-
İçerik Sayısı
915 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
AED tarafından postalanan herşey
-
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
eyvallah iyi geldi.. yanlış hatırlamıyorsam,kekilli <bu akşam ölürüm> 1998 de çıktığında bir kaç intihar yaşanmış, kekilli çok üzülüp uzun süre ortada gözükmemişti.. ama her halikarda kadife gibi bir ses.. sevgili fuzuli sen mercan dede benzeri kıyıda kalmış yada benim bilmediğim hazinelerden bul.. -
21 yy dünyası, küreselleşen kapitalizm ve onun bir sonucu olarak da emperyalizmin tüm acı sonuçlarını yaşıyor..Dünya kapitalist sistemi 2009 başında birkez daha tıkandı.. tüm dünyada çalışan tüm insanların durumları kötüye giderken, orta sınıflar törpüleniyor, küresel sermaye dünyada başta ABD ve AB merkezlerinde toplanıyor. dünya kaynaklarını, özellikle ortadoğu petrolu ve asya doğalgazı bir kez daha paylaşılıyor.. haritalarda çeşitli değişiklikler öngörülüyor,ulusal devletler klasik böl ve yönet yöntemiyle zayıflatılıp kontrol altına alınmaya çalışılıyor. bu kritik öneme sahip bu süreçler yaşanırken kapitalizmin karekteristik teorik özelliklerini bir kez daha hatırlamakta yarar olduğunu düşünerek ,kendi birikimlerime,otuza yakın siteden de bazı güncellemeler yaparak kapitalizm dosyasını açıyorum.. ++++ Kapitalizm Nedir? En dar tanımıyla kapitalizm,üretimin toplumsal yarar için değil de, sadece pazar için ve kar amacıyla olduğu,üretim araçlarını elinde tutan çok küçük bir sermayedar sınıfın toplumun büyük kısmını çalıştırarak sömürdüğü,bu nedenle de devamlı açık veya örtülü sınıflar arası mücadeleye konu olan, tarihte feodaliteden (derebeylik)sonra ortaya çıkan ve günümüzde sermayenin birikmesiyle emperyalizm aşamasına ulaşmış bir ekonomik toplum modelidir. Kapitalist toplum sınıflardan oluşur. Kapitalist toplumda iki sınıf vardır; 1-] üretim araçlarının sahibi, yani sermaye sınıfı 2-] Çok çalıştığı halde karnını güç bela doyuran emekçi sınıf veya biraz daha iyi durumda olan yöneticiler gibi orta sınıf insanlar . Kapitalist toplumlarda uzmanlaşmış ,eğitilmiş kalifiye emek düz ve kalifiye olmayan emek Arasında nispeten bir ücret farkı oluşmuştur..Hatta bazı ekonomistler orta sınıf dese de beyaz yakalı işçi deyimi daha doğrudur bu kesim için.çünkü eğitilmiş olsa bile bu kesim de sonuçta kafa emeğini satarak yaşamaktadır. kol emeğini satan kesime mavi yakalı kesim denmektedir. Denilebilir ki, sermaye sahipleri de çalışıyor, ama gelin görün ki, sanayi sektöründeki ilk 500 şirketin karlarının %83'ü üretim dışı gelirlerden yani repodan, ranttan, faizden v.s'den geliyor. yani sermayedar yan gelip yatsa bile, hiç üretim yapmasa , neden çünkü adamın parası var, neden parası var, çünkü aileden sermayedardı,ailesine nerden kaldı, ona da babasından kaldı, daha da gerilere gidersek, bir arazinin etrafını çevirdi, burası benimdir dedi, ilk başta kendi işledi sonra ırgatlara ve kölelere işlettirdi, bunu korumak için de devlet denen sistemi oluşturdu. Üretim araçlarına sahip olan küçük azınlığa egemen sınıf diyoruz. Üretim araçları nelerden oluşur? 1-toprak 2-iş ve üretim makineleri 3-sermaye (kapital) ..bunlara sahip değilseniz emekçi sınıfa dahilsiniz demektir, Ve emeğinizi satarak yaşamak zorundasınız. kapitalist, gelirini başkalarını kendi hesabına çalıştırarak kazanır, işçi ise kendi emeği karşısında gelirini elde eder. kapitalist toplumda en çok çalışan değil, en çok sermayeye sahip olan toplumsal sınıftır ve gelirden aslan payını alır. Kapitalizmde sınıflar savaşım içindedirler.. Bu iki sınıf arasında açık yada kapalı örtülü yada gizli bir savaşım vardır.. kapitalist toplumda çarkları döndüren şey kardır. kapitalist, maksimum karı elde etmek için çabalar, bunun için yöntemlerden biri de üretim maliyetlerini(emek ücreti dahil) kısmaktır. işçi de ücretini yüksek almak isteyecek, dolayısıyla aralarında bir mücadele söz konusu olacaktır. kapitalist, kapitalist olarak kalabilmek ve daha da büyümek için kar etmek zorundadır, işçi ise yaşamını sürdürebilmek için düzgün bir ücret almaya çabalamak zorundadır. Kapitalist sınıf aynı zamanda toplumun kültürel üstyapısına da hakimdir. Kapitalist toplumda Alt yapı, sosyo-ekonomik temeldir; üretim ilişkilerinin tümüdür.yani yukarda anlattığımız sınıflar, ve ekonomik üretim sürecidir. "hukuk düzeni, örf ve âdet, inanç, ahlâk, düşünce gibi şeyler de toplumun üst yapı'larını meydana getirirler..Kapitalist sınıf altyapıya sahip olması onu üstyapı da ele geçirmesi sonucunu doğurur.ve toplumun değerlerinde artık sınıfsal sömürü gizlenir,bu üstyapı kurumları ile..Toplumda genel düşünce olarak mülkiyetin kaynağının sorgulamak<servet düşmanlığı> ile suçlanır,güya herkes yasalar karşısında eşittir.. örneğin kişisel özgürlüğünüz sizin tatilinizi yurtdışında geçirmenize