Zıplanacak içerik

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. tülvent şurada yorum gönderdi Radya'nın galeri fotoğrafı içinde Üye Fotoğraf Galerileri
  2. tülvent şurada yorum gönderdi Radya'nın galeri fotoğrafı içinde Üye Fotoğraf Galerileri
  3. ''........ Küçük eşyalarla dolu bir odada, yağmur sularının aktığı, geçitlerle,merdivenlerle inilen eski, parketaşlı sokaklarda, bir bahçede, ağaçların arasına gizlenmiş sessiz yazevinde pek çok fotoğrafta şarkıda, dokunduğu sayısız ayrıntıda,onla yaşanmış günlerin gömleklerinde, kazaklarında, belirgin nesneleri olan ya da hiçbirşeysiz anılarda, düşlerde hep o vsar. artık kaçmıyorum, onlarla yaşıyorum ben de. bu da benim gerçekle yüzleşme tarzım. Sen olsaydın yapmazdın, biliyorum, ama herkes senin gibi sahici olan, yaşamını küçük mutluluklarla dolduracak, ölümün görüntülerinden kendini uzaklaştıracak, sonradan yürekte yerleşip kalan o saplanmaları duymayacağı bir yaşamı önceden kurgulayamıyor. belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın.... '' "......... Tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibi saklıyorum onu. bir düşte elimden tutuyor, ama çok çok uzakta, göremiyorum bile... nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşırıyorum...'' ''......... Gitgide uzaklaşırım sanmıştım, gitgide yakınlaşıyorum. ne zamandır görmediğim halde her geçen gün, söylediklerini, bakışlarını, ellerini yeniden hatırlıyorum. her keresinde parçaları dağıtıp yeniden başlıyorum, boşlukları doldurduğumda yine aynı resim çıkıyor... '' '' .... Kentin görünümleri, bilinçsizce, sürüklenir gibi gittiğim bütün tanıdık yerler, kaçmaya, unutmaya çalıştığım görüntüleri çağrıştırıyor: küçük eşyalarla dolu bir odada, yağmur sularının aktığı, geçitlerle merdivenlerle inilen eski, parketaşı sokaklarda, bir bahçede, ağaçların arasına gizlenmiş eski yaz evinde, pek çok fotoğrafta, şarkıda, dokunduğu sayısız ayrıntıda, onla yaşanmış günlerin gömleklerinde, kazaklarında belirgin nesneleri olan ya da hiçbir şeysiz anılarda, düşlerde hep o var. artık kaçmıyorum, onlarla yaşıyorum ben de. bu da benim gerçeklerle yüzleşme tarzım.... '' '' .... Belki bir gün, suskunlukların, tutsak edilmiş düşlerin kişiyi nasıl böyle dönülmez sınırlara sürüklediğini anlarsın.... '' '' .... Çok uykusu gelip de uyuyamayan insanlar gibi, bilincin an an solmasını, sislenmesini izliyorum bu hoşuma gidiyor, seslerin arasında sonuna dek gidilemeyen, o tuhaf görüntülerin, seslerin arasında hep birşeyleri yakalıyorum da sanki, kayıp gidiyor avucumdan, geceler de böyle geçiyor merak ediyorsan.... '' '' .... Çok fazla acıyı, çok fazla mutluluğu, çok fazla korkuyu, çok fazla yalnızlığı, çok fazla sevgiyi anlatamadığımı biliyorum. tenimde, tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibi saklıyorum onu, bir düşte elimden tutuyor ama çok uzakta, göremiyorum bile, nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşıyorum...." Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum - K. Başar
