Φ bekir Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Birincisi; koyu renk ile işaretlediğim cümle kadar mesnetsiz bir cümle görmedim. Bu hurafenin ağababasıdır, dindeki yozlaşmanın, sömürünün, sapkınlığın da yansımasıdır. Zamanla değişen değerlerin kaynağı eğer ki belli değilse, yorumunu kendince yapan ve kervanına şık bir şekilde uyduranlar istediği gibi dini değiştirmeye çalışacaktır. Kur'an ve hadiste yok ama bu böyledir sözüne inanmam, inanamam, inananı da aklı ve vicdanı ile başbaşa bırakırım.İkincisi; başörtüsü takmayanlar İslam dışılıkla suçlanmamaktadır demişsiniz. Siz suçlamıyor olabilirsiniz. Ancak başörtüsünün fanatizm rüzgarına kapılmış, bu davayı kendine bayrak edinmiş, velev ki siyasi simge olmasını bile hazmedebilmiş bir çoğunluk karşısındasınız. Çok basit bir örnekle izah etmeye çalışayım. Konya Taşkent'te çöken kız yurdunda ölen çocuklarımızdan birinin babası şikayetçi olmaması durumuna açıklık getiriyordu; "kızımız balede diskoda ölmedi ki" diye. Örnekleri çoğaltıp laf salatası yapmanın gereği yok, mevzu sadeleştirilerek de göz görecek şekilde ortadadır. Taylan, Aklımla başbaşa olmak benim için büyük bir lütuftur. Yazımı dikkatle okumadığınız sarahattedir. Bana göre birşey Kur'an ve Hadis'te yoksa o islamdan kabul olmaz. Din'e karşı Din konusu altında bidatlere dair yaklaşımımda bunu çok açık bir şekilde belli etmiş vaziyetteyim. Hatta o kadar ileri giderek Mevlid'in olmadığını da beyan etmişim. Pekiyi benim bu beyanım beni bağlar mı? Evet sadece beni bağlar ancak neredeyse bütün müslümanlar Mevlid'in olmazsa olmaz olduğuna itibar etmişlerdir. O halde artık Mevlid o dinden sayılır. Bugün başörtülü birini gördüğünüzde hangi dinden olduğunu sanırsınız. Kur'an ve sünnet'te yok saysak dahi diyorum. Yani velev ki diyorum. Olduğu kesin ama olmasaydı dahi...Din sadece tebliğ edildiği günkü gibi kalmaz. Hristiyanlık'a baktığınızda Hz. İsa'nın tebliğ ettiğiyle bugünkü yaşanan arasında dinden olduğu varsayılıp da gerçekten olmayan ne kadar şey vardır. Bahsini ettiğiniz bir çoğunluk karşısında olduğumu sanmıyorum. Siz öyle istiyor olabilirsiniz. Tam manasıyla o sizin sui kuruntunuzdur. O korktuğunuz camianın içindeki hemen herkes benim gibi düşünüyor. Örtmeyenler günahkardır ama dinsiz değildirler. Bitti... Dindeki sapkınlığın/sömürünün ağababası birçok şey olabilir. Bahsini ettiğimiz durum da olabilir. Sahih olmayan hadislere uyularak yapılan dini sayılan şeyler var. Aklı evvelin biri çıkıp yaptığına kılıf uydurabilmek için bir hadis uydurup onu dine mal edebilmiştir ve o artık dinden sayılıp gelmiştir. Ama buradaki mesele bu değildir. Sembol üzerinden konuyu götürdüğümüze göre: camilere eklenen minareler islami olarak telakki edilmektedir. Ancak Kur'an da veya hadis'te böyle bir yapı söz konusu değildir. Bugün ise bu islamdan görünmektedir. Hasılı birşeyin mesnetsiz olması sizin aklınızın almamasından kaynaklanmaz. Kendinize iyi bakın... NOT; Yanılmıyorsam minareleri ilk defa Osmanlı inşa ediyor. Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Taylan, Aklımla başbaşa olmak benim için büyük bir lütuftur. Yazımı dikkatle okumadığınız sarahattedir. Bana göre birşey Kur'an ve Hadis'te yoksa o islamdan kabul olmaz. Din'e karşı Din konusu altında bidatlere dair yaklaşımımda bunu çok açık bir şekilde belli etmiş vaziyetteyim. Hatta o kadar ileri giderek 1-Mevlid'in olmadığını da beyan etmişim. Pekiyi benim bu beyanım beni bağlar mı? Evet sadece beni bağlar ancak neredeyse bütün müslümanlar Mevlid'in olmazsa olmaz olduğuna itibar etmişlerdir. 2-O halde artık Mevlid o dinden sayılır. Bugün başörtülü birini gördüğünüzde hangi dinden olduğunu sanırsınız. Kur'an ve sünnet'te yok saysak dahi diyorum. Yani velev ki diyorum. Olduğu kesin ama olmasaydı dahi...3-Din sadece tebliğ edildiği günkü gibi kalmaz. Hristiyanlık'a baktığınızda Hz. İsa'nın tebliğ ettiğiyle bugünkü yaşanan arasında dinden olduğu varsayılıp da gerçekten olmayan ne kadar şey vardır. Bahsini ettiğiniz bir çoğunluk karşısında olduğumu 4-sanmıyorum. Siz öyle istiyor olabilirsiniz. Tam manasıyla o sizin sui kuruntunuzdur. O korktuğunuz camianın içindeki hemen herkes benim gibi düşünüyor. Örtmeyenler günahkardır ama 5-dinsiz değildirler. Bitti... Dindeki sapkınlığın/sömürünün ağababası birçok şey olabilir. Bahsini ettiğimiz durum da olabilir. Sahih olmayan hadislere uyularak yapılan dini sayılan şeyler var. Aklı evvelin biri çıkıp yaptığına kılıf uydurabilmek için bir hadis uydurup onu dine mal edebilmiştir ve o artık dinden sayılıp gelmiştir. Ama buradaki mesele bu değildir. Sembol üzerinden konuyu götürdüğümüze göre: 6-camilere eklenen minareler islami olarak telakki edilmektedir. Ancak Kur'an da veya hadis'te böyle bir yapı söz konusu değildir. Bugün ise bu islamdan görünmektedir. Hasılı birşeyin mesnetsiz olması sizin aklınızın almamasından kaynaklanmaz. Kendinize iyi bakın... NOT; Yanılmıyorsam minareleri ilk defa Osmanlı inşa ediyor. bekir, Yine koyu renkle işaretlediğim cümlelere öncelik vereceğim. Karışmasın diye numaralandırmak istedim Mevlid'in olmadığı konusunda hemfikiriz. Sonuçta kul yapısı bir övgüdür. Ancak bunun tekrar sayısı ile dine geçirilmesi imkansızdır. Din dediğimiz olgu, yaratıcının istek ve emirlerine göre düzenlenmiş bir yaşamı tarifler. Bunun için insanlığa kutsal kitabı işaret eder. Mevlid'i milyon değil trilyon kere okusanız/okutsanız bu dinden sayılmaz. Hoş karşılanır ama hiçbir zaman yapılmadığında, tekrarlanmadığında bir yaptırım oluşturmayacaktır. Fakat bugün türban konusunda uygulanmadığında toplumun öngördüğü yaptırımlar sözkonusudur, "dinsizlik ve inançsızlık sembolü gibi algılanmaktadır" şeklinde örneklenebilir bu yaptırımlar. Din sadece tebliğ edildiği şekilde kalmalıdır. Bu şekilde kalmayan dinlerin (Hristiyanlık da dahil) durumu ortadadır. Tebliğ edildiği şekilde kalmadığı ve sürekli yoruma/yönlendirmeye maruz kaldığı için yeni kurallar ve peygamberler ile yeni bir din anlayışı bahşedilmiştir. Fakat durumu tehlikeli kılan İslam'ın son hak din oluşu ve yeni peygamberler ile yeni kuralların bahşedilmeyeceği gerçeğidir. İş bu halde din içerisine apartılmış kaideler eklenmesi, eklenmeye çalışılması, bunun gerekliliğine inanılması vb düşünceler insanlığın sonu açısından hayırlı değildir diye düşünüyorum. Tam manasıyla o sizin algılama zaafiyetinizdir. Bitmedi, neden bitmedi? Çünkü benim bahsettiğim ve çoğunluktan saydığım insanlar öyle düşünmüyor. Günahkarlığa veya dinsizliğe karar veren halinizi de arkadaşların yorumuna bırakıyorum. Minareler tamamen akustik ihtiyaçlar ve teknoloji eksikliği sebebi ile tercih edilmiştir. Dinde bunun şekli şemali yoktur, ibadetin niyeti, şeklinin önündedir. Bugün İslam'da görünüyor olabilir ama olmazsa olmaz değildir. Fakat türban olmazsa olmaza doğru sürüklenmektedir. Bir şeye inanmış olmanız her zaman akilâne olmasından kaynaklı değildir, madde 4'e bknz. Sağlıcakla kalın. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Birşey, ona inananlarca o dinden sayılıyorsa o dindendir. Bidattir o ayrı hikaye. İnsanlar o şekilde inanmışlardır ve bu inanışları dini kabul edilir. Nihayetinde semavi dinler vardır semavi olmayan dinler vardır hatırlatılır. Bana kalırsa da Din (özelinde İslam) nasıl tebliğ edildi ise öyle kalmalıdır. Burada hala anlamadığınız noktayı dikkate almıyorsunuz. Din derken sadece İslamı baz alarak bir söz söylemiyorum. Birşey o dinden sayılıyorsa deyip duruyorum. Sizin çoğunluktan saydığınız insanların sözlerini merak ediyorum. Yani ki; Türbansızlar kafirdir diyen grupların (madem çoğunlukturlar) kimliklerini/söylediklerini/ne zaman söylediklerini filan merak etmeye başladım açıkçası. Her ne ise; Günahkarlığa veya dinsizliğe karar veren hal derken; Allah'ın koyduğu bir ahkamı çiğneyen günahkar olur. Allah'ın varlığını yok sayan islamdan çıkmış olur. Eh bu yorumu yapamıyorsak beni arkadaşlara emanet etmeyiniz. Türk hekimlerine emanet ediniz... Türban olmazsa olmaza doğru sürüklenmemektedir. Eğer Kur'an da böyle bir hüküm varsa bunu yapıp yapmamakta bir inanan olarak serbest misinizdir. Yani içki içmek haram diyen bir norm varsa; siz bir müslüman olarak o içkiyi içebilirsiniz ancak aynı zamanda günah işlediğinizinde bilincindesinizdir... Her ne ise; daha önce "bu kadar söz anlayacak olana da anlamayacak olanada yeter" diye bir alıntıda bulunmuştum... Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 ...Günahkarlığa veya dinsizliğe karar veren hal derken; Allah'ın koyduğu bir ahkamı çiğneyen günahkar olur. Allah'ın varlığını yok sayan islamdan çıkmış olur. Eh bu yorumu yapamıyorsak beni arkadaşlara emanet etmeyiniz. Türk hekimlerine emanet ediniz... Günahkarlık kavramı tanrı katında hüküm bulur. Günah sevap muhasebesini, dinden çıkarıp/dine monte etmeyi yeryüzünde deneyecek olursanız, sizi Türk hekimlerine emanet etmeyi her vatandaş görev bilmelidir zaten. Sözün bittiği noktadır. Haklısınız. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 bende onu ifade ettimdünyanın hiç bir ünüversitesinde yasak degil..müslüman türkiyede yasak..elma veya armut, durum bu, yani önce ne oldugumuzu bilmemiz lazım. dayatmayı başörtülüler yapıyor demişsiniz. ne dayatması bu pardon? Ne dayatması mı? Ben kurallara uymam, gerekirse o kuralları kendime uydururum dayatması! Hatta bu uğurda örgütlenirim, okullarda, devlet kurumlarında, hastanelerde, türbanla, perukla, peştemalla yani canım nasıl istiyorsa onunla her yere girerim demek oluyor... Bu yüzden kıyamet koparılıyor... Hani demişsin ya dünyanın hiç bir yerinde yasak değil müslüman Türkiye'de yasak... Türkiye Devleti Müslüman mı? Yoksa Din insanların vicdanlarına özgür birşey değil mi? Resmi bir kurum mu? Türkiye'de başörtüsü için çıkarılan yaygara başka hiç bir hak ve özgürlükler için çıkarılmamıştır... Bu dini bir uygulamadan daha çok çıkara dönük bir uygulamadır bundan nemalananlarda iktidarda... Alıntı
Φ deniz_kizi Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Sardunyama katılıyorum bu bir dini uygulama olamaz ki; herşey çıkarlar doğrultusunda hazırlanmış vaziyette. Din bir araç olarak kullanırken amaç başka aslında. Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 İslam ile türban arasında nasıl bir bağlantı var ben defalarca anlattım. Siz sonradan dahil olduğunuz için yazdıklarımı görmemişsiniz anlaşılan. Her önüme gelene de tekrarlayacak değilim. Ama en yalın en basit şekliyle söyleyeyim ve siz de işin için sıyrılamayıp da başka bir arenada bana meydan okuma yolunu açayım. Soru 1: Sahih'ten kastınız nedir? İslam nazarından mı sahih, Kur'an nazarından mı, hadis nazarından mı? Bu soruya islam eşittir Kur'an ve hadis gibi bir açılım da getirebiliriz. "Yalan söyleme, hırsızlık yapma"'da da zemine göre yalan söyleyebilirsiniz veya hırsızlık yaptığın için ceza verilmeyecektir durumları mevcuttur. Mesala zina yapmayın veya içki içmeyin deseydiniz daha uygun olurdu. Bunlar hiçbir ahvalde yapılamayacak şeylerdir. Ve sormak istediğiniz şey sahih değil kat'i, kesin hüküm sorusudur. Yani islamın hangi Nass'ında başıörtmek kesin bir hüküm olarak yer bulmaktadır gibi bir soru. Bunun için öneri Hayrettin Karaman'ın "Başörtüsü Kur'an da vardır" adlı makalesidir. Dahası hiç olmazsa, yani Kur'an'da yok, hadiste yok olsa dahi; bir tavır bir davranış o dinde var olarak görülmüş, uzun yıllar yapılagelmiş olursa artık o hal, davranış, tarz o dinden sayılabilir. Hatta sayılır. İslamın tüm beldelerinde 28 Şubat sürecine kadar hiç düşünülmeyen başörtüsü islamda yoktur safsatası bir cinlik eseri bizim tarafımızdan üretilmiştir. Başörtüsü takmayanlar islam dışılıkla suçlanmamaktadırlar sadece Allah'ın bir emrini yerine getirmemektedirler. Allah'ı inkar etmedikten sonra insan islamın dışına çıkmaz sadece günah işlemiş olur. Öğreneceğiniz daha çok şey var bu konuda... EK BİLGİ: 22 Ekim 1950 : Genel Nüfus sayımı yapıldı. Nüfusumuz: 20.947.188 Değerli Arkadaşım, "Yalan söylemek", hırslık yapmak" zemine göre derken, nasılsa İslam Devleti olmadığımız için sorun değildir deyip bir çoğunun yaptığı gib..... neyse, konu burada başka yöne kayacak. Ama net olarak bildiğim müslüman YALAN SÖYLEMEZ, söylerse müslüman olmaz, hatta Cenab-ı Peygambere muhalefetten dinden çıkar..... Türban, neden 1850 lerden sonra islamda yerini aldı? Yoksa türban bahsi ancak o dönemdemi anlaşıldı? Elinizdeki 40-50 belkide 70 yıllık resimlerden yola çıkmanız, 1200 lerde, 1400 lerde türban yada peçenin varolduğunumu gösteriyor? Ve türban islamda yoktur!!! Yöresel kıyafet taklidi ve zoraki sokulmaya çalışılmıştır.... Eğer zina, içki, yalan, hırzılık gibi şeyler net olarak belirtilmişse; bu tip İSLAMIN OLMAZSA OLMAZ DİYE DAYATILAN türbanda açıkça belirtilmeliydi. Yoruma açık bir konuda FARZ noktasında çırpınılmayı, namus yada iffet için değil; tamamen "nefs-i emvare"ile müslümanlığın reklamı olarak görmekteyim! Açıkça RİYA yani... Hımm, türban taksam direk cennetlik olabilirmiyim?? Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2008 [*]Din sadece tebliğ edildiği şekilde kalmalıdır. Bu şekilde kalmayan dinlerin (Hristiyanlık da dahil) durumu ortadadır. Tebliğ edildiği şekilde kalmadığı ve sürekli yoruma/yönlendirmeye maruz kaldığı için yeni kurallar ve peygamberler ile yeni bir din anlayışı bahşedilmiştir. Fakat durumu tehlikeli kılan İslam'ın son hak din oluşu ve yeni peygamberler ile yeni kuralların bahşedilmeyeceği gerçeğidir. İş bu halde din içerisine apartılmış kaideler eklenmesi, eklenmeye çalışılması, bunun gerekliliğine inanılması vb düşünceler insanlığın sonu açısından hayırlı değildir diye düşünüyorum. Bu yazınızın altına imzamı atarım, teşekkür ederim... Oruç ta "Seferi" kaç km.dir bilen varmı? Bana en son 70 km. denmişti. Ben hergün işe gidip gelirken 130 km.yol yapıyorum.. E o halde benim oruç tutmama gerek yok değilmi Püfür püfür kilimalı arabamda, otobandan kaymak gibi işe gitmek ve km.tuttuğu için seferi olmak.... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Ne dayatması mı? Ben kurallara uymam, gerekirse o kuralları kendime uydururum dayatması! Hatta bu uğurda örgütlenirim, okullarda, devlet kurumlarında, hastanelerde, türbanla, perukla, peştemalla yani canım nasıl istiyorsa onunla her yere girerim demek oluyor... Bu yüzden kıyamet koparılıyor... Hani demişsin ya dünyanın hiç bir yerinde yasak değil müslüman Türkiye'de yasak... Türkiye Devleti Müslüman mı? Yoksa Din insanların vicdanlarına özgür birşey değil mi? Resmi bir kurum mu? Türkiye'de başörtüsü için çıkarılan yaygara başka hiç bir hak ve özgürlükler için çıkarılmamıştır... Bu dini bir uygulamadan daha çok çıkara dönük bir uygulamadır bundan nemalananlarda iktidarda... Dayatma dediğiniz kavramı kendi kişisel görüşünüz doğrultusunda değil;dayatmanın olduğu noktadan ele almak gerek.Bundan nemalanan iktidarlar umurumda değil;dayatmanın mağdurları benim için öncelikli...ha pardon siz dayatmayı devleti değil bireyi baz alarak anlatmıştınız değil mi? Alıntı
Φ Süzgeç! Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Ne dayatması mı? Ben kurallara uymam, gerekirse o kuralları kendime uydururum dayatması! Hatta bu uğurda örgütlenirim, okullarda, devlet kurumlarında, hastanelerde, türbanla, perukla, peştemalla yani canım nasıl istiyorsa onunla her yere girerim demek oluyor... Bu yüzden kıyamet koparılıyor... Hani demişsin ya dünyanın hiç bir yerinde yasak değil müslüman Türkiye'de yasak... Türkiye Devleti Müslüman mı? Yoksa Din insanların vicdanlarına özgür birşey değil mi? Resmi bir kurum mu? Türkiye'de başörtüsü için çıkarılan yaygara başka hiç bir hak ve özgürlükler için çıkarılmamıştır... Bu dini bir uygulamadan daha çok çıkara dönük bir uygulamadır bundan nemalananlarda iktidarda... Sizi kutlarım sn.Sardunyam.Geçte olsa gerçeklerle yüzleşmesini biliyorsunuz. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Değerli Arkadaşım, "Yalan söylemek", hırslık yapmak" zemine göre derken, nasılsa İslam Devleti olmadığımız için sorun değildir deyip bir çoğunun yaptığı gib..... neyse, konu burada başka yöne kayacak. Ama net olarak bildiğim müslüman YALAN SÖYLEMEZ, söylerse müslüman olmaz, hatta Cenab-ı Peygambere muhalefetten dinden çıkar..... Türban, neden 1850 lerden sonra islamda yerini aldı? Yoksa türban bahsi ancak o dönemdemi anlaşıldı? Elinizdeki 40-50 belkide 70 yıllık resimlerden yola çıkmanız, 1200 lerde, 1400 lerde türban yada peçenin varolduğunumu gösteriyor? Ve türban islamda yoktur!!! Yöresel kıyafet taklidi ve zoraki sokulmaya çalışılmıştır.... Eğer zina, içki, yalan, hırzılık gibi şeyler net olarak belirtilmişse; bu tip İSLAMIN OLMAZSA OLMAZ DİYE DAYATILAN türbanda açıkça belirtilmeliydi. Yoruma açık bir konuda FARZ noktasında çırpınılmayı, namus yada iffet için değil; tamamen "nefs-i emvare"ile müslümanlığın reklamı olarak görmekteyim! Açıkça RİYA yani... Hımm, türban taksam direk cennetlik olabilirmiyim?? Hz. İbrahim kıssasını bilir misiniz? Hani putları kırıp en büyük putun kafasına baltayı asıyor ya...Zemin var. Kim yaptı, o yaptı...Hani hep duyarız ya; küskün karı ve kocayı barıştırmak için yalan söylenebilir diye... Hasılı bazen zemin buraya kayar. Dar'ul harble dar'ul İslamla bunun alakası yok. Kıtlık zamanı yasak olan bir eylemi gerçekleştiren bir kadına Hz. Ömer ceza uygulamıyor. Hasılı yasak her zaman mevcuttur ancak yasağın çiğnenmesini gerektiren durum ortaya çıktığında bu hoş görülebilir. Ancak kati olarak içki mesela...kafanıza silah dayarlarsa onu da içebilirsiniz o da ayrı hikaye olsun... Bizim açımızdan türban-başörtüsü sadece aynı şeyin farklı görünüşleridir. Önemli olan tesettürdür. Ancak ilk önemli olan kalb ile ikrardır. Hele Allah'ın varlığını Hz. Muhammed'in onun elçisi olduğunu kalb ile bir ikrar edin...Türban taksanız cennetlik olur musunuz? Onu Allah bilir. Takmasanız olur musunuz? Bu sorunun cevabı da aynıdır. O halde tesettürlü ile tesettürsüz arasındaki fark nedir ki bu kadar üzerinde duruyorsunuz denebilir? Aynı soruyu ben türban karşıtlarına da soruyorum. Biri günah işlediği görülen bir müslüman diğeri henüz bu konuda bilgi sahibi olmadığımız bir müslüman... Bu arada bir soruya da cevap vereyim: birine günah işlemektesin pekala denilebilinir. Zani'lere uygulunan ceza hatırlanılsın. Allah'ın koyduğu bir ahkamı çiğneyenler günah işlerler. Ben içki içiyorsam günah işliyorum demektir zina yapıyorsam günah işliyorum demektir, sövüyorsam aynı, faiz yiyorsam aynı...Bunları yapan birine de yahu arkadaş bak Allah'ın bu konuda koyduğu bir yasak var sen müslümansın bu günah demek de İslama göre müslümanın boynunun borcudur... Tebliğ meselesine filan girmeyelim... Takvadan nasibini almayanlar fetvadan umarlarmış yedikleri herzenin İslamı uygunluğu...Eh, her iradeye uygun fetva verecek birileri de çıkmıyor değil. Allah şifalar versin... Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Hz. İbrahim kıssasını bilir misiniz? Hani putları kırıp en büyük putun kafasına baltayı asıyor ya...Zemin var. Kim yaptı, o yaptı...Hani hep duyarız ya; küskün karı ve kocayı barıştırmak için yalan söylenebilir diye... Hasılı bazen zemin buraya kayar. Dar'ul harble dar'ul İslamla bunun alakası yok. Kıtlık zamanı yasak olan bir eylemi gerçekleştiren bir kadına Hz. Ömer ceza uygulamıyor. Hasılı yasak her zaman mevcuttur ancak yasağın çiğnenmesini gerektiren durum ortaya çıktığında bu hoş görülebilir. Ancak kati olarak içki mesela...kafanıza silah dayarlarsa onu da içebilirsiniz o da ayrı hikaye olsun... Bizim açımızdan türban-başörtüsü sadece aynı şeyin farklı görünüşleridir. Önemli olan tesettürdür. Ancak ilk önemli olan kalb ile ikrardır. Hele Allah'ın varlığını Hz. Muhammed'in onun elçisi olduğunu kalb ile bir ikrar edin...Türban taksanız cennetlik olur musunuz? Onu Allah bilir. Takmasanız olur musunuz? Bu sorunun cevabı da aynıdır. O halde tesettürlü ile tesettürsüz arasındaki fark nedir ki bu kadar üzerinde duruyorsunuz denebilir? Aynı soruyu ben türban karşıtlarına da soruyorum. Biri günah işlediği görülen bir müslüman diğeri henüz bu konuda bilgi sahibi olmadığımız bir müslüman... Bu arada bir soruya da cevap vereyim: birine günah işlemektesin pekala denilebilinir. Zani'lere uygulunan ceza hatırlanılsın. Allah'ın koyduğu bir ahkamı çiğneyenler günah işlerler. Ben içki içiyorsam günah işliyorum demektir zina yapıyorsam günah işliyorum demektir, sövüyorsam aynı, faiz yiyorsam aynı...Bunları yapan birine de yahu arkadaş bak Allah'ın bu konuda koyduğu bir yasak var sen müslümansın bu günah demek de İslama göre müslümanın boynunun borcudur... Tebliğ meselesine filan girmeyelim... Takvadan nasibini almayanlar fetvadan umarlarmış yedikleri herzenin İslamı uygunluğu...Eh, her iradeye uygun fetva verecek birileri de çıkmıyor değil. Allah şifalar versin... Tekrar yazayım; Efendimiz (s.a.v) e sormuşlar; "müslüman ne yapar ne yapmaz?".... "Herşeyi yapar, YALAN SÖYLEMEZ". nokta! * * * Ak ak yuduk, mor mor serdik, her işimizi tas tamam ettik, milletin HAKını millete verdik, tek çözemediğimiz "türban" pardon, tesettüre kaldı! İnşallah, Cenab-ı Hak cümlemizin yardımcısı olsun, bunu da çözersek, başımızı arşı alaya erecek.... Sayın Bekir; Bu kadar cümle sarfettiğiniz bu konu, hala "yaparsa cennetlik" orası belli değil gibi ŞEDDELİ konular içermesine rağmen; konunun islamın şartı olarak dayatır vari olması beni şaşkına çeviriyor. Tesettür! Nereye kadar? ucu bucağı ne? Saçının telinden-tıranğının ucuna kadarmı? O halde sormazlarmı; MAHREM YERLER bahsi nedir? Buyrun... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 2002 ıle baslayan sürecte dıncı bır ıktıdar ısbasına geldı,ıktıdarı yor duruma düsürmemek ıcın oy bırlıgı ıle alınan ve tüm dıncı cemaatlerıde altında ımzası olan karar geregı Türkıyede bıcakla kesılmıs gıbı türban gösterılerı kesıldı.Cuma namazlarından cıkıp Allahü Ekber dıyerek BEYAZIT meydanında toplananlar sımdı kabuklarına cekıldıler.Son rektör atamaları özenle secılerek türban yandası proflar rektörlüge atandılar.Asagıda türban yandası rektörlerın bır lıstesını cıkardım: Agrı Ibrahım Cecen ünıversıtesı-prof.dr.Irfan Aslan Ardahan ünıversıtesı-prof.dr.Ramazan Korkmaz Aetvın Coruh ünıversıtesı-prof.dr.Mehmet Duman Bartın ünıversıtesı-prof.dr.Ramayan Kaplan Batman ünıversıtesı-prof.dr.Abdüsselam Ulucam Bıngöl ünıversıtesı-prof.dr.Gıyasettın Baydas Bıtlıs Eren ünıversıtesı-prof.dr.Mahmut Dogan Sıırt ünıversıtesı-prof.dr.Tecep Zıyadanogullrı Igdır ünıversıtesı-prof.dr.Ibrahım Hakkı Yılmaz Karamanoglu Mehmet bey ünıversıtesı-prof.dr.Sabrı Gökmen Kırklarelı ünıversıtesı-prof.dr.Mustafa Aykac Mardın Artuklu ünıversıtesı-prof.dr.Serdar Bedıı Onay Mus Alpaslan ünıversıtesı-prof.dr.Nıhat Inanc Cankırı Karatekın ünıversıtesı-prof.dr.Alı Ibrahım Savas Sırnak ünıvrsıtesı-prof.dr.Alı Akmaz Yalova ünıversıtesı-prof.dr.M.Nıyazı.Eruslu Hükümetın daha bır cok ılceyı ıl yparak hem ünıversıte sayısını hemde türbancı rektörlerın sayısını arttırmayı hedefledıgı söylentılerı var.Bız bu yola baskoyduk hesabı yanı. Sız hala ınanmayın fenerı götürdüler sıra Türkıyede. saygılarla Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Sevgili SimalyildiziNet, çoğu konuda uzlaşmamıza rağmen türban konusunda pek anlaşamadık; isterseniz diğer konulara açıklık getirdiğimiz için türban konusuna dönelim... türban ile başörtü arasında ne gibi bir fark var sizce? Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2008 Sevgili SimalyildiziNet, çoğu konuda uzlaşmamıza rağmen türban konusunda pek anlaşamadık; isterseniz diğer konulara açıklık getirdiğimiz için türban konusuna dönelim... türban ile başörtü arasında ne gibi bir fark var sizce? Türban ismi ile bizlere sunulan giyinme tarzı, islamda yoktur. Türklerde de yoktur. Bu adet maalesef özellikle vatikan emri ile içimize sokulmuştur ve hiristiyan rahibe geneleğidir... Avrupa bunu özel(!) insanların kıyafti olarak sunmuştur hep... Yani bir anlamda kutsal insanlar görüntüsü... Başörtüsü, tamamen Anadolu kültürünü anlatan, amaç kapanmaktan daha çok saçları ve başı korumak olan (Anadolu insanı çiftçidir), içinde türlü hikayeler barındıran çeşitlerde, din ile alakası olmayan, hatta allından ve yanlardan saçların göründüğü bir takıdır.... İşte kavgam bundandır! Halide Edip Adıvar, kullanmadan önce(!) Osmanlı da türban yada peçe yoktu... Bakın kesin konuşuyorum! Neden Osmanlı Arşivi açılmıyor? Hala anlamıyorsunuz değilmi? Arkadaşlar, lütfen biraz geri çekilip bakın! Sayın Gökyüzü, size özel mesajla bir link vereceğim. Bakınız bu olay Arabistanda oluyor! Sözde islam adına tüm değerleri kopye ettiğimiz yerde oluyor... Sözde zamanın halifesi(bu çok önemli)nin yaşadığı yerde oluyor.... Bu tip şekilsen tanımlamalarda maalesef bu merkezden çıkmaktadır. Siz arap liderlerinin müslüman olduğunumu düşünüyorsunuz? Tekrar gözden geçirin lütfen... Bizler, ilim irfan yuvalarında sözde bireysel özgürlük veya dinsel özgürlük adına türbanla boğuşurken, şuan National Geographic izliyorum, gördüklerim beni derinden yaralıyor.. Adamlar Mars robotu için neler yapıyorlar neler... Bu tartışma bitermi? Hayır! Neden? Zira bizler ya "taklid-i iman" içindeyiz, yada "tahkik-i iman"... Hakiki imanda şekil varmıdır???? Biz bu şekilcilik yüzünden bağrımızca nice imam yahudiler ve hiristiyanlar yetiştirmedikmi? Bugün K.Irak ta olup bitenlerinde din kisversi altında yahudi oyunu olduğunu bilmiyormusunuz? Anlatamıyorum değilmi? Dinde olmayanı var göstermek çok çok ağır bir durum!!! "Söylemediğim bir şeyi benim adıma söyleyen cehennemdeki yerine otursun! Mü'min her ahlak üzerine yaratılabilir, lakin hiyanet ve yalan asla (Taberani)" Hadis-i Şerif. Saygılarımla. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Tekrar yazayım; Efendimiz (s.a.v) e sormuşlar; "müslüman ne yapar ne yapmaz?".... "Herşeyi yapar, YALAN SÖYLEMEZ". nokta! * * * Ak ak yuduk, mor mor serdik, her işimizi tas tamam ettik, milletin HAKını millete verdik, tek çözemediğimiz "türban" pardon, tesettüre kaldı! İnşallah, Cenab-ı Hak cümlemizin yardımcısı olsun, bunu da çözersek, başımızı arşı alaya erecek.... Sayın Bekir; Bu kadar cümle sarfettiğiniz bu konu, hala "yaparsa cennetlik" orası belli değil gibi ŞEDDELİ konular içermesine rağmen; konunun islamın şartı olarak dayatır vari olması beni şaşkına çeviriyor. Tesettür! Nereye kadar? ucu bucağı ne? Saçının telinden-tıranğının ucuna kadarmı? O halde sormazlarmı; MAHREM YERLER bahsi nedir? Buyrun... Siz mahrem yerler bahsini açın ben cevaplarım. Müslüman ne yapar ne yapmaz'la ilgili hadisin tam metnini bir alalım. İkinci husus islam hakkında bilmediğiniz daha ne çok şey var. Hz. İbrahim en büyük putun boynuna astığında baltayı ve sorduğunda adamın teki kim yaptı diye ne söylemiş. O yaptı mı? Balta boynunda asılı olan mı? Hz. İbrahim yalancı mı olmuş... yaparsa cennetlik gibi bir metini içeren bir cümlem var mı oralarda iyice bir bakın bakalım. Kimin cennetlik olup olmayacağına sadece Allah karar verir. İslamın şartları da bellidir. İmanın şartları da bellidir. Bunun haricinde kalan konular ikincildir. Ha tali bir konu hakkında niye bu kadar yaygara kopartılıyor denebilirsiniz. İkincil bu konu aynı zamanda dinin direği olan bir konuyu da yakından ilgilendirebiliyor. Mahrem yerler çok bilindik çok bulunabilecek bir mevzuu değildir. Genel kullanım "Avret" kelimesidir. Ama sormazlar mı derken de ne güzel demişsiniz. Ben buyurmayacağım...Siz buyurun...Örtünmenin de açılmanın da ucunun bucağının olduğunu sanmıyorum. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Sac Islamda mahrem degıldır zıynette degıldır,sacı Allah degıl ınsanlar zınet ve mahrem yaptı. sacların kapanması dıye bır ayet mevcut degıldır Kuranda. Kurandakı örtünmeııle ılgılı ayetler sıyası bır sımgeye dönüstürülen ve adıda TESETTÜR,kelıme anlamı(zorla baskı ıle kapanma ve kapatmadır)olan kıyafet uygulamalarına destek vermez. Bugün zorla kapattırılan kadınları müslüman kapanmayanları ıse ımansız gösterenler en büyük münafıktırlar,helede ınancım geregı dıyerek kafalarını paketleyenlerın Türkıye Cumhurıyetı devletıne karsı olanların taseronlugunu üstlenmıs olmaları ıse ülkeye yapılan en büyük kötülüktür.Basını kapatan kapatsın ama Laık devletın kamusal alanı tüm topluma aıttır.Devlet kısılerın ınanclarına el atamadıgı gıbı kısılerde devletın haklarına saygı duymakla mükelleftırler. saygılarla Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Siz mahrem yerler bahsini açın ben cevaplarım. Müslüman ne yapar ne yapmaz'la ilgili hadisin tam metnini bir alalım. İkinci husus islam hakkında bilmediğiniz daha ne çok şey var. Hz. İbrahim en büyük putun boynuna astığında baltayı ve sorduğunda adamın teki kim yaptı diye ne söylemiş. O yaptı mı? Balta boynunda asılı olan mı? Hz. İbrahim yalancı mı olmuş... yaparsa cennetlik gibi bir metini içeren bir cümlem var mı oralarda iyice bir bakın bakalım. Kimin cennetlik olup olmayacağına sadece Allah karar verir. İslamın şartları da bellidir. İmanın şartları da bellidir. Bunun haricinde kalan konular ikincildir. Ha tali bir konu hakkında niye bu kadar yaygara kopartılıyor denebilirsiniz. İkincil bu konu aynı zamanda dinin direği olan bir konuyu da yakından ilgilendirebiliyor. Mahrem yerler çok bilindik çok bulunabilecek bir mevzuu değildir. Genel kullanım "Avret" kelimesidir. Ama sormazlar mı derken de ne güzel demişsiniz. Ben buyurmayacağım...Siz buyurun...Örtünmenin de açılmanın da ucunun bucağının olduğunu sanmıyorum. İslamın ve imanın şartlarıdır benim bildiğim dinin direği... Neyse! Önemsiz ama önemli, aslında ikincil ama birincil... ****** Hadisin tam metnini vereceğim size merak etmeyin.. daha mesaim bitmedi! Kısa bir baktım yazılanlara... Ama ikincil bir konunun islam 6(!) şartı olmasını da açıkça "din ile oynama" olaraka görmekteyim..... * * * Örtünmeninde açılmanında ucu bucağı var! İnsan olan, EDeB içinde olan zaten bunun sınırlarını bilir merak etmeyin.... Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2008 Bakiyorumda önüne gelen yazmis durmus, nasil olsa dilin kemigi yok. Isbati bile olmayan yazilari delil olarak evrmisler. Sanki gercekten peygamber falan vardida onlardan alinti yapiyorlar. saymis oldugunuz peygamberlerin ne resimleri var nede kendi el yazilari. Din aynen kapitalizim, sosyalizim, fasizim gibi politik bir düsüncedir ve aslinda fasizim gibi icerigi diktatörlüktür. Din derken hepsini kastediyorum. Genelde bakarsaniz tüm dinler erkekler hegemonyasindadir ve icerigi yasaklarla ve vaatlerle doludur. Gerisi hikaye. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Türban ismi ile bizlere sunulan giyinme tarzı, islamda yoktur. Türklerde de yoktur. Bu adet maalesef özellikle vatikan emri ile içimize sokulmuştur ve hiristiyan rahibe geneleğidir... Avrupa bunu özel(!) insanların kıyafti olarak sunmuştur hep... Yani bir anlamda kutsal insanlar görüntüsü... Başörtüsü, tamamen Anadolu kültürünü anlatan, amaç kapanmaktan daha çok saçları ve başı korumak olan (Anadolu insanı çiftçidir), içinde türlü hikayeler barındıran çeşitlerde, din ile alakası olmayan, hatta allından ve yanlardan saçların göründüğü bir takıdır.... İşte kavgam bundandır! Halide Edip Adıvar, kullanmadan önce(!) Osmanlı da türban yada peçe yoktu... Bakın kesin konuşuyorum! Neden Osmanlı Arşivi açılmıyor? Hala anlamıyorsunuz değilmi? Arkadaşlar, lütfen biraz geri çekilip bakın! Sayın Gökyüzü, size özel mesajla bir link vereceğim. Bakınız bu olay Arabistanda oluyor! Sözde islam adına tüm değerleri kopye ettiğimiz yerde oluyor... Sözde zamanın halifesi(bu çok önemli)nin yaşadığı yerde oluyor.... Bu tip şekilsen tanımlamalarda maalesef bu merkezden çıkmaktadır. Siz arap liderlerinin müslüman olduğunumu düşünüyorsunuz? Tekrar gözden geçirin lütfen... Bizler, ilim irfan yuvalarında sözde bireysel özgürlük veya dinsel özgürlük adına türbanla boğuşurken, şuan National Geographic izliyorum, gördüklerim beni derinden yaralıyor.. Adamlar Mars robotu için neler yapıyorlar neler... Bu tartışma bitermi? Hayır! Neden? Zira bizler ya "taklid-i iman" içindeyiz, yada "tahkik-i iman"... Hakiki imanda şekil varmıdır???? Biz bu şekilcilik yüzünden bağrımızca nice imam yahudiler ve hiristiyanlar yetiştirmedikmi? Bugün K.Irak ta olup bitenlerinde din kisversi altında yahudi oyunu olduğunu bilmiyormusunuz? Anlatamıyorum değilmi? Dinde olmayanı var göstermek çok çok ağır bir durum!!! "Söylemediğim bir şeyi benim adıma söyleyen cehennemdeki yerine otursun! Mü'min her ahlak üzerine yaratılabilir, lakin hiyanet ve yalan asla (Taberani)" Hadis-i Şerif. Saygılarımla. Linke şimdi baktım,sabahın bu vakti biraz ağır geldi.İslamı kimler yaşar yada kimler tabulu mal gibi sahiplenir.İslamiyetin doğduğu Arabistanda bize uzanan İslam nedir? İslam kimsenin tabulu malı değildir;İslam kimsenin değildir;İslam herkesindir.Bu böyleyken dediğinizi ve haklılık sahibi olduğunuz;kopyalanıp yaşanan bir İslam ne kadar doğru olabilir.Belki de müslüman diyen insanların,bizim en büyük hatamız;karşımızda kutsal olan kitap varken,İslamı kalkıp bireylerden,İslamı kalkıp kültürlerden anlamaya çalışmamız ve öyle yaşamamızdır.Onun için eksik,onun için anlaşılamayan,onun içi hatalarla dolu inandıklarımız... Verdiğiniz linkteki o yakarış,o çaresizlik,o öfke inanın sabah sabah hiç iyi gelmedi;bilseydim akşama bakardım.Ben ona dua demeyeceğim,o bir yakarıştı,bir ağıttı.Gerçekten zulmün olduğu bir coğrafyada emperyalizme uşaklık yapanların neden olduğu yıkımlardan,ölümlerden Allaha sığınmaktı.