Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İmamların Derin Devleti!


Notamatik

Önerilen İletiler

Türkiye'de hep derin devlet'ten bahsedilir. Derin devlet ne demektir?

Devlet içinde yaptırım gücü olan bir grup değil mi?

Yada en azından buna benzer bir tanımı vardır kanınca.

Yukarıda bahsettiğim türden derin devlet, kimine göre vardır, kimine göre yoktur, kiminin ise derin devleti nitelendirmesi farklıdır.

Ama tanımı herkeze göre değişse de; ve derin devletin kimler olduğu kişinin bakış açısına göre değişse de; herkezin ortak görüşü, derin devlet varsa eğer bunun bir illegal yeraltı örgütü olduğudur.

Bu türden illegal, yeraltı derin devleti var mıdır, yok mudur tartışmasına girmeyeceğim. Benim burda size bahdedeceğim, yeraltı değil, yerüstü derin devletidir.

Yani saklanmaya gerek duymayan, hatta onlara her yerde saygı duyulan yerüstü derin devleti bu.

Evet. Nedir bu?

İmamların derin devleti.

İmamlar derken kim bunlar? Hacılar, hocalar, şıhlar, şeyhler, dervişler, ermişler, evliyalar, imamlar, hafızlar vs. gibi din'in yanına cuk diye oturan kim varsa hepsi.

Papazlar, zangoçlar, sırpazanlar, hay surplar, hahamlar, alevi dedeleri hariç.

 

Neden bunları derin devlet olarak nitelendiriyorum? Çünkü bunlar siyasi partilerden de öte, bürokratlardan da öte, iktidarda hangi parti olursa olsun devlete istediğini yaptıran kesimdir.

Evet yanlış duymadınız; "iktidarda hangi parti olursa olsun" dedim. İster sağ parti, ister sol parti olsun; bunlar her daim istediklerini yaptırdılar hükümetlere.

Hatta darbe zamanında orduya bile istediklerini yaptırdılar.

 

Peki ne istediler de yaptırdılar?

Ne isteyecek canım, sadece özgürlük istediler.

Ne özgürlüğü istediler? İnanç özgürlüğü mü?

Her seferinde yaygarayı böyle kopardılar ama inanç özgürlüğü değil inanma özgürlüğü istediler. Çünkü inanmama özgürlüğü diye bir şey bırakmadılar.

Neye inanma özgürlüğü istediler sürekli? Dine inanma mı? Hayır kesinlikle değil. Sadece İslam dinine inanma özgürlğü istediler, diğer dinlere inanma özgürlüğü bırakmadılar çünkü.

İslamın bütün mezheplerine inanma özgürlüğü mü istediler? Hayır kesinlikle değil. Sadece "sunni İslam" dinine inanma özgürlüğü istediler sürekli. Diğer mezheplere yine inanma özgürlüğü bırakmadılar.

 

Yok canım bunlar soyut iddialar, dayanak olacak bir şey yok değil mi? Az sonra dayanak olacak şeyleri göstereyim de şaşırın.

 

 

Peki her istediklerini nasıl alabildiler?

Biliyorsunuz bunların hepsi toplumda saygı duyulan tiplerdir.

Şeyhlere, şıhlara, dervişlere genelde doğuda saygı duyulur, biraz da başka yörelere de taşmıştır saygıları.

Hacılara, hocalara, imamlara, hafızlara ise; bütün köyler ve kırsal başta olmak üzere, bütün mutahasıp yerlerde saygı duyulur.

Sözüm ona, üniversite olan, ilahiyat tekkelerinin mezunu olan ve birbirlerini prof. ilan eden modern imamlara ise; sol kesim de dahil olmak üzere, bütün sunni İslam cemaati saygı duyar. Çünkü bu modern kesime; çeşitli katekullilerle dini çarpıtarak, yumuşatıp, yumoşlayıp, çağa uyduran, böylelikle yutturanlar bu modern imamlardır.

Modern imamlar bunu yaparlar, çünkü bunu yapmasalar, modern laiklerin, dini değil, çağı tercih edeceklerini bilirler. Bu da onların işine gelmez.

Lafın kısası; hangisine daha fazla saygı duyulacağı yer yer değişmekle birlikte, bütün bu imam kesimine toplumun yaklaşık %80'i tarafından saygı duyulur.

%80'i diyorum, çünkü bu imamlara saygı duyanlar toplumun sadece sunni İslam cemaatidir. Bu imamların da tamamı sunni İslam mensubudur.

Özel bir saygıdır bu. Devletin en üst bürokratları, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları da dahil olmak üzere en üst düzey yöneticiler dahi bunlara "sayın hocam" şeklinde hitab eder.

Bunların prof.İmam olanları tv'lere çıkarılır, en entellektüel aydınlarla yanyana otururtulur ve onlara bu aydınlar tarafından "sayın hocam şu caizmidir, bu caizmidir?" şeklinde sorular sorulurak vaaz ve nasihat alınır.

Ara özetle; onlara duyulan bu özel saygıdan dolayı, toplumun ve devletin hemen her yerinde lafları geçer, ricaları yerine getirilir.

 

 

Ben bu imam çeşitlerinin hepsini "imamlar" adı altında topluyorum. Çünkü bunların hiçbirinin birbirinden pek fazla farkı yoktur.

Hepsinin ortak bir amacı vardır: Sunni İslam misyonerliği yaparak, sunni İslamı hem halk arasında hemde devletin her kademesinde hakim kılmak.

Bunlar organize mi çalışıyor devlet içinde? Tam bir organizasyondan bahsedemeyiz. Fakat aynı amaca hizmet verdikleri için, fazla bir organizasyona da ihtiyaçları da yok zaten. Amaç Sunni İslam misyonerliği. Yani sunni İslam ticareti.

 

 

Şimdi ilkönce Ata'mız tarafından bu imam hakimiyeti nasıl geri püskürtüldü biraz ona bakalım, daha sonra imamların Ata'nın hemen ölümünden sonra nasıl karşı atağa geçtiğini göreceğiz.

Bu arada bunların istedikleri sadece türban mıymış onu da göreceksiniz.

 

 

İmamların geri püskürtülmesi:

 

 

Yıl: 1923:

Atatürk tarafından Hilafet yıkılarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

 

Yıl: 1924:

3 Mart 1924 de Şeriye ve Evkaf Vekâleti kapatılarak hilafet kaldırıldı.

?Türkiye devletinin dini İslâm?dır? deyimi kaldırıldı, yerine "Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur", kanunu getirildi.

Diyanet işleri başkanlığı kuruldu, fakat bu başkanlığın şimdiki gibi yetkileri yoktu. Görevi sadece din adamlarının dilencilik yaparak bağış toplamalarını engellemek ve camilerde devlete ve halka zararlı vaazlar verilmesine mani olmaktı.

Atatürk'ün emriyle kurulan bu Diyanet'e din eğitimi verme ve/veya dini yayınlar yapma, yani misyonerlik hakkı asla ve asla verilmedi.

Başına da başkan olarak, Cumhuriyete karşı olmayan, Atatürk hakkında "katli vaciptir" fetvaları vermeyen tek dini lider olan, hatta cumhuriyetin kurulmasında Atatürk'e destek veren, Rıfat Börekçi getirildi.

İster seçmeli, ister seçmesiz olsun, bütün okullardaki her türlü din dersleri Atatürk tarafından, sözlü olmasa da fiilen yasaklandı.

Çünkü kapatılanların yerine din eğitimi veren hiçbir kuruluş açılmadı.

 

Ara not: Şu yukarda kalınlaştırdığım yere dikkat ettiniz mi? Bundan hiç bahsedilmez değil mi? Millet de sanar ki; şimdiki Diyanet, Atatürk tarafından şimdiki haliyle devlet eliyle ve parasıyla misyonerlik yapmak üzere kurulmuş.

Anlatılmaz, çünkü anlatmak kimsenin işine gelmez.

 

Yıl 1925:

25 Kasım 1925 de, dinsel kıyafetlerle sokakta gezilmesi yasaklandı.

30 Kasım 1925 de, tarikatlar yasaklandı, tekke ve zaaviyeler kapatıldı.

 

Ara not: Bu gün elini sallasan tarikate çarptığının farkındasınız değil mi? Şu Diyanet ve M.E.B misyonerleri sayesinde yani?

"Onlar yapmıyor" demeyin, komşuda pişiyor, onlara da düşüyor.

Diyanet tarikatları engellemek için varmış mış mış. Tiso sen gülme, bu aralar çok güldün başına bir işler gelecek!

 

Yıl 1926:

17 Şubat 1926 da, şeriat kuralları kaldırılıp, medeni kanun kabül edildi.

 

 

Yıl 1928:

1 Kasım 1928 de, Arap harfleri kaldırılarak latin alfabesine geçildi.

 

Yıl 1931:

Arap'ın hicri takvimi reddedilip, miladi takvime geçildi.

İslamda Cuma olan, tatil günü pazara alındı.

 

 

Yıl 1938: Yüce önder, hayata gözlerini yumdu.

 

DİKKAT!! İMAMLARIN DERİN DEVLET'İ ATA'NIN ÖLÜMÜNÜN HEMEN ARDINDAN HAREKETE GEÇİYOR:

(İktidarda ister sağ parti olsun, ister sol parti olsun, ister ordu olsun, imamlar yine de adım adım ilerliyor)

 

 

Yıl 1945:

İmam hatip okullarının açılması.

 

Ara not: Bu da hiç anlatılmaz değil mi? Öyle bir davranılır ki; sanki imam hatip okulları oldum olası varmış, Atatürk zamanından kalmış gibi sanırsınız.

Türbanla ilk defa mı bir şey istiyormuş imamlar?

"İmam hatip okullarının açılması" ile imamlar neyi katletmiştir biliyormusunuz?

Şimdi hala hiç çekinmeden, sıkılmadan sadece kendilerine istedikleri inanç özgürlüğünü katletmiştir.

Çünkü imam hatip okullarının açılıp, aynı anda papaz-hatip, haham-hatip, cem-hatip, ateist-katip okullarının açılMaMası, inanç özgürlüğü katliamıdır.

 

 

Yıl 1945:

İlahiyat fakültelerinin açılması.

 

Üstteki ara not'u kopyalayıp, buraya yapıştırın.

 

 

Yıl 1945:

İlk okulların beşinci sınıflarına seçmeli din dersi getirilmesi.

 

Gördünüz değil mi? Akın akın Compela gibi geliyorlar.

Laik devlet kendine bir dinin bir mezhebini hak din olarak seçip, okullarda dahi imamlık yapmaya başlıyor, imamların derin devletinin gücü sayesinde.

Ata ölmüş nasıl olsa, cüppeye kadar yolun var.

Bu seçmeli din dersleri hikayesi de anlatılmaz değil mi? Sanarsınız ki, Atatürk'ün emriyle cumhuriyetin kuruluşundan bu yana seçmeli veya seçmesiz din dersleri vardı.

 

 

Yıl 1959:

Liselere seçmeli din dersleri getirilmesi.

 

Gördünüz değil mi nasıl çalışıyor imamlar? Önce sadece ilkokulların 5,inci sınıflarına, ardından tüm ilkokul ve liselere.

Hangi din mi? tabi ki Sunni İslam. Diğerleri din mi? lafa da bak. Bir kere bir dinin din olması için devlet katında din olması lazım. Türkiye'de devlet katında hak din, sunni islam dinidir.

 

Yıl 1965:

İmam hatip mezunlarına öğretmen olma hakkı.