  4. "..... Olsa olsa en sıkıcısı gülün hayatıdır. Öyle dur, sessiz ve dik, bir klişe olarak elden ele azal, hiç istifii bozmadan ifade et, durmadan poz vererek ifade et. Hiç konuşmadan, hiç konuşmadığı için aşık olunan kadınlar gibi yalan. Cümlesi bittiğinde unutulan zavallı bir aktristtir gül, kısa gösterisi bittiğinde sahneden apar topar çıkıveren. Ölüsü bir hatıra olarak lüzumundan fazla saklanan ekseriyetle.... " '' Düşen yapraklar acıtsa da ağacın canını, onlar yerlerine yapışmaz ki! Yaralar alınmamış gibi yapılmaz ki!... " " ..... Hep sıkıldım sevelim-sevilelim teranesinden. Sanki o kadar kolaymış gibi, o kadar pürüzsüz, o kadar şipşak oluveren bir şeymiş gibi sevmek.... Öyle değil işte! Birini içine almak, ona orada yer açmak, gövdeyi, hayatı düpedüz yeniden düzenleyen, kesip biçen bir şey... Hadi bunu becerdin diyelim. Ya o gidince? Onun için onca zahmetle açtığın yerdeki boşluğa kim ne yapacak? Sevelim-sevilelim deyiverenler sanki bunları yaşamayan kişiler gibi... " " Biriktirdiklerini sürüklerken insan hareket edemeyecek kadar ağırlaşıyor " Ece Temelkuran - İçeriden Kıyıdan Konuşmalar
  5. tülvent şurada yorum gönderdi GeceKuşu'nın blog başlığı içinde GeceKuşu
    Düşünce tembeli olanlar için kolay oluyor elbette başkalarının doğru ya da yanlış düşünceleriyle yaşamak! Bu güzel paylaşım için...
  6. Ah, O Eski Bayramlar '' Ah, nerde o eski bayramlar... '' diye başlayan bir yazı yazabilecek yaşa gelmeyi epey bekledim. Sanıyorum artık vaktidir. Yaşım müsait. Dedemlerden "rahmetli" diye söz ediyorum nicedir, anneannem "Allahım elden ayaktan düşürmeden al yanına" duasında... Her bayramı bir arada "bayram gibi" kutlayan o koca aile, telefonda bayramlaşıyor kaç zamandır... "Modernleştikçe" uzaklaştık çokları gibi biz de... Tek sobanın etrafına kümelenip sohbet etmeler bitti. Kaloriferle ısı odalara yayılınca, sohbetlerin keyfi de dağılıp gitti. Yer sofrasından masaya terfi edilince tadı kaçtı yemeklerin... Telefonda "görüş"ür olduk, "görüş" mesafesinin dışından... Eski bayramlar, "tatil" oldu. * Herkesin bayram imgeleri vardır. Benimki taş zeminde sabun kokusudur uyanınca burnuma çalan... Bir de coşkulu fasıl sesi, kallavi ahşap radyodan yayılan... Sabah namazıdır, babamın dizi dibinde, dizimde ağrılarla "kılar gibi yaptığım..." Bayram harçlığıdır, annemin elinden kaptığım... Kapıda ramazan davulcusudur; bakkalda Arap kızı sakızı, sokakta lak­lak ve çatapat... Bilyede " müselles ", " lik "te tumba... Tozlu tarlada tek kale maçtır, " Oğlum daha yeni almadık mı papuçlarını! " nakaratı eşliğinde oynanan... Badem şekeridir bayram; kolalı beyaz mendil ve yandan ayrılmış saçta bir avuç kolonya kokusu... Büyük Sinema'da " Taşa Saplanan Kılıç " tır, bir türlü çıkarılamayan... ya da televizyonda. " Bizim Sokak " ın siyah-beyaz dedesi, oyuncak yapan... Kevser anneannemin bahçesinde silkelenen duttur, Ülkü'yle büyüğünü kapmak için didiştiğim... Abduş dayımla uçurtma uçurmaktır, Mustafa dayımdan para aşırmak... Gülsüm teyzemle eğlenip, Perihan teyzemle dertleşmektir. Öğleyin önce un serpilip yoğrulan, sonra oklavayla açılan hamurun, tencere kapağı marifetiyle yarım aydan çiğ böreklere dönüşmesini merakla izlemek ve içine gizlice konan bakır 5 kuruşa ulaşma umuduyla özenle çiğnemektir. Rahmetli Nuri dedemin kucağında " Mebus olursun inşallah" duasıdır, mebusun ne olduğunu bilmeden dinlediğim... Taşlık sofada yer minderidir, ipten salıncakla inatçı bir sinek vızıltısı eşliğinde deliksiz öğle uykusu... Sonra baba tarafında, Adil Bey'le Saniye Hanım'ın evinde, " ikinci devre..." Bu kez halaların, amcaların kucağında bayram keyfi... Handan