Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

halukgta tarafından postalanan herşey

  1. Günümüzde biz Müslümanların yaptığı en büyük yanlış, Kur’an kelimesinin gerçek anlamını bilmeden Kur’an ı okumamızdan kaynaklanıyor. Daha doğrusu toplumun, Kur’an ı Allah ın istediği gibi anlaşılmasının önüne dini kullanan, ondan faydalanan çıkar çevreleri geçiyor. Bizler hiç araştırmadan, Allah ın vahyi Kur’an ı düşünerek anladığımız dilden okumadan, her söylenenlere inanıyoruz. SANIRIM BU BİZİM KOLAYIMIZA GELDİĞİ İÇİN, ÇABA HARCAMADAN HER SÖYLENENİ DOĞRU KABUL EDİYORUZ. Okuduğumuz kitabın Kur’an olabilmesi için, Allah ın vahyini bizler aracısız okuyup anlayabilmeli, yani tebliğ alabilmeliyiz. Anlayamıyorsak ona Kur’an diyemeyiz. SÖZLERİNİ ANLAYAMADIĞIMIZ, ÜZERİNDE DÜŞÜNÜP HAYATA GEÇİREMEDİĞİMİZ BİR KİTABA, NASIL OLURDA KUR’AN DERİZ. Çünkü Kur’an vahyin bizzat tebliği için indirilmiştir. Tebliğ açıkça gerçekleşmiyorsa, yani anlayamıyorsak ayetlerin ne söylediğini, ona Kur’an dememiz sizce doğru olabilir mi? Çünkü Kur’an ın indiriliş amacı gerçeklemiş demektir. Hâlbuki Allah Kur’an ı indirirken ilk emirlerinden biriside neydi hatırlayalım. Alak 1: YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU! (Diyanet meali) Lütfen bu ayeti devamında bahsedilen konuları da göz ardı etmeden anlamaya çalışalım ayeti. Ayetin devamında hayatın gerçekleri, nasıl yaratıldığımız anlatılıyor. Allah Elçisine, sen Allah ın yarattığı gücü, mucizeleri, delili gör, yani ayetlerimi OKU emriyle Allah, tüm âlemi izle, anla yani oku emri veriliyor. Ayet kelimesi Arapçada, DELİL, AÇIK ALAMET, İŞARET, MUCİZE anlamlarına gelir. Bu ayeti okuduğunuzda şöyle bir soru gelebilir aklınıza. Kur’an yeni indiriliyor, Allah ın elçisi neyi okuyacak? Bu durumda İKRA kelimesine yalnız oku anlamını vermek, büyük hata olur. Allah elçisine, sana vah yettiklerimizi topla ve iyi anla, hayatın gerçekleri ile karşılaştır, daha sonrada kullarıma tebliğ et onlarda bilgi sahibi olsun, gerçeklerle buluşsun emri veriliyor. Bu ayetin asıl amacı, ne yazık ki bizlerden saklanmıştır. Bu ayette Allah elçisine, BENİM SANA VAHYET MEDİĞİM HİÇ BİR ŞEYİ, DİNİN EMRİ DİYE TEBLİP ETME SAKIN DİYOR. Dikkat ettiyseniz ayette okunacak, yani topluma dağıtılıp, tebliğ edilecek olanların, yalnız Allah ın adıyla yani onun emirlerinin anlatılması dağıtılması isteniyor. ELÇİLİĞİNİN DAHA İLK GÜNLERİNDE, BU EMRİ ALAN ALLAH IN ELÇİSİ, KUR’AN DIŞINDA, BUNLARDA BENİM DİNE KOYDUĞUM HÜKÜMLERDİR DERMİ? Kur’an OKUNAN ŞEY anlamına geldiği gibi, toplamak bir araya getirmek anlamlarına da gelir. Peki nasıl bir okuma şekli acaba, anlamını bilmeden de okumak Kur’an anlamında olabilir mi? Kuran kendine başka isimlerde vermektedir. Daha çok birer sıfat olmakla birlikte, Kur an şu kelimeleri de kendisi için kullanır: Hâkim (hikmetlerle dolu), Tenzil (Allah’tan indirilen), Nûr (ışık), Kitap, Furkan (ışıkla karanlığı, iyi ile kötüyü ayıran), Zikir (Allah’ın anılmasını sağlayan). Sizce böyle bir kitap, nasıl okunmalıdır? Bakın Allah Kur’an kelimesiyle bizlere nasıl bir okunan, tebliğ edilen vahiyden, kitaptan bahsediyor onu anlamaya çalışalım. Yusuf 1–2: Elif, lâm, râ. BUNLAR, APAÇIK KİTABIN AYETLERİDİR. AKLINIZI KULLANASINIZ DİYE BİZ ONU ARAPÇA BİR KUR’ÂN OLARAK İNDİRDİK. (Bayraktar Bayraklı meali) Zümer 27–28: ANDOLSUN, ÖĞÜT ALSINLAR DİYE BİZ BU KUR’AN’DA İNSANLAR İÇİN HER TÜRLÜ MİSALİ VERDİK. Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik. (Diyanet meali) Sanırım Allah’ın okumaktan neyi kast ettiğini, şimdi çok daha açık anladık. Allah Arap toplumuna, kendilerine tebliğ edilen Kur’an ayetlerini anlayabilmeleri ve ayetler üzerinde düşünüp, akıllarını kullanabilsinler diye Arap toplumuna, kendi dillerinden indirildiğini söylüyor. İlk ayette dikkat ettiyseniz, önce KİTAP ismini kullanıyor, daha sonrada aklını kullanıp düşünebilmeleri içinde ARAPÇA KUR’AN OLARAK İNDİRDİK DİYOR. BİZLER EĞER KUR’AN I ANLAMADAN, NE OKUDUĞUMUZU BİLMEDEN OKUYORSAK, O ANCAK BİR KİTAP OLABİLİR AMA KUR’AN OLAMAZ. Eğer bizler O kitabı anlayarak ve üzerinde düşünerek okuyabiliyorsak, ALLAH IN VAHYİNİ DÜŞÜNEREK ARACISIZ TEBLİĞ ALABİLİYORSAK, O ancak o zaman Kur’an vasfını kazanmış olur. Ne okuduğumuzun farkında değilsek, bizler O kitaba nasıl Kur’an deriz? BÖYLE BİR OKUMANIN BİZLERE ASLA HİÇ BİR FAYDASI OLAMAZ. BÖYLE OKUMAKLA SEVAPTA KAZANAMAYIZ. ÇÜNKÜ TEBLİĞİ ALAMIYORUZDA ONDAN. Zümer SURESİ 27–28. ayetlerde de aynı konuya açıklık getiriyor. Yemin ederek, Kur’an ın indirilmesinin amacı olarak, ÖĞÜT ALMAMIZ İÇİN ALLAH BİZLERE, HER TÜRLÜ MİSALİ VERDİĞİNİ SÖYLÜYOR. Eğer anladığımız dilden okumuyorsak, nasıl öğüt alırız. Bu durumda Kur’an ın amacını gerçekleştiremiyorsak, okuduğumuz kitaba nasıl olurda Kur’an deriz. Ayetlerde anlatılmak istenen kitabın Kur’an olabilmesi için, Arapça olması değil, ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUNUP, AYETLERİN TEBLİĞ ALINMASI VE HAYATA GEÇİRİLMESİNDEN BAHSEDİLİYOR. Şimdi hatırlatacağım ayete lütfen dikkat. Nahl 98: Şimdi Kur’ân okumak istediğin zaman, ÖNCE O KOVULMUŞ ŞEYTANDAN ALLAH’A SIĞIN. (Elmalı meali) Allah Kur’an okumaya başlamadan önce, bakın ne yapmamızı istiyor. Bu ayet topluma anlatılırken, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, EĞUZUBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİRRACİM diyerek Kur’an ı okumamız gerektiği anlatılır. Hâlbuki Allah bu ayetinde bizlere çok önemli bir uyarıda bulunuyor ve diyor ki, Kur’an ı anlayabilmeniz için, önce kafanızdaki şeytanın ve şeytanlaşmış insanların sizlere anlattığı yalan, yanlış rivayetlerden önce kurtulun, güvendiğiniz veli edindiğiniz kişilere değil, yalnız Allah a sığının ve kafanızı yanlış bilgilerden temizledikten sonra KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAYIN Kİ, KUR’AN I ANLAYABİLESİNİZ. Eğer bunu yapmıyor da, bizlere öğretilen rivayetlerin ışığında Kur’an ı anlamaya çalışırsak, Allah asla Kur’an ı anlayamayacağımızı söylüyor. GÜVENECEĞİMİZ TEK KİTAP, EĞRİYİ DOĞRUDAN AYIRAN KUR’AN DIR, YANİ ALLAH DIR. Hâlbuki bizlere ne öğretildi, rivayet hadisler olmasaydı Kur’an kapalı kalır anlaşılamazdı, demiyorlar mı? İşte tüm bu söylemler, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların aldatmacalarıdır. BUNLARDAN KURTULMAYAN, ASLA KUR’AN I ANLAYAMAZ. BUNU ALLAH SÖYLÜYOR HATIRLATIRIM. Lütfen Allah ın indirdiği kitabı, anladığımız dilden okuyalım. Yoksa Allah ın tebliğini alamayız. Alamadığımız içinde Allah ın gerçekleri ile de buluşamayız. Uydurdukları dinin devam edebilmesi için, toplumun Kur’an ile buluşması engelleniyor. Kur’an her dile çevrilemez deniyor. Hatırlayınız lütfen Zebur da, Tevrat ta, İncil de Kur’an da, o günkü toplumun diliyle indirildi. Ama indirilen kitaplardan, tüm toplumlar sorumluydu. Lütfen Kur’an ın bu konudaki ayetlerini okuyunuz, hepsinde ayetlerin dikkatle, iyice okunup ayetler üzerinde düşünülmesi istenmektedir. Sırf bu ayetler bile, Kur’an ı her toplumun anladığı dilden okuması gerektiğinin apaçık kanıtıdır. Lütfen şu ayete bakar mısınız? “EĞER BİZ ONU BAŞKA DİLDE BİR KUR’AN YAPSAYDIK ONLAR MUTLAKA, “ONUN AYETLERİ GENİŞÇE AÇIKLANMALI DEĞİL MİYDİ? BAŞKA DİLDE BİR KİTAP VE ARAP BİR PEYGAMBER ÖYLE Mİ?” DERLERDİ.” (Fussilet 44) Allah hiçbir kulunun, hesap günü bahane bulmamamsı için, tüm gönderdiği kitapları kendi dilleri ile göndermiş. Eğer göndermeseydik, bizim dilimizde göndermemişsiniz diye bahane bulurlardı diyor. Bu ayetten alacağımız kısadan hisseye gelince. Hani Kur’an gerçeklerini saklayanlar söylüyorlar ya, Kur’an diğer dillere tam olarak çevrilemez diye. Eğer doğru olsaydı, insanlar şunu söyleme bahaneleri olmaz mıydı hesap günü? “ALLAH IM BİZİM DİLİMİZDEN KUR’AN I GÖNDERMEMİŞSİN, BAŞKA DİLEDE TAM ÇEVRİLMİYOR, BU DURUMDA BİZLERİ NASIL SORUMLU TUTARSIN KUR’AN DAN.” İlginç olan, İslam dininde ruhban sınıfı da yok, güveneceğimizin yalnız Allah kendisi yani KUR’AN olduğunu söylüyor. ÇÜNKÜ VELİLER EDİNİP ARDI SIRA GİTMEYİN DİYEN, KUR’AN IN BİZZAT KENDİSİ. Bu durumda eğer Kur’an başka dillere tam ve doğru çevrilmiyorsa, Kur’an ın tüm insanlığa indirildiğini nasıl söyleriz. Lütfen batılın ve şeytanın etkisinde kalan insanların yarattığı dine inanmayalım. ALLAH IN EMRETTİĞİ GİBİ, ARACISIZ KUR’AN I ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Önümüze çıkartılan, toplumu tedirgin eden kendi dilimize batılın etkisiyle çevrilmiş, birçok Kur’an tercümeleri çıkacaktır. Onlardan korkmayalım, yeter ki Kur’an ı Allah ın dediği gibi, tüm batıl inançlarımızdan kurtularak, yalnız Allah a sığınarak okumaya, anlamaya çaba gösterelim. Çok şükür Kur’an ı doğru tercüme edenler var. Allah onlardan razı olsun inşallah. Aralarında, kendi çıkarlarına alet etmeye çalışarak, tercüme ettikleri ayetleri, inanın zamanla fark edeceksiniz. ÇÜNKÜ ALLAH BU FİTNELERİN OLACAĞINI BİLDİĞİ İÇİN, KUR’AN DA AYNI KONULARI BİRÇOK AYETİNDE FARKLI ŞEKİLDE TEKRARLAMIŞ, İZAH ETMİŞ Kİ, ART NİYETLİ İNSANLARIN İFTİRALARI, AYETLERİ TAHRİF ETTİKLERİ ORTAYA ÇIKSIN. Lütfen unutmayalım, Allah adaletlidir ve yemin ederek bizlere kolaylaştırdığı Kur’an ı gönderdiğini söylüyorsa, bizlerin samimi, içten çabalarımızın neticesinde, Kur’an gerçekleri ile buluşacağımızı unutmayalım. Allah böyle kullarımın gönül gözlerini açarım diyor ve her kulunu gücü nispetinde sorumlu tutacağınıda bildiriyor. Çaba bizden destek Allah dan. ALLAH IN BU YARDIMINI LÜTFEN UNUTMAYALIM VE EMİN OLAMADIĞIMIZ KİŞİLERİN SÖZLERİNE DEĞİL, ALLAH IN SÖZLERİNE KULAK VERELİM. ALLAH İMTİHANIMIZDA, CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Günümüzde İslam ı topluma anlattığını zannedenler, Kur’an ı herkesin anlayamayacağını, onu Arapça bilen ilim tahsili yapmış kişilerin ancak anlayabileceğini, Arapçanın da her dile tam çevrilemeyeceğini anlatırlar. Hâlbuki Allah yemin ederek, Kur’an ı kullarım anlayabilsin, hiç kimseye muhtaç olmasın diye kolaylaştırdığını, nice örnekler vererek açıkladığını söyler Kur’an da. İlginçtir rivayet edilen hadislerde günümüze Arapça yazılı olarak gelmiştir ama onu tercüme ederken, hiç kimse farklı tercüme etmez ve Arapça olan hadislerin, tam olarak Türkçeye çevrilemeyeceği de hiç söylenmez. TÜM BU OYUNLAR, YAŞANAN BATIL İSLAMIN AÇIĞA ÇIKMASINI ÖNLEMEK VE KUR’AN IN TABİRİYLE, ATALARININ HURAFE İNANCINI, YAŞAYABİLMEK İÇİNDİR. Sizlere kendisinin akademisyen olduğunu söyleyen bir arkadaşımızın, bana verdiği cevaplardan bazı alıntılar yapmak istiyorum. Çünkü bu düşünce ve zihniyet, yaşanan İslam ın adeta özünü anlatıyor bizlere. Faydası olacağına inanıyorum. “KUR’AN’DA HER ŞEYİ BULAMIYORUZ MAALESEF.. Şunu bulabilir misin diye sormuyorum. Belki o taraklarda bezin bile yok. NOT: Burada ”düşünmeyi başkasına bırakmak’tan peygamberi anlıyorsanız; o zâtın, Allah’ın öğretttiği, edeplendirdiği, âlemlere rahmet kıldığı ”aydınlatıcı bir kandil” olduğunu unutuyorsunuz demektir.” “EVET, BAZI ŞEYLERİ BULAMIYORUZ KUR’ÂN’DA.. ALLAH ONLARI EKSİK BIRAKMADI, PEYGAMBERİNE HAVÂLE ETTİ. AMA TABİÎ Kİ KUR’AN METNİNDE YER ALMADAN, BAŞKA BİR YOLLA/BİLGİ KAYNAKLARIYLA BAZILARINI ONA ÖĞRETTİ; BAZILARINI DA ONUN TAKDİRİNE BIRAKTI.” Bu arkadaşımız hiç korkmadan, hatta birazda üzülerek Kur’an da her şeyi bulamıyoruz maalesef diyebiliyor. Çünkü kendisi mezheplerin ve rivayetlerin, Kur’an dışından dine yapılan ilavelerini Kur’an da bulamadığında, Kur’an ı detaysız ve açıklanmamış görüyor ve MAALESEF diyebiliyor. Yani Kur’an detaylı değil diye, üzülüyor aslında. Ben, Allah ın Resulüne ait olduğunu iddia ettikleri hadislerin, gerçekten kendisine ait olup olmadığını nereden bileceğiz, ya değilse dediğimde ise, sanki Peygamberimize herhangi bir söz söylemişim gibi, Allah ın Resulünün özelliklerini sayıyor bana ve onun bizlerin yerine düşündüğünü ima ediyor. ALLAH IN RESULÜ BİZLER İÇİN ÖRNEKTİR AMA YAŞANTISI VE TAVRIYLA ÖRNEKTİR, ODA KUR’AN DA AÇIKLANMIŞTIR. Yine arkadaşımız, Allah ın Resulüne asla vermediği bir görevi, yetkiyi vererek, Allah Kur’an ı eksik bırakmadı dedikten sonrada, ama bazı konuları Peygambere havale etti diyebiliyor. Açıkça söyleyemiyor, eksik varda, Resulü tamamladı demeye dili varmıyor. ÇOK DAHA İLGİNCİ, ALLAH IN RESULÜNÜN BU DİNİ TAMAMLADIĞINI AMA KUR’AN IN METNİNDE YER ALMADAN, BAŞKA BİR YOLLA BİLGİ KAYNAKLARIYLA ONA ÖĞRETTİ DİYOR. HANİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKİLECEKTİK? HANİ YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILACAKTIK? HANİ KUR’AN DA HİÇ BİR EKSİK BIRAKMADIK DİYORDU ALLAH. YOKSA BU AYETLERE İMAN ETMİYOR MUYUZ? ÇOK DAHA İLGİNCİ, BAZILARINIDA RESULÜN TAKDİRİNE BIRAKTIĞINI SÖYLEYECEK KADAR, KUR AN DAN UZAK SÖZLERİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMİYOR. YANİ İSLAM, ALLAH VE RESULÜNÜN ORTAK DİNİ ÖYLEMİ? Allah bu düşünce ve inançlardan bizleri korusun. Böyle bir düşüncede ki bir Müslüman a, ne söyleseniz söyleyin sizi dinlemez. NE YAZIK Kİ İSLAM GÜNÜMÜZDE, BU DÜŞÜNCE VE İNANCIN ETKİSİYLE YAŞANIYOR. Hatırlatırım bu arkadaşımız kendisinin, akademisyen olduğunu söylüyor, hatta akademisyen olduğunu söylediği bir cevabından alıntı yapmak istiyorum. ”BEN AKADEMİSYEN OLARAK İNİŞ SEBEBİNİ AÇIKLADIM. İYİCE, DERİNCE-KARŞILAŞTIRMALI OKUYUN AYETLERİ.” Allah ın Kur’an da açıklamadığı iniş nedenlerini arkadaşımız, Kur’an gibi korunan emin bir kaynaktan almış olmalı ki, birde açıkladığını söyleyebiliyor. Hâşâ Kur’an ı adeta tamamlarcasına. Aradan bir müddet geçti, bakın virgülüne bile dokunmadan bana nasıl bir cevap verdi bu arkadaşımız. ”BENİ AKADEMİSYEN SANDINIZ HA. BEN DE SENİ AKLI BAŞINDA, ENGİN DERYA SANMIŞTIM.” Verdiği cevaba çok şaşırıp, yani siz akademisyen değil misiniz dediğimde ise bakın ne cevap verdi. “BENİ AKADEMİSYEN SANDINIZ YA” SÖZÜNDE İĞNELEME VARDI. AKSİNE DURUM YOKTUR.” Yorumunu sizlere bırakıyorum. Çünkü insanlar düşünce ve fikirlerini kabul ettirebilmek için, bazı maskeler takmanın, bazen inandırıcı olacağına inanabiliyorlar. Bu arkadaşımızın da gerçek niyetini, yalnız Allah bilir demek istiyorum. Konumuza devam edelim. Eğer Arapçayı en iyi bilen, Kur’an ı en iyi en doğru anlayabilseydi, bugün İslam ı en doğru, ARAPLAR YAŞIYOR OLURDU. Çünkü toplumun, Kur’an ı anladığı dilden okumasını engellemek için, Kur’an her dile tam çevrilemez, herkes Kur’an ı anlayamaz Arapça bilmek ve ilim tahsil yapmak gerekir diyerek, toplum susturulmakta, anlatılan rivayet ve batıl inançlarını topluma kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. BU İNSANLAR ADETA KENDİLERİNİ, RUHBAN SINIFI İLAN EDEREK, DİNİ TEK ELLERİNE ALMAK İSTİYORLAR. DEMEK Kİ SORUN, ARAPÇAYI BİLİP BİLMEMEK TE DEĞİLMİŞ. SORUN ALLAH IN ÖNERDİĞİ GİBİ, KAFAMIZDAKİ BATIL VE HURAFEDEN KURTULMADAN, KUR AN I OKUMAMIZDA, ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZDA. Eğer yalnız Allah a güvenmeyip, Kur’an dışı rivayet bilgiler ışığında Kur’an ı anlayacağımıza inanıyorsak, Allah NURUNU bizlere açmıyor ve kendi ilminden istifade etmemize izin vermiyor. Onun için Allah böyle insanların, gözlerine ve kulaklarına perde, kalplerine mühür vurdum diyor. Allah Elçisinin bizlere, bakın nereye uyacağını söylemesini istiyor. “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM VE BEN APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9) Allah ın Resulü, kendisine vah yedilen Kur’an a uyuyorsa, sizce O kitap detaysız ve açıklanmamış olabilir mi? Yine bir başka ayetinde, “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR” (Ankebut 18) Diyorsa, sizce Allah ın Resulü, açıklanmamış detaysız olduğu söylenen bir kitabımı tebliğ ediyor ümmetine. KUR’AN A YAPTIĞIMIZ SAYGISIZLIĞIN, LÜTFEN ARTIK FARKINA VARALIM, yoksa Allah Müslüman toplumlarının yaşadığı O acı, üzücü ortamdan, asla kurtarmaz bizleri. Sizlere Kur’an dan bazı ayetler hatırlatmak istiyorum. Sizce bu ayetlerde, Kur’an ın gerektiği gibi açık ve detaylı olmadığını, ayetleri Allah ın Resulünün açıklayacağını, hatta Kur’an da bahsedilmeyen konularda, Resulüm hükümler mi verecek diyor? YOKSA HİÇ BİR TEREDDÜT YARATMADAN, SİZE İNDİRDİĞİM HÜKÜMLERE, ŞERİATIMA, KUR’AN A UYUN MU DİYOR? Casiye 18: SONRA SENİ DE DİN KONUSUNDA BİR ŞERİAT SAHİBİ KILDIK, ONA UY; BİLMEYENLERİN HEVESLERİNE UYMA. Araf 3: RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN; O’NUN BERİSİNDEN BİRTAKIM VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. SİZ NE KADAR DA AZ ÖĞÜT ALIYORSUNUZ! Bakara 170: Onlara, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE UYARIZ” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? Enam 155: İşte bu (Kur’an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN VE ALLAH’TAN KORKUN Kİ SİZE MERHAMET EDİLSİN. Lokman 21: Onlara, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENİNCE; “BABALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ YOLA UYARIZ” derler. Şeytan onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı? Şura 47: Allah’tan geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, RABBİNİZE UYUNUZ! Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz. Ayetler hakkında, tek tek konuşmaya sanırım gerek yok. Düşünen batıl ve rivayetlerden uzak aklını kullanan, tüm gerçekleri fark edecektir. Siz bu ayetlerden, Resulüm benim ayetlerimi açıklayacak, anlaşılır hale getirip detaylandıracak, hüküm vermediğim konularda hükümler verecek, HEM BENİM HEMDE KUR’AN DIŞINDAN RESULÜMÜN VERDİĞİ HÜKÜMLERE UYUN, DİYE Mİ ANLADINIZ? Casiye 18. ayetinde Allah, Resulüne bakın ne diyor. SANA DİN KONUSUNDA, BİR ŞERİAT VERDİK ONA UY DİYOR. Demek ki Allah ın Elçisinin, dine şeriat ilave etme yetkisi yokmuş, tam tersine Allah ın şeriatına uyma emrini veriyor. Allah bu emri verdikten sonra, başka bir ayetinde bunun tam tersi bir hüküm verir mi? Elbette vermez. Şura suresi 47. ayetinde Allah, en son ikazını yapıyor ve canınızı teslim etmeden önce, Allah ın gerçeklerinin farkına varın ve RABBİNİZE YANİ ONUN İNDİRDİĞİ VAHYE, KUR’AN A UYUN DİYOR. Çünkü Allah ın Elçisi de, ben yalnız bana indirilen vahye uyarım demiyor muydu Kur’an da? Sizce tüm bu ayetlerde, Allah ın vahyinin gerektiği kadar açık ve detaylı olmadığı, bunu Resulünün açıklayıp detaylandırdığımı anlatılıyor, yoksa tam tersine, yalnız ve yalnız Allah ın indirdiğine, onun ipine sarılmamızı mı emrediyor? BUNCA AÇIK AYETLERDEN SONRA, HALA ATALARININ BATIL İNANÇLARININ ETKİSİNDE OLANLARIN, ZATEN KUR’AN GERÇEKLERİNİ ANLAMASINI BEKLEYEMEYİZ. ÇÜNKÜ ONLARIN ALLAH, GÖZLERİNE PERDE ÇEKMİŞ, GÖNÜLLERİNİ MÜHÜRLEMİŞTİR. Dilerim Allah dan, gözlerine perde çekilmeyen, gönülleri mühürlenmemiş, Allah ın azınlık sevgili kulları arasına oluruz. Şura 47: Allah’tan geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, RABBİNİZE UYUNUZ! ÇÜNKÜ O GÜN, HİÇBİRİNİZ SIĞINACAK YER BULAMAZSINIZ, İTİRAZ DA EDEMEZSİNİZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Bugünkü makalemin konusu, KUR’AN DA İSLAM DEVLETİ DİYE BİR KAVRAM GEÇER Mİ, sorusu üzerine olacak. Bu sorunun kısaca cevabı HAYIR, ALLAH ELÇİSİNE BÖYLE BİR EMİR KUR’AN DA VERMEMİŞTİR. Allah ın Elçisi zaten uzun bir süre, Allah ın vahyini tebliğ etmek için çaba göstermiş, onunla meşgul olmuş, çok daha sonra oluşan şartların gereği Medine de, diğer kitap Ehline inanan toplumlarla birlikte, onlara düşman olanlardan da korunmak için bir devlet kurmuşlar, müşterek anlaşarak devleti yönetmişlerdir. Kur’an dan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz. DEVLET KURMAK YA DA DEVLET KURUMU OLUŞTURMAK ANLAYIŞI, ALLAH IN KUR’AN DA FARZ EMRİ DEĞİL ANCAK ADALET, GÜVENLİK, SOSYAL İHTİYAÇLARI SAĞLAMAK, İNANÇLARIN ÖZGÜRCE YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN BİR ARAÇ HÜKMÜNDEDİR. Allah kendi indirdiği dinin adını vererek, bir devletin kurulması yerine, koyduğu kuralların hayata geçirildiği bir devlet ve yönetimi tavsiye etmiştir. Şöyle söylersek yanlış söylememiş oluruz. İSLAM İNANCINDA SİYASİ, BÜROKRATİK OLARAK KURUM VE KURULUŞLARI BELİRLENMİŞ VE BİR KURALA BAĞLANMIŞ, DEVLET ŞEKLİ YOKTUR. ELBETTE BUNUNDA NEDENİ, KUR’AN IN BELİRLİ BİR DÖNEME DEĞİL, TÜM ZAMANA HİTAP ETMESİNDEN KAYNAKLANMAKTADIR. Çağlar geçtikçe toplumların ihtiyaçları da değişecek ve devleti yönetenler tarafından yeni kurallar, kanunlar oluşturularak, toplumun ihtiyaçları karşılanacaktır. Kur’an ın indirilmesinin amacı, devleti yönetenleri de uyarmaktır, ama asıl amaç insanları bireysel olarak uyarıp, ikaz edip doğru yola davet etmektir. Bakara suresi 256. ayetinde bunu çok açık bir şekilde görüyoruz. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR. ARTIK DOĞRU, YANLIŞTAN AYRILMIŞTIR. O HALDE TÂĞÛTU/İNSANI ALLAH’TAN UZAKLAŞTIRAN HER ŞEYİ İNKÂR EDİP ALLAH’A İNANANLAR, HİÇBİR ZAMAN KOPMAYACAK, EN SAĞLAM KULPA TUTUNMUŞLARDIR.” Sizce Allah Kur’an da Elçisine, İslam devletini kur ve onun başına da sen geç, emrini neden vermemiş olabilir. Çünkü İslam insanları, toplu olarak sorumlu tutan bir din/inanç olmayıp, özellikle inancını kişisel yaşama emrini veren ve herkesin birey olarak sorumlu tutulduğu, bizleri imtihan ettiği bir dindir. ONUN İÇİN ALLAH, SİZLERİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYEREK, BİZLERİ BİREY OLARAK SORUMLU TUTMUŞTUR. İsterseniz şöyle düşünelim bir an. Diyelim ki Allah Elçisine Kur’an da, bir devlet kur ve adını İslam devleti koy demiş olsun. Bu durumda Elçisinin vefatından sonrada bu hüküm geçerli olacağından, daha sonraki Müslüman toplumlarda bu farz emri yerine getirmek zorunda kalırdı. Allah ın Elçisinin zamanında işler kolaydı, çünkü Allah ın kontrolündeydi Elçisi. Ya daha sonra ne olacak? Hiç kimse Elçisinin olduğu gibi, Allah ın kontrolünde değil, Resulünün de zaten vekili değildir. Bildiğiniz gibi İslam, kelime olarak teslimiyet kelimesinden türeyen, ALLAH A TESLİM OLAN VE SELAMETE ERMEK anlamına gelir. Allah a teslim olana da Müslüman denir. Eğer Allah, İslam devleti kurun emrini vermiş olsaydı, Allah ın Elçisinden sonra kurulacak İslam devletinin başına geçene de, şartsız Allah a ve Resulüne teslim olduğumuz gibi teslim olmamız ve ondan bizleri selamete erdirmesini, rahata ve huzura kavuşturmasını beklememiz gerekirdi. BU GÖREVİ YERİNE, GEREĞİ GİBİ GETİREMEDİĞİNDE, TOPLUMLAR KENDİLERİNİ DEĞİL, HÂŞÂ ALLAH IN DİNİNİ SORUMLU TUTACAKLARDI. Ama Allah bunun tam tersini söylüyor ve Nisa 58. ayetinde ne diyordu? “ALLAH SİZE, EMANETLERİ MUTLAKA EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN, ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDİYOR.” Demek ki Allah devleti yönetecekleri, bizzat halkın kendisinin seçmesini istemiş ve toplumu yönetenlere de ikazda bulunarak, toplumu adaletle yönetmesini emretmiştir. Yöneticini ehil insanlardan seçmezsen, sonucuna da katlanırsın diyor Rabbimiz. Allah devleti yönetmeye talip olanları, bakın ayetinde nasıl ikaz ediyor ve uyarıyordu hatırlayalım. “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar KÂFİRLERİN ta kendileridir.” “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar ZALİMLERİN ta kendileridir.” “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar FASIKLARIN ta kendileridir.” (Maide 44–45–47) Allah ın Elçisi, Medine’de yerli kabilelerle uzlaşarak kurduğu devletin adı ‘MEDİNE SİTE DEVLETİ” dir. Dikkat ettiyseniz devletin adı İslam devleti değildi. Çünkü Allah ın böyle bir emri yoktu. