Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BAŞKALARININ HAYATI... "Gizli ve sinsi devlet terörü; totaliter rejimlerde sanat ve insan özgürlüğü üzerine kafa yoranlar için de önemli bir film."


DİPNOT

Önerilen İletiler

 

BAŞKALARININ HAYATI... "Gizli ve sinsi devlet terörü; totaliter rejimlerde sanat ve insan özgürlüğü üzerine kafa yoranlar için de önemli bir film." The Lives of Others

 

 

Bana göre Başkalarının Hayatı (Das Leben der Anderen) önemli, ilginç ve güzel bir film.

Birkaç açıdan...

Doğu Almanya lafı geçince kafasında belirgin bir fikir canlanmayan ama meraklı 14-17 yaş kuşağı için ilginç bir başlangıç olabilir bu film.

Gizli ve sinsi devlet terörü; totaliter rejimlerde sanat ve insan özgürlüğü üzerine kafa yoranlar için de önemli bir film.

Ama hepsinden çok...

İnsanı önemseyen; insan olmanın derinliklerine dalıp gidenler için güzel bir film “Başkalarının Hayatı.â€

 

Konuya gelince;

Duvar yıkılmadan birkaç yıl önceki Doğu Berlin’de bir piyes yazarıyla oyuncu sevgilisinin soluk alıp verişlerini bile takip eden bir istihbaratçıyı anlatıyor film.

Yazar, Demokratik Almanya Cumhuriyeti ve onun istihbarat örgütü Stasi™nin (açılımı Devlet Güvenlik Bakanlığı) iyi gözle baktıği tek yazar.

Ama sorun şu ki...

Yazarın sevgilisine Kültür Bakanı da asılıyor.

Genç kadın kariyerini herkesten çok sevdiği için istemeye istemeye Kültür Bakanı™yla gizlice ilişki kuruyor.

Bakan bir gün yazarın da takip altına alınmasını istiyor. Onun da “komünizm aleyhinde†çalıştığına dair bir takım deliller bulunacağından o kadar emin ki!

Bu emir üzerine ideolojiye ve işine sıkı sıkıya bağlı istihbarat yüzbaşısı Wiesler yazarın evini dinlemeye, görüntülemeye başlıyor. (Yeri gelmişken Doğu Almanya’nın nüfusunun 17 milyon, Stasi’nin resmi istihbaratçı sayısının 102 bin, muhbir vatandaş sayısının 500 bin olduğunu belirteyim.)

Wiesler ilk bakışta acımasız, katı, takıntılı ve yapayalnız bir adam.

Kulaklıklarını takıp gün boyu yazar ve sevgilisinin konuşmalarını, sevişmelerini, eve gelen dostlarının söylediklerini; tıkırtıları, mırıltıları bile dinliyor.

Kültür Bakanı’yla genç kadın arasında olup bitenleri de fark ediyor tabii...

Ve yavaş yavaş izlediği, dinlediği, bir “suç†aradığı hayatların parçası olmaya başlıyor Wiesler.

 

Bir gün...

Yazar Georg Dreyman’ın devletin yıllardır sahneye oyun koymasına izin vermediği rejisör arkadaşı intihar ediyor. Yazar çok üzülüyor, çöküyor. O kederle piyanonun başına geçip bir şeyler çalıyor.

Çaldığı müzik parçasını tavan arasında kulaklıklar kulağında iş üstündeki Yüzbaşı Wiesler de duyuyor.

Kırılma anı o işte!

Empatinin geri dönüşsüz biçimde başladığı an!

Ağlıyor Wiesler.

Sonrası...

Wiesler, yazarın “Doğu Almanya’da İntihar Oranları†üzerine yazıp Batı’ya kaçırdığı yazıdan üstlerini haberdar etmiyor. Yazarı koruyor. Stasi yazarın sevgilisini tutuklatıp şantajla gerçekleri öğrendiğinde bile yazarı korumayı sürdürüyor.

Bu uğurda Stasi tarafından “başarısız†sayılıp mektupları açıp okuyan sıradan memur seviyesine indirilmesine ses çıkarmıyor.

Çünkü takip ettiği insanın acısını kendi acısı gibi algılamış bir kere!..

Onunla birlikte sevinmiş, birlikte üzülmüş!..

 

Film yönetmenin film ile ilgili yorumu ise şöyle;

“Filmdeki her karakter kendine hepimizin her gün yüz yüze geldiğimiz soruları soruyor: İktidar ve ideoloji ile nasıl baş etmeli? Film her şeyden öte, ne kadar yanlış yola sapmış olurlarsa olsunlar, insanların doğru olanı yapma kabiliyetleri ile ilgili insani bir dram.â€

Florian Henckel von Donnersmarck (yönetmen)

 

Mutlaka izleyin derim ve kesinlikle çok şey bulacaksınız...

