Φ tülvent Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2012 RUHUMA ÇOK İYİ GELDİ! Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2012 RUHUMA ÇOK İYİ GELDİ! Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ağustos , 2012 '' Bazı şeyler çabuk biter... Sigara çabuk biter. Çay... Alarm kurulmuşsa uyku... Bitmesin isteniyorsa, yol... Yarısında yakalamışsanız çok sevdiğiniz o şarkı çabuk biter. Sarılmış izliyorsanız bir film, Hızlı yaşarsanız bir ömür, Çok severseniz aşk! Çabuk biter. '' Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 Amerikalı bir klinik psikolog "Gününüze sevinç katmanın elli yolu" diye bir şeyler karalamış. Çok seviliyor böyle şeyler modern dünyada. On adım, yirmi basamak, elli yol... C. Rubinstein adlı psikolog da hemen hepsi "dışarı çık, beş dakika yürü, renkli giysiler dene, güneşin batışını seyret, tv'yi kapat ve yirmi dakika sessizlik içinde otur" türünden acıklı düzeyde naylon tavsiyelerde bulunmuş. Hepsi ya bir nesneyi ya da zamanı tüketmeye dayanıyor. Oysa içinde "sevme" olmayan gerçek bir "sevinme" hali yok! Esas yolu seçmeyeceksen, elli değil, yüz başka yolu denesen ne olur! Bir yere varamazsın! Onlar "kendini eğlendirmek"tir, sevinç başka! Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 RUHUMA İYİ GELDİLER Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2012 Kadın çıkar başka kadının rahminden.; hayata ilk çığlığını atar; sessizliği işitir.. babasının gözlerindeki hayal kırıklığı; ilk yaşadığı şaşkınlık olur. ’sessizlik oldu mu kız doğarmış’ sözünü öğrenir. susar! kadın çocuk olur; gülmesi, oynaması, daldan dala koşması hor görülür; engellenir.. ’kız kısmı ağır başlı olmalı’ sözünü öğrenir. susar! kadın okula gider; okuma yazma öğreneceği kadar, kadın olmasına yetecek kadar. nedenini anlayamaz; ’okuyup da ne olacaksın, okumuş ev kadını mı ?’sözünü öğrenir. susar! kadın ergen olur; ayıplanır, saklanır. kadınlığın saklanması gerektiğini öğrenir. susar! kadın genç olur; gezmesi, tozması, konuşulur. laf gelmesin diye, camdan dışarı bakmaz. ’kötü kadın’ ne demekmiş öğrenir. susar! kadın evlenecek yaşa gelir; eş seçmez; seçilir. kız kısmını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya sözünü’ öğrenir. susar! kadın evlenir, eş olmaz ’karı’ olur. evde hizmetçi, mutfakta ahçı, kocasının yanında cilveli olur. ’yuvayı dişi kuş yapar’ sözünü öğrenir. susar! kadın aşağılanır, sözü dinlenmez, dayak yer; ‘kocanın vurduğu yerde, gül biter’ sözünü öğrenir susar! kadın anne olur, ’koca’nın çocuğunun annesi olur. erkek doğurmadan da ne kadınlığını, ne anneliğini ispatlar. erkek doğurur, ilk kez alkışlanır ki; yine de koca övülür. ’erkek adamın erkek çocuğu olur’sözünü öğrenir; susar! kadın yaşlanır ’ana’ olur; saygıyı o yaşında görür. konuşmak ister; vakit geç’tir. göçer gider. velhasıl; kadın doğar, büyür, yaşar, ölür, ve susar. çoğu kez susuyoruz sade ve sadece. C. Süreya Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2012 "... Her yıl eylülde okullar açılırken kadınlar kırtasiyecilerin önünde dinelirler, kentin kenar mahallelerindeki, kitap ve defter alırlar çocuklarına. umutsuzca ararlar son kuruşlarını yırtık pırtık el çantalarında. söylenir dururlar ve derler: "bilgi neden bu kadar pahalı?" hiç haberleri yoktur ne kadar yararsız olduğundan çocuklara verilen bilginin, ne kadar boktan." Bertolt Brecht Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2012 