Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. Çok anlamlıydı! Teşekkürler sevgili Radya
  2. Çook teşekkürler sevgili evrensel-insan
  3. Kafa Yazar ‏@ kafayazarlar20 dk "Ve aşk; O omzuna yattığında, rahatsız olmasın diye kılını bile kıpırdatmamaktır." /Can Dündar/ twitolojist ‏@ twitolojist21 sa Beraber film izlesek, ben filmden çok seni izlesem? Özel Sözler ‏@ OzelSozler24 dk "Bir erkeğin yumruğundan daha serttir bir kadının son sözü; çünkü biri dişlerini döker, diğeri düşlerini." - William Butler Yeats Özel Sözler ‏@ OzelSozler 24 dk "Bir erkeğin yumruğundan daha serttir bir kadının son sözü; çünkü biri dişlerini döker, diğeri düşlerini." - William Butler Yeats Ece Temelkuran ‏@ ETemelkuran31 dk Dikili'nin her zaman başkanı kalacak olan sevgili Osman Özgüven, hoşgeldin! Sen geldin memleket daha güzel! Muhammet Akdemir ‏@ akdemirr34 dk Günlük planım ; Kalkış , kahvaltı , can sıkıntısı , can sıkıntısı , can sıkıntısı , akşam yemeği , can sıkıntısı , can sıkıntısı , yatış. Odun Adam ‏@ OdunuzAga1 sa Samimi ol diyorum, hemen yavşak oluyor.. Samimilik ve yavşaklık ayrı şeyler; karıştırmayalım.. En Kral Tweetler ♕ ‏@ Gönül hissetmezse kulak duymuş neylesin? Kalp sevmedikçe el dokunmuş neylesin ? >> Hz. Mevlana twitolojist ‏@ twitolojist1 sa Şahsen ben bugünün işlerini yarına bırakırım. Yarının işlerini de öbür güne böylelikle hiç iş yapmam. Deneyin,bence süper oluyor. Fırat ‏@ cinadamfirat3sa Sen istiyor iyi bir gelecek, verecek o zaman bana gençliğini. -MEB Fak'Dı'...! ‏@ ytntr42dk Kadın ile erkek arasındaki en büyük fark beynin yeri.. Tüm sorunlar bu yüzden... MatmazelDuygu ‏@ MatmazelDuygu1 sa Her elde edilmesi zor hatunun geçmişinde ona ... etmiş biri vardır.
  4. tülvent şurada cevap verdi: kaan_bebeto başlık Hayvanlar Alemi
    Kedisiz bir yaşam mı? Asla düşünemiyorum.
  5. Akşam üzeri bi kahve içeyim dedim. Hüsran! Kalmamışşşş
  6. Her tür sorumluluktan uzak olmak.
  7. Evet canım yaaa
  8. Marcel PROUST – Yakalanan Zaman • İnsanlar bizim unutuşumuza bağlı olarak gelişirler. • Ayrıca aşkta bile iki kişinin birbirine ilişkin anıları, ortak değildir. • Nasıl sevdiğimiz kadının amacını bilemezsek, düşman da bizim planımızı bilmez, hatta kendimiz de planımızın ne olduğunu bilemeyebiliriz. • Dolayısıyla fesat kişiler, nankör kişiler kendileri ve yazar istemese de eserde boy gösterirler. Hiciv yazarının şöhreti, ister istemez hicvettiği alçaklarla bağlantılıdır. • Bir kitap çoğu mezar taşının üstündeki isimlerin artık okunamadığı büyük bir mezarlıktır. • Tanımadığım okurların kirlettiği hatıraları ben zaten onlardan önce kirletmiştim. • Bana çeşitli gerçekleri göstermiş olan, artık yaşamayan bütün o insanlar sanki sadece benim açımdan faydalı bir hayat