-
İçerik Sayısı
2.806 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
81
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
tülvent tarafından postalanan herşey
-
-
Yolcular Faytonda iken at yorgunluktan taşıyamıyor ve düşüyor. Yolcular iniyor, fotoğrafta gördüğünüz gibi, hayvanı ayağa kaldırıyorlar, aynı yolcular tekrar faytona biniyor, ve yola devam ediyorlar, ihbarda bulunan bir hayvan hakkı savunucusu dönüşte kontrol ettiğinde, hayvancıkların, faytona bağlı yine yolcu beklerken buluyor. Fayton Sefasının Perde Arkasındaki Dram: Büyükada’da bulunan faytonlara koşulan ATLAR, Hayvanları Koruma Kanununa tamamen aykırı olarak işkence ve vahşete tabi tutulmakta, adeta “insanlık utancının, devlet kurumlarının çaresizliği ve etkisizliğinin” göstergesi olarak, zulm altında yaşamaktadırlar. Hayvanlar 40 derece sıcakta saatlerce bekletilmekte. Yüzlerce fayton yazın günde hiç durmadan koşturuluyor. Sadece iki kere at değiştiriliyor. Koşarken yemek ve su verilmiyor, hayvan şişiyor. Dilleri kesilmekte, kırbaçlanmakta, dövülmekte, bıçaklanmakta, yokuş çıkamayıp düştüklerinde tekmelenmekte, hastalandıklarında ölmeleri için işsiz alanlara terk edilmektedirler. Ulaşım Koordinasyon Merkezi UKOME nin burada yaptığı araştırmada: 1.” Yüksek fayton ücretleri nedeniyle ada halkının ulaşım talepleri yeteri kadar karşılanamadığı, fayton başına 4-5 at kullanılması nedeniyle atların sağlık, bakım ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanmadığı, 2. ”At Meydanı’nda düzensiz depolama yapıldığı, faytonların kullandığı yol boyunca yüzde 15′ten yüksek eğimler bulunduğu, bunun da atları zorladığı, 3. “Büyükada’da kayıtli 226 adet faytondan 86′sının firma ya da şahsın birden fazla faytonu bulunduğu ve bu kişilerin sadece 1 fayton bulundurması durumunda 51 adet faytonun açığa çıkacağı“ tespitleri ile durumun vehameti görülmesine rağmen, şimdiye kadar buradaki atlara uygulanan zulme bir müdahalede bulunulmamıştır.
-
Elbette, irinçköl! Köpekler, kuşlar için de!
-
“ Yolculuk ilginçtir. yaşamın sürekliliği içinde, başlı başına kesitler oluştururlar. dağlardan, deniz kıyılarından, kentlerden, gecelerden geçilir. insanlardan geçilir. irmaklar görülür. insanlar görülür. kalabalık ya da bomboş istasyonlar belirir. sonra herhangi bir ormanla karşılaşırsın. belki birkaç gün önce geçtiğin bir orman. bir kent. ağaçların kızıl kahverengiliğini, yeşilliğini, çıplaklığını algılamış mıydım, diye sorarsın kendi kendine. yol kıyısında bir başına bir çocuk durur. büyük bir siyah şemsiye tutar elinde. yeşil, yün örgüsü bir başlık giymiştir. elinde gene yeşil, çırtlak yeşil bir plastik torba tutuyordur. yanı başında güttüğü iki koyun durur. çocuk, kendini bürüyen yalnızlığın, boşluğun bilincinde değildir. ve diğer dünyaların. her insanın oluşturduğu bir bütün dünyanın. sonra yol ilerler. dünyalara açılan yeni yaşamlardır yolculuklar.” '' sevgi inandırıcı değildir. düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür, derinleştirilir. ne denli düşünülürse, o denli büyür.o denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. gerçekleştirilemez. soyutlaşır . ve hiçbir zaman bitmez. yaşam gibi ölüm gibi...'' ''insan sevgiye biri yanımızda olmadığından acı çekene dek dayanır;oysa gerçek yalnızlık dayanılmaz bir hücredir.'' "ve bana geceler yetmiyor. günler yetmiyor. insan olmak yetmiyor. sözcükler, diller yetmiyor. bir an balkona çıkıyorum. güneşin berlin yapıları gerisinde nasıl batmaya uğraştığını görüyorum. insanlar arabalarını park ediyor. renkli, yeni arabalarını. park ediyorlar ya da hareket ediyorlar. yaşlandıkça insanlarla aramdaki uçurum büyüyor. arabalardaki, uçaklardaki, resmi dairelerdeki, otobüslerdeki, dükkanlardaki, caddelerdeki insanlarla aramdaki uçurum. eşyalarla da öyle. yolculuklara dönüyorum. kentlerden sakladığım resimlere. duramam. artık bundan böyle acıları mutluluk olarak nitelendirmeye karar verdim. yaşamımın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı. ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: kendi dünyamın beklentisi. kendi odamda içebileceğim sabah çayının beklentisi..kimse senin kadar güzel, hiç kimse senin kadar canlı gitmedi ölüme. dün uzun süre balkonda oturdum. ağaçların tepeleri görünüyor. bugünlerde yavaş yavaş çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçların. zaman zaman kendimi tüm insanlıktan daha güçlü duyuyorum, ama kendimi aynı anda çıplaklıklarından sıyrılmaya çalışan ağaçlar kadar da bırakılmış duyuyorum. özellikle ben'in, ben'i bıraktığı anlarda. ya da ikisi bütünleştiğinde. ve birdenbire, şimdiye dek hiç algılamadığım bir duygu gelip beni buluyor: bırakılmışlığın tadı..duramam.." '' .. ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. aranızda dolaşmak için giyiniyorum. iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. aranızda dolaşmak için çalışıyorum. istediğimi çalışmama izin verdiğiniz için. içgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. evlerinizle. okullarınızla. iş yerlerinizle. özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. ölmek istedim, dirilttiniz. yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. aç kalmayı denedim, serum verdiniz. delirdim, kafama elektrik verdiniz. hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim, gene aile olduk. ben bütün bunların dışındayım. şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum. insan çoğu kez her şeyin son bulduğu duygusuna kapılıyor, oysa yaşamın sonsuzluğunu algılayabilmek için bile yeterli değil bir insan ömrü.,, " her anı ölüdür. şimdi sen de bir anısın. sen de ölüsün. her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. o caddeye, o geceye, gecelere, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere. ya da uykunun ölümsü derinliğinde var oluşumuzun küçüklüğünü algıladığım gecelere. bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgârları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimden taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman ve sözcükler, o rüzgâra, o ölüme, o sevgiye yaklaşabildiği zaman dolduruyor. başka hiçbir şey. şimdi sen bir anısın. tenin herhangi bir yerde sürdürecek yaşamını.hiçbir sevginin ardından gidemem. sevgi inandırıcı değildir. düşüncelerin bulduğu, düşüncelerin biçimlendirdiği bir durumdur. düşünüldüğü oranda büyür, derinleşir, büyütülür derinleştirilir. ne denli düşünülürse, o denli büyür. o denli dayanılmaz boyutlara ulaşır, ulaştırılır. gerçekleştirilemez. soyutlaşır. ve hiç bir zaman bitmez. yaşam gibi.ölüm gibi." "boş bir caddede yürüme olanağı bile yok. her köşe, her cadde öyle dolu, öyle dolu, öyle dolu ve bu doluluk içinde öyle boş, öyle boş, öyle boş ki..." "sınırları tanıyan, benimseyen bu sınırlara uyum gösteren hiçbir insan, karşı çıkmanın sonundaki bireysel bağımsızlığa erişemeyecek. hem karşı çıkıp, hem de sınırlarda yaşayan insan, yaşamı boyunca çıkmazından sıyrılamayacak. huzursuzluk duyacak, ve ne yaşamdan hoşnut olacak, ne de rahatlıkla ölebilecek. yaşlandıkça ölüm korkusu büyüyecek. başkalarının yanında kendini güçlü göstermeye yeltense de, yalnız kaldığında, hiç değilse kendi kendine yalan söylediğinin bilincine varacak. bu bilince varsa, o bile bir adım. birçoğu yalanı gerçek gibi algılayacak kadar sıyrılmış kişisel özgürlükten. oysa insan hem yaşamı, bize sunulan bu en yüce olguyu, hem de yaşam sonunda sonsuzluğa varmayı hak etmek zorunda. yaşam, bu gelişmeye tüm kapılarını açan bir olgu. gelişigüzel geçip gidilecek bir varoluş değil insan varoluşu. biçimlendirilecek, değiştirilecek, sınırsızlaştırılacak bir her şey." "o susarken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken, solurken. sanki bunalımı bile rahatlatıcı. o varken ya da yokken. teninin bu denli güzelliği sonsuz durgunluktan kaynaklanıyor ve bana bu sonsuz yeryüzünden, yaşamdan ve ölümden daha da sonsuz geliyor. işte bu duygu nedeniyle onunla olmalıyım, onsuz bile olsam. diğer ilişkileri nasılsa ben sahneliyorum" "bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. inemiyorum. yaşayamıyorum.