İzmir'in koynunda Uyanmadık hiç yosun kokan sabahlara, Geceyi yüklenip aşkımızla Saklambaç oynayamadık dolunayla... Karşıyaka'nın ılık meltemini Siper edip kıskanç bakışlara Simit atamadık vapurdan martılara, Bir bardak demli çayı Paylaşamadığımız gibi birbirimizin yudumlarıyla... Alsancak'ta Eğlencenin tavaya vurduğu bir geceye Teslim edemedik düşlerimizi Bir bardak biranın buz gibi soğuğunda, Tıpkı emanet edip aşkımızı Gidemediğimiz gibi saklı diyarlara... Şirince'de tadına bakamadık şarapların Kavga edemedik Şeftali şarabı mı güzel, üzüm şarabı mı diye Gözlerimizden içtik tutku şarabını Ayın perdelediği gecelerde... Kemeraltı'nda karışıp kalabalıklara Eriyip gidemedik sevgililerin arasında Yüreğimizdeki kalabalığı itip karanlıklara Sığındık birbirimize İkimize ait yalnızlığımızdı... Aşkımızı paylaşmadık biz ne İzmir'le Ne başka bir şehirle; Ütopyamızın mavi çizgileri Sakladı bizi derinliklerine... Sen deniz renginde gizli adamım Ben dalgalarla koynunda darmadağın, Şehirler, sınırlar dar gelir bize Kalıplara sığdıramadığım adamım... F. BILGILI Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 ♥ İzmir Vakit bir aksam, Aklımda bir İzмir,bir de sen! Bir İzmir yakar ateşi ile beni Değer rüzgarı nefesime Bir de sen.... Vakit bir aksam, İcimde bir İzmir, bir de sen. Zaman bir saat kulesinde akar, Bir de seni düşlerken.... Vakit bir aksam, Dünüm,günüm İzmir Tek gelecegim, sen! Sokak lambalarının aksamında bir hüzün Bir de hayalimde ki yüzün... Vakit bir aksam, Silinir bütün hikayeler İzmir' de, Tek bir öykü yasanır, adı aşk! Sen ve Ben. Alıntı
Φ öylesi Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 Bunlar şebeke galiba...yavrular oyalıyor, anne götürüyor..))) Bu arada çok keyifli sayfalar ...Ellerinize sağlık.. 1 Alıntı
Φ öylesi Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2012 Üstekileri yeni gördüm....kedileri...onlar da kameralar ...ha ha çok hoşlar... 1 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2012 "İçimde bir keyifsizlik var, hiç gitmiyor!" diyor. Baksana, diyorum; "dışında" da her şey keyifsiz! "Bu huzursuzluk beni öldürecek; aç değilim, açıkta değilim ama her şeyden endişe çıkartıyorum" diyor. Kötü bir şey bu tabii! İşini gücünü yapmanı engelleyecek noktaya varmasına izin verme, diyerek uyarıyorum onu. Belki bir uzmana görünmesinin yararlı olabileceğini söylüyorum. Fakat bir an durduktan sonra şunu da eklemeden yapamıyorum... Dünyada huzur yok, hayatta huzur yok, bizde nasıl olsun! Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2012 "sevgilim, işte eylül ve işte senin usul usul seğiren yüzün. zaman ki sonsuzdur bitmemiş şiirler gibidir. bazı hüzünleri bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir. biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık (isteğin bulanık kıyısında). bundan değil midir bizim aşkımızda sürekli bir akşam hüznü vardır*" İlhan BERK "Eylül'dü... di' li geçmiş bir zamandı yaşadığımız. Adımlarımızın kısalığı bundandı, Bundandı gözlerimin durgunluğu. Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan, ellerin kadar ıssız, sen kadar zamansız molalar veriyordum.. Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz; Eylül' dü..." Cemal SÜREYA Bahçe yasta çiçeklere yağmur iniyor serince yaz titremekte sessizce kendi sonuna doğru altın damlıyor yapraktan yaprağa o yüksek akasya ağacından aşağıya yaz gülümsüyor şaşırmış ve sönük ölmekte olan bahçe rüyasına uzunca süre duruyor, güllerin yanında sessizliği özlüyor usulca kapatıyor sonra o büyük yorgun gözlerini... hermann hesse eylül! daha çocukluğumdan beri size bakardım ben bir yazın azalmakta olan sözcüklerinden nasıl da ansızın sökülürdünüz bahçelerle ve kül dolardı içim...eylül! eylül! kırılgan mevsim! cam hançeri güzün dağılırdı kalbimde birden gecenin ve gündüzün perdesiyle örtülürdünüz tenhâyla ve tül dolardı içim...eylül! eylül! unuttum sizi dağ kızarır yol sararırdı ve ben dönüşlere bakardım o amanvermez belleğin paramparça güldüğüydünüz aynalarla ve gül dolardı içim...eylül! hilmi yavuz Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2012 Türkçedeki en hüzünlü, en romantik ve en melankolik kelime… Eylül! Fikrimin ince ayı. Bir ay değil, beşinci mevsimdir Eylül. "Sevgilim, işte eylül ve işte senin usul usul seğiren yüzün. zaman ki sonsuzdur bitmemiş şiirler gibidir. bazı hüzünleri bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir. biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık (isteğin bulanık kıyısında). bundan değil midir bizim aşkımızda sürekli bir akşam hüznü vardır*" İlhan BERK "Eylül'dü... di' li geçmiş bir zamandı yaşadığımız. Adımlarımızın kısalığı bundandı, Bundandı gözlerimin durgunluğu. Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan, ellerin kadar ıssız, sen kadar zamansız molalar veriyordum.. Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz; Eylül' dü..." Cemal SÜREYA Bahçe yasta çiçeklere yağmur iniyor serince yaz titremekte sessizce kendi sonuna doğru altın damlıyor yapraktan yaprağa o yüksek akasya ağacından aşağıya yaz gülümsüyor şaşırmış ve sönük ölmekte olan bahçe rüyasına uzunca süre duruyor, güllerin yanında sessizliği özlüyor usulca kapatıyor sonra o büyük yorgun gözlerini... Hermann Hesse Eylül! daha çocukluğumdan beri size bakardım ben bir yazın azalmakta olan sözcüklerinden nasıl da ansızın sökülürdünüz bahçelerle ve kül dolardı içim...eylül! eylül! kırılgan mevsim! cam hançeri güzün dağılırdı kalbimde birden gecenin ve gündüzün perdesiyle örtülürdünüz tenhâyla ve tül dolardı içim...eylül! eylül! unuttum sizi dağ kızarır yol sararırdı ve ben dönüşlere bakardım o amanvermez belleğin paramparça güldüğüydünüz aynalarla ve gül dolardı içim...eylül! hilmi yavuz Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2012 Tarihin Gözleri Vardır “Tarihin gözleri var surlarda delik delik” diyen şair bir gerçeğe vurgu yapmaktadır. Bu sözler insanlara geçmişin kendisini izlediğini söyler. Ancak tarihin gözleri yalnız surlarda değildir. Okumasını bilenler ile görmesini becerebilenler için tarih her yerdedir. Her toplum ve insan gerçekte tarihin muhassalasıdır. Tarih yalnız surun, kalenin, devletin, milletin dününü şekillendirmez idrake, kimliğe, fikre ve zihniyete de sızarak toplumların geleceğini de biçimlendirir. Geçmiş bugünün hem öznesi hem de gölgesidir. Nietzsche, “İnsan unutmayı bir türlü öğrenemez. Hep geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendine. İstediği kadar yürüsün, zinciri ile birlikte yürür” derken işte bunu kasteder. Şair, “Sizin hiç babanız öldü mü?” diye sorar, ardından da “Benim bir kere öldü kör oldum” diye hüzünlenir. Bir Kazakça Türkü “Anam öldü, yaşlandığımı öğrendim” der. Aslında anaların ölümü yaşlanmayı hatırlatır