Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ağaçlar içten çürür ve ayakta ölür...


sardunyam

Önerilen İletiler

''Kadınların, kadınlara sahip çıktığı ve aydınlık Türkiye'nin aydınlık yüzü olduğu günleri görmeyi hayal ediyorum''bu hayaline bende katılıyorum canem :clover:

 

benim annemide göndermemişler okula..nasıl olsa kocaya gidecek okuyupta ne olacak zihniyeti pek çok kadınımızı o zamanlar ve ne yazık ki şimdilerde de aynı kadere mahkum ediyor..

 

ve bidenem bu güzel yazın bana neyi anımsattı biliyor musun..hani şu kurslar varya kadınlarımıza okuma yazma öğreten..annem bu kurslardan birine gitti..o kitabı kalemi tutuşunu o heyecanını görmen lazımdı..

 

gözlerim doldu hatırlayınca.. :wub:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 114
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

''Kadınların, kadınlara sahip çıktığı ve aydınlık Türkiye'nin aydınlık yüzü olduğu günleri görmeyi hayal ediyorum''bu hayaline bende katılıyorum canem :clover:

 

benim annemide göndermemişler okula..nasıl olsa kocaya gidecek okuyupta ne olacak zihniyeti pek çok kadınımızı o zamanlar ve ne yazık ki şimdilerde de aynı kadere mahkum ediyor..

 

ve bidenem bu güzel yazın bana neyi anımsattı biliyor musun..hani şu kurslar varya kadınlarımıza okuma yazma öğreten..annem bu kurslardan birine gitti..o kitabı kalemi tutuşunu o heyecanını görmen lazımdı..

 

gözlerim doldu hatırlayınca.. :wub:

 

Canem, Türk Kadınının büyük bir kesimini temcil ediyor annelerimiz... Tahmin edebiliyorum annenin heyecanını :wub: keşke onlara layık oldukları davranışı göstermeyi bilselerdi... Annelerimiz bizim kadar şanslı değil, sanırım içimde yanıp duran kadına yapılan haksızlığıa karşı duyduğum acının ateşini yakan annelerimiz... :wub:

 

Kadınlar haklarını aramak zorunda yoksa erkek egemen toplumda kadının asla adı olmayacak... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cemil İpekçi açıklamış : Muhafazakar eşcinselim... :unsure:

 

ey para sen nelere kadirsin... :P

 

gelde şaşma bu dünyanın düzenine, tezatlığına, ilişkilerine...

gelde inanma yalan olduğuna...

gelde yanma içten çürümüşlüğüne...

 

söz konusu insansa, çıkar her kapıdan çıkabilir... -_-

 

Diloşum, teşekkür ederim bidenem... :hug: keşke demeden gün geçmez oldu canım... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SEN VE BEN ANAM

 

gökyüzü anam ,özgürlük anam,denizlerin mavisi anam,yildizlarin mavisi anam,analarin anasi anam,

 

 

SADECE,DENİZ

SADECE ,GÖKYÜZÜ

SADECE,SEN VE BEN

SADECE ÖZGÜRLÜK VE BEN BIRDE SEN ANAM GERISI HAVA CIVA BE ANAM!

 

öylemi dersiniz.....

 

cünkü o benim anam ,hepimizin anasi.hep ama hep kiskandim onu!

 

 

Efendi Türkler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Oldum olası insanları gözlemlemeyi sevmişimdir... :P

 

Ne insanlar gördüm, boş teneke misali çan çan çene boş gürültü... Çevreye verdikleri rahatsızlığın hiç farkında olmadılar...

 

Ne insanlar gördüm, dolu buğday tanesi gibi mütevazi, kimileri onlara enayi desede, aslında onlar herşeyin farkındalar... Sadece öğrendikleri gibi davranıyorlar...

 

Bazı insanlar herşeyi kendilerine eğlence yaparlar, insanların duygularını bile... Kendilerini zeki, diğerlerini aptal sanarlar... Bunların hayatla tek bağlantıları normal ve sağlıklı insanları rahatsız ettikleri anlarda aldıkları hazdır...

 

Bazı insanlarsa, eğlenceyi bilirler ama bu asla insanların duygularıyla oynamak değildir... Onlar var olan herşeyin saygıyı hakettiğini bilirler... Çirkef ne kadar bulaşmaya çalışsa, onlara ulaşamaz... Arada edebten bir perde vardır...

 

Bazı erkekler (istisnai) kadınları hakir görürler, akılları uçkurlarında, beyinleri doğuştan alınmış, nerede bir dişi görse içgüdüleri ile ona doğru hamle yapar, ters bir hareket görünce zehirli iğnesini kullanmaya kalkarlar...

 

Bazı erkeklerse, (nadir olsada) cinsiyetten önce gelen pek çok değerin farkındadırlar... Onlar için kutsal olan aşktır, zaten hayvandan farkımız aşık olabilmemizdir... Bunu bilerek yaşar ve yaklaşırlar... Kadına ya da erkeğe hakaret ederek tatmin olmayacak kadar büyümüşlerdir...

 

Bazı kadınlar, cinselliklerini kullanarak güç kazanırlar... Bu onların silahıdır, kullanmaktan çekinmezler, edebi değerleri unutmuşlardır, güdüsel değerleri ile vardırlar... İstisnai erkekler böyle kadınların tuzağına düşerler çünkü akılları ile değil başka şeyleri ile düşünürler...

 

Bazı kadınlarsa, cinsel bir obje değil aklı, zekası, yeteneği, duyguları olduğunun bilinmesini ve görülmesini beklerler ama çoğunlukla hayal kırıklığı yaşarlar... Çoğu kez beklemedikleri şekilde sözlü tacize ve sinsi kurlara maruz kalırlar... Utanırlar, ne kendilerine, ne bunu yapana yakıştıramaz sessiz kalırlar...

 

Bazı insanlar, internette ya da sokakta av peşindedir...

 

Bazı insanlar, internette ya da sokakta dost ve bilgi peşinde...

 

Birileri iltifatlarla tuzağa düşüreceğim sanar...

 

Birileri haddini bilir...

 

Bu güne kadar olmadı ama birgün olacağını umuyorum kadın ya da erkek olduğunu düşünmeden önce İNSAN olduğunu bilecektir herkes... Ortaya koyduğu ve içinde taşıdığı şey onur olacaktır... Kendi onuruna saygı duyulmasını istediği kadar başkasının onuruna da saygı duymayı öğrenecektir...

 

Ne bulunduğu mevkiyi, ne dinini, ne kimliğini çıkar amaçlı kullanmadan tüm samimiyetiyle insanlığın bir parçası olduğunun farkına varacaktır umarım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BİR BAŞKA BAHARA KALDI

 

 

Duygusuzlaşıyor muyum ne?

 

Artık çekilen bütün acılar bana anlamsız geliyor... Bir bakıyorum şöyle dünyaya, sanki hepimiz tuhaf bir hesaplaşma içindeyiz... Bir yanda milyonlarca insan cehaletin içinde can çekişiyor...

 

Din, iman başkalarının kontrolünde... Vatikan’dan emirler almış müslüman din adamı gibi kurgusu ancak cahil mahallesinde tutacak bir film izliyoruz... Biz bu sahneyide, bu filmide görmüştük... Kaçıncıdır aldanıyoruz...?

 

Acımıyorum bu yüzden, acınacak hallere düşenlere... Kör birine renkleri nasıl anlatırsın? Görmüyorlar işte... Vatikan’dan emirler alan müslüman din adamı, müslüman mahallesinde salyangoz satıyor, üstelik alıyor kendilerine müslüman diyenler... Sıkıldım artık bu aldatmacadan bu ne kadar garip bir dünyadır?

