Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Afyon Sivil Mimari Örnekleri

    Afyon Sivil Mimari Örnekleri Afyon’da Tac-ı Ahmet, Zaviye, Mollabahşi, Yukarı Pazar, Kubbeli Mahallesi, Arap Mescit, kale, Akmescit, Nurcu, Mecidiye, Sinanpaşa, Hacıeyup mahallelerinde Afyon sivil mimari örnekleri günümüze kadar iyi korunmuş durumda gelebilmiştir. Bu mahallelerde yeni yapılanmaya gidilmemiştir. Büyük bir bölümü sit alanı olarak belirlenen bu mahallelerdeki evlerde mükemmel bir şehircilik anlayışı dikkati çekmektedir. Özellikle Hıdırlık ve kale eteklerindeki eğimli arazide kurulmuş olan sokaklar birbirine paralel doğu-batı doğrultusundaki caddeler Helenistik dönemin Hippodamos plan düzenine göre ızgara planlı olarak yapılmışlardır. Adyon evleri genelde iki veya üç katlı olup, bitişik düzende yapıldıkları için köşelerde çift, aralarda ise tek cephelidir. Alt katlar sokağa üst katlar da değişik çıkmalarla dışa açılırlar. Araziye uyum sağlayan bu evler bazen moloz taş temelli bazen de temeller su basmana kadar kesme taş kaplamalıdırlar. Duvarlar arasında ahşap hatıllar, kerpic dolgular bulunmakta olup, bunların üzeri sıvalıdır. Üzerlerini örten kırma veya üçgen çatılar çoğu kez tuğladandır. Afyon evlerinde zemin katlarda taşlık ve avlular bulunur. Burada kiler, depo, odunluk, ahır, çamaşırlık yer alırdı. Orta katlar alçak tavanlı ve küçük pencereli olup, sokağa yakın pencerelerde çıkmaları destekleyen konsolların arasına pencereler yerleştirilir. Üst katları taşıyıcı konsollar taşır ve geniş odalar manzaraya ve sokağa karşı açılırdı. Afyon evleri genellikle iki kapılıdır. Alt kat kapıları tek kanatlıdır. Bazen kapı boşlukları üzerinde, bazen çatı üzerinde üçgen çatılı bir çatı odası ve bir balkon yapılmıştır. Evlerde genellikle dış görünüme önem verilmiştir. Afyon evleri çıkmalı evler, çatı odalı veya balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde cumba biçiminde çıkıntısı olan evler olmak üzere dört ayrı grupta toplanmıştır. Çıkmalı evlerde çıkma biçimlerine göre, düz çıkmalı, gönye çıkmalı, çokgen çıkmalı olarak gruplara ayrılır ve bu çıkmalar ahşap konsollarla desteklenirdi. Bu tür evlerde odalar dışa doğru yönelirdi. Çatı odalı evlerde, bitişik nizamdan ötürü üstü kapalı, önü açık hayat denilen mekanlar bulunmazdı. Dışarıya doğru açılabilmek için en üst katta önü balkonlu, kemerli ve üçgen alınlıklı çatı üzerinde ayrı mekanlar meydana getirilmişti. Bunlar bazen balkon, bazen kapı boşluğu üzerinde yer alırlardı. Bazen konsollarla desteklenir, bazen de çatı üzerine oturtulurdu. Kapı boşluğu üzerindeki balkonlu evlerde de balkon korkulukları demir veya ahşap olur, cepheler çeşitli çıkmalarla hareket kazanır ve bunlara çok sayıda pencere açılırdı. Kapı boşluğu veya kapı üzerinde cumba çıkıntısı evlere Afyon’da az rastlanırsa da binaya hareketlilik kazandıran cumba veya şahnişler kapı boşluğu veya kapı üzerinde binanın cephesinde dışa doğru çıkıntı yaparlardı. Afyon evlerinde cumbaların oldukça sade bir görünümü vardır Afyon evlerinde çatı ve zemin katı dışındaki katlar ailenin bütün gününü geçirdiği katlardı. Bu katlarda sofa merkez konumunda olup, odalar buraya açılırdı. Evlerde gelişmiş bir mutfak düzeni olmadığından odaların biri mutfağa ayrılmıştır. Ayrıca yüklük denilen kapaklı dolaplar, gusülhaneler, çiçeklik denilen nişler ve ocaklar her evde yer alırdı. Genellikle çıkmalı odalara baş oda denir ve bunlar tavanları ile oldukça bezemeli bir görünümdedirler. Tavanları alçı, ahşap ve kalemkâri süslemelidir. Tavanlarda tavan göbeklerine önem verilir. Tavan göbekleri yuvarlak veya çokgen kenarlı olup, ahşap çıtalarla ışınsal dizilmeler veya bitki motiflerinden oluşan bezemeler yapılmıştır. Bazı örneklerde de zikzak bordürleri görülmektedir. Bununla beraber Afyon evlerinde kalem işlerine çok az rastlanmaktadır.