engel değildir.ama bu güce parasal olarak sahip olamadığınız için bu eşitliği yaşayamazsınız. Kapitalist üretimde artı değer vardır İşverenin elde ettiği kar nereden gelir?. işçiye ücret olarak ödenen ile işçinin hammaddeye kattığı değer arasındaki farkı, işveren kendisine alıkoyar. işte, kar buradan gelir. bu fark olmazsa olmaz. çünkü işveren işçiyi bunun için kiralar. bu farka artı-değer denir. Formule edersek ana sermaye yani S, üretim başlangıcında şu iki unsurun toplamıdır: s değişmeyen sermaye yani üretim araçlarına ve hammaddeye yatırılan para ve d değişken sermaye yani işçilik ücreti ..Yani S = s+d..a ma üretim tamamlandığında S= s+d+a olan yeni bir ürün elde edilir..burada a artı değerdir…yani işçiden alınıp işverende kalan,bizzat kar. Peki işçiye verilecek ücret ne olacaktır? en azından işçinin yaşamını sürdürebilmesi için, yemesi, içmesi, barınabilmesi için yeterli düzeyde olmalı. bunun yanında işçinin sosyal hayatına da imkan verecek düzeyde olmalıdır. ancak bir çok yerde bu ücret düzeyi bırakın sosyal hayatı, yaşam masraflarını karşılamaya bile yetmemektedir. işveren artı değerden kendisine çok fazla pay almayı tercih etmektedir. "Burada kapitalistler şöyle bir itirazla karşımıza geliyorlar. işverenler, ellerindeki parayı harcamayıp tasarruf ediyorlar, onu üretim araçları satın alarak ve bunları kullanarak değerlendiriyorlar. dolayısıyla bu artı-değer onların hakkıdır. diğerleri de bu fedakarlık da bulunsun, onlar da tasarrufta bulunup, üretim aracı alsınlar. işte kapitalistin adeta alay eder gibi ileri sürdüğü bir yaklaşım..halbuki çalışan sınıf günlük ihtiyaçlarını zor karşılamaktadır. Rekabet ve tekelcilik Rekabet teoriye göre güzel bir şeydi. ama kapitalistler, uygulamanın teoriye uygun düşmediğini gördüler. rekabetin karı azalttığını, anlaşıp birleşmenin ise artırdığını keşfettiler. amaçları kar olduğuna göre, rekabete ne gerek vardı. bir araya gelmek, birleşmek,tekeller tröstler, karteller oluşturmak onlar için çok daha iyiydi. tekelcilik her ne kadar devlet tarafından önlenmeye çalışıyorsa da kartellere ve tröstlere dur denemiyor. rekabetçi sanayiler, iyi zamanlarında kar ederler, kötü zamanlarında ise açık verirler. ama tekelci sanayide i zlenen model farklıdır. iyi zamanlarda muazzam karlar elde etmek, kötü zamanlarda ise biraz daha az kar etmek. şimdilik bunların hepsine tekelci diyeceğiz. Tekelci kapitalistlerin, fiyatları diledikleri gibi saptamak durumunda olduklarını görüp anlamak güç değildir. ve böyle yapıyorlar da, bazen ani zamlarla bazen aşamalı zamlarla. fiyatları, en fazla karı elde edebilecekleri düzeyde saptıyorlar. bunu ya kendi aralarında anlaşarak yapıyorlar, veya en güçlü şirket fiyatı ilan ediyor, diğerleri de "kaptanı izle" oyununa katılıyorlar. bir de sık sık olduğu gibi, temel patentleri denetimleri altında bulunduruyorlar ve gerekli üretim iznini ancak kendi çizgilerinde gitmeyi kabul edenlere veriyorlar. Ne zaman güç ve servetin birkaç elde tehlikeli bir biçimde toplandığı öne sürülse, büyük iş çevrelerinin savunucuları, manzaranın çizildiği kadar karanlık olmadığını öne sürerler. bunlar, karların gereksiz şekilde yüksek olması halinde bile, bu karların küçük bir grupta değil, hisse senetleriyle milyonlarca insana dağıtıldığını ileri sürerler. yani dev karlar, yalnızca Bay Kodaman'a değil, aynı zamanda birçok insana da gitmektedir. bu, akla yatkın bir kanıttır ve pek çok kişiyi aldatır. ancak bu sav da boştur. hisse senetlerinin sahiplerinin sayısı çok olabilir. ama bu önemli değildir, önemli olan kaç kişinin ne kadarlık bir hisseye sahip olduğudur. ve karın ortaklar arasında nasıl bölüştürüldüğüdür. bu rakamları gördüğünüzde halkın, bu hisselere mikroskobik düzeyde sahip olduğunu görebilirisiniz. o sa Bay Kodaman onun büyük bir kısmına sahiptir. Gelir Dağılımı Birçok kapitalizm yanlısı, "eğer kapitalizm yanlış bir yolsa ABD ne kadar bu kadar zengin" diye sorarlar. bu da Amerikan filmlerinin aldatıcılığına kanan birçok insanı etkiler. halbuki Amerikalıların iyi yaşadıkları doğru değildir. küçük bir azınlık, lüks içinde gerçekten de kimisinin hayal edemeyeceği bir lüks içinde yaşamaktadırlar, bu doğru ama çoğu sefalet içindedir. "yüksek hayat standardı" geyikleri halkın büyük çoğunluğu için geçerli değildir. ulusun üçte biri kötü konutlarda oturuyor, kötü giyiniyor kötü besleniyor. Ancak şu da bir gerçektir ki, ABD halkının birçok ülke halkına göre daha yüksek bir hayat standardıyla yaşadığı doğrudur. fakat bu onların varlık içinde olduğunu değil, diğer ülke halklarının yoksul olduğunu gösterir. Bunalım ve Depresyon Kar sağlayabilmek için, kapitalistler işçilerine mümkün olduğu kadar az ücret ödemek durumundadır. oysa ürettiklerini satmak içinse, kapitalistler işçilerini mümkün olduğunca fazla