 

Din kitaplarında yazan bize çocukluktan ezberletilmiş garip ve inanılmaz hikayelerle büyüdük... Aklımız başımıza gelipte biz soru sormayı öğrendiğimizde, yanıt veremeyip "böyle konuşma dinden çıkarsın" dediler... Dinden çıkmak o kadar kolay mıydı? Din bir asansör müydü ya içinde kalacaksın ya dışına çıkacaksın... Kimdi bu hakkı kendilerinde görüp soru sorana dinden çıkma palavrası sıkanlar? Vahiy mi almıştılar?

 

Yahu kardeşim, Kuran yetmiyor mu sana diyorsun, Kuran’ı ancak alimler anlar diyorlar... İyi de o zaman Kuran neden herkese gönderildi, ölülere okuyalım diye mi? Okuduğunu anlamak için alim olmak şart mıydı?

 

O zaman Kuran neden "yaratan rabbinin adıyla oku" demişti? Ya da bunu ancak alimler okusun geri kalan ahali Vatikan’dan emirler alan müslüman din adamına uysun demedi?

 

Din böyle bişey miydi? Din, insanın aklına güvenmeyen, onları ayıran, birilerini kayıran, şekle itibar eden, dili başka söyleyip, kalbinden başka şeyler geçiren, dindarlığını çıkar kapısı yapan ve bununla payeler takınan... Bu adamların dini miydi bu?

 

E madem biz soru soranlar dinden bu kadar kolay çıkıyoruz... O zaman boşuna geldik bu dünyaya... Sorduğumuz her soru havada asılı kaldı... Bu ülkenin aydınlık günleri bir başka bahara... Dini maske edinenlerin dünyasıymış bu dünya... Yeşil sermayecilerin, Kuran Kursu açıp kapısında bağış toplayanların, yoksul ve muhtaç insanların duygularını ve inançlarını sömürenlerin, yalancıların, düzenbazların, ikiyüzlü münafıkların dünyasıymış...

 

Sorma, kurcalama, birleştirme, parçala, kula kul, şeyhlere mürit ol... Senden ala müslüman olmayacak...

 

Güzel Atatürk sen bütün mücadeleyi bugünler için mi verdin...?

Seninde dünyan değilmiş bu dünya... Sende yanılmışsın Mustafa Kemal’im...

Onca emeğin ardından dua ederler mi sandın, bak seni ve eserlerini yok etmek için neler yapıyorlar... Ya biz seni sevenler, seni anladığını sananlar, yoluna baş koyanlar, biz ne yaptık... Birileri tüketti biz seyrettik...

 

Hani ülkücüler, hani ulusalcılar, hani demokratlar, hani Kemalistler... Hani kendilerine miliiyetçi diyenler?

 

Sevsinler sizin vatanseverliğinizi... Çarka yenik düştük işte dün bu ülkede komünist avına çıkan ülkücüler... Ülkücü avına çıkan komünistler... Sağıda soluda bu ülkenin bütünlüğü ve barışı için çırpınırdı, sonra birbirilerini kırdılar... Alın size teröristlerin, gericilerin, yobazların, dini ve ırkı çıkar kapısı yapanları Türkiye’si...

 

Doya doya yaşayalım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BİR BAŞKA BAHARA KALDI

Duygusuzlaşıyor muyum ne?

 

Artık çekilen bütün acılar bana anlamsız geliyor... Bir bakıyorum şöyle dünyaya, sanki hepimiz tuhaf bir hesaplaşma içindeyiz... Bir yanda milyonlarca insan cehaletin içinde can çekişiyor...

 

Din, iman başkalarının kontrolünde... Vatikan’dan emirler almış müslüman din adamı gibi kurgusu ancak cahil mahallesinde tutacak bir film izliyoruz... Biz bu sahneyide, bu filmide görmüştük... Kaçıncıdır aldanıyoruz...?

 

Acımıyorum bu yüzden, acınacak hallere düşenlere... Kör birine renkleri nasıl anlatırsın? Görmüyorlar işte... Vatikan’dan emirler alan müslüman din adamı, müslüman mahallesinde salyangoz satıyor, üstelik alıyor kendilerine müslüman diyenler... Sıkıldım artık bu aldatmacadan bu ne kadar garip bir dünyadır?

 

Din kitaplarında yazan bize çocukluktan ezberletilmiş garip ve inanılmaz hikayelerle büyüdük... Aklımız başımıza gelipte biz soru sormayı öğrendiğimizde, yanıt veremeyip "böyle konuşma dinden çıkarsın" dediler... Dinden çıkmak o kadar kolay mıydı? Din bir asansör müydü ya içinde kalacaksın ya dışına çıkacaksın... Kimdi bu hakkı kendilerinde görüp soru sorana dinden çıkma palavrası sıkanlar? Vahiy mi almıştılar?

 

Yahu kardeşim, Kuran yetmiyor mu sana diyorsun, Kuran’ı ancak alimler anlar diyorlar... İyi de o zaman Kuran neden herkese gönderildi, ölülere okuyalım diye mi? Okuduğunu anlamak için alim olmak şart mıydı?

 

O zaman Kuran neden "yaratan rabbinin adıyla oku" demişti? Ya da bunu ancak alimler okusun geri kalan ahali Vatikan’dan emirler alan müslüman din adamına uysun demedi?

 

Din böyle bişey miydi? Din, insanın aklına güvenmeyen, onları ayıran, birilerini kayıran, şekle itibar eden, dili başka söyleyip, kalbinden başka şeyler geçiren, dindarlığını çıkar kapısı yapan ve bununla payeler takınan... Bu adamların dini miydi bu?

 

E madem biz soru soranlar dinden bu kadar kolay çıkıyoruz... O zaman boşuna geldik bu dünyaya... Sorduğumuz her soru havada asılı kaldı... Bu ülkenin aydınlık günleri bir başka bahara... Dini maske edinenlerin dünyasıymış bu dünya... Yeşil sermayecilerin, Kuran Kursu açıp kapısında bağış toplayanların, yoksul ve muhtaç insanların duygularını ve inançlarını sömürenlerin, yalancıların, düzenbazların, ikiyüzlü münafıkların dünyasıymış...

 

Sorma, kurcalama, birleştirme, parçala, kula kul, şeyhlere mürit ol... Senden ala müslüman olmayacak...

 

Güzel Atatürk sen bütün mücadeleyi bugünler için mi verdin...?

Seninde dünyan değilmiş bu dünya... Sende yanılmışsın Mustafa Kemal’im...

Onca emeğin ardından dua ederler mi sandın, bak seni ve eserlerini yok etmek için neler yapıyorlar... Ya biz seni sevenler, seni anladığını sananlar, yoluna baş koyanlar, biz ne yaptık... Birileri tüketti biz seyrettik...

 

Hani ülkücüler, hani ulusalcılar, hani demokratlar, hani Kemalistler... Hani kendilerine miliiyetçi diyenler?

 

Sevsinler sizin vatanseverliğinizi... Çarka yenik düştük işte dün bu ülkede komünist avına çıkan ülkücüler... Ülkücü avına çıkan komünistler... Sağıda soluda bu ülkenin bütünlüğü ve barışı için çırpınırdı, sonra birbirilerini kırdılar... Alın size teröristlerin, gericilerin, yobazların, dini ve ırkı çıkar kapısı yapanları Türkiye’si...

 

Doya doya yaşayalım...

 

Böyle güzel bir yazıyı bizimle paylaştığın için yürekten teşekkürler sevgili Sardunya...

Verdiğin mücadeleyi, sadece bireysel anlamda değil toplumsal anlamda yaratmaya çalıştığın düşünsel değeri görmemek mümkün değil...

Paylaşılan yazın her zaman olduğu gibi ışık oldu...