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, Allah ın Elçisinin ilk devleti kurmaya çalışırken, kurulan devlete davet edilenler arasında geçen bir konuşmayı, sizlere nakletmek istiyorum. Biraz düşünen, bunun nedenini çok iyi anlayacaktır. “GÖREVİNİ TAMAMLAYAN MÜFREZELERDEN BİRİSİ MEDİNE’YE DÖNÜNCE KOMUTAN, HZ. PEYGAMBERİ BİLGİLENDİRMEK İÇİN ‘FALANCA KABİLE VERGİ VERMEYİ KABUL ETTİ, BİZ DE ALLAH VE RESULÜ ADINA ONLARA GÜVENCELER VERDİK” DEYİNCE İRKİLEN PEYGAMBER, ‘BUNU YAPAMAZSINIZ, GÜVENCEYİ – SİTE DEVLETİ İLE BAĞLANTILI OLARAK- KENDİ ADINA VERMELİYDİNİZ. ONLARIN MALINA VE CANINA BİR ZARAR GELİRSE, ALLAH YA DA BEN Mİ GÖREVİMİZİ YAPMAMIŞ OLACAĞIZ, DİYE CEVAP VERİYOR” Anlayana, anlamak isteyene her şey çok açık. Allah bizlerin İslam ı yaşarken de, toplum olarak yöneticilerimizi seçerken de, imtihanımız gereği bizleri serbest bırakmış ve bizleri izlemektedir. Allah bu dünyada bizlerin yaşarken, hiç kimseyi suçlamaması, sorumlu tutmaması için, hem inancımızı hem de bizleri yönetecekleri bizzat kendimizin seçmesini istemiştir. YANİ HAYATIMIZIN HER ANINDAN, BİZZAT BİZLER SORUMLUYUZ. Onun için Allah, bizlerin İslam ı yaşarken de, birilerini veli edinip ardı sıra gitmemizi yasaklamış ve yalnız Kur’an a sarılmamızı emretmiştir. Ülkelerinin isimlerinin, İslam devleti olduğunu söyleyen bazı ülkeler Kur’an ın, HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN DIR emrini görmezden gelerek, kendilerinin yarattığı mezheplerin beşeri, şeriat hükümleri ile devleti toplumu yönetip, ondan sonrada devletin adını İSLAM DEVLETİ koymaları, hem Allah a iftiradır, hem de İslam dan uzaklaşmaktır. Kendilerinin İslam devleti olduğunu söyleyen ülkelere bakıyorsunuz, bu devletlerde ne adalet, eşitlik var, nede huzur. Sizce Allah ın kanunlarının uygulandığı ve yalnız Allah a boyun eğen bir toplumda huzursuzluk ve adaletsizlik olur mu? Elbette olmaz. İŞTE ONUN İÇİN ALLAH, GELECEĞİ BİLDİĞİNDEN, TOPLUMLARIN KENDİ NEFİSLERİNDE YARATTIKLARI İSLAM İNANCINI, DEVLETİN ADI OLARAK BELİRLENMESİ KONUSUNDA BİR HÜKÜM, ÖZELLİKLE VERMEMİŞTİR. Çünkü biliyor ki kullarım, geçmişte olduğu gibi yoldan sapacak. Kendilerine İslam devleti diyen ülkelerin yüzünden İslam, dünya toplumunda hiçte hak ettiği bir seviyede değil. Çük üzgünüm. Allah ın emrettiği gerçek İslam yaşanmadığı için, toplumlar İslam dan uzaklaşmaktadır. Osmanlı dâhil, geçmişte yaşamış Müslüman ülkeler, dört halife dönemi de dâhil, devletlerinin adına İslam devleti dememişlerdir. Yakın geçmişte olanlar hariç İran, Pakistan gibi. Allah devlet yönetimine karışmamış ama çok önemli kırıiterler ve kurallar koymuştur. Önemli olan bu özellikleri hayata geçirmektir. Toplumun kendi yöneticisini, ehil insanlardan seçmesini emreden Allah, devleti yönetenlerinde adil ve adaletli olmasını emrettiği gibi, çok önemli olmazsa olmaz bir kuralı da koyuyor ve diyor ki devleti yönetenlere; DEVLETİ YÖNETİRKEN ŞURAYA DANIŞIN. Yani kendi başına kararlar verme, en doğruyu araştır. Ne dersiniz Allah ın bu hükümleri, kendilerine İslam devleti dedikleri ülkelerde geçerli oluyor ve hayata geçiriliyor mu? Elbette hayır. BU DURUMDA BU ÜLKELER KENDİLERİNE, İSLAM DEVLETİ DESELER NE OLUR, DEMESELER NE OLUR. Özet olarak şunları söyleyebiliriz. Allah ın Kur’an da devleti yönetenlerden istediği, olmazsa olmaz özellik ve hükümler ADALET, GÜVENLİK, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, SOSYAL İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASI, TÜM İNANÇLARIN ÖZGÜRCE VE HUZUR İÇİNDE YAŞAYABİLECEĞİ ORTAMI HAZIRLAMASI. DEVLETİ DANIŞARAK, EHİL İNSANLAR TARAFINDAN YÖNETİLMESİ. Devleti yönetenler bu şartları yerine getiriyorsa, Allah ın istediği kanun ve kuralları yerine getiriyor demektir. Bizlerde iman ettiğimiz kitabın gereğini yerine getirebiliyorsak, kişisel olarak görevimizi, imtihanımızı yerine getiriyoruz demektir. İSLAM YALNIZ ALLAH A BAĞLANMAK VE YALNIZ ALLAH A GÜVENİP, ONA KUL OLMAKTIR. Lütfen bunu unutmayalım. Üzülerek hatırlatmak istediğim bir konu var. İslam toplumlarında yaşayan halkı bir düşünün. Bu toplumlarda yaşayan genel çoğunluk, neden ülkesini terk edip, Müslüman olmayan toplumlara göç etmek ve O Ülkelerde yaşamak istiyor olabilir? Ne dersiniz? Yoksa O ülkeler, biz Müslüman ülkelerden daha mı çok, Allah ın istediği kanun ve kurallara uyuyor da, O Ülker de huzur ve mutluluk var. Doğrusu bu soru ve cevabı, beni çok üzüyor. YORUMUNU SİZLERE BIRAKIYORUM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Bizler öyle bir din yarattık ki kendimize, Allah ın dininden uzak. Toplumu istedikleri gibi yönetmek isteyenler, Allah ın dinini kendi çıkarlarına kullanabilmek için, batıl ve hurafe inancı dine ilave ettiler ve bunu da yaparken Allah ın Elçisinin ismini kullandılar ki, toplumun sesi çıkmasın itiraz etmesin. Daha doğrusu Müslümanların, Allah ın Elçine karşı coşkun sevgisini kötüye kullandılar. Allah ın Resulünün söylemesi mümkün olmayan sözleri, sanki O söylemiş gibi topluma anlattılar. Bu aldatmaca Kitap Ehlinin zamanında vardı ve Allah bunları Kur’an da ikaz ederek uyarıyordu ki, bizler aynı yanlışları yapmayalım. Ama aramızdaki din tacirleri, bu yağlı kaymaklı tuzağın Müslümanlar tarafından fark edilmemesi için, toplumu Kur’an dan uzak tutmak adına, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, onu ancak VELİ insanlar alimler anlar diyerek, bizleri de aynı tuzağa düşürdüler. Allah Kur’an da Veli, bu kelimenin çoğulu olan Evliya kelimesini farklı anlamlarda kullanır. Tıpkı Salât kelimesini farklı anlamlarda kullandığı gibi. Örneğin Tevbe suresi 71. ayette de, MÜMİN ERKEKLERLE MÜMİN KADINLAR DA BİRBİRLERİNİN VELİLERİDİRLER. İYİLİĞİ EMREDER, KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR DİYE GEÇER. Bu ayette de aslında velinin çoğulu EVLİYA diye geçer. Bu ayette anlatılmak istenen, Allah ın doğru yolunda gidenler ancak bir birileri ile dost, arkadaş olur anlamında söylenmiştir. Yine Tevbe 23. ayetinde, EY İMAN EDENLER! EĞER KÜFRÜ İMANA TERCİH EDİYORLARSA, BABALARINIZI VE KARDEŞLERİNİZİ DOST YANİ EVLİYA EDİNMEYİN diyerek, en yakınımız bile Allah ın yolundan batıla sapmışsa, onlardan uzak durun güvenmeyin uyarısı yapılıyor. Gelelim VELİ/EVLİYA kelimesinin, çok yanlış kullanılarak, farklı anlamlar verildiği konusuna. Bakın Allah bu konuda ne diyor. Bakara 257: ALLAH’TIR İMAN EDENLERİN VELİSİ. Onları (kalp gözünü kör eden) karanlıklardan iç aydınlığına çıkarır. KÜFREDEN KİMSELERİN VELİLERİ/EVLİYALARI İSE PUTLAŞTIRILMIŞ AZGINLARDIR. ONLARI AYDINLIKTAN ÇIKARIP, KARANLIKLARA İTERLER. İşte onlar ateş ashabıdırlar, onlar orada kalıcıdırlar. (Mustafa İslamoğlu meali) Allah bu ayette bizlerin yanlış kullandığı, farklı anlamlar verdiği VELİ/EVLİYA konusuna çok net bir açıklama yapıyor ve İMAN EDENLERİN VELİSİ ALLAH TIR DİYOR. Yalnız Allah ı veli edinenleri Allah, karanlıktan yani yanlış yoldan aydınlığa çıkaracağını söylüyor. YANİ BİZLERİ DOĞRU YOLA ÇIKARACAK YALNIZ ALLAH OLDUĞU ÇOK NET ANLAŞILIYOR. Burada özellikle tekil anlamda kullanılan VELİ kelimesinin anlamı, hiç şüphe duyulmayacak ve ardı sıra gidilecek, en güvenilir veli Allah benim diyor. Ayetin devamında ise Kendilerine Allah ın yanında doğru yola iletecek, tıpkı Allah gibi güvendikleri EVLİYALAR edinenlere Allah, yoldan sapmış adeta küfre sapan, insanları putlaştırmış, ilahlaştırmış azgınlar olarak niteliyor. Dikkat ettiyseniz ayette, Veli kelimesinin çoğulunu özellikle kullanarak, kendilerine EVLİYALAR edinenlerden bahsediyor. Böyle insanları edindikleri Evliyalar kendilerini, aydınlıktan karanlığa sürükleyeceklerini bildiriyor. BUNCA AÇIK ALLAH IN UYARILARINI GÖRDÜĞÜMÜZ HALDE, HALA BİZLER, VELİSİ(EVLİYASI OLMAYAN CENNETE GİDEMEZ, VELİSİ OLMAYANIN VELİSİ ŞEYTANDIR DEME GAFLETİNE DÜŞÜYORUZ. Bu konuda yaptığımız yanlışlarımızı, daha iyi anlayabilmemiz için, birkaç ayet örneği daha vermek istiyorum. “Rabbinizden size indirilene uyun; ALLAH’A DAHA YAKINDIR DİYE EVLİYAYA UYMAYIN. Bilgilerinizi ne kadar az kullanıyorsunuz!” Araf 3 “Düşmanlarınızı en iyi Allah bilir. VELİ OLARAK ALLAH SİZE YETER; YARDIMCI OLARAK DA ALLAH YETER. “(Nisa 45) “Yerlerin ve göklerin egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Sizin için ALLAH’IN YANI SIRA NE BİR VELİ NE DE BİR YARDIMCI VARDIR.” (Bakara 107) “De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen ALLAH’TAN BAŞKASINI MI VELİ EDİNECEĞİM?” De ki: “Bana, Müslüman olanların ilki olmam ve müşriklerden olmamam emredildi.”( Enam 14) “Rablerine doğru haşrolunmaktan korkanları, onunla (Kur’an ile) korkutup uyar. ONLAR İÇİN O’NUN DIŞINDA BİR VELİ YA DA ŞEFAATÇİ YOKTUR. Umulur ki Allah’tan sakınırlar.” (Enam 51) Ayetleri dikkatle okuduğunuzda, bizlere yol gösterecek, yardım edecek VELİMİZİN yalnız Allah olduğunu, üstüne basa basa söylüyor. Araf 3. ayetinde özellikle, Allah a daha yakındır diye, yani bizlerin günümüzde söylediği gibi, BU İNSAN ALLAH DOSTUDUR, ALLAH A DAHA YAKINDIR VELİ KİŞİDİR, ONLAR EVLİYA İNSANLARDIR DİYEREK, ONLARIN SÖZLERİNE KOŞULSUZ ARAŞTIRMADAN UYMAYIN, PEŞİ SIRA GİTMEYİN DİYOR. Çünkü Allah Kur’an da kimin doğru yolda olduğunu, kimlerin sizlere zarar verip düşmanlarınız olabileceğini, yalnız ben bilirim diye birçok ayette uyarıyordu. Nisa 45. Bakara 107. ayetlerin de VELİ, YARDIMCI, ŞEFAATÇI OLARAK ALLAH SİZE YETER, ALLAH IN YANI SIRA ONUNLA BİRLİKTE NE BİR VELİ NE DE BİR YARDIMCI YOKTUR DİYOR. Sizce bu hükmü veren ve bizleri uyaran Allah, daha sonra hâşâ sözünden cayıp başka bir ayetinde, benim yanımda Allah dostları veliler, şeyhler edinip ardı sıra gidin, diyebilecek bir ayet indirebilir mi? Karar sizin. Allah ın yanında, tıpkı onun gibi zamandan münezzeh, eşi benzeri olmayan, hatasız bizlere yol gösterecek, şefaat edecek veliler edinemeyeceğimizi, Enam suresi 14. ayetinde de Allah Resulüne DEKİ KULLARIMA diyerek, ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH’TAN BAŞKASINI MI VELİ EDİNECEĞİM?” Demek i Allah ın Resulünün de VELİSİ, YALNIZ ALLAH MIŞ. ELBETTE BİZLERİNDE GÜVENECEĞİMİZ YALNIZ VELİMİZ, ALLAH OLACAKTIR. Yine Enam 51. ayetinde aynı ikazı yaparak, ONLAR İÇİN ALLAH IN DIŞINDA, BİR VELİ YA DA ŞEFAATÇİ YOKTUR. Bizlerin gözlerine perde çekilmesine sebep olan din tacirleri, kulaklarımızı ve kalbimizi mühürleten din simsarları, ne yazık ki Allah ın ayetlerinin üstünü örterek, Allah ın gerçeklerini görmemizi engellemişlerdir. Allah ın ayetlerinin üzerinde kelime oyunları yapanlara, bir örnek vermek istiyorum. “BİLESİNİZ Kİ, ALLAH’IN DOSTLARINA(EVLİYALARINA) KORKU YOKTUR, ONLAR ÜZÜLMEYECEKLERDİR.” (Yunus 62) Kur’an ın onlarca ayetine gözlerini yumanlar, bu ayet üzerinde anlam tahrifatı yapmaya çalışarak, bakın bu ayette Allah ı çok özel evliya kişilerinden bahsediyor, onlara korku yoktur, üzülmeyeceklerdir diyor. Demek ki bizlerde Allah ın evliyalarına uymamız, neden yanlış olsun diyebiliyorlar. Bu düşünceye inandığımızda, yazdığım ve yazmadığım onlarca ayete tamamen ters bir anlamı, ayete vermiş oluyoruz. Buda bizleri Allah ın yolundan saptırıyor ve edindiğimiz VELİ/EVLİYA diye adlandırdığımız kişilerin oyuncağı yapıyor. Hâlbuki Yunus 62. ayetinde, Allah ın doğru yolunda giden tüm kullarından bahsediyor ve diyor ki Allah, benden başka kendisine VELİ/EVLİYA edinmemiş, yalnız Allah a güvenip dayanan, yalnız ondan yardım isteyen ve yalnız Allah ı veli edinip, onun Elçileri kanalıyla gönderdiği kitaba uyanlara, asla korku yoktur. Onlar Allah dostudur ve onların korkmasına gerek yoktur diyor ayette. Çünkü onlar üzülmeyecek, mükâfatlandırılacaklardır diyor. Kur’an ı, kafamızdaki tüm batıl ve hurafe inançlarımızdan kurtulup, yalnız Allah a güvenip dayanarak ayetleri, anladığımız dilden düşünerek okumaya başladığımızda, ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE MUTLAKA BULUŞACAĞIMIZ MÜJDESİNİ VERİYOR. DİLERİM ALLAH IN BU YOLDA GİDEN, AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Bu makalemde sizleri, günümüzde çok fazla istismar edilen, RİBA/FAİZ konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Bu konu adeta mezheplerin ve cemaatlerin kendileri tarafından şekillendirilmiş, adeta Allah ın Kur’an da emrettiği konunun dışına çıkartılmıştır. Lütfen faiz konusunu bizlere öğretilen rivayet ve sanı bilgiler ışığında değil, Allah ın ayetleri ışığında düşünerek anlamaya çalışınız. Bu konu ile ilgili ayeti önce yazalım, daha sonra hiç kimsenin etkisinde kalmadan, ayetler üzerinde düşünerek konuyu birlikte anlamaya çalışalım. Ali İmran 130: Ey o bütün iyman edenler! ÖYLE KAT KAT KATLAYARAK RİBA YEMEYİN, Allah dan korkun ki felah bulasınız. (Elmalı orijinal meali) AYET ÜZERİNDE DİKKATLE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE, RİBAYI YANİ FAİZİ KAT KAT FAZLA ALMAYIN DİYE UYARIYOR ALLAH. Dikkatinizi çekerim almayın demiyor, kat kat almayın diyor, burası önemli. Peki, Allah bu ayette bu uyarı ile bizlere ne anlatıyor? İsterseniz önce Arapça RİBA kelimesinin tam karşılığının, günümüzde söylendiği gibi Arapçada her durumda Faiz kelimesi ile aynı olup olmadığına bakalım. Araplar Riba/faiz kelimesini kullandıkları gibi, genelde bizim dilimizde de sıklıkla geçen İSTİSMAR kelimesini genellikle kullanıyorlarmış. Gerçektende çok dikkat çekici ve de çok doğru bir anlam. KUR’AN DA BAHSEDİLEN RİBA DA, KAT KAT ARTIRILARAK, YANİ BORÇLUYU İSTİSMAR EDEREK PARANIN GERİ ALINMASIDIR. Çünkü RİBA ve FAİZ kelimesi kullanıldığı yere göre, günümüzde çok farklı anlamlara gelebiliyor. İstismar kelimesinin anlamı da SÖMÜRMEK, SEMİRMEK anlamlarına geliyor ki, buda Kur’an da geçen RİBA kelimesinin tam karşılığı. Riba ya da faiz kelimesi, aslında basit anlamda FAZLALIK anlamına geliyor. EĞER VERDİĞİNİZ BORCU GERİ ALIRKEN, ANA PARAYA İLAVE EDİLEN BU FAZLALIK HAKSIZCA, ADALETSİZCE KATLANMIŞ YÜKSEK BİR FAZLALIKSA, İŞTE BUNA RİBA DİYEBİLİRİZ VE ALLAH BUNU YASAKLIYOR VE HARAM DIR DİYOR. YOK, EĞER GÜNÜMÜZ ŞARTLARINDA, ANAPARANIN DEĞERİNİ KORUMAK İÇİN, ENFLASYON ORANINDA ADALETLİ BİR FAZLALIKSA, BUNU ALLAH’IN YASAKLAMADIĞINI AYETTEN ANLIYORUZ. Günümüzde devletler bile, bizim ülkemizde dahil her yıl bazı vergileri artırırlar, peki neden? Çünkü alınan vergi enflasyon oranında düşük kalıyor da ondan. Hatta internetten araştırınız, geçmiş yıllarda Diyanetin bile farklı yerlerden, faiz geliri elde ettiği ortaya çıkınca, fark ettik hazineye iade ettik gibi bir açıklama yapılmıştı. Lütfen bu aldatmacalara kanmayalım. Allah ayetinde ne emrediyor, onu anlamaya çalışalım. Allah neden ayette RİBA kelimesini kullanmış olabilir özellikle, bunu önce mutlaka anlamalıyız. Çünkü Allah bu ayette, verdiğiniz borcu geri alırken istismar etmeyin, karşınızdaki kişiden kat kat geri almayın da diye bilirdi. Demek ki RİBA kelimesi ile de Allah, bizlere daha farklı bir şeyler anlatıyor olmalı. Bu kelimeyi dikkatle araştırdığımızda RİBA NIN, YARADILIŞIMIZDAKİ RABBİ GÖREMEMEK, FARK EDEMEMEK VE BÖYLECE GÖZLERİ KÖR OLMUŞCASINA, ŞAHSİ MENFAAT ÇIKARLARIMIZIN PEŞİNE DÜŞMEK, OLARAK RİBAYI ANLAMAMIZ, yanlış olmaz diye düşünüyorum. Allah insanların kardeş olduğunu ve birbirilerine yardımcı olmalarını emreder. Yani bencillik yapmadan, Rabbimizi unutmadan diyalog içinde olmalıyız. İmtihanımızın gereği budur. Bakara 276. ayetinde de Allah, Ribadan gelen fazlalığı yok eder, yani hayrını göremezler dedikten sonra, sadakaları bereketlendirir diyerek, insanların birbirilerine iyi niyetle yardım sever olunmasını emreder. Günümüzde bizlerin anlayacağı şekliyle Riba kelimesini anlamak istiyorsak, bu kelimenin tam karşılığının TEFECİLİK olduğunu söyleyebiliriz. YANİ RİBA ADALETSİZ, HAKSIZ ARTIŞ ANLAMINA GELİR. BİR BAŞKA DEYİŞLE RİBA, ŞART KOŞULMUŞ DAYATILMIŞ, ALTINDAN KALKILAMAYACAK KARŞILIKSIZ FAZLALIK, DİYE DE TARİF ETMEMİZ DOĞRU OLUR. Çünkü tefeciler, zor durumda kalan bir insana verdiği borcu, karşısındaki insanın kendisi gibi Allah ın bir kulu olduğunu unutarak, bencillik yaparak onu can elinden vurup mahvetmek, varını yoğunu elinden alarak, adeta gözleri kararmış şeytan misali bir davranışta bulunmak, olduğunu söyleyebiliriz. Merhum Elmalı, Bakara suresi 278. ayeti bakın nasıl tercüme ediyor. “EY O BÜTÜN İYMAN EDENLER! ALLAH DAN KORKUN VE RİBA HİSABINDAN KALAN BAKAYAYI BIRAKIN. EĞER GERÇEKTEN MÜMİNLERSENİZ.” Bakara 278 Bu ayeti tercüme edenlerin bir kısmı bu ayetin son kısmını, Faiz alacaklarınızı terk edin diye yazmışlar. Hâlbuki Allah Ali İmran 130. ayetinde verdiğiniz borcu ölçüsünce alın, yani kat kat fazlasıyla değil, borç verdiğiniz günün değerinde geri alın hükmünü vermiştir. Bakara 278. ayetinde de aynı uyarı yapılıyor ve borç verdiğiniz, zor durumdaki kişilerden paranızı geri alırken, kat kat artırarak Ribayı almayın, verdiğiniz paranın dışında ilave edip alacağınızı, doğru hesaplayıp ilave edin, fazla sakın almayın diye uyarıyor ve gerçek Mümin böyle yapar diyor. TABİ HİÇ FAZLALIK ALMAK İSTEMİYORSANIZ ALMAZSINIZ BU SİZE KALMIŞ. AMA ALLAH BORÇ ALIP VERME KONUSUNA AÇIKLIK GETİRİYOR VE YAPILMASI GEREKİ SÖYLÜYOR. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için, ayetin devamına bakalım şimdide. Bakara 279: Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ANAPARALARINIZ SİZİNDİR. BÖYLECE SİZ NE BAŞKALARINA HAKSIZLIK ETMİŞ OLURSUNUZ, NE DE BAŞKALARI SİZE HAKSIZLIK ETMİŞ OLUR. (Diyanet meali) Demek ki o günkü toplumlar bir birilerine borç verirken, eski adetlerini uyguluyorlar ve yaradılış gerçeklerinden uzak, bir birlerine yardımcı olmak yerine, maddiyatı düşünerek çok fazlasıyla geri alıyorlarmış. UNUTMAMAMIZ GEREKEN BİR KONUYU, HATIRLATMAK İSTERİM. O GÜNKÜ TOPLUMLARDA, GÜNÜMÜZDEKİ GİBİ BİR ENFLASYON, PARANIN DEĞER KAYBETMESİ GİBİ BİR SORUN YOK. Ama Kur’an her çağa hitap ettiği için, ayetlerde ileride başımıza gelecek her soruna, düşünenler için cevap var şükürler olsun. Allah da bu ayetinde kullarını uyarıyor ve ANAPARALARINIZ SİZİNDİR DİYOR. Peki, anaparalarınız sizindir dedikten sonra, nasıl bir açıklama yapıyor burası çok önemli. “BÖYLECE SİZ NE BAŞKALARINA HAKSIZLIK ETMİŞ OLURSUNUZ, NE DE BAŞKALARI SİZE HAKSIZLIK ETMİŞ OLUR.“ Demek ki asıl amaç borç vereninde, alanında haksızlığa zarara uğramaması. Onun için Allah paranızı geri alırken, kat kat fazlasıyla geri almayın, paranızın değer kaybı oranında alın diyor. Amaç borç vereninde, alanında zarara uğramaması. Düşünen ve akleden, Allah ın ayetlerini doğru anlayabiliyor. Birilerinin dayatmalarına, batıl sözlerine körü körüne inananlar ise gerçeklerle buluşamıyor. Gelin bu ayetler üzerinde, günümüz şartları ışığında birlikte düşünelim. Siz günümüzde bir arkadaşınıza yüz bin lira borç verdiniz. Bir yıl sonra o parayı yine Allah yüz bin lira olarak mı geri alın diyor, siz böylemi anladınız Allah ın uyarı ve ikazlarından? Elbette hayır. ALLAH BORÇ VERDİĞİNİZ TARİHTE, VERDİĞİNİZ ANAPARANIN DEĞERİ NİSPETİNDE GERİ ALIN, SAKIN FAZLASIYLA ALMAYIN DİYOR. HİÇ KİMSE YANİ ALANDA VERENDE ZARARA UĞRAMASIN UYARISI YAPILIYOR. Elbette fazlasını, paranın değer kaybını, almak istemeyen almaz, bu konu farklı. Bizlere düşen ayetin ne anlattığını doğru anlamak olmalıdır. Yani bir yıl içinde verdiğin paranın değeri, enflasyon oranında ne kadar düşmüşse, O kadar fazlasıyla alın, sakın fazla almayın diye ikaz ediyor. Buna siz ister faiz deyin, ister enflasyon payı deyin. Yani borç verdiği gün, anaparan hangi değerdeyse, alacağın zamanda, anaparan O değerde geri alınmalıdır. Bunu siz günümüzde, altınla ya da dövizle de karşılaştırabilirsiniz. Ya da borç verirken, altın ya da döviz verip, alırken aynı şekilde de alabilirsiniz. Altın olarak borç alan bir kişi ne yapıyor, işini görmek için bozduruyor işini görüyor. Aradan diyelim bir yıl geçti size altınınızı geri verecek, bu arkadaşımız altını alıyor tabi alırken daha yüksek fiyata alıyor. İşte aradaki bu fark ister altın alırken olsun, ister fazladan verilen para olsun enflasyon sınırları içindeyse, Allah bunu yasaklamıyor. Devletler bile alacaklarını zamanında ödemeyenlerden gecikme faizi alır. Bunun nedeni, vergisini zamanında ödeyen ile ödemeyen arasında doğacak adaletsizliği önlemek içindir. LÜTEN GÜNÜMÜZDE BU KONUYU, KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANMAYA VE TOPLUMU YANLIŞ BİLGİLERLE ALDATMAYA ÇALIŞANLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. Bankalardaki FAİZ de, aslında verdiğim örnekten farklı değildir. Bankalar, ortaya çıkan enflasyon oranında bir değer biçip oran belirler, parasını bankaya yatıranlara verir. Paraya ihtiyacı olanlarda, bankadan borç alır ve yine üzerine günün şartlarına göre bir fark koyarak bankaya geri öder. BUNUN KUR’AN DA GEÇEN KAT KAT ARTIRILMIŞ RİBA İLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR. Eğer bu oran, adaletsizce kat kat fazla ödenmeyecek şekilde belirlenmiş ise elbette Kur’an ın bahsettiği RİBA dır diyebiliriz. Ama bunu bankaların yapmasına zaten, devleti yönetenler izin vermez. Dikkat ederseniz her ülkede, bankaların uyguladığı faiz oranları farklıdır. Çünkü bu oranlar ülkelerin enflasyonları, yani ülkeleri yönetenlerle ilgilidir. Ülkenin parasının değeri düştüğünde enflasyon artar ve bankaların faiz oranları yükselir. Tersi durumunda düşer. Ülkemizdeki bankaların faiz oranları, örneğin yüzde 15 iken, Avrupa da ki ya da ekonomisi gelişmiş ülkelerin bankaların faiz oranları, yüzde 2 ya da 3 ü geçmez. Hatta insanlar bankalardan aldıkları borç para ile evler, arabalar rahatlıkla alabiliyorlar. Bu Ülkelerde yaşayanlarda bundan hiç şikâyetçi değiller, çünkü ekonomisi düzenli ülkelerde çalışanların aldıkları ücret, bankalardan aldıkları borcu, kırediyi rahatlıkla karşılayabiliyor. Bunun farklı oluşu, tekrar ediyorum, ülkelerin para değerleri ve enflasyonla ilgilidir. Toplum bu konuda ne yazık ki aldatılıyor. Hiç açıklama yapmadan, Allah ın Ku’an da emrettiği NAS yani Riba-faiz konusundaki hükmü izah edilmeden, Faiz haram dır deniyor. Faiz haramdır denerek, bankalar yada katılım bankaları enflasyon oranının altında ana paraya bir getiri yani faiz sağladıklarında, bankaya para yatıran bir kişinin ana parası enflasyonda eriyecek, değeri düşecektir. Böylece bankaya para yatıran, zarara uğratılmış olacaktır. Şöyle örnek vermek isterim. Günümüzde enflasyon yüzde 20 olduğunu farz edelim. EĞER PARASINI BİRİKTİREN BİR VATANDAŞ, BANKALARDA YA DA KATILIM BANKASI DEDİKLERİ YERLERDE, PARASINI YÜZDE 20 NİN ALTINDA DEĞERLENDİRMEK ZORUNDA KALIYORSA, BÖYLE KİŞİLERİN ANAPARALARI HER GÜN ERİYOR, ALIM GÜCÜ DÜŞÜYOR DEMEKTİR Kİ, BUDA HAKSIZLIK VE ADALETSİZLİKTİR. Allah bakara 279. Ayetinde, bizleri ve bizleri yönetenleri bu konuda uyarıyor ve anaparamızın değerini koruyacak bir düzenin korunmasıyla, hem parası olanlara, hem de o parayı başkalarına borç verenlere, adaletli olunması uyarısını yapıyor. Lütfen Allah ın ayetlerinin anlamını eğip bükerek, kendi düşüncelerimize alet etmeyelim ve bunları kendi çıkarlarımıza kullanmayalım. İnanın bunun acısını toplum olarak, hep birlikte çekeriz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. ALLAH IN VERDİĞİ SALAT EMRİNDE KIYAM, RÜKÜ VE ECDE İLE YAPILAN NAÖAZDA VARDIR VE KURAN BUNU AÇIKLAMIŞTIR.
  7. Bu makalemde sizleri, çağımızın adeta baş belası olan İNTİHAR konusu üzerinde, düşünmenize vesile olmak istiyorum. Konuya başlamadan önce, Allah yarattığı biz kullarının çok önemli üç özelliğinden bahsettiğini sizlere hatırlatmak istiyorum. TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR. ACELECİ TABİATTA VE ZAYIF YARATILMIŞTIR. Bizleri yaratan Rabbimiz, tüm bu özelliklerimizi bildiği için, Kur’an ı kolaylaştırdığını ve bizlere özellikle taşıyamayacağımız ağır yük asla yüklemediğinden özellikle bahseder. Çok daha önemlisi bu zaaflarımızın bizlere zarar vermemesi için, aklımızı kullanmamızı özellikle istemiş akıl yani düşünerek ve Allah ın rehberi ve onun önerileri ile tüm sorunlarımızın üstesinden geleceğimizi bizlere bildirmiştir. Unutmamamız gereken çok önemli bir konusu ise Allah ın, bizleri bu dünyaya imtihan için gönderdiğini özellikle söylemesidir. YAŞAMA HAKKIMIZ, ALLAH TARAFINDAN BİZLERE BAHŞEDİLMİŞ EN TEMEL HAKTIR. BİZ İNSANLARIN DÜNYAYA GELMESİ VE DÜNYADAN AYRILMASI ELİMİZDE DEĞİLDİR, BU KONUDA HİÇBİR YETKİMİZDE YOKTUR. Öyle olunca da kişinin, kendi canı hakkında hiçbir tasarrufu da yoktur, önce bu gerçeği lütfen unutmayalım. Bakara suresi 286. ayetinde Allah, SİZLERİ ANCAK GÜCÜNÜZÜN YETTİĞİ ŞEYLE YÜKÜMLÜ KILARIZ DİYEREK, aslında biz kullarına moral vermiş ve kaldıramayacağımız bir yük yüklemeyeceğini, HER GÜÇLÜKLE BERABER BİR KOLAYLIK VARDIR diyerek, en zor anımızda bile Allah ın rahmetinden, yardımından ümit kesmememiz gerektiğini bizlere Kur’an da bildirmiştir. Yine Allah Kur’an da bizleri uyaran ayetlerinde, EMANETLERE İHANET ETMEYİN ikazını çok duyarsınız. Bildiğiniz gibi Allah bizlere canımızı belirli müddet koruyup kollamamız için, emanet olarak vermiştir. Onun içinde sağlımızı korumak ve bizlere Allah ın emanet ettiği canı da kollamak, emanete karşı bizlerin en önemli görevimizdir. Genelelim İNTİHAR konusuna. Eğer Allah ın bizlere emaneten verdiği cana kıyar hayatımıza son verirsek, yani İNTİHAR edersek, ALLAH IN EMANETİNE İHANET ETMİŞ OLURUZ, BUDA BÜYÜK GÜNAHTIR. Bunu lütfen unutmayalım. Hangimiz böyle bir yanlışı Allah a karşı yapmak ister? Elbette aklı başında hiç birimiz, bunu yapmak istemez. Önce şunu açıkça söylemek isterim. Allah intihar konusunda sert, kesin bir hüküm Kur’an da vermemiş, ama adeta bir tedavi/terapi ile kulum zor anında bana sığınıp, benden yardım dilediğinde, kuluna yardım edeceği ve kolaylıklar sağlayacağı konusunu, Kur’an ın adeta geneline serpiştirerek bizlere anlatmıştır. Kur’an da Allah Maide suresi 32. ayetinde, KİM BİR İNSANI NEDENSİZ ÖLDÜRÜRSE, O SANKİ BÜTÜN İNSANLARI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR diyerek, nedeni olmadan ölümün, BÜYÜK BİR GÜNAH olduğunu bizlere bildirmiştir. Her kim birisinin hayatını kurtarır yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibidir diyerek, Allah ın emaneten verdiği canın, çok önemli olduğu ikazını yapmıştır. ÇÜNKÜ ALLAH, KULUMUN CANINI BEN VERDİM, ANCAK BEN ALIRIM DİYOR. Eğer bizler, canımıza kıyar intihar edersek, Allah ın bunca saydığı kuralları çiğnemiş oluruz. Şimdide intihar kelimesinin anlamına ve oluşum nedenlerine bakalım ki, konuya daha objektif bakabilelim. Önce şunu lütfen unutmayalım. İNTİHAR RUHSAL BOZUKLUK DÜŞÜNCESİ OLARAK KABUL EDİLİR. PSİKİYATRİDE İNTİHAR, BİRİNCİL ÖNEMDE ACİL BİR DURUMDUR. GENELDE BİRKAÇ NEDEN BİR ARADA, BU EYLEMİN ORTAYA ÇIKMASINA YOL AÇAR. KENDİSİNİ ÖLDÜREN İNSANLARIN %90’I DEPRESYON HASTASIDIR. DEPRESYON VE DİĞER RUHSAL HASTALIKLAR YANINDA KÖTÜ YAŞAM OLAYLARI DA, İNTİHAR RİSKİNİ ARTIRMAKTADIR. İNTİHARIN BİREYSEL OLDUĞU KADAR TOPLUMSAL BOYUTU DA VARDIR. YANİ İNTİHAR, KİŞİNİN NORMAL ŞARTLARIN DIŞINDA, RUHSAL RAHATSIZLIĞIDIR. AMA BU RAHATSIZLIĞIN NEDENİ, İNSANIN BİZZAT KENDİSİDİR. Lütfen intihar konusu hakkında düşünüp yorum yaparken, tüm bu gerçekleri göz önünde bulundurulalım. Dinimiz yani İslam, bu konuda bizlere çok yardımcı olur ve adeta zor anlarımızda bizlere güç verir. Eğer bizler inancımızı güçlendirmediysek, yaşamımızda karşılaştığımız zor anlarımızda, kendimizde dayanma gücü bulmamız, çok zor olacaktır. İntihara kalkışan kişilerde saptanan psikolojik rahatsızlıkların başında, DEPRESİF BOZUKLUKLAR geldiğini biliyoruz. Şizofreni ve demans (bunama) da saptanan diğer psikolojik rahatsızlıklardandır. Ayrıca alkol ve madde bağımlılığı da intiharı tetikler. Onun için Allah alkolden, özellikle uzak durmamızı ister bizlerden. Depresyonda olan bir kişi, gerçek ya da düşsel bir kayıp yaşamıştır diyor, bu konuda araştırma yapan bilim adamları. Onun içindir ki Allah kullarına, her zaman yardımcı olacağının müjdesini verir Kur’an da. Yeter ki bizler, gerçeklerle yüzleşmesini bilelim. Ruhsal bozukluk aslında RUHUN GÜÇ KAYBETTİĞİ, ZAYIFLADIĞI ANLARDA ORTAYA ÇIKAR. Yani insanın kendisini YALNIZ, ÇARESİZ HİSSETTİĞİ ANLARDIR. Onun içindir ki Kur’an bu konularda bizleri uyarır ve en zor anımızda bile Allah ın bizim yanımızda olacağını söyler, sabırlı olun uyarısını yapar. Hatta Zümer 53. ayetinde şöyle der. “EY KENDİ NEFİSLERİ ALEYHİNDE HADDİ AŞAN KULLARIM! ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİNİZ! ÇÜNKÜ ALLAH, BÜTÜN GÜNAHLARI BAĞIŞLAR. Şüphesiz ki O, çok affedicidir; merhamet sahibidir.” Allah bu ve benzeri ayetleriyle kullarına en zor anlarında, hatta yaptığı yanlışların ne olduğunun önemi olmadığını söyleyerek moral verir ve Allah bütün günahları bağışlar der. Bu sözler ruhsal bunalıma girmiş bir insan için çok rahatlatıcı değil mi sizce de? Ne yazık ki Kur’an ile gereken bağı doğru kuramayanlar, bu rahatlatıcı Allah ın sohbetinden de faydalanamayacaklardır. ONUN İÇİNDİR Kİ ALLAH, KUR’AN SİZLER İÇİN YAŞAM REHBERİDİR DİYOR. İntihar eden bir insanın, Allah ın huzurunda ki durumu hakkında bizler ancak sınırlı konuşabiliriz, detayını Allah bilir. Günümüzde intihar eden kişiler için ebedi cehennemliktir, hatta cenaze namazı bile kılınmaz diyenleri duyarsınız. Bunları söylemek çok yanlıştır ve Allah böyle bir hüküm vermediği halde bunları söylemek, Allah a iftira atmaktır. Bizler ancak şunu söyleyebiliriz. İNTİHAR EDEN BİR KİŞİ, NEFSİNİ, DUYGULARINI ALLAH IN TAVSİYELERİ DOĞRULTUSUNDA EĞİTEMEDİĞİ, GÜÇLENDİREMEDİĞİ İÇİN, BOZULAN PİSİKOLOJİNİN ETKİSİNDE KALIR. BÖYLE OLUNCADA, ALLAH IN BİZLERE EMANETEN VERDİĞİ CANIMIZIDA KORUYAMAYARAK, YANİ İNTİHAR EDEREK, EMANETE İHANET ETMİŞ OLUR. BU DURUMDA DA BÜYÜK BİR GÜNAH İŞLEMİŞ OLUR. Elbette bu büyük günahın, Allah katında da büyük bir karşılığı, cezası olacaktır. Lütfen bizler, hiç yaşamak istemeyeceğimiz bu acı ve kötü duyguyu, kendi nefsimizde değerlendirerek kararlar, hükümler vermeyelim. Allah adaletlidir ve en doğru kararı cezayı, mükâfatı verendir. Kur’an da intihar konusuna örnek olarak, Nisa suresi 29. ayet gösterilir. Ama dikkatle okuduğumuzda bu ayetin intihardan bahsedilen bir ayet olmadığını, okuduğunuzda sizlerde anlayacaksınız. Konuyu daha iyi anlayabilmemiz için, üç farklı tercümeden yazmak istiyorum. Nisa 29: Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. KENDİNİZİ HELÂK ETMEYİN. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. Nisa 29: Ey inananlar! Mallarınızı aranızda batıl bir yolla/tutarsız bahanelerle yemeyin. Kendi hoşnutluğunuzla gerçekleşmiş bir ticaret olursa başka. KENDİ CANLARINIZA KIYMAYIN/İNTİHAR ETMEYİN. Hiç kuşkusuz, Allah, size karşı çok merhametlidir. Nisa 29: Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını haksız yollarla, karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa heba etmeyiniz ve BİRBİRİNİZİ ÖLDÜRMEYİNİZ; zira Allah size merhamet etmektedir. Bu ayette bahsedilen uyarı, mal ve mülkünüzü nefsinize yenik düşerek, adaletten uzak batıl inançlarınızın etkisinde kalıp, birbirinizin malını yemeyin diyor. Devamında da ancak karşılıklı anlaşarak, birbirinizin rızasını alarak, ticaret yoluyla alışverişinizi yapın diyor. Tercümelerde farklı yazan kısımda da aslında ayetin ilk bölümünde yapılan uyarıları dinlemezde, birbirinizin malların haksızlıkla yemeye çalışırsanız, ancak kendinizi Allah katında helak etmiş, yani nefsinizin esiri olarak adeta kendinizi, birbirinizi öldürmüş, adeta yok etmeye çalışmış olursunuz diyor. BİR BAŞKA DEYİŞLE, TOPLUM OLARAK BU YANLIŞI YAPARSANIZ, HUZUR BULAMAZSINIZ, BİR BİRİNİZİN DÜŞMANI OLURSUNUZ DİYOR. Yoksa bu ayette bizim konumuzla ilgili İNTİHARDAN BAHSEDİLMİYOR. Dilerim Allah ın verdiği emanet canımızı, Allah ın istediği şekilde kullanan, onu gereği gibi terbiye ederek, nefsimizin oyuncağı olmadan emaneti teslim eden, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. ALLAH’IN, BİZİM GELECEKTE NASIL BİR İNSAN OLACAĞIMIZI BİLMESİ, DEĞİŞMEYEN ALLAH’IN BİR HÜKMÜMÜ, YOKSA…..? Bugünkü makalemin konusu, Allah gelecekte olacakları biliyorsa, bizleri imtihan etmesi ne kadar doğru, sorusu üzerine olacak. Bu konu çok farklı şekillere büründürülerek anlatılır ve inanılmaz yalan yanlış kader konusuyla da ilişkilendirilir. Hatta bazıları, Allah geleceği bildiğinden bizlerin kaderini yazmış ve bizler O kaderi yaşıyoruz ve bu kaderi değiştirmemiz mümkün değil diyebilmektedirler. EĞER BİZLER ALLAH IN BİZLER İÇİN YAZDIĞI BİR KADERİ YAŞIYORSAK VE DEĞİŞTİRME GÜCÜMÜZ YOKSA, BUNA İMTİHAN YANİ SINAMA DEMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL. Hatta Allah ın resuller ve kitaplar gönderip, kullarını doğru yola davet etmesi de bu düşünceye, inanca ters düşmesi gerekir. Lütfen Allah a, böyle adaletsiz bir düşünceyi isnat etmeyelim. ALLAH BİZLERİ DENEDİĞİNİ, SINADIĞINI YANİ İMTİHAN ETTİĞİNİ SÖYLÜYORSA, BİZLERİN ÖZGÜR İRADEMİZLE HER AN DEĞİŞEBİLECEK BİR KADERİMİZ VAR DEMEKTİR. DEĞERLİ BİR ARKADAŞIMIZ, ABİMİZ BU KONUYU ŞÖYLE ÖZETLEMİŞ. "HAYIR VE ŞER'DEN HANGİSİNİ ALLAH IN SEÇECEĞİMİZİ BİLMESİ, ALLAH’IN ÂLİM SIFATI GEREĞİDIR. KULLARINA ŞERDEN KAÇINIP HAYR'I TAVSİYE ETMESİ, MERHAMETİ GEREĞİDİR. SEÇİM HAKKINI VERMESİ ISE ADÂLET'İ GEREĞİDİR." Allah geleceği bildiğini açıkça, Kur an da söylüyor. PEKİ, ALLAH IN BİZİM GELECEKTE, NASIL BİR İNSAN OLACAĞIMIZI BİLMESİ, DEĞİŞMEYEN ALLAH IN HÜKMÜMÜ, YOKSA İNSANIN KENDİ ÇABASIYLA, DEĞİŞTİREBİECEĞİ BİR DURUM MU? İşte burası çok önemli. Ne yazık ki bizler yanlış inançların etkisiyle, Allah ın adalet anlayışını tam algılayamadığımız gibi, bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitaplarında farkında olamadığımız için, BİZLERİN BU DÜNYADA KENDİMİZE BİLE YAKIŞTIRAMAYACAĞIMIZ ADALETSİZ KONULARI, Allah a nispet etmekten çekinmiyoruz. Önce şunu asla unutmayalım. ALLAH HİÇ BİR KULUNU, HAK ETMEDİĞİ YANİ ÖZGÜR İRADESİYLE YAŞAMADIĞI YANLIŞLARINDAN DOLAYI CEZALANDIRMAZ. Allah bizlere, bir anne babanın göstereceği şefkatin, kat kat fazlasını göstereceğini, önce unutmamalıyız. Bizler ne yazık bir ki bir anne babanın, evladına asla yapmayacağı bir davranışı, ne yazık ki Allah a nispet edebiliyoruz. Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, bunun tersini söyleyemez. ALLAH IN GELECEKTE KULUNUN, KÖTÜ BİR İNSAN OLACAĞINI BİLMESİ, ONLARI OLURUNA BIRAKIP, O BİLDİĞİ HAYATINI YAŞAMASINA İZİN VERMESİ, ALLAH IN ADALETİNE, ŞANINA, YÜCELİĞİNE YAKIŞMAZ. Bizler anne ve baba olarak, evlatlarımızın gelecekte okuyup okuyamayacağını, ya da nasıl bir mesleğe daha yatkın olacağını, en azından tahmin ederiz. Bunu tahmin ediyor olmamız, bizlerin hiçbir müdahalede bulunmamamızı gerektirmez. Bizler gerekirse eksik yönlerini tamamlamak için dersler aldırır, eğitimlerinde başarılı olabilmeleri için çaba harcarız. Yani evlatlarımıza elimizden gelen yardımı yaparız. Daha sonrası, elbette kendisine kalmıştır. BU DURUMDA BAĞIŞLAYICILIĞININ VE YÜCELİĞİNİN SINIRLARINI, TAHMİN BİLE EDEMEYECEĞİMİZ YÜCE ALLAH, BİZLERİN GELECEKTE KÖTÜ BİR İNSAN/KUL OLACAĞIMIZI BİLDİĞİ HALDE, BİZLERİ DOĞRU YOLA DAVET ETMEK İÇİN ÇABA HARCAMAZ MI? Elbette çaba harcıyor ve geleceği bilen Rabbimiz, bizlere gönderdiği Elçiler ve kitaplarla uyarıyor. Daha sonrada yaptığımız sapkınlıklar, yanlışlar konusunda ikaz ederek, bizleri doğru yola davet ediyor. Bazı kişiler Allah kulunu imtihan, sınav yapmaz diyorlar. Hâlbuki bu dünyada da her anımızda kendi aramızda, içimizde sınavdan geçiyoruz. İşe alırken işyeri sahibi sınav yapar. Peki neden? Çünkü işe alacağı kişinin özelliklerini anlamak ve işe karşı yatkınlığını görmek ister. Zaten SINAV kelimesinin anlamı, DİRENME, DAYANMA, KATLANMA GÜCÜNÜN, BİLGİNİN ÖLÇÜSÜ TESTİDİR. Allah da geleceği gördüğünden, kullarını kötü yoldan doğru yola davet etmek adına, Elçileri kanalıyla yaptığı ilk yardımlarının, ne derece dikkate alındığını, onların hem nefsine, ruhlarına hem de bedenlerine karşı nasıl davrandıklarını, YANİ KENDİSİNİ NE ÖLÇÜDE DİNLEYİP DİNLEMEDİKLERİNİ, BİZZAT KAYDA ALDIRARAK ÖLÇÜYOR YANİ SINIYOR. Bunun adına da zaten imtihan deniyor. Allah ben uyarmadıkça yani zikrimiz uyarımız ulaşmayan kullarımı sorumlu tutmam, hesap sormam diyorsa, lütfen Allah ın adaletini doğru anlayalım. Allah yaptıklarımızın hesabının mahşer günü sorulacağını söylüyor Kur’an da. Ama birçok ayetinde de sizleri uyarmıştım ve sakın bu yanlışları yapmayın demiştim deneceğini ve bu ikazlarımı dikkate almadığınız için azabı tadın deneceği, şimdiden bildiriliyor bizlere. DEMEK Kİ ALLAH MAHŞER GÜNÜ BİZLERİN, BAHANELER BULMAMASI İÇİN UYARIYOR VE DOĞRUYA DAVET EDİYOR. EĞER ALLAH IN GELECEĞİ BİLMESİNİN, ASLA DEĞİŞMEZ BİR YAZGI OLDUĞUNU SÖYLERSEK, ELÇİLER VE KİTAPLAR GÖNDERİP, BU UYARI VE İKAZLARIN NE MAKSATLA YAPILDIĞINI, MANTIKLA VE KUR’AN İLE AÇIKLAYAMAYIZ. Tekrar hatırlatmak gerekirse, Allah bizlerin hesap günü hiçbir bahane bulmamamız için, her türlü önlemi almış ve ALLAH KULLARININ KENDİ GELECEKLERİNİ BİZZAT KENDİLERİNİN, DEĞİŞTİREBİLECEKLERİ BİLGİSİNİ DE VERMİŞTİR. Allah biz kullarını yalnız bırakmamış, her anımızda yardımcımız olmuş ve yardımının karşılığını da bizlerden beklediğinin birçok örneğini, gönderdiği Kur’an da bildirmiştir. Doğruya davet içinde yaptıklarımızın ödülünün ya da cezasının olduğu ikazını da yapmıştır. Allah bizleri özgür irademizle serbest bırakmış ve Kehf suresi 29. ayetinde bakın ne diyor. “DE Kİ: İŞTE RABBİNİZ TARAFINDAN GERÇEK GELDİ. ARTIK DİLEYEN İMAN ETSİN, DİLEYEN İNKÂR ETSİN.” Buradan da anlıyoruz ki Allah, geleceği biliyor ama kullarını yapacakları yanlışlardan doğruya yönlendirmek için, Elçiler ve Rehber kitaplar gönderiyor ve diyor ki, İSTEYEN DOĞRUYU GÖNDERDİĞİM REHBERDEN ÖĞRENİR DOĞRUYA YÖNELİR, İSTEYEN KENDİ NEFSİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YANLIŞTA ISRAR EDER. Demek ki Allah ın geleceği bilmesinin, bizlere en önemli faydası, bizleri zamanından önce uyarıp ikaz etmesi olduğu anlaşılıyor. DİLERİM CÜMLEMİZ BATILIN ETKİSİNDE KALMADAN, YALNIZ ALLAH N İPİNE SARILAN, ALLAH I ŞANINA YAKIŞIR BİR ŞEKİLDE TESBİH EDİP ONA KULLUK EDEN, İKAZ VE UYARILARINI DİKKATE ALAN, ALLAH IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. İslam’ı yaşamaya çalışan bizler, gerçekten nasıl hareket edeceğimizi, kimlere inanacağımızı bilemez durumda hissediyoruz kendimizi. Elbette bunun tek bir nedeni var. BİZLER ÖNCE SORGUSUZCA ÖĞRENDİĞİMİZ VE BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRDİĞİMİZ DİNİ BİLGİLERİMİZİN, TÜM ÖN YARGILARINDAN KURTULMALIYIZ. Yani Allah ın NAHL suresi 98. ayetinde önerdiği gibi, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların düşünce ve fikirlerine dayanmadan onlara güvenmekten vazgeçip, yalnız Allah a güvenip dayanarak Kur’an ı okumaya başlamalı ve okuduğumuzu anlayabilmek adına, düşünerek çaba gösterdiğimiz andan itibaren, Allah bizlerin gönül gözünü açacağını ve Kur’an ı anlayabileceğimizi söylüyor. NE YAZIK Kİ BİZLER BUNU YAPMIYORUZ. GENEL ÇOĞUNLUĞUMUZUN PEK YAPMAYADA, NİYETİ YOK GİBİ GÖRÜNÜYOR. MÜSLÜMAN OLAN BİR KİŞİ, KUR’AN I DÜŞÜNEREK OKUDUĞUNDA ANLAYABİLECEĞİNE, ÖNCE İNANMALIDIR. Peki, inanıyor muyuz? Kesinlikle hayır. Çünkü bizlere Kur’an ı herkesin anlayamayacağını, Onu ancak Âlimlerin Veli kişilerin anlayacağına inandırdılar da ondan. Bu düşünceyi bizler BİLİNÇALTIMIZDAN ÇIKARMADIĞIMIZ SÜRECE, KUR’AN I DİREK ANLAYABİLMEK ADINA, ASLA ÇABA HARCAMAYIZ. Şöyle düşünün lütfen, Allah Kur’an ı yalnız Araplara değil, tüm insanlığa indirdiğini söylüyorsa, sizce tüm dünya Kur’an ı okuyup anlayabilmesi için, ARAPÇAMI ÖĞRENMELİDİR? Eğer evet her Müslüman Arapça öğrenmez ise Kur’an ı doğru anlayamaz, çünkü Kur’an başka dillere doğru çevrilemez diyorsanız, kusura bakmayın ama siz önce kendinizi kandırmış, daha sonrada Allah a ve kitabına çok büyük saygısızlık yapıyorsunuz demektir. BU DÜŞÜNCE VE İNANÇ, DİNİ KENDİ TEK ELLERİNE ALMAK İSTEYEN KİŞİLERİN, İSLAM TOPLUMUNA KURDUKLARI BİR TUZAKTIR. LÜTFEN BUNUN FARKINA VARALIM. Bir arkadaşımız siz eğer tebliğ yapıyorsanız hele ki tefsir yapıyorsanız, Arapça öğrenip Orijinalinden yapmalısınız diyor. İlginç olan bu düşünceye inanan ve rivayet hadisler olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı diyenler, rivayet edilen aslı Arapça olan Hadisleri Türkçeye çevirdiklerinde hiç yanlış anlamıyorlar ve her ne hikmetse Arapça hadisler Türkçeye tam çevrilemez demiyorlar. İŞ KUR’AN A GELİNCE HER ŞEY BİR DEN BİRE DEĞİŞİYOR VE BEŞERİN SÖYLEDİĞİ VE YAZDIKLARINA HİÇ BİR TAVIR ALINMADIĞI HALDE, KUR’AN IN HER DİLE TAM ÇEVRİLEMEYECEĞİ İFTİRASI, TOPLUMA KABUL ETTİRİLEBİLİYOR. Daha önce de bir makalemde söylediğim gibi, Kur’an ın Muhkem ayetlerinin yani dinin anası temeli, sorumlu olduğumuz ayetlerin tefsire asla ihtiyacı yoktur ve bende kesinlikle tefsir yapmıyorum ve günümüzde yaşanan İslam ın yanlışlıklarına dikkat çekmeye çalışıyor ve din kardeşlerimi bu konularda düşünmeye davet ediyorum o kadar. Zaten buda her Müslüman ın görevidir. Hatırlayalım Tefsir kelimesi ne anlama geliyordu? “KURAN’IN SURELERİNİ AÇIKLAYARAK, GÖRÜŞLER İLERİ SÜRME VE BUNLARI YAZMA, YORUMLAMA. KURAN’IN SURELERİNİ AÇIKLAYAN YAPIT.” Eğer bir kişi bir ayete yorum yapıyor ve kendi görüşlerini ileri sürüyorsa, o ayete kendi şahsi düşüncesini de ilave ediyor demektir ki, bu durumda her zaman yanlışlıklar olacaktır. Allah dinin anası, temeli muhkem ayetlerden bahsederken, Kur’an ı nice örneklerle biz açıkladık ki, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diyor. ÇOK DAHA NET BU KONUDA AÇIKLAMA YAPARAK, KUR’AN I AÇIKLAMAK BİZİM GÖREİMİZDİR diyerek, Kur’an ı Allah’ın açıkladığını bildiriyor. Bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, tüm bu gerçeklerin üzerini, BİLİNÇALTIMIZDAKİ BATIL İNANÇLARIMIZ ÖRTÜYOR VE BİZERİN DOĞRULARI FARK ETMEMİZİ ENGELLİYOR. Çok ilginçtir dünya üzerinde birçok bilim adamının, bilimsel kitapları buna Arap âlimler de dâhil, kendi dillerinde ki kitapları, onlarca farklı dile çevriliyor. O toplumlar bu bilgilerden faydalanıyor, üniversitelerinde okutuluyor ama hiç birisi kendi dillerine tercüme edilmiş, bu kitap bizim dilimize tam tercüme edilmemiş, eksik kalmış biz şu kısmını anlayamadık demiyor. Ama iş Kur’an a gelince her şey birden bire değişiyor ve deniyor ki. ARAPÇA, HER DİLE TAM ÇEVRİLEMEZ. ONUN İÇİN KUR’AN I ANLAMAK İSTİYORSANIZ ARAPÇA ÖĞRENECEKSİNİZ YA DA VELİ KİŞİLERE TABİ OLACAKSINIZ. Lütfen artık bu mantıksız tuzağa düşmeyelim. Kur’an her dile çevrilir ama çevirenler yeter ki ön yargılı olmasın, bilinçaltındaki inançlarını Kur’an a ilave etmeye çalışmasın. Kur’an tercümelerine bakıyorsun, aynı ayet çok farklı anlamlara gelecek şekilde tercüme edilmiş. Bunu gören Müslümanlarda elbette korkuyor ve tedirgin oluyor. Hâlbuki yapılan yanlış bilinçli yapılıyor ve toplum kendi inançlarının haklılığını, Kur’an a söyletmeye çalışıyor. BU FARKLILIK KUR’AN IN HER DİLE ÇEVRİLMEDİĞİNDEN DEĞİL, İNSANLARIN ART NİYETLİ TUTUMLARINDAN OLUYOR. Ama Allah Kullarının tüm bunları yapacaklarını bildiğinden, aynı konu Kur’an ın farklı ayetinde birçok kez tekrar edilmiş ki, aklını kullanan kulları yapılan yanlışı fark edebilsin. Diyelim ki bazı kişilerin söylediği gibi, Kur’an ı doğru anlayabilmek, insanlara anlatabilmek için mutlaka Arapçayı öğrenmeli ve Kur’an ı Orijinalinden okumalıyız diye bir an düşünelim. YANİ KUR’AN I DOĞRU ANLAMANIN YOLU, ARAPÇAYI BİLMEKTEN GEÇER DÜŞÜNCESİ ÜZERİNDE DÜŞÜNELİM. Hemen şu soruyu sorarlım kendimize. Araplar kendi dilinden inen Kur’an ı günümüzde en doğru, en güzel mi anlamıştır ve yaşıyorlardır. Ne dersiniz? Bu satırları okuduğunuzda, gülümsediğinizi çok iyi biliyorum. Günümüzde Arapların İslam ı, Kur’an dan çok uzak yaşandığını hepimiz biliyoruz. HANİ ARAPÇA KUR’AN I OKUYAN, KUR’AN I EN DOĞRU ANLAR VE YAŞARDI NE OLDU? BURADAN DA ANLIYORUZ Kİ, SORUN ÇOK DAHA FARKLI? BİZLER O SORUNUN NE OLDUĞUNU, ÖNCE ARAMALIYIZ. Demek ki İslam toplumunda kangren olmuş sorun, Kur’an ın doğru tercümesi olup olmadığı değil, yada Arapçanın Türkçeye doğru çevrilip çevrilmediğinden başka, ASIL SORUN AYETLERİ ALLAH IN KUR’AN DA VERDİĞİ DİĞER ÖRNEKLER IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAYIP, RİVAYETLER IŞIĞINDA ANLAMAYA ÇALIŞMAMIZ, BİZLERİ KUR’AN DAN ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRIYOR VE YANLIŞ KUR’AN TERCÜMELERİ YAPILMASINA NEDEN OLUYOR. Peygamberimizin rivayet hadisleri olmasaydı, Kur’an kapalı kalır anlaşılamazdı diyen bir toplum, Kur’an ı doğru anlar ya da doğru tercüme yapar mı? Elbette yapamaz. Bazı kişiler Kur’an, günümüz şartlarına göre güncellenmelidir diyorlar. Kur’an her çağa hitap eden bir ışıktır, KUR’AN DEĞİL AMA İNSANLARIN KAFALARININ İÇİNDEKİLER GÜNCELLENMELİDİR. BİZLERİN YAPTIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ YALNIZ ALLAH A GÜVENMEYİP, DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLAMAYACAĞIMIZ RİVAYETLERE, YA DA EDİNDİĞİMİZ VELİLERİN SÖZLERİNE GÜVENMEMİZDEN KAYNAKLANIYOR. Özet olarak söylemek gerekirse, her Müslüman Kur’an ın tercümesini mutlaka tarafsız ve tüm batıl inançlardan arınarak okumalıdır. Tek bir tercümeye güvenmeden, çok farklı tercümelerden/meallerden de istifade etmelidir. ELBETTE DÜŞÜNEREK VE AKLINI KULLANARAK, DİĞER AYETLERLERLEDE BAĞLANTI KURARAK OKUMALIDIR. Belki ilk önceleri kafamız biraz karışacaktır, benimde karışmıştı. Ama yalnız Allah a güvenerek, ona dayanarak Kur’an ı anlayabilmek adına çabamızı artırdığımızda, zaman geçtikçe Allah ın gerçek HAK olan doğruları ile buluştuğunuzu fark edeceksiniz. ÖNEMLİ OLAN İYİ NİYETLE GERÇEKLERİN PEŞİ SIRA GİTMEKTİR. GÜNÜMÜZDE BATILIN IŞIĞINDA TERCÜME EDİLMİŞ BİRÇOK KUR’AN MEALİ OLDUĞU GİBİ, ŞÜKÜRLER OLSUN GERÇEĞE ÇOK YAKIN OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM TERCÜMELERDE VAR. ONLARINDA YAPTIKLARI YANLIŞLAR, ZAMANLA DÜZELECEKTİR. ÖNEMLİ OLAN GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAKTIR. Allah farkında olmadan, iyi niyetle yaptığımız küçük yanlışlarımızı affedeceğini söylüyor. Kur’an ı anlayabilmek adına da çaba harcayanların, GÖNÜL GÖZLERİNİ AÇACAĞINI VE GERÇEKLERLE BULUŞTURACAĞINI BİLDİRİYORSA, ÇABA BİZDEN YADIM ALLAH DAN. DİLERİM BU ÇABAMIZDA ALLAH, CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLUR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Allah Bakara suresi 255. ayetinde, kendilerine şefaatçiler edinerek onlardan yardım isteyen medet uman kitap ehlini ikaz ederek, bakın şefaatin yalnız kendi tekelinde olduğunu anlatmak için Allah ne diyor. ” İZNİ OLMAKSIZIN, O’NUN KATINDA ŞEFAATTE BULUNACAK KİMDİR?”Yani bu güç yalnız bana aittir diyor. Yine Taha suresi 109. ayetinde tahrifat yaparak, onlarca ayete ters düşecek bir tercümeyle, bakın nasıl batıl inançlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar. “O GÜN, RAHMÂN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN RAZI OLDUĞU KİMSEDEN BAŞKASININ ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ.” Bunuda okuduğunuzda, bakın Allah kendisinden başka kişilerede şefaat yetkisini veriyormuş diyerek, kendi yanlış inançlarına kanıt yaratabiliyorlar. Sizce Allah bu ikazında, bazı kişilerede şefaat etme yetkisini veriyor olabilir mi? Gelin onuda Kur’an ın şefaat konusunda çok net açıklama yaptığı diğer ayetlerinden anlamaya çalışalım. Tabi Taha suresi 109. ayetide Kur’an bütünlüğünde doğru anlayarak. “O GÜN, RAHMAN’IN İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN HOŞNUT OLDUĞU KİMSELERDEN BAŞKASINA, ŞEFAAT FAYDA VERMEZ.” (Taha 109) DE Kİ: “ŞEFAAT TÜMÜYLE ALLAH’A AİTTİR. GÖKLERİN VE YERİN HÜKÜMRANLIĞI O’NUNDUR. SONRA YALNIZ O’NA DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ.”Zümer 44 “KİMSENİN KİMSE NAMINA BİR ŞEY ÖDEMEYECEĞİ, HİÇ KİMSEDEN FİDYE ALINMAYACAĞI, KİMSEYE ŞEFAATİN (ARACILIĞIN) YARAR SAĞLAMAYACAĞI VE HİÇ KİMSENİN HİÇBİR TARAFTAN YARDIM GÖREMEYECEĞİ GÜNDEN SAKININ.” (Bakara 123) “YOKSA ALLAH’TAN BAŞKA ŞEFAATÇİLER Mİ EDİNDİLER? DE Kİ: “HİÇBİR ŞEYE GÜÇLERİ YETMESE VE DÜŞÜNEMİYOR OLSALAR DA MI?” Zümer 43) “HİÇ KİMSENİN BAŞKASINA FAYDA VEREMEYECEĞİ, ŞEFAATİN KABUL EDİLMEYECEĞİ, FİDYE ALINMAYACAĞI VE YARDIM YAPILMAYACAĞI BİR GÜNDEN SAKININIZ.” (BAKARA 48) “KENDİLERİNE ZARAR VERMEYECEK, FAYDA DA SAĞLAMAYACAK OLAN ŞEYİ ALLAH İLE ARALARINA KOYUP KUL OLURLAR. BİR DE DERLER Kİ “BUNLAR ALLAH’IN YANINDA BİZİ YANINA ALACAK (ŞEFAAT EDECEK) OLANLARDIR.” DE Kİ “SİZ ALLAH’A, GÖKLERDE VE YERDE BİLMEDİĞİ BİR ŞEYİ Mİ HABER VERİYORSUNUZ?” O, ONLARIN ORTAK SAYDIKLARINDAN UZAK VE YÜCEDİR.” (Yunus 18) “ALLAH, GÖKLERİ, YERİ VE BUNLARIN ARASINDAKİLERİ ALTI GÜNDE/EVREDE/DÖNEMDE YARATAN, SONRA ARŞI HAKİMİYETİ ALTINA ALANDIR. O’NDAN BAŞKA NE BİR DOST NE DE BİR ŞEFAATÇİNİZ VARDIR. DÜŞÜNÜP DERS ALMIYOR MUSUNUZ?” (Secde 4) “ARTIK ONLARA, ŞEFAATÇİLERİN ŞEFAATİ FAYDA VERMEZ.“(Müddesir 48) Sizce Allah bunca açık, kesin muhkem ayetlerinden ve verdiği sözden sonra, hala Allah ın şefaat yetkisini yani kendi tek elinde tuttuğu bağışlama gücünü birilerine de vermiş olabilir mi? AKLINI KUR’AN İLE KULLANAN, BU SORUNUN CEVABINI HEMEN BULACAKTIR. AKLINI KULLANMAYANI ZATEN ALLAH, PİSLİK İÇİNDE BIRAKIR REZİL EDERİM DİYOR. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Kur’an da birçok ayette Allah iman ettiğini söyleyen kullarına, sakın bana ortak/şirk koşmayın yoksa yaptığınız bütün işleriniz, iyi amelleriniz boşa gider diye uyarıyor. Bu konuda birçok makale yazdım, ama gerçekten bu konu çok önemli ve birbirimizi defalarca uyarmalıyız ki, yaptığımız bu korkunç hatamızın farkına varabilelim. Peki, bu kadar önemli olan Allah a ortak koşmak sözüyle Allah, nasıl bir ortak koşmaktan bahsediyor olabilir? Sanırım burası çok önemli. Sizlere makalemin başında hatırlatmak istediğim, Allah ın çok önemli bir ayeti var. Bakın Allah Yusuf suresi 106. ayetinde ne diyor. “ONLARIN ÇOĞU, ORTAK KOŞMADAN, ALLAH’A İNANMAZLAR.” Demek ki iman edenlerin genel çoğunluğunun, yaptığı çok büyük bir yanlışlık var ki, Allah bu konuda bizleri uyarıyor. Bu uyarıya lütfen kulak verelim. Bizlerde Allah ın bu çok önemli ikazını doğru anlamalıyız ki, hesabın görüleceği o çetin gün şaşkınların ve affedilmeyenlerin safında olmayalım. Mutlaka inancımızı sorgulayalım, sakın bizde farkında olmadan, Allah a ortak koşanların arasında olmayalım? Size bu konuda iki ayeti önce örnek vermek istiyorum. Zümer 65: Yemin olsun ki sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur. ŞÜPHESİZ Kİ (ALLAH’A) ORTAK KOŞARSAN, İŞLERİN ELBETTE BOŞA GİDER ve elbette kaybedenlerden olursun! (Mehmet okuyan meali) Enam 88: İşte bu, Allah’ın hidayetidir, kullarından dileyeni ona iletir. EĞER ONLAR DA ALLAH’A ORTAK KOŞSALARDI, YAPMAKTA OLDUKLARI AMELLERİ ELBETTE BOŞA GİDERDİ. (Bayraktar Bayraklı) İlk ayette Allah Elçisini uyarıyor ve diyor ki, sana da senden öncekilere de Allah a ortak koşmayın, koşarsan yaptığın tüm güzel şeyler boşa gider diyerek, Elçisini kesin bir dille uyarıyor. Bu çok ilginç, önce Allah görev verdiği Elçisini uyarıyor. Diğer ayette de, tüm iman eden kullarından bahsederek, onlarda Allah a ortak koşsalardı, yapmakta oldukları amelleri yani Allah ın rızasını kazanmak için yaptıkları güzel şeyler, boşa giderdi diyor. DEMEK Kİ ALLAH KENDİSİNE ORTAK KOŞMAYI, ASLA KABUL ETMİYOR. Bizlere de düşen bu konuyu doğru anlamalıyız ki, geçmişte yapılan hataları tekrar etmeyelim ve Allah ın bağışlamayacağı bu yanlışı yapmayalım. ÖNCE ŞUNU UNUTMAYALIM, GEÇMİŞTE ALLAH A ORTAK KOŞANLARIN YAPTIĞI YANLIŞTA, HİÇ KİMSE BUDA İKİNCİ ALLAH TIR DEMİYOR. Çünkü tüm kitap ehli biliyor ki tek bir Allah var. Peki, nasıl bir hata, yanlış yapılıyor da, Allah’a ortak koşmakla yani başka bir tabirle ŞİRK KOŞMAK ile suçlanıyorlar, burası çok önemli. Enam 14: De ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan, ALLAH’TAN BAŞKASINI MI DOST/VELİ EDİNECEĞİM.” De ki: “Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).” (Diyanet meali) Enam 56: De ki “ALLAH İLE ARANIZA KOYUP YARDIM İSTEDİKLERİNİZE KUL OLMAM, BANA YASAKLANMIŞTIR. Ben, sizin arzularınıza da uymam. Öyle yapsam sapıtmış olurum ve doğru yolda olamam.” (Süleymaniye vakfı) Bu iki ayete benzer onlarca ayet vardır ki, Allaha ortak/şirk koşmak konusunda Allah, çok dikkat çekici uyarıcı ayetler indirdiği halde, birileri bunları görmemizi engellemek ve atalarının batıl inançlarını topluma yaşatmaya devam etmek için, büyük çaba harcamaktadırlar. BU İKAZLARA KULAKLARINI TIKAYIP, DUYMAYARAK ALLAH A ORTAK /ŞİRK koşanlar, asla huzurda hesap veremeyeceklerdir. Bakın ilk ayette Allah a ortak koşmanın ne olduğuna, çok açık bir örneği nasıl veriyor. Dinimiz ve imanımız adına kuşku duymadan güveneceğimiz VELİMİZ/DOSTUMUZUN yalnız Allah olduğunu söylüyor. Onun dışında hatasız, günahsız hiç kimsenin olamayacağını, bizlerin Allah ın yanında asla bizlere yol gösteren, inancımıza yön veren hiçbir veli/dost edinemeyeceğimizi bildiriyor. EDİNDİKLERİ VELİLERİN, ŞEYHLERİN SÖZLERİNE GÜVENİP, ONLARIN ARDINA DÜŞENLERİN, ALLAH A ORTAK KOŞMAK, YANİ ŞİRK KOŞMAK OLDUĞUNU VE BUNU YAPANLARI ASLA AFFETMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR ALLAH. Araf suresi 3. ayetinde de Allah ne diyordu hatırlayalım. “RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENE UYUN, O’NDAN BAŞKA VELİLERE UYMAYIN.” Ne dersiniz bizler bu hatayı yapıyor