 

Evet, burda da yine sunni İslam diniyle, 9 yaşındaki bilimin zoraki evliliği yerine getiriliyor.

Böylece imamlar Kuran'dan öğrendikleri, fizik, astronomi, fen, müzik, sanat, matematik vs. gibi her türlü bilimin misyonerliğine de el atmış bulunuyor.

 

 

Yıl 1965:

Diyanet işleri Başkanlığına din eğitimi, kuran kursları ve yayın hakkı verilmesi.

 

Yani laik devletin parasıyla sunni İslam misyonerliği hakkı verilmesi.

Bunda bir şey yok canım, Turan Dursun'a da yayın hakkı verilmişti. Verenler de hala yakalanmadı. Laik devlet olduğundan herhalde.

 

 

Yıl 1967:

İmam hatip mezunlarına üniversitelere girme hakkı.

 

O tarihlerde ne diyordu bu imamlar biliyormusunuz? "Biz sadece üniversiteye girmek istiyoruz, başka birşey istemeyeceğiz."

 

Yıl 1982:

Sunni İslam din derslerinin alevilere, şiilere, dinsizlere ve ateistlere de verilmesi dahil olmak üzere, tüm okullarda zorunlu hale getirilmesi.

 

Tam bir şeriat uygulaması.

Üstelik de devleti şetiattan koruması gereken ordunun generali K.Evren tarafından.

Yani şeriat gelecek olursa, bu ordu bizi koruyacak.

 

 

Yıl 2008:

Türbanla üniversitelere girilmesi için kanun.

 

Şiilerin çarşafı, alevi dedelerinin kıyafetleri, hristiyanların rahibe kıyafetleri vs. hepsi yasak.

Yaşasın imamların sultasındaki sunni İslama inanma özgürlüğü.

İlk defa mı bir şey istemiş bu imamlar? mazlumuymuş bunlar yoksa zalim mi? Kararı siz verin artık.

Şöyle devam etmeyeceklerini nerden biliyorsunuz?

 

Yıl: 2014

Türbanla Liselere girilmesi için kanun.

 

Yıl: 2019

Türban ve çember sakalın kamu kurumlarında serbest kalması.

 

 

Yıl: 2025

Üniversitelerde ve kamu kurumlarında sarık, cüppe ve çember sakalın kabul edilmesi.

 

Yıl: 2031

Bütün okullarda ve kamu kuruluşlarında ve ayrıca toplam kullanım alanı 1000 m2'yi geçen özel sektörde mescit zorunluluğu.

 

 

Yıl: 2036

İnanç özgürlüğü adına mücadele veren Şeyh Ebu Refik'in, başbakan Altan Ertevfik'i görevden indirerek, şeriat devletini kurma özgürlüğünün gerçekleşmesi.

 

Yıl: 2037

Türbanlı kızların üniversitelerden atılması ve türbansızların da kezzapla kovalanmasıyla birlikte, kadının evindeki yerini alma özgürlüğünün sağlanması.

 

 

Yıl: 2037

Çarşafsız sokağa çıkma yasağı getirilmesi ve tıpkı İran'daki gibi; reşit olma yaşının 18 den, 9 a indirilerek özgürlük yaşının 9'a indirilmesi.

 

 

Gördüğünüz gibi; imamların derin devleti Ata'nın ölümünden sonra tıkır tıkır işlemiş ve hala işlemeye devam ediyor.

Üstelik de en laik, en Atatürk'çü sol partilerin, hatta ordunun döneminde bile tıkır tıkır işlemiş, ve buna hiçbir Atatürk'çü dur dememiş.

Bu Atatürk'çüler(?) zamanında kendileri besledikleri imamlarını şimdi kendileri bile durduramaz hale geldiler.

Çünkü Ata'yı anlamayı, bir gravat, bir gömlek, 2 de Atatürk resmi asmak zannettiler. Bu kadar ucuz mu Ata'yı anlamak?

Ondan sonra da kendi dininin dindarlarından kork, çık meydanlar "kahrolsun tevrat" diye bağır. (şeriat tevrat demektir)

Ata sana hayatta en hakiki rehber bilimdir, bunun dışında herhangi bir rehber aramak gaflettir, vurdumduymaz cahilliktir demiş. Sen de gitmişsin imamı kendine rehber edinmişsin, ondan sonra da "kahrolsun tevrat". Tevratın ne kabahati var? Tevrat mı sana dedi "git hurafelerin peşinden koş" diye?

 

Sen iktidara gel, aşiretlere, şeyhlere, şıhlara dokunma, ondan sonra da tevrat cinayetleri olduğu zaman, yine "tevratınız batsın" diye bağır. (Töre de tevrat demektir)

İktidara gel, zorbalı din derslerini kaldırma, şeriatçı yetiştirmekten ve laiklere çarpık din yutturmaktan başka bir vazifesi olmayan Diyanet'i kapatma, ondan sonra da "vay efendim türbanlılar da ne kadar çoğaldı, tevrat gelecek" diye tepin.

Laiklik adına tek bir adım bile atma, ondan sonra da sanki Türkiye laikmiş gibi, araziye çıkıp, "Türkiye laiktir laik kalacak" diye bağırarak kendini avut.

 

Çözüm mü?

Çözüm çok ama en acil yapılması gereken çözüm, ilk önce sokağa çıkma ve eve girme yasağı ilan edip, okullarda acilen tüm laik Atatürk'çülere zorunlu laiklik dersleri vermek lazım.

Daha sonra da hiç ara vermeden "demokrasi nedir?" dersleriyle devam edilmelidir.

 

Not: Sevgili yönetici arkadaşlar. Konuyu türban başlığına göndererek türban konusuna çevirmek istemediğim için ayrı açtım. Ama yine de taşırsanız da saygı duyarım.

 

Herkeze saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 50
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Halkimiz,bir prof.dan daha cok imamlarin sözlerine itibar eder,bir prof'un acikladigi ayet bir imamin acikladigi gibi degildir,prof.dogrusunu imam carpiltilmisi veya seyginden sihindan ögrendigini anlatir.Islamin yozlasmasida bundandir zaten.

Laik bir ülke oldugumuzu söyleriz hep,normalde iktidarinda Laik devletin iktidari gibi olamsi gerekir,benim görüsüme göre,yanlissam düzeltebilirsiniz.Simdi Iktidar okullara zorunlu din dersi getiriyor,danistay geri cevirdi,Milli egitim bakani diyorki bu dava 2005 de acildi 2006 da müfredat degisti bu nedenle Danistayin karari gecerli olmaz yani,illede din dersi olacak okullarda.Bu nasil bir Laiklik anlayisidir simdi.Peki cocuguna din dersi aldirmak istemeyen bir aile bu durumda ne yapmalidir.Örnegin cocuk derste kulaklarini kapatatabilirmi,sorusuna hayir diyecegim peki istemedigi halde o dersi dinleyecektir.Bu resmen seriat uygulamasi degilmidir?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birileri hala bu vatanın tek sahibinin kendileri olduğunu babasından miras kaldığını,tapusunun kendinde olduğunu,tepe tepe bu vatanı ben kullanabilirim mantığını savunuyor...Tarihini bilmeyen,reddeden,tarihine,geçmişteki milletine küfredenler,milletini tanımayanlar,dinini yerden yere vuranlar bu ülkenin kendi anayışındaki babalarının dedelerinin kendilerine bu vatanı miras bıraktığını düşünecek kadar,milleti düşman görüp millete karşı vatanı savunduğu anlayışının sakatlığını,rezilliğini görmeyecek kadar izandan ya da vijdandan nasibini almamışlar ya da ne yaptıklarınınj farkında olmayacak kadar komadalar...

 

 

SÖZ OLA KESE SAVAŞI

SÖZ OLA KESTİRE BAŞI

SÖZ OLA AGULU AŞI

YAĞ İLE BAL EDE SÖZ...

 

YUNUS EMRE

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Seriatcilarin yapmis oldugu son hamle ile hizlarini daha da artiracaklari kanisindayim ve bu sayede sizin yazdiklariniz gelecek 5 yil icerisinde olur gibi gözüküyor. Tabiiki bizler halaa kisisel cikarlarimiz ugruna seriatcilara destek vererek yardimda bulunursak, son secimlerde bir cuval seker ugruna AKP'ye oy verenler gibi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Notamatik, hiç bu kadar doğru bir şey okumadım desem abartı olmaz. Ekleyecek bir şey bırakmamış ve konuyu tümüyle ortaya sermişsin. Bir musibet bin nasihatten daha iyiymiş. Bu adamların artık neleri dayatacak güce geldiklerini görünce belki uyanırız...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Notamatik, demirefenin dediği gibi çok anlamlı, dolu dolu ve çok ta önemli bir yazıyı paylaşmışsın bizimle...

Gönülden teşekkürler :clover::clover:

 

Birileri hala bu vatanın tek sahibinin kendileri olduğunu babasından miras kaldığını,tapusunun kendinde olduğunu,tepe tepe bu vatanı ben kullanabilirim mantığını savunuyor...

 

Fuzuli bir ileti göndermişsin yine!

Arkadaşımız tarihleriyle belşgeleriyle olayları anlatıyor, sıralıyor...

Sen ne yapıyorsun? Kuru ve altı boş cümlelerle saldırmaktan başka?

Hani o cümlelerinin altını neyle dolduracaksın???

Birşeyler söyle de iletinin altı dolsun...

Boş laflarla itiraz etmek saldırmanın en kolay yolu değil mi???

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Notamatik,yazı güzel,fazlasıyla güzel..Ama bunu yaparken, kendi laik anlayışınız, benim türbanıma dokunmaksa,siz ağzınızla kuşta tutsanız laik olamamışsınız demektir..

Ben de imam-hatip liselerinin olmaması,küçük yaşlarda okullar aracılığıyla din dersi verilmemesi görüşündeyim.Yanlı bir şekilde tek bir mezhep çatısında din dersi verilmesi kadar sıkıntılı başka kavram göremiyorum..Ha islam imanlısı için Kuran öğrenme yeri olsun,çocuğum küçük yaşta arapça okumasını öğrensin,ama dediğiniz gibi yanında aramca,ibrenice öğreten kurum da olsun,farklı dinleri öğreten karma yerlerde olsun tarafsız yapılabilirse..Ama bu,zorunlu okullarda,devlet okullarında olmasın,asla olmasın..

Öyle bir ülke olalım ki hatta,ben türbanımla sokağımda yürürken,yanımdan geçen Rahibeye tebessümle selam verip geçebileyim.

Koskoca yazıda çok çok önemli şeylere değinmişsiniz,gidişat hakkındaki kaygılar da gerçek artık..Sadece bir noktada size hak veremeyeceğim,Erbakan'a kadar türbanlı bayanlar zaten okullarda,üniversitelerde okuyorlardı..Onun bunu siyasete karıştırması,tüm türbanlıları yaktı..kısacası 2008,sadece 8-9 yıllık bir yasağın tekrar kalkması o kadar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bütün kavga zaten türbanin dolayisiyla Islamin siyasete karistirilmamasi icindir yoksa kimse kimsenin basindaki örtüyle derde ugramadi,sorunu böyle yansitanlar,özgürlük havasina sokanlar adimlarini gayet sinsi ve ustalikla atiyorlardi simdi ise acik acik artik Islam siyasete girmelidir yani SERIAT gelmelidir diyorlar.Olay budur,yani carpitma.Bir taraftan bölücü terör yani DTP diger taraftan seriatcilar yani dinciler bu Cumnhuriyeti yikmak icin elbirligi ilke calismaktadirlar.