haladan şiirler, Sevim haladan ninniler, Fethiye haladan türküler... Kamil amcadan, Aydın amcadan hediyeler... Melih' le, Ateş' le, Atilla'yla, Necati Cumalı’nın deyişiyle " pembe yüzlü çocuklar " dık bayramlarda, " öyle pembe ki burun delikleri yavru tavşanlar gibi..." * Bu sabah, o eski bayramların kokusu geliyor burnuma, tütüyor burnumda... Yaşlanıyorum galiba... O bakırdan 5 kuruşun, peşinde değilim... Mendiller kolalanmasa da olur, saçlar kolonyalanmasa da... Lakin sevgiler ertelenirse olmaz... Sevmenin değer vermek, kıymet bilmek, hatır sormak, yardıma koşmak, kapı çalmak, dua almak olduğunu anladım. En çok ondan özlüyorum geniş aile sofralarını... Ölen eski bayramlar değil aslında; eski duyarlılıklar... Onları yaşatabilsek, bayramlar da yaşar. Bu sabah, elinden tutup oğlumu, yukarıdaki listedeki herkesi gezdirmek istiyorum. Bir kısmı için çok geç kaldım. Geç kalmadıklarımla bari doyasıya bayramlaşayım. Siz de öyle yapın: sevdayı, vefayı başka bayrama ertelemeyin. C. Dündar
  7. tülvent şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
  8. Kadın çıkar başka kadının rahminden.; hayata ilk çığlığını atar; sessizliği işitir.. babasının gözlerindeki hayal kırıklığı; ilk yaşadığı şaşkınlık olur. ’sessizlik oldu mu kız doğarmış’ sözünü öğrenir. susar! kadın çocuk olur; gülmesi, oynaması, daldan dala koşması hor görülür; engellenir.. ’kız kısmı ağır başlı olmalı’ sözünü öğrenir. susar! kadın okula gider; okuma yazma öğreneceği kadar, kadın olmasına yetecek kadar. nedenini anlayamaz; ’okuyup da ne olacaksın, okumuş ev kadını mı ?’sözünü öğrenir. susar! kadın ergen olur; ayıplanır, saklanır. kadınlığın saklanması gerektiğini öğrenir. susar! kadın genç olur; gezmesi, tozması, konuşulur. laf gelmesin diye, camdan dışarı bakmaz. ’kötü kadın’ ne demekmiş öğrenir. susar! kadın evlenecek yaşa gelir; eş seçmez; seçilir. kız kısmını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya sözünü’ öğrenir. susar! kadın evlenir, eş olmaz ’karı’ olur. evde hizmetçi, mutfakta ahçı, kocasının yanında cilveli olur. ’yuvayı dişi kuş yapar’ sözünü öğrenir. susar! kadın aşağılanır, sözü dinlenmez, dayak yer; ‘kocanın vurduğu yerde, gül biter’ sözünü öğrenir susar! kadın anne olur, ’koca’nın çocuğunun annesi olur. erkek doğurmadan da ne kadınlığını, ne anneliğini ispatlar. erkek doğurur, ilk kez alkışlanır ki; yine de koca övülür. ’erkek adamın erkek çocuğu olur’sözünü öğrenir; susar! kadın yaşlanır ’ana’ olur; saygıyı o yaşında görür. konuşmak ister; vakit geç’tir. göçer gider. velhasıl; kadın doğar, büyür, yaşar, ölür, ve susar. çoğu kez susuyoruz sade ve sadece. C. Süreya
  9. RUHUMA İYİ GELDİLER
  10. Amerikalı bir klinik psikolog "Gününüze sevinç katmanın elli yolu" diye bir şeyler karalamış. Çok seviliyor böyle şeyler modern dünyada. On adım, yirmi basamak, elli yol... C. Rubinstein adlı psikolog da hemen hepsi "dışarı çık, beş dakika yürü, renkli giysiler dene, güneşin batışını seyret, tv'yi kapat ve yirmi dakika sessizlik içinde otur" türünden acıklı düzeyde naylon tavsiyelerde bulunmuş. Hepsi ya bir nesneyi ya da zamanı tüketmeye dayanıyor. Oysa içinde "sevme" olmayan gerçek bir "sevinme" hali yok! Esas yolu seçmeyeceksen, elli değil, yüz başka yolu denesen ne olur! Bir yere varamazsın! Onlar "kendini eğlendirmek"tir, sevinç başka!
