve tanrının da dahil olduğu evrenin başlangıcı sorunuyla karşılaşırız ki, bu yine bizi sonsuz yaratılışlara götürür. Asla bir sona da ulaşamaz. Bu sebeple dinin bu kısırdöngüyü aşamayacağını ve "Sıfır" noktasını açıklayamayacağını anlarız. Bu evrendeki enerjinin başlangıcını bilim yoluyla açıklamaya kalkarsak; devinimin olmadığı bir halden devinimin nasıl ve hangi etkiyle start aldığı noktasında tıkanırız. Evrenimizin sürekli genişleyen evren olduğunun anlaşılmasıyla birlikte, bir önceki evrenin kendi üzerine kapanarak bigbang için yeterli enerji düzey ve sıkışıklığına yol açtığı kapalı evren modeli rafa kalkmıştır. Açık olan evrenimizde ilk patlama için bir araya gelecek enerji birikiminin, ait olduğumuz daha üst bir evren devinimi sayesinde gerçekleştiği ve bir üst evrene sahip olduğumuz anlaşılmaktadır. Bu üst evrenin kapalı evren olması durumunda, döngüsel çökmeler ve patlamalar şeklinde evrenimizin ilk enerji durumunu izahı mümkündür. Fakat ölçme metodlarındaki yetersizlik sebebiyle bir üst evren belirlenememekte ve varlığı ölçülememektedir. Bu nedenden dolayı üst evrenin varlığı kozmolojik bir gereksinim olmakla birlikte kanıtlanamamaktadır. Ama en azından bilimin bu noktada evrenimizin başlangıcı için geçerli bir çözümü vardır.
-
Tanrı Egoisttir...
Zamanın durması enerji dönüşümlerinin ve hareketin yokluğu anlamındadır. Her şeyin durağan olduğu andan itibaren zamandan bahsedilemez ve ölçülebilirliği de kalmaz. Zaman var ise akıyor ve devinim mevcut demektir. Tanrı kavramına ulaşmadaki temel nokta, etrafımızda gördüğümüz tüm düzen ve sistemlerin kendiliğinden oluşamayacağı sebebiyle bir yaratıcıya gereksinim duyulmasıdır. İnsan bu kendiliğinden oluşması imkansız düzenin bir yaratıcı tarafından yaratılması gerektiği sonucuna varır da paradoksal olarak bunca düzeni yaratan yaratıcının da bir yaratana ihtiyaç duyacağını kabullenmez ve kendiliğinden ortaya çıktığını, başı sonu olmadığını ve tek olduğunu düşünür. Oysa ki, bu bir çelişkidir. Çünkü tanrı ve dahil olduğu düzenin, bizimkinden çok daha karmaşık olması sebebiyle kendiliğinden olması çok daha zordur ve tanrıyı kabul etmemize yol açan mantığımıza göre tanrının da bir üst yaratıcıya ihtiyacı daha büyük olur ve hayli hayli kabulü gerekir. Ne var ki dini kitaplardaki ana çelişkiye göre tanrı tektir ve tanrının bir yaratıcısı yoktur. O halde tanrımız ateisttir ve kendiliğinden oluştuğunu söylemektedir. Muhtemelen doğal çevresinde kendiliğinden evrimleşmiş olmalıdır. Düzenin kendiliğinden oluşamayıp bir yaratıcıya ihtiyaç duyulması inançlıları tanrıya götüren ana düşünce olduğuna göre, bu aynı düşünce mantığı onları tanrının da ve hatta o tanrının da sonsuza değin bir yaratıcısı olduğu sonucuna ulaştırmalıdır.
-
Tanrı Egoisttir...
Egoisti bilmem ama bence Tanrı Ateisttir. Çünkü Tanrının bir yaratıcısı olmadığına göre kendi kendine var olmuş oluyor. Zaten kendinden başka tanrı da yokmuş. Hem olsa tanrı tek olmamış ve ayrıca bizim tanrımızı yaratan tanrı daha üst seviyede bir tanrı olmuş olurdu. Tabi bizim tanrı kendi yaratıcı tanrısını yok etmediyse. Görünen o ki bizim tanrımız Ateist ve kendinin yaratıldığına inanmıyor.
