Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Yasaklar sadece Türkiyede yok,dünyanin her tarafinda var,en demokratik dediginiz neresi varsa ordada yasaklar vardir,olmalidirda,eger herkes kafasina estigi gibi yasayacaksa yasalara gerek yoktur.neden yasalar cikartilir,cünkü kanunsuzluk anarsiye götürür.Yasaklar her ülkede olmasina ragmen Türkiyedeki kadar yasalara karsi savas verilen baska bir ülke yoktur.Onu yasaklamak cözüm degildir,bunu yasaklamak cözüm degildir,biz muz cumhuriyeti degiliz,bizimde yasalarimiz ve temayüllerimiz vardir.Yasalara karsi cikmak kendi cikarlarini kamu cikarlarindan daha üstün görmektir.Basörtmenin cikarla ne ilgisi olabilir diyenler ise olayin özünü görmek istemeyenlerdir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

İlköğretim Ders Kitabında Türban Propagandası

 

 

 

 

 

İlköğretim 8. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında türban propagandası yapılıyor. Kitapta yer alan “ İslam Düşüncesinde Yorumlar “ adlı ünitenin yorum farklılıklarının nedenlerinin işlendiği “ Toplumsal Değişim “ başlığı altında 77.sayfada “ …Müslüman toplumlarda örtünme dini bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Ancak bu örtünmenin şekli açık bir biçimde belirtilmemiştir…” ifadesi yer almaktadır.

 

Buradaki “örtünme”den kastın bir insanın günlük yaşamdaki giyim kuşamı olmadığı açıktır. Çünkü tüm toplumlarda giyinme olgusu zaten mevcuttur. Müslüman toplumlarda örtünme ifadesi ve ardından Kuran’a yapılan gönderme ile siyasal İslam’ın simgesi haline gelen türbana işaret edilmektedir. Oysa Kur’an’daki söz konusu ayetlerin yorumu noktasında tefsir bilginleri farklı görüşler ortaya koymaktadırlar. Örtünme ile kastedilenin, cariye kadınların göğüslerinin örtülmesi olduğu yönünde görüşler de mevcuttur. Zira o dönemde Arap toplumunda cariye kadınların göğüsler açık bir biçimde dolaştıkları bilinmektedir. Başa örtü alma olayı ise zaten Kur’an’dan önce bile mevcuttu. Dolayısıyla başı örtmek dinsel bir gereklilik değil tümüyle geleneksel bir uygulama idi. Bu geleneğin sıcak iklimden kaynaklandığı bilinmektedir. Nitekim sadece kadınlar değil erkekler de başlarını örtmekteydiler. Arap toplumlarında sıcak iklim nedeniyle bugün bile bırakın kadınları erkekler bile başlarını örtmektedirler.

 

Başı örtmenin dinsel bir gereklilik olmadığı ortadayken ilköğretim çağındaki öğrencilerin zihnine ve bilinçaltına bu inanışı yerleştirmeye çalışmak hem pedegojik açıdan hem de eğitimin laik olması özelliği bakımından son derece sakıncalıdır.

 

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin pedegojik formasyonları ve ideolojik duruşları hesaba katıldığında konunun vahameti daha da netleşmektedir. Bir kültür ve öğretim dersi olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin öğretmenlerin tutumları nedeniyle nasıl bir eğitim ve telkin dersine dönüştüğü düşünülecek olursa kitaptaki bu ifadelerin türban propagandası için istismar zemini oluşturacağı da kolaylıkla görülebilir.

 

Tesettürle ilgili ayetleri kitaptaki cümleden hareketle sınıfta okuyacak olan öğretmen rahatlıkla türban propagandası yapabilir.

 

Türbanı meşrulaştırma operasyonlarının ilköğretim çağına kadar indiğinin somut göstergesi olan bu ifadeler son derece endişe vericidir.

 

Reşit olan kişinin örtünmeyi tercih etmesine müdahale etmek elbetteki doğru değildir. Ancak henüz ilköğretim çağında bulunan ve reşit olmayan öğrencileri bu şekilde yönlendirmek laik eğitimin temellerine dinamit koymakla eş değerdedir

 

Bu ifadeler derhal kitaptan çıkarılmalıdır. Geçen yıl ki 11. sınıf ders kitaplarında abdest suyunun faydaları ile ilgili bölüme kamuoyundan gelen tepkiler üzerine bakanlığın bir resmi yazı ile ilgili bölümün derslere işlenmemesini istemesi örneğinde olduğu gibi benzer bir yola bu ifadelerin derslerde ele alınması engellenmelidir.

 

 

MUSTAFA CEMİL KILIÇ

 

İLAHİYATÇI / SOSYOLOG

 

EĞİTİM İŞ SENDİKASI FATİH İLÇE BAŞKANI

 

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ

 

 

 

................................................................................

.................................................................................

.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

'DİNİ GEREKLİLİK' DENİYOR

 

İlköğretimde 'örtünme' telkini

CUMHURİYET - ZEYNEP ŞAHİN

 

ANKARA - İlköğretim 8. sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında, "örtünme vurgusu" yapıldı. Kitapta, "Müslüman toplumlarda örtünme dini bir gereklilik olarak kabul edilmiştir" denirken, ifadenin derslerde "türban propagandası" yapılmasına zemin hazırlayacağı vurgulandı. Eğitim-İş Fatih Şubesi Başkanı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni Mustafa Cemil Kılıç , "Türbanı meşrulaştırma operasyonlarının ilköğretim çağına kadar indiğinin somut göstergesi olan bu ifadeler endişe verici. Öğrencileri bu şekilde yönlendirmek laik eğitimin temellerine dinamit koymakla eşdeğer" derken, ifadelerin kitaptan çıkarılmasını istedi.

 

Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB), İslam dininin - özellikle Sünni mezhebinin - öğretilerini aşılamaya dönük olduğu için eleştirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kitaplarında bu kez "örtünme telkini" ortaya çıktı. İlköğretim 8. sınıftaki "İslam Düşüncesinde Yorumlar" ünitesinin "Toplumsal Değişim" konusu işlenirken, "türban propagandası" yapılmasına zemin hazırlandığına işaret edildi. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabının 77. sayfasında, "Müslüman toplumlarda örtünme dini bir gereklilik olarak kabul edilmiştir. Ancak bu örtünmenin şekli açık bir biçimde belirtilmemiştir" ifadeleri yer alıyor. Eğitim-İş İstanbul Fatih Şubesi Başkanı Din Kültürü Öğretmeni Mustafa Cemil Kılıç, "Buradaki örtünmeden kastın bir insanın günlük yaşamdaki giyim kuşamı olmadığı açık. Çünkü tüm toplumlarda giyinme olgusu zaten mevcuttur. Müslüman toplumlarda örtünme ifadesi ve ardından Kuran'a yapılan gönderme ile siyasal İslam'ın simgesi haline gelen türbana işaret ediliyor" dedi. Kılıç, şunları kaydetti:

 

"Oysa Kuran'daki söz konusu ayetlerin yorumu noktasında tefsir bilginleri farklı görüşler ortaya koyuyor. Örtünme ile kastedilenin, cariye kadınların göğüslerinin örtülmesi olduğu yönünde görüşler de mevcut. Zira o dönemde Arap toplumunda cariye kadınların, göğüsleri açık bir biçimde dolaştıkları biliniyor. Başa örtü alma olayı ise zaten Kuran'dan önce bile mevcuttu. Dolayısıyla başı örtmek dinsel bir gereklilik değil tümüyle geleneksel bir uygulamaydı. Bu geleneğin sıcak iklimden kaynaklandığı biliniyor. Nitekim sadece kadınlar değil, erkekler de başlarını örtüyorlardı. Arap toplumlarında sıcak iklim nedeniyle bugün de bırakın kadınları, erkekler bile başlarını örtüyorlar. Başı örtmenin dinsel bir gereklilik olmadığı ortadayken, ilköğretim çağındaki öğrencilerin zihnine ve bilinçaltına bu inanışı yerleştirmeye çalışmak hem pedagojik açıdan hem de eğitimin laik olması özelliği bakımından son derece sakıncalı."

 

'İşlenmemeli'

Kılıç, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin kültür ve ahlaktan çok, bu dalın öğretmenlerinin tutumları nedeniyle "eğitim ve telkin" dersine dönüştürüldüğüne dikkat çekerek, kitaptaki ifadelerin türban propagandası için istismar zemini oluşturacağının kolaylıkla görüleceğini vurguladı. "Tesettürle ilgili ayetleri kitaptaki cümleden hareketle sınıfta okuyacak olan öğretmen, rahatlıkla türban propagandası yapabilir" diyen Kılıç, bakanlığın okullardan bu bölümün işlenmemesini istemesi, gelecek yıl için de kitaptan çıkarması gerektiğini ifade etti.

Gönderi tarihi:

Ben değil türban ,ilkögretimde özellikle ilkokul çağındaki çocukların din kültürü dersini almalarını asla doğru bulmuyorum.çünkü her platformda ısrarla gözümüzün içine sokulan laik devlet imajını kökünden sarsan bir gerçekliktir zorunlu din dersleri.

laik devlette olmaması gereken bu yanlış nedense hala birileri tarafından karşı çıkanlara karşı dini bütünlük olarak ele alınıyor.

 

tamamen zorbalık ve dayatma olarak gördüğüm zorunlu din derslerinin kaldırılmasından yanayım ben.

geçen günlerde bu konu ile ilgili avrupa insan hakları mahkemesine başvuran Alevi bir baba davayı kazanmıştı.mahkeme kararının bağlayıcılığı belki yok ama bizler bunun üstünden bu yanlış uygulamanın kaldırılmasına yönelik tavrımızı net bi şekilde ortaya koymalıyız.

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Türbanlılar dudak dudağaydı

cemil_ipekci_2.jpg

Cemil İpekçi'nin sözleri türbanlı aileleri kızdıracak. İpekçi, Ortaköy'de bazı türbanlı kızların erkek arkadaşlarının kucaklarında oturduğunu söyledi.

04 Ocak 2008 Cuma

 

NTV'de 'Haydi Gel Bizimle Ol' programına konuk olan tasarımcı Cemil İpekçi, ailesinin baskısıyla türban takan bazı kızların sokakta çok farklı davrandığına vurgu yaptı. İpekçi'nin sözleri türbanlı aileleri kızdıracak cinstendi:

 

Pınar Kür: Bunlar kendi kendilerine karar veren insanlar değil. Aile baskısı. Herkes sizin babanız kadar hoşgörülü mü zannediyorsunuz?

 

Cemil İpekçi: Hayır değil.

 

Pınar Kür: Bu çocukların daha ilkokuldan itibaren başlarını bağlıyorlar. Zorluyorlar.

 

Cemil İpekçi: O başını bağlayanlar da ne yapıyor, Ortaköy'e gidiyor başı bağlı. Ruju sürmüş çocuğun kucağına oturuyor. Bu Ramazan'da ben 30 gün boyunca hemen hemen 15 kere Sultanahmet'e gittim. Ben eğlencesini çok seviyorum. Sultanahmet Meydanı çocuklar Hyde Park gibiydi. Başlar türbanlı, sevgililerle el ele, dudak dudağa... Hele taksiden bir hanım indi. Ben bu kadar afeti devman neriman da birşey görmedim. Yani bu kadar güzel varlık da görmedim. Muazzam bir yüzü var. Türban takmış, hafif omuzları açık bir tişört, göbeği de meydanda...

 

.....................................

Gönderi tarihi:

Eger türban müslüman veya ahlakli insanlarin taktigi bir bez ise ben bu teze karsiyim,cünkü rastladigim her üc türbanlidan biri veya ikisi hem müslümanliga hemde ****** sigmayan davranislar sergilemektedirler. Cemil Ipekci'ye gerek yok gidin Bostanci sahil yoluna ve görün türbanli müslümanlari kayalarin üzerinde erkek arkadaslari ile ***** ******* oluslarina herkes sahit olabilir.