ödemek zorundadırlar. ikisini birden yapamaz. düşük ücret yüksek kar sağlar, ama aynı zamanda mal talebini azalttığı için karı olanaksız hale getirir. çözümlenemez bir çelişki. kapitalist sistemin çerçevesi içinde çıkar yol yoktur. depresyon, bunalım ve şu sıralarda adını daha sık duyduğumuz şekliyle kriz kaçınılmazdır. Ancak gene de kapitalist sistemin iş sağlayabileceği bir yol vardır. kapitalizmi kötürümleştiren kusurların, yani yetersiz tüketim ve aşırı üretimin giderilebileceği bir yol vardır. tepede sallanan aşırı üretimin korkusundan kurtulmanın, üretilen her şeyi karla satabilmenin bir yolu vardır. kapitalizmin öldürücü hastalığı olan bunalımın ve depresyonun tedavi etmenin bir yolu vardır: SAVAŞ. 1929 bunalımından sonra, ancak bir savaşın hazırlanması ve yürütülmesi ile kapitalist sistem, insanlara tam istihdam, malzeme, makine ve para sağlamak üzere, işlemesine devam edebilirdi. I. dünya savaşı da benzer sebeplerden çıkmamış mıydı? Emperyalizm ve Savaş Büyük boyutlu tekelci sanayi, üretici güçleri, daha önce görülmeyen bir ölçüde geliştirdi. sanayicilerin ü mal üretme güçleri,yurttaşlarını tüketim güçlerinden daha büyük bir hızla artıyorrdu. bu, onları, mallarını anayurdun dışında satmak zorunda bırakıyordu. üretim fazlasını tutabilecek yabancı pazarlar bulmak zorundaydılar. bunları nereden bulacaklardır? tabi ki sömürgelerde. Üretilen fazla mal için pazarlar bulmak zorunluluğu, sömürgeler edinme konusunda duyulan baskının ancak bir kısmıydı. büyük çaptaki kitle üretiminin çok miktarda hammaddeye gereksinmesi vardı. kauçuk, petrol, nitrat, kalay, bakır, nikel ve bunlara benzer daha bir yığın şey, tekelci kapitalistlere her yerde gerekli olan hammaddelerdi. bunlar, bu gerekli hammaddelerin kaynaklarına sahip olmak veya bunları denetimleri altında bulundurmak isterlerdi. emperyalizmi yaratan ikinci etken buydu. ama bu baskından daha da önemlisi, bir başka fazlalık için de pazar bulmak zorunluluğuydu: sermaye fazlalığı için. Emperyazlimin ana nedeni buydu. tekelci sanayi, sahibinde çok büyük karlar getirmişti. aşırı karlar. sahibinin ne yapacağını bilemeyeceği kadar çok büyük para. bu para, yurt içinde gelir getirici yatırım için kullanılabileceklerden de fazlaydı. sermayenin bir fazla birikimiydi. mal ve sermaye için pazarlarda karlar arayan bu mali ve sınai birlik, emperyalizmin başlıca kaynağı olmuştur. 20.yy.da her büyük sanayi ülkesinde, tekelci kapitalizm gelişmiş ve onunla birlikte sermaye fazlası ile ürün fazlasını ne yapılacağı sorunu da ortaya çıkmıştır. kendi ulusal pazarlarının denetim altında bulunduran çeşitli devler, uluslararası pazarlarda karşı karşıya geldikleri zaman önce amansız bir rekabete girişirler, ardından da anlaşmalar, birleşmeler, uluslararası karteller kurulur. dünya piyasasını bölüşmek üzere aralarında anlaşmalar yapan bu büyük uluslararası birleşmeler ile rekabetin sona ermesi ve uzun bir barış döneminin başlaması beklenir. ama böyle olmaz, çünkü kuvvet oranları sürekli değişmektedir. bazı şirketler gittikçe büyür ve kuvvetlenirken, ötekiler zayıflar ve geriler. böylece eskiden haklı ve yerinde görülen bölüşüm, artık yerinde olmaz. güçlü grup tarafında bir hoşnutsuzluk başlar ve bunu daha büyük bir pay alma savaşı izler. her hükümet kendi uyruklarını korumak için ayağa kalkar. bunun kaçınılmaz sonucu savaştır. Emperyalizm savaşa yol açar. ne var ki, savaş da hiç bir şeyi kesin olarak çözemez. bir masa etrafında çözülemez hale gelen kırgınlıklar,anlaşmazlıklar, şimdi pazarlığın yerini yok edici atom bombalarını, sakat insanların, parçalanmış cesetlerin alması ile ortadan kalkmış olmaz. Hayır! pazar avı sürüp gitmelidir. tekelci kapitalizm, mal ve sermaye fazlası için alan bulmak zorundadır ve tekelci kapitalizm var oldukça yeni savaşlar olacaktır. Savaşın tek çıkış sebebi bu da değildir, dev şirketler arasında değil de, devletler arasında doğup büyüyen anlaşmazlıklar yüzünden çıkan savaşların ana kaynağı da hammaddeleri ele geçirmektir(Körfez savaşı, Bosna-hersek savaşı). hadi savaş çıktı diyelim, süper güçler tarafından 1-2 günde bitirilmesi gereken bu savaşlar neden aylarca yıllarca sürmektedir. nedeni çok açıktır; ürettikleri silahları gizlice savaşan ülkelere satmak için. Devlet ve Din Üretim araçlarındaki özel mülkiyet, kendine özgü bir mülkiyettir. bu mülkiyet, ona sahip olan sınıfa, sahip olmayan sınıf üzerinde bir güç verir. sahip olanın yalnız çalışmadan yaşamasını sağlamaz, bir yandan da sahip olmayanların çalışıp çalışmayacağı ve hangi koşullar altında çalışacaklarını saptama hakkını da verir. yani bir çeşit efendi ve hizmetçi ilişkisi kurar; kapitalist sınıf, emirler verme mevkiinde, işçi sınıfı ise bunları yerine getirme durumundadır. Bu durumda doğal olarak iki sınıf arasında sürüp giden