Zıplanacak içerik

tülvent

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

tülvent tarafından postalanan herşey

  1. KILI TÜRK MALI @maladamm 6 saBiber gazı yok mu lan köpeklerin su kaplarına sıkalımahahahahahahahahahahahaha...Fahriye @vintagesolove 5 sa@maladamm ben senin "insan" kelimesiyle bağdaşır bir yanın olabildiğine inanmıyorum.Hayvanlara işkence eden bir sadistsin sen. Yazık...Fahriye @vintagesolove 5 sahttps://twitter.com/maladamm bu profili spamlayın lütfen.hayvanlara acımayan bir mahlükat.@HAYTAP_Official @haysevder @mamma_miyav Neşe Altındağ ‏@Nesealtindag35 dk O bi damla suya muhtaç olursun ve anlarsın inşşşş.... Ruh hastası!!! ÇAPULCU DİDEM ŞEKER @ZDDEM 5 saArkadaşlar bu adamı spam lütfen @maladamm @Haykodep @HayvanseverGaze @HAYTAP_Official @sokakhayvanlari pic.twitter.com/Sl8eryzgxzy Neşe Altındağ ‏@Nesealtindag 35 dk O bi damla suya muhtaç olursun ve anlarsın inşşşş.... Ruh hastası!!!
  2. HAYDOS Bakımevi Güney Ege'de bulunmaktadır. Yaz aylarında sıcaklık 47 dereceye kadar çıkmaktadır ve mevcut kızıl çam ağaçlarının gölgesi çok yetersiz kalmaktaydı. Koza Yönetim ve Haytap işbirliği ile 11.5 X 3 m gölgelik bakımevimizde uygulandı.
  3. Mindshare - Haytap İşbirliği ile Bitlis Bakımevine Yoğun Bakım Ünitesi, kartör ve Malzeme Desteği...
  4. ATATÜRK MÜZESİ BUGÜN ALINAN KARARLA REZİDANS OLUYOR Taksim Gezi Parkı’nda başlayarak Türkiye’nin dört bir yanına yayılan eylemleri devam ederken, Yalova’da bulunan Atatürk Canlı Ağaç Müzesindeki ağaçlar kesildi, arazi ise çöplük haline getirildi. 50 dönümlük araziyi Yalova Belediyesi beş parsel yapıp sattı. Rant hırsı artık ar haya tanımıyor... ABD büyükelçilik binasının Atatürk Orman Çiftliği arazisine yapılacağı iddiaları gündemdeki yerini korurken, Yalova’da bulunan ve Atatürk’ün adını taşıyan Atatürk Canlı Ağaç Müzesi'nin de rezidans yapılmak üzere satıldığı ortaya çıktı. Taksim Gezi Parkı’nda başlayarak Türkiye’nin dört bir yanına yayılan eylemleri devam ederken, Yalova’da bulunan Atatürk Canlı Ağaç Müzesindeki ağaçlar kesildi, arazi ise çöplük haline getirildi. 50 dönümlük araziyi Yalova Belediyesi beş parsel yapıp sattı. Yalova Fatih caddesindeki arazi yıllar önce eski belediye başkanı Cengiz Koçal tarafından Atatürk’ün öz varlığı olan Yalova TİGEM’den alınarak imar planlarına yeşil alan olarak işlenmişti. Burayı arberetum haline getirmek isteyen Yalova Belediyesi, TEMA Vakfı Onursal Başkanı Yalovalı Hayrettin Karaca ile görüşerek ağaç müzesi haline getirdi. Karaca, dünyanın dört bir yanından çeşitli ağaçlar getirerek Türkiye’nin kamuya ait ilk canlı ağaç müzesi kurdu, ismi de “Atatürk Canlı Ağaç Müzesi” yapıldı. 