GERCEK BUDUR ****

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çözüm mü?

Çözüm çok ama en acil yapılması gereken çözüm, ilk önce sokağa çıkma ve eve girme yasağı ilan edip, okullarda acilen tüm laik Atatürk'çülere zorunlu laiklik dersleri vermek lazım.

Daha sonra da hiç ara vermeden "demokrasi nedir?" dersleriyle devam edilmelidir.

 

Teşekkürler Notamatik. Bizlere tercüman olmuşsun. Yalnız şu çözüm konusuna da bir çözüm bulalım. Şu an bizleri ilgilendiren de asıl bu. Atatürk ilkelerine ve etkin demokrasi derslerine, nasıl, ne zaman, kimlerle başlayacağız. Bu mümkünmü?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Notamatik, demirefenin dediği gibi çok anlamlı, dolu dolu ve çok ta önemli bir yazıyı paylaşmışsın bizimle...

Gönülden teşekkürler :clover::clover:

 

 

 

Fuzuli bir ileti göndermişsin yine!

Arkadaşımız tarihleriyle belşgeleriyle olayları anlatıyor, sıralıyor...

Sen ne yapıyorsun? Kuru ve altı boş cümlelerle saldırmaktan başka?

Hani o cümlelerinin altını neyle dolduracaksın???

Birşeyler söyle de iletinin altı dolsun...

Boş laflarla itiraz etmek saldırmanın en kolay yolu değil mi???

 

Benim yazdıklarım iletinin altıydı zaten sayın yarasa...anlayana...Notamatik'in türbanla ilgili yazısını da okuma imkanım oldu...Dili kullanması,fikrini savunmak için seçtiği yöntem takdire şayan...Lakin yazdığı yazılar sizin algıladığınızın dışında o kadar ağır bir hava ve kırıcılık içeriyor ki tarife kelimeler kifayetsiz kelır...Yazdığı yazılardaki vakalara,vakaların tarihsel gelişimine kimsenin bir diyeceği yok,yani şu yukardaki yazıda,türbanla ilgili yazısında vakalar aleni...Yazan arkadaş dini kullananların ötesinde özellikle türban takanlardan hareketle istenilmeyen olayların içinde olanları Müslümanlık anlayışına bağlamış (aynı familya, gibi aşağılayıcıcı bir söz sarfederek...) bunların hepsi böyledir,tehlikelidir düsturunda bir genelleme yapmış...Ne demek bunların hepsi böyledir anlayışı, bu cümleler hangi vicdanın dilinden dökülüyor?

 

Bütün o olanların dinle bağlantısı vardır ama o olaylardan hareketle sen nasıl bütün Müslümanları,dini cani,zorba,tehlikeli gösterebilirsin ve de düşman durumuna hiç düşünmeden koyabilirsin?

 

Yine arkadaşımızın yukarda yazdığı yazı ''Îmamların derin devleti!''...Kavramların içini boşaltarak,kendi algılarınızı o kavramların gerçek anlamıymış sunarak daha çok sorun üretir daha çok kaos çıkartırsınız...İmamlar hangi derin devletin mekanizmasında aktör olmuşlar?

 

Diyanet işlerini kimin kurduğunu ve ne amaçla kurulduğunu hatırlatmaya ihtiyaç duymuyorum çünkü uğraş verdiğiniz alan ziyadesiyle malumat sahibi olduğunuzu düşünüyorum...Yapısını,anlayışını,hizmetini eleştirebilirsin...Lakin o kurumun bu ülkeye tamamen zarar verdiğini düşünmek neyin tahammülsüzlüğüdür?Din dersleri zorunlu olmasın,tek tip din anlayışı öğretilmesin eleştirelim amenna...Bütün bu gelişmeleri şeriatın yavaş yavaş gelmesi şeklinde vurgulayıp,paketleyip tebliğ etmek,bu gelişmeleri olumsuz olaylarla ilişkilendirmek neyin düşmanlığıdır?

 

Bütün o gelişmeleri arkadaşımız şeriat tehditi olarak adlandırıp bir resim sunmuş...Yani söylemek istediği şu bunların hiçbirine izin verilmemeliydi,ne diyanet olmalıydı,ne din dersi olmalıydı ne imamhatip olmalıydı,ne türbanlı olmalıydı...

 

Siz neyi eleştiriyorsunuz,neyi düşmanlaştırıyorsunuz benim mi hatırlatmam lazım!Din bu devleti dinamitliyor,din tamamen olmamalı diyemiyorsunuz dinle ilgili gelişmeleri,birçok menfi örneği masanın üstüne koyup işte sonuçları,belirtileri diyorsunuz...Siz bu milleti,siz bu düşman atfettiğiniz dinle ilgisi olan marjinal kısmı ne biliyorsunuz ne de doğru görüp yorumluyorsunuz...Bu millet size daha nasıl cevap versin bilmiyorum ki...Anlattıklarınızdan hareketle bu ülkede herkes bu ülkeye düşman,rejimi yıkmak istiyor oh ne ala...Buyrun cenaze namazına...

 

Delil mi istiyorsun in halkın içine yaşantısına bak onlarla konuş,onlardan biri ol kısa bir süreliğine...Millet ne istiyor,milletin derdi ne dine bakışı ne bir gör ondan sonra tarihi de yorumlayalım,şeriatı da...

 

Anlayışı görmek için ağızdan çıkan laf yeter...

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çözüm mü?

Çözüm çok ama en acil yapılması gereken çözüm, ilk önce sokağa çıkma ve eve girme yasağı ilan edip, okullarda acilen tüm laik Atatürk'çülere zorunlu laiklik dersleri vermek lazım.

Daha sonra da hiç ara vermeden "demokrasi nedir?" dersleriyle devam edilmelidir.

 

vallahi bu cözümün yazdiklarina bakilirsa laik insanlarin son nefeslerini teslim etmeye benziyor!!! ondan önce ülke zaten teslim alinmis oluyor degilmi?

 

 

:shuriken:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben başta yazının vurgusunu çok yerinde ve belirlemesini çarpıcı bulduğum için bu bozulmasın diye ekleme yapmamıştım. Ancak eleştiriler geldikten sonra çözümlememi sunayım:

 

12 Eylül askeri yönetiminin zorunlu din dersini anayasaya koyması, aynen ABD nin Afgan din savaşçılarını Sovyetlere karşı eğitmesi gibidir. Ya da bir dönem Kürt Hizbullah'ının PKK karşısında bir süre himaye görmesi gibidir. Müslümanlar tüm dünya için kullanılmaya çok müsait, bilinçsiz ve kalabalık büyük bir kitle. Kimi tüketici olarak kullanmak istiyor, kimi emellerini onların üzerinden gerçekleştirme planı yapıyor, kimi düşmanlarına karşı onları kışkırtıyor, kimi de onları ucuz, hatta parasız asker olarak bedavaya ölüme sürüyor. Nasılsa cennete gidecekleri için başka ücret istemez.

 

İki kutuplu dünya düzeni müslümanlar üzerine kuruluydu desek abartı olmaz. Bir yandan Sovyetler İslam dininin komünizmle aynı sosyal düzeni öngördüğü propagandasıyla Albülnasır, Kaddafi, Hafız Esad gibi Arap liderlerle "Baas" adı altında (Diriliş-dini bir kavramdır) "Yeşil Komünizm" doktrinini öne sürüyordu. Diğer yandan ABD komünizmin dinsiz yanını ele alarak bu ideolojinin yayılmasının önündeki en önemli engelin İslam olduğunu farketmiş, İslam dinini pompalıyor, müslümanlara allahsız komünizmin can düşmanları olduğunu öğretiyordu. Tamamen ırkçı argümanlarla Nihal Atsız tarafından kurulan bir hareketin, tamamen İslamcı argümanlara bürünmesi kendiliğinden mi oldu sanıyoruz?

 

İşte böyle pimini başkasına niyetiyle çektiğiniz bombalardan biri, zaman olur elinizde patlayabilir. Bunlar olur, stratejiler değişir, planlar yeniden yapılır, dünya bir daha şekillenir ve dengeler oturur.

 

Bakın türban krizi patlayıncaya kadar "anayasada zorunlu din dersi hiç olur mu yahu? Bu nasıl iş?" sorusu hiç böyle güçlü gündeme gelmemişti. Bunu ancak "hiç anayasa kılık kıyafet tanımlanır mı yahu? Bu nasıl iş?" sorusunu sorduktan sonra sorabildik.

 

Uyanık ve bilinçli olduktan sonra sorun olmaz. Ama kavramları karıştıran, dinin özgürlükle, demokrasiyle ilgisi olamayacağını anlayamayan liboş entel züppe ve bohem sözde aydınlarımızın ağzına bakarak işi götürüyorsak, yandı gülüm keten helva...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Müslümanlar tüm dünya için kullanılmaya çok müsait, bilinçsiz ve kalabalık büyük bir kitle.

 

Bunu ancak "hiç anayasa kılık kıyafet tanımlanır mı yahu? Bu nasıl iş?" sorusunu sorduktan sonra sorabildik.

 

Birinci cümle müslümanların tamamını içine aldığı için ikinci cümle ise Anayasanın değiştirilen maddelerini dahi okumayarak muhalefet yapıldığı için yanlıştır. Değiştirilen iki maddedeki kıyafet tanımının nerede geçtiğini gösterin ben de yazmayı bırakayım. Bikini giyecek kadar cesur değilim kusura bakmayın....

 

 

Gelelelim sosyolojik gelişimin kronolojik bir dökümünün yapılıp yapılmayacağına. Geçmişe ait bir tespitten bahsetmiyorum geleceği tespit etmekten bahsediyorum.

 

Haa ortada garip de bir durum var. Nedir bu garip durum. Atatürk dönemi inkilapları belirtilirken kronolojik sıralamanın sonu nereye varacak belirtilmemiş. Yani ki; 1945'ten öncesini ele alalım. Yada şöyle yapalım: Diyelim ki 1937 yılındayız ve 6 madde yeni anayasaya girdi diyelim. Muhalefet olarak gidişatı nasıl tespit ederiz.

 

1940: Bu kadar camii fazla her şehire 2 camii, diğerleri kütüphane yapılacak

1941: Sokakta tesettürlü bulunmak gerilik ve baskı alametidir herkes evinde tesettüre riayet edebilir. Tesettürlü olarak sokağa çıkmak yasaktır.

1942: Evlerde tesettür, gelenlere baskı olmuştur evlerde tesettür yasaktır

1943: Kişilere evlerde ve hiçbir yerde Din dersi vermek yasaktır. 18 Yaşın ikmali beklenmelidir

1944: Camilere hiçbir şekilde ödenek verilmez ve camiler bağış kabul edemezler

1945: Camilerde namaz kılmak görünebilir olduğundan yasaktır

1946: Bütün camiler kütüphanelere çevrilmiştir

1947: Evde namaz kılmak, Kur'an-ı Kerim bulundurmak yasaktır.

1948: Müslümanlık ve islamın her türlüsü yasaktır

1949: Türkiye'de islam yasaktır, begenmeyenler Suudi Arabistan'a gitmekte özgürdür...

 

Nasıl faraziye ama...Pekiyi inkilapları bu şekilde lanse eden ve halkı ileride bunların olacağına ikna etmeye çalışan insanlar varsa ne olur;

Yok canım, Atatürk'ün amacı bunlar değildi, o demokrasiyi getirmeye çalışıyordu. Nerden biliyorsunuz? Getirmeyecekti amaaa....Neyi, islamın yasaklanması maddesini...Bence de öyle de kronolojik gidişat öyle görünmüyor... :D

 

Tayyip Erdoğan'da şeriat getirmek derdinde değil!?Hadi oradan, :angry: nereden biliyorsun. Sanıyorum.

