Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

neden Allahı madde gibi düşünüp ona göre çıkarımlar yapıorsunuz.madde yarıtılmış bişeydir.yaratılan bişey kendi yaratılmasına şahitlik edemez ve yaratılan şey kendine bakarak yaratıcısını kavrayamaz.biz en aşağı gökdeyiz ve daha yukardaki gökleri bilmiyoruz.hem kuantum fiziği falan okursanız maddenin bile o kadar basitbişey olmadığını anlarsınız.yani quantum fiziğine göre bir madde aynı anda iki yerde olabilir.sanırım zaman kavramının önüne geçerek yapıyor bunu.bir de daha ışık hızını aşınca ne oluyor bunu henüz bilemiyoruz.meleklerin ışık hızından daha hızlı hareket edebilecek canlılar olduğunu düşünüyorum.yani daha yaratılmışları çözemeden yaratanı çözmeye kalkmak imkansız.

Gönderi tarihi:

en basiti eğer ispatlanırsa artık bu iş inanç olmktan çıkar ve daha önceki insanlara haksızlık olur.onlar ispatlanmadan inandı veya inkar etti,ispatlanırsa insanların seçim yapmasına gerek kalmadan gerçeği öğrenmiş olur.

deliller dediğiniz şey şahsi fikrim sadece felsefe yapmış olmanızdır ve felsefe yapmak herhangi bir kanıt değildir.

bende sizin kuantum fiziği ve ışık hızını kolaylıkla aşılabilince olacak şeyler hakkında görüşlerinizi bekliyorum

Gönderi tarihi:

söyleyeceğiniz bir şey yoksa kozmolojik bir delil olan hudus deliline geçiyorum.

 

 

aslında bu delile nurcular oldukça aşinadır, kendilerini sevmesem de.

 

aslında temelde her var olan şeyin bir var edicisi mantığna dayanır. burada amaç gelip geçici olanlara değil baki olanlara yönünü dönmektir. ibrahimin duasını hatırlarsınız. o da aynı mantıkla bunu söylemişti. çünkü o hep en yüceyi aramıştı. her şey vardı ve o bunların ötesindeki var ediciyi aradı. tabi burada kozmolojikbir delildenbahsettiğimiz için daha kozmik düşünmek zorundayız. yine kalkış noktamız alem. alemin hadis olduğunu söyleriz. buradan hareketle her hadis olanın bir var edicisi, yani hadis yapanı vardır. alem de hadistir. dolayısıyla onun da var olmasının birsebebi olması gereklidir. her hadis olan varlığın da hudusa gelebilmesi için bir sebebi olmalıdır. durup dururken alem var olmadı dimi. bu açıdan sorunun devamında tanrı son sıraya yerleştirilir. dolayısıyla bu alemin de bir var edcisinin olması gerektiğini söylerler hudus delilini savunanlar. buna verdikleri cevap da allah tır. gazzali önde gelen birşahsiyettir bu delil hussunda. nasıl oluyorsa o bu delili gayett açık ve seçik buluyor. tartışmaya bile gerek yok diyor adam. bakın önümüzde bir alem var. her nesnenin birsebebi olduğu gibi bu alemin de bir sebebi vardır. bu da allahtır diyor. ama mesele gazzalinin sandığı kadar basit değil bence. gerçi gazzali hudus delilini imkan deliliyle karıştırıp sunuyor önümüze. yani oburadan varlığın kendisine iniyor. varlık kendi kendini var edemez diyor. burada maddeyi ve evreni varlık alanına taşıyan varlık olarak tanrıyı kabul eder. varlık kendi kendine var olamaz, dolayısıyla onunbu alana çıkmasında fail neden tanrıdır der. çünkü mümkün varlıklarda bu böyle olmak zorundadır. kısacası varlığın var olma sebebi allahtır diyor.

 

aslında gazzali ayrıntılara inerek durumu kurtarmaya çalışmıştır ama nafile. o alemin önce hadis olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. hareket kavramını hareket noktası olarak almıştır. evrende her şey hareket eder, ve hareket eden herşey sonradan olmadır deyip onun sonradan olmasındaki etkenin yerine de tanrıyı koyar.

 

ama gazzalininşu görüşü çok hoşuma gidiyor:o diyor ki alem hadistir. bunu ispatlamak için de teselsülü kullanır. hepiniz bilirsiniz işte. evrende bütün olaylar birbirine bağlıdır. şimdiki bir olay bir önceki olayın sonucnda meydana gelmiştir. şimdiki olayın sebebi olan şey de öncesindeki bir sebeptendolayı meydana gelmiştirk. bunu alarak birbaşlangıca kadar götürür gazzali. bu noktada evrenin bir başlangıcının olması gerektiğini söyler. çünkü eğer bir başlangıcı olmasaydı şimdiki yaşadığımız olayları yaşamazdık. çünkü sebep sonuç ilkesi sonucunda olaylar şimdiki yaşadığımız ana kadar dayanmazdı. gayet mantıklı.

 

 

tabi burada devreye sonsuzluk ve zaman problemleri giriyor. o problemler de halledilince konu daha iyi aydınlanacaktır. ama şimdilik bir sorun.

 

tabi bu delilin de bazı çatlakları var. eğer söz konusu olan bir tanrıyı ispat etmekse insanları bir şeylere kandırabilirsiniz. ama asla onlara tanrıyı ispat edemezsiniz. benim hep savunduğum nokta buydu arkadaşlar. ama bunu ilerleyen delllerde daha iyi göstereceğim size. insanlara tanrıyı ispatladık. onun gerçekten islamın tanrısı olduğu noktasında nasıl davranacaksınız? evrenin hadis olduğunu da ispatladık diyelim, onun yokken var edildiğini de ispatladık diyelim, ama bunu yapanın gerçekten bizim inandığımız anlamda bir tanrı eliyle olduğu noktasında ne düşüneceğiz? nedir bunu başlatan?

