halukgta tarafından postalanan herşey
-
ALLAH IN RESULÜNE VERDİĞİ GÖREV YETKİ VE SORUMLULUK.
Bugün sizlerle konuşmak ve üzerinde birlikte düşünmeye davet etmek istediğim konu, Allah ın Resulüne nasıl bir görev verdiği, bu görevin tanımı, yetki ve sorumluluklar konusunda olacaktır. Önce Allah ın Resulüne Kur’an ı daha rahat tebliğ edebilmesi, sözlerinin dinlenmesi için, bakın elçisine kesinlikle itaat edilmesini nasıl emrediyor. Ali İmran 32: Şunu da söyle: “ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN.”Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez. Ali İmran 132: ALLAH’A VE RESULE İTAAT EDİN Kİ, MERHAMET GÖREBİLESİNİZ. Nisa 80: RESULE İTAAT EDEN ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Yukarıdaki ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah Resulüne kesin itaati emreder. Eğer benim doğru bir kulum olmak ve cennetime gitmek istiyorsanız, onun sözlerine uyun diyerek, kullarını Resulüne itaat etmesi konusunda uyarır. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BU İKAZLAR, RESULÜN KUR’AN I TEBLİĞ EDERKEN, ONA YARDIM ETMEK, İŞİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İLE DOĞRUDAN İLGİLİDİR. Bakın bu sözüyle Rabbimiz neyi kast eder? Nisa 170: Ey insanlar! RESUL SİZE RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ, ŞU HALDE KENDİ İYİLİĞİNİZE OLARAK ONA İMAN EDİN. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah’ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir. Bakın ayet ne güzel açıklıyor ve Ey iman edenler diyor, Resulünüz size benim gönderdiğim gerçekleri, yani Kur’an ı getirdi. Demek ki Resulün bizlere vereceği, Allah ın gönderdiği gerçek yol gösterici Kur’an dan başka bir şey olmadığı, çok açık anlaşılıyor. Kur’an da Haşr suresi 7. ayette şöyle bir cümle geçer. İki farklı mealden yazmak istiyorum ki, daha iyi anlaşılsın. —RESUL SİZE NE VERDİYSE ONU ALIN, NEYİ DE SİZE YASAK ETTİYSE ONDAN VAZGEÇİN. —RESUL SİZE [ONDAN] NE KADAR VERİRSE [GÖNÜLDEN] KABUL EDİN VE SİZE VERMEDİĞİ ŞEY[İ İSTEMEK]TEN KAÇININ. Bu ayette geçen bu cümleyi örnek göstererek, bakın Resul ne verdiyse onu alın, neleri yasakladıysa, haram kıldıysa ondan uzaklaşın diye anlatarak, Resulünde dine hüküm koyabileceği, helal ve haramlar getirebileceği çıkartılmıştır. İşte Allah ın ayetlerini, Kur’an ın diğer ayetlerine gözlerini kapatıp, kendi hurafe inançlarımızı aklamak, temize çıkarmak için, ancak ayetler böyle kullanılır, tahrif edilir demekten kendimi alamıyorum. Farklı mealden yazdığım cümle, aslında çok açık ayetin anlatmak istediğini anlatıyor. Lütfen ayetin tamamını ve önceki/sonraki ayetleriyle birlikte okuyup düşününüz. Bu ayette savaşa katılmadığı halde, ganimetlerden pay almak isteyen ve bizlerinde hakları var diyenlere, Allah ın uyarısıdır. Resulüm size ganimeti dağıtırken kime ne verdiyse onu alsın, vermeyenler benimde hakkım var diyerek istemesin, itiraz etmesin diyor. Tüm bu ayetlerden sonra, şimdide Kur’an a tekrar bakalım, acaba Allah nasıl bir görev vermiş Resulüne? DAHA AÇIKÇASI RESULÜN GÖREV TANIMINI NASIL YAPIYOR. Bunu öğrendikten sonra, işimiz çok daha kolay olacak. Çünkü görevi veren Allah, elbette Resulünün yetki ve sorumluluklarını da, O tespit edecektir. Eğer Rabbin vermediği bir yetkiyi bizler vermeye kalkarsak, çok büyük bir günah işlemiş, RABBİMİZE YALAN BİR SÖZ İSNAT ETMİŞ OLURUZ. Bunu yapanların, hesap günü yüzlerine bile bakmayacağım, onların yüzleri kapkara olacaktır diyor Allah. Bakın Yaradan, Resulün görev tanımını nasıl yapıyor. Ahkaf 9: De ki: ‘Ben RESULLERDEN bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. BEN, YALNIZCA BANA VAH YEDİLMEKTE OLANA UYUYORUM VE BEN, APAÇIK BİR UYARICIDAN BAŞKASI DEĞİLİM. Cin 21: De ki: “Şüphesiz ben, SİZE NE ZARAR VEREBİLİR NE DE FAYDA SAĞLAYABİLİRİM.” Enam 50: De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. BEN SADECE, BANA GÖNDERİLEN VAHYE UYUYORUM.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” Ankebut 18: Eğer siz yalanlarsanız, bilin ki, sizden önce bir takım milletler de yalanlamışlardı. RESULÜN GÖREVİ İSE AÇIK BİR TEBLİĞDEN İBARETTİR. Ahzap 45–46: Ey Resul! Biz seni hakikaten BİR ŞAHİT, BİR MÜJDELEYİCİ VE BİR UYARICI OLARAK GÖNDERDİK. ALLAH’IN İZNİYLE, BİR DAVETÇİ VE NÛR SAÇAN BİR KANDİL OLARAK (gönderdik). Neml 92: ‘Ve Kur’an’ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: ‘BEN YALNIZCA UYARICILARDANIM. Enam 57: De ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) kesin bir belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap benim elimde değil. HÜKÜM YALNIZCA ALLAH’A AİTTİR. O, HAKKI ANLATIR. O, hakkı batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”. Rad 40: Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR. HESAP GÖRMEK İSE BİZE AİTTİR. Nur 54: De ki: Allah’a itaat edin; Peygamber’e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber’in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESULE DÜŞEN, SADECE AÇIK-SEÇİK DUYURMAKTIR. Araf 188: De ki: ‘Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. BEN, İMAN EDEN BİR TOPLULUK İÇİN, BİR UYARICI VE BİR MÜJDE VERİCİDEN BAŞKASI DEĞİLİM. Enam 48: BİZ, RESULLERİ ANCAK MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler. Gaşiye 21: Artık sen, öğüt verip-hatırlat. SEN, YALNIZCA BİR ÖĞÜT VERİCİ-BİR HATIRLATICISIN. Kehf 56: BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır. Allah çok açık ve net, görev verdiği Resulünün görev tanımını yapmış. Lütfen dikkatle tekrar okuyunuz, bu görevin içinde, Kur’an ın vermediği hükümleri de Resulü verir, Kur’an dışından helal haram koyma yetkisi de vardır, benim hüküm verdiğim gibi, hüküm koyma yetkisini de ona veriyorum, türünden tek bir görevi var mı, böyle bir yetkiyi Rabbimiz vermiş mi Resulüne? Elbette hayır. Çünkü Allah hükmü yalnız ben veririm diyor açıkça. HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM, DEMİYOR MUYDU? Adı üstünde Resul/Elçi. Verileni, iletmek istenileni, hiç değiştirmeden direk ileten anlamındadır. Buraya kadar iki konuyu gördük, birincisi Allah kesinlikle Resulüne uyulmasını, ikincisi ise Allah ın Resulüne verdiği görev ve yetkisinin sınırları neler olduğu konusunda, açıklamalar vardı. Şimdide acaba Allah bu görevi Resulüne verirken, bizzat kendisine nasıl bir tembihte bulunmuş ve görev esnasında nasıl hareket etmesini istemiş, onu anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Resulüne bir görev verdiyse, sınırlarını da belirlemiş olmalı, kendisine bizzat bazı tembihler, ikazlar yapmış olmalı, şimdide onları araştıralım. Maide 67: EY RESUL! RABBİNDEN SANA İNDİRİLENİ TEBLİĞ ET. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. Zühruf 43: SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Tur 48: Artık, RABBİNİN HÜKMÜNE SABRET; çünkü gerçekten sen, gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. Hakka 44; EĞER BAZI LAFLARI BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, 45- Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 -Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. Yukarıdaki ayetlere dikkat ederseniz, Allah Resulüne hitaben yapıyor ve bakın neler söylüyor. “Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği Resullük görevini yerine getirmemiş olursun.” Demek ki asıl görevi, ALLAH IN İNDİRDİĞİ KUR’AN I TEBLİĞ ETMEK, TOPLUMA BUNLARI ANLATMAK ONLARI İKNA ETMEK olduğu çok açık. Daha sonrada çok açık bir tembihte bulunuyor. “SEN, SANA VAH YEDİLENE SIMSIKI SARIL.” Demek ki Resulün sarılacağı, dayanacağı tebliğ edeceği kitap yalnız ve yalnız Kur’an. Şimdide Resulünü bakın Rabbimiz, görevi konusunda nasıl açıkça uyarıyor ve ne söylüyor? “BAZI LAFLARI ALLAH SÖZDÜR DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CANINI ALIRDIK.” Sanırım her şey çok açık. Bu kadar açık bir tembih alan Allah ın Resulü, Allah ın emretmediği, hüküm vermediği bir konuda hükümler verir mi? Zaten verilen hükümlerde Kur’an da apaçık var. Demek ki Allah ın Resulü, yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş. Tur 48. ayetinde de Allah ın hükmü konusunda SABRET diyor. Yani gerektiğinde ben, hükmümü gönderirim bilgisini veriyor. Allah bir ayetinde Resulünden bahsederek, O KENDİ HEVASINDAN KONUŞMAZ DER. PEKİ, NEREDEN ESİNLENEREK KONUŞUR DEMEMİZ GEREKİR, TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA? ELBETTE KUR’AN DAN ALDIĞI BİLGİLER IŞIĞINDA KONUŞUR DİYOR. Nasıl olurda bunu farklı anlarız. Kur’an a baktığımızda bazı ayetlerde, Allah ın Resulünü bazı konularda uyardığının örneklerini görürüz. Peki, niçin bu örnekleri verir ve bu olayları anlatır Rabbimiz bizlere Kur’an da? İsteseydi Kur’an a geçirmeden, bizlere bildirmeden bizzat kendisine yapabilirdi bu ikazları. Elbette hiçbirisi boşuna değildir, bizlere çok önemli mesajları vardır bu ayetlerin. Tüm bu ayetlerle Rabbimiz şunu anlatıyor bizlere. Ben Resulümü/Elçimi yalnız bırakmadım, benim kontrolümdedir, gerektiğinde onu ben uyarıyorum. O benim yönetimimde/gözetimimde asla yanlış yapmaz, onun için onun sözlerine kesinlikle uyunuz, onun söyledikleri benim sizlere gönderdiğim vahyim Kur’an dır diyor. ÇÜNKÜ O SİZLERİ YALNIZ VE YALNIZ BENİM GÖNDERDİĞİM KUR’AN İLE UYARACAKTIR, diye bizlere kesin garanti veriyor. Hatırlayınız Allah bir ayetinde, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM demiyor muydu? Bu sözü veren Yaradan, Kur’an da olmayan bir hükümden, sorumlu tutar mı bizleri? Bakın bahsettiğimiz ayetlerden, birkaç örnek verelim. İsra 73: ONLAR NEREDEYSE, SANA VAH YETTİĞİMİZDEN BAŞKASINI BİZE KARŞI DÜZÜP UYDURMAN İÇİN SENİ FİTNEYE DÜŞÜRECEKLERDİ; O ZAMAN SENİ DOST EDİNECEKLERDİ. 74. EĞER BİZ SENİ SAĞLAMLAŞTIRMASAYDIK, ANDOLSUN, ONLARA AZ BİR ŞEY (DE OLSA) EĞİLİM GÖSTERECEKTİN. Buradan da anlıyoruz ki, Allah işi garantiye almış, Resulünün/Elçisinin yalnız Kur’an ile hükmetmesi için kontrol altında tutuyor. Allah ın kontrolündeki Resul içinde, kullarına bakın ne diyor? Ahzap 21: Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir ÖRNEK VARDIR. Peki, Allah örnek olarak sunduğu Resulünün, nesini örnek almamızı istiyor olabilir? Elbette yaşamı, davranışları, batıl e rivayetlerden uzak, gerçeklerin arayışında oluşunu, Kur’an ı hayatına geçirmesindeki örneklik, adalet anlayışı hepsi Allah ın Resulünde toplanmış ki, sizler için en güzel örnek benim Resulümdür diyor. Buraya kadar Allah ın açıkça verdiği görev, yetki ve sorumlulukları tembihleri, ikazları gördük. Dikkat ederseniz bu görevleri arasında, Kur’an da hiç bahsedilmeyen konularda, hüküm verme konusunda Resulüm benim adıma hükümler verir demiyor. Hatta tam tersini söylüyor ve Resulüm sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi almıştır diyor. ALLAH IN VERDİĞİ, KUR’AN IN HÜKÜMLERİNDEN YOLA ÇIKARAK, RESULÜN HÜKÜM KOYMA, YANİ KARAR VERME YETKİSİ VAR. Zaten bakın hüküm verme konusunda çok net hükmünü veriyor ve neler söylüyor bizlere Rabbimiz? Kehf 26:…. O HİÇBİR KİMSEYİ HÜKMÜNDE ORTAK KABUL ETMEZ. Enam 57: De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. HÜKÜM ANCAK ALLAH’INDIR. O HAKKI ANLATIR VE O, DOĞRU HÜKÜM VERENLERİN EN HAYIRLISIDIR. Yunus 109: SANA VAHYOLUNANA UY VE ALLAH HÜKMÜNÜ VERİNCEYE KADAR SABRET. O, hüküm verenlerin en iyisidir. Bu ayetlerden de açıkça anlaşılıyor ki, hüküm verme konusu yalnız Allah a aitmiş. Hiç kimseyi hükmüne ortak etmeyeceğini, hükmü verecek yalnız kendisinin olduğu ve herhangi bir konuda Allah, hüküm verinceye kadar sabırla bekle, yalnız sana vah yettiğimize uy diyor. Şimdi de şöyle düşünelim. Peki, Allah ın Resulünün görevi yalnız tebliğ etmek miydi? Elbette hayır, eğer öyle olsaydı onca savaşlar yapılmazdı. Demek ki bu iş bu kadar kolay değil. Toplumu Allah dan gelen yeni bir kitaba alıştırmak, onlara yeni gelen ayetlerin nedenlerini, sebeplerini sabırla ve hoş görüyle anlatmak ve en zoru onları ikna etmek, sanırım o kadar kolay olmasa gerek. İşte Allah ın Resulüne/Elçisine verdiği HİKMET burada devreye giriyor ve bu görevi de layığı ile yapıyor. ÇÜNKÜ HİKMET, İLİM VE BİLGELİK VERİR İNSANA. Kur’an da öyle ayetler var ki, daha önce indirilen kitaplarda hükmü olup ama hükmü Kur’an ile kaldırılıp, yerine yenileri gelmiş ayetler vardı. Bu durumda Ehli kitabı ikna etmek, çok zor olsa gerek. İşte onun içindir ki Allah ın Resulü, o günkü isyankâr topluma, bu gerçekleri anlatması, onları ikna etmesi yönünde, çok zor bir görevi de vardı. Alışkanlıklardan, geleneklerden, özellikle ataların inançlarından vazgeçmek kolay değildir. Allah ın Resulü o devrin uslanmaz, isyankâr, fuhşun, sapıklığın kol gezdiği bir ortamda, Allah ın kitabını, dinini tebliğ etmek, anlatmak yaymak büyük bir beceri ister. Allah Kur’an da, toplumları yöneten ister Resulü olsun, ister toplumu yöneten liderler olsun, bakın topluma nasıl hükmedilmesini istiyor. Maide 44: Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte ONLAR KÂFİRLERİN TA KENDİLERİDİR. Maide 45: Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar ZALİMLERDİR. Buradan da çok net anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü yada onun vefatından sonra ki toplumların yöneticileri, Allah ın Anayasası olan, yalnız KUR’AN dan hüküm veriyordu ve Allah ta Kur’an ın dışına çıkılmaması gerektiği konusunda, çok açık bizleri uyarıyor. Tabi tüm bu uyarılara, bizleri yönetenler ne kadar uyuyor, ya da geçmişte uymuş, yorum sizlerin. Şeriat izlenecek doğru yol demektir. TEK BİR ŞERİAT VARDIR, ODA KUR’AN IN EMRETTİĞİ ŞERİATTIR. Buradan da anlaşılıyor ki, Allah ın Resulü din ve inanç adına hükümler veriyor, ama Allah ın anayasa konumundaki KUR’AN dan yola çıkarak veriyordu. Din harici verdiği hükümler ise devletin başı olarak, o devrin, dönemin şartlarında toplumu yönetmek adına verdiği kararlardır. Bunları lütfen din ve iman ile karıştırmayalım. Bu kanunlar ve hükümler, zamana ve mekâna göre değişen konulardır ve din değildir. Yukarıda sizlere birçok örnekler verdim. Hüküm koyucu, yalnız Allah ın olduğu çok açık anlaşılıyor. Bir an tüm ayetleri unutalım ve aşağıdaki ayeti yalnız hatırlayalım. Zühruf 44: Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. Değerli kardeşlerim, Allah ın, Zühruf suresi 44. ayetinde, sizleri hesap günü Kur’an dan sorumlu tutacağım dediği halde, bizleri Kur’an da apaçık verilmeyen hükümlerden de sorumlu tutar mı Allah? Böyle bir düşünceyi, adaletsizliği Rabbimize isnat etmekle, nasıl bir adaleti Rahman a uygun gördüğümüzün farkın damıyız? Hiç sanmıyorum, farkında olsaydık Allah a yaptığımız saygısızlıktan dolayı, oturup günlerce Allah a bağışlaması için yalvarırdık. Bizlere düşen elde Kur’an, bizlere rivayet edilen ve Allah ın Resulünün hadisleridir dedikleri her sözü, Kur’an süzgecinden geçirmek, onun onayını almak olmalıdır. Kur’an ın onayını alan her bilgi bizlerin başının tacıdır. Allah ın Resulü söylemediği halde, bu Resulün sözüdür demenin, büyük yanılgısının, günahın, iftiranın sonuçlarına katlanmak istemiyorsak, İslam ı Kur’an merkezinde yaşamalıyız. Çünkü Allah ın Resulü yalnız Kur’an a uymuş, yalnız Kur’an ile topluma hükmetmiştir. Bunu Kur’an dan öğreniyoruz. Hepimiz bu dünyada imtihanını yaşıyor. Ama imtihanımızında Kur’andan olduğunu lütfen unutmayalım. Ben Allah ın mesajları olan Kur’an ı düşünerek okuduğumda, bu gerçekleri gördüm. Söylediklerim, yazdıklarım benim imtihanımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen aynı yolu izleyip, Allah ın ayetlerini anlayarak ve düşünerek okumak olmalıdır. Hepimiz hata yapabiliriz. Önemli olan batıl ve rivayetlerden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılıp aklımızı kullanarak, en az hata yapanlardan olmaktır. Dilerim en az hata yapanların arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR, DİYENLERE ALLAH KUR’AN’DAN CEVAP VERİYOR.
Bazı arkadaşlarım, yayımladığım yazılarıma ya da videolarıma şöyle cevap veriyorlar. “YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR.” Gerçekten bu düşünce doğru olabilir mi? Hiç Kur’an ı okumamış bir Müslüman, eğer zerre kadar yalnız aklını kullanmış olsa bile, bunu asla söylemez. Çünkü yalnız Kur’an ile İslam yaşanmayacaksa, Allah neden Kur’an ı göndersin. İnancımız adına yeterli olmayan bir kitaptan, neden sorumlu tutsun bizleri. Eğer bizlere Kur’an yetmiyorsa, Allah kullarını kendisinden başka kullarına da mı muhtaç etti Kur’an ı anlamaları için? HANİ DİNDE RUHBAN SINIFI YOKTU, HANİ ALLAH BİZLERİN YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMAMIZI İSTİYORDU, HANİ ALLAH KUR’AN DA NİCE ÖRNEKLERİ, DEĞİŞİK İFADELERLE VERDİK Kİ HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYORDU. Bu ve benzeri ayetlere yoksa bizler iman eder gibi görünüyor, ama gereğini hayatımıza geçirmiyor muyuz yoksa? Madem Kur’an yetmez, Kur’an ı anlayabilmek için, kimlere güvenmeliyiz? Çok yakın geçmişte öve öve göklere çıkardıkları şahsın, kendisine güvenip inananlara neler yaptığını, devletine halkına karşı nasıl ihanet ettirdiğini hala unutmadık. Bizler nasıl bileceğiz doğru insanlar olduğunu? Hatırlatırım Allah ne diyor ve uyardu bizleri. KİMİN TAKVACA ÜSTÜN OLDUĞUNU, DOĞRU YOLDA GİTTİĞİNİ YALNIZ BEN BİLİRİM. Yoksa aramızda, Allah dan başka takvalı insanlarıda bilenler mi var? Söylediklerinin Allah’ın istediği bir inanç olduğundan nasıl emin olacağız, buna kefil olan var mı aramızda? Bu soruma şöyle cevap verenlerin olduğuna eminim. ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ, ONUN RİVAYET HADİSLERİ YOK MU? İŞTE ONLARIN YARDIMIYLA ANCAK KUR’AN I ANLAYABİLİRİZ. YOKSA KUR’AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DİYENLERİ, HATIRLAYIN LÜTFEN. Bunu söyleyenlere hatırlatmak isterim. Allah Resulünün görev tanımını yaparken ne diyordu hatırlayalım. “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.”(Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Yoksa Allah ın vermediği yetkileri, bizler mi vermeye çalışıyoruz, batılı rivayetleri yaşayabilmek adına. Allah ın Resulünün hadisleri/sözleri olmadan İslam yaşanmaz ve Kur’an anlaşılmaz olsaydı, Allah ın Resulü Kur’an ı kayda aldırırken, kendi sözlerini/hadislerini de kayda aldırırdı. Hatırlatırım bizlere ulaşan hadislerin tamamı, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLAR. Devamında hadisi nakleden kişinin duydukları nakledilir. PEKİ, BİZLER BU BİLGİLERE GÖREMİ İSLAM I YAŞAYACAĞIZ, YA DA BU BİLGİLERLEMİ KUR’AN I ANLAYACAĞIZ? HANİ ALLAH, EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN HESABINI SORARIM, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILIN DİYORDU, UNUTTUK MU BU İKAZI YOKSA. Hani Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, kitabı açıklamak bizim görevimiz diyordu. Yoksa Allah a güvenmiyor muyuz? Gelin Kur’an a birlikte bakalım. Acaba YALNIZ KUR’AN DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL, YOKSA İSLAM I YAŞAYABİLMEK İÇİN, YALNIZ KUR’AN YETMEZ DİYENLER Mİ MÜSLÜMAN DEĞİL. BAKALM ALLAH BU SORUMUZA NASIL CEVAP VERİYOR KUR’AN DA. Casiye 6: İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. ARTIK ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ HADİSE/SÖZE İNANACAKLAR? (Diyanet meali) Ankebut 51: Kendilerine OKUNAN KİTABI SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Diyanet meali) Enbiya 10: ANDOLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ( Diyanet meali) Zuhruf 44: Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ONDAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Diyanet meali) Kalem 36–37: SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA SİZE AİT BİR KİTABINIZ VAR DA (BU BATIL HÜKÜMLERİ) ONDAN MI OKUYORSUNUZ? (Diyanet meali) Şura 16: ALLAH’IN ÇAĞRISINA UYULDUKTAN SONRA, O’NUN HAKKINDA TARTIŞMAYA GİRENLERİN DELİLLERİ, RABLERİ KATINDA BATILDIR. ONLARA BİR GAZAP VARDIR. ONLAR İÇİN ÇETİN BİR AZAP VARDIR. (Diyanet meali) Muhammed 3: BUNUN SEBEBİ, İNKÂR EDENLERİN BATILA UYMALARI, İNANANLARIN DA RABBLERİNDEN GELEN HAKKA UYMUŞ OLMALARIDIR. İŞTE ALLAH, İNSANLARA KENDİLERİYLE İLGİLİ DURUMLARI BÖYLE ÖRNEK VERMEKTEDİR. (Bayraktar Bayraklı) Zuhruf 5: SİZ HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’ÂN İLE UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM? (Bayraktar Bayraklı) Enfal 64: Ey nebi! ALLAH, SANA DA SANA UYAN MÜMİNLERE DE YETER. (Süleymaniye vakfı) Bakara 170: ONLARA “ALLAH’IN İNDİRDİKLERİNE UYUN!” DENİLDİĞİ ZAMAN, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ GELENEĞE UYARIZ!” derler. Ya ataları hiç akıllarını kullanmamış ve doğru yolu bulamamışlarsa? (Mustafa İslamoğlu) Enam 155: Bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. ARTIK ONA UYUN VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKININ Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN. (Diyanet meali) Bakara 5: İŞTE ONLAR, RABLERİNDEN GELEN BİR HİDAYET ÜZEREDİRLER VE İŞTE ONLAR KURTULUŞA ERENLERİN TA KENDİLERİDİRLER. (Bayraktar Bayraklı) Enam 51: Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINSINLAR DİYE, ONUNLA/ KUR’AN İLE UYAR. (Diyanet meali) Yunus 36: ONLARIN ÇOĞU ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE UYMAZ. ŞÜPHESİZ Kİ ZAN, GERÇEKLİK BAKIMINDAN HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. Şüphesiz ki Allah onların yapmakta olduklarını bilendir. (Mehmet Okuyan) Araf 3: (Ey insanlar) RABBİNİZDEN, SİZE İNDİRİLENE UYUN VE O’NDAN BAŞKA DOSTLARA UYMAYIN. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! (Elmalılı meali) NE DERSİNİZ DOSTLARIM, ALLAH YALNIZ KUR’AN DİYENLER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR Mİ DİYOR BU AYETLERİNDE, YOKSA YALNIZ KURAN IN İPİNE SARILMAYIP RİVAYET, SANI, ZANNA UYUP, ATALARINDAN ÖĞRENDİKLERİ RİVAYETLERİDE DİN DİYE YAŞAYANLAR MI MÜSLÜMAN DEĞİLDİR DİYOR, NE DERSİNİZ? ALLAH BOŞUNA AKLINIZI KULLANIN EY KULLARIM DEMİYOR. ALLAH IN UYARILARINA UYAN, HESAP GÜNÜ YÜZLERİ GÜLENLERİN SAFINDA OLACAKTIR. Rabbimiz mülk suresi 29. Ayetinde, Allah dan başka güvenecekleri ipler arayanları, bakın nasıl uyarıyor. Dilerin batıl ve sanıdan uzak, Allah’ın ipine sarılan halis kulları arasında oluruz. Mülk 29: DE Kİ: “BİZİM RABBİMİZ RAHMÂN’DIR. O’NA İNANDIK VE YALNIZ O’NA GÜVENDİK. YAKINDA, KİMİN APAÇIK BİR SAPIKLIK İÇİNDE OLDUĞUNU BİLECEKSİNİZ.” (Bayraktar Bayraklı) Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
YAŞAM VE ÖLÜM. HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Ali İmran 145
Bu makalemde, sizlerin düşünmesine vesile olmak istediğim konu, Allah tüm kullarına nasıl bir ömür veriyor konusu üzerine olacak. Yani Allah yeni doğmuş bir bebek birkaç ay yaşıyor ve ölüyor. Ona Allah bu kadar mı ömür vermiş demeliyiz. Ya da 20 yaşında, 30 yaşında ölen ile 80–100 yaşında ölen kullarına da, böyle bir ömür mü biçmiş Allah. Bu konu hakkında hiç düşündünüz mü? Kur’an bu konulara da elbette cevap veriyor ama açıklanmayan detaylarını Allah bilir diyerek, bizler açıklanan kısımlarını anlamaya çalışmalıyız. Bizler bu konu hakkında Kur’an dan çok fazla bilgi sahibi olmadığımız için, ölen her kim olursa olsun genellikle arkasından, ALLAH’IN TAKDİRİ BU KADARMIŞ diyerek, ölen yakınlarımızın tüm ölümlerinde, KENDİLERİNİN HİÇBİR ETKİLERİ OLMADIĞINI DÜŞÜNEREK, ÖLÜMLERİNİ ALLAH A NİSPET EDERİZ. Bu düşünce sizce doğru olabilir mi? Gelin bu konuyu Kur’an a danışalım. Bakın Allah Fatır suresi 37. ve Enam 2. ayetinde ne diyor. Fatır 37: Onlar orada, “Ey Rabbimiz! Bizi çıkar. Daha önce yaptıklarımızın aksine iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Kendilerine, “SİZE, DÜŞÜNECEK KİMSENİN DÜŞÜNEBİLECEĞİ KADAR BİR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Size uyarıcı da gelmedi mi? Şimdi tadın azabı! Zalimlerin yardımcısı yoktur” denir. (Bayraktar Bayraklı) Enam 2: SİZİ BALÇIKTAN YARATAN VE SONRA SİZİN İÇİN BİR ÖMÜR TAYİN EDEN O’DUR. Bir de O’nun katında belirli bir ömür/ecel vardır. Fakat siz hâlâ şüphe edip duruyorsunuz. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayetin detayına girmeden, ayette geçen BİZLERE BU DÜNYADA ALLAH, DÜŞÜNÜP İMTİHANIMIZI YAŞAYACAĞIMIZ KADAR BİR ÖMÜR VERDİĞİNİ, ÇOK NET SÖYLÜYOR. Tabi küçük yaşta bebek ölümleri ne olacak diye sorabilirsiniz. Aslında yanlış inançlarımızın etkisinde kalmazsak ve Kur’an ı bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, bu ayet bile bu sorumuza cevap veriyor. Demek ki daha sonra onlara bir hak daha tanıyor olmalı değil mi sizce? Lütfen unutmayalım, Allah sözünde durandır. Enam 2. ayetin de, ALLAH YARATTIĞI KULLARINA BİR ÖMÜR TAYİN EDİYOR AMA O ÖMÜR ÇOK KISA DEĞİL, İMTİHANIMIZI VEREBİLECEĞİMİZ KADAR UZUN. ALLAH IN ADALETİNİ LÜTFEN GÖZ ARDI ETMEYELİM VE KUR’AN IN ONAYLAMADIĞI RİVAYET SANI SÖZLERİN ETKİSİNDE KALMAYALIM. HATIRLATMAK İSTERİM, TAYİN EDİLEN ÖMRÜN ÜST SINIRINI ALLAH KOYUYOR. AMA İMTİHANIMIZ GEREĞİ, O ÜST SINIRIN ALTINDA ÖLÜMLERİMİZDEN, KISMEN BİZLERDE SORUMLUYUZ. Konumuzu anlamaya devam edelim. Bakın Allah bir ayetinde bu konu hakkında ne diyor. Münafikun 11: ALLAH, ECELİ GELDİĞİNDE, HİÇBİR KİMSEYİ ASLA ERTELEMEZ. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Diyanet meali) Bakın ayet çok net bir sorumuza da cevap veriyor. Allah Eceli geldiğinde hiç kimseyi asla ertelemez diyor. Ecel kelimesi, hayatın sonu anlamına geliyor. Demek ki takdir edilen ömrün sonu geldiğinde, ölümü Allah ertelemeyeceğini söylüyor. Demek ki Allah’ın kullarına, imtihanlarını verebileceği kadar uzun bir ömür veriyor, önce bunu unutmayalım. Bu ayeti okuduğunuzda, şu soru geldi sanırım hemen aklınıza. Allah’ın verdiği ömrü uzatamayız ama kısaltma erken ölme konusu ne olacak. Çünkü insanlar birbirilerini öldürüyorlar. Hatta kendilerini öldüren intihar edenler var. BUNLARA DA ALLAH IN TAKDİRİ DİYEMEYİZ. Bırakın bunları, Allah’ın verdiği o eşsiz bedeni hor kullanıp, ona iyi bakmayıp, hatalar yanlışlar yapıp birçok hastalıklara yakalanıp, erken ölenler ne olacak diyebilirsiniz. DEMEK Kİ YAŞAMIMIZDA Kİ ÖMRÜN ALT SINIRININ BELİRLİ BİR KISMI, ELİMİZDE OLDUĞU ANLAŞILIYOR. Elbette Allah ona da cevap veriyor ve bakın ne diyor bu konuda. Ali İmran 145: HİÇ KİMSE, TAYİN EDİLMİŞ BELLİ BİR VADEDEN ÖNCE, ALLAH’IN İZNİ OLMADAN ÖLMEZ. Kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de âhiretin nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz ve şükredenleri ödüllendireceğiz. (Bayraktar Bayraklı) Demek ki Allah ın koyduğu yaşamın üst sınırına gelmeden önce bir ölüm var. Ama Allah ın izni olmadan yani Allah olayların akışı neticesinde kuluna gelmiş ölümü onaylaması gerekiyor. Demek ki Allah verdiği ömrün üst sınırı gelmeden, farklı nedenlerden ölüm aşamasına gelen kullarının ölümlerini onaylıyor yoksa ölümleri gerçekleşemez. Bazen duyarsınız. Çaresiz bir hastalığı olan kişiye doktorlar 3 ay ömrü kalmış derler, ama bakarsın o kişi 3 yıl sonra ölür. BU AYETLERDEN DE ŞUNU ANLIYORUZ, ALLAH IN VERDİĞİ ÖMRÜN ÜST SINIRINI HİÇ KİMSE UZATAMAZ. BU ÜST SINIRIN NE OLDUĞUNU BİLEMİYORUZ. AMA BİZLERİN İMTİHANI GEREĞİ YAPTIKLARIMIZIN SONUCUNDA, ÖMRÜMÜZÜ KENDİ ELLERİMİZLE KISALTMAMIZ YA DA BAŞKALARININ ETKİSİYLE ÖMRÜMÜZÜN SONA ERMESİNE İZİN VERENİN, YİNE ALLAH OLDUĞU ÇOK AÇIK AYETTEN ANLAŞILIYOR. ELBETTE BUNLARIN HEPSİ İMTİHANIMIZIN SONUÇLARIDIR. ALLAH İMTİHANIMIZA KARIŞMIYOR VE GERÇEKLEŞMESİNE İZİN VERİYOR. BURADANDA ŞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. ÖLÜM VE YAŞAM ÇİZGİMİZİ ALLAH, ELLERİMİZE VERMİŞ. BUDA ÖZGÜRCE YAŞADIĞIMIZ İMTİHANIMIZIN BİR SONUCUDUR. Fatır suresi 11. ayette bu konuda Allah, bakın nasıl bir bilgi veriyor. Fatır 11: Allah sizi topraktan, sonra embriyodan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. BİR CANLIYA ÖMÜR VERİLMESİ DE, ONUN ÖMRÜNDEN AZALTILMASI DA MUTLAKA BİR KİTAPTADIR. Şüphesiz bunlar, Allah’a kolaydır. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayet aslında bu konuda kafamızda oluşan sorulara cevap verdiği gibi, Allah’ın bizlerin geleceği hakkında bilgisinin de olduğunu, yani geleceği bildiğini de söylüyor. Dikkat ederseniz ayet yalnız insandan bahsetmiyor ve bir canlıya ömür verilmesi ya da ömrünün kısaltılması, bir kitapta yazılıdır, yani ALLAH IN KANUNLARI, KURALLARI DAHA BAŞTAN YAZILMIŞTIR. BİZLER BU KURALLARA GÖRE ÖZGÜRCE YAŞIYOR, İMTİHANIMIZI VERİYORUZ DEMEKTİR. Ayete dikkat ettiyseniz bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da Allah ın hükmüne bağlıdır diyor. UZUN ÖMRÜ VEREN ALLAH, DEMEK Kİ GEREKTİĞİNDE BU ÖMRÜ KISALTTIĞINIDA ANLIYORUZ. Mümin 67. ayette de bu konu hakkında bakın nasıl bilgi verilir. “İÇİNİZDEN BİR KISMI, DAHA ÖNCE VEFAT ETTİRİLİYOR. BÜTÜN BUNLAR, BELİRLENEN BİR SÜREYE ULAŞMANIZ VE AKLINIZI KULLANASINIZ DİYEDİR.” Demek ki verilen ömür gerektiğinde Allah ın izniyle kısalabiliyor muş. Konumuzun daha iyi anlaşılması için, bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Fatır 45: Şayet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. FAKAT ONLARI BELİRLENEN BİR VAKTE KADAR ERTELEMEKTEDİR. Vakitleri gelince Allah, onları cezalandıracaktır. Çünkü Allah kullarını kesinlikle gözlemektedir. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetten de anlıyoruz ki, Allah’ın verdiği hayatın o üst sınırına gelmeden öncede Allah, yaptıklarımızın karşılığında, ceza olarak da canlarımızı alabiliyormuş. Ama onlara yaptıklarını düzeltebilmeleri için zaman tanıyor, hemen ceza vermiyor. Lütfen unutmayalım, Allah’ın kanununda KISASA KISAS VARDIR. Detayını Allah bilir. Ayette, eğer her yaptıklarımızın karşılığında Allah bizlere, ölüm cezası vermiş olsaydı, yeryüzünde insan kalmazdı diyor. Bu konuyla ilgili Kur’an da, Hz. Musa nın bir kıssası vardır. Kehf suresi 71 ile 82. ayetler arasında. Lütfen bu ayetleri okuyunuz. Konumuza ışık tutacaktır. Dilerim Allah dan batıl ve hurafeden uzak, yalnız Kur’an ın ipine sarılan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
CİN SURESİ 26-27-28. AYETLER. RESULÜN ÖNÜNDEN VE ARDINDAN, GÖZETLEYİCİLER GÖNDERİRİZ.