  11. '' Aşk; Ruhumuzun gizli bahçesi, kaçıp saklanığımız durup soluklandığımız kimi zaman nefessiz kaldığımız gizli bahçe... Orada sade seven ve sevilen yaşar, hıçkırıklarla kahkahalar dans eder. Güpegündüz düşler yaşarız, zifiri karanlıklar güneşe dönüşür aşk olunca, aşık olunca... Şarkılar yükselir içinizden, bazen acılı bir melodiyle bir sokak ortasında kalakalırsınız, ağlamak utanılası değildir, saklamazsınız, durup müziğe karışır ağlarsınız, yanınızdan geçip gider görüntüler, sade onun gözleri ve gözyaşı görünür olur. Yanınınızdaysa sevgili, müziklerin neşelisi takılır, sarar her tarafınızı keyif, mutlulukla gözlerinin içine bakar tekrar tekrar fısıldarsınız sevdiğinizi, o varsa her müzik neşedir. Aşk olmasaydı hangi müzik içinizi kanatırdı, dans ettirirdi... Aşk olmasaydı şiirler okuyabilir miydiniz puslu havalarda sevgiliye sarılarak... Aşk herkese yakışır; yüreğimizi aşka açtığımız, inandığımız sürece...'' Aşk Bize Yakıştı - Mehmet Coşkundeniz * '' ... Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını... Daireyi tamamla. gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temzile, tozdan kurtul! Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol!... '' '' Eğer bir hikayeyi anlatıyorsan o zaman ondan kurtulamamışsın demektir... '' Paulo Coelho - Zahir * '' Sevdiğin birinden ayrılınca '' zamanla acın geçer '' derler ya, o YALAN! Bazen geçmiyor, bir gram bile azalmıyor, ilk gününde nasılsa öyle kalıyor. Kocaman bir delik kalbinin orta yerinde duruyor, sen onunla yaşayıp gidiyorsun.'' Hande Altaylı - Maraz * " Evet, Dorian, her zaman seveceksin beni. Çünkü ben senin işlemeyi göze alamadığın tüm günahları simgeliyorum." The Picture Of Dorian Gray - Oscar Wilde
  12. BİR KADIN GİTTİĞİNDE Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde ‘yetim-öksüz’ kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler.. . Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker ’sarıkız’. O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. Bir kadın gittiğinde… Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. . Bir anne gider… Bir dost… Bir arkadaş… Bir sevgili… Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde. Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır. Kapı eşiğindeki ‘Dikkat et…’ duyulmaz, annesi gitmiştir ‘geç kalma’nın. Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok ‘yetim’ bırakmıştır arkasında. Bekir COŞKUN
  13. '' Bazı şeyler çabuk biter... Sigara çabuk biter. Çay... Alarm kurulmuşsa uyku... Bitmesin isteniyorsa, yol... Yarısında yakalamışsanız çok sevdiğiniz o şarkı çabuk biter. Sarılmış izliyorsanız bir film, Hızlı yaşarsanız bir ömür, Çok severseniz aşk! Çabuk biter. ''