Tekrar teşekkürler...

 

''Benim için iter misin bulutları?

Doğurur musun güneşi aklınla

Bir kartal olup takar mısın pençene

Gezdirir misin dağların tepelerin üzerinde...

 

Denizden bir avuç su alıp

Serper misin üzerime

Havai'deki iklimi getirir misin ülkeme..

 

En kötü günümde

Bir volkan gibi patlarsam

Parçalarımı savurur musun

Okyanusun tuzlu sularına

 

Dünümü bana verirmisin

Karşında ağlasam

Bana zayıf değilsin der misin?

Beni çeker misin huysuzluğuma karşın

Sen benim canımsın, der misin?''

____________________________Vediha Çolak

 

Umut 'la Yaşam kardeştir. Biri olmasa öteki olmaz!..

 

Sevgiyle kal... :):clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

DÜNYA'YA KADIN OLARAK GELMEK... -_-

 

Hayat herkes için zordur ama bir kadınsanız sizin için iki kere daha zor...

 

Kadınsan duyguların çok daha derin, herşey seni iki kez daha fazla etkiliyor, yaratılışından kaynaklanan anaçlık, hep fedakarlık etmeye zorluyor seni... Kız çocuk, abla, anne, büyükanne oluyorsun her geçen gün daha fazla yıpranarak büyüyorsun...

 

İnsanların içinde bir yer bulmaya çalışıyorsun ama öyle bir dünya ki, erkekler egemen burada... Bizim yerimize karar alıyor, bizim yerimize düşünmek istiyorlar, oysa herkes gibi sende bu dünyayı ve kendini tanımaya çalışıyorsun, aklın ve gururun hiç bir erkekten az değil...

 

Evet erkekleri ve kadınları, kadınlar yetiştiriyor ama erkekler hakimiyeti çoktan almışlar ellerine dinlerde işlerini kolaylaştırmış... Kadını zayıf, noksan, başkalarının namusu, başkalarının onuru, başkalarının mahremi olarak görmüşler...

 

Oysa biz zayıf değiliz, noksan değiliz, namusumuz, onurumuz, mahremimiz bize ait... Aklımız o kadar gelişmiş ki, bunu anlamak zor değil... Çünkü biz herşeyi düşünmek zorundayız... 24 saat işleyen bir beynimiz var...

 

Kendi kararlarımızı verebiliriz, kendi namusumuzu koruyabiliriz, kimsenin malı mülkü değiliz, kimseden eksik değiliz...

 

Bir kadın olarak, cinsiyetimin herşeyden önce cinsellik çağrıştırmasından, kendilerini kurnaz sanan zavallı bazı kendini bilmezlerin sinsice kur yapmalarından, akılları sıra kandıracaklarını sanıp iltifatlar yağdırmalarından, tanışma teklif etmelerinden, kısaca taciz etmelerinden utanç duyuyorum...

 

Bir şiir yazıyorsun duygusallığından yararlanmak istiyorlar, bir fikir yazıyorsun aklını küçümsemeye çalışıyorlar, düşünceni aktarıyorsun ukalaca alay etmeye çalışıyorlar... Çok sıkıcı bir gezegen oldu bu dünya...

 

Evet biz duygusalız evet çabuk ve sık ağlarız evet alınganız evet romantizm seviyoruz... Ama bunlar bizi kolay lokma yapmıyor... Biz herşeyden ama herşeyden daha önce SAYGI görmek ve haklarımızı almak istiyoruz...

 

Erkekliklerini kaba kuvvetçe, küstahça, art niyetle, tehtit zoruyla üzerimizde baskı unsuru olarak kullanmaya çalışanlar (bütün dostlarımı tenzih ederek) haddinizi bilin artık...

 

Ne duygusallığımız kolay kanmamıza sebeptir, ne aklımız sizin tilkice kurnazlıklarınıza yetersiz kalır... Yemeyiz biz bu lokmayı...

 

İltifat edene kanmaz kadınlar, kanmak istediğinin iltifatına tölerans gösterir... Ama her şeyin olduğu gibii iltifatın fazlası mide bulandırır... Aynı tuzağa 2 kere düşülmez...

 

Kadın eli değdiği heryer güzelleşir bırakın dünyayı güzelleştirelim...

Kadın aklı fonksiyoneldir bırakın zekamızı kanıtlayalım...

Kadının varlığı neşe ve renktir ama önce insan olduğumuzu unutmayın...

Kim olursa olsun sevmesenizde kadınlara saygı gösterin, annelerinizin hatırına...

Çünkü her kadın birinin kızı ya da annesidir...

 

O kadar yorduki bu dünya bizi, o kadar çok rencide edildikki, itilip kakıldık, töre cinayetlerine kurban gittik, taciz edildik, yılmadık, hor görüldük başımızı eğmedik, binlerce yıldır haklarımızı gaspettiler küsmedik...

 

Kurban gitmiş bütün kadınlar adına üzüntü duyuyorum... Bu çivisi çıkmış dünyada ya çırılçıplak soyundurulup rencide edilen, ya örtüler altına büründürülüp mağdur görülen bir varlık olmak çok büyük bir ayıp...

 

Tecavüze uğrar ayıbı üstüne kalır...

Taciz edilir haketmiştir denir...

Başını örtmek istemez başı taşla ezilir...

Başını örter yine erkekler için siyasi rant olur...

Erkek yapar çapkın olur kadın yapar o...... dur... bu çifte standartlı dünya kadını sömürdü...

 

Herşeyimize noksan dediler, oysa biz tamamladık çilemizi ve bu dünyada yer bulamadık... Halbuki tamamdık... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

AYETULLAH & FETHULLAH

 

HEDEFE DOGRU..AMA HANGi HEDEFE??

 

 

BİR adım geri atmadan HEDEFLERİNE DOĞRU İLERLEYECEKLERİNİ Başbakan Tayyip Erdoğan yine söyledi. Partisinin taraftarlarına moral verdi.

 

Ama NEYİ "HEDEFLEDİĞİ" sorusunun yanıtı henüz NET DEĞİL.

 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, SÖZ KONUSU HEDEFİN en yumuşak ifadeyle "ILIMLI İSLAM DEVLETİ" olduğunu düşündüğü için dava açtı.

 

TAYYİP ERDOĞAN biliyorsunuz, "Ilımlı İslam Devleti" tanımlamasını sevmiyor. "İslam'ın ılımlısı ılımsızı olmaz. BİR TEK İSLAM VARDIR" DİYOR.

 

İSLAM TEK MODELE İNDİRGENİNCE DE Yargıtay Başsavcısı'nın açtığı DAVA DAHA BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR.

 

Ancak tam bu noktada Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) İMDADINA YİNE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ YETİŞTİ. "Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak bir Anayasa değişikliği" yapma fikrini ortaya attı.

 

Şimdi karşımızda, Anayasa'nın hangi koşullarda partilerin kapatılmasına karar verilebileceğini düzenleyen 68 ve 69'uncu maddelerinin değiştirilmesini amaçlayan "değişiklik önerisi" konusu var.

 

Haberlere göre AKP hem "KAPATILMAYI ZORLAŞTIRAN" hem de Anayasa Mahkemesi'ndeki DAVANIN, "KAPATMA" İLE SONUÇLANMASINI ENGELLEYEN bir öneriyi netleştirmiş. Yakında öneri TBMM Başkanlığı'na verilecek, eğer MHP desteklerse 367'yi aşkın oyla, ama MHP desteklemezse sadece AKP milletvekillerinin vereceği en az 330 oyla öneri kabul edilecekmiş.