 

belki siz benden daha aydınsınızdır, görüşlerinizi bekliyorum, yoksa imkan delilini irdeleyeceğim.

 

saygılarımla

mistik

Gönderi tarihi:

daha aydınlık diye bi kıyaslama yapmak iyi olmaz.akıl akıldan üstündür derler.kimi bişeyi iyi bilir kimisi başka bişeyi daha iyi bilir.

ben felsefe yapmayla herhangi bişeyin kanıtlanabileceğini düşünmüyorum ki tanırının varlığı böyle kanıtlansın:)

hayatta basit gerçekler vardır.mesela başı olan herşeyin bir sonu vardır.

bişeyin sonu olacaksa başı da olmalıdır.en küçük şeyde de böyle en büyükde de.bizim evrende herşeyin enerjisi bir gün bitecek.kaç milyar yıl yaşarsa yaşasın.demek ki başlangıçtaki enerji ne kadar büyük olursa olsun sonlu olan bitebilen enerji.

eğer bitmeyen sonsuz bir enerji olsaydı başı başlangıcı da olmazdı.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

bence taurusmutis konu başlığına fena halde takmış görünüyor. bu sadece ön yargısına dayalı olarak sahip olduğu bir duygudur.

 

 

insanın dünyadaki en yüce varlık olduğu fikri bana açık gelmiyor. ne demek bu? yüceyle neyi kastediyorsunuz? eğer dili olsaydı muhtemelen göklerde uçan kartal kendini bizden daha şanslı hissedecekti. ya da denizin dibindeki bir balık belki bizden daha şanslı ve mutludur, nerden biliyoruz? ben insan olarak bazen bulunduğum konumdan bile memnun değilken, bazen gerçekten bir solucan bile olmayı arzu ederken benim en yüce varlık olduğumu nereden çıkarıyorsun. bence bir ağacın dalında yuvası ve yavruları olan bir kuş benden daha yüce!

 

merhaba mistik kardeşim

umarım iyisindir

 

kardeşim sana bazı hususlarda fikrimi belirteceğim insan uçarda yüzerde çünkü onda akıl var kendini geliştirir yaratılan sebepler dairesinde bilim yönünden kendini gelişirir ve uçarda yüzerde ağaç evide yapar.

İşte bu yüzden o eşref-i mahlukattır.Bundaki şüpheni ise kavrayamadım.Gel gelelim Allahın mahiyetine allahın mahiyetini insan kavrayamaz çünkü hakkında ne düşünürse düşünsün sınırlı olan sınırsızı kavrayamaz bir bardak asla bir bardaktan fazlasını alamaz.

 

demişsinki

sonsuzluk kavramı yada maddenin döngüsü diyelim hayal gücü ile dir yani bu durum aslında tabiki Allah ta durmalıdır yoksa istediğin kadar sıfır olsun bunun bir önemi yok önemli olan başındaki değerdir.

 

en son kullandığın soruya bakacak olursak

bakın bazı arkadaşlara mükemmel denge dediğimiz zaman mükemmel kainat dediğimiz zaman

kainatın neresi mükemmel insanların varlıkların neresi mükmmel gibi sözler işitiyoruz.

Budurumla karşılaşmamızın iki sebebi vardır ya yanlış anlatmışız yada yanlış anlamışalr.

Çünkü zaten kainatttaki hiç birşey noksansız olmaz tek noksanlık bütn buu varlıkların oluşumundaki mükemmel sebebpler dengesini oluşturan Allahtır.işte mükemmel kainat da budur.

Ancak aynı zamanda tabiki bir iğneye örneğine bakarsak tabikide ona göre canlının yapısı ve bu evren çok daha mükemmeldir.Butlaka bu sanatın bir sanatkarı olması gerekir.

 

devam edecek olursak elbette noksan olanın noksan olana muhtaç olması gibi bir durum yoktur sadece sebebidir yani aslında bütün hareketi oluşturan Allahın emridir.

Aynı zamanda eğer kullandığın el gerçek anlamdaysa zannediyorum öyle bir suale cevaba ihtiyaç dahi yoktur.

 

kardeşim daha önceki yürüttüğün mantığa bakılırsa sanırım sana şunu demeye ihtiyaç vardır

senin yaptığın mahiyetle uğraşmaktır buda zannedersem boştur.

 

Bak kardeşim anladığım kadarıyla bu konudaki iki görüşüde inceliyorsun bu çok güzel inşallah Allah bulacaksındır.

bak kardeşim yanlız unutma Allahı anladıktan sonra zihinde oluşan karmaşaya son verilmelidir.Zira ondan sonrası nefsin ve iblisin işidir.Çünkü nefis kendisine yüklenecek olan sorumluluğu kabulenmez

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

demek ki buradan şunu anlayacağız: herkes Allahın bazı şeyleri bilmeyebileceğğini kabul ediyor.

 

yoksa ortaya insanın özgürlüğü problmi çıkar.

 

öyle ya yapacağımız her şey kaderimizde yazılıysa boşuna mücadele etmenin ne gereği var. nasıl olsa cennete veya cehenneme gideceğim önceden tayin edilmiş. ne yapsam boş.