sürmüş, benim uğruma ölmüş gibi geliyordu bana. • Beden için sağlıklı olan tek şey mutluluktur, ama zihni güçlenip geliştiren kederdir. • Aydınlığa kavuşturulması gereken şey duygularımız ve tutkularımız, yani bütün insanların tutku ve duygularıdır. • Mutluluğa gelince, neredeyse tek yararı vardır, o da bedbahtlığa imkan tanımasıdır. Mutluyken son derece güçlü ve şefkatli güven ve sevgi bağları oluşturmamız gerekir ki bu bağlar koptuğunda, bedbahtlık adı verilen o değerli parçalanmayı yaşayabilelim. Sadece umut ederek de olsa, mutluluğu tatmamış olsak, mutsuzluklar zalim olmaz, dolayısıyla meyve vermezdi. • Kitaplarımızın taslağını çizen tutkularımız, kaleme alan ise aradaki dinlenme süreleridir. • Çünkü en çok sevdiğimiz insana bile kendimize olduğumuz kadar sadık değilizdir. • Gerçeğe ölümden önce ulaşanlar, ikisi birbirine ne kadar yakın da olsa, gerçekleri öğrenme anı ölüm anından önce gelenler, kendilerini talihli saymalıdır. • Aşkın, sevilen insana, sadece seven insanda var olan şeyler kattığını görmüştüm. • Kıskançlık, tablomuzda bir boşluk olduğunda, sokağa çıkıp gerekli güzel kızı arayan başarılı bir personel şefidir. • Gerçekten yaşlı olduğu için bu işaretleri taşıdığını ve hayatın ihtiyarları, yeterince yaşayan yeniyetmelerden imal ettiğini anladım. • Hayatımın tek bir saati yoktur ki bana sadece kaba ve yanlış algılamanın her şeyi nesneye yüklediğini, aslında her şeyin, aksine zihinde olduğunu öğretmiş olmasın. • Dolayısıyla imgenin güzelliği nesneye ulaştığımızda artık bizde hayranlık uyandırmaz, oysa fikrin güzelliğini ancak nesneyi aştığımızda anlarız. • Doğruyu söylemek gerekirse, birçok kişi gibi o da yaşlandıkça, münasebetsizliği yerini ciddiyete bırakmıştı. • Çoğu zaman, bir insandan bize kalan tek şey, üstelik ölümünden de önce, henüz hayattayken, bir isimdir sadece. • Ne var ki bazı kusurlar ve meziyetler, belirli bir insandan çok, o insanın hayatının sosyal açıdan belirli bir dönemine özgüdürler. • Yanlış bir tahminde bulunduğumuzda, yanıldığımızın kanıtlanmamasını tercih etmemiz, bu tahmine ait hatıramızın süresini kısaltır ve çok kısa bir süre sonra böyle bir tahmin yürütmediğimizi iddia etmemize imkan tanır. • Hafızamın apayrı bölgelerini karıştırdığımda hayatın bana sunduğu kişilerden birçoğunu bir başka kişiyle tamamlayabilecek kadar uzun yaşamıştım. • Ne var ki annesi, aksine, ne zaman bir yaşıtı “yitip gitse”, bir yarışta önemli rakipleri geride bıraktığı duygusuna kapılıyordu. Kendi hayatının tadına ancak onların ölümüyle varabiliyordu artık. • Çünkü her ölüm, başkaları için hayatı basitleştiren, onları minnet göstermekten, ziyaretlerde bulunma mecburiyetinden kurtaran bir olaydır. • Başkalarına acı çektirmekten hoşlanırız, ama