muyuz, yoksa yapmıyor muyuz? Eğer aramızda Allah dan başka veli edinmeyi meşrulaştırmak adına, Velisi olmayanın velisi şeytandır diyenler varsa, aslında onlar şeytanı veli edinmişler ama farkında olmayanlardır, hatırlatmak isterim. BİR MÜSLÜMANIN GÜVENİLECEK TEK VELİSİ ALLAH BENİM DİYOR. İsteyen Allah a inanır güvenir, isteyen edindikleri velilere. Allah bu yanlışları yapanlara, ortak/şirk koşanlar diyor. Enam suresi 56. ayette ise, sanırım geçmişte ve günümüzde yapılan çok büyük yanlışa Allah açıklık getiriyor ve bizleri uyarıyor. Allah yapılan bu yanlışı Elçisi aracılığıyla bizlere anlatıyor ve deki kullarıma diyerek konuya açıklık getiriyor. Allah ın Elçisinin şöyle demesini istiyor topluma. SİZLERİN YAPTIĞI GİBİ, ALLAH İLE ARANIZA EDİNDİĞİNİZ VELİLERİ, DOSTLARI KOYUP, ONLARDAN YARDIM İSTEDİKLERİNİZE BEN KUL OLMAM VE ONLARI ASLA ALLAH İLE ARACI YAPAMAM. ÇÜNKÜ BUNU YAPMAM BANA YASAKLANMIŞTIR DİYOR. Peki, bizler Allah ın bu yasağını dinliyor ve Allah ile aramıza veliler, dostlar, şeyhler efendiler koymuyor muyuz, yoksa bunca ikaz ve uyarıları gördüğümüz halde, aynı yanlışı yapmaya devam mı ediyoruz, ne dersiniz? Hatırlatmak isterim Allah, Nisa 48. ayetinde, kendisine ortak, şirk koşanları asla bağışlamaz diyor. Bunların dışında kalanları, dilediği kimse için bağışlayacağı bilgisini veriyor. Devamında da, kim Allah a ortak/şirk koşarsa büyük bir günaha girmiş olacağını ve Allah a iftira edeceğini bizlere bildiriyor. Hangimiz böyle bir duruma mahşerde düşmek isteriz? Kur’an da birçok ayetinde, Allah ın yanında hiç kimseden yardım istenmeyeceği, onları aracı yapılamayacağı, onlara dua edilemeyeceği uyarısı yapılır. ALLAH IN TEK ELİNDE OLAN YETKİLERİNİ EĞER BİZLER, EDİNDİĞİMİZ VELİLERE, ŞEYHLERE VE EFENDİLERE VERİYOR DA, ONLARI ALLAH İLE ARAMIZA ARACI, ŞEFAATÇİ YAPIYOR VE ONLARA ADETA KUL OLUYORSAK, BU YAPILANIN ALLAH A ORTAK KOŞMAK, YANİ ŞİRK KOŞMAK OLDUĞU KUR’AN DA ONLARCA AYETİNDE ANLATILIYOR. Değerli dostlarım, geçmişte kitap ehlinin yaptığı yanlışları, ne yazık ki günümüzde genel çoğunluk devam ettiriyor. Gelin elimizde Kur’an onu anlayarak, düşünerek ve araştırarak, hiçbir etki altında kalmadan anlamaya çalışalım. Allah Nahl suresi 98. ayetinde, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, kovulmuş şeytandan, onun yolunu izleyen insanların batıl ve hurafe sözlerinden sıyrılıp, yalnız Allah a güvenip dayanarak, Allah a sığınarak, Kur’an ı okumamızı emrediyor. Eğer Allah ın bu tavsiyesine uyar ve Kur’an ı hiçbir beşeri batıl bilginin etkisinde olmadan okur ve anlamaya çalışırsak, inanın tüm yanlışlarımızı fark edeceğiz ve Allah ın hak dini olan İslam ı ile de buluşacağız. DİLERİM BİR GÜN CÜMLEMİZ, ALLAH IN NURU KUR’AN IN IŞIĞI İLE AYDINLANIR VE ALLAH A ŞİRK KOŞMADAN DOĞRU YOLDA YÜRÜYEN, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Bilinç ve bilinçaltı konusunu uzmanlar anlatırken, insanların toplam davranışları içinde BİLİNCİN ORANI YÜZDE 5 KEN, BİLİNÇALTININ YÜZDE 95. OLDUĞUNU SÖYLÜYORLAR. Çok ilginç ve düşündürücü değil mi? Bu durumda bizleri çok daha fazla etkileyen, bilinçaltının ne olduğunu doğru anlamamız gerekir. Düşünmeden yaptığımız her şeyin, bilinçaltı tarafından yönlendirildiğini söylüyor bilim adamları. BUNLARDA KÜÇÜKLÜĞÜMÜZDEN BERİ ÖĞRENDİĞİMİZ VE DOĞRU KABUL ETTİĞİMİZ HER ŞEY DİYEBİLİRİZ. Bir eylemi iyi ya da kötü öğrendikten ve bilinçaltımıza kaydettikten sonra, bilinçaltı bu bilgilerle bizlere hükmeder diyebiliriz. Böyle durumlarda çok nadir bilinç devreye girer. TABİ BİLİNCİN DEVREYE GİRMESİNİ, ÖZELLİKLE BİZLERİN İSTEMESİ GEREKİR. Peki BİLİNÇ NE DEMEK burası çok önemli. Bakın bilim adamları bilinci şöyle tarif ediyor. “İNSANIN ÇEVRESİNİ VE KENDİSİNİ TANIMA YETENEĞİ, ŞUUR. TEMEL BİLGİ TEMEL GÖRÜŞ. ALGI VE BİLGİLERİN ZİHİNDE DURU VE AYDINLIK OLARAK İZLENME SÜRECİ.” Demek ki bilinç de akıl, düşünme devrede. YANİ BİLİNÇLİ İNSAN, BİLGE İNSANDIR DİYEBİLİRİZ. Bir bilge kişi şöyle diyor bilinç için. “BİLİNÇ, GERÇEKTEN VAROLDUĞUMUZUN, TEK GERÇEK KANITIDIR.” “BİLİNÇ, DÜŞÜNCENİN FAALİYETTE BULUNDUĞU VE İLİŞKİLERİN VAR OLDUĞU ALANDIR.” Bilinçaltında ise daha önce kaydedilen alışkanlıklar, bilgiler ve inançlar düşünmeden doğruyu araştırmadan devreye girer. Tabi bilinçaltına yerleştirdiğimiz bilgi, bu durumda çok önem taşıyor. Buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Düşünmeden yaptıklarımızda bilinçaltı devrededir, düşünerek yaptıklarımızda ise aklımız, şuurumuz devrededir diyebiliriz. Bilim yani akıldan bir komut gelmiyorsa, bilinçaltı tüm davranışlarımızı yönetir, yönlendirir de diyebiliriz. Bu bilgilerden sonra şunu söyleyebiliriz. ÇOCUKLARIMIZI KÜÇÜK YAŞTA YETİŞTİRİRKEN, ONA DOĞRU BİLGİ YA DA DOĞRU İNANÇ, DİN ÖĞRETMEDİYSEK, ÇOCUĞUMUZUN DOĞRULARLA, HAK OLAN GERÇEK DİN İLE İLERİDE BULUŞMAS ÇOK ZOR OLACAKTIR. Yine bilim adamlarının ortaya koyduğu bilimsel verilere göre, BİLİNÇALTI ÇOK HIZLI VE SİNİR SİSTEMİYLE ÇALIŞIYORMUŞ. Genelde bütün duygularımız, alışkanlıklarımız ve yaşadığımız her türlü duygusal deneyimler, öğrendiklerimiz bilinçaltı tarafından kaydediliyor. Sizlere bilinçaltımızın özelliği konusunda, çok dikkat çekici bir bilgi vermek istiyorum. BİLİNÇALTININ ÇOK ÖNEMLİ BİR ÖZELLİĞİ, OLUMSUZ KOMUTLARI YANİ DAHA ÖNCE KAYDA ALDIĞI BİLGİLERİN TERSİNE SÖYLENENLERİ, KABUL ETMEDİĞİNİ, HATTA TAM TERSİNİ ANLADIĞINI BİLİMSEL ÇALIŞMALAR ORTAYA KOYMUŞ. ÖRNEĞİN BİLİNÇALTIMIZ SİGARA İÇMENİN HİÇBİR SAKINCASI OLMADIĞINI, HATTA KEYİF VERİP MUTLULUK VERDİĞİNİ BİLİNÇALTIMIZA KAYDETTİYSE, BİLİNÇALTIMIZ SİGARA İÇME ÖLÜRSÜN KOMUTUNU KABUL ETMEYİP, TAM TERSİNİ YAPTIĞI ORTAYA ÇIKMIŞ. Eğer bilinçaltımızı akılla, şuurlu bir şekilde güçlendirmiyorsak, onun kontrolünden geçirmiyorsak, geçmişte öğrendiklerimizin etkisinden kurtulmamızda mümkün olamayacağı anlaşılıyor. Bilinçaltının bir başka özelliğine gelince. “BİLİNÇALTI, SIRADAN SÖZCÜK VE İFADELERİ DEĞİL, SİZİN GERÇEKTEN DOĞRU OLDUĞUNA İNANDIKLARINIZI KABUL EDER.” Bilinçaltı konusunda, bilim adamları bakın nasıl bir tespit yapıyorlar. “DUYGULARA SAHİP OLAN VE KONTROL EDEN, ZİHNE HÂKİM OLUR. BU GÜÇ İNSANLARIN ÇOK BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNDA BİLİNÇALTINDADIR. BİLİNÇALTI DUYGULARIN EVİDİR. DUYGULAR ARZULARI YARATIR. BUNLAR GÜÇLÜ ARZULARDIR VE DAVRANIŞLARIMIZI YÖNETİR. YANİ BİLİNÇALTI İDARE GÜCÜNÜ ELİNDE TUTAR. DUYGULARINI KONTROL EDEMEYEN İNSAN, BİLİNÇALTININ KONTROLÜ ALTINDA KALIR. BİLİNÇALTI DUYGULARI ÜRETİR VE SAKLAR.” “ÇATIŞAN ARZULARIMIZ OLDUĞUNDA, BİLİNÇALTI KAZANIR. YERLEŞİK DİNİ VE AHLAKİ İNANÇLAR, GÜÇLÜ BİLİNÇLİ KARAR VE İSTEKLERİ ENGELLER. BİLİNÇALTI İSTENMEYEN DAVRANIŞLARI SÜRDÜRÜR. GENELLİKLE EN ÇOK ARZU ETTİĞİMİZ ŞEYİ YAPARIZ. DAVRANIŞLARIMIZI BELİRLEYEN BAŞKA BİR ARZUYU YENEN, BASKIN DÜRTÜDÜR. BİLİNÇALTININ DOĞRUYU YANLIŞTAN AYIRT ETME GÜCÜ YOKTUR. SÖYLENEN HER ŞEYİ DOĞRU KABUL EDER.” Tüm bu bilgilerden sonra sizleri, günümüzde yaşanan İslam ın ne kadar bilinçaltı düşünce ve inançlarımızla yaşadığımız konusunda, düşünmeye davet etmek istiyorum. HATIRLARSIN ALLAH ÖZELLİKLE KALPLERİ OLUP TA ONUNLA DÜŞÜNMEYENLERDEN BAHSEDER. Buna benzer birçok ayette de aslında Allah, bilinçaltımıza seslenerek, nefsimizin duygularımızın etkisinde kalmadan, şuurlu kararlar vermemizi ve bilinçaltına kaydettiğimiz bilgileri gözden geçirerek, duygularımızın esiri olmamamız uyarısını yapar. Kap belki düşünme organı değildir ama kalp duygumuzun merkezi olarak düşünmemizi, beynimizi etkileyen çok önemli bir merkezdir. KUR’AN’I DİKKATLE OKUYUP, AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, İNANILMAZ KUR’AN GERÇEKLERİYLE, İŞTE BÖYLE BULUŞABİLİYORUZ. Allah boşuna düşün, aklını kullan ey kulum demiyor. Hatta düşünmeyenleri, pislik içinde bırakacağı uyarısını da yapıyor. Allah ın apaçık ayetlerini gördüğümüz ve tebliğ aldığımız halde, bu bilgilerin etkisinde kalmamız gerekirken atalarımızdan, dedelerimizden, babalarımızdan duyduklarımızla İslam ı yaşamamız, bizlerin bilinçaltına yerleşmiş. ALLAH IN AKLINI KULLAN, DÜŞÜN ŞUURLU OL EMRİNİ DE GÖZ ARDI ETTİĞİMİZDEN, NE YAZIK Kİ BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRDİĞİMİZ VE DOĞRU KABUL ETTİĞİMİZ YANLIŞ BİLGİLERDEN KURTULAMIYOR VE O YANLIŞ İNANÇLARIMIZIN YERİNE, DOĞRULARINI KOYAMIYORUZ. Toplumları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek isteyenler, insanlara bilinçaltı operasyonları yaparak, onları adeta robotlaştırılabileceği anlaşılmış. Hatırlarsınız bir insana kırk kere deli deseniz, kendisinden yavaş yavaş şüphelenmeye başlar. BİREYİN YA DA TOPLUMUN BİLİNÇALTINA GELENEK, GÖRENEK, İNANÇ VE ALIŞKANLIKLARINI SÜREKLİ TEKRAR EDİLEN MESAJLAR İLE DEĞİŞTİRMENİN mümkün olacağını bilenler, ne yazık ki toplumun inancını da, istedikleri gibi yönetmeyi başarmışlardır. TOPLUMLARA TELEVİZYON VE MEDYA ARACILIĞI İLE ADETA BİLİNÇALTI OPERASYONLARI YAPILARAK, HALK İSTEDİKLERİ GİBİ YÖNLENDİRİLİYOR AMA TOPLUM BUNUN FARKINDA BİLE DEĞİL. Bizler eğer bilinçaltımıza depo edip, doğru diye yerleştirdiğimi yanlış bilgi ve inançları temizleme gayretinde bulunmazsak, BİLİNÇALTIMIZIN DA ETKİSİNDEN ASLA KURTULAMAYIZ. BU DURUMDA BİLİNCİMİZ BİZLERE HÜKMETMESİ GEREKİRKEN, BİLİNÇALTIMIZ BİZLERE HÜKMEDER. Kendisine güvenen, bilinçli araştıran ve aklını kullanan bir insan, bilinçaltına hükmederek BİLİNÇALTINDA TEMİZLİK YAPAR yani, buraya yerleşen yanlış bilgi ve inançlardan kurtulabilir ve bilinçaltına doğru bilgileri kaydederek, hem ruhsal hem de fiziksel rahatlama sağlayabilir. Günümüzde yaşanan İslam ın özünde, toplumun genelini etkileyen, ne yazık ki bilinçaltına yerleşen yanlış bilgilerin etkisi çok büyük. DİLERİM TOPLUM OLARAK BU BİLİNCİN FARKINA VARARAK BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞEN YANLIŞ BİLGİ VE İNANÇLARDAN BİR GÜN KURTULUR VE İSLAM’IN ÖZÜNÜ, DOĞRU BİLGİLERİ BİLİNÇALTIMIZA YERLEŞTİRİRİZ. ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞMAMIZIN, BAŞKA ÇARESİ YOK. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Değerli dostlarım. Ömür bir su gibi akıp gidiyor. Allah a karşı sorumluluklarımızın lütfen farkında olalım. Her an emaneti teslim edip, bu dünyadan göçebiliriz. ONUN İÇİN İMANIMIZI YAŞARKEN TİTİZ DAVRANALIM VE EN GARANTİ KULBA YAPIŞALIM. İNANCIMIZI RİSKE ATMAYA DEĞERMİ? Allah a karşı verdiğimiz, inandık iman ettik sözümüzün gereklerini lütfen yerine getirmek için çaba harcayalım. Ne yazık ki bizler yapmamız gerekenleri yapmadığımız için, bu yanlışlarımızdan faydalanıp, bizleri ALLAH İLE ALDATIYORLAR VE BİZLERDE ONLARIN TUZAĞINA, FARKINDA OLMADAN DÜŞÜYORUZ. Lütfen unutmayalım, Allah gönderdiği rehber Kur’an ile bizleri imtihan ettiğini söylüyor. Şeytanın temsilcilerinin tuzağına düşmek istemiyorsak, gelin Allah ın sizler için rehber olsun diye gönderdim dediği Kur’an a sarılalım. Doğruluğundan emin olmadığımız aklın ve mantığın kabul etmediği sözlere/hadislere kapılıp ardı sıra gitmeyelim, inanın hesap günü çok ama çok pişman oluruz. Topluma İslam ı anlattığını söyleyen Cüppeli Ahmet ismiyle bilinen kişinin video konuşmasından alıntı yapmak istiyorum sizlere. Bu sözler, yalnız Kur’an ı rehber edinmediğimizde, bizleri din adına nerelere götürdüğüne ve bizlerin din diye nelere inanacağımıza dikkat çekici bir örnek. “ŞUNU DİYEBİLİRİZ Kİ HADİSLER KUR’AN I İZAH EDER, TEFSİR EDER, BEYAN EDER FETVA VERİLECEĞİ ZAMAN HÜKÜM NEREDEN ÇIKAR, AYETLE HADİS ÇELİŞSE, HADİSTEN HÜKÜM ALINIR. ÇÜNKÜ HADİSTE VAHİYDİR, KUR’AN DA VAHİYDİR. MEVLA KİTAPTA VAH YETMİŞTİR, BAZEN AYETLE VAH YETTİĞİNİ SONRA HADİSLE NESH ETMİŞTİR. ONUN İÇİN RESULULLAH BİR ŞEY BUYURDUKTAN SONRA, AYETTE BÖYLE VAR DENMEZ. ÇÜNKÜ RESULULLAH BUYURUYOR, AYETTE VAR DİYEREK KİME ANLATIYORSUN. VAHİY ONA NAZİL OLMUŞ SEN NE ANLATIYORSUN.” CÜPPELİ AHMET. Aklını zerre kadar kullanan, hatta Kur’an ı hiç okumamış, dini konularda da hiçbir bilgisi olmayan bir insan, bu sözler karşısında irkilir hatta tedirgin olur, böyle bir inançtan korkar. Allah yemin ederek anlayalım diye Kur’an ı kolaylaştırdığını söyleyecek, ama birileri çıkacak Kur’an ı herkes anlayamaz, Allah ın Resulü Kur’an ı en doğru anlamış ve hadisleri ile açıklamış diyecek ve bizler buna inanacağız, öylemi? İlginç olan, Allah önce Kur’an da vahyettiği ayetin hükmünü, hadisle yani sözlü olarak Elçisine hükmünün kaldırdığının söylenmesi. Akıl devreden çıkınca işte böyle sözlere, düşüncelere inanılabiliyor. Vahiy Kur’an da duruyor ama hadis onun hükmünü kaldırıyor öylemi? ALLAH AKIL FİKİR VERSİN. Allah Kur’an ı biz açıkladık diyor ve Kur’an ı da biz koruyoruz diyerek, en sağlam bilginin Kur’an olduğunu, yalnız onun ipine sarılmamız gerektiğini de Kur’an da bildiriyor. Ama birisi çıkıyor, doğruluğundan emin olamayacağımız, hatta birbiriyle çelişen rivayet edilen hadislerin, tıpkı Kur’an gibi vahiy olduğunu söylüyor. Yetmiyor bu hadisler ayetleri açıklıyor, gerekirse hadisler ayetlerin hükmünü kaldırıyor yani nesh ediyor diyerek, toplumu emin olamayacağı sözlere yönlendiriyor. ADETA DİPSİZ BİR KUYU, ALLAH A VE KİTABINA ŞİRK BATAĞI. Kur’an ı önce ezberleten, daha sonra ezberleyenlerin savaşlarda ölmeye başlamasıyla birlikte, yazdıran kayda aldıran Allah ın Resulü, acaba Kur’an ı açıkladığına inandıkları rivayet hadisleri neden Allah ın Resulü Kur’an ile birlikte yazdırmamış? Madem rivayet hadisler ayetleri açıklıyor. SORMAK İSTERİM HADİSLERİ NAKLEDERKEN BU DURUMDA, NEDEN RİVAYET KELİMESİ KULLANILIYOR DA, DİREK ALLAH IN RESULÜ ŞÖYLE BİLDİRİYOR, AÇIKLIYOR DENMİYOR? Hâşâ Peygamberimiz görevini eksik mi yaptı da, yüzlerce yıl sonra birilerinin aklına geldi kayda aldırdı ve böylece bizlerin imanını mı kurtardı ve onlardan mı naklediliyor bu hadisler. NE DEDİĞİMİZİN FARKINDA MIYIZ? Böyle dediğimizde ise nereden biliyorsun yazdırmadığını, hadisleri daha önce yasaklamış, çünkü ayetlerle karışma tehlikesi varmış, daha sonra yazdırmış dediklerini duyarsınız. MADEM RİVAYET EDİLEN HADİSLERDE VAHİY, NEDEN KARIŞSIN? SÖYLEDİKLERİ DOĞRU İSE HATTA KESİNLİKLE KUR’AN GİBİ HEMEN YAZILMASI GEREKMEZ Mİ? Çünkü hadislerin ayetleri açıkladığını, tefsir ettiğini söylüyorlar. HAŞA ALLAH KULLARINA ANLATAMIYOR MU? Lütfen kendimizi kandırmayalım, inanın çok ama çok pişman olanların safında oluruz. Cüppelinin mantığı ve inancına göre, AYETLE HADİS ÇELİŞSE, HADİSTEN HÜKÜM ALINIR DİYOR. AKLI OLAN ŞUNU SÖYLER. AYETLE HADİS ÇELİŞİYORSA, HADİS BATIL VE HURAFEDİR DEMEKTİR. ONUN İÇİN ALLAH AKLINI KULLANMAYANI, PİSLİK İÇİNDE BIRAKIRIM DİYOR. Böyle bir inançtan Rabbim beni ve cümlemizi korusun. İşin kolayı bulunmuş, ayette Allah katından, hadiste Allah katından dır diyerek, Kur’an ın bahsetmediği binlerce rivayet, din diye işte böyle kabul ettiriliyor topluma. BUNA İNANAN BİR MÜSLÜMAN, ŞUNADA İNANMIŞ OLUYOR HATIRLATIRIM. ALLAH ÖNCE HÜKMÜNÜ GÖNDERİYOR KUR’AN DA AMA DAHA SONRA FİKRİNİ DEĞİŞTİRİYOR, ONU NESH EDİYOR, KUR’AN DA DEĞİLDE SÖZLÜ OLARAK RESULÜNE BİLDİRİYOR. HATIRLATMAK İSTERİM KUR’AN İÇİNDE ASLA HÜKMÜ KALKMIŞ, NESH EDİLMİŞ AYET YOKTUR. KUR’AN NESİHTEN BAHSEDER AMA KUR’AN İÇİNDE DEĞİL, DAHA ÖNCE GÖNDERİLEN KİTAPLAR ARASINDA NESHİN OLDUĞU BİLDİRİLİR. Sizce Allah önce Kur’an da hükmedip, hükmünü değiştirmek istediğinde, Kur’an dışından vahiyle değiştirir mi? BU YÖNTEM BİZLERİN KAFASINI KARIŞTIRMAZ MI? TOPLUM ARASINDA KARMAŞA YARATMAZ MI? ELBETTE YARATIR. BÖYLE BİR ŞEY YAPMADIĞINI, KUR’AN I DİKKATLE OKUYAN VE AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNEN HER MÜSLÜMAN FARK EDECEKTİR. LÜTFEN ALLAH A KULAK VERELİM, RİVAYETLERE DEĞİL. Ayette hadiste Allah vahyidir diyenler, Ayetle hadis çeliştiğinde hadisi doğru kabul eder, onun hükmünü kabul ederiz dediklerinde, ALLAH GELECEĞİ GÖREMEDİĞİ İÇİN, OLAYLAR YAŞANDIKÇA HÜKMÜNÜ DEĞİŞTİRİYOR demiş olduklarının, lütfen farkına varmalıdırlar. Allah geleceği ve olacakları bilir, hükmünü de ona göre verir. Geçmiş toplumlarda verdiği bazı hükümlerini değiştirme nedenlerinin bir kısmını Allah açıklar Kur’an da, bir kısmı hakkında ise detaylı bilgi vermez. Nedenini Allah bilir, bizler doğru değerlendiremeye biliriz. Allah en emin en doğru bilginin, Kur’an olduğunu söyler ve kaynağından emin olamadığınız sözlerin, bilgininde ardına düşmeyin diye uyarır. Değerli kardeşlerime hatırlatmak isterim, rivayet edilen tüm hadisler, Peygamberimizin vefatından yaklaşık 200 yıl sonra kayda alınıp yazılmaya başlanmıştır. YANİ BU HADİSLER ALLAH IN RESULÜNDEN BİZLERE NAKLEDİLMİŞ DEĞİLDİR, ONUN KONTROLÜNDENDE GEÇMEMİŞTİR. O günlerde bile toplanan hadis sayısının 500 civarında olduğu rivayet edilir. Onun içindir ki hadislerden bahsedilirken söze, BİR RİVAYETE GÖRE DİYE BAŞLANIR VE HADİSLER İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ ŞAHIŞLARIN NAKLİDİR. Sizce böyle bir bilgiyi, Allah ın vahyi kabul edip, Kur’an ile Eş tutabilir miyiz? O günlerde toplanan hadislerin sayısını hatırlayın, birde günümüzde, dinde sakın bölünmeyin emrine inat mezheplere bölünen ve onların kabul ettiği rivayet hadisleri bir araştırın bakalım, sayılarının milyonu bulduğunu göreceksiniz. BU BİLGİLERİ VAHİY DİYE KABUL EDEN, ALLAH A ASLA HESAP VEREMEZ HATIRLATIRIM. Mezhepleri lütfen araştırınız. Her mezhebin doğru kabul ettiği rivayet hadisler farklıdır. Bazılarına inananlar kâfirlikle suçlanır. Onun içindir ki mezhepler birbirine düşmandır. Kütübi siteyi bir araştırın, Hadislerin içinde bir birine ters düşen ve Peygamberimize atfedilen öyle hadisler vardır ki, insanlar bunlara vahiy gözüyle bakarsa, ne yapacağını bilmez bir durumda kalır. Sizce Allah kullarına böyle bir yöntemle İslam ı yaşamasına izin verir mi? Karar sizin, İmtihan sizin imtihanınız. Lütfen İslam ı cemaat, tarikat ya da mezheplerin öğretilerinden uzak, önce Kur’an ı anlayarak ve üzerinde düşünerek anlamaya ve yaşamaya çalışalım. Daha sonra taşların yerine oturduğunu ve gerçeklerle buluştuğumuzu göreceksiniz. Çünkü günümüz İslam toplumunda, bazı kişiler ortaya çıkıp, insanların inançlarını kendi çıkarları doğrultusunda yönetmeye çalışıyorlar. ALLAH IN HUZURUNDA MAHCUP OLMAK İSTEMEYEN, YALNIZ VE YALNIZ ALLAH IN İPİNE SARILIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Allah Adiyat suresi 6. ayetinde, çok dikkat çekici bir uyarıda bulunuyor bizlere ve bakın ne diyor. Adiyat 6: İNSAN, RABBİNE KARŞI ÇOK NANKÖRDÜR. (Bayraktar Bayraklı meali) Sizce Allah bu sözleri ile ne demek istiyor olabilir? Çünkü bu ayet bizler için uyarı ve ikaz konumundadır. Bir insanın, kendisini yaratmış Rabbine karşı nasıl olurda nankör olur. Burası gerçekten çok önemli, onun için bu uyarıları dikkatle araştırmalı ve Allah a karşı nankörlük yapmamak için, elimizden geleni yapmalıyız. İsterseniz önce biz insanların özelliklerinden bahsedelim ama Kur’an ı rehber alarak elbette. Hatırlatmak isterim Allah bizleri bu dünyada, imtihan için yarattığını söylüyor. Onun içinde bu dünyada bizlere akıl, muhakeme gücü verip özgür bıraktığını da bildiriyor. Çünkü imtihan olmanın olmazsa olmazı, aklın olmasının yanında, bu aklı özgürse kullanması gerekir. Allah yarattığı bizlerle birlikte yaşayan canlıların en üstün olanının, insan olduğunu söyler. Allah akıl ve özgür irade vermiş ama yarattığı biz kullarına birde kendi içimizde adeta aklımıza genellikle muhalefet eden bir NEFİS vermiş. Eğer bizler O nefsi akılla kontrol altına almazsak, özgür iradenin hiçbir değeri kalmıyor, işe yaramıyor. ÇÜNKÜ NEFİS AKLA GALİP GELİRSE, AKLIN ÖNÜNE GEÇİYOR. Allah aslında bizleri kendi kendimizle imtihan ediyor. Kur’an biz insanın özelliklerinden bahsederken, TARTIŞMAYA MEYİLLİDİR, ACELECİ TABİATTA YARATILMIŞTIR, İNSAN ZAYIF YARATILMIŞTIR, diyerek bizlerin eksikliklerimizi bildirmiş ve bizlere rehber olsun diye gönderdiği kitapları da kolaylaştırarak, doğruyu bulmamızı sağlamıştır. Bizler bu özelliklerimizi iyi anlayıp, hata yapmamak için çaba harcamalıyız, yoksa yanılmamız hata yapmamız kaçınılmaz olacaktır. Bizler Kur’an ı referans almak yerine, rivayet ve sanı inançları izlediğimizden, Allah ın özellikle kolaylaştırdığı dini, ellerimizle zorlaştırdığımız için, yaradılışımızın özünden çok rahatlıkla sapıyor ve böylece HAKTAN UZAKLAŞIP BATILA YÖNELEBİLİYORUZ. Allah ın Kur’an da yaptığı ikaz ve uyarılarından habersiz olmamız, bizlerin büyük hatalar yapmamıza neden oluyor ve bizler farkında olmadan, ALLAH’A KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ. Allah yemin ederek Kur’an ı kolaylaştırdığını söylediği halde, bizler kolayda ne kadar kolay diyerek, ALLAH IN DİNİNİ İLAVELERLE ZORLAŞTIRIYORSAK, ALLAH A KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ DEMEKTİR. Nankör kelime anlamı olarak, iyilikten anlamaz, iyilikbilmez, değer bilmez anlamındadır. Aslında nankör insan bencildir, yalnız kendisini düşünür çıkarlarını ön planda tutar, kolayına geleni yapar. Bunun kaynağı da düşünmeden, araştırmadan öfke ve nefretle hareket etmenin sonucudur. ÖZET OLARAK KISACA SÖYLEMEK GEREKİRSE, NANKÖRLÜK ŞÜKRÜN KARŞITI ANLAMINDADIR DİYEBİLİRİZ. Bazı anne ve babalar evladının kendilerine nankörlük yaptığını söyler. Çünkü anne baba evladına her şeyi vermek için çaba gösterir ve anne babada evladından en azından büyüdüğünde bir saygı bekler. Bizler sizce Allah a, gereken saygıyı gösteriyor muyuz, yoksa hepsi lafta kalıyor da, nankörlük mü yapıyoruz? Allah da Kur’an da ve gönderdiği tüm kitaplarında, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlardan örnekler vererek bizleri uyarıyor ve bizlerin özelliklerimiz gereği nefsimizi eğitmediğimiz için, aklımızı da kullanmadığımızdan, Allah ın bizleri özene bezene yaratıp, bu dünyada her canlıdan üstün yarattığı gerçeğini görmeden, Allah a karşı nankörlük yaparak, onun istediği kullar ne yazık ki olamıyoruz. YANİ BİZ İNSANLAR, ALLAH IN BİZLERE VERDİĞİ DEĞERİN KARŞILIĞINI BİZLER, ALLAH A VERMEDİĞİMİZ İÇİNDİR Kİ, ALLAH A NANKÖRLÜK YAPMIŞ OLUYORUZ. İsterseniz yaptığımız nankörlüklerimizden bazı örnekler verelim. Allah şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin fayda etmediği o günden sakının diyor ama bizler hala bu uyarıları göz ardı edip, kendimize Allah ın yanında şefaatçiler edinmekten çekinmiyoruz. Bu tavrımız nankörlük değil de nedir sizce. Allah sakınacağınız, yardım isteyeceğiniz tek güç benim diyor, bizlerse bunun tam tersine inanıyoruz. Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, hüküm verenlerin en hayırlısı benim, yalnız Kur’an ın ipine sarılın ve sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, çünkü sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim dediği halde, bizler ne diyoruz hatırlayalım. Ne yani Allah Resulünü Postacı olarak mı gönderdi, onunda dinde hüküm koyma yetkisi vardır, onun rivayet hadisleri de ayet hükmündedir. Hadisler olmasaydı Kur’an ı anlayamazdık, Kur’an kapalı kalırdı diyorsak, BİZLER ALLAH A VE ONUN KİTABINA KARŞI NANKÖRLÜK YAPIYORUZ DEMEKTİR. Her namaz kılarken Allah a bir söz veriyoruz birçok kez ve diyoruz ki, YALLIZ SANA KULLUK EDERİZ YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ. Peki Allah a verdiğimiz bu sözü tutuyor ve yalnız Allah dan mı şefaat/yardım istiyoruz? Tüm bu yanlışlarımız bizlerin, Allah a karşı nankörlüklerimizdir ama farkında bile değiliz. Verecek o kadar çok yaptığımız yanlış örneklerimiz var ki, doğrusu Kur’an dan uzak oluşumuz, atalarımızın inancını takip etmemiz bizleri, Allah a karşı nankörlerin safında olmaya her gün biraz daha fazla yaklaştırıyor. Kur’an da biz kulların, Allah a nankörlüğümüze çok güzel bir örneğini daha sizlere hatırlatmak istiyorum. Bakın Allah biz iman ettiğini söyleyenlere, nasıl iman ettiğimiz konusunda uyarıyor. Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim. Yusuf 106: ONLARIN ÇOĞU ANCAK ORTAK KOŞARAK ALLAH’A İMAN EDERLER. (Mehmet Okuyan meali) Bu ayet ve bizlere yapılan uyarı, aslında iman ettiğini söyleyenlerin nasıl bir durumda olduğumuzun, şirkin iman edenlerin içinde adeta gizlenmiş, pusuya yatmış bir şeytanın bekçisi olduğu gerçeğini bizlere bildiriyor. Değerli kardeşlerim, lütfen imanımızı Kur’an ile gözden geçirelim, yoksa Allah a karşı yapacağımız nankörlüklerimizin farkına varamayız ve gerçek iman edenler den olduğumuzu zannedip, şirk batağına batanların arasında yer alırız. DİLERİM TÜM GERÇEKLERİN FARKINDA OLAN VE ALLAH A KARŞI NANKÖRLÜK YAPMADAN, ŞİRKTEN UZAK, ALLAH IN SEVGİLİ KULLARI ARASINDA OLURUZ İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Bu makalemde sizleri, günümüzde çok konuşulan, konu hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığı için, toplumun kafasının karıştığı ŞERİAT konusu üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Lütfen unutmayalım İslam hukuku, Allah ın şeriatı yalnız Kur’an dır. Onun için Allah, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim hükmünü vermiştir. Kur’an ın bahsetmediği şeriat batıldır, hurafedir. Bakın bu konuyla ilgili, Allah Elçisine ayetinde ne diyor. “SONRA SANA DA EMRİMİZDEN BİR ŞERİAT/ YASA/KANUN BELİRLEDİK, ARTIK ONA UY, BİLMEYENLERİN ARZULARINA UYMA!” (Casiye 18) “SANA DA, DAHA ÖNCEKİ KİTABI DOĞRULAMAK VE ONU KORUMAK ÜZERE HAK OLARAK KİTAB’I (KUR’AN’I) GÖNDERDİK. ARTIK ARALARINDA ALLAH’IN İNDİRDİĞİ İLE HÜKMET; SANA GELEN GERÇEĞİ BIRAKIP DA ONLARIN ARZULARINA UYMA. HER BİRİNİZE BİR ŞERÎAT VE BİR YOL BELİRLEDİK……. “(Maide 48) Bu ayetlerden de çok açık anlaşıldığı gibi, ALLAH ELÇİSİNE DİN ADINA SANA ŞERİATI BİZ BELİRLEDİK, din adına yasayı, kanunu biz Kur’an da koyduk, O ŞERİATA UY, sakın kendi nefislerinde yarattıkları şeriata, din adına koydukları yasalara uyma diye Allah Elçisini uyarıyor. Bu uyarıyı ve ikazı alan Allah ın Resulü, kendiside Kur’an ın dışından şeriat kanunları koyar mı? Aklı olan Kur’an ile buluşan, tüm gerçeklerin farkında olacaktır. DEMEK Kİ ALLAH IN ELÇİSİNİN UYDUĞU ŞERİAT-KANUNLAR, KUR’AN IN KOYDUĞU ŞERİAT OLDUĞUNU ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. Devleti yönetenler, çağın gerekleri doğrultusunda, toplumun huzuru ve mutluluğu için farklı kanunlar çıkartır. Bu kanunlar zamanı geldiğinde değiştirilebilir. Bu kanunlarla lütfen Allah ın şeriatını, dinini karıştırmayalım, çünkü Allah ın kanunu değişmez. Allah geleceği bildiği için, kullarının yaşam şekline çok fazla müdahale etmemiş, bazı konularda uyarılarda bulunmuştur. ALLAH IN ŞERİATI KUR’AN DA EMREDİLEN ŞERİATTIR VE BİZLERİ DİN ADINA İLGİLENDİREN KONULAR OLDUĞU GİBİ, DEVLETİ YÖNETENLERİN ÖZÜNDE UYMASI GEREKEN KURALLARDIR. Peki, günümüzde bazı Müslümanların ağızlarından düşürmediği şeriat ile Allah ın emrettiği ve Kur’an da bahsedilen şeriat aynımı? Elbette hayır. Çünkü günümüzde şeriatla yönetildiğini iddia eden ülkelerin şeriatı, ALLAH IN KANUNLARI DEĞİL, RİVAYET VE SANI SÖZLERİN, MEZHEPLERİN FIKIH İNANCININ, YANİ İNSANLARIN YARATTIĞI VE ŞEKİLLENDİRDİĞİ ŞERİATTIR. Hatta Taliban kadınların spor yarışmalarına girmesini yasakladı ve İslam buna izin vermez dedi. İzin vermeyen Allah n İslam ı değil, kendi nefislerinde yarattıkları ve adına İslam dedikleri inanç onlara izin vermiyor. ONUN İÇİNDE BU ŞERİAT, KENDİLERİNİN YARATTIKLARI İSLAM, İNSANLARIN YAPISINA, KAREKTERİNE VE RUHUNA UYMUYOR. ALLAH YARATTIĞI KULUNUN ÖZELLİKLERİNE GÖRE, KOLAYLAŞTIRILMIŞ BİR ŞERİATI, İSLAM I BİZLERE SEÇMİŞ VE KUR’AN DA BU ŞERİATIMA UYUN EMRİNİ VERMİŞTİR. GÜNÜMÜZDE YAŞANAN ŞERİAT, ALLAH IN ŞERİATIDIR DİYE, ALLAH A VE RESULÜNE İFTİRA ATARAK YAŞANAN ŞERİATTIR. ONUN İÇİNDİR Kİ MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN ÇOĞU, BU ŞERİATTAN MEMNUN OLMADIKLARI İÇİN, O ÜLKELERDEN KAÇIYORLAR. İLGİNÇ OLAN İSE, MÜSLÜMAN OLMAYAN TOPLUMLARA SIĞINIYORLAR. Eğer Allah ın koyduğu bir şeriat/kanun ve kurallar olsaydı, böylemi olurdu? Elbette hayır. Günümüzde şeriatla yönetildiğini iddia ettikleri ülkelerin kanunları, Peygamberimizin hadisleridir diye iddia ettikleri sözlerin, rivayet ve sanı bilgilerin yarattığı şeriattır ki, BUNLARIN ALLAH IN ŞERİATI İLE ASLA BİR İLGİSİ YOKTUR. Kur’an ı anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, İslam dininde kanun koyucu, şeriat belirleyici yalnız Allah olduğunu onlarca ayetinden görür ve tebliğ alır. Çünkü Allah Elçisine, sana indirdiğim şeriatla, kanunlarla kullarıma hükmet emrini vermiş ve Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmeyeceğini açıkça bildirmiştir. LÜTFEN ALLAH IN ŞERİATINI, KUR’AN DAN DİKKATLE OKUYARAK ÖĞRENİNİZ. NE DEMEK İSTEDİĞİMİ, İŞTE O ZAMAN ANLAYACAKSINIZ. Bakın İsra 77.ve fetih 23. ayetlerinde Allah ne diyor Elçisine. “SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ RESULLER HAKKINDAKİ, ALLAH IN SÜNNETİ, KANUNU DA BUDUR. BİZİM KANUNUMUZDA, HİÇBİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” İsra 77 “ALLAH’IN ÖTEDEN BERİ İŞLEYİP DURAN SÜNNETİ/KANUNU BUDUR. ALLAH’IN SÜNNETİNDE/KANUNUNDA ASLA BİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN.” Fetih 23 Allah İslam şeriatında, sünnetinde, kanunlarında asla değişiklik yapmadığını, daha önce görev verdiği Resullere ne gönderdiyse, sana da özünde aynı İslam ı şeriatı, sünneti gönderdim diyor. Ama bizlerin Kur’an ile bağımızı kestikleri için, MEZHEPLERİN VE RİVAYETLERİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ ŞERİATI, SÜNNETİ ALLAH IN ŞERİATI, SÜNNETİ ZANNEDİYORUZ. İSLAM DİNİNDE TEK BİR SÜNNET, ŞERİAT VARDIR ODA KUR’AN DA EMREDİLEN ALLAH IN SÜNNETİ, ŞERİATIDIR. ONUN İÇİNDİR Kİ PEYGAMBERİMİZ YALNIZ ALLAH IN SÜNNETİNE VE ŞERİATINA UYMUŞ, ÜMMETİNE ALLAH IN SÜNNETİNİ VE ŞERİATINI TEBLİĞ ETMİŞTİR. Ama bizler ne yazık ki kendimize, ALLAH IN ŞERİATINI YETERLİ GÖRMEDİĞİMİZ İÇİN, mezheplerin rivayetlerin etkisinde beşeri sünnetler, şeriatlar ediniyoruz. lütfen bu gerçeği Kur’an dan araştıralım ki, bizlere kurulan BEŞERİ ŞERİAT, SÜNNET TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. HUZUR BULMAK İSTİYORSAK, SAHTE İSLAM I DEĞİL, ALLAH N İSLAMINI YAŞAYALIM. Allah ın şeriatını, yani kanunlarını Kur’an da ikiye ayırabiliriz. Birincisi her Müslüman ın bizzat kendisinin uyması gereken kanun ve kurallar ki, bunların hiç birisinin yaşanması adına, hiç kimse bir başka kişiye zorlama yapamaz. ÇÜNKÜ HER MÜSLÜMAN, ALLAH IN BİZZAT KİŞİNİN ÖZGÜR İRADESİ İLE YAŞAMASI GEREKEN KANUNLARIYLA, BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR. Zorla imtihan olur mu? Detayını çok fazla vermek istemiyorum ama birkaç tanesini sayalım. Allah a karşı ibadetlerimiz, bunu SALÂT başlığı altında toplayabiliriz. Yani Allah a karşı saygımızı belirtmek adına namaz kılmak, yalnız ona kulluk edip, yalnız ondan yardım istemek. İhtiyaç sahiplerine mal ve mülkümüzden paylaşmak, onlara yardım/infak etmek ve toplum içinde Müslümanların bir birine destek olması diye, kısaca sayabiliriz. Bunların dışında da Kur’an ın bahsettiği ve dikkatimizi çektiği, tek başımıza özgür irademizle yapmamızı Allah ın istediği tüm konuları da unutmayalım. ALLAH IN EMRETTİĞİ VE KİŞİSEL OLARAK YAPMAMIZI İSTEDİĞİ KONULARI YERİNE GETİRMEDİĞİMİZDE, BU DÜNYADA HİÇ KİMSE NEDEN YAPMADIN DİYE CEZALANDIRAMAZ. CEZAYI VE MÜKÂFATI VEREN YALNIZ ALLAH TIR. LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. ÇÜNÜ İMTİHANINDA HİÇ KİMSE ZORLANAMAZ. Bu kanun ve kurallara, yani Allah ın şeriatına uyduğumuz takdirde, hem kişisel olarak bizlerin daha mutlu, huzurlu yaşamamızı sağlayacağı gibi, toplum olarak da adaletli ve eşit yaşamamızı sağlayacaktır. ALLAH BAKARA 256. AYETİNDE ŞÖYLE BUYURUYOR. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR. ARTIK DOĞRU, YANLIŞTAN AYRILMIŞTIR.” Buda çok açık şunu anlatıyor bizlere. Hiç kimseyi imtihanı gereği, din adına zorlayamazsınız. Aklını Kur’an ile kullanan Allah ın kulu, doğru ile yanlışın birçok örneklerle anlatıldığı Kur’an da, yani Allah ın şeriatında gerçekleri görecektir. Yanlıştan doğruyu ayıran, huzuru ve mutluluğu bulacaktır. Bunca açık ayetlerden sonra, Allah ın şeriatına kendi nefislerimizce, atalarımızın inançlarını ilave ederde bunlarda Allah ın şeriatı dersek, Allah ın hükmüne ortak olmuş ve hâşâ sanki doğru ve eğriyi hakla batılı Allah, tam açıklamamış ve Kur’an da bildirmemiş gibi, kendimizce ilaveler yaparak ALLAH IN ŞERİATINA KARŞI, BEŞERİ ŞERİAT YARATMIŞ OLURUZ. BUDA AÇIKÇA ŞİRKTİR. ALLAH IN DİNİNE ORTAK OLMA ÇABASIDIR. NE YAZIK Kİ GÜNÜMÜZDE ŞERİAT KELİMESİNDEN MÜSLÜMANLAR KORKUYOR VE ADETA YARATILAN BEŞERİ ŞERİATTAN KAÇIYORLAR. ALLAH ŞERİATINI KUR’AN İLE GÖNDERMİŞ VE KUR’AN İLE SINIRLARINI ÇİZMİŞTİR. ÇÜNKÜ ALLAH IN ŞERİATI, ALLAH IN YEMİNLE SÖYLEDİĞİ GİBİ, KOLAYLAŞTIRILMIŞTIR. Kur’an ın bahsettiği ikinci şeriat konusuna gelince. Bu kanun ve hükümlerde, halkın yetki verdiği ve seçtiği devlet yöneticilerini ilgilendiriyor. Allah onlara da seslenerek ne diyordu hatırlayalım. “ALLAH SİZE, MUTLAKA EMANETLERİ EHİL OLANLARA VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDER. ALLAH SİZE NE KADAR GÜZEL ÖĞÜTLER VERİYOR! ŞÜPHESİZ ALLAH, HER ŞEYİ İŞİTENDİR; HER ŞEYİ GÖRENDİR.” Nisa 58 Demek ki bizler önce, işin ehli insanları yönetici olarak seçeceğiz ve onlarda bizleri adaletle, hakkın kanunları ile yönetecek, BEŞERİN YARATTIĞI MEZHEPLERİN ŞERİATI İLE DEĞİL. İşte Allah ın şeriatının toplum yönetiminde olmazsa olmaz emri, kanunu. Devleti yönetenler, Allah ın şeriatında hükmettiği gibi toplum, İslam ı yaşarken baskı yapmadan, imtihanlarına karışmadan, onların özgürce imtihanlarını yaşamaları için zemin hazırlanması da, şeriatın görevidir. Maide 8. ayetinde Allah Müslümanları bakın nasıl uyarıyor. “EY İMAN EDENLER! ALLAH İÇİN HAKKI AYAKTA TUTAN, ADALETLE ŞAHİTLİK EDEN KİMSELER OLUNUZ. BİR TOPLULUĞA DUYDUĞUNUZ KİN, SİZİ ÂDİL DAVRANMAMAYA İTMESİN” Demek ki Allah ın şeriatında, karşımızda kim olursa olsun, adaletli davranmak var. Bugün şeriatla yönetildiğini iddia edenler, sizce Allah ın kanunlarına/şeriatına uyuyorlar mı? Örneğin Allah, toplu yaşamın kuralları arasında, zinayı yasaklamıştır. Bunun nedenide toplumun huzurunu sağlamak adınadır. Eğer bizleri yönetenler Allah ın bu hükmünü görmezden geliyorlarsa, o toplumda huzur ve aile birliği olmayacaktır. Toplumu ilgilendiren kurallar, toplumun huzuru içindir ve herkezin sorumluluğundadır. Yerine getirilmediğinde de cezası vardır. Yine Allah ın şeriatında kişi ve devleti yönetenlere dikkat çekici bir uyarıda, Araf 181. ayetinde bakın ne diyor. “YARATTIKLARIMIZDAN, HAKKA SARILARAK DOĞRU YOLU GÖSTEREN VE HAK İLE ADALETİ GERÇEKLEŞTİREN BİR TOPLULUK VARDIR.” İşte Allah ın şeriatı bunları emrediyor. Allah ın emrettiği gibi ayrım yapmadan sizden, bizden demeden adaleti ayakta tutarak hakkın/Allah ın kanunları ile yaşamak. Ama bizler Allah ın kanunlarını, şeriatını yeterli görmediğimiz için, MEZHEPLERİN KENDİ ŞERİATINI YARATARAK, BUNLAR ALLAH IN VE RESULÜNÜN ŞERİATI DİYEREK, HEM ALLAH A HEMDE RESULÜNE İFTİRA ATMAKTAN KORKMUYORUZ. Elbette yaptıklarımızın sonucunu da görüyoruz. Acı, mutsuzluk, adaletsizlik, İslam toplumundan eksik olmuyor. Allah Müslüman olmayan toplumlara bile iyi davranmamızı, onlara kötülük yapmamızı emretmez, tam tersine iyilikle, adaletle karşılık verin der, “ALLAH SİZİNLE DİN UĞRUNDA SAVAŞMAYAN VE SİZİ YURTLARINIZDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK YAPMANIZI VE ONLARA ADİL DAVRANMANIZI YASAKLAMAZ. ŞÜPHESİZ Kİ ALLAH ADİL DAVRANANLARI SEVER.” Mümtehine 8 Bu ayetlere benzer birçok ayet vardır ki, Allah ın şeriatı herkesin adaletle ve huzur içinde yaşamayı arzu ettiği bir şeriattır ama ne yazık ki dünya üzerinde böyle bir şeriat yaşanmıyor. LÜTFEN İSLAM IN ŞERİATI DİYE ÖNE SÜRDÜKLERİ, BEŞERİ ŞERİATLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM. KUR’AN I DİKKATLE ANLADIĞIMIZ DİLDEN OKUYALIM VE ALLAH IN ŞERİATINI ÖĞRENELİM. DİLERİM BİR GÜN, KUR’AN DA BAHSEDİLEN ALLAH IN ADALETLİ, HUZUR VEREN ŞERİATI FARK EDİLİR VE YAŞANIR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  16. Bizler Kur’an dan uzak, kendimize öyle bir din yarattık ki, bu yanlış inançla eğer Allah ın huzuruna gidersek, inanın hesabını veremeyenlerin safında buluruz kendimizi. İslam toplumunda Kur’an ne yazık ki devre dışı kaldı. DAHA AÇIKÇASI KUR’AN IN İSLAM DİNİNDE ADI KALDI, ama Kur’an yani Allah ın vahyi anlaşılmayan, açıklanmamış herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan edilip, Kur’an asıldır ama diyerek, bakın Allah ın kitabına karşı nasıl bir tavır aldık ve Yüce Rabbimizin dinine nasıl bir gözle bakarak, paralel dinler yarattık. “KUR’AN ASILDIR, SÜNNET USUL. USUL OLMADAN VÜSUL OLMAZ. HZ. PEYGAMBERİ DEVRE DIŞI BIRAKAN, KENDİNİ ONUN YERİNE YERLEŞTİRİR. SONUÇ SAHTE DİNDİR.” İsterseniz günümüz İslam anlayışının, bu düşünce ve inançtan yola çıkarak, farkında bile olmadıkları şirkin batağına, nasıl battıklarını anlamaya çalışalım. Kur’an asıl olandır diyorlar ama O asıl olan Kur’an ın, Peygamberimizin sünneti onun USULÜ olmadan anlaşılamayacağı iddia ediliyor. ASIL OLAN ALLAH KATINDAN GELİYORSA, NASIL OLURDA BEŞERİ BİR AÇIKLAMAYA, USULE MUHTAÇ OLUR KUR’AN. BU DÜŞÜNCE VE İNANÇ, RİVAYET EDİLEN HADİSLER OLMADAN KUR’AN IN BİR ANLAMI OLMAZ, DEME CESARETİNİ GÖSTERİYOR. Allah bu zihniyete akıl fikir versin. Peki, buradaki USUL kelimesinin anlamı nedir? Usul kelimesi bir amaca erişmek için, izlenen düzenli yol, yöntem anlamındadır. Hani deriz ya, bir işi usulüne göre yapacaksın diye. Sizce Allah Kur’an ı usulüne göre, detaylı ve açık bir anlatımla göndermemiş olabilir mi? Kur’an ı usulüne göre açıklayan, anlaşılır yaşanacak hale getiren Allah değil de Resulümüydü? Kur’an ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, Kur’an a Allah ın kitabına yapılan bu iftirayı asla kabul etmez. Birde hiç korkmadan, usul olmadan, vusul olmaz diyorlar. Yani usul kelimesiyle önce izlenecek yol yöntemi bileceksiniz ama bu Kur’an da yoktur, daha sonrada VUSULA ereceksiniz yani doğru sonuca ulaşacaksınız diyebiliyorlar. BİR BAŞKA DEYİŞLE HAŞA ALLAH IN KİTABI TEK BAŞINA, RESULÜN HADİSLERİ/SÜNNETİ OLMADAN, BİZLERİ VUSULE ERDİREMEZ, YANİ DOĞRU SONUCA ULAŞTIRAMAZ, DEME GAFLETİNE DÜŞÜYORLAR. BUNLARI SÖYLEMEK, DÜŞÜNMEK KUR’AN A ŞİRK KOŞMAKTIR, KUR’AN A YAPILABİLECEK EN BÜYÜK SAYGISIZLIKTIR. AYRICA ALLAH IN ELÇİSİNE İFTİRA ATARAK, KENDİ NEFSİMİZCE SAHTE DİNLER YARATMAKTIR. BUGÜN YAŞANAN İSLAM IN MEZHEPLERE, CEMAATLERE, TARİKATLARA BÖLÜNMESİNİN DE TEK NEDENİ, BU YANLIŞ İNANCIN PEŞİ SIRA GİTMEKTİR. Allah Kur’an ı açıklamak, bizim görevimizdir diyor. Yani sizlere indirdiğimiz dinin yol ve yöntemini, hangi usulle İslam ı yaşamamız gerektiğini ve böylece Vusule ereceğimizi bizlere her şeyden nice örnekler vererek açıkladığını, birçok ayetinde biz iman eden Müslümanlara iletiyor. Allah İman ettim demekle, her şeyin bitmediğini, bir Müslüman ın gerçek iman edenlerden olabilmesi için, batıl ve hurafelerden uzak, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILMASI GEREKTİĞİ UYARISINI YAPIYOR. Hiç düşünemiyor muyuz, Allah usulünü açıkça bildirmediği rehber bir kitap gönderip, daha sonrada o kitaptan hesap sorar mı kullarına? Bu düşünce ve fikirlere ancak Kur’an ı anladığı dilden hiç okumamış ve aklını zerre kadar kullanmamış olanlar inanır. Hatırlatırım Allah ın Resulü ÜMMİYDİ. Yani daha önce dini konularda hiçbir kitap ehline tabi olmadığı için, din adına hiçbir bilgisi de yoktu. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, ALLAH IN KİTABINDAN/VAHYİNDEN ÖĞRENDİ. Bunu da Kur’an dan çok açık anlıyoruz. Allah İslam ın yolunu, usulünü, yöntemini doğru öğrenip, vusule erebilmemiz için, Kur’an ı okumaya başlamadan önce, yapmamız gereken çok önemli bir konuda Nahl suresi 98. ayetinde bizleri uyarıyor ve şöyle ikaz ediyor. KUR’AN I OKUMAYA BAŞLADAN ÖNCE, KOVULMUŞ ŞEYTANDAN, ONUN BATIL VE HURAFE VESVESELERİNDEN KENDİNİZİ SIYIRIN, UZAKLAŞIN, YALNIZ ALLAH’A ONUN KİTABINA GÜVENEREK, ALLAH A SIĞINARAK KUR’AN I OKUMAYA BAŞLAYIN DİYOR. Ama bizlere, öyle uydurulmuş bir dini Allah ın dini diye öğrettiler ki, şimdide hangisinin HAK, hangisinin BATIL olduğunu anlayamıyoruz. Çünkü biz Müslümanların Kur’an ile bağını kestiler ve Allah ın gerçekleri ile buluşmamızı engellediler. ALLAH IN KANUNLARINI, KENDİ USULLERİ İLE TOPLUMA ANLATTILAR, ALLAH IN USULÜNÜ, SÜNNETİNİ BİZDEN GİZLEDİLER. BÖYLE OLUNCADA VUSULE VARMAMIZ, YANİ DOĞRU BİR SONUCA ERİŞMEMİZ, ASLA MÜMKÜN OLAMIYOR. DİLERİM BİR GÜN BATIL VE HURAFELERDEN UZAK, ALLAH IN HAK YOLU İLE BULUŞAN, YALNIZ KUR’AN IN İPİNE SARILARAK, KUR’AN IN AÇIKLADIĞI, DETAY VERDİĞİ VE ONUN USULÜNE GÖRE YAŞAYIP, VUSULE EREN, ALLAH IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  17. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Ali İmran suresi 173. ayet olacak. Bu ayet üzerinde Allah ın emrettiği gibi eğer düşünürsek, çok ama çok büyük dersler alırız ve günümüzde yaptığımız y O büyük yanlışlarımızın da farkında oluruz. Önce ayeti yazalım. Ali İmran 173: Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İNSANLAR SİZE KARŞI ORDU TOPLAMIŞLAR, ONLARDAN KORKUN” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR!” dediler. (Diyanet meali) Ayeti okuduğumuzda, Müslümanlara karşı açılmış savaştan bahsettiğini anlıyoruz. MÜSLÜMANLAR ADETA KORKUTULMAYA ÇALIŞILIYOR ve bir kısım insanlar diyorlar ki, size savaş açmak ve sizleri öldürmek üzere, büyük ordular toplanmış ve size savaş açacaklar, onlardan korkun diyor. Bunu söyleyenlerin, Müslüman olmadıkları ve Müslümanları korkutmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Ayette özellikle dikkatimizi çeken ise genel çoğunluk halkın bu sözleri, gerçek iman edenlere söylediklerinde, iman edenlerin verdikleri cevaplardır. Hatta onları korkutmak yerine, imanlarını artırdığını söylüyor. Kendilerini zor durumda hissetmeleri gerekirken, bakın kimden güç aldığını ve kendilerinin yanında yer aldığını onun içinde asla bizlere korku yok diyerek, “ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR!” diyorlar. HATIRLATMAK İSTERİM, ALLAH IN ELÇİSİ YANLARINDA AMA BİZLERİN VEKİLİ PEYGAMBERİMİZ VAR YANIMIZDA O BİZE YETER, ALLAH IN ELÇİSİ BİZİMLE BİRLİKTEYKEN BİZLERİ KİMSE YENEMEZ DEMİYORLAR. Peki, ne diyorlar? ALLAH BİZE YETER, O NE GÜZEL VEKİLDİR DİYORLAR. Bundan alacağımız çok büyük dersler var. Şimdide bu sözler üzerinde düşünelim. Gerçek İman edenler, Allah bize yeter derken yardım istenecek, yardım ettiği takdirde asla yenilmeyecek tek güç Allah ın olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyorlar. Onun için Allah bize yeter diyorlar. İsterseniz bu sözleri kendi yaşantımızda düşünelim. Zor bir anımızda, yardım isteme gereği duyduğumuzda bizler yardımı yalnız Allah dan mı istiyoruz, yoksa edindiğimiz velilerden, şeyhlerden, efendilerden yada Peygamberimizden mi istiyoruz? Ne dersiniz? Doğrusu bunun cevabını ben vermek istemiyorum, çünkü yazmaya utanıyorum. Sizler sanırım ne demek istediğimi çok iyi anladınız. Ayetin son kısmında ise O NE GÜZEL VEKİLDİR diyor. Yani Allah ın bizlerin en sağlam en güçlü vekilimiz olduğunu söylüyor. Peki, ne demek isteniyor bu sözlerle. VEKİL BİRİNE GÜVENMEK, BİR İŞİ GÜVENİLİR BİRİNE BIRAKMAK ANLAMINDADIR. Bu sözlerin Kur’an diliyle açıklanmasına gelirsek, O VEKİLDİR Kİ, İNSANLARIN GÜVENECEĞİ TEK DAYANAĞI ALLAH TIR. Yunus suresi 108. ayetinde de özellikle Allah Resulüne, ümmetine şöyle söylemesini emrediyor. ”BEN SİZİN ÜZERİNİZE VEKİL DEĞİLİM.” Kur’an din ve iman adına, Allah dan başka hiç kimseye güvenemeyeceğimizi, ondan başkasından yardım isteyemeyeceğimizi hatırlatmak için, Ahzab 3. ayetinde de, ALLAH’A GÜVEN. VEKİL OLARAK ALLAH YETER DİYOR. Nisa suresi 109. ayetinde Allah kendilerine veliler, şeyhler, efendiler, koruyucular edinenleri bakın nasıl uyarıyor. “HAYDİ, SİZ DÜNYA HAYATINDA ONLARA TARAF ÇIKIP SAVUNDUNUZ, YA KIYAMET GÜNÜ ALLAH’A KARŞI ONLARI KİM SAVUNACAK, YAHUT ONLARA KİM VEKİL OLACAK?” Nisa 109 Bizlerin ve Allah ın Elçisinin vekilinin, YALNIZ ALLAH OLDUĞU ikazını yapan, birkaç ayet daha hatırlayalım. “KÂFİRLERE VE MÜNAFIKLARA İTAAT ETME! ONLARIN EZİYETLERİNE ALDIRMA VE ALLAH’A TEVEKKÜL ET. VEKİL OLARAK ALLAH YETER. Ahzab 48” “ALLAH, HER ŞEYİN YARATICISIDIR VE HER ŞEYE VEKİLDİR. Zümer 62” “RABBİNİZ, SİZİ EN İYİ BİLENDİR. DİLERSE SİZE MERHAMET EDER; DİLERSE SİZİ CEZALANDIRIR. BİZ, SENİ ONLARIN ÜZERİNE BİR VEKİL OLARAK GÖNDERMEDİK.” İsra 54 Dinimiz ve imanımız adına yol gösterici, Allah dan başka güvenilecek, bizlere vekil olacak hiç kimse yoktur, O hakkı anlatır ve adaletle hükmeden, yardım eden, şefaat eden yalnız Allah tır. YANİ TEK VEKİLİMİZ ALLAH TIR. ONUN İÇİN ALLAH, BİRÇOK AYETİNDE, VEKİL OLARAK ALLAH SİZLERE YETER DİYOR. Allah yalnız, iman ettim demekle her şeyin biteceğinin zannedilmemesi gerektiğine, Kur’an da çok güzel örnekler vermiştir. Yine Müslümanların savaşları konusunda kendilerine güç ve kuvvet verebilmek adına, Enfal suresi 65 ve 66. ayetlerde çok önemli dersler vermiştir. 65. ayetinde, iman edenlerden sabırlı 20 kişinin, kâfirlerden iki yüz kişiye bedel olacağını söyleyerek, onlara moral vermiştir. Ama İman edenlerin bizzat güç sarf ederek savaşmalarını, Allah bizim yerimize işi halleder denmesini istemediğini, yine 66. ayetinde indirdiği ayette hatırlatarak, “SİZDE ZAYIFLIK OLDUĞUNU BİLDİ. O HALDE SİZDEN SABIRLI YÜZ KİŞİ BULUNURSA, ONLARDAN İKİ YÜZ KİŞİYE GALİP GELİR” diyerek, azimle savaşta güçlerini bizzat göstermeleri gerektiği uyarısını yapmıştır. Yani Allah bu ayetle, yardımın gücünü düşürdüğünü bildiriyor. Hatta hatırlayınız Uhud savaşında, nasıl olsa Allah bize yardım eder diye, zayıflık gösterdiklerinden dolayı ders vermek adına Allah, savaşı kaybetmelerine Allah göz yummuştu. Konuyu özetlememiz gerekirse, Allah ın Elçisinin zamanında bile Müslümanlar, en zor anlarında bile yardımı Allah dan istiyorlar, yardımı Allah dan bekliyorlardı. Biz Müslümanların vekilinin, bırakın edindikleri veli ya da şeyhlerin olabileceğini, Allah ın Elçisinin bile vekilinin yalnız Allah olduğu, ondan başka yardımcı olmadığı anlatılıyor ayetlerde bizlere. Ne yazık ki bizlerin günümüzde, Kur’an ile bağımızı kestikleri ve Kur’an ı anladığımız dilden okutmadıkları için, bu uyarıları ve ikazları alamıyor, ALLAH DAN BAŞKA VEKİLLER EDİNİYORUZ KENDİMİZE. Ondan sonrada Kur’an meali Kur’an değildir, Kur’an Arapça metnidir diyerek toplumu Kur’an sız bırakıyorlar, ondan istifade etmenin önünü kesiyorlar. Kur’an ı her an yanında taşımak önemli değildir, önemli olan onun emirlerinin farkında olup, anlayarak okuyup üzerinde düşünerek hayata geçirmektir. Şimdide Ali İmran suresi 173. ayetin bir öncesindeki ayete bakalım. Ali İmran 172: Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Resulünün davetine uyan kimselerdir. ONLARDAN GÜZEL DAVRANIP İYİLİK EDENLERE VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA, BÜYÜK BİR MÜKÂFAT VARDIR. (Diyanet meali) Bakın bu ayette de yine, savaş halinde bulunan Müslümanlardan bahsediliyor. Savaşta yara bile alsalar, Allah ın ve Resulünün davetine uymaya devam ederler diyor. Kur’an da birçok ayette Allah a ve Resulüne uyun şeklinde birlikte geçer. Bu ayetten de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah Resulüne emrini veriyor ve Resulü de iman eden Müminlere tebliğ ediyor. Bu ayette de Müslümanlara, kendilerini savunmaları için savaşa hazırlanın daveti, Allah dan geliyor. Elçisinin bunu iletmesiyle Müminler, Allah ın davetine uymuş oluyorlar. Zaten ayetin son kısmından bunu anlıyoruz ve bakın ne diyor. “ONLARDAN GÜZEL DAVRANIP İYİLİK EDENLERE VE ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINANLARA, BÜYÜK BİR MÜKÂFAT VARDIR.” Yani Allah ın davetine hükmüne uyanlar, karşı gelmeyip gereğini yapanlara Allah katında, büyük bir mükâfat vardır diyor. MÜKÂFAT, ÖDÜL VE ŞEFAATİN YALNIZ ALLAH KATINDAN GELDİĞİ, ÇOK DAHA AÇIK ANLAŞILIYOR. Dilerim Kur’an ı anlayabilmek adına çaba harcayan, YALNIZ ALLAH I VEKİL EDİNEN, Allah ın vahyini anlayarak ve düşünerek okuyarak tebliğ alıp hayata geçiren, Allah ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  18. İslam dünyası öyle bir yozlaşma, batıl ve hurafenin batağındaki akıl, mantıkla açıklamak mümkün değil. Günümüzde yaşanan, ülkelerinden kaçan Müslüman göçleri üzerinde zerre kadar düşünen, İslam toplumlarının ne denli kargaşa, acı ve adaletsizliklerle yönetildiğini görecektir. SİZCE GÜNÜMÜZDE YAŞANAN BU DİNİN ADI, İSLAM OLABİLİR Mİ? Lütfen unutmayınız İslam toplumu dediğimiz ülkelerin adaletsizlik ve baskısından kaçanlar, Müslüman ülkelere değil, özellikle Hristiyan ülkelerine gitmek istiyorlar. Acaba neden diye, bu soruyu kendimize hiç soruyor muyuz? Hiç sanmıyorum. İlginç olan bu toplumlarda Müslümanlara, Müslüman olduğunu söyleyenler tarafından adaletsizlikler, baskılar yapılıyor ve bir birilerini hiç acımadan öldürebiliyorlar. HANİ MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN KARDEŞİYDİ? Hani İslam hoşgörü diniydi, hani İslam adalet ve özgürlük diniydi? Hani, hangi inanca inanırsa inansın aralarında adaletle hükmedilecekti, dinde zorlama yoktu, ne oldu Allah ın Kur’an da ki bu uyarıları? Ne yazık ki hepsi rivayetlere kurban gitti ve Kur’an ı duyan, hisseden yok. İSLAM TOPLUMLARI BATILIN VE HURAFENİN BATAĞINA BATTIKÇA, BAŞKA DÜŞMANA GEREK KALMADI. Biz Müslümanlar bir birimize düşman olduk, birbirimizi öldürüyor ve savaş açıyoruz. Bütün dünya, İslam toplumlarındaki bu karmaşayı, özellikle kadınlar üzerindeki baskıyı görüyorlar. Sizce bu toplumlara, bu kötü örnekler ortada dururken İslam ı anlatıp, onları Müslümanlığa davet edebilir miyiz? Elbette hayır. Müslüman olmayan ve bu zulmü seyredenlerin İçlerinden ne geçtiğini çok iyi tahmin ediyorum, ama dilim varmıyor söylemeye. ALLAH NE YAPARSANIZ, ONUN KARŞILIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ DER KUR’AN DA BİZLERE. BİZLERDE YAPTIKLARIMIZIN KARŞILIĞINI GÖRÜYORUZ. İslam toplumları olarak, Kur’an dan o kadar uzaklaştık ve kendimize rivayet ve sanı bilgilerden öyle bir din yaratık ki, şimdide sen Müslüman olamazsın, sen kâfirsin, sen sünnet inkârcısısın diye bir birimizi imansızlıkla suçluyoruz. HÂLBUKİ ALLAH IN TEK BİR SÜNNETİ YANİ İZLENMESİ GEREK YOLU VARDI, ODA KUR’AN DI. Bizler dinde delil ve kanıt olarak yalnız Kur’an ı kabul etmeyip, doğruluğundan asla emin olamayacağımız, Kur’an ın hiç bahsetmediği konularda rivayet edilen sözleri/hadisleri din edindik ve dinin asli unsuru yaptık. YALNIZ BU RİVAYETLERLE, KUR’AN I ANLAYACAĞIMIZA İNANDIRILDIK. Allah ın dinde sakın bölünenler gibi olmayın uyarısını göz ardı ederek, dinde bölünmekte zenginlik bereket vardır dedik, böylece her Müslüman toplum, ülke adeta kendi dinini, inancını elleriyle yarattı, Allah ın dinini kendi nefislerince şekillendirdi. SONUCUNUDA HEP BİRLİKTE GÖRÜYOR VE ÇOK ÜZÜLÜYORUZ. Bölünmüşlüğümüze ve yoldan sapmamıza birçok batıl ve sanı bilgiler etken olmuştur. Çünkü bizler Kur’an ın etkisinden sıyrılıp rivayet ve sanı bilgilerin etkisine girdik. Bu hatamıza çok güzel bir örnek vermek istiyorum. Geçen gün bir yazımın altına, şöyle bir cevap yazmış bir arkadaşımız, bizlere ders olması adına, sizlerle paylaşmak istiyorum. BU VE BENZERİ İNANÇLAR