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
- Kitap Okumanın Zararları
1. Her şeyden önce, okumak bağımlılık yaptığı için zararlıdır. Nice okur-yazarın kitapsızlıktan dolayı bunalıma girdiğini işitmişsinizdir. Öyleyse kendimizi ve özellikle çocuklarımızı bu tehlikeden koruyalım, taze dimağlara bu tür hastalıkların bulaşmasına izin vermeyelim. 2. İkinci olarak kitap; fert ve aile ekonomisi açısından son derece kötü bir duruma düşmemize neden olabilir. Çünkü kitap, bir kez almakla veya okumakla yetinilecek bir özellik taşımamaktadır ve sürekli bir başkasına ihtiyaç duyurucu bir seyir izletmektedir. Yeri gelmişken söyleyelim; "en güzel hediye kitaptır" gibi, kitapçıların uydurdukları bariz olarak sırıtan veciz ifadelerle gençlerimiz kandırılmakta ve her ay yüzbinlerce memleket evladının milyarlarca parası kitabevlerine ve yayınevlerine gömülmektedir. Bunlar da maalesef kazandıkları milyarlarla yine yüzlerce kitap piyasaya sürüp, toplumdaki yarayı büyütmektedirler. 3. Kitapların yazılması, basılması, dağıtımı, satışı ve okunması gibi süreçler, korkunç boyutlara ulaşan kaynak, enerji, zaman ve işgücü israfına, milli servetin heba olmasına; bunlar da kaynakların etkin kullanılmayışından dolayı sosyoekonomik olumsuzluklara yolaçmaktadır. 4. Okuma bağımlısı olanlar üzerinde yapılan araştırmalar da doğrulamıştır ki; çok okumak, ruh ve beden sağlığını bozucu yönde etki yapmaktadır. Zira, okuyanların gözleri, okumayanlara oranla daha çabuk bozulmakta, yine okuyanlarda sırt, bel ve boyun ağrılarına, kireçlenmelere, ruhsal dengesizliklere ve davranış farklılıklarına daha sık rastlanmaktadır. Ayrıca nice kitap bağımlısının, okumak için uykusuz kaldığını da söylemeye gerek yok sanırım... 5. Yine çok okuyanların, zamanla yazma ihtiyacı hissetmeye başladıkları görülmüştür. Yazarların birçoğunun okuyanlar arasından çıkması bir tesadüf olmasa gerek. Dolayısıyla, okuma ve yazma hastalıkları bir kısır döngü şeklinde ilerlemekte ve birbirini etkileyerek büyüyüp toplumu felakete sürüklemektedir. 6. Eğer kitaptan maksadınız öğrenmekse, okumak bilgi edinmenin en dolambaçlı yoludur. Okumak, olsa olsa cehaleti arttırır. Birçok şey okuduktan sonra geriye dönüp baktığınızda, yalnızca ruh dinginliğinizi yitirdiğinizin farkına varmakla kalmaz, hiçbir şey okumadan önceki durumunuza kıyasla çok daha fazla şeyi bilmediğinizi anlamış olursunuz. Hem koskoca Socrates bile; bildiği tek şeyin hiçbir şey bilmediği bilgisi olduğunu söylememiş midir? Görüldüğü gibi okumanın, telafisi imkansız zararlara yol açtığı apaçık ortada. Elbette okumanın zararları bu kadarla sınırlı değil; ama biz bu yazımızda bellibaşlı maddeleri sıralamaya çalıştık yalnızca. Gerçekler açıkça gözümüzün önünde dururken ne diye hala okumakta ısrar olsun ki? Gelin toplumca elele verip, hem kendimizi, hem geleceğimizi bu illetten koruyalım; kütüphanelerden, kitapçılardan ve sahhaflardan uzak duralım. İşte sizlere bu yolda atacağınız ilk adım olması temennisiyle bir tavsiye: 'Bu yazı, okuduğunuz son yazı olsun!'- bekleme anında...?
Beklemeye devam- Damacana sularındaki tehlikeler...!
- bogaziçi
Bir de kaçak ikinci boğaziçi yapıyorlar şimdi- NATO Krizi!