Bizler eğer Kur’an ı rehber almış ve Allah ın uyarılarının bilincinde olsaydık, bugün yaptığımız çok büyük yanlışları asla yapmazdık. Onun için bizlere düşen en önemli görev, Allah ın uyardığı gibi yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, onun ışığıyla aydınlanmak olmalıdır. Size bu yazımda öyle bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, bugün yaptığımız çok önemli yanlışlarımıza ışık tutuyor. Ayeti önce yazalım. Cin suresi 26–27–28: Allah bütün gaybı bilir. Sırlarını kimseye açıklamaz. Ancak hoşnut olduğu Elçiler hariçtir. ÇÜNKÜ O, ELÇİLERİN ÖNÜNDEN VE ARDINDAN GÖZETLEYİCİLER GÖNDERİR Kİ RABLERİNİN EMİRLERİNİ TEBLİĞ ETTİKLERİNİ BİLSİN. Allah onları çepeçevre kuşatmıştır ve her şeyi bir bir saymıştır. Aslında ayette ilk dikkatimizi çeken, gaybı yalnız Allah ın kendisinin bildiği, herkese açıklamadığı ama yalnız istediği elçilerine açıkladığını bildiriyor. Hatta aynı bilgiyi Allah, Ali İmran 179. ayetinde şöyle tekrarlıyor. “ALLAH, SİZE GAYBI BİLDİRECEK DEĞİLDİR. FAKAT ALLAH, RESULLERİNDEN DİLEDİĞİNİ SEÇER, ONLARA BİLDİRİR.” Peki, açıkladığı elçileri, bu bilgileri kendisine mi saklıyor? Burası çok önemli. Eğer Allah ın elçisi, verilen bilgiyi saklamış olsaydı, bizlere hiçbir faydası olmazdı. Ayetin devamında ise bu sorumuza da cevap veriyor ve diyor ki Yaradan. Gaybın sırlarını bildirdiğimiz elçimizi izleriz, takip ederiz. Önünden ve arkasından gözetleyici melekler göndeririz ki, Allah ın verdiği bilgileri, topluma tam ve doğru bir şekilde tebliğ edip edilmediği bilinsin. Bu bilgi çok önemli. Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın elçisine bildirdiği her şey, kontrol altında ve izleniyor tebliğ ediliyor, tabi kayda alınıyor. Onun için Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor. Hatırlatırım, yalnız kendi vahyi Kur’an ı koruyor. Bu bilgilerin ışığında, günümüzde yaptığımız bir yanlışı aydınlatalım şimdi de. Acaba Allah’ın elçisi, Allah ın bildirdiklerinin dışında, bunlarda benim sözlerim diye din ve iman adına başka sözler/hadisler söylemiş olabilir mi? Bunun mümkün olmadığını bu ayetten anlıyoruz. Çünkü Allah yalnız elçisine söylediklerini tebliğ edilmesini istiyor ve ayrıca, melekler ile de takip ettiriyor. Allah ın Elçisi onun için, vahiy dışından sağlığında tek bir söz ümmetine, din adına bildirmemiştir, kayda geçirmemiştir. Hatta Allah Hakka suresi 44. ayetinde, “EĞER BAZI LAFLARI, BİZİM SÖZLERİMİZ DİYE ORTAYA SÜRSEYDİ, ONUN CAN DAMARINI KESERDİK.” Diye bizlere bildirmiştir. Allah ın Elçisi ümmetine, yalnız Kur’an ile hükmetmiştir. Çünkü Allah ın emriydi bu. Ayrıca bu ayetten alacağımız farklı bir derse gelince. Kur’an ın dışından, Allah ın Resulünün sözleri diye bizlere iletilen bilgilere, asla güvenemeyeceğimiz gerçeğidir. Çünkü rivayet hadisler, bilgiler dilden dile nakil esnasında, mutlaka değişecek ve kişinin düşünce ve fikirleri ile farklı anlamlara bürünecektir. ÇÜNKÜ AYETLERİN KONTROL VE DENETİMİ GİBİ, EMİN OLABİLECEĞİMİZ, HİÇBİR KONTROL, DENETİM YOK. HATTA KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN DE, ARAYA GİRİP GİRMEDİĞİNİ HİÇ BİRİMİZ BİLEMEYİZ. Onun için Allah, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin emrini veriyor. Ama Kur’an ayetleri Allah’ın korumasında, hatta ayetleri Resulün doğru tebliğ edip kayda geçirilmesine kadar, meleklerin takibinde olduğunu görüyoruz. Buradan da anlıyoruz ki Allah, yalnız vahyini koruma altına almış, elçisini bile izletmiş takip etmiştir. Kur’an indirilirken, Allah ın Elçisinin yakınlarındakiler, her zaman vahiyle, elçisinin sözlerini ayıra bilmek için Allah ın Elçisine, “BU SİZİN SÖZÜNÜZ MÜ, YOKSA ALLAH IN VAHYİMİ” diye özellikle soruyorlarmış. Ne yazık ki bu titizliği, bizler günümüzde gösteremiyoruz. Onun içinde Allah ın dini bölündü, parçalandı, batıl ve rivayetlerin kuşatması altına girdi. Öyle olunca da Allah ın has, katıksız dinini yaşayamaz olduk. Günümüzde milyonları bulan hadisler, yani Resulün sözleri olduğu iddia edilen bilgiler, Resul tarafından asla kayda alınmamıştır. Hatta günümüzde Resulün sözü diye nakledilen bilgilerden, Allah’ın Resulünün hiçbir bilgisi haberi ve onayı da yoktur. Sizce bu yöntemi izlemek büyük risklerle dolu değil mi? Çünkü Allah ın Resulü, Kur’an dışından benden söz nakletmeyin diye uyarmıştır sağlığında. Bu uyarı ve ikaz, dört halife devrinde de devam etmiş ve hadis nakletmek yasaklanmıştı. YASAKLANMASININ NEDENİ, ALLAH IN RESULÜ HAYATTAYKEN ONUN ADI KULLANILARAK, FARKLI ŞEKİLLERDE VE FARKLI ANLAMLARLA ALLAH IN RESULÜNÜN SÖZLERİ/HADİSLERİ NAKLEDİLİYOR VE RESULÜN SÖYLEMEDİĞİ ANLAMLARLA İLETİLİYORDU. BUNU GÖREN ALLAH IN RESULÜ, BENDEN HİÇBİR ŞEY İLETMEYİN, ALLAH IN VAHYİNİ BİRBİRİNİZE İLETİN EMRİNİ VERMİŞTİR.. Hadis yazımı ve kayda alınması, dört halife devrinin sona ermesi, dinin mezheplere bölünmeye başlaması ile Resulün vefatından yaklaşık 200–250 yıl sonra hadisler toplanmaya, kayda alınmaya başlanmıştır. BU BİLGİLER, SÖZLER RESULÜN SAĞLINDA BİLE YANLIŞ VE FARKLI ŞEKİLDE İNSANLAR ARASINDA DOLAŞIYORSA, BUNDAN 250 YIL SONRA, BU BİLGİLERİN NE DERECE SAĞLIKLI GÜNÜMÜZE KADAR İLETİLECEĞİ KONUSUNUN YORUMUNU, SİZLERE BIRAKIYORUM. Tekrar etmek istiyorum, onun içindir ki Allah, emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye bizleri uyarmıştır. Bunları söylediğimizde, rivayet hadisleri de Kur’an ayeti gibi gören kişiler, şöyle bir savunma yapıyorlar. “ALLAH PEYGAMBERİMİZİN HADİSLERİNİ DE, TIPKI KUR’AN GİBİ KORUMA ALTINA ALMIŞTIR.” Her nedense Allah Kur’an ı ben koruyorum diye apaçık Kur’an da yazdığı halde, bu yanlış düşünceye inananlar, neden Resulün hadislerininde korunduğu Kur’an da yok diye sormuyorlar. Onun içindir ki böyle yanlış ve batıl sözlere inanmak, dipsiz bir kuyuya atlamaktan farksızdır. Örneğini verdiğimiz Cin suresinde, Allah elçisine ilettiği bilgileri, melekleri tarafından izlettiğini ve doğru tebliğ edilip kayda alınıp alınmadığını kontrol ediyorsa, bunun dışında, hatta Resulün vefatından yüzlerce yıl sonra kayda alınmış hadislerin/sözlerin, doğruluğuna nasıl inanırız. Allah Kur’an da bahsetmediği halde, onlarıda Allah koruyor nasıl deriz. Bunu söylemek ve inanmak, Kur’an a şirk koşmaktır, lütfen unutmayalım. Sizlere Kur’an dan mahşer günü Hz. İsa nın bir örneğini vermek istiyorum. Ayeti önce yazalım. Maide 117: “BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM. ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz’ dedim. İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. Sen her şeyi hakkı ile görensin.” Bakın Hz. İsa Allah ın sorduğu soruya nasıl bir cevap veriyor. ““BEN ONLARA, ANCAK BANA EMRETTİĞİNİ SÖYLEDİM” Devamında söylediği ise, günümüzde yaptığımız, o çok büyük yanlışımıza ışk tutuyor ve bakın ne diyor. “İÇLERİNDE BULUNDUĞUM MÜDDETÇE ONLAR ÜZERİNDE KONTROLCÜ İDİM. BENİ VEFAT ETTİRİNCE, ARTIK ONLAR ÜZERİNDE GÖZETLEYİCİ YALNIZ SEN OLDUN. ” Bu kıssadan alacağımız hisseye gelince. Allah ın Resulu O örnek insan. Hz. Muhammed vefat etmeden önce, ümmeti üzerinde kontrol gücü vardı. Ama Allah ın Resulü vefat ettikte sonra, artık ümmeti üzerinde hiç bir kontrolü olmadığı için, kitap Ehlinin yaptığı yanlışları bizlerde yaptık ve Allah ın kitabına sarılacağımız yerde, rivayet ve sani bilgilerin ardına düştük. İŞTE BİZLER BÖYLE BÜYÜK BİR YANLIŞ İLE İSLAM I YAŞIYORUZ, AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. Lütfen unutmayalım, bizlerin sorumlu olduğu yalnız Kur’an dır. Allah sizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye bizleri uyarmış ve apaçık hükmünü vermiştir. Emanetimizi teslim etmeden önce, dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSLAM DİNİNDE AKLIN KULLANILMASI, YERİNE GETİRİMESİ GEREKEN ALLAH’IN EN ÖNEMLİ FARZ EMRİDİR.
İslam yani Kur’an akla çok önem vermiş ve Allah’ın Resulü de, aklı olmayanın dinide olmayacağını, Kur’an öğretisine göre çok açık ümmetine bildirmiştir. Buradan şunu çıkarmamız doğru olacaktır. İMANINI YAŞARKEN AKLINI KULLANMAYAN, İNANCINI DOĞRU YAŞADIĞINDAN, ASLA EMİN OLAMAZ. Hatta Allah, AKLINI KULLANMAYANLARI PİSLİK İÇİNDE BIRAKACAĞI uyarısını yaparak, her söylenen söz üzerinde düşünmemizi, aklımızı mutlaka kullanmamızı emretmiştir. Allah bırakın beşeri sözler üzerinde düşünmemizi, kendi vahyi Kur’an ayetleri üzerinde bile düşünmemizi istemiştir. Çünkü hangi konu olursa olsun, onu düşünerek anlamaya çalışan, anlatılanı anladığında, kalbi ve aklı tatmin olduğunda ancak, hayatına içten ve samimi olarak eksiksiz geçirebilir. Eğer anlamadan yaşıyorsa, onu hayatına geçirirken, aksaklıklar ve hatalar mutlaka olacaktır. EĞER BİZLER DÜŞÜNMEDEN HER SÖYLENEN RİVAYETİ DİN DİYE YAŞIYORSAK, O ALLAH IN DEĞİL, RİVAYETLERİN YARATTIĞI BİR DİN OLMASI KAÇINILMAZDIR. İnancımızdan emin olmak istiyorsak, elde Kur’an her söylenen sözün/hadisin doğruluğunu, Kur’an süzgecinden geçirip, düşünerek kabul etmeliyiz. Günümüzde Kur’an öğretisinden uzak yaşanan İslam anlayışı, öyle bir öğreti ve inancı topluma inandırdı ki, KUR’AN IN AKIL İLE DÜŞÜNEREK ASLA, HERKESİN ANLAYAMAYACAĞI DÜŞÜNCESİNİ, TOPLUMA KABUL ETTİRDİLER. Böylece kargaşa, kuşku yaratarak Müslümanları düşünmekten alı koyan cemaatler, tarikat ve kendisini veli, şeyh ilan edenler, kendi hükümranlıklarını devam ettirebilmek için, HANGİ AKILLA, KİMİN AKLIYLA KUR’AN I ANLAYIP, İSLAM I YAŞAYACAKSIN. HERKESİN AKLIYLA KUR’AN’I ANLAMAYA KALKARSANIZ, MİYONLARCA DİN ORTAYA ÇIKAR DİYEREK, TOPLUMDA TEDİRGİNLİK YARATTILAR. Hatta her insan bir olmaz, çok akıllısıda var az akıllısıda var, süper zekalısı var. Az aklı olan kişi ne yapacak şeklindeki sorularla, toplumun mutlaka birilerine muhtaç olduğu düşüncesini topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar. İLK ÇABAYI ALLAH KULUM GÖSTERMELİDİR DİYOR, DAHA SONRA SORUP ARAŞTIRMAKTA BİZLERİN GÖREVİDİR. KUR'AN I ANLADIĞI DİLDEN HİÇ OKUMAYANLARIN, BAŞKALARI TARAFINDAN RAHATLIKLA ALDATILACAĞI ÇOK AÇIKTIR. ALLAH BUNUN ÖNÜNE GEÇMEK İSTİYOR. Halbuki Allah Enam 152. ayetinde,"BİZ HERKESİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ KADARIYLA SORUMLU TUTARIZ." dediği gerçeğini görmek istemezler. Yine Bakara 286. ayetinde; "ALLAH, BİR KİMSEYİ ANCAK GÜCÜNÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILAR." Lütfen batıl inancımızı yaşayabilmek adına, yanlışı doğru göstermeyelim. ALLAH BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR HATIRLATIRIM. ACABA KULUM VAHYİM OLAN KUR'AN I ÖĞRENEBİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİYOR MU DİYE. ÇABA BİZDEN, YARDIM ALLAH DAN. SİZCE MÜSLÜMAN TOPLUMLAR OLARAK BİZLER, ALLAH IN UYARISI IŞIĞINDA MI KUR’AN I OKUYORUZ? EĞER ÖYLE OKUSAYDIK, DİNDE MEZHEPLERE, CEMAAT VE TARİKATLARA BÖLÜNMEZ, KUR’AN I OKUYAN HER MÜSLÜMANDA FARKLI ANLAMAZ, KUR’AN I AYNI ANLARDI. BEŞERİN YAZDIĞI BİLİMSEL BİR KİTABI, HANGİ DİLE ÇEVİRSENİZ ÇEVİRİN, HER OKUYAN AYNI BİLGİYİ ALIR, HİÇ KİMSE FARKLI ANLAMAZ. İŞ KUR’AN A GELİNCE, NEDEN FARKLI ANLIYOR? İŞTE NEFİS VE BATIL İNANÇALRIMIZ ETKİSİYLE KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞTIĞIMIZDA, BATIL GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ BÖYLE ÖRTÜYOR. Allah boşuna aklını kullanmayanı pislik, rezillik içinde bırakırım demiyor. Halbuki Allah, birey olarak bu dünyada Kur’an dan, bizzat kendisinin imtihan olduğunu söyleyerek, HER MÜSLÜMANIN, LÜTFEN BURAYA DİKKAT BAŞKASININ AKLIYLA, ONLARIN SÖYLEMLERİ İLE DEĞİL, KENDİ AKLIYLA BİZZAT KUR’AN I DÜŞÜNEREK KENDİLERİ ANLAMASI GEREKTİĞİNİN DİKKATİNİ ÇEKİYOR. Çünkü hepimiz Kur’an dan, Allah ın vahyinden imtihan oluyoruz. İmtihanımız sorumlu olacağımız Kur’an’dan olacağına göre, bizlerin aklıyla anlayamayacağımız bir imtihandan geçtiğimizi, nasıl söyleriz ve inanırız. Onun içinde Allah bizlerin, emin olamayacağımız rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşmeden, yalnız Kur’an’ın ipine sarılıp, ayetler üzerinde dikkatle, bizzat kendimizin düşünerek iman etmemizi emreder. HATIRLATIRIM İSLAM DİNİNDE, RUHBAN SINIFI YOKTUR. OLMADIĞI İÇİNDE ALLAH, HER KULUNU DİKKATLE KUR’AN I OKUYUP DÜŞÜNEREK, AKLINI KULLANARAK, ANLAMAYA DAVET EDİYOR. İMTİHANIN DA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN. BAŞKALARININ AKLIYLA, NASIL İMTİHANIMIZI VERİRİZ? BAŞKALARININ AKLIYLA İMTİHANINI VERENLER, DERSİNE ÇALIŞMAYIP, TELAŞLA YANLIŞ BİLGİLERİ KOPYE ÇEKEREK, SINIFTA KALAN ÖĞRENCİ GİBİDİR. LÜTFEN UNUTMAYALIM. Allah birçok ayetinde, Kur’an ı yemin ederek kolaylaştırdığını, izah edip açıkladığını söyler ve devamında, YOKMU AKLINI KULLANAN, DÜŞÜNEN diyerek uyarır. Kur’an ı dikkatle düşünerek okuduğunda, anlamış olmasaydık, Allah böylemi derdi? Aklını ayetler üzerinde kullanmayan, Allah a nasıl en doğru ibadet edeceğini, Allah’ın biz kullarından neler istediğini doğru anlayamayacağı için, İSLAM DİNİNDE HERŞEYDEN İLK ÖNCE AKLI KULLANMAK ÖNEMLİDİR. YANİ AKLI KULLANMAK BİR MÜSLÜMANIN, İLK YERİNE GETİRMESİ GEREKEN, ALLAH IN FARZ EMRİDİR. Mülk 10. ayetinde de hesap günü pişman olacakların o gün söyleyecekleri sözü, şimdiden bakın nasıl bizlere anlatıyor Allah. “EĞER SÖZ DİNLESEYDİK YAHUT AKLIMIZI KULLANSAYDIK, ŞU ÇILGIN ATEŞ HALKI ARASINDA BULUNMAZDIK DİYECEKLER” ALLAH HER KULUNA, BİZZAT KENDİSİNİN DÜŞÜNÜP, AKLINI KULLANARAK BAŞARIYA ULAŞACAĞI BİR BEYİN VERMİŞ VE DİĞER CANLILARDAN ÜSTÜN KILMIŞTIR. Onun için Allah birçok ayetinde, EY AKIL SAHİPLERİ DİYE HİTAP EDER BİZLERE. BEN KUR’AN DAN ANLAYAMAM DİYEN, ALLAH IN İMTİHANINDAN KAÇMAYA ÇALIŞAN, AKLINI KULLANMAK İSTEMEYENLERDİR. Kur’an da bazı ayetlerde, akıl sahipleri için büyük ibretler vardır diyerek, ayetler üzerinde düşünen, aklını kullanan her kulunun, çabası nispetince Kur’an dan faydalanacağı bilgisi verilir. BİR BAŞKA DEYİŞLE ALLAH, AKLI BAŞINDA YARATTIĞI HER KULUNUN, BİZZAT KENDİSİNE GÜVEN VEREREK, DÜŞÜNMESİNİ İSTEMİŞ VE ONUN ÇABA GÖSTERİP DÜŞÜNDÜĞÜNDE, KUR’AN I ANLAYACAĞINI, KUR’AN ONLARIN GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇACAĞINI BİRÇOK AYETİNDE BİLDİRMİŞ, KULLARINA GÜVEN VERMİŞTİR. Allah İbrahim suresi 52. ayetinde bakın akıl sahibi kullarını, düşünmeye nasıl teşvik ediyor. Benzeri birçok ayeti Kur’an da görebiliriz. “BU KUR’AN, KENDİSİYLE UYARILSINLAR, ALLAH’IN ANCAK TEK İLÂH OLDUĞUNU BİLSİNLER VE AKIL SAHİPLERİ DÜŞÜNÜP ÖĞÜT ALSINLAR DİYE İNSANLARA BİR BİLDİRİDİR.” İbrahim 52 Sizce Allah, kullarına Kur’an ı bir bildiri, tebliğ olarak gönderip, her kulunun okuyup düşündüğünde anlayamayacağı bir mesaj gönderip, daha sonrada emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diye uyardığı halde, KULLARINI KUR’AN DAN SORUMLU TUTAR MI? Lütfen Allah a nispet ettiğimiz yanlışların, farkında olalım. İnanın hesap günü, yüzleri simsiyah olan müşriklerin safında buluruz kendimizi. Bakın Allah ayetinde, akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye Kur’an ı bir bildiri, uyarı olarak gönderdim diyor. BUNCA AÇIK BİLDİRİYİ TEBLİĞ ALDIĞIMIZ HALDE, NASIL OLURDA ALLAH IN BİLDİRİSİNİ, AKLI BAŞINDA HERKES DÜŞÜNÜP ANLAYAMAZ DERİZ. Kuran ı anlayabilmek için, bilmem kaç yıl ilim tahsil etmen lazım diyerek, topluma korku salıp tedirgin etmek isteyenler, Allah’ın yemin olsun ki anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye Kur’an ı kolaylaştırdım ve açıkladım diyerek uyardığı ayetlerin üstünü örtüp, gerçekleri gizlemeye çalışıp Allah a iftira atılmaktadır. Peki, bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, neden akılla din yaşanmaz, Kur’an ayetleri akılla düşünerek anlaşılmaz diyoruz, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü bunu söyleyip inananların hepsi, akıllarını bir kenara bırakıp, düşünmeyi başkalarına bıraktılar da ondan. Bunu yapan kişiler, Allah’ın diğer canlılardan üstün kıldığı aklı kullanmadıkları için, her türlü aldatılmaya açık oluyorlar ve kandırılabiliyorlar. Bizlerin Kur’an ile aramıza girenler, Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okumamızı engelledikleri için, bizler Allah’ın mesajını, tebliğini de doğru anlayamadık. NE ANLATTILARSA, ALLAH IN KELAMINDAN ZANNETİK. Şunu lütfen unutmayalım, Allah biz insanları çok özel ve eşsiz yaratmıştır. ÖNCE ALLAH A, DAHA SONRADA KENDİMİZE, AKLIMIZA GÜVENELİM VE YALNIZ ALLAH A DAYANALIM. KENDİMİZE ALLAH IN BERİSİNDEN VELİLER, EFENDİLER EDİNİP, ONLARADA SORGUSUZCA DİN ADINA GÜVENİR VE DAYANIRSAK, KUR’AN I ONLARIN VERDİĞİ AKILLA ANLAMAYA DEVAM EDERSEK, LÜTFEN UNUTMAYALIM, Allah böyle yapanların, hesap günü çok üzülenlerin safında olacağı uyarısını yapıyor. Allah Kur’an ı doğru anlayabilmemizin yol ve yöntemini de bizlere elbette anlatıyor ve uyarıyor. Hatta Allah ın Resulünün de yalnız Kur’an a iman edip, biz ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ etme görevi aldığınıda, çok açık ayetlerinde bizlere bildiriyor. Nahl suresi 98. ayetinde, Kur’an ı okumaya başlamadan önce batılın, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların bizlere dayattığı tüm batıl-hurafe, sanı inançlarımızdan önce sıyrılıp, kendimizi kurtarıp, yalnız Allah a güvenip ona sığınarak Kur’an ı okumaya başlamamız gerektiği uyarısını yapıyor. Yani Allah’ın vahyine, onun ipine tutunarak Kur’an ı okumaya başlarsak, Allah da bu niyetle Kur’an ı okuma çabasında olan kullarımın, gönül gözünü açar, onları gerçeklerle buluştururum diyor. AMA BİZLER NELER SÖYLÜYORUZ; “MEZHEPLER DİN ALİMLERİ VE RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMSAYDI KUR’AN ANLAŞILMAZ, KAPALI KALIRDI.” Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, yalnız Allah a güvenip ona dayanan, Allah ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN ALLAH’IN KELAMIMI, YOKSA RESULÜN KELAMIMI?
Bu makalemde, sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim konu, KUR’AN ALLAH KELAMI MI, YOKSA RESULÜN KELAMIMIDIR, konusu üzerine olacak. Konumuza geçmeden önce, KELAM ne anlama geliyor ona bakalım. “KELAM SÖZ, SÖYLEME BİÇİMİ, ŞEKLİ ANLAMLARINA GELİR. SÖZ KELİMESİNİN ANLAMI DA, BİR DUYGUYU, BİR DÜŞÜNCEYİ EKSİKSİZ OLARAK ANLATAN SÖZCÜK, YA DA SÖZCÜK DİZİSİ ANLAMLARINA GELİR.” Bu bilgilerden sonra, bu konu da bazı kişilerin ya da kurumların düşüncelerine önce yer verelim. Bakalım bu konuda neler söyleniyor, iki farklı düşünceye örnek vermek istiyorum. “KUR’AN-I KERİM, LAFIZ VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR.” Bir başka düşünceye göre. “KUR’AN, ALLAH KELAMI DEĞİLDİR. HZ. MUHAMMED’İN KELAMIDIR. HZ. MUHAMMED ALLAH TARAFINDAN KALBİNE VAHYEDİLEN İLAHİ MANALARI SÖZE / KELAMA DÖKMÜŞTÜR. KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR. KUR’AN MANA OLARAK ALLAH’A, SÖZ / KELAM OLARAK PEYGAMBERE AİTTİR. PEYGAMBER ALLAH’IN MANA VAHYİNİ DEĞİŞTİREMEZ. AYNEN OLDUĞU GİBİ SÖZE DÖKER” Ne dersiniz sizce Kur’an Allah kelamı, yani Allah’ın sözleri değil de, Resulün kelamı, yani sözleri midir? ALLAH VAHYETTİĞİ AYETLERİNİN MANASINI, ANLAMINI ANLADIĞI DİLDEN KULUNA, ELÇİSİNE AKTARAMAZ MI? Bizler önce şunu, çok net bir şekilde ortaya koymalıyız. Kur’an yalnız Arapça kelimelerden mi ibarettir? Eğer evet dersek Kur’an’ın yalnız Arapça okunması gerektiğini ve yalnız Araplara indirildiğini, yalnız Arapların Kur’an dan sorumlu olduğuna inanmış oluruz. Hâlbuki Kur’an tüm âleme, tüm insanlara indirilmiş Allah’ın Tebliğdir, mesajıdır. Onun için Allah tüm kullarını Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmetmiştir. Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için, Âlim İmamı Azam Ebu Hanifenin, bu konudaki düşüncelerini de, sizlere hatırlatmak istiyorum. “KUR’AN KÂĞITLARDA YAZILMIŞ VE BİZİM OKUDUĞUMUZ LAFIZLAR DEĞİLDİR. ESAS KURAN O LAFIZLARIN TAŞIDIĞI MANADIR Kİ, BİR KELAM-İ NEFSİ ( ALLAH IN ZATİ İLE VAR OLMAYA DEVAM EDEN SÖZ ) OLARAK KALIPTAN KALIBA DÖKÜLÜR. O KALIPLAR SONRADAN YARATILMIŞ ( MUHDES ) VARLIKLARDIR. OYSAKİ ESAS KURAN, MAHLÛK OLMAYAN BİR MANADIR. O HALDE ESASİ İTİBARİ İLE MANA OLAN KURAN I ARAPÇA LAFIZ YERİNE, BAŞKA LAFIZLARDAKİ ÇEVİRİSİNDEN OKUMAK MÜMKÜNDÜR.” Gerçektende Kur’an, Arapça sözler değil MANADIR, ANLAMIDIR AMA ALLAH VAHYİNİ, EKSİKSİZ ELÇİSİNE KENDİ KELAMIYLA TOPLUMUN DİLİNDEN İNDİRMİŞTİR Kİ, O GÜNTÜ TOPLUM AYETLERİNİ ANLAYABİLSİN. Bu durumda Kur’an Resulün kelamıdır/sözleridir demek büyük hata olur. Hatasız hiçbir insan olmaz, eğer Resulünün kelamı/onun sözleridir dersek, hata yapma riskinin olabileceğini de lütfen unutmayalım. ALLAH KUR’AN IN KENDİ SÖZLERİ OLDUĞUNUN KANITI OLARAK, HADİ BİR BENZERİNİ GETİRİN BAKALIM DİYE, BİZLERE MEYDAN OKUMAKTADIR. Eğer asıl Kur’an, Resulün Arapça kelimelerle tebliğ ettiği sözlerdir, yani Resulün kelamıdır dersek, Arapça dışında ki tercümelere Kur’an diyemeyiz, tercüme edenin kelamıdır dememiz gerekir ki, buda büyük hata olur, toplumda şüpheler yaratır. KUR’AN, ALLAH DAN ALDIĞI KELAMI/SÖZÜ DİREK RESULÜ TARAFINDAN BİZLERE ULAŞTIRILMIŞTIR Kİ, HİÇ KİMSENİN BUNDAN ŞÜPHESİ OLMASIN. Kur’an’ın Arapça şekline Allah kelamıdır demenin, Allah ı Arapça konuşan birisi gibi görmektir demek, aklın ve mantığın ötesinde, ALLAH IN GÜCÜNÜ, KÜÇÜMSEMEK VE SINIRLAMAK OLUR. HATIRLAYINIZ ALLAH, NEDEN KUR’AN I ARAPÇA GÖNDERDİĞİNİN NEDENİNİ AÇIKLARKEN, ANLAŞILMASI VE HAYATA GEÇİRİLMESİ OLARAK AÇIKLAR. DEMEK Kİ KUR’AN, RESULÜNE GELİRKEN ARAPÇA GELMİŞ, BU APAÇIK AYETLE SABİTTİR. DÜNYADA KONUŞULAN TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAH TIR VE İNSANLARIN YANI BAŞLARINDA, ONLARI İZLEYEN VE YAŞANANLARI KAYDEDEN MELEKLERDE, TÜM DİLLERİ BİLMEKTEDİR. YOKSA NASIL KAYIT YAPSINLAR, TÜM İNSANLARIN YAPTIKLARINI. Söylediğim gibi Allah, Cebrail tarafından Elçisine ayetleri, bizzat onun diliyle tebliğ etmiştir. Bunun nedeni olarak, anlaşılması ve üzerinde düşünülmesi içindir diye izah eder. Yani söylendiği gibi Kur’an, Allah tarafından Resulün kalbine vah yedilen, MANALARI ALLAH A AİT OLAN AYETLER, ELÇİSİ TARAFINDAN SÖZE/KELAMA DÖNÜŞTÜRMÜŞ DEĞİLDİR. Bizzat Cibril/Cebrail tarafından vahiy, Resulün anlayacağı dilden tebliğ edilmiştir. Allah ın Resulü kelimesine bile dokunmadan aldığı sözlü vahyi, önce ezberlemiş, ezberletmiş ve daha sonra yazıya geçirmiştir. Kur’an da bunun birçok örneği vardır ki ayetler, CİBRİL/Cebrail tarafından bizzat tebliğ edildiği geçer. Şunu söylemek isterim. Şura suresi 51. ayetinde, Allah bir insanla şu yollardan konuşabileceği örneğini verir. LÜTFEN DİKKAT, RESULLERİ İLE DEMİYOR, TÜM İNSANLARI KAST EDEREK SÖYLÜYOR. Birincisi İLHAM YOLUYLA. Bunun detayını çok fazla bilemeyiz ama söz olmadan, Allah’ın kullarına yardımcı olabileceğini anlayabiliriz. Örneğin Allah arıya vah yettiğini söylüyor ve onun yapması gerekenleri bu yolla yaptığı örneği veriliyor. İkinci olarak Allah’ın kulları ile kendisini göstermeden, PERDE ARKASINDAN GÖRÜŞTÜĞÜ ÖRNEĞİ VERİLİR. Üçüncü bir yoldan da bahsediyor Allah, kulları ile konuşma örneğini verirken. ELÇİLER GÖNDERİP, AYETLERİNİ TEBLİĞ ETTİRİR. Konumuza açıklık getirecek bazı ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum. “VAHYİ EZBERLEMEK İÇİN DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA! ŞÜPHESİZ ONU TOPLAMAK VE OKUMAK BİZE AİTTİR. O HÂLDE, BİZ ONU OKUDUĞUMUZ ZAMAN, ONUN OKUNUŞUNA UY. SONRA ONU AÇIKLAMAK DA BİZE AİTTİR.” KIYAME 16–17–18–19 “SANA KUR’AN’I OKUTACAĞIZ VE SEN ALLAH’IN DİLEMESİ HARİÇ- (ONU) UNUTMAYACAKSIN. ŞÜPHESİZ Kİ O, AÇIĞI DA GİZLİ OLANI DA BİLİR.” (A’la 6–7) “KUR’ÂN’I KESİNLİKLE BİZ İNDİRDİK; ELBETTE ONU YİNE BİZ KORUYACAĞIZ.” (Hicr 9) VAHYİN EZBERLENMESİ İÇİN, DİLİNİ ACELE KIPIRDATMA DENİYORSA, VAHİY RESULÜN KALBİNE SESSİZ BİR ŞEKİLDE İLHAM İLE DEĞİL AÇIK VE ONUN ANLADIĞI BİR DİLDE, ALLAH IN KELAMIYLA İNMİŞ DEMEKTİR. Bundan daha açık kanıt mı olur. Kur’an da hiçbir ayetinde, ben Resulüme Kur’an’ı ilham yoluyla ayetleri kalbine vah yettim demez. Tam tersine vahyi uyanık ve kendindeyken bizzat Cibril/Cebrail tarafından tebliğ ettiği örneklerini verir. Yukarıdaki ayetlerden de bunu çok açık anlıyoruz. Allah Kur’an ı biz indirdik, onu da biz koruyacağız diyorsa, BU KUR’AN KELAMIYLA, LAFSIYLA, MANASIYLA tüm kullarının anlayacağı şekilde, Allah tarafından indirilmiş demektir. Hz. Musa ile de kendisini göstermeden, bizzat konuştuğu örneğini, hepimiz biliyoruz Kur’an dan. Kalbine vah yedilme ya da İLHAM yoluyla, ister uyanık olsun, ister uyurken rüyada olsun sessiz ve biliç devre dışı yapıldığından, yani Allah’ın ilhamı kulu tarafından fark edilmeden yapılır. Bu vahiy tüm insanlığı değil, ancak o şahsı ilgilendiren konular için gerçekleşir. Tekrar etmek istiyorum, Allah yalnız insanlara değil tüm canlılara, bitkilere hayvanlara da vah yeder, ilhamı ile yardımcı olur, bunuda Kur’an dan öğreniyoruz. Örneğin İpek böceğinin yaptığını da Allah, onlara ilhamla vah yetmiştir. ALLAH IN VAHYİ KUR’AN YA DA DİĞER KİTAPLAR, CEBRAİL YA DA BİZZAT ALLAH TARAFINDAN KENDİSİNİ GÖSTERMEDEN TEBLİĞ EDİLMİŞTİRKİ, ALLAH IN RESULÜ BU TEBLİĞİ ALIRKEN VE TEBLİĞ EDERKEN ŞÜPHEYE DÜŞMESİN. Hz. İbrahim’i hatırlayınız lütfen. Rüyasında oğlunu Kurban ederken görüyor ve bunu Allah istedi zannediyor, gerçekleştirmek istiyor. Allah hemen müdahale ediyor ve ona başka bir kurbanlık göndererek, benim için Kurban keseceksen, bunu kes diyor. Rüyada gördüklerimizin, ne anlama gelebileceği konusunda bizlerin kesin bilgisi yoktur. Rüya tabiri örneğini Kur’an dan görüyoruz ve Allah bu bilgeliği çok özel Elçilerine verdiğinide anlıyoruz. Lütfen rüya tabiri konusunda, anlatılan rivayetlere inanmayalm. Buradan da şunu anlıyoruz, ALLAH TÜM KULLARINA TEBLİĞ EDİLECEK VAHYİNİ, Resulünün kalbine sessiz sedasız değil, çok net ve açık bir şekilde, ya Cebrail tarafından yada kendisini göstermeden Allah, perde arkasından konuştuğunu, kullarının anlayacağı dilden vah yettiğini Kur’an dan anlıyoruz. Makalemin başında, bu konuyla ilgili bir örnek vermiştim ve ne diyorlardı. “KUR’AN’A ALLAH KELAMI DEMEK, ALLAH’I HÂŞÂ ARAPÇA KONUŞAN BİRİ GİBİ DÜŞÜNMEKTİR.” Bu düşüncenin doğru olması asla mümkün olamaz. Sizce Allah perde arkasından, Hz. Musa ile konuşurken, hangi dilde konuştu? Elbette Resulünün anladığı konuştuğu dilinde konuşmuştur ki, vahyini anlayabilsin. Bu durumda Allah, yalnız o dili konuşan biri diye mi düşünmeliyiz? ELBETTE HAYIR, TÜM DİLLERİ YARATAN ALLAHTIR VE O HER DİLİ BİLİR. Buradan şunu çok açık anlıyoruz. KUR’AN LAFIS VE MANASIYLA ALLAH’IN KELAMIDIR VE RESULÜ ALLAH IN KELAMINI, SÖZLERİNİN TEK BİR HARFİNİ DEĞİŞTİRMEDEN KAYDA ALDIRMIŞ, TEBLİĞ ETMİŞTİR. Eğer böyle yapmamış olsaydı, Allah ın kelamını kendi lafızlarıyla/sözleriyle aktarmış olsaydı, KENDİ SÖZLERİ İLE NAKLEDERKEN ANLAMINI, MANASINI DEĞİŞTİRME TEHLİKESİ OLABİLİRDİ. HATTA ACABA YANLIŞLIK YAPTIM MI DİYE, KENDİSİ BİLE ŞÜPHEYE DÜŞEBİLİRDİ. Örnek vermek gerekirse, insanlar Kur’an ı farklı dillere tercüme ederken, ayetlere bazen inançlarının, duygularının etkisinde kalarak, kendi rivayet inançlarına delil yaratabilmek adına, kendi sözlerini,/kelamını ilave ettiklerini görüyoruz. AMA KUR’AN IN ORJİNALİNDE, ASLA BUNU YAPAMIYORLAR. Kendi sözleri/kelamları ile yaptıkları tahrifat, bir müddet sonra ALLAH IN KELAMI KUR’AN İLE fark ediliyor. ONUN İÇİN ALLAH ARAŞTIR, DÜŞÜN VE GÜVENMEDİĞİN SÖZLERİN ARDINA DÜŞME DİYE BİZLERİ UYARIYOR. DAHADA ÖNEMLİSİ, BİZLERİN YALNIZ KUR’AN’A SARILMAMIZI, ÇÜNKÜ BİZLERİ YALNIZ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİNİ BİLDİRİYOR. BUNU ALLAH NEDEN SÖYLÜYOR? ÇÜNKÜ KUR’AN KELAMIYLA, MANASIYLA ALLAH IN VAHYİDİR DE ONDAN. Kur’an Allah kelamı olmasaydı, Allah böylemi söylerdi? Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, batıl ve hurafeden uzak İslam ı yaşayan, Allah’ın halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH KADIN RESUL GÖNDERMİŞ MİDİR? YUSUF 106, NAHL 43, ENBİYA 7. AYETLER.