Şeriatin gelmesini bizzat müslümanların büyük çoğunluğu istemiyor. Böylesi faraziyeler insanların zihinlerine korku salabilir ancak sosyoloji alanına dahil olduğumuzu unutmayalım. Nihayetinde hedefe atılmış bir kurşundan bahsetmiyoruz. Yolda bir ton aksaklık, değişiklik olabilir.

 

Size göre gidişat kötü bize göre iyidir. Atatürk devrimleri jakoben bir tarzda yapıldı. O zaman öyle olması gerekiyordu. Halk, muhtevayı tam olarak kavrayamadı. Olabilir. Ancak, yerel'in de bir takım istekleri vardı. Devrimler esnasında bu çok da dikkate alınmadı, alınamadı. Alınırsa belki de devrimler yerleşmeyecekti. Devrimler yerleştikten sonra Yerel'in (çoğunluk)isteklerine cevap verildi. Bu durum ise yanlış okumalara meydan veriyor. Bunu bir karşı devrim süreci olarak düşünürsek haklısınız. Bunu jakobenizmle uygulanan devrimlerin oturmasına binaen halkın taleplerine cevap vermek olarak okursak farklı bir mana çıkar.

 

Saygılarla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk bilindiği üzere 3 Mart 1924 te hilafeti kaldırarak halifeyi de ülkeden sürmüştür. Atatürk bunu kaldırmadan önce ,basın,ordu ve üniversiteden destekler aramış ve nabız yokladıktan sonra bu karar alınmıştır.

 

(Bu konuda Türk Demokrasi Tarihi ile ilgili kitaplara başvurulabilir)

 

Atatürk zamanında kararların nasıl alındığına sadece bir örnek.Şimdi yapılanlarla kıyas bile kabul etmez.Şimdi herkes kapatacak çenesini işine bakacak.Herşeyi ULU TAYYİB bilir ÇANKAYA'DAKİ NOTERİDE onaylar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Jakobenizm iyi midir kötü müdür ?

 

Öncelike Jakobenizmi öcü gibi sunmak ülkemizde belli bir kesimin alışkanlığıdır. Oysa bugün dünyanın vazgeçilmez olarak gördüğü değerlerin bir çoğu jakobenler tarafından üretilmiş ve uygulanmış fikirlerdir.

 

Birde akıllara zarar ziyan bir anlayış vardır. Monarşi sistemini devrin devrimlerden sonra, devrimcilerin eski monarşistlere ve onların kurumlarına karşı zor kullanmasını bir "zorlama" olarak gören zihniyet vardırki yorum yapmak dahi imkansızdır. Yani, halkı mutlak monarşiyle yöneten, sadece tavsiye niteliğinde kararlar alabilen meclisi mebusana dahi tahammül edemeyen bir eski iktidarın kurumlarını ve siyasal değerlerini toplumdan temizlemek için onlara karşı zor kullanmayı kötü olarak gören anlayışa pes denir. Zira sanki halk daha önce kendi kendini idare etmektedir. İktidarda halkın taleplerini ve tercihlerini gözeten bir iktidar vardırda. Devrimciler onu devirmiştir.

 

Jakobenizm, halkın daha önce kendini idare etme, yönetimde söz sahibi olma, devlet işleri hakkında sözünü söyleme kültürü olmayan bir rejimden sonra. Halka daha sonra bunu yapabilmesini sağlayacak sistemi tepeden inmeci bir yöntemle sunmasıdır. Tepeden inmecilik derken? Halk daha önce hiç kendini idare etmemiştir, ülke yönetiminde hiç söz sahibi olmamıştır. Bunu yapabilmesi için önce monarşinin tüm alışkanlıkları, formel ve informel kurumları ortadan kaldırılmalıdır. Yani kralı yada, imparatoru devirdiniz. Sürdünüz ülkeden yada idam ettiniz. Bu halkın hemen kendini idare edeceği anlamına mı gelir?

 

Siz sadece bunu yapıp. Kral veya imparator adına taşrada hüküm süren, ağa, dini lider, derebeyi gibi feodal yapıları parçalamazsanız halk nasıl kendini idare edecek. Belki bu yapıların olmadığı başkentler, yada gelişmiş şehirlerde olur. Ama ülkenin büyük çoğunluğu hala lokal krala bağlı kalır. Ülke krallıkkende, cumhuriyete geçtikten sonrada o adam için birşey farketmez.

 

Toprak reformuyla, köylüyü eğiterek feodal yapı kırılırki bu mümkün olsun.

 

Buyrun ağalık sistemi, buyrun şeyhlik sistemi, buyrun doğuanadolu. ülke 1923 te cumhuriyete geçmiştir. Devrimin devamı olarak feodal yerel yapıların yokedilmesi süreci DP iktidarıyla durdurulmuş. Bizzat bu feodal yapıların kurduğu ve desteklediği parti iktidara gelmiştir. Ve halen bu yapı tam olarak kırılmış değildir. Ülke imparatorlukken sancakbeyi, paşa, tımar sahibi olan ağalar, şeyhler, aşiret reisleri. Şimdi milletvekilidir.

Burada bir zat vardı. Köy enstitülerini zorba jakobenlik olarak sunan. Yani Cumhuriyet'in köylüyü eğitmek ve bilinçlendirmek. Dolayısıyla onu monarşinin sağ kalan son kurumları olan feodal ağa, derebeyi kültüründen kurtaracak olan projeye bakış açısı buydu. Neticede varlıkları tehlikede olan bu feodal kurumların tam desteğini alan parti iktidara geldi ve köy enstitülerini kapattı. 2008 yılındayız ve halen feodal yapılar ülkemizde geçerli. Bakın meclis aritmetiğine kaç ilin milletvekilleri aşiret reislerinden oluşmakta görün.

Jakobenizm. Monarşinin ardından halka demokrasi ve cumhuriyetin değerlerinin üstten alta doğru verilmesidir. Halk ileride kendini yönetecekse. Ona bu öğretilmelidir. Ağasına, şeyhine, aşiret reisine karşı hiçbir iradesi olmayan, onun sözünden çıkmayan insanları bu yapıdan ve zihniyetten kurtarmadan. O insanların ülke yönetiminde söz sahibi olmasını sağlamak mümkün mü? Buna karşı, şeyh, ağa, aşiret reisi gibi feodal yapıların verdiği tepkileri "halkın tepkisi" olarak sunmak ise büyük hatadır.

 

ağaların, aşiret resilerinin, tarikat şeyhlerinin pazarlıkları ve çıkarlarına göre hangi partiye oy verileceğini belirlediği bir ortam. Halkın kendini idare ettiği bir ortam mıdır ?

 

ne denir? "halka rağmen halk için" halk yüzyıllardır, ağasının emri altında yaşamıştır. Bundan başka bir yaşam sürmemiştir. Kültürü bu yöndedir diyelim bir bölgede. Sonra bu ağa çıkar Cumhuriyet'e ben bu bölgenin tartışmasız temsilcisiyim beni resmen tanıyacaksın der. Devlet serbest seçimler yapacağını, başka adaylarında olacağını, isterse kendisininde aday olabileceğini söyler. Bu zat ayaklanır ve tebaasıda ona destek verir. Şimdi devletin ağası için ayaklanan halka karşı şiddet kullanması nedir ? "halk için, halka rağmen" bkz. Dersim İsyanı.

 

not: ayaklanma bastırılırken kullanılan şiddetin dozu vsden bahsetmiyorum. Anlattığım başka birşey.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değiştirilen iki maddedeki kıyafet tanımının nerede geçtiğini gösterin ben de yazmayı bırakayım.
İki maddede kıyafet tanımı yapıldığını nerede iddia ettim gösterin, ben bırakayım. Benim söylediğim bu değil, bunun tartışıldığını söylüyorum. Bunlar önce anayasaya koyacaklardı tanımı, tartışmalardan sonra vazgeçtiler. Sonra tartışmalar sürünce, yasaya da koyamayacaklarını anladılar.
Şeriatin gelmesini bizzat müslümanların büyük çoğunluğu istemiyor.

Şeriatın gelmesine gerek yok, çünkü zaten var. Zorunlu dindersi var, insanlara inanmadığı bir dini zorla öğretmek. Resmi din anlayışından başka bir din anlayışından söz etmek yasak, kafana göre ibadet yapmak bile yasak, madem yapacaksan sünni anlayışla arapça ibadet yapacaksın, zorunlu. Türkçe kadınlı erkekli namaz kılanları polis tutuklamadı mı? Kuranı Muhammed yazdı demek yasak, ateistim demek yasak, internet siteni bile kapatırlar. Daha nasıl şeriat olur ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın türban krizi patlayıncaya kadar "anayasada zorunlu din dersi hiç olur mu yahu? Bu nasıl iş?" sorusu hiç böyle güçlü gündeme gelmemişti. Bunu ancak "hiç anayasa kılık kıyafet tanımlanır mı yahu? Bu nasıl iş?" sorusunu sorduktan sonra sorabildik.

 

BURADA...

 

Şeriat Devletinin içeriği bahsettiğiniz şeylerle hiç alakalı değildir. Şeriat Devletinde zorunlu din dersi yoktur. Şeriat Devletinde, insanlara inanmadığı dini zorla öğretmek yoktur o dine inandırmaya çalışmak vardır. Hristiyanlara islam dininin hükümleri, namazın nasıl kılınacağı öğretilmez. İslamın şeriati sandığınız şeylerle alakalı değildir. Medeni Hukuktan tutun, ceza, borçlar hukukuna kadar varan bir düzeni tasavvur ediyoruz.

 

 

 

JAKOBENLİK: CYRANO...

 

Öyle sanıyorum ki, benim yazıma cevap vermişsin. Aynı yazımdan birkaç alıntı yapayım.

 

Atatürk devrimleri jakoben bir tarzda yapıldı. O zaman öyle olması gerekiyordu. Halk, muhtevayı tam olarak kavrayamadı. Olabilir. Ancak, yerel'in de bir takım istekleri vardı. Devrimler esnasında bu çok da dikkate alınmadı, alınamadı. Alınırsa belki de devrimler yerleşmeyecekti. Devrimler yerleştikten sonra Yerel'in (çoğunluk)isteklerine cevap verildi...Bu durum ise yanlış okumalara meydan veriyor. Bunu bir karşı devrim süreci olarak düşünürsek haklısınız. Bunu jakobenizmle uygulanan devrimlerin oturmasına binaen halkın taleplerine cevap vermek olarak okursak farklı bir mana çıkar.

 

Burada jakobenizme getirilen bir eleştiri yok. Ha,ben genel olarak jakobenizmi eleştirebilirim ama bunu bir türlü terketmedikleri için. Yani, bugün hala jakobenizmin Türkiye için geçer akçe olmasını talep edenler için eleştirebiliri. Ancak dediğim gibi, o zaman öyle olması gerekiyordu. Ama jakobenizm'de ne zaman durulması gerektiğini çoğu zaman doğru tespit edemeyebilirsiniz. Jakobenizm'de halk için düşünmek kadar halkın yerine düşünmek de esastır. Bu ise demokrasilerde çok da iyi değildir. Halkın yerine düşünmek normal olabilir ancak buna göre politikalar yürütmek veya iktidarı belirlemek biraz gariptir.