Ben hep ayni seyi söylüyorum,türbani inanci geregi takiyorlar diyenleri ben diddiye almiyorum,onlarda beni almasinlar.Dogruyu söyleyeni yedi köyden kogarmislar birakin kogsunlar önemli degil. kapicilik yaparak ülkenin karanliga ve mandaciliga gidisini dile getirenlere kapi gösterecegime ......kervan yürür diyip gecerim. Türban Atatürkcülüge,Cumhuriyete karsi yürütülen siyasetin bir simgesidir,müslümanligin inancin degil.Türbani inanci geregi takiyorlar diyenler,türban takmayanlari inancsiz olarak kabul edenlerdir.Cankaya savasi Cumhuriyete karsi verilmis bir savasti,Cumhuriyete karsi olanlarin zaferi ile sonuclandi.

Türban bir savasin simgesidir,Erbakanla bu ülkeye sokuldu.Erbakan ise aynen bugün basta olan yönetim gibi Atatürk Cumhuriyetine karsiydi.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Kadının toplumsal yaşamda yer alması, birey olarak var olması, ayaklarının üzerinde durmayı başarması/becermesi; ne yazık ki Cumhuriyet’in tüm kazanımlarına karşın gerçekleştirilememiştir. Bununla birlikte kadınlar Cumhuriyet döneminde "eş durumundan" titr-makam-mevki-mertebe edinmişlerdir; "Taş mı attım ki kolum yoruldu" kolayca yöntemiyle, bir erkeğe eş-kadın-karı olma sonucunda...Gerçi bu yöntemle bir şeyler olduğu sanısına kapılan kadınların varlığı; belki de yalnızca ülkemize özgü bir olgudur... Ve de "birisinin karısı" olarak kamusal alanda var olmak (gerçekteyse var olduğunu sanmak) durumu belki de Osmanlı geçmişimizin bir kalıtıdır...

 

 

 

Kuşkusuz "eş durumundan" titr-makam,mevki-mertebe edinme durumu; salt kadının çabasından, istekliliğinden değil, genelde eşine-kocasına "yalakalık-dalkavukluk" yoluyla yaranmak ve de çıkarlarına ulaşmak isteyenlerce oluşturulan bir kültürün ürünüdür.

 

 

 

Çoğumuz bu tür kadınlarla yaşamlarımızın belirli dönemlerinde karşılaşmışızdır, örneğin askerde; "albayın karısı", devlet memurluğunda; "müdürün karısı", "kaymakamın karısı", "valinin karısı" gibi... Örneğin ben; 20 yıllık devlet memurluğum süresinde "müdürün karısı" örneklerini çok gördüm, yetkeleri kendinden menkul o buyurgan tutum ve davranışlarıyla...Ama yeri geldi; bu davranışların olumsuz dışsallığı olarak, bu kadınların "müdür" eşleri/kocaları müfettişler karşısında sorgulanmak durumunda kaldı, demokratik kişiliği gelişmiş çalışanların yakınmaları/eleştirileri sonucunda...

 

 

 

Kamu sektöründen daha geniş bir alanı; kamusal alanı ilgilendiren "eş durumundan" yetke edinmenin en uç örneğine de bu ülke TÖ’nün sekreteriyken, eşi olma mertebesine ulaşan Saygıdeğer Hanımefendi, ilk "first lady" özentisi Semra ÖZAL’la tanık oldu, bu deneyimi ilk kez onunla yaşadı (anımsayınız; atamalara bile karar verirdi )...Ve onun "Lale Devri" özlemleriyle dal budak saldı, padişah efendimizin zevcelerinin elini-eteğini öpme alışkanlığı, yavşaklığı, yapışkanlığı; Cumhuriyet Türkiyesi’nde... Ki artık Türk Siyasal Yaşamı’na; "Osmanlı’nın Padişah Eşleri/Sultanları/Karıları" gibi, "Başbakanın Karısı" ya da "Cumhurbaşkanının Karısı" kavramları yerleşti...

 

 

 

Ve son yıllarda da "başbakanın karısı" üzerine üç-beş söz söylenecek, eleştiriler, yargılar yapılacakken; "Eğitim düzeyi nedir?...Yaşam deneyimi/birikimi/üretkenliği nedir ?... Nerelerden gelmiştir ?..." diye sorgulamalar başlayacakken ya da bizler onu içimize sindirmeye çalışırken, birden bire karşımıza "dindar cumhurbaşkanının muterem zevceleri" çıktı, ilgi alanımıza bir girdi, pir girdi... Ki o;

 

 

 

15’inde kocaya varmış...

 

 

 

O türbanlı bir yarmış...

 

 

 

Üstelik "türban" için; Devlet’in kafasını yarmış...

 

 

 

Sonradan vaz geçmiş taş atmaktan, birazcık çekinmiş; Devlet’i AHİM’e satmaktan...

 

 

 

İşte bu kadın kişi; toplumsal alanda gerçek anlamda tek başına var olmamış bu dişi, ansızın girdi ilgi alanımıza, başındaki türbanıyla...

 

 

 

Oysa ne dert, ne gam, ne tasa...O evdeki bir kadıncağız, bir ana...

 

 

 

Eğer olabilseydi toplumda ( Atatürk İlke ve Devrimleri’nin yönlendirdiği gibi ) tek başına ayakta durabilen bir kişi; değil bakan, kimin olursa olsun eşi/hanımı/karısı, geri dönmezdi AHİM’deki kavgasından "haklı ya da haksız" olduğuna ilişkin kesin sonuç almadan...

 

 

 

Eğer birey olarak var olabilseydi, bu bilinçle tek başına ayakta kalabilseydi (" Onaylamasam da AHİM’e gitmeyi" yine de bırakmamalı kavgasını; birey olan gerçek kişi)...Çünkü Türk Yurttaşlık Hukuku’na göre; bireyler kendinden sorumludur...Ama birey olmayı beceremeyenler ne yazık ki yalnızca "kocasının karısı"dır, bir bakıma kocasının vesayeti altındadır...

 

 

 

Yalnızca "kocasının karısı" olan kadınlar; toplumsal yaşamda, müdürün karısı, albayın karısı, kaymakamın karısı, valinin karısı, bakanın karısı, başbakanın karısı ve cumhurbaşkanının karısı kimliğiyle boy gösterirler, "eş/koca durumundan" dolayı toplumdan saygı/alkış/ilgi/övgü beklerler...

 

 

 

İşte bizler de son günlerde "eş durumundan" yetkeli, titr-makam-mevki-mertebe edinmiş kimliklere odaklandık toplumca, demoratik-laik-sosyal hukuk devletinin kurallarına göre seçimle iş başına gelenler sanki onlarmışçasına...

 

 

 

Sonuç olarak onlar; "kocasının karısı", evinin kadını, çocuklarının anası...Bizlere mi düştü tasası?...

 

 

 

İster örter, ister açar...Devlet değildir na’çar...

 

 

 

Üstelik yemin de verdiler; ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ’ne uyacağız diye...Onlar "yalacı" mı ki, "takiyyyeci" mi ki bu kaygı da niye ?...

 

 

 

Serin durun, isterseniz sizler de başınıza bir türban sarın ( Hülya Avşar gibi); ister yalakalık olsun, ister Güneş yakmasın diye...

 

 

 

Ama bu kadar da Araplaşma sevdasına düşmeden önce; anınsayın Ürdün Kraliçesi Rania’yı...Karıştırıp durmayın Anya ile Konya’yı...

 

 

 

Dediğim gibi bir kez Arap kızı Rania’ya bakın; ondan sonra da model model türban takın...

 

 

 

Ola ki "şeriatın gereği" deyip, kırıp da dizinizi oturacaksanız kocanızın karısı olarak evinizde... Yer almayacaksanız; Kemal ATATÜRK’ün ülkesini temsilen bir gezide...Başınıza ne sardığınız olamaz kimseye sorun... Herkesten önce ben derim; karışmayın evindeki kadının türbanına, çok ileri gitmeyin orada durun !... Ama siz ille de boy göstermek isterseniz; "cumhurbaşkanının karısı" olarak türbanla, işte o koşullarda bizim açımızdan artar sorun... Kuşkusuz "kılıfına uydurmak için, çaldıkları minareyi" Prof.Dr. Mete TUNCAY başkanlığında bekliyor enderun...

 

 

 

*"karı" sözcüğü; Yurtaşlar Yasası’ndaki son değişikliğe göre kullanılmamaktadır, yasada "eş" sözcüğü yer almaktadır... Ama "türban" yoluna, kurban olan kadınlar; doğal olarak Kemal ATATÜRK’ün erkeğine eşit görmek istediği çağdaş bir "eş" değil, ancak "kocasının karısı" olmaktan öteye gidemediklerinden, bu kullanım yazının içeriğine uygun görülmüştür.

 

SelmaErdal

Gönderi tarihi:

Selma Erdal'in bu yazisi alkislanir,kadinlar kendilerini kanitlamaktan aciz kaldiklari sürece Atatürk'ün istedigi kadin rolünü alamazlar,kocalarinin esleri olmaktan öte gecemezler.Kocalarinin gölgesinde Cankaya'da türban zaferi yasamak yerine AHIM de kavgasini sürdürseydi belki daha bir kadin olabilirdi.Ama ona bu hakki veren olmadi,ona cekil yoksa Cankaya olmaz dediler.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Selma Erdal'in bu yazisi alkislanir,kadinlar kendilerini kanitlamaktan aciz kaldiklari sürece Atatürk'ün istedigi kadin rolünü alamazlar,kocalarinin esleri olmaktan öte gecemezler.Kocalarinin gölgesinde Cankaya'da türban zaferi yasamak yerine AHIM de kavgasini sürdürseydi belki daha bir kadin olabilirdi.Ama ona bu hakki veren olmadi,ona cekil yoksa Cankaya olmaz dediler.

 

 

saygilarla

Sevgili politika seni seviyorum fakat seni bir türlü anlayamıyorum...

Atatürkün istediği kadın rolü başı açık rolmüydü?Atamızın Annesi ve kız kadeşinin başı kapalı değilmiydi?nasıl roldür bu?:=)

saygılar..

Gönderi tarihi:
Sevgili politika seni seviyorum fakat seni bir türlü anlayamıyorum...

Atatürkün istediği kadın rolü başı açık rolmüydü?Atamızın Annesi ve kız kadeşinin başı kapalı değilmiydi?nasıl roldür bu?:=)

saygılar..

sayin Kaplan öyle bir iddiam olmadi,abiiki konu basin acik veya kapali olmasi degildir,konu kadinlarimizin kendi iradelerini kullanamamalaridir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

"TÜRBANIN ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL, BAŞÖRTÜSÜNÜN İSTİSMARI"(¹)

 

-Türban ile başörtüsü arasındaki farklar; Türban eğitimli, genç ve şehirlidir. Başörtüsü ise kırsal, yaşlı ve eğitimsizdir.. Türban geçişken özelliklidir; türbanlı annenin kızı da türbanlı olur..Başörtüsü ise geçişken değildir; başörtülü annenin kızı başını örtmeyebilir..Türban bir bilincin eseridir. Başörtüsünde ise bilinçten ziyade bir alışkanlık rol oynar..Türban, politik bir tercihe de gönderme yapar... Başörtüsü ise politikayla pek ilgilenmez-

 

Bunları yazınca, şimdi sıra benim konu ile ilgili 2005 Temmuzundaki yazımı yenilemeye geldi;

 

Daha 1960'larda Milli Nizam Partisi'ni kurarken, laik cumhuriyet ile şeriat düzeni bağdaşmadığı için Erbakan Hoca'nın asıl hedefi ‘İslami cumhuriyet’ olmalıydı. Elbette, İran'daki Ayetullah Humeyni gibi devrim yapma olanağı olmadığı için milli görüşçüler Türkiye'de sonucu sandıkta arayacaklardı! Başbakanlığa kadar geldiler ama asıl hedeflerine ulaşamadılar. Ancak mirasçıları, elde edilmiş halk desteğini arkalarına alarak tek başlarına hükümet oldu.