 

demek ki işin özü bu.

insan iradesi özgürdür ama ne anlamda?buranın sorgulanması ve iyice anlaşılması gerekiyor.kaderinde yapacakların yazmıyor kaderinde var olan seçimlerin mevcut.evrende herşey çift değil mi?dişi-erkek,güzel-çirkin,mutluluk-mutsuzluk,iyilik-kötülük...vs şimdi sen kötülük yerine iyiliği tercih edemezmisin?doğayı çirkinleştirmek yerine güzelleştiremez misin?yok eğer bunu ben yapamıyorum diyorsan bu senin kaderin değil,kendi iradesizliğindir.seçimlerindir.ayrıca seni kolundan tutup cehenneme atan acımasız bir allah tan bahsetmiyoruz.sen ruhunu neyle donatırsan ,oraya gidersin.iyi düşüncelerle,sevgiyle,güzel eylemlerle yüklersen ruhunu bunun olduğu yere gidersin.kötüyle donatırsan kötülüğün olduğu yere gidersin.hem ne için mücadele etmen gerekiyor ki?sadece yıkan değil yapan,öldüren değil hayat veren,nefret eden değil seven olman gerekiyor.bu çok mu zor?allah elbette ki herşeyi biliyor.çünki onun iradesi külli iradedir.evreni onun yarattığından bahsediyoruz.yarattığını bilmemesi olur sey mi?ama senin yaptıkların onun seni zorunlu tuttuğu yani kaderin değil.eğer sana karışsaydı yaşamanın ne anlamı vardı?ayrıca gönderdiği kutsal kitaplar ona ulaşmanın,ğüzel bir hayat yaşamanın yollarını gösteriyor.görmek ise sana kalmış.

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

TANRI VE ATEİST

Ateist ölür ve öteki tarafta tanri ile karsilasir...

Ateist- merhaba abi

Tanri- selam, tanidin mi?

Ateist- hayir... tanimiyorum

Tanrı- güzelim kasma artik, biz bizeyiz...

Ateist- birden kötü oldum abi

Tanrı- bisey icer misin?

Ateist- (olayi hic bozuntuya vermeden) naber yav ozledim de geldim valla

Ateist- atesin var mi?

Tanrı- sagdan ikinci kapi

Ateist- ya aciklayabilirim...

Tanrı- bana inanmiyor mussun ?

Ateist- yanlisin var abi.. yok oyle bisi..

Tanrı- hadi hadi..

Ateist- abi simdi obur tarafta boyle kizlara filan hava atmak icin inanmam

filan dedik ama.. sen buyuksun icimi bilmen lazim icten diildi

yani.. sadece bi kac kiz dusurmek icindi..

Tanrı- e aferim.. burda da hurileri kacirdin ama.. gec soyle kirmizili

arkadas ilgilensin senle..

Ateist- abi yapma kulun kolen olayim

Tanrı- yürrüüü

Ateist- inanmiyom lan var mi anasini satiyim.. kimsin lan allah

mi saniyon kendini...

Tanrı- evet ustune bastin.. git yan simdi....

Ateist- fakat nietzche der ki...

Tanrı- gec onunla tartışırsın sicak sicak...

Ateist- eeoo sey...

Tanrı- kitap bastik o kadar di mi ama?

Ateist- abi walla seytana uydum...

...........................

...........................

...........................

Gönderi tarihi:

olmayan bir şeyin adı olmazla neyi kastettiğini açar mısın?

 

ek olarak, olmayan şeylerin de adı olur diyorum. ayrıca sadece olmayan şeylerin değil olan şeylerin de bazen adı olmaya bilirir. aynı şekilde olan şeylerin de iki ve dafa fazla adı da olabilir. niye bu kadar basit düşünüyorsunuz?

 

bir akıl yürütme var, paylaşmak istiyorum, bilmiyorum mantıklı bulur musunuz:

 

eğer tanrı bir ise, sıfatlarını da düşünürsek şöyle sonuçlar çıkıyor:

eğer allah bir olacaksa, ne bütün olacaktır ne de parçaları olacaktır. çünkü birin doğası bunu gerektirir. çünkü bütün olsa parçalardan oluşması gerekecek, artık bir olmayacak; parça olsa bütünün parçası olduğuna göre artık gene bir olmayacaktır. parçası yoksa ne başı ne sonu ne de ortası olacaktır. başı sonu olmadığına göre sonsuz olacaktır. biçimi de olmayacaktır, çünkü yuvarlak olsa ya da düz olsa mutlaka parçaları olması gerekecektir. kendi içinde ya da bir başka şeyin içinde de olamaz, çünkü bir başka şey içinde olsa kendini saran bir başka şeyin içinde olması gerekecek ve artık bir olmayacak; kendi kendinin içinde olsa, birin kendisi hem kendini kuşatacak hem de bu kendini kuşatan şeyin içinde bulunacaktır, bu ise olanaksızdır; çünkü bir nesne aynı anda hem etkin hem de edilgin olarak bulunamaz. öyleyse allah, kendi kendinin içinde de olamaz, bir başka şeyin içinde de. bu böyleyse o hir bir yerde değildir.

 

düşünmeye devam ediyorum:

 

allah böyle bir şey olarak tasarlandığı zaman, onun devinmesi de olanaksızdır, durması da. çünkü devinme ya yer değiştirme ya da biçim değiştirme yoluyla olur. oysa allah, biçim değiştirse kendi kendinden başka bir şey olması gerekecek, bu durumda da artık tek bir allah olmayacaktır. yer değiştirme açısından bakıldığı zaman ise iki tür yer değiştirme söz konusu olur: ya kendi ekseni çevresinde dönmesi ya da bir yerden başka bir yere gitmesi gerekir, oysa allahın ortası yoktur. yer değiştirerek de devinemez çünkü onun bir şey içinde olamayacağı kanıtlanmıştır. böyle bir şeyin oluşması da olanaksızdır, çünkü birşeyin içinde oluşsa, onun ne içinde ne de dışında olacaktır, aynı anda bir şeyin hem içinde hem de dışında olsa, parçaları olması gerekecektir, oysa allahın parçaları yoktur. demek ki bir yerde oluşması olanaksızdır bizce. allah hangi tür devinim açısından ele alınırsa alınsın, devinimsiz olduğuna göre ve bir şeyin içinde ya da kendinin içinde olmadığına göre, o neredeyse orada da olamaz. öyleyse allah, hiç bir zaman aynı yerde değildir. hiç bir zaman aynı yerde olmayan bir şey olduğuna göre, durağan bir şey de değildir. o halde allah ne durağandır ne de devinir.öte yandan allah kendi kendinden ya da başka bir şeyden değişik değildir, bir şey aynı değildir. çünkü kendi kendinden değişik olsa, artık allah olmaz değişik bir şey olur; başka bir şeyde aynı olsa artık o nesne olur, kendisi olmaz. ayrıca kendisi bakımından da değişik olmayacaktır.. kendi kendisiyle aynı da olamaz, cünkü allahın doğası ile özdeşliğin doğası ayrı ayrı şeylerdir. nitekim bir şeyle bir şey özdeş olsa artık bir olmaz, çok olur.allah ile özdeşlik arasında hiç fark olmasa, bir şey birse hep özdeş olurdu, özdeş olduğunda da hep bir olurdu. demek ki allah, kendi kendisiyle özdeş olsa, kendi kendiyle birolmayacaktır.