 

Hasılı devrimler esnasında jakobenizm gerekebilir ama süreç normale evrildiğinde hala bunu böyle uygulamaya çalışmak feci halde anti-demokratiktir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada diye alıntılanan paragrafta öyle bir iddia yok da, meğer bu şeriat ne cici, ne hoş bir şeymiş, neredeyse bilmeyip aldansak yutacağız. Ne zorlama varmış, ne bir şey. Elbette, müşrikleri öldürüp ehli kitabı da cizyeye bağlayınca, bir sorun kalmaz, doğru...

 

Din dersi de zorunlu olmazmış şeriatta! :lol: Hani demiş ya süt bu çikolatanın neresinde? Cevap: Her yerindeeee! Bu da doğru şimdi. Zaten devlet din devleti olmuş, artık din dersine ne gerek var? Okullar zaten medrese olacak, bütün dersler din dersi! Hristiyanlara tabii ki nasıl namaz kılınacağı öğretilmez, kaç para cizyeyi elleriyle küçülerek verecekleri öğretilir, öyle ya, akıl var mantık var.

 

Daha jakoben anlayış çook gerekli olacak bu gidişle bize, çoook!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Seriat yokken bu insanlar kendileri gibi olmayanlara hertürlü lakabi yapistiriyorlar,dinli dinsiz diye ayirim yapiyorlar,namaz kilmayanlara oruc tutmayanlara dil uzatiyorlar,seriat gelirse ayni insanlar olmayacakmi artik,yoksa o insanlar gidip onlarin yerine Allahtan vahiy almis tarikat seyhlerimi gelecek ülkeye.Seriat yokken bu adamlar dini carpitarak insanlara kabul ettirmeye calisiyorlar,ayetleri kemdilerine göre yorumlayip Allah bana böyle dedi diyorlar peki seriat geldiginde ayni adamlar olmayacakmi camilerde tekkelerde,eger bu ülkeye seriat gelmeden insanlara baski var ise seriat geldiginde ise siz düsünün neler olabilecegini.Hah diyecek simdi birileri..felaket tellali cikti ortaya diye.Evet felaketi önceden haber alamadigimiz icin 100.000 e yakin insanimizi depremde kaybettik.Deprem demisken,hala hatirliyorum;Yobazlarin depremin sucunu nasil Orduya yüklediklerini vede *Yetmedimi 7,4* diye pankart acmalarini.Birde seriat geldigini düsünün.

Islamda zorlama yoktur dogrudur,ama bu bizim ülkemizin müslüman gecinenleri icin gecerli degildir.Müslümanlarla ilgili bir buyruktur.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hemfikir arkadaşlara çok teşekkür ederim.

Fikirleriyle katkılarından dolayı da, bir daha teşekkür ederim.

 

Muhalif ve ayrıca muhalif olmayıp da sorusu olan arkadaşlara cevap vereyim.

 

prof.dogrusunu imam carpiltilmisi veya seyginden sihindan ögrendigini anlatir.Islamin yozlasmasida bundandir zaten.

Sevgili Politika,

Yaptığın yorumların diğerlerine katıldığım için, onları alıntılamadım, katkılarına çok teşekkür ederim.

Sadece katılmadığım şu üstteki ve alttaki cümlelerini aldım.

Biz dinsizler senin bu üstteki cümlenin tam tersini düşünüyoruz.

Bana göre, şeyh'ler, şıhlar, cüppeli Ahmet hocalar, İslamın doğrusunu anlatıyor, en çarpıtılmış İslamı da prof.İmamlar (İlahiyatçılar) anlatıyor.

 

 

Simdi Iktidar okullara zorunlu din dersi getiriyor,danistay geri cevirdi

Zorunlu din dersleri zaten 1982 yılından bu yana var. Bu imamların şimdi yapmaya çalıştığı şey, seçmeli olarak 2,inci bir din dersi getirmek.

Daha sonra yapacakları da şimdiden belli zaten. "Ne yapacaklar?" dersen; getirecekleri seçmeli din dersini de bir süre sonra zorunlu yapacaklar ve böylece zorunlu din dersleri 1'den 2'ye çıkmış olacak.

Tayyip bey bir zamanlar "bütün okullar imam hatip okulu olacak" demişti. Zorunlu din dersleri 1,2,3,4 derken bütün okullar imam hatip okulu olmuş olarak, baş imamın projesi gerçekleşmiş olacak.

Dertleri bu.

 

 

 

Sayın Notamatik,yazı güzel,fazlasıyla güzel..Ama bunu yaparken, kendi laik anlayışınız, benim türbanıma dokunmaksa,siz ağzınızla kuşta tutsanız laik olamamışsınız demektir..

Bakınız sevgili Ftoyd,

Kendiniz iyi niyetlisiniz ama herkezin de iyi niyetli olmadığını biliyorsunuz değil mi?

Yani türbanı şeriata atılan bir adım olarak görüp, bunu bu yüzden üniversitelere sokmak isteyenlerin var olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Eğer ki böyleleri olmasaydı ve ayrıca türban yasası "bütün" inançlara özgürlüğü içerecek şekilde çıkarılsaydı o zaman sizin türbanınıza dokunmayacaktım.

Eğer türban bir inanç özgürlüğü ise; ateizm de dahil olmak üzere bütün inançlara özgürlük getirilmesi gerekir. Siz şahsen iyi niyetli olsanız dahi malesef size de ayrıcalık tanınamaz.

Şayet bütün inançlara özgürlük getirilirse ve devlet laikleşirse, ben türbanı yasaklamaya gerek duymuyorum.

Sebebini merak ederseniz anlatırım ama bütün inançlara eşit şartlarda özgürlük tanınmadığı sürece ve devlet laikleşmediği sürece türbana malesef kesinlikle karşıyım.

Bunu yaparak sizi de koruduğuma inanıyorum.

 

 

Ben de imam-hatip liselerinin olmaması,küçük yaşlarda okullar aracılığıyla din dersi verilmemesi görüşündeyim.Yanlı bir şekilde tek bir mezhep çatısında din dersi verilmesi kadar sıkıntılı başka kavram göremiyorum..Ha islam imanlısı için Kuran öğrenme yeri olsun,çocuğum küçük yaşta arapça okumasını öğrensin,ama dediğiniz gibi yanında aramca,ibrenice öğreten kurum da olsun,farklı dinleri öğreten karma yerlerde olsun tarafsız yapılabilirse..Ama bu,zorunlu okullarda,devlet okullarında olmasın,asla olmasın..

Öyle bir ülke olalım ki hatta,ben türbanımla sokağımda yürürken,yanımdan geçen Rahibeye tebessümle selam verip geçebileyim.

Koskoca yazıda çok çok önemli şeylere değinmişsiniz,gidişat hakkındaki kaygılar da gerçek artık..

Bu yukarda yazdıklarınız çok güzel. Sizin çok iyi niyetli biri olduğunuzu gösteriyor.

Fakat malesef bu lafları ilk defa bir sunni müslümanın ağzından duyuyorum. En azından hepsini bir arada ilk defa duyuyorum.

Size bir şey tavsiye edeyim mi? Siz türban karşıtlarıyla değil, türban taraftarları ile mücadele edin.

Çünkü size türban yolunu açacak olan biz değiliz onlar. Onlarla nasıl mücadele edeceğinizi de söyleyeyim. Bu yukarda yazdıklarınızı bir türbanlı bayan olarak onları her gördüğünüz yerde yüzlerine haykırmanız gerekiyor.

Bizi dinlemiyorlar çünkü. "Devletin parasıyla cami de isterim, mescit de isterim, Kuran kursu da isterim, türban da isterim, zorunlu din dersi de isterim, seçmelisini de isterim, devlet katında hak din sunni İslamı isterim, herşeyi isterim, "rabbena, hep bana"" diyorlar.

Kısaca "şeriata karşıyım ama şeriata doğru giden bütün yolları isterim" diyorlar.(Bilerek ve bilmeyerek)

Bu yüzden bizle değil, onlarla mücadele etmeniz gerekir. Siz onları yendikten sonra, bana gelin deyin ki; "ben iki tane üstüste türban takmak istiyorum". Ben de size diyeceğim ki; "2 değil 4 tane tak, istediğin yere de gir.".

Çünkü o zaman şeriatla ilgili hiçbir endişem kalmayacak.

 

 

Sadece bir noktada size hak veremeyeceğim,Erbakan'a kadar türbanlı bayanlar zaten okullarda,üniversitelerde okuyorlardı..Onun bunu siyasete karıştırması,tüm türbanlıları yaktı..kısacası 2008,sadece 8-9 yıllık bir yasağın tekrar kalkması o kadar..

Bakın kendi ağzınızla söylüyorsunuz "Erbakan'a kadar türbanlı bayanlar zaten okullarda,üniversitelerde okuyorlardı" diye.

Demek ki türbana karşı kimse düşmanlığından dolayı karşı çıkmıyormuş. Gidişat kötü olmayınca insanlar laiklikten bile ödün verebiliyormuş. Hoşgörü gösterebiliyorlarmış.

 

 

 

Notamatik'in türbanla ilgili yazısını da okuma imkanım oldu...Dili kullanması,fikrini savunmak için seçtiği yöntem takdire şayan...Lakin yazdığı yazılar sizin algıladığınızın dışında o kadar ağır bir hava ve kırıcılık içeriyor ki tarife kelimeler kifayetsiz kelır...Yazdığı yazılardaki vakalara,vakaların tarihsel gelişimine kimsenin bir diyeceği yok,yani şu yukardaki yazıda,türbanla ilgili yazısında vakalar aleni...Yazan arkadaş dini kullananların ötesinde özellikle türban takanlardan hareketle istenilmeyen olayların içinde olanları Müslümanlık anlayışına bağlamış (aynı familya, gibi aşağılayıcıcı bir söz sarfederek...) bunların hepsi böyledir,tehlikelidir düsturunda bir genelleme yapmış...

Hiçbir aşağılama veya hakaret yok.

Ve tekrarlıyorum; "türbanlılarla şeriatçı saldırgan dinciler aynı familyadandır".

Ama senin sandığın gibi saldırganlık konusunda hepsi aynı familyadan değildir. Dincilik bakımından aynı familyadandır. Bu yüzden hakaret yok.

Belki "dincilik başka dindarlık başka şeydir" diyebilirsin. Benim için, dinci, dindar, sofu, muhafazakar vs. hepsi aynıdır. Yobaz diye birşey de yoktur.

Bir insan din ile ne kadar iç içe ise, ne kadar her konulara din çerçevesinden bakıyorsa, din onun hayatının içinde ne kadar çok varsa, o insan benim için o kadar dincidir, dindardır, hacıdır, hocadır, bunların hepsi benim için aynı manaya gelir. Dindarların alt kategorileri beni ilgilendirmez, dindarları ilgilendirir. Çünkü bu benim değil, dindarların iç işleridir.

 

 

İmamlar hangi derin devletin mekanizmasında aktör olmuşlar?

Türkiye Cumhuriyetinin.

 

 

Diyanet işlerini kimin kurduğunu ve ne amaçla kurulduğunu hatırlatmaya ihtiyaç duymuyorum çünkü uğraş verdiğiniz alan ziyadesiyle malumat sahibi olduğunuzu düşünüyorum...Yapısını,anlayışını,hizmetini eleştirebilirsin...Lakin o kurumun bu ülkeye tamamen zarar verdiğini düşünmek neyin tahammülsüzlüğüdür?

Diyanet gibi bir kurum Türkiye'ye en çok zarar veren kurumdur. Görevi sadece zarar vermektir. Başka bir görevi yoktur.