Çaresizlikti,başka kapıyı bulamamktı.Öfkeydi;yaşadıklarının eşdeğerini onlar için istemekti. Etkiye tepki;o zaman dönmek gerek 11 Eylül saldırılarına...işte bir komplo daha(ne dediğimi herkes anlamıştır) neyse konumuza dönelim. evet o İslamı yaşadığını iddia eden liderler İslamı değil,kendi çıkarlarını yaşıyorlar.İslamın coğrafyasında(söz konusu İslam olduğu için bu sınırlamayı yaptım,yoksa Afrikadan uzakdoğuya uzanan coğrafyalarda yaşananlarda bir o kadar acı) var olan kavga ve savaş bu kendini bilmez,şimdiki Amerika uşaklarının ürettikleridir.Saddam Hüseyin;bakın aynı deryada boğuldu.Yaser Arafat bugüne yine Filistindeki zulmü bugüne taşıyanlardan değil mi?Ya Suriye...İşte sistemler,çıkarlar,dengeler...anlamak değil,yorumlamak değil sadece tanık olmak sunulanlar...Hizbullah kim,terörü kimler üretti;kimlerin işine geliyor?Afganistan da neden Amerika var,Irak ta hangi demokrasi?İşte ortadoğu. Peki bunların farkındayken olanları,değerleri ve dinleri bu coğrafyalar ile doğrulamak ne kadar doğru;ve onlar baz alınırak yaşananlar... türban dediğiniz gibi gerçekten onlardan kalan mı?siz galiba türban derken siyasi ve sistem içerisinde çıkar amaçlı örtünmeyi kast ediyorsunuz. bakın eğer o örtü siyeset için takılansa,ben burada zaten şunu söylerim...o ne özgürlüğü yansıtır ne de iradeyi.Başörtüyü de kültürel bir değer olarak görüyorsunuz galiba. beni ne türban bağlar ne de başörtü...beni bağlayan kısmı,inancı için örtünen bir kadının bu örtüden dolayı yaşadığı mağduriyettir.Ne siyaseti nede kültürü beni ilgilendirir. şimdi diyeceksiniz ki bu kadar kolay mı;beni ilgilendirmeyenler.Tabi ki hayır.Bu kadar basit değil;o siyaset ki bazen insan yaşamını başlatan yada sonlandırandır. bu kadar hayatıma müdahale ederken bu hesaplar,ben yine de vicdani olan derim. örtünmenin inanç gereği olup olmadığına dair fikirleriniz de oldukça farklı.Ben Nur ayetine dayanarak saçın örtülmesi de emirdir diyorum.Tabi burada mahrem yerler kısmını anlamak da çok önemli. galiba buı konuda Asrı Saadet'teki kadınlara ve onların örtünme biçimlerina bakmak gerek.Bunu nasıl yapacağım;bilmiyorum ama bir şekilde bu bilgilere ulaşmalıyım.Osmanlı döneminede bakmakta fayda var galiba. verdiğiniz link için yine teşekkür ederim.Saygılar! Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Linke şimdi baktım,sabahın bu vakti biraz ağır geldi.İslamı kimler yaşar yada kimler tabulu mal gibi sahiplenir.İslamiyetin doğduğu Arabistanda bize uzanan İslam nedir? İslam kimsenin tabulu malı değildir;İslam kimsenin değildir;İslam herkesindir.Bu böyleyken dediğinizi ve haklılık sahibi olduğunuz;kopyalanıp yaşanan bir İslam ne kadar doğru olabilir.Belki de müslüman diyen insanların,bizim en büyük hatamız;karşımızda kutsal olan kitap varken,İslamı kalkıp bireylerden,İslamı kalkıp kültürlerden anlamaya çalışmamız ve öyle yaşamamızdır.Onun için eksik,onun için anlaşılamayan,onun içi hatalarla dolu inandıklarımız... Verdiğiniz linkteki o yakarış,o çaresizlik,o öfke inanın sabah sabah hiç iyi gelmedi;bilseydim akşama bakardım.Ben ona dua demeyeceğim,o bir yakarıştı,bir ağıttı.Gerçekten zulmün olduğu bir coğrafyada emperyalizme uşaklık yapanların neden olduğu yıkımlardan,ölümlerden Allaha sığınmaktı.Çaresizlikti,başka kapıyı bulamamktı.Öfkeydi;yaşadıklarının eşdeğerini onlar için istemekti. Etkiye tepki;o zaman dönmek gerek 11 Eylül saldırılarına...işte bir komplo daha(ne dediğimi herkes anlamıştır) neyse konumuza dönelim. evet o İslamı yaşadığını iddia eden liderler İslamı değil,kendi çıkarlarını yaşıyorlar.İslamın coğrafyasında(söz konusu İslam olduğu için bu sınırlamayı yaptım,yoksa Afrikadan uzakdoğuya uzanan coğrafyalarda yaşananlarda bir o kadar acı) var olan kavga ve savaş bu kendini bilmez,şimdiki Amerika uşaklarının ürettikleridir.Saddam Hüseyin;bakın aynı deryada boğuldu.Yaser Arafat bugüne yine Filistindeki zulmü bugüne taşıyanlardan değil mi?Ya Suriye...İşte sistemler,çıkarlar,dengeler...anlamak değil,yorumlamak değil sadece tanık olmak sunulanlar...Hizbullah kim,terörü kimler üretti;kimlerin işine geliyor?Afganistan da neden Amerika var,Irak ta hangi demokrasi?İşte ortadoğu. Peki bunların farkındayken olanları,değerleri ve dinleri bu coğrafyalar ile doğrulamak ne kadar doğru;ve onlar baz alınırak yaşananlar... türban dediğiniz gibi gerçekten onlardan kalan mı?siz galiba türban derken siyasi ve sistem içerisinde çıkar amaçlı örtünmeyi kast ediyorsunuz. bakın eğer o örtü siyeset için takılansa,ben burada zaten şunu söylerim...o ne özgürlüğü yansıtır ne de iradeyi.Başörtüyü de kültürel bir değer olarak görüyorsunuz galiba. beni ne türban bağlar ne de başörtü...beni bağlayan kısmı,inancı için örtünen bir kadının bu örtüden dolayı yaşadığı mağduriyettir.Ne siyaseti nede kültürü beni ilgilendirir. şimdi diyeceksiniz ki bu kadar kolay mı;beni ilgilendirmeyenler.Tabi ki hayır.Bu kadar basit değil;o siyaset ki bazen insan yaşamını başlatan yada sonlandırandır. bu kadar hayatıma müdahale ederken bu hesaplar,ben yine de vicdani olan derim. örtünmenin inanç gereği olup olmadığına dair fikirleriniz de oldukça farklı.Ben Nur ayetine dayanarak saçın örtülmesi de emirdir diyorum.Tabi burada mahrem yerler kısmını anlamak da çok önemli. galiba buı konuda Asrı Saadet'teki kadınlara ve onların örtünme biçimlerina bakmak gerek.Bunu nasıl yapacağım;bilmiyorum ama bir şekilde bu bilgilere ulaşmalıyım.Osmanlı döneminede bakmakta fayda var galiba. verdiğiniz link için yine teşekkür ederim.Saygılar! Değerli Arkadaşım; Evet haklısın çok etkileyici bir yakarış... Moralini bozduysa özür dilerim! Ama SALATANAT içinde olanlarla, SAMİMİ MÜSLÜMAN olanların arasındaki fark işte bu kadar açık... Ve "İslam kimsenin tapulu malı değil.." dediğiniz yazınızı ayakta alkışlıyorum. Bir çok arkadaşıma bunu anlatmaya çalışıyorum. Ama siz çok güzel kelimelere dökmüşsünüz... İşte biz kendi inancımıza kendimizin sarılmayıp, birilerinin yorumlarına bıraktığımız sürece, kendi içmizde sürtüşmeye devam eder dururuz.. Tüm bu örtünme/örtünmeme durumlarında asıl zararı çeken kimdir? Samimi müslümanlardır! Bu nedenle türbanla siyaset yapana DUR diyecek insanlar aslında samimi olanlar olmalıdır! Türban bahsinin islamda tarifinin varlığı/yokluğu yada ne derece olduğu bambaşka bir konu. Acı olan, inancımız üzerine tezgahlar kurulup, MÜSLÜMANI MÜSLÜMANA KIRDIRMALARIdır... İslam aleminin günümüzdeki en büyük sorunu budur... İnsanlar bu "DİNSİMSARI" düzenbazlara dur dediğinde, kazanan biz olacağız! Saygılarımla Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Biraz sinir bozucu olabilir ama bir adım geri çekilip, objektif olarak okuyun! Sizce yanlışmı?... * * * Tarikat 'sapma'dır, sivil toplum örgütü değildir BUGÜN bir katmerli yanlışı düzelteceğiz: "Paradigma", "empati" gibi fiyakalı sözcükleri seven İslamcı münevveran, gazeteci ve yazarlar sınıfı, bin yıllık tarikatlara "Sivil Toplum Örgütü" (STÖ) kılıfı giydirmeye bayılıyor. Sivil Toplum Örgütleri'ne bayıldıklarından değil, en iyi tebdil-i kıyafet olanağı olduğu için. Siz hiç Nakşibendi tarikatının Yatağan Santralı'yla, barajlarla, nükleer artıklarla, vb. ilgilendiğini duydunuz mu? * * * Keşke Sivil Toplum Örgütü olsalar da Cumhuriyet'le barışsalar, ya da keşke Cumhuriyet'le barışsalar da Sivil Toplum Örgütü olsalar. Ne yazık ki durum böyle değil. Temeli dünya nimetlerini terk etmeye, yani "zühd"e dayanan tasavvufun İslam dünyasında ortaya çıkışının temelinde, Hz. Muhammed'in ölümünü izleyen yıllarda İslam fetihlerinin yol açtığı aşırı zenginleşme yatar. Dünya nimetlerinden kaçmak için kuruldular, kısa süre içinde "kara şirket" oldular. * * * Arapça'da yol anlamına gelen tarikat sözcüğü, başlangıçta sufinin Allah'a ulaşmak için izlediği mistik yolu ifade ediyordu. XI. yüzyıldan başlayarak, bir tasavvuf büyüğünün adı etrafında örgütlenmiş topluluklar ortaya çıkmaya başladı. Başlangıçta sufinin isteğine bağlı olan gönüllü ibadet, evrad ve zikirler belirli kurallara bağlandı ve şeyh, mürşit, rehber gibi adlarla anılan manevi makamlar ortaya çıktı. Başlangıçta kendi yollarını kendileri seçen sufiler, daha sonra bir tarikata girmek ve mürşide bağlanmak zorunda kaldılar. Zamanla her tarikatın "adap-erkán" denilen kendi iç kuralları oluştu ve aralarındaki farklılıklar belirginleşti. Ve bireysellik de, özgür irade de sona erdi, köle düzeni başladı. Sufi ile Allah ve Kuran-ı Kerim arasına şeyhler, mürşitler ve rehberler girdiği andan itibaren yozlaşma ve sapma başlamıştır. Bütün tarikatlar tasavvufun yozlaşmış hallerinden biridir. Yüzlerce tarikat arasında ancak biri kaynağa sadık olabilir, onun dışında kalan bütün tarikatlar gerçek kaynaktan sapmadır. Ama hangisi sadık? Tarikatların Kuran ve sünnetten sapma olduğunu ileri süren İslam bilginleri var. Şu anda tasavvuf ile tarikat aynı şey değil artık. Günümüzde gerçek İslam'ı temsil etmeyen tarikatların çevirdiği siyasi ve ekonomik fesatlar, bu yazının konusu değil. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, TBMM'nin bir tarikatlar konfederasyonu olduğunu söylüyor. * * * Bu yazının konusu, tarikatların birer Sivil Toplum Örgütü olmadığı. İş sadece İslamcı çevrelerde kalsaydı bu yazıyı yazmazdım. Dolap çevirmek onların en doğal hakkı. Tarikatların, tarikatların içinde yer alan cemaatlerin birer Sivil Toplum Örgütü olduğunu sanan; tarikatlar, cemaatler ile demokrasi arasında ilişki kuran üniversite hocaları, gazete yazarları ve politikacılar var. Bu nedenle bu "kara balon"un patlatılması gerekiyor. STÖ'lerin İngilizce karşılığı NGO'lardır, yani Non-Governmental Organization. Hükümet dışı, hükümetlere karşı bağımsız örgütler. Türkçe'deki "sivil" sözcüğü de "İslami örgüt"ü içermez. Bir İslami örgüt, en azından bir piyade alayı kadar sivillikten uzaktır. Öte yandan şeyh-mürit ilişkisinin olduğu yerde eşitlik ve özgürlük olmadığı gibi müridin özgür iradesinden de söz edilemez. Kestirmeden söylemek gerekirse, tarikatlarda demokrasinin "D"si bile söz konusu değildir. Durum böyle olduğu için ancak tarikat mensubu üniversite hocaları ve şeyh müridi gazete yazarları, tarikatların STÖ olduğunu söyleyebilir. Tarikatlar ve devrim yasaları ÇOK bilmişler tayfası, CHP'nin 14 Mayıs 1950'den itibaren halkın teveccühünü kazanamadığını söylerler ve kestirmeden "sol"u da mahkûm ederler. Bu bilmişlik karşısında CHP de, "sol" da mahcup mahcup boyun büker. Ne yapsınlar, tarikatlardan mı, yoksa şeyhlerden mi, düğünlerde gelinin boynuna 20 kilo altın takan, damadı dolarlarla dekore eden feodalite kalıntısı aşiretlerden mi şikáyet edecekler, yoksa onlara mı sığınacaklar? Hele karşılarına sabuklamayla karışık İdris Küçükömer ve Kemal Tahir yorumları da çevik kuvvet olarak çıkartılmışsa ne yapsın zavallılar? * * * 17 Eylül 2006 tarihli Hürriyet Pazar'da yayınlanan "Türkiye'nin tarikat ve cemaat haritası"nı gördünüz mü? Bir de ana nitelikli, horanta sahibi tarikatlar var: Nakşibendilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Bayramilik, Rıfailik, Melamilik, Kadirilik, Halvetilik... Bunların yanı sıra zaman zaman batıp çıkan tarikatlar da vardır. Örneğin, 1950'lerde Ticanilik ünlüydü. Atatürk'ün heykel ve büstlerine saldırırlardı. * * * İsmailağa cemaati kuburunun patlaması üzerine yapılan yorumlar, sorunun artık bir dönüm noktasına geldiğini, bıçağın kemiğe dayandığını gösteriyor. Gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda izliyoruz, radyolarda dinliyoruz: Tarikatlar aslına bakarsanız barış içinde Allah'ı arama yolları imiş; Cumhuriyet tarikatları, tekke ve zaviyeleri kapatarak büyük bir suç işlemiş; tarikat ve cemaatlerin bugünkü durumu yasaklamanın, cart curt etmenin etkili olamadığını, olamayacağını gösteriyormuş... Peki ne yapılacakmış? Cumhuriyet'in yaptığının tersini yapmak ve tarikatlarla iyi geçinmek gerekiyormuş. İslamcılar, tarikatçılar, Cumhuriyet karşıtları böyle fetvalar veriyorlar ve Emre Kongar dışında kalan aydınlarımız, bu muhteremlerin karşısında, "Biz ettik siz etmeyin" tarzıyla el ovuşturuyorlar. Ayıptır! Mademki Türkiye Cumhuriyeti Devrim Yasaları'nı yanınıza almak ve gerektiğinde haziruna hatırlatmak aklınıza ve işinize gelmiyor, bari Cumhuriyet'i rahat bırakın. Cumhuriyet'e karşı öylesine bir psikolojik savaş açılmış ki Anayasa'nın "İnkılap kanunlarının korunması" ile ilgili 174. maddesini ve bu maddede sayılan 8 adet devrim kanununu kimse anımsamıyor, anımsamak istemiyor. Anımsamak utandırıyor ve korkutuyor. Efendim, tarikatlar sosyal nitelikli imiş! Peki Cumhuriyet ne nitelikli? Ayıptır! 1946'dan itibaren Adnan Menderes ve Demokrat Parti tarafından başlatılan ihanet, Cumhuriyet ve demokrasiyi teslim almış durumda ama hálá yasakçı(!) ve jakoben(!) Cumhuriyet suçlanmakta... Ah, ah! Şu AB, TSK'yı iyice bir iğdiş etse, iş tamam olacak!.. * * * Trajikomik olan şu ki 30.11.1925 tarihinde kabul edilen 677 sayılı kanun tasarısı, Demokrat Parti'nin dört kurucusundan biri olan Refik Koraltan (ötekiler: Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü) ve beş arkadaşı tarafından hazırlanıp önerilmişti. Yasanın adı "Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Önlenmesi ve Kaldırılmasına Dair Yasa" idi. Şimdi millet kuyruğa girmiş, tarikat şeyhlerinden, cemaat hocalarından bu yasadan dolayı özür dilemek için yarışmakta. Güya tarikatlar sivil toplum örgütleri imiş! 1925 öncesinde ve sonrasında fesat yuvaları olan tarikatlar ancak "sefil toplum örgütü" olabilirler. Tarikatların kan davasının nedeni TARİKATÇI ağızlara bakacak olursak Kurtuluş Savaşı'nı tarikatlar kazanmıştır. İslamcılara inanacak olursak birinci Meclis şeyh ve hocalarla dolu olduğu için demokrasinin doruklarında dolaşmaktadır. Ancak Kemalizm tarikatlara ihanet etmiş, onları kapatmıştır! * * * 30 Ekim 1925 tarih ve 677 sayılı tekke ve zaviyeleri kaldıran yasa durup dururken ortaya çıkmamıştır. Bu yasa Şeyh Said İsyanı'yla, Şeyh Said İsyanı da hilafetin kaldırılmasıyla ve Musul sorunuyla ilgilidir. Musul sorunu ile Şeyh Said İsyanı'nın gerisinde Musul petrollerine el koymak isteyen İngiltere vardır: 3 Mart 1924: Hilafetin kaldırılmasını ve Osmanoğulları hanedanının yurtdışına çıkartılmasını öngören 431 sayılı yasa. 20 Eylül 1924: Musul Sorunu Milletler Cemiyeti'nde görüşülmeye başlandı. Sınırda Türk ve İngiliz askerleri arasında gerginlik çıkması üzerine Cemiyet 29 Ekim'de geçici bir sınır belirledi. 17 Kasım 1924: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. 13 Şubat 1925: Şeyh Said ayaklanması, Genç sancağının Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde Şeyh Said'in himayesine sığınan kanun kaçaklarının jandarmalara ateş açmasıyla başladı. 4 Mart 1925: Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi. 15 Nisan 1925: Şeyh Said Varto yakınlarındaki Carpuh Köprüsü'nde yakalandı. 14 Mayıs 1925: Yakalanan isyancıların yargılanmasına Şark İstiklal Mahkemesi'nde başlandı. 29 Haziran 1925: Ölüm cezasına çarptırılan Şeyh Said ve 47 asi lider idam edildi. * * * Resmi Tarih'in yazdığına göre, siyasal etkinliklerde rol oynayan, toplumda her türlü yeniliğe karşı çıkan tarikatların, Cumhuriyet yönetiminde bir yeri ve etkinliği olmamalı idi. Doğu illerinde patlak veren Şeyh Said İsyanı'nın gerisinde İngilizlerin kışkırttığı tarikatlar yer almaktaydı. (Gayri Resmi Tarihler ne yazıyor acaba?) Mustafa Kemal, 30 Haziran 1925 tarihinde şöyle konuşuyordu: "Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları bu dediğim gerçeği bütün açıklığı ile algılayacak ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapatacak, müritlerinin bundan böyle olgunluğa eriştiklerini kabul edeceklerdir." * * * Mustafa Kemal, Ankara'ya döndükten sonra ilk olarak bu konuda bir hükümet kararnamesi yayımlandı. 2 Eylül 1925 tarihli kararname ile tekke ve zaviyelerin kapatılması karar altına alındı. Ancak, doğuda kurulan İstiklal Mahkemesi kendi bölgesindeki tekke ve zaviyeleri kapattığı için 677 sayılı yasanın artık çıkartılması gerekiyordu. Yasa Konya milletvekili Refik Koraltan ve beş arkadaşının önerisiyle 30 Ekim 1925 tarihinde çıkartıldı. Günümüzde Şeyh Said İsyanı'na merhametle yaklaşanlar, Takrir-i Sükûn Kanunu'nu yerden yere vuranlar, 677 sayılı yasanın çıkartılmasını aymazlık olarak görenler ve bu nedenle kendi resmi tarihlerini yazanlar, artık tarikatların TÜSİAD gibi, Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği gibi, TÜRK-İŞ gibi tüzel kişilik olarak tescil edilmesini istiyorlar. 