 

buradan çıkan sonuç şudur: allah, bir olmasına karşın bir olmayacaktır.

 

 

Mistik efendi neden bu kadar kendini kastın neden bu kadar hülyalara daldın..

Şunu bilseydin bunları düşünürmüydün..

 

Allahı hiç kimse hakkıyla idrak edemez.. Bak sende çıkmaza girmişsin ve idrak edememişsin.. O saydığın yasalar kanunlar dünya kanunları ve yasalarıdır..

Neden kendinin dışına, dünyanın dışına hatta evrenin dışına çıkmıyorsun..

Neden her biri birer yaratık olan, yaratılmış olan sözcüklerle, mantıklarla Allahı sorguluyorsun..

Bakınız ; bırakın Allahın sıfatlarını, fiillerini, vasıflarını.. dünyada bile metafizik denilen, çözülemeyen anti-fizik olayları meydana gelmektedir..

Uzayın derinliklerinde, bazı olaylarda dünyada geçerli olan fizik yasaları hayret verici bir biçimde işlememektedir..

Kaldıki bu fizik yasalarıyla Allahı sorgulamak...!!

Yaratılmışla, yaratılanı sorguluyorsun..

Bilgisayarın kılavyesinin "s" tuşuyla, bilgisayarı yapan, icat eden, tasarlayan şahsı sorguluyorsun..

Allahı dünyada hiç imse hakkıyla idrak edemez anlayamaz, ama yakınen bilebilir..

Yakinen bilmek için ise çok çalışman lazım.. Yani PC örneğinde olduğu gibi sadece "s" tuşuna basmayı bilen biri değil, bilgisayarın bütün parçalarını ve fonnksiyonlarını bilen biri olman gerekir..

Yaratıcıyı biraz olsun anlamak istiyorsan, yarattıklarını iyi izleyecek ve öğreneceksin..

Kimse kırılmasın, üzülmesin, darılmasın gerçek şuki, hepimiz aciziz, sonsuz ilimden bir damla ilim, sonsuz akıldan bir katre akıl, sonsuzluktan da bir anlık vakit verilmiştir..

Beynimizin küçüklüğü oranında idrakimiz de küçüktür...

Küçüçük beynimizle anlaşılmazı anlamaya kalkıyoruz, bilnmezi bilmeye kalkıyoruz ve böyle afallayıp kalıyoruz...

Boş kardeşim boş..

Sana şuanki bilginden bir milyar kat daha bilgi ve ilim verilse, şuanki ömründen bir milyar kat daha ömür verilse.. Allahı hakkıyla idrak edemeyeceksin...

 

 

"Biz onların kalplerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz." (En'am-110)

 

 

 

Saygılar-sevgiler..

Gönderi tarihi:
Bakınız ; bırakın Allahın sıfatlarını, fiillerini, vasıflarını.. dünyada bile metafizik denilen, çözülemeyen anti-fizik olayları meydana gelmektedir..

 

Dünyada her olgunun her hareketin mutlaka bir sebebi vardır.

Bunlar da kural ve kanunlarla açıklanmaktadır.

Açıklanamayan hiç bir olgu hareket yoktur.

 

Kimse kırılmasın, üzülmesin, darılmasın gerçek şuki, hepimiz aciziz, sonsuz ilimden bir damla ilim, sonsuz akıldan bir katre akıl, sonsuzluktan da bir anlık vakit verilmiştir..

Beynimizin küçüklüğü oranında idrakimiz de küçüktür...

Küçüçük beynimizle anlaşılmazı anlamaya kalkıyoruz, bilnmezi bilmeye kalkıyoruz ve böyle afallayıp kalıyoruz...

Boş kardeşim boş

..

 

Galileo dünyanın yuvarlaklığını iddia ettiğinde;

Engizisyon(katolik kilisesi)mahkemesi de aynı görüşte idiler.

"Küçücük beyninle nasıl dünyanın yuvarlaklığını iddia edersin."

 

Bilinmezliği bilmeye kalkışmak en büyük insanlık özüdür.

Bu öz, nasıl ne hakla engellenir.

Ancak karanlık emellerce.

 

Dinler hep ayni, iddialar ayni hep.

Bilemezsiniz boşuna gayret.

Araştırmaya, bilime set.

Gönderi tarihi:

İslamiyet asla doğmatizmi kabul etmez.

 

Bizlerin temelde 4 adet dayanağı vardır.

 

1-) Kur'an-Kerim

 

2-) Peygamber Efendimiz

 

3-) Kainat Kitabı (Bütün Bilim Dalları bu kapsamlı başlığın içine girer.)

 

4-) Vicdan

 

Bunların hepsi somuttur. asla soyut şeyler değildir. Gözlerimizin önündedir.