1999 depreminde çadır kent haline getirilen müze siyasilerin göz diktiği bir rant kapısı olarak görülerek paraya çevrilme yönüne gidildi. Daha sonraki iktidara gelen AKP’li eski belediye başkanı Barbaros Binicioğlu tarafından imar planlarına halkın faydalanacağı kültür parkı yapılmak üzere turizm alanı olarak planlara işlenmişti. Barbaros Binicioğlu son seçimleri kaybedince belediye başkanlığı koltuğuna oturan bağımsız Yakup Koçal ise müzenin bulunduğu 50 dönümlük araziyi beş parçaya bölüp, Meclis’ten de satış yetkisi alarak satışa çıkardı. AKPYalova İl Başkanı Mustafa Pehlivan tarafından basında açıkça bu arazinin kesinlikle satışına ve rezidans yapılmak üzere imar planlarına işlenmesine karşı çıkılmış ve mahkemeye dahi gidilmişti. Mahkemenin imarı iptal etmesi üzerine Belediye Başkanı Yakup Koçal AKP’ye geçti. AKP Yalova İl Başkanlığı da davasından vazgeçti. Daha sonra bu arazinin imar planları da aynı il başkanının çabalarıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylandı. İlk ihalesinde iki parsel bir Arap firmasına satılması üzerine kamuoyu tepki göstermiş ve bunun üzerine iki parseli ihalede kazanan firma almaktan vazgeçmişti. Birkaç kez ihaleye çıkartılan arazinin son parseli geçen hafta bir müteahhide daha satılırken arazide bulunan dünyanın dört bir yanından getirilen ağaçlar ise ne bir başka tarafa taşındı ne de bakımı yapıldı. Yalova’nın temizlik işlerini yapan başta ÇEVTEM firması olmak üzere birçok kimliği belirsiz vatandaş ise buralara molozlarını ve çöplerini atıyor. Ayrıca birçok ağaç ise şuanda çöp yığınları arasında akıbetini bekliyor. Araziyi alan şirketlerin iş makinelerinin zaman zaman çöp yığınlarını temizlerken ağaçlara zarar verdiği ise iddia ediliyor. Yalova’nın temizlik işlerini yapan ÇEVTEM firması da şehrin inşaat molozlarını buraya boşaltmaya başladı. Arazinin parsellerinin satışı ilginç bir yöntemle yapılarak yüzde otuzu peşin gerisi on iki ay vade ile Yalova’da daha evvel yine Yakup Kocal döneminde otobüs terminali arazisini alıp imarı değiştirilerek buraya benzin istasyonu ve alışveriş merkezi yapan Muhlis Alkaş adındaki müteahhide satıldı.
  5. Kalp kalbe Çarşı Çarşı ırkçılığa karşı Çarşı nükleere karşı Çarşı hes’lere karşı Çarşı teröre karşı Çarşı savaşa karşı Hangi birini sayayım bilmem ki, sokak hayvanlarının mesela, katledilmesine karşı… Topluca kan bağışında bulunur, kimsesiz çocuklara oyuncak, defter-kitap dağıtır Çarşı… Karda kışta soğukla mücadele eden depremzedeler için sahaya atkısını atar, iliklerimize kadar ürpermemizi sağlar. Gezi parkının yıkılmasına da karşı. İnsandan yana Çarşı. ** Ve, darbeci dediler Çarşı’ya. ** Bunu dedikleri gün… Gezi parkı direnişçileri için “yaptığınız eylemi si…yim vatan hainleri” diyen, “Ermenilere bıraktınız meydanı, Allah belanızı versin eylemci çapulcular” diyen, “yazıklar olsun bunlara destek çıkanlara” diyen, “orada polis olmayı çok isterdim” diyen yandaş güreşçi Rıza Kayaalp’e Akdeniz Oyunları’nın açılış töreninde milli takım kafilemizin bayrağını taşıttılar. ** Çarşı’nın göğsüne iftira yaftası yapıştırmaya kalkarken… Türk sporunun göğsüne takılan “utanç madalyası”dır bu! Y. ÖZDİL - Hürriyet
  6. " İZMİR - GÜNDOĞDU MEYDANI "