bir çatışma olacaktır. bu durumda, mevcut mülkiyet ilişkisinin -azınlığın bu denli yararına, çoğunluğun bu denli zararına olan bu mülkiyet ilişkisinin- devamını sağlamak için bir yol, bir yöntem bulunması gerekir. zengin azınlığın, emekçi çoğunluk üzerinde, toplumsal ve ekonomik egemenliğinin sürüp gitmesini sağlayacak güce sahip bir kurumun varlığı zorunludur. Bu kurumlardan ilki devlettir. kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan devletin, özel mülkiyet ilişkilerinin tümünü korumak ve sürdürmek görevidir. üretim araçalarının özel mülkiyetine sahip olanlar ile olmayanlar arasında bir çatışma olduğu zaman, mülk sahipleri, devletin kişiliğinde, mülksüzlere karşı güçlü bir silah bulurlar. Bizi, devletin, bütün sınıfların üzerinde olduğuna inandırmaya çalışırlar. O, zengin yoksul, yüksek alçak, herkesi temsil eder derler. ama aslında, kapitalist toplum, özel mülkiyete dayandığından, özel mülkiyete karşı yapılacak her davranış karşısında, gereğinde şiddet kullanmaya kadar varan devleti bulacaktır. kapitalizmin kurucusu sayılan Adam Smith bile şöyle demiştir: "sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginliğin yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanını olmayan karşı savunulması için kurulmuştur". yani ekonomik egemenliğe sahip sınıf, devlet yönetimine de sahiptir. Aklınıza şu soru gelebilir: madem ki devlet mekanizması kapitalist sınıfını denetimi altındadır ve onun çıkarına işlemektedir, kapitalistlerin gücünü düzenlemek ve sınırlandırmak için hazırlanan kanunlar, neden yasalarda yer almaktadır? Cevap: devlet, ancak zorlandığı taktirde, mülksüzler adına, mülk sahiplerine karşı harekete geçer. şu veya bu çatışma noktasında boyun eğmek zorunda kalır, çünkü işçi sınıfından gelen baskı o kadar büyüktür ki, ödün vermek zorunludur. yoksa "yasa ve düzen" tehlikeye girdiği gibi, daha da kötüsü (tabi ki egemen sınıf açısından daha da kötüsü) devrim bile olabilir. ama unutulmaması gereken nokta şudur; böyle dönemlerde elde edilen bütün ödünler, mevcut mülkiyet ilişkileri sınırları içerisindedir. kapitalist sınıfın ana çerçevesi, hiç dokunulmadan öylece durmaktadır. ödünler bu çerçeve içinde verilmektedir. egemen sınıfın ortak amacı, bütünü kurtarmak için bir noktada boyun eğmektir. Devlet, bir sınıfın öteki sınıf üzerinde egemenliğini kurmak ve sürdürmek için bir araç olduğuna göre, ezilen çoğunluk için gerçek özgürlük var olamaz. duruma ve koşullara bağlı olarak şu veya bu derecede özgürlük verilecektir, ama son tahlilde, özgürlük ve devlet sözcükleri sınıflı bir toplumda bir araya getirilemez. Sadece devlet midir, bu iki sınıfın arası ilişkiyi düzenleyen, hayır. bir de zaten var olan dini kullanma stratejisi. kapitalistler, kimisi kasıtlı olarak kimisi farkında olmadan dini kullanır ve isyan edecek potansiyele sahip insanların bu aşırı duygularını dinle bastırırlar veya bunu din adamlarına yaptırırlar. din adamlarından bazıları da bunu bilerek bazıları da bilmeyerek yapar. onlara öteki dünya düşüncesini aşılarlar. önemli olanın bu dünyadaki varlık değil, öteki dünyadaki cennet ödülü olduğunu ve aslında yüce bir varlığın onları sınava tabi tuttuğunu anlatırlar. insanlar da pek tabi ki bu haksızlıklara öteki dünyada alacakları mükafat için razı olurlar. kendilerinin ödüllendirileceğini, ezenlerin ise cezalandırılacağını düşünür. ++++ bu topicte, kapitalist üretimin nasıl ekonomik < yabancılaşmaya> ve bunun da üst yapıya yansıması olan <insan ilişkileri ve kültürel yabancılaşma> yakında ele alınacaktır.
- 8 cevap
-
- 1
-
-
Kendinizi gereksiz yere üzdüğünüz fikrindeyim. Her konuda paylaşıma açık insanlar olarak her hangi bir zamanlama sorunumuz yok..Zaten bir randevulaşmada olmadı.. Sözünü ettiğiniz tatsız nahoş durumu ilk kez yaşadığınızı ve son kez yaşayacağınızı düşünmüyorum....Bu sadece size de özel değildir ve forum tipi paylaşımın değişmez kaderidir...Yarın da benim başıma gelecektir. bizler her ne kadar kendimizi kaf dağının ardında görsek de azgelişmiş bir toplumun çok gelişmemiş üyeleriyiz..ve insan egosu, yani benliği, yani fıtratı nereye, kime giderseniz gidiniz tatmin edilmek istemektedir.. Ve bizler daha üye olurken forum kurallarını < tıklayarak> kabu ettik.. Ancak size önerim şu olabilir <karşı taraf>la empati kurmaya çalışınız.. Sözlerinizin karşılaştığı insanlar inanın <kumaşı sağlam> insanlardır.. o tandans ve origine sahip olduğum için biliyorum..o insanlara da kefilim.. unutmayınki ki ülkemizin bugünkü konjunktürü gereği o insanlar inanç,görüş ve yaşam biçimleri itibarıyla <üvey> evlattırlar.. ve nereye gidersek gidelim,teist,ateist,sosyalist,şeriatçı,ırkçı,etnik milliyetçi, ulusalcı vs vs insanlarla karşılaşırız ve bu insanlar bu toprağın insanlarıdır. bu konular konuşulur daha ilerde..