 

Önce Anayasa Hukuku Profesörü Erdoğan Teziç'in Fikret Bila'ya söylediği ve dünkü Milliyet'te çıkan sözlerine göz atalım:

 

Teziç böyle bir değişikliğin, AKP hakkında açılan davayı etkilemeyi amaçladığını vurguluyor. Anayasa'nın 138'nci maddesi, "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi'nde (...) görüşme yapılamaz, herhangi bir beyanda bulunulamaz" dediğine göre böyle bir öneri Meclis'te görüşülemez, GÖRÜŞÜLÜRSE "ANAYASA'YA AYKIRILIK" OLUŞTURUR, TEZİNİ SAVUNUYOR.

 

"TBMM her istediğini yapar" diyebilirsiniz ama, TBMM'nin "isterse hukuku da çiğneyebileceğini" söyleyemezsiniz.

 

Hele Anayasa'nın değiştirilmesi "teklif dahi edilemeyen" hükümlerini işlevsizleştirecek önerileri kabul edip yürürlüğe koymak, TBMM'nin de yetkisi dışındadır. Anayasa Mahkemesi de onun için var.

 

Hadi biraz modaya uyalım... "Velev ki..." dediklerimizin tam tersi yaşandı, yani öneri geldi ve sadece AKP oylarıyla (yani 330'dan fazla ama 367'den az oyla) kabul edildi.

 

Mesele bitmiyor ki... O zaman yasalaşması için "halkoylamasına" sunulması zorunlu olacak.

 

İşte bu noktada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal çok doğru bir laf ediyor. "Böyle bir halkoylaması, laik sistemin halkoylamasına sunulması gibi algılanır" diyor ve "HALKOYLAMASINA SUNULSAYDI LAİKLİK ANAYASA'YA GİRER MİYDİ?" diye soruyor.

 

Gördüğünüz gibi bu aşamada olay bir siyasi partinin kapatılması veya kapatılmaması tartışmasından çıkıp "LAİKLİĞİ KORUYALIM MI, VAZ MI GEÇELİM?"E DÖNÜŞÜYOR. Bir başka deyişle Anayasal sistemin tamamen TERSYÜZ OLMASI ihtimali gündeme geliyor.

 

O zaman da TAYYİP ERDOĞAN'IN "bir adım geri atmadan" HANGİ HEDEFE ULAŞMAK İSTEDİĞİ ÖNEM KAZANIYOR.

 

Oktay EKŞİ [email protected]

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Dün yani (05,04,2008) Çanakkale'de yağmur altında çok güzel bir miting gerçekleştirdik...

 

Kaz Dağları ve Madra Dağları için... Aslında bu ikisi isim olarak öne çıkıyor ancak Türkiye'nin her yeri şuanda talan ediliyor... Antalya'da Sedir ormanlarını katlediyorlar, Antalya köylüsü sesini duyuracak yetkili ve güçlü bir medya bulamıyor...

 

Altınoluk'ta talandan nasibini alanlardan binlerce hektar çam ormanı katledilmiş oradada maden arıyorlar... Kimler; elbette yabancılar... Türkiye'nin yer altı ve yer üstü kaynakları açıkça yok ediliyor...

 

Bergama'yı hatırlıyormusunuz? Oradaki köylüler (ki önlerinde saygı ile eğiliyorum, bu ülkenin sözde aydınlarını ve sözde vatanseverlerini ceplerinden çıkartır o köylüler, vatan toprağı işte öyle sevilir) taşını, toprağını, kuşlarını, böceklerini, doğasını seviyorlar bu ülkenin... Çünkü o köylüler biliyorlar ki, hiç bir maden İNSAN HAYATINDAN DAHA DEĞERLİ DEĞİLDİR...

 

Onlar çok büyük mücadeleler verdiler ancak hukuk kurallarını ve mahkemelerin verdiği maden aramayı durdurma kararlarını hiçe sayan hükümet yetkilileri arama yaptırmaya göz yumdular ve Bergama'da altın arama çalışmaları çok uzun zaman devam etti ve arama yapan firma (dikkat buyurun) "zarar gösterdi" yani altın bulunamadı dedi ve tek kuruş ödemeden ve yok edilen doğamızı ardında bir enkaz olarak bırakarak çekip gitti... Ve bu millet bunu izledi...

 

Şimdi kim merak ediyorsa Bergama'ya gidip herşeyi yerinde görebilir... Oradaki köylülerle konuşabilir ve arama yaptıkları alanda yığılan tonlarca toprağın nasıl dağ gibi biriktiğini kendi gözleri ile gözlemleyebilir...

 

Bu ülkede çok uzun zamandır "usulsüzlükler, usul oldu" kanunlar ihlal edildi insanlarımızın hukuk bilinci olmadığından seyirci kaldı... Bazılarının devlet düşmanlığı neden oldu hukuksuzluğa ses çıkarmadı... Bazıları zaten Cumhuriyetin bütün değerlerine karşı "karşı devrimci" taraftı hukuk onlar için gravat gibi bir şeydi... Takılmamalıydı... Takmadılar... İnsan eliyle yarattıkları şeriat (insan şeriatı yaratıp Allah'ın emri dediler)

 

İşte o yüzden bugün Türkiye'de başbakan denilen adam hukuğu, yasaları ve Türkiye'nin geleceğini hiçe sayıyor... Türkiye'nin bir geleceği olsun istiyorsak hepimiz bu ülkenin Erdirne'den Kars'a, Samsun'dan, Adana'ya her karışına sahip çıkmak zorundayız... Havasına, suyuna, taşına, toprağına... Sadece yaşadığınız yer değil bu ülkenin her santimetrekaresi bizim... Gerçekte ise çocuklarımızın... Onları seviyorsak geleceklerini korumak zorundayız... Ormanlarını, denizlerini, havasını, suyunu... Bu toprak bu ülke bizimse onun madenide, suyuda, bereketide bizimdir... Ama bugün bizim gibi davranılmıyor... Satmak politikası ve bazılarının para gelecek zanları bizi bir felakete sürüklüyor...

 

Para sağlık getirmeyecek, para ormanlarımızı, denizlerimizi, ekolojik dengemizi yok edecek kadar kıymetli mi?

 

Biz kaç kişiyiz sivil toplum platformu ve Türkiye'nin bütün ulusalcı, vatansever, duyarlı örgütleri, gençleri, yaşlıları, kadınları ve erkekleri hatta çocukları dün Çanakkale'deydik... Yağmur şahaneydi... Çanakkale boğazı muhteşemdi... Şehitleri arasında bulunan büyükdedemin ve Gazi Mustafa Kemal'in manevi huzurunda büyük utanç yaşadım... Her santimetre karesinde şehit kanı olan bu topraklar emperyalizme bu kadar kolay ve bu kadar ihanet içerisinde teslim edilmemiştir...

 

Bütün vatanseverleri, bütün doğaseverleri, bütün hayvanseverleri ve çocuklarını sevenleri ülkenin yarınına, geleceğine bugünden sahip çıkmaya çağırıyorum... Bu ülkenin toprağının altıda üstüde ve içinde bulunanlarda bizim onu bize kazandıran aziz şehitlerimizin kanını helal etmesi için her şartta mücadele etmeye devam...

 

Çanakkale'de şiir okuyan başbakan orada yatan şehitlerin kanı sana asla helal değil... Hangi ****** gidip onların huzurunda şiir okuyorsun, yaktırdığın tek bir ağaç, kestirdiğin bir tek çam bile senin kim olduğunu ele veriyor...

 

2 milyon ytl'ye lale ithal ettirip İstanbul'u güzelleştirdiklerini sananlar ve halka bunu yutturanlar, İtalya'dan çürük çamları 1'e 10 ödeyerek ihraç ettirip sonra aaa çamlar çürük çıktı yenisini alalıp diyerek defalarca çam ithal edenler, Türkiye'nin görünümünüde araplaştırmak isteyen zavallılar getirttikleri hurma ağaçlarına ödedikleri paralarla kaç okul yaptırılırdı "SİZMİ ÇANAKKALE RUHUNU ANLIYORSUNUZ"

 

HADİ ORDANNNNN...