  7. Köpürse de Artık Korkmuyorlar BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi Parkı eylemleri nedeniyle yaptığı dizi görüşmelerden birine katılan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Başbakan ile arasında geçen bir diyaloğu Vatan’a anlattı. Çerkezoğlu Başbakan’a önce şunları söylemiş: “Sayın Başbakan, haftalar geçmiş, insanlar sokağa dökülmüş, 4 kişi ölmüş. Anneler sokaklara inmiş. Bu kadar insan gece–gündüz sokaklarda size bir şeyler söylüyor. Bunları konuşmamız gerekmez mi? Bu artık sosyolojik, toplumsal bir olaydır. Bu sadece mimari bir mesele değildir”. Bunun üzerine Başbakan sinirlenmiş ve sesini yükselterek şunları söylemiş: “Siz kim oluyorsunuz da bize sosyoloji öğretiyorsunuz? Biz sosyolojiyi de psikolojiyi de biliriz. Haddinize mi bize bunları söylemek?” Çerkezoğlu, “Bunu konuşalım diyoruz” diye yanıt vermeye çalışmış ama bu girişimi Başbakan’ın tepesinin tasını da attırmış. Koltuğundan ayağa kalkmış ve tepkisini öyle sürdürmüş. Çerkezoğlu “Böyle tepki gösterirseniz çözemeyiz” deyince de film kopmuş. Başbakan, “Haddinizi bilin, sizin haddinize mi bize sosyoloji öğretmek’ diye devam etmiş. Adamları Başbakan’ı sakinleştirmeye çalışmışlar ama işe yaramamış. Çerkezoğlu anlatıyor: “Sümeyye Erdoğan, babasının yanına geldi ve onu odadan çıkarttı. Başbakan’ın toplantıyı terk etmesinin ardından bizimle kalan Hüseyin Çelik’le birlikte 15 dakika daha orada kaldık. Herkes şoktaydı”. Evet, böyle bir olayla karşılaşan herkesin şoke olması normal ama bu mesele zaten bir boyutuyla da psikolojinin alanına giren bir olaya dönüşmüş görünüyor. *** Geçen hafta Dublin’deki Trinity Üniversitesi psikoloji hocalarından Dr. Ian Robertson, ünlü Huffington Post haber sitesi için yazdığı bir yazıda buna işaret ediyor. Robertson’a göre “Başarı ve güç, beyin üzerinde uyuşturucu gibi uzun süreli etkiler bırakıyor”! Robertson, Erdoğan’ın, eski İngiliz başbakanları Thatcher ve Blair için kullanılan “kibir sendromuna” yakalanmış olabileceğini düşünüyor. Hastalığın belirtileri şöyleymiş: “Narsist bakış açısı, kendi çıkarlarıyla milletinkini bir görmesi, kendi yargılarına aşırı güven, başkalarının tavsiyelerine ve eleştirilerine katlanamama, siyasi ya da yasal kurumlar yerine Tanrı veya tarihe hesap verme isteği, gerçeklikle bağlantının kopması, sorunlara karşı kibirli yaklaşım”. Bana tanıdık geldi bu belirtiler, acil şifalar dilememiz hepimizin rahat ve huzuru için gereklidir diye düşünüyorum. Başbakan’da bu belirtiler uzun süredir var. DİSK Genel Sekreteri’nin bir küçük sözüne bunca sinirlenip, sakinleşmekte zorlanması da bunun bir başka boyutu. “Taksim’in orta yerine bir AVM yapacağım” diye yola çıkıp, günlerce bağırdı, çağırdı ve sonunda insanların bir bölümünün sabrını taşırdı. Bunun üzerine daha önce sokağa çıkanları sindirmek için çokça kullandığı yöntemi kullanmaya kalktı; polisini, biber gazını, TOMA’sını halkın üzerine saldı ama bu kez beklemediği bir şey ile karşılaştı. Şimdi bu kadar sinirli olmasının nedeni Taksim’de bir geri adım atmış gibi görünmesi değil, denediği, bildiği bir yöntemin artık işe yaramıyor olduğunu görmüş olmasındandır. Artık bu gerçekle yaşamayı öğrenmesi gerek: Köpürse de insanlar artık korkmuyor. Polisin anonsuyla cumartesi gecesi o parkı boşaltanlar, polis müdahalesi korkusundan değil, ne zaman isterlerse o parkı yeniden zapt edebileceklerini bildikleri için evlerine döndüler. İzne tabi anayasal haklar! İSTANBUL Valisi, polisin Gezi Parkı’nda cumartesi gecesi yaptığı müdahale sırasında “Taksim’de toplanma çağrısı yapanları uyarmak için” şunu söyledi: “Elbette anayasal hakların kullanılmasıyla ilgili gerekli izinler verilecektir. Ama bunun vakti yarın değildir. Bizim milletimizin geniş gönlü buna müsaade etmez”. Demek ki Anayasal hakların kullanımı artık idarenin keyfine kalmış, ister izin verebiliyor, isterse vermeyebiliyor! Ve bu hakları kullanmanın “vaktine” de kendisi karar veriyor! Lafı uzatmama gerek yok, herkes bunun ne anlama geldiğini biliyor çünkü. Buna kısaca “polis devleti” adı veriliyor. Faşist–otoriter iktidarların, kendilerini korumak için her şeyi göze alabileceğine işaret ediyor. Asimetrik savaş yalanı mı? AİLE ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in TRT Haber’de yaptığı bir konuşma dün gazetelerde yayımlandı. Şöyle diyor: “Kırmızı elbiseli kadıncağızımız sembol olarak gösteriliyor. Ama aynı zamanda ben dinlediğim zaman tüylerim diken diken oldu. Başörtülü kadın da ‘Kendime geldiğim zaman üzerim idrar kokuyordu, bebeğimin arabasını bulamadım’ diyor. Bu nasıl bir nefret? Masum başörtülü bir kadın, 6 aylık bir bebek bu zulme maruz kalıyorsa siz nasıl kırmızı elbiseli kadının polis gücüne karşı duruşunu bir simge olarak koyduysanız en büyük simgelerden biri o mağdur kadın. O zaman gelin onun da hakkını arayın”. Evet, Şahin’e katılıyorum, türbanlı olduğu için saldırıya uğrayan kadının hakkını da aramalıyız. Çünkü İslâm’ı gardırop anlayışına indirgemiş o malum çevrenin kadına bakışını biliyoruz. Onlar kadını korumak yerine suçlamaya eğilimlidir esasen, “Kadının yeri evidir” diye! Onun için o kadının haklarını savunmak, suçluların yakalanmasını istemek de esasen bizim işimiz, başkasının değil. Ama Şahin’in açıklamasındaki tuhaflık sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum: Saldırıya uğrayan kadın “Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu” demiş! Bu nasıl olabilir? O saldırgan ve kadınlı–erkekli olduğu söylenen kalabalığın arasında, o hengâmede birisi bu haltı nasıl yapmış olabilir? Yoksa bu da “Camide bira içtiler, grup seks yaptılar” gibisinden, mütedeyyin insanlarımızı çıldırtmak ve tahrik etmek için uydurulmuş bir “asimetrik savaş yalanı” mı? Sanıyorum artık şu MOBESE kamerası kayıtlarını görme zamanımız geldi. Bu kadına kimler saldırdı, nasıl saldırdı bir izleyelim. Hürriyet - Mehmet Y. Yılmaz