 

Kısaca bakacak olursak, İslamiyet bu 4 temel esasın kabul ettiği ve doğruladığı şeylere hakikat yani GERÇEK tanımlaması yapar.

 

Bunlardan asla hiçbirini devre dışı bırakmaz.

 

Zaten bu yüzden gerçek iddiası taşımaktadır.

 

Ve sürekli bu kontrolü yapmamızı bize emreder..

 

Asla göz ardı etmek yada gözden kaçırmak gibi bir çelişkisi yoktur. Tam tersi bizleri Doğrulamaya (Verification) sevkeder.

 

 

Birilerinin iddia ettiği gibi "Önce kabul et sonra nasılsa inanırsın" düşüncesi tamamen İslam inancına ve imana zıttır.

 

İslamiyetin metodolojisinde Eserden Sanatkara giden bir yol vardır.

 

Yani Gözlemden Sonuca gidilir. Dikkat li ve önyargısız gözlemlerin neticesinde insan Allah'ı bulur ve kabul eder.

 

Şimdi Bak!

 

Hiç düşünmezmisiniz! şeklinde bir çok verilebilecek örnekle Allah bizlerden Kainatı Bilimin yardımıyla gözlemlememizi ve Kendisini doğrulamamızı ister.

 

Burada vicdan devrededir. İnsan vicdanını iflas ettirmemişse sürekli Evet! Evet doğru söyledin sesleri yükselecektir. Bu kaçınılmazdır.

 

Eğer gerçeğin ve hakikatin peşindeyseniz ve daha önemli GERÇEĞİ açıklıyorum iddiasındaysanız, olayları TAMAMEN bir bütün olarak ele alıp açıklamalısınız.

 

Eğer bunu yapamıyorsanız tutarsızsınız demektir.

 

Ama iddianız hadiseleri belli boyutlarıyla ele alıp açıklamaksa o zaman kendi içinizde tutarlı sayılırsınız ama asla GERÇEĞİ açıklama ve öğretme iddiasında bulunamazsınız

Gönderi tarihi:

Dünyada her olgunun her hareketin mutlaka bir sebebi vardır.

Bunlar da kural ve kanunlarla açıklanmaktadır.

Açıklanamayan hiç bir olgu hareket yoktur.

 

..

 

Galileo dünyanın yuvarlaklığını iddia ettiğinde;

Engizisyon(katolik kilisesi)mahkemesi de aynı görüşte idiler.

"Küçücük beyninle nasıl dünyanın yuvarlaklığını iddia edersin."

 

Bilinmezliği bilmeye kalkışmak en büyük insanlık özüdür.

Bu öz, nasıl ne hakla engellenir.

Ancak karanlık emellerce.

 

Dinler hep ayni, iddialar ayni hep.

Bilemezsiniz boşuna gayret.

Araştırmaya, bilime set.

 

 

Sizin iddialarınızın aynı olması kadar bizim iddialarımızın da aynı olması gayet doğaldır sayın bilimselci..

Ne yani ikna edebileceğini zannettiğin şekilde yazılar yazdığınımı düşündün de iddialarımızın ve görüşlerimizin değişeceğini sandın..

 

Dünyada herşeyin bir açıklaması vardır kabilinden bişeyler yazmışsın..

Evet adetullah gereği herşey belli bir sebep-sonuç ilişkisine bağlanmıştır, fakat çözümlenemeyen bir çok olay vardır..

Bakın çözümlenemez demiyorum, çözümlenemiyor diyorum..!!

Örneğin: Evinden binlerce km uzağa bırakılan bir köpeğin, haftalar sonra evini bulması.. Bu işin nasıl.. olduğunu çözemiyorlar sadece teori üretiyorlar... Şuan aklıma gelmiyor ama bu konularda daha geniş bilgisi olan arkadaşlar eklerlerse sevinirim..!!

"Bilinmezi bilmeye kalkışıyoruz" cümlesini yeterli seviyede itikadi bilgiye sahip olmadığın için anlayamamışsın..

Allahın varlığının, birliğinin, kudretinin, kazanın, kaderin ve daha bir çok bilinmezin bilgisinden bahsediyorum... Bu konularda insanlığa çok az bir bilgi verilmiştir.... Bilinmezi öğrenmeye kalkışmak elbette hakkımız ama elimize hiçbirşey geçmiyor, çözemiyoruz, çözemiyorsunuz, çözemezsiniz de...

 

 

Saygılar-sevgiler...

Gönderi tarihi:

merheba her kese;ALLAhi taniyan ve tanimiyan her kese selam.

benim ismim maryam ve bir iranliyim,bir turk iranli.eyer turkunu iyi yazamasam simdiden uzur diliyorum yazdiklarimi okuyan herkesden.

aslinda turkleri seviyorum ve bir turk forum axtarirken buraya cattim.her zaman felsefi konulara girmek isterim.

ama

.

.

.

ALLAH yokdur demek?!

herkesden bir sey soracam: hic kendinize sordunuz ki ben neden var oldum?

eyer bunu sormussunuz ozaman sizin yekiniz var ki bunun bir nedeni olmalidir.==> ozaman o sebepi fitreten kabul etmissiniz ve o sebep tanridir.

ALLAh ve ya tanri? inanin hic fark etmez. o tek dir.ismini siz koyun.

Gönderi tarihi:

İslamiyet asla doğmatizmi kabul etmez.

 

Bizlerin temelde 4 adet dayanağı vardır.

 

1-) Kur'an-Kerim

 

2-) Peygamber Efendimiz

 

3-) Kainat Kitabı (Bütün Bilim Dalları bu kapsamlı başlığın içine girer.)

 

4-) Vicdan

 

Bunların hepsi somuttur. asla soyut şeyler değildir. Gözlerimizin önündedir.

 

Kısaca bakacak olursak, İslamiyet bu 4 temel esasın kabul ettiği ve doğruladığı şeylere hakikat yani GERÇEK tanımlaması yapar.