Bugünkü makalemin konusu, Allah dünyayı yarattığından beri, kullarını uyarmak için, SİZCE KADIN RESUL/ELÇİ GÖNDERDİMİ, GÖNDERMEDİMİ? Böyle bir soru ile karşılaştığımızda, elbette ilk müracaat etmeniz delil, kanıt aramanız gereken kaynak Kur’an olmalıdır. Allah açıkça kadın Resul göndermedim diyorsa, Allah a karşı boynumuz kıldan ince, dinledik iman ettik deriz. Mezheplerin öğretisi olan geleneksel İslam, Allah ın kadın Resul göndermediğini özellikle söylüyor ve YUSUF SURESİ 109, NAHL SURESİ 43, ENBİYA SURESİ 7. AYETLERİ, delil gösteriyorlar. Gerçekten bu ayetlerde Allah, ben kadın Resul göndermedim, gönderdiğim Resullerin tamamı erkekti mi diyor? YOKSA BU AYETLERDE GEÇEN BAZI KELİMELERE FARKLI ANLAMLAR VEREREK, BATIL İNANÇLARINA KANIT MI YARATIYORLAR? Gelin bu konuyu birlikte, anlamaya çalışalım. Örnek verdikleri tüm ayetleri, farklı meallerden önce yazalım ki, yapılmak isteneni daha doğru anlayabilelim. Yusuf 109: SENDEN ÖNCE KASABALAR HALKINDAN ŞÜPHESİZ, KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM İNSANLAR GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının ne olduğunu görsünler? Ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hayırlıdır. Akletmez misiniz? (Diyanet eski meali) Yusuf 109: BİZ SENDEN ÖNCE DE, MEMLEKETLER HALKINDAN ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Diyanet yeni meali) Yusuf 109: SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RASULLER, KENTLERİN AHALİSİNDEN (SEÇİP) KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ. Hem onlar yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Öyle yapsalardı, kendilerinden öncekilerin başına gelen feci akıbeti görmüş olurlardı! Ve Allah bilincine ulaşanlar için âhiret yurdu elbette daha hayırlıdır: Bunu dahi akletmiyor musunuz? ( Mustafa İslamoğlu meali) Farklı tercümeleri okuduğunuzda, sanırım kafanız karıştı. Diyanetin eski mealinde RİCALEN kelimesi, İNSANLAR olarak tercüme edilmiş. Yani herhangi cinsiyeti belirtmiyor, toplumun halkın içinden Resul gönderildiği bilgisi veriliyor. Ama Yenilenen Diyanetin mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Çok daha ilginci, Mustafa İslamoğlu mealinde aynı sözcük, ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Adam kelimesi de, Adem oğlu anlamında olup, cinsiyet belirtmez. Peki, hangisi doğru olabilir? Arapçada RİCAL kelimesini araştırdığınızda şu bilgileri alırsınız. “RİCAL, ARAPÇA RCL KÖKÜNDEN GELEN RİCĀL رجال “ERKÂN, İNSANLAR, ÖZELLİKLE YÜKSEK RÜTBELİ KİŞİLER” SÖZCÜĞÜNDEN ALINTIDIR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RACUL رجل “İNSAN, ADAM («AYAKTA DURAN, İKİ AYAK ÜZERİNDE YÜRÜYEN» ANLAMINDA)” SÖZCÜĞÜNÜN FİˁĀL VEZNİNDE ÇOĞULUDUR. BU SÖZCÜK ARAPÇA RİCL رجل “AYAK” SÖZCÜĞÜNÜN TEKİLİDİR.” TÜRK DİL KURUMUNDA, BU KELİMENİN ANLAMINA BAKTIĞINIZDA ERKEKLER, YÜKSEK MAKAMLARDAKİ DEVLET ADAMLARI DİYE ÇEVRİLMİŞ. HATIRLATMAK İSTERİM, ADAM KELİMESİNİN TÜRK DİL KURUMUNDA NE ANLAMA GELDİĞİNE BAKTIĞINIZDA İSE HERHANGİ BİR CİNSİYET BELİRTMEYEN BİR ANLAM VEREREK HEM İNSAN, ÂDEMOĞLU ANLAMINA GELDİĞİNİ YAZDIĞI GİBİ, BİRDE ERKEK ANLAMINA GELDİĞİ YAZILMIŞ. ÇELİŞKİLİ BİR İFADE DEĞİL Mİ SİZCE? İŞTE KAFALAR BÖYLE KARIŞTIRILIYOR. Ne dersiniz, RİCALEN kelimesi cinsiyet belirten bir kelime olmadığı halde, nasıl olurda ayette geçen bu kelimeye erkekler anlamı vererek, ayetin asla bahsetmediği bir anlamı yükleriz. Bu şekliyle ayeti anlayınca Allah ın vermediği bir hükmü bizler ayeti tahrif ederek, Allah kadın Resul göndermemiştir, nasıl deriz. AYETTE ÇOK AÇIK ŞUNU SÖYLÜYOR. SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RESULLERİ, TIPKI SENİN GİBİ, HALKIN İÇİNDEN, GÜVENİLİR ÖNEMLİ KİŞİLERDEN SEÇTİK DİYOR. Yoksa ayette biz her zaman erkeklerden Resul gönderdik asla demiyor. Gelelim örnek verdikleri, diğer ayete. Nahl 43: DOĞRUSU SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE KİTABLAR VE BELGELERLE VAH YETTİĞİMİZ BİR TAKIM ADAMLAR GÖNDERDİK. Bilmiyorsanız kitaplılara sorun….(Diyanet eski meali) Nahl 43: (EY RASUL!) SENDEN ÖNCE GÖNDERDİKLERİMİZ DE KENDİLERİNE VAHYETTİĞİMİZ (ÂDEMOĞULLARINA MENSUP) ADAMLARDAN BAŞKASI DEĞİLDİ, eğer bilmiyorsanız (önceki) vahiylerin mensuplarına sorabilirsiniz. (Mustafa İslamoğlu meali) Nahl 43: Senden önce de ancak, kendilerine vah yettiğimiz BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER OLARAK GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet meali yeni) Aynı ayeti üç farklı tercümeden özellikle yazdım ki, geleneksel İslam ı topluma kabul ettirmeye çalışanlar, ayetlerin anlamları ile bakın nasıl oynadıkları ortaya çıksın. Diyanet eski meali, yine biraz önce örnek verdiğimiz ayette geçen RİCALEN kelimesini, ADAMLAR diye tercüme etmiş. Hatırlatmak isterim ADAMLAR kelimesi herhangi bir cinsiyeti belirten kelime değildir. Âdemoğulları yani tüm insanlar için söylenen bir kelimedir. Say. Mustafa İslamoğlu da mealinde, RİCALEN kelimesine, daha önceki ayette verdiği aynı anlamı vererek, ADAMLAR kelimesini özellikle kullanmış. Gelelim yeni Diyanet mealine. Bu tercümede de yine aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Tekrar söylüyorum, ricalen kelimesi cinsiyet belirten bir kelime değildir. BU AYETTE ALLAH, KİTAP EHLİNİN KENDİSİNİN RESUL OLARAK GÖNDERİLMESİNE İTİRAZ EDEREK, ALLAH RESUL GÖNDERSEYDİ, BİR MELEK GÖNDERİRDİ İTİRAZLARINA KARŞI İNDİRİLMİŞTİR. (Müminun 24) BU AYETTE KONUYA AÇIKLAMA GETİRİYOR ALLAH VE DİYORKİ, DAHA ÖNCEKİ KİTAP EHLİNE İNDİRİLEN KİTAPLARA BAKIN, ONLARA İNANANLARA SORUN, BİZ DAHA ÖNCEDE RESUL OLARAK, SENİN GİBİ İNSANLARDAN GÖNDERDİK DİYOR. Gelelim kadın Resul gönderilmediğine örnek gösterdikleri 3. ayete. Bakalım bu ayette gerçekten biz, kadın Resul göndermedik mi diyor, yoksa bu ayette geçen aynı kelimenin anlamı ile mi oynanıyor. Enbiya 7: SENDEN ÖNCE DE ANCAK KENDİLERİNE VAH YETTİĞİMİZ BİRTAKIM ERKEKLERİ PEYGAMBER GÖNDERDİK. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. (Diyanet yeni meali) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE KENDİLERİNE MESAJLARIMIZI İLETTİĞİMİZ (ÖLÜMLÜ) İNSANLARDAN BAŞKA BİRİLERİNİ ELÇİ OLARAK GÖNDERMEDİK. Hem eğer (bu konuda bir şey) bilmiyorsanız, (geçmiş) vahiylerin mensuplarına sorun! (Mustafa İslamoğlu) Enbiya 7: BİZ SENDEN ÖNCE DE [EY MUHAMMED,] KENDİLERİNE VAHİY İNDİRİLEN [ÖLÜMLÜ] ADAMLARDAN BAŞKASINI [ELÇİ OLARAK] GÖNDERMEDİK; bunun içindir ki, [o inkârcılara de ki:] “Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere ⁹ sorun”. (Muhammed Esed meali) Bu ayete de baktığımızda, Diyanetin yeni mealinde aynı kelime, ERKEKLER diye tercüme edilmiş. Ama Diyanetin eski mealinde yine bu ayette, herhangi bir cinsiyeti belirtmeyen ADAMLAR diye tercüme edilmiş. Sanırım Diyanet işleri başkanları değişince, inançlarda da değişiklikler oluyor gibi geldi bana. Bayraktar Bayraklı hocamızda bu ayette RİCALEN kelimesini erkekler değil, cinsiyet belirtmeyen KİŞİLERDEN olarak tercüme edilmiş. Mustafa İslamoğlu hocamızda diğer ayetinde kullandığı benzer anlamı kullanarak, İNSANLARDAN kelimesini kullanmış. Bu kelimede asla cinsiyet belirtmez. Allah kadın Resul göndermemiştir diye delil gösterdikleri üç ayete de baktığımızda, Allah ın böyle bir hüküm vermediğini görüyoruz. ALLAH BU KONUDA AÇIKÇA BİR HÜKÜM VERMEDİYSE, BİZLER AYETLERİN ANLAMLARI İLE OYNAYIP, AYETLERİ BATIL İNANÇLARIMIZA UYDURMAYA ÇALIŞMAMIZ, ASLA DOĞRU OLMAZ. ALLAH KADIN RESUL GÖNDERMEMİŞTE OLABİLİR, AMA BU KONUDA AÇIK VE KESİN BİR HÜKMÜ KUR’AN DA YOK. BİZLERİN AÇIKLANMAMIŞ KONULAR ÜZERİNDE YORUMLAR YAPARAK, KANITLAR YARATMA ÇABASINDA OLMAMIZ, YANLIŞA YÖNELMEMİZE NEDEN OLUR. BİZLERE DÜŞEN AÇIKLANANLAR ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK, AKLIMIZI KULLANMAK OLMALIDIR. Kur’an ı dikkatle okuduğumuzda bizlere anlatılanların, verilen örneklerin sınırlı olduğunu görüyoruz. Elbette bunun bir nedeni vardır, nedenini bizler bilemeyiz Allah bilir. Bizler geçmişte, binlerce, onbinlerce yıl önce yaşamış insanların hangi koşullarda yaşadığını bilemeyiz. O toplumların anlayış ve kültürlerinin neler olabileceği konusunda, detaylı bilgiye sahip de değiliz. Bu durumda yorumlar yapmak yerine, Kur’an ın verdiği hükümleri anlamaya çalışmalıyız. BİNLERCE, ONBİNLERCE YIL ÖNCE, BELKİDE ÖYLE BİR TOPLUM VARDI Kİ, ONLARI KADINLAR YÖNETİYOR, HATTA ALLAH ONLARA KADIN RESUL GÖNDERMİŞ OLABİLİR. GÖNDERMEMİŞ DE OLABİLİR. KUR’AN DA KADIN HÜKÜMDARDAN BAHSEDİLDİĞİNİDE, UNUTMAYALIM LÜTFEN. ALLAH KADIN HÜKÜMDAR ÖRNEĞİNİ NEDEN VERMİŞ OLABİLİR? BUNUDA DÜŞÜNELİM LÜTFEN. EĞER GÖNDERDİYSE, O DÖNEMİN GEREKLERİ, KOŞULLARI ÖYLE OLDUĞU İÇİN GÖNDERMİŞTİR, DİYE DÜŞÜNMELİYİZ. KUR’AN IN İNDİRİLDİĞİ DÖNEMLERİ HATIRLAYIN. KADININ ADI BİLE YOK. KIZ ÇOCUKLARINA YAPTIKLARINI HEPİMİZ BİLİYORUZ. KADININ BİR MAL GİBİ, ALINIP SATILDIĞI BİR TOPLUMDAN BAHSEDİYORUZ. BU TOPLUMA KADIN RESUL GÖNDERDİM DEMİŞ OLSAYDI ALLAH, ACABA BU TOPLUM BUNU NASIL KARŞILARDI? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR AMA BİZLERE DÜŞEN DOĞRUNUN ARAYIŞINI, DÜŞÜNEREK KUR’AN IŞIĞINDA GERÇEKLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK OLMALIDIR. DİLERİM BU YOLDA YÜRÜYEN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN ŞEYTAN SÖZÜYLE, KİMLERİ KAST EDİYOR?
Bu günkü makalemin konusu, Kur’an da geçen CİN-ŞEYTAN konusu üzerinde olacak. Kur’an Zariyat 56. ayetinde İnsan ve cinleri, Allah a kulluk etmesi için yarattığı bilgisini verir. Peki, şeytan dediğimiz kimler? Yalnız Cinlerden mi şeytan oluyor? Bu kelimenin önce anlamına bakalım. Şeytan Arapça da, uzaklaşmak anlamına gelen bir fiil olup, KİBİRLENİP, İSYANKÂR OLAN KÖTÜLÜK EDENLER İÇİN KULLANILIR. Onun içinde Kur’an da, aslında Cin olan, ama Allah’ın Hz. Âdem ile ilgili emrine karşı çıktığı için, ona ŞEYTAN ismi verilmiştir. Yani şeytan kısaca İSYANKÂR, YOLDAN SAPMIŞ olanlara Kur’an bu ismi veriyor. Ayrıca düzen bozucu anlamında ŞEYTANA, İBLİS diye de bahsedilir. Kur’an dan öğrendiğimiz kadarıyla Cinlerinde, İnsanlarında iman edenleri olduğunu, onlara da uyarıcılar gönderildiğini, her iki toplum içinden iman edenlerin olduğu gibi, yoldan sapmışların da olacağı bilgisi verilir. Hatta Cinlerin bir kısmının, Kur’an okunurken dinledikleri ve toplumlarına aktardıkları bilgisi de verilir Kur’an da. Elbette biz insanların Cinleri görmemiz mümkün olmadığı için, direk irtibatta kuramayız. Onlarında bizlere direk zarar vermelerinin, mümkün olmadığını Kur’an dan öğreniyoruz. Kur’an da ŞEYTAN diye geçen bazı ayetlerde kast edilenin, yalnız Cinlerin arasındaki Şeytanlar olmadığını, bazen de ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR OLDUĞUNU VE KUR’AN BUNLARDAN BAHSEDERKEN, ONLARADA ŞEYTAN DEDİĞİNİ, LÜTFEN UNUTMAYALIM. Hemen bir örnek verelim. Enam 112: İşte böylece biz her Nebiye İNSAN VE CİN ŞEYTANLARINI DÜŞMAN KILDIK. BUNLAR ALDATMAK İÇİN BİRBİRLERİNE YALDIZLI LAFLAR FISILDARLAR. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak. (Diyanet meali) Bu ayetten de anlıyoruz ki Kur’an, ister cinlerden ister insanlardan olsun, doğru yoldan saptıranların hepsine, ŞEYTAN diyor. Şeytan ismi geçen ayetleri de lütfen bu ayet ışığında anlamalıyız. Yoksa Cinlerin içinden, şeytan olmuşlar insan kılığında gelip, bizleri aldatıp kandıramazlar. Yukarıdaki ayete dikkatle baktığımızda, bunlar aldatmak için birbirilerine güzel, aldatıcı laflar fısıldarlar diyor. Demek ki insanları kandıran, aldatıcı şeytan insanlar olduğu gibi, Cinlerden şeytan olmuşlarda insanlara vesvese verip, yani kafalarda kuşku uyandırıp, akıllarını karıştırmasına neden olabiliyormuş. Mücadele 10. ayetinde Allah, bakın bu konuda nasıl bir bilgi veriyor. Mücadele 10: İnananları üzmek için gizli toplantılar yapmak, ŞEYTANDANDIR. HÂLBUKİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN, ŞEYTAN ONLARA HİÇBİR ZARAR VEREMEZ. İnananlar yalnız Allah’a güvensinler. (Bayraktar Bayraklı) Sizce bu ayette geçen Şeytan, yalnız Cinlerden olan şeytan mı? Bunu sınırlarsak ayeti eksik anlamış oluruz. Gizli toplantılar yaparak, toplumda fitne, fesat ve kargaşa çıkaranlar, sizce bizlerin görmediği, iletişim kuramadığımız Cinlerden olan şeytan mıdır, yoksa Allah ın düzenini bozmaya çalışan, insanlar arasında kargaşa yaratan İNSAN ŞEYTANLAR MIDIR, ne dersiniz? Bildiğimiz Cinlerden olan şeytanlar, ancak bizlere vesvese verip, kafamızda kuşku yaratarak, kötüyü doğru gibi görmemize yardımcı olabilirler. Elbette kendimizi eğitir ve Allah ın kitabıyla buluşursak, bunu da asla yapamaz. Şeytan ancak kafası karışık olanlara vesvese verir, kafalarında kuşku yaratırlar. YANİ İMANLARINDAN EMİN OLMAYANLARI, İMANLARINI KUR’AN İLE GÜÇLENDİRMEYENLERİ ETKİLERLER. Ama içimizdeki Şeytanlaşmış İnsanlar, her türlü kötülüğü yaparak bizleri aldatabilir ve yoldan sapmamızı sağlarlar. İster Cinlerin içindeki ŞEYTANLAR olsun, ister İnsanların içindeki ŞEYTANLAŞMIŞ insanlar olsun, bunların hiç birisi, Allah ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Peki, kimlere zarar verip, yoldan saptırırlar? Bunu da Allah açıklıyor ve bakın ne diyor. “KİM RAHMAN’IN ZİKRİNDEN/ÖĞÜDÜNDEN YÜZ ÇEVİRİRSE, ONA BİR ŞEYTAN SALARIZ; O, ONUN YOLDAŞI OLUR.”( Zuhruf 36) Demek ki Allah’ın Vahyini görmezden gelip, Allah’ın sınırlarını aşarak, rivayet ve batıl bir inancın peşi sıra gidenlere Allah, bir şeytan musallat ederiz diyor. Kur’an ın tabiriyle Allah ın dinini yaşıyorum diye, araştırıp sormadan atalarının dinini yaşayanlardan bahsediyor. SİZCE MUSALLAT OLAN ŞEYTAN, YALNIZ CİNLERDEN OLAN ŞEYTAN MI, YOKSA İNSANLARIN İÇİNDEN İNSAN ŞEYTANLARIDA MUSALLAT EDİYOR MU? NE DERSİNİZ? Şeytanın, şeytanlaşmış insanların ancak, kimleri korkutup zarar verebileceğine, yine bir başka örnek verelim. “İŞTE O ŞEYTAN, ANCAK KENDİ DOSTLARINI KORKUTUR. ŞU HALDE, EĞER İMAN ETMİŞ KİMSELER İSENİZ ONLARDAN KORKMAYINIZ, BENDEN KORKUNUZ.” (Ali İmran 175) Kur’an ayetlerini düşünen ve aklını kullanan, gerçeklerle buluşuyor çok şükür. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, sizlere başka bir ayet örnek vermek istiyorum. Bakara 168: EY İNSANLAR! YERYÜZÜNDEKİ ŞEYLERİN HELÂL VE TEMİZ OLANLARINDAN YİYİN! ŞEYTANIN İZİNDEN YÜRÜMEYİN. ÇÜNKÜ O SİZİN İÇİN APAÇIK BİR DÜŞMANDIR. (Diyanet meali) Sizce bu ayette bahsedilen ŞEYTAN ve onun izinden yürümekten, kimler kast ediliyor olabilir? Ayete dikkat ettiyseniz, Allah öyle bir şeytandan bahsediyor ki, onunla direk irtibat içinde olunup, Allah ın helal ya da haram dediklerinin dışına çıkanların olabileceğinden bahsediliyor. Bu ayeti doğru anlayabilmemiz için, öncesindeki ayetleri dikkatle okumamız gerekir. Bakara 165. ayetinde, Allah ın yanında ona eş tutarak, şirk koşanlardan bahsediyor. Yapılan bu yanlış konusunda uyarıp, güvenilecek ve saygı duyulacak yalnız Allah ın olduğu bildiriliyor. Bakara 166. ayetinde de hesap günü, güvendikleri kişilerin, velilerin onları nasıl terk edecekleri örneği veriliyor. 167. ayette de yaptıkları yanlışlardan, nasıl pişman olacakları anlatılıyor. Yukarıda yazdığım, Bakara 168. ayette de ŞEYTANIN, ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLARIN batıl sözlerine kanarak, hakkı batıl yaptıkları, hatta helali haramlaştırıp Allah ın yolundan sapıp şeytanlaşmış insanların izinden gittikleri anlatılıyor. BU AYETTE BAHSEDİLENLER APAÇIK ŞEYTANLAŞMIŞ İNSANLAR, ÇÜNKÜ BAHSETTİĞİM AYETLERDE GEÇENLERİN HEPSİ İNSAN VE BİRBİRİLERİNİ ALLAH İLE ALDATIYORLAR. Konumuzla ilgili son bir örnek ayet daha vermek istiyorum. “ŞEYTAN SİZİ FAKİRLİKLE KORKUTUR VE CİMRİLİĞİ EMREDER. OYSA ALLAH SİZE BAĞIŞLAMASINI VE LÜTFUNU VAAD EDER. ALLAH’IN LÜTFU BOLDUR; O, HER ŞEYİ BİLİR.” (Bakara 268) Sizce bu ayette insanları fakirlikle korkutup, insanların birbirine yardım etmesini engelleyen cimriliğe yönelten, hiçbir zaman karşı karşıya gelmediğimiz, göremediğimiz, konuşamadığımız Cinlerden olan ŞEYTAN olabilir mi? Hangimiz bir şeytanla karşılaştık da, böyle şeyleri bizlere öğütledi? Ama ayette bahsedilenleri, aramızdaki şeytanlaşmış insanlar sürekli yapıyor. Toplumu fakirlikle korkutuyor, onları kullanıyor ve fakirliğin sürmesi için, ALLAH IN ZEKÂT EMRİNİ, YARDIMLAŞMA HÜKÜMLERİNİ TOPLUMUN UNUTMASINI SAĞLAYAN, YADA YARDIMI YALNIZ KENDİ YAKINLARINA LAYIK GÖRENLER YOKMU? HATTA TOPLUMUN FAKİR KALABİLMESİ İÇİN ÇABA GÖSTEREN, BÖYLECE KENDİLERİNE MUHTAÇ BIRAKAN, İÇİMİZDE İNSANLAR YOK MU? YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Dilerim cümlemiz, Hakkı batıldan ayıran, yalnız Allah’ın ipine sarılarak rivayet ve sanıdan uzak duran, Allah’ın azınlık halis kullar arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK.
-
ALLAH’IN ELÇİSİNE GELEN VAHİY, YALNIZ KUR’AN İLE SINIRLI DEĞİL MİDİR?