 

 

Kimilerine göre ‘Hoca'nın gençleri’ değişmedi, aynı yoldalar. Kimilerine göre de geçmişten ders aldıklarından ‘olmayacak duaya amin’ demek yerine, şimdiki amaçları, ‘Türkiye'yi yönetmenin maddi manevi kazanımını’ sürdürmektir. Artık demokrasi, onlar için düzeni kökten değiştirmek yerine, kendileri iktidarda oldukça, amaçları için bir araçtır. Genelde sağ politika önderlerine göre türban ve imam-hatip okulları tartışması bireysel haklara sahip çıkma anlayışı ile siyaset meydanının değişmez konusu oldu ve olmayı sürdürüyor. Demokrasinin askıya alındığı dönemler dışında, 1950'den beri CHP'ye yönelttikleri ‘laiklik diyerek, toplumu dinden uzaklaştırmak istiyorlar’ suçlaması ile oy almayı hep başardılar. 2002 seçimi sonrası aldığı oyun çok üstünde bir güçle iktidara gelen AKP, tartışmayı aynı amaçla sürekli olarak gündemde tutuyor. Türban sorunu, son on yılda gündeme siyasal amaçla getirilmiş ve özellikle ‘radikal İslâmi siyasetin simgesi’ olarak gençleri öne sürmek amacı ile kasıtlı yaratılmıştır. Bu politikayı ortaya atanlar, hep ‘başörtüsü’ sözcüğünü kullandılar, başından beri ‘türban’ demekten bilinçli olarak kaçındılar. Oysa başörtüsü bugün hala köylüsü, kentlisi ile anaların, bacıların günlük yaşamının vazgeçilmez bir geleneğidir. Öte yandan, türbana karşı olan ve laik cumhuriyeti savunanların, başörtüsü ile hiçbir sorunları olmadığını anlatamadıkları da bir gerçektir.

 

 

Bu sorun çözümlenmedikçe, siyasal ve toplumsal yaşamın olumlu bir ortama kavuşmayacağı artık açıkça görülüyor. Eğer amaç, kafalardaki karanlık özlemleri demokrasi adı altında ülkeye yerleştirmek değilse, yapılması gereken türbanla başörtüsünü ayırarak, başörtüsüne özgürlük kazandırmaktır. Bunun için konuyu öyle büyük bir dava gibi anayasa ile çözmek gerekmez. İki maddelik bir yasa herkesi rahatlatır. Yeter ki, Başbakan, dilinden düşürmediği, Atatürk’ün “ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma” hedefine inançla bağlı olsun!

 

_______________________

DİPNOT (¹)Erol ÇEVİKÇE

Gönderi tarihi:

BU BASKI NERDEN GELIYOR!

 

ülkemizde cok ilginc seyler oldu cok arada bunlari hatirlatmakda yarar var! yillarca ne yaptilar baskiya ugrayan dindar Ailelerimiz sözde seyhleri icin ...

 

tamam yeri gelir insan düsmaninla dahi savasa bilmek icin ekmegini paylasir. bunlar ne yapti Ailesinle paylasmadigi mutlulugu cocuklarinla paylasmadiklari mutlulugu .. sonracima cocuklarina vermedikleri harcligi dahi toparlayip bugün dahil her dönem kollarindaki bilezigigine kadar kimi gün ac kaldilar ayliklarin tümüne varincaya kadar seyhlerine sözde seyhlerine teslim etiler!!! vede neyin adina

 

bunlar yasanmis vede yasanmaya devam eden olaylardir..Cumhuriyet döneminde dindarlar bu baskiyi neden kendilerine uygulamaya kalkmslardir?bunu mantikla cevaplayan hic bir kurumda yoktur

 

bugün bakiyoruz bu baskiyi yasayan sözde Ailelerimizin kiz cocuklarina esarpi baski araci olarak görüyorlar? neyin adina laik cumhuriyet adina neden baski araci olarak görüyorlar?

 

cünkü esarp onlarin esnetigini yani güzel görünümlerini bozdugu icin yani türbanida bir kurtarici olarak görüyorlar evet ama kimekarsi! evet baski nerden geliyor nereye gidiyor...

 

BU BASKI NERDEN GELIYOR! nereye gidiyor cok iyi düsünmek lazim bu analizimi etraflica yazacak vaktim oldugu zaman yazmak istiyorum

 

 

Efendi Türkler

Gönderi tarihi:
BU BASKI NERDEN GELIYOR!

 

ülkemizde cok ilginc seyler oldu cok arada bunlari hatirlatmakda yarar var! yillarca ne yaptilar baskiya ugrayan dindar Ailelerimiz sözde seyhleri icin ...

 

tamam yeri gelir insan düsmaninla dahi savasa bilmek icin ekmegini paylasir. bunlar ne yapti Ailesinle paylasmadigi mutlulugu cocuklarinla paylasmadiklari mutlulugu .. sonracima cocuklarina vermedikleri harcligi dahi toparlayip bugün dahil her dönem kollarindaki bilezigigine kadar kimi gün ac kaldilar ayliklarin tümüne varincaya kadar seyhlerine sözde seyhlerine teslim etiler!!! vede neyin adina

 

bunlar yasanmis vede yasanmaya devam eden olaylardir..Cumhuriyet döneminde dindarlar bu baskiyi neden kendilerine uygulamaya kalkmslardir?bunu mantikla cevaplayan hic bir kurumda yoktur

 

bugün bakiyoruz bu baskiyi yasayan sözde Ailelerimizin kiz cocuklarina esarpi baski araci olarak görüyorlar? neyin adina laik cumhuriyet adina neden baski araci olarak görüyorlar?

 

cünkü esarp onlarin esnetigini yani güzel görünümlerini bozdugu icin yani türbanida bir kurtarici olarak görüyorlar evet ama kimekarsi! evet baski nerden geliyor nereye gidiyor...

 

BU BASKI NERDEN GELIYOR! nereye gidiyor cok iyi düsünmek lazim bu analizimi etraflica yazacak vaktim oldugu zaman yazmak istiyorum

 

 

Efendi Türkler

Sayın Efendi Türkler bu konuda ki yazılarınız da dikkatimi çeken bir noktayı sizinle paylaşayım mı?Siz türbanlı bireylerden yola çıkıp tüm türbanlıları aynı kefeye koyuyorsunuz;yani genelleştiriyorsunuz!Bir kere herkesşn hayata bakış açısı farklıdır;din genel kurallara sahip olmakla beraber bi de onu yaşayanlarla far5klı anlamlar kazanabilir.Yani birey bunu yaşamak istediği gibi yaşar!Baskı dediğiniz sadece zorla örtmek değil zorla açtırmaktır da veya herkesi''bak sen türbanlısın,şunu yap..''şeklinde görmeye çalışmaktır.

 

Ben çağdaş veya laik olmanın kıyafet ile bu kadar yakında ilgili olduğunu da sizlerden öğrendim;sağolun... :excl:

 

 

Bu arada Sayın Efendi Türkler yazınızda ki baskı kavramını biraz daha açarsanız sevinirim.SAYGILAR...

Gönderi tarihi:
Sayın Efendi Türkler bu konuda ki yazılarınız da dikkatimi çeken bir noktayı sizinle paylaşayım mı?Siz türbanlı bireylerden yola çıkıp tüm türbanlıları aynı kefeye koyuyorsunuz;yani genelleştiriyorsunuz!Bir kere herkesşn hayata bakış açısı farklıdır;din genel kurallara sahip olmakla beraber bi de onu yaşayanlarla far5klı anlamlar kazanabilir.Yani birey bunu yaşamak istediği gibi yaşar!Baskı dediğiniz sadece zorla örtmek değil zorla açtırmaktır da veya herkesi''bak sen türbanlısın,şunu yap..''şeklinde görmeye çalışmaktır.

 

Ben çağdaş veya laik olmanın kıyafet ile bu kadar yakında ilgili olduğunu da sizlerden öğrendim;sağolun... :excl:

 

 

Bu arada Sayın Efendi Türkler yazınızda ki baskı kavramını biraz daha açarsanız sevinirim.SAYGILAR...

 

Arkadasim burda birkere bu konuyu tartisirken su gercegi gözden kacirmayalim Türban konusu bir ülkenin kaderini degistirecek bir siyasi olusumdur! olusturulmustur ... tartismaktan kacamadigimiz nokta bu?

 

tabiki insanlar gönülleri kadar renklidir yasama tutunmak icin giyindigi giyim tarzindan dolayi kimsenin kimseden rahatsiz olacagini zannetmiyorum..hatda bir düsün sivil hayatda herkes tek tip olursa rahatsizlik olur...

 

sonracima herkesin hayata bakış açısı farklıdır; tabiki öyledir.. vede öyle oldugundan hayata atilirkende kimisi mühendis olmak ister kimi modaci kimi din adami.. herkes yasamak istedigini ön plana cikarmak ister tabiiki gayet normaldir!

 

yani icinde bulundugu sartlar onu yasamak istedigi renkli hayatin icinde öyle ama böyle bir yerlere yönlendirir... örnegin bazilarida polis olurken halkin güvenligini saglamak icin bazilarida huzursuz etmek icin bir nevi serseri olur.. öyle olmak istiyorsa öyle olacaktir

 

kimi toplumlarin serserisi verdigi zararlari kendisine yönlendirir cünkü o hayati secdi diye kimseye zarar vermeye hakki yoktur ... kimiside koskocaman sehri bes onkisilik gurupla yerle bir eder huzursuz eder . iste burda ülkenin kurallari ön plana cikar ..

 

önemli olan iste bu kurallarin verimi önemi!!! görüyorsun ülkemizdeki büyük sehirlerde birkac kisi bütün sehri huzursuz edebiliyor.. demekki yasamin her kuralini tartismakda yarar var!!! nasil daha huzurlu olabiliriz millet olarak ulus olarak...

 

 

´´Baskı dediğiniz sadece zorla örtmek değil zorla açtırmaktır da veya herkesi''bak sen türbanlısın,şunu yap..''şeklinde görmeye çalışmaktır.´´

 

tabiki arkadasim ben disarda bir bayani kapali diye onu degisik gözle bakip rahatsiz etmeye hakkim yok.. disarida cevirip sen kafani niye örtüyorsun demekde toplumun huzurunu kacirir böyle birsey olamaz... normal hayatimizin renklerin icindedir!!! beni disarda rahatsiz etmez vede samimi söylüyorum disarda insanlara bakarak bu tartisdiklarim bile aklimdan gecmez...

 

ayni sekilde bir mini etekli bayani cevirip biraz daha acsaydin diyemem... ama bu forumda bunlarin hepsini tartisabiliriz sonra kilik kiyafet tartisilabilinir tartisma ortamlarinda yani annemiz bile kisin atletsiz cikma oglum der! ögretmenin senin tirnaklarini kontrol edebilir .v.s v.s ama ögretmenin seni sokakda cevirip tirnaklarini neden kesmedin diye soramaz! senin disardaki özel hayatina müdahale edemez

 

biz burda bu konulari tartisirken yani türban konusunu sahislar üzerine degil ülkemizin gelecegi acisindan siyasi acidan tartisiyoruz bayanlarimizin gelecegini tartisiyoruz.. yani basini örtenleri degil götürülmek istenen noktayi tartisiyoruz... örnegin biz diyoruzki ülkemizi karanliklara sürüklemek icin türban kullanilarak bir baski uygulaniliyor... burda bir zayif noktamiz var o kullanilmak isteniyor..

 

 

´´Ben çağdaş veya laik olmanın kıyafet ile bu kadar yakında ilgili olduğunu da sizlerden öğrendim;sağolun... :excl: ´´ bakin burda cagdas olmanin laik olmanin zorlugunu görebiliyormusun.. kisaca ülkemizin gelecegi acisindan tartisilmasi gereken hassas konun tartismanin zorlugunu görebiliyormusun..

 

´´Bu arada Sayın Efendi Türkler yazınızda ki baskı kavramını biraz daha açarsanız sevinirim.SAYGILAR...´´

 

bakin son iletimde yazdigim baski kelimesi.