 

Bunlardan asla hiçbirini devre dışı bırakmaz.

 

Zaten bu yüzden gerçek iddiası taşımaktadır.

 

Ve sürekli bu kontrolü yapmamızı bize emreder..

 

Asla göz ardı etmek yada gözden kaçırmak gibi bir çelişkisi yoktur. Tam tersi bizleri Doğrulamaya (Verification) sevkeder.

Birilerinin iddia ettiği gibi "Önce kabul et sonra nasılsa inanırsın" düşüncesi tamamen İslam inancına ve imana zıttır.

 

İslamiyetin metodolojisinde Eserden Sanatkara giden bir yol vardır.

 

Yani Gözlemden Sonuca gidilir. Dikkat li ve önyargısız gözlemlerin neticesinde insan Allah'ı bulur ve kabul eder.

 

Şimdi Bak!

 

Hiç düşünmezmisiniz! şeklinde bir çok verilebilecek örnekle Allah bizlerden Kainatı Bilimin yardımıyla gözlemlememizi ve Kendisini doğrulamamızı ister.

 

Burada vicdan devrededir. İnsan vicdanını iflas ettirmemişse sürekli Evet! Evet doğru söyledin sesleri yükselecektir. Bu kaçınılmazdır.

 

Eğer gerçeğin ve hakikatin peşindeyseniz ve daha önemli GERÇEĞİ açıklıyorum iddiasındaysanız, olayları TAMAMEN bir bütün olarak ele alıp açıklamalısınız.

 

Eğer bunu yapamıyorsanız tutarsızsınız demektir.

 

Ama iddianız hadiseleri belli boyutlarıyla ele alıp açıklamaksa o zaman kendi içinizde tutarlı sayılırsınız ama asla GERÇEĞİ açıklama ve öğretme iddiasında bulunamazsınız

 

 

 

Şimdi Düşünelim. Acil bir hastamız var ve imkanlarımızda çok kısıtlı. Çaresiz bir durumdayız. Biraz empati yaparak bu durumu muhayyilemizde kurgulayalım.

 

Herhangi bir sosyal güvencemiz de yok..Yapabileceğimiz bir şey yok gibi ...Elimizden bir şey gelmiyor.

 

Hastamızın ise acilen tedavi olması şart. Hastalık şartları dikkate almaz. Bizlerin içinde bulunduğumuz durumdan bağımsızdır.

 

O an çok ciddi bir çaresizlik içinde bulunduğumuz anda bir yardımseverin yardım eli bize uzanıyor.

 

Bu yardım çok ama çok anlamlıdır değil mi? Bu durumu bizzat yaşayanlar ve yardımseverler ve bu işlere vesile olan vakıflar ve yardımsever kuruluşlar çok iyi bilirler.

 

Peki tam bu noktada bir duralım. Bu hadiseyi GERÇEK bir şekilde yorumlayama çalışalım. Bilimsel olarak (psikolojik olarak) ...

 

Şimdi bu hadiseyi şöyle açıklayabiliriz. Ne var ki bunda birisinin bir ihtiyacı vardı. Elinde imkan olanlarda o ihtiyaç sahibi kişiye yardım etti. Problem çözüldü. vs. vs.

 

Peki burada problemin çözülmesindeki sebepleri bir araya getirmek mi daha GERÇEK tir yoksa tam da ihtiyaç duyulan anda ihtiyaca yetişmedeki lütuf ve yardımseverlik mi?

 

Yani yapılan yardımın MADDİ BOYUTUMU daha gerçekçidir Yoksa o esnadaki yaşanan DUYGULAR mı?

 

Sizce Hangisi Daha Gerçek ?

 

(Ya da bu hadise de şöyle yapmış olsak: Sürekli konunun maddi boyutunu anlatsak dursak, şöyle işe yaradı para, şöyle çözüm oldu. vs.. desek ama yardım sever kişinin iyiliğini,

 

yardımseverliğini, tam da ihtiyaç duydugumuz bir anda bize olan ihsan ve lütfunu unutsak. O kısımları es geçsek duyguları dışlasak...Ne kadar abesle iştigal etmiş oluruz değil mi...?)

 

Veyahut , İnsan sadece maddeyle mutlu olabiliyor mu ? İnsanın ruhunu sadece madde doldurabiliyor mu? İnsana sadece madde yetebiliyor mu?

 

Bu konuda biraz fikir jimlaştiği yapalım istedim..

 

Katkılarınız için teşekkürler..

Gönderi tarihi:

bakın islam dini diğer dinler den ayrı olarak akılcı dır insanı mantığa sevkeder eğer mistik arkadaşımız açsın kur'an meali okusun okuması varsa sonra eğer haşa Allah yok diosan bana sebebini mantıklıca söyle çürütelim tezini hayatta tesadüf yoktur tesadüf acınılacak ların sözüdür ...

Gönderi tarihi:

bakın islam dini diğer dinler den ayrı olarak akılcı dır insanı mantığa sevkeder eğer mistik arkadaşımız açsın kur'an meali okusun okuması varsa sonra eğer haşa Allah yok diosan bana sebebini mantıklıca söyle çürütelim tezini hayatta tesadüf yoktur tesadüf acınılacak ların sözüdür ...

dogru soyliyorsun

bende her zaman bunu istiyorum

kurani acip ve okumak

kurani kendimiz okumaliyiz

o bizim icindir

herkes kendisi kurani okumalidir

kuranin manasi da budur: okumali

peki neden okumuyoruz??