Bir ilahiyat Profesörü, bakın konuşmasında neler söylüyor. Sizlerin düşünmenize vesile olmak ve yaşadığımız rivayet ve sanı bilgilerin şekillendirdiği, Allah’ın çizdiği yoldan sapmış İslam’ın boyutlarını, daha iyi anlayabilmenize vesile olmak için, konuşmasından alıntı yapmak istiyorum. “RESULULLAH A GELEN VAHİY SADECE KUR’AN İLE SINIRLI DEĞİLDİ. KUR’AN BİR KELAMDIR VE SOYUTTUR. BU KELAMIN HAYATA AKSETTİRİLMESİ, SOMUTTA KARŞILIK BULMASI İÇİN RESULULLAH A İNDİRİLMİŞTİR.” “ALLAH RESULÜNE YALNIZ, METLÜV VAHİY KANALIYLA DEĞİL, GAYRİ METLUV KANALIYLA SOYUTU AŞAN, SOMUT BİLGİLERİDE ULAŞTIRMIŞTIR.” Bu yanlış bilgilerin etkisiyle, günümüzde İslam’ı mezhep ve tarikat merkezli yaşayan kardeşlerimiz, bu düşüncelerin etkisiyle şunu rahatlıkla söyleyebiliyorlar. “KUR’ÂN NE YAPACAĞIMIZI, SÜNNET İSE NASIL YAPACAĞIMIZI ÖĞRETİR.” Allah Kur’an ı bizlere, Rehber yol gösterici olsun diye gönderdiğini söyler Kur’an da. Rehber olarak gönderilen bir kitap nasıl olurda SOYUT olur, SOMUT olmaz. Bu söylenenler, Allah’ın kitabına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Kur’an bir kelamdır, yani Allah’ın sözleridir Allah’ın vahyidir. Allah’ın Resulüne gönderdiği vahiy, sizce Kur’an ile sınırlı değil midir? Kur’an dışından da Allah ın Resulüne vahiy bildirilmiş olabilir mi? Eğer bildirmiş ise neden Kur’an a geçmesin? Bu konudan Kur’an da tek kelime bile bahsedilmediği halde, atalarımızın rivayet inancını yaşayabilmek adına, nasıl böyle şeyler söyleyebiliriz. Sizce Kur’an yani Allah ın ayetleri söylendiği gibi, SOYUT yani okunduğunda anlaşılmayan, kavranılması zor, hayata geçirilmeyecek bir durumda olabilir mi? Eğer böyle olduğuna inanırsak, bizlerin Kur’an dan sorumlu olmamız, asla mümkün olamaz. Ama Allah sizleri Zuhruf 44. ayetinde, indirdiği vahyinden yani Kur’an dan sorumlu olduğumuzu bildirip, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMAMIZI EMREDİYOR. Konumuzun detayına geçmeden önce, hatırlatmak istediğim bir konu var. Kur’an bizlerin sorumlu olduğu, yani dinin anası, temeli olan ayetlerin MUHKEM OLDUĞUNU, yani şüphe duyulmayacak kadar açık, anlaşılır ve hayata geçirilecek bir şekilde gönderildiğini Allah bildiriyor. Söyledikleri gibi, Kur’an ayetleri soyut ise Resulü somut hale yani açıklanmış ve gözle görülür apaçık hayata geçirilir hale dönüştürmüş ise, bizlerin Kur’an a müracaat etmemizi ve yalnız onun ipine sarılmamızı hiç kimsenin beklemesini düşünemeyiz. Açıklanmamış, somut olmayan soyut olan bir kitaptan hiç kimse istifade edemez, faydalanamaz. Bir an diyelim ki Kur’an soyuttur, somut hale Allah ın Resulünün hadisleri getirmiştir, bu durumda İslam ı yaşayabilmemiz için, rivayet edilen hadislerle ancak Kur’an ı doğru anlar, İslam ı doğru yaşayabiliriz mantığını kabul etmemiz gerekir. Ama Allah Kur’an ı ben koruyorum diyor, onun dışında günümüze BİR RİVAYETE GÖRE diye başlayan, Allah ın Resulüne ait olduğu iddia edilen sözleri/hadisleri de ben koruyorum demiyor. Ya da ayetlerim soyut, somut hale yani anlaşılır hale Resulüm getirecek, o sizlere Kur’an dışından öğretecek, onları Kur’an a almadım demiyor. TAM TERSİNİ SÖYLÜYOR VE SAKIN EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, KUR’AN IN İPİNE SARILIN, YOKSA HESABINI SORARIM DİYE UYARIYOR. HİÇ KİMSEYE MUHTAÇ OLMAYASINIZ DİYE, KUR’AN’I NİCE ÖRNEKLERLE BİZ AÇIKLADIK, DEDİĞİ AYETLERİ YOKSA GÖRMEZDEN Mİ GELİYORUZ. Araştırınız lütfen, hadislerin yazılması, toplanması, Allah ın Resulünün vefatından yaklaşık 200–250 yıl sonra yazılmaya ve toplanmaya başlandığı rivayet edilir. Sizce Müslümanlar onca yıl, madem Kur’an ayetleri somut değil soyuttu, İslam ı nasıl yaşadılar? Sizce birbirlerinden nasıl gördülerse namazı öyle kıldılar, oruçlarını öyle tuttular dememiz, ne kadar mantıklı olur? SİZCE BU DÜŞÜNCE MANTIK VE İNANÇ, ALLAH IN KİTABINA SAYGISIZLIK DEĞİL MİDİR? Mezheplere ve her mezhebin doğru kabul ettiği hadis kitaplarına bakın lütfen, hepsinde aynı konunun farklı olduğu konuları göreceksiniz. Bırakın mezhepleri, KÜTÜB-İ SİTTEDEKİ hadisleri okuyun, aynı konularda bile bir birine tamamen ters olan hadislerin olduğunu görebilirsiniz. SİZCE ALLAH İNDİRDİĞİ KUR’AN I SOYUT YANİ AÇIKLANMAMIŞ, HAYATA GEÇİRLECEK ŞEKLİYLE GÖNDERMEYİP, BİZLERİ EMİN OLAMAYACAĞIMIZ BİLGİLERE ALLAH MUHTAÇ BIRAKARAK, İSLAM I YAŞAMAMIZI İSTER Mİ? Buna asla izin vermediğini, zaten Kur’an da açıklıyor ve bizleri uyarıyor. Kur’an ayetleri söyledikleri gibi gerçekten, soyut yani açıklanmamış hayata geçirilecek durumda olmayabilir mi? Gelin ona da bakalım Kur’an dan. Allah Nahl suresi 89. ayetinde, bakın Kur’an ı ne için indirdik diyor. “SANA BU KİTABI; HER ŞEY İÇİN BİR AÇIKLAMA, DOĞRU YOLU GÖSTEREN BİR REHBER, BİR RAHMET VE MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR MÜJDE OLARAK İNDİRDİK.” Bakın Allah Kur’an ı açıkladığını ve bizlere rehber olsun diye gönderdiğini söylüyor. Ama bizler hala bu rehber kitabı SOYUT yani açıklanmamış hayata geçirilemeyecek bir konumda olduğunu söyleyebiliyoruz. Yine Enam suresi 115. ayetinde,” RABBİNİN SÖZÜ, DOĞRULUK VE ADALET BAKIMINDAN TAMAMLANMIŞTIR. O’NUN SÖZLERİNİ DEĞİŞTİRECEK KİMSE YOKTUR. O İŞİTENDİR; BİLENDİR.” Allah sözlerinin, ayetlerinin tamamlandığını söylediği halde, bizler adeta Allah ın sözlerini soyut yani açık olmayan, anlaşılmayan ilan edip, bir beşer tarafından açıklanmaya muhtaç olduğunu ilan edebiliyoruz. Allah Enam suresi 38. ayetinde, “BİZ KİTAP’TA HİÇBİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK.” Dediği halde, atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek için, bu ayet Kur’an dan bahsetmiyor, Allah katındaki kitaptan bahsediyor diyerek, adeta Kur’an haşa eksik, detaysız, açıklanmayan, kendi tabirleriyle SOYUT bir kitap olduğunu ilan etmekten çekinmiyorlar. Lütfen unutmayalım, birçok ayet vardır ki Allah Elçisine, kullarıma sana indirdiğim Kur’an ile hükmet, yalnız Kur’an ı tebliğ et emrini vermiştir. Gelelim Allah ın Resulüne, Kur’an dışından, kayda alınmamış bizlerin sorumlu olduğu vahiy gelmiş midir sorusuna. Tek cümleyle cevap vermek gerekirse, eğer gelmiş olsaydı Allah, Zuhruf 44. ayetinde, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim hükmünü vermezdi. Önce bu iki kelimenin, ne anlama geldiğini söylemek isterim. Bizlere Cebrail tarafından gelen ve kayda alınan METLUV vahiy yani Kur’an, diğeri yazılı olmayan, GAYRİ METLUV Allah ın Resulüne direk Allah dan farklı şekillerde sözlü olarak gelen, kayda alınmayan vahiy anlamında kullanılıyor. İYİDE ALLAH ELÇİSİNE, GENEL HÜKÜMLERİ KUR’AN A YAZ AMA AYETLERİN HAYATA NASIL GEÇİRLECEK DETAYLARINI, KUR’AN’A YAZMA DEMİŞ OLACAĞINA NASIL İNANIRIZ. İŞTE BU YANLIŞ YOLA İNANDIRILAN İSLAM TOPLUMU, İSTENİLDİĞİ GİBİ İNANCIYLA OYNANMIŞ VE YÖNLENDİRİLMİŞ. Önce şunu hatırlatmak isterim. Allah Elçileri ile elbette her zaman görüşebilir. Ama bizlerinde sorumlu olacağımız bir görüşme, mutlaka kayda alınmış bir görüşme olacağını, lütfen unutmayalım. Hatırlayınız Allah, Resulünü ikaz ettiği ayetlerini bile, Kur’an a geçirilmesini istiyor. Allah’ın Resulüne, Kur’an dışından gayri Metluv vahiy gönderdiğini ve ayetleri açıklayıp izah ettiğine Kur’an dan açık bir kanıt bulamayanlar, atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istediklerinden, Allah ın Resulüne gayri Metluv vahiy gelebileceğine Şura suresi 51. ayeti örnek gösteriyorlar. Ayeti yazalım. “ALLAH, BİR İNSANLA ANCAK VAHİY YOLUYLA YAHUT PERDE ARKASINDAN KONUŞUR. YAHUT BİR ELÇİ GÖNDERİP, İZNİYLE ONA DİLEDİĞİNİ VAHYEDER. ŞÜPHESİZ O YÜCEDİR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR.” Bu ayette Allah kulları ile genel olarak nasıl iletişime geçtiği örneklerini veriyor ve Kur’an da da bunlardan zaten bahsediyor. En son Elçisi olan Hz. Muhammed ile de nasıl iletişime geçtiğini örnekler vererek anlatıyor ve görev verdiği Elçisi CİBRİL ile vahyini tebliğ ettiğini bildiriyor. Atalarımızın rivayet inançlarını yaşayabilmek adına, ayetlere kendimizce yorumlar yapıp, kanıtlar yaratmak adına, ALLAH NEDEN HZ. MUHAMMET İLE DİĞER RESULLERLE İLETİŞİM KURDUĞU GİBİ, CİBRİL DIŞINDAN VAHİY ALMASIN DİYEREK, KUR’AN IN TEK KELİME BİLE BAHSETMEDİĞİ, KENDİ ŞAHSİ DÜŞÜNCELERİMİZ VE YORUMLARIMIZLA, ALLAH RESULÜNE KUR’AN DIŞINDAN DA VAHİY İNDİRMİŞTİR. AYETLERİNİ AÇIK VE HAYATA GEÇİRMEMİZİ BU ŞEKİLDE SAĞLAMIŞTIR NASIL DERİZ. BU DÜŞÜNCE ANCAK BİZLERİN ŞAHSİ TAHMİN VE SANILARINDAN ÖTE GİDEMEZ. İSLAM’IN DA ZATEN BÖYLE BİLGİLERLE YAŞANAMAYACAĞINI ALLAH SÖYLÜYOR VE EMİN OLMADIĞINIZ BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN DİYE UYARIYOR. Allah Ankebut 18. ayetinde, “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” Diyorsa, bizler nasıl olurda Allah ın Resulünün, Kur’an dışından vahiy alıp ayetleri açıkladığını hayata geçirecek hale getirdiğini söyleriz. TEKRAR SÖYLEMEK İSTİYORUM, CEBRAİL DIŞINDAN ALLAH IN RESULÜ ALLAH DAN DİREK VAHİY ALDIYSA, NEDEN KUR’AN I KAYDA ALDIRDIĞI GİBİ, ONLARIDA KAYDA ALDIRMASIN, BUNUDA MI DÜŞÜNEMİYORUZ? İsra 89. ayetinde, Andolsun biz Kur’an da insanlara her türlü misali değişik şekilde açıkladık dediği halde, bizler Kur’an açık ve detaylı değildir, ayetleri Resulü açıklamış ve yaşanır hale getirmiştir, nasıl deriz. Enam 19. ayetinde, “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” Diye tebliğ edilen ayet, sizce Kur’an ın soyut yani açıklanmamış hayata geçirilemeyecek bir kitap olduğunu mu söylüyor, yoksa tam tersine Allah ın Resulü bizlere rehber olan, açıklanmış bir kitaptan mı bahsediyor, ne dersiniz? KUR’AN I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREVİMİZDİR DİYE UYARAN, AYETTENDE Mİ HABERİMİZ YOK? Sizlere son olarak konumuzla ilgili iki ayeti hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetler, Kur’an ın açıklanmamış, detay vermeyen SOYUT bir kitap olduğunu mu söylüyor, yoksa Kur’an Allah tarafından açıklanmış SOMUT olduğunu mu söylüyor. KİME, NEYE İNANACAĞINIZ SİZE KALMIŞ. YAPTIĞIMIZ BU YANLIŞ İNANÇLARIMIZ SAYESİNDE, ELLERİMİZLE KUR’AN DA ÇELİŞKİ YARATTIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE DEĞİLİZ. HUD SURESİ 1–2: Elif Lâm Râ. BU KUR’AN; AYETLERİ, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ (BULUNAN VE HER ŞEYDEN) HAKKIYLA HABERDAR OLAN ALLAH TARAFINDAN MUHKEM (EKSİKSİZ, SAĞLAM VE AÇIK) KILINMIŞ, SONRA DA ALLAH’TAN BAŞKASINA KULLUK ETMEYESİNİZ DİYE AYRI AYRI AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Nisa 174: EY İNSANLAR! ŞÜPHESİZ SİZE RABBİNİZDEN KESİN BİR DELİL GELDİ VE SİZE APAÇIK BİR NUR İNDİRDİK. Saygılarımla
-
“KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.”(MÜMİNUN 34)
Bizler batıl inançlarımızı yaşayabilmek için, aklın ve mantığın kabul etmediği öyle kanıtlar yaratıyoruz ki kendimize, adeta Kur’an dan uzak bir din yaşıyoruz. Kur’an bir rehberdir ve Allah ın mesajıdır. Allah Kur’an ı anlayalım ve hiç kimseye muhtaç olmayalım diye kolaylaştırdığını söyler. Ayetlerinde yasakladığı, haram saydığı konuları tek tek açıklar, açıklamadıkları zaten serbest olanlardır, onlardan bahsedilmez. Onun için Allah, ayetler üzerinde düşün aklını kullan emrini verir. Çok daha düşündürücü olan ise Kur’an dan sorumlu olacağımızı bildirdikten sonra, Onun ipine sarılmamız emrini verir. Bir arkadaşımız Müminun suresi 34. ayetinde, “ KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Şeklinde geçen ayette bahsedilen sözlerin, Allah a ait olmadığı, müşriklerin sözleri olduğunu da söyleyerek, bakın bana nasıl bir cevap veriyor. “NEBİYE UYMAYIN, SİZİN GİBİ BEŞERDİR DİYEN” ayeti yazar mısınız? İtaata (Uyma) gelince ALLAH a itaat ayrıdır. Resul / Nebiye itaat ayrıdır. Komutana, Amire itaat ayrıdır. Ana babaya itaat ayrıdır. Öğretmene itaat ayrıdır, büyüğe itaat ayrıdır. Sapla saman karışmasın. Ama önce Muminin 34 Kimin sözü?” İlginçtir bu arkadaşımız, Nebiye uymayın, sizin gibi beşerdir diye geçen bir ayet arıyor. Allah uyulması gerekenleri ya da haram saydıklarını açıklar, daha sonrada bizlerin ayetler üzerinde düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı emreder. Kur’an da Resulüme uyun der ama hiçbir ayette Nebime uyun demez. Peki neden? İşte bunu Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyan anlar da ondan. Örneğin şunlar haramdır yemeyin ya da yapmayın dedikten sonra, helal olanları ya da yapılması gerekenleri saymasına gerek yoktur. Allah Elçisine Deki onara diyerek, Fussilet 6. ayetinde ne diyordu hatırlayalım. “DE Kİ: ‘BEN ANCAK BENZERİNİZ OLAN BİR BEŞERİM. BANA YALNIZCA, SİZİN İLAHINIZIN BİR TEK İLAH OLDUĞU VAHYOLUNUR. ÖYLEYSE O’NA YÖNELİN VE O’NDAN MAĞFİRET DİLEYİN. VAY HALİNE O MÜŞRİKLERİN.” Bakın bu ayette Allah ın Elçisi bende sizin gibi bir beşerim, insanım dedikten sonra, bana yalnız tek bir ilah olduğu ve YALNIZ ONA YÖNELMEMİZ GEREKTİĞİ, ondan başka hiç kimseden mağfiret, yani şefaat yardım dilenmeyeceği bildirildi diyor. Yani Resul/Elçi bana değil Allah a uymanız ve yalnız ondan bağışlanma dilememiz gerektiğinden bahsediyor. DEMEK Kİ ALLAH, BİZLER GİBİ BİR BEŞERE DEĞİL, ALLAH A ONUN VAHYİNE UYMAMIZI EMREDİYOR. Kur’an da itaat konusundan bahsedilirken, Allah hiçbir ayetinde bana ve Nebime uyun diye geçmez. Bana ve Resulüme yani Elçime uyun der. Çünkü Allah Elçisine verdiği görev gereği, O yalnız Allah dan aldığı vahyi tebliğ edecekte ondan. Nisa suresi 80. ayetinde Allah bakın ne diyor. “KİM RESUL’E İTAAT EDERSE, HİÇ ŞÜPHESİZ ALLAH’A İTAAT ETMİŞ OLUR.” Peki, Allah Elçisine nasıl bir emir vermişti şimdide onu hatırlayalım. “BU KURAN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) Demek ki Allah Elçisine, kullarımı Kur’an ile uyar diyor. Yani Elçime uyun derken, onun tebliğ ettiği Kur’an a uyun emrini vermiş oluyor bizlere. Çok ilginçtir Enfal suresi 64. ayetinde Allah, Nebisine hitaben, Ey Nebi Allah sana da, sana uyan müminlere de yeter diyor. Peki, burada neden Nebi diyor da Resul demiyor, hiç düşündünüz mü? ÇÜNKÜ RESULLÜK, AYETLERİ TEBLİĞ ETTİĞİNDE GERÇEKLEŞİR. Nebi bizler gibi bir beşerdir ve oda bizler gibi bir insan olduğu için, onunda bizler gibi yalnız Kur’an a, yani Allah ın vahyine uyması gerektiği ve Allah ın bizlere yettiği gibi, Nebisine de Allah ın yeteceği uyarısını yapıyor. Hatırlayınız Casiye 6. ayetinde nasıl bir uyarı vardı. “ALLAH’TAN VE O’NUN AYETLERİNDEN SONRA HANGİ SÖZE İNANACAKLAR?” Demek ki hüküm yalnız Allah ın dır ayeti gereği, Allah ın hükmünün dışında, iman edenlerin inanacağı hiçbir bilgi, kaynak yoktur. YANİ ALLAH BİZLERİN BEŞERİ SÖZLERE DEĞİL, ALLAH IN VAHYİNE UYMAMIZI EMREDİYOR. İslam dininde itaat, boyun eğmek, sorgusuz kabul etmek, yalnız Allah a karşı yapılır. Eğer din ve iman adına Allah ın yanında itaat edeceğin kişiler varsa, Allah a şirk koşuyorsun demektir. Anne babaya ya da büyüklere itaat din ve iman adına yapılmaz. Bunlar farklı konulardır. İMAN yalnız Allah a karşı yapılır. Onun için Allah a itaat etmek başka, Resule itaat etmek başka diyemeyiz. ALLAH IN RESULÜ, YALNIZ ALLAH A İTAAT ETTİYSE, BİZLERE DE YALNIZ ALLAH A İTAAT ETMEMİZ VE YALNIZ ONDAN YARDIM DİLEMEMİZ GEREKTİĞİNİ AYETLERDE TEBLİĞ ETTİYSE, NASIL OLURDA ALLAH A BAŞKA, RESULÜNE BAŞKA İTAAT DERİZ. Günümüzde Allah ın resulü yaşamıyor, onun adına söylenen sözlerin, onun sözü olup olmadığını nasıl bileceğiz? Bilemiyorsak, Allah ın ve Elçisinin önerdiği yolu izlemeli ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmalıyız. ALLAH KULA KULLUKLUK YAPAMAYACAĞIMIZI, YALNIZ ALLAH A KULLUK YAPMAMIZ GEREKTİĞİ UYARISINI YAPAR. Kitap Ehli Allah ın Elçisinden, vahyin dışında da hükümler vermesini istediğinde, Allah nasıl bir ayet indirmişti hatırlayalım. “ONLARA HERHANGİ BİR DELİL GETİRMEDİĞİN ZAMAN, “ONU DA DERLEYİP GETİRSEYDİN YA!” DERLER. DE Kİ: “BEN SADECE RABBİMDEN BANA VAH YEDİLENE UYUYORUM. BU KUR’AN, RABBİNİZDEN GELEN ÖNGÖRÜLERDİR; (AYRICA) İNANAN BİR TOPLUM İÇİN YOL GÖSTERME VE MERHAMETTİR.” (ARAF 203) Demek ki bizler dinimizi ve imanımızı yaşayabilmek adına, Allah ın Resulüne değil, onun bizlere tebliğ ettiği, Allah ın ayetlerine itaat ediyoruz. Onun içindir ki Allah, atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek adına beşeri uydurma rivayet, sanı sözleri öne sürerek, Allah ın vahyinin tam tersi sözleri söyleyenlere Rabbimiz, Müminun suresi 34. ayette sesleniyor ve nasıl uyarıyordu hatırlayalım. “KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Onun için Allah, güvenilecek veliniz yalnız benim, sakın veliler edinmeyin diye bizleri uyarıyor. Bu ayetin gerçeklerini günümüzde kabul etmek istemeyenler, bu sözler Allah ın sözleri değil, inkârcıların sözleri olduğunu söyleyebilmektedirler. Allah ın sözleri olduğunu kabul ettikleri andan itibaren, inandıkları onca atalarının rivayet ve sanı bilgilerinin/sözlerin doğru olmayabileceği gerçeği çıkıyor ortaya. BU GERÇEK NE YAZIK Kİ, BAZI KİŞİLERDE KORKU VE TELAŞA NEDEN OLUYOR. Bahsettiğimiz ayetin devamına baktığımızda, bakın Allah ayetlerinde ne diyor ve Elçisi ile arasında nasıl bir diyalog geçiyor. Müminun 38: “O, Allah hakkında yalan uyduran bir kişiden başka biri değildir. Biz, ona asla inanmıyoruz.” Müminun 39–40: (Elçi) dedi ki: “Rabbim! ONLARIN BENİ YALANLAMALARINA KARŞI BANA YARDIM ET!” (Allah da) şöyle buyurmuştu: “Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklar!” Bakın bu ayetin devamında Allah ın Elçisi için, inkârcılar ne diyorlar. O Allah hakkında yalan uyduruyor ve ona inanmayacaklarnı söylüyorlar. Peki, inanmamalarının nedenleri neydi? Çünkü onlara öğretilen beşeri bilgi ve inançlarının etkisindelerdi de ondan. Allah da 34. ayetinde sizlere anlatılan beşerin sözlerine, rivayetlerine sanı bilgilerine uyarsanız, ziyana uğrarsınız diye uyarıyordu. 39 ve 40. ayetinde de Allah ın Elçisi Allah a, Rabbim onların beni yalanlamalarına karşı bana yardım et diyor. Yani bu anlattıklarım benim sözlerim olmadığını, Allah ın vahyi olduğunu onlara göster demek istiyor. Allah da Elçisini yatıştırıyor ve yakında gerçekleri görecekler diyor. DEMEK Kİ MÜMİNUN 34. AYETTE ALLAH, İNKÂRCILARI UYARIYOR VE ATALARINIZIN BEŞERİ YALANLARINA UYARSANIZ, ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. Bu ayeti daha iyi anlayabilmemiz için öncesindeki ayetlerle birlikte anlamaya çalışalım. Müminun suresi 32. ayetinde Allah şöyle bir ayet gönderiyor. “ONLARA İÇLERİNDEN, “ALLAH’A KULLUK EDİNİZ, SİZİN O’NDAN BAŞKA HİÇBİR İLAHINIZ YOKTUR, SAYGI DUYMUYOR MUSUNUZ?” DİYEN BİR RESUL GÖNDERDİK.” Bu ayetin bu uyarının sonunda, inkârda ısrar edenler ne demişti 33. Ayetinde hatırlayalım. “BU DA SİZİN GİBİ, İNSANDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. YEDİĞİNİZDEN YİYOR, İÇTİĞİNİZDEN İÇİYOR.” Şimdide 34. ayete bakalım, acaba bu ayette söylenen sözleri Allah mı söylüyor, yoksa inkârda ısrar edenler mi? Bunları söyleyenler inkârda ısrar edenler. Hemen devamında ise Allah bu sözleri söyleyenlere cevap veriyor ve “KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” Diyerek atalarının bunca yalan ve iftiralarına inanan bu insanlara Allah, sizin söyledikleriniz sizin gibi bir beşerin sözleridir diyor. Eğer bir beşerin sözlerine inanırsanız, mutlaka kaybeder ve ziyana uğrarsınız diye de açıklama yapıyor. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜNÜN TEBLİĞ ETTİĞİ SÖZLER/AYETLER ONUN KENDİ SÖZLERİ DEĞİL, ALLAH IN SÖZLERİ/AYETLERİDİR. Onun için Allah güvenilecek Veliniz yalnız benim, sakın veliler edinip ardı sıra gitmeyin, Kur’an ın ipine sarılım, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim uyarısını yapıyor. Ne yazık ki bizler, inançlarımıza uygun düşmeyen ayetlerin anlamlarını bile değiştirmeye, başka anlamlar vermeye çalışıyoruz. Tabi kaybedenlerden olduğumuzun farkında bile olamıyoruz. Allah Enbiya suresi 10. ayetinde, “Andolsun, SİZE ÖYLE BİR KİTAP İNDİRDİK Kİ, SİZİN BÜTÜN ŞEREF VE ŞANINIZ ONDADIR.” Dediği halde, hala güveneceğimiz itaat edeceğimiz rehberler, veli kişiler aramaktan çekinmiyor, hatta Allah ın Resulünün adını kullanarak, Kur’an ın hiç bahsetmediği, onaylamadığı sözleri ona isnat ederek, atalarımızın rivayet-sanı inançlarını yaşamak adına, ayetlere yanlış anlamlar bile vermekten korkmuyoruz. Müminun suresi 34. ayetinde geçen, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ KAYBEDENLERDEN OLURSUNUZ sözünün Allah a ayet olduğunun, bir başka ayet ile de kanıtlamak istiyorum. Çünkü Kur’an, kendisini anlatan ve açıklayan eşsiz bir nurdur. “BİZ, SENDEN ÖNCE HİÇBİR RASÛL VE NEBİ GÖNDERMEDİK Kİ O, BİR TEMENNİDE BULUNDUĞUNDA, ŞEYTAN ONUN DİLEĞİNE İLLE DE BEŞERİ ARZULAR KATMAYA KALKIŞMASIN. NE VAR Kİ ALLAH, ŞEYTANIN KATACAĞI ŞEYİ İPTAL EDER. SONRA ALLAH, KENDİ AYETLERİNİ SAĞLAM OLARAK YERLEŞTİRİR. Allah, bilendir; hikmet sahibidir.” (Hac 52) Bakın Allah ın vahyinin dışında, beşeri kişilere ve onların sözlerine Kur’an dan delilsiz ve kanıtsız uymanın ne kadar yanlış olduğunu söylüyor. ALLAH GÖNDERDİĞİM RESULLERİME BİLE, ŞEYTAN MÜDAHALE EDEREK, DÜŞÜNCELERİNE BEŞERİ ARZULAR KATTIĞINI BİLDİRİYOR. Ama Allah görev verdiği Elçisini sürekli izleyip, ikaz edip, vahyin asla değişmeden tebliğini bizzat sağladığını ve şeytanın görev verdiği Resulünün düşüncelerine müdahale etmesine izin vermediğini bildiriyor. ONUN İÇİN ALLAH, DÜŞÜNMEDEN KESİN KANIT OLMADAN, ATALARINIZIN İNANCINIZI YAŞAYABİLMEK İÇİN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE UYARSANIZ, ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Mümin suresi 83. ayette bakalım şimdide. “RESUL ONLARA APAÇIK BİLGİLER GETİRİNCE, ONLAR KENDİLERİNDE BULUNAN BEŞERİ BİLGİYE GÜVENDİLER (onu alaya aldılar). Alaya aldıkları şey kendilerini boğuverdi.” (Mümin 83) Bakın Resul, nereden apaçık bilgileri getiriyormuş? Elbette Allah dan. DEMEK Kİ BİZLER RESULE DEĞİL, ONUN GETİRDİĞİ VAHYE UYUYORUZ. Resul apaçık bilgiler/ayetler getirdiğinde, inkarcılar kendilerinde bulunan beşeri rivayet batıl bilgilere güvenip inandıkları için, Resulün Allah dan getirdiği vahyi alaya aldılar diyor. Demek ki Müminun suresi 34. ayetinde Allah, inkârda ısrar edenlere karşı, sizin beşeri sözleriniz birer iftiradır. Kendiniz gibi bir beşere uyarsanız, ziyana uğrarsınız diye bizzat Allah uyarıyor. BU GERÇEĞİ KABULLENMEKTE ZORLANANLAR, BU SÖZLERİ İNKÂRCILAR ALLAH IN ELÇİSİNE SÖYLÜYOR DİYEREK, BÜYÜK BİR GERÇEĞİN ÜSTÜNÜ ÖRTÜYORLAR. Bu konuda bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Çünkü Allah Elçime uymak bana uymak gibidir dedikten sonra, birçok ayetinde Resulüm sizleri benim vahyimle uyaracak, asla kendisinden hiçbir şey ilave etmeyecek, hatta kendince şunlarda Allah ın emri demiş olsaydı, onun şah damarını keserdik diye uyardığını, lütfen unutmadan konuyu anlamaya çalışalım. KUR’AN A UYAN, RESULÜNE UYMUŞ, ONUN YOLUNDAN GİDİYOR DEMEKTİR. Kehf 110: DE Kİ: BEN, YALNIZCA SİZİN GİBİ BİR BEŞERİM. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. Bakın Allah, Elçisinin ne söylemesini istiyor. Bende sizin gibi bir beşerim. Çünkü benim söylediklerim, sizlerin yaşadığınız gibi atalarının beşeri sözleri değil, Allah ın sözleri/ayetleridir. Ben sizleri bana değil, Allah a uymaya, ona itaat etmeye davet ediyorum. Yani hepimizin ilahı tektir ve yalnız Allah a ibadet eder, yalnız ondan yardım dileriz, diye de açıklama getiriyor. TÜM BU BİLGİLERDEN SONRA, ÇOK AÇIK ŞUNU ANLIYORUZ. ALLAH MÜMİNUN SURESİ 34. AYETİNDE YAPTIĞI UYARIYI BİZLERE AÇIKLIYOR VE ALLAH DAN BAŞKA HİÇ KİMSE DİNDE HÜKÜM KOYAMAZ, YANİ HÜKÜM KOYMAK ALLAH A MAHSUSTUR VE UYACAĞIMIZ, İTAAT EDECEĞİMİZ YALNIZ ALLAH TIR, ONUN VAHYİ KUR’AN DIR. SAKIN ATALARINIZIN UYDURMA RİVAYET BEŞERİ SÖZLERİNE İNANARAK, KAYBEDENLERDEN OLMAYIN DİYOR. Dilerim batıl ve rivayetlerin etkisinde kalmadan, Allah ın ipine sarılan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
MÜMİNUN SURESİ 34. AYETİ, NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Müminun suresi 34. ayet olacaktır. Bu ayetin bizlere neler anlattığını, eğer doğru anlayabilirsek, günümüzde izlenen yanlış yol ve yönteminde farkında olabiliriz. Önce ayeti yazalım, daha sonrada birlikte ayet üzerinde düşünelim Müminun 34: ANDOLSUN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ.” (Diyanet meali) Ayeti okuduğunuzda, hemen aklınıza şöyle bir soru geldiğine eminim. İyide bizlerde bizim gibi beşer olan, Allah ın Resulüne uyuyor ona itaat etmiyor muyuz? Gerçektende ilk okuduğumda benimde aklıma bunlar geldi. Bu ayette Allah neyi kast ediyor ve hangi konuda bizlerin dikkatini çekerek uyarıyor ve itaat konusunda nasıl bir ikazda bulunuyor şimdide onu anlayabilmemiz için, bu ayetin bir öncesindeki ayete bakalım. Müminun 33: İnkâr eden ve âhiret buluşmasını yalanlayan kavminin ileri gelenleri ve kendilerine dünya hayatında nimet verdiklerimiz, şöyle dediler: “BU DA SİZİN GİBİ, İNSANDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. YEDİĞİNİZDEN YİYOR, İÇTİĞİNİZDEN İÇİYOR.” (Bayraktar Bayraklı) Ayete dikkat ettiyseniz, bazı kişiler daha öncede Allah ın gönderdiği dinin emirlerine uymayan, tam tersi düşünceleri topluma anlatan, hatta tekrar dirilmeye ahiret gününe inanmayan kişiler, buda sizin gibi insandan başka bir şey değil. Yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor diye, Allah ın Elçisinin tebliğ ettiği vahyi küçümseyerek, inanılmamasını istiyorlar. Hatta bu ayetin devamında yani 35. ayetinde de bakın ne diyor. “O SİZE, ÖLÜP DE TOPRAK VE KEMİK YIĞINI HALİNE GELMİŞKEN, TEKRAR DİRİLECEĞİNİZİ Mİ SÖYLÜYOR?” Dikkat ettiyseniz tebliğ edilen konu, aslında bir beşerin sözleri değil, Allah ın sözleri. YANİ İTAAT EDİLECEK SÖZLER, ALLAH IN VAHYİ. Önce bu gerçeğin altını çizelim ki 34. ayeti doğru anlayalım. ALLAH İNKARDA ISRAR EDENLERİ UYARIYOR VE BU SÖYLEDİKLERİNİZ EDİNDİĞİNİZ VELİLERİN SİZE ANLATTIKLARI, BİR BEŞERİN YALANLARIDIR. EĞER BU YANLIŞLARA UYARSANIZ ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. YANİ TEKRAR ETMEK İSTİYORUM, ALLAH İNKÂRCILARI UYARIYOR, VAHYİME UYUN, BİR BEŞERE UYMAYIN DİYOR. ÇÜNKÜ RESLÜMÜN SİZLERE ANLATTIKLARI, TEBLİĞ ETTİKLERİ KENDİSİNİN SÖZLERİ DEĞİL, BENİM VAHYETTİĞİM AYETLER/SÖZLERDİR DİYOR. Bahse konu ayetin öncesindeki ayetleri okuduğumuzda, onlara Allah kendi aralarından elçi gönderip, YALNIZ ALLAH A KULLUK EDİN, Allah a itaat edin diye ikaz etmiştik diye uyarıldıklarından bahsediyor. Atalarının inancını takip edip, Allah ın elçisinin tebliğini görmezden gelenler, Elçinin tebliğini yalanlamaya çalışanlara Allah ikazda bulunuyor ve 34. ayette bu toplumu uyarıyor ve sizlerin uydurduklarınız, atalarınızın beşeri yalanlarıdır diyor. Çünkü onlar Elçinin tebliğine karşı, bu sözleri söyleyen, sizin gibi bir insandır diyor ve onun sözlerine inanılmaması gerektiğini bildiriyor. ALLAH DA BU SÖYLEDİKLERİNİZ EDİNDİĞİNİZ VELİLERİN SİZE ANLATTIKLARI, BİR BEŞERİN YALANLARIDIR. EĞER BU YANLIŞLARA UYARSANIZ ZİYANA UĞRARSINIZ DİYOR. YANİ ALLAH İNKÂRCILARI UYARIYOR, VAHYİME UYUN, BİR BEŞERE UYMAYIN DİYOR. ÇÜNKÜ RESLÜMÜN SİZLERE ANLATTIKLARI, TEBLİĞ ETTİKLERİ KENDİSİNİN SÖZLERİ DEĞİL, BENİM VAHYETTİĞİM AYETLER/SÖZLERDİR DİYOR. Kur’an da İsra suresi 91–92–93. ayetleri hatırlayınız lütfen. Bu ayetlerde iman etmekte zorlananlar ne diyorlardı. “SENİN BİR HURMA BAHÇEN VE ÜZÜM BAĞIN OLMALI; ÖYLE Kİ İÇLERİNDEN GÜRÜL GÜRÜL IRMAKLAR AKITMALISIN. YAHUT İDDİA ETTİĞİN GİBİ, ÜZERİMİZE GÖKTEN PARÇALAR YAĞDIRMALISIN VEYA ALLAH’I VE MELEKLERİ GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNE GETİRMELİSİN. YA DA ALTINDAN BİR EVİN OLMALI VEYA GÖĞE ÇIKMALISIN. BİZE, OKUYACAĞIMIZ BİR KİTAP İNDİRMEDİĞİN SÜRECE, GÖĞE ÇIKTIĞINA DA ASLA İNANMAYIZ.” Demek ki inkârcılar Allah ın Elçisini, kendileri gibi bir beşer olduğu için kabul etmek istemiyorlar, ondan olağan üstü şeyler bekliyorlar. 93. ayetin sonunda ise Allah, Elçisine bakın ne söylemesini istiyor bunları söyleyenlere. “DE Kİ: “RABBİMİ TENZİH EDERİM. BEN, SADECE BEŞER BİR RESULÜM.” Hatırlatırım, Resul Elçi demektir. Elçide aldığı bilgileri, asla değiştirmeden olduğu gibi ileten anlamındadır. Verdiğim bu örnek ayetlerden sonra, şimdi gelelim Müminun suresi 34. ayete. Çünkü bu ayeti okuduğumuzda Allah, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, onun sözlerine uyarsanız mutlaka ziyana uğrarsınız, yanlış yola saparsınız diyordu. İlk okuduğumuzda bizde, bizim Resulümüzde beşer ama bizler ona itaat ediyoruz diye düşünmüştük. Sizce bu açıklamalardan ve örneklerden sonra bizler, RESULE Mİ İTAAT EDİYORUZ, YOKSA ONUN TEBLİĞ ETTİĞİ ALLAH IN VAHYİNE Mİ İTAAT EDİYORUZ, NE DERSİNİZ? İşte bu sorunun cevabını doğru veren, Allah ın yolunu en doğru izliyor ve Allah ın Resulünün tebliğ ettiğine itaat ediyor demektir. Resulümde sizler için güzel örnekler vardır der Allah, peki neden? Çünkü Resul hurafe ve batıldan uzak, yalnız Allah ın vahyine itaat ediyor da ondan. Bazı arkadaşlarımız bu yazdıklarımı okuyunca, sen sünnet inkârcısısın, Allah ın Resulüne de Allah itaati emrediyor, Resule itaat Allah a itaat etmektir diye Kur’an da geçiyor diyenler olacaktır. Bunları söyleyenleri ben çok iyi biliyorum. Bu makalemin aslında konusu, bu yanlış düşüncelerin, ne denli bizleri hataya götüreceğinin anlaşılması adınadır. Önce Allah, kendiniz gibi bir beşere itaat etmeyin sözünde geçen, İTAAT kelimesi ne anlama geliyor onu doğru anlayalım. İTAAT BOYUN EĞME, BUYRUĞA UYMA ANLAMINDADIR. ALLAH IN ELÇİSİ YALNIZ ALLAH IN VAHYİ KUR’AN A İTAAT ETMİŞ, YANİ BOYUN EĞİP ALLAH IN BUYRUĞUNA UYMUŞSA, BİZLER HALA NASIL OLURDA ALLAH IN BUYRUĞUNU, VAHYİNİ TEBLİĞ EDEN ALLAH IN RESULÜNÜN DE UYMAMIZ GEREKEN BUYRUKLARI VARDIR, ONUN HADİSLERİNE DE BİZLER BOYUN EĞMELİYİZ DERİZ. Allah ne diyordu Müminun 34. ayetinde hatırlayalım. “ANDOLSUN, KENDİNİZ GİBİ BİR BEŞERE İTAAT EDERSENİZ, MUTLAKA ZİYANA UĞRARSINIZ” Demek ki bizler Resulünün özel, kendi şahsi sözlerine itaat etmiyoruz. Allah ın görevlendirdiği ve kullarıma tebliğ et dediği, vahyine/ayetlerine itaat ediyoruz. Çünkü Allah ın Resulü Kur’an da ne diyordu, kendi görev ve sorumluluğu ile ilgili, onları da hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah Elçisine verdiği görev, kendisinden asla hiçbir sözü ilave etmeden, Allah ın vahyi Kur’an ı tebliğ etmek. ONUN İÇİN ALLAH, ELÇİME UYAN BANA UYMUŞ GİBİDİR DİYOR. Çünkü Allah Elçisinin her anını kontrol ediyor, hatta yanlışında gerekirse ikaz ediyor ve bunları Kur’an a bile geçiriyor. DEMEK Kİ BİZLER ALLAH IN ELÇİSİNİN ŞAHSINA DEĞİL, ALLAH IN TEBLİĞ ETMESİNİ EMRETTİĞİ KUR’AN A, YANİ AYETLERİNE İTAAT EDİYORUZ. Bu gerçekleri görmek istemeyen, üstünü örterek atalarının rivayet inançlarını din diye yaşamaya devam edenlere, elbette sözüm yok. Çünkü herkes kendi imtihanını kendisi yaşar. Ama hatırlatmak isterim, imtihan olduğumuz ve kulpuna sarılacağımız tek kitap, Kur’an olduğunu Allah açıkça bildiriyor ve sakın emin olmadığın bilgilerin, rivayet ve sanı sözlerin ardına düşmeyin, hesabını sorarım diye de uyarıyor. Dilerim Kur’an gerçeklerinin farkında olan, Allah ın azınlık, halis sevgili kullar arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİZLER SANIRIM, İSLAM VE İMAN ARASINDAKİ BAĞLANTIYI, DOĞRU KURAMIYORUZ.