 

Neden bayanlarimiz Türbana yöneldiler yani basini örtmek isteyen bayanlarimiz icin söylüyorum zannediyormusun hepsi siyasi acidan? yani Türbani esarpa sectiler ... esarpi kullanmakdansa Türbani kullanmayi tercih ettiler... cünkü Türbana siginmalari cagdas giyimi aradiklarindan dir... yani caga kilik kiyafete uyum saglamaktir! buda cagdasliktir onun yolunda yürümektir... Ailenin baskisina karsi gelmektir !!! özünde kimlere karsi bunu senin derin düsüncelerine birakiyorum...

 

isin siyasi yönünü tartismasak benim icin tabiki Türban cok renkliligin icinde yakisanidir... arkadasim bu halkimiz cok renklilikten korkmaz korkular tekrar diyorum siyasi yönüdür bizimde tartismalarimiz temelinde budur... kimse kimsenin anasini bacisini vede özünde görünüsünü tartismiyor. Ülkemizin Türkiyemizin gelecegini tartisiyoruz.

 

 

Saygilarimla

 

Efendi Türkler

Gönderi tarihi:

Örtünmeyen kadın bakanı kovduracaklar

4740930.jpg

 

Örtünmeyen kadın bakanı kovduracaklar Kuveyt kabinesinin tek kadın üyesi olan Eğitim Bakanı Nuriye el Subai’nin azledilmesi için 20 vekil önerge verdi. Gerekçe, Asyalı bir işçinin üç öğrenciye tecavüz etmesi. Ancak genel kanıya göre esas gerekçe, kadın bakanın örtünmeyi ısrarla reddetmesi.

 

KUVEYT meclisindeki kadınlar, İslamcı vekillerin boy hedefi haline geldi. Geçtiğimiz Ağustos ayında bir hastane yangını bahane edilerek verilen soru önergesi sonucu görevden alınan Sağlık Bakanı Masume el Mübarek’in ardından, şimdi de başını örtmeyi reddeden Eğitim Bakanı Nuriye el Subai’nin kellesi isteniyor.

4740929.jpg

Bir ilkokulda üç küçük erkek öğrenciye Asyalı bir işçinin tecavüz etmesinden sonra İslamcı vekillerin eline, mecliste kalan tek kadın bakan olan El Subai’yi de yok etmek için fırsat geçti. 20 mevkidaşının desteğiyle harekete geçen İslamcı vekil Saad el Şaria, görevden alınması talebiyle, El Subai hakkında soru önergesi verdi. Şaria, "Bakan /_newsimages/4740929.jpgistediğini yapacağını, ancak asla sorumlu tutulamayacağını sanıyor. Okulda meydana gelen olay, ihmalin sonucu oldu. Bakan, eğitim standardının düşmesinin sorumlusudur" diyerek El Subai’yi suçladı. Dün önergenin görüşüldüğü meclis oturumunda tansiyon hayli yükseldi.

 

Liberal görüşlü El Subai, İslamcılar’ın tüm baskılarına karşın, başını örtmemekte direniyordu. Kendisine karşı başlatılan kampanyanın nedeninin aslında bu tutumu olduğu ifade ediliyor. Ancak Kuveyt basınına göre, sürmekte olan bu çatışma yüzünden, ülkede son kararları veren Emir Şeyh Sabah el-Ahmed el-Sabah’ın, yine bir bakanın istifaya zorlanması halinde, meclisi feshedebileceğini yazdı.

 

...............................

 

istediginiz kadar iyi niyetli olun ,, cizgi belli ...götürülmek istenen nokta belli..

Gönderi tarihi:
Örtünmeyen kadın bakanı kovduracaklar

 

Örtünmeyen kadın bakanı kovduracaklar Kuveyt kabinesinin tek kadın üyesi olan Eğitim Bakanı Nuriye el Subai?nin azledilmesi için 20 vekil önerge verdi. Gerekçe, Asyalı bir işçinin üç öğrenciye tecavüz etmesi. Ancak genel kanıya göre esas gerekçe, kadın bakanın örtünmeyi ısrarla reddetmesi.

 

KUVEYT meclisindeki kadınlar, İslamcı vekillerin boy hedefi haline geldi. Geçtiğimiz Ağustos ayında bir hastane yangını bahane edilerek verilen soru önergesi sonucu görevden alınan Sağlık Bakanı Masume el Mübarek?in ardından, şimdi de başını örtmeyi reddeden Eğitim Bakanı Nuriye el Subai?nin kellesi isteniyor.

 

Bir ilkokulda üç küçük erkek öğrenciye Asyalı bir işçinin tecavüz etmesinden sonra İslamcı vekillerin eline, mecliste kalan tek kadın bakan olan El Subai?yi de yok etmek için fırsat geçti. 20 mevkidaşının desteğiyle harekete geçen İslamcı vekil Saad el Şaria, görevden alınması talebiyle, El Subai hakkında soru önergesi verdi. Şaria, "Bakan /_newsimages/4740929.jpgistediğini yapacağını, ancak asla sorumlu tutulamayacağını sanıyor. Okulda meydana gelen olay, ihmalin sonucu oldu. Bakan, eğitim standardının düşmesinin sorumlusudur" diyerek El Subai?yi suçladı. Dün önergenin görüşüldüğü meclis oturumunda tansiyon hayli yükseldi.

 

Liberal görüşlü El Subai, İslamcılar?ın tüm baskılarına karşın, başını örtmemekte direniyordu. Kendisine karşı başlatılan kampanyanın nedeninin aslında bu tutumu olduğu ifade ediliyor. Ancak Kuveyt basınına göre, sürmekte olan bu çatışma yüzünden, ülkede son kararları veren Emir Şeyh Sabah el-Ahmed el-Sabah?ın, yine bir bakanın istifaya zorlanması halinde, meclisi feshedebileceğini yazdı.

 

...............................

 

istediginiz kadar iyi niyetli olun ,, cizgi belli ...götürülmek istenen nokta belli..

 

istediginiz kadar iyi niyetli olun ,, cizgi belli ...götürülmek istenen nokta belli.. :):clover:

Gönderi tarihi:
Arkadasim burda birkere bu konuyu tartisirken su gercegi gözden kacirmayalim Türban konusu bir ülkenin kaderini degistirecek bir siyasi olusumdur! olusturulmustur ... tartismaktan kacamadigimiz nokta bu?

 

tabiki insanlar gönülleri kadar renklidir yasama tutunmak icin giyindigi giyim tarzindan dolayi kimsenin kimseden rahatsiz olacagini zannetmiyorum..hatda bir düsün sivil hayatda herkes tek tip olursa rahatsizlik olur...

.

.

.

Neden bayanlarimiz Türbana yöneldiler yani basini örtmek isteyen bayanlarimiz icin söylüyorum zannediyormusun hepsi siyasi acidan? yani Türbani esarpa sectiler ... esarpi kullanmakdansa Türbani kullanmayi tercih ettiler... cünkü Türbana siginmalari cagdas giyimi aradiklarindan dir... yani caga kilik kiyafete uyum saglamaktir! buda cagdasliktir onun yolunda yürümektir... Ailenin baskisina karsi gelmektir !!! özünde kimlere karsi bunu senin derin düsüncelerine birakiyorum...

 

isin siyasi yönünü tartismasak benim icin tabiki Türban cok renkliligin icinde yakisanidir... arkadasim bu halkimiz cok renklilikten korkmaz korkular tekrar diyorum siyasi yönüdür bizimde tartismalarimiz temelinde budur... kimse kimsenin anasini bacisini vede özünde görünüsünü tartismiyor. Ülkemizin Türkiyemizin gelecegini tartisiyoruz.

 

 

Saygilarimla

 

Efendi Türkler

 

Sayın Efendi Türkler verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim!Benim için eleştiri düşünen bir toplumun yarına açılan kapısıdır...Eğer bu ülkede yanlış giden brşeyler varsa tabi ki kalkıp bunları tartışacağız,dile getireceğiz!Ben bu konuda yazmasm da sürekli takip ediyorum;beni rahatsız eden nokta bu kavramın kişi bazında tartışılması....Türbanı tartışalım,siyasi oluşumları tartışalım buna eyvallah;ama kalkıp da ''Türbanlı kız şunu yaptı''yı tartışmayalım...Saygılar benden... ;)

Gönderi tarihi:

Size ’bayan’ diyebilir miyim

12 Ocak 2008

KADINLARLA ilgili küçük bir test yapalım.Kadın olsanız, cinsiyetinizden hangi kelimeyle söz edilmesi hoşunuza giderdi:

 

"Bayan" veya "hanım" mı?

 

Yoksa; "kadın" mı?

 

Benim çevremde erkeklerin çoğu "kadın" kelimesini kullanmaya çekinir.

 

Çünkü onlara, bu kelimede "aşağılayıcı" bir anlam varmış gibi gelir.

 

Keza "karı" kelimesi yerine de "eş" demeyi tercih ederler.

 

Muhafazakár kesimin modern erkekleri de "kadın" kelimesinden kaçınır.

 

 

Geriye kalan iki kelimeden hangisinin kullanılacağı konusunda muhafazakár kesimle muhafazakár olmayan kesimin erkekleri arasında bir terminoloji farkı vardır.

 

Muhafazakár olmayan çevrenin erkekleri "bayan" kelimesini tercih ederken, muhafazakár kesim "hanım"ı daha çok sever.

 

* * *

 

Kadınların dünyasında ise durum farklı.

 

Geçen salı akşamı, muhafazakár kesimi iyi tanıyan iki kadınla yemek yedim.

 

Konuşmalardan anladım ki, muhafazakár kesimin okumuş kadınları da "hanım" kelimesini sevmiyor.

 

Sadece sevmemekle kalmıyor, bunu kullanan erkeklerle dalga geçiyor, küçümsüyor.

 

Dün Yeni Şafak Gazetesi’nde Fatma K.Barbarosoğlu, yazısının sonuna şöyle bir not eklemiş:

 

"Abdullah Harmancı vermiş olduğu söyleşide ’geleneksel hanım’ tabirini kullanıyor. Kavramsal açıdan ’hanım’ kelimesinin durumu karşılamadığını düşündüğüm için, meseleyi tartışırken ’geleneksel kadın’ vurgusunu tercih ettim."

 

Gelelim "bizim mahalle"ye...

 

* * *

 

Bizim mahallede de durum farklı değil.

 

Hürriyet içinde çok güçlü bir "kadın lobisi" vardır.

 

Bu lobi, gazetenin İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’dan da büyük destek alır.

 

Gazetenin çalışanlarının iç iletişimini sağlayan web sitesinde her gün bu konuda eleştiri ve tartışmalar yapılır.

 

Manşete çıkan bir haberde kullanılan kadın fotoğrafı, seçilen kelimeler, haberin yazılış üslubu her gün "kadın gözüyle" ince ince masaya yatırılır.

 

Bu eleştiriler aynı şiddetle yazı işlerine iletilir.

 

Hürriyet’te çalışan kadınların hepsi olmasa da çoğu, "bayan" kelimesinin kullanılmasına çok tepki gösterir.

 

O kelimeyi sevmezler.

 

"Niye kadın demiyorsunuz?" diye e-mail yağdırırlar.

 

* * *

 

Benim çevremdeki erkeklerin çoğu kadın konusunda çok çekingendir.

 

Dilleri "kadın" demeye gitmez.

 

"Bayan" ona daha incelikli, daha zarif bir kelime gibi gelir.

 

Bu işten galip çıkan kadın lobisi oldu.

 

Artık dilimiz gitmese de klavyedeki parmaklarımız gidiyor.

 

"Kadın" kelimesini kullanıyoruz.

 

Yine de itiraf edeyim.

 

Erkek arkadaşlarımızın çoğunun tercihi bu değil.

 

Onlar hálá "bayan" kelimesinin daha zarif olduğunu düşünüyorlar.

 

* * *

 

Bence bu, böyle gülümsemeyle geçilecek kadar basit bir tartışma değil. Arkasından çok daha derin bir dip dalga geliyor.