-
günaydın sevgili doğan bey,,
-
güzel fikir,,
-
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
sevgili @dayı erkan oğur u yeni keşfettim.. işler yoğundu soz zamanlar, ben geri kaldım kültürel katılımlardan, oğur da, derinliği,özgünlüğü dahası evrenselliği buldum.. helede günümüz magazin- müzik dünyamızdaki birçok sanatın yanına bile yaklaşamayacak kişiler öyle yerdeler ki.. o zaman bu insanın değeri daha bir arttı. önerdiğiniz <öğrencileri>nde aynı derinliği ve özellikle evrenselliği bulamadım..daha bir otantik (yerel kültür), cemevi ihtiyaçlarına ve çevresine hitap eden bir çalışma içindeler..ki bunlar da gerekli..ama benim müzikte aradığım tarz evrensellik.. yani gerektiğinde bir kelime şarkı sözü anlamayacak,ama uçup gideceksiniz derinliklerde.. -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
erkan oğur... nasıl buluyorsunuz arkadaşlar..? türk özgün müziğinin son zamanlarda yetiştirdiği bir değer bence.. -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
ben yetişemedim.@FUZULİ vermiş..çok da iyi etmiş..ben de keyifle dinledim. enya benim de hit imdir..sağol @birce -
Değerli Doğan Gülbudak, Nurs köyünden Said, yani Saidi Nursi, yani Said Okur.. Molla Fetullah Efendinin "Bediüzzaman" (kendi zamanının en iyisi,mükemmeli) sıfatını verdiği Bitlisli , Kürt kökenli (islamcı yanını kürt kökeninden ön planda tutan) adına Nurculuk tarikatı oluşturulan bu inandığı dine yeni yorumlar geitrmeye cesaret edebilecek kadar derin çalışmalar yapmış beyni büyük islam adamı.. Bu insanın edebi gücü,yazma kabiliyeti ve hissiyat derinliği benim için de tartışmasızdır. Onun yaşamındaki kırılma noktaları( Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetine girmesi, şeyh said isyanında isyana katılmayarak,türk milletinin islamın müdafisi olduğunu belirtip kılıç çekilmemesi gerektiğini savunması) onun tarihsel kişiliğini daha da anlamlı hale getirmiştir... Dolayısıyla yukardaki güzel cümlenin ona ait olduğunu öğrenmek beni şaşırtmamıştır, sevindirmiştir.. ++++ Biz bilimsel materyalistler, her insanı,tarihsel koşulları ve çevresiyle beraber,yaşadığı şartlarından koparmadan değerlendiririz..Ancak bu şekilde raslantı olan ile zorunlu olan arasındaki diyalektik bağlantı ortaya konabilir. o tarihsel kişiliği daha derinliğine anlamak ve kavramak için subjektif sis perdesini kaldırırız. Subjektif sis perdesi (öznel)diyorum çünki saidi nursi bugün kendi adına kurduğu tarikatla anılmakta ve <mürid>leri bulunmaktadır. Said nursinin gençliğinin geçtiği dönem henüz cumhuriyetin kurulmadığı dönemdir.. onun idealinde henüz <Medresetüz-Zehra> vardır ; yani fen bilimleriyle İslami ilimlerin birlikte okutulacağı, idealindeki üniversite.. bu üniversite yani Medresetüz-Zehra'nın Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere üç dilde eğitim yapacak ve mısırdaki el ezher üniversitesinin kardeşi olacaktır.. Saidi nursinin aldığı eğitime bakacak olursak ilk eğitimin ağabeyi molla abdullahtan dokuz yaşında alıyor; beş yıl süren esas eğitimim ise Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi, Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerindedir.. İşte bu maddi bağ ,yani böyle gelişmiş bir beynin böyle bir çevrede bulunması (Abdulkadir geylani gibi kişilikler),ağabeyi ve medreselerde aldığı dini eğitimler saidi nursinin yaşamında <zorunlu>sonuçlara yol açan <raslantı>lardır.. kısaca saidi nursi de tüm tarihsel kişilikler gibi yaşadığı şartların bir ürünüdür.. ++++ saidi nursi bu yazıya şimdilik sığmamakla birlikte (istenirse konu üzerinde tartışmaya devam edebiliriz) burada sadece saidi nursinin <bir yaradanın gönderdiği bir çeşit elçi>değil <o dönemin tarihsel koşulların bir ürünü> olması anlamında bu yazıma konu olmuştur. ayrıca belirteyim ki nur risaleleri üzerinde; niçin anlaşılamadığı hakkında biraz kafa yormak istiyorum.. Acaba çok üzt düzey derinliği olan çalışmalarmı,yoksa,normal tasavvuf söylemlerimi? <mürid> nurcular nasıl bir yaşamın özlemi içindedirler? bu konularda katkınız olursa seve seve dinlerim..
-
bu cümleyi çok beğendim..size mi aiittir? değilse kimindir?