Bizler İslam ve İman dendiğinde ne anlıyoruz? Bu iki kelime birbirinden ayrılabilir mi, yoksa birbiriyle bütünleşmesi gereken bir anlamı mı var. Gelin bu konuyu birlikte, anlamaya çalışalım. Bir arkadaşımız, Ankebut 51. ayetinde Allah ın, “KENDİLERİNE OKUNAN KİTABI, SANA İNDİRMİŞ OLMAMIZ ONLARA YETMEDİ Mİ?” Ayetini kast ederek, bakın bana nasıl bir cevap vermiş. “AYETTE İSLAM I YAŞAYABİLMEK ADINA DEĞİL, İMAN ETMEK İÇİN KURANIN YETECEĞİNİ SÖYLER.” Bu sözlerden anlaşılıyor ki, bizler İslam ı ve onu yaşayabilmemiz yani İman edebilmemizin yol ve yöntemini, sanırım doğru anlayamadık, ya da anlamak işimize gelmiyor gibi görünüyor. İMANIMIZI KALBİMİZE İNDİRMEK, ONU YAŞAMAKLA OLUR. YAŞAMADIĞIMIZ HAYATA GEÇİREMEDİĞİMİZ İMAN, SÖZDE KALMIŞ BİR İMANDIR. Siz yazdığım ayetten, Kur’an ın İslam ı yaşayabilmek adına değil de, yalnız sözde iman etmek için mi Kur’an ın yeteceğini, Allah ın söylediğini anladınız? GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLMAMIZ İÇİN, İSLAM I HAYATIMIZA GEÇİRECEĞİMİZ TÜM BİLGİLERE DE KUR’AN DA SAHİP OLMALIYIZ Kİ, GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLABİLELİM. ÇÜNKÜ KUR’AN ALLAH IN KORUMASINDA. Allah ın korumasında olmayan rivayetlerden, İslam ı yaşayabilmemiz için detaylı bilgileri öğreneceğimize nasıl inanırız. ALLAH IN RESULÜ, BEN YALNIZ KUR’ANA İMAN EDERİM DİYORSA, BİZLERİDE KUR’AN A DAVET EDİYORSA, NASIL OLURDA KUR’AN IN DETAYSIZ, AÇIKLANMAMIŞ OLDUĞUNA İNANIRIZ. İsterseniz önce İslam ve iman kelimelerinden ne anlamalıyız, onu anlamaya çalışalım, çünkü birbirine bağlantılı bir kelime. Eğer birisini eksik yaparsak, diğerini etkiler. İSLAM TESLİMİYET, YANİ YALNIZ ALLAH A TESLİM OLAN ANLAMINDADIR. Tabi Allah ın dininin ismi de İslam dır. Yalnız Allah a teslim olanlara da Müslüman denir. Din adına Allah dan başkasına da muhtaç oluyorsak, onun sözlerine de teslim oluyorsak, bu durumda yalnız Allah a teslim olmuyoruz demektir. Peki iman etmek dediğimizde, ne anlamalıyız. “İMAN DİNİN ORTAYA KOYDUĞU DOGMALARA İNANMA, DİNSEL İNANIŞ ANLAMINDADIR,” Dogma kelimesi ise, “DOĞRULUĞU DENEYDEN GEÇİRİLMEDEN, SINANMADAN KABUL EDİLEN, OLDUĞU GİBİ BENİMSENEN VE BİR ÖĞRETİNİN YA DA ÜLKÜNÜN DAYANAĞI YAPILAN SAV.” Anlamına gelir. Sizce Allah ın koyduğu dogmaların, hükümlerin dışında, İslam dininde hiç tartışmadan, itiraz etmeden, Allah ın koymadığı beşerin koyduğu dogmalarında dinin emri ya da ayetlerin detayı, açıklanmış hali olabileceğine, nasıl inanırız? EĞER İNANIRSAK, ALLAH IN YANINDA DİNE DOĞMALAR/KANUNLAR KOYABİLECEK, BEŞERİ İLAHLAR EDİNMİŞ, ONLARADA İMAN ETMİŞ OLURUZ. Gerçek İman yalnız, Allah a ve onun kanunlarına uymakla yaşanır. Gelin şimdi, bu bilgiler ışığında düşünelim arkadaşımızın sözlerini. Allah İslam adı altında bir din gönderiyor ama bu dini yaşayabilmemiz adına gerekli detaylarını göndermiyor, ama gönderdiği Kur’an ın iman için yeteceğini bildiriyor. Bu düşünce, ne akla nede Kur’an a asla uymaz. Allah yalnız kendisine boyun eğmemizi istiyorsa, nasıl olurda gönderdiği İslam ın, dinin yaşanması adına gerekli detaylarını da göndermez. Gerçek iman edebilmemiz için, İslam ı nasıl ve ne şekilde yaşamamız gerektiğinin detaylarını da Allah göndermiş olmalı ki kitabında, O imanı kulları yaşayabilsin. ELBETTE TÜM DETAYLARI, KOLAYLAŞTIRMIŞ BİR ŞEKİLDE GÖNDERDİĞİNİ, BİZLERE KUR AN DA BİLDİRİYOR. Öyle yanlış bir inancımız var ki, Allah Elçisine Kur’an ı vahyetmiş, detaylarını ve İslam ı nasıl yaşayacağımızı Kur’an da detaylı açıklamamış, bunu Elçisinin açıklamasına bırakmış, ümmetine O öğretmiştir deniyor. Bizlerde yüzlerce yıldır Müslümanlar, birbirinden bu detayı öğreniyor ve yaşıyoruz diye inanılmaktadır. Bu düşünce akla ve mantığa aykırı olduğu gibi, Kur’an ın tamamına da aykırı olduğunu, ancak dikkatle ve anlayarak düşünerek Kur’an ı okuyan anlayabilir. BİR BİLGİNİN HATASIZ, YANLIŞ BİLGİLER KARIŞMADAN, BU YOLLA BİZLERE ULAŞACAĞINA NASIL İNANIRIZ? Bunu yapamıyorsa, batılın ve hurafenin yarattığı bir inancı yaşayarak, Allah ın huzuruna gider. ALLAH SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM, SAKIN EMİN OLMADIĞIN BİLGİNİN ARDINA DÜŞMEYİN HESABINI SORARIM DİYECEK, DAHA SONRADA İSLAMIN HAYATA GEÇİRLİP, GERÇEK İMAN EDENLER OLMAMIZ İÇİN, BİZLER BU BİLGİLERİ HESABA ÇEKİLECEĞİMİZ KUR’AN DAN DEĞİLDE, DİLDEN DİLE DOLAŞAN RİVAYETLERDEN Mİ ÖĞRENECEĞİZ. ALLAH, AKIL FİKİR VERSİN DEMEKTEN BAŞKA SÖZÜM YOK. Kur’an ı dikkatle ve anladığı dilden düşünerek okuyan bir Müslüman şunu çok iyi bilir. ALLAH KENDİ KOYDUĞU DOGMALARIN/KANUN VE HÜKÜMLERİN DIŞINA ÇIKMAMIZA İZİN VERMEZ. ÇÜNKÜ YALNIZ ALLAH KENDİ KOYDUĞU KURALLARIN HAYATA GEÇİRİLMESİNİ EMREDER. BAŞKA DOĞMALARA, KURALLARA UYMAMIZI YASAKLAR. ÇÜNKÜ DİNİN SAHİBİ ALLAH TIR. ALLLAH BEN HÜKMÜME HİÇ KİMSEYİ ORTAK ETMEM DİYE BİZLERİ UYARMIŞTIR. KUR’AN IN SINIRLARINI AŞMAYIN DİYE İKAZ EDEN ALLAH, AÇIKLAMADIĞI, DETAY VERMEDİĞİ HÜKÜMLERDEN, NASIL OLURDA HESAP SORAR. Allah her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle açıkladık, Kur’an ı açıklamak bizim görevimizdir diyecek, ama hükümlerini detaylı açıklamayacak öylemi? Bu uyarıları alan bir Müslüman, nasıl olurda Kur’an da her bilgi detaylı yoktur der. ALLAH BEDEVİ ARAPLARA KUR’AN DA, İMAN ETTİK DEDİLER AMA İMAN KALPLERİNE YERLEŞMEMİŞ DİYE UYARIR. Bunun nedeni batıl ve hurafeler ile inançlarını yaşamaya devam ettikleri, Allah ın indirdiği vahyi gereği gibi yaşamadıkları için olduğu anlatılır. Çünkü iman Allah ın koyduğu kural ve kanunlarının dışına çıkmamak, yalnız onun vahyine sarılmakla yaşanır. Eğer Kur’an ın sınırlarını aşıyorsanız, O iman kalplerimize yerleşmemiş demektir. Kur’an ın hiç bir yerinde Allah, Kuran dışı kaynaklara yönlendirmez bizleri. Tam tersine, YALNIZ KURAN IN İPİNE SARILMAMIZI EMREDER. Allah bizlerin Kur’an a sarılmamızı emredip, Kur’an ı açıklamak bizim görevimiz diyorsa, mezheplerin, rivayetlerin ve batıl inançların dine yaptığı ilaveleri Kur’an da göremediğimizde, lütfen Kur’an dinimizi yaşayabilmemiz için yeterli değildir demeyelim. Allah ın huzurunda hesap veremeyiz. Lütfen şunu asla unutmayalım, GERÇEK İMAN EDENLERDEN OLMAK İSTİYORSAK, ALLAH IN ÖNERDİĞİ GİBİ, YALNIZ KUR’AN A SARILMALIYIZ. İSLAM I ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ HAYATIMIZA GEÇİRMEK İSTİYORSAK, YİNE ALLAH IN DOGMALARININ/HÜKÜMLERİNİN DIŞINA ÇIKMADAN, ONUN AÇIKLADIĞI VE DETAYLANDIRDIĞI KANUN VE KURALLARI DİN DİYE YAŞAMALIYIZ. KUR’AN IN DIŞINDA DİNE YAPILAN HER İLAVE, DİNİ ZORLAŞTIRIR VE BİZLERİN İSLAM DİNİNDEN YAVAŞ YAVAŞ UZAKLAŞMAMIZA NEDEN OLUR. BUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 183 VE 187. AYETLERİ NASIL ANLAMALIYIZ?
Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Bakara suresi 183 ile 187. ayetler arasında geçen, ORUÇ konusu ile ilgili ayetler olacak. Önce Bakara suresi 183. ayeti hatırlayalım. “EY İMAN EDENLER! ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINMANIZ İÇİN ORUÇ, SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDIĞI GİBİ, SİZE DE FARZ KILINDI.” (Bakara 183) Ayette çok açık bir bilgi veriyor Allah bizlere ve diyor ki, Allah a karşı gelmekten sakınmanız için, ORUÇ SİZDEN ÖNCEKİ TOPLUMLARA FARZ KILINDIĞI GİBİ, SİZLEREDE FARZ KILINDI. Siz bu ayetten ne anladınız? Sizden önceki toplumlara da Orucu emretmiştim, Orucun nasıl tutulduğunu, şartlarını onlardan öğrenin ve orucu tutmaya başlayın diye emretmiştir diye mi anladınız, yoksa Allah bu ayette, geçmiş Kitap ehline de Orucu emretmiştim, size de emrediyorum diyerek, daha sonraki ayetlerde Oruç hakkında detaylı bilgileri mi veriyor, ne dersiz? Allah sizce açıklamayıp, detay vermediği bir emri verip, detayını geçmiş toplumlardan öğrenin der mi? Allah yoldan sapmış Allah ın emrettiği gibi oruç tutmayan, namaz kılmayan yada Haccı atalarının kendi batıl kurallları ile yapan bir toplumu örnek gösterir, onlar gibi oruç tutmaya başlayın diyeceğine nasıl inanırız. Allah daha önce gönderdiği vahiy bozulduğu için, yeni Resul ve yeni bir kitap gönderiyor. BU DURUMDA ALLAH ÖNCE KİTAP EHLİNE BAKIN, ONLAR NASIL ORUÇ TUTUYORSA SİZDE TUTUN DEMESİ MÜMKÜN DEĞİL. ÇÜNKÜ ORTADA NEREDEYSE ALLAH IN İNDİRDİĞİ DİN KALMAMIŞ, YAŞANMIYOR Kİ ONLARA SORUP, ORUÇ NASIL TUTULUR ÖĞRENSİNLER. Konuyu detaylandırmaya devam edelim ki, sorumuza doğru cevap bulalım. Devamındaki 184. ayetinde de, farz kılınan orucun detaylarından bahsediyor ve oruç sayılı günlerdir, hasta ya da yolculuk halinde tutamadığı günler kadar başka günlerde tutsun. Oruca gücü yetmeyenler, yani sürekli rahatsız tutamayacak durumda olanlar, yoksulu doyuracak Fidye versin bilgisini de veriyor. Ayetin sonunda da, orucun bizler için çok hayırlı, faydalı olacağı bildiriliyor. Bakara 185. ayetinde de, Allah Oruç konusunda detay vermeye devam ederek, Kur’an ın Ramazan ayında indirildiğini, bu aya ulaşanların bu ayı oruçlu geçirmesi gerektiği açıklaması yapılıyor. Yine hasta ve yolcu olanların bu ay bitiminde tutamadığı günler kadar tutması gerektiği bilgileri veriliyor. Allah zorluk değil kolaylık sağlar diye de açıklama yapıyor. Bakara 186. ayetinde de tüm bu açıklamalardan sonra, Kullarım benim davetime uysunlar, bana güvensizler ki doğru yolu bulabilsinler diyor. Buraya kadar her şey çok normal. Gördüğünüz gibi Allah ORUÇ emrini veriyor ve gereken açıklamaları, detaylı bir şekilde yapıyor. ELBETTE YERİNE GETİRMEMİZ GEREKEN BİR EMİR VERDİYSE ALLAH, HAYATA GEÇİREBİLMEMİZ İÇİNDE, DETAYLI BİLGİ VERMESİ GEREKİR. Nasıl salât edin, zekât verin, Hacca gidin emrini verdikten sonra, geçmiş toplumlara da bunlar farzdı, onlar nasıl uyguladıysalar öyle yapın demeden, bizzat sorumlu tutacağına hükmettiği Kur’an da bu konular da yeterli detayı verdiği gibi, Oruç konusunda da gereken bilgileri bizzat veriyor. Şimdide gelelim Bakara suresi 187. ayete. Çünkü makalemin asıl konusu, bu ayette geçen bir konuyla ilgili. Önce ayeti yazalım. “ORUÇ GECESİNDE KADINLARINIZA YAKLAŞMAK SİZE HELÂL KILINDI. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. ALLAH SİZİN KENDİNİZE KÖTÜLÜK ETTİĞİNİZİ BİLDİ VE TÖVBENİZİ KABUL EDİP BAĞIŞLADI. ARTIK RAMAZAN GECELERİNDE HANIMLARINIZA YAKLAŞIN VE ALLAH’IN SİZİN İÇİN TAKDİR ETTİKLERİNİ İSTEYİNİZ. Sabahın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz, sonra akşama kadar orucu tamamlayınız. Mescitlerde itikâfa çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyiniz. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayınız. İşte böylece Allah, ayetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.” Bakara 187 Ayeti, diğer ayetlerin devamında okuduğunuzda, bu ayetten de çok açık şunu anlıyoruz. Geçmiş toplumlara yani diğer Kitap Ehline Oruç emredilirken, orucun tutulacağı koşullar arasında, demek ki eskiden oruç gecelerinde eşlerin cinsel ilişkileri de yasakmış. Ama Allah Kur’an indirilirken, ORUÇ emrinin detaylarını bizlere anlatırken, bu hükmü değiştiriyor ve bundan böyle sizler oruç tutarken, artık Oruç gecelerinde bu yasağı kaldırıyorum, nesih ediyorum ve eşlerinizle birlikte olabilirsiniz diyor. AYETİN DEVAMINDA DA YİNE, ORUCUN BAŞLADIĞI VE BİTTİĞİ NOKTALARIN DETAYINI BİLDİRİYOR BİZLERE. İyide bunu anlamayacak ne var, neden bu ayetleri makalenizin konusu yaptınız diyebilirsiniz. Bazı kişiler bu ayetleri topluma anlatırken, şöyle açıklama yapıyorlar. Oruç emri Müslümanlara Bakara suresi 183. ayetle emredilmiş ve bu ayette, SİZDEN ÖNCEKİLERE FARZ KILINDIĞI GİBİ SİZE FARZ KILNDI DENİYOR, BU DURUMDA MÜSLÜMANLAR BAKARA SURESİ 187. AYET GELENE KADAR, ORUÇ GECELERİNDE EŞLERİYLE CİNSEL İLİŞKİYE GİREMİYORLARDI, ORUCU BU ŞEKİLDE TUTUYORLARDI. Allah Bakara suresi 187. ayeti indirdikten sonra, oruç geceleri eşleriyle birlikte olması serbest oldu diyenler var. Peki, bu bilgiyi nereden alıyorlar? Allah ın böyle bir açıklaması Kur’an da yok. Daha da ilginci ve tehlikelisi, Allah çok yakın bir zaman bile geçmiş olsa, ORUÇ ayetinin bu hükmünü NESH etmiştir, hükmünü kaldırmıştır diye topluma anlatanları görüyoruz. Allah değiştireceği bir hükmü, kısa bir zaman için neden emretsin? BU YANLIŞ ÖRNEK DEN YOLA ÇIKARAK, MEZHEPLERİN ÖĞRETİSİ BATIL İNANÇLARINI AKLAYABİLMEK İÇİN, BİRÇOK AYETİN HÜKMÜNÜN KUR’AN DA KALKTIĞINA, NESİH EDİLDİĞİNE İNANILMAKTADIR. AYRICA MEZHEPLERİN, DİNE YAPTIKLARI İLAVELERİ HAKLI GÖSTEREBİLMEK İÇİN, ALLAH GEÇMİŞ TOPLUMLAR NASIL UYGULADIYSALAR ÖYLE YAPIN, EMRİNİ VERMİŞ İZLENİMİ VERİLEREK, KUR’AN IN BAHSETMEDİĞİ ONCA İTİKAT, DİNİN EMRİ GİBİ GÖSTERİLMİŞTİR. Buna inandığımız andan itibaren, Kur’an ın özüne aykırı bir düşünceyi kabul etmiş olacağımız gibi, ayetleri de kendi düşüncelerimiz doğrultusunda, birbirinden ayırmış parçalamış kendimizce anlamlar vermiş ve bazı ayetleri hükümsüz kılmış oluruz. Bakara 85. ayetinde Allah, ”SİZ KİTABIN BİR KISMINA İNANIYOR, BİR KISMINI İNKÂR MI EDİYORSUNUZ?” diye uyararak, bizlerin eksiksiz Kur’an a iman etmemizi emretmiştir. Bakara 183. ayet ile 187. ayetlerin tamamı, ORUÇ ile ilgili gereken detayları veriyor. Birbirinden ayrı asla düşünemeyiz. Yani Allah 183. ayette, geçmiş toplumlara farz kıldığım orucu, bizlere de farz kıldığı bilgisini veriyor ama detayını da bildiriyor. Burada anlatılmak istenen, ORUCUN GEÇMİŞ TOPLUMLARADA, FARZ OLDUĞU BİLGİSİDİR. KUR’AN’DA KİTAP EHLİNİN, ATALARININ İNANCINI DİNE YAPTIKLARI İLAVELERLE ADETA KENDİLERİNE BEŞERİ BİR DİN YARATARAK, YOLDAN SAPTIKLARI ANLATILIR. BU AÇIKLAMALARI YAPAN ALLAH, ONLAR NASIL ORUÇ TUTUYORSA, SİZDE ONLARDAN ÖĞRENİN ORUÇ TUTMAYA BAŞLAYIN DERMİ? Elbette mümkün değil. Açıklanmamış, detay verilmemiş bir emri Allah ın verdiğine nasıl inanırız. Bu ayetinde Allah, Oruç emrini önce veriyor ve diğer ayetlerinde de Orucun detayları hakkında bilgi veriyor. Hatta diyor ki, daha önce Kitap Ehline oruç geceleri eşleri ile birlikte olmak da yasaktı. Ama Allah sizin kendinize, nefsinize kötülük ettiğinizi bildi, yani bu emrimi nefsinize uymayarak yerine getirmediğinizi, zaman zaman gördü ve sizlerin tövbesini kabul edip bağışladı. Artık Oruç gecelerinde sizler eşlerinizle beraber olabilirsiniz, açıklaması yapılıyor. YANİ ORUCUN KURALLARINDA, GEÇMİŞ TOPLUMLARA GEÇERLİ OLAN BİR HÜKMÜ ALLAH, BİZLERE UYGULAMIYOR, NESİH ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. Kur’an içinde, tüm İslam toplumlarını ilgilendiren, bağlayıcı olan hiç bir ayet nesih edilmemiş ve hükmü kalkmamıştır. NESİH, ALLAH IN GÖNDERDİĞİ KİTAPLAR ARASINDA OLMUŞTUR, BUNU KUR’AN DAN ANLIYORUZ. Bakara suresi 106. ayetinde Allah, Biz bir ayetten her neyi nesh eder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz der. Maide suresi 101. ayetinde de, SİZE AÇIKLANDIĞINDA CANINIZI SIKACAK ŞEYLERLE İLGİLİ SORU SORMAYIN. KUR’AN İNDİRİLMEKTE İKEN ONLARI SORARSANIZ, SİZE AÇIKLANIR. ALLAH ONLARDAN VAZGEÇMİŞTİR, NESH ETMİŞTİR DİYE GEÇER. Ne yazık ki buna benzer bazı ayetleri öne sürüp, kendilerince anlamlar verip, şu ayet gelince bu ayetin hükmü kalkmıştır şeklindeki yanlış düşünceler, bizlerin Kur’an ı yanlış anlamamıza neden olmaktadır. Bu düşüncelerimi söylediğimde, bazı kardeşlerim şu örneği veriyorlar Kur’an dan. Mücadele suresi 12. ayetinde Allah, önce şöyle bir ayet indiriyor. “EY İMAN EDENLER! ELÇİ İLE ÖZEL BİR ŞEY KONUŞACAĞINIZ ZAMAN, BU ÖZEL KONUŞMANIZDAN ÖNCE BİR SADAKA VERİN! “ diye ayet indiriyor ama bu hükmü yerine getirmek Müslümanlara zor geldiğinde Allah, bu emrini daha sonraki ayetiyle NESH edip hükmünü kaldırıyor ve bakın ne diyor. “ÖZEL KONUŞMANIZDAN ÖNCE SADAKALARI VERMEKTEN ÇEKİNDİNİZ Mİ? ÇÜNKÜ SADAKA VERMEYİ YERİNE GETİRMEDİNİZ, ALLAH DA SİZİ AFFETTİ.” Bu iki ayet örnek gösterilip, bakın Kur’an içinde de NESH varmış, demek ki diyenleri duyarsınız. Hâlbuki bu ayetleri ile Allah ilk önce Elçisini ikide bir, olur olmaz gereksiz yere evine giderek rahatsız edilmesini engellemek ve de o günkü kullarını bu hükmü ile geçici sınadığını görüyoruz. YANİ BU EMİR TÜM MÜSLÜMANLARI DEĞİL, YALNIZ O GÜNKÜ MÜSLÜMANLARA HİTABEN, ÖZELLİKLE ELÇİSİNİN ÖZEL DURUMU İLE İLGİLİ İNDİRİLMİŞ AYETLEDİR. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜNÜN, BU RAHATSIZLIĞINI DİLE GETİREMEDİĞİ BELİRTİLİYOR ÖZELLİKLE AHZAB 53. AYETİNDE. LÜTFEN ONUDA OKUYUNUZ. Değerli kardeşlerim, lütfen ayetleri anlamaya çalışırken, Kur’an dışı bilgilerin etkisinde kalmadan, Kur’an bütünlüğünde ayetleri anlamaya çalışalım. ÇABA BİZDEN, YARDIM YÜCE RABBİMİZDEN. Dilerim cümlemiz, gönül gözleri Kur’an ile aydınlanan, Allah ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
OKUDUĞUMUZ KİTABIN, KUR’AN VASFINI KAZANABİLMESİ İÇİN, NASIL OKUMALIYIZ?
Günümüzde biz Müslümanların yaptığı en büyük yanlış, Kur’an kelimesinin gerçek anlamını bilmeden Kur’an ı okumamızdan kaynaklanıyor. Daha doğrusu toplumun, Kur’an ı Allah ın istediği gibi anlaşılmasının önüne dini kullanan, ondan faydalanan çıkar çevreleri geçiyor. Bizler hiç araştırmadan, Allah ın vahyi Kur’an ı düşünerek anladığımız dilden okumadan, her söylenenlere inanıyoruz. SANIRIM BU BİZİM KOLAYIMIZA GELDİĞİ İÇİN, ÇABA HARCAMADAN HER SÖYLENENİ DOĞRU KABUL EDİYORUZ. Okuduğumuz kitabın Kur’an olabilmesi için, Allah ın vahyini bizler aracısız okuyup anlayabilmeli, yani tebliğ alabilmeliyiz. Anlayamıyorsak ona Kur’an diyemeyiz. SÖZLERİNİ ANLAYAMADIĞIMIZ, ÜZERİNDE DÜŞÜNÜP HAYATA GEÇİREMEDİĞİMİZ BİR KİTABA, NASIL OLURDA KUR’AN DERİZ. Çünkü Kur’an vahyin bizzat tebliği için indirilmiştir. Tebliğ açıkça gerçekleşmiyorsa, yani anlayamıyorsak ayetlerin ne söylediğini, ona Kur’an dememiz sizce doğru olabilir mi? Çünkü Kur’an ın indiriliş amacı gerçeklemiş demektir. Hâlbuki Allah Kur’an ı indirirken ilk emirlerinden biriside neydi hatırlayalım. Alak 1: YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU! (Diyanet meali) Lütfen bu ayeti devamında bahsedilen konuları da göz ardı etmeden anlamaya çalışalım ayeti. Ayetin devamında hayatın gerçekleri, nasıl yaratıldığımız anlatılıyor. Allah Elçisine, sen Allah ın yarattığı gücü, mucizeleri, delili gör, yani ayetlerimi OKU emriyle Allah, tüm âlemi izle, anla yani oku emri veriliyor. Ayet kelimesi Arapçada, DELİL, AÇIK ALAMET, İŞARET, MUCİZE anlamlarına gelir. Bu ayeti okuduğunuzda şöyle bir soru gelebilir aklınıza. Kur’an yeni indiriliyor, Allah ın elçisi neyi okuyacak? Bu durumda İKRA kelimesine yalnız oku anlamını vermek, büyük hata olur. Allah elçisine, sana vah yettiklerimizi topla ve iyi anla, hayatın gerçekleri ile karşılaştır, daha sonrada kullarıma tebliğ et onlarda bilgi sahibi olsun, gerçeklerle buluşsun emri veriliyor. Bu ayetin asıl amacı, ne yazık ki bizlerden saklanmıştır. Bu ayette Allah elçisine, BENİM SANA VAHYET MEDİĞİM HİÇ BİR ŞEYİ, DİNİN EMRİ DİYE TEBLİP ETME SAKIN DİYOR. Dikkat ettiyseniz ayette okunacak, yani topluma dağıtılıp, tebliğ edilecek olanların, yalnız Allah ın adıyla yani onun emirlerinin anlatılması dağıtılması isteniyor. ELÇİLİĞİNİN DAHA İLK GÜNLERİNDE, BU EMRİ ALAN ALLAH IN ELÇİSİ, KUR’AN DIŞINDA, BUNLARDA BENİM DİNE KOYDUĞUM HÜKÜMLERDİR DERMİ? Kur’an OKUNAN ŞEY anlamına geldiği gibi, toplamak bir araya getirmek anlamlarına da gelir. Peki nasıl bir okuma şekli acaba, anlamını bilmeden de okumak Kur’an anlamında olabilir mi? Kuran kendine başka isimlerde vermektedir. Daha çok birer sıfat olmakla birlikte, Kur an şu kelimeleri de kendisi için kullanır: Hâkim (hikmetlerle dolu), Tenzil (Allah’tan indirilen), Nûr (ışık), Kitap, Furkan (ışıkla karanlığı, iyi ile kötüyü ayıran), Zikir (Allah’ın anılmasını sağlayan). Sizce böyle bir kitap, nasıl okunmalıdır? Bakın Allah Kur’an kelimesiyle bizlere nasıl bir okunan, tebliğ edilen vahiyden, kitaptan bahsediyor onu anlamaya çalışalım. Yusuf 1–2: Elif, lâm, râ. BUNLAR, APAÇIK KİTABIN AYETLERİDİR. AKLINIZI KULLANASINIZ DİYE BİZ ONU ARAPÇA BİR KUR’ÂN OLARAK İNDİRDİK. (Bayraktar Bayraklı meali) Zümer 27–28: ANDOLSUN, ÖĞÜT ALSINLAR DİYE BİZ BU KUR’AN’DA İNSANLAR İÇİN HER TÜRLÜ MİSALİ VERDİK. Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik. (Diyanet meali) Sanırım Allah’ın okumaktan neyi kast ettiğini, şimdi çok daha açık anladık. Allah Arap toplumuna, kendilerine tebliğ edilen Kur’an ayetlerini anlayabilmeleri ve ayetler üzerinde düşünüp, akıllarını kullanabilsinler diye Arap toplumuna, kendi dillerinden indirildiğini söylüyor. İlk ayette dikkat ettiyseniz, önce KİTAP ismini kullanıyor, daha sonrada aklını kullanıp düşünebilmeleri içinde ARAPÇA KUR’AN OLARAK İNDİRDİK DİYOR. BİZLER EĞER KUR’AN I ANLAMADAN, NE OKUDUĞUMUZU BİLMEDEN OKUYORSAK, O ANCAK BİR KİTAP OLABİLİR AMA KUR’AN OLAMAZ. Eğer bizler O kitabı anlayarak ve üzerinde düşünerek okuyabiliyorsak, ALLAH IN VAHYİNİ DÜŞÜNEREK ARACISIZ TEBLİĞ ALABİLİYORSAK, O ancak o zaman Kur’an vasfını kazanmış olur. Ne okuduğumuzun farkında değilsek, bizler O kitaba nasıl Kur’an deriz? BÖYLE BİR OKUMANIN BİZLERE ASLA HİÇ BİR FAYDASI OLAMAZ. BÖYLE OKUMAKLA SEVAPTA KAZANAMAYIZ. ÇÜNKÜ TEBLİĞİ ALAMIYORUZDA ONDAN. Zümer SURESİ 27–28. ayetlerde de aynı konuya açıklık getiriyor. Yemin ederek, Kur’an ın indirilmesinin amacı olarak, ÖĞÜT ALMAMIZ İÇİN ALLAH BİZLERE, HER TÜRLÜ MİSALİ VERDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Eğer anladığımız dilden okumuyorsak, nasıl öğüt alırız. Bu durumda Kur’an ın amacını gerçekleştiremiyorsak, okuduğumuz kitaba nasıl olurda Kur’an deriz. Ayetlerde anlatılmak istenen kitabın Kur’an olabilmesi için, Arapça olması değil, ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUNUP, AYETLERİN TEBLİĞ ALINMASI VE HAYATA GEÇİRİLMESİNDEN BAHSEDİLİYOR. Şimdi hatırlatacağım ayete lütfen dikkat. Nahl 98: Şimdi Kur’ân okumak istediğin zaman, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN. (Elmalı meali) Allah Kur’an okumaya başlamadan önce, bakın ne yapmamızı istiyor. Bu ayet topluma anlatılırken, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, EĞUZUBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİRRACİM diyerek Kur’an ı okumamız gerektiği anlatılır. Hâlbuki Allah bu ayetinde bizlere çok önemli bir uyarıda bulunuyor ve diyor ki, Kur’an ı anlayabilmeniz için, önce kafanızdaki şeytanın ve şeytanlaşmış insanların sizlere anlattığı yalan, yanlış rivayetlerden önce kurtulun, güvendiğiniz veli edindiğiniz kişilere değil, yalnız Allah a sığının ve kafanızı yanlış bilgilerden temizledikten sonra KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAYIN Kİ, KUR’AN I ANLAYABİLESİNİZ. Eğer bunu yapmıyor da, bizlere öğretilen rivayetlerin ışığında Kur’an ı anlamaya çalışırsak, Allah asla Kur’an ı anlayamayacağımızı söylüyor. GÜVENECEĞİMİZ TEK KİTAP, EĞRİYİ DOĞRUDAN AYIRAN KUR’AN DIR, YANİ ALLAH DIR. Hâlbuki bizlere ne öğretildi, rivayet hadisler olmasaydı Kur’an kapalı kalır anlaşılamazdı, demiyorlar mı? İşte tüm bu söylemler, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların aldatmacalarıdır. BUNLARDAN KURTULMAYAN, ASLA KUR’AN I ANLAYAMAZ. BUNU ALLAH SÖYLÜYOR HATIRLATIRIM. Lütfen Allah ın indirdiği kitabı, anladığımız dilden okuyalım. Yoksa Allah ın tebliğini alamayız. Alamadığımız içinde Allah ın gerçekleri ile de buluşamayız. Uydurdukları dinin devam edebilmesi için, toplumun Kur’an ile buluşması engelleniyor. Kur’an her dile çevrilemez deniyor. Hatırlayınız lütfen Zebur da, Tevrat ta, İncil de Kur’an da, o günkü toplumun diliyle indirildi. Ama indirilen kitaplardan, tüm toplumlar sorumluydu. Lütfen Kur’an ın bu konudaki ayetlerini okuyunuz, hepsinde ayetlerin dikkatle, iyice okunup ayetler üzerinde düşünülmesi istenmektedir. Sırf bu ayetler bile, Kur’an ı her toplumun anladığı dilden okuması gerektiğinin apaçık kanıtıdır. Lütfen şu ayete bakar mısınız? “EĞER BİZ ONU BAŞKA DİLDE BİR KUR’AN YAPSAYDIK ONLAR MUTLAKA, “ONUN AYETLERİ GENİŞÇE AÇIKLANMALI DEĞİL MİYDİ? BAŞKA DİLDE BİR KİTAP VE ARAP BİR PEYGAMBER ÖYLE Mİ?” DERLERDİ.” (Fussilet 44) Allah hiçbir kulunun, hesap günü bahane bulmamamsı için, tüm gönderdiği kitapları kendi dilleri ile göndermiş. Eğer göndermeseydik, bizim dilimizde göndermemişsiniz diye bahane bulurlardı diyor. Bu ayetten alacağımız kısadan hisseye gelince. Hani Kur’an gerçeklerini saklayanlar söylüyorlar ya, Kur’an diğer dillere tam olarak çevrilemez diye. Eğer doğru olsaydı, insanlar şunu söyleme bahaneleri olmaz mıydı hesap günü? “ALLAH IM BİZİM DİLİMİZDEN KUR’AN I GÖNDERMEMİŞSİN, BAŞKA DİLEDE TAM ÇEVRİLMİYOR, BU DURUMDA BİZLERİ NASIL SORUMLU TUTARSIN KUR’AN DAN.” İlginç olan, İslam dininde ruhban sınıfı da yok, güveneceğimizin yalnız Allah kendisi yani KUR’AN olduğunu söylüyor. ÇÜNKÜ VELİLER EDİNİP ARDI SIRA GİTMEYİN DİYEN, KUR’AN IN BİZZAT KENDİSİ. Bu durumda eğer Kur’an başka dillere tam ve doğru çevrilmiyorsa, Kur’an ın tüm insanlığa indirildiğini nasıl söyleriz. Lütfen batılın ve şeytanın etkisinde kalan insanların yarattığı dine inanmayalım. ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ, ARACISIZ KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Önümüze çıkartılan, toplumu tedirgin eden kendi dilimize batılın etkisiyle çevrilmiş, birçok Kur’an tercümeleri çıkacaktır. Onlardan korkmayalım, yeter ki Kur’an ı Allah ın dediği gibi, tüm batıl inançlarımızdan kurtularak, yalnız Allah a sığınarak okumaya, anlamaya çaba gösterelim. Çok şükür Kur’an ı doğru tercüme edenler var. Allah onlardan razı olsun inşallah. Aralarında, kendi çıkarlarına alet etmeye çalışarak, tercüme ettikleri ayetleri, inanın zamanla fark edeceksiniz. ÇÜNKÜ ALLAH BU FİTNELERİN OLACAĞINI BİLDİĞİ İÇİN, KUR’AN DA AYNI KONULARI BİRÇOK AYETİNDE FARKLI ŞEKİLDE TEKRARLAMIŞ, İZAH ETMİŞ Kİ, ART NİYETLİ İNSANLARIN İFTİRALARI, AYETLERİ TAHRİF ETTİKLERİ ORTAYA ÇIKSIN. Lütfen unutmayalım, Allah adaletlidir ve yemin ederek bizlere kolaylaştırdığı Kur’an ı gönderdiğini söylüyorsa, bizlerin samimi, içten çabalarımızın neticesinde, Kur’an gerçekleri ile buluşacağımızı unutmayalım. Allah böyle kullarımın gönül gözlerini açarım diyor ve her kulunu gücü nispetinde sorumlu tutacağınıda bildiriyor. Çaba bizden destek Allah dan. ALLAH IN BU YARDIMINI LÜTFEN UNUTMAYALIM VE EMİN OLAMADIĞIMIZ KİŞİLERİN SÖZLERİNE DEĞİL, ALLAH IN SÖZLERİNE KULAK VERELİM. ALLAH İMTİHANIMIZDA, CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
CAHİLİYE TOPLUMUNUN YAPTIĞI YANLIŞLARI YAPMAYA, DEVAM EİDYORUZ.