İmamların derin devletinin de başıdır.

Evet Ata kurmuştur Diyanet'i. Ama Ata bu Diyaneti değil, buna tamamen ters başka bir Diyanet kurmuştur. Şu anda Ata'mın kurduğu Diyanetten bir iz dahi kalmamıştır.

Diyanet Türkiye'nin başının belasıdır ve bence zararı PKK'dan bile fazladır. Faydası ise hiç yoktur.

 

 

Din dersleri zorunlu olmasın,tek tip din anlayışı öğretilmesin eleştirelim amenna...

İyi niyette sınıfta kaldınız.

"eleştirelim" değil "kaldıralım" demeniz lazımdır.

Ayrıca laik bir devletin görevi imamlık yapmak değildir. Laik bir devlet hiçbir din anlayışını öğretemez. Bunlar halkın işidir, sivil işlerdir.

 

 

 

Bütün bu gelişmeleri şeriatın yavaş yavaş gelmesi şeklinde vurgulayıp,paketleyip tebliğ etmek,bu gelişmeleri olumsuz olaylarla ilişkilendirmek neyin düşmanlığıdır?

Buna düşmanlık demek neyin düşmanlığıdır?

 

 

Yani söylemek istediği şu bunların hiçbirine izin verilmemeliydi,ne diyanet olmalıydı,ne din dersi olmalıydı ne imamhatip olmalıydı,ne türbanlı olmalıydı...

Sokakta türbanlı dolu, kimse bunlara karışmıyor.

Konuyu türban meselesine indirgememek için devamını yazmıyorum.

Diğer saydıklarının ise hiçbiri olmamalıdır. Diyanet ve ilahiyat fakülteleri de dahil olmak üzere, bütün imam hatip okulları acilen kapatılmalıdır.

Aksi halde inanç özgürlüğünden bahsedilemez.

Ama şunu eklemeliyim; inanç özgürlüğü derken her çeşit inanç özgürlüğünden bahsediyorum.

Sizin karşı olduğunuz şey; üst cümledeki her çeşit vurgusudur.

Eğer öyle değilse; ben okullarda ateizm dersleri verilmesini de istiyorum. Din dersleri seçmeliyse ateizm dersleri de seçmeli olsun, din dersleri zorunlu olacaksa ateizm dersleri de zorunlu olsun.

Din dersleri kalkacaksa, ateizm dersleri de kalksın.

İmam hatipler kalacaksa; papaz-hatip, haham-hatip, cem-hatip ve ateist-katip okulları da kurulsun devlet parasıyla.

Camilere karşılık, "ateizm'e şükür" evleri istiyoruz. Masraflarını da devlet karşılasın. "O evlerde ne yapacaksınız?" dersen; "seni ilgilendirmez" derim, ister eylence düzenleriz, ister Kuran'ın bizim hakkımızda söylediklerine aynı dille karşılık verme ayinleri yaparız. Biz sizin camilerde neler yaptığınıza karışmıyoruz.

Ne dersin? İstemezsin değil mi? Kendininkileri isteyip diğerlerininkini istemiyorsan bırak laikliği, bırak demokrasiyi, bana adaletten bile bahsetme.

 

 

Delil mi istiyorsun in halkın içine yaşantısına bak onlarla konuş,onlardan biri ol kısa bir süreliğine...Millet ne istiyor,milletin derdi ne dine bakışı ne bir gör ondan sonra tarihi de yorumlayalım,şeriatı da...

Siz dindarların hepsini aynı kefeye koyunca da kızıyorsunuz.

Sen hangi milletten hangi halktan bahsediyorsun? Benim içinde bulunduğum halk türbana karşı. Senin içinde bulunduğun halk türban istiyor.

Neden? Çünkü biz seninle ayrı familyadanız. Ayrı çevrenin, hatta apayrı dünyaların insanıyız.

Eğer yine çoğunluk hikayesine girecek olursan, gir. Ama demokrasiden, insan haklarından, azınlık haklarından filan bahsetme. Adaletten ise hiç bahsetme.

 

İletim sığmadı altta devam edecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın türban krizi patlayıncaya kadar "anayasada zorunlu din dersi hiç olur mu yahu? Bu nasıl iş?" sorusu hiç böyle güçlü gündeme gelmemişti. Bunu ancak "hiç anayasa kılık kıyafet tanımlanır mı yahu? Bu nasıl iş?" sorusunu sorduktan sonra sorabildik.

Merhaba sevgili Demirefe,

Bu türban krizinin patlayacağı belliydi. AKP gibi bir partinin bunu eninde sonunda yapacağını hepimiz biliyorduk.

Ben bu türban krizinin çıkacağını bunun ardından da "anayasada zorunlu din dersi hiç olur mu yahu? Bu nasıl iş?" sorusunun gündeme geleceğini bildiğim için ne yaptım biliyormusun?

Sıkı bir kafir olmam rağmen, seçimlerde genellikle oy kullanmamma rağmen, son seçimde oyumu ısrarla AKP'ye verdim.

Çünkü "anayasada zorunlu din dersi hiç olur mu yahu? Bu nasıl iş?" sorusunun gündeme gelmesini istiyordum.

Eğer Saadet partisinin kazanabileceğini umsaydım oyumu ona verecektim ama oylar bölünmesin diye AKP'ye verdim.

Bir dahaki seçimde de oyumu yine AKP'ye vereceğim.

Vereceğim ki; konuşulması gerekip de çoğunluk tarafından "nasıl olsa tuzumuz kuru" diyerek konuşulmayanlar konuşulsun.

Oyumu yine AKP'ye vereceğim ki; şu şeriat yavaş yavaş değil, cesaretlenip daha hızlı gelsin. Daha hızlı gelsin ki; şu imamlar bir önce getirdiklerini yeni nesilden saklayıp, ilk defa birşeyler getiriyorlarmış gibi yutturamasın.

Dikkat edersen, "şeriat gelmez, ne olacak ki canım bir tek türbanla?" diyen laik(!) kesim genellikle 25-30 yaş altı gruptan oluşuyor.

"Şeriat bal gibi de gelir" diyenler ise genellikle orta yaş ve üstünden çıkıyor.

Bunun sebebi ne biliyormusun? Şeriatın nesilden nesile yavaş yavaş, farkettirmeden gelmesidir.

Çünkü bir nesil şeriatın adımlarını sayarken, yerine başka bir nesil geliyor ve yeni nesil daha önceki adımları görmediği için, şeriatın adımlarını sıfırdan saymaya başlıyor.

Her nesil kendinden önceki adımları görmediği için, "bir iki adımdan birşey olmaz" diye düşünüyor.

Ben de zaten bu yüzden bu topici açtım ki; millet bu türban konusunu şeriata atılan ilk ve son adım olarak görmesin, önceki adımlardan sonra atılacak adımları da tahmin etsin.

Ama gel gör ki ne fayda? Yeni nesile ne kadar anlatsan da kendi yaşayıp görmediği için önceki adımları anlatsan da önemsemiyor. Bunu anlayamamalarının, ve umursamamalarının bir diğer nedeni ise; yeni nesilin biraz daha dindarlaştırılmasıdır.

Eskiden yaşlılar dinciydi, şimdi ise yeni nesil yaşlılardan daha dinci. Çünkü devlet eliyle dindarlaştırıldılar.

Eskiden sadece yaşlı dedeler, hacılar, hocalar gericiydi, şimdi yeni nesil dedelerinden daha da gerici.

20 yıl sonra şimdiki dinci nesilin nasıl bir nesil yetiştireceğini tahmin etmek zor değil. Onlar da farkında bile olmadan kendilerinden daha da dinci bir nesil yetiştirecekler. Çünkü kendileri dinci oldukları için, şeriata yolunda atılan adımlara karşı daha da vurdumduymaz olacaklar.

İşte ben onun için oyumu AKP'ye verdim ki; bir nesil daha değişmeden şu imamlar hızlı hızlı marifetlerini sergilesin de, nesilden nesile milletin gözü alışıp hala vurdumduymazlık yapmasınlar.

Şu anda yobaz dedikleri saldırgan dinciler hızlı hızlı şımarsın, cesaretlensin ki; bunların neler yapacaklarını bir nesil daha geçmeden millet görsün dedim.

Çünkü yavaş bile olsa; halk dindarlaştırıldıkça bunların zaten mutlaka olacağını biliyordum. Daha hızlı olsun da bari milletin gözü görsün dedim.

 

 

 

Uyanık ve bilinçli olduktan sonra sorun olmaz. Ama kavramları karıştıran, dinin özgürlükle, demokrasiyle ilgisi olamayacağını anlayamayan liboş entel züppe ve bohem sözde aydınlarımızın ağzına bakarak işi götürüyorsak, yandı gülüm keten helva...

35 + KDV kere okunması gereken bir yazı bu üstteki. Bunu yazacak kadar yüksek bir entellektüel seviye, bu kalite nerden geliyor? çok merak etim doğrusu.

Çok çok çok doğru söylemişsin tebrik ederim.

Esas eleştirilmesi gerekenler; sözde aydınların yobaz olarak nitelendirdikleri şeriatçılar değil, o aydınların ta kendileridir. Çünkü bu şeriatçıların hepsi o aydınların kendi ürünüdür.

Bu aydın dediklerinin, hiçbirisi din okumaz, din ile ilgili nadiren bir işleri olsa, "sayın hocam, şu caizmidir? bu caizmidir?" diye danıştıkları ruhbanları var nasıl olsa.

Bu ruhbanları varken din okumaya ne gerek vardır ki?

Bu aydınların, ruhbanlarıyla araları öyle iyidir ki; kıskanmamak elde değil. Çünkü din çarpıtıcı bu ruhbanlar, onlara onların duymak istedikleri dini anlatır, gerçek dini değil.

 

"Hocam İslamda türban varmıdır yahu? Biz şimdi gavur mu oluyoruz? türban takmıyoruz diye?"

Hoca efendi de kem eder, küm eder ama neticede ne vardır, ne yoktur gibisinden lastikli bir cevap verir, kimi hoca ise yoktur der. Ama arkasını dönüp aynı dini bir dindara anlatırken "vardır" der.

İstediği cevabı alan aydın ise, türban takmaz, gider Bodrum'da gönül rahatlığıyla tanga(G-String) mayoyla denize girer.

Türban olmadığına göre; tanga vardır çünkü. Ya hep ya hiç.

Kuranı hayatında tek bir kere bile açıp okumaz. Evinde mutlaka Kuran vardır ama en tepede bir yerde sarıp sarmalanmış bir vaziyette, tozlar içindedir.

Açıp okumaz çünkü okuduğu zaman onun içinde onun işine gelmeyecek şeyler olduğunu sağduyusuyla bilir. Onları okuyup da uygulaMaManın daha büyük günah olduğunu düşünür. Bu yüzden okumaz. Yani Allah'ı kandıracak; diyecek ki; "bilmiyordum". Allah ona "neden şunu şunu yaptın?" dediği zaman; "bana ruhban onun yasak olmadığını söyledi, ben de serbest zannetim" diyerek suçu ruhbanın üstüne yıkacak.

Bu sözde aydınların, Diyanet gibi bir kurumun varlığını istemelerinin sebebi de budur. Sorarsan; "Diyanet olmasa meydan yobazlara kalır" derler ama esas istedikleri bu söyledikleri değil, Diyanetin bunlara yumoşlu, makyajlanmış çarpık din sunmasıdır. Gerçek dini anlatsa Diyanet'e da yobaz diyecek zaten. Bu bir danışıklı dövüştür. O aydın olmasa Diyanet de kendisinin olamayacağını bilir, onlara karşı ona göre davranır.