 

Toplumun muhafazakár ve muhafazakár olmayan kesimlerinin kadınlarının, giderek daha belirgin hale gelen ortak talepleri oluşmaya başladı.

 

"Terminolojik talep" bunlardan sadece biri.

 

Asıl ortak alan, kadının erkek karşısındaki konumunun yeniden gözden geçirilmesi.

 

İşte bu noktada işler muhafazakár kesimde daha sancılı geçecek gibi görünüyor.

 

Kadının türban için mücadelesi, aysbergin sadece görünen yüzü.

 

Alt taraftan başka mücadele konuları geliyor ki, orada kendi aralarında epey kavga çıkacak diye düşünüyorum.

 

Çünkü "modern mahrem", hem haremi hem duvarı yıkıyor.

 

Duvar bir yıkıldı mı, öteki taraf da görülür.

 

 

Ertuğrul ÖZKÖK

Gönderi tarihi:
sayin Kaplan öyle bir iddiam olmadi,abiiki konu basin acik veya kapali olmasi degildir,konu kadinlarimizin kendi iradelerini kullanamamalaridir.

 

 

saygilarla

 

 

KONU eğer kadınlarımızın iradelerini kullanmalarıysa neden başını örtme iradesine saygı göstermiyoruz,ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum,her fırsatta kadın hakları diye avazları çıktıkça bağıranlar bi baksın şuraya yoksa başı örtülü olanın hakkı yokmudur??? Başı ister açık ister kapalı ideolojisi bu ülkede birşeyleri değiştirmek yada rejime zarar vermek olan insan bunu ister başı açık ister kapalı olsun yapmaya çabalyacaktır,sonuç olarak başıörtülü olanları okullara almamak asla çözüm değildir doğru olanı halkımıza doğru şekilde anlatamazsa devlet ve onları tekke gibi yerlere terk ederse sözde şeyhler sofular türeyip halkı devlet karşıtı olarak örgütler...(YASAKLAR ASLA AMA ASLA ÇÖZÜM DEĞİLDİR)

 

saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Su bir gercek ki, turbanin seriat ozlemi anlamina geldigini goruyoruz. Seriat, ozgurlugu kokunden yok eden ve demokrasiyi silen bir rejim degil midir? Trajik olan, bayanlar Seriatin bilhassa kadin haklarini ortadan kaldirdiklarini bilmiyorlar mi? Seriat kanunlari ile uygulanan ulkelerde ki (ornegin Afganistan Taliban rejiminde, Iranda, Suudi Arabistan da) bayanlarin iztirap cektiklerini bilmiyorlar mi? Iste batida bazan biz goruyoruz, turban giyiliyor. Kimse aldiris etmiyor cunku, bati yasalarinda, Amerika veya Avrupa ulkelerinde , ya seriat anlamlarindan haberleri yok ya da ozgurluk yasalarina bir tehdit olarak gormuyorlar. Ama Turkiye de, durum degisik! Iran, Suudi Arabistana daha yaklasmak icin adim ve adim gitmek istiyorlar.

 

Iste turban Seriata dogru gitmek icin atilmasi gereken adimlardan biri.

:clover:

Su bir gercek ki, turbanin seriat ozlemi anlamina geldigini goruyoruz... fakat bu özlem kadinlar tarafindan degil erkekler tarafindan kadinlar üzerinde uygulanan baskiyla yola cikildigini her daim görebiliyoruz yani bu baskidan yola cikarak seriat özlemini gerceklestirmek..icin onlarin en büyük merdivenin ayagini olusturuyor..baski Türban takan kadinlara sahsi kisisel baski asil seriata özlem duyanlar tarafindan gelmektedir...

 

laiklerin hic bir dönem kadinlara karsi bir baskisi söz konusu degildir?... kisisel sahsi baski asla

 

 

laiklikde kadina sadece saygi vardir..sevgi vardir hürmet vardir ilgi vardir hayatda herseyi beraber kucaklamak vardir sayginin en büyügü vardir..

 

 

:shuriken:

Gönderi tarihi:

Türbanın altındaki ülke

 

 

 

 

 

Sorduğumuz bir çok sual vardı dünden. Bunlara yenileri de eklendi. Türbanı kullanarak oy toplamak siyasi etiğe sığar mı? Üniversitelerde türban sorunu çözülür mü? Türban siyasi bir simge mi? Türban ve başörtüsü arasında fark var mı?

 

Hazırlayan : M. Serdar KORUCU

 

Türban yazı dizimizin ilk bölümünde hukukçuların görüşlerine yer vermiştik. Üç profesörün ortak kanaati sorunun çözümsüzlük noktasına getirildiği yönünde. Zira hukukçulara göre; "Türban laiklikle ilişkilendirildiği için" bir kördüğüm oluştu. Bunu çözmek ise neredeyse "imkansız".

 

Bugün de yazar ve gazetecilere başvurduk görüşleri için. Soruna bakış açılarını, türbanın şu andaki durumunu irdeledik. Bu görüşlere geçmeden önce türbanın hayatımıza girişine bir gözatalım isterseniz. Türban Fransızca kökenli bir sözcük. Tanımı da şöyle: Her türden yumuşak kumaştan yapılabilen ve kumaşı büküp saç görünmeyecek biçimde başa dolayarak oluşturulan başlık.

 

Bu kelime Fransızca’dan Türkçeye girip, nasıl “siyasi simge” oldu derseniz bunun için 1984 yılına gitmemiz gerekiyor. Bunu yapınca da trajikomik bir manzara çıkıyor ortaya.

 

FRANSA’DAN GELDİ, İRTİCACI OLDU

 

Yıl 1984… Üniversitelerde başörtüsü sıkıntısı had safhada. Başbakanlık koltuğunda Turgut Özal, YÖK Başkanlığında ise İhsan Doğramacı oturuyor. Özal bastırınca, YÖK Başkanı Doğramacı “dahiyane” bir çözüm buluyor. “Başörtüsü değil ama isteyen türban takarak üniversiteye gitsin” diyor. Gerekçede şu; türban çağdaş, başörtüsü ise çağdışı. YÖK’te yapılan oylama ile karar yürürlüğe giriyor. Doğramacı türbanı hayatımıza sokan bu kararı basına şu sözlerle açıklıyor:

“Başörtüsü takılmasının önlenmesi için üniversitelere talimat verdik. Kız öğrencilerimiz modern anlamda türban takarlarsa buna izin veriyoruz. Bizim kararımızda kız öğrencilerimiz isterlerse sınıfta modern giyim biçimi olan türban giyebilirler.”

O dönemden bir ilginç not daha aktaralım hemen; Kız öğrenciler, taktıkları örtünün türban olduğunu tescil ettirmek için Vakko gibi büyük mağazalardan “Bu bir türbandır” yazısı alarak okul yöneticilerine veriyorlar.

 

Nereden nereye değil mi?

Modern diye hayatımıza sokulan türban, aradan geçen 22 yıl sonunda “irticanın” sembolü oluyor. O dönemde “çağdışı” bulunan başörtüsü ise “çağdaş”, “geleneksel örtümüz” sınıfına terfi ettiriliyor.

 

AYDINLAR NE DİYOR?

 

Yazar ve gazetecilerin konuya bakışına dönelim tekrar. Gazeteci Ahmet Hakan Coşkun, “Türban sorunu yoktur” diyerek başlıyor söze ve hemen ekliyor: “Herkesin kafasında var o sorun.” Siyasetin çözüm üretme merci olduğunu hatırlatan Coşkun, AKP’yi bu konuda samimi bulmasına rağmen bir noktaya dikkat çekiyor. “Hükümetin bu konuda çaba sarf etmediğini düşünüyorum” diyen Coşkun nedenini de şöyle açıklıyor: “Bunu da böyle bir girişimde bulunduğu takdirde bir gerilimin ortaya çıkacağı için yapmıyorlar. Ama yapmaları lazım. Benim kanaatim bu. Bazı Anayasa Mahkemesi kararları var ama onları aşmak için bazı yollar da var. Meclis birtakım kararlar alabiliyor.”

 

Ahmet Hakan Coşkun’a göre sorun gözüktüğü gibi çözümsüz değil. Bunun anahtarı iktidarın ve dolayısıyla meclisin elinde. “Meclis büyük bir konsensüsle bir karar aldığı zaman uygulamaya sokulabilir. Olmaz diye bir şey yok” diyen Ahmet Hakan, siyasilerin verdikleri sözden dönmesini ise “etik dışı” olarak nitelemiyor. Buna karşın siyasetin çözüm üretmesi gerektiğini, bu konuda da ortada bir sorun olduğunun altını çiziyor. Ahmet Hakan Coşkun, sorunun hukuki boyutuna da değiniyor ve bu konuda hukuk dünyasında da bir konsensüs sağlanmadığını vurguluyor. Coşkun; “Bazı hukuk profesörleri de pekala bunun yollarının olduğunu söylüyorlar” diyor.

 

AKP TÜRBAN KONUSUNDA SAMİMİ

 

Türban konusunda görüşlerine başvurduğumuz bir diğer isim de Gazeteci Nazlı Ilıcak. Köşesinde bu konuyu defalarca dile getiren Ilıcak, bakın sorularımızı nasıl yanıtladı.

 

Haberposta: AKP’nin seçim öncesi “türbanı çözeceğiz” söylemini samimi buluyor musunuz? Aradan geçen 4 yılda neden bir adım atılmadı?

Nazlı Ilıcak : Ben samimi buluyorum söylemlerini. Ama Tayyip Erdoğan kurumlar arası bir mutabakattan söz ediyor. Bu da geçekçi bir davranış. Çünkü bu gerçekten sadece talep etmekle olmuyor. Bazı çevreler buna direndiği gibi, Anayasa Mahkemesi bir kanun değişikliğine de geçit vermez. YÖK’te gerekli bir değişiklik yapılmadan başörtülü kızların üniversiteye girmesine hoşgörü ile bakmaz. Bu bir kanun meselesi değil. Zaten böyle bir kanun var. Serbestlik tanıyan bir kanun. Ama Anayasa Mahkemesi’nin bir yorumundan dolayı bugün yasak var. Yeni bir kanun çıkartmanın manası yok. Ancak anayasa değişikliği ile laikliğin bir tarifi getirilebilir. Ve bu tarif çerçevesinde yeniden bir değerlendirme ile yeniden bir içtihat değişikliğine gidilebilir.

 

LAİKLİK YENİDEN TANIMLANMALI

 

Haberposta: Yasak laiklik ilkesi ile ilişkilendirildi. Bu madde kalmadan yasak kalmaz diyor hukukçular. Laiklik ilkesinin ise değiştirmesi dahi teklif edilemez

Nazlı Ilıcak : Başörtü yasağını kaldırmak için laiklik ilkesini değiştirmeye gerek yok. Laikliğin doğru bir tarifini yapmak lazım. Burada laikliği yanlış yorumluyor Anayasa Mahkemesi. Onun için ben diyorum ki 24. maddede çok muğlak bir ifade var. Başörtüsünün laiklikle alakası yok. Laiklik nedir? Bir yandan devletin dini esaslara dayandırılamayacağı, diğer yandan da inanç özgürlüğü, din özgürlüğü demek. Başörtüsü takan kişiye tam tersine laiklik gereği devletin müdahale etmemesi gerekir. Bu doğru yorumun benimsenmesi gerekir. Fransa’da da laiklik ilkesi var ama orada başörtüsü ile üniversiteye gidilebiliyor.

 

“DARBE CUMHURBAŞKANLARI SEÇTİ”

 

Haberposta: Peki sorun nasıl çözülür?