Günümüzde İslam ı topluma anlattığını zannedenler, Kur’an ı herkesin anlayamayacağını, onu Arapça bilen ilim tahsili yapmış kişilerin ancak anlayabileceğini, Arapçanın da her dile tam çevrilemeyeceğini anlatırlar. Hâlbuki Allah yemin ederek, Kur’an ı kullarım anlayabilsin, hiç kimseye muhtaç olmasın diye kolaylaştırdığını, nice örnekler vererek açıkladığını söyler Kur’an da. İlginçtir rivayet edilen hadislerde günümüze Arapça yazılı olarak gelmiştir ama onu tercüme ederken, hiç kimse farklı tercüme etmez ve Arapça olan hadislerin, tam olarak Türkçeye çevrilemeyeceği de hiç söylenmez. TÜM BU OYUNLAR, YAŞANAN BATIL İSLAMIN AÇIĞA ÇIKMASINI ÖNLEMEK VE KUR’AN IN TABİRİYLE, ATALARININ HURAFE İNANCINI, YAŞAYABİLMEK İÇİNDİR. Sizlere kendisinin akademisyen olduğunu söyleyen bir arkadaşımızın, bana verdiği cevaplardan bazı alıntılar yapmak istiyorum. Çünkü bu düşünce ve zihniyet, yaşanan İslam ın adeta özünü anlatıyor bizlere. Faydası olacağına inanıyorum. “KUR’AN’DA HER ŞEYİ BULAMIYORUZ MAALESEF.. Şunu bulabilir misin diye sormuyorum. Belki o taraklarda bezin bile yok. NOT: Burada ”düşünmeyi başkasına bırakmak’tan peygamberi anlıyorsanız; o zâtın, Allah’ın öğretttiği, edeplendirdiği, âlemlere rahmet kıldığı ”aydınlatıcı bir kandil” olduğunu unutuyorsunuz demektir.” “EVET, BAZI ŞEYLERİ BULAMIYORUZ KUR’ÂN’DA.. ALLAH ONLARI EKSİK BIRAKMADI, PEYGAMBERİNE HAVÂLE ETTİ. AMA TABİÎ Kİ KUR’AN METNİNDE YER ALMADAN, BAŞKA BİR YOLLA/BİLGİ KAYNAKLARIYLA BAZILARINI ONA ÖĞRETTİ; BAZILARINI DA ONUN TAKDİRİNE BIRAKTI.” Bu arkadaşımız hiç korkmadan, hatta birazda üzülerek Kur’an da her şeyi bulamıyoruz maalesef diyebiliyor. Çünkü kendisi mezheplerin ve rivayetlerin, Kur’an dışından dine yapılan ilavelerini Kur’an da bulamadığında, Kur’an ı detaysız ve açıklanmamış görüyor ve MAALESEF diyebiliyor. Yani Kur’an detaylı değil diye, üzülüyor aslında. Ben, Allah ın Resulüne ait olduğunu iddia ettikleri hadislerin, gerçekten kendisine ait olup olmadığını nereden bileceğiz, ya değilse dediğimde ise, sanki Peygamberimize herhangi bir söz söylemişim gibi, Allah ın Resulünün özelliklerini sayıyor bana ve onun bizlerin yerine düşündüğünü ima ediyor. ALLAH IN RESULÜ BİZLER İÇİN ÖRNEKTİR AMA YAŞANTISI VE TAVRIYLA ÖRNEKTİR, ODA KUR’AN DA AÇIKLANMIŞTIR. Yine arkadaşımız, Allah ın Resulüne asla vermediği bir görevi, yetkiyi vererek, Allah Kur’an ı eksik bırakmadı dedikten sonrada, ama bazı konuları Peygambere havale etti diyebiliyor. Açıkça söyleyemiyor, eksik varda, Resulü tamamladı demeye dili varmıyor. ÇOK DAHA İLGİNCİ, ALLAH IN RESULÜNÜN BU DİNİ TAMAMLADIĞINI AMA KUR’AN IN METNİNDE YER ALMADAN, BAŞKA BİR YOLLA BİLGİ KAYNAKLARIYLA ONA ÖĞRETTİ DİYOR. HANİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKİLECEKTİK? HANİ YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILACAKTIK? HANİ KUR’AN DA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK DİYORDU ALLAH. YOKSA BU AYETLERE İMAN ETMİYOR MUYUZ? ÇOK DAHA İLGİNCİ, BAZILARINIDA RESULÜN TAKDİRİNE BIRAKTIĞINI SÖYLEYECEK KADAR, KUR AN DAN UZAK SÖZLERİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMİYOR. YANİ İSLAM, ALLAH VE RESULÜNÜN ORTAK DİNİ ÖYLEMİ? Allah bu düşünce ve inançlardan bizleri korusun. Böyle bir düşüncede ki bir Müslüman a, ne söyleseniz söyleyin sizi dinlemez. NE YAZIK Kİ İSLAM GÜNÜMÜZDE, BU DÜŞÜNCE VE İNANCIN ETKİSİYLE YAŞANIYOR. Hatırlatırım bu arkadaşımız kendisinin, akademisyen olduğunu söylüyor, hatta akademisyen olduğunu söylediği bir cevabından alıntı yapmak istiyorum. ”BEN AKADEMİSYEN OLARAK İNİŞ SEBEBİNİ AÇIKLADIM. İYİCE, DERİNCE-KARŞILAŞTIRMALI OKUYUN AYETLERİ.” Allah ın Kur’an da açıklamadığı iniş nedenlerini arkadaşımız, Kur’an gibi korunan emin bir kaynaktan almış olmalı ki, birde açıkladığını söyleyebiliyor. Hâşâ Kur’an ı adeta tamamlarcasına. Aradan bir müddet geçti, bakın virgülüne bile dokunmadan bana nasıl bir cevap verdi bu arkadaşımız. ”BENİ AKADEMİSYEN SANDINIZ HA. BEN DE SENİ AKLI BAŞINDA, ENGİN DERYA SANMIŞTIM.” Verdiği cevaba çok şaşırıp, yani siz akademisyen değil misiniz dediğimde ise bakın ne cevap verdi. “BENİ AKADEMİSYEN SANDINIZ YA” SÖZÜNDE İĞNELEME VARDI. AKSİNE DURUM YOKTUR.” Yorumunu sizlere bırakıyorum. Çünkü insanlar düşünce ve fikirlerini kabul ettirebilmek için, bazı maskeler takmanın, bazen inandırıcı olacağına inanabiliyorlar. Bu arkadaşımızın da gerçek niyetini, yalnız Allah bilir demek istiyorum. Konumuza devam edelim. Eğer Arapçayı en iyi bilen, Kur’an ı en iyi en doğru anlayabilseydi, bugün İslam ı en doğru, ARAPLAR YAŞIYOR OLURDU. Çünkü toplumun, Kur’an ı anladığı dilden okumasını engellemek için, Kur’an her dile tam çevrilemez, herkes Kur’an ı anlayamaz Arapça bilmek ve ilim tahsil yapmak gerekir diyerek, toplum susturulmakta, anlatılan rivayet ve batıl inançlarını topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. BU İNSANLAR ADETA KENDİLERİNİ, RUHBAN SINIFI İLAN EDEREK, DİNİ TEK ELLERİNE ALMAK İSTİYORLAR. DEMEK Kİ SORUN, ARAPÇAYI BİLİP BİLMEMEK TE DEĞİLMİŞ. SORUN ALLAH IN ÖNERDİĞİ GİBİ, KAFAMIZDAKİ BATIL VE HURAFEDEN KURTULMADAN, KUR AN I OKUMAMIZDA, ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZDA. Eğer yalnız Allah a güvenmeyip, Kur’an dışı rivayet bilgiler ışığında Kur’an ı anlayacağımıza inanıyorsak, Allah NURUNU bizlere açmıyor ve kendi ilminden istifade etmemize izin vermiyor. Onun için Allah böyle insanların, gözlerine ve kulaklarına perde, kalplerine mühür vurdum diyor. Allah Elçisinin bizlere, bakın nereye uyacağını söylemesini istiyor. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM VE BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9) Allah ın Resulü, kendisine vah yedilen Kur’an a uyuyorsa, sizce O kitap detaysız ve açıklanmamış olabilir mi? Yine bir başka ayetinde, “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR” (Ankebut 18) Diyorsa, sizce Allah ın Resulü, açıklanmamış detaysız olduğu söylenen bir kitabımı tebliğ ediyor ümmetine. KUR’AN A YAPTIĞIMIZ SAYGISIZLIĞIN, LÜTFEN ARTIK FARKINA VARALIM, yoksa Allah Müslüman toplumlarının yaşadığı O acı, üzücü ortamdan, asla kurtarmaz bizleri. Sizlere Kur’an dan bazı ayetler hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetlerde, Kur’an ın gerektiği gibi açık ve detaylı olmadığını, ayetleri Allah ın Resulünün açıklayacağını, hatta Kur’an da bahsedilmeyen konularda, Resulüm hükümler mi verecek diyor? YOKSA HİÇ BİR TEREDDÜT YARATMADAN, SİZE İNDİRDİĞİM HÜKÜMLERE, ŞERİATIMA, KUR’AN A UYUN MU DİYOR? Casiye 18: SONRA SENİ DE DİN KONUSUNDA BİR ŞERİAT SAHİBİ KILDIK, ONA UY; BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE UYMA. Araf 3: RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN; O’NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. SİZ NE KADAR DA AZ ÖĞÜT ALIYORSUNUZ! Bakara 170: Onlara, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE UYARIZ” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? Enam 155: İşte bu (Kur’an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN VE ALLAH’TAN KORKUN Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN. Lokman 21: Onlara, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENİNCE; “BABALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ YOLA UYARIZ” derler. Şeytan onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı? Şura 47: Allah’tan geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, RABBİNİZE UYUNUZ! Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz. Ayetler hakkında, tek tek konuşmaya sanırım gerek yok. Düşünen batıl ve rivayetlerden uzak aklını kullanan, tüm gerçekleri fark edecektir. Siz bu ayetlerden, Resulüm benim ayetlerimi açıklayacak, anlaşılır hale getirip detaylandıracak, hüküm vermediğim konularda hükümler verecek, HEM BENİM HEMDE KUR’AN DIŞINDAN RESULÜMÜN VERDİĞİ HÜKÜMLERE UYUN, DİYE Mİ ANLADINIZ? Casiye 18. ayetinde Allah, Resulüne bakın ne diyor. SANA DİN KONUSUNDA, BİR ŞERİAT VERDİK ONA UY DİYOR. Demek ki Allah ın Elçisinin, dine şeriat ilave etme yetkisi yokmuş, tam tersine Allah ın şeriatına uyma emrini veriyor. Allah bu emri verdikten sonra, başka bir ayetinde bunun tam tersi bir hüküm verir mi? Elbette vermez. Şura suresi 47. ayetinde Allah, en son ikazını yapıyor ve canınızı teslim etmeden önce, Allah ın gerçeklerinin farkına varın ve RABBİNİZE YANİ ONUN İNDİRDİĞİ VAHYE, KUR’AN A UYUN DİYOR. Çünkü Allah ın Elçisi de, ben yalnız bana indirilen vahye uyarım demiyor muydu Kur’an da? Sizce tüm bu ayetlerde, Allah ın vahyinin gerektiği kadar açık ve detaylı olmadığı, bunu Resulünün açıklayıp detaylandırdığımı anlatılıyor, yoksa tam tersine, yalnız ve yalnız Allah ın indirdiğine, onun ipine sarılmamızı mı emrediyor? BUNCA AÇIK AYETLERDEN SONRA, HALA ATALARININ BATIL İNANÇLARININ ETKİSİNDE OLANLARIN, ZATEN KUR’AN GERÇEKLERİNİ ANLAMASINI BEKLEYEMEYİZ. ÇÜNKÜ ONLARIN ALLAH, GÖZLERİNE PERDE ÇEKMİŞ, GÖNÜLLERİNİ MÜHÜRLEMİŞTİR. Dilerim Allah dan, gözlerine perde çekilmeyen, gönülleri mühürlenmemiş, Allah ın azınlık sevgili kulları arasına oluruz. Şura 47: Allah’tan geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, RABBİNİZE UYUNUZ! ÇÜNKÜ O GÜN, HİÇBİRİNİZ SIĞINACAK YER BULAMAZSINIZ, İTİRAZ DA EDEMEZSİNİZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN DA, İSLAM DEVLETİ DİYE BİR KAVRAM VAR MI?
Bugünkü makalemin konusu, KUR’AN DA İSLAM DEVLETİ DİYE BİR KAVRAM GEÇER Mİ, sorusu üzerine olacak. Bu sorunun kısaca cevabı HAYIR, ALLAH ELÇİSİNE BÖYLE BİR EMİR KUR’AN DA VERMEMİŞTİR. Allah ın Elçisi zaten uzun bir süre, Allah ın vahyini tebliğ etmek için çaba göstermiş, onunla meşgul olmuş, çok daha sonra oluşan şartların gereği Medine de, diğer kitap Ehline inanan toplumlarla birlikte, onlara düşman olanlardan da korunmak için bir devlet kurmuşlar, müşterek anlaşarak devleti yönetmişlerdir. Kur’an dan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz. DEVLET KURMAK YA DA DEVLET KURUMU OLUŞTURMAK ANLAYIŞI, ALLAH IN KUR’AN DA FARZ EMRİ DEĞİL ANCAK ADALET, GÜVENLİK, SOSYAL İHTİYAÇLARI SAĞLAMAK, İNANÇLARIN ÖZGÜRCE YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN BİR ARAÇ HÜKMÜNDEDİR. Allah kendi indirdiği dinin adını vererek, bir devletin kurulması yerine, koyduğu kuralların hayata geçirildiği bir devlet ve yönetimi tavsiye etmiştir. Şöyle söylersek yanlış söylememiş oluruz. İSLAM İNANCINDA SİYASİ, BÜROKRATİK OLARAK KURUM VE KURULUŞLARI BELİRLENMİŞ VE BİR KURALA BAĞLANMIŞ, DEVLET ŞEKLİ YOKTUR. ELBETTE BUNUNDA NEDENİ, KUR’AN IN BELİRLİ BİR DÖNEME DEĞİL, TÜM ZAMANA HİTAP ETMESİNDEN KAYNAKLANMAKTADIR. Çağlar geçtikçe toplumların ihtiyaçları da değişecek ve devleti yönetenler tarafından yeni kurallar, kanunlar oluşturularak, toplumun ihtiyaçları karşılanacaktır. Kur’an ın indirilmesinin amacı, devleti yönetenleri de uyarmaktır, ama asıl amaç insanları bireysel olarak uyarıp, ikaz edip doğru yola davet etmektir. Bakara suresi 256. ayetinde bunu çok açık bir şekilde görüyoruz. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR. ARTIK DOĞRU, YANLIŞTAN AYRILMIŞTIR. O HALDE TÂĞÛTU/İNSANI ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN HER ŞEYİ İNKÂR EDİP ALLAH’A İNANANLAR, HİÇBİR ZAMAN KOPMAYACAK, EN SAĞLAM KULPA TUTUNMUŞLARDIR.” Sizce Allah Kur’an da Elçisine, İslam devletini kur ve onun başına da sen geç, emrini neden vermemiş olabilir. Çünkü İslam insanları, toplu olarak sorumlu tutan bir din/inanç olmayıp, özellikle inancını kişisel yaşama emrini veren ve herkesin birey olarak sorumlu tutulduğu, bizleri imtihan ettiği bir dindir. ONUN İÇİN ALLAH, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYEREK, BİZLERİ BİREY OLARAK SORUMLU TUTMUŞTUR. İsterseniz şöyle düşünelim bir an. Diyelim ki Allah Elçisine Kur’an da, bir devlet kur ve adını İslam devleti koy demiş olsun. Bu durumda Elçisinin vefatından sonrada bu hüküm geçerli olacağından, daha sonraki Müslüman toplumlarda bu farz emri yerine getirmek zorunda kalırdı. Allah ın Elçisinin zamanında işler kolaydı, çünkü Allah ın kontrolündeydi Elçisi. Ya daha sonra ne olacak? Hiç kimse Elçisinin olduğu gibi, Allah ın kontrolünde değil, Resulünün de zaten vekili değildir. Bildiğiniz gibi İslam, kelime olarak teslimiyet kelimesinden türeyen, ALLAH A TESLİM OLAN VE SELAMETE ERMEK anlamına gelir. Allah a teslim olana da Müslüman denir. Eğer Allah, İslam devleti kurun emrini vermiş olsaydı, Allah ın Elçisinden sonra kurulacak İslam devletinin başına geçene de, şartsız Allah a ve Resulüne teslim olduğumuz gibi teslim olmamız ve ondan bizleri selamete erdirmesini, rahata ve huzura kavuşturmasını beklememiz gerekirdi. BU GÖREVİ YERİNE, GEREĞİ GİBİ GETİREMEDİĞİNDE, TOPLUMLAR KENDİLERİNİ DEĞİL, HÂŞÂ ALLAH IN DİNİNİ SORUMLU TUTACAKLARDI. Ama Allah bunun tam tersini söylüyor ve Nisa 58. ayetinde ne diyordu? “ALLAH SİZE, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN, ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDİYOR.” Demek ki Allah devleti yönetecekleri, bizzat halkın kendisinin seçmesini istemiş ve toplumu yönetenlere de ikazda bulunarak, toplumu adaletle yönetmesini emretmiştir. Yöneticini ehil insanlardan seçmezsen, sonucuna da katlanırsın diyor Rabbimiz. Allah devleti yönetmeye talip olanları, bakın ayetinde nasıl ikaz ediyor ve uyarıyordu hatırlayalım. “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar KÂFİRLERİN ta kendileridir.” “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar ZALİMLERİN ta kendileridir.” “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar FASIKLARIN ta kendileridir.” (Maide 44–45–47) Allah ın Elçisi, Medine’de yerli kabilelerle uzlaşarak kurduğu devletin adı ‘MEDİNE SİTE DEVLETİ” dir. Dikkat ettiyseniz devletin adı İslam devleti değildi. Çünkü Allah ın böyle bir emri yoktu. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Allah ın Elçisinin ilk devleti kurmaya çalışırken, kurulan devlete davet edilenler arasında geçen bir konuşmayı, sizlere nakletmek istiyorum. Biraz düşünen, bunun nedenini çok iyi anlayacaktır. “GÖREVİNİ TAMAMLAYAN MÜFREZELERDEN BİRİSİ MEDİNE’YE DÖNÜNCE KOMUTAN, HZ. PEYGAMBERİ BİLGİLENDİRMEK İÇİN ‘FALANCA KABİLE VERGİ VERMEYİ KABUL ETTİ, BİZ DE ALLAH VE RESULÜ ADINA ONLARA GÜVENCELER VERDİK” DEYİNCE İRKİLEN PEYGAMBER, ‘BUNU YAPAMAZSINIZ, GÜVENCEYİ – SİTE DEVLETİ İLE BAĞLANTILI OLARAK- KENDİ ADINA VERMELİYDİNİZ. ONLARIN MALINA VE CANINA BİR ZARAR GELİRSE, ALLAH YA DA BEN Mİ GÖREVİMİZİ YAPMAMIŞ OLACAĞIZ, DİYE CEVAP VERİYOR” Anlayana, anlamak isteyene her şey çok açık. Allah bizlerin İslam ı yaşarken de, toplum olarak yöneticilerimizi seçerken de, imtihanımız gereği bizleri serbest bırakmış ve bizleri izlemektedir. Allah bu dünyada bizlerin yaşarken, hiç kimseyi suçlamaması, sorumlu tutmaması için, hem inancımızı hem de bizleri yönetecekleri bizzat kendimizin seçmesini istemiştir. YANİ HAYATIMIZIN HER ANINDAN, BİZZAT BİZLER SORUMLUYUZ. Onun için Allah, bizlerin İslam ı yaşarken de, birilerini veli edinip ardı sıra gitmemizi yasaklamış ve yalnız Kur’an a sarılmamızı emretmiştir. Ülkelerinin isimlerinin, İslam devleti olduğunu söyleyen bazı ülkeler Kur’an ın, HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN DIR emrini görmezden gelerek, kendilerinin yarattığı mezheplerin beşeri, şeriat hükümleri ile devleti toplumu yönetip, ondan sonrada devletin adını İSLAM DEVLETİ koymaları, hem Allah a iftiradır, hem de İslam dan uzaklaşmaktır. Kendilerinin İslam devleti olduğunu söyleyen ülkelere bakıyorsunuz, bu devletlerde ne adalet, eşitlik var, nede huzur. Sizce Allah ın kanunlarının uygulandığı ve yalnız Allah a boyun eğen bir toplumda huzursuzluk ve adaletsizlik olur mu? Elbette olmaz. İŞTE ONUN İÇİN ALLAH, GELECEĞİ BİLDİĞİNDEN, TOPLUMLARIN KENDİ NEFİSLERİNDE YARATTIKLARI İSLAM İNANCINI, DEVLETİN ADI OLARAK BELİRLENMESİ KONUSUNDA BİR HÜKÜM, ÖZELLİKLE VERMEMİŞTİR. Çünkü biliyor ki kullarım, geçmişte olduğu gibi yoldan sapacak. Kendilerine İslam devleti diyen ülkelerin yüzünden İslam, dünya toplumunda hiçte hak ettiği bir seviyede değil. Çük üzgünüm. Allah ın emrettiği gerçek İslam yaşanmadığı için, toplumlar İslam dan uzaklaşmaktadır. Osmanlı dâhil, geçmişte yaşamış Müslüman ülkeler, dört halife dönemi de dâhil, devletlerinin adına İslam devleti dememişlerdir. Yakın geçmişte olanlar hariç İran, Pakistan gibi. Allah devlet yönetimine karışmamış ama çok önemli kırıiterler ve kurallar koymuştur. Önemli olan bu özellikleri hayata geçirmektir. Toplumun kendi yöneticisini, ehil insanlardan seçmesini emreden Allah, devleti yönetenlerinde adil ve adaletli olmasını emrettiği gibi, çok önemli olmazsa olmaz bir kuralı da koyuyor ve diyor ki devleti yönetenlere; DEVLETİ YÖNETİRKEN ŞURAYA DANIŞIN. Yani kendi başına kararlar verme, en doğruyu araştır. Ne dersiniz Allah ın bu hükümleri, kendilerine İslam devleti dedikleri ülkelerde geçerli oluyor ve hayata geçiriliyor mu? Elbette hayır. BU DURUMDA BU ÜLKELER KENDİLERİNE, İSLAM DEVLETİ DESELER NE OLUR, DEMESELER NE OLUR. Özet olarak şunları söyleyebiliriz. Allah ın Kur’an da devleti yönetenlerden istediği, olmazsa olmaz özellik ve hükümler ADALET, GÜVENLİK, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, SOSYAL İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI, TÜM İNANÇLARIN ÖZGÜRCE VE HUZUR İÇİNDE YAŞAYABİLECEĞİ ORTAMI HAZIRLAMASI. DEVLETİ DANIŞARAK, EHİL İNSANLAR TARAFINDAN YÖNETİLMESİ. Devleti yönetenler bu şartları yerine getiriyorsa, Allah ın istediği kanun ve kuralları yerine getiriyor demektir. Bizlerde iman ettiğimiz kitabın gereğini yerine getirebiliyorsak, kişisel olarak görevimizi, imtihanımızı yerine getiriyoruz demektir. İSLAM YALNIZ ALLAH A BAĞLANMAK VE YALNIZ ALLAH A GÜVENİP, ONA KUL OLMAKTIR. Lütfen bunu unutmayalım. Üzülerek hatırlatmak istediğim bir konu var. İslam toplumlarında yaşayan halkı bir düşünün. Bu toplumlarda yaşayan genel çoğunluk, neden ülkesini terk edip, Müslüman olmayan toplumlara göç etmek ve O Ülkelerde yaşamak istiyor olabilir? Ne dersiniz? Yoksa O ülkeler, biz Müslüman ülkelerden daha mı çok, Allah ın istediği kanun ve kurallara uyuyor da, O Ülker de huzur ve mutluluk var. Doğrusu bu soru ve cevabı, beni çok üzüyor. YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BAKARA SURESİ 257. AYET VE VELİ/EVLİYA KONUSU ÜZERİNE….
Bizler öyle bir din yarattık ki kendimize, Allah ın dininden uzak. Toplumu istedikleri gibi yönetmek isteyenler, Allah ın dinini kendi çıkarlarına kullanabilmek için, batıl ve hurafe inancı dine ilave ettiler ve bunu da yaparken Allah ın Elçisinin ismini kullandılar ki, toplumun sesi çıkmasın itiraz etmesin. Daha doğrusu Müslümanların, Allah ın Elçine karşı coşkun sevgisini kötüye kullandılar. Allah ın Resulünün söylemesi mümkün olmayan sözleri, sanki O söylemiş gibi topluma anlattılar. Bu aldatmaca Kitap Ehlinin zamanında vardı ve Allah bunları Kur’an da ikaz ederek uyarıyordu ki, bizler aynı yanlışları yapmayalım. Ama aramızdaki din tacirleri, bu yağlı kaymaklı tuzağın Müslümanlar tarafından fark edilmemesi için, toplumu Kur’an dan uzak tutmak adına, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, onu ancak VELİ insanlar alimler anlar diyerek, bizleri de aynı tuzağa düşürdüler. Allah Kur’an da Veli, bu kelimenin çoğulu olan Evliya kelimesini farklı anlamlarda kullanır. Tıpkı Salât kelimesini farklı anlamlarda kullandığı gibi. Örneğin Tevbe suresi 71. ayette de, MÜMİN ERKEKLERLE MÜMİN KADINLAR DA BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİRLER. İYİLİĞİ EMREDER, KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR DİYE GEÇER. Bu ayette de aslında velinin çoğulu EVLİYA diye geçer. Bu ayette anlatılmak istenen, Allah ın doğru yolunda gidenler ancak bir birileri ile dost, arkadaş olur anlamında söylenmiştir. Yine Tevbe 23. ayetinde, EY İMAN EDENLER! EĞER KÜFRÜ İMANA TERCİH EDİYORLARSA, BABALARINIZI VE KARDEŞLERİNİZİ DOST YANİ EVLİYA EDİNMEYİN diyerek, en yakınımız bile Allah ın yolundan batıla sapmışsa, onlardan uzak durun güvenmeyin uyarısı yapılıyor. Gelelim VELİ/EVLİYA kelimesinin, çok yanlış kullanılarak, farklı anlamlar verildiği konusuna. Bakın Allah bu konuda ne diyor. Bakara 257: ALLAH’TIR İMAN EDENLERİN VELİSİ. Onları (kalp gözünü kör eden) karanlıklardan iç aydınlığına çıkarır. KÜFREDEN KİMSELERİN VELİLERİ/EVLİYALARI İSE PUTLAŞTIRILMIŞ AZGINLARDIR. ONLARI AYDINLIKTAN ÇIKARIP, KARANLIKLARA İTERLER. İşte onlar ateş ashabıdırlar, onlar orada kalıcıdırlar. (Mustafa İslamoğlu meali) Allah bu ayette bizlerin yanlış kullandığı, farklı anlamlar verdiği VELİ/EVLİYA konusuna çok net bir açıklama yapıyor ve İMAN EDENLERİN VELİSİ ALLAH TIR DİYOR. Yalnız Allah ı veli edinenleri Allah, karanlıktan yani yanlış yoldan aydınlığa çıkaracağını söylüyor. YANİ BİZLERİ DOĞRU YOLA ÇIKARACAK YALNIZ ALLAH OLDUĞU ÇOK NET ANLAŞILIYOR. Burada özellikle tekil anlamda kullanılan VELİ kelimesinin anlamı, hiç şüphe duyulmayacak ve ardı sıra gidilecek, en güvenilir veli Allah benim diyor. Ayetin devamında ise Kendilerine Allah ın yanında doğru yola iletecek, tıpkı Allah gibi güvendikleri EVLİYALAR edinenlere Allah, yoldan sapmış adeta küfre sapan, insanları putlaştırmış, ilahlaştırmış azgınlar olarak niteliyor. Dikkat ettiyseniz ayette, Veli kelimesinin çoğulunu özellikle kullanarak, kendilerine EVLİYALAR edinenlerden bahsediyor. Böyle insanları edindikleri Evliyalar kendilerini, aydınlıktan karanlığa sürükleyeceklerini bildiriyor. BUNCA AÇIK ALLAH IN UYARILARINI GÖRDÜĞÜMÜZ HALDE, HALA BİZLER, VELİSİ(EVLİYASI OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ, VELİSİ OLMAYANIN VELİSİ ŞEYTANDIR DEME GAFLETİNE DÜŞÜYORUZ. Bu konuda yaptığımız yanlışlarımızı, daha iyi anlayabilmemiz için, birkaç ayet örneği daha vermek istiyorum. “Rabbinizden size indirilene uyun; ALLAH’A DAHA YAKINDIR DİYE EVLİYAYA UYMAYIN. Bilgilerinizi ne kadar az kullanıyorsunuz!” Araf 3 “Düşmanlarınızı en iyi Allah bilir. VELİ OLARAK ALLAH SİZE YETER; YARDIMCI OLARAK DA ALLAH YETER. “(Nisa 45) “Yerlerin ve göklerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Sizin için ALLAH’IN YANI SIRA NE BİR VELİ NE DE BİR YARDIMCI VARDIR.” (Bakara 107) “De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen ALLAH’TAN BAŞKASINI MI VELİ EDİNECEĞİM?” De ki: “Bana, Müslüman olanların ilki olmam ve müşriklerden olmamam emredildi.”( Enam 14) “Rablerine doğru haşrolunmaktan korkanları, onunla (Kur’an ile) korkutup uyar. ONLAR İÇİN O’NUN DIŞINDA BİR VELİ YA DA ŞEFAATÇİ YOKTUR. Umulur ki Allah’tan sakınırlar.” (Enam 51) Ayetleri dikkatle okuduğunuzda, bizlere yol gösterecek, yardım edecek VELİMİZİN yalnız Allah olduğunu, üstüne basa basa söylüyor. Araf 3. ayetinde özellikle, Allah a daha yakındır diye, yani bizlerin günümüzde söylediği gibi, BU İNSAN ALLAH DOSTUDUR, ALLAH A DAHA YAKINDIR VELİ KİŞİDİR, ONLAR EVLİYA İNSANLARDIR DİYEREK, ONLARIN SÖZLERİNE KOŞULSUZ ARAŞTIRMADAN UYMAYIN, PEŞİ SIRA GİTMEYİN DİYOR. Çünkü Allah Kur’an da kimin doğru yolda olduğunu, kimlerin sizlere zarar verip düşmanlarınız olabileceğini, yalnız ben bilirim diye birçok ayette uyarıyordu. Nisa 45. Bakara 107. ayetlerin de VELİ, YARDIMCI, ŞEFAATÇI OLARAK ALLAH SİZE YETER, ALLAH IN YANI SIRA ONUNLA BİRLİKTE NE BİR VELİ NE DE BİR YARDIMCI YOKTUR DİYOR. Sizce bu hükmü veren ve bizleri uyaran Allah, daha sonra hâşâ sözünden cayıp başka bir ayetinde, benim yanımda Allah dostları veliler, şeyhler edinip ardı sıra gidin, diyebilecek bir ayet indirebilir mi? Karar sizin. Allah ın yanında, tıpkı onun gibi zamandan münezzeh, eşi benzeri olmayan, hatasız bizlere yol gösterecek, şefaat edecek veliler edinemeyeceğimizi, Enam suresi 14. ayetinde de Allah Resulüne DEKİ KULLARIMA diyerek, ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH’TAN BAŞKASINI MI VELİ EDİNECEĞİM?” Demek i Allah ın Resulünün de VELİSİ, YALNIZ ALLAH MIŞ. ELBETTE BİZLERİNDE GÜVENECEĞİMİZ YALNIZ VELİMİZ, ALLAH OLACAKTIR. Yine Enam 51. ayetinde aynı ikazı yaparak, ONLAR İÇİN ALLAH IN DIŞINDA, BİR VELİ YA DA ŞEFAATÇİ YOKTUR. Bizlerin gözlerine perde çekilmesine sebep olan din tacirleri, kulaklarımızı ve kalbimizi mühürleten din simsarları, ne yazık ki Allah ın ayetlerinin üstünü örterek, Allah ın gerçeklerini görmemizi engellemişlerdir. Allah ın ayetlerinin üzerinde kelime oyunları yapanlara, bir örnek vermek istiyorum. “BİLESİNİZ Kİ, ALLAH’IN DOSTLARINA(EVLİYALARINA) KORKU YOKTUR, ONLAR ÜZÜLMEYECEKLERDİR.” (Yunus 62) Kur’an ın onlarca ayetine gözlerini yumanlar, bu ayet üzerinde anlam tahrifatı yapmaya çalışarak, bakın bu ayette Allah ı çok özel evliya kişilerinden bahsediyor, onlara korku yoktur, üzülmeyeceklerdir diyor. Demek ki bizlerde Allah ın evliyalarına uymamız, neden yanlış olsun diyebiliyorlar. Bu düşünceye inandığımızda, yazdığım ve yazmadığım onlarca ayete tamamen ters bir anlamı, ayete vermiş oluyoruz. Buda bizleri Allah ın yolundan saptırıyor ve edindiğimiz VELİ/EVLİYA diye adlandırdığımız kişilerin oyuncağı yapıyor. Hâlbuki Yunus 62. ayetinde, Allah ın doğru yolunda giden tüm kullarından bahsediyor ve diyor ki Allah, benden başka kendisine VELİ/EVLİYA edinmemiş, yalnız Allah a güvenip dayanan, yalnız ondan yardım isteyen ve yalnız Allah ı veli edinip, onun Elçileri kanalıyla gönderdiği kitaba uyanlara, asla korku yoktur. Onlar Allah dostudur ve onların korkmasına gerek yoktur diyor ayette. Çünkü onlar üzülmeyecek, mükâfatlandırılacaklardır diyor. Kur’an ı, kafamızdaki tüm batıl ve hurafe inançlarımızdan kurtulup, yalnız Allah a güvenip dayanarak ayetleri, anladığımız dilden düşünerek okumaya başladığımızda, ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE MUTLAKA BULUŞACAĞIMIZ MÜJDESİNİ VERİYOR. DİLERİM ALLAH IN BU YOLDA GİDEN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KUR’AN’DA GEÇEN, RİBA-FAİZ KONUSU ÜZERİNE…..
