Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Tanrı var mıdır ?


yazgan

Önerilen İletiler

 

 

Anlaşıldı Sn.Domuzbağı.. :) ya kimyacı yada eczacısınız.. :D

 

Diyorsunuzki..duyguların nedenleri kimyasallar..peki abi o kimyasallara bu duyguları vereceksin,şu duyguları vermeyeceksin..şu kimyasal geldimi böyle..bu kimyasal geldimi şöyle davranacak ve hissedeceksin..diyen kim..dinleyipte davranış ve hisleri deneyimleyen kim.. :D

 

Ruhi Su bir türküsünde şöyle diyordu..Kuranda kurtaranda İNSAN.. :) işletende işleyende İnsan diyelim bizde.. :) TEK sır var alemde..İNSAN..her şeyin Sırrına erecek,kendi sırrını bulamayacak..gülüyorum bu dünyalılara.. :D yıllardır hemde.. :D

Sevgili Dayı

 

Kimyasalı ben verdiğime göre, duyguları da ben veriyorum ya! Aman beni de tanrı yapmayın bu yüzden :D Benim vermediğim zamanlarda kimyasalı çevresel etkenler, bioritim, kortizol seviyesi ve ilkel beynimiz belirliyor tabi...

karar2gk3.jpg

Renkli renkli gösterilen yerler sizi ağlatan, güldüren, kızdıran. Bunlar hayvanlarda çok daha gelişmiş, adı üstünde işte ilkel beyin. Şu mükemmel dediğiniz insanda o amigdala olmasa dünya barış ve huzur içinde olurdu ya evrimsel artığımızdan kurtulamıyoruz işte! Ben benimkini aldırayım diyorum, ne dersiniz :) Psikiyatri ilaçlarla, elektroşokla, psikoterapiyle bu renkli kısımlarla oynar durur. Daha modern beynin gelişmediği dönemlerde hayvanları idare etmeye yarayan bu kısım, bugün bizler için çok daha önemsiz durumda, çünkü mantık kurallarıyla çalışan kortekse sahibiz. Hatta koteks, limbik lobtan kurtulabilse verdiği isabetli kararlarda büyük artış yaşayacak. Darısı sonraki evrilmelere artık. Deneyimleyen temporal lob (kulaklarımızın hemen üst bölgesi), kararları veren yerin adı ise korteksin interhemisferik bağlantıları (uzun bi isim ben de sevmiyorum pek) karar verirken bu bölümdeki elektriksel aktiviteye ben demeyi seviyoruz. Mevzu uzun, her şey biyoloji, kimya, fizyoloji, anatomi, gerisi palavra palavra hepsi palavra, inanmam sana (Ne şarkıydı, bravo Ajda'ya).

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Sn.Domuzbağı.. :)

 

Emeğine sağlık..teşekkür ederim verdiğin bilgiler için.. :clover:

 

Bilmek yeni bilgilere ulaşmak güzel..buda ancak dayatmadan tartışmadan PAYLAŞMA ile gerçekleşiyor..bunun içinde teşekkür ederim ayrıca.. :)

 

Konu başlığı Tanrı varmıdır..

 

Vardır..çünki asırlardır sürekli konuşulan şahsiyet için yok demek haksızlık kıskançlık olur.. :D kimler geldi kimler geçti hiç birisi Tanrı kadar sevilmedi..adı dillerden hiç düşmedi..hep akıllardaydı çünki.. :D (Ajda yengen olur kardeş.. :D )

 

İNSAN bulununca başka hiç bişey kesmiyor artık.. :D Dost ve Sevgili İnsandan oluyor..bir dost bir sevgili varsa gerisi olmasada olur.. :D çevre şartları verir kimyasalları..THC yi felan :D

Doktormusun yoksa.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu teori hakkında her şeyi bildiğimi iddia etmiyorum, ama bunun bir kanun olduğunu da ilk defa sizden duyuyorum.Bunu galiba sadece sizin gibi evrimi tabulaştıranlar söylüyor . Kanun olması için her halde bütün bilim adamlarının kabul etmesi gerekirdi.

 

Evrim teorisine göre dünyada ilk canlının ortaya çıkışını tesadüfe değil de neye bağlıyorsunuz?

 

Evrim, bütün canlıların ilk canlıdan dönüşerek başka türlerin ortaya çıktığını kabul etmiyor mu?Böylece, geriye doğru gittikçe tüm canlıların birbirinden geldiğini söylemiş olmuyor mu? Eğer böyleyse, evrimciler tarafından milyonlarca yıl önce yok olduğu söylenen bazı türlerin örneklerine günümüzde de rastlanmış olmasını, KANUNUNUZUN neresi ile açıklıyorsunuz?

 

Evrendeki ve canlılar sisteminin mükemmel olmadığını, hattâ berbat olduğunu söylüyorsunuz. Aslında ben "mükemmel" derken, gerçek anlamda "kusursuz" demek istemedim. Sadece "biz insanların hiçbir zaman yapamayacağı kadar gelişmiş" ve üstün, dersem daha doğru olur.

 

İnsan gibi akıllı ve gelişebilen bir canlıyı bir kenara bırakalım; günümüzün en güçlü teknik - bilimsel imkanları, en gelişmiş labratuvarlarında en yetkin bilim adamları tarafından gece gündüz kullanıldığı halde, küçücük bir sinek benzeri canlıyı bile niye yaratamıyoruz acaba? Hem de bırakın üstün modelleri, en ilkel olanını bile neden yaratamıyor, insanoğlunun bugün ulaştığı muazzam bilim ve teknik gücü?

Sayın yazgan

 