Gönderi tarihi:

allahin yok oldugunu savunanlarr

benim dini sacma buldugum gibiler.....

mistik ve digerleri allah var diyosaniz onu muslumanlik sifatina sokmalisiniz cunku burdaki muslumanlar ole diyooo kaldikii allahimiz diger dinleri sevmiyoooo

yani sevgili muslumanlara gore yer yuzundeki muslumanlik disinda kalan butun dinleri faso fisoo

buradaki yabancilar zaten cehennemlik gidecekleri yer belli bosuna ugrasiyolar pazarlari sinegoglardo yada kliselerdeee

nedir muslumanlikkk????

sacmalikk inandiginiz ne kadinlari kapatmak eve sokup dogurtturmak baska nee kizlari adet olunca kapattirip babasi yasindakilerle evlendirmekk

yobazlasmakk cagdasligii benimsememekkkk

muslumanlikk bundan baska sey degildirr kuranda yazilanlarii ovup hic birini uygulamamak....

 

tanriyaaa inanlarr sunada inansinlarr o sadece sizin tanriniz degill o sadece muslumanligin da degill.......

Gönderi tarihi:

Sana her şekilde Allahu Tealanın varlığını kanıtlayabilirim . Sen hangi tezle o kanıya vardın bilmiyorum ama kısıtlı aklınla çok büyük hayata kürek çektiğini hatırlatmak isterim .. Allahu teala dünyanın bütün kainatın ve senin yaratıcınnn . Bilgisi sonsuz yaratıcı , buradan senin gibilere sadece acıyarak bakıyorum ...

Kainatın hangi maddesine bakarsan Allaha ulaşırsın onun sana şahdamarındanbile yakın oldğunu hissedersin onun senin kuşattığını ve senin aslında bir hiç olduğu aynı zamanda dünyanın sadece müstehkem bir yer olmadığını anlarsın ... Her geçen gün insanların Allaha doğru gittiklerine şahid oluruz . İnanamak istemesekte insanlar her geçen gün göçmektedirler . Peki sana sormak isterim dünyada yaşamaya garantin var mıdır ?

Gönderi tarihi:

Panteist Açıdan Din, Ahlak, Yaşam ve Ölüm

 

 

Bilinen tarihe göre insanoğlu hiç dinsiz kalmamış, dinlerin etkisinden bağımsız yaşayamamıştır. Muhtemelen, düşünebilen ilk insanlar, akıl erdiremedikleri, açıklayamadıkları gök gürültüsü, şimşek, yıldırım vb. doğa olayları karşısında korkuya kapılmışlar ve sığınabileceklerini, kendilerini koruyabileceklerini sandıkları güçler edinmeye başlamışlardır. Böylece ilk inanç grupları , kabile dinleri doğmuş ve ilk çağlardan günümüze insan yaşamının ayrılmaz parçası haline gelmiştir dinler.

 

Ölüm korkusu ve sonsuz yaşam isteği ile birlikte ise “cennet” ve alternatif olarak da “cehennem” inançları doğmuştur.

 

Dinler zamanla, oluşturduğu yasa ve kurallarıyla bir yönetim biçimi ve yönetilenler üzerinde ise bir baskı rejimi haline dönüşmüştür.

 

Yönetim biçimlerinin ve yasaların geliştiği, demokrasinin vazgeçilmez bir rejim olarak düşünüldüğü çağımızda ise gelişmiş ülkelerde dini yasalar ve kurallar ikinci plana itilmiştir.

 

Bilimsel keşifler ve teknoloji akıl almaz hızla yükseldikçe ve bilimin çemberi büyüdükçe, dinlerin çemberinin küçüldüğü inkar edilemez bir gerçektir.

Dinlerin küçülmesi ve etkisiz hale gelmesi demek, inançların yok olması demek değildir. Tersine inançların özgürleşmesi ve inanç sömürüsünün ortadan kalkması demektir.

 

Tanrıya inanan insanlar, başkalarını da kendileri gibi inanmaya zorlayamayacağı, Tanrı inancı etrafında örgütlenip , inancı bir baskı unsuru ve bir rejim haline dönüştüremeyeceği gibi , inanmayanlar da inanca yasak getiremez ve inançları yok etmeye çalışamaz.Tanrı inancı , inananın kalbinde özgürce yer alabilmelidir.

 

Bu noktada şu soru akla gelebilir :

 

Dinler küçüldüğünde yarattığı boşluk nasıl doldurulacak? Manevi değerler kaybolmayacak mı?

 

Dinler bir zorlamayla ortadan kaldırıldığında bu söz konusu olabilir. Ancak doğrusu, kendiliğinden etki çemberinin daralmasıdır. Yani, herhangi bir boşluk oluşmadan, dinin etkili olduğu alanlarda, zamanla bilimsel sistemlerin, tarzların, kuralların benimsenmesi ve herkes tarafından uygulanır olması, dinin bu alanlardan çekilmesi sonucunu getirecektir.

 

Maneviyat denilen değerler bütünü ise insanın ve toplumun yapısındaki özelliklerdir. Her insan yapısı gereği çeşitli karakteristik özelliklere ve olaylar karşısında ise çeşitli duygulara sahiptir. Bu duygu ve karakterlerin dinle ilgisi yoktur.Dini inançları olmadan önce de insan bunlara sahiptir. Maneviyatı doğuran din değildir ama dini inançlar, manevi değerler üzerinde olumlu olumsuz etkiler oluşturmuş, kimi duyguları – değerleri güçlendirmiş, kimilerini ise zayıflatmıştır.

 

Örneğin ;

Sevinç, tasa, mutluluk, sevgi, aşk, nefret, kin, merhamet, şefkat, onur, gurur, öfke, yardımlaşma, dayanışma, barış, hoşgörü, sabır, kıskançlık, milliyetçilik, yurtseverlik, hümanistlik vb. tüm özellikler insanların karakteristik yapısından kaynaklanır. Kimi dinler, yayılmacı özelliği nedeniyle hümanistliği, barış ve hoşgörü duygularını azaltır. Kimi dinler ise şefkati, yardımlaşmayı güçlendirir. Köpek sevgisizliğini ve domuz haramını öne çıkaran İslam ülkelerinde doğal olarak köpek katliamlarına şahit olunur ve domuz yaşayamaz.