Dünyada en büyük kanıtlanmış petrol rezervlerine sahip ülkeler hangileridir? 2004 yılında kanıtlanmış petrol rezervleri en yüksek olan ilk beş ülkenin sıralaması aşağıdadır : ------------------------------------------------------------------------------ Ülke..................Kanıtlanmış Rezerv ..........R/P Oranı ------------------------------------------------------------------------------ Suudi Arabistan.............262.7.....................67.8 İran...............................132.5.....................88.7 Irak...............................115.0...................>100 Kuveyt............................99.0...................>100 Birleşik Arap Emirlikleri....97.8...................>100 ------------------------------------------------------------------------------- Tanrı Egoisttir...
O kelime ne yahu?- NATO Krizi!
Araplara özgürlük bahane, petrol fiyatları ve silah satışlarından kar şahane- NATO Krizi!
Batı cephesinde pek de değişen yeni bir şey yok! Fransa bugün de Libya'da NATO'ya katılmadan kendi başına hareket ediyor. Fransız kalmaya devam ediyorlar.- neden unutamıyoruz
Bence sende Alzheimer başlıyor dikkatli ol arkadaş- ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Tüm anne ve anne adaylarının anneler gününü içtenlikle kutlarım.- Ucubeler diyari..
Bu arada sanatçıları eserlerinin korunmasında güçlü kılan “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”nun 16’ncı maddesi şu hükmü içeriyor: “Eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz. Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işleyen, umuma arz eden, çoğaltan, yayımlayan, temsil eden veya başka bir suretle yayan kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zaruri görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususi bir izni olmaksızın da yapabilir. Eser sahibi, kayıtsız ve şartsız olarak yazılı izin vermiş olsa bile şeref ve itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri men edebilir.”- Ucubeler diyari..
Türkiye’nin heykelle imtihanı! Kemer’de yeni belediye başkanının ilk icraatı müstehcen bulduğu ‘Aşk Yağmuru’ heykelini depoya kaldırmak oldu. Heykellerle savaş neredeyse bir Türkiye klasiği. İşte Türkiye'den en ilginç heykel tartışmaları... AŞK YAĞMURU İSTANBUL - Kemer’in yeni Belediye Başkanı MHP’li Mustafa Gül, 29 Mart yerel seçimlerinden sonra ilk iş olarak ‘Aşk Yağmuru’nu yerinden etti. 2004 yılında CHP'den seçilip daha sonra AK Parti'ye geçen eski başkan Hasan Şeker tarafından heykeltıraş Zafer Sarı'ya yaptırılan ve Çınarlı Kavşağı'na konulan ‘Aşk Yağmuru’, müstehcenlik gerekçesiyle Kemer'de bazı çevrelerin tepkisine neden olmuştu. Kadıköy Belediyesi ise "Aşk Yağmuru"na sahip çıkmak için kolları sıvadı, heykelin Kadıköy'e getirilmesi için Kemer Belediyesi ve heykeltıraş Zafer Sarı ile irtibata geçeceklerini açıkladı.‘Aşk Yağmuru’nun akıbetinin ne olacağı zaman içinde görülecek ancak geçmişte tartışmalara neden olan pek çok heykelin sonu gözlerden uzak, karanlıklar içinde kaybolmak oldu. Bazılarının müstehcen, bazılarının estetik ya da politik bulduğu ‘ünlü’ heykeller şöyle: PERİLERİN BAŞINA GELENLER İtalyan heykeltıraş tarafından yapılan ‘Su Perileri’ anıtı, 1924 yılında Şehremini Asaf Bey tarafından Avrupa’dan getirildi. Periler ilk önce Kızılay’a yerleştirildi. 