Bu makalemde sizleri, günümüzde çok fazla istismar edilen, RİBA/FAİZ konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konu adeta mezheplerin ve cemaatlerin kendileri tarafından şekillendirilmiş, adeta Allah ın Kur’an da emrettiği konunun dışına çıkartılmıştır. Lütfen faiz konusunu bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgiler ışığında değil, Allah ın ayetleri ışığında düşünerek anlamaya çalışınız. Bu konu ile ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiç kimsenin etkisinde kalmadan, ayetler üzerinde düşünerek konuyu birlikte anlamaya çalışalım. Ali İmran 130: Ey o bütün iyman edenler! ÖYLE KAT KAT KATLAYARAK RİBA YEMEYİN, Allah dan korkun ki felah bulasınız. (Elmalı orijinal meali) AYET ÜZERİNDE DİKKATLE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE, RİBAYI YANİ FAİZİ KAT KAT FAZLA ALMAYIN DİYE UYARIYOR ALLAH. Dikkatinizi çekerim almayın demiyor, kat kat almayın diyor, burası önemli. Peki, Allah bu ayette bu uyarı ile bizlere ne anlatıyor? İsterseniz önce Arapça RİBA kelimesinin tam karşılığının, günümüzde söylendiği gibi Arapçada her durumda Faiz kelimesi ile aynı olup olmadığına bakalım. Araplar Riba/faiz kelimesini kullandıkları gibi, genelde bizim dilimizde de sıklıkla geçen İSTİSMAR kelimesini genellikle kullanıyorlarmış. Gerçektende çok dikkat çekici ve de çok doğru bir anlam. KUR’AN DA BAHSEDİLEN RİBA DA, KAT KAT ARTIRILARAK, YANİ BORÇLUYU İSTİSMAR EDEREK PARANIN GERİ ALINMASIDIR. Çünkü RİBA ve FAİZ kelimesi kullanıldığı yere göre, günümüzde çok farklı anlamlara gelebiliyor. İstismar kelimesinin anlamı da SÖMÜRMEK, SEMİRMEK anlamlarına geliyor ki, buda Kur’an da geçen RİBA kelimesinin tam karşılığı. Riba ya da faiz kelimesi, aslında basit anlamda FAZLALIK anlamına geliyor. EĞER VERDİĞİNİZ BORCU GERİ ALIRKEN, ANA PARAYA İLAVE EDİLEN BU FAZLALIK HAKSIZCA, ADALETSİZCE KATLANMIŞ YÜKSEK BİR FAZLALIKSA, İŞTE BUNA RİBA DİYEBİLİRİZ VE ALLAH BUNU YASAKLIYOR VE HARAM DIR DİYOR. YOK, EĞER GÜNÜMÜZ ŞARTLARINDA, ANAPARANIN DEĞERİNİ KORUMAK İÇİN, ENFLASYON ORANINDA ADALETLİ BİR FAZLALIKSA, BUNU ALLAH’IN YASAKLAMADIĞINI AYETTEN ANLIYORUZ. Günümüzde devletler bile, bizim ülkemizde dahil her yıl bazı vergileri artırırlar, peki neden? Çünkü alınan vergi enflasyon oranında düşük kalıyor da ondan. Hatta internetten araştırınız, geçmiş yıllarda Diyanetin bile farklı yerlerden, faiz geliri elde ettiği ortaya çıkınca, fark ettik hazineye iade ettik gibi bir açıklama yapılmıştı. Lütfen bu aldatmacalara kanmayalım. Allah ayetinde ne emrediyor, onu anlamaya çalışalım. Allah neden ayette RİBA kelimesini kullanmış olabilir özellikle, bunu önce mutlaka anlamalıyız. Çünkü Allah bu ayette, verdiğiniz borcu geri alırken istismar etmeyin, karşınızdaki kişiden kat kat geri almayın da diye bilirdi. Demek ki RİBA kelimesi ile de Allah, bizlere daha farklı bir şeyler anlatıyor olmalı. Bu kelimeyi dikkatle araştırdığımızda RİBA NIN, YARADILIŞIMIZDAKİ RABBİ GÖREMEMEK, FARK EDEMEMEK VE BÖYLECE GÖZLERİ KÖR OLMUŞCASINA, ŞAHSİ MENFAAT ÇIKARLARIMIZIN PEŞİNE DÜŞMEK, OLARAK RİBAYI ANLAMAMIZ, yanlış olmaz diye düşünüyorum. Allah insanların kardeş olduğunu ve birbirilerine yardımcı olmalarını emreder. Yani bencillik yapmadan, Rabbimizi unutmadan diyalog içinde olmalıyız. İmtihanımızın gereği budur. Bakara 276. ayetinde de Allah, Ribadan gelen fazlalığı yok eder, yani hayrını göremezler dedikten sonra, sadakaları bereketlendirir diyerek, insanların birbirilerine iyi niyetle yardım sever olunmasını emreder. Günümüzde bizlerin anlayacağı şekliyle Riba kelimesini anlamak istiyorsak, bu kelimenin tam karşılığının TEFECİLİK olduğunu söyleyebiliriz. YANİ RİBA ADALETSİZ, HAKSIZ ARTIŞ ANLAMINA GELİR. BİR BAŞKA DEYİŞLE RİBA, ŞART KOŞULMUŞ DAYATILMIŞ, ALTINDAN KALKILAMAYACAK KARŞILIKSIZ FAZLALIK, DİYE DE TARİF ETMEMİZ DOĞRU OLUR. Çünkü tefeciler, zor durumda kalan bir insana verdiği borcu, karşısındaki insanın kendisi gibi Allah ın bir kulu olduğunu unutarak, bencillik yaparak onu can elinden vurup mahvetmek, varını yoğunu elinden alarak, adeta gözleri kararmış şeytan misali bir davranışta bulunmak, olduğunu söyleyebiliriz. Merhum Elmalı, Bakara suresi 278. ayeti bakın nasıl tercüme ediyor. “EY O BÜTÜN İYMAN EDENLER! ALLAH DAN KORKUN VE RİBA HİSABINDAN KALAN BAKAYAYI BIRAKIN. EĞER GERÇEKTEN MÜMİNLERSENİZ.” Bakara 278 Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı bu ayetin son kısmını, Faiz alacaklarınızı terk edin diye yazmışlar. Hâlbuki Allah Ali İmran 130. ayetinde verdiğiniz borcu ölçüsünce alın, yani kat kat fazlasıyla değil, borç verdiğiniz günün değerinde geri alın hükmünü vermiştir. Bakara 278. ayetinde de aynı uyarı yapılıyor ve borç verdiğiniz, zor durumdaki kişilerden paranızı geri alırken, kat kat artırarak Ribayı almayın, verdiğiniz paranın dışında ilave edip alacağınızı, doğru hesaplayıp ilave edin, fazla sakın almayın diye uyarıyor ve gerçek Mümin böyle yapar diyor. TABİ HİÇ FAZLALIK ALMAK İSTEMİYORSANIZ ALMAZSINIZ BU SİZE KALMIŞ. AMA ALLAH BORÇ ALIP VERME KONUSUNA AÇIKLIK GETİRİYOR VE YAPILMASI GEREKİ SÖYLÜYOR. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için, ayetin devamına bakalım şimdide. Bakara 279: Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ANAPARALARINIZ SİZİNDİR. BÖYLECE SİZ NE BAŞKALARINA HAKSIZLIK ETMİŞ OLURSUNUZ, NE DE BAŞKALARI SİZE HAKSIZLIK ETMİŞ OLUR. (Diyanet meali) Demek ki o günkü toplumlar bir birilerine borç verirken, eski adetlerini uyguluyorlar ve yaradılış gerçeklerinden uzak, bir birlerine yardımcı olmak yerine, maddiyatı düşünerek çok fazlasıyla geri alıyorlarmış. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BİR KONUYU, HATIRLATMAK İSTERİM. O GÜNKÜ TOPLUMLARDA, GÜNÜMÜZDEKİ GİBİ BİR ENFLASYON, PARANIN DEĞER KAYBETMESİ GİBİ BİR SORUN YOK. Ama Kur’an her çağa hitap ettiği için, ayetlerde ileride başımıza gelecek her soruna, düşünenler için cevap var şükürler olsun. Allah da bu ayetinde kullarını uyarıyor ve ANAPARALARINIZ SİZİNDİR DİYOR. Peki, anaparalarınız sizindir dedikten sonra, nasıl bir açıklama yapıyor burası çok önemli. “BÖYLECE SİZ NE BAŞKALARINA HAKSIZLIK ETMİŞ OLURSUNUZ, NE DE BAŞKALARI SİZE HAKSIZLIK ETMİŞ OLUR.“ Demek ki asıl amaç borç vereninde, alanında haksızlığa zarara uğramaması. Onun için Allah paranızı geri alırken, kat kat fazlasıyla geri almayın, paranızın değer kaybı oranında alın diyor. Amaç borç vereninde, alanında zarara uğramaması. Düşünen ve akleden, Allah ın ayetlerini doğru anlayabiliyor. Birilerinin dayatmalarına, batıl sözlerine körü körüne inananlar ise gerçeklerle buluşamıyor. Gelin bu ayetler üzerinde, günümüz şartları ışığında birlikte düşünelim. Siz günümüzde bir arkadaşınıza yüz bin lira borç verdiniz. Bir yıl sonra o parayı yine Allah yüz bin lira olarak mı geri alın diyor, siz böylemi anladınız Allah ın uyarı ve ikazlarından? Elbette hayır. ALLAH BORÇ VERDİĞİNİZ TARİHTE, VERDİĞİNİZ ANAPARANIN DEĞERİ NİSPETİNDE GERİ ALIN, SAKIN FAZLASIYLA ALMAYIN DİYOR. HİÇ KİMSE YANİ ALANDA VERENDE ZARARA UĞRAMASIN UYARISI YAPILIYOR. Elbette fazlasını, paranın değer kaybını, almak istemeyen almaz, bu konu farklı. Bizlere düşen ayetin ne anlattığını doğru anlamak olmalıdır. Yani bir yıl içinde verdiğin paranın değeri, enflasyon oranında ne kadar düşmüşse, O kadar fazlasıyla alın, sakın fazla almayın diye ikaz ediyor. Buna siz ister faiz deyin, ister enflasyon payı deyin. Yani borç verdiği gün, anaparan hangi değerdeyse, alacağın zamanda, anaparan O değerde geri alınmalıdır. Bunu siz günümüzde, altınla ya da dövizle de karşılaştırabilirsiniz. Ya da borç verirken, altın ya da döviz verip, alırken aynı şekilde de alabilirsiniz. Altın olarak borç alan bir kişi ne yapıyor, işini görmek için bozduruyor işini görüyor. Aradan diyelim bir yıl geçti size altınınızı geri verecek, bu arkadaşımız altını alıyor tabi alırken daha yüksek fiyata alıyor. İşte aradaki bu fark ister altın alırken olsun, ister fazladan verilen para olsun enflasyon sınırları içindeyse, Allah bunu yasaklamıyor. Devletler bile alacaklarını zamanında ödemeyenlerden gecikme faizi alır. Bunun nedeni, vergisini zamanında ödeyen ile ödemeyen arasında doğacak adaletsizliği önlemek içindir. LÜTEN GÜNÜMÜZDE BU KONUYU, KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANMAYA VE TOPLUMU YANLIŞ BİLGİLERLE ALDATMAYA ÇALIŞANLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Bankalardaki FAİZ de, aslında verdiğim örnekten farklı değildir. Bankalar, ortaya çıkan enflasyon oranında bir değer biçip oran belirler, parasını bankaya yatıranlara verir. Paraya ihtiyacı olanlarda, bankadan borç alır ve yine üzerine günün şartlarına göre bir fark koyarak bankaya geri öder. BUNUN KUR’AN DA GEÇEN KAT KAT ARTIRILMIŞ RİBA İLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR. Eğer bu oran, adaletsizce kat kat fazla ödenmeyecek şekilde belirlenmiş ise elbette Kur’an ın bahsettiği RİBA dır diyebiliriz. Ama bunu bankaların yapmasına zaten, devleti yönetenler izin vermez. Dikkat ederseniz her ülkede, bankaların uyguladığı faiz oranları farklıdır. Çünkü bu oranlar ülkelerin enflasyonları, yani ülkeleri yönetenlerle ilgilidir. Ülkenin parasının değeri düştüğünde enflasyon artar ve bankaların faiz oranları yükselir. Tersi durumunda düşer. Ülkemizdeki bankaların faiz oranları, örneğin yüzde 15 iken, Avrupa da ki ya da ekonomisi gelişmiş ülkelerin bankaların faiz oranları, yüzde 2 ya da 3 ü geçmez. Hatta insanlar bankalardan aldıkları borç para ile evler, arabalar rahatlıkla alabiliyorlar. Bu Ülkelerde yaşayanlarda bundan hiç şikâyetçi değiller, çünkü ekonomisi düzenli ülkelerde çalışanların aldıkları ücret, bankalardan aldıkları borcu, kırediyi rahatlıkla karşılayabiliyor. Bunun farklı oluşu, tekrar ediyorum, ülkelerin para değerleri ve enflasyonla ilgilidir. Toplum bu konuda ne yazık ki aldatılıyor. Hiç açıklama yapmadan, Allah ın Ku’an da emrettiği NAS yani Riba-faiz konusundaki hükmü izah edilmeden, Faiz haram dır deniyor. Faiz haramdır denerek, bankalar yada katılım bankaları enflasyon oranının altında ana paraya bir getiri yani faiz sağladıklarında, bankaya para yatıran bir kişinin ana parası enflasyonda eriyecek, değeri düşecektir. Böylece bankaya para yatıran, zarara uğratılmış olacaktır. Şöyle örnek vermek isterim. Günümüzde enflasyon yüzde 20 olduğunu farz edelim. EĞER PARASINI BİRİKTİREN BİR VATANDAŞ, BANKALARDA YA DA KATILIM BANKASI DEDİKLERİ YERLERDE, PARASINI YÜZDE 20 NİN ALTINDA DEĞERLENDİRMEK ZORUNDA KALIYORSA, BÖYLE KİŞİLERİN ANAPARALARI HER GÜN ERİYOR, ALIM GÜCÜ DÜŞÜYOR DEMEKTİR Kİ, BUDA HAKSIZLIK VE ADALETSİZLİKTİR. Allah bakara 279. Ayetinde, bizleri ve bizleri yönetenleri bu konuda uyarıyor ve anaparamızın değerini koruyacak bir düzenin korunmasıyla, hem parası olanlara, hem de o parayı başkalarına borç verenlere, adaletli olunması uyarısını yapıyor. Lütfen Allah ın ayetlerinin anlamını eğip bükerek, kendi düşüncelerimize alet etmeyelim ve bunları kendi çıkarlarımıza kullanmayalım. İnanın bunun acısını toplum olarak, hep birlikte çekeriz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
KURANDA NAMAZ YOKTUR.NE ZAMAN NASIL KILINACAĞI DA YAZMAZ
ALLAH IN VERDİĞİ SALAT EMRİNDE KIYAM, RÜKÜ VE ECDE İLE YAPILAN NAÖAZDA VARDIR VE KURAN BUNU AÇIKLAMIŞTIR.
-
İNTİHAR KONUSU VE İSLAM İNANCI.
Bu makalemde sizleri, çağımızın adeta baş belası olan İNTİHAR konusu üzerinde, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Konuya başlamadan önce, Allah yarattığı biz kullarının çok önemli üç özelliğinden bahsettiğini sizlere hatırlatmak istiyorum. TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR. ACELECİ TABİATTA VE ZAYIF YARATILMIŞTIR. Bizleri yaratan Rabbimiz, tüm bu özelliklerimizi bildiği için, Kur’an ı kolaylaştırdığını ve bizlere özellikle taşıyamayacağımız ağır yük asla yüklemediğinden özellikle bahseder. Çok daha önemlisi bu zaaflarımızın bizlere zarar vermemesi için, aklımızı kullanmamızı özellikle istemiş akıl yani düşünerek ve Allah ın rehberi ve onun önerileri ile tüm sorunlarımızın üstesinden geleceğimizi bizlere bildirmiştir. Unutmamamız gereken çok önemli bir konusu ise Allah ın, bizleri bu dünyaya imtihan için gönderdiğini özellikle söylemesidir. YAŞAMA HAKKIMIZ, ALLAH TARAFINDAN BİZLERE BAHŞEDİLMİŞ EN TEMEL HAKTIR. BİZ İNSANLARIN DÜNYAYA GELMESİ VE DÜNYADAN AYRILMASI ELİMİZDE DEĞİLDİR, BU KONUDA HİÇBİR YETKİMİZDE YOKTUR. Öyle olunca da kişinin, kendi canı hakkında hiçbir tasarrufu da yoktur, önce bu gerçeği lütfen unutmayalım. Bakara suresi 286. ayetinde Allah, SİZLERİ ANCAK GÜCÜNÜZÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILARIZ DİYEREK, aslında biz kullarına moral vermiş ve kaldıramayacağımız bir yük yüklemeyeceğini, HER GÜÇLÜKLE BERABER BİR KOLAYLIK VARDIR diyerek, en zor anımızda bile Allah ın rahmetinden, yardımından ümit kesmememiz gerektiğini bizlere Kur’an da bildirmiştir. Yine Allah Kur’an da bizleri uyaran ayetlerinde, EMANETLERE İHANET ETMEYİN ikazını çok duyarsınız. Bildiğiniz gibi Allah bizlere canımızı belirli müddet koruyup kollamamız için, emanet olarak vermiştir. Onun içinde sağlımızı korumak ve bizlere Allah ın emanet ettiği canı da kollamak, emanete karşı bizlerin en önemli görevimizdir. Genelelim İNTİHAR konusuna. Eğer Allah ın bizlere emaneten verdiği cana kıyar hayatımıza son verirsek, yani İNTİHAR edersek, ALLAH IN EMANETİNE İHANET ETMİŞ OLURUZ, BUDA BÜYÜK GÜNAHTIR. Bunu lütfen unutmayalım. Hangimiz böyle bir yanlışı Allah a karşı yapmak ister? Elbette aklı başında hiç birimiz, bunu yapmak istemez. Önce şunu açıkça söylemek isterim. Allah intihar konusunda sert, kesin bir hüküm Kur’an da vermemiş, ama adeta bir tedavi/terapi ile kulum zor anında bana sığınıp, benden yardım dilediğinde, kuluna yardım edeceği ve kolaylıklar sağlayacağı konusunu, Kur’an ın adeta geneline serpiştirerek bizlere anlatmıştır. Kur’an da Allah Maide suresi 32. ayetinde, KİM BİR İNSANI NEDENSİZ ÖLDÜRÜRSE, O SANKİ BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR diyerek, nedeni olmadan ölümün, BÜYÜK BİR GÜNAH olduğunu bizlere bildirmiştir. Her kim birisinin hayatını kurtarır yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibidir diyerek, Allah ın emaneten verdiği canın, çok önemli olduğu ikazını yapmıştır. ÇÜNKÜ ALLAH, KULUMUN CANINI BEN VERDİM, ANCAK BEN ALIRIM DİYOR. Eğer bizler, canımıza kıyar intihar edersek, Allah ın bunca saydığı kuralları çiğnemiş oluruz. Şimdide intihar kelimesinin anlamına ve oluşum nedenlerine bakalım ki, konuya daha objektif bakabilelim. Önce şunu lütfen unutmayalım. İNTİHAR RUHSAL BOZUKLUK DÜŞÜNCESİ OLARAK KABUL EDİLİR. PSİKİYATRİDE İNTİHAR, BİRİNCİL ÖNEMDE ACİL BİR DURUMDUR. GENELDE BİRKAÇ NEDEN BİR ARADA, BU EYLEMİN ORTAYA ÇIKMASINA YOL AÇAR. KENDİSİNİ ÖLDÜREN İNSANLARIN %90’I DEPRESYON HASTASIDIR. DEPRESYON VE DİĞER RUHSAL HASTALIKLAR YANINDA KÖTÜ YAŞAM OLAYLARI DA, İNTİHAR RİSKİNİ ARTIRMAKTADIR. İNTİHARIN BİREYSEL OLDUĞU KADAR TOPLUMSAL BOYUTU DA VARDIR. YANİ İNTİHAR, KİŞİNİN NORMAL ŞARTLARIN DIŞINDA, RUHSAL RAHATSIZLIĞIDIR. AMA BU RAHATSIZLIĞIN NEDENİ, İNSANIN BİZZAT KENDİSİDİR. Lütfen intihar konusu hakkında düşünüp yorum yaparken, tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurulalım. Dinimiz yani İslam, bu konuda bizlere çok yardımcı olur ve adeta zor anlarımızda bizlere güç verir. Eğer bizler inancımızı güçlendirmediysek, yaşamımızda karşılaştığımız zor anlarımızda, kendimizde dayanma gücü bulmamız, çok zor olacaktır. İntihara kalkışan kişilerde saptanan psikolojik rahatsızlıkların başında, DEPRESİF BOZUKLUKLAR geldiğini biliyoruz. Şizofreni ve demans (bunama) da saptanan diğer psikolojik rahatsızlıklardandır. Ayrıca alkol ve madde bağımlılığı da intiharı tetikler. Onun için Allah alkolden, özellikle uzak durmamızı ister bizlerden. Depresyonda olan bir kişi, gerçek ya da düşsel bir kayıp yaşamıştır diyor, bu konuda araştırma yapan bilim adamları. Onun içindir ki Allah kullarına, her zaman yardımcı olacağının müjdesini verir Kur’an da. Yeter ki bizler, gerçeklerle yüzleşmesini bilelim. Ruhsal bozukluk aslında RUHUN GÜÇ KAYBETTİĞİ, ZAYIFLADIĞI ANLARDA ORTAYA ÇIKAR. Yani insanın kendisini YALNIZ, ÇARESİZ HİSSETTİĞİ ANLARDIR. Onun içindir ki Kur’an bu konularda bizleri uyarır ve en zor anımızda bile Allah ın bizim yanımızda olacağını söyler, sabırlı olun uyarısını yapar. Hatta Zümer 53. ayetinde şöyle der. “EY KENDİ NEFİSLERİ ALEYHİNDE HADDİ AŞAN KULLARIM! ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİNİZ! ÇÜNKÜ ALLAH, BÜTÜN GÜNAHLARI BAĞIŞLAR. Şüphesiz ki O, çok affedicidir; merhamet sahibidir.” Allah bu ve benzeri ayetleriyle kullarına en zor anlarında, hatta yaptığı yanlışların ne olduğunun önemi olmadığını söyleyerek moral verir ve Allah bütün günahları bağışlar der. Bu sözler ruhsal bunalıma girmiş bir insan için çok rahatlatıcı değil mi sizce de? Ne yazık ki Kur’an ile gereken bağı doğru kuramayanlar, bu rahatlatıcı Allah ın sohbetinden de faydalanamayacaklardır. ONUN İÇİNDİR Kİ ALLAH, KUR’AN SİZLER İÇİN YAŞAM REHBERİDİR DİYOR. İntihar eden bir insanın, Allah ın huzurunda ki durumu hakkında bizler ancak sınırlı konuşabiliriz, detayını Allah bilir. Günümüzde intihar eden kişiler için ebedi cehennemliktir, hatta cenaze namazı bile kılınmaz diyenleri duyarsınız. Bunları söylemek çok yanlıştır ve Allah böyle bir hüküm vermediği halde bunları söylemek, Allah a iftira atmaktır. Bizler ancak şunu söyleyebiliriz. İNTİHAR EDEN BİR KİŞİ, NEFSİNİ, DUYGULARINI ALLAH IN TAVSİYELERİ DOĞRULTUSUNDA EĞİTEMEDİĞİ, GÜÇLENDİREMEDİĞİ İÇİN, BOZULAN PİSİKOLOJİNİN ETKİSİNDE KALIR. BÖYLE OLUNCADA, ALLAH IN BİZLERE EMANETEN VERDİĞİ CANIMIZIDA KORUYAMAYARAK, YANİ İNTİHAR EDEREK, EMANETE İHANET ETMİŞ OLUR. BU DURUMDA DA BÜYÜK BİR GÜNAH İŞLEMİŞ OLUR. Elbette bu büyük günahın, Allah katında da büyük bir karşılığı, cezası olacaktır. Lütfen bizler, hiç yaşamak istemeyeceğimiz bu acı ve kötü duyguyu, kendi nefsimizde değerlendirerek kararlar, hükümler vermeyelim. Allah adaletlidir ve en doğru kararı cezayı, mükâfatı verendir. Kur’an da intihar konusuna örnek olarak, Nisa suresi 29. ayet gösterilir. Ama dikkatle okuduğumuzda bu ayetin intihardan bahsedilen bir ayet olmadığını, okuduğunuzda sizlerde anlayacaksınız. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, üç farklı tercümeden yazmak istiyorum. Nisa 29: Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. KENDİNİZİ HELÂK ETMEYİN. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Nisa 29: Ey inananlar! Mallarınızı aranızda batıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. KENDİ CANLARINIZA KIYMAYIN/İNTİHAR ETMEYİN. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. Nisa 29: Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını haksız yollarla, karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa heba etmeyiniz ve BİRBİRİNİZİ ÖLDÜRMEYİNİZ; zira Allah size merhamet etmektedir. Bu ayette bahsedilen uyarı, mal ve mülkünüzü nefsinize yenik düşerek, adaletten uzak batıl inançlarınızın etkisinde kalıp, birbirinizin malını yemeyin diyor. Devamında da ancak karşılıklı anlaşarak, birbirinizin rızasını alarak, ticaret yoluyla alışverişinizi yapın diyor. Tercümelerde farklı yazan kısımda da aslında ayetin ilk bölümünde yapılan uyarıları dinlemezde, birbirinizin malların haksızlıkla yemeye çalışırsanız, ancak kendinizi Allah katında helak etmiş, yani nefsinizin esiri olarak adeta kendinizi, birbirinizi öldürmüş, adeta yok etmeye çalışmış olursunuz diyor. BİR BAŞKA DEYİŞLE, TOPLUM OLARAK BU YANLIŞI YAPARSANIZ, HUZUR BULAMAZSINIZ, BİR BİRİNİZİN DÜŞMANI OLURSUNUZ DİYOR. Yoksa bu ayette bizim konumuzla ilgili İNTİHARDAN BAHSEDİLMİYOR. Dilerim Allah ın verdiği emanet canımızı, Allah ın istediği şekilde kullanan, onu gereği gibi terbiye ederek, nefsimizin oyuncağı olmadan emaneti teslim eden, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
ALLAH’IN, BİZİM GELECEKTE NASIL BİR İNSAN OLACAĞIMIZI BİLMESİ, DEĞİŞMEYEN ALLAH’IN BİR HÜKMÜMÜ, YOKSA…..?