Nazlı Ilıcak : Tabii ki çok zor ama Anayasa Mahkemesi’nin değişmesi lazım her şeyden önce. Mesela “Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini meclis seçer” dediğiniz vakit her şey değişir. Çok basit bir şekilde yorum da değişir. Netice itibari ile dikkat ederseniz hep Cumhurbaşkanı seçti. Cumhurbaşkanları da darbe döneminin cumhurbaşkanları idi çoğu zaman. Öbürü de zaten Özal’ın seçtikleri, doğrusu halkın değerlerine yakın kararlar verdiler ama Demirel de 28 Şubat dönemine denk geldi. Onun da seçtikleri bir farklı çoğunluk oluşturdu. Sonuçta millet adına doğru dürüst karar verilmiyor. O bakımdan Anayasa Mahkemesi’nin seçim tarzı değişirse her şeyin çok daha kolay değişebileceğini, anayasaya bir laiklik tarifi konulduğu takdirde arzu edilen noktaya gelineceğini düşünüyorum.

 

KÖŞKTE AKP’Lİ OLURSA…

 

Haberposta: Peki AKP bunu neden yapmıyor?

Nazlı Ilıcak : Anayasanın değiştirilmesi o kadar kolay bir şey değil. Cumhurbaşkanlığında AK Parti ya da onun değerlerine yakın bir insan oturduğu takdirde anayasa değişikliği biraz daha kolaylaşacak. Çünkü salt çoğunlukla geçirseniz bile bu değişikliği referanduma götürebiliyor cumhurbaşkanı. Veya anayasaya öyle bir hüküm koyarsınız ki bazı konularda halka gidilebilir diye. Şu anda gidilemiyor, referandum yapılamıyor. O zaman böyle bir referandum ile bu meseleyi halledebilirsiniz. Yani aslında çözümler yok değil.

 

AKP YETERİNCE ÇABA HARCAMADI”

 

Haberposta; Seçim öncesi AKP “türban namus borcumuz” dedi. Peki iktidara gelince yeterince çaba harcadılar mı bu konuda?

Nazlı Ilıcak : Çok fazla çaba harcamamış denilebilir. Çözüm de o kadar kolay değil aslında. O zaman ne yapacak ülke gerginlik içinde olacak ve sürekli başarısızlığa uğrayacak AK Parti. Bunu yapmak kolay bir şey değil. En azından medyanın büyük bir desteği lazım ki; medya başörtülü insana takmış durumda. Çankaya, medya, YÖK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay bunların hepsi birlikte hareket ediyorlar. O bakımdan yeterince çaba sarf etmemiş olabilir AKP.

 

Haberposta: Başörtüsü ve türban ayrımına katılıyor musunuz?

Nazlı Ilıcak : Başörtüsü ve türban aynı şeyler. Aslında o herkesin örttüğü alelade başörtüsü dört köşe öylesine bir bez. Netice itibari ile saçını göstermemek üzere başını örtüyor kimi, kimisi de geleneksel olarak bağlıyor. Öyle bir ayrım yapılabilir ama sonuçta her ikisi de başörtüsüdür.

 

 

 

 

 

 

 

bu yazılar belki bişeyler ekler birikimlerimize!!!!!

Gönderi tarihi:

Türbanın altındaki ülke

 

 

 

 

 

Türban yine gündemin "baş" tacı. Meclis Başkanı Arınç'ın "laiklik tanımı" ile başladı, Süleyman Demirel'in "Suudi Arabistan" adresi ile tartışmalı yollara girdi.

 

Hazırlayan : M.Serdar KORUCU

 

Türbanı oy deposu olarak kullanan siyasilerimiz sağolsunlar arayı uzatmadan yine sahneye çıktılar. Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın yaptığı “laiklik yeniden yorumlanmalı” sözüyle körüklenen türban ateşi, seçimlere kadar daha da harlanacak gibi.

 

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Suudi Arabistan’a gitsinler” sözüyle bu tartışmaya katılınca, eski hikaye yeni baştan yazılmaya başlandı. Yaratılan polemik kimin işine yarıyor derseniz, adres belli yanıtını veririz. Ya da en iyisi dönüp yeniden dosya kapağımıza bakmanızı öneririz. Bu da yetmezse önümüzdeki yıl yapılacak seçimleri hatırlatırız.

 

Millet 30 yıldır süren bu tartışmayı değil, icraatı görmek istiyor. Çözecekseniz çözün, çözmeyecekseniz sesinizi kesin demek istiyor. Ama kendi gürültülü tartışmalarından, gözlerinin önüne inen oy sandığından ne bu durumu görüyor ne de bu sese kulak veriyorlar.

 

Başlamışken çuvaldızı da kendimize batıralım. Biz medyanın da işine geliyor açıkçası bu durum. Hiç haber sıkıntısı yaşamıyoruz. “Kaşınmaya” müsait böyle bir konu olduğu müddetçe de “habersiz” kalacak gibi görünmüyoruz.

 

Çuvaldız bize ise iğne de size düşer. Bu sözümüz özellikle kadınlarımıza. Türban serbest ya da yasak olacaksa tek söz sahibi “Türk kadınıdır”. Oysa ne “örtülü”den ne “açık”tan ses var.

 

Neyse devam edelim kaldığımız yerden görüşleri vermeye. Medya dünyasından iki tanıdık sima bugünkü konuğumuz: Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun ve Aksiyon dergisinin köşe yazarı Ahmet Taşgetiren. Siyaset bilimci Nuray Mert de görüşlerine başvurduğumuz bir diğer değerli uzman oldu. İşte haberposta’ya verdikleri demeçleri…

 

TÜRBAN BAZI KADINLARA YAKIŞIYOR

 

Türban karşıtı görüşlerle tanınır, bilinir oldu Hürriyet yazarı Bekir Coşkun. Gerçekte ise onun karşıt olduğu kadının başındaki örtü değil, o örtüye uzanan eller.

 

Haberposta : Hükümetin türban yasağına ilişkin söylemlerini samimi ve gerçekçi buluyor musunuz?

Bekir Coşkun : Tümüyle kullanıyorlar ve samimi değiller. Onlar için bir siyaset aracıdır türban. Ondan dolayı karşı çıkıyorum yoksa hiç rahatsız etmiyor beni türban. Türbanı ben bazı kadınlara yakıştırıyorum. Türbana kimsenin karıştığı yok. Ancak siyasi malzeme haline geldiği zaman itiraz ediyorum.

 

Haberposta: Türban laiklik maddesi ile ilişkilendirildi. Dolayısıyla hukuki bir çıkmazda. Bu açıdan siyasilerin “çözeriz” söylemleri etik mi?

Bekir Coşkun: Hayır. Siyasi ahlaksızlık.

 

Haberposta : Türban ve başörtüsü ayrımına katılıyor musunuz? Türban siyasi bir simge mi?

Bekir Coşkun : Türban, başörtüsü, sıkmabaş hanımların kendi zevklerine göre başlarını bağlama çeşitleri. Daha çok çeşit bulunabilir. Çok da çeşitleri vardır sanıyorum. Fakat burada türban birden bire “simgeleşti” ve bir siyasi amaç bakımından kullanılan başörtüsü haline geldi. Şekil olarak benzesin benzemesin siyasi olarak kullanılıyorsa ona türban demeye başladık. Türban siyasi bir tavrın adı oldu neredeyse.

 

TÜRBAN İNANCIN GEREĞİDİR

 

Aksiyon yazarı Ahmet Taşgetiren, görüşlerine başvurduğumuz bir diğer gazeteci. Türbanı inancın gereği olarak görün Taşgetiren, “siyasi simge” tanımlamasını yasağa getirilen gerekçe olarak görüyor. İşte Taşgetiren’in görüşleri.

 

Haberposta : Türban siyasi simge mi?

Ahmet Taşgetiren : Başörtüsünü takan insanlar bunu dini inançlarının gereği olarak taktıklarını ifade ediyorlar. Bana göre de öyledir. Siyasi simge tanımlaması dışarıdan bir tanımlamadır ve başörtüsü yasağına gerekçe üretebilmek amacıyla bulunmuş bir formüldür. Bu tanımlama başörtüsü takanlar tarafından kabul edilmiyor.

 

“DUYGU KIRILMASI YAŞANIYOR”

 

Haberposta: Peki iktidar seçim öncesi verdiği vaatleri yerine getirmede ne kadar samimi oldu?

Ahmet Taşgetiren : Bu konudaki beklentiler henüz karşılanmış değil. Hükümetin başörtüsü yasağını kaldırma yönündeki arzuları henüz fiili planda uygulama alanında ortaya çıkmadı. Bu alanda hükümet ve AKP eleştirilebilir. Nitekim bu inanç özgürlüğünün genişlemesini isteyen, başörtüsü yasağının kalkmasını bekleyen çevrelerde de bu konuda bir duygu kırılması mevcut. Ancak şu da biliniyor ki sadece mevcut iktidarın böyle bir arzu besliyor olması çözümü getirebileceği anlamına da gelmiyor. Çünkü başka alanlarda ciddi tıkanmalar söz konusu. Şu an meclisten bir karar çıkartsanız bile Anayasa Mahkemesi’nin 1989’daki kararına çarpacak. Dolayısıyla ortada meclis iradesini bile devre dışı bırakan bir durum söz konusu. İktidarda AKP değil CHP de olsa bu sorun gene olacak.

 

BU KARAR KIYAMETE KADAR SÜRMEZ

 

Haberposta: Seçim öncesi AKP bu durumu bilmiyor muydu?

Ahmet Taşgetiren : AKP biliyordu muhakkak. Bu tür mesajlar bir irade beyanıdır. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar kıyamete kadar sürebilecek bir karar değil. Anayasa Mahkemesi’nde biliyorsunuz 11 kişi karar veriyor. 6’ya 5 bu kararlar çıkıyor. Anayasa Mahkemesi’nde üyelerden birisi yorum değişikliğine gitse Anayasa Mahkemesi’nin kararı değişebilir. Toplumun bir talebi söz konusu. Bu talep CHP için de söz konusu AKP için de. Yani CHP ben başörtüsü konusu ile ilgilenmiyorum diyemez. Toplumun % 75’i başörtüsü serbest olsun diyor. Bu ülkedeki kadınların çok büyük bir kısmı başörtülü. Siz kadınları aşağılayıcı bir kararı böyle sürdüremezsiniz.

 

Haberposta : Peki siyasilerin tavrı etik mi?

Ahmet Taşgetiren : Diyelim ki AKP bunu bir sorun olarak kabul ediyorsa, CHP bunu sorun olarak da kabul etmiyor. Düşünebiliyor musunuz? Peki bu etik mi? Bunu da sorabilirsiniz. Türkiye’de bir siyasi parti toplumun çok büyük kesiminin özgürlük sorunu var dediği olayı sorun kabul etmiyor. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı da tartışabiliriz. Ama başörtüsü konusu Türkiye’de çözülmesi gereken bir sorundur.

 

Türban sorununu irdelerken bir siyaset bilimcisinin kapısını da çaldık. Öyle ya bu sorun hep bir noktada gelip “siyasete” takılıyor. Daha doğrusu kadının başörtüsü siyasetten bir türlü kurtarılamıyor.

 

“SİYASAL SİMGE OLSA NE OLUR”

 

Haberposta: Başörtüsü - türban ayrımına katılıyor musunuz? Türban siyasi simge mi?

Nuray Mert : Evet, geleneksel ‘anneanne’ başörtüsü ile modernleştirilmiş başörtüleri arasında stilin ötesinde fark var. Yeni stiller, şehirleşmiş, modernleşmiş kızların farklılık vurgusu. Yıllar önce, Nilüfer Göle bu konuya değinmişti. Ondan sonra da bir sürü yorum yapıldı. Bazıları için siyasal simge olabilir, ama illa şeriat devletine gönderme yapan bir siyasetin değil, kimliğe gönderme yapan bir siyasal duruşu sergiliyor olabilir. Bence, siyasal simge olmasının hiç bir sakıncası yok. Şiddet içermedikçe nasıl diğer siyasal simgelere karşı çıkmazsak, buna da karşı çıkılmaz.

 

“İKİ TARAFLI İKİYÜZLÜLÜK”

 

Haberposta : Türban siyasi malzeme olarak kullanılıyor mu?