Halbuki Diyanet bir taraftan da gerçek dini yayarak, şeriatçıları yetiştirir ama onu da o aydın ne görür nede ilgisini çeker.

 

 

 

Atatürk dönemi inkilapları belirtilirken kronolojik sıralamanın sonu nereye varacak belirtilmemiş.

Nereye varacağı belliydi. Türkiye'nin tam laik bir ülke olmasıydı hedef. Ve bu hedefe Ata sayesinde ulaşıldı. Dünyada'ki en laik ülke seviyesine gelmiştik. Ama ne yazıkki Ata'mın ölümünden sonra sürekli laiklikten ödün verile verile laiklik sıralamasında en gerilere kadar düştük.

 

 

 

1940: Bu kadar camii fazla her şehire 2 camii, diğerleri kütüphane yapılacak

...

...

Bakın burda bize ne fırsatı veriyorsunuz biliyormusunuz? Bizim sizin dininize karışma fırsatı veriyorsunuz.

Yani sizin dininize dışardan müdehale edilmesine fırsat tanıyorsunuz.

Siz kimsiniz derseniz; Biz dinsizler, ateistler, hristiyanlar, yahudileri, aleviler, şiiler, yani sunni müslüman olmayan herkez.

Oysaki biz sizin dininize karışmak mecburiyetinde değiliz.

Siz gidersiniz kendi paranızla, kendi imkanlarınızla kaç yüzbin tane cami isterseniz yaparsınız, kaç yüzbin tane kuran kursu isterseniz açarsınız. Kendi dininizle alakalı ne istiyorsanız yaparsınız.

Bizim sizin sorunlarınızla uğraşma mecburiyetimiz yok.

 

 

 

Şeriatin gelmesini bizzat müslümanların büyük çoğunluğu istemiyor.

Çoğunluğu değil hiçbirisi istemiyor çünkü isteyenlerin de hiçbiri "istiyorum" demiyor, hepsi "yan cebime koy" diyor.

Zira "şeriat devleti istiyorum" demek zaten kanunen suç. Dolayısıyla kaç kişi istiyor? bunun istatistiğini yapmak son derece zor.

 

Ayrıca; şeriat hiçbir yere seçimle gelmemiştir. Daima kanla ve darbeyle gelmiştir. Bu yüzden kaç kişinin şeriat istediği sanıldığı kadar önemli değildir.

Halk dindarlaştırıla dindarlaştırıla, bir gün halkın %10'u şeriat istediği zaman, şeriatın gelmesi için bu oran yeter de artar bile. Seçimle gelmediği için.

Unutmayın ki; darbe anında 1 şeriatçı 50 laike bedeldir. Çünkü onun topu var, tüfeği var, canlı bombası var. Bunlardan da önemlisi Allah yolunda savaşmanın verdiği bir özgüveni ve cennet mükafatı var. Vicdan ise sıfırın altında. Laik kesimin böyle avantajları olmadığı için, 1 şeriatçı 50 laike bedeldir kavgada.

İşte bu yüzden, %10 şeriatçı fazla bile gelir.

 

 

 

 

Bunu jakobenizmle uygulanan devrimlerin oturmasına binaen halkın taleplerine cevap vermek olarak okursak farklı bir mana çıkar.

Halk derken her zaman yapıldığı gibi sadece sunni İslam cemaatini halk sayıyorsunuz. Bu halktan başka halk da var bu ülkede. O Halkın da talepleri var. Bu ülkede sizden başkalarının da olduğunun farkına varın artık.

 

 

 

Jakobenizm iyi midir kötü müdür ?

 

Öncelike Jakobenizmi öcü gibi sunmak ülkemizde belli bir kesimin alışkanlığıdır. Oysa bugün dünyanın vazgeçilmez olarak gördüğü değerlerin bir çoğu jakobenler tarafından üretilmiş ve uygulanmış fikirlerdir.

Tebrikler sevgili Cyrano.

Halkı idare etmek demek, halk devleti yıkmak istese de devleti yıkmak değildir.

Demokratik ve laik bir ülke olabilmek veya kalabilmek adına bazen halka rağmen, halka karşı işler de yapmak gerekebilir.

Halkın her hakkı olabilir ama bilerek veya bilmeyerek demokrasiyi ve laikliği yıkma hakkı yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkürler Notamatik. Bizlere tercüman olmuşsun. Yalnız şu çözüm konusuna da bir çözüm bulalım. Şu an bizleri ilgilendiren de asıl bu. Atatürk ilkelerine ve etkin demokrasi derslerine, nasıl, ne zaman, kimlerle başlayacağız. Bu mümkünmü?

Sevgili Maraba,

O benimki bir ütopya idi. Gerçekte ise halklar belli bir seviyeye gelmeden onlara ne demokrasiyi nede laikliği öğretebilirsin.

Çünkü geri kalmış halklar günübirlik yaşarlar, bir günü iyi geçtiği zaman aynı şeyi yaptığı takdirde öbür gününün de iyi geçeceğini sanar.

Bunun sebebi ise, uzun mesafeli derin düşüncelere girmeye üşenmesidir.

Oysa ki; demokrasiyi, laikliği hiçe sayıp, çoğunluk olmanın verdiği güçle kazandığını sandığı şeyler asıl onun kaybettiği şeylerdir.

 

Adalet(hukuk) bir bilim dalıdır.

Bilim bilmektir.

Adalet bir bilimse ve bilim de bilmek ise; adalet neyi bilmektir? Herkeze adil olmanın gerekliliğini bilmektir.

Peki bilim kimin elindedir? Yarını bile düşünmeye üşenen sıradan halkın işi olabilir mi? Elbette ki olamaz bilimde uzun mesafeli düşünce şarttır. O halde bilim uzun mesafeli düşünemeyen sıradan halkın elinde olamaz. Buna özel ayrı insanlar gerektirir.

Şu halde, adalet de bir bilim olduğuna göre, sıradan halk da bilim yapamayacağına göre, demek ki sıradan halkta adalet anlayışı olsa olsa sınırlı olur.

 

Oysaki demokrasi ve laiklik tam bir adalet anlayışı gerektirir. Halk bu yüzden ne demokrasiyi nede laikliğin ne olduğunu öğrenebilir.

 

Özetlersek; derin düşüncelere girmeye üşenir, üşendiği için bilim yapamaz, bilim yapamayacağı için, bir bilim dalı olan adaleti de tam yapamaz, adaleti tam yapamayınca da, demokrasi de yapamaz, deomrasinin olmadığı yerde de, laiklik de olamaz.

 

Öyleyse halkı demokratikleştirip, laikleştirmek için ne yapmak gerekir? İşin püf noktası olan, derin düşünceye sevk etmek gerekir değil mi? Çünkü o olmadan öbürlerinin de olamayacağını biliyoruz.

 

Peki halkı derin düşünceye nasıl sevk edeceğiz? Hiçbir şekilde.

Neden? Çünkü derin düşünmeye üşenir.

Üşenmeyi kaldıralım? kaldıramayız. Çünkü o düşünmeye üşenmek için programlandırılmıştır.

Kim tarafından üşenmek için programlandırılmıştır? Doğa tarafından.

 

Neden doğa tarafından? onu anlatayım:

 

Doğa'nın çeşitli kanunları vardır. İnsanoğlunun da kendi getirdiği kanunları vardır.

Ancak doğanın kanunları insanoğlunun kanunlarından üstündür. Bir anayasa gibidir.

İnsanoğlunun getirdiği kendi kanunları, doğanın anayasasına uygun olmak zorundadır, aksi halde doğaya uyumlu olmayan kanunlar çökmeye ve yok olmaya mahkumdur.

Doğanın kanunlarından basit bir örnek vermek istersek eğer; yerçekimi kanununu örnek verebiliriz.

Bir insan yerden yukarıya sıçrarsa, eninde sonunda yere inmeye mahkumdur. Bu doğanın bir yasasıdır. Yere inmek istemesende inmek zorundasındır.

Kendi getirdiğin kanunlarla, doğanın yerçekimi kanununa karşı, helikopterle havada kalabilirsin. Fakat bu da doğanın fizik kanunları sayesinde meydana gelmektedir. Yani helikopterle havada kalabilmek de doğanın anayasasına uygundur.

Özetle insanoğlunun yapmak istediği herşey ancak doğanın anayasasının müsade ettiği ölçülerde olabilir. Bunun dışına çıkılamaz.

 

Doğanın basit kanunundan misal verdik. Ancak bu basit örnekler dışında doğanın başka kanunları da vardır.

Örneğin bir akvaryuma "bazı" balık türlerinden 2 adet erkek balık koyduğunda, şayet uzunca bir süre o akvaryuma bir de dişi balık koymadığın zaman, o 2 erkek balıktan biri dişi balık haline dönüşmektedir.

Doğa bunu böyle istemiştir, o dişileşen balığın itiraz hakkı yoktur.

 

 

Aynı bu balık örneğine benzer bir şekilde; bir toplumun içine sadece zeki ve akıllı ve bilgili insanları koysanız dahi; bir süre sonra o insanlardan bazılarının sıradanlaşma/gerileme mecburiyeti vardır.

Bu da bir doğa kanunudur.

Çünkü insanoğlu; sürüler halinde yaşamaya uygun meydana gelmiş bir varlıktır. Bu sürünün içinde irili ufaklı, zor ve basit çeşitli işler vardır.

Eğer bir toplumun içinde, yeterince sıradan insanlar olmazsa; bu ufak tefek basit ve rutin işleri yapmaya razı olabilecek, o işleri yapmaktan bıkmayacak, sıkılmayacak insan bulamazsınız.

Oysaki o basit ve rutin işler, o toplumun idamesinde gerekli, olmazsa olmazlardan bazılarıdır. Üstelik de bu basit ve herkezin yapabileceği rutin işler, diğer zor ve daha fazla zeka isteyen işlerden çok çok daha fazladır.

İşte bu sebepten ötürü; sıradan insanların sayısı, zeki insanlardan çok daha fazla olmalıdır. Olmak zorundadır.

Yani halkların çoğunluğu basit olmak zorundadır. Bu bir doğa kanunudur.

 

Fakat bunu söylemek; geri kalmışlıkla mücadele edilmesine gerek olmadığı, nasıl olsa doğanın bu kanununun işleyeceği için, boşuna uğraşmamak gerektiği anlamına gelmemelidir.

Çünkü her ne kadar doğa halkların basitliğini mecbur kılsa da; bu basitliğin seviyesinin ayarlanmasına müsade etmektedir.

Özellikle bilimin ilerlemesiyle bu daha da fazla mümkün olabilmektedir. Yani çok geri kalmış bir halk ile, az geri kalmış bir halk arasında seçim yapılabilir.

 

Geri kalmışlıkla mücadele sadece eğitim seferberliği ile olmaz. Yapılamaz, başarılamaz. Çünkü geri kalmışlık, bilgi birikiminin azlığı veya çokluğu değil, sağlıklı çalışan beyin ve sağlıksız düşünceler üretebilen beyin farkıdır.

O yüzden, salt bilgi yüklenmesiyle, bir insan eğitilemez. Bunu yapmaya çalışmak, bozuk bir otomobili sadece bol bol benzin vererek çalıştırmaya uğraşmaya benzer.

Yani harddisk değil, işlemci önemlidir.