  8. Paylaşımınız için çok teşekkürler.
  9. 'Park şimdi çiçek gibi' oldu mu? Temizlenmiş' Gezi Parkı'nda polisler banklara, çimenlere uzanmıştı dün. Her şey bunu yapabilmek için başladı. Ama gittiği yönü görmüyor musunuz? O kadar zor yazıyorum ki. Çünkü biliyorum aklını ve vicdanını ipoteklemiş olan için yazdıklarımız da söylediklerimiz de bir komplonun, bir oyunun parçası olacak. Fotoğraflara inandıramayacağız, can havliyle kayıt tuşuna basılmış videolara ikna edemeyeceğiz. Hatta bakmayacaklar bile. Tenezzül etmeyecekler. Fikirlerini değiştirmekten korkacaklar. Taksim’den Mecidiyeköy’e kadar gaz bulutu içinde sürülen insanların terörist olduğuna inanan ‘Oh’ diyecek. Çoluk çocukla, aralarında yaralılarla, soluksuz kalanlarla dolu bir otelin içine biber gazı atmanın anlamı üzerine samimiyetle bir an düşünseler, soracakları sorulardan mı korkuyorlar? Bir otele girip insanların maskelerini, gazın acısını bir lokma azaltan solüsyonları toplamak, beyaz önlükleriyle doktorları arkadan kelepçelemek, bunlar üzerine düşünmek gerçekten fikrinizi değiştirebilir, bakmayın o zaman. Hangi güven? İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Gezi Parkı direnişçileriyle buluştuğunda, “Amacım sizi oradan çıkmaya ikna etmek değil, yanlış anlamayın. Sadece birbirimizi dinleyelim, bu önemli” demişti. Dinler gibi de yaptı. Sabaha dek süren o buluşmayı yazdığımın ertesi günü aradı Vali. “Gençler orada basın yok diye güvende hissederek konuştular” dedi. Ortada etik açıdan doğru olmayan bir şey bulunmadığını, kendimi özellikle gizlemediğimi, bilakis böyle buluşmaların kayda geçmesindeki kamu yararını anlatmaya çalıştım. Şimdi sorayım: Güven mi? Daha önceki doğru olmayan yönlendirmeleri için ikna etmeye çalıştığı insanların güveni mi? Birlikte poz verip pazar günü için Park’ta buluşmaya sözleştiği gençlerin güvenliği mi? İçlerinden “Sizin güvenliğinizi biz sağlarız. Yeter ki gelin ve oradaki ruhu anlayın” diyen bile çıkmıştı. Pazar günü ‘boşaltılmış’ parkta polislerle yapabilirdi heveslendiği pikniği. Çünkü o buluştuğu insanlar gibi binlercesi kimi fiziken, kimi ruhu yaralı, ‘temizlenmişlerdi’. Pazar sabahı görebildiğim kadarıyla Gezi Parkı hüzün vericiydi. Belli ki üç güne yıkılacak inşaat kalıntılarındaki yazılmalar bile silinmiş, içerde tek bir kâğıt parçası bırakılmamış, hummalı bir çiçeklendirme faaliyeti sürüyordu. Bir polisin “Şimdi çiçek gibi oldu” dediği parkın banklarına, çimenlik kısımlarına polisler uzanmıştı. Yatıp ağaçların arasından gökyüzüne bakıyorlardı, gülüşerek muhabbet ediyorlardı. Park güzeldir. Her şey tam da bunları yapabilmek için başlamıştı zaten. Yoğun gazdan kaçarken dahi bostana ektiklerine basmamaya çalışan binlerce insan bunu istiyordu. Bunu görmediniz, bütün görmediklerinize birleşti. İtirazınız yok mu? Ben savaş muhabiri değilim. Taksim’de bu yazıyı yazdığım binanın üst katına çığlıklar geliyor, sirenler, sloganlar yükseliyor, “Yapmaaa” diye bağıran kadın sesleri duyuyorum, ağzımda maskeyle yazı yazmaya çalışıyorum. Bu hal, normal bir hal değil. Park temizlendi diyelim, herkes de döndü evine bu akşam. Siz AK Parti seçmenleri, ‘bunun’ üzerinde yükselen bir iktidara edecek lafınız yok mu? Gidin oyunuzu verin, çok da sevin partinizi ama ‘diğerlerine’ yönelmiş açık nefrete, bu ‘hale’ hiç mi itirazınız yok? Gerçekten bu mu istediğiniz? Misal yaralı sayısını yazınca “İnşallah seni ne zaman yaralı göreceğiz” diyenlerin azınlıkta olmasını ümit ediyorum, bir ses umuyorum. Yazıyı akşamüstü 18.00’de yollarken sonrasından gerçekten korkuyorum. Bunu görmüyor musunuz? Pınar Öğünç - Radikal