1930’lu yıllarda yerine başka bir heykel getirilince periler 1930’larda Gençlik Parkı’nın önüne, 1950’lerde Ulus çukurundan Hacettepe Parkı'na taşındı. Perileri 1960’ların sonlarında eski bir gazeteci olan Halil Soyuer hatırladı ve Belediye Başkanı Ekrem Barlas’a, “Su Perilerini bulun ve uygun bir yere koyun” çağrısı yaptı. Periler arandı; belediyenin depolarında bulundu. Tandoğan meydanına yaptırılan havuzun ortasına dikildi. 1992’de Ankaray inşaatı sırasında yerinden mecburen kaldırılan anıt, üç parçaya bölünüp söküldü ve yeniden depoya kaldırıldı. Yıllar sonra gazeteci Ateş Yalazan Hürriyet Ankara’da heykelin akıbetini sorup Ankaralılardan yardım istedi. Bu haber üzerine perilerin belediyenin açık hava deposunda çürümeye terk edildiği ve çıplaklıkları görünmesin diye de muşambayla örtüldüğü ortaya çıktı. HÜKÜMET KRİZİ YARATAN ‘GÜZEL İSTANBUL’ Cumhuriyet’in ilan edilişinin 50. yılı nedeniyle 1973’te açılan yarışmada Gürdal Duyar’ın ‘Güzel İstanbul’ adlı heykeli Karaköy Meydanı’na yerleştirildi. Ancak 1974 Mart’ında, dönemin CHP- Selamet Partisi koolisyon hükümetinin İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk heykel için, “Türk anasına hakarettir” dedi, Necmettin Erbakan da “heykel derhal oradan sökülmelidir” dedi. Hükümet krizine dönen heykel, dönemin İstanbul Valisi Namık Kemal Şentürk’ün talimatıyla 21 Mart 1974 gecesi yerinden söküldü ve Kumkapı sahiline bırakıldı. Ancak uzun tartışmalardan sonra ‘Güzel İstanbul’, Yıldız Parkı’nda bir köşeye yerleştirildi. ATAÜRK’ÜN ‘MUZIR’ GENÇLERİ Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya ayak basışını simgelemek için yaptırılan ''İlk Adım ve Atatürk Anıtı''ndaki gençlerin heykelleri ''muzır'' oldukları iddiasıyla gündeme geldi. Heykeltıraş Hakkı Atamalı'ya Atatürk'ün doğumunun 100. yılında yaptırılan ve 15 Mayıs 1982 tarihinde açılan Atatürk'ün Samsun'a çıkışını simgeleyen heykel, ''Kurtuluş Savaşı'nın Samsun'a ayak bastığı yerden'' başladığını ifade ediyor. Anıtta yer alan söz konusu erkek ve genç kız heykelleri 20 Kasım 1982'de Samsun'u ziyaret eden dönemin Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren'in talimatıyla, çıplak oldukları gerekçesiyle kaldırıldı. Heykeltrıraşının ‘özgürlük ve barışı'' simgelediğini söylediği heykeller, aradan 18 yıl geçtikten sonra, Kültür Bakanlığı'nın talimatıyla 13 Mayıs 2000'de tekrar eski yerine yerleştirildi. TÜKÜRÜLEN HEYKEL GERİ GELDİ Melih Gökçek 1994 yılında Belediye Başkanı olduktan sonra Ankara Altınpark'taki Mehmet Aksoy'un 'Periler Ülkesinde' adlı eserinin orgazmı anlattığını ileri sürdü. Gökçek, "Böyle sanatın içine tükürürüm" diyerek heykeli söktürdü. Gökçek’in sözleri kendisine pahalıya mal oldu. Mahkeme Aksoy'a o zamanın parasıyla 1 milyar 342 milyon lira tazminat ödenmesine ve heykelin tekrar yerine konmasına karar verdi. Gökçek, heykelin Altınpark'a geri konulması hakkında, "Ben yargı kararını uyguluyorum. Yine de kesinlikle tasvip etmiyorum. Ama mahkeme kararı var, yapacak bir şey yok" dedi. ‘TÜRK ASKERİ BÖYLE YÜRÜMEZ’ Antalya’daki Şehitler Anıtı, anıtta yer alan asker figürleri nedeniyle tartışma konusu oldu. 1998 yılında yaptırılan anıttaki figürlerde, askerlerin