BİZLERİ, İSLAM I ALLAH IN YOLUNDA YAŞAMAKTAN SAPTIRMIŞ VE BİR BİLİNMEYENE DOĞRU BİZLERİ SÜRÜKLEMEKTEDİR. ÇÜNKÜ EMİN OLAMAYACAĞIMIZ SÖZLERİN ARDINDAN GİDEN, ASLA ALLAH IN GERÇEKLERİ İLE BULUŞAMAZ VE BÖYLECE ZOR ANIMIZDA, ALLAH I DA YANINDA BULAMAZ. Bakın arkadaşımız ne diyor, kendi inancı ile ilgili. “KİTABIN SAHİBİ PEYGAMBERDİR. BEN KİTAP HUSUSUNDA ONA TABİYİM. Çünkü Allah’ın kasdını ve muradını en iyi o bilir. Hamaset edebiyatı yapıp, peygamberi bir kenara bırakarak peygamberliğe soyunmayın. Çok sırıtıyor tahrifatınız. Siz mealcilerin sapık özelliği ayetleri ya maksatlarından çıkarmak veya madalyonun bir yüzünü gösterip, diğer yüzünü göstermemek. Ayetleri ideolojinize alet etmek. Tüm bu ayetler Resule itaat edin ayetinden ayrı okunmazlar. Bak! SANA(resule) !!! Diyor Resule. Yani ona indirmiştir. Senle bana değil. Yani onun üzerinden bütün insanlığa. ŞİMDİ BEŞERİYET AÇISINDAN BEN HZ. MUHAMMED (SAV) İLE MUHATABIM. DİREK KİTAPLA DEĞİL. O KİTABA, ONUNLA BERABER UYMALIYIM. Onu devreden çıkartıp uymaya kalkmak, peygambere ihanettir. Böyle bir şeyi, sahabenin yapmış olması düşünülemez. Ki Peygambere nasıl tabi oldukları sabittir.” Ne dersiniz, böyle bir inanç Allah ın dini/sünneti olabilir mi? ARKADAŞIMIZ KİTABIN YANİ KUR’AN IN SAHİBİ PEYGAMBERDİR DİYOR. Aman Allah ım. Çok daha ilginci sözlerinin devamında, ben kitap hususunda ona tabiyim diyor. Tabi olduğu kitabın neler olacağını da devamında anlatıyor. Kur’an da geçen ayetlerin, uyarıların neyi kast ettiğini bizler anlayamayız, yalnız Allah ın Elçisi anlar, bizlerde onun rivayet hadislerinden, Kur’an ayetlerinin gerçek anlamını anlarız diyor. BUNUN APAÇIK ŞİRK OLDUĞUNUN, NE YAZIK Kİ FARKINDA DEĞİL. Hatırlatırım bizler günümüze ulaşan ve Peygamberimize ait olduğu iddia edilen hadisleri Allah ın Elçisinden değil, Peygamberimizden yüzlerce yıl sonra yaşamış, BUHARİ, MÜSLİM, TIRMIZİ gibi kişilere ait olduğu söylenen, kitaplardan öğreniyoruz. Bu sözlerin/hadislerin gerçekten Peygamberimize ait olduğuna, kim şahit olmuşta bu kadar rahat inanıyoruz, işte bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bu kişi, Allah ın emrettiği gibi Kur’an ı anlayarak ve düşünerek tercümesinden okuyanlara da sapık diyor. Kimin sapık olduğunu, huzura vardığımızda hep birlikte göreceğiz. Allah birçok ayetinde Resule itaat edin diyor, çünkü Kur’an ı ilk insanlara tebliğ eden elçisiydi de ondan. Ama neden Resule uymamız gerektiğini de açıklıyor Allah ve Resulün yetkisinin, görevinin yalnız apaçık tebliğ olduğu örneklerini de Kur’an da veriyor. Bu ayetleri görmek istemeyenlere ayetleri hatırlatmanın da, hiçbir faydası olmuyor ne yazık ki. Tabi anlamak ve görmek istemeyenler, perdelenmiş gözleriyle göremeyecek, mühürlenmiş kalp ve kulakları ile de duyamayacak hissedemeyecektir. Hiç düşünmüyor muyuz, Allah hükümlerini neden tüm kullarının anlayacağı şekilde göndermeyip, yalnız Resulünün anlayacağı şekilde göndersin? Nasıl bir adalet anlayışını, Allah a nispet ettiğimizin farkında mısınız? Hangi kitabın yazarı kitabını yazarken, yazdığım bu kitabı her okuyanın anlamasına gerek yok, akıllı bir kişi okusun topluma anlatsın diye yazar? Hatırlayınız lütfen, Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyordu. Diyelim ki ayetlerin gerçek anlamını yalnız Peygamberimiz anladı, neden Allah ın Resulü Kur’an ı kayda aldırırken, bizlerin anlayacağı şekilde yazdırmadı da, bizler bu ayetleri dilden dile dolaşan, kayda yüzlerce yıl sonra alınan bilgilerle/hadislerle anlamaya çalışıyoruz. HANİ ALLAH BİZLERİ UYARMIŞTI KUR’AN DA HATIRLAYINIZ, EMİN OLMADIĞINIZ SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, TÜM BUNLARDAN SORUMLU OLURSUNUZ DİYORDU. Bu uyarılar bizleri hiç mi ilgilendirmiyor? İslam toplumlarının içinde yaşadığı bu acı ve üzücü gerçeklerin asıl nedeni, Kur’an ı dinde tek kaynak kanıt, delil kabul etmeyip, kendimizce seçtiğimiz rivayet edilen hadisleri kesin doğru kabul edip, İslam ı Kur’an a göre değil, rivayet sözlere göre yaşamamız biz Müslümanları içinden çıkılamayacak bataklığa sürüklemiştir. İLGİNÇ OLAN ARKADAŞIMIZIN DİNDE KANIT OLARAK GÖRDÜĞÜ RİVAYET HADİSLER, HER MEZHEPTE, CEMAATE, TARİKATTA ÇOK FARKLI ANLATILIYOR VE İÇLERİNDEN SEÇİLİP BİR KISMI BATIL İLAN EDİLEBİLİYOR. BUNA KİM VE HANGİ ŞARTLARDA KARAR VERİYOR, SORAN BİLE YOK. BİRİNİN DOĞRU KABUL ETTİĞİNİ, DİĞERİ KABUL ETMİYOR VE BİRBİRLERİNİ KÂFİRLİKLE SUÇLUYORLAR. Tenkit ettiğimiz, söylemleri ve yaptıkları ile kınadığımız TALİBAN ve İŞİT in yaşadığı İslam, aslında ülkemizde mezheplerin kabul ettiği İslam la aynı. Sünni ve Şii inancına bakın araştırın, Taliban ın ve işittin yaşadığı inançla aynı olduğunu göreceksiniz. İçimizde bazı cemaat ve tarikatlar, ülkemizin yönetimini tam olarak ele geçirseler ve her istediklerini yapabilecek güçleri olsa, Taliban ya da İşit den hiç farklarının olmadığını göreceksiniz. ESKİ AYASOFYA CAMİSİNİN İMAMININ, ALLAH TALİBAN IN YARDIMCISI OLSUN SÖZLERİ İLE TALİBAN I ÖVMESİ, DESTEKLEMESİ TÜM GERÇEKLERİ ORTAYA KOYUYOR. Arkadaşımız beşeriyet açısından, ben Hz. Muhammed ile muhatabım diyerek, Kur’an ne yazık ki terk ediliyor ve rivayet edilen hadislerle din yaşanıyor. Hatırlatırım Allah ın Elçisi aramızda değil, yani muhatabımız şu anda yalnız Kur’an. Bu sözler/hadisler sana mı ait diye Peygamberimize soramıyoruz. Bunu yapamıyorsak, nasıl olur da emin olamayacağımız sözlerle İslam ı yaşarız ve muhatabımız bu hadisler deriz? Böyle olunca da sonuç ortada. Bir Müslüman bu sözleri nasıl söyler, doğrusu aklım almıyor. Bakın sözlerinin son kısmında ne diyor. Ben Hz. Muhammed ile muhatabım dedikten sonra, DİREK KİTAPLA DEĞİL DİYOR. Yani bu zihniyetin muhatabı direk Kur’an değil, Peygamberimize ait olduğunu iddia ettikleri ve Kur’an ı açıkladığını söyledikleri, RİVAYET HADİSLER, BU ZİHNİYETİN İLK MUHATABIYMIŞ. O RİVAYETLER IŞIĞINDA KUR’AN I ANCAK ANLAYABİLİRİZ DİYOR. RABBİM BİZLERİ BU ZİHNİYETİN ŞERRİNDEN KORU NE OLURSUN. Lütfen unutmayalım, Allah ın Elçisi yalnız Kur’an a uymuş ve yalnız Kur’an ile hükmetme görevi almıştır. Kur’an ın yanında da asla hiçbir bilgi söz/hadis yazdırmamış ümmetine bunlarla ancak Kur’an ayetlerini anlayabilirsiniz dememiştir. DEMEDİĞİNİ KUR’AN DAN ÇOK AÇIK ANLIYORUZ. ANCAK KUR’AN İLE BULUŞAN BU GERÇEĞİN FARKINDA OLUR. Zaten Allah yalnız Kur’an ı koruması altına alarak, bizlerin yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı emretmiştir. Arkadaşımız sahabelerden örnek vermiş. Bende Allah ın Elçisinin en yakınındakilerin, vahye ve Resulün sözlerine karşı nasıl bir tavır içinde olduklarına, İslam ı yaşarken nasıl dikkatli ve titiz davrandıklarına, güzel bir örnek vermek istiyorum. Bakın sahabeler bazen Allah ın Resulüne ne diyorlarmış. “YA RESULALLAH! BU SENİN FİKRİN Mİ VAHİY Mİ? ŞAYET SENİN FİKRİN İSE KATILMIYORUM, ŞAYET VAHİY GELMİŞSE BAŞIMIN ÜSTÜNDE YERİ VAR!’ “MÜSLÜMANLARIN İLK GAZVESİ BEDİR HARBİ’NDE, RESULULLAH (ASM) YER TESBİTİNDE BULUNUYORDU. ASKERLERİN BEDİR KUYULARI ÖNÜNDE KONUŞLANMALARINI İSTEDİ. SAHABELERDEN BİRİSİ HUBAB B. MÜNZİR DEDİ Kİ; -YA RESULALLAH(ASM), ORDUNUN BURAYA KONUŞLANMASI SENİN FİKRİN Mİ, YOKSA BU KONUDA SANA VAHİY Mİ GELDİ? BU ALLAH’IN EMRİ Mİ?” Sahabe gerektiğinde bu kadar açık ve net Allah ın Resulü ile böyle bir diyalog içindeydi. Allah ın Resulüde buna izin veriyordu. Çünkü İslam danışmayı, birlikte karar vermeyi emrediyor. Ama günümüzde cemaat ya da tarikat liderlerine hele böyle bir soru sor da göreyim, diyesi geliyor insanın. İslam böyle bir din ama bizler ne hale getirdik. Birilerinin rivayet sözleri ile İslam ı yaşayanlar, asla acı keder ve adaletsizlikten kurtulamazlar, lütfen bu gerçeği unutmayalım ve ELDE KUR’AN ONUN ASLA SINIRLARINI AŞMADAN ANLAYARAK VE DÜŞÜNEREK KUR’AN I OKUYALIM, ALLAH IN EN DOĞRU YOLUNU BULMA ÇABASINDA OLALIM. ALLAH CÜMLEMİZİN YARDIMCISI OLSUN İNŞALLAH. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  19. Bu makalemin konusu, Tegabun suresi 11 ve 12. ayetler olacak. Bu iki ayet aslında bizlere çok önemli bilgiler veriyor ama bizler ayetlerin üzerinde, gereği gibi düşünmediğimiz içindir ki, gereken dersleri alamıyoruz. Kur’an ı bizler Allah ın emrettiği gibi düşünerek okumadığımız için, ne yazık ki ondan gereği gibi faydalanamıyoruz. Üzücü olan ise bizler, sen Kur’an ı anlayamazsın onu âlimler anlar diyenlere inandık. Acaba söyledikleri doğrumu diyen ve Kur’an dan araştıran, o kadar az Müslüman var ki, doğrusu üzülmemek mümkün değil. Elbette Kur’an ı anladığı dilden dikkatle her okuyan, aynı derece anlamaya bilir. Okullarda aynı kitabı bütün sınıf okuduğu halde, aynı ölçüde her öğrenci anlamaz. ÖĞRENCİ, ANLAYABİLMEK İÇİN GÖSTERDİĞİ ÇABA NİSPETİNCE ANLAR. Bahse konu ayetin ilkini önce yazalım. Tegabun 11: ALLAH’IN İZNİ OLMADIKÇA, HİÇBİR MUSİBET İSABET ETMEZ. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir. (Bayraktar Bayraklı) Ayette geçen MUSİBET kelimesi, beklenmedik anda gelen sıkıntı, kötülük anlamındadır. Bakın Allah ın izni olmadıkça, hiçbir musibet hiç kimsenin kötülüğü size zarar veremez diyor. Tabi bu ayeti düşünürken, Kur’an bütünlüğünde düşünmek gerekir. Şunu lütfen unutmayalım, Allah bizleri özgür irademizle baş başa bırakmış ve yaptığımız tüm kötülük, musibetlerden de sorumlu olacağımızı söyleyerek, İRADEMİZE KOLAY KOLAY MÜDAHALE ETMEMİŞTİR. Yani birisini öldürmeye karar veren kişiye, müdahale özellikle etmeyebileceğini, tüm yaptıklarımızın bizlerin imtihanı gereği olduğunu, bizlerin bunlardan sorumlu olacağımız gerçeğini bizlere bildirmiştir. Elbette bizler olayların gerçek yüzünü, detayını tam bilemediğimiz için, karşılaştığımız olaylar yada seyirci olduğumuz vakalar ile ilgili gerçek değerlendirmeyi, çoğu zaman yapamayız. Onun içinde doğru ve objektif bir değerlendirmede bulanamayız. TABİ ÖZEL DURUMLARDA, ALLAH IN MÜDAHALE ETMESİ MÜSTESNA. ONUN DETAYINI DA ALLAH BİLİR. Ayetin ilk cümlesinde geçen, ALLAH IN İZNİ OLMADIKÇA, HİÇ BİR MUSİBET İSABET ETMEZ, sözünden özet olarak şunu anlamalıyız. İnsanlar eğer doğru yolda gider, Allah ın halis kullarından olursa Allah, böyle kullarına yardım ederek, ona hiç kimsenin zarar veremeyeceğini, bizlere özellikle bildiriyor ve korkulacak sakınılacak tek gücün, kendisi olduğunu hatırlatıyor. İslam toplumunda neredeyse çok kabul gören bir inanç vardır sihir/büyücülük. İnsanlar sihir/büyü ile her insana zarar verebileceğine inanırlar. Aslında bu düşünce temelden Kur’an inancına aykırıdır. Anlatıldığı şekliyle bir sihir/büyü asla yoktur. Yani bir insan, karşısındaki bir insana engel olamayacağı zararlar asla veremez. Onun için de Allah özellikle bu ayette, SİZ ÖNLEMİNİ ALDIKTAN SONRA, ALLAH IN İZNİ OLMADIKÇA HİÇ KİMSE, BİR BAŞKA KİŞİYE YA DA SİZE ZARAR VEREMEZ DİYOR. Günümüzde anlatılan sihir/büyü inancı, Kur’an ın bu ayetine tamamen ters düşer. İman eden bir insana, asla şeytanın ve şeytanlaşmış insanların yapacağı kötülük, hiçbir işe yaramaz. Bizlerin büyü dediği aslında sihirdir ve sihir, BİR ŞEYİ OLDUĞUNDAN BAŞKA TÜRLÜ GÖSTERMEK, ALDATMAK, OYALAMAK ANLAMLARINA GELİR. Mücadele 10. ayetinde de iman edenlere karşı kötü dedikodu yaptıran, vesvese veren şeytan hakkında ayet bakın ne diyor. “HÂLBUKİ ALLAH’IN İZNİ OLMADAN, ŞEYTAN ONLARA HİÇBİR ZARAR VEREMEZ.” Demek ki doğru yolda gidene hiç kimse kötülük yapamaz, onun koruyucusu Allah tır. Araf suresi 188. ayetinde Allah ın Elçisinin bile, ne kendisine nede bir başkasına zarar ya da fayda sağlayamayacağını, bakın nasıl söylemesini istiyor. “DE Kİ: “BEN KENDİ NEFSİME, ALLAH’IN DİLEDİĞİNDEN BAŞKA NE BİR YARAR SAĞLAYABİLİRİM, NE DE BİR ZARAR VEREBİLİRİM. “ Allah ın, Elçisine bile vermediği bir gücü, kendilerinde büyü yaparak sağlamaya çalışanların güçlerinin olduğuna inanırsak, Kur’an dan haberimiz yok demektir. Engellenemeyecek tek güç Allah ın gücüdür. Yine Yunus suresi 106. ayette Allah, bu konuyu çok netleştiriyor ve bakın ne diyor. “VE ALLAH’DAN BAŞKA, SANA FAYDASI DA, ZARARI DA DOKUNMAYACAK OLAN ŞEYLERE YALVARMA!” Demek ki bizlere zarar verebilecek, korkmamız gereken tek gücün, yalnız Allah olduğu birçok ayette bizlere bildiriliyor. Bu konu da Kur’an da birçok örnek vardır. Şimdide Tegabun suresi 11. ayetin devama bakalım. Çok önemli bir uyarı yapılıyor. Tegabun 12: Allah’a itaat edin, Resule de itaat edin. EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ, BİLİN Kİ ELÇİMİZE DÜŞEN SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR. (Diyanet meali) Sizlere şunu hatırlatmak isterim. Ayette dikkat ettiyseniz, ALLAH A VE RESULÜME İTAAT EDİN diyor. Buna benzer Allah ve Resulünün birlikte anılarak, itaat edilmesini söylediği birçok ayet vardır. Batıl inançlarını yaşayabilmek adına, Kur’an ayetlerini tahrif ederek, anlamlarını saptırmaya çalışanlar, genelde şunu söyler ve kendilerine kanıt yaratma çabasında olurlar. ”BAKIN AYET DE, ALLAH A VE RESULÜNE UYUN DİYEREK AYRI AYRI ZİKRETMİŞ. DEMEK Kİ ALLAH A UYMAK BAŞKA, RESULÜNE UYMAK BAŞKA. ONUN İÇİNDİR Kİ ALLAH A UYMAK KUR’AN A UYMAK, RESULÜNE UYMAK İSE ONUN SÜNNETİNE YANİ HADİSLERİNE UYMAKTIR.” Diye kanıt yaratma çabasında oluyorlar. Allah, bir başka ayetinde, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem dedikten sonra, bu ve benzeri ayetlerden, nasıl olur da böyle bir anlam çıkartırız. Hâlbuki bu ayetin sonunda, Elçisinin görev ve yetkisini bizlere bildirerek, Resulüme uyun sözünden neyi kast ettiğini bakın nasıl çok net açıklıyor, zerre kadar aklı olan, Zikir ehli olana her şey çok açık. “EĞER YÜZ ÇEVİRİRSENİZ, BİLİN Kİ ELÇİMİZE DÜŞEN, SADECE APAÇIK BİR TEBLİĞDİR.” Kur’an ın emrettiği gibi, yalnız Allah ın ipine sarılan, Allah ın ayetleri üzerinde batıl ve hurafeden uzak düşünebilenleri, hiç kimse Allah ile aldatamaz. Allah bu ayette Elçisine verdiği yetkiyi, bakın ne güzel açıklamış. Anlamak istemeyene hiç kimse anlatamaz. Çünkü onların, inatları ve batılı hak diye yaşamakta ısrar etmeleri yüzünden, Allah onların gözlerine perde çekmiş, gönüllerini mühürlemiştir. BÖYLE İNSANLAR BİR BİRİLERİNE HER TÜRLÜ MUSİBETTE BULUNURLAR VE ALLAH ONLARIN BU KÖTÜLÜKLERİNİ ENGELLEMEZ VE RABBİMİZ YOLDAN SAPMIŞLARI, BİRBİRİYLE BÖYLECE CEZALANDIRIR. Batıl, hurafe yolcuları bu ayeti apaçık gördükleri halde, NE YANİ PEYGAMBERİMİZ POSTACIMIYDI demeye devam ediyorlarsa, böyle insanlara, asla Kur’an gerçeklerini anlatamazsınız. Allah Elçisine verdiği görev ve yetkiyi, başka ayetlerinde de nasıl açıklamıştı hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RESULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) Lütfen unutmayalım, DİN ALLAH KATINDAN GELENDİR VE DİN YOLDAN SAPMIŞ İNSANLARA YOL GÖSTERİCİ, REHBER OLMASI İÇİN İNDİRİLMİŞTİR. İNSAN, DİN İÇİN YARATILMAMIŞTIR. ÖNCE İNSAN YARATILMIŞ, DAHA SONRA ONLARIN YAPTIĞI YANLIŞLARI DÜZELTMEK İÇİN ALLAH, DİNİNİ DETAYLI O GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE İNDİRMİŞTİR İNSANLARA. Dilerim hakkın yolundan giden, Allah ın halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  20. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu bir Müslüman, Kur’an ı anladığı dilden dikkatle hiçbir beşeri bilginin etkisi altında kalmadan tarafsızca okuyup, ayetler üzerinde düşünerek, BEN KUR’AN DAN BUNU ANLADIM, ALLAH IN EMRİNİ TEBLİĞ ALDIM VE ANLADIĞIMI YAŞAYACAĞIM DEME ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP DEĞİL Mİ? Ya da İslam böyle bir inanca izin veriyor mu, konusu üzerine olacak. Ne dersiniz, ben Kur’an dan bunları anladım ve böyle inanmak yaşamak istiyorum inancımı deme özgürlüğümüz yok mu? ALLAH KUR’AN DA BİZLERİN İNANCIMIZI, NASIL YAŞAMAMIZI İSTİYOR? Gelin bu konu üzerinde birlikte düşünelim. Allah birçok ayetinde, bizleri bu dünyaya imtihan etmek yani hangimizin davranışca daha güzel şeyler yaptığını sınamak için yarattığını söyler. Hatta Ankebut suresi 2. ayetinde de bakın nasıl bir uyarıda bulunur. “İNSANLAR, “İNANDIK” DEMEKLE İMTİHAN EDİLMEDEN, BIRAKILACAKLARINI MI ZANNEDERLER.” Demek ki bu dünyada hepimiz, Allah tarafından imtihan ediliyoruz, tek tek. Bu durumda imtihanımızı da bizzat kendimiz yaşamamız gerekmez mi? Bir başka deyişle hepimiz bu dünyada SINAVDAN GEÇİRİLİYORUZ. Çok ilginçtir bunlara benzer onlarca ayete iman ettiğimizi söylediğimiz halde yalan söyleyen, adaletsizlik yapan, hatta hırsız bir insan, eğer bizim arkadaşımız ya da gurubumuzun içinden birisi ise onun yanlışlarını savunmaya, hatalarının üstünü örtmeye çalışırız. Hâlbuki yanlışı her kim yaparsa yapsın, onun yanlış yaptığını söylememiz ve ikaz etmemiz gerekmez mi? NE YAZIK Kİ BİZLER İMTİHANIMIZI YAŞARKEN, NEFİSLERİMİZİN ESİRİ OLMAKTAN VE ŞAHSİ MENFAATLERİMİZ İÇİN GRUPLAŞARAK, AYRIŞMAKTAN KURTULAMIYORUZ. Öyle olunca da kaybedenlerden oluyoruz. Peki sınav, yani imtihan kelime olarak ne anlama geliyor? Hiç araştırdınız mı? Sizlere hatırlatayım, bakın sınav yani imtihan kelimesinin anlamı neymiş. “BİLGİ DERECESİNİ ANLAMA, DİRENME, DAYANMA, KATLANMA, GÜÇ GEREKTİREN, SONUÇTA BİR DENEYİM KAZANDIRAN ZOR DURUM.” Sınav yani imtihan kelimesinin, özellikle geniş anlamını sizlere hatırlattım ki, Allah ın bizleri imtihandan/sınavdan geçirmesinin nedenlerini ve sınavın şartlarını hatırlayabilelim. Hatırlatmak isterim Allah bizleri, toplu olarak değil, tek tek sınav yaptığını söylüyor. Bu durumda bizlerde imtihanımızı verirken yani İslam ı yaşarken, bizzat kendi çabalarımızla hazırlanıp yaşamalıyız. Allah bizleri zorluklarla, zenginlikle, fakirlikle, sağlıkla, olaylar karşısında adaletli davranıp davranmayışımızla, Kur’an a ne derece bağlı kalıp kalmadığımızla, onun sınırını aşıp aşmadığımızla imtihan yaptığını söylediği gibi, çok önemli bir bilgi veriyor ve bakın O sınavın kaynağını nasıl açıklıyor. Zuhruf 44: Şüphesiz ki o (Kur’an), senin ve kavmin için (gerçeği) hatırlatan (öğüt)tür. İLERDE ONDAN SORGULANACAKSINIZ. (Mehmet Okuyan meali) Demek ki bu dünyada ki imtihanımızın tek kaynağı Allah ın indirdiği vahiy olan Kur’an mış ve ayetin sonunda da O VAHİYDEN SORGULANACAKSINIZ, YANİ İMTİHANINIZI KUR’AN DAN MI VERDİNİZ, YOKSA ALLAH IN VAHYİNİN YANINA BEŞERİ RİVAYET VE SANI İNANÇLAR KOYUP, ONLARADA MI ÇALIŞTINIZ, HESAP GÜNÜ BU SORGU YAPILACAK DİYOR. İnsanlar batılı aklamak ve rivayetleri de dinin asli unsuru yapmak isteyenler, her konuda yaptıkları gibi, bu ayet hakkında da, burada Kur’an geçmiyor O işaret zamiri yalnız Kur’an değildir, Peygamberimizin rivayet hadisleri de buna dâhildir diyerek, sorumlu olduğumuz, sorgulanacak kitabın adeta sınırlarını genişletmekten, Allah ın kitabına şirk koşmaktan korkmuyorlar. Hâlbuki Allah Kur’an ın sınırlarını sakın aşmayın, GERÇEK YALNIZ ALLAH KATINDAN GELENDİR, UYARISINI YAPIYOR. Makalemin başında, sizlere sorduğum soruya gelince. Bazı kişiler şunu söylüyor, herkes Kur’an ı anlayamaz, kendiniz sakın okumayın. Kur’an ı âlimler anlar. Bizler eğer imtihan oluyorsak bu dünyada ve imtihanımızın tek kaynağı da Kur’an ise nasıl olur da imtihan olduğumuz kitabı bizzat kendimiz okuyup anlayamayız, üzerinde çalışıp onu hayata geçiremeyeceğimizi söyleriz. Adı üstünde imtihan/sınav. ALLAH IN BİZLERİ İMTİHAN ETTİĞİ KİTABI ANLAYABİLMEK ADINA, VAR GÜCÜMÜZLE DİRENECEĞİZ, YALNIZ ONA DAYANIP, HER ZORLUĞA KATLANARAK VAR GÜCÜMÜZLE ÇABA HARCAMALI VE BU ÇABAMIZIN SONUNDA ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER ALIP, DENEYİMLER KAZANIP, ZORLUKLARIN ÜSTESİNDEN GELMELİYİZ. Allah ne diyordu Ali İmran 103. ayetinde. “ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILINIZ, AYRILIĞA DÜŞMEYİNİZ, “ Allah ın ipinden başka iplere sarılarak imtihanını vereceğini zannedenler, yanıldıklarını mahşerde anlayacaklardır. ONUN İÇİNDİR Kİ HER MÜSLÜMAN KUR’AN A MÜRACAAT ETMELİ, ONU ANLAYABİLMEK ADINA ÇABA HARCAMALI VE ONU HAYATINA GEÇİRMELİDİR. İŞTE O ZAMAN İSLAM TOPLUMU, KENDİ ARASINDA İNANÇLARINDA ÇOK DAHA AZ FARKLILIKLAR OLACAKTIR. ÇÜNKÜ KAYNAK TEK OLACAK. TÜM BUNLARDAN ANLIYORUZ Kİ HER MÜSLÜMAN, İMANINI KENDİSİ BİZZAT ÇABA GÖRTERİP ARAŞTIRMAK VE KENDİSİ YAŞAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR. Hiç kimse sen kendi başına İslam ı yaşayamazsın diyemez. Çünkü Allah sakın veliler edip ardı sıra gitmeyin, yalnız Allah a ve onun ipine sarılın emrini vermiştir. Allah bizleri Kur’an dan, vahiyden imtihan ettiğini söylüyor ve her kulunu gücü nispetinde sorumlu tutacağına hükmediyorsa, her Müslüman mutlaka Allah ın Nahl suresi 98. ayetinde uyardığı gibi, yani önce kafamızdaki tüm batıl ve hurafeden kurtulup, şeytanın vesvesesinden uzaklaşıp, ondan sonra arı, duru beynimizle Allah a teslim olarak Kur’an ı okumaya başlarsak, Kur’an ı mutlaka doğru anlarız. EĞER SEN KUR’AN I ANLAYAMAZSIN DİYENLERE İNANIRSAK, ALLAH IN İMTİHANINDAN DA KAÇMIŞ OLURUZ. Elbette bunu bir anda yapmamız mümkün değildir. Okulda nasıl zamanla yıllar içinde konuları algılıyor, bazı şeylerin farkına zamanla varıyorsak, bizlerde gösterdiğimiz çaba nispetinde Kur’an dan faydalanacağımız çok açıktır. ÇÜNKÜ ALLAH YEMİN EDEREK KUR’AN I ANLAYALIM DİYE, NİCE ÖRNEKLERLE KOLAYLAŞTIRDIĞINI, AÇIKLADIĞINI SÖYLÜYOR. Karar sizin, ister Allah a güvenip dayanırsınız, isterseniz edindiğiniz veli, şeyh efendilerin anlattıklarına din diye inanır, imtihanınızı bu bilgilerle yaşarsınız. İMTİHAN SİZİN İMTİHANINIZ. ÇABA GÖSTERMEDEN, BİRİLERİNDEN KOPYA ÇEKEREK İMTİHANIMIZI VEREMEYİZ. BU İMTİHAN DEĞİL, HIRSIZLIK OLUR. Öğretmenler bile okulda dersini çalışmayıp kopya çekenleri yakaladıklarında, o dersten en düşük notu veriyor ve cezalandırıyor. ALLAH IN HUZURUNDA BU DURUMA, HANGİMİZ DÜŞMEK İSTER? Lütfen unutmayalım, Allah gücümüzün yetmeyeceği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Hatırlayınız Allah Kur’an da Resulünü, bizlere örnek gösteriyor. Allah ın Resulü ÜMMİYDİ, yani batıl ve hurafelerle yaşanan ne Yahudilere, nede Hıristiyan toplumuna tabi olmamıştı. Çünkü yoldan sapmış böyle bir inancın, Allah ın dini olamayacağını bizzat kendisi fark etmiş ve onların inancından uzak durmuştu. Ama gerçeklerin arayışını hiçbir zaman bırakmadığı içinde Allah, onu Resul olarak seçmişti. BU ÖRNEK BİLE BİZLERİN İNANCIMIZI, BİZZAT KENDİMİZİN KUR’AN I ARAŞTIRIP OKUYUP DÜŞÜNEREK YAŞAMAMIZ GEREKTİĞİNE, ÇOK GÜZEL BİR ÖRNEKTİR. Bizler önce kafamızdaki tüm sanı, rivayet bilgilerden arındırarak, tarafsız anladığımız dilden Kur’an ı okuma çabasında olmalıyız. Elbette çevremizden yardım alabiliriz ama alacağımız yardımın doğru olup olmadığını, mutlaka Kur’an ile kontrol etmeliyiz. Kur’an ın onaylamadığı hiçbir söz/bilgi Allah ın emri, dinin emri olamaz, lütfen bunu unutmayalım. Şöyle söyleyenler çıkacaktır aramızda. “KUR’AN I HERKES KENDİ BAŞINA OKURDA, ANLADIĞINI YAŞARSA, MİLYONLARCA DİN ORTAYA ÇIKAR.“ Bu düşünce asla doğru değildir, toplumun kafasında kuşku yaratmak için ortaya atılmış bir fitnedir. İslam ı eğer Kur’an dan öğrenmeyip, kişilerden öğrenirsek, inandıklarımızın doğru olduğundan asla emin olamayız. Böylece bir başkasından öğrendiklerimizin, O kişinin yarattığı bir din olma ihtimali çok yüksektir. Tıpkı günümüzde mezhepler, cemaatlere, tarikatla bölünen toplumlar gibi. Hepside edindikleri VELİ, ŞEYH, EFENDİLERİNİN sözlerini din zannediyorlar. Bu çok tehlikeli bir yoldur. Allah ın Elçisi ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ etmiş ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmamız gerektiği Kur’an da emredilmiştir. Bunu Kur’an ayetlerinden çok açık anlıyoruz. GÜNÜMÜZDE YAŞANAN İSLAM KİŞİ ODAKLI VE MENFAAT, ÇIKAR EKSENLİ YAŞANMAKTADIR. Ülkemizde görüyorsunuz, edindikleri veli, şeyh dedikleri kişilerin meslekleri bile yok ama neredeyse milyarlara hükmediyorlar. ALLAH IN GÖREVLENDİRDİĞİ RESULLERİN HEPSİNİN BİR MESLEĞİ VARDI. Allah ın vahyini tebliğ ediyor ama geçimleri içinde kendi mesleklerini yapıyorlardı. Bu konuda da Kur’an uyarıyor ama toplumun Kur’an ile bağını keserek, sen Kur’an ı sakın anladığın dilden okuma günaha girersin diyerek, topluma korku salındı ve böylece din tacirleri istedikleri gibi at oynatabiliyorlar. Peygamberimizin zamanında, tek bir kaynak vardı ve Müslüman inancını Kur’an dan öğrenirdi. Allah kulunun anlayamayacağı üslupta vahiy gönderip, daha sonrada o vahiyden asla hesap sormaz, lütfen Allah a saygısızlık yapmayalım. Çok ilginçtir, beşeri bilimsel kitapları kendi başımıza dikkatle okuyup anlıyoruz, herkes farklı anlamıyor, hatta bu kitapları herkes anlayamaz demiyoruz. Hatta başımızda hiçbir öğretmen olmadan, açık öğretim üniversitesinde olduğu gibi, bu kitaplardan imtihan oluyoruz. Hiç kimse ben bu kitabı öğretmen olmadan anlayamam demiyor. İş Allah ın eşi benzeri olmayan Nuru Kur’an a gelince, demediğimizi bırakmıyoruz ve herkes Kur’an ı anlayamaz, onu veli âlim kişiler anlar, onlardan bizler öğrenmeliyiz diyebiliyoruz. Bunlar tuzaktır ve kurdukları sultanlıklarının çökmesini engelleme çabalarıdır. Gelin onların oyunlarını bozalım. BU NASIL BİR MANTIK, BU NASIL BİR AKIL TUTULMASI DOĞRUSU ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUM. Değerli din kardeşlerim, lütfen Kur’an ı tüm sanı ve batıl inançlardan kurtularak okuyup anlama çabasında olalım, yoksa Allah ın huzuruna imtihanımızı vermeden çıkmış oluruz. HİÇ KORKMAYIN, SİZ KUR’AN I ANLAYABİLMEK İÇİN ÇABA GÖSTERİN, YARDIM ALLAH DAN GELECEKTİR. ALLAH BU NİYETLE KUR’AN I OKUYAN KULLARININ, GÖNÜL GÖZÜNÜ AÇARIM DİYOR. Hangi kitap ya da hangi kişi, bizlerin gönül gözünü açabilir? Ne dersiniz bizler İslam ı yaşarken, imtihanımızı bizzat Kur’an ı anlayarak okuyup, üzerinde düşünüp yani bir çaba harcayarak mı yaşıyoruz, yoksa işin kolayına kaçıp birilerine tabi olup, bizlere ne söylenirse ona mı inanıyoruz? KARAR SİZİN. HANGİ YOLUN DAHA EMİN VE GARANTİ YOL OLDUĞUNU, AKLINI KULLANANLAR BULACAKTIR. Lütfen unutmayalım, TEK SAATİ OLAN, SAATİN KAÇ OLDUĞUNU BİLİR. İKİ SAATİ OLANSA, ASLA EMİN OLAMAZ. İmtihanımızdan, imanımızdan emin olmak isteyen, yalnız Allah ın ipine, Kur’an a sarılır. Allah ın Elçisi de yalnız Kur’an a sarıldığını ve yalnız Kur’an ı tebliğ ettiğini açıkça Kur’an da bildiriyor. KİMİN KUR’AN DAN NE ANLADIĞI BİZİ ÇOK FAZLA İLGİLENDİRMEMELİ, BİZLERİN KUR’AN DAN NE ANLADIĞIMIZ ÖNEMLİ, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. İslam ın bölünmesinin, mezheplere ve tarikatlara hatta cemaatlere ayrılmasının tek nedeni, Kur’an dışı bilgilerle kişi odaklı İslam ı yaşamamızdan kaynaklanıyor. Kur’an merkezli İslam yaşandığı takdirde bu bölünmüşlük çoğalmayacak çok daha aza inecektir. Elbette farklılıklarımız olacaktır, ama bu farklılıklarımız bizleri birbirimize düşman yapmayacak, tam aksine yanlışlarımızın farkına varmamıza neden olacaktır. UNUTMAYALIM LÜTFEN, BU DÜNYADA TOPLU DEĞİL, HEPİMİZ AYRI AYRI İMTİHANDAN GEÇİYORUZ. ELBETTE FARKLI İMTİHANLAR OLACAKTIR. HER MÜSLÜMAN KENDİ İMTİHANINI, BİZZAT YAŞAMAKLA SORUMLUDUR. LÜTFEN UNUTMAYALIM, DİN-İMAN KİŞİSEL YAŞANIR VE İMTİHANDA KİŞİSEL OLARAK VERİLİR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  21. Bugünkü makalemin konusu, Kur’an da çok fazla geçtiği ve Allah bu konuda bizleri uyardığı halde, üzerinde hiç konuşulmayan, hatta bu yanlışı çok fazla yaptığımız “ZAN” konusu üzerine olacak. Önce bu kelimenin anlamını doğru anlayalım ki, ayetlerde Allah bizleri hangi konuda dikkatle uyarıyor, onun farkında olalım. ZAN kelime anlamı olarak, SANI anlamına gelir. Sanıda kanıt ve delil olmadığı halde, bir şeyin öyle olduğunu sanmak, yani zannetmek düşünmek anlamındadır. GÜNÜMÜZDE KULLANILAN BİR BAŞKA KELİMEYLE SÖYLEMEK GEREKİRSE, RİVAYET ANLAMINA GELİR. RİVAYETTE SÖYLENTİ ANLAMINDADIR. Çünkü RİVAYETTE, ZANDA, SANIDA doğruluğundan emin olunamayacak, açık kanıtı delili olmayan söylenti bilgilerdir. Bizlerinde çok fazla kullandığımız bir kelimedir ki, ZANNETMEK, ÖYLE SANMAK aynı anlamlara gelir. Sizce böyle bilgilerle din yaşanır mı? Lütfen unutmayalım, din Allah ın dinidir ve yalnız onun hükümleri ile yaşanır. Onun içinde Allah imanınızı yaşarken, EMİN OLMADIĞINIZ ZAN, SANI, RİVAYET BİLGİLER İLE SAKIN HAREKET ETMEYİN, SANI-RİVAYET SÖZLERİN ARDINA SAKIN DÜŞMEYİN, DİYE BİZLERİ UYARIYOR. Gelelim bu konuda ki Kur’an dan uyarılara. Necm 28: Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. ONLAR SADECE ZANNA UYUYORLAR. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. (Diyanet meali) Hucurat 12: Ey iman edenler! ZANNIN BİRÇOĞUNDAN SAKININ. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. BİRBİRİNİZİN GIYBETİNİ YAPMAYIN. HERHANGİ BİRİNİZ ÖLÜ KARDEŞİNİN ETİNİ YEMEKTEN HOŞLANIR MI? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Diyanet meali) Bu iki ayet bile ZANNA uymanın, bir Müslüman için ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor bizlere. Ayete dikkat ettiyseniz, Allah inançlarını yaşarken, ellerinde kesin bir kanıtları, bilgileri olmadığı halde, atalarından kendilerine ulaşan rivayet, zan, sanı bilgileri sanki kesin doğruymuş gibi kabul edip, inanmalarının yanlışlığını anlatıyor ve bizlerde aynı yanlışı yapmayalım diye uyarıyor. Diğer ayette ise, ZAN konusunda uyararak, ZAN yani SANI yani RİVAYET bilgilerin genel çoğunluğu bizleri Allah yolundan saptıracağını ve bizlerin bu bilgilerden sakınmamız gerektiği uyarısını yapıyor. Elbette zan bilgilerin, yani rivayetlerin azda olsa bir kısmı doğru olabilir diyor Allah, ama doğruluğunu anlayabilmemiz içinde, ZAN VE RİVAYET OLMAYAN, EN DOĞRU EN SAĞLAM ALLAH IN VAHYİ İLE ZAN VE RİVAYET BİLGİLERİ KARŞILAŞTIRIP, ONUN ONAYINI ALDIKTAN SONRA İNANMALIYIZ. Allah ne diye uyarıyordu bizleri Nisa 87. ayetinde. “SÖZ BAKIMINDAN ALLAH’TAN DAHA DOĞRU KİM VARDIR!” Eğer bizler bu ve benzeri birçok ayete iman ediyorsak, SÖZLERİN EN DOĞRU EN GÜZELİ OLAN ALLAH IN SÖZLERİNE GÜVENİP, ONLARA UYARAK SANI VE RİVAYETLERİN ARDINA ASLA DÜŞMEMELİYİZ. BİZLER ALLAH EMRETMEDİĞİ HALDE, BUNLARDA ALLAH IN EMRİ DİYE İNANDIĞIMIZ, O KADAR ÇOK ZANLARIMIZ, SANI VE RİVAYET İNANÇLARIMIZ VAR Kİ, DOĞRUSU SÖYLEYECEK SÖZ BULAMIYORUM. Hucurat suresi 12. ayetinde Allah ın verdiği örnek çok dikkat çekicidir. Birbirinizin gıybetini yapmayın diyor. Gıybet bir kişinin arkasından doğruluğundan emin olamayacağımız, o kişi hakkında hoş olmayan sözlerin söylenmesi anlamındadır. Biz Müslümanlar, Peygamberimize ait olduğunu iddia ettiğimiz, onca rivayetleri neredeyse her gün camilerde ve birbirimize her gün anlatıyor aktarıyoruz. PEKİ, HANGİMİZ BU RİVAYET HADİSLERİN, GERÇEKTEN PEYGAMBERİMİZE AİT OLDUĞUNDAN EMİN OLABİLİR? YA ALLAH IN UYARDIĞI GİBİ, RİVAYET EDİLEN HADİSLERİN BİRÇOĞU YALAN VE İFTİRALARLA DOLU SÖZLERSE, ne olur bizlerin hali hesap günü. Elbette rivayet edilen hadislerin içinde doğru bilgiler, sözlerde vardır ama BUNUN AYRIMINI ELİMİZDEKİ EĞRİ İLE DOĞRUYU BİRBİRİNDEN AYIRAN FURKAN İLE KARŞILAŞTIRIP, DOĞRUYU ORTAYA ÇIKARMALIYIZ. Peygamberimiz mahşerde şahit olarak çağrıldığında, ben bu sözleri asla söylemedim bana iftira atmışsınız, benim ümmetim emin olmadığı SANI, RİVAYET SÖZLERİN ARDINA DÜŞMEZ, BİRBİRİNİN GIYBETİNİ YAPMAZ, yalnız Kur’an ın ipine sarılır dediğinde, sizce bizlerin hali ne olur? DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM. Kur’an ın ZAN yani emin olamayacağımız RİVAYET bilgiler konusunda bizleri, nasıl uyardığı diğer ayetlere bakalım. Enam 116: EĞER YER YÜZÜNDEKİLERİN ÇOĞUNA UYARSAN, SENİ ALLAH YOLUNDAN SAPTIRIRLAR. ONLAR ANCAK ZANNA UYUYORLAR VE ONLAR SADECE YALAN UYDURUYORLAR. (Diyanet meali) Yunus 36: ONLARIN ÇOĞU ANCAK ZANNIN ARDINDAN GİDER. OYSA ZAN, HAK NAMINA HİÇBİR ŞEYİN YERİNİ TUTMAZ. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. (Diyanet meali) Fussilet 23: RABBİNİZ HAKKINDA BESLEDİĞİNİZ İŞTE BU ZAN VAR YA, SİZİ O MAHVETTİ VE KAYBEDENLERDEN OLDUNUZ. (Mehmet Okuyan meali) Allah ın ZAN yani SANI, RİVAYET sözlerin peşine takılarak, doğruluğundan emin olamayacağımız bilgilere sanki doğruymuş gibi inanmanın, bizleri Allah ın huzurunda nasıl bir son beklediğine, çok güzel örnekler veriyor ve bunları söyleyenlere Allah, ONLAR YALAN UYDURUYORLAR DİYOR. Peki, bizler bu uyarılardan dersler alıyor muyuz? Ne yazık ki hayır. Allah, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin diye uyardıkça, bu bilgileri bizler öyle bir konuma getiriyoruz ki, adeta Kur’an ı açıklayan, anlatan olmazsa olmaz bilgiler olduğuna inanıyor, BU HADİSLER/SÖZLER olmasaydı Kur’an anlaşılamazdı, kapalı kalırdı diyerek şirkin batağına, boğazımıza kadar batıyoruz. Allah Enam 116. ayetinde, çoğunluk rivayetlere inanıyor siz azınlıklara mı uyacağız diyenlerin hatalarını yüzlerine vururcasına, SAKIN ÇOĞUNLUĞA UYMAYIN, ÇÜNKÜ ONLAR ZANNA YANİ SANIYA, YANİ EMİN OLAMAYACAKLARI RİVAYETLERE İNANIYORLAR, ONLARIN SÖZLERİNE İNANIRSANIZ, SİZİ ALLAH IN YOLUNDAN SAPTIRIRLAR, diye uyardığı halde, bizler Kur’an ile buluşamadığımız için hala, yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyerek ZAN, SANI, RİVAYET BİLGİLERİ DİN DİYE YAŞAMAYA, ISRARLA DEVAM EDİYORUZ. Yunus 36 ve Fussilet 23. ayet, çok net ZAN KONUSUNDA yaptığı ikazlarını tekrarlıyor ve iman ettiğini söyleyenlerin çoğunluğunun, atalarının rivayet, zan içeren inançlarını yaşamaya devam ettiklerini ve ZANNIN, RİVAYETLERİN HAK NAMINA ALLAH KATINDA HİÇ BİR DEĞERİNİN OLMADIĞINI ÖZELLİKLE BİLDİRİYOR BİZLERE. Ne yazık ki bizler, rivayet, sanı bilgileri öyle bir konuma getirdik ki, bu rivayet bilgiler adeta Kur’an ın önüne geçirdiğimiz yetmiyormuş gibi, bu sözlerin/hadislerin, ayetlerin hükmünü dahi kaldırdığına inanmakta bir sakınca görmüyoruz. Fussilet 23. ayet, aslında yaptığımız yanlışlarımıza son noktayı adeta koyuyor ve nasıl uyarıyordu hatırlayalım. İnancımızı, dinimizi yaşarken Allah ın açıklamadığı, bahsetmediği konuları da Allah a nispet ederek söyleyip, bunlara inanmamızın yani ALLAH KONUSUNDA ZAN DA, SANIDA BULUNARAK RİVAYET EDİLEN SÖZLERE İNANMAMIZIN, BİZLERİ MAHVETTİĞİNİ VE BÖYLECE KAYBEDENLERDEN OLDUĞUMUZ UYARISINI YAPIYOR. Bizler Kur’an dan uzaklaştırıldığımız için ZAN, SANI VE RİVAYETLERE inanıp, batıl düşüncelerin ardına öyle bir düştük ki, adeta kitap Ehlinin yaptığı yanlışları yaparak, Allah a iftira attığımızın farkında bile değiliz. Fussilet 23. ayete benzer, geçmiş toplumların yaptığı yanlışlara, bir başka örneği de hatırlatmak istiyorum. Nahl 35: Müşrikler dediler ki “ALLAH’IN TERCİHİ FARKLI OLSAYDI ONUNLA ARAMIZA HERHANGİ BİR ŞEYİ KOYUP KULLUK ETMEZDİK; BUNU BİZ DE YAPMAZDIK ATALARIMIZ DA. Allah’ın haram kıldığından başkasını haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Elçilere, her şeyi ortaya koyan tebliğden başka ne düşer? (Süleymaniye vakfı) Aslında bu örnek, bizlere çok şeyler anlatıyor ama Kur’an ı yeterli görmeyip, ZAN, SANI VE RİVAYETLERİ din edinirsek, aynı yanlışları, bizlerde yapmaya devam ederiz. Geçmiş toplumlar, yanlış inançlarına Kanıt yarata bilmek ve inançlarına devam edebilmek için, Allah a iftira atmaktan çekinmeyerek, ZANDA BULUNMUŞLAR, yaptıkları büyük günahların sebebi adeta Allah dır deme gafletine düşmüşlerdir. Peki, günümüzde bizler farklı bir yol mu izliyoruz? Lütfen ayetin son cümlesini tekrar okuyunuz. ALLAH’IN ELÇİLERE, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA NE DÜŞER Kİ, DİYE HEM UYARI HEMDE SORU SORUYORSA BİZLERE, NASIL OLURDA BİZLER ALLAH IN ELÇİLERİNİ, ADETA ALLAH IN DİNDE ORTAĞI YAPARIZ? Söyleyecek çok şey var, ama anlamamakta ısrar edip gözleri perdelenmişleri, gönülleri mühürlenmişleri gerçeklerle buluşturmak çok zor. Ne yazık ki bizlerin Kur’an ile bağımızı kestikleri için, tüm bu gerçeklerden habersiz sanki Allah a inatla, Kur’an ın uyarılarının tam tersini yapmaya devam ediyoruz. Değerli dostlarım. Allah ın Kur’an da yaptığı uyarı ve ikazlarının farkında olmak istiyorsak, Allah ın bizler için gönderdiği FURKANI, doğru anlayalım ki, EĞRİYLE DOĞRUYU AYIRABİLELİM. Bunu yapmaz da, her söylenene ZANNA, RİVAYETE inanırsak, inanın hesap günü hesabını veremeyen, şaşkınlıklar içinde kalan, Allah a ve Elçisine iftira atan, yüzleri simsiyah kesilmiş, Allah ın kulları arasında oluruz. DİLERİM CÜMLEMİZ, KUR’AN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLAN, ZAN, SANI VE RİVAYETLERDEN UZAK, İMANINI ARI-DURU ALLAH IN KİTABI KUR’AN A SARILARAK YAŞAMA ÇABASINDA OLAN, KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  22. Bizler öyle bir din yarattık ki kendimize, Kur’an dan nasibimizi almadığımız için, Allah Kur’an da ne emrediyorsa onun tersini yapmaya ve kitap Ehlinin yaptığı yanlışları tekrar etmeye devam ediyoruz. Tüm bunların nedeni Kur’an dan uzaklaşmamız ve batılın yolunu inatla izlememizden kaynaklanıyor. Unutmayalım lütfen Allah batıldan ve hurafeden uzak Kur’an ışığında, doğruyu öğrenme çabasında olanların, gönül gözlerini açacağını ve onlara yardımcı olacağını bildiriyor. Bu makalemde sizlere, inatla yaptığımız bir yanlışımızı hatırlatmak ve üzerinde sizlerin dikkatle düşünmenize vesile olmak istiyorum. Allah Zuhruf suresi 44. ayetinde, bizlerin sorgulanacağımız, sorumlu olduğumuz kitabın, indirdiği vahiy/zikir yani Kur’an olduğundan bahsediyor. Allah diğer ayetlerinde, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, sizlere indirdiğim vahye uyun, Resulüm sizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevi aldı şeklinde, onlarca bilgiyi veriyorsa, Zuhruf 44. ayetin sonunda sorgulanacağımız kitabın Kur’an olduğu çok açıktır. Yalnız Kur’an ile İslam yaşanamayacağına inandırılmış, atalar dinine inananlar, ne yazık ki ZUHRUF 44. ayette Allah’ın uyarısı olan, SİZLER KUR’AN DAN SORGULANACAKSINIZ, KUR’AN DAN HESABA ÇEKİLECEKSİNİZ HÜKMÜNDEN RAHATSIZ OLMUŞ OLMALILAR Kİ, BU AYETİN ANLAMINI DEĞİŞTİRMEYE, İLK CÜMLEDE BAHSEDİLEN İLE SON CÜMLE ARASINI AÇARAK, BAĞINI KOPARMAYA ÇALIŞIP, FARKLI ANLAMLAR VERMEYE ÇALIŞIYORLAR. Çünkü bu kardeşlerimiz, dinlerini yaşayabilmeleri için, Kur’an ın yetmeyeceğine inandırılmışlar da ondan. Bu konuda bir arkadaşım, bakın ayet aslında böyle diyerek, nasıl bir anlam veriyor. “O KİTAP SANA VE KAVMİNE BİR HATIRLATMADIR; YAKINDA SORGULANACAKSINIZ.” Zuhruf 44 Ayetin aslı bu. Bu ayetler öncesinde Müslümanlardan değil, kâfirlerden bahsediyor. KÂFİRLERİN HZ. MUHAMMED’E İMAN ETMEDİĞİNDEN, HELAK OLMALARI İLE İLGİLİ TEHDİTLERE KULAK ASMAMALARINDAN BAHSEDİYOR. En sonunda da Kur’an diyor ki “YAKINDA SORGULANACAKSINIZ”. Uyanık mealist oraya “ondan” kelimesini hokus pokusla ekliyor. Daha uyanık olanlar da “sadece ondan” kelimelerini ekleyerek tam bir çarpıtma ile iyi bir gol atıyor, ama ofsayt. “YAKINDA SORGULANACAKSINIZ” DEMEK “DÜNYADA YAPTIĞINIZ HER ŞEYDEN, İNANIP İNANMAMANIZDAN, HER ŞEYDEN BÜTÜN İNSANLAR OLARAK SORGULANACAKSINIZ’ MANASINA GELİYOR. YANİ KUR’AN DIŞINDA PEYGAMBERİN SÖZLERİNE UYMAYIN, SAHABE VE İSLAM ÂLİMLERİNİ TAKMAYIN ANLAMINA GELMİYOR. ALLAH IN SİZİ KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM DİYE GÖNDERDİĞİ BİR AYET YOKTUR, MEALİSTLERİN ÇARPITMASIDIR. BİR TON LAF YAZARLAR ÜSTELİK YERSENİZ.” Değerli din kardeşlerim, eğer ayetleri kendi nefislerimize ve inançlarımıza göre şekillendirmeye çalışırsak, ancak kendimizi kandırmış oluruz, lütfen unutmayalım. Gelelim arkadaşımızın söylediği sözlere. Bu arkadaşımız ayete öyle bir anlam vermeye çalışmış ki, neredeyse Kur’an ın tamamına ters düşüyor. Allah hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, yalnız Kur’an ın ipine sarılın, Kur’an ın sınırlarını aşmayın, Resulüm sizleri yalnız ona indirdiğim Kur’an ile uyaracak dedikten sonra, Kur’an ın hiç bahsetmediği konularda, Resulünün, sahabenin ya da İslam âlimlerinin Allah ın hüküm vermediği konularda, dine ilaveler yapmasına, onların din adına farklı açıklamalarına da uyun, demiş olması mümkün mü sizce? ALLAH IN RESULÜNE UYMAYANLARIN, YALNIZ BU DÜNYADA SORGULANACAĞINI SÖYLEYENLER, KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARTIP, BATILIN VE RİVAYETLERİN PEŞİNE DÜŞMELERİNİ GÖRMEZDEN GELEREK, SORGULANMAYACAKLARINI ZANNEDİYORLAR. Önce lütfen unutmayalım, Kur’an ın tamamı, yoldan sapmış kitap Ehline ve ümmi topluma indirilmiştir. Yani Kur’an iman edenlerin tamamını ilgilendirir, hiçbir ayet bizi bağlamıyor bize hitap etmiyor diyemeyiz. SORGULANACAK OLAN HER KİM OLURSA OLSUN, ALLAH IN VAHYİNE YANİ KUR’AN A İNANIP İNANMADIKLARI KONUSUYLA İLGİLİDİR VE BU SORGU MAHŞERDE YAPILACAKTIR. Gelelim Zuhruf 44. ayetin arkadaşımızın açıkladığı şekline. Söylediği gibi ayette Kur’an kelimesi geçmez, ama O KİTAP, işaret zamiri ile Kur’an dan bahsettiği çok açıktır, bunu zaten Kur’an ın diğer ayetlerinden anlıyoruz. O kitap Resule, iman edenlere bir hatırlatma ve uyarı ise, O kitaba iman etmeyenler hangi konudan, hangi kitaptan sorgu suale çekilecek olabilir? SORUNUN SİZCE CEVABI ÇOK AÇIK DEĞİL Mİ? Allah Elçisine nasıl bir görev verip, hangi kitapla ümmetini uyarma, öğüt verme görevi vermişti hatırlayalım. Kaf 45: Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O HÂLDE SEN, BENİM UYARIMDAN KORKAN KİMSELERE KUR’AN İLE ÖĞÜT VER. (Diyanet meali) Demek ki Allah ın Elçisi, Allah ın uyarılarından ikazlarından korkan kimselere, iman edenlere KUR’AN İLE ÖĞÜT VERME görevi vermiş. Ama birileri çıkıyor, yalnız Kur’an dan sorumlu değiliz, yalnız Kur’an dan hesaba çekilmeyeceğiz diyerek, araya sokulan sınırsız beşeri rivayetleri, kaynakları da dinin emri gibi kabul edebiliyor. Arkadaşımız şöyle yazmıştı hatırlayalım. “O KİTAP SANA VE KAVMİNE BİR HATIRLATMADIR; YAKINDA SORGULANACAKSINIZ.” Arkadaşımız ayette kitap geçtiğini yazmış, ama son cümlesinde geçen YAKINDA SORGULANACAKSINIZ sözlerine, öyle bir anlam vermiş ki, ayetin başında bahsedilen konuyla hiçbir bağlantı kurmadan, atalarının rivayet ve sanı inançlarına kanıt yaratma çabası içine girmiş. Yakında SORGULANACAKSINIZ dediğine göre, kitap ehli ya da inkârcılardan bahsediyor bu ayet, bizi ilgilendirmiyor deme cesaretinde rahatlıkla buluna biliyorlar. SORGULAMADA KUR’AN DAN DEĞİL, PEYGAMBERİMİZE İMAN ETMEDİKLERİ İÇİN OLDUĞUNU GÖNÜL RAHATLIĞIYLA SÖYLEYEBİLİYORLAR. İLGİNÇ OLAN BU KİTAP, ALLAH IN RESULÜNE VE ONA İNANANLARA BİR HATIRLATMA, ÖĞÜT, UYARI OLACAK, BU KİTABA UYMAYANLAR YAKINDA, FARKLI BİR ŞEYDEN Mİ SORGULANACAKLAR? Hani mahşer günüydü sorgu sual ne oldu? Unuttuk mu bunu, yoksa işimize mi gelmedi? Değerli din kardeşlerim, bahsettiğimiz ayet ve benzeri ayetleri Kur’an dan dikkatle anladığı dilden okuyan ve ayetler üzerinde düşünen bir Müslüman, YAKINDA GÖRECEKLER, SORGULANACAKLAR, YA DA YAKINDA BÜYÜK ÖDÜLÜ ALACAKLAR sözünden mahşer gününden, hesap gününden Allah ın bahsettiğini anlar. Bu ayetlerden örnekler verelim. Mülk 27: Onu YAKINDA gördüklerinde, inkâr edenlerin suratları asılır ve kendilerine, “İşte durmadan istediğiniz azap budur!” denilir. (Bayraktar Bayraklı) Mümin 70–71–72: BUNLAR ÖYLE KİMSELERDİR Kİ HEM BU KİTAP KARŞISINDA, HEM DE ÖNCEKİ ELÇİLERİMİZE GÖNDERDİKLERİMİZ KARŞISINDA YALAN SÖYLERLER; NASIL OLSA YAKINDA ÖĞRENECEKLER. HEM DE BOYUNLARINDA HALKALAR VARKEN ZİNCİRLERLE SÜRÜKLENECEKLERDİR. HEM DE KAYNAR SUYUN İÇİNDE… SONRA ATEŞTE KIZARTILACAKLAR. (Süleymaniye vakfı) Taha 135: Ey Muhammed, de ki: “HERKES BEKLEMEKTEDİR, SİZ DE BEKLEYİN. YAKINDA KİMİN DÜZ YOLUN SAHİPLERİ OLDUĞUNU, KİMİN DOĞRU YOLU BULDUĞUNU BİLECEKSİNİZ!” (Diyanet meali) Nahl 55–56: Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için böyle yaptılar. O HALDE BİR SÜRE DAHA FAYDALANINIZ, FAKAT YAKINDA HAKİKATİ BİLECEKSİNİZ. Kendilerine verdiğimiz rızıktan, ne olduğunu bilmedikleri tanrılarına pay ayırırlar. ALLAH’A YEMİN OLSUN Kİ, UYDURUP DURDUĞUNUZ ŞEYLERDEN, MUTLAKA SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ. (Bayraktar Bayraklı) Bu ayetlere benzer onlarca ayet vardır ki, Allah YAKINDA kelimesiyle bizlere, öldükten sonraki hayatımızdan bahsettiğini anlıyoruz. Ayetler çok açık bizlere uyarıda bulunuyor ve diyor ki, DİKKATLİ OLUN, HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞAMAYIN. YAKINDA HUZURUMA HESAP VERMEYE GELECEKSİNİZ VE GERÇEKLERİ GÖRECEKSİNİZ. BÖYLECE ALLAH HER AN ÖLEBİLECEĞİMİZ HATIRLATMASINI YAPIYOR BİZLERE. Hatırlayınız ölümden kaçamayacağımızı, nereye saklanırsak saklanalım bizleri ölüm her an ansızın bulacağı uyarısı yapılır Kur’an da. Hatta Kur’an bizlerin zaman akışı ile Allah ın katındaki zaman akşının çok farklı olduğunu anlatmak için, SİZİN KATINIZDA BİN YIL, BENİM KATIMDA BİR GÜN GİBİDİR diyerek, aslında bizlere çok uzun gibi gelen bu dünyada ki yaşamımız, Allah katında çok çok kısa olduğunu anlatıyor. HATTA KONUMUZLA İLGİLİ AYETLERDE ALLAH, BU DÜNYADA Kİ HAYATIMIZIN KISA OLDUĞUNU HATIRLATMAK İÇİN BİZLERE AYETLERİNDE, YAKINDA GERÇEKLERİ GÖRECEKSİNİZ DİYEREK, BİZLERE HESAP GÜNÜNÜ HATIRLATIYOR. Gelelim bahse konu ayete. Bu arkadaşımız ve böyle inanlar, Müslümanların Kur’an dan hesaba çekileceğimiz hükmünden çok rahatsız olmalarının nedeni, bu ayete bu haliyle iman etmeleri halinde, İNANDIKLARI TÜM RİVAYET, SANI VE BATILIN OLUŞTURDUĞU ATALAR DİNİNİN, ÇÖPE GİDECEĞİ TEHLİKESİ İLE YÜZ YÜZE GELMELERİ RİSKİNİ TAŞIDIKLARINDANDIR. Ayeti bu şekliyle kabul etmemek için, indirilen kitabın Allah ın Resulüne ve ona inananlara hatırlatma, uyarı ve ikaz olduğunu söylemelerine rağmen, ayetin sonundaki YAKINDA SORGULANACAKLAR sözünden Kur’an dan değil, inkarcıların Allah ın Resulüne iman etmemelerinden dolayı, yakın bir zamanda sorgulanacaklarından bahsettiğine inanmaları, ancak nefislerinin kendilerini aldatmaktan, oyalamaktan ve ayetin anlamını değiştirmekten başka bir şey değildir. Elbette Allah ın Resulünün tebliğine uymayan, ya da uyduğunu söyleyip batılın peşine düşenler, hesap günü Allah ın vahyinden sorguya çekilecekler ve asla bundan kaçamayacaklardır. LÜTFEN UNUTMAYALIM, BU DÜNYADA YAPTIKLARIMIZDAN, MAHŞERDE SORGU SUALE ÇEKİLECEĞİZ. ÇÜNKÜ HEPİMİZ BU DÜNYADA ÖZGÜR İRADEMİZLE İMTİHAN OLUYORUZ VE İMTİHANIMIZIN DA KAYNAĞININ, REHBERİNİN, YOL GÖSTERİCİ NURUN ALLAH, KUR’AN OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. KİMİN NEYE, KİME İNANACAĞI KENDİSİNE KALMIŞ. BAKIN ALLAH GÖNDERDİĞİ KİTAP/KUR’AN İÇİN NE DİYOR. KARAR SİZLERİN. “YEMİN OLSUN, SİZE ÖYLE BİR KİTAP GÖNDERDİK Kİ, ÖĞÜT VE UYARINIZ/ZİKRİNİZ/ŞEREFİNİZ YALNIZ ONDADIR. HÂLÂ AKLINIZI ÇALIŞTIRMAYACAK MISINIZ?” (Enbiya 10) Aklını kullanmayanlara, inatla batılı ve rivayetleri din edinenlere söyleyecek tek bir sözümüz vardır. “SİZİN DİNİNİZ SİZE, BENİM DİNİM BANADIR!” Kâfurun suresi 6. ayet. LÜTFEN UNUTMAYALIM, ÖĞÜDÜNÜ VE UYARISINI KUR'AN DAN ALAN, ELBETTE KUR'AN DAN SORUMLU OLACAK, KUR'AN DAN HESABA ÇEKİLECEKTİR. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  23. Bu makalemde sizleri, çok önemli bir konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Bir an şöyle düşünelim. Biz günümüzde değil de, Peygamberimizin döneminde yaşadığımızı farz edelim. Hemen Kur’an dan aldığımız bilgileri hatırlayalım ve O dönemle ilgili Kur’an ın bahsettiklerini şöyle bir gözden geçirelim. Yahudiler ve Hristiyanlar öyle bir din yaşıyorlardı ki, genel çoğunluğunun Allah ın indirdiği din ile hiçbir alakası kalmamış, atalarından kendilerine intikal eden, rivayet inançları da din edindiklerini görüyoruz. Onun için Allah yeni bir kitap ve uyarıcı Elçi gönderme gereğini duymuş. Hatırlarsanız Kur’an sürekli, atalar dini konusunda uyarır ve ikazlar yapar. Her iki toplumda bir birini suçluyorlar, yanlış yoldasınız bize katılın ki cennete gidesiniz diyorlar. Yine Kur’an dan aldığımız bilgilere göre, Yahudi ve Hristiyanlar Allah ın indirdiği kitap ile yetinmediklerinden kendilerine edindikleri veli kişileri öyle putlaştırmış ve onların sözleri ile doğru yolda olabileceklerine ve böylece cennete gideceklerine inanıyorlardı. Hatta Kur’an ın ismen zikrettiği LAT, MENAT VE UZZA isimli kişilere öyle bağlanmış ve bu kişileri şefaatçi edinerek, Allah katında günahlarının affettirileceğine inanıyorlar, hatta bu kişilere kurban kesiyorlardı. Günümüz deyimiyle bu isimler aziz, azize, yüce kişi anlamlarına geliyor ve kitap ehli bu kişileri tanrı kabul etmiyor ama Allah katında sözü dinlenecek kişiler olarak kabul ediyorlardı. Çünkü Yahudiler ve Hristiyanlar tıpkı bizler gibi, Allah ın tek ilah olduğunu biliyorlardı. Bu isimlere bu kişilere yükledikleri anlamların hepsi, atalarının rivayet sözlerinden başka bir şey değildi. Kur’an bu konuda bilgi veriyor ve bunlar onların zanlarından başka bir şey değildir diyor. Düşünmeye devam edelim. Gözlerimizi kapatalım ve O devirde bizlerin yaşadığımızı hayal etmeye devam edelim. Sizler nasıl bir inancı seçerdiniz? HER İKİ İNANÇTA ALLAH IN EMRETTİĞİ YOLDAN SAPMIŞ VE ATALARININ İNANÇLARINI ÖN PLANA ÇIKARTIP YAŞIYORLAR. Sanırım anne ve babamız hangi inancı seçmişse, bizlerde o inancı seçerdik diyebilirsiniz. Buda genel çoğunluğunun zaten yaptığı bir seçim. Bugünde öyle yapmıyor muyuz? Peki, bu seçimi nasıl yapıyoruz burası çok önemli. Anne ve babamızın seçtiği inancı tarafsız bir şekilde belirli yaşa geldiğimizde, araştırıp doğruyu bulabilmek adına, çaba harcıyor muyuz? Eğer bu çabayı göstermiyorsak günümüzde, O devirde yaşamış olsaydık aynı şekilde anne ve babamızın inancına sorgusuz tabi olurduk. SİZLERE ŞÖYLE BİR SORU SORMAK İSTİYORUM. CAHİLİYE DÖNEMİNDE, YAHUDİ YA DA HRİSTİYAN OLARAK YAŞIYOR OLSAYDINIZ, ALLAH IN NE YAHUDİ NEDE HRİSTİYAN OLMAYAN, ÜMMİ OLAN YANİ HİÇBİR KİTAP EHLİNE TABİ OLMAYAN BİR KİŞİNİN, ALLAH IN YENİ ELÇİSİ OLDUĞUNA İNANIR MIYDINIZ? BU SORUYA LÜTFEN TARAFSIZ VE DÜŞÜNEREK KENDİ NEFSİNİZE CEVAP VERİNİZ. Hatırlatırım Allah, Hem Tevrat ta hem de İncil de, yeni bir Elçi geleceği bilgisini vermiş. Ama Allah kitap ehli arasından değil, onların dışından bir kulunu Elçi seçiyor. NEDEN OLABİLİR? Bu soruların doğru cevabını bulamıyorsak, bugün günümüzde de kitap Ehlinin yaptığı aynı hataları mutlaka bizlerde yapıyoruz demektir. O devirde yaşayıp ölmüş olsaydık ve hiç araştırmadan atalar dine inansaydık, sanırım mahşerde hesabımızı veremeyenlerin safında olacağımız çok açıktır. Elbette geçmiş toplumların içinde yani Yahudi ve Hristiyan toplumların arasında, çok azınlıkta olsa, doğru yolda olanların varlığını Kur’an dan öğreniyoruz. Peki, onlar ne yapmış olmalı ki bu azınlık iman edenlerin arasına girmiş olsunlar, burası çok öneli. Bunu da yine Kur’an dan öğreniyoruz, batıldan ve hurafeden uzak, Allah ın indirdiği kitaba sarılanlar yani atalarının inancından uzaklaşanlar olduğu anlaşılıyor. Allah gönderdiği tüm kitaplarında, daha sonra gelecek bir Resul olup olmayacağını bildirdiğini söylüyor Kur’an da ve Hz. Muhammed den sonra başka bir Nebi gelmeyeceği bilgisini veriyor. Yahudiler ve Hristiyanlar, aslında bir Resul bekliyorlardı, çünkü her iki kitapta da bir RESULÜN, TEBLİĞCİ UYARICININ geleceği bilgisi vardı. Peki, Hz. Muhammed i neden Resul olarak kabul etmemekte ısrar etmiş olabilirler? Çünkü Peygamberimiz ÜMMİYDİ. Söylediğim gibi, ne Yahudilere nede Hristiyanlara tabi olmamış, gerçeklerin arayışında olmuştu. Sizce neden tabi olmamıştı? Burası çok önemli. ÇÜNKÜ ALLAH IN RESULÜ, O DEVİRDE YAŞANAN DİNİN ALLAH IN EMRİ BİR DİN OLMASININ MÜMKÜN OLAMAYACAĞINI, BİRAZ DÜŞÜNDÜĞÜNDE FARK EDEBİLİYORDU DA ONDAN. ALLAH IN ELÇİSİ BÖYLE BİR İNANCA TABİ OLMAKTANSA, GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLURUM DİYORDU. DEMEK Kİ BATILIN VE HURAFENİN İÇİNDE OLMAKTANSA, ONLARDAN UZAK GERÇEKLERİN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA DAHA MAKBUL OLAN OLDUĞU ANLAŞILIYOR. LÜTFEN BUNU BİRDE GÜNÜMÜZ İSLAM ANLAYIŞI İLE KARŞILAŞTIRINIZ, NASIL BİR YANLIŞIN İÇİNDE OLDUĞUMUZU İŞTE O ZAMAN DAHA İYİ FARK EDECEKSİNİZ. İlginç olan Yahudi ve Hristiyanların inancında, yeni bir Elçinin geleceği bilgisi var. Ama hiç birisi artık bunu beklemiyor, kendi atalar inancı ile yetinmek istedikleri anlaşılıyor. Düşündürücü değil mi? Yahudiler ve Hristiyanlar, Allah bir Elçi gönderecek olsaydı, bizlerin arasından gönderirdi diye Peygamberimize inanmak istemiyorlardı. Ama Allah batılın ve sanının ardından gitmektense, bu inançlardan uzak duran ama gerçeklerin, doğrunun arayışında olan, yaşamıyla örnek, doğru, dürüst, yardım sever, adaletli bir kulunu Resul olarak seçmişti. İşte bizlerin bu gerçeklerden alacağımız, çok önemli bir ders vardır. Ama bu dersi almak istemediğimiz, çok açık anlaşılıyor. SİZLERE SORMAK İSTERİM. ALLAH TEKRAR BİR RESUL GÖNDERECEK OLSAYDI, TABİ GÖNDERMEYECEĞİNE KUR’AN DA AÇIK HÜKMETMİŞTİR, SİZCE BUGÜN BATIL SANI VE RİVAYETLERLE YAŞANAN, DİNDE BÖLÜNMEYİN EMRİNE UYMAYIP BÖLÜNEN, MEZHEP, CEMAAT VE TARİKAT İNANCINA TABİ OLANLARIN İÇİNDEN RESUL SEÇER MİYDİ? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Aklını zerre kadar kullanan, rivayetlerden uzak Allah ın Elçisini örnek alan, her sorunun doğru cevabını Kur’an dan bulacaktır. Değerli dostlarım. Allah Kur’an da Resulüm sizler için güzel bir örnektir diyor. Ama bizler asıl örnek almamız gereken, onun ümmi oluşunun nedenlerini araştırmadık. Doğru, dürüst, adaletli, güvenilir ve yardım sever niteliklerinin yanında, ısrarla Allah ın neden ümmi bir resul seçtiğinin gerçeklerini, hep toplumdan gizledik ve Allah ın bu örnekliği ile bizlerden neler istediğini, anlamak istemedik. Birde utanmadan, Ümmi kelimesine okuma yazma bilmeyen anlamını vererek, gerçekleri gizleyebilmek adına, Alla ın Resulüne saygısızlık yaptık. Hâlbuki Kur’an ümmi kelimesinin anlamını açıklıyor ve Kitap ehline tabi olmayanlar diye bilgi veriyor. Allah ın Elçisinin yaptığı gibi doğru, dürüst gerçekleri araştırmadan inandığımız içindir ki bizler günümüzde, kitap ehlinin yanlışlarına düştük, hatta o yanlışı elimizdeki apaçık nur olan Kur’an dan görmek istemedik. Çünkü Kur’an ı anlaşılmayan, detaysız ve herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan ettik. Ondan sonrada huzurun ve adaletin, yardımlaşmanın olmadığı bir dünya yarattık kendimize. BÖYLE OLUNCA DA NAMAZ KILAN, BOLCA DUA EDEN AMA DUALARI KARŞILIK BULMAYAN BİR TOPLUM OLDUK. BUNUN NEDENLERİNİ İSE HİÇ ARAŞTIRMADIK. ÇÜNKÜ BİZLERİN KUR’AN İLE BAĞINI KESTİLER VE EDİNDİĞİMİZ RUHBANLAR NE SÖYLERSE ONU DİN ZANNEDİP, YAŞAMAYA DEVAM EDİYORUZ. DİLERİM KUR’AN GERÇEKLERİNİN FARKINDA OLAN VE ALLAH IN RESULÜNÜN ÜMMİ OLUŞUNUN NEDENLERİNİ VE ALLAH IN NEDEN KİTAP EHLİNDEN DEĞİLDE, ÜMMİ BİR RESUL SEÇTİĞİ GERÇEKLERİNİN FARKINA VARAN VE ALLAH IN RESULÜNÜ ÖRNEK ALAN BİR TOPLUM OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  24. Bugünkü makalemin konusu, “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” sözü ile ne kast ediliyor olabilir, konusu üzerine olacak. Günümüzde bu cümleye şöyle bir anlam veriliyor ve karşı çıkılarak şöyle söyleniyor. “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAH IN DIR.” Gelelim Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözüne. Bildiğiniz gibi bu söz TBMM duvarında yazıyor. Peki, nasıl bir anlamı var da bu cümle, halkın seçtiği ve ülkeyi yönetenlerin bulunduğu bir mekân da yazıyor. Egemenlik kelimesi üzerinde önce duralım. Bu kelime egemen olma yani YETKİ SAHİBİ, HÂKİM OLMA, YÖNETME, anlamlarına geliyor. Cümlemizi hatırlayalım, egemenliğin yani BİZLERİ YÖNETECEKLERİ SEÇME HAKKININ VE ONLARA YÖNETME YETKİSİNİN VERİLMESİ, böylece hâkim olma gücünün, MİLLETİN ELİNDE OLDUĞUNU SÖYLÜYOR. Hatırlatmak isterim, bu cümlede geçen konu, anlatılmak istenen, toplumların yönetilmesi ile ilgilidir, yani toplumların kendilerini yönetecek liderleri seçmesi ile ilgilidir, dini bir konu ile hiçbir ilgisi yoktur. Konuyla ilgili Kur’an dan ayeti, hemen hatırlayalım. Bakın Allah iman edenlere nasıl bir uyarı yapıyor. Nisa 58: Şüphesiz ki Allah size, EMANETLERİ EHLİNE VERMENİZİ VE İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZ ZAMAN ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMRETMEKTEDİR. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz ki Allah duyandır, görendir. (Mehmet Okuyan meali) Demek ki Allah, bizleri yönetecek ve bizlere hükmedecek kişileri, ehil insanlardan seçmemizi istiyor ve bir başka ayetinde de, seçtiğimiz yöneticilerimize uymamızı emrediyor. Yani Kur’an demokrasiyi emrediyor. Babadan oğla geçen krallığı değil. Devleti yönetecekleri, bizler seçiyorsak ve bu Allah ın emri ise Meclisimizin duvarında, BİZLERE EGEMEN OLACAK YÖNETİCİLERİ, BİZLERİN SEÇMESİ İSTENİYORSA, DEMEK Kİ ASIL EGEMEN GÜCÜN MİLLETİN OLDUĞU ANLAŞILIYOR. BUNUNDA ALLAH IN EMRİ OLDUĞU AYETLE, ÇOK AÇIK SABİTTİR. TBMM MECLİSİNDE BU SÖZÜN YAZILI OLMASI, BİZLERİ YÖNETEN MİLLETVEKİLLERİNE, AÇIK BİR UYARIDIR, HATIRLATMADIR. Bu uyarı ile bizler milletvekillerine, unutmayın bizleri doğru yönetmez de, kendi çıkarlarınıza işler yapar, adaletsiz kanunlar çıkartırsanız, hükmetme yetkisini sizden alırız diyoruz. Nisa suresi 58. ayetin devamında, bizlerin seçtiği ve halkın hükmetme yetkisini verdiği kişilere, Allah ın uyarısı da çok önemli. Halktan hükmetme emanetini alanların, ADALETLE HÜKMETMESİNİ ÖZELLİKLE ALLAH EMREDİYOR. Çünkü Kur’an ın yani İslam ın özü adalettir. Allah bizlerin adaletli olmamızı emreder ve dinimizi yaşarken, bir başkasının asla müdahale etmesine izin vermez ve dinde zorlama yoktur diyerek, bizlerin Kur’an dan imtihan olduğumuz uyarısını yapar. YANİ İNANCIMIZI YAŞARKEN DEVLETİ YÖNETENLER, SEÇTİĞİMİZ VEKİLLER, BİZLERİ İNANCIMIZ ADINA ZORLAYAMAZ YA DA BİZLERE YÖN VEREMEZ. AMA KUR’AN IN, TOPLUMUN UYMASI GEREKEN GENEL KURALLARI KONUSUNDA KANUNLAR ÇIKARTIR, ÖNLEMLER ALIR VE TOPLUMUN ÖZGÜRCE İNANCINI YAŞAMASINA ORTAM HAZIRLAR. Ayetin son kısmında da, Allah ın biz kullarına bu konuda öğütler verdiğini bildiriyor. Peki, hangi konuda öğüt veriyor olabilir? SİZLERİ YÖNETECEK LİDERLERİNİZİ, ÖYLE İNSANLARDAN SEÇİN Kİ, EHİL İNSANLAR OLSUN VE SİZLERİ ADALETLE YÖNETSİN, SİZLERE ADALETLE HÜKMETSİN. Buradan da anlıyoruz ki, EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR sözünden kast edilen, bizleri yönetecek yöneticilerimizi seçme yetkisi gücü, biz halkındır. Egemen kelimesinin anlamı, BUYRUK SAHİBİ, HÜKÜMRAN ANLAMINDADIR. HATIRLATMAK İSTERİM VERDİKLERİ BUYRUK, EMİR VE HÜKÜMRANLIK DİNİ KONULARDA DEĞİL, GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE, TOPLUMUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMA, KARŞILAŞTIĞI SORUNLARI GİDERMEK ADINA ÇIKARDIĞI KANUNLARDIR. BU KANUNLARDA SABİT DEĞİLDİR, GÜNÜN ŞARTLARINA GÖRE, GEREKTİĞİNDE DEĞİŞEBİLİR. Seçtiğimiz yöneticiler, eğer görevlerini gereği gibi yapmayıp, adaletle hükmetmezse, belirli bir zaman için seçtiğimiz yöneticileri, hemen değiştirip ehil insanları seçeriz, çünkü egemenlik milletindir. BUDA EGEMENLİĞİN VERDİĞİ YETKİDİR, GÜÇTÜR. Allah Elçisini nasıl ikaz ediyor ve Maide suresi 42. ayetinde ne diyordu? “RESULÜM! EĞER HÜKÜM VERİRSEN, ARALARINDA ADALETLE HÜKÜM VER. “Çünkü Peygamberimiz Allah ın Resulü olduğu gibi, toplumun devlet başkanıydı ve günün koşullarına, ihtiyacına göre dini konuların dışında kanunlar çıkartıyordu, gerektiğinde değiştiriyordu. Gelelim diğer konuya. Önce bazı ayetleri hatırlatmak istiyorum. “HÜKÜM YALNIZ ALLAH’INDIR. O, YALNIZ VE YALNIZ KENDİSİNE KULLUK ETMENİZİ EMRETTİ.” (Yusuf 40) “HÜKÜM YALNIZ ALLAH’IN DIR. BEN YALNIZ O’NA DAYANDIM. TEVEKKÜL SAHİPLERİ DE ONA GÜVENİP DAYANSIN!” (Yusuf 67) “YARATMAK DA EMRETMEK DE YALNIZCA O’NA AİTTİR. YARATMAK DA EMRETMEK DE YALNIZCA O’NA AİTTİR.” (Araf 54) “AYRILIĞA DÜŞTÜĞÜNÜZ HERHANGİ BİR KONUDA HÜKÜM VERMEK ALLAH’A AİTTİR. İŞTE BU ALLAH, BENİM RABBİMDİR. O’NA DAYANDIM VE O’NA YÖNELDİM.” (Şura 10) “ONLARIN, O’NDAN BAŞKA HİÇBİR DOSTU DA YOKTUR. O, HÜKMÜNE HİÇBİR KİMSEYİ ORTAK ETMEZ.” (Kehf 26) Bakın bu ve benzeri onlarca ayetinde Allah, dini konularda hükmü yalnız ben veririm, yalnız ben hükmederim diyor. Yani bizlerin seçtiği ehil yöneticiler, lütfen dikkat EHİL diyorum, bizleri dinimiz ve imanımız adına yönlendirecek kanunlar çıkartamaz, Allah ın kanunlarına ters düşen hiçbir hükümde bulunamaz, KUR’AN IN EMRETTİĞİ, TOPLUMUN UYMASI GEREKEN KANUNLARI İLE YÖNETMESİ GEREKİR. Bizlerin seçtiği yöneticiler, Kur’an ın bahsetmediği, hüküm vermediği sınırlama getirmediği, hayatımızın diğer tüm konularında günün, çağın ve ilmin şartlarında kanunlar çıkartarak, toplumu adaletle huzurla yönetmekten sorumludur. ÇÜNKÜ BİR MÜSLÜMAN, KUR’AN IN KİŞİSEL BİREYSEL OLARAK SORUMLU TUTTUĞU KONULARINDAN, HÜKÜMLERİNDEN BİZZAT KENDİMİZ SORUMLUYUZ. İMTİHANIN DA GEREĞİ, BU DEĞİL Mİ ZATEN. TBMM inde yazan, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözünü de, bu düşünce ışığında anlamalıyız. Çünkü Allah kendi yöneticilerimizi seçme hakkını bizzat bizlere vermiş ve O yöneticileri Ehil insanlarda seçme uyarısını da yaparak, onların çıkardıkları kanunlara uymamızı emretmiştir. Burada bahsedilen egemenlik, bizleri yönetecekleri seçme egemenliğimizdir. GEREKTİĞİNDE YÖNETİCİLERİMİZDEN DE, BU YETKİYİ GERİ ALMA GÜCÜMÜZDÜR. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah ın dır sözü, ne yazık ki bazı gerçeklerin üstünü örtmeye çalışan ve toplumun aklını karıştırma çabasında olanların söylemleridir. ELBETTE DİN ADINA EGEMEN OLAN YANİ HÜKMEDEN, HÜKÜM KOYAN YALNIZ ALLAH TIR. ALLAH ELÇİSİNE BİLE, KENDİSİ DIŞINDA HÜKÜM KOYMA YETKİSİNİ VERMEMİŞ VE İNDİRDİĞİM KUR’AN İLE KULLARIMA HÜKMET EMRİNİ VERMİŞTİR. Lütfen Kur’an dan araştırınız, Allah dinde hüküm vermek yalnız Allah a aittir dediği halde, bunun tam tersini inancında yaşayarak, ne yani Peygamberimiz postacı mıydı söylemleri ile Allah ın Elçisini dinde hüküm ortağı yapmakla kalmayan, dinde sakın bölünmeyin diye uyaran Allah a inat, dinde bölünmekte zenginlik vardır diyerek mezhep imamlarının da, dinde hükümler vereceğine inanmakta bir sakınca görmemişlerdir. LÜTFEN BUNLARIN TUZAKLARINA DÜŞMEYELİM. Eğer bizlerin seçtiği yöneticiler, günümüzde inancımıza ters düşen hükümler çıkartıyor, ya da geçmişten gelen inancımıza uymayan yanlış kanunları değiştirmiyorlar sa, bu yöneticiler bizleri Allah ile aldatıyorlar, bizleri oyalıyorlar demektir. Allah bu yetkiyi bizlere verdiği halde, bizler hala Ehil olmayan kişileri yönetici seçiyorsak, bu yanlış davranıştan onlar kadar, bizlerde suçluyuz, sorumluyuz demektir. DİLERİM ALLAH IN UYARI VE İKAZLARINDAN HABERİ OLAN, ALLAH İLE ALDATILMAMIŞ, ALLAH IN HALİS KULLARINDAN OLURUZ. YÖNETİCİLERİMİZİ DE EHİL İNSANLARDAN SEÇERİZ. LÜTFEN UNUTMAYALIM, ALLAH BİZLERİ YÖNETECEK KİŞİLERİ SEÇME, YANİ EGEMENLİK HAKKINI BİZLERE VERMİŞTİR. BU HAKKIMIZI LÜTFEN, DOĞRU VE YERİNDE KULLANARAK, EHİL İNSANLARI YÖNETİCİ SEÇELİM. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  25. Allah Kuran da öyle bir toplumdan bahseder ki, bu toplum Allah ın emirlerine karşı geldiği için,Allah bu toplumu şiddetle cezalandırdığı, hatta diğer kavimlere, toplumlara helal olan şeyleri, bu topluma haram kıldığından bahseder Kuran da. Sanırım bu toplumun kimler olduğunu hemen anladınız. İşte bizler, Allah ın Kuran da özel olarak birçok örnek verdiği bu toplumu, kendi geçmişlerindeki izlerinden, yaptıklarından çok iyi tanımalıyız, araştırmalıyız ki, atalarının izlediği yanlış yolundan, günümüzde gidip gitmediklerini anlayabilelim. Bugün dünyanın başına açıkça bela olan Yahudileri, çok iyi tanımalıyız. Geçmişte Allah ın hışmına uğramış bir nesil, eğer aynı yol ve yöntemi bugünde kullanıyorsa, aynı yanlıştan kurtulamamışlar demektir. Bugün sizlere Yahudilerin, aynı kutsal kitap gibi gördükleri, geçmiş tarihlerini anlatan ve bu günde yaşamlarına geçirip örnek alan, atalarının yaptıkları yöntemi hala benimsediklerini, 12 kutsal saydıkları tarihi kitaptan birisi olan ESTER başlıklı bölümünden alıntılar yaparak, zihniyetlerini daha iyi anlamanıza yardımcı olmak istiyorum. ŞUNU HATIRLATMAK İSTERİM, HER YAHUDİ ELBETTE AYNI DEĞİLDİR, AMA GENEL ÇOĞUNLUĞUNUN, ATALARININ İZİNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM. Geçen gün Yahudilerin yaptıkları anlaşılan bir filimde, ESTER konusunu işleyen KADERİN ÇAĞRISI ismiyle, bir özel kanalda yayınlanan filmi seyrettim. Film Yahudilerin Ester konusunu sinsice işledikleri, kendilerini masum gösterip, Yahudilere karşı tavır alan, sanki Kralın yanında yalnız bir yöneticinin marifeti gibi gösterilip, güzel bir sonla bitiriliyor film. Fakat kendilerinin kutsal saydıkları 12 kutsal kitaptan olan ESTER bölümünde yazılan, Esterin kraliçe olup, Krala istediğini yaptırmaya başladıktan sonra olanlar, Yahudilere düşman olan topluma karşı yaptıkları soy kırım, filimde hiç işlenmemiş ve tek kelime dahi bahsedilmiyor. İşte sizlere, cesaret edip filimde tek kelime dahi bahsedemedikleri, Esterin kraliçe olduktan sonraki Yahudilerin, kendilerine karşı olan toplumlara, yöneticilere davranış ve hareketlerinden, kendi inandıkları, kutsal saydıkları kitaplardan alıntılar yaparak, anlatmak istiyorum. Toplumların arasında asi, itaatsiz, kanunlara uymayan davranışlarından dolayı cezalar verilmekten kurtulan Yahudiler, kendilerine ceza vermek ve ülkelerinde isyanı önlemek isteyen yöneticilere ve birlikte yaşadıkları toplumlara neler yaptığını, kendi kitaplarından aldığım alıntıdan ibretle lütfen okuyunuz. Makalem uzun olabilir, lütfen sabırla okuyunuz. Önce ESTER bölümden sizlere bir özet yapmak istiyorum ki, konu daha iyi anlaşılsın. Ester bir Yahudi kraliçedir. Kraliçe olmadan önce, Kralın yanındaki yöneticiler, Yahudilerin yaşadıkları ülkenin kanunlarına isyan etmeleri, baş kaldırmaları, birlikte yaşadıkları toplumlarla geçimsiz oluşları, söz dinlememeleri ve diğer toplumlarla yaşadıkları sorunlar neticesinde, kralı Yahudiler aleyhine yönlendirip, cezalandırılmaları yönünde ikna ediyorlar. Kralda bunun uygulanması, yani Yahudilerin cezalandırılmasını emrediyor. Fakat Ester, Yahudi yöneticiler tarafından özellikle planlar yapılarak krala yaklaştırılıp, onu baştan çıkarıp, kendi güzelliği ve cazibesini kullanıp, onunla evlenerek kraliçe olması sağlanıyor. YAHUDİ TOPLUMUNU KURTARABİLMEK ADINA, PLANLAR YAPILIYOR. Ester Kralı kendisine o kadar bağlıyor ki, o ne isterse vereceğini söylüyor. Tabi Ester, halkının affedilmesini istiyor. Bundan sonra, Yahudiler aleyhine esen rüzgar birden değişiyor, tersine esmeye başlıyor. Yahudilerin Ester örneğindeki taktiklerini, yaşadıkları bütün ülkelerde her zaman kullanmışlardır. Diğer inançta olan, siyasette önemli kişilerle kızlarını evlendirmişlerdir. Günümüzde dahi hükümetlere, yönetimlere sızarak, tüm Dünyanın yönetim kadrolarının içlerine girip, kendi inanç ve düşüncelerini kendi menfaatleri yönünde, nasıl gerçekleştirmeye çalıştıklarına, güzel bir örnektir. Bakın Esterin Kralı kendi etkisine aldıktan sonra, düşmanlarına nasıl davrandıklarını ibretle okuyunuz. Acaba toplumu kendilerine bağlamaya, onları ikna edip onlarla birlikte dostça, kardeşçe yaşamanın yollarını mı aramışlar, yoksa.? Evet, yoksa nın cevabını, aşağıda kendi inandıkları değerlerde göreceksiniz. Bu inancında, nesiller boyu devam etmesi gerektiğini, nasıl kendi nesillerine öneriyorlar ibretle okuyalım ki, bizlere de aynı fitneyi yapamasınlar. ESTER 9: Kral Artakserksesin tüm illerindeki kentlerde Yahudiler bir araya geldiler. Onlara zarar vermeyi tasarlayanlara bir darbe indirmek istiyorlardı. Hiç kimse onlara karşı koymadı, çünkü çeşitli uluslar şimdi Yahudilerden korkuyordu. İl yöneticileri, prensler, valiler ve kralın memurları, hepsi de Mordekaydan ürktükleri için Yahudileri destekliyordu. Böylece Yahudiler tüm düşmanlarını kılıçtan geçirdi, bunun sonucunda ülkede kan döküldü, yıkım oldu. Yahudiler düşmanlara karşı başarılı oldular. YALNIZ SUS KALESİNDE YAHUDİLER, BEŞ YÜZ KİŞİ ÖLDÜRDÜ. O da Kraliçe ESTERe şöyle dedi: Sus Kalesinde Yahudiler beş yüz kişiyi ve Hamanın on oğlunu öldürdü. Krallığın öbür illerinde kim bilir neler yaptılar? İstediğini bildir, sana vereyim. Dileğini söyle, bildirdiğin an senin olsun. ESTER şu yanıtı verdi: Eğer kral isterse, Sustaki Yahudiler kralın bugünkü bildirisini yarın da uygulasın. HAMANIN ON OĞLUNA GELİNCE, ONLARIN VÜCUDU DARAĞACINA ASILSIN. Ardından kral bütün bunların yerine getirilmesini buyurdu. Susun bildirisi yayınlandı ve Hamanın on oğlu asıldı. Böylece Sustaki Yahudiler Adar ayının on dördüncü günü yeniden toplandılar ve KENTTE ÜÇ YÜZ ERKEK ÖLDÜRDÜLER. Ama kenti yağma etmediler. Kralın illerinde yaşayan öbür Yahudiler hayatlarını korumak ve düşmanlarından kurtulmak için toplandılar. DÜŞMANLARINDAN YETMİŞ BEŞ BİN KİŞİYİ KILIÇTAN GEÇİRDİLER. Ama çevreyi yağma etmediler. Bütün bu olaylar Adar ayının on üçüncü günü oluştu. On dördüncü günü dinlendiler, şölenler verip sevindiler, YAHUDİLER HER YIL, BUYRULAN BİÇİMDE VE TARİHTE, BU İKİ GÜNÜ KESİNLİKLE KUTLAMAYA ANT İÇTİLER. KENDİ SOYLARINDAN OLANLARIN VE ONLARA KATILANLARIN DA AYNI ŞEKİLDE DAVRANMALARINI SALIK VERDİLER. BÖYLECE HER KENTTE, HER AİLEDE BİR KUŞAKTAN ÖBÜR KUŞAĞA ANIMSANAN VE KUTLANAN BU PURİM GÜNLERİ ASLA KALDIRILMAYACAK VE BU GÜNLERİN ANISI SOYLARIN DA ASLA YOK OLMAYACAKTIR. Purim olayları bugün İran diye adlandırılan topraklarda yaşanmış olup, bu devrin kalıntıları da bu ülkede olduğu söylenmektedir. Bugün bu büyük olay, çoğumuz tarafından bilinmemekte, hiçbir tarihçi bu olaylardan özellikle bahsetmeyerek, ASLINDA YAHUDİLERİN NE DERECE SOY KIRIMCI BİR NESİL, IRK OLDUĞU SAKLANMAKTADIR. Yukarıdaki bilgileri okudunuz, bu bilgiler kendi kutsal saydıkları kitaplarından, bire bir alıntıdır. İşte Yahudilerin düşmanlarına yaptıkları. HATIRLATMAK İSTERİM, KILIÇTAN GEÇİRİLEN TOPLUMLAR, ONLARA SAVAŞ AÇMAMIŞTI AMA ONLARIN YAPTIĞI YANLIŞLARDAN DOLAYI, ONLARA DÜŞMAN TOPLUMLARDI. ONLAR SAVAŞ AÇMADIKLARI HALDE, GÜCÜ ELLERİNE GEÇİRDİKLERİ İÇİN, ONLARI YOK ETMEK ADINA, ELLERİNDEN GELENİ YAPTILAR. Düşmanlarını siyasi olarak yenmeleri onlara yetmedi, yok etmek için ne gerekiyorsa yaptılar. Hatta düşmanlıklarını ortadan kaldırıp, tersine çevirmeleri de onların kinlerini, nefretlerini yatıştırmadı. Ester yoluyla gücü elde eden Yahudilerin kitaplarında, dikkat çekici bakın şu sözler yazıyordu hatırlayalım. HİÇ KİMSE ONLARA KARŞI KOYMADI, ÇÜNKÜ ÇEŞİTLİ ULUSLAR ŞİMDİ YAHUDİLERDEN KORKUYORDU Hâlbuki peygamberimiz, kendisine saldırmayan hiç kimseye savaş açmamıştı. Hatta daha önce düşman oldukları açıkça belli olduğu halde, onları kazanmak için çaba göstermiştir. Çünkü sana düşman olana, sen dost elini uzatacaksın ki, onlara doğruları anlatıp, dostluklarını kazanasın. İşte aramızda ki inanç farkımız. Bakın onlardan korkar hale gelenlere bile, onlar neler yapmış özetleyelim. (Böylece Yahudiler tüm düşmanlarını kılıçtan geçirdi, bunun sonucunda ülkede kan döküldü, yıkım oldu.) (Yalnız Sus Kalesinde Yahudiler beş yüz kişi öldürdü.) (Krallığın öbür illerinde kim bilir neler yaptılar?) ( VE KENTTE ÜÇ YÜZ ERKEK ÖLDÜRDÜLER.) (Kralın illerinde yaşayan öbür Yahudiler hayatlarını korumak ve düşmanlarından kurtulmak için toplandılar. Düşmanlarından yetmiş beş bin kişiyi kılıçtan geçirdiler.) Yukarıdaki katliamlara uğrayanlar, karşılık verecek güçleri olmayan, daha önce birlikte yaşadıkları toplumlar, halk olduğunu unutmayalım. Öldürülenlerin sayısını iyi analiz etmeliyiz. Çünkü o devirde nüfus çok kalabalık olmadığı halde, öldürdükleri rakamlar ürkütücüdür. Fakat Yahudi düşmanları bunlar. İşte Yahudi zihniyeti. Ya sonradan bizlere düşmanlık yapmaya kalkarlarsa? İşte sırf bu düşünceden kurtulmak için, düşmanlarının soylarını kurutmak adına, nasıl bir katliam, soy kırım yapıyorlar, İNSANLARA KORKU SALARAK, ERKEKLERİ ÖZELLİKLE ÖLDÜRÜYORLAR. Hiç düşünmeden yok etmenin, kılıçtan geçirmenin, kendilerinin hakkı bir davranış olarak görebilmek, aklın ötesinde şeytanın bile yapabileceği bir davranış olmasa gerek. Kendisini sevdiremeyen, değişik toplumlarla uyumsuz bir millet, işte karşısındaki toplumdan ancak böyle pervasızca intikam alır, nefret eder. Birde onlara Osmanlının nasıl kucak açtığını düşünün. İşte millet olarak aramızdaki fark, şükürler olsun. BU APAÇIK SOYKIRIMDIR. AMA KENDİLERİ SOYKIRIM YAPTIĞINDA SOYKIRIMDAN SÖZ ETMEYENLER, KENDİLERİNE YAPILDIĞINDA TAKINDIKLARI TAVIR DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. ELBETTE ONLARA YAPILANLARI KINIYORUZ. YA ONLARIN GEÇMİŞ YÜZYILLARDA, TOPLUMLARA YAPTIĞI VE KENDİ KUTSAL KİTAPLARINDA HALA YAZAN TOPLUMLARA, REVA GÖRDÜKLERİ SOY KIRIMLARI KİMLER KINAYACAK? Yahudiler Dünya halklarının geçmişte atalarının yaptıkları duyulmaması için, ellerinden geleni yapıyorlar ve duyulmasın diye önlemler alıyorlar. Gerçi bunu da başarıyorlar. Bu olayı hangimiz daha önce duymuştuk, bir düşünün isterseniz. Lütfen bu yazıyı bu bilgiyi dostlarımızla paylaşalım ki, karşımızdaki soykırımcı bir nesil, çok daha iyi anlaşılsın. Çok ilginçtir ki yaptıkları bu soy kırımların asla unutulmaması için, bu olayın kuşaktan kuşağa aktarılması isteğidir. Bakın soylarının devamının da, nasıl aynı şekilde davranmasını istiyor. KENDİ SOYLARINDAN OLANLARIN VE ONLARA KATILANLARIN DA AYNI ŞEKİLDE DAVRANMALARINI SALIK VERDİLER. Yahudiler atalarının yaptığı zalimliği, soyların da taptaze yaşatmak isteyen bir ırk, nasıl olur da insancıl ve karşısındaki topluma Allah ın yarattığı bir kul olarak değer verir, hiç düşündünüz mü? GÜNÜMÜZDE FİLİSTİNLİLERE YAPTIKLARI ZULÜM VE SOY KIRIM, BUNLARIN ATALARINDAN KENDİLERİNE KALMIŞ BİR MİRASTIR. ONUDA DEVAM ETTİRİYORLAR. Yine aynı kitabın 10. bölümünde bakın Yahudiler kendi ırklarını nasıl görüyorlar. Böyle bir ırk, böyle bir nesil hayalinizde canlandırabiliyor musunuz? Lütfen aşağıdaki sözleri, zihniyeti bir an karşınızda canlandırın, hayal edin. Daha sonrada bu Dünya nasıl bir tehlike ile karşı karşıya, onları da düşünün? Bir gün DÜNYA ÜLKELERİ, Yahudi zihniyetinin ne olduğunu, kendilerine de zarar vermeye başladığında farkına varacaklardır, tabi iş işten geçmediyse. ESTER 10: Uluslar, Yahudi adını ortadan silmek için birleşenlerdi. TEK ULUS, BENİMKİDİR, İSRAİLDİR. Tanrıya yakardılar ve kurtuldular. EVET, RAB ULUSUNU KURTARDI, Rab bizi tüm bu kötülüklerden kurtardı. Tanrı uluslar arasında asla görülmeyen belirtiler ve doğaüstü olaylar oluşturdu. O, iki yazgı saptadı, BİRİ KENDİ ULUSU İÇİNDİ, ÖTEKİ DE TÜM ÖBÜR ULUSLARI İLGİLENDİRİYORDU. Bu iki yazgı Tanrının tüm uluslarla ilgili olarak saptadığı saatte, zamanda ve günde ortaya çıktı. BÖYLECE TANRI ULUSUNU ANIMSADI VE MİRASINI KORUDU. Yahudiler tüm insanlığı ikiye ayırıyor ve bakın ne diyorlar? SİYONİST DÜŞÜNCEYİ GÖRÜYOR MUSUNUZ? "Uluslar, Yahudi adını ortadan silmek için birleşenlerdi. TEK ULUS, BENİMKİDİR, İSRAİLDİR." Ne kadar korkunç bir düşünce ve inanç değil mi? Tek gerçek ulus, Allah ın sevdiği ulus, kendi ulusları olduğunu söylüyorlar ve karşısındaki uluslar içinde kendilerine düşman olan, daha açıkçası kendisinden olmayan uluslar olarak ayırıyor. Allah ın Tek ulusunun İsrail olduğunu söyleyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu bencil düşünce Dünya toplumlarına neler yapar, Rabbim bunların şerrinden ülkemizi ve Dünya uluslarını korusun ve gerçekleri görmemizi sağlasın. Şu sözleri söyleyen ve tüm insanlığı biz ve diğerleri diye ayıran bir inancın, nasıl bir inanç olduğunu, şeytanın bile bu sözleri söylemeye korkacağını düşünmüyor musunuz? Tekrar hatırlayalım. 7- O, İKİ YAZGI SAPTADI, BİRİ KENDİ ULUSU İÇİNDİ, ÖTEKİ DE TÜM ÖBÜR ULUSLARI İLGİLENDİRİYORDU. Allah ın ulusu olarak, yalnız Yahudiler kendilerini görüp, şu sözlere inanıyorlarsa, bu toplumdan ne beklersiniz siz. BÖYLECE TANRI ULUSUNU ANIMSADI VE MİRASINI KORUDU. Yani Tanrı kendi ulusu olarak Yahudileri hatırladı ve onları korudu. Acaba diğerleri kimin ulusu ve kulları? İşte Siyonist Yahudi zihniyeti. BEN ALLAH IN ULUSUYUM, SİZLERDE BİZLERİN EMRİNDE EMİR KULLARISINIZ DÜŞÜNCESİYLE, KARŞISINDAKİ İNSANA BAKANLARDAN, NE İNSAF BEKLENİR NEDE ADALET. BİR GÜN TÜM DÜNYA, BUNUN FARKINA VARACAKTIR. İNŞALLAH İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLMAZ. Yüzlerce yıl öncesinden günümüze kadar, tüm Dünyanın içine sızmış, hatta karşı dinlerin içine girip, onlara kendi inançlarını benimsetmiş bir ırk, bir nesil ile bugün karşı karşıyayız. Ama bunların maskeleri Allah ın izniyle düşüyor artık. Bizlere düşen hep birlikte bu gerçeklerin farkına varıp, dinimize soktukları hurafelerden temizlenip, Allah ın saf, katıksız, arı, duru halis dinine, kitabına sarılıp gerçek İslam ı yaşamak olmalıdır. BU TOPLUMUN BU İNANÇLARIYLA, FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE YAPTIĞI ZULÜM VE SOY KIRIMI KINIYORUM. Dilerim bir gün dünya halkları, Yahudilerin bu sinsi planlarının farkına varır ve dünyayı, birbirine düşman eden, savaşları körükleyerek kendilerine güç sağlayan, kendisinden olmayan tüm toplumlara karşı gizli savaş içinde olan, bu zihniyetin farkına varır. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.