1950’den bu yana tarikatların intikamı 14 Mayıs 1950’den sonrasının "Karşı Devrim Dönemi" olarak adlandırılmasına sağcı yazarlar ile II. Cumhuriyetçiler pek bozuluyorlar. Demokrat Parti iktidarı güya statükoya karşı çıkmış, demokrasiyi getirmiş. Demokrat Parti için söylediklerim, tuhaftır, bu parti için ciddi bir inceleme yazılmadığı için kimilerine abartılı geliyor. Avukat dostum Şevket Çizmeli’nin incelemeleri yayınlandığı zaman, Demokrat Parti ve Adnan Menderes konusunda yazılmış bütün haciyografi kitaplarının ipliği pazara çıkacak. * * * 30 Ekim 1925 tarih ve 677 sayılı yasanın günümüz Türkçesi ile metni şöyle: "Türkiye Cumhuriyeti içinde, gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhin yönetimi altında, gerek başka şekillerde kurulmuş bulunan tüm tekke ve zaviyeler; sahiplerinin, diğer şekillerde haklarını kullanarak sahiplenmeleri devam etmek üzere tamamı kapatılmıştır. Bunlardan; yasal düzenlemelere uygun olarak, cami veya mescit şeklinde kullanılanların faaliyeti sürer." "Genel olarak tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, naiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve bilinmeyenden haber verme ve isteğine kavuşturmak amacı ile nishacılık (muskacılık) gibi unvan ve sıfatların kullanılması ile bu unvan ve sıfatlara hizmet görmek ve/veya kıyafeti giymek yasaktır." "Türkiye Cumhuriyeti içinde, padişahlara ait ya da bir tarikata veyahut çıkar sağlamaya yönelik olanlarla tüm sair türbeler kapatılmış, türbedarlıklar kaldırılmıştır. Kapatılmış olan tekke ve zaviyeleri ya da türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden kuranlar veya tarikat ayini yapmak için geçici bile olsa yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar ya da bunlarla ilgili hizmetleri yapanlar veyahut kıyafetleri giyenler, üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan az olmamak üzere para cezası ile cezalandırılır." İslamcıların, şeriatçıların ve daha genel olarak bütün sağcı partilerin "Dini yasakladılar, camileri kapattılar, dindarları taciz ettiler" safsatasıyla karşı çıktıkları yasayı okudunuz. Yasanın iddia ve yalanlarla herhangi bir ilişkisi var mı? Yasa 1950’ye kadar titizlikle uygulandı. Günümüz İslamcı alimleri ile saf laik bilginlerinin yorumlarına göre bu yasaklamalar, tarikatların yeraltına girmesine yol açtı. Doğaldır, yasaklamalar bütün fesatların yeraltına inmesine yol açar. Demek ki tarikatlar 1925-1950 arasında yeraltında yaşamışlar. İslamcılığın karanlık-aydınlık dönemi! Ancak Demokrat Parti’nin kuruluş yılı olan 1946’dan itibaren Adnan Menderes ve arkadaşları, başta Nakşbendiyye (Nakşibendilik) tarikatı olmak üzere ileri gelen tarikat şeyhleriyle ilişki kurdular, vaatlerde bulundular. İktidara gelir gelmez Arapça ezanı serbest bırakmalarının, 677 sayılı yasanın uygulamalarını rafa kaldırmalarının nedeni budur. * * * 677 sayılı yasayı uygulattırmamalarının bedeli olarak, tarikatlar 1950’den bu yana muhafazakár ve İslamcı partilere oy vermekte ve böylece Cumhuriyet’ten intikam almaktadırlar. Yasaların uygulanmaları önemlidir. Şu anda 677 sayılı yasa fiilen "yok"tur. Bunun en büyük kanıtı ise İstanbul’daki Fatih/Çarşamba bataklığıdır. Yüzde yirmi beşlik oy kitlesinin birkaç ay içinde yüzde ikiye düşebilmesinin nedenini hiç düşündünüz mü? Karpuz gibi bir kamyondan öteki kamyona göçmesini?.. Özdemir İNCE Hürriyet,22-23-24-26.08.2008 __._,_.___ Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2008 AKP'nin, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinden de tek başına iktidar olarak çıkması, İslami tarikat ve cemaatleri yeniden gündeme getirdi. Doğal olarak da AKP iktidarının, tarikat ve cemaatlerle arasındaki ilişki, meclise, oradan da tüm Başkente yansıdı. Son günlerde yoğun bir kadrolaşma suçlamasıyla karşı karşıya kalan AKP'nin, devlet bürokrasisini cemaat ilişkilerine dayanarak oluşturduğu ısrarla vurgulanıyor. Gelelim bu iddiaların Ankara üzerindeki yansımasına. Yapılan araştırmalar, Ankara'nın tarikatlar bakımından oldukça zengin bir portföye sahip olduğunu gösteriyor. Öyle ki, artık bir çok semtin adı, bünyesinde barındırdığı tarikatların ismiyle özdeşleşiyor. İşte, bu özdeşleşmeden yola çıkarak, semt semt hangi tarikatın, nerede etkin olduğuna, daha doğrusu "Tarikat Gettoları"na değineceğim. Başvuru kaynağım ise meslektaşım Okan Konuralp'in Tempo Dergisi için hazırladığı araştırma dosyası oldu. KUZEY KAPISI PURSAKLAR'DAKİ YAPILANMA Pursaklar beldesi, Ankara tarikat ve cemaat haritasının en önemli parçasını oluşturuyor. Havaalanı yolu üzerindeki Pursaklar bir çok tarikatı bünyesinde barındırırken, Menzilciler ve Muradiye Vakfı faaliyetleri bakımından öne çıkıyor. Nakşibendi Tarikatı'nın bir kolu olan Menzilciler, resmi adı Kasrı Şirin olan, ancak kamuoyunda Menzil Dergahı olarak bilinen camisiyle Pursaklar'a damgasını vuruyor. Cemaatin yalnızca Ankara'da 4 bin dolaylarında müridi olduğu tahmin ediliyor. Cemaatin Şeyh'i Raşit Erol'un Ankara'ya her gelişinde dergahta kalması, hayatını da burada kaybetmesi, Menzilciler için Pursakları önemli bir merkez haline getiriyor. Cemaat, ekonomik gücünü özellikle kendilerine derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin belediyelerden aldığı ihalelerle arttırıyor. Muradiye Vakfı, Melih Gökçek'in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanmasının ardından kamuoyunda daha çok duyulmaya başladı. Özellikle, Büyükşehir belediyesinden aldığı ihalelerle adını duyuran Nakşibendi kökenli cemaat, Ankara'da siyasi gücü elinde bulunduran grupların başında geliyor. YENİMAHALLE'YE KONUŞLANAN TİLLOCULAR Kadiri Tarikatı'nın Tillo kolu, Yenimahalle'de bulunan Yoksullara Yardım Derneği adı altında sürdürüyor. Yaklaşık 3 bin müride sahip cemaat, Kadiri tarikatına uygun olarak bazı akşamlar zikir töreni gerçekleştiriyor. HACIBAYRAM'IN HAKİKATÇILARI Refahyol dönemine damgasını vuran 28 Şubat süreci, İslami cemaatlerin çalışma tarzlarında temel stratejik değişiklikler yapmalarına neden oldu. Bu stratejik değişiklik, cemaatlerin kitapevlerine verdikleri önemin artmasına, mensup ve sempatizanlarıyla iletişim konusunda kitapevlerinden yararlanma yolunu seçmelerine neden oldu. Kitapevlerinin altın çağını yaşadığı yerlerin başında Ankara Hacıbayram Cami geliyor. Hemen hemen tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadele ile tanınan Hakikatçılar da, Hacıbayram Cami Çarşısı'nda açtıkları Hakikat Neşriyat yoluyla çalışmalarını sürdürüyor. Mamak ve Keçiören Bölgesi'nde önemli sayıda mürite sahip olduğu bilinen Hakikatçılar, şeyhleri Ömer Öngüt'e "mutlak itaat" ilkesiyle bağlı bir yaşam sürüyor. SEMTE SIĞMAYIP, TÜM KENTE YAYILAN SÜLEYMANCILAR Süleymancılar, faaliyetlerini çoğunu "Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Dernekleri" adı altında yürüten bir cemaat. Bu topluluğun temellerini atan Süleyman Hilmi Tunahan'ın mehdiliğine inanıyorlar. Türkiye çapında yaklaşık bin 500 civarında Kuran kursu ve öğrenci yurdu olduğu tahmin edilen cemaat, Ankara'nın da hemen hemen her yerinde en az bir yurt binasıyla boy gösteriyor. Süleymancıların, Demetveler, Ayrancı ve Etimesgut bölgelerinde açtıkları yurtlar Ankara'nın en büyük özel statülü öğrenci yurtları olmasıyla dikkat çekiyor. GÜLENCİLER HER YERDE Fethullan Gülen cemaati de Ankara'nın pek çok yerinde açtıkları okul, öğrenci yurtları ve "Işık Evleri" aracılığıyla faaliyet yütürüyor. İstihbarat raporlarına göre Gülen cemaati Ankara'daki en etkin cemaat olarak gösteriliyor. ETLİK HİCRETÇİLERDEN SORULUYOR Hicret Cami İlim ve Hizmet Vakfı Genel Merkezi'nin aynı adı taşıyan cami, Ankara'daki en önemli Nakşibendi Tarikatı kollarında biri. İsmailağa geleneğinden gelen Hicret Cemaati, Şeyh Münir Hoca öncülüğünde faaliyetlerini sürdürüyor. Fıkıh ağırlıklı bir üslup benimseyen cemaat; inşaat, taşımacılık, marketçilik gibi alanlarda faaliyet yürüten ticari organizasyonlara sahip. Organizasyonların çoğunluğunda 'Hicret' ön adı kullanılıyor. Sünnete uygun olarak giyindiklerine inanan cemaatin erkekleri şalvar ve sarık; kadınları ise çarşafı kıyafet olarak benimsemiş durumda. TANK SESİNE RAĞMEN SİNCAN ONLARLA ANILIYOR Kamuoyu, İslami kesimin önemli merkezlerinden biri olan Sincan'ı askerin tank sesiyle bütünleştirdiği "Balans Ayarı" operasyonuyla tanıdı. Radikal İslamcı Hizbul Tahrir örgütü, Ankara ve çevresindeki tüm çalışmalarını Sincan merkezli olarak halen yürütüyor. İstihbarat raporlarına göre, Sincan'da önemli sayıda üye ve sempatizan potansiyeline sahip. Örgüt yayınlarında amaçlarını, "Hiláfet Devleti olan İslám Devleti'nin