  2. _asi_

    Afyon Kalesi

    Afyon Kalesi (Merkez) Afyon Kalesi, Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit İmparatoru II.Murşil tarafından MÖ.1350 yılında, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla 226 m. yüksekliğindeki trakit bir kaya kütlesi üzerinde yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin o zamanki ismi Hapanuva (Yüksek Tepe Şehri) idi. Sonraki dönemlerde eklerle daha da genişleyen kale çevrenin kontrolü için önemli stratejik bir konumdadır. MÖ.VIII.-VII. Yüzyıllarda Frigler burasını kontrol altında tutmuşlar ve yöreyi hakimiyetlerine almışlardır. Ayrıca kalenin eteklerine de Akronio veya Akronium ismini verdikleri bir yerleşim yeri kurmuşlardır.Friglerden sonra Lydialılar, Persler, Pergamon Krallığı, Romalılar Bizanslıların eline geçmiştir. Malazgirt Savaşı’ndan sonra XI. Yüzyılda Selçuklular buraya yerleşmiş, burada yaşayan Türk boyları kayalar üzerindeki bu kaleye Karahisar ismini vermişlerdir. Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubat bu kalede hazinelerini saklamış, bu yüzden de Hisar-ı Devle ismiyle tanınmıştır. Selçuklu vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğullarına kale muhafızlığı verilmiş bu nedenle de ismi Karahisar-ı Sahip olmuştur. Osmanlı döneminde Sultan II.Selim kaleyi onarmış ve en iyi afyonun bu çevrede yetişmesinden ötürü de kaleye Afyonkarahisar denilmiştir. Dik bir tepe üzerindeki kaleye, kayaların üstüne oyulmuş merdivenlerle çıkılmaktadır. Bunlar iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Kız Kalesi veya Kız Kulesi denilen kalenin iç bölümü muhafızlara ayrılmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat burada cami, saray, erzak ambarları, cephanelikler, sekiz su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı bir de mahzenler yaptırmıştır. Burası askerî amaçlı olduğundan halkın oturacağı yerler bulunmaz. Buradaki caminin süslü bezemeleri olan minaresi yıkılmıştır. Ayrıca kalenin batı kapısı üzerindeki iki yazıttan biri Alaeddin Keykubat’ın, diğeri de Sultan II.Selim’in yaptırdığı onarımları belirtmektedir. Afyon Kalesi’nin Türk mitolojisinde (efsanelerde) de yer etmiş bazı öyküleri bulunmaktadır: 3400 yıllık geçmişe sahip olan Karahisar Kalesi, birçok kez el değiştirmiş, her defasında yeni bir efsane söylenmiştir. Yerden 226 m. yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerindeki kaleyi ele geçirmek kolay değildir. Bu nedenle Battal Gazi’den Hz.Ali’ye, Beyböğrek’ten Çavuşbaşı’na , Horoz Dede’ye kadar bir çok efsane anlatılmış, bunların izleri günümüzde de varlığını korumaktadır. Bunlardan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre; İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. Bu seferlerin birinde Afyonkarahisar’a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır. Daha sonra Hıdırlık’tan Kale’ye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Afyonkarahisar Kalesi’nde bugün Düldül’ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır. Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir: Afyonkarahisar’da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi kuşatır, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru’na haber gönderir ve yüz bin kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı Ona bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal Gazi’nin uyanmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya Onu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal Gazi’nin kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi’nin eteklerinde, şu anda Ulu Caminin karşısındaki bir mezara gömülmüştür. Ancak savaştan sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal Gazi’nin cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar. Bugünkü Olucak Çeşmesinin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarı ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir: Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türklere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi’nin alınması için görevlendirir.Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler.Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar. Durum Çavuşbaşına bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kaleyi ele geçirirler. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar’ın Çavuşbaşı Mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyudur. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı halkın adaklar adadığı küçük bir türbedir. Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar Kalesine giderken yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi’nden Bahtım bahtım Altın tahtım Evlenecek vaktım Diyerek kaleden şehre doğru bağırırlar. İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar. Bu gelenek, Hıdrellez’de daha çok ilgi görmekte ve Hıdrellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi’nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi’nden Çocuğum olacak vaktım Okulu bitirecek vaktım gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir. Kaledeki Kız Kulesi’nin yanındaki büyük bir oyuğun içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar. Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3’üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır. Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.
  3. _asi_

    Afyon Kaleleri

    Afyon Kaleleri Pişmiş Kale (İhsaniye) Afyon’a 60 km. uzaklıkta bulunan Yazılıkaya yerleşimini koruyan küçük bir kaledir. Yazılıkaya’nın tüften oluşmuş kaya kitlesi içeriden ve dışarıdan oyularak yapılmıştır. Bu kalenin içerisinde ambarlar, barınaklar, sarnıçlar kayalar oyularak oluşturulmuştur. Kayalardan arta kalan boşluklar iri taşlarla kapatılmıştır. Burada yapılan araştırmalar bu kalenin Germiyanoğulları ile Osmanlılar arasında sınır karakolu olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu kalenin batısında Akpara isimli bir başka kale daha bulunmakta olup, yakın tarihlere kadar bu kalenin kapı ve giriş kısımları sağlam durumda idi. Oynaş Kalesi (İhsaniye) Afyon Kümbet Köyü’nün doğusunda alçak tepeler üzerinde kurulmuştur. İlk Osmanlı döneminde bu kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Kaleden su sarnıcı tüneli, merdivenli kuyusu günümüze kadar ulaşmıştır. Yapıldak Kalesi (İhsaniye) Yazılıkaya ile Kümbet köyleri arasında Kıyır çayı’nın kenarında bulunmaktadır. Yakınındaki Yapıldak Köyü de bu kaleden almıştır. Yapıldak Çayı’nın kenarında çeşitli yüksekliklerdeki kayadan arta kalan kesme taş duvarları görülmektedir. Ayrıca kale içerisinde kayalardan oyulmuş barınaklar, mezar odaları ve Kıyır Çayı’na inen merdivenli bir su tüneli bulunmaktadır. Demirli Kale (İhsaniye) İhsaniye’ye 8 km uzaklıktaki Demirli köyünün kuzeyinde yer alan Demirli Kale, Frigler zamanından kalmıştır. Buradaki dağların içeriden ve dışarıdan oyulması ile meydana getirilmiştir. Kale içerisinde evler, sur duvarları üzerindeki mazgallar, merdivenli sarnıç kuyusu ve mezar odaları bulunmaktadır. Afyon-Seyitgazi arasındaki yolu koruyan bir karakol kalesidir. Ancak kalenin güneyi bir deprem sonucu yıkılmıştır. Avdalaz Kalesi (İhsaniye) İhsaniye ilçesinde, Afyon-Seyitgazi yolunun doğusunda Ayazin Köyü yakınındadır. Buradaki tüf bir kaya kitlesi oyularak yapılmıştır. Kayanın üzerindeki kaleye çıkmak için dar bir yol yapılmış, kale içerisinde barınaklar ve merdivenle inilen bir kuyusu bulunmaktadır. Bu kalenin de buradaki yolu koruyan bir karakol kalesi olarak yapıldığı bilinmektedir. Sandıklı Kalesi (Sandıklı) Sandıklı yakınlarında bir höyük üzerinde Germiyanoğlu I.Yakup Bey tarafından 1325’te yaptırılmıştır. Bu kaleden günümüze yalnızca bir duvar kalıntısı gelebilmiştir. Toprakkale (Şuhut) Şuhut’un 6 km. Batısında Senir Köyü yakınlarındadır. Burada bulunan 2000 m. Yüksekliğindeki bir tepe üzerine yapılmıştır. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntılarından pek azı gelebilmiştir. Gezler Kalesi (Sincanlı) Sincanlı’nın 13 km. Uzağında Gezler Köyün’deki bu kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir. Yazılıkaya Kalesi (İhsaniye) Yazılıkaya Frig kentini koruyan bir kaledir. Aynı zamanda burası Midas’ın şehri diye tanınmıştır. Kale, tüf kayalıklarından oluşmuş bir tepe üzerindedir. Bu tepenin dopğu ve batısında iki yol açılmış ve kayaların aralıkları kesme taşlarla kapatılmıştır. Ayrıca buradaki dağ şehrinin su ihtiyacını sağlamak için de kalenin altına doğru merdivenli geniş bir tünel açılarak sarnıca iniş sağlanmıştır. Dağın çevresindeki su kaynaklarından da bu yolla su ihtiyacı giderilmiştir. Yazılıkaya Kalesi’nin çevresinde mabetler, mezar odaları bulunmaktadır. Burada ele geçen Frig kitabeleri de o dönemde burasının önemini göstermektedir.