sağ ayak ve kollarının, aynı anda havada görünmesi nedeniyle ”Türk askeri böyle yürümez” tartışması yapıldı. Belediye yetkilileri o dönemde heykelin gerekirse düzeltilebileceğini açıkladı, ancak heykeltıraş Cüneyt Çağlıcan yürüyüşü bozuk askerlerle ”askerleri provoke eden kişileri” tasvir ettiğini ileri sürdü. FATİH’İN ATI ERKEK Mİ DİŞİ Mİ? Nisan 1999’da Kırklareli'nin Babaeski ilçesinde çıkan heykel krizinin nedeni ise Fatih Sultan Mehmet'in atının cinsiyetiydi. Atın erkek mi dişi mi olduğunu çıkaramayanlar heykeltıraş Tülin Özdemir'i suçlu buldu. Seçimleri kazanan CHP'li başkan Haluk Tezsezer önce heykeli depoya kaldırttı. Sonra 'eksiklerinin' giderilmesi için heykelin heykeltıraşa geri gönderildiği açıklandı ancak heykelden o günden beri haber çıkmadı. ORHAN VELİ’NİN MARTISI İlginç heykel tartışmalarından biri de Orhan Veli’nin Rumelihisarı’ndaki heykeli oldu. Tartışma, bir vatandaşın Sarıyer Belediyesi'ne "Orhan Veli'nin martısının yerine konması" konusunda yazdığı dilekçeyle başladı. Söz konusu martı, şairin 1992'de Rumelihisarı'na dikilen heykelinin omuzundaki martıydı ve dilekçe ile bu martının koparıldığı anlaşıldı. Sarıyer Belediyesi heykelin Beşiktaş sınırları içinde olduğu gerekçesiyle Beşiktaş Belediyesi’ni işaret etti. Beşiktaş Belediyesi ise sözkonusu yerin ana artel olması nedeniyle konunun Büyükşehir Belediyesi'nin yeki alanında olduğunu açıkladı. Konuyu gündeme getiren vatandaş bir dilekçe de Büyükşehir Belediyesi'ne yazdı. Büyükşehir Belediyesi’nden ilginç bir yanıt geldi: Bu yıl martı için tahsisatımız yok, önümüzdeki yılın programına alacağız. Aynı vatandaş bu kez dönemin Şişli Belediye Başkanı Ayfer Atay'a mektup yazdı. Atay heykelin tamir edilmesi talimatını verdi ama heykeltıraş bu sırada Kars'ta askerlik görevini yapmaktaydı. Heykeltıraştan habersiz olarak yerine bir bronz martı kondu. BIYIKLI MI BIYIKSIZ MI? Aydın'ın ulusal kahramanı Yörük Efe bıyıklı mıydı, köse miydi? Köseden efe olur mu, olmaz mı? Bu sorular sadece Aydın'ı değil, bütün Ege'yi ikiye böldü. Kurtuluş Savaşı'nda Yunan ordusunu yıpratarak Türk ordusuna yardımcı olan Yörük Ali Efe'nin anısına, ölümünden 46 yıl sonra Aydın'da bir anıt dikilmesi kararlaştırıldı. Heykel şehrin kurtuluş yıldönümüne yetiştirildi ve dönemin Aydın milletvekili ve Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin'in de katıldığı bir törenle 1997’de açıldı. Heykelin açılışıyla birlikte Efeler Derneği ayağa kalktı. Bıyıksız efe olmayacağını söyleyen dernek başkanı Cafer Sağdıç, heykeli efeliğe hakaret olarak nitelendirdi ve heykel için sanatsal bir eleştiri de getirdi: Heykel oturan değil, nişan alan bir efe olmalıdır. Aydın'ın ANAP'lı Belediye Başkanı’na göre ise efeler sanattan anlamıyor ve kendi siyasi görüşleri doğrultusunda böyle konuşuyorlardı. Aydınlılar Vakfı'nın düzenlediği basın toplantısına rağmen tartışma bitmedi. Kimi köselerin de efe olabileceğini, kimi Yörük Ali'nin sarışın olduğunu o yüzden eski fotoğraflarda bıyığının belli olmadığını ileri sürdü. Sonunda Yörük Ali'nin oğlu hikayeci-yazar Cengiz Yörük bulundu. Yörük'ün 'Babam sarışındı, bu yüzden eski fotoğraflarında bıyığı seçilmiyor' demesi üzerine heykel söküldü, bıyık yapıldıktan sonra 1998’de yerine kondu. Fakat