  14. Türkiye İzmir Olduğunda... Mağazalarını, işyerlerini, ocaktaki tencerelerini bırakıp sadece yüreklerini alarak koştular, çocuklarını terör canavarının elinden almaya... Köşelerde gönüllü yol göstericiler belirdi... Düşenleri koşanlar tutup kaldırdılar... Taksiler, otobüsler, dolmuşlar güzergâh değiştirip yardıma koşanları ücretsiz taşıdılar hastanelere... Elindeki pazar poşetini durağa bırakıp koştu... Yardıma... Poşet durağa emanet... Hem koştu hem yapanlara lanet okudu... Birkaç kez tökezledi... Düştü kalktı... Gösterdi; dizi kanamış... İnsanlara çarptı... Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar yuvarlandı... Yaşaması için dua etti... * Kimin?.. Onu bilmiyor... Tanımıyor... Yüzünü görmüş değil... Adı ne? Boyu, posu?.. Belli değil... Yaşaması için dua ettiği, uğruna ağladığı ve ona doğru koştuğu insan nasıl bir şey?.. Hiçbir fikri yok... * Bildiği tek şey bir küçük cümle: “Askere saldırı, kan aranıyor...” * O gün binlerce İzmirli böyle koştu... Bir anda tek parça oldu şehir... Mağazalarını, işyerlerini, ocaktaki tencerelerini bırakıp sadece yüreklerini alarak koştular, çocuklarını terör canavarının elinden almaya... Köşelerde gönüllü yol göstericiler belirdi... Düşenleri koşanlar tutup kaldırdılar... Taksiler, otobüsler, dolmuşlar güzergâh değiştirip yardıma koşanları ücretsiz taşıdılar hastanelere... Sevgilerini sedyelerin başucuna bırakıp döndüler, öfkelerini meydanda haykırmaya... * Merak ettim sordum: “Durakta kalan pazar poşeti?..” “Dönüp aldım” dedi... (Başka şehir olsa, amcanı bıraksan bulamazsın.) * Türkiye’nin içine düştüğü ve debelenip bir türlü çıkamadığı derin tuzaktan kurtulmasının sırrıdır bu: İzmir olmak... Birinci kurtuluş Samsun’dan başlamıştı... İkinci kurtuluşun başlayacağı yerin adıdır; İzmir... * “AB müktesebatı” olur ya da olmaz... “İzmir müktesebatıdır” adı... Yobazın, gericinin, yıkımcının, hainin, satılmışın, ihanetin giremediği şehrin, son iki günde bize anlattığıdır bu... Tek yön... Tek çare... Tek umuttur... Yolu yok başka... * Utanç uykusundaki toplumun, bataklıklarda debelenen ülkenin, bir gün başını kaldırıp geleceğine gülümseyerek bakabileceği zamandır: Türkiye İzmir olduğunda... Bekir Coşkun
  15. tülvent şurada bir başlık gönderdi: Evlilik ve Kadın
    Bir kadın ne zaman gider. Hiç düşündünüz mü? Bir kadının gidişi neden bir erkeğin gidişi kadar gürültülü olmaz? Kavgasız, sessiz ve anlamsızca gider kadın. İlişkide erkekler sıkıldıklarını belli ederler. Bu iş yürümeyecek düşüncesini, gözünüze sokarlar. Önce gereksiz kavgalar başlar. “Sen zaten hep böylesin” cümleleri yerleşir diyaloglara, “şunu yapmandan nefret ediyorum” alt metni üstüne, binlerce söz edilir. Elleri ayrılır erkeklerin, televizyon karşısında el ele oturuşlar biter, herkesin kendi koltuğu vardır ve artık uyku gelince yatağa gitmek zor gelir. Çoğu zaman kadının üstüne örttüğü battaniyeyi, sabaha karşı üstünden attığı için, üşüyerek uyanan adam, sessizce yatağa gider, hiç dokunmadan, çalar saatini sesini bekler tan vaktinde. Akşam toplantılar çıkar, seyahatler girer araya işi müsaitse ve eve gelince, nasılsının yerini alır