  4. _asi_

    Afyon Cami ve Mescitleri

    Afyon Cami ve Mescitleri Arasta Mescidi (Merkez) Afyon Çarşısı içerisindeki Mescidi Hacı İsmail Bin Mehmet 1335 yılında yaptırmıştır. Küçük ölçüdeki mescidin etrafı dükkanlarla çevrilmiş olup basit bir mimarisi bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde biri yapılışını,diğeri de Miralay İsmail Bey tarafından h.l311 (1893) yılında yapılan onarımını belirten iki kitabesi bulunmaktadır. Kare planlı mescidin üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Küçük boyuttaki minarenin belirgin bir özelliği yoktur. Ayrıca iç mekanda önemli bir bezemesi de bulunmamaktadır. Kabe Mescidi (Merkez) Afyon Kalesinin altında Çavuş Başı Mahallesinde olan Kabe Mescidi’ni l397 yılında Hacı Mehmet Bin Yusuf yaptırmıştır.Söylentiye göre Kabe ölçüsünde yapıldığı için Kabe Mescidi ismini almıştır. Kar planlı mescidin üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Kesme bazalt taşından yapılmış olup duvarlarında antik dönemlere ait taşlar yer yer kullanılmıştır. Camiye batı yönündeki 11 basamaklı bir merdivenle çıkılan bir kapıdan girilmektedir. Giriş kapısının üzerinde üç satırlık 1397 tarihli kitabesi bulunmaktadır: Cedde’de ve dehale el Cennete bed Elhaç Muhammed bin elhaç Yusuf Fi Muharrem âm...samanimie Türkçe’si: Bu mescidi yenileştirdi ve sevabı dolayısıyla cennete girdi Hacı Muhammet bin Hacı Yusuf 800 Muharreminde Girişin iki yanında ve kıble yönünde açılmış iki pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. İç mekan badanalanmış olup herhangi bir bezemesi bulunmamaktadır. Mescidin güney batı yönündeki, beden duvarları üzerine yapılmış minaresine duvarların içinde açılmış dar bir merdivenle çıkılmaktadır Mısrı Camisi (Merkez) Afyon Mısrı Mahallesinde 1593 yılında Kasım Paşa tarafından yaptırılmıştır.Evliya Çelebi bu camiden Abdürrahim Efendi Camisi olarak söz etmiştir.Halk arasında da Mısrî Sultan, Mısırlı Camisi veya Kasım Paşa Camisi isimleriyle tanınmıştır. Kasım Paşa Mescidi, büyük olasılıkla türbenin inşası sırasında kuzeybatı köşesine bir minare eklenmiş ve camiye çevrilmiştir.Cami iki kare bölümün birleşmesinden dikdörtgen bir plan şekline dönüşmüş, güneydoğu köşesine de kubbeli küçük bir bölüm eklenmiştir. Böylece caminin planı L şeklini almıştır. Yapımında kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır. Özellikle kuzeydeki bölüm bütünüyle kesme taştandır. Üst örtüsünü sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe tamamlamıştır. Kubbe, kalem işleri ile bezelidir. Burada Hülefâ-i Raşid’in isimleri, Rumili ve palmetli kompozisyonlar bulunmaktadır. Aynı bezeme harimde ve türbede de uygulanmıştır. Kuzeydeki girişin karşısına gelen mihrap mozaik kakma çinilerle bezenmiştir. Dikdörtgen olan mihrabın iç içe iki bordüründen sonra dikdörtgen bir nişi bulunmaktadır. Bunun içerisine de beş kenarlı bir diğer niş yerleştirilmiştir. Bu mihrabın XIII.yüzyılda Karamanoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Burada manganez moru, firuze, kobalt mavisi, mozaik kakma çiniler bir araya getirilmiştir. Ayrıca yıldızlar, beşgenler, geometrik motifler de onları tamamlamaktadır. Üst kısmı kûfi yazı şeklinde örgü motifi ile bezenmiştir. Caminin minber ve hünkâr mahfili orijinal değildir. Minare kesme taştan olup, cami duvarlarının saçak hizasına kadar yükselmekte, burada yıldız şeklindeki üçgenlerle silindirik gövdeye geçilmektedir. Burmalı bir kordondan sonra da minare gövdesi düz olarak devam etmektedir. Şerefe altı mukarnaslıdır ve camiye oranla çok yüksek olan bu minare orijinaldir. Caminin güneybatı kenarında L planın ucunu oluşturan küçük kubbeli kısım türbeye dönüştürülmüş olup, burada Akşemseddin’in soyundan Abdurrahman Karahisari ile Kasım Paşa’nın oğlu Çelebi Sultan gömülüdür. Türbeye hem cami içerisinden hem de yan harimden geçilmektedir. Caminin güneyinde dikdörtgen planlı bir medrese ile kuzeydoğusunda da kadın ve erkeklere mahsus çifte bir hamamı vardır. Gedik Ahmet Paşa Külliyesi (Merkez) Afyon’da Osmanlı döneminde yapılmış en önemli eserlerden biri olan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi, cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Erken Osmanlı Devri yapılarından bir örnek olan bu külliye Sadrazam Gedik Ahmet Paşa’nın Anadolu Beylerbeyliği sırasında 1472 yılında yaptırılmıştır. Evliya Çelebi bu yapı topluluğundan şöyle söz etmiştir: “Nezih bir burmalı minaresi vardır. Boyu 159, eni 80 kademdir. 2 kubbe yan yanadır. Mihrap ve minber eski sanat tarzında yapılmış ve bu minber Sinop şehrindeki minbere benzer, caminin yan sofaları vardır. Hareminde şifalı bir hamamı vardır. 70 hücreli medresesi vardır”. Osmanlı Erken dönem mimarisinde ters T, yan mekanlı camiler tipinde olan bu caminin orta ekseninde iki kubbe ibadet mekanını oluşturmaktadır. Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de üçer küçük kubbeli yan mekanlar bulunmaktadır. Caminin kuzey cephesinde altı sütunlu ve beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki sütunlar Klasik Osmanlı mimarisinde olduğu gibi stalaktit başlıklıdır. Bu sütun başlıkları birbirlerine kemerlerle caminin beden duvarlarına da demir putrellerle bağlanmıştır. Son cemaat yeri ile cami duvarında iki sıralı pencereler yer almıştır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen, üst sıradakiler ise sivri kemerlidirler. Giriş kapısının iki yanında iki küçük mukarnaslı mihrapçık vardır. Caminin giriş kapısı zengin bir portal nişi görünümünde olup, köşeler yarım sütunlarla yuvarlatılmıştır. Buradaki yazılar Nakkaş hasan tarafından yazılmıştır. İbadet mekanın üzerini on iki kasnağa oturan, peş peşe iki kubbe örtmektedir. İbadet mekanının ilk bölümünde sağ ve soldaki üçer küçük kubbeli yan mekanlara açılan kapılar bulunmaktadır. Kıble duvarının ortasında yer alan mihrap beyaz mermerden olup yukarıya doğru kademeli olarak daralmakta ve mukarnaslarla sonuçlanmaktadır. Mihrabın sol tarafındaki minber orijinaldir. Gri renkli mermerden yapılmış olan taş minberin girişi burmalı iki yarım sütunla sınırlanmış ve kapı üzerine de bir kartuş içerisinde ayet yazılmıştır. Merdiven korkulukları oldukça sade ve düzdür. Piramidal biçimde başlayan hutbe yeri konik bir külahla sonuçlanmaktadır. Caminin en önemli tarafı zengin ağaç işçiliğidir. İki kanatlı kapıları, üstündeki kitabeler, geometrik geçmeler ve kündekâri işçilikle çağının en güzel örneklerinden birini ortaya koymaktadır. Ayrıca caminin içerisi zengin kalem işleri ile kaplanmıştır. Ancak, bu kalem işleri orijinal olmayıp XX.yüzyılda yapılmıştır. Gedik Ahmet Paşa Camisi’nin minaresinin ayrı bir özelliği vardır. Taş kaide üzerinde burmalı ve yivli olarak yapılmış olup, Osmanlı taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Minare caminin kuzeybatı köşesinde, son cemaat yerinin başlangıcında kare bir çıkıntı yapmaktadır ve buradaki bir kapıdan da minareye çıkılır. Minare kaidesi kesme taştan, son cemaat yeri saçak hizasına kadar yükselir. Burada bir frizle kesildikten sonra yivli olarak gövde başlamaktadır. Başlangıçta dik olan bu yivler 1,5 metre sonra sağa doğru kıvrılarak burmalı yivler meydana getirir ve şerefe altında da zikzaklar halinde sona erer. Minare gövdesinin yivleri arasına lacivert renkli Kütahya çini parçaları yerleştirilmiştir. Gedik Ahmet Paşa Medresesi Gedik Ahmet Paşa Camisi’nin güneybatısında yer alan medrese cami ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yapılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kesme taştandır. Kuzey cephesinde dışarıya doğru çıkıntı oluşturan portal sivri kemerlidir. Buradaki nişin içerisinde pembe mermerden yay kemerli giriş kapısı bulunmaktadır. Avlunun doğu ve batısında dörder sütunlu kubbeli beşer revakın arkasında üçer hücre, iki köşede de iki ayrı hücre bulunmaktadır. Hücreler dışarıya iki sıra pencere ile açılmaktadır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen, üst sıradakiler de sivri kemerlidir. Girişin karşısında, güney cephedeki üzeri kubbeli dershane ve yanında bir hücre yer almaktadır. Çavuşbaşı Camisi (Merkez) Afyon’un Çavuşbaşı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Mustafa Bin Umur 1575 yılında yaptırmıştır. Banisinin Afyon’da Subaşılık yaptığı bilinmektedir. Cami yüksek avlu duvarları ile çevrilmiş olup, batı yönündeki avlu giriş kapısının sağında kitabeli bir çeşme bulunmaktadır. Kare planlı, dıştan kesme taş olarak yapılmış caminin kuzey yönünde iki sütunlu ve kubbeli bir revak kısmı bulunmaktadır. İlk yapıldığı dönemde tek kubbeli küçük bir cami iken 1871 onarımında kuzeydeki son cemaat yerinin buraya eklendiği, yapı malzemesi ile uygulanan farklı tekniklerden anlaşılmaktadır. İbadet mekanı sekizgen bir kasnağın taşıdığı basit bir kubbe ile örtülüdür. Caminin içerisi son derece sade olup, beyaz badana ile sıvanmıştır. Mihrap ve minberi herhangi bir özellik taşımamaktadır. Caminin kuzeybatı köşesine sonradan yapılmış minare oturtulmuştur. Minarenin kaidesi caminin beden duvarlarının yarısına kadar yükseldikten sonra, Türk üçgenlerinin yardımı ile kareden on altıgene geçilmekte ve minare gövdesi de tuğladan on altıgen olarak devam etmektedir. Ot Pazarı Camisi (Merkez) Afyon çarşısı içerisinde yer alan Ot Pazarı Camisi’ni Tellalzade Süleyman Çavuş 1601 yılında yaptırmıştır. İlk yapılışında caminin arkasında bulunan türbe günümüze ulaşamamıştır. Cami Kare planlı küçük bir yapı olup, dış duvarları kesme taştandır. İbadet mekanının üzeri pandandiflerin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap basit bir mermerden olup, bezemesizdir. Ancak, caminin son derece güzel bir ağaç işçiliği gösteren minberi bulunmaktadır. Kuzey tarafına camekanla kapatılmış bir son cemaat yeri eklenmiştir. Üç sivri kemerli olan son cemaat yerinin üzerini üç kubbe örtmektedir. Doğu cephesine de caminin beden duvarlarının çıkıntısı üzerine minare yerleştirilmiştir. Minare kaidesi orijinal olmasına rağmen gövdesi kesme taştan geç devirlerde yapılmıştır. Arap Mescidi (Merkez) Afyon Arap Mescit Mahallesi’nde bulunan Arap Mescidi’nin yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede 1809’da onarıldığı belirtilmiştir. Kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup, ayrıca küçük iki kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan caminin üzeri pandantiflerin taşıdığı silindirik kasnaklı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin iç mekanı oldukça basit olup, herhangi bir tezyinatı bulunmamaktadır. Batısında dışarıya doğru çıkıntı oluşturan bir minaresi vardır. Minare kaidesi sekizgen olup, bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Minare gövdesi burmalı bir kordon üzerinde tuğladan düz olarak yapılmıştır. Yeni Cami (Merkez) Afyon