tartışma yine bitmedi. Bu kez de bir grup folklorcü bıyıklı heykeli protesto etti. TRT'nin yerel sanatçısı Emin Tenekeci önderliğindeki grup 'bıyıklı efe heykelini istemeyiz' diyerek anıtın önünde sazlı-sözlü gösteri yaptı. Heykelin bıyıkları hala tartışılıyor. NENE HATUN TÜFEKLİ MİYDİ BALTALI MI? Rus ordusuna karşı savaşan yerel kahraman Nene Hatun'un heykeli Erzurum'da tartışmalara neden oldu. Süleyman Demirel'in talimatıyla yapılan heykel, Nene Hatun'un elinde silah, sırtında yavrusu ile cephede savaşan halini tasvir ediyordu. Ama Nene Hatun bekârdı. Yani çocuğu olamazdı. Üstelik elinde tüfek vardı ve bunun satır olması gerekiyordu. Kültür eski Bakanı İstemihan Talay'ın ziyareti sırasında Erzurumlulular’ın sıkıntısı Bakan Talay'a aktarıldı. Bakan şikayetleri haklı buldu ve yeni bir heykel yapılması talimatını verdi. NOEL BABA DİPLOMATİK KRİZ YARATTI 2000 yılında Demre'de Rusya tarafından gönderilen bronz Noel Baba heykeli, ''Noel Baba'nın, dünyaca tanınan görüntüsüyle uyuşmadığı'' gerekçesiyle, Demre Belediye Başkanı Süleyman Topçu tarafından müzeye kaldırıldı. Bu girişim, Türkiye ile Rusya arasında diplomatik krize neden olurken, Rus heykeltıraş Grigoriy Pototosky, Türkiye'ye bağışladığı heykelin kilise girişinden kaldırılmasını anlamsız bulduğunu belirtti, olay Rus gazetelerine, ''Türkler Aziz Nikolaus'u Santa Klaus ile değiştirdiler'' şeklinde yansıdı. SARI KIZIN GÖĞÜSLERİ Eylül 2000’de Balıkesir Edremit ilçesinde Sarıkız Heykeli krizi çıktı. Yıllardır Barbaros Meydanı'nda duran ve ilçenin simgesi konumundaki heykelin göğsünün göründüğünü söyleyen Fazilet partililer konuyu belediye meclisine getirdi. 'Bu heykel Sarıkız'ı sembolize edemez" diyen FP Balıkesir İl Sekreteri Cengiz Acar ve taraftarlarına cevap MHP'li Belediye Başkanı Tuncay Kılıç'tan geldi: ‘‘Haklısınız, Türk-İslam menkıbelerine sahip çıkmak bizim görevimiz.'' KARAMAN’IN KOYUNLARI Karaman'da ''Karamanlıları alay konusu yaptığı'' gerekçesiyle yerinden kaldırılan iki koyun heykeli, yeniden yerine dikildi. Belediye Başkanı Ali Kantürk, Karaman koyununun ününün ülke sınırlarını aştığını belirterek, ismi Karamanla bütünleşen bu koyunun kentin önemli değerlerinden biri olduğunu vurguladı. Kantürk, ''Vatandaşların talepleri oldu ancak, biz heykelleri bulamıyorduk. Sonunda Park Bahçe Müdürlüğümüzde bulduk. Heykelleri yeniden dikeceğiz'' dedi. ‘CİHANGİR GÜZELİ’ TAHRİK ETTİ Beyoğlu Cihangir Güzelleştirme Derneği tarafından Belediye Başkanı’nın da katıldığı bir törenle Cihangir Parkı'na dikilen 'Cihangir Güzeli' adlı heykel de tahrik edici bulunup gözden uzaklaştırılan heykeller arasına girdi. Ağustos 2001’de bölgede otopark işleten ve beslediği kuzuyu parkta otlatırken dernek üyeleriyle tartışmaya giren Habip Muhammet Ali Çelik, 'Bu heykel beni bile şehvete getiriyor. 