 

Biz Kaç Kişiyiz Sivil Toplum Platformu Üyesi

 

Sibel Varol

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

Sevgiler şekil değiştiriyor dostlar...

Hele eski dinazor ruhlu olanlar...

Ondan bu kaçıp saklanmalarımız kendimizden ve çevremizdekilerden...

Ondan bu yüzünü görmeden kurduğumuz dostluklar...

Kendimiz gibi dünyaya yabancılaşmış insanları arıyoruz...

Bulabiliyor muyuz?

O kadar az sayıdalar ki zorlanıyoruz...

 

"Sevgi"

Herkesin içini titreten sözcük... Herkesin sahip olmak istediği şey... Hepimizin ihtiyacı olan yaşamsal gereklilik...

 

Sevgisiz insan var mıdır dostlar... Bence yoktur... Mutlaka birşeylere sevgi duyuyor insanlar...

 

Herkesin bir sevgi/lisi var yani... bazen aşk halini alan karşı cinsten biri... bazen çok yakın bulunan bir dost... bazen evlat, anne, baba, kardeş... ve sevginin her hali güzel hatta özel...

 

Dedim ya sevgisiz insan yoktur...

 

Bakın bazıları cep telefonunu seviyor,

Bazıları indirim yapan marka mağazaları,

Bazıları o mağazaları indirim olmayan zamanlarda da seviyor,

Zaten onlar "etiket" seviyorlar...

Ama işte sevgi duyuyorlar...

 

Bazıları bir ünlüye sevgi duyuyor,

Senin hayranınım diyor,

Hayranlık benim için ilkel bir çağrışım,

Ama birileri bunu seviyor,

 

Bazıları sakal seviyor, cübbe, entari, tespih, takke...v.s...

Bazıları cami, kilise, türbe, cenaze, mezarlık seviyor,

Bazıları "evliya sanıyor dede seviyor"

Ne çok sevgi açı var görüyor musunuz?

 

Bazıları en çok kendisini seviyor,

En tuhaf olanlarıda bunlar,

Dünya kendi ekseni etrafında dönüyor sanarak,

Bütün çevresine etki ediyor,

En güzel kendisi,

En akıllı,

En şık,

En kaliteli (!)

En becerikli,

En şahane,

En iyi,

En bilmem ne....... ama kendini bişey sanıyor işte...

 

Böylelerinin yanında fikir beyan edemezsiniz, bir şey öneremezsiniz, o biliyordur mutlaka, o düşünmüştür, o denemiştir, o yapmıştır, onun yapmadığı bişeyi siz yapamazsınız...

 

Bir grubu, takımı, ideolojisi sevenler...

Taraftarlar,

Fanatikler,

Sevdikleri takım uğruna can verip can alacak kadar aşk doludurlar !!!

 

Aldığı eşyayı sever bazısı, arabasını, parfümünü, evini, barkını yani her hangi bir nesneyi...

 

Sevgi, kutsal ve özel sözcük...

 

Doğru sevgiyi ve sevgi/liyi bulamayanlar o boşluğu bir şeyler dolduruyor...

 

Sevgi soyuttur, içinde hep vardır... Düşünün bebekleri ilk öğrendikleri duygudur sevmek... Annelerini severler bebekler, annesini gören ir bebeğin bakışları canlanır, neşelenir, heyecanlanır aşk'tır bu...

 

İlk öğrendiğimiz duyguyu doğru yerde ve zamanda kullanamazsak ve ego denilen şeyin oyuncağı olursak sevgi somutlaşıyor ancak hep nesnel kalıyor... İşte o saatten sonra insan depresyon denilen bulanım ve sevgisizlik hastalığına yakalanıyor...

 

Çünkü sevgi bir iletişim gerektiriyor, sen elmayı seviyorsun diye elmanında seni sevmesi gerekmez diyor ya şair...

 

Evet eğer sen sevgi için elmayı seçersen, karşılık alamayacaksın...

 

Yok karşılık ve ileşitim verecek bir varlığı seveceksen asla açlık hissetmeyeceksin...

 

Dünya büyük bir kriz yaşıyor, insanların büyük çoğunluğu mutsuz ve umutsuz... Yarısından çoğu depresyonda, zengin ya da fakir olması gerekmiyor üstelik ama sevgi fakiri ise mutsuz olması kaçınılmaz...

 

Hepimizin ihtiyacı var sevilmeye, bunu hissetmeye, duymaya, anlamaya ve sevmeye... Bu bedenlerin mayasında sevgi var, aşk var, aslına rağmen yaşayamıyor insan...

 

Bazen yanlış yerde yanlış bir şeyi seviyor insan bu öyle güçlü bir duygu ki çok uzun zaman kalıyor etkisi sende... Beslenmeye beslenmeye komaya giriyor ama asla ölmüyor... Can çekişiyor inliyor, ağlıyor ama ne kimse anlıyor, ne biri duyuyor nede görüyor... Biri çıkıp onun dilini çözene kadar... Suskunluğa sığınıyor insan...

 

İnsanlara bakın, geçici ve yalan mutluluklar yaşıyorlar... Alışveriş merkezleri hıncahınç dolu deli gibi alışveriş yapan insanlar aldıkları giysiye bakıp mutlu olanlar, sonra ondan bıkıyorlar...

 

Baharı sevmek öyle mi?

Ya çocukları,

Ya kelebekleri,

ya insanları, hemde onlardan nefret edercesine,

ya kuşları,

ya güneşi, ayı, bulutları, yıldızları,

ya Allah'ın yaratmasını,

Ya ALLAH'ı,

 

Denizleri mavi, ormanları yeşil, havayı tertemiz ve oksiyenle dolu, kırları çiçek dolu, dereleri çağıl çağıl, yağmurları şakır şakır, gelincikleri, kutupları ve ordaki fokları, yunusları, arıları, dünyayı dünya yapan bütün güzellikleri sevmekten mutsuz olanınız var mı?

 

Yalnızları, terkedilmişleri, yetimleri, yaşlıları, unutulmuşları sevmekten yorulanınız var mı?

 

Vatanı, ahde vefayı, sözde durmayı, dostluğu, dürüstlüğü sevmeyen var mı?

 

Sevgi, kutsal belkide en kutsal sözcük,

 

Aşk'ı zaten kirletmiştiler,

Artık "sevgilerin" de şekli değişti...

 

Sevgisiz kimse yok şükürler olsun...

 

Sevi/yorum ama KİM'İ?

 

Sardunyam

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

yağmur

 

 

Bir güne kaç mucize sığdırabilir insan?

 

Metrekare başına kaç metreküp damla düşerse belki o kadar. "Us" damla damla demleniyor ne yazık insan demlenmesini beklemiyor. İçierisinde bulunan metal artıklardan arınmış ekolojik dengeyle dost damlacıklar salgılayınız!

 

Dünyaya gelip kaybolmamış bir ruh olmamıştır, zaten dünya kayıpların dünyasıdır, kimin ne kaybettiği önceliklerine göre değişirde çoğu kimse kaybının farkına bile varmamıştır.

 

İnsancıl zeka ve materyalizm itiş kakış mücadele. Felsefenin Niçe’lerden beri yol bulamadığı yüzyıllarda buyuracak bir zerdüştte kalmamıştı. Mekanın darlığı cüsselerimizi almıyordu başımızı sokamadık bir damın altına. Bazen göğe değdiği de oluyordu işte o başların çoğu uçuruldu...