Tamam şimdi daha net konuşuyoruz. Bu daha iyi. Mutasyon dediğimiz şey kısaca şu. Canlılar ürerken, tüm vücudunun şifrelerinden oluşan ve her hücre çekirdeği içindeki kromozomlarda bulunan DNA denen Timin, Sitozin, Guanin, Adenin denen 4 adet bazdan oluşmuş sarmal yerleşimli çift köprülerinden bir kopya oluştururlar. Bu vücut hücrelerimizde bölünme yoluyla olurken, yeni birey oluşacağında ise dişi ve erkeğe ait iki eşey hücresinin oluşturduğu gamet sayesinde gerçekleşir. Bu kopyalama işlemi yardımcı moleküller aracılığı ile olur. Yüzbinlerce verinin kopyalanmasında radyasyon, ilaçlar gibi şartlar sebebiyle arada bazı hatalar olur ve mutasyon adı verilir, oluşan hücreye de mutant denir. Bu yeni hücrenin hayata geçmesine engel ise o hücre derhal parçalanır. Ama görece az önemli hatalar hücresel bölünmede sıklıkla iyi huylu tümörlere yol açar. Bunlar iyi huyludur çünkü benzer kardeş hücrelere saldırmazlar. Kanser dediğimiz ise kendi arkadaşlarına saldıran ama bu sırada arkadaşları tarafından dost zannedildiği için saldırı almayan mutantlardır. Bu arada eşey hücrelerinde ise zigot yaşam sürdüremeyecek kadar ağır mutasyona uğramışsa düşük olur ve erkenden abortus (düşük) olarak atılır. Mutasyon daha hafif ise mutasyona uğrayan gen bölgesine göre değişik hastalıklara, ya da varyasyonlara yol açar. Örneğin polidaktili (6 parmaklı) doğabilirsiniz. Aslında bir hastalık değil kazanılmış bir özelliktir. Artık çocuklarınıza 6 pamak genini taşırsınız. Dahilik de benzer bir şekilde gen mutasyonlarıyla yakından alakalıdır. İyi özelliktir. Fakat zeka geriliğine neden olan mutasyon söz konusuysa bu bir hastalık olarak kabul edilebilir. Çocuklarımız asla bize benzemez ve daha iyi ve kötü özellikler barındırır. Bunlar hep mutasyon sonucu evrimsel parçacıklardır. Mutasyon tüm tarımda, hayvancılıkta, tıpta, mikrobiyolojide vs. sürekli kullanılan temel konulardan biridir. Siz bunun olmadığını söyleyen her kimse bilimle uzaktan yakından ilgisi olmadığını anlamalısınız. Doğal seleksiyon için ise bir bilim adamı bile olmanıza gerek yoktur. İlkokul düzeyinde bir çocuğun dahi anlayacağı basitliktedir. İki çocuğunuz olsun. Biri zeka geriliği genlerine sahip, diğeri sosyal açıdan zeki olma genlerine sahip! Hangisinin soyunu sürdürme ve genlerini aktarabilme şansı fazladır dersiniz. Elbette zeki olanın çocuklarının hayatta kalma şansı hep daha yüksek olacak ve nesli kalabalık olacaktır. Öteki kendi halinde bir yaşam sürüp bu hayattan genleriyle birlikte elenecektir. Buyrun size doğal seçilim. Bilim adamı olmanıza gerek yok bunun için, ama bilimin en temel kanunlarından biridir elbette.

 

Hiç bir bilim adamı hiç bir bilimsel kanunu kabul etmez ve onu çürütmeye çalışır. Bu bilimin asli unsurudur. Bilimin kendisinin eleştiriden korkusu olmadığı gibi en acımasız biçimde kendi kendisini eleştirir. Bilim bu yüzden güvenilirdir. Evrim konusunda da tüm dünya tarihinin oldukça yetersiz verilerinin incelenme güçlüğü olduğu dönemler de dahil hepsi kapsandığından çok geniş bir alan söz konusudur. Tüm bilimsel konularda olduğu üzere bu alanlarda da eleştriler vardır. Fakat evrim şu ana kadar sanılanın aksine her birini cevaplamıştır. Evrimin zedelendiği hiç bir alan yoktur. HY'dan bahsetmemizin sebebi bu kişinin bilim dışı saptırmacalarla, yeterince bilgisi olmayan insanları etkilemeye çalışmakta, evrim aldatmacası atlasları hazırlamaktadır. Dini doneleri korumak adına konuyla ilgili fazla bilgisi olmayan sıradan insanları bilimsel görünüp etkilemeye çalışmaktadır.

 

Evrim teorisine göre her olay bir önceki olaya yani nedenselliğe, gerekirciliğe, belirlenimciliğe yani determinizme bağlıdır.

 

Hangi yok olup günümüzde rastlanan örnekten söz ediyorsunuz? İsmen bahsederseniz derhal cevabını veririm, memnuniyetle.

 

Biz insanlar ilerde bir gün gelir belki daha iyisini de yapabiliriz. Ama daha 4,5 milyar yaşındaki dünyamızda, ikiyüz yıldır doğru düzgün bilimsel metotları oluşturduk ve şimdiden bu halde bilim yapılıyorsa, bir milyar yıl sonra eğer soyumuzu sürdürmeyi başarırsak bilimdek geleceğimiz noktayı sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Şu anda doğadakileri beğenmediğimiz için doğadaki her şeyden daha iyisini zaten yapıyoruz. Doğada güneş sisteminin dışıyla irtibat kurabilen bir canlı biliyormusunuz mesela! İnsanı küçümsemeyin o kadar.

 

Tamamen tasarlayarak mikrop yapabiliyoruz şimdilik. Klonlamadığımız insan dahil hiç bir yaratık da kalmadı sayılır. Gen bilimi yeni geliştiğinden, bu konuda her yıl büyük ilerlemeler oluyor. 20 yıl önce nasıl çizgi film bile yapamıyorken, artık yüzlerce kanalda binlerce animasyon filmi dönmeye başladıysa, Canlı yaratma konusuda benzer. Önce tecrübe arttırıyorsunuz. Ama bu konuya bakışınız biraz çok iyi niyetli olmuş diyeyim. Müthiş teknikler geliştiriliyor. Birkaç moleküllük seviyelerde müthiş işlemler yapılıyor. Müthiş zorlukları olan DNA programcılığında, en son teknoloji bilgisayarların hızlarıyla yapılan çalışmalar söz konusu. Siz hadi hemen niye oluvermiyor demişsiniz, çarşıdan şeker alıverin der gibi. Biraz sabırlı olu, hepsi konusunda çalışılıyor, her gün yenilikler devam ediyor. 50 yıl sonra sırada olacak bu olay sayesinde gidip istediğiniz özellikteki canlınızı sipariş edebilecek hale geleceksiniz, merak etmeyin.

 

Şu herşeyi abartma huyumuzdan vazgeçmeliyiz. Bilimde muazzam bir notada değil işin başındayız. Dünyayı da dine, tanrıya ilgisini yöneltenler değil, bilim yönlendirecek gelecekte. Biz Türkler bu kervanda yönlendirilen değil yönlendiren olmak istiyorsak, bir an önce bilimle uğraşmaya diğer mevzuları unutmaya razı olmalıyız.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Konu başlığı Tanrı varmıdır..

 

Vardır..çünki asırlardır sürekli konuşulan şahsiyet için yok demek haksızlık kıskançlık olur.. :D kimler geldi kimler geçti hiç birisi Tanrı kadar sevilmedi..adı dillerden hiç düşmedi..hep akıllardaydı çünki.. :D (Ajda yengen olur kardeş.. :D )

 

İNSAN bulununca başka hiç bişey kesmiyor artık.. :D Dost ve Sevgili İnsandan oluyor..bir dost bir sevgili varsa gerisi olmasada olur.. :D çevre şartları verir kimyasalları..THC yi felan :D

Doktormusun yoksa.. :)

Biricik Dayı

 

Haklısın Dayı tanrı vardır elbet, nasıl anka kuşu, kaf dağı varsa onun da adı çok geçmiştir. İnsan bazen merak ediyor öyle bir Süperkahraman olmak nasıl duygu diye :) Benim favorim Thor'du eskiden. Dev bir çekici vardı. Süpermende oldukça iyi sayılırdı tabi! Ama bizim Gazman müthişti, iyi tutmuştu bir ara. Uçmadan fasulye atar, eksozdan gazı verip uçardı :lol:

 

İnsanın yanında, bir de rakı oldu mu, inan daha süper oluyor aslında! Şimdi alkol içmeyenler kızar gerçi. Neyse onlara da bir haber vereyim o zaman. Onlar da içiyorlar alkolü de haberleri yok. Nasıl mı? Nimetten. Ekmek dahil mayayla yapılan her yiyecek maddesinde mayalanmanın ürünü olan alkol vardır, tıpkı yoğurtta, peynirde, bozada vs olduğu gibi.

 

Esas doktor sensin be hepimizin sevgilisi Dayı, ruhumuzun doktoru. Tüm foruma iyi geliyor senin durmaksızın gülen yüzlerin.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ama benimde öğrenmek istediğim bir konu var. Sayısal loto geldi aklıma.... Benim oynadığım oyunda belirlediğim altı adet rakamı, determinizmin üç ilkesiyle nasıl izah edeceğiz?

İnsan beyni tam çözülmüş değil. Yine kaotik bir durum var. İnsan beyninde "bilinçaltı" diye bir olay var, bunun ne olduğunu tam bilmiyoruz. Dolayısıyla seçtiğiniz rakamları neye göre seçtiğiniz kaotik bir durum. Belki de insan beyni öyle bir bilgisayar ki, gerçekten soyut biçimde de olsa rasgelelik üretebiliyor! (Rakamlar soyuttur)

 

Ayrıca da, ben zaten determinizmin özgür iradeyi dışlamadığını söylüyorum zaten. Dışlayamayız, çünkü bilincimizin yapısını tam olarak çözebilmiş değiliz henüz... Bakacağız, yapılan hesaplara göre en az bir milyar yıl daha zamanımız var. Sadece iki yüzyılda yaşanan bilimdeki atılımı düşünürsen, bir milyar yılda neler olmaz ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biricik Dayı

 

Haklısın Dayı tanrı vardır elbet, nasıl anka kuşu, kaf dağı varsa onun da adı çok geçmiştir. İnsan bazen merak ediyor öyle bir Süperkahraman olmak nasıl duygu diye :) Benim favorim Thor'du eskiden. Dev bir çekici vardı. Süpermende oldukça iyi sayılırdı tabi! Ama bizim Gazman müthişti, iyi tutmuştu bir ara. Uçmadan fasulye atar, eksozdan gazı verip uçardı :lol:

 

İnsanın yanında, bir de rakı oldu mu, inan daha süper oluyor aslında! Şimdi alkol içmeyenler kızar gerçi. Neyse onlara da bir haber vereyim o zaman. Onlar da içiyorlar alkolü de haberleri yok. Nasıl mı? Nimetten. Ekmek dahil mayayla yapılan her yiyecek maddesinde mayalanmanın ürünü olan alkol vardır, tıpkı yoğurtta, peynirde, bozada vs olduğu gibi.

 

Esas doktor sensin be hepimizin sevgilisi Dayı, ruhumuzun doktoru. Tüm foruma iyi geliyor senin durmaksızın gülen yüzlerin.

 

Saygılar...

Evet yaaaa.. :D:lol: ..İnsan.. Rakı..beyaz peynir..harbiden güzel bir tablo oluştururlar..yanlız rakı çay bardağı ile..ona göre.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tamamen tasarlayarak mikrop yapabiliyoruz şimdilik. Klonlamadığımız insan dahil hiç bir yaratık da kalmadı sayılır.

Şu herşeyi abartma huyumuzdan vazgeçmeliyiz. Bilimde muazzam bir notada değil işin başındayız. Dünyayı da dine, tanrıya ilgisini yöneltenler değil, bilim yönlendirecek gelecekte. Biz Türkler bu kervanda yönlendirilen değil yönlendiren olmak istiyorsak, bir an önce bilimle uğraşmaya diğer mevzuları unutmaya razı olmalıyız.

 

Saygılar...

 

Sayın Domuzbağı,

 

Bugün, bilim adamlarının labratuvarda tasarlayarak mikrop yapabildiğini söylüyorsunuz. Bu gelişmelere bakarak Tanrının varlığına gerek olmadan her şey var olmuştur, diye düşündüğünüzü sanıyorum.

 

Zaten varolan bazı virüs veya bakterilerinin genleriyle oynayarak, onları değiştirerek yeni mikroplar meydana getirildiğini söylemek istiyorsunuz herhalde. Yoksa, insanların hangi ihtiyaçlarını karşılayacak bir mikrop "tasarlanarak yoktan yaratıldı" acaba, diye merak ediyor insan.

 

Beni, Tanrının varlığına inanmaya götüren gerçeklerden bir tanesi, gelişmiş labaratuvarları olmayan basit canlıların kendi yavrularını dünyaya getirerek, hiçbir bilimsel bilgiye ve teknik çalışma gücüne sahip olmadıkları halde, sizin bahsettiğiniz "mikrop"tan hiç de aşağı kalmayacak önemde "canlıları" yaratabilmiş olmaları.... Bence onları yaratan, o yavruların anne ve babası olan canlılar değil, -bilim adamları da olmadığına göre- çok üstün, fakat görünmeyen bilinmeyen bir GÜÇ 'tür. İşte bu "güc"e ben Tanrı diyorum.Çünkü bu GÜÇ aynı zamanda bilgi ve düşünce sahibi de olmalıdır ki, yarattığı tüm canlılar, ihtiyaçlarını ya otomatik olarak karşılıyorlar, ya da sonradan kendi kendine öğrenebiliyorlar.

 

Onların iç ve dış organlarındaki faaliyetleri yapanlardaki bilinç nereden geliyor? Bu organlarının yapısındaki dokular, hücreler, moleküller (DNA 'ler, RNA 'ler), atomlar, elektronlar, nötron ve protonlar...vs., o canlının haberi bile olmadan, onun yaşayabilmesi, istediklerini yapabilmesi için bütün gerekli işleri bir bilinç olmadan nasıl yapabiliyorlar?

 

Onların sistemini, bilinçli bir çalışmayla, yavrularını meydana getiren anne ve babaları mı planlayıp kurmuştur acaba?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Domuzbağı,

 

Bugün, bilim adamlarının labratuvarda tasarlayarak mikrop yapabildiğini söylüyorsunuz. Bu gelişmelere bakarak Tanrının varlığına gerek olmadan her şey var olmuştur, diye düşündüğünüzü sanıyorum.

 

Zaten varolan bazı virüs veya bakterilerinin genleriyle oynayarak, onları değiştirerek yeni mikroplar meydana getirildiğini söylemek istiyorsunuz herhalde. Yoksa, insanların hangi ihtiyaçlarını karşılayacak bir mikrop "tasarlanarak yoktan yaratıldı" acaba, diye merak ediyor insan.

 

Beni, Tanrının varlığına inanmaya götüren gerçeklerden bir tanesi, gelişmiş labaratuvarları olmayan basit canlıların kendi yavrularını dünyaya getirerek, hiçbir bilimsel bilgiye ve teknik çalışma gücüne sahip olmadıkları halde, sizin bahsettiğiniz "mikrop"tan hiç de aşağı kalmayacak önemde "canlıları" yaratabilmiş olmaları.... Bence onları yaratan, o yavruların anne ve babası olan canlılar değil, -bilim adamları da olmadığına göre- çok üstün, fakat görünmeyen bilinmeyen bir GÜÇ 'tür. İşte bu "güc"e ben Tanrı diyorum.Çünkü bu GÜÇ aynı zamanda bilgi ve düşünce sahibi de olmalıdır ki, yarattığı tüm canlılar, ihtiyaçlarını ya otomatik olarak karşılıyorlar, ya da sonradan kendi kendine öğrenebiliyorlar.

 

Onların iç ve dış organlarındaki faaliyetleri yapanlardaki bilinç nereden geliyor? Bu organlarının yapısındaki dokular, hücreler, moleküller (DNA 'ler, RNA 'ler), atomlar, elektronlar, nötron ve protonlar...vs., o canlının haberi bile olmadan, onun yaşayabilmesi, istediklerini yapabilmesi için bütün gerekli işleri bir bilinç olmadan nasıl yapabiliyorlar?

 

Onların sistemini, bilinçli bir çalışmayla, yavrularını meydana getiren anne ve babaları mı planlayıp kurmuştur acaba?

Sayın yazgan

 

Birincisi evet yoktan tamamen tasarlayarak mikrop yapmaktan bahsediyorum. Her gen çifti bir bilgisayar programı gibi hazırlanarak bir bir inşa edilen, kopya çekilmeyen bir yaratma bu.

 

Bu bizim yapabildiğimizi yapabilen hiçbir canlı yok. Hiçbir canlı tasarlayarak bir başka canlıya dönüşmüyor. Hatta son derece ufak değişiklikler söz konusu, bunlar da bahsettiğim mutasyonlar sebebiyle. Canlıların tek yapabildiği hatalı kopyalama. Tasarım falan yok burda, Yaşayamayacak derecede hatalı kopyalar yaşayamayıp yok oluyor o kadar. Ortada üstün bir işlem yok anlayacağınız. İnsan şu an doğanın 1 milyon yılda yaptığını birkaç senede yapıyor. Kim üstün bir düşünün. Mutasyona tanrı diyorsanız yok canım o da radyoaktivite, hani kafamıza göre nükleer santrallarda kullanıyoruz, bombalar yapıyoruz, denizaltılarda kullanıyoruz ya işte o :) Ortada güç müç yok, mutasyon ve seleksyon var ssadece.

 

Bilinç yok organlarda. Bir sürü hatalı işlem yapıyorlar. Yoksa en ufak kimyasal zehirlemez, öldürmezdi onları ve hastalanmazlardı değil mi? Canlılar en basitten, en karmaşığa değişik versiyonlardaki organik robotlar. Her hareketlerini tahmin etmek mümkün. Milyarlarca yıl içinde an be an nesilden nesile yavaş yavaş gelişmiş bir bilgi birikimi söz konusu canlılarda. Son derece yetersizler üstelik. Bu bir genetik çeşitlilik yarışı. Sizin anlamakta zorlandığınız nokta genlerde bilgi birikiminin anlamadığınız ölçekte karışık gelmesi. Oysa bir program küçük küçük basit bölümlerin bir araya gelmesinden oluşur. Bir hücrenin yapısını ve canlılığın ne olduğunu ben çok çok iyi biliyorum, tabi bu konuda onbinlerce sayfa okuduğumdan. Sizin bunu anlayabilmeniz için sitolojiyi, histolojiyi en baştan okumanız gerekli. O zaman sorduğunuz bu soruların cevabının ne kadar basit olduğunu görürdünüz. Benimse her konuda onbinlerce sayfalık bilgiyi, buradan size yazmamı herhalde beklemiyorsunuz. Sonderece özet ve üstten cevap vermeye çalışıyorum size ancak. Size söyleyebileceğim şu; ortada bir yaratılma olsaydı inanın bu derece kötü yaratılmış, zayıflıklar ve hatalarla dolu canlılar olmazdı. Tıp bilimi bütün gün bu hataları düzeltmekle meşgul unutmayın :)

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi ben şöyle söyleyeyim: Determinist açıdan bakınca tanrı var mı, yok mu, bu önemsiz bir sorun. Ha diyelim var olsun, ha diyelim yok olsun. Bu bir şeyi değiştirmez. Eğer bir yerlerde bir zamanlar tanrı diye bir şey oluşmuşsa, oluşmuştur. Eğer hâlen hayattaysa, kendisiyle tanışmaktan çekinmediğimiz gibi, büyük keyif alacağımız kuşkusuz.

 

Nedenselliği kovalarken bir gün bir baktık ki tanrının izini sürmeye başlamışız. Fena halde peşine düşer ve yakalamak için elimizden geleni ardımıza koymayız. Hiç de fena olmaz, ondan soracağımız çok hesaplar var. Onu kıskıvrak yakalarsak, dooğru laboratuara... Bence yapısını incelemeden önce psikolojisini incelemekte yarar var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet yaaaa.. :D:lol: ..İnsan.. Rakı..beyaz peynir..harbiden güzel bir tablo oluştururlar..yanlız rakı çay bardağı ile..ona göre.. :D

 

Rahmetli dedem geldi aklıma...Çay bardağı ile içerdi rakıyı.Masadan kalktı mı gider namaza dururdu... :D

 

Babaannem sormuştu bir kere:

 

-"Ahmet efendi bu ne pehriz,bu ne lahana turşusu"

 

-"Hanımm benim dilim dönüyor hala,hem sen bizim aramıza girme,o benim dilimden anlar... :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedenselliği kovalarken bir gün bir baktık ki tanrının izini sürmeye başlamışız. Fena halde peşine düşer ve yakalamak için elimizden geleni ardımıza koymayız. Hiç de fena olmaz, ondan soracağımız çok hesaplar var. Onu kıskıvrak yakalarsak, dooğru laboratuara... Bence yapısını incelemeden önce psikolojisini incelemekte yarar var...

İyi bir psikolojik yardıma duyacağı kesin. Bir an önce Prozac kullanmaya başlamalı :lol:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ortada güç müç yok, mutasyon ve seleksyon var ssadece.

Sayın Domuzbağı,

Sizin söylediklerinizle,( yani verdiğiniz bilgilerle) benim söylediklerim, galiba birbirinden oldukça farklı konulara ait olduğu için, anlaşamıyoruz. :)

Siz "ortada güç yok" diyorsunuz, ben "doğanın var olması için hem güç gereklidir, hem de bir düşünce gerklidir" diyorum.

Ama siz kabul etmiyorsunuz. Ben de sizin söylediklerinizi kabul etmiyorum. Sonuçta asla anlaşamıyoruz. ;)

 

Size düşüncelerimi kabul ettirmeğe çalışmak gibi bir gayretim hiç olmadı, zaten olamaz da. Herkesin düşüncesine -kabul etmesem de - saygı duymak gerektiğine inanırım. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Domuzbağı,

Sizin söylediklerinizle,( yani verdiğiniz bilgilerle) benim söylediklerim, galiba birbirinden oldukça farklı konulara ait olduğu için, anlaşamıyoruz. :)

Siz "ortada güç yok" diyorsunuz, ben "doğanın var olması için hem güç gereklidir, hem de bir düşünce gerklidir" diyorum.

Ama siz kabul etmiyorsunuz. Ben de sizin söylediklerinizi kabul etmiyorum. Sonuçta asla anlaşamıyoruz. ;)

 

Size düşüncelerimi kabul ettirmeğe çalışmak gibi bir gayretim hiç olmadı, zaten olamaz da. Herkesin düşüncesine -kabul etmesem de - saygı duymak gerektiğine inanırım. :)

Sayın Yazgan

 

Sizinle anlaşamamızın sebebi sayın bilimselcinin söylediği şey aslında. Bir konuda fikir sahibi olabilmek için bilgi sahibi olmak gerekiyor. Karmaşık konuları anlayabilmek için o kunuya dair tüm bilgileri, iyice gözden geçirmeli, eğitimini almalı veya tüm ilgimizi o konuya yöneltip öğrenmeliyiz. Bir mühendis için binanın hesaplarını yapıp dayanıklılığını hesaplamak basit bir işlem iken, bu konuya dair bilgisi olmayan bizler için bina dayanıklılığı konusunda konuşmak abesle iştigaldir, en fazla bence dayanıklı ya da dayanıksız diye kafadan atarız. Doğada güç var demek için de doğanın yapısı ve kanunları hakkında bilimsel bilgilere hakim olmamız gerekir. Yoksa ne söylüyorsak temelsizdir. Sizinle tam olarak aynı konulardan bahsettiğimizi dahi anlamıyorsunuz. Banane ben inanmak istiyorum, bu saatten sonra doğanın çalışma prensiplerini anlamak için yıllarımı veremem, bilenlerin söylediğine inanmaktansa, yapmış biri olmuş herşey deme kolaycılığına kaçar, herşeyi de anlamış gözükürüm diye bir tercihte bulunabilirsiniz, ben de bu durumu anlayışla karşılarım. Bir şeyi bilip ve bilmeden söylemek arasındaki fark aramızdaki ayrım noktamız.

 

Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

eğerki içinizde ALLAH inancının varlığını ve sağlamlığını test etmek isterseniz lütfen şu evrene bir bakın,bu mizanı ve düzeni yapan bir ALLAH mutlaka vardır,herşeyden haberdardır,yerlerin ve göklerin sahibidir o.

 

Özelikle isterseniz 55.sure olan RAHMAN SURESİNE bir bakmanızı tavsiye ederim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

Ateistlerin büyük yanılma noktalarından bir tanesi, sadece fiziki olan ve direkt hissedilen şeylere odaklanmalarıdır. Fiziki olmayan bir sürü varlık vardır, mesela; acı, sevgi, fikir, düşünce ve yer çekimi. Aynı zamanda direkt hissetdilmeyen şeyler vardır (bunu ilerde açıklayacağız).

 

Allahın varlığı hissedildiği için aklidir. Yani Allahın varlığı entellektüel şekilde ispatlanabilir. Bilimsel şekilde ispatlanamaz. Bunu açıklayacağız, yalnız önce şu ölçüleri perspektife koymamız lazım;

Her şeyin kendi yeri vardır. Bilimde, ancak fiziki ve direkt hissedilen şeyler üzerine araştırma yapılır. Fiziki olmayan ve direkt şekilde hissedilmeyen şeyler bilim alanının dışındadır.

Bazı eşyala-ilgili-mefhumlar bilimin içinde, bazıları dışında, hayatla-ilgili-mefhumların hepsi ise, bilimin dışındadır. Bir şeyin kaanatına varmak için hissedilmesi lazımdır. Hissedilmezse ret edilir. Bunu daha fazla açıklamadan önce, bilimin ve akılın farklarına bakmamız kaçınılmazdır.

 

Bilim – Bilim, bir şeyi/vakıayı daha detaylı biçimde akıl edebilmek için bir vesile veya üsluptur. Astronomi, biyoloji ve benzeri fiziki ve direkt hissedilen şeyler bilimle alakalı şeylerdir. Mesela uzaydan taş alınır, labutuvarda deneyler yapılır ve bir takım sonuçlara ulaşılır. Taşı normal olmayan durumlara koyulur (mesela ısıtılır, dondururlar ve değişik maddelerle karıştılır vb.), ve böylece sonuçlara ulaşılır. Başka örnek; hangi maddelerin, vücuttdaki hangi organlara faydalı olduğunu tesbit edebilmek için, labaratuvarda değişik deneyler yapılır. Bu bilimdir. Yani fiziki ve direkt hissedilen (ve labutuvarda/aletlerle) sınırlı olan şeylerdir. Bilimin sonuçları her zaman kesin değildir.

 

Akıl – Akıl ise farklıdır. Akıl fiziki olmayan ve direkt hissedilmeyen bölgelerde de kullanılır. Bir şeyi akıl etmek için şu dört şey olması lazım; Vakıa(1), duyu organları(2), sağlıklı beyin(3) ve ön bilgiler(4). Bu dört şey olmazsa herhangi bir şeyi akıl etmek mümkün değildir.

Mesela; bir şeyi akıl etmek için elbette önce bir vakıa/şey(1) olması lazım. Sonra insan vakıayı duyu organlarıyla(2) hissetmesi lazım. İnsan vakıayı hissedince bu yansıma beyine(3) ulaşır.

İnsan vakıayı hissettikten sonra, ve beyinle idrak edince, vakıayla ilgili önbilgileri(4) kullanması lazımki o vakıa üzerine yargı yapabilsin, yani o vakıa üzerine fikir öne sürebilsin. Bu dört husus herhangi bir şeyi akıl etmenin aşamasıdır. Saydığımız dört şeyin herhangi birisi yoksa, hiç bir şeyi akıl etmek mümkün olmaz. Buna akli metot denir – insanın normal düşünme şekilidir.

 

Ön bilgiler, hisler ve sebep/etki konularını perspektife koymak lazım ki, düşünmek hatalı olmasın. Yanlış düşünme şekili olursa, fikir açısından Allahın varlığına ulaşamayız.

 

Ön bilgiler akıl etmek için kaçınılmazdır – Ön bilgiler olmazsa düşünme olamaz. Mesela cep telefonu bir vakıadır(1). Cep telefonu duyu organlarımızla(2) hissettiğimiz zaman, beynimize(3) ulaşır. Yalnız ancak telefon hakkında önbilgimiz(4) varsa, onun ne olduğunu kavrayabiliriz/yorumluyabiliriz. Hiçbir ön bilgimiz yoksa, cep telefonunu ağıza mı sokmak gerekir, yoksa mutfakta kullanılan bir alet mi, yoksa arabanın tekerini şişiren bir alet mi, nerden bileceğiz? Cep telfonunun üzerine yargı etmemiz için( cep telefonu hakkında hüküm verebilmemiz için) , önce ön bilgileri toplamamız lazım. Bu kadar basit. İnsan hayat alanındaki her davranışlarında ön bilgilerine göre düşünür ve davranır. Yaşamak için ön bilgiler zaruridir!

 

Hislere gelince – Bahsettiğimiz gibi bir şeyi akledebilmek için, duyu organlarımızla(2) bir şeyi/vakıayı hissetmemiz lazım, yoksa o şeye neden inanalım? Noel babaya, ejderhalara veya yeşil renkli uzaylılara neden inanalım hissedemiyorsak?

Bir şeyi hissetmek direkt( dolaysız) veya endirekt ( dolaylı) şekilde olur. Mesela karşımızda bir uçak varsa, bu ucağın varlığını direkt şekilde hissedebiliriz. Bu direkt hissetme olur. Bu uçağın insanlar tarafından sanayide üretildiğini direkt değil, indirekt şekilde hissedilebiliriz. Bu endirekt hissetme olur. Uçağın insanlar tarafından üretildiğini kimse reddedemez ve tersini isbatlayamaz – bunu direkt hissetemedikleri halde! Çünkü insan herhangi bir şeyi akletmek için ön bilgilerini(4) kullanır. Ve ön bilgilerimize(4) göre hiç bir vakıa/varlık (mesela uçak) kendi kendine veya tesadüfen veya rastgele aşamalardan geçerek veya aniden gökten meydana gelemez. Uçağın sebepsiz kendinden meydana geldiğini düşünmek, endirekt hislere ve ön bilgilere tamamen aykırıdır.

 

Bir trafik kazası gerçekleştikten sonra, olay yerine ertesi gün gelen insanlar, kazanın kendisini direkt hissetmedikleri halde kazayı inkar etmezler. Çünkü olay yerindeki kaza enkazı toplanmadıysa , kırık cam, kırk araba parçaları, kan ve yolda teker izleri olur. Bunlar, insanın ön bilgilerine(4) göre, tesadüfen meydana gelmeleri mümkün olmadığı için, kazanın direkt şekilde hissetdilmediği halde, kazanın varlığını kabul etmek doğal olur. Çünkü olay yerinde, kazanın gerçekleştiğini gösteren işaretler vardır. Yani kazanın gerçekleştiğine dair hiç şüphe etmeden endirekt hissedilebilir.

 

Aynı şekilde, kumda ayak izleri veya pencerede parmak izlerinin (ön bilgilere göre(4)) birilerin onları oraya bıraktığını endirekt hissedilir. Tesadüfen veya kendi kendine geldiğini öne sürmek, hislere ve ön bilgilere aykırı olur. Yani akıla zıt olur. Ret edilir.

 

Yer çekiminin varlığının isbatı bilimsel değil, aklidir. Yani yer çekimini isbatlamak bilimle hiç bir şekilde mümkün değildir. Çünkü yer çekimi, fiziki ve direkt hissedilen bir varlık değildir. Yer çekiminin varlığı duyu organlarıyla(2) hissedilebilir (yani akletilebilir), o yüzden bu rededilemez. Yalnız yer çekimini hissetmek direkt değil, endirekt şekilde olur. Mesela masadan bir bardağın yere düştüğünü direkt hissettiğimiz zaman, yer çekimini endirekt şekilde hissedebiliriz. Yer çekimi fiziki bir varlık olmadığı için onu direkt hissetmek mümkün değildir.

 

Sebep ve etki – Ön bilgilermize(4) göre herhangi bir şeyin etkisi olması için, bir sebep olması lazım. Sebep yoksa etkide olmaz. Mesela penceredeki cam, kendi kendiliğne asla kırılmaz (etki). Ya güçlü rüzgardan yada bir top çarptığı zaman (sebep) kırılır. Mesela lamba kendiliğinden yanmaz (etki). Eletrik varsa yanar (sebep). Bu evrensel bir tabiat kanunudur. Sebep yoksa etkide asla olmaz!

 

Ön bilgiler, hisler ve sebep/etki konularını perspektife koyduk. Şimdi bu meselerin üzerinde Allahın varlığına bakalım.

 

Hiçliği ve x-faktörü akılla yargılamak – Hiçlik, hiç bir varlığın olmaması anlamına gelir. Hiçlikten, insan hayat ve kainaatın tesadüfen ve sebepsiz var olması tamamen imkansızdır. Çünkü hiçlik hiçliktir. Yani başlagıçta ne Allah veya başka tanrı var, ne de molekül, atom, mikrop, madde, tabiat kanunu, gezegen, ışık, renk veya bir alan! Hiçlik tasarlanamaz, çünkü tasarlanacak hiç bir şey yoktur!! Böyle bir hiçlikten, aşırı sistematik ve düzenli bir kainatın doğması, hayat ve insanın meydana gelmesi, akıla hakaret değilmidir!!! Çünkü buna inanmak, hislere ve ön bilgilere tamamen zıttır!! Hiçlikten nasıl varlıklar oluşsun ki – hiçlik ebediyen hiçlik olarak devam eder!! Hiçlikten varlık olması için mutlaka bir sebep lazım – çünkü sebepsiz etki olmaz (bunu açıklamıştık)! Bu yüzden başlangıçta bir x-faktörün (sebep) var olması mecburdur! Bu x-faktör atom, molekül, ışık veya herhangi fiziki madde gibi sınırılı ve ihtiyaçlı olamaz. Çünkü sınırı ve ihtiyaçı varsa, herhangi bir madde gibi olur, yani onun başlangıçı olur. Yani mevcudiyeti başka bir ’şeye’ bağımlı olur. Aksine bu x-faktörin ebedi ve ezeli (yani sınırsız ve ihtiyaçsız) olması kaçınılmazdır. Yani bu x-faktör ilk varlık olup, başka hiç bir şeye bağımlı olmayan varlık olması lazımdır. Bu x-faktörü endirek şekilde hissedebiliriz. Akılla x-faktörün varlığına nihayet ulaştık. Bu x-faktör Allah mı yoksa bambaşka bir varlık mı, onu başlangıçta bilemeyiz. Sadece şüphe edilmeyecek şekilde kendisini tanıtırsa bilebiliriz. Şimdi x-faktörürün kim ve ne olduğu sorusu kaldı!

 

Akıl açısından insana bir bakış – Ön bilgilerimize(4) göre hiç bir şey tesadüfen ve sebepsiz hiçlikten meydana gelemez – yani ’etki’ olması için ’sebep’ zaruridir. Uçak, bina, araba ve elektronik aletler, düzenli ve sistematik varlıklardır. Arabanın direksiyonun dört tekerini kontrol etmesi, arabanın vitesi, aynaları, motoru ve benzin deliğinden motora kadar giden boru, arabanın sistematik olup, kendi kendiliğinden gelmesi veya aşamalardan bir evrimden oluşmasına inanmak akılla mümkün değildir!! Endirekt hislerle arabanın insanlar tarafından üretildiğini kavramak zor değildir. Araba sebebsiz meydana gelemez. Peki ya insan?? İnsan, arabayla veya uçakla kıyaslanamaz. Çünkü insan bunlardan çok daha sistematik ve düzen içindedir. İnsanın görmek için gözleri, duymak için kulakları, düşünmek için beyni, çiğnemek için dişleri, tutmak için elleri ve yürümek için ayakları var!! Sebepsiz, hiçlikten varlık meydana gelmesi, sonra bu varlık evrimden geçmesi, ve sonunda sistematik ve düzenli insan olması akla aykırıdır. Birincisi hissedilmemiş bir şeydir. İkincisi ön bilgilere ters düşen bir şeydir (konumuz evrim teorisi olmadığı için, bu başlıkta açıklamıcağız).

 

Gördüğümüz gibi ateistlerin hatası, sadece fiziki olan ve direkt hissedilen şeylere odaklanmalarıdır. Düşünme şekilleri düzgün olmadıkları için, fikirleride yanlış çıkmakta.

Akli ve Nakli – Akli meselesini açıkladık. Akli meseleler duyu organlarıyla(2) vakıayı/şeyleri(1) hissedebilen meseledir. Nakli meselesine gelince, bunlar duyu organların dışında olan şeylerdir. Yani hissetmekle alakası olmayan şeylerdir. Mesela 1. dünya şavaşının büyük bir kısmı nakledildi – tarih kitaplarında yazıyor ve hissetmenin dışında. Güvenli kaynaktan geldiyse, yani rivayet eden şahıslar güvenilir kişilerse kabul edilir, değilse ret edilir.

 

İslamiyette, hislerin dışında olan meselelere gelince - mesela cehennem, cennet ve cin - bunlar nakli konulardır. Yani Kuran bunları rivayet eder. Cehennem ve cenneti kabul etme veya ret etme meselesi, Kuranın hakkikatına – yani doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna bağlıdır. Yani Kuranın hak olduğu hissediliyorsa (yani akledilebiliniyorsa), Kurandaki nakledilenler (mesela cehennem ve cennet) kabul edilir ve hiç şüphe edilmez. Çünkü o zaman bunu rivayet eden Allahtır ve Allahın yalan söylemeye ihtiyaçı yoktur, çünkü O ebedi ve ezelidir. Kuranın hak olduğu hissedilmiyorsa o zaman rivayet edilen cehenneme ve cennete neden inanılsın?

 

Kuranın mucizesi bilimsel değildir, akılladır. Bunu gelecekte başka başlık altında ileticeğiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tanrı'nın var olup olmamasının bir önemi yok. Önemli olan onu yaşayabilmek.

 

Evet, Tanrı'nın var olup olmamasının bir önemi yok. Ancak; var mı yok mu bilmiyorum ama, ben, bu varlığı kanıtlanamamış şeyi içimde yaşatmak istiyorum denmesi insanın kendine verdiği daha dürüst bir cevap olurdu sanırım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet, Tanrı'nın var olup olmamasının bir önemi yok. Ancak; var mı yok mu bilmiyorum ama, ben, bu varlığı kanıtlanamamış şeyi içimde yaşatmak istiyorum denmesi insanın kendine verdiği daha dürüst bir cevap olurdu sanırım.

 

Sayın Muki, İnsanları hemen dürüst olmamakla suçlamak yerine, ne anlatılmaya çalışıldığı sorgulansa daha akıllıca olurdu diye düşünüyorum.Tanrı yoksa da varsa da gerçek olan, somut olan, ortada olan bizim varoluşumuz, böylesiliğimiz. Dolayısıyla, Tanrının yokluğundan ya da varlığından kaynaklanan gerçekliğin içimizdeki derinliklerine inip, ona uygun yaşayabilmek, '' içimizde hayali bir varlığı yaşatmak '' ile ilgisinin olamayacağını belirteyim. Şimdilik. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslami-kalkınma rumuzlu arkadaşımız uzun bi yazı yazmış ama içerisin de yanlışlıklar yapmış, yaptığı yanlışlıklar neticesinde de yanlış çıkarsamalar yapmış. Bu yanlışlıklar inançlılarca gündelik hayatta, forumlarda da sık sık yapılmakta.

 

Örneğin:

 

Endirekt algılamanın akılla olabilmesi için bir vakıanın(olgunun) ve duyaların olması gerektiğini söylüyor. Ama tanrının algılanmasına gelince ne vakıadan ne akıldan ne de duyulardan söz etmiyor. Herşey duruyor, yok oluyor.

 

Nasıl açıklıyor bunu; Bir varlık varsa bunun hiçten oluşamayacağını söylüyor, ateistlere çatıyor. Burada doğru söylemiyor. Halbuki hiç bir ateist madde hiçten oluşmuştur demiyor. Madde vardı var kalacaktır diyor. Maddenin hal değişimlerinin, devinimlerinin olabileceğini söylüyor.

 

Kendi izahı ateistlerin izahıdır. Madde hiçten oluşmaz.

 

Ama kendisi Tanrıyı tanımlarken, geniş bir şekilde izahı olan akılı duyuları ve vakıayı(olgu) bir kenara bırakıyor. Ön bilgisiz, duyularsız, vakıasız bir yaratıcıyı tanımlamaya çalışıyor.

 

Hemen peşinen de Allahı ve Kuranı ilave ediyor. Tüm eski kültürler bu tür bir yaratıcıyı, onun habercisini, onun sözlerini tanıtmaya çalışmış, onlarca, temelleri aynı ama birbirini kabul etmeyen çeşitli dinler doğmuştur. Sümerlilerden beri gelen mistik düşüncelerdir bunlar.

 

Madde vardır, var kalacaktır. Madde yoktan var olamaz. Madde ol deyince bir hiçlikten oluşamaz. Kaldıki bunu kendisi söylüyor.

 

Bu tür hiçten olma tanımlamaları, binilen dalı kesmek anlamındadır. Her oluşumun bir nedeni var ise, yaratıcı da bir olgu ve vakıa ise, onunda oluşumunun sebepleri vardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Muki, İnsanları hemen dürüst olmamakla suçlamak yerine, ne anlatılmaya çalışıldığı sorgulansa daha akıllıca olurdu diye düşünüyorum.Tanrı yoksa da varsa da gerçek olan, somut olan, ortada olan bizim varoluşumuz, böylesiliğimiz. Dolayısıyla, Tanrının yokluğundan ya da varlığından kaynaklanan gerçekliğin içimizdeki derinliklerine inip, ona uygun yaşayabilmek, '' içimizde hayali bir varlığı yaşatmak '' ile ilgisinin olamayacağını belirteyim. Şimdilik. :)

 

Muki arkadaşımız doğru söylemiş;

 

Senin mantığınla yola çıkarsak, hem '' içimizde hayali bir varlığı yaşatmak'' la ilgisi yok diyorsun, hem de içimizdeki derinliklere inip ona uygun yaşayalım diyorsun.

 

Nedir o içimizdeki derinlikler? Hayalmi gerçekmi?

 

Gerçek ise, doğa ve insanların mutluluğu zaten yaşanılıyor. Hayalse, kastedilen nedir? Bizi ne derece ilgilendirir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Muki arkadaşımız doğru söylemiş;

 

Senin mantığınla yola çıkarsak, hem '' içimizde hayali bir varlığı yaşatmak'' la ilgisi yok diyorsun, hem de içimizdeki derinliklere inip ona uygun yaşayalım diyorsun.

 

Nedir o içimizdeki derinlikler? Hayalmi gerçekmi?

 

Bahsettiğim gerçeklik, insanın önyargısız biçimde ( Tanrıyı aramak amacıyla ya da herhangi bir amaçla değil ) içine yöneldiğinde ulaşılabilen, insanın kendi somut gerçekliği. Bunun yöntemleri var.

 

Gerçek ise, doğa ve insanların mutluluğu zaten yaşanılıyor.

 

Emin misiniz ? :)

 

Hayalse, kastedilen nedir? Bizi ne derece ilgilendirir?

 

Hayal olmadığından bahsetmiştim. O nedenle , '' hayalse '' ön koşulu ile soruya başlamak, yazılanın anlaşılmadığını gösterir. '' Hayal değilse '' diye soruya başlamak daha mantıklı olur.

 

Hayal değilse, gerçek olduğundan, herbirimizi ayrı ayrı ilgilendirir ve birinin gerçekliği diğerini hiç ilgilendirmez ( Buna gerek kalmaz ).

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hiç bir ateist madde hiçten oluşmuştur demiyor. Madde vardı var kalacaktır diyor. Maddenin hal değişimlerinin, devinimlerinin olabileceğini söylüyor.

 

 

 

 

Her oluşumun bir nedeni var ise, yaratıcı da bir olgu ve vakıa ise, onunda oluşumunun sebepleri vardır.

 

Madde var tamam,peki BİLİNCİ varmı...

Madde; var tamam, peki Uzay'ın (Evren) genişlemesini nasıl izah eder ateist...

Madde; var tamam, ve hiç'ten oluşmadıysa (doğru) nedeni nedir...

Madde; var tamam, devinim ve hal değimi olabileceğini söyler ateist (doğru) Evrenin bir oluşumda, yaşı ne kadardır ve nasıl oluşmuştur...

" Evrenin tahmini yaşı 14,15 milyar yıl"

Madde; var tamam, ve "vardır ve var kalacaktır denirse" sozsuz olması gerekir, Madde sonsuzmudur, ispatı,delili nedir ve Evrenin bilimsel olarak yapılan ( 14,15 Milyar yıl) tahmini yaşı ne anlama gelir...

 

Yaratıcı bir olgu ve vakıadır,yani gerçektir, eğer buna delil ne denirse tek bir örnek yeter "İNSAN" ve DNA ...

 

Bir DNA'nın oluşması (yaratılması) gelmiş,geçmiş,geçecek bütün bilinçli varlıkların bir araya gelse dahi başaramıyacağı bir gerçek,üstelik tesadüfen oluşma ihtimali'de yok...

Gerisi teferruat...

"ALLAH c.c." vardır ve gerçektir, her bir nefs ona dönecektir, o zaman...

"ALLAH c.c." Ezeldir.Ebeddir, "De ki, Allah tek ve benzersizdir. Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Doğmamış ve doğrulmamıştır. O'nun dengi, misli olmadığı gibi zıddı da mevcut değildir"

Maddeyi'de "O" yaratmıştır ve madde'de "O"na dönecektir (sonu gelecektir)...

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.