Çarşısı içerisinde bulunan yeni Cami’yi 1711 yılında Hacı Abdi Çavuş yaptırmıştır. Bunu belirten kitabesinin yanı sıra 1838 yılında Hoca Paşa tarafından onarıldığını gösteren ikinci bir kitabe de camide bulunmaktadır. Bu onarımdan sonra Yeni cami ismi ile tanınmıştır. Caminin onarım kitabesi; Yeni Cami binasını Hacı Abdi Çavuş Yaptı bu mabedi Ona bir çok senelerin yüceliğini verdi. Sonunda mürürü zaman dolayısıyla tamire muhtaç oldu Temiz hanedanın neslinden Vakıf yapan nesilden Süleyman Şerif Elhac Paşa Onun tamirine bir çok mal sarfetti Yeni Cami güzel bir şekil kazandı Yüz yıl evvel vakf edicisi ve yapıcısı yapmış iken Görenlerin hepsi beğenip onun tarihini söylediler Allah’a hamdolsun halen ikinci vakf edici Hoca Paşa’dır. 1224 Allahha hamdolsun dünya Allah’ın feyzine mashar oldu Hacı Abdi Çavuş bu camiyi yaptı Allah’ın yardıma erişip Suri onun bir tarih söyledi İstekleri olanlar bir secde yeridir, hem de gönül açıcı bir makamdır 1124. Yeni Cami tek kubbeli bir yapı olup, kuzey yönünde üç sütunun taşıdığı üç bölümlü üzeri kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taştan caminin doğu, batı, güney duvarlarında üç sıra halinde pencereler açılmıştır. İç mekan son derece sade olup, kubbe köşe traomplarının yardımı ile bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minaresi hafif çıkıntılı bir kaide üzerinde ve tuğladandır. Tuğlalar arasında zikzak ve çıkıntılarla gövde hareketlendirilmiştir. Caminin 1254 tarihinde yapılan onarımından sonra Hacı Bakizadeler buraya bir medrese yaptırmıştır. Caminin kuzeydoğusunda sekizgen planlı küçük yapının kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kesme taştan, kiremit çatılı bu yapının kütüphane olduğu sanılmaktadır. Güdük Minare Mescidi (Merkez) Afyon Demirciler Mahallesi’nde bulunan bu yapının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Kapısı üzerinde 1810 yılında onarıldığını belirten bir kitabe bulunmaktadır. Güdük Minare Mescidi moloz taştan, kare planlı tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe ana duvarlar üzerine sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. İçerisi oldukça basittir. Yanındaki minarenin kaidesi kesme taştan sekizgen olup, kubbe hizasına kadar yükselmektedir. Bunun üzerinde tuğladan minare gövdesine geçilir. Gövdenin ortasında zikzaklı iki kuşakla da minareye hareketlilik kazandırılmıştır. Ulu Cami (Çarşı Camisi) (Şuhut) Şuhut’un çarşısında yer alan Ulu Cami’yi Demirtaş Paşazade Hazma Paşa 1415’te yaptırmıştır. Cami 1862 yılında da onarılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı olan caminin içerisinde kıbleye dikey, her sırada dörder tane olmak üzere dört sıra sütun bulunmaktadır. Böylece caminin içerisi Osmanlı ulu cami tiplerinde olduğu gibi dört nefe ayrılmıştır. Kuzey yönündeki ahşap kadınlar mahfili ile caminin içerisi 1862 onarımında yenilenmiştir. Daha sonra 1970’li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır. Caminin güneydoğu köşesinde yer alan minare kaidesinde toplama taşlar kullanılmıştır. Bunlar Bizans dönemine ait mermer bloklardır. Bu kaide üzerindeki minare tuğladan silindirik bir şekilde yükselmektedir. Kubbeli Mescit (Şuhut) Şuhut Hisar Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Hamitoğulları’ndan Hızır Oğlu Emir İbrahim 1374 tarihinde yaptırmıştır. 1863 depreminde tamamen yıkılan cami 1964 yılında yeniden inşa edilmiştir. Kubbeli Mescit Kitabesi: Bu mübarek caminin yapılmasını Hızır oğlu hayrat ve hasenat sahibi, adil, kamil dinin yükselmesine çalışan büyük Emir İbrahim emretti. Allah onun mülkünü devlet, tahtını daim kılsın. Peygamber Efendimiz dedi ki; Bir kimse Allah için ve Allah rızasını isteyerek bir cami yaptırırsa, Allah onun için cennette mislini yapar. Dikdörtgen planlı, üzeri ahşap tavanlı olan cami, önceden kubbeli olduğundan kubbeli mescit olarak tanımlanmıştır. Sinan Paşa Külliyesi (Sincanlı) Afyon, Sincanlı’da bulunan Sinan Paşa Külliyesi’nin kitabesine göre Lala Sinan Paşa tarafından 1525 yılında cami, imaret ve hamamdan oluşan bir külliye olarak yaptırılmıştır. Sinan Paşa Camisi yan mekanlı veya ters T tipi camiler plan düzenindedir. Dört sütunun taşıdığı kemerlerle birbirine bağlı, beş kubbeli son cemaatten sonra ibadet mekanı, kemerlerle birbirine bağlı kare bir bölüm halinde olup aynı eksende iki kubbe orta bölümünün üzerini örtmektedir. Bu kubbeler caminin diğer üst örtülerinden daha yüksektir. Bunun dışında kalan iki yan nefin üzeri tonoz örtülüdür. İbadet mekanın yanında, küçük kubbeli iki yan kanat bulunmaktadır. Caminin kuzey bölümünde cümle kapısı dışarıya doğru çıkıntı meydana getirmektedir. Giriş Bursa kemerli bir niş içinde bulunmaktadır. Bu kapının üzerine kitabe oturtulmuştur. Sinan Paşa bilüp dünya fenasın Diledi kim yapa ukba binasın İmaret başladı ve cami idi Ki verdi ihmadına can safasın Kılındı Cuma ve evkatı hamse Okundu her seher evrad Kamu mü’min olanlar bu sebebten İderler runhuna rahmet du’asın Yazanalar bu sefedarına tarih Kodular addıgayine Bi’avnillah ve hüsnü tevfik-ı Kad temmet bi’avnillah hüsnü ve tevfik-i Huda Sinan Paşa külliyesinin yaklaşık 300 m. uzaklıkta 1524-1525 tarihinde yapılmış hamamı bulunmaktadır. Sinan Paşa’nın Türbesi, Erken Osmanlı Döneminde çok sık rastlanılan biçimde, yüksek bir kaide üzerinde baklava başlıklı dört sütunun kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşturulmuş olup bu mekanın ortasındaki mezarından ibarettir. Türbenin üst örtüsü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca imaret dikdörtgen planlıdır. Yakın tarihlerde restore edilen imaretin üzeri beşik tonozlarla örtülüdür. Taş duvarlı ve derzli imareti batı ve kuzey yönündeki iki kapıdan girilmektedir. Çarşı Camisi (Sultandağlı-İshaklı) İshaklı Selçuk Mahallesinde bulunan Çarşı Camisi, Çakırağa Caddesi üzerinde, Sahip Ata Kervansarayı arkasındadır. Kitabesine göre 1458 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında Şeyh Bünyadin Oğlu Hüsrev ile Mehmetzade Halil kardeşler tarafından yaptırılmıştır. Rahman ve rahim olan Tanrı adıyla... Bu mübarek mescidi Mehmet han zade Sultan İbrahim’in Zamanında, Allah mülkünü muhaledetsin Mehmet oğulları Mehmet ve Halil ve şeyh bünyad Oğlu Hüsrev Ali (863 h) yılı evvellerinde recep ayında Yaptılar. Allah akıbetlerini iyi etsin.Bu taşı Ahmed işledi (863 h.) (1458) 1914 yılında temelinden itibaren yeniden yapılmış olan caminin ibadet mekanı altı ahşap sütunun taşıdığı bir tavanla örtülmüştür. İlk yapılışında toprak damlı olduğu sanılan caminin kuzey ve doğu cephelerinde iki kapısı bulunmaktadır. Güney cephede üç, diğer cephelerde de ikişer pencere ile ibadet mekanı aydınlatılmıştır. İçeride kuzey yönünde kadınlar mahfili ikinci katı oluşturmaktadır. Kuzey doğu köşesindeki minare kesme taş kaide üzerinde tuğla gövdelidir. Caminin önünde Laleli Çeşmesi ismi verilmiş bir çeşme bulunmaktadır.Çeşmeye bu ismin verilmesi ayna taşı üzerindeki iki selvi ile lale motiflerinden kaynaklanmaktadır. Rüstem Paşa Camisi (Bolvadin) Bolvadin ilçe merkezinde,çarşı içerisinde bulunan Rüstem Paşa Camisini Rüstem Paşa yaptırmış olmasına karşılık yapım tarihi bilinmemektedir. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tezkiret-ül Ebniye’de bu caminin isminin geçmiş olması ve caminin yapı üslubundan XVI.yüzyılda yapıldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca cami avlusundaki l546 tarihli, Lala Sinan Paşa’nın torunu Alaeddin’in mezarının bulunuşu caminin l546’dan sonra yapılmış olduğunun n belirgin delilidir. Osmanlı mimarisinde tek kubbeli klasik yapılar gurubundaki bu caminin son cemaat yeri orijinal değildir. Zemindeki kalıntılardan burada sütunlu ve kemerlerle birbirine bağlanan bir son cemaat yeri olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Abdülmecit zamanında yeniden ve ahşap bir son cemaat yeri buraya yapılmıştır. Dört köşe ağaç direklerin kaideleri ve başlıkları Klasik Dönem mimari parçalarıdır. Caminin ibadet mekanı yayvan kemerli, köşe tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. İki trompun arası kemerlerle birleştirilmiş,içleri de yarım kemerlerle takviye edilmiştir. Kubbe kasnağı beden duvarlarından daha içeride olup, kasnak normal kasnaklardan daha yüksek tutulmuştur. Kasnağın üzerinde sekiz adet alçı şebekeli pencere dizisi bulunmaktadır. Mihrap oldukça basittir. İç kısımdaki bezemelerde geç devirlerde yapılmıştır ve süsleme sanatı yönünden bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin kuzeybatı köşesinde tuğladan silindirik gövdeli bir minare, önüne de geç devirde yapılmış ahşap bir şadırvan yerleştirilmiştir. Ayrıca caminin yakınında küçük bir de hamam bulunmaktadır. Alaca Cami (Bolvadin) Bolvadin Alaca Sokakta bulunan Alaca Camisinin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami dikdörtgen planlı olup sütunlarla ibadet mekanı dört sahna ayrılmıştır Bu sahınları meydana getiren sütunları birbirine bağlıyan dört kemer ahşap tavanı taşımaktadır. Kuzeydoğu köşesindeki minare kare kaide üzerinde silindirik gövdelidir. Bu caminin mimari izleri, yapı tarzı ve ahşap kapı kalıntıları Selçuklu döneminde, XIII.yüzyılda yapıldığı izlenimini vermektedir.Ancak yapılan onarımlar caminin orijinalliğini kaybetmesine neden olmuştur. Çarşı Camisi (Emirdağ) Emirdağ Çarşısı içerisindeki bu caminin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yalnızca onarım kitabesinden 1908 de yenilendiği öğrenilmektedir. Kuzey cephesindeki beş bölümlü son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlanmış,üzerleri kubbelerle örtülmüştür. Dikdörtgen planlı ibadet yerinin ahşap bir tavanla örtülmüştür. Beden duvarları üzerinde basık kemerli pencereler bulunmaktadır. Çarşı Camisi’nin mimari bir özelliği olmayıp basit bir köy camisi konumundadır. Ulu Cami (Sandıklı) Sandıklı Cuma Mahallesi’nde Yukarı Pazar Mevkii’nde bulunan bu cami, kitabesine göre Aydemir Bin Abdullah El Necip tarafından 1378 yılında yaptırılmıştır. Bir başka kitabeye göre de Abdullah Bin Mustafa tarafından 1526’da onarılmıştır. Bu yapıya Ulu Cami denilmesine rağmen Osmanlı mimarisinde Ulu Cami tiplerinden hiçbirisine girmemektedir. Kare planlı, kalın duvarlı caminin üzeri pandantiflerin yardımı ile kasnaksız tek bir kubbe ile örtülmüştür. Duvarları takviye amacıyla içeride yapılan kemerler camiye basık bir görüntü vermiştir. Kuzey cephesindeki son cemaat yeri daha sonradan yapılmıştır. Mihrap nişi yarım silindirik olup, kademeler halinde yukarıya doğru daralmaktadır. Bezeme tamamen XIX.yüzyıl sonlarını yansıttığı gibi içeride duvar resimleri de bulunmaktadır. Caminin kuzeydoğusundaki minare taş temelli, tuğladan silindirik gövdelidir. Bu da geç devirlerde yapılmıştır. Hamamönü Camisi (Sandıklı) Hamamönü