ölemiyorum" "şimdi kent merkezinde yüksek bir yapının ikinci katında oturuyorum. buranın mı, türkiye'nin mi daha karmaşık olduğunu düşünüyorum. hemen hemen aynı karmaşıklık. önümde gene bir zafer anıtı... bir ülkenin zaferi, diğer ülkenin yenilgisi. zaferler de yenilgiler de insan ölüleri üzerinden geçiyor." "yaşamın daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum. ama artık yorulmaksızın aramak yok. aranan yaşantılar arandı. yaşandı. bir kısmı gömüldü. yeniden toprak oldu. canlılıklarını duyduğum, canlılıklarını birlikte bölüştüğüm birtakım insanlar gitti. onlar adına, onları da özlemek, onlar için özlemek, onlar için de sevmek. insan yaşamının mutlak en önemli olgusu sevilen bir insanı özlemek, istemek... onun yanındayken de özlemek, istemek. oysa yaşam genellikle insanın bir başına kalması. uykuda. uykuyu ararken. derin uykuların ötesinde bile zaman zaman düşünde sezinlemiyor mu insan bir başınalığın çaresizliğini?" "bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. anlatılarım da yaşadığım ölülerden. bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış ölülerden." "tüm duyguların en güzeli duygusuzluk; öyle bir duygusuzluk ki, insanın tüm dünyayı ve insanları kucaklayabileceği duygusuzluğunun duygusu..." "her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama dileği kadar büyük. belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar, ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar. oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı, ama sen, senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başladığı an. birisinin teniyle yanyana olmak, kendi var oluşunu unutmak mı, ya da daha derin algılamak mı? her var oluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu." Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü
-
“Artık güz mü geliyor?” diye sordu büyükannem, duyulmaz bir sesle. Rüzgâr çabuk kuruyan elma yapraklarını, çürümüş çam ve kil kokan ıslak tozları, bir muştu böceğini ve perdeleri odaya doldurdu. Komşu suratını astı, sakalını kaşıyıp. “Kış erken gelecek,” dedi babama, “usandıracak gene.” Koyu bulutlar toplanıyordu. Küçük saat çaldı. Rüzgâr karanlık bir havayı perdelere doldurdu. Gözlerimi kısıp dışarı bakınca evin büyük bir gemi gibi ağır ağır gittiğini gördüm. Birden küçük bir sağanakla ürperdi hava. Saçaklara sesli, iri damlalar döküldü. Üşür gibi oldum. Yeni alınmış, bomboş, ak defterin ya da çıkmaya hazırlandığım bir yolculuğun o sevimli, kaygan dili geçti içimden. Hemen çekip gitmek, çekip gitmek, çekip gitmek… Kalktım, bir bardak su içtim. (…) Onat Kutlar - İshak’ta yer alan “Çatı” adlı öyküsünden…
-
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar,yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. Bana, bir veba busesi bırakıp gittin; bak şimdi yerini başkaları aldı. Bu aşkın vebası sende, busesi bende kaldı. Seçtiğin yolda sana mutluluklar diliyorum. Unutmak alışmaktır. Unutursun demiyorum… Ama alışacaksın biliyorum. Kahraman Tazeoğlu - Bukre
-
-
CUMHURİYET ve ATATÜRK sevgisiyle yanıp tutuşanlar için çok anlamlı, çok güzel ve çok değerli bir gündü bugün. Cumhuriyetimizin 90 yılını arkamızda bıraktığımız... İzmir - Gündoğdu Meydanı' nda, topraklarının bayram yerine benzemesini isteyen, laik ve çağdaş Türkiye sevdalısı binlerce yürek, hep birlikte haykırarak, okullarımızdan kaldırılan ''andımız'' ı okuduk bugün, koca bir coşkuyla. Atatürk' ün sevgisi ve bu büyük bayramın mutluluğuyla yüreklerimiz, gözlerimiz dolu dolu... Daha nice Cumhuriyet Bayramlarına güzel vatanım. Objektifimden...