ALLAH’IN, BİZİM GELECEKTE NASIL BİR İNSAN OLACAĞIMIZI BİLMESİ, DEĞİŞMEYEN ALLAH’IN BİR HÜKMÜMÜ, YOKSA…..? Bugünkü makalemin konusu, Allah gelecekte olacakları biliyorsa, bizleri imtihan etmesi ne kadar doğru, sorusu üzerine olacak. Bu konu çok farklı şekillere büründürülerek anlatılır ve inanılmaz yalan yanlış kader konusuyla da ilişkilendirilir. Hatta bazıları, Allah geleceği bildiğinden bizlerin kaderini yazmış ve bizler O kaderi yaşıyoruz ve bu kaderi değiştirmemiz mümkün değil diyebilmektedirler. EĞER BİZLER ALLAH IN BİZLER İÇİN YAZDIĞI BİR KADERİ YAŞIYORSAK VE DEĞİŞTİRME GÜCÜMÜZ YOKSA, BUNA İMTİHAN YANİ SINAMA DEMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL. Hatta Allah ın resuller ve kitaplar gönderip, kullarını doğru yola davet etmesi de bu düşünceye, inanca ters düşmesi gerekir. Lütfen Allah a, böyle adaletsiz bir düşünceyi isnat etmeyelim. ALLAH BİZLERİ DENEDİĞİNİ, SINADIĞINI YANİ İMTİHAN ETTİĞİNİ SÖYLÜYORSA, BİZLERİN ÖZGÜR İRADEMİZLE HER AN DEĞİŞEBİLECEK BİR KADERİMİZ VAR DEMEKTİR. DEĞERLİ BİR ARKADAŞIMIZ, ABİMİZ BU KONUYU ŞÖYLE ÖZETLEMİŞ. "HAYIR VE ŞER'DEN HANGİSİNİ ALLAH IN SEÇECEĞİMİZİ BİLMESİ, ALLAH’IN ÂLİM SIFATI GEREĞİDIR. KULLARINA ŞERDEN KAÇINIP HAYR'I TAVSİYE ETMESİ, MERHAMETİ GEREĞİDİR. SEÇİM HAKKINI VERMESİ ISE ADÂLET'İ GEREĞİDİR." Allah geleceği bildiğini açıkça, Kur an da söylüyor. PEKİ, ALLAH IN BİZİM GELECEKTE, NASIL BİR İNSAN OLACAĞIMIZI BİLMESİ, DEĞİŞMEYEN ALLAH IN HÜKMÜMÜ, YOKSA İNSANIN KENDİ ÇABASIYLA, DEĞİŞTİREBİECEĞİ BİR DURUM MU? İşte burası çok önemli. Ne yazık ki bizler yanlış inançların etkisiyle, Allah ın adalet anlayışını tam algılayamadığımız gibi, bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitaplarında farkında olamadığımız için, BİZLERİN BU DÜNYADA KENDİMİZE BİLE YAKIŞTIRAMAYACAĞIMIZ ADALETSİZ KONULARI, Allah a nispet etmekten çekinmiyoruz. Önce şunu asla unutmayalım. ALLAH HİÇ BİR KULUNU, HAK ETMEDİĞİ YANİ ÖZGÜR İRADESİYLE YAŞAMADIĞI YANLIŞLARINDAN DOLAYI CEZALANDIRMAZ. Allah bizlere, bir anne babanın göstereceği şefkatin, kat kat fazlasını göstereceğini, önce unutmamalıyız. Bizler ne yazık bir ki bir anne babanın, evladına asla yapmayacağı bir davranışı, ne yazık ki Allah a nispet edebiliyoruz. Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, bunun tersini söyleyemez. ALLAH IN GELECEKTE KULUNUN, KÖTÜ BİR İNSAN OLACAĞINI BİLMESİ, ONLARI OLURUNA BIRAKIP, O BİLDİĞİ HAYATINI YAŞAMASINA İZİN VERMESİ, ALLAH IN ADALETİNE, ŞANINA, YÜCELİĞİNE YAKIŞMAZ. Bizler anne ve baba olarak, evlatlarımızın gelecekte okuyup okuyamayacağını, ya da nasıl bir mesleğe daha yatkın olacağını, en azından tahmin ederiz. Bunu tahmin ediyor olmamız, bizlerin hiçbir müdahalede bulunmamamızı gerektirmez. Bizler gerekirse eksik yönlerini tamamlamak için dersler aldırır, eğitimlerinde başarılı olabilmeleri için çaba harcarız. Yani evlatlarımıza elimizden gelen yardımı yaparız. Daha sonrası, elbette kendisine kalmıştır. BU DURUMDA BAĞIŞLAYICILIĞININ VE YÜCELİĞİNİN SINIRLARINI, TAHMİN BİLE EDEMEYECEĞİMİZ YÜCE ALLAH, BİZLERİN GELECEKTE KÖTÜ BİR İNSAN/KUL OLACAĞIMIZI BİLDİĞİ HALDE, BİZLERİ DOĞRU YOLA DAVET ETMEK İÇİN ÇABA HARCAMAZ MI? Elbette çaba harcıyor ve geleceği bilen Rabbimiz, bizlere gönderdiği Elçiler ve kitaplarla uyarıyor. Daha sonrada yaptığımız sapkınlıklar, yanlışlar konusunda ikaz ederek, bizleri doğru yola davet ediyor. Bazı kişiler Allah kulunu imtihan, sınav yapmaz diyorlar. Hâlbuki bu dünyada da her anımızda kendi aramızda, içimizde sınavdan geçiyoruz. İşe alırken işyeri sahibi sınav yapar. Peki neden? Çünkü işe alacağı kişinin özelliklerini anlamak ve işe karşı yatkınlığını görmek ister. Zaten SINAV kelimesinin anlamı, DİRENME, DAYANMA, KATLANMA GÜCÜNÜN, BİLGİNİN ÖLÇÜSÜ TESTİDİR. Allah da geleceği gördüğünden, kullarını kötü yoldan doğru yola davet etmek adına, Elçileri kanalıyla yaptığı ilk yardımlarının, ne derece dikkate alındığını, onların hem nefsine, ruhlarına hem de bedenlerine karşı nasıl davrandıklarını, YANİ KENDİSİNİ NE ÖLÇÜDE DİNLEYİP DİNLEMEDİKLERİNİ, BİZZAT KAYDA ALDIRARAK ÖLÇÜYOR YANİ SINIYOR. Bunun adına da zaten imtihan deniyor. Allah ben uyarmadıkça yani zikrimiz uyarımız ulaşmayan kullarımı sorumlu tutmam, hesap sormam diyorsa, lütfen Allah ın adaletini doğru anlayalım. Allah yaptıklarımızın hesabının mahşer günü sorulacağını söylüyor Kur’an da. Ama birçok ayetinde de sizleri uyarmıştım ve sakın bu yanlışları yapmayın demiştim deneceğini ve bu ikazlarımı dikkate almadığınız için azabı tadın deneceği, şimdiden bildiriliyor bizlere. DEMEK Kİ ALLAH MAHŞER GÜNÜ BİZLERİN, BAHANELER BULMAMASI İÇİN UYARIYOR VE DOĞRUYA DAVET EDİYOR. EĞER ALLAH IN GELECEĞİ BİLMESİNİN, ASLA DEĞİŞMEZ BİR YAZGI OLDUĞUNU SÖYLERSEK, ELÇİLER VE KİTAPLAR GÖNDERİP, BU UYARI VE İKAZLARIN NE MAKSATLA YAPILDIĞINI, MANTIKLA VE KUR’AN İLE AÇIKLAYAMAYIZ. Tekrar hatırlatmak gerekirse, Allah bizlerin hesap günü hiçbir bahane bulmamamız için, her türlü önlemi almış ve ALLAH KULLARININ KENDİ GELECEKLERİNİ BİZZAT KENDİLERİNİN, DEĞİŞTİREBİLECEKLERİ BİLGİSİNİ DE VERMİŞTİR. Allah biz kullarını yalnız bırakmamış, her anımızda yardımcımız olmuş ve yardımının karşılığını da bizlerden beklediğinin birçok örneğini, gönderdiği Kur’an da bildirmiştir. Doğruya davet içinde yaptıklarımızın ödülünün ya da cezasının olduğu ikazını da yapmıştır. Allah bizleri özgür irademizle serbest bırakmış ve Kehf suresi 29. ayetinde bakın ne diyor. “DE Kİ: İŞTE RABBİNİZ TARAFINDAN GERÇEK GELDİ. ARTIK DİLEYEN İMAN ETSİN, DİLEYEN İNKÂR ETSİN.” Buradan da anlıyoruz ki Allah, geleceği biliyor ama kullarını yapacakları yanlışlardan doğruya yönlendirmek için, Elçiler ve Rehber kitaplar gönderiyor ve diyor ki, İSTEYEN DOĞRUYU GÖNDERDİĞİM REHBERDEN ÖĞRENİR DOĞRUYA YÖNELİR, İSTEYEN KENDİ NEFSİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YANLIŞTA ISRAR EDER. Demek ki Allah ın geleceği bilmesinin, bizlere en önemli faydası, bizleri zamanından önce uyarıp ikaz etmesi olduğu anlaşılıyor. DİLERİM CÜMLEMİZ BATILIN ETKİSİNDE KALMADAN, YALNIZ ALLAH N İPİNE SARILAN, ALLAH I ŞANINA YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE TESBİH EDİP ONA KULLUK EDEN, İKAZ VE UYARILARINI DİKKATE ALAN, ALLAH IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
İSLAM’I İNANILMAZ BİR KARMAŞANIN İÇİNDE YAŞIYORUZ…
İslam’ı yaşamaya çalışan bizler, gerçekten nasıl hareket edeceğimizi, kimlere inanacağımızı bilemez durumda hissediyoruz kendimizi. Elbette bunun tek bir nedeni var. BİZLER ÖNCE SORGUSUZCA ÖĞRENDİĞİMİZ VE BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRDİĞİMİZ DİNİ BİLGİLERİMİZİN, TÜM ÖN YARGILARINDAN KURTULMALIYIZ. Yani Allah ın NAHL suresi 98. ayetinde önerdiği gibi, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların düşünce ve fikirlerine dayanmadan onlara güvenmekten vazgeçip, yalnız Allah a güvenip dayanarak Kur’an ı okumaya başlamalı ve okuduğumuzu anlayabilmek adına, düşünerek çaba gösterdiğimiz andan itibaren, Allah bizlerin gönül gözünü açacağını ve Kur’an ı anlayabileceğimizi söylüyor. NE YAZIK Kİ BİZLER BUNU YAPMIYORUZ. GENEL ÇOĞUNLUĞUMUZUN PEK YAPMAYADA, NİYETİ YOK GİBİ GÖRÜNÜYOR. MÜSLÜMAN OLAN BİR KİŞİ, KUR’AN I DÜŞÜNEREK OKUDUĞUNDA ANLAYABİLECEĞİNE, ÖNCE İNANMALIDIR. Peki, inanıyor muyuz? Kesinlikle hayır. Çünkü bizlere Kur’an ı herkesin anlayamayacağını, Onu ancak Âlimlerin Veli kişilerin anlayacağına inandırdılar da ondan. Bu düşünceyi bizler BİLİNÇALTIMIZDAN ÇIKARMADIĞIMIZ SÜRECE, KUR’AN I DİREK ANLAYABİLMEK ADINA, ASLA ÇABA HARCAMAYIZ. Şöyle düşünün lütfen, Allah Kur’an ı yalnız Araplara değil, tüm insanlığa indirdiğini söylüyorsa, sizce tüm dünya Kur’an ı okuyup anlayabilmesi için, ARAPÇAMI ÖĞRENMELİDİR? Eğer evet her Müslüman Arapça öğrenmez ise Kur’an ı doğru anlayamaz, çünkü Kur’an başka dillere doğru çevrilemez diyorsanız, kusura bakmayın ama siz önce kendinizi kandırmış, daha sonrada Allah a ve kitabına çok büyük saygısızlık yapıyorsunuz demektir. BU DÜŞÜNCE VE İNANÇ, DİNİ KENDİ TEK ELLERİNE ALMAK İSTEYEN KİŞİLERİN, İSLAM TOPLUMUNA KURDUKLARI BİR TUZAKTIR. LÜTFEN BUNUN FARKINA VARALIM. Bir arkadaşımız siz eğer tebliğ yapıyorsanız hele ki tefsir yapıyorsanız, Arapça öğrenip Orijinalinden yapmalısınız diyor. İlginç olan bu düşünceye inanan ve rivayet hadisler olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı diyenler, rivayet edilen aslı Arapça olan Hadisleri Türkçeye çevirdiklerinde hiç yanlış anlamıyorlar ve her ne hikmetse Arapça hadisler Türkçeye tam çevrilemez demiyorlar. İŞ KUR’AN A GELİNCE HER ŞEY BİR DEN BİRE DEĞİŞİYOR VE BEŞERİN SÖYLEDİĞİ VE YAZDIKLARINA HİÇ BİR TAVIR ALINMADIĞI HALDE, KUR’AN IN HER DİLE TAM ÇEVRİLEMEYECEĞİ İFTİRASI, TOPLUMA KABUL ETTİRİLEBİLİYOR. Daha önce de bir makalemde söylediğim gibi, Kur’an ın Muhkem ayetlerinin yani dinin anası temeli, sorumlu olduğumuz ayetlerin tefsire asla ihtiyacı yoktur ve bende kesinlikle tefsir yapmıyorum ve günümüzde yaşanan İslam ın yanlışlıklarına dikkat çekmeye çalışıyor ve din kardeşlerimi bu konularda düşünmeye davet ediyorum o kadar. Zaten buda her Müslüman ın görevidir. Hatırlayalım Tefsir kelimesi ne anlama geliyordu? “KURAN’IN SURELERİNİ AÇIKLAYARAK, GÖRÜŞLER İLERİ SÜRME VE BUNLARI YAZMA, YORUMLAMA. KURAN’IN SURELERİNİ AÇIKLAYAN YAPIT.” Eğer bir kişi bir ayete yorum yapıyor ve kendi görüşlerini ileri sürüyorsa, o ayete kendi şahsi düşüncesini de ilave ediyor demektir ki, bu durumda her zaman yanlışlıklar olacaktır. Allah dinin anası, temeli muhkem ayetlerden bahsederken, Kur’an ı nice örneklerle biz açıkladık ki, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diyor. ÇOK DAHA NET BU KONUDA AÇIKLAMA YAPARAK, KUR’AN I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREİMİZDİR diyerek, Kur’an ı Allah’ın açıkladığını bildiriyor. Bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, tüm bu gerçeklerin üzerini, BİLİNÇALTIMIZDAKİ BATIL İNANÇLARIMIZ ÖRTÜYOR VE BİZERİN DOĞRULARI FARK ETMEMİZİ ENGELLİYOR. Çok ilginçtir dünya üzerinde birçok bilim adamının, bilimsel kitapları buna Arap âlimler de dâhil, kendi dillerinde ki kitapları, onlarca farklı dile çevriliyor. O toplumlar bu bilgilerden faydalanıyor, üniversitelerinde okutuluyor ama hiç birisi kendi dillerine tercüme edilmiş, bu kitap bizim dilimize tam tercüme edilmemiş, eksik kalmış biz şu kısmını anlayamadık demiyor. Ama iş Kur’an a gelince her şey birden bire değişiyor ve deniyor ki. ARAPÇA, HER DİLE TAM ÇEVRİLEMEZ. ONUN İÇİN KUR’AN I ANLAMAK İSTİYORSANIZ ARAPÇA ÖĞRENECEKSİNİZ YA DA VELİ KİŞİLERE TABİ OLACAKSINIZ. Lütfen artık bu mantıksız tuzağa düşmeyelim. Kur’an her dile çevrilir ama çevirenler yeter ki ön yargılı olmasın, bilinçaltındaki inançlarını Kur’an a ilave etmeye çalışmasın. Kur’an tercümelerine bakıyorsun, aynı ayet çok farklı anlamlara gelecek şekilde tercüme edilmiş. Bunu gören Müslümanlarda elbette korkuyor ve tedirgin oluyor. Hâlbuki yapılan yanlış bilinçli yapılıyor ve toplum kendi inançlarının haklılığını, Kur’an a söyletmeye çalışıyor. BU FARKLILIK KUR’AN IN HER DİLE ÇEVRİLMEDİĞİNDEN DEĞİL, İNSANLARIN ART NİYETLİ TUTUMLARINDAN OLUYOR. Ama Allah Kullarının tüm bunları yapacaklarını bildiğinden, aynı konu Kur’an ın farklı ayetinde birçok kez tekrar edilmiş ki, aklını kullanan kulları yapılan yanlışı fark edebilsin. Diyelim ki bazı kişilerin söylediği gibi, Kur’an ı doğru anlayabilmek, insanlara anlatabilmek için mutlaka Arapçayı öğrenmeli ve Kur’an ı Orijinalinden okumalıyız diye bir an düşünelim. YANİ KUR’AN I DOĞRU ANLAMANIN YOLU, ARAPÇAYI BİLMEKTEN GEÇER DÜŞÜNCESİ ÜZERİNDE DÜŞÜNELİM. Hemen şu soruyu sorarlım kendimize. Araplar kendi dilinden inen Kur’an ı günümüzde en doğru, en güzel mi anlamıştır ve yaşıyorlardır. Ne dersiniz? Bu satırları okuduğunuzda, gülümsediğinizi çok iyi biliyorum. Günümüzde Arapların İslam ı, Kur’an dan çok uzak yaşandığını hepimiz biliyoruz. HANİ ARAPÇA KUR’AN I OKUYAN, KUR’AN I EN DOĞRU ANLAR VE YAŞARDI NE OLDU? BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ, SORUN ÇOK DAHA FARKLI? BİZLER O SORUNUN NE OLDUĞUNU, ÖNCE ARAMALIYIZ. Demek ki İslam toplumunda kangren olmuş sorun, Kur’an ın doğru tercümesi olup olmadığı değil, yada Arapçanın Türkçeye doğru çevrilip çevrilmediğinden başka, ASIL SORUN AYETLERİ ALLAH IN KUR’AN DA VERDİĞİ DİĞER ÖRNEKLER IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAYIP, RİVAYETLER IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİ KUR’AN DAN ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRIYOR VE YANLIŞ KUR’AN TERCÜMELERİ YAPILMASINA NEDEN OLUYOR. Peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı, Kur’an kapalı kalır anlaşılamazdı diyen bir toplum, Kur’an ı doğru anlar ya da doğru tercüme yapar mı? Elbette yapamaz. Bazı kişiler Kur’an, günümüz şartlarına göre güncellenmelidir diyorlar. Kur’an her çağa hitap eden bir ışıktır, KUR’AN DEĞİL AMA İNSANLARIN KAFALARININ İÇİNDEKİLER GÜNCELLENMELİDİR. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ YALNIZ ALLAH A GÜVENMEYİP, DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ RİVAYETLERE, YA DA EDİNDİĞİMİZ VELİLERİN SÖZLERİNE GÜVENMEMİZDEN KAYNAKLANIYOR. Özet olarak söylemek gerekirse, her Müslüman Kur’an ın tercümesini mutlaka tarafsız ve tüm batıl inançlardan arınarak okumalıdır. Tek bir tercümeye güvenmeden, çok farklı tercümelerden/meallerden de istifade etmelidir. ELBETTE DÜŞÜNEREK VE AKLINI KULLANARAK, DİĞER AYETLERLERLEDE BAĞLANTI KURARAK OKUMALIDIR. Belki ilk önceleri kafamız biraz karışacaktır, benimde karışmıştı. Ama yalnız Allah a güvenerek, ona dayanarak Kur’an ı anlayabilmek adına çabamızı artırdığımızda, zaman geçtikçe Allah ın gerçek HAK olan doğruları ile buluştuğunuzu fark edeceksiniz. ÖNEMLİ OLAN İYİ NİYETLE GERÇEKLERİN PEŞİ SIRA GİTMEKTİR. GÜNÜMÜZDE BATILIN IŞIĞINDA TERCÜME EDİLMİŞ BİRÇOK KUR’AN MEALİ OLDUĞU GİBİ, ŞÜKÜRLER OLSUN GERÇEĞE ÇOK YAKIN OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM TERCÜMELERDE VAR. ONLARINDA YAPTIKLARI YANLIŞLAR, ZAMANLA DÜZELECEKTİR. ÖNEMLİ OLAN GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAKTIR. Allah farkında olmadan, iyi niyetle yaptığımız küçük yanlışlarımızı affedeceğini söylüyor. Kur’an ı anlayabilmek adına da çaba harcayanların, GÖNÜL GÖZLERİNİ AÇACAĞINI VE GERÇEKLERLE BULUŞTURACAĞINI BİLDİRİYORSA, ÇABA BİZDEN YADIM ALLAH DAN. DİLERİM BU ÇABAMIZDA ALLAH, CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLUR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİZLER HALA, ALLAH IN ŞEFAAT GÜCÜNÜ, YETKİSİNİ, EDİNDİĞİMİZ VELİLERE VERMEYE DEVAM EDECEKMİYİZ?
Allah Bakara suresi 255. ayetinde, kendilerine şefaatçiler edinerek onlardan yardım isteyen medet uman kitap ehlini ikaz ederek, bakın şefaatin yalnız kendi tekelinde olduğunu anlatmak için Allah ne diyor. ” İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR?”Yani bu güç yalnız bana aittir diyor. Yine Taha suresi 109. ayetinde tahrifat yaparak, onlarca ayete ters düşecek bir tercümeyle, bakın nasıl batıl inançlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar. “O GÜN, RAHMÂN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN RAZI OLDUĞU KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ.” Bunuda okuduğunuzda, bakın Allah kendisinden başka kişilerede şefaat yetkisini veriyormuş diyerek, kendi yanlış inançlarına kanıt yaratabiliyorlar. Sizce Allah bu ikazında, bazı kişilerede şefaat etme yetkisini veriyor olabilir mi? Gelin onuda Kur’an ın şefaat konusunda çok net açıklama yaptığı diğer ayetlerinden anlamaya çalışalım. Tabi Taha suresi 109. ayetide Kur’an bütünlüğünde doğru anlayarak. “O GÜN, RAHMAN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN HOŞNUT OLDUĞU KİMSELERDEN BAŞKASINA, ŞEFAAT FAYDA VERMEZ.” (Taha 109) DE Kİ: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR. GÖKLERİN VE YERİN HÜKÜMRANLIĞI O’NUNDUR. SONRA YALNIZ O’NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ.”Zümer 44 “KİMSENİN KİMSE NAMINA BİR ŞEY ÖDEMEYECEĞİ, HİÇ KİMSEDEN FİDYE ALINMAYACAĞI, KİMSEYE ŞEFAATİN (ARACILIĞIN) YARAR SAĞLAMAYACAĞI VE HİÇ KİMSENİN HİÇBİR TARAFTAN YARDIM GÖREMEYECEĞİ GÜNDEN SAKININ.” (Bakara 123) “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? DE Kİ: “HİÇBİR ŞEYE GÜÇLERİ YETMESE VE DÜŞÜNEMİYOR OLSALAR DA MI?” Zümer 43) “HİÇ KİMSENİN BAŞKASINA FAYDA VEREMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KABUL EDİLMEYECEĞİ, FİDYE ALINMAYACAĞI VE YARDIM YAPILMAYACAĞI BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 48) “KENDİLERİNE ZARAR VERMEYECEK, FAYDA DA SAĞLAMAYACAK OLAN ŞEYİ ALLAH İLE ARALARINA KOYUP KUL OLURLAR. BİR DE DERLER Kİ “BUNLAR ALLAH’IN YANINDA BİZİ YANINA ALACAK (ŞEFAAT EDECEK) OLANLARDIR.” DE Kİ “SİZ ALLAH’A, GÖKLERDE VE YERDE BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ Mİ HABER VERİYORSUNUZ?” O, ONLARIN ORTAK SAYDIKLARINDAN UZAK VE YÜCEDİR.” (Yunus 18) “ALLAH, GÖKLERİ, YERİ VE BUNLARIN ARASINDAKİLERİ ALTI GÜNDE/EVREDE/DÖNEMDE YARATAN, SONRA ARŞI HAKİMİYETİ ALTINA ALANDIR. O’NDAN BAŞKA NE BİR DOST NE DE BİR ŞEFAATÇİNİZ VARDIR. DÜŞÜNÜP DERS ALMIYOR MUSUNUZ?” (Secde 4) “ARTIK ONLARA, ŞEFAATÇİLERİN ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ.“(Müddesir 48) Sizce Allah bunca açık, kesin muhkem ayetlerinden ve verdiği sözden sonra, hala Allah ın şefaat yetkisini yani kendi tek elinde tuttuğu bağışlama gücünü birilerine de vermiş olabilir mi? AKLINI KUR’AN İLE KULLANAN, BU SORUNUN CEVABINI HEMEN BULACAKTIR. AKLINI KULLANMAYANI ZATEN ALLAH, PİSLİK İÇİNDE BIRAKIR REZİL EDERİM DİYOR. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
-
YOKSA BİZLERDE, ALLAH’A ORTAK KOŞANLARDAN OLMAYALIM? ZÜMER 65, ENAM 88. AYETLER.
Kur’an da birçok ayette Allah iman ettiğini söyleyen kullarına, sakın bana ortak/şirk koşmayın yoksa yaptığınız bütün işleriniz, iyi amelleriniz boşa gider diye uyarıyor. Bu konuda birçok makale yazdım, ama gerçekten bu konu çok önemli ve birbirimizi defalarca uyarmalıyız ki, yaptığımız bu korkunç hatamızın farkına varabilelim. Peki, bu kadar önemli olan Allah a ortak koşmak sözüyle Allah, nasıl bir ortak koşmaktan bahsediyor olabilir? Sanırım burası çok önemli. Sizlere makalemin başında hatırlatmak istediğim, Allah ın çok önemli bir ayeti var. Bakın Allah Yusuf suresi 106. ayetinde ne diyor. “ONLARIN ÇOĞU, ORTAK KOŞMADAN, ALLAH’A İNANMAZLAR.” Demek ki iman edenlerin genel çoğunluğunun, yaptığı çok büyük bir yanlışlık var ki, Allah bu konuda bizleri uyarıyor. Bu uyarıya lütfen kulak verelim. Bizlerde Allah ın bu çok önemli ikazını doğru anlamalıyız ki, hesabın görüleceği o çetin gün şaşkınların ve affedilmeyenlerin safında olmayalım. Mutlaka inancımızı sorgulayalım, sakın bizde farkında olmadan, Allah a ortak koşanların arasında olmayalım? Size bu konuda iki ayeti önce örnek vermek istiyorum. Zümer 65: Yemin olsun ki sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur. ŞÜPHESİZ Kİ (ALLAH’A) ORTAK KOŞARSAN, İŞLERİN ELBETTE BOŞA GİDER ve elbette kaybedenlerden olursun! (Mehmet okuyan meali) Enam 88: İşte bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından dileyeni ona iletir. EĞER ONLAR DA ALLAH’A ORTAK KOŞSALARDI, YAPMAKTA OLDUKLARI AMELLERİ ELBETTE BOŞA GİDERDİ. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayette Allah Elçisini uyarıyor ve diyor ki, sana da senden öncekilere de Allah a ortak koşmayın, koşarsan yaptığın tüm güzel şeyler boşa gider diyerek, Elçisini kesin bir dille uyarıyor. Bu çok ilginç, önce Allah görev verdiği Elçisini uyarıyor. Diğer ayette de, tüm iman eden kullarından bahsederek, onlarda Allah a ortak koşsalardı, yapmakta oldukları amelleri yani Allah ın rızasını kazanmak için yaptıkları güzel şeyler, boşa giderdi diyor. DEMEK Kİ ALLAH KENDİSİNE ORTAK KOŞMAYI, ASLA KABUL ETMİYOR. Bizlere de düşen bu konuyu doğru anlamalıyız ki, geçmişte yapılan hataları tekrar etmeyelim ve Allah ın bağışlamayacağı bu yanlışı yapmayalım. ÖNCE ŞUNU UNUTMAYALIM, GEÇMİŞTE ALLAH A ORTAK KOŞANLARIN YAPTIĞI YANLIŞTA, HİÇ KİMSE BUDA İKİNCİ ALLAH TIR DEMİYOR. Çünkü tüm kitap ehli biliyor ki tek bir Allah var. Peki, nasıl bir hata, yanlış yapılıyor da, Allah’a ortak koşmakla yani başka bir tabirle ŞİRK KOŞMAK ile suçlanıyorlar, burası çok önemli. Enam 14: De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan, ALLAH’TAN BAŞKASINI MI DOST/VELİ EDİNECEĞİM.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).” (Diyanet meali) Enam 56: De ki “ALLAH İLE ARANIZA KOYUP YARDIM İSTEDİKLERİNİZE KUL OLMAM, BANA YASAKLANMIŞTIR. Ben, sizin arzularınıza da uymam. Öyle yapsam sapıtmış olurum ve doğru yolda olamam.” (Süleymaniye vakfı) Bu iki ayete benzer onlarca ayet vardır ki, Allaha ortak/şirk koşmak konusunda Allah, çok dikkat çekici uyarıcı ayetler indirdiği halde, birileri bunları görmemizi engellemek ve atalarının batıl inançlarını topluma yaşatmaya devam etmek için, büyük çaba harcamaktadırlar. BU İKAZLARA KULAKLARINI TIKAYIP, DUYMAYARAK ALLAH A ORTAK /ŞİRK koşanlar, asla huzurda hesap veremeyeceklerdir. Bakın ilk ayette Allah a ortak koşmanın ne olduğuna, çok açık bir örneği nasıl veriyor. Dinimiz ve imanımız adına kuşku duymadan güveneceğimiz VELİMİZ/DOSTUMUZUN yalnız Allah olduğunu söylüyor. Onun dışında hatasız, günahsız hiç kimsenin olamayacağını, bizlerin Allah ın yanında asla bizlere yol gösteren, inancımıza yön veren hiçbir veli/dost edinemeyeceğimizi bildiriyor. EDİNDİKLERİ VELİLERİN, ŞEYHLERİN SÖZLERİNE GÜVENİP, ONLARIN ARDINA DÜŞENLERİN, ALLAH A ORTAK KOŞMAK, YANİ ŞİRK KOŞMAK OLDUĞUNU VE BUNU YAPANLARI ASLA AFFETMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR ALLAH. Araf suresi 3. ayetinde de Allah ne diyordu hatırlayalım. “RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN, O’NDAN BAŞKA VELİLERE UYMAYIN.” Ne dersiniz bizler bu hatayı yapıyor muyuz, yoksa yapmıyor muyuz? Eğer aramızda Allah dan başka veli edinmeyi meşrulaştırmak adına, Velisi olmayanın velisi şeytandır diyenler varsa, aslında onlar şeytanı veli edinmişler ama farkında olmayanlardır, hatırlatmak isterim. BİR MÜSLÜMANIN GÜVENİLECEK TEK VELİSİ ALLAH BENİM DİYOR. İsteyen Allah a inanır güvenir, isteyen edindikleri velilere. Allah bu yanlışları yapanlara, ortak/şirk koşanlar diyor. Enam suresi 56. ayette ise, sanırım geçmişte ve günümüzde yapılan çok büyük yanlışa Allah açıklık getiriyor ve bizleri uyarıyor. Allah yapılan bu yanlışı Elçisi aracılığıyla bizlere anlatıyor ve deki kullarıma diyerek konuya açıklık getiriyor. Allah ın Elçisinin şöyle demesini istiyor topluma. SİZLERİN YAPTIĞI GİBİ, ALLAH İLE ARANIZA EDİNDİĞİNİZ VELİLERİ, DOSTLARI KOYUP, ONLARDAN YARDIM İSTEDİKLERİNİZE BEN KUL OLMAM VE ONLARI ASLA ALLAH İLE ARACI YAPAMAM. ÇÜNKÜ BUNU YAPMAM BANA YASAKLANMIŞTIR DİYOR. Peki, bizler Allah ın bu yasağını dinliyor ve Allah ile aramıza veliler, dostlar, şeyhler efendiler koymuyor muyuz, yoksa bunca ikaz ve uyarıları gördüğümüz halde, aynı yanlışı yapmaya devam mı ediyoruz, ne dersiniz? Hatırlatmak isterim Allah, Nisa 48. ayetinde, kendisine ortak, şirk koşanları asla bağışlamaz diyor. Bunların dışında kalanları, dilediği kimse için bağışlayacağı bilgisini veriyor. Devamında da, kim Allah a ortak/şirk koşarsa büyük bir günaha girmiş olacağını ve Allah a iftira edeceğini bizlere bildiriyor. Hangimiz böyle bir duruma mahşerde düşmek isteriz? Kur’an da birçok ayetinde, Allah ın yanında hiç kimseden yardım istenmeyeceği, onları aracı yapılamayacağı, onlara dua edilemeyeceği uyarısı yapılır. ALLAH IN TEK ELİNDE OLAN YETKİLERİNİ EĞER BİZLER, EDİNDİĞİMİZ VELİLERE, ŞEYHLERE VE EFENDİLERE VERİYOR DA, ONLARI ALLAH İLE ARAMIZA ARACI, ŞEFAATÇİ YAPIYOR VE ONLARA ADETA KUL OLUYORSAK, BU YAPILANIN ALLAH A ORTAK KOŞMAK, YANİ ŞİRK KOŞMAK OLDUĞU KUR’AN DA ONLARCA AYETİNDE ANLATILIYOR. Değerli dostlarım, geçmişte kitap ehlinin yaptığı yanlışları, ne yazık ki günümüzde genel çoğunluk devam ettiriyor. Gelin elimizde Kur’an onu anlayarak, düşünerek ve araştırarak, hiçbir etki altında kalmadan anlamaya çalışalım. Allah Nahl suresi 98. ayetinde, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kovulmuş şeytandan, onun yolunu izleyen insanların batıl ve hurafe sözlerinden sıyrılıp, yalnız Allah a güvenip dayanarak, Allah a sığınarak, Kur’an ı okumamızı emrediyor. Eğer Allah ın bu tavsiyesine uyar ve Kur’an ı hiçbir beşeri batıl bilginin etkisinde olmadan okur ve anlamaya çalışırsak, inanın tüm yanlışlarımızı fark edeceğiz ve Allah ın hak dini olan İslam ı ile de buluşacağız. DİLERİM BİR GÜN CÜMLEMİZ, ALLAH IN NURU KUR’AN IN IŞIĞI İLE AYDINLANIR VE ALLAH A ŞİRK KOŞMADAN DOĞRU YOLDA YÜRÜYEN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
-
BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞEN İNANCIMIZIN, YAŞADIĞMIZ İSLAM’A ETKİSİ….
Bilinç ve bilinçaltı konusunu uzmanlar anlatırken, insanların toplam davranışları içinde BİLİNCİN ORANI YÜZDE 5 KEN, BİLİNÇALTININ YÜZDE 95. OLDUĞUNU SÖYLÜYORLAR. Çok ilginç ve düşündürücü değil mi? Bu durumda bizleri çok daha fazla etkileyen, bilinçaltının ne olduğunu doğru anlamamız gerekir. Düşünmeden yaptığımız her şeyin, bilinçaltı tarafından yönlendirildiğini söylüyor bilim adamları. BUNLARDA KÜÇÜKLÜĞÜMÜZDEN BERİ ÖĞRENDİĞİMİZ VE DOĞRU KABUL ETTİĞİMİZ HER ŞEY DİYEBİLİRİZ. Bir eylemi iyi ya da kötü öğrendikten ve bilinçaltımıza kaydettikten sonra, bilinçaltı bu bilgilerle bizlere hükmeder diyebiliriz. Böyle durumlarda çok nadir bilinç devreye girer. TABİ BİLİNCİN DEVREYE GİRMESİNİ, ÖZELLİKLE BİZLERİN İSTEMESİ GEREKİR. Peki BİLİNÇ NE DEMEK burası çok önemli. Bakın bilim adamları bilinci şöyle tarif ediyor. “İNSANIN ÇEVRESİNİ VE KENDİSİNİ TANIMA YETENEĞİ, ŞUUR. TEMEL BİLGİ TEMEL GÖRÜŞ. ALGI VE BİLGİLERİN ZİHİNDE DURU VE AYDINLIK OLARAK İZLENME SÜRECİ.” Demek ki bilinç de akıl, düşünme devrede. YANİ BİLİNÇLİ İNSAN, BİLGE İNSANDIR DİYEBİLİRİZ. Bir bilge kişi şöyle diyor bilinç için. “BİLİNÇ, GERÇEKTEN VAROLDUĞUMUZUN, TEK GERÇEK KANITIDIR.” “BİLİNÇ, DÜŞÜNCENİN FAALİYETTE BULUNDUĞU VE İLİŞKİLERİN VAR OLDUĞU ALANDIR.” Bilinçaltında ise daha önce kaydedilen alışkanlıklar, bilgiler ve inançlar düşünmeden doğruyu araştırmadan devreye girer. Tabi bilinçaltına yerleştirdiğimiz bilgi, bu durumda çok önem taşıyor. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Düşünmeden yaptıklarımızda bilinçaltı devrededir, düşünerek yaptıklarımızda ise aklımız, şuurumuz devrededir diyebiliriz. Bilim yani akıldan bir komut gelmiyorsa, bilinçaltı tüm davranışlarımızı yönetir, yönlendirir de diyebiliriz. Bu bilgilerden sonra şunu söyleyebiliriz. ÇOCUKLARIMIZI KÜÇÜK YAŞTA YETİŞTİRİRKEN, ONA DOĞRU BİLGİ YA DA DOĞRU İNANÇ, DİN ÖĞRETMEDİYSEK, ÇOCUĞUMUZUN DOĞRULARLA, HAK OLAN GERÇEK DİN İLE İLERİDE BULUŞMAS ÇOK ZOR OLACAKTIR. Yine bilim adamlarının ortaya koyduğu bilimsel verilere göre, BİLİNÇALTI ÇOK HIZLI VE SİNİR SİSTEMİYLE ÇALIŞIYORMUŞ. Genelde bütün duygularımız, alışkanlıklarımız ve yaşadığımız her türlü duygusal deneyimler, öğrendiklerimiz bilinçaltı tarafından kaydediliyor. Sizlere bilinçaltımızın özelliği konusunda, çok dikkat çekici bir bilgi vermek istiyorum. BİLİNÇALTININ ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖZELLİĞİ, OLUMSUZ KOMUTLARI YANİ DAHA ÖNCE KAYDA ALDIĞI BİLGİLERİN TERSİNE SÖYLENENLERİ, KABUL ETMEDİĞİNİ, HATTA TAM TERSİNİ ANLADIĞINI BİLİMSEL ÇALIŞMALAR ORTAYA KOYMUŞ. ÖRNEĞİN BİLİNÇALTIMIZ SİGARA İÇMENİN HİÇBİR SAKINCASI OLMADIĞINI, HATTA KEYİF VERİP MUTLULUK VERDİĞİNİ BİLİNÇALTIMIZA KAYDETTİYSE, BİLİNÇALTIMIZ SİGARA İÇME ÖLÜRSÜN KOMUTUNU KABUL ETMEYİP, TAM TERSİNİ YAPTIĞI ORTAYA ÇIKMIŞ. Eğer bilinçaltımızı akılla, şuurlu bir şekilde güçlendirmiyorsak, onun kontrolünden geçirmiyorsak, geçmişte öğrendiklerimizin etkisinden kurtulmamızda mümkün olamayacağı anlaşılıyor. Bilinçaltının bir başka özelliğine gelince. “BİLİNÇALTI, SIRADAN SÖZCÜK VE İFADELERİ DEĞİL, SİZİN GERÇEKTEN DOĞRU OLDUĞUNA İNANDIKLARINIZI KABUL EDER.” Bilinçaltı konusunda, bilim adamları bakın nasıl bir tespit yapıyorlar. “DUYGULARA SAHİP OLAN VE KONTROL EDEN, ZİHNE HÂKİM OLUR. BU GÜÇ İNSANLARIN ÇOK BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNDA BİLİNÇALTINDADIR. BİLİNÇALTI DUYGULARIN EVİDİR. DUYGULAR ARZULARI YARATIR. BUNLAR GÜÇLÜ ARZULARDIR VE DAVRANIŞLARIMIZI YÖNETİR. YANİ BİLİNÇALTI İDARE GÜCÜNÜ ELİNDE TUTAR. DUYGULARINI KONTROL EDEMEYEN İNSAN, BİLİNÇALTININ KONTROLÜ ALTINDA KALIR. BİLİNÇALTI DUYGULARI ÜRETİR VE SAKLAR.” “ÇATIŞAN ARZULARIMIZ OLDUĞUNDA, BİLİNÇALTI KAZANIR. YERLEŞİK DİNİ VE AHLAKİ İNANÇLAR, GÜÇLÜ BİLİNÇLİ KARAR VE İSTEKLERİ ENGELLER. BİLİNÇALTI İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI SÜRDÜRÜR. GENELLİKLE EN ÇOK ARZU ETTİĞİMİZ ŞEYİ YAPARIZ. DAVRANIŞLARIMIZI BELİRLEYEN BAŞKA BİR ARZUYU YENEN, BASKIN DÜRTÜDÜR. BİLİNÇALTININ DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRT ETME GÜCÜ YOKTUR. SÖYLENEN HER ŞEYİ DOĞRU KABUL EDER.” Tüm bu bilgilerden sonra sizleri, günümüzde yaşanan İslam ın ne kadar bilinçaltı düşünce ve inançlarımızla yaşadığımız konusunda, düşünmeye davet etmek istiyorum. HATIRLARSIN ALLAH ÖZELLİKLE KALPLERİ OLUP TA ONUNLA DÜŞÜNMEYENLERDEN BAHSEDER. Buna benzer birçok ayette de aslında Allah, bilinçaltımıza seslenerek, nefsimizin duygularımızın etkisinde kalmadan, şuurlu kararlar vermemizi ve bilinçaltına kaydettiğimiz bilgileri gözden geçirerek, duygularımızın esiri olmamamız uyarısını yapar. Kap belki düşünme organı değildir ama kalp duygumuzun merkezi olarak düşünmemizi, beynimizi etkileyen çok önemli bir merkezdir. KUR’AN’I DİKKATLE OKUYUP, AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, İNANILMAZ KUR’AN GERÇEKLERİYLE, İŞTE BÖYLE BULUŞABİLİYORUZ. Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kulum demiyor. Hatta düşünmeyenleri, pislik içinde bırakacağı uyarısını da yapıyor. Allah ın apaçık ayetlerini gördüğümüz ve tebliğ aldığımız halde, bu bilgilerin etkisinde kalmamız gerekirken atalarımızdan, dedelerimizden, babalarımızdan duyduklarımızla İslam ı yaşamamız, bizlerin bilinçaltına yerleşmiş. ALLAH IN AKLINI KULLAN, DÜŞÜN ŞUURLU OL EMRİNİ DE GÖZ ARDI ETTİĞİMİZDEN, NE YAZIK Kİ BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRDİĞİMİZ VE DOĞRU KABUL ETTİĞİMİZ YANLIŞ BİLGİLERDEN KURTULAMIYOR VE O YANLIŞ İNANÇLARIMIZIN YERİNE, DOĞRULARINI KOYAMIYORUZ. Toplumları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek isteyenler, insanlara bilinçaltı operasyonları yaparak, onları adeta robotlaştırılabileceği anlaşılmış. Hatırlarsınız bir insana kırk kere deli deseniz, kendisinden yavaş yavaş şüphelenmeye başlar. BİREYİN YA DA TOPLUMUN BİLİNÇALTINA GELENEK, GÖRENEK, İNANÇ VE ALIŞKANLIKLARINI SÜREKLİ TEKRAR EDİLEN MESAJLAR İLE DEĞİŞTİRMENİN mümkün olacağını bilenler, ne yazık ki toplumun inancını da, istedikleri gibi yönetmeyi başarmışlardır. TOPLUMLARA TELEVİZYON VE MEDYA ARACILIĞI İLE ADETA BİLİNÇALTI OPERASYONLARI YAPILARAK, HALK İSTEDİKLERİ GİBİ YÖNLENDİRİLİYOR AMA TOPLUM BUNUN FARKINDA BİLE DEĞİL. Bizler eğer bilinçaltımıza depo edip, doğru diye yerleştirdiğimi yanlış bilgi ve inançları temizleme gayretinde bulunmazsak, BİLİNÇALTIMIZIN DA ETKİSİNDEN ASLA KURTULAMAYIZ. BU DURUMDA BİLİNCİMİZ BİZLERE HÜKMETMESİ GEREKİRKEN, BİLİNÇALTIMIZ BİZLERE HÜKMEDER. Kendisine güvenen, bilinçli araştıran ve aklını kullanan bir insan, bilinçaltına hükmederek BİLİNÇALTINDA TEMİZLİK YAPAR yani, buraya yerleşen yanlış bilgi ve inançlardan kurtulabilir ve bilinçaltına doğru bilgileri kaydederek, hem ruhsal hem de fiziksel rahatlama sağlayabilir. Günümüzde yaşanan İslam ın özünde, toplumun genelini etkileyen, ne yazık ki bilinçaltına yerleşen yanlış bilgilerin etkisi çok büyük. DİLERİM TOPLUM OLARAK BU BİLİNCİN FARKINA VARARAK BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞEN YANLIŞ BİLGİ VE İNANÇLARDAN BİR GÜN KURTULUR VE İSLAM’IN ÖZÜNÜ, DOĞRU BİLGİLERİ BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRİRİZ. ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞMAMIZIN, BAŞKA ÇARESİ YOK. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK