Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kemalizm'e felsefi bir yaklaşım...


Altinay

Önerilen İletiler

Ergenekon'dan çıkış efsanesi, Türklerde o zaman da bir ulus bilinci olduğunun göstergesi.

Kavim ile ulus ayni anlami vermez. Insanoglunun ulus ya da millet ile milliyetcilik olarak tanismasi, ingiliz ic savasinda yurtseverlik olarak yansisa bile, asil fransa ihtilali ve ondan sonra gelen YERLESIK TOPLUM temelli burjuva yani sehirli cikis akiminin toplumsallasmasinin bir urunudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Canraşit

Öncelikle eleştirin için teşekkür ederim. Eleştiri bilgilerimin doğruluğunu yeniden düşünmemi sağlıyor. Bilgilerim ya dogmatikleşmiştir ya da ya da beslendiğim kaynaklar yanlıştır. Pozitif bilimlerde sıkıntı yok ama sosyal bilimler deyince şu doğrudur denilemiyor hep ucu açık oluyor. 

Dünya bilim tarihini bütün milletler mutabık kalarak yazılabilir, kimin neyi bulduğu ve gelişimin nasıl olduğu belli ama sosyal olaylarda aynı realistliği gösteremiyoruz. Biz İstanbul'u fethettik diyoruz seviniyoruz. Ama batılılar için bu bir travma, duymak bile istemiyorlar. Aynı şekilde Balkanları kaybetmemiz ve Osmanlının dağılması bizim için bir travma. Benim annem Selanik göçmeni.... Travma ailelere kadar girmiş, şimdi biz batılılarla nasıl bir ortak tarih kitabı yazıpta, hem batı hem de Türk okullarında okutabiliriz. Çin ve Fars medeniyeti içinde aynı şey geçerli. Çince de, Farsça da ve Batı dillerinde o milletten olmayanlar barbar kabul ediliyor. Bütün milletler diğer milletleri barbar olarak görüyor. Bütün milletler dünyaya egemen olmayı kendilerine hak olarak görüyor egemenlik dönemleri yükseliş, egemenliklerini kaybediş dönemi ise çöküş dömemi olarak kabul ediliyor. Tarih yazarken de bu anlayışa göre yazıyorlar. İngilizler için dünya egemenliğini kaybetmeleri bir travmadır. Yarın Amerika da Osmanlının bir vilayeti gibi dünya da Türkiye gibi ikincil konumda kalsa onun içinde bir travma olacaktır. Her insan tek tek tarihinden kopamıyor, sefasını ya da cefasını çekiyor. Her millet tarihini yazarken kendini kahraman diğerlerini barbar görüyor. Burada bir subjektiflik söz konusudur. Avrupaya giden her Türk ya da doğulu orada ikinci sınıf insan olduğunu öğrenerek geliyor. Onların gözünde, birde burada psikolojik üstünlük sorunu çıkıyor. Doğu ve  Batı arasında. Herkes tarihini kendine göre yazıyor. Bizim tarihimizi de Sümerlerden başlatan söylemlerde olsa Hun İmparatorluğundan, Mete Han'dan başlatan tarihçilerde var. Benim beslendiğim kaynaklar Türk Tarih kurumunun Bahaeddin Ögel, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu, Zeki Velidi Togan gibi tarihçiler. Türk Tarihini İslamiyet öncesi, İslamiyet ve sonrası olarak üç safhada inceliyorlar. Bu Türklük medeniyeti dairesi, Müslümanlık medeniyeti dairesi ve Batı(laiklik) medeniyeti dairesi olarak değerlendiriyorlar. Benim kanaatimde bu yönde oluşmuş ama tabi düşüncelerimi yeniden sorgulamama engel değil.

Sevgi ve saygı bizden 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani tabii. Önemli bir konuya temas ettiniz, teşekkür ederim. Aslında tüm pozitif bilimlerde " şu doğrudur " diye bir şey yoktur. Ki Tarih de Sosyal bir Bilim olarak Pozitif Bilimler şemsiyesi altında tasnif edilir. Zira, Pozitif Bilim sınıfına giren her Bilim, ister Doğa Bilimi olsun ister Sosyal Bilim olgusaldır. Yani her pozitif bilim ilgi alanındaki olguların açıklanması için çeşitli hipotezler öne sürer, deney ve gözlemle kanıtlanan hipotez veya hipotezler üzerine de Teori kurulur. Bu teori ise yeni gözlem ve deneylerle desteklendiği sürece geçerli olur.

 

Buradan şuraya geleceğim. Tarih biliminde de bulgular, belgelerle varılan olguların oluş sebeplerini açıklayan teoriler vardır. Doğa Bilimlerinden farkı da üzerinde hem fikir olunan tek bir " geçerli " teorinin olmaması, birden çok teorinin olabilmesidir. Olgular konusunda fikir birliği vardır ama bu olguların neden böyle olduğunun, sebep-sonuç ilişkilerinin mantığını yani teorisini, tarihi yorumlayanlar kurar.

 

O nedenle, Tarihsel olguları Etnik Milliyetçisi, Dincisi, Liberal Kapitalisti, Sosyalisti farklı bakış açılarıyla açıklamaya çalışır. Çünkü teorilerindeki bağımlı, bağımsız ve kontrollü parametreler birbirinden farklıdır. Örneğin, Türkçü tarihi Millet=Kavim mantığı ile, milletler arası çatışmalarla izah eder. İslamcısı Dinler arası çatışmalar ile, Liberali ekonomi ile, Sosyalisti sınıf çatışmaları ile.

 

Etnik Milliyetçiye göre bağımsız değişken = Bir Kavmin etnik-sosyo-etiği, bağımlı değişken = Çatışmanın sonucu, Kontrollü değişken de denklemde kullanılan, karşılaştırılan kavimlerdir.

 

Dinciye göre, bağımsız değişken = Bir Din, bağımlı değişken = Çatışmanın sonucu, Kontrollü değişken de denklemde kullanılan, karşılaştırılan Dinlerdir.

 

Liberal-Kapitalist göre, bağımsız değişken = Ekonomi güç, bağımlı değişken = Çatışmanın sonucu, Kontrollü değişken de denklemde kullanılan, karşılaştırılan Devlet veya Toplulukların ekonomik gücüdür.

 

Sosyaliste göre, bağımsız değişken = Meta, bağımlı değişken = Çatışmanın sonucu, Kontrollü değişken de denklemde kullanılan, karşılaştırılan ekonomik sınıflardır.

 

Bunları neden anlatma ihtiyacı duydum ? Şu sebepledir ki; benim itirazım teori üzerine değil, olgular üzerineydi. Şöyle ki; Türklük derken sanki o çağlarda bugün anladığımız anlamda Millet, Milliyetçi kavramları varmış gibi meseleyi sunmak. Ya da Türk Felsefesi, İslam Felsefesi, Batı Felsefesi derken hep din eksenli bakmak. Laikliği diğer kavim veya ümmet felsefeleri ile aynı ayarda görüp bir din olarak telakki etmek gibi. Yani bir millet en başından beridir var idi, yalnız dönem dönem felsefe değiştirdi veya eklemledi şeklinde bir bakış açısı, olgular açısından sorunlu görünüyor. Zira, Kabilelerde, Boylarda töre anlamında bir ümmet bilinci vardır denilemeyeceği gibi ( kendi aralarında çatışmaları nedeniyle, töresel kardeşlik durumu olmadığı için ), benzer soyların birliği nedeniyle bir millet bilincinin olduğu da söylenemez ( orta asyada boylar federasyonları veya bir boyun diğerlerini egemenliğine alıp birliği sağlaması ortak soy temelli değil, coğrafi yakınlık ve yaşam tarzı temellidir )

 

Kısaca, Eski Türk boyları, Türk kanı taşıdıkları için ne birbiri ile kardeşlik hukuku ile ilişkide bulunmuşlardır, ne de benzer töreye sahip oldukları için ümmetsel bir kardeşlik hukuku ile ilişkide bulunmuşlardır. 

 

Bir boyu bir araya getiren akrabalık ve kan bağıdır. Şamanizmde ve Tengricilikte veya Törede ümmet kardeşliği, din birliği gibi bir yaklaşım bulunmamaktadır. Daha sonra İslam şemsiyesi altında diğer Müslümanlarla ümmet kardeşliği, din birliği gelmiştir. Cumhuriyetle birlikte ise vatandaşlık bağı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kavim = ulus diye bir iddia, benim ortaya atmam olasılığı olmayan bir iddia. original.gif  Ne demek istediğimin herhalde anlaşılmış olması gerekiyor. Buzağının süt ihtiyacını ebeveynlerinden hangisinden karşılayacağı besbelliyken, arama gereksiz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Canraşit;

"Buradan şuraya geleceğim. Tarih biliminde de bulgular, belgelerle varılan olguların oluş sebeplerini açıklayan teoriler vardır. Doğa Bilimlerinden farkı da üzerinde hem fikir olunan tek bir " geçerli " teorinin olmaması, birden çok teorinin olabilmesidir. Olgular konusunda fikir birliği vardır ama bu olguların neden böyle olduğunun, sebep-sonuç ilişkilerinin mantığını yani teorisini, tarihi yorumlayanlar kurar.

 

O nedenle, Tarihsel olguları Etnik Milliyetçisi, Dincisi, Liberal Kapitalisti, Sosyalisti farklı bakış açılarıyla açıklamaya çalışır. Çünkü teorilerindeki bağımlı, bağımsız ve kontrollü parametreler birbirinden farklıdır. Örneğin, Türkçü tarihi Millet=Kavim mantığı ile, milletler arası çatışmalarla izah eder. İslamcısı Dinler arası çatışmalar ile, Liberali ekonomi ile, Sosyalisti sınıf çatışmaları ile."

 

Yukardaki söyleminizden nasıl bir sonuç çıkarabiliriz peki, sosyalistsem farklı, liberalsem farklı, milliyetçiysem farklı bakış açısı oluşuyor. Burada tarih felsefesi devreye giriyor.

 

" Tarih Felsefesi; tarih, ilim, sanat ve felsefe gibi tamamen farklı disiplinlerin terkibi mahiyetinde bir düşünce tarzıdır. Bu disiplinlerin bakış açıları çok farklıdır:

o      Tarih, maziye bakış (retrospectare)

o      İlim, istikbale bakış (prospectare)

o      Sanat, içe bakış (introspectare)

o      Felsefe, tefekkür ve araştırmaya bakış (inspectare)

o      Tarih Felsefesi ise, umumi ve kapsayıcı görüşe, terkibî tefekküre (conspectare) ait bakış açısıdır. Yani, bütün bakış açılarının bir sentezidir.

Bu tasnife göre, tarih hâfızaya, ilim zekâya, sanat derûnî ilhama, felsefe tefekküre, tarih felsefesi ise bunları topyekûn ihtiva eden terkibî düşünceye muadildir. (Şahin Uçar)

 

v        Tarih bilgisi bize tarihin tabiatı konusunda ipuçları verirken, bu tabiat üzerindeki analiz ve yorumlardan ibaret olan tarih muhasebesi ise, tarihe karşı takınılacak uygun bir tavrın yani, tarih adab-ı muaşeretinin ipuçlarını sağlar.  (Sabri Orman)"

 

Buradan herşeyin teorisi gibi yani makro ve mikro dünyayı tek dünya gibi algılamaya çalışmak gibi;

 

Felsefe, Bilim ve Sanat'a derinlik kazandırarak.... Tarihi sosyalist, liberal ve milliyetçi değilde.... Felsefeci, Sanatçı ve Bilim adamı gözüyle ve bunların sentezleri gözüyle bakmak gerekiyor. Felsefe düşünüyor, bilim yapıyor, sanat insanileştiriyor. Sanat iç dünyamız, felsefe ve bilim ise dış dünyamız, tıpkı makro ve mikro dünya gibi......

Ne sonuca geldim, tarihe bilim adamı, felsefeci ve sanatçı gözüyle bakabilmek ortak sentez oluşturabilmek.... O zaman felsefe tarihi, Bilim tarihi ve sanat tarihi diye üç ekole ayırıp, diğer tarhsel yaklaşımları bunun içine yerleştirmek gerekiyor. Zaten her türlü tarihsel yaklaşım herhangi birinin içinde kalması gerekiyor ya da eklektik yaklaşımlar olacak ama ana damar üç tarz diye düşünüyorum ne dersiniz....

 

Saygılar hürmetler.....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eski Türklerde ulus bilinci olmadığı iddialarını hayretle karşılıyorum. Göktürk yazıtlarını hiç okumamış olmanın sonucu işte bu. 552 yılında Türk boylarının birleşerek devlet kurduğu nasıl bilinmez? Sonra bölünerek doğu tarafının 630 yılında, batı tarafının 659 yılında Çin egemenliğine girdiği ve yazıtlarda Çinlilerin bölücü yaklaşımlarına karşı Türk ulusunun uyanık olmasının gerektiğinin yazdığı nasıl bilinmez? 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eski Türklerde ulus bilinci olmadığı iddialarını hayretle karşılıyorum. Göktürk yazıtlarını hiç okumamış olmanın sonucu işte bu. 552 yılında Türk boylarının birleşerek devlet kurduğu nasıl bilinmez? Sonra bölünerek doğu tarafının 630 yılında, batı tarafının 659 yılında Çin egemenliğine girdiği ve yazıtlarda Çinlilerin bölücü yaklaşımlarına karşı Türk ulusunun uyanık olmasının gerektiğinin yazdığı nasıl bilinmez? 

Bir b ilinc ancak kavramsal bilginin varligindan sonra olusur. Millet, milliyet, ulus kavramlari o tarihte yoktur ve kavimler vardir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Etimolojik olarak Budun böylar birliği, Ulus da aşiret, boy demektir. Eski yazıtlar yazıtta geçen kelimenin işaret ettiği kavramın çağdaş anlamı ile okunmaz. O devirdeki anlamı ile okunur, anlaşılır.

 

Mesela, " Laicus "un Roma dönemindeki Latince anlamı ile bugün Laik dediğimizde anladığımız kavram faklıdır.

 

Ya da Osmanlı döneminde kulanılan dini içerikli, ümmet anlamına gelen " Millet " ile, Cumhuriyet sonrası Modern toplumsallaşmanın kavramı olan Millet de farklıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarihi sosyalist, liberal ve milliyetçi değilde.... Felsefeci, Sanatçı ve Bilim adamı gözüyle ve bunların sentezleri gözüyle bakmak gerekiyor. 

 

Efendim elbette öyledir de. Zaten, bu saydığım ideolojilerin hepsi de bu iddiadadır. Nasıl ayıklayacağız ? Hepsi çizgisel, hepsi determinist.

 

Gerçek ise hep determinist-çizgisel değil, etkileşimli, kaotik yaklaşımdadır. Doğa bilimleri de buna dahildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Efendim elbette öyledir de. Zaten, bu saydığım ideolojilerin hepsi de bu iddiadadır. Nasıl ayıklayacağız ? Hepsi çizgisel, hepsi determinist.

 

Gerçek ise hep determinist-çizgisel değil, etkileşimli, kaotik yaklaşımdadır. Doğa bilimleri de buna dahildir.

Gercek yapilandirilmistir. Gozlem olarak alinan gercek ise toplumun bunyesindeki zihinsel ayrimciligin kisiler eliyle yasam ve iliskide farka tasinmisligidir. Iste bu fark gozlem verir. O yuzden de hak ve ozgurlukler devrededir. Burada herhangibir indirgemecilik vedeterminizm o kunu ve kavramdaki vesayettir. Yani farkin yok sayimi ya da diger farklardan ustunlugu ve onlara hakimiyeti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani, herhalde kavramların bir evrimi olacak. O zaman, o zamana göre bir ulus anlayışı olacak elbet. Bu, o zaman ulus anlayışı yoktu demeyi gerektirmez. Elbette kavramların kavranışı seneden seneye bile farklılık gösterebilir. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani, herhalde kavramların bir evrimi olacak. O zaman, o zamana göre bir ulus anlayışı olacak elbet. Bu, o zaman ulus anlayışı yoktu demeyi gerektirmez. Elbette kavramların kavranışı seneden seneye bile farklılık gösterebilir. 

Ulus algisi ve anlalisi, tek bir milliyetin digerlerine hakim ve ustunlugu ve de onlar uzerindeki vesayeti ve de bu vesayeti politikanin araci olarak kullanma ve iktidarin kendi politikasini devleti ve hukumeti ele gecirerek uygulamasi anlam ve iceriginde artik cag disidir.

 

Ancak ozgur bireyler her turlu sosyo-etik farklari ile birlikte, tek bir cografya, tek bir devlet, tek bir toplum altinda yasayabilirler. 

 

Bu da ancak sivil sosyal evrensel hukuka ve onun insan haklarina bagli her turlu bireyin sosyo-etik farkini koruyan taniyan bir devlet eliyle ve bu sosyo-etik farklarin hukumet ya da iktidar cikar politikasi olmamasi sarti ile.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Örnek olarak söylüyorum: Romulus'un kurtlar tarafından emzirilip büyütülmesi, bir ulus efsanesi değildir. Çünkü burda kişiye atama var. Romulus ve soyunun oluşturduğu hanedanı kutsama ve yüceltme var.

 

Ergenekon efsanesinde ise, kişi yok. Boyların bir araya gelerek oluşturduğu bir ulus var. Bu bakımdan Türklerde ulus bilincinin tarihi çok eski. Göktürk yazıtları da bunun kanıtı. Bu yazıtlarda üstelik buyurgan, dikteci bir dil yoktur. Uyarıcı, öğüt verici bir dil vardır. Bu önemli bir öge. 

 

Türkiye adı ise bu tarihe bir atamadan başka bir şey değildir. Atama için bir tarih gerekli. Türkler ise batıya hareketleriyle dünyayı geri dönüşsüz biçimde formatlamışlardır. Bu tarihe atama yapmaktan normal bir şey olamaz. 

 

Türkiye Cumhuriyetini kuran halka ise Türk halkı denir. Egemen, başat ırk filan söz konusu değildir. Tarihten ülkeye, ülkeden halka atama. Bu kadar. Adı Kartal olan yüksekten mi uçuyor? Hayır. İsimler atamalardır. Kimsenin genleri, kanı, kafatası araştırılıp gerçek Türk mü değil mi bakılmıyor.

 

Atamaları sorun etmek, emperyalist tuzağıdır. "Bak yeğenim diyen adamcağza "hop, anam mı babam mı, ananla mı, babamla mı kardeş, neden çıkarıyorsun bunu" demek gibi ilkel bir tepkinin kaşınması, kanatılmasıdır. Bu tuzağa düşmeyin. 

 

Osmanlı ise ulus bilincini yok ederek hanedan kutsama yoluna gitmiştir. Bu uğurda yok Osman Kuran olan odada uyumamış filan gibi asılsız masallar uydurmuşlardır. Osmanlı, yıkılması gereken bir enkaz ve Türkiye Cumhuriyeti, kurulması gereken bir devlet idi. Bu devrim başarılmış ve çağdaşlaşma yoluna girilmiştir. 

 

Kösteklenmeye çalışılan bu çağdaşlaşma ve mahkum edilmek istendiğimiz bataklık, din, mezhep, dogmalar, çıkmazlar bataklığı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Örnek olarak söylüyorum: Romulus'un kurtlar tarafından emzirilip büyütülmesi, bir ulus efsanesi değildir. Çünkü burda kişiye atama var. Romulus ve soyunun oluşturduğu hanedanı kutsama ve yüceltme var.

 

Ergenekon efsanesinde ise, kişi yok. Boyların bir araya gelerek oluşturduğu bir ulus var. Bu bakımdan Türklerde ulus bilincinin tarihi çok eski. Göktürk yazıtları da bunun kanıtı. Bu yazıtlarda üstelik buyurgan, dikteci bir dil yoktur. Uyarıcı, öğüt verici bir dil vardır. Bu önemli bir öge. 

Türk adı Göktürk hanedanı olan Aşinanın bir diğer adıdır. Dolayısıyla bu açıdan Remus ve Romulus efsanesinden bir farkı yoktur. Zaten Remus ve Romulus efsanesinin, Türk olduklarına dair kanıtlar bulunan Etrüsklerce İtalya'ya taşındığı da büyük ihtimaldir.

 

Başka bir deyişle Göktürk devletini kuran Aşina veya Türk kabilesi / boyu, diğer boylar üzerinde hakimiyet kurarak kendi hanedan ismini devletin ismi yapmıştır. Gök ilavesi ise bu devletin göksel / Tanrısal / kutsal olduğunu söyler.

 

Bu yapı da Roma örneği gibi, o çağlara ait rastlanan diğer yapılardan çok farklı değildir. Göktürk isminde, dünyanın diğer bölgelerinde o çağlardaki kabileler birliğinde başat kabilenin yani hanedanının adını taşıyan Krallıklardan pek farklı bir durum yoktur. Ulus köken itibariyle boy / kabile birliği demektir. Kabile birliği Modern anlamdaki Ulus kavramı ile aynı değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Osmanlı ise ulus bilincini yok ederek hanedan kutsama yoluna gitmiştir.

 

Osmanlı kendi boyuna rakip olabilecek / olan diğer boylar üzerinde hakimiyet kurduktan sonra, kendi boyu dahil boy olayını bitirerek, kan ve akrabalık bağına dayanan birlik olan kabile / boy yerine, din bağına dayanan ümmet anlayışını getirmiştir. Böylece iktidarda istikrar yakalanmış. Yeniden fetret devri gibi karışık ve dışa karşı zayıf dönemlerin yaşanması ihtimalini yok etmiştir. Kabile / Boy birliği ( o çağdaki anlamıyla Ulus ), Din birliği ( ümmet )ten geridir. Din birliğinin ( ümmet )şimdiki anlamıyla vatandaşlık esaslı Ulus'tan geri olması gibi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Osmanlı, Göktürk yazıtlarındaki anlayıştan bile geri bir zihniyete sahipti. Kullanmak istedikleri din, Türkleri mahvetmiş, kişiliklerini yok etmiştir. Emperyalist bir zihniyete saplanmışlardır.

 

Bu geri zihniyeti deviren Atatürk dünyada en faydalı işi yapmıştır.  

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dünyada şamanist ve Tengrici kalan Altaylılar ve Yakutlar, Müslüman olan Kırgızlar, Türkmenler, Uygurlar, Tatarlardan vs. çok mu ileridirler ?

 

Yani sorun dinde değil, din anlayışındadır. Osmanlı Mezhepçiliğe boğulduğu oranda Arap kabileciliğinin seviyesine gerilemiştir, bu doğrudur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kemalizmin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk,filozof degildi ama yeryüzünde gelmis gecmis tüm filozoflari asan üstün bir kisilige sahipti.

 

Kemalist Büyük Türk Devrimi'ni felsefeden uzak tutmayi düsünemeyiz.Cünkü Felsefi düsünce ile Kemalizm'in hedefi aynen örtüsmektedir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Laiklik sadece Musevilikle ve yine onun bir benzeri olan İslam ile sorunludur, çünkü bu dinler yalnızca kişilerin vicdanlarına yönelik ilkelerle sınırlı değildir, aynı zamanda sosyal yaşamı da düzenleyici inançlardır. Bu ikisi yan yana geldiği vakit problem çıkmaması kaçınılmazdır. Kısacası her ikisini birden savunmak en basit tabiriyle oksimorondur.

 

Ya zamana bakmaksızın yüzyıllar önceki Yahudi öğretilerinin peşinden gidersiniz ya da değişen zaman bağlı olarak yeni kural ve yasalar arayışının anahtarı olan Laikliği seçersiniz tercih sizindir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aynen öyledir. İslama bağlı kalmak 1400 yıl öncesinde takılmak olsa gene iyi... Binlerce yıl öncesinde kalmak demektir. Kaç bin yıl olduğunu kestirmek bile zor...

 

İsa dini yine bazı köklü değişiklikler yapmıştır yahudi öğretisinde. Fakat islam, tam olarak olmasa da büyük ölçüde tekrar eskiye, yahudiliğin çok benzerine dönmüştür.

 

Bu dönüş sonra iyice tamamlanmıştır. Tarikatlar yahudilerdeki cifir, ebced hesaplarını da sonradan canlandırmış, zamanla yahudi dinine tam dönüş olmuştur. Şu an islam ile yahudiliği ayrı tutmak oldukça zor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.