-
İzmir'de Andımız'ı Böyle Okuduk! http://youtu.be/mQ9_mM6dZeY
-
İZMİR’de Cumhuriyet İçin Güçbirliği Platformu’nun yaptığı çağrı üzerine Gündoğdu Meydanı’nda toplanan yaklaşık 100 bin İzmirli, hep birlikte, okullardan kaldırılan 'Andımız' ı okudu. Alandakiler daha sonra 10'uncu Yıl Marşı ve İzmir Marşı’nı da okudu. Meydandakilere denizden de yatlar ve balıkçı tekneleriyle de destek verenler oldu. Gündoğdu Meydanı ile çevredeki sokakları dolduran topluluk, “Cumhuriyetin Yılmaz Bekçileriyiz" yazılı büyük bir pankart açıp, “Hükümet istifa”, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz" sloganları attı.
-
Tören öncesi Kılıçdaroğlu, Orgeneral Özel ile bir süre sohbet etti. Daha sonra gelen Başbakan Erdoğan da Kılıçdaroğlu ile tokalaşmadan Özel'le tokalaşarak yerine geçti. Özel'le Erdoğan da sohbet etti. Erdoğan, Bahçeli ile de tokalaşmadı. Kabul törenine AK Parti, CHP ve MHP'nin önde gelen isimlerin katılırken, BDP'den vekillerin törene katılmadığı görüldü. Davetliler, 29 Ekim’de doğan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümünün yanı sıra doğum gününü vesilesiyle ile de kutladı.
-
-
Cumhuriyetin kuruluşunun 90′ıncı yıldönümü törenleri, bugün Bursa‘nın Heykel semtinde yapılan törenlerle kutlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in de katıldığı ve saat 10.00′da başlayan tören alanına gelen yaklaşık 100 kişilik TGB’li grup, hükümet aleyhine slogan attı. Ellerinde Atatürk ve Türk Bayrağı bulunan grup, burada bayramı izlemeye gelen bazı kişilerin de verdiği destek ile kısa süre yürüyüş yaptı. Polis, yürüyüş yapan göstericilerin önünü kesip kalabalığı dağıtmak isterken, zaman zaman gerginlik ve kısa süreli müdahale yaşandı.
-
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Cumhuriyet Bayramı'nın 90. yılını bu yıl da çeşitli etkinliklerle kutlayacak. 90. yıl kutlamalarının bu yılki adresi yine İstanbul Boğazı olacak. Kutlamalar havai fişek gösterisi, ses ve ışık gösterileri ile görsel bir şölene dönüştürülecek. Törenler, Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi arasındaki alanda yapılacak.
-
Büyük Önder Atatürk ve arkadaşlarının Türkiye'ye armağan ettiği mucizenin 90. yıldönümü tüm yurtta kutlanıyor. Cumhuriyet Bayramı nedeniyle başta TGB olmak üzere çok sayıda sivil örgüt, siyasi parti ve yurttaşlar Tandoğan'da "Cumhuriyet'e sahip çıkacağız" mesajı verdi.
-
BEN İZMİR KADINIYIM Laik yaşamak varken, Şeriat diye bağıramam. Ekmek özgürlük eşitlik savaşında, Erkeğimle omuz omuza vuruşmak varken, Boynuma zincir, ayağıma pranga vurdurup, Sinemem bir köşeye. BEN İZMİR KADINIYIM, İnkar edemem nene hatunu, kara fatmayı, Bebeği yerine mermiyi saran o yüce anayı. Unutamam Çanakkaleyi, Dumlupınarı kurtuluşu, Her karışı şehit kanlarıyla sulanan vatanı, Satamam ne pahasına olursa olsun. BEN İZMİR KADINIYIM, Değer görürken öpülürken elim, Satılamam pazarlarda köle misali. Dünya kadınlarıyla aynı safta olmak varken, İkinci sınıf sıfatını yakıştırmam kendime. Kadın erkek eşitliğini vermişken bizlere Atam, Yine on adım geriden yürüyemem, BEN İZMİR KADINIYIM, Yürümek varken ilkeler elimde, Uğraşamam sultanla sarayla hanla. Değişemem özgürlüğümü parayla malla. Ak güvercinleri uçurmak varken göklerde, Dalgalandırmak varken o Ay Yıldızı gönderde, Bakamam kapkaranlık semaya. BEN İZMİR KADINIYIM, Seçme seçilme hakkım varken elimde, Razı gelemem haksızlıklara. Savunmadan suçsuzluğumu, Boynumu vurduramam canice. Ben anayım ben kadınım. Hayat savaşında varım yiğitçe mertçe, Susamam son sözümü söylemedikçe. BEN İZMİR KADINIYIM, Atamın verdiği bunca nimeti, Tepemem elimin tersiyle. Göğsümü açsalar bağrımı dağlasalar, Sürükleseler taşlasalar Halide Edip gibi, Ölüm bile hoş gelir binlerce şehit gibi. BEN CUMHURİYET KADINIYIM.