İyi seyirler... smile.gif

 

Filmden birkaç sahne...

 

1459a7064zt9.jpg

1459a3716mg6.jpg1459a3458ei6.jpg

1459a1784zo1.jpg1459a3300xw7.jpg

1459a1188ts5.jpg

1459a8968tb4.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Admin

Son zamanlarda üstünde çokça konuşulan film ben daha seyretmedim ama o kadar çok sinema eleştirisi okudum ki hakkında acaba seyretsemmi diye kendime şaka yapmaya başladım...

 

Bu yıl en iyi yabancı film Oskarınıda aldı: http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=1782

 

Bir eleştiride diyorki 'Filmdeki karekterleri yavaş yavaş oluşturuyorlar ve oluşturulan bu karekterler filmin kendi içinde devinimini yönlendiriyor'

 

En kısa zamanda izleyeceğim... :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"İnsanı önemseyen; insan olmanın derinliklerine dalıp gidenler için güzel bir film "

yani tam size göre;yüreğinizdeki insan sevgisini ve mücadelesini pekiştiren bir film.herkesin hayatı bir başka,ama o başkalıklarda ortak noktaları ve güzellikleri en önemlisi doğruyu yakalamak umuduyla...bu filme gitmeye çalışacağım

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...
  • Admin

Mutlaka izleyin derim ve kesinlikle çok şey bulacaksınız...

İyi seyirler... :)

 

The Lives of Others (2007) - Das Leben der Anderen

 

Öncelikle DİPNOT'un yazdığı her kelimeye katılıyorum.... :)

 

Sonunda zaman buldum ve DİPNOT'un açıklamalarından etkilenerek filmi izledim ve iyiki izlemişim dedirten film... DİPNOT aşağı yukarı film hakkında yeterli bilgi vermiş ben dikkatinizi bir başka yöne çekmek istiyorum. Filmde oynayan ve bir STASI ajanı olan Hauptmann Gerd Wiesler (Ulrich Mühe) inanılmaz bir performans göstermiş, yaptığı iş sizi tiksindiren bir iş ama öyle güzel oynamışki, o rolün hiç bitmemesini isteyeceksiniz.

 

Bu film yabancı film OSKAR'ınıda almıştı...

 

Ve filmin başında verilen bilgiler: İnsanın tüylerini diken diken etmesine yetiyor...

 

Doğu Almanya Gizli Polisi (Stasi) 100 bin memur ve 200 bin ihbarcıdan oluşuyor ve bunların görevleri Doğu Almanya vatandaşlarını gözlemek ve ihbar etmek...Stasi'nin simgesi ise ?Shield and Sword of the Party - Partinin Kalkanı ve Kılıcı?. Basit olarak ?Know everything - Herşeyi bilmek? olarak sunuluyor.

 

DİPNOT'un dediği gibi mutlaka ama mutlaka izleyin....

 

Saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

1459_a_7064.jpg

 

 

 

Oldukça iyi bir özetleme yapan ve yönetmenin/senaristin, filmin içine son derece güzel ayrıntılarla sakladığı göndermeler hakkında da ipucu veren Beyazperde/Çatlak Şeyda dan çALINTI yapayım..O benden iyi özetlemişe benzemekte filmi çünkü..

 

 

 

" Berlin Duvarı yıkılmadan önceki Doğu Almanya'yı anlatıyor film. Sosyalizm egemen bu sefer, onunla beraber bir de ''sadakat paranoyası''... Varolan sistemi korumak adına baltalar vuruluyor. Fakat baştakilerin derdi -her zaman olduğu gibi- sistemi korumak değil aslında; kişisel hırslarını, başarısızlarını, sistemi korumak başlığı altında ve tabi mevkilerini kullanarak gene kişilerden çıkarmak. Bunun haricinde de sistemi korumak bahanesini kullanıyorlar tabi, koltukları tehlikedeyse... Sosyalist ülkede kariyer tutkusu var. Koltuk belası bu olsa gerek, insan tüm varoluşuyla sonuna kadar insan!

 

Film, Batı Almanya'ya kaçak geçiş yapan bir adamın arkadaşının sorgulanmasıyla başlıyor. İlerleyen birkaç dakika içinde, sorgu kayıtlarının ''müstakbel sorguculara'' ders olarak dinletildiğini öğreniyoruz. Fiziksel işkenceden bahsedilmiyor, belki bir miktar ima ama hepsi bu. Bunun yerine ise yoğun bir psikolojik baskı var, sadece sorgu sırasında değil üstelik, her an var bu baskı. ''Ama bu insanlık dışı'' bile denmemeli, sistem her şeyi bilir.