Nuray Mert : Bence seçim öncesinde AKP, türban konusunda büyük vaatlerde bulunmadı. Bu konuya fazla bulaşmak istemedi. Seçmende, AKP’yi bu konuda sorgulamama yolunu seçti. Ortada bir ikiyüzlülük varsa, bu iki taraflı bir ikiyüzlülük. Ben seçim öncesinde, beni ziyarete gelen başörtülü kız arkadaşlara, ‘bana değil AKP’ye gidip bu konuda söz alın’ diyorum. Bu anlamda kimse ciddi bir kamuoyu baskısı yapmadı.

 

“OY ALIP BİR ŞEY YAPMIYORLAR”

 

Haberposta : Anayasa Mahkemesi başörtüsünü laiklik ilkesi ile ilişkilendirdi. Hukukçulara göre laiklik ilkesini kaldırmadan bu sorunu çözmek mümkün görünmüyor. Türbanın sonu ne olacak?

Nuray Mert : Anayasa Mahkemesi bu konuyu laiklik ilkesi ile ilişkilendiriyor, bu bir içtihad meselesi ve nihayetinde teknik ve hukuki bir mesele değil. Bana sorarsanız, başörtüsü yasağı ile laiklik ilkesini ilişkilendiremezsiniz. Dediğim gibi bu bir yorum meselesi. Dahası, bu sadece AKP’nin meselesi değil, elli yılı aşkın zamandır, Türkiye ağırlıklı olarak sağ-muhafazakar hükümetler tarafından yönetiliyor, bu hükümetler başörtüsü sorunu olan kesimden oy alıyor ve bunca zamandır bir şey yapmıyor. Bu AKP’yi kapsayan fakat onu aşan bir sorun. Merkez sağda hep ikiyüzlü siyaset yapılıyor. Dindar vatandaşın oyu alınıp, liberal ekonomik politikalara destek yapılıyor. Ama sonuçta elli yılı aşkın zamandır seçmen de hesap sormuyor. ‘İktidar olduk ama, muktedir olamadık’ masalıyla seçmen oyalanıyor, nedense, sorun çözmek için muktedir olamayanlar, ihale almak-vermek gibi konularda son derece muktedir. ‘Madem, atanmışlar seçilmişlerin hep yolunu kesiyor, etrafınızı zenginleştirirken, ihale verirken nasıl oluyor da önünüzü kesmiyorlar’ diye soran yok. Elli yıldır, bu masalları tutturmuşlar gemilerini yürütüyorlar, itiraz eden olmadığı sürece de yürütecekler. Olay bundan ibaret.

Gönderi tarihi:

Türbanın altındaki ülke

 

 

 

 

 

 

Türban neden yasaklı? Çünkü siyasi simgedir. En sık duyduğumuz temel neden bu. Peki neyin ve kimin simgesi? Hangi partinin ya da hangi görüşün?

 

 

 

 

 

Hazırlayan : M.Serdar KORUCU

 

Gariptir politikacılardan kime sorduysak sahiplenen çıkmadı. Herkes topu birbirine attı. AKP’ye göre de siyasi malzeme, SP’ye göre de, CHP’ye göre de… Ama iş bunu malzeme yapanın kim olduğu sorusuna gelince “türban” ortada kalıyor. Kimse günahı üstüne almak istemiyor. Türbanı dillerine dolayanların “dilleri” karışıyor bu noktada.

 

“Biz kırk kişiyiz kırkımızı da biliriz” gerçekte. Sol için de malzeme türban, sağ için de. Sol, “laiklik elden gidiyor” edebiyatı yapıp “anti türban” politikasıyla çıkar sağlıyor. Sağ ise “yasağı kaldıracağız, inanca özgürlük getireceğiz” diyerek türbanı sokuyor siyasete. Kolay kolay bir konuda anlaşamayan siyasetçilerimiz tek noktada birleşiyor; “türban siyasi malzeme”. Kimin malzemesi sorusunda ise hepsi parmaklarını birbirlerine doğru uzatıyorlar. Aslında bunu ayna karşısında yapsalar cevabı bizde bulacağız onlarda.

 

Uzun söze gerek yok, politikacılar gibi olmayalım. Onların sözlerini aktaralım sizlere, kendiniz karar verin türbanı malzeme yapanlar kimlermiş?

 

Hükümeti sona bırakıp, muhalefetle başlayalım. CHP’den Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, AKP’yi türbanı siyasete malzeme yapmakla suçluyor.

 

“DİN KUTSAL BİR KAVRAMDIR”

 

“Dine büyük zarar veriyorlar” diyen Öymen, “Din kutsal bir kavramdır. Hiçbir siyasi düşünce ile dini istismar etmemek lazımdır” görüşünde.

Peki türban nasıl sorun haline geldi diye soruyoruz CHP’nin ağır topuna, yanıtı yine aynı oluyor; “Bu konunun siyasi istismar meselesi yapılmak istendiği açıktır. Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye’de yüksek mahkemelerin bu türbanın kamu alanlarına, üniversitelere, giremeyeceği konusunda alınmış kesinleşmiş kararlar vardır. Bu kararlara karşı AİHM’e yapılan başvuruda türbanın kamu kurumlarında engellenmesinin İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığı yolunda sonuçlanmıştır. Buna rağmen türban konusunda bazı siyasi partilerin başta AKP olmak üzere ısrarlı davranmaları yüzbinlerce genç kızımızı mağdur etmektedir. Bu kızlar yasaların gereği olarak üniversiteye giremeyeceği için gelecekte memur olma, öğretmen olma, doktor olma, hakim olma, avukat olma gibi haklardan mahkum kalmaktadırlar. Türkiye devlet politikası on binlerce genç kızımızı ikinci sınıf bir yaşam yaşamaya mahkum etmektedir.“

 

TUTAMAYACAĞIN SÖZÜ VERME

 

Siyasetçilerin yasalara saygılı olmak zorunda olduğunu vurgulayan Onur Öymen, AKP’yi verdiği sözleri yerine getirmemekle suçluyor. AKP’ye seslenen Öymen, “Yasaları değiştirmek istiyorsanız buyurun değiştirin. Ama üç yılı aşkın zamandan beri bu konuda tek bir yasa tasarısı getirememiştir hükümet meclise. Sadece uzlaşma arayışı şarttır demektedir. O zaman bu konuda çok büyük bir haksızlık yapmış oluyorsunuz binlerce insana. Hem onlara vermiş olduğunuz sözleri tutmuyorsunuz, hem de yüksek mahkeme kararlarını reddediyorsunuz. İnsanları yüksek mahkeme kararlarına aykırı bir tavır içine girmeye zorluyorsunuz. Yerine getiremeyeceğiniz vaatler veriyorsunuz. Avrupa Mahkemesi’nin kararına da ters düşüyorsunuz. Baştan sona girdikleri politika yanlıştır” diyor.

 

“LAİK BAĞNAZLIĞI”

 

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye’de şimdiye kadar iktidara gelen tüm merkez sağ partileri türban sorunundan sorumlu tutuyor. İşte Yazıcıoğlu’nun türban ile ilgili görüşleri.

 

Haberposta; Türkiye’de türban neden ve nasıl “sorun” haline geldi?

Muhsin Yazıcıoğlu : Bazı siyasal partiler söylemleri ile imam hatipleri ve bu değerlere bağlı kesimleri arka bahçesi gibi ifade edince bu kesimlerin tümü sanki siyasi bir hareketin parçasıymış gibi yansıtıldı. Tabi laikliği din ve vicdan özgürlüğü değil de din karşıtlığı gibi anlayan bir kesimin bağnazlığı da buna eklenince başörtüsü meselesi, Türkiye’nin en önemli çekişme konularından biri oldu.

 

TÜRBAN HEP KULLANILDI

 

Haberposta : Türbanı kimler kullandı?

Muhsin Yazıcıoğlu : Birçokları tarafından kullanıldı. Mesela TBMM’nin her zaman en az dörtte üçü milliyetçi, muhafazakar kendini sağda sayan öyle takdim eden milletvekillerinden teşekkül etmiştir. Bu milletvekilleri ve onların mensup olduğu siyasi partiler hep başörtüsü meselesini çözeceklerini ifade etmişler ve birbirlerini de bundan dolayı suçlamışlardır. Fakat nedense bir türlü bu sorunu çözmeye yönelik adım atmamışlardır. Hepsinin eline millet güç vermiş, imkan vermiş, millet iradesini temsil etmiştir. Ama bunlardan hiçbirisi çözüme yönelik bir adım atmamışlar sadece laf etmişlerdir.

 

İKTİDAR OLUNCA BUZDOLABINA KOYDULAR

 

Bugünkü iktidar ise 365 milletvekili ile işbaşına gelmiş, iktidar olmuş. Doğrudan böyle bir vaade bulunmamış olsalar bile, onların duruşları, iktidara gelme süreci içindeki vatandaşın bakışı bu sorunu çözecekleri yönündeydi. Onun için güçlü getirmeliyim bunları anayasa değiştirecek kadar güç vermeliyim ki Türkiye’nin bu sorunu atlatmasını sağlayayım diye düşünmüştür. İmanın ötesinde açık seçik “bu bir namus meselesidir”, “şeref meselesidir” demişlerdir. Ve iktidar oldukları zaman bir öncekiler gibi geldikten sonra buzdolabına koymuşlardır. Sadece arada sırada çıkarıp o kutuyu mücevher kutusu gibi sevmişler ellerine almışlar, kutuyu açacak gibi göstermişler, hatta açacak gibi gösterip ortalığı ayağa kaldırmışlar sonra hemen kapatmışlardır. Arkasından da biz bedel ödemeyi göze alamayız demişlerdir.

 

“AYNASI İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ”

 

Haberposta : AKP seçim malzemesi olarak mı kullandı türbanı?

Muhsin Yazıcıoğlu : Elimizde imanmetre yoktur. Kimsenin imanını ölçecek samimiyet testinden geçirecek değiliz ancak aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Ben burada işe bakıyorum. Hangi adımı attı ne yaptı? Aradan kaç tane başbakan geçti. Bir genelge yayınlarsınız, genelgeler elbette kanunlara aykırı olamaz, bu sebeple itiraz gelirse kanun çıkartırsınız, oradan itiraz gelirse anayasayı değiştirirsiniz, oradan itiraz gelirse millete başvurusunuz. Millete dersiniz ki o zaman benim değiştirmeyi istediğim anayasayı sizin referandumunuza sunuyorum dersiniz. Milletten daha büyüğü yoktur. Ama bunu ancak bir muktedir iktidar yapar. Yani bunlar gibi değil.

 

TÜRBAN SİYASALLAŞTIRILDI

 

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’a göre, türbanı siyasete sokan Milli Selamet Partisi oldu.

 

Türkiye’de yüzyıllardır başörtüsü olduğunu hatırlatan Karayalçın, “Ancak türban örtünmenin özel bir türü olarak, siyasi İslam’ın bir simgesi olarak gündeme taşınmıştır. “Biz iktidara geleceğiz üniversite rektörleri türbana selam duracaklar” türünden açıklamalarla bu örtünmenin siyasileştirilmesi kararlılığı çok net bir biçimde sergilenmiştir.

 

ANAP DA SORUMLU

 

1980’li yıllarda Anavatan Partisi, Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini bile bile bir yasal düzenlemeye tabi tuttu. “Sorumluluk bizim üzerimizden gitsin. Anayasa Mahkemesi reddetti deriz ve bunun siyasi istismarını yapma sıfatını elde ederiz” diye düşündüler. Ve tam da düşündükleri oldu. Bu 80’li yıllarda Anayasa Mahkemesi’ne götürüldü ve Anayasa Mahkemesi de bildiğimiz kararı aldı. Yani var olmayan bir şeyi, sorun halinde hem de gündemin ön sıralarında yer alan bir konu olarak toplumumuzun önüne kondu.

 

AKP SEÇİM MALZEMESİ YAPIYOR.