 

 

Halkların basit olma zorunluluğu vardır dedik. Bu basitliğin seviyesi ayarlanabilse bile, halktan halka geri kalmışlığın seviyesi farklı olabilse bile, halklar neticede en azından bir miktar basit olmak mecburiyetindedir.

Bu bir istek veya öneri değildir. Ama malesef doğa kanunları gereği, böyle olmak zorundadır.

 

Halkları geri kalmışlıktan uzaklaştırıp, daha aydın bir hale getirmek son derece zordur. Ve hatta neredeyse imkansızdır.

Bunu yapmak, okulla, eğitimle de sağlanamaz. Çünkü halklar geri kalmışlığa dört elle sarılırlar.

Çünkü geri kalmışlık onlar için mutluluktur, rahatlıktır, kullanması pratik olduğu için çok da kullanışlıdır.

 

İşte bu yüzden halklar sadece okulla, üniversiteyle geri kalmışlıktan kurtulamaz.

 

Halk bilim yapamaz dedim ya! Bilim yapamadığı için demokrasi ve laikliği tam anlayamaz da demiştim.

Peki bu bilimi yapanlar kim? Halktan birileri değil mi?

Değil. Onlar ayrı bir insan türü. Çok nadir çıkar böyleleri. Halkın dışından, yani toplum dışı insan çeşitleridir bunlar.

Mesela bir örnek; Ulu önder Atatürk.

Veya üst düzey bilim adamları.

 

 

Bilim bir yokuştur. Bilimde aşağı doğru iniş yoktur. Zor ve zahmetli bir çıkış vardır.

Zaten bilim çıkış değil, yokuş aşağı iniş olsaydı, geri kalmış milletler vitesi boşa attıkları için ileri ülkeleri sollar geçerdi.

Bu bilim yokuşunda yukarı doğru çıkmaya çalışan bir at arabası düşün.

O at arabasının atları, bilim adamlarıdır, yolcuları ise halktır. Yani o arabanın yokuşu çıkmasında hiçbir emeği yoktur, aksine yüktür.

Hatta bir kısım malum afyoncular, bilim gelişip de çağ değişmesin diye, arabayı yokuş aşağı çekmeye uğraşırlar.

Bilim işte böyle zar zor gelmiştir bu çağlara.

Yani o bahsettiğim ayrı cins insanlar olmasaydı, şu anda biz taş devrinde olurduk.

 

 

Ara not: Bilim dallarında çalışmak bilim üretmek demek değildir. Örneğin avukat, doktor, mühendis olmak bilim üreticisi olmak demek değildir.

Küçük buluşlar yapmak da aşırı önemli bilimler değildir. Bunları göstererek halk için "bilim yapıyor" diyemeyiz.

Önemli buluşu yapan da zaten o dediğim ayrı cinslerdir. Önemi düşük buluşlar zaten önemli buluşların ışığında meydana gelir ancak.

 

 

Bu sebeplerden dolayı, halktan bilim, demokrasi, laiklik adalet gibi şeyler bekleyemeyiz.

Bunlar ancak tepeden inme olursa olur. Aynı Ata'mın yaptığı gibi yani.

Demokrasi ve laikliği tepeden indiren bir Ata daha gelmediği sürece de bizim halkımız da bunları asla öğrenemeyecek.

Çünkü çoğunluk olmanın avantajlarıyla azınlığı sömürmeyi günübirlik kar saymaya devam edecek.

İnsanlar sadece işlerine yarayacak şeyleri öğrenmek ister. Diğerlerini gereksiz bularak öğrenmeye üşenir.

Çoğunluk olan halkların kendi düşüncelerine göre, işlerine yarayan şey antidemokrasidir. Demokrasi ise ona göre onun aleyhine birşeydir.

Bu yüzden antidemokrasinin adını demokrasi takarak yoluna devam etmek ister.

Gerçek demokrasiyi kendi aleyhine gördüğü için öğrenmek istemez.

Hiçbir insana kendi aleyhine birşeyi öğretip, benimsetemezsiniz.

Aslında antidemokrasi başkalarına olduğu gibi, kendisine de çok zararlıdır ama dedim ya, düşünmeye üşendiği için bunu bilemez.

 

 

Çok küçük bir ümid var. O da şunları yapmak.

1- Alevileri ve gayrımüslümleri desteklemek.

2- Din haricinde bir de azınlık ırkları da desteklemek. (Terörleri hariç)

3- AB'yi desteklemek.

 

Bunları yapmak küçük de olsa bir ümiddir.

Çünkü:

Eğer bir gün yanlışlıkla AB'ye alınırsak, demokrasi ve laiklik AB sopasıyla tepeden inecektir.

AB'nin sopasını göstermesi için ise; bu bahsettiğim dini veya ırki azınlıkların varlığı çok önemlidir. Çünkü hak arayabilecekler onlardır.

 

AB'ye karşı olanlarınız olabilir. Ama halkı bıraktığın zaman gideceği yer bellidir. Nedir bu? Şeriat.

Öyleyse rahatlıkla ya AB, ya şeriat diyebiliriz.

 

Halkın şeriata gideceği ne malum?

Elbette şeriata gidecek.

Şöyle bir örnek vereyim.

Diyelim ki ortalıkta bir o tarafa, bir bu tarafa giden bir adam gördünüz. Adam bir yukarı bir aşağı, bir sağa bir sola dolanıp duruyor. Ne düşünürsünüz? Bu adam gezinti yapıyor, etrafı geziyor dersiniz değil mi?

Neden çünkü adam hep aynı yerlerde dolanıp duruyor, yukarı çıksa bile sonrdan aşağı dönüyor. sağa gidip tekrar sola geliyor.

Ama başka bir adamı örnek verelim. Diyelim ki bu adam sürekli Manisa'ya doğru adımlar atıyor. Hiç geri adım atmıyor, bütün adımları Manisa'ya doğru.

O zaman ne düşünürsünüz? "Bu adam Manisa'ya gidiyor" dersiniz değil mi?

Bizim halkımız ne yapmış? Ata'mın ölümünden bu yana laiklik adına tek bir adım bile atmış mı? Hayır.

Din adına? Onlarca dım atmış. Din adına geri adımlar atmış mı? Hayır. Sürekli din yönüne doğru adımlar atan bir halk nereye gidiyordur sizce?

 

Peki şeriata gitmek istiyor mu? Bunun ne önemi var? Manisaya doğru yürüyen adamın da Manisa'ya gitmeyi isteyip istemmesinin ne önemi var? Manisa'ya yürüyen ve aksine tek bir adım atmayan adamın istese de istemese de eninde sonunda varacağı yer Manisa'dır, dine doğru yürüyeninki de şeriatdır.

İstese de istemese de.

 

Düne bak yarın ne olacağını gör, çünkü çarşambadan bellidir perşembenin gelişi.

Hala Türkiye'ye şeriat gelmez diyenler varsa; "gelmiş olsa da siz farkına varmazsınız, geldikten sonra ben size haber veririm" diyeceğim.

 

 

 

Herkeze saygılar, sevgiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayin Notamatik Eskiden yaşlılar dinciydi, şimdi ise yeni nesil yaşlılardan daha dinci. Çünkü devlet eliyle dindarlaştırıldılar.. bu senin yazdiklarin seriatcilarin yazdiklarindan farki yok lütfen ikili oyna,mayalim

 

Eskiden sadece yaşlı dedeler, hacılar, hocalar gericiydi, şimdi yeni nesil dedelerinden daha da gerici... bu nedemek ,, yok efendim bu ülkenin sunni kesimini arkadas otomatikmen seriatci yapiyor

 

yok efendim bir seriatci 50. laik´e bedelmis eeee geriye ne kaldi ... arkadas sen hangi ülkede yasiyorsun? kimleri bastirmaya calisiyorsun

 

 

lütfen oldugumuz gibi görünelim yazdiklarinizin bastan asagi seriata yapilacak en büyük destekdir !!! misra misra aciklamak istemiyorum siz gayet iyi anladiniz ben bunu ilk yazinizda anlamistim????

 

 

Efendi Türkler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

JAKOBENLİK: CYRANO...

 

Öyle sanıyorum ki, benim yazıma cevap vermişsin. Aynı yazımdan birkaç alıntı yapayım.

 

 

 

Burada jakobenizme getirilen bir eleştiri yok. Ha,ben genel olarak jakobenizmi eleştirebilirim ama bunu bir türlü terketmedikleri için. Yani, bugün hala jakobenizmin Türkiye için geçer akçe olmasını talep edenler için eleştirebiliri. Ancak dediğim gibi, o zaman öyle olması gerekiyordu. Ama jakobenizm'de ne zaman durulması gerektiğini çoğu zaman doğru tespit edemeyebilirsiniz. Jakobenizm'de halk için düşünmek kadar halkın yerine düşünmek de esastır. Bu ise demokrasilerde çok da iyi değildir. Halkın yerine düşünmek normal olabilir ancak buna göre politikalar yürütmek veya iktidarı belirlemek biraz gariptir.

 

Hasılı devrimler esnasında jakobenizm gerekebilir ama süreç normale evrildiğinde hala bunu böyle uygulamaya çalışmak feci halde anti-demokratiktir...

 

hayır senin yazına cevap niteliğinde yazmadım. Ben bir yazıya cevap niteliğinde yazınca ya hemen altına yazarım. Yada cevap verdiğim yazıyı belirtecek şekilde isim kullanır, kısmi yada tümden alıntı yaparım. Jakobenizmin adı geçtiği için hem açıklama hemde forumda genel olarak jakobenlik tümden olumsuz anlamda kullanıldığı için yazdım.

 

Tabiki jakobenlik sürekli halkın yerine karar vermek halk adına düşünmek değildir. Jakobenlik o ülkede burjuva devrimi tamamlanınca işlevini yitirir. Görevini bitirmiş olur. Yani halk monarşinin sosyal sistemi feodalizmin tüm unsurlarından temizlenince. Burjuva demokrasisini özümseyip, kendisine bu demokrasinin verdiği hakları ve görevleri benimseyince.

 

"Ben bilmem ağam bilir, paşam bilir, şeyhim bilir, aşiret reisim bilir" mantığında olan insanlara kendi iradesi kazandırılınca. Tüm demokrasiler için kötü olan unsurlardan birisi feodal yapılardır. Ne yazıkki bu süreç ülkemizde kesilmiştir. Ve halen feodal yapılar önemli oranda gücünü korumaktadır.

 

Yani halk öyle istiyor diye devletin ağalık sistemini kabul etmesi, bunu yokedecek politikalar uygulamalar geliştirmemesi mi doğru olandır ? Elbette feodal yapılar parçalanırken direnç gösterirler. Ekonomik, kültürel, manevi olarak o yapılara bağlı halk kitleleride bu dirence katılabilir. Devlet halkta istiyor diye bunu kabul ederse, bu demokrasi açısından doğru bir şey olmaz. Ülkemizde olan budur. Siyasi partilere bu konuda hayati görev düştüğü halde. Hepsi feodal yapıların tepesinde olan adamları aday göstermekte, onlarla anlaşıp pazarlık yaparak oy toplama yöntemini tercih etmektedir kimi bölgelerde.

 

Türkiye için çok yakın tarihe kadar belli bir sıfat vardı. Türkiye ekonomik olarak tamamen kapitalizme geçmiş. Ancak sosyal ve siyasal olarak feodalizmden kurtulamamış bir ülkedir. Bunun en önemli sebebide jakobenizmin işlevini tamamlamadan kaybolmuş olmasıdır.

 

Ha keza, feodal yapıların çokluğu ile ülkenin gelişmişliği ters orantılıdır mutlaka.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.