gölgesinde bir İslami yaşantıyı yaşamaya Müslümanları tekrar döndürmektir." olarak açıklıyor. DİKMEN'DEKİ SEMBOLİK NAKŞİ MERKEZİ Melih Gökçek, Dikmen Vadisi Projesi bünyesinde yapılan caminin adını Nakşibendi Şeyhi Mehmez Zait Kotku koymasıyla Nakşibendilerin sembolik merkezi de ortaya çıkmış oldu. Recep Tayyip Erdoğan 3 Kasım Seçimleri sonrasındaki ilk cumasını bu camide kıldı. Daha sonra da sık sık bu camiye gelen Erdoğan'ı diğer AKP'li milletvekileri de yalnız bırakmıyor. Cami, Ankara'da yaşayan Nakşibendiler için, sembolik de olsa önemli bir buluşma noktası olmaya doğru hızla ilerliyor. Camiye adını veren Mehmet Zait Kotku, ölümüne kadar Nakşibendi tarikatının kollarından İskender Paşa Cemaati'nin şeyhliğini yaptı. ÇUBUK'UN TİCANİLERİ TÜKENİYOR Ticaniler, Atatürk'ü Koruma Kanunu'nun çıkmasına neden olan cemaat olarak bilinir. Ankara'nın tarikat ve cemaat haritasında artık yer alamayan Ticaniler ilk olarak, Çubuk ilçesinde ortaya çıktı. Tarikatın lideri Ahmet Ticani'dir. Ticaniler, Atatürk HÜSEYİNGAZİ VE SİTELER'İ KAPSIYOR Ankara'ya özgü en önemli tarikat örgütlenmesi ise Galibi tarikatı. Cemaatin liderliğini Hasan Galip Kuşçuoğlu yapıyor. Ankara Hüseyingazi'deki cemaate ait camide perşembe günü düzenli olarak zikir töreni yapan cemaatin tüm Türkiye çapında yaklaşık 5 bin müridi bulunuyor. Cemaatin ağırlıklı olarak Siteler esnafı içinde örgütlendiği biliniyor. Arkadaşımın dinini 20 yıl sonra tesadüfen öğrendim Arjantin Ankara Büyükelçisi Sebastian Brugo Marco, Buket Güler'e Hello Dergisi'nde verdiği özel röportajda çarpıcı yorumlarda bulunmuş. Türkiye'nin, özellikle de Ankara'nın ulaştığı nokta açısından büyükelçinin söyledikleri dikkatimi çekti. Ülkemize ilk kez 1975 yılında geldiğini ve Türk kadınlarını 30 yıldan beri tanıdığını belirtirken, "Türkiye'de kadınlar artık çok daha özgür" demiş ve başörtüsü hakkında ilginç bir tespitte bulunmuş. Büyükelçi Sebastian Brugo Marco, "Bundan 30 sene önce Ankara sokaklarında yürüyen başı kapalı bir kadın asla görmezdim. Anadolu'nun tüm köylerinde vardı, ama şimdi her yerdeler. Bu iyi mi kötü mü, bilmiyorum" demiş. Bunun çok kişisel bir tercih olduğunu da sözlerine ekleyen büyükelçi, artışın sebebini ise bilmediğini söylemiş. Müslüman kadınları suçlamadığını ve onlara saygı duyduğunu dile getiren Büyükelçi Marco, "Bazı kadınlar başlarını sıkı sıkı kapatıyorlar, ama bunun yanı sıra çok ağır makyajlar da yapıyorlar" şeklinde konuşurken, bunu bir din özgürlüğü olarak kabul ettiğini vurgulamış ve şöyle devam etmiş: "Eğer kendi dininizi seçmekte özgürlüğünüz varsa, tamam. Ama Türkiye'de maalesef bu özgürlükten bahsetmek de mümkün değil. Sizin kimliğinizde din kısmı var ve orada İslam yazılıyor. Benim ülkemde böyle değil. Ben arkadaşlarımın dinini 20 yıl beraber çalıştıktan sonra tesadüfen öğreniyorum. " 30 yıl öncesinde Türkiye'de insan ilişkilerinin daha iyi olduğunu da belirten büyükelçi, bu tespitlerinin yanı sıra Hello Dergisi'ne özel yaşamı ile ilgili özel açıklamalarda da bulunmuş. 5 yıldızlı saltanatın unutulanları Geçen hafta Başkentli yatırımcıların turizme sektörüne damgasını vurduğu yazıp, Ege, Akdeniz ve KKTC sahillerinde boy gösteren birinci sınıf turistik tesislerin listesini vermiştim. Bu tesislerin hem inşasını, hem de işletmesini yapan devler arasında Ankara'nın müteahhitlerin başı çektiğini vurgulayıp, tüm ülkedeki 5 yıldızlı otellerin yüzde 40'ının Ankaralı yatırımcılara ait olduğunu yazmıştım. Bu yazım büyük ilgi çekti ve e-mail adresime bir çok e-posta geldi. İçlerinden bir kaçı ise haklı eleştirilerini aktardı. En önemli eleştiri ise yaptığım listede Üç önemli grupla, bir Ankaralı yatırımcıyı koymamam üzerineydi. Bu hafta eksiğimi gidermek üzere, yeniden bir yazı yazmam kaçınılmaz oldu. Ancak, enformasyon eksikliğimde bu turistik tesisler de kendinde hata aramalı. Otellerini daha aktif bir şekilde tanıtıp, akılda kalıcı olabilirler. Nasıl mı? Bir fıkra ile sözlerime açıklık getireyim. CENNETİN KAPISI YUMRUKLANIR VE ... Cennet'in kapıları şiddetli bir şekilde yumruklanmış. "Güm güm güm" sesleri arasında içeriden seslenmişler... -Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi tok bir ses: "Biz İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz!" diye cevap vermiş. Bu cevap üzerine de içeriden "hoş geldiniz" diyerek kapılar ardına kadar açılmış ve yiğitleri içeriye buyur etmişler. Her şey çok güzel gidiyormuş. Ta ki, 40 yıl geçinceye kadar. Bir gün kapılar yine şiddetle çalınmış: "Güm Güm Güm!" İçeriden sormuşlar: -Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi tok bir ses: "Biz İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz!" İçeriden hemen cevaplamışlar: "Hadi len! Onlar 40 yıl önce geldi!" Dışarıdan yine ses gelmiş: "Ama biz mehter takımıyız, ancak geldik!" UNUTULAN TURİZM YİĞİTLERİ Unutulan yatırımcılardan biri, iş adamı Erdal Tontu idi. Beldibi'ndeki 5 yıldızlı oteli Katamaran ile listeye girmemişti. Üstelik unuttuğum bu kişi Türkiye'de, turizmi iyi bilen yatırımcıların başında geliyordu. Üç kardeşiyle birlikte kurdukları Dörtel Tekstil'in bir yatırımı olan Belek'teki Adora Otel'in yapımında ve bugünlere gelmesinde büyük katkısı olmuştu. Daha sonra kardeşleriyle anlaşmazlığa düşüp ortaklığı bitirerek, tek başına gemi şeklindeki temasıyla büyük ilgi toplayan Katamaran'ı kurmuştu. Listeye girmeyen zincir otellere gelecek olursak... Bunlardan en önemlisi Öztaş Şirketler Grubu'na ait 7 otelli Pegasos zinciriydi. Ege ve Akdeniz'e yayılan, toplam 12 bin yatak kapasiteli Pegasos zincirinin hiç kuşku yok ki amiral gemisi, Muğla Sarıgerme'de 300 dönüm üzerine kurulu Pegasos Tropical Place oteliydi. Bir diğer grup ise Ankaralı iş adamı (Şimdi Antalya'ya yerleşti) Akın Yılmaz'a ait Joy Grup'tu. Antalya, Marmaris Tekirova ve Bodrum başta olmak üzere bir çok sahil beldemizde 12 adet beş yıldızlı tesise sahipti. Bu zincirin lokomotifi ise Kemer'deki Kiriş World Otel'di. Aynı zamanda Büyük kolej'in Yönetim Kurulu Başkanı olan Rumi Doğay ve ailesinin Kuşadası'daki 5 yıldızlı tesisleri AquaFantasy Otel ise unuttuğum üçüncü grubu oluşturuyor. Fantasy Otel, 3 bin 500 rakamını bulan yatak kapasitesi ve Türkiye'nin en büyük Aquapark alanıyla devasa bir yatırım. heykellerine saldırarak ve Ankara'nın çeşitli camilerinde ve mecliste Arapça ezan okuma eylemleriyle adlarını duyurdu. Çubuk ve Çorum Şabanözü'nde az sayıda Ticani, tarikatın varlığını sürdürüyor. Erdal İPEKEŞEN Hürriyet,9.12.2007 Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2008 Değerli Arkadaşım; Evet haklısın çok etkileyici bir yakarış... Moralini bozduysa özür dilerim! Ama SALATANAT içinde olanlarla, SAMİMİ MÜSLÜMAN olanların arasındaki fark işte bu kadar açık... Ve "İslam kimsenin tapulu malı değil.." dediğiniz yazınızı ayakta alkışlıyorum. Bir çok arkadaşıma bunu anlatmaya çalışıyorum. Ama siz çok güzel kelimelere dökmüşsünüz... İşte biz kendi inancımıza kendimizin sarılmayıp, birilerinin yorumlarına bıraktığımız sürece, kendi içmizde sürtüşmeye devam eder dururuz.. Tüm bu örtünme/örtünmeme durumlarında asıl zararı çeken kimdir? Samimi müslümanlardır! Bu nedenle türbanla siyaset yapana DUR diyecek insanlar aslında samimi olanlar olmalıdır! Türban bahsinin islamda tarifinin varlığı/yokluğu yada ne derece olduğu bambaşka bir konu. Acı olan, inancımız üzerine tezgahlar kurulup, MÜSLÜMANI MÜSLÜMANA KIRDIRMALARIdır... İslam aleminin günümüzdeki en büyük sorunu budur... İnsanlar bu "DİNSİMSARI" düzenbazlara dur dediğinde, kazanan biz olacağız! Saygılarımla Verdiğiniz link için çok teşekkür ederim,yeniden...siyasete alet edilmemiş değerlerle siyasete kurban verilmemiş insanların olduğu bir dünya dileğinde buluşuyoruz. bu da çok güzel Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 BEKİR İkincil bu konu aynı zamanda dinin direği olan bir konuyu da yakından ilgilendirebiliyor. SİMALYILDIZIAma ikincil bir konunun islam 6(!) şartı olmasını da açıkça "din ile oynama" olaraka görmekteyim..... El insaf... Şimdi biri çıkıp bana islamın şartlarını sayabilir mi?Ehemmiyeti yok. Pekiyi şunu hatırlayan biri var mı? Namaz, dinin direğidir...Evet bingo... Haaa, bir de "Devletin Hakkı"...Bayıldım buna... Okuduğunu anlamak için durmak, dikkat etmek gerekir...Hadi hayırlısı bakalım... Saygılar Efendim... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.