15 yaşındaki çocuklar görünce kimbilir neler olur' diyerek heykeli arkadaşlarıyla birlikte kaidesinden söktü. Çelik, polis tarafından gözaltına alınırken, otoparkında alıkoyduğu heykel tekrar yerine dikildi. KEYHÜSREV'İN TARTIŞMALI HEYKELİ Antalya'da, şehrin fatihi Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'e ait heykel, önce Keyhüsrev'in üzerinde bulunduğu atın normal boyutundan küçük oluşuyla tartışma konusu oldu. Büyükşehir Belediyesi tarafından heykelin bulunduğu Meydan Kavşağı'na köprülü kavşak yapılmasına karar verildi. Bu yüzden heykel, Topçular'daki şehiriçi otobüs garajına kaldırıldı. Aylardır otobüs garajında bekleyen Keyhüsrev heykelinin son olarak Antalya'nın Aksu beldesindeki kavşağa dikileceği açıklandı. ŞEYTAN HEYKELİ Diyarbakır Bağlar Belediyesi bahçesinde 2003 yılında yaptırılan kanatlı kadın heykeli, kentte 'Şeytan heykeli' tartışması yarattı. Kentte yayınlanan bazı yerel gazeteler, söz konusu heykelin şeytanı temsil ettiğini savunarak, buna "Şeytan heykeli" derken, Bağlar Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler ise heykelin özgür kadını temsil ettiğini savundu. KARACAOĞLAN'I SAZINDAN AYIRDILAR Osmaniye’nin Düziçi ilçesindeki Karacaoğlan heykeli, 2003 yılında Belediye Başkanı Abdulmuttalip Öner tarafından Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Selma Tahbeler’e yaptırıldı. İlçenin girişindeki heykelde, Karacaoğlan’ın elinde bulunan saz önce parçalandı. Saz, yeniden yapılarak yerine konuldu. BABALARA SAYGI KALMADI Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından 15 Haziran 2003’te, babalar gününde Yenikent Mahallesi'ndeki bir parka yerleştirilen ''Babalarımıza Saygı Anıtı'', iki kez tahrip dildi. Bunun üzerine anıt, bir süre sonra yerinden kaldırıldı. Kızılcıklı Mahmut Pehlivan ve İsmet İnönü caddelerine yapılan fıskiyeli havuzların içine yerleştirilen kadın heykelleri ise özellikle bazı siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerince, ''kenti temsil etmediği ve müstehcen bulunduğu'' gerekçesiyle eleştirilmişti. KRAL ATTALOS SAPIK MIYDI? Antalya'da Kalekapısı mevkisindeki, Bergama Kralı II. Attalos'un heykeli, bir süre Antalya gündemini meşgul etti. Savaşa giden ağabeyi için ''öldü” denilince Bergama Kralı olarak tahta oturan Attalos'un bir süre sonra ağabeyinin dönmesi ve tahtı ağabeyine terketmesi üzerine aldığı ‘kardeş seven’ unvanı, Antalya'da bazı kesimlerce farklı düşünüldü. Heykel, Kral Attalos'un ‘sapık’ olduğunu ileri süren grubun protestolarına rağmen Mart 2004’te Kalekapısı'ndaki yerine konuldu. DAVA KONUSU HEYKEL Diyarbakır'daki Sur Belediyesi, İnönü Caddesi'nde 2004 yılında Mardin'in Kızıltepe ilçesinde babasıyla birlikte öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz adına bir anıt yaptırdı. Anıtı yaptıran Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş hakkında, ''Belediyeyi zarara uğratmak ve görevi kötüye kullanmak'' suçundan dava açıldı. Demirbaş, ilk duruşmada beraat etti. DİYOJEN HEP TARTIŞILDI Geçtiğimiz aylarda Başbakan Erdoğan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen’le karıştırdığı, Sinoplu filozof Diyojen’in 2006’da doğduğu kente dikilen heykeli de tartışma yarattı. Dönemin Belediye Başkanı AKP'li Zeki Yılmazer tarafından Samsun Belediyesi Heykel ve Seramik Atölyesi'nde yaptırılan 5.5 metre yüksekliğindeki heykel Ekim 2006’da Sinop Otogarı girişine dikildi. Ancak heykel bazı parti il başkanlarının tepkisini çekti. MHP İl Başkanı Mehmet Şimşek, Sinop'ta birçok sorun varken 50 bin YTL'ye heykel dikilmesinin anlamsız olduğunu savunup, "5 bin yıl önce yaşamış birinin heykelini dikiyoruz. Bu heykel, AKP hükümetinin dış politikada