 

Ahlak’ın, namusun dinle var olduğu, dini duyguların azalması halinde toplumların ahlaki çöküntüye uğrayacağı, bozulacağı, dejenere olacağı fikri doğru değildir. Gelişmemiş toplumlarda, dinin toplum ahlakına faydasından söz edilebilir. Medeni toplumlarda ise, dini etkilerden ziyade , görgü , kültür ve ahlak kuralları geçerlidir. Medeni toplumlarda birey bu konularda eğitilerek ve ailesinden, çevresinden etkilenerek yetişir. Yetişme tarzı onu zaten bu yanlış davranışlardan engellediği gibi, toplum içinde kötü imaj oluşturmamak, toplumdan dışlanmamak için yanlış yapmamaya çalışır.

 

Aile birliğinin zedelenmesi ve ailenin ortadan kalkması diye bir konunun dinle ilgisi yoktur. Bu sadece ideolojik teoridir ki geçerliliği yoktur.İlkel toplumlarda dahi insanlar aile birimleri oluşturmuştur.Hayvanlar aleminde dahi aile birimleri mevcuttur.Bu tür konuların belirleyicisi ideolojiler ya da dinler değil insanlardır , toplumlardır. Toplumlar, aleyhlerine olan zararlı bir yaşam tarzını tercih etmezler.

 

Dünya bir yaşam alanıdır ve dünyanın sunduğu nimetler ve olanaklar bakış açımıza ve dünyaya verdiğimiz önem derecesine göre değişir. Herkes dünya görüşüne, dünya yaşamına verdiği değer ölçütüne göre karşılığını alır.

 

Her dinsel inanç ve ruhsal öğreti dünya ve dünya yaşamına farklı anlamlar verir, farklı değerler yükler.

 

Dinler; diğer bütün varlıklarla birlikte aynı dünyayı paylaştığımız ve tüm varlıklar olarak dünyada bir bütün olduğumuz gerçeğini göz ardı eder, Kendi inançlarını egemen kılmak adına dünyayı yaşayanlara cehennem eder.Yasa ve kurallarıyla bu bütünlüğü bozan düşünceler üretir, günah–sevap, haram - helal ayrımları yaparak kimini yüceltirken kimini de aşağılayarak yok etmeye çalışır.

 

Aşırı ölçüde şekil şartlarına takılıp kalan, özü anlamayan, amacı anlamayan, bilgelik değil, olumsuz elektrik veren, insanların önünü açan değil kapatan kalıpçı din adamları, Hıristiyan olsun Müslüman olsun geniş toplum kesimlerinin dinden soğumasına ve uzaklaşmasına yol açmıştır.

 

Genelde semavi dinleri cazibeli kılan faktör ise, insanlara dünyada ve ölümden sonra iyi bir yaşam müjdelemesidir. Semavi dinler, dünya geleceği için vaatte bulunuyor ve adaletsizliklerin, savaş, ayırım ve kan dökülmelerin sona erip insanlığın huzur ve adalete kavuşacağına, bu kurtuluşun Mesih veya Mehdi ile gerçekleşeceğine inanıyor.

 

Ölümden sonra ise, inanan iyi insanlara sonsuz cennet hayatını vaat, inanmayan kötülere ise cehennem hayatını tehdit ediyor.Tanrının insanların dualarını kabul edeceği inancı ise ayrı bir moral ve sığınma biçimi..

 

Ölümü kabullenemeyen ve sonsuz yaşamın arzusu içinde olan insanlar için, öteki dünya inancı ve dine bağlılık vazgeçilmez oluyor. Sıkıntıya, zora düşenler dua ile medet umuyor veya arzularını, ihtiyaçlarını sağlayabilmek için tanrıdan talepte bulunuyor.

 

Özellikle İslam ülkelerinde, dinini sorgulayıp da dini inancını terk eden kimi insanın, bir boşluğa düştüğü ve psikolojik sorunlar yaşadığı bir gerçektir. Bunun temel sebebi, çok küçük yaşlarda kendisine inandırılan ve öğretilen dini inançların yaşamındaki etkisinin çok yüksek oluşu ve artık farkında olduğu gerçeklerin bir şok ve hayal kırıklığı yaratmasıdır. Üstelik çevresini kuşatan dini söylem ve davranışların günlük yaşamına etkisinin devam etmesi ve toplum tarafından soyutlanma korkusu bunalım oluşturmaktadır. Yeni inançlarını paylaşacak, söyleşecek çevrenin olmaması, düşüncelerine çevresinden bir destek görememesi, açıkladığı zamanlar ise büyük tepkiler alıp dışlanması o kişiyi suçluluk duygusuna sürüklemektedir. Eğer ateistliği seçtiyse durumu daha da vahimdir. Artık kötü bir durumla, bir bela ile hastalık ya da afet ile karşılaştığında dua edip, sığınacak bir Tanrısı da olmayacaktır. Cennet umuduyla ve geçici dünya inancıyla yaşarken, tersi inançla dünya gerçek, cennet hayal olmuştur onun için. Ve ölüm korkusu daha da fazla meşgul etmektedir kafasını.

 

TANRI INSANLARI YARATMADI,,,INSANLAR TANRIYI YARATTI.

Gönderi tarihi:

bakınız;

 

su olmasaydı su sama olmazdı

su varki susuyoruz

 

eğer leylası olmasaydı mecnun leylasını istemezdi.

 

ahiraet hayatı varki

o içimize konulmuşki

biz arzuluyoruz ve bu hissi koyan rabbim boşuna koymadı

aradığımız cevabı kendimizin içine koydu

ve bunu içimize kim koyduysa

bizi sorgulayacakda o dur.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.