-
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
bu şarkıyı verdikten sonra başka birşey verilmez çünki geceyi bozar..gecenin kapanış çalışması : -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
yani damardan girdin,sevgili @FUZULİ, ozaman buyur.. -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
YIL 1969.. TOM JONES ortalığı kasıp kavuruyor.. 1980 de dinledim ilk kez. Delilah şarkısını.. klipteki bayan giyimlerine ve elbiselere dikkat -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
biraz nostalji.. hem kırkı devirenleri mutlu edelim.. -
sevgili doğan gülbudak.. hiç kızmış değilim.herkese kızan bir izlenimmi bıraktım acaba?... şu anda bir inceleme yapılması ve buna cevap vermenin keyfini yaşıyorum..önce teşekkür ederim... bu öykü taslağının ana teması on gündür kafamda oluşmuştu; üç günde yazımı, düzeltme ve son şekli verilmesi de bir bir günümü aldı. zaten <zuhal> yaşamış bir kişidir ; olay da gerçektir.. sadece isimler değişik kullanılmıştır.. iki noktada kaygım oluşmuştu yayınlamadan önce a) öyküde kullanılan cinselllik dozu bu forum konseptine fazla gelirmiydi? edebi ve sanatsal yönlerinin olgunluğunu bildiğim forumdaki bayan arkadaşların rahatsız olma ihtimali varmıydı? yine aynı nedenlele forum yönetimi bir sıkıntıya girermiydi..? doğrusu uzunluk konusunda fazla kaygılı olmadım..ilk gün 2 numara punto kullandım baktım okuma zevki zorlanıyor..3 e geçtim.. her türlü edebi eleştiriye açığım ve yazma tekniğimin daha olgunlaşmasına katkıda bulunması açısından da bunu istiyorum. forum yönetiminden de eleştiri bekliyorum.. benim öykülerim forumdan aldığım tepkilere göre çok beğeniliyor.. kendimi ve edebi sınırlarımı biliyorum..Bir roman taslağı üzerinde çalışıyorum ve eğer yayınevleri ile anlaşma babından bir sorun yaşamazsam bu romanım da önümüzdeki sonbahara çıkabilir. sevgiler
-
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
selda bağcan-sürgün -
-
-Kusura bakmayın kartınız limit yetersiz diyor.Başka kart var mıydı? Kasiyer kız nazikti.Ama Zuhal kıpkırmızı oldu.. Ezikliğini gizlemek için azami gayret göstererek, -Ek kart vardı haylaz oğlanda..Demek ki limiti doldurmuş..Ben yatırıp yarın tekrar gelirim. Bu alışverişler kalsın şimdilik.. diyebildi. Yedinci ayıydı işten atılmasının..Tükenmez kalem imalatı ve ihracatı yapan büyük bir markanın imalat şefiydi..Kimyagerdi..Kriz var denilmiş toplam kırk iki işçi dört idari personel işlerine son verilmiş,ellerine kıdem tazminatı çeki tutuşturularak bir çok imzalar attırılmıştı.Ayrılma anında çalışma arkadaşları ile vedalaşırken bile şoktaydı. Aslında dostluk kurduğu muhasebeciden öğrendiğine göre satışlarda kriz sayılabilecek bir düşme yoktu.Fabrikanın alman ortağı, krizde güvenlik olsun diye personel indirimine gidin, en azından maliyetleri düşürürüz demişti.Bu muhasebeci çocuğu çok beğenirdi..Yaptığı sevimsiz işe rağmen kendisi çok sevimli ve kültürlüydü..Bak böyle biriyle olursa olurdu ikinci evliliği.. Şirkette Zuhal in doğum gününde küçük bir kutlama yapmışlar bu çocuk Zuhal e bir kitap armağan etmişti..Kitabı okuyamamıştı..Bir şiir kitabıydı.. Ama kitabın arkasına editörün yazdığı yazı hep düşündürmüştü onu : <çağdaş yaşamın karmaşık etkileriyle benliği parçalanan bireyin kurtuluşunun…> Nasıl böyle uzun cümleler kurabiliyorlardı..Demek çağdaş yaşam bireyin benliğini parçalıyordu ..Demek ki parçalanmasa bireyin benliği sağlıklıydı... Ayrıcada cümleden anlaşıldığı üzere benliğin kurtarılması gerekiyordu. İşte her şey gibi tazminat da bitmişti iki ay önce.. Eve geldi..Bilgisayarı açtı..Market gerginliği geçmemişti.. İş-eleman sitelerine şöyle bir baktı..Anahtar kelime <kimyager> tarattı.. Önemli bir ilan yoktu..Yurtdışı ortaklı bir holding Almanca ve İngilizce bilen kimyager arıyordu..Yuh olsun, kimyagerlik mi yaptıracaksınız yoksa tercümanlık mı? diye düşündü.Adamlar nasıl olsa kriz var diye nerdeyse boş vakitlerinde <patronun ayakkabılarını boyayabilecek> iki dil bilen,<cinsel tacizlere ses çıkarmayacak> bayan kimyager arıyorlardı.. Çalışma yaşamında on sekiz yılını doldurduğu için artık ilandaki istenen özelliklerin <kod>larını biliyordu.Eğer <mesai mevhumu olmayan > aranıyorsa genel müdüre veya patrona mesai bitince yalakalık yapacak ve onları hoş tutmaya zaman ayırabilen,onlarla güya iş yemeğine çıkabilen yok eğer <seyehat engeli bulunmayan> aranıyorsa bu muhteremlerle ilişkiye girme potansiyeli olabilen demekti..Maillerini açtı.. <Sn Zuhal Çelen Öztürk , başvurunuz değerlendirilmiş olup şu an için kendi şartlarımız açısından olumlu olarak sonuçlandırılamamıştır,CV niz insan kaynakları veritabanımızda tekrar gündeme gelebilmesi için saklı tutulmaktadır.. Bilgilerinizi rica ederiz.