 

Saldırganmı geliyorum size adımı asi koyabilirsiniz ve ben asilerin kaderini biliyorum haklarımı okumanıza gerek yok, sessiz kalmama hakkımı seçiyorum. Sizde kulaklarınızı tıkama hakkınızı kullanabilirsiniz.

 

Avucunun içine doldurdu bütün damlacıkları taşmadı bu işin içinde başka bir iş vardı. İnsan = akıl+ruh+beden ve sapıklık hangisi tercihlerimiz hangisi değil... Galiba insan süpermarketindeki reyonlarda makarasına seçiyoruz hepsini bütün oyunlarda olduğu gibi sıkılıyoruz ama annemiz hala eve almıyor bizi...

 

Akıl denilen soyut kavramın insana neler ettiğini görüyor musunuz? Neye inanırsa onu yaratıveriyor, yoksa bu akıl denilen şeyde bir ilizyon mu? İneğe tapınan adamda inekte mucizeler görebiliyor, kendini şişleyen başkası kerameti aklından bilmiyor. Ateşin üstünde yürüyor yanmıyor, ey akıl insana ne türlü oyunlar oynuyor!

 

Böyle olunca ne oluyor? İşin içine başka işler giriyor, makinanın mekaniğinde sigorta atabiliyor ama enerji kaynağında sorun yoksa çalışmaya devam ediyor en olmadı ışığı yanıp sönüyor...

 

Yüksek sesle konuştu günlerden birinde adamın biri akla verdiği önemi dile getirirdi ve lakin akıl üzerinde hiç düşünmemişti... Nelere kadir ve nelere hakimiyet kurabileceğini çözebildin mi?

 

Demlikte bir dolu akıl demleniyor vakti gelince süzgeçten süzülüyor tavşan kanı kıvamında insandan akıl damıtılıyor...

 

İş bu yüzden dünya denen dar mekanda akıl ekiliyor, öğütülüp, kurutulup demlenince bir işe yarıyacak hale geliyor... Üretim aşamasında meydana gelen arızalar servise alınıp yeniden düzenleniyor onarımı mümkün olmayan akıl geri dönüşüm kutusunda bir süre bekletilip yeniden progamlanıyor...

 

Valla ben aklımın yalancısıyım siz kendi akılınzla kavga ediniz ben aklıma mukayet olmaya gidiyorum... :)))

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilgi ve Takas

 

Hayal gücü, bilgiden daha önemlidir. Albert Einstein

 

Bütün dahiler aslında en büyük hayalperestler...

 

İmkansıza inanmazlar, hayalini kurar ve projesini yapanlardır dehalar... Eğer bir hayaliniz yoksa peşinden gideceğiniz bir yaşamınız yok demek, bir zombi nasıl yaşarsa öyle yaşamış olursunuz...

 

iMzA: Bir Deli... :P

 

Yüzümün yarısında ay diğer yarısında güneş.

Bir elimde aşk diğer elimde öfke ateşten top,

Bir yanıma gece oluyor, diğer yanımda daha yeni gün,

Bir yanım kuraklıktan kırılır, diğer yanımda yağmurlar,

Yazdıklarım öğrenmekte olduklarımdan ibaret,

Ağr yaralı bir maratoncuyum finale varmasına ramak kalmış,

En aksiyonlu filmlerin romantik oyuncusu,

Bütün bunlar burcumun bana oyunu

Ki, bu yıl kendimleymiş bütün savaşım,

Al sana diyerek salladığım tokatların,

Beş parmağın izlerini yüzümde taşır,

Eğer birgün hayattan bir şey öğrenmeyi becerebilirsem,

Bunu paylaşmadan ölmek istemem,

Hayallerimi yazışım bu yüzden,

İnanmak yarı aldanmakmış,

Aldanma ihtimaline imza atmak...

Kınanmak ihtimalide çok yüksek,

İnsan kendini affetmek için başka suçlular arar bu yüzden...

Sünger gibi bütün suçları üstüme yüklensem,

Hafiflermisiniz günahlarınızdan...

Eşi benzeri olanlar,

Eşi benzeri olmayanlar,

Yüzbinlerce olanlar,

hiç olmayanlar,

hiç olanlar kadar zengin değiller...

Hayallerinizi mi ayıplayacaklar?

Aldırmayın onların hayalleri sizinkinden daha normal değil,

Kendinizi affetmek için suçlayacak birini aramayın yeter...

 

Sardunyam

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

ya içindesindir çemberin

ya dışında

gövden içindeyken

kafan dışındaysa...

 

yaşamın hiç bir şey ifade etmediği anlar vardır, işte o anlardan ömrümüz boyunca gelir geçer, belki sadece o anlarda anlarız bazı şeyleri, belki o anlarda düşünürüz boşluğu, boşluğa düşmeyi...

 

tuttuğu dal kırılmamış kaç kişi vardır dünyaya gelip gitmemiş olsun...tuttuğu dala duyduğu güven kadar mıdır insanın garantisi?

 

hayat; kurşun kalemle yazılmış mısralar toplamı, hataları kadar tecrübeli, sildiği satırlar kadar belirgin yaşadıkları...!

 

boğazımda düğüm düğüm sözcükler, söylenmemişler ve söylenip pişman olunmuş olanlar...

 

tut ki, mevsim hep bahar

yağmurlar Nisan yağmuru

hüzünler Ekim sonuna kadar

gücenme kendine bu kadar

hoşgörülmedik en büyük ayıp

henüz yaşanmadı...

 

kelimelerde olmasa, şarkılara sığınmasa insan körkütük, ne yapardı? Sesini duyan olmasa karanlık sokakta, hızlı adımlarla biran önce bitimek istediğin ıssız caddelerde... Umut olmasa, belkiler, ihtimaller, mucize beklemese insan, yaşar mıydı bu kadar?

 

gün sensiz, gece sensiz

hatta sen bile sensizken

bırakmışken kendini kendinden

kopmuşsa bütün bağlar

düğümlenecek ip kaplamışsa?

 

bildiklerinden ne kadar emin olabilir insan? ya bunca zaman aynada ki aksi gibi benziyor sandığının bir yabancı olduğunu anladığında ne yaparsın? yalnız olduğunu ve aslında etrafını çeviren bu çemberin içinde binlerce kırık aynadan yansıyan sen olduğunu anladığında? ve senden gayri kimsenin olmadığını bu hayatta? belki ondan bu kadar üşüyor insanın ruhu? ateşe hasret, belkide yaratan ondan yaratmıştır cehennemi?

 

bir elmanın daldan koptuğunda mı başlar ömrü, yoksa koparıldığı anda mı ölmüştür, ya da çürüdüğünde mi ölecektir? ne zaman kabuğunu soysak erken ölür elmalar? koru beni benden sana giyinmişken üstelik!

 

biliyorum anlamayacaksın

zaten anlayasın diye değil

anladığını sandığın herşeyin

aklının tuzakları olduğunu

söylemek istedim...

 

insanın yıldızlarla kardeş olduğunu bulmuş bilimle yıkanmış adamlar... hoşgeldin kardeşim kutup yıldızı! ne çok seyrettim seni uzaklardan bilemezsin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 7 ay sonra...

İki kere düşünün

 

Bir şeye karar vermeden önce 2 defa düşünün!

Özürlü sekiz çocuğu olan ve frengi hastası hamile bir kadına rastlasaydınız, ona kürtaj olmasını tavsiye eder miydiniz?

 

Bu sorunun yanıtını vermeden önce lütfen aşağıdaki soruyu okuyun.

 

Şimdi bir dünya lideri seçme zamanı ve sizin oyunuz da sonucu etkileyecek. İşte üç aday hakkındaki gerçekler:

 

1. aday: Sahtekar siyasetçilerle işbirliği içinde ve falcılara danışıyor. İki metresi olmuş. Paket paket sigara ve günde 8 ile 10 bardak martini içiyor.