-
-
-
-
-
-
CUMHURİYET, Atatürk'ün ifadesiyle, tek başına kalsan da gerektiğinde bir dağ başına çıkıp Türk bayrağına sarılıp, vatan uğruna savaşarak, al kanını o al bayrağa yavaş yavaş yedirip şehit olabilmektir. Cumhuriyet, herkesin Amerikan ve İngiliz mandası istediği bir ortamda işgalci Haçlı emperyalizminin karşısına geçip "Ya istiklal ya ölüm" diyebilmektir. Atatürk'ün 1921'de Meclis kürsüsünden ifade ettiği şekliyle, "Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme baş kaldırmayı ilke edinmektir." Cumhuriyet. Cumhuriyet, emperyalizm, İstanbul'daki Osmanlı Meclisi Mebusanı'nı silah zoruyla dağıtmış, milletvekillerini Malta'ya sürgün etmişken, hiç tereddüt etmeden Anadolu'da halkın temsilcilerinden oluşan BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'Ni toplayabilmektir. Cumhuriyet, 1920'de Anadolu'nun her yanı işgal edilmişken Anadolu'nun orta yeri Ankara'daki Meclis'te "Hudud-u milli"den, "Misak-ı Milli"den söz edebilmektdir. ÖNCE MİLLET DEMEKTİR Cumhuriyet, ülke işgal altındayken, ısrarla "Milli irade", "Önce millet" diyebilmektdir. Cumhuriyet, emperyalist işgale karşı mücadele ederken halkı bilinçlendirmek için çıkarılan gazetelere "İrade-i Milliye", "Hakimiyet-i Milliye", adlarını verebilmektir. Cumhuriyet, aynı anda hem Haçlı emperyalizmine hem de iç ve dış maşalarına başkaldırabilmektir. Hem emperyalizmle hem de yerli işbirlikçileriyle mücadeleyi göze alabilmektir. Cumhuriyet, bütün imkansızlıklara, yokluğa ve yoksulluğa karşın emperyalizmi ve taşeronlarını Anadolu yaylasına gömebilmektir, kağnıyla kamyonu yenebilmektir. Cumhuriyet, Türk'e biçilen o daracık emperyalist elbiseyi, SEVR'i yırtıp atabilmektir. Cumhuriyet, 600 yıldan fazla bir zamandır kendisini "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" olarak gören sultan/halife "şirk" düzenine baş kaldırıp, bu sakat düzeni yıkıp "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyebilmektir. KÖYLÜYÜ MİLLETİN EFENDİSİ YAPABİLMEKTİR CUMHURİYET Cumhuriyet, 600 yıllık dönme/devşirme/yabancı egemenliğine son verip, yüzyıllardır merkezden çevreye itilip aşağılanan bu toprağın insanını yeniden iktidar yapabilmektir. Cumhuriyet, düşünce özgürlüğüdür, aklın özgürlüğüdür. Cumhuriyet, cehaleti yenmektir. Cumhuriyet, fakirliği yenmektir. Cumhuriyet, hastalıkların kökünü kurutmaktır. Cumhuriyet, ağalığı yıkmaktır, toprak reformudur Cumhuriyet. Cumhuriyet, "Köylüyü milletin efendisi yapmak" için mücadele etmektir. Cumhuriyet, ülkeyi demirağlarla örmektir. Cumhuriyet, kendi okulunu kendi yapmaktır. Cumhuriyet, kız çocuklarını okutmaktır. Cumhuriyet, kadındır; okuyan, çalışan, bilimle, sanatla, sporla uğraşan kadındır. Kadına kadınlık ve insanlık onuruna yaraşır biçimde davranmaktır. Kadını siyasal katılımıcı yapmaktır Cumhuriyet. Cumhuriyet, fabrikadır, hem de sosyal fabrikadır. Edirne'den Kars'a kadar bacaların tütmesidir, üretimdir Cumhuriyet. Cumhuriyet, akıldır, bilimdir, akıl ve bilim eşliğinde çağdaşlaşmaktır. Cumhuriyet, aşağılık kompleksinden kurtulmak, insanlık dünyasının uygar ve eşit bireyi olduğunu haykırabilmektir. Cumhuriyet, tarihine sahip çıkmaktır. Köklerden beslenip yeni yeni filizler verebilmektir. Cumhuriyet, Türkçedir, dil bilincidir. 