İnsan kaynakları müdürü..> Domuz müdür.. Oturmuş koltuğa ahkam kesiyor..Birde süslü kelimeler bulmuş ki.. Sen benim veritabanımı biliyor musun ha, markette aldığım gıda maddelerini geri bırakmayı biliyor musun,bir fikrin var mı nasıl bir duygu olduğu hakkında? İnşallah bu yaşadığım senin de başına gelir.. Bir sigara yaktı..Marketten kalan gerginlik azalacağına artmıştı. Acaba Bilal den kalan Öztürk soyadını kullanma samıydı iş başvurularında?. Evli olduğunu sanıyorlardı.Boşanalı sekizinci yıla girmiş ama iş hayatında tacize uğramamak adına dul olduğunu belirtmiyordu yakın arkadaşları hariç.. Ah Bilal ah..Adamın kadınlara düşkünlüğü ve Zuhal in gururunu hiçe sayması, canına tak etmiş, boşanmayı kendi istemişti Zuhal.. Adam tıp okumuş, jinekolog olmuş ama kadınlara düşkünlüğü geçmemişti.Bu erkek milletini anlayamıyordu.. Kocasını başka bir kadınla, en son bizzat kendi yatak odasında yakalamıştı; annesinden döndüğünde..Zuhal in kadınlık gururu incinmişti...Boşanma isteğine Bilal itiraz etmemiş oturduğu daire ve oğulları Ozan ın velayeti Zuhal de kalmıştı.Bilal arabasını ve ceketini alıp çıkıp gitmiş gerisini avukatlar bir celsede halletmişlerdi...Bir daha hiç görüşmemişler, Ozan ı da görmeleri zamanla iyice azalmıştı Bilal in.. Zuhal erkeklerden bayağı soğumuş,ciddiye dönüşebilecek birkaç ilişkinin başlamasına bile engel olmuştu...Cinselliğini bile unutmuştu.. Bazen bedeninde özellikle regl öncesi kendiliğinden ürpermeler oluyorsa da Sanki buna bir karşı güç çıkıyor ve bu heyecanı bastırıyordu.. Kendini çok seven ve sürekli ziyarete gelen komşu kızı Neslihan açık saçık fıkraları çok sever ve anlatırdı.Kızın dişilik damarı hissedilecek kadar yüksek olduğundan,bu konuları konuşmaya bayılır, erkeklerin anlattığı en belaltı konuları anlatırken beden dilinden işveliliği besbelli olurdu...Zuhal e cinsel deneyimlerini imalı imalı sorar ama Zuhal soruyu bilimsel olarak açıklardı....Bir keresinde yine böyle konuları kahkahalarla konuşurken Zuhal birden bu genç bedenli işveli kıza karşı içinden belli belirsiz bir şey hissetmiş, ürpermişti.. Daha sonra , karşı cinse tepkili olan kadınların kendi cinsine yönelme ihtimalinin arttığını, internette okumuş ve kıza soğuk davranarak görüşmesini kendisi azaltmıştı..Otobüste birkaç kez genç erkeklerin kalçasına dokunmaya çalıştığını şahit olunca, olgun bir kadın olmasına karşın iyice soğumuştu cinsellikten. -Zuhal abla,yönetici 3 aylık aidat borcu birikti müsait misin diye soruyor.. Bina görevlisiydi..Kendi yüz yüze görüşemez kapıcıya söyletirdi. Zaten Zuhal le konuşurken yüzüne bakamaz yere bakardı..Erkeklerin bir kısmı böyleydi işte..Yani <bakacak yüzleri yoktu>. -Tamam Şükrü müsait olunca gönderirim senle..kaçmıyoruz ya.. Oğlumu arayayım da moralim düzelsin diye düşündü..Ozan geçen yıl İstanbul hukuku kazanmış Zuhal sevinçten uçmuş onu okutacağına yeminler etmişti..Sarıldı cep telefonuna.. Memnundu okuldan Ozan...Derse girme mecburiyeti yoktu..Ama yıllık harç vardı yatacak.Annesi göndersindi kendisi hallederdi..Birde adidas bir spor ayakkabı istiyordu..Karizma için gerekliydi.Yeni kız arkadaşı olmuştu ve annesinden taktik istiyordu…Çünkü arkadaşı <emo>cuydu..Hani şu yeni akımlardan.Giyimi kuşamı saçları değişikti..Kaşında metal bir parça takan kızın saçları dağınık ve göbeğine kadar geliyordu..Oğlu bu kız tipini yeni gördüğü için hoşuna gidiyor onun isyancı giyimi ve özgür tavırları Ozan ı mest ediyordu… Zuhal yıkılır gibi çöktü koltuğa. Morali düzeleceğine iyice bozulmuştu.. Oğlu başka bir dünyadaydı..Zuhal in yaşantısından çok uzakta.. Gerçeklerden de çok uzakta..Başına ağrılar giriyordu. Dolapta Fransa dan kesin dönüş yapan teyze oğlunun getirip verdiği viski vardı.. Onu getirip açtı..En son Bilal le bir balık restoranında içmişler Zuhal i bir gülme krizi tutmuştu...Cesaret edip yarım bardak sek yuvarladı boğazına.. Zaten soda yoktu dolapta. Tüm bedenine başından başlayarak sıcak bir dalga yayıldı,ikinci kadehi içerken.. Sinirleri gevşemiş ama duyguları ayağa kalkmıştı..Boşalan bardağı karşı duvara attı.. Kırılan bardağın parçaları dağıldı halıya..Beyninde bağırıyodu.. <Topunuzun canı cehenneme! Yüzüme bakamayan yönetici,niye yönetici oldun haa? Telefon edemeyip mail atan personel müdürü hangi personelin müdürüsün.? Hem nasıl müdür oldun insanla telefonda konuşmaya cesaretin yok.? Anan müdür mü doğurdu? Karınla mutlu musun,yoksa şirket sekreterine mi sarkmaya çalışıyorsun?Yoksa ikisiyle de mi..? Poligamik mişler..Ne demek yani? Çok eşli yapı demek? Biz de monogamik mişiz..Yani tek erkekle yetinirmişiz.. Sevsinler..Bunu yaradan nasıl yaratmış..? Biri tek ister biri çok ister..Düşünememiş mi böyle sorun çıkacağını..? Arayın beyler arayın..