2. aday:İki kere işten atılmış, öğlene kadar uyur. Üniversitedeyken uyuşturucu kullanmış ve her gece 1 litre viski içiyor.

3. aday: Madalya almış bir savaş kahramanı, vejeteryan, sigara içmiyor. Nadiren bira içer ve evlilik dışı hiçbir ilişkisi olmamış.

 

Tercihiniz bu adaylardan hangisi olurdu?

Önce karar verin, kopya çekmek yok, daha sonra aşağıdaki yanıta bakın lütfen!

 

 

 

 

1. aday: Franklin D. Roosevelt

2. aday: Winston Churchill

3. aday: Adolf Hitler

 

 

 

ve bu arada...

Kürtaj sorusuna eğer evet dediyseniz, Beethoven'i öldürdünüz !!!

 

alıntı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Basit yaşayacaksın!

 

Basit yaşayacaksın. Basit...

Mesela susayınca su içecek kadar basit...

Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

Tek bir düğme, tek bir cümle gibi...

Sevince lafı dolandırmadan söylediğin

"seni seviyorum" gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana...

Basit, sıcak bir öpücük;

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,

tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

Öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir

mektup olacak en değerli kağıdın

hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman,

ve yola çıkman arasında geçen süre;

Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman

ve

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak:

Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun

dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz romanını;

Pankreasının sağlığına dua edeceksin

kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten

çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,

parmakların en kıymetli çatalın.

Yine, aynı parmaklar çözecek en

karmaşık denklemleri.

İskender'in kılıcı duracak avukat

rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda doğru basılmış

bir fa diyezin mutluluğunu

Makyajı ilk "a" sına kadar bilmen yetecek.

Temizlik kokacak en pahalı parfümün.

"Bilmiyorum" diyebileceksin

bilmediğinde ve

çok normal olacak "bilemeyişin".

Tek dereden su getirmen yetecek,

bir "istemiyorum" diyebilmeye,

Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek,

Telefonunu sadece telefon etmek için

kullanacaksın,

Küçük bir not defteri olacak "bilgini"

en hızlı "sayan"

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş

gibi basit...

Çay simit ve peynirle...

 

Dr.Yalçın Ergir

 

Bir de bu şiirin Aziz Nesin'lik bir hikayesi vardır ki -okuyunca gülmekten kendinizi alamayacağınız- ortodonist Dr. Yalçın Ergir hicivli bir dille şöyle anlatır bu durumu:

 

 

Her şey Mayıs 2000’de Ümit Yayıncılık'tan çıkan "Düş Hekimi" kitabımla başladı.

Kitabın ilk yazısı “Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış...” diye başlayan "Mahalle" yazısı internet ortamında önce yazarsız, sonra da nedense Can Yücel imzasıyla dolaşmaya başladı. O sıralarda öksüz yazımın bir de arkadaşı vardı; sevgili Can Dündar'ın "İmge Yayıncılık"tan çıkan; "Benim Gençliğim" kitabındaki "Ödünç Hayatlar" yazısı da; "Sarı Lira Gibi Ömrümüz" başlığı altında önce yazarı belirsiz, sonra da "Orhan Veli" imzasıyla Türkiye turuna çıkmıştı.

(...)

2001’in başında "Basit Yaşamak", Milliyet Gazetesi'nde sayın Melih Aşık'ın köşesinde "internetten" imzasıyla yayınlanıverdi. Uyarıma nedense yanıt gelmedi - doğal olarak bir düzeltme de yapılmadı; belki de mesajım asla kendisine ulaşmamıştı. Bu arada şiirim internet ortamında artık yavaş yavaş "Nazım Hikmet" imzasıyla dolaşmaya başlamıştı.

Yapabilecek hiçbir şeyim yoktu çünkü “forward” mekanizması kontrolden çıkmış, acımasızca işlemekteydi. Aslında yazı yazarken amaç, duyguların paylaşılması olduğu için, bir şiirimin başka bir imzayla da olsa beğenilmesi hoşuma gidiyordu. Hele ucuna takılan isim "Nazım Hikmet" olunca gururum da okşanmıyor değildi.

 

Derken Remzi Kitabevi’nden çıkan bir kitabın ilk baskısına şiir Nazım Hikmet imzasıyla kondu. Yanlışlık fark edilince ikinci baskıda düzeltme yapıldı. Ancak “kitabın arasından düşebilir” gerekçesiyle bir düzeltme notu koymak yerine, kitabın 253. sayfası yırtılarak piyasada satıldı (ikinci baskılarda 252. sayfadan sonra 255. sayfa gelir). Ancak bu sayfa yırtılmasi olayından dolayi kendilerine kırgın olamadim çünkü asla haberim olamayacak bu yanlışlığı dürüstce bana haber veren de kendileriydi.

 

Bir gün tanımadığım birisi gönderdiği mesajda; İş Bankası’nın düzenlemiş olduğu “İş’te Genç – Şiir Yarışması”na birisinin bu şiirle katılıp finale kaldığının uyarısını yapmaktaydı. Acilen durum bildirilerek yarışmacı diskalifiye ettirildi.

 

Pek çok şiir sitesindeki düzeltmelerimi, o sitelerde bu şiirle ilgili kimi Aziz Nesin'lik “işte sen busun Nazım Usta...”lı yorumları yazmıyorum.

 

Şiirim şu anda, sizler bu yazıyı okurken de yanına çay – simit resimleri eklenmiş olarak, Nazım’a ”Bilgisayar"! lardan, cep telefonlarından bahsettirerek internetteki yörüngesinde dolanıp durmakta.

 

Ama artık sakinim. Monitörümün başında, elimde kabak çekirdeği bekliyorum;

Sait Faik Abasıyanık'ın bu yaz yazdığı, Nazım Hikmet'in geçen Cumartesi tamamladığı, Orhan Veli'nin, Melih Cevdet'e elektronik posta ile dün gönderdiği yeni yazıları bekliyorum.

(...)

İçten sevgilerimle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn. Ergir'in böyle bir amacı yoktur ama yine de insanları basit olmaya kalender olmaya teşvik eden yazılara kuşku ile bakıyorum.Halka "sen böyle yaşa ya da böyle isen kaderine razı ol"fikrini empoze edip kendileri sırça köşklerinden dünyayı daha rahat idare edebilsinler diye egemenler tarafından "kadercilik"aşılanıyor gibi geliyor hep bana.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Basit düşünmeyeceksin ama basit yaşayacaksın!

Kasmadan, kanırtmadan hayatı, güneşin doğuşunu seveceksin!

Bir milyardan fazla gündür doğuyor olsa bile,

bıkmayacaksın!

öğreneceksin hergün, her saniye, yeni bir şey, bildiklerinle yetinmeyeceksin,

ve en önemlisi fikr-i sabit olmayacaksın, dünya hiç birimizin aklının almayacağı şeylerle,

ve bildiğimizi sandıklarımız yanlışlarla dolu!

 

:)

 

basit yaşamayıp basit yaşamayı öneren birini ciddiye almayacaksın tabi!

 

evet erbay'ım şiirin gerçek sahibi :)

 

mavi olmayan gökyüzü, teşekkür ederim paylaşmaya devam!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...
  • 2 hafta sonra...

Mevcut iktidarın kökeni siyasal islam diye, ne kadar liberal gazeteci ve ne kadar şarkıcı/türkücü varsa hepsi dindar kesildi, televizyonda ve sokakta yeni bir lugat, teşekkür etmenin yerini "Allah razı olsun", şükürler olsunun yerini "hamdolsun", "elhamdulillah", gibi arabça sözcükler aldı, böyle olunca ne oluyor anlamıyorum, kime ne kanıtlamış oluyorlar, böylesi Allah'ın mı hoşuna gidiyor, yoksa bu sadece reklamasyon mu?