600 yıldır Arapça ve Farsçanın baskısına yok olmaya yüz tutmuş, Türkçeye hiç uymayan Arap harfleriyle yazılmaya zorlanmış, adı bile unutulup Osmanlıca diye adlandırılmış Türkçeyi kurtarabilmektir Cumhuriyet. Cumhuriyet, sanattır, sanatçıdır, çok sesli müziktir. Aşık Veysel'in görmeyen gözleriyle çalıdığı saz eşliğinde söylenen Atatürk'e Ağıt'tır Cumhuriyet. Cumhuriyet Halkçılıktır: halktır, Halkevidir, Halkodasıdır, Köy Ensititüsüdür: Aydınlanmanın köyden başlatılmasıdır. Cumhuriyet, laikliktir, din ve devlet işlerini ayrılmasıdır, inançlara ve inançsızlığa tahammül etmektir, din istismarına izin vermemektir. Dindara saygı, dinciye göz açtırmamaktır Cumhuriyet. Cumhuriyet, Kuran'ı Kerim'i anlayarak okumaktır. Cumhuriyet, Milliyetçiliktir: Her türlü ırkçılığı reddedip "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" diyebilmektir. Cumhuriyet, Devletçiliktir: Devletin ve özel sektörün elele Türkiye'nin kalkınması için mücadele etmesidir. Milli varlıklara sahip çıkmaktır. Cumhnuriyet Devrimciliktir: Muasırlaşmak, çağdaşlaşmaktır, sürekli yeniliktir, bilimdeki değişim ve gelişimi talkip etmektir. "Dinamik devrimdir" Cumhuriyet. Atatürk'ün 1936'daki ifadesiyle ileride "Ay'a gidecek ayaklar arasında Türk ayakları görebilmenin hayalidir" Cumhuriyet. Cumhuriyet, Atatürk'tür. Atatürk ise, 11 yıl aralıksız savaşmış, varını yoğunu bu savaşlarda kaybetmiş savaş yorgunu, yıkık bir toplumla Haçlı emperyalizmini yenen; yarı bağımlı, geri kalmış, bu biat toplumundan çağdaş bir ulus devlet ve özgür bireyler yaratan adamın adıdır. Emperylaizme karşı verdiği bağımsızlık ve çağdaşiaşma mücadelesiyle mazlum milletlerin kurtuluş reçetesini yüzyılın başında açıklayan adamdır Atatürk. Türkiye'de Cumhuriyet, asla sadece bir siyasi rejim değişikliği, bir rejim adı değildir. Türkiye'de Cumhuriyet, önce kağnıyla kamyonu yenmek, yani tam bağımsızlık, sonra da o kağnıyı uçurmaktır, yani çağdaşlaşlıktır. Evet evet yanlış duymadınız Cumhuriyet kağnıyı uçurmuştur. (Cumhuriyetin 10. yılına özel ilk uçak mühendislerimizden Selahattin Alan, yaptığı ilk Türk uçaklarından biri olan MMV1 adlı uçağa amblem olarak bir "kağnı" figürü çizmiştir.) Atatürk'ün ifadeleriyle, "Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir..." Yine Atatürk'ün ifadeleriyle, "Cumhuriyet bedava kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık... İcabında... korumak için lazım olanı yapmaya hazırız". Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.... Ha bu arada: "... işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır..." Sinan Meydan
-
-
İzmir, sabahı bekleyemedi!
-