İki dil bilen seyahat edebilen kimyager arayın.. Hem mesai mevhumumuz da yoktur bizim..Evimiz, oğlumuz,kitaplarımız, eşimiz dostumuz yok bizim..Biz zaten sizi memnun etmek için doğduk.. Akşam iş bitimi ağzınızda salyalar akarak yemeklere götürürsünüz bizi.. İçkinin de yardımıyla ertesi gün olanları kendiniz gibi sümsüklere ballandıra ballandıra anlatırsınız…Koleksiyonunuzun nadide bir parçası oluruz.. Eee bunlar hakkınız sizin çok çalıştınız cipler villalar aldınız.. Fantezilerinizi gerçekleştirmek hakkınız.Ya size ne demeli bedenini pazarlayan şirketlerin dişi farecikleri..?Erkek avcılığı profesörleri.. Sizler değil misiniz erkekleri baştan çıkarıp <kolay kadın>dalında rekorlar kitabına giren? Sizin genel müdüre yaptığınız cinsel taciz değil mi? İşveli sırıtmalar,iç gıcıklayıcı giyinmeler,yakın plan dokunmalar..Hııı ? O kadar bu işlere meyilliyseniz otobüslerde zavallı gençler var gidin de onları memnun edin..Olmaz tabi..Parası yok.. Hayat kadınları perakende, siz toptan… Ohh ne ala memleket ..Bir de çocuk doğurdunuz mu <namuslu> hanımefendi olarak protokollerde yeriniz hazır.. Eyy çok boyalı banka memurları.. Önce hesap bakiyesine bakarsınız müşterinin sonra ona göre pozisyon tutarsınız..Demek ki siz o erkeği değil hesap bakiyesini seviyorsunuz..Canınız cehenneme,topunuzun ! Ozan ım hayat böyle değil..Pis hayat..Acımasız hayat.. Yalancı ve ikiyüzlü hayat.. Emo cu kız mutlu etmez seni kara gözlüm.. Okul harcını ödesin poligamik Bilal efendi.. Canı cehenneme göndermezse…> Sızmıştı..Yakasına yanağından gözyaşı ve içkiden biraz dökülmüştü... -Buyurun efendim doktor hanım sizi bekliyor.. Zuhal in iki gündür sağ kolu omzundan aşağı kadar hissetmiyordu.. Bu üçüncü doktordu..Nörolog ve Fizik tedavici bir şey bulamayınca Psikiyatra yönlendirmişlerdi.. Doktor biten evliliği ve işten atılmasını öğrenince bir iki soru daha sordu uyku ve yemek düzeni ile ilgili.. Zuhal rahattı doktor da kadın olduğu için..Bir süre dinledi doktor... - Orta şiddette bir depresyon geçiriyorsunuz.. Kadın doktorun ses tonu, kendinden emin ama bu sorunu çözebilecek güvendeydi. Bu hastalık kadınlarda erkeklerden üç kat fazla görülürmüş,İlaç kullanması gerekirmiş,Öyle <hayat güzel > deyince geçmezmiş..İlaç ağızda kuruluk ve cinsel istekte azalma yaparmış ama bağımlılık yapmazmış.. En kötüsü de ilaç en az altı ay kullanılacakmış..Bir hafta sonra kol uyuşması kalkarmış..Bir şikayet olursa kendisi telefonunu verecekmiş.. Kendisine iş bulması hastalığın çabuk geçmesini hızlandırırmış.. İşe giremezse eğer uğraşlar bulmalıymış,Her şeyi çözmeye kalkmamalıymış.. İlacı eczaneden alıp yürümeye başladı Zuhal..Üzerinde bir yorgunluk ve içinde bitkinliğin aksine tuhaf bir huzur vardı..Düşünceler bilincine küçük damlalar olarak dökülüyordu: <Çağdaş yaşamın karmaşık etkileri..Benliği parçalanmış birey..Bireyin kurtuluşu..> Ağır yürüyor düşünceleri umarsızca ayaklarına eşlik ediyordu. İnsanlar yeni başlayan yağmurun altında koşuşturmaya başlamışlardı.
-
mümkünse, <ayrılık> da verilmeye çalışılsın..tşk ler,,
-
size ciddi gelmiyor galiba H1N1 .. ÖPÜŞME SARILMA TOKA FASLINI BİTİRİYORUZ.. NEYMİŞ : ÖPÜŞME OUT JAPON SELAMI : İN
-
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
vauu, çok beğendim..sevgili @seth, Önemsiz benim söylediklerim Doğrular hep senin bildiklerin Gün biter sessizce odamda Yalnızız biz hep bu romanda Alışmak zor olsa da Yanlış yapsam da ben Mutsuz olsam da... Yalnız kalsam da ben Bilirim alışır insan zamanla... Cevapsız sorular sordum Karşılıksız aşklar yaşadım Üzüldüm hayat bu dedim Yaşayıp öğrenmeliyim Yaşayarak öğrenmeliyim... Yanlış yapsam da ben Mutsuz olsam da... Yalnız kalsam da ben Bilirim alışır insan zamanla... şarkı sözü kime ait? bunu hakettin opeth-ending credits -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
bir parça lütfen... yok öyle bırakıp da gitmek.. -
SEVDİKLERİNİZE MÜZİK PARÇASI GÖNDERİN.
AED şurada cevap verdi: AED başlık Müzik - Müzikle ilgili herşey
evet güzeldi..tşk ler.. geceye damardan giriyoruz.. : -
bu sözü ayakta alkışlıyorum sevgili fuzuli.. ayrıca içinizde bu sorumluluğu ve acıyı duyduğunuza inanıyor bu kandırılmış,ezilmiş,soyulmuş yurdum insanına birşeyler verebilmek için aynı hissiyatta olduğumuzu düşünmek istiyorum..
-
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişemeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık kısacıktılar ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında ve ayakları altından akan toprak, toprak, ve topraktı. Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. Ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde ince boyunlu çocuklar uyuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru. NAZIM HİKMET