ama ana babalar gerçekte hiçbir zaman ölmez! Onlar gerçekte evlatlarıyla ve evlatlarında yaşar. Çünkü canlar ölümü tadar, ama ruhlar ölümlü değildir. Atalar yalnız biçimde, fizikte, görüntüde değil aynı zamanda ruhta, meşrepte, mizaçta da yaşarlar. Tarihi süreç içinde hiç kimse ebe ecdadını değiştirme imkânına sahip olamamıştır. Kuşkusuz insanların hangi ana babanın çocukları olduğu önemlidir ama hangi tarihin çocukları oldukları ondan da önemlidir. Her şeyin dün olmadığı da bir gerçektir. Bugünü, dünün rahmi mayalar, ama bugün bütün yönleriyle dünden ibaret de değildir. İnsan geçmişini bilir, farkında olur ama hiçbir zaman geçmişte yaşayamaz. Sonuçta geçmiş geçmiştir. Geçmişte yaşanamaz ve geçmiş yönetilemez. Bu yüzden geçmişe saplanıp kalmak ya da geçmişi kutsamak, her şeyi geçmişin prangasında görmek gibi bir sonuç doğurmamalıdır. Geçmişin ya da zamanın olgular üzerindeki etkileri yönünden dünün, bugünün ve yarının eksiğinin de fazlasının da girdabına kapılmak doğru değildir. Dünü ya da bugünü silip atmak da bütünüyle düne ya da bugüne saplanıp kalmak da mümkün olmuyor. Ancak tümüyle düne iltica etmek de ondan kaçınmak da yeterince açıklayıcı olmuyor. Geçmiş insan hafızasının biriktirmelerinin bir armağanıdır. Tıpkı bireysel insanın yaşanmışlıklarının “bellenmesi” ile oluşan geçmişi gibi, toplumların da yazılı ve yazılı olmayan “bellekleri” ile oluşan bir “geçmişi” vardır. Yaşananları yok saymak ya da geçmişi unutulmuş sanmak, yanılgıların en büyüğü olur. Bugününü ve geleceğini, dünün prangalarından kurtararak düşündüğünü ya da özgürleştiğini sananlar, gerçekte geçmişin prangaları altında yaşadığını anlayamayanlardır. Bu yüzden insanlar yalnız anne ve babalarını değil, geçmişlerini de değiştiremezler. Oscar Wilde’ın dediği gibi; “Kimse geçmişini geri satın alabilecek kadar zengin değildir”. Tarih, sanıldığı gibi bir sonuç değil süreçtir. Tarih, geçmişle ilgili olup bir zaman dilimini anlatır. Ancak tarih hiç bir zaman tümüyle geçmiş değildir. Aksine tarihi olguların “zaman” içinde aldığı biçimi anlatır. Bu düşüncenin ilk çağrışımı, geçmişe dönük bir bakışın, “olmuş bitmiş ve şu anla bağı kesilmiş” olana yönelik bir bakış olmadığıdır. Bundan öte, şu anda da akmakta olan bir “oluş” ırmağının kaynağından başlayarak, bugüne dek izlendiği yollara yönelik bir bakış olduğudur. Düşünür “Halen yaşayan insanların ölülere yeterince ilgi” göstermediklerinden söz eder. Yeni nesillerin eskilere göre daha az tarih bilgisine ve dolayısıyla daha az tarih bilincine sahip olduğunu söyler. Buna kötü tarih kitapları ve kötü tarih algılarının neden olduğu tespitinde bulunur. Geçmiş geçmiştir, ama gelecek de bir gün geçmiş olacaktır. Ö. Yeniçeri Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 26 Eylül , 2012 Ruhuma İyi Geldiler Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2012 Tüketmek için bunca acele ettiğiniz, takvim yapraklarına… Onca hızla çevirdiğiniz akreplere yelkovanlara… İçine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz? “Ne kadarı benim hayatım” diye soruyor musunuz? Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine…. Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen.. Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye… Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan ötesi yalan… Can Dündar Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.