Camisi’nin yapım ve banisi bilinmemektedir. Mimari üslubundan yaklaşık 150 yıllık bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı, ker**** bağdadi duvarlı olan caminin üzeri içeriden ahşap tavanlı, dışarıdan da toprak damlıdır. İç mekan iki sıralı ağaç direklerle üç sahna ayrılmıştır ve bunların üzerindeki küçük yastıklar kirişleri taşımaktadır. Caminin önündeki hamamdan ötürü buraya Hamamönü Camisi ismi verilmiştir. Vakıf kayıtlarına göre caminin ve hamamın Hacı Arif Efendi vakfından olduğu belirtilmiştir. Muradım Camisi (Sandıklı) Sandıklı Çay Mahallesi’nde Dereboyu Sokağı’nda bulunan Muradım Camisi’nin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. XVIII.yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı cami, ahşap on iki direkle üç sahna ayrılmış olup, bunlar tavanı desteklemektedir. Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin bitişiğinde bulunan Muradım Türbesi kare planlı küçük bir yapıdır. Üzeri kubbe ile örtülmüştür. Türbede Şeyh Nurettin ve Şeyh hazma isimli şahıslar gömülüdür. Ahmet Paşa Camisi (Sincanlı) Sandıklı Ahmet paşa Köyü’ndeki bu camiyi yaptıran kişi ve yapım tarihi bilinmemektedir. XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. XX.yüzyılın ikinci yarısında batı yönüne üç kubbeli mekan eklenmiş ve yapı orijinalliğinden uzaklaşmıştır. İlk yapılışında dikdörtgen planlı olup, üzeri aynı eksende iki kubbe ile örtülü idi. Düzgün kesme taş ve molozdan yapılmıştır. İbadet mekanını örten kubbeler sekizgen kasnaklıdır. Mihrap niş şeklinde olup herhengi bir özelliği yoktur. Gerçek mihrabın bunun altında kaldığı sanılmaktadır. Ahşap minberinin bir özelliği yoktur. Caminin kuzeybatı köşesine, kesme taş kaideli, tuğla gövdeli minaresi eklenmiştir. Ak Mescit (Merkez) Afyon Ak Mescit Mahallesinde yer alan Ak Mescit Ketencioğlu Hacı Hamza Bey tarafından l397 de yaptırılmıştır. Kare planlı mescidin kuzey cephesinde son cemaat yeri bulunmaktadır. Dışa kapalı olan son cemaat yerinin üzeri beşik tonozla örtülüdür. Doğu yönünde mescit duvarlarının çıkıntı yapmasıyla minare kaidesi meydana getirilmiştir. Mescidin duvarları kesme taştan, son cemaat yeri tuğladan yapılmıştır.Doğu kenarındaki iki pencerenin altına küçük bir çeşme yerleştirilmiştir. Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır: “Aziz ve celi olan Allahu Taala buyurdu “Mescidler şüphesiz Allah’ındır. Oralarda Allah’ a yalvarırken başkasını katmayın. Nebi Aleyhis-Selam buyurdu: Kim Allahu Taâla için bir mescit bina ederse. Allah ona Cennette bir köşk bina eder-Allah’ın Resulu doğru söyledi. Bu mübarek mescidi şerifi Hacı Hamze bin Hacı Hasan el-Kettani 800 tarihinde bina etti”. Mescit 7.48 X 7.56 ölçüsünde kareye yakın bir plan gösterir. Kubbe kasnağına Türk üçgenleri ile geçilir. Kubbe on iki kenarlı bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Yukarı Pazar Mescidi (Merkez) Afyon Yukarı Pazar Mahallesinde bulunan Yukarı Pazar Mescidi kitabesinden öğrenildiğine göre 1264 yılında Karamanoğlu Yusuf Bey tarafından yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki ikinci bir kitabeden Turgut Bin İsmail tarafından 1465 yılında onarıldığı öğrenilmektedir Afyon’daki Selçuklu eserlerinden olan bu cami kare planlı, pandantiflerin yardımıyla kubbeye geçiş sağlanmıştır. Dıştan kesme taştan caminin doğu duvarında içerisini aydınlatan bir penceresi vardır. Doğu cephesinin duvarları üzerindeki minaresinin tuğladan kısa bir gövdesi, basit bir şerefesi vardır. Cami bütünüyle sade ve küçük olup içerisinde çağını yansıtan bezemesi bulunmamaktadır. Kuyulu Mescit (Merkez) Afyon’un merkezinde bulunan bu caminin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüze kadar ulaşan sırlı tuğla minaresinden XIII.yüzyıl Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır. Minare temelindeki bir kuyudan ötürü Kuyulu Mescit ismi buraya yakıştırılmıştır. Kare planlı tek kubbeli bir camidir. Mescidin doğu,batı ve mihrap yönündeki pencerelerden aydınlanmaktadır. Kuzey doğu köşesindeki minare orijinal olup bir sıra taş ve iki sıra tuğlalı,yıldız şeklinde üçgen dolgulu silindirik gövdesi bulunmaktadır. Gövdede baklava şeklinde firuze renkli tuğlalar kullanılmıştır. Mescidin kuzey yönüne eklenen ek bölüm caminin görünümünü tamamen değiştirmiştir. Kubbeli Mescit (Merkez) Kubbeli Mescit Sahip Ata oğlu Nusreddin Ahmed Bin Mehmet’in emriyle İdris oğlu Hacı Ali tarafından 1331 yılında yaptırılmıştır. Kare planlı,tek kubbeli bir cami olup on iki kasnaklı kubbenin kasnakla duvar araları kiremitle örtülmüştür.Mescidin giriş kapısı kuzey yönünde olup dört basamaklı bir merdivenle içeriye girilmektedir. Giriş kapısının solundaki dikdörtgen pencere üzerinde Bizans döneminden kalma bir lento kullanılmıştır.Giriş kapısı sivri kemerlidir,üzerinde mescidin yapılışını belirten kitabesi yer almaktadır: Rahim ve Rahman olan Allah’ın ismiyle Mescitler şüphesiz Allah’ındır.Oralarda Allah’ a yalvarırken başkasını katmayın.Bu mübarek yerin imarı,büyük devlet adamı Nusratu’devle ve’d-Din Ahmed bin Muhammed’in 731 senesi mübarek Ramazanında günahkar kul İdris oğlu Hacı Ali- Allah akıbetini iyi kılsın- tarafından yaptırıldı. Caminin ağaç işçiliği son derece güzel olup yapıldığı devri yansıtmaktadır.Ortada daire içinde bir yıldız motifi ve bu yıldızın etrafında geometrik geçmeler içerisinde kıvrık dal motifleri bulunmaktadır.