suç işlemek de istemeyiz, kurbanımızın yaşamasını tercih ederiz. • Zihin, hayatın hiçbir çıkışı bulunmayan kapalı durumlarını tanımaz. • “Tipimiz olmayan” kadınlardan sakınmaz, bizi sevmelerine izin veririz; daha sonra onları biz de seversek, yanlarında arzumuzu doyurmanın tatminini bile yaşamadan, diğerlerinden bin kat fazla severiz bu kadınları. • (…), daha yetenekli kişilerin ihtiyaç duymadığı acılar pahasına eserimizi tamamladığına, duygular hayatımızı ufaladıkça eserimizi sağlamlaştırdığına göre, bırakalım bedenimiz parçalansın. • Kürkten, güveler kadar anlayan kürkçü yoktur. • Çünkü en büyük korkularımız da, en büyük umutlarımız da gücümüzü aşan şeyler değildirler; zamanla korkularımızı yenebilir, umutlarımızı gerçekleştirebiliriz. • Çünkü iç tehlike, örneğin beyin kanaması, bedensel olduğu için aynı zamanda bir dış tehlikedir. Bir vücut sahibi olmak, zihin için en büyük tehdittir. • Doğadaki her tür verimli özgecilik, bencilce bir şekilde gelişir, bencillik içermeyen insan özgeciliği kısırdır, çalışmasını bir yana bırakıp bedbaht bir dostunu ağırlayan, bir kamu görevini kabul eden veya propaganda yazıları yazan bir yazarın özgeciliğidir. • Ne garip bir tesadüftür ki, bu mantıklı tehlike korkusu, ölüm fikrine aldırmamaya başladığım bir anda uyanmıştı içimde. • Çimenler uzamalı, çocuklar ölmeli mutlaka. Victor Hugo • Ben genel kuralların peşindeyken, ayrıntı meraklısı olarak adlandırılıyordum. • Ölüm fikri benliğime tıpkı bir aşk gibi temelli yerleşti. Ölümü sevdiğimden değil, aksine ondan nefret ediyordum. • İnsan sevdiği şeyi yeniden yaratmak için, Elstir’in Chardin’i reddettiği gibi, önce onu reddetmek zorundadır. • Ebedi hayat insanlara da, eserlere de bahşedilmemiştir. • Yaşadığımız düzleme bağlı olarak, bir kadının bize ihanet ederek çektirdiği ıstıraba kıyasla, bu ihanet sayesinde keşfettiğimiz ve acı çektirdiği için mutlu olan kadının hiç anlayamayacağı gerçeklerin ne kadar önemli olduğuna karar vermek bize düşer.Her halükarda, ihanet kıtlığı çekmeyiz. • (…); şairlerin cennete nafile aradığı bu temiz hava, ancak daha önce solunmuşsa, bu derin yenilenme duygusunu yaşatabilir; çünkü gerçek cennetler, kayıp cennetlerdir. • Yalnızca çocuklar değil, şairler de dayakla eğitilir. • Yeryüzünde haz ve ahlaksızlık kadar sınırlı bir şey yoktur. Gerçekten de bu bağlamda, deyimin anlamını biraz saptırarak, hep aynı kısır döngü içinde dolanıp durduğumuzu söyleyebiliriz. • Aşk yüzünden, sevdiğimiz insan uğruna akla gelebilecek en büyük fedakarlıkları yapmakla kalmaz, bazen arzumuzu bile feda ederiz;zaten sevdiğimiz kişi, bizim kendisinden daha aşık olduğumuzu biliyorsa, arzumuzu tatmin etmek iyice zordur. • Bir mala bağlılık, malın sahibine daima ölüm getirir.