 

Bir mekana girince merhaba demek yerine, "selamunaleyküm" demek neden?

Arabça konuşunca daha mı müslüman oluyorlar?

Allah Arabça konuşmayınca bizi anlamıyor mu?

 

Bu Arablaşma merakı neden?

 

Kuran'ı kendi dilinde okumamış, dinini hadis kitaplarından öğrenen, şeyhleri önder edinmiş, dergah adı altında örgütlenmeler kurmuş, inancını ideoloji haline getirmiş, tek tip insan ve hatta tek tip müslüman yaratma derdiyle yanan bu insanlar nereden geldiler?

 

Eski yazlık sinemaların, tiyatroların yerini Kuran Kursları ve camiler aldı, insanların tek sosyalleştikleri yerler bu mekanlar haline getirildi, sanattan uzaklaştırılıyor ve uzaklaştığının farkna varmıyorlar bile... Tek bir kültür yaratılıyor oda sadece Sunni Müslüman kültürü... Başka türlü kalabilmek ve yaşayabilmek imkansız hale geliyor...

 

İstanbul'un, en eski ve adına özgürlük şiirleri yazılmış parklarından biri olan Gülhane'ye yolunuz düşerse eğer banklarda neler oluyor bir bakın... Türban savaşı verip "özgürlük isteriz" diyenlerin insanların gözlerinin içine baka baka küçücük çocukların yanında bile utanmadan nasıl seviştiklerini gözleyin... Sonrasında bu riyakarlık üzerinde biraz düşünün... Daha örtülü br topluma dönüşürken bir yandan genelleşen bir ahlaksızlığın nasıl yaygınlaştığını anlamaya çalışın...

 

Şimdi parklarda ya bir grup erkek gidip orada birlikte olacakları kızlar arıyorlar ya bulanlar uluorta çiftleşiyorlar, Piyerloti'de, Eyüp Sultan'da, mezarlık üstünde neler oluyor görün...

 

Nereye doğru sürükleniyoruz? Selamunaleyküm diyerek dolaşan ve arkadaşının anasına sövmekte bir sakınca duymayan insanlar yarattılar... Saldırgan, saygısız ve son derece korkutucular...

 

Artık İstanbul sokakları güvensiz, geç saatlerde asla tek başınıza dolaşamıyorsunuz... Ve kimse bunun için tedbir almıyor... Halk böyle bir talepte bile bulunmuyor, duyarsız, umarsız, umutsuz bir insan yığını ile dolu metrapollerden kaçıp kurtarmak lazım kendimizi...

 

Özellikle çocuklarımızı...

 

Keskinleşmiş ideolojik dinlerden, saplantılı insanlardan, riyakarlıktan uzak tutmak için...

 

Başını örtüp geri kalanı serbest bırakan iki yüzlü kadınlardan, selamunaleykümü dilinden düşürmeyen eli tesbihli, yürüyüşü tehditkar adamlardan, korumak için...

 

Ahlaksızlığı ahlak, kuralsızlığı kural, insanlığı kaba kuvvet olarak kullananlardan, sokağa tükürürken keyif alan hanzolardan, cepçilerden, yankesicilerden, akıl çelicilerden kaçmak için...

 

Buralardan gitmek lazım, ama nereye?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mevcut iktidarın kökeni siyasal islam diye, ne kadar liberal gazeteci ve ne kadar şarkıcı/türkücü varsa hepsi dindar kesildi, televizyonda ve sokakta yeni bir lugat, teşekkür etmenin yerini "Allah razı olsun", şükürler olsunun yerini "hamdolsun", "elhamdulillah", gibi arabça sözcükler aldı, böyle olunca ne oluyor anlamıyorum, kime ne kanıtlamış oluyorlar, böylesi Allah'ın mı hoşuna gidiyor, yoksa bu sadece reklamasyon mu?

 

 

Canımmm,

Ne güzel bir konuya değinmişsin. Bizde iki gün önce evde annemle aynı konuyu konuşmuştuk. Bazen çıldırmamak içten değil. Alışverişe gidiyorsun para üstü verirlerken bile buyur bacım, ya bacım nerden çıkıyor? Bir de sen teşekkür ederim demeye kalmadan alllah razı olsun!!

 

Hele de yaşadığım şehirde ,

 

42248.jpg

Resmen bu resimdekine benzer insanların çoğaldını gördükçe bir hüzün kaplıyor içimi. Dinin göstergesi bu sakallar mı bu cübbe midir? Dİğer insanlar dinsiz mi şimdi? Korkuyorum bazen bu şehirden...

 

Bazen tübanlı sürücüler önlerini göremiyor araba kullanırken, öyle bir örtünmüşler ki zaten görmeleri mümkün bile degil.

 

 

 

 

İstanbul'un, en eski ve adına özgürlük şiirleri yazılmış parklarından biri olan Gülhane'ye yolunuz düşerse eğer banklarda neler oluyor bir bakın... Türban savaşı verip "özgürlük isteriz" diyenlerin insanların gözlerinin içine baka baka küçücük çocukların yanında bile utanmadan nasıl seviştiklerini gözleyin... Sonrasında bu riyakarlık üzerinde biraz düşünün... Daha örtülü br topluma dönüşürken bir yandan genelleşen bir ahlaksızlığın nasıl yaygınlaştığını anlamaya çalışın...

 

Şimdi parklarda ya bir grup erkek gidip orada birlikte olacakları kızlar arıyorlar ya bulanlar uluorta çiftleşiyorlar, Piyerloti'de, Eyüp Sultan'da, mezarlık üstünde neler oluyor görün...

 

Nereye doğru sürükleniyoruz? Selamunaleyküm diyerek dolaşan ve arkadaşının anasına sövmekte bir sakınca duymayan insanlar yarattılar... Saldırgan, saygısız ve son derece korkutucular...

 

Artık İstanbul sokakları güvensiz, geç saatlerde asla tek başınıza dolaşamıyorsunuz... Ve kimse bunun için tedbir almıyor... Halk böyle bir talepte bile bulunmuyor, duyarsız, umarsız, umutsuz bir insan yığını ile dolu metrapollerden kaçıp kurtarmak lazım kendimizi...

Ben Kayseri'den sırf bu yüzden nefret ediyorum, bu insanlar ve bu insanların yarattığı yobaz beyinler yüzünden.Dine bu kadar körü körüne bağlılık neden?

Dedemi hatırlıyorum birden, dualar ederdi benim için erkenden kalkıp namaz kılardı.Ama ben onu hiçbir zaman bu insanlarla bir tutamıyorum.Sürekli beni sinemaya götüren, yüzme kurslarına yazdıran, yazın tatillere götüren dedemi bu insanlar ve onların yarattığı yobazlıkla asla bir tutamam. Dinin ve inanmanın her zaman özel bir kavram olduğunu düşünüyorum.

 

Buralardan gitmek lazım, ama nereye?

 

Canımm sardunyammm eğer öyle bir yer bulursan beni de çağır lütfen.

 

:hug:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Canem,

 

Ne garip sana bu yanıtı yazarken önümde şöyle bir reklam duruyor : "İslami Evlilik" Yüzyılın evlilik hareketi... -_-

 

Dini evlilik ve dini yaşam tarzı, fakat herşey ne kadar şekilsel... :excl:

 

Bana kalırsa bu yaşam tarzını yaşıyormuş gibi yapanların büyük çoğunluğu buradan besleniyor, bütün bunları tek bir cümlede özetleyebiliriz, "İslami Ticaret"... :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.