bu kadar yetersiz olduğu bir dönemde, Karadeniz'de Pontus devleti hayali kuran dış güçlerin düşüncelerini destekler. Elinde fenerle 'Adam arıyorum adam' diye dolaşan biri Sinop halkına hakaret etmiştir. Sinop'ta adam yok muydu?" dedi. Saadet Partisi İl Başkanı Hüseyin Şeker de heykelin dikilmesinin gereksiz olduğunu savundu. DSP İl Başkanı Ahmet Kavazak da, "Ben heykelin dikildiği yere karşıyım. Şehrin en güzel yerine yapılmamalıydı" dedi. ATI HADIM ETTİLER Mart 2008’de Denizli’de CHP İl Başkanı Ali Kavak, Denizli Belediye binasının önündeki Atatürk heykelinde atının cinsel organının AKP’lilerce koparıldığını iddia etti. Kavak, Prof. Tamer Başoğlu’nun yaptığı ve 1981’de Denizli Belediyesi’nin önüne dikilen heykelin fotoğraflarını gazetecilere dağıttı. Kavak, “AKP’li belediye Atatürk anıtındaki atın cinsel uzvunu koparıp, boyamış. Kendilerini sanata yaptıkları saldırıdan ötürü kınıyoruz. Atatürk’ün atının cinsel uzvu yakın zaman önce vardı. AKP’liler’in kopardığını ya da koparttıklarını düşünüyoruz” dedi. Denizli Belediye Başkanı AKP’li Nihat Zeybekci ise göreve geldiği 2004 yılına ait olduğunu söylediği heykelin fotoğraflarını gösterip iddiaları yalanladı. Zeybekci, “Görüyorsunuz heykelde hiçbir değişiklik yok. Böyle muhalefet olmaz. Buna dense dense kepazelik denir” dedi. Heykeli yapan Prof. Başoğlu ise “Atın cinsel uzvunun koparıldığını iddia edenlere gülüyorum” dedi. BELEDİYE BAŞKANI VE EŞİ ATATÜRK’ÜN YANINDA İzmir’in Torbalı ilçesindeki Atatürk de heykeli ilginç bir tartışmaya neden oldu. Üç parçadan oluşan heykelde, Atatürk’ün iki yanında bulunan erkek ve kadın figürlerin, dönemin Belediye başkanı CHP’li İsmail Uygur ve eşine benzediği iddiaları, haykeli Türkiye’nin gündemine getirdi. Tartışmalar üzerine heykeldeki erkek figürünün yüzü değiştirilip, 20 ay sonra yeniden yerine dikildi.- Ucubeler diyari..
Mehmet Aksoy'un AKP ile hesabı eskiye dayanıyor. 1994'te Melih Gökçek Aksoy'un Periler Ülkesinde heykelini müstehcen bulup içine tükürmüştü ve kaldırtmıştı. Ama Aksoy açtığı davayı kazanmış 11 yıl sonra heykeli aynı yere diktirmişti. Dolayısıyla AKP'nin Aksoy'a karşı bir hırsı mevcuttu. Bu sefer raundu kazanmaya kararlılar.- Aile İmamlığı
- Beşibiryerde
Kulina en iyisiydi derim.- köpekler neden ezan okunurken havlarlar.Cevap verirseniz sevinirim?
Tüm kuşlar ve aynı zamanda köpekler için iletişim saati güneşin doğuş ve batış saatleridir. Kuş besleyenlerde iyi bilir ki kuşlar sabahları ve akşamları heyecan içinde ötmeye başlarlar. Bu ötüşler haberleşme tarzı sesleniş şeklinde ötüşlerdir. Köpeklerin haberleşme şekli ise kurt atalarından gelen ulumadır. Bu iç güdüsel hareketin sebebi gece sonrası civardaki benzerlerinin hayatta kalıp kalmadığının kontrolü ve akşama kadar yiyecek peşinde gezinen hayvanların kendi mevkilerine dönüp dönmediğinin yoklamasıdır. Sabah ve akşam namazları da bu saatlere geldiğinden hayvanların iletişim saatiyle örtüşür. Bu saatlerde hayvanlar her tür sese duyarlıdır ve iletişim çabası sayarlar. Cevap vermelerinin en önemli nedeni budur.- Tayyip Erdoğan diyorki..
Eeee, manevi babası bu darbe kanlı mı kansız mı olacak dememişti boşu boşuna. - Kitap Okumanın Zararları
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.