  9. T.C.Oktay Kaynarca : Bence milletin parasını bi de bu seromoni için harcamasınlar.. Heyet gitti heyet geldi .Ne gerek var Boğazda yerleştirin bi eve Öcalanı T.C.Oktay Kaynarca : Çıksın sabah yerel kıyafetli korumalar eşliğinde boğaz havası alsın , direktiflerini akşam üstü rakısı ve balık eşliğinde versin milletvekillerine
  10. ''... insan ac kalinca domuz eti yiyebiliyor ; bu da cok esnek bir yasaktir ; ayetin asil anlami uzun vadede bunyeyi deforme etmeme uzerine kuruludur .'' dennise O kadar! Bence budur! Teşekkürler dennise
  11. Şimdi çocukluğun çatısı kalktı ya üstümüzden yağmurun da eski tadı yok bu yüzden yağmur yağmıyor ki artık sudur yağan kırmızı kiremitlerin serinlemeyişi bundan artık çorbası hazır çocuklar hastalansa n’olur ... okula gitmemek için eskisi gibi yalancıktan yağmur kiremitlere düşer, camlara vurur sesi içimize yağar, kalbimize düşer belki de suyun gezgin halidir yağmur dünyagörmüş, deryageçmiş, denizgezmiştir yağmur biraz da eski arkadaşların yağmasıdır eski şehirler, eski anılar, eski sevgililer yağar her zaman altında durana ya da ondan kaçana değil onu dinleyene, duyana da yağar, ona bakakalana da. Çocuklar büyüdü, yağmurlar değişti, eski geveze yağmurların yerine ki onlar yağmaz da mırıldanırdı sanki, ince geveze derlerdi sanırım, ikindinin gevezeliği gibi sessiz, kekeme ve bir buluşma olarak kendisini bekleyenlerle mırıl mırıl hişt hişt usul usul içli içli yine yağsa yağmur konuşur gibi bizimle derdalır gibi bizden, yaraörter gibi içimizden söziyileştirir gibi, hatta sessizliği de onarır gibi gibi olsa yağmur her şey yağmur gibi yağsa çocukluk yağsa, mavilik yağsa, kardeşlik yağsa kimin yağdığı belli olmasa karışsak birbirimize sırılsıklam olsak birbirimizden hangimiz yağmur hangimiz çocuk, hangimiz mavi, hangimiz şair belli olmasa da bir şiir çıksa hepimizden şimdi ne iyi gelir ne iyi gelir ne iyi gelir! -- Haydar Ergülen
  12. Ey sağduyulu insanlar: Hiç dünyada böyle bir şey gördünüz mü? 1938’de vefat etmiş bir liderin bu kadar tartışıldığını, her gün köşe yazılarına konu edildiğini, taraftarlarıyla karşıtlarının kanlı bıçaklı olduğunu hatırlıyor musunuz? Dünyada böyle bir örnek var mı? Amerikan basını kendi liderlerini unutmuş durmadan Atatürk’ü yazıyor, Fransız basınında De Gaulle’den çok Atatürk adına rastlanıyor, Britanya’da adı, Churchill’den fazla geçiyor. Bu size garip gelmiyor mu? Bütün dünya niçin işi gücü bırakmış da 130 yıl önce Selanik’te doğmuş olan bir Osmanlı çocuğuyla ilgileniyor? Dertleri onun tarihteki rolünü anlamak mı (bize bu kadar meraklı olduklarını hiç sanmıyorum) yoksa işin içinde başka bir iş mi var? Birazcık aklı olan herkes, bu işin durup durup neden köpürtüldüğünü merak etmez mi? Eder elbette. İşte benim cevabım: Türkiye Cumhuriyeti anormal şartlar altında oluşmuş bir ülkedir. İmparatorluğun Batı tarafından planlı bir şekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya’daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu’ya göçtü. Bu -kılıç artığı- insanların kültürleri, âdetleri, yaşam biçimleri farklıydı. Bu büyük farklılıklar, Anadolu’da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya eklenince, acayip bir karışım doğdu. O ‘karışım’ın hayatta kalabilmesinin ve bir arada yaşayabilmesinin tek şartı, yeni bir ulus ve yeni bir devlet oluşturmaktı. Bu iş başarıldı ama Batı’daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı. Tam tersine, yeni devlet bir ulus yarattı. Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise Mustafa Kemal vardı. Ernest Renan, “Hiçbir ulus devlet, geçmişi çarpıtılmadan yaratılamaz“ der. Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında değildi elbette. Tarihi kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı’yı hain ilan etti, Ziya Gökalp adlı Kürt asıllı bir düşünürümüzün ortaya attığı “Türkçülük tezi”ne aşırı bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı. İstiklal Mahkemeleri’nin adaletsizliği ise bu aşırılıkların en acıklı örneklerine imza attı. (Mesela Orhan Kemal’in babası Raşit Kemali Bey, bu mahkemelerde görev yaptığı zaman, akşam yemeği sırasında asi sandığı birçok kişinin idamına karar verdiğini, hükmün hemen infaz edildiğini, oysa ertesi sabah bunların zavallı at hırsızları olduğunun anlaşıldığını doğrulamıştır.) Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi İstiklâl Harbi kahramanlarına yapılan muamele de korkunçtur. Dersim de bir zulümdür. Elbette ki aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları konuşacak ve yanlış uygulamaları eleştirerek demokrasimizi olgunlaştıracağız. Buna aklı başında kimse itiraz etmez. Ama bugün esen rüzgârlar, bunu amaçlamıyor. İstedikleri tek bir şey var, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Hitler gibi bir cani haline getirmek. Çünkü bunu başardıkları gün, Türkiye Cumhuriyeti gayri meşru hale gelecek. Nasıl Hitler’in III. Reich’ı gayrı meşru ilan edildiyse, “bir caninin kanla kurduğu T. C.” de o hale sokulacak. Bazılarının bilinçli, bazılarının ise bilinçsiz olarak girdikleri yol bu. *** Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona yaslanmakta olan diğer taşlar gümbür gümbür çöker. Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuştur. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise bu gerçeği, yani ülkenin Aşil topuğunu çok iyi bilmektedirler. Atatürk’ü Miloşeviç gibi bir suçlu haline getirebilmek için gösterdikleri bu sabırsız iştahın sebebi budur. *** Atatürk’ü yıkmak, onun dayandığı üç unsuru devirmekle mümkün olabilirdi. Neydi bu üç unsur? Partisi, ordusu ve halktaki sevgi. Önce partiyi yıktılar. Cumhuriyet Halk Partisi kâğıt üstünde varlığını sürdürüyor ama artık kesinlikle aynı parti değil. CHP’nin yerinde yıllardır yeller esiyor. İkinci sütun olan ordu ise perişan. Bunu sadece son dönemlerdeki duruma bakarak söylediğimi sanmayın sakın. Bu ordu yıllar önce, (Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak) iç politikaya, darbelere, işkencelere bulaştığı, Güneydoğu’daki savaşı bilerek uzatanları içinde barındırdığı ve emperyalizmin hizmetine girdiği gün bitmişti. AKP sadece, bu bitmiş kuruma son darbeyi indirdi. Atatürk’ün üç dayanağından parti ve ordu bitirildikten sonra, sıra üçüncü ayağa geldi. Yani onu sevenlerin kalbindeki yeri. Şimdi oyunun bu son perdesi oynanıyor. Mustafa Kemal’i itibardan düşürme gayretleri sergileniyor. Bir devrim döneminde ortaya çıkan bütün fenalıklar, suçlar, kabahatler ona yüklenmeye çalışılıyor. Bu da başarıldığı gün, bilin ki Türkiye Cumhuriyeti çökmüştür. *** Bazı mesajlarda bana diyorlar ki: “Yahu bu rejim sana kötülük etmedi mi, ordu genç yaşında seni hapislerde süründürmedi mi, evini barkını yıkmadı mı, mahkemeler seni yargılamadı mı, albümlerini yasaklamadı mı, merkez basın seni kaç kere lince tabi tutmadı mı? Nasıl olur da bu düzeni savunursun?” Sevgili arkadaşlar; doğrudur, haklısınız. Türkiye’deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden birisi benim. Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka. Ben hiçbir zaman ‘vatan haini’ olmadım. O cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla sevdim bu memleketi. Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim. Gerçek yurtseverler bizleriz. Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal’i itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum. Siz 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, ordu yüzüne Kemalist maskesi takmışken benim hiç Atatürk’ten söz ettiğimi duydunuz mu? Elbette duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi. Atatürk’ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül edemezdim. Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal’i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise onu savunmak. Ama benim de, tehlikeli bile olsa gerçeği söylemek gibi bir huyum var. Ne yapayım! Z. Livaneli

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.