 

AKP’nin türban konusundaki tutumunu Karayalçın, “tipik bir siyasi istismar” olarak niteliyor. Bunun siyaset adına üzüntü verici olduğunu kaydeden Murat Karayalçın, “Türkiye’de siyaset toplumsal sorunlar üzerinden yapılmıyor. Siyaset kimlikler üzerinden yapılıyor. Bu da Türkiye siyasetinin en verimli alanlarından bir tanesi. Lehte olanlar için de karşı çıkanlar için de” diyor.

 

Gönderi tarihi:

Başbakan'dan "türban" çıkışı

4773425.gif

Başbakan'dan türban çıkışı

Başbakan Erdoğan, üniversitelerdeki türban yasağı konusunda İspanya’da değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, Türkiye’de başını örtenlere “başörtüsünü siyasi simge olarak kullanıyorsun” şeklinde baskılar yapıldığını söyleyerek “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz” dedi.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de başını örtenlere “başörtüsünü siyasi simge olarak kullanıyorsun” şeklinde baskılar yapıldığını söyleyerek “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz” dedi.

 

Başbakan Erdoğan, resmi davetli olarak gittiği İspanya’da düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin İslam ve türban konularındaki sorularını yanıtladı.

 

TÜRKİYE’DE İLERİCİ BİR İSLAM DEVLETİ OLAMAZ MI?

 

Bir gazetecinin “Türkiye’de ilerici bir İslam devleti olamaz mı?” sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, “Soru ne yazık ki hala batının bizi anlayamadığını gösteriyor” dedi. Her şeyden önce ‘İslamcı’ ifadesini anlamanın mümkün olmadığını belirten Erdoğan, “Bir defa biz din kökenli bir parti değiliz. Bunu partimizi kurarken açıkladık. Din üzerinden siyaset yapmayı asla kabul etmiyoruz” dedi.

 

Erdoğan, partiyi kurdukları zaman batılı dostlarının ‘Siz Müslüman demokrat olamaz mısınız?’ sorusuyla karşılaştıklarını ifade eden Erdoğan kendilerine ‘Eğer biz Müslüman demokratız diye kendimizi ifade edersek o zaman İslam üzerinden siyasi rant sağlamaya çalışır duruma düşeriz’ yanıtını verdiklerini söyledi. Erdoğan şöyle konuştu:

 

BİZDE İSLAMCI OLMAZ MÜSLÜMAN OLUR

 

“İslam’ın kendi bir gücü var. Bizler yanlış yapabiliriz, partinin programında, şunda bunda eksikler, yanlışlar olabilir ama bizim dinimizin ilkeleri içinde böyle bir yanlış söz konusu değil dolayısıyla siyasetin yanlışlarını da dine fatura edemeyiz. Bu bakımdan ‘biz muhafazakar demokrat bir partiyiz’ dedik ve yola böyle çıktık. Eğer İslamcı ifadesini kabul edersek bu adeta bir tüccarlığa benzer. Esnaflığa benzer, ‘ayakkabıcı’ gibi. Bu çirkin bir şey. Bunu siyasi literatüre oturtma gayreti oldu. Ben oraya da yakışmadığını düşünüyorum. Bizde İslamcı olmaz bizde Müslüman olur. Bir Müslüman da dinini gereklerini iyi bir şekilde yerine getiriyorsa ona bizde ‘dindar’ denir. Dinini az yaşar çok yaşar o da bizim sorunumuz değil. Bunun bedelini takdir edecek olan biz değiliz. Bunu yaratıcı takdir eder. Bundan dolayı bu konudaki spekülasyonlar bizleri üzmektedir. İlerici İslam gibi bir ifade de çok çirkin, çok yanlış. İlerici İslam, gerici İslam... Bu tür sıfatlar yakıştırmak da yanlış. Mesela son zamanlarda Ilımlı İslam diye bir ifade kullanılıyor. Bu da çok yanlıştır. Yani ne adına kullanılıyor kim adına kullanılıyor? İslam İslamdır.”

 

SİYASİ SİMGE BİLE OLSA YASAKLAYABİLİR MİSİNİZ?

 

Basın toplantısında üniversitelerdeki türban yasağına da değinen Erdoğan, başını örtenlere “başörtüsünü siyasi simge olarak kullanıyorsun” şeklinde baskılar yapıldığını söyledi. Erdoğan, “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz. Bugün Avrupa’da, Amerika’da, değişik ülkelerde rahatlıkla başı örtülü olarak üniversiteye kızlar gidebiliyor. Oralarda bir sorun yok Ama halkının yüzde 99’u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor maalesef. Ama bu sıkıntıyı aşacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

 

HER YERDE SERBEST TÜRKİYE’DE YASAK

 

Başbakan Erdoğan, sorunun özgürlükler noktasında ve en yakın zamanda çözüleceğini belirtti. Sorunun Anayasa Mahkemesi’nin bir yorumundan kaynaklandığını ifade eden Erdoğan, “Demokrasilerde çare tükenmez o zaman demokrası içinde bu çare mekanizmasını işletelim ve bu sorunu da çözelim” dedi.

 

Erdoğan aynı konuyla ilgili başka bir soru üzerine de “Avrupa’da bu noktada her üniversitede başörtülü olarak gidip okunabiliyor. Böyle bir sorun yok, Amerika’da böyle bir sorun yok. Ama ülkemizde böyle bir sorun ne yazık ki var. Üniversitelerde böyle bir sorun söz konusu. Bunu düzenlemeyle aşmak öyle zannediyorum ki eğitim özgürlüğü noktasında bir sıkıntıyı aşmaya da vesile olacaktır.”14 Ocak 2008ANKA

Gönderi tarihi:

Türbanlıların **********

 

Bugün cuma değil..

 

Ama olsun, ben Kuranıkerim'deki tesettüre, türbana, kadına ilişkin kutsal ayetleri sizinle paylaşmak istiyorum...

 

İyi bir Müslümanın rehberi doğrudan Kuranıkerim'dir...

 

****** ****** ******

 

Müslümanlıkta papazlık yoktur...

 

Kendi aklınıza güvenin...

 

Allah'ın kitabı Kuranıkerim'i bilmeyen, Müslüman değil, Müslüman mukallidi olur...

 

*

 

Bugün Çankaya Köşkü'nde bir türbanlı hanım var...

 

Başbakanlık Konutu da bir türbanlı hanımın elinin altındadır...

 

Peki, türban devletin ve de hükümetin doruklarına tırmandı diye Türkiye eskisinden daha çok mu Müslüman oldu?..

 

*

 

Bu soruya yanıt vermeden önce Kuranıkerim'in kadınlara ilişkin buyruklarından birkaçını anımsamak iyi olacaktır...

 

Nur suresinden:

 

"Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar..."

 

Ey Müslümanlar!..

 

"Kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin!.."

 

"İffetli olmak isteyen cariyelerinizi, dünya hayatının geçici menfaatını elde etmek için, fuhşa zorlamayın..."

 

Ahzap suresinden:

 

"Kadınların; babaları, oğulları, erkek kardeşleri, (...) hizmetçi kadınları ve cariyeleri hakkında bir sorumluluğu yoktur..."

 

Nisa suresi:

 

"Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler (egemendirler)."

 

"Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün..."

 

*

 

Görüldüğü gibi Kuranıkerim'de kadın-erkek eşitliği olmadığı gibi, cariye ve köle düzeni vardır...

 

Demek ki İslamın anayasasında çağımızın insan haklarını benimsemek yolu kapalıdır...

 

Önce bu gerçekler herkes tarafından biline!..

 

*

 

Şimdi gelelim bizim türbancı Müslümanlara; Kuranıkerim'in kadınlar hakkındaki tüm yasalarına sırt çevirip türbancılığı politikada meslek edinenlere...

 

Nur suresinde bu konuda şu kural konuyor:

 

"Ey Muhammet ,

 

Mümin kadınlara söyle...

 

Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar..."

 

Kuranıkerim'de türban ya da sıkmabaş yoktur; boyun sarıp sarmalanmayacak, başörtüsü göreneksel usul üzerine yakaların üzerine salınacaktır...

 

*

 

Atatürk devrimi Anadolu Türklüğüne ve Müslümanlığına çağdaşlığın, uygarlığın, insanlığın yolunu açmıştır...

 

Türbanı bir flamaya dönüştürüp siyaset sahteciliğinin en büyüğünü yaparak Müslümanlık taslayanlar ikiyüzlü yalancılardır...

 

Bunlar Müslüman değil, kutsal Müslümanlığı kullananlardır...

 

Topu cehennemliktir; çünkü Anadolu insanına en büyük kötülüğü yapıyorlar...

 

alintidir

Gönderi tarihi:

Başbakan Erdoğan, İspanya'da, Europa Press ajansının düzenlediği kahvaltıda soruları cevapladı. Demokratik gelişmelere ilişkin önemli mesajlar verirken, Avrupa basınında yapılan bazı kavramsal yanlışları da düzeltti. İspanya'da temaslarda bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan, Avrupalı gazetecilerin kullandığı 'İslamcı' ifadesine tepki gösterdi.

*****

"Bizde İslamcı olmaz, bizde Müslüman olur." diyen Başbakan, başörtüsü yasağına ilişkin rahatsızlığını da şu sözlerle dile getirdi: "Avrupa'da bu noktada her üniversitede rahatlıkla başörtüsü ile okunabiliyor. Amerika'da böyle bir sorun yok. Oralarda bir sorun yok; ama halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı yaşanıyor maalesef." Türkiye'de başını örtenlere "başörtüsünü siyasî simge olarak kullanıyorsun" şeklinde baskılar yapıldığını da hatırlatan Başbakan, "Velev ki simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasî simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?" diye sordu. Erdoğan, sorunun en yakın zamanda çözüleceğini belirtti.

*****

Başbakan Erdoğan, bugün başlayacak Medeniyetler İttifakı Forumu için geldiği İspanya'da dün temaslarda bulundu. Başbakan, dün ayrıca Europa Press adlı ajansın düzenlediği kahvaltılı toplantıya onur konuğu olarak katıldı. Başbakan, burada gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Bir gazetecinin "Türkiye'de ilerici bir İslam devleti olamaz mı?" sorusu üzerine Başbakan, "Soru ne yazık ki hâlâ Batı'nın bizi anlayamadığını gösteriyor." dedi. Her şeyden önce 'İslamcı' ifadesini anlamanın mümkün olmadığını belirten Erdoğan, din üzerinden siyaset yapmadıklarını, Müslüman demokrat gibi ifadeleri de İslam üzerinden siyasî rant sağlamak anlamına geldiği için reddettiklerini, bunun yerine kendilerini 'muhafazakar demokrat' olarak tanımladıklarını kaydetti.

*****

İslamcı ifadesini kabul etmeleri halinde de bunun adeta bir tüccarlığa benzeyeceğini vurgulayan Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti: "Esnaflığa benzer, 'ayakkabıcı' gibi. Bu çirkin bir şey. Bunu siyasî literatüre oturtma gayreti oldu. Ben oraya da yakışmadığını düşünüyorum. Bizde İslamcı olmaz bizde Müslüman olur. Bir Müslüman da dininin gereklerini iyi bir şekilde yerine getiriyorsa ona bizde 'dindar' denir. Dinini az yaşar çok yaşar o da bizim sorunumuz değil. Bunun bedelini takdir edecek olan biz değiliz.

*****

Bunu yaratıcı takdir eder." Başbakan, aynı çerçevede "İlerici İslam" tabirini de şiddetle eleştirdi: "İlerici İslam gibi bir ifade de çok çirkin, çok yanlış. İlerici İslam, gerici İslam... Bu tür sıfatlar yakıştırmak da yanlış. Mesela son zamanlarda ılımlı İslam diye bir ifade kullanılıyor. Bu da çok yanlıştır. İslam İslam'dır." Basın toplantısında üniversitelerdeki türban yasağına da değinen Erdoğan, başını örtenlere "başörtüsünü siyasî simge olarak kullanıyorsun" şeklinde baskılar yapıldığını söyledi. Erdoğan, "Velev ki bir siyasî simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasî simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Sembollere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz." şeklinde konuştu.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.