yemek mönüsünü sormak. Görev gibi, tatsız ve uzun aralıklarla yapılan sevişmelerin acısına, ihanet eklenir. Dışarıdaki konuşmaları kulağına gelir kadının, çocukları için evliliğini yürüttüğünü söyler herkese adam ve hiç hatayı kendinde aramaz. Kafasına göre birini bulmadan, bir dala tutunmadan, başka bir tene dokunmadan gidemez adam, gideni de zordur.Yani, bir erkek ilişkiden gideceğini hem belli eder, hem bağıra çağıra anlatır. Şiddete varan gece yarısı kavgalarında, alkol limitini aşmış ve kim bilir hangi hayali aşkı bırakarak gelmenin kızgınlığını çıkarır, saatlerce beklemiş olan kadından. Bu kadar basittir, bakarsın yüzüne ve anlarsın ki, o adamda artık sevgiye dair hiçbir şey kalmamıştır. Kadınlar böyle gitmez aslında gidemez. Çok uzun emekler verir ilişkisini yürütmek için. Birinin kadını olmayı yüreği, beyni, ruhu o kadar zor kabul etmiştir ki, başka bir adama ait olmayı istemez. Erkek gibi, çorbanın tuzu eksik diye kavga çıkarmaz mesela, tam tersi, konuşmamız lazım der. Erkekler de en çok bu cümleye sinir olurlar. Ertelenir o konuşmalar, maç bitimine, yemek sonrasına ve daha birçok lüzumsuz şeyin ardına ötelenir. Kadınlar inatçıdır, hayata tutundukları gibi, aşklarına da sahip çıkarlar. Bu yüzdendir, konuşup derdini anlatma isteği, karşı tarafı ikna edene kadar uğraşırlar. Sonunda pes eder adam, bir ışık görür kadın, tüm derdini paylaşır. Genellikle ne cevap alır? Abuk sabuk konuşma! Gereksiz ve saçma gelmiştir adama anlatılanlar, hiç de üstünde durmamıştır. Yine bir sıkıntı, tatmin edilemeden geçiştirilir ve adam gün gelip bunların kendisine ok gibi döneceğini bilemez. Bir kadın şikayet ediyorsa, ya da erkeklerin deyimi ile vıdı vıdı ediyorsa; erkek bilmelidir ki, o ilişkiden hala ümidi vardır kadının. Yürütmek, birlikte yaşamak, sorunları çözerek mutlu olmak istiyordur. Daha önemlisi, o adamı hala seviyordur. Kadın susarak gider! En önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir. O gün gelene kadar konuşan, kavga eden, tartışan kadın, kendini sessizliğe vermiştir. Ne zaman ümidini o ilişkiden kestiyse, o zaman sevgisi de yara almış demektir. Yüreğindeki bavulları toplamıştır, kafasındaki biletleri almış ve aslında bedeni orada durarak, ilişkiden çıkıp gitmiştir. Kadın, gerçekten gitmişse, çok sessiz olmuştur ayrılışı, kimse hissetmeden, kapıları vurup kırmadan gitmiştir. Her akşam eve geldiğinde, kapının açıldığını gören adam anlamaz ama bir kadın sessizce gider. Ne mutfağında yemek pişiren, ne yan koltukta televizyon izleyen, ne gece ruhunu kenara koyarak yatakta sevişmeye çalışan kadın, artık o kadındır. Bir kadının çığlıklarından, kavgalarından korkmamak gerekir, çünkü kadının gidişi sessiz ve asildir. Alıntı Kadını anlamak gerek, susmasına sebep vermeden. Bırakın konuşarak hayatınızın anlamı olsun, bırakın hayatınız olsun!
  16. RUHUMA ÇOK İYİ GELDİ!

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.