 

''Birey olamayacak kadar bir olmuş olanlar'' birbirlerine ''yoldaş'' diye seslenirken, sanatın, sanatçıların aslında onlara bağlı olarak sanatlarını icra edebildiklerini görüyoruz. Evet, konu sanatçılar, onlar üzerinden gidilmiş. Sanatçılar oyunlar yazarken bir yandan da bir daha asla sahnelerde ''sanat yapamama'' olasılığının farkındalar. Herkes sistemle sevişiyor o yüzden aslında, onun suyuna gitmeye çalışıyor. Oyun yazarı Georg Dreyman'ın sevgilisi Christa-Maria Sieland ise ayrıca...

 

Georg Dreyman, dönemin en iyi oyun yazarlarından biri. Suya sabuna dokunmuyor. Sanatçılar hep bir miktar isyankar ama o biraz daha temkinli. Beraber en iyi çalıştığı yönetmen ise karalistede (-Sosyalizmde karaliste yoktur yoldaş!). Belki aslında biraz korkuyor da. Ama o da gözlemlenmekten kurtulamıyor. Korkunç bir grup çalışmasından bahsediyorum: her anın dinlenmesinden... Georg Dreyman, Gerd Wiesler (ders olarak kayıtları dinleten, anlatan kişi) tarafından 24 saat gözleniyor, haliyle durumun farkında değil ama dediğim gibi buna gerek de yok, temkinli o.

 

En sonunda, sevgilisinin yaşadıklarını öğreniyor, bir de acı bir olay yaşıyor. Bunun üzerine harekete geçmeye karar veriyor; Der Spiegel dergisine, Batı Almanya'ya yazı yazacak, kimlik bilgilerini vermeden yaşantılarının bilinmeyen bir yönünü anlatacak. Peki bunlar rapor edilmiyor mu? İlk başlarda her olanı aynı anda daktilo eden Gerd Wiesler zamanla sistem boşluklarının ve sistemin içinde boğulmamaya çalışırken saygılarını da kaybetmemek adına çırpınan hayatlardan bir kesit görüyor. Raporlarını yazmaya devam ediyor ancak sistem karşıtlarının eylemlerinden bahsetmiyor tabi... Sistemi çökertmek gibi bir amacı yok Gerd Wiesler'ın, o hayatlara odaklanmış durumda artık.

 

Tabi olmazsa olmaz başarısızlıklar var, ihanetler, çekilen vicdan azapları, ''İnsan Aşkı'' var... O kadar çok detay var ki; sosyalizmdeki aşk özgürlüğü: ama bu bile kılıfına uydurulmuş, maaşlı aşk yaşanıyor, yaşatılıyor... Çok şey anlatılmış ayrıntıda.

 

Berlin Duvarı'nın yıkılması sonrasına da bir bakış atmış yönetmen. İnsanlara, onlar hakkında yazılan, eski raporları gösteriliyor, sırf içten içe, eski sistemi kötülemek için, ''sizin sisteminiz böyle karıştı hayatınıza'' demek için, üstelik bunu da ''insan hakları'' gibi yüce bir kavramın arkasına saklıyor. Tiyatro dekorları değişiyor, para gücünü konuşturuyor! Bir kitap görüyoruz, anlamlı bir kitap ama büyüüük bir kitap-market'in içinde. Sistem bir diğerini kötülüyor, büyük bir gurur içerisinde.

 

Senelerdir tiyatro yönetmenliği yapan bir arkadaşımla seyrettim bu filmi. Ben bile o kadar tokat yemişken onun halini düşünemiyorum bile. ''Sistem sistemdir'' dedirtiyor insana, devrimcilerse saygın, gerçekten saygın. Sonrasında ise, sosyalizmi ''sizin için...'' diyerek kötüleyen, bizi kandıran, başka bir sistemi gösteriyor. Tiksiniyor insan.

 

''Aslında 5 tip sanatçı varmış biliyor musun? Her biri için ayrı bir yöntem kullanmak lazım. Mesela Georg Dreyman 4. tipe giriyor: Etrafında hep insan olması gereken sanatçı tipi. Bunun gibilere kibar davranmak gerekiyormuş ama kimseyle konuşturmayacaksın. Hem işin ilginç tarafı, bunlar sontasında asla yazmıyor, resim yapmıyor, susuyor. Tez konusuydu bir öğrencimin, 4 verdim beni kolay sanmasın diye ama aslında birinci sınıf bir araştırma...''

 

Tokat gibi bir film. Mutlaka izlenmeli. İyi seyirler... "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 6 yıl sonra...

Uzun zamandır izlemek istiyordum bu filmi..

 

Benim gibi  aklının bir köşesinde hep olup da, hala izlemeyen varsa eğer, onlara sesleniyorum:

 

Hadi izleyinnn artıkkk! Mutlaka izlemelisiniz çünkü..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.