  10. TTB’nin 13 Haziran gününe kadar hazırladığı rapor gerçekten ürkütücü. Gezi Parkı direnişi kayıpları şöyle: 4 can kaybı. 12 göz kaybı. 35 beyin travması. 63'ü ağır 7000 yaralı. (13 Haziran itibariyle) Kimsenin görmediği, gözünü kaybeden vatandaşlarımızın isimlerini toparlama çalıştık. Ulaşabildiğimiz isimler şöyle: Vedat Oğuz...18 Yaşında. Öğrenci... Antalya’daki olaylarda plastik mermiden dolayı gözünü kaybetti. Necati Metin... 46 yaşında. Asker... Muğla’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti. Yusuf Murat Özdemir... 24 yaşında. Öğrenci... Ankara’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti. Burak Ünveren... 31 yaşında . Öğretim Görevlisi... İstabul’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti. Muharrem Dalsüren... 36 yaşında. Temizlik işçisi... Belediyenin kendisine verdiği görevi yerine getiriyordu. Ankara’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti. Mahir Gür… 21 yaşında. Öğrenci… İstanbul’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti. Sepehr Vahabi… Öğrenci… İstanbul’da gözüne isabet eden plastik mermiden dolayı gözünü kaybetti. Selim Polat… 25 yaşında. Öğrenci… İstanbul’da gaz fişeği isabet etmesi sonucu gözünü kaybetti. Erdal Sarıkaya… Kardeşini almak için Taksim’e gelmişti. Gaz fişeği isabet etmesi sonucu gözünü kaybetti Hakan Yaman... 37 yaşında. Servis şoförü. Sarıgazi'deki evine gitmeye çalışırken sivil ve çeviklerden oluşan beş polis tarafından durdurulup dövülmeye başlandı. Tekme ve kalkan darbeleri sırasında bir gözünü kaybetti. http://emirkulu.blogspot.com/
  11. -Arkadaşlar Taksim'e anneler gitmiş, ayakkabıları çıkarmadan girebiliyo muyuz? Kesin bilgi verin acil. -Anneler varsa ben çekiliyorum arkadaşlar, bu yaştan sonra "Bak Nurten'in oğlu nasıl tekmeliyor biber gazını, biraz örnek al" filan çekemem. -EVLADIM SPREYİ İDARELİ KULLANSANA YARIN DA YAZARSIN! -Gezi'de anneler orantısız şefkat uyguluyor! -Anneler sorarsa duvarlardaki küfürlü şakaları biz yazmadık beyler, sabahçılar yazmış diyelim. Kimse satış yapmasın. -Çadırların üzerine dantel sermek isteyen anneler direnişe geçti! ''Dantel sermek hakkımız! Söke söke öreriz!'' sesleri yükseliyor...) -Gezi Parkı'na gelen anneler sert konuştu: "Terli terli direnmeyin, hasta olursunuz!" -"Arkadaşlar soğuk su içenler revire gitmesin.!!! Anneler orda pusuda bekliyor,gelene terlik atıyor.!!" -Bugün gezi rahat uyuyacak anneler evlatlarının üzerini örtecek. -Tayyipten yeni açıklama: Sevgili anneanneler lütfen kızlarınızı ve torunlarınızı evlerinize çağırın. -Terlikle yüz metreden kafaya nişan alabilen anneler de meydanda, şimdi onlar düşünsün. -Arkadaşlar Taksim'e anneler gitmiş, ayakkabıları çıkarmadan girebiliyo muyuz? Kesin bilgi verin acil. -Anneler çocuk, çocuklar ''DEVRİM'' yapar!
  12. Teşekkür ederim Efendi Türkler

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.