  5. _asi_

    Afyon Çeşmeleri

    Afyon Çeşmeleri Hodalı Çeşmesi (Merkez) Afyon Ulu Cami mahallesi’ndeki Hodalı Çeşmesi’ni Selçuklu Sultanı II.İzzettin Keykavus Bin Keyhüsrev Han’ın emri ile Senir’li Şemseddin Ömer 1250 tarihinde yaptırmıştır. Çeşmenin dört köşe Selçuklu sülüsü ile yazılmış 6 satırlık bir kitabesi vardır: “Es-Sultanel-Azam İzzedünya ve Edin Ebül Fetih Keykavus Bin Keyhüsrev Burhane Emirel mü’müminin emere bi-imareti El mekamül mübarek el-Abdüs-zaif Şemseddin Ömer Bin Osman el-Seniri Fi tarih sene ve erbaine ve sittemie 648 (1250)”. Alaca Çeşmesi (Bolvadin) Bolvadin İstasyon Caddesi’ndeki Alaca Çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre Sahip Ata Fahrettin Ali’nin kölelerinden ve beylerden olan Bayram, Sultan Gıyasüddin’in emri ile 1278 yılında yaptırılmıştır. Yedikapı savaşından sonra Bolvadin’e gelen Selçuklu Sultanı Bayram bey’e bu çeşmenin yapılmasını emretmiştir. Bu çeşme karşısındaki Alaca Camisi ile birlikte yaptırılmıştır. Yarım yıldızlarla süslü çeşme aynası üzerinde Selçuklu sülüsü ile dört satırlık bir kitabe bulunmaktadır: “Emere bi-inşae hazihil-aynül-cariye fi eyyamı devlet Es-Sultanel-azam Gıyasüddünya ved-din Keyhüsrev Bin Kılıçaslan El-Abdüs-zaif Bayram İbni Abdullah üs-sahibi ahsenalluh hatimet ehu Fi Muharrem sene seb’a ve seb’ine ve sittemie 677 (1278)”. Gezler Köy Çeşmesi (Sincanlı) Sicanlı Ovası’nın doğusunda bulunan Gezler Köyü Meydanı’ndaki çeşmenin üzerindeki sekiz satırlık Arapça kitabeden burada daha önce bulunan eski çeşmenin Germiyan Beylerinden Ebubekir oğlu Cemal Bey’in isteği ile 1323 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir: “Bismillaâhir-rahmanir-rahim Kalel-lahu tebareke ve tealâ Ve Enzelna mines-samâi Mâen Tahura Ve kelen-nebi aleyhi-selâm Ve minel-mae küllü şeyh’i hay Emere hazel-aynül-Mübârek El-Emir Cemal ibni Ebubekir yalu ahsenallahu Avakıbehu fi sene selase ve ışrine seb’a mie 723 (1323)”. Tahtalı Cami Çeşmesi (Bolvadin) Bolvadin çarşısından Ağılönü Mahallesi’ne giden yol üzerinde, tahtalı Camisi’nin karşısındadır. Bu çeşme 1454 yılında halk tarafından yaptırılmıştır. Sivri kemerli çeşmenin yan tarafında sekiz satır halinde kitabesi bulunmaktadır: “Şah Süleyman Al-i Osman pür keramet pür safa Sayesibnde hoş geçerler daima bay-ı geda Hamdü Lillah Devletinde olup işbe âyn-ı cari Rûz-ü şeb hazretine herkes eder daim düa. Sahib-ül-hayr, mübaşir her kimin kisâyi var Avn-ı Hak olsun refiki anların yemül-Ceza Bu tarik-ı âm’dan her kim geçerse ey imam Diler Tahsin ede tarihini ‘Huşca bina’ “. Hüsam oğlu Hacı Beyazıt Çeşmesi (Bolvadin) Bolvadin’de Hacı Ahmet Mahallesi’ndeki çeşmeyi Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Hüsam oğlu Hacı Beyazıt 1539 yılında yaptırmıştır. Osmanlı döneminde Surra yolunun (Hac yolu) Bolvadin’den geçmesinden ötürü bu çeşmenin yapıldığı sanılmaktadır. Bunun yanı sıra sefere çıkan ordu da burada konaklıyordu. Çeşmenin Kitabesi: “Emere bi-inşai hazel-aynül-cariye Fi eyyamı Devlete Sultan Süleyman bin Selim Han Edamellahu ömrühu El-abdüzzaif Hacı Bayazıd bin Hüsam Fi evasıt-ı zil-kade 945”. Umuroğlu Mustafa Çavuş Çeşmesi (Çavuşbaşı Camisi Çeşmesi) (Sandıklı) Çavuşbaş Mahallesi’ndeki Çavuşbaş Camisi’nin bulunduğu yerde, Mustafa Çavuşun oğlu Mehmet Bey bir çeşme yaptırmıştır. Sivri kemerli çeşmenin üzerine altı yazıtlık bir kitabe yerleştirilmiştir: “Mustafa Ağa merhum bünyadI mesçide Oğlu merhum Mehmed çeşmesine ihtimam Cafer Ağa’dır sebeb bunların itmamına, İde mahşerde şefaat anlara Fahrül-Enam Çeşme tarihi Kemal aşkına nuş olsun deyin Aşkına hem de Hüseyn-ı Kerbela’nın Ves-selam” Halime Kadın (Cevizaltı) Çeşmesi (Merkez) Gedik Ahmet Paşa külliyesi’nin avlusunda, çifte sütunlu bir çeşme bulunmaktadır. Hayırsever bir kadın olan Halime Kadın bu çeşmeyi 1764 yılında yaptırmıştır. Çeşmenin iki satırlık kitabesi bulunmaktadır: “Barek-Allahbudur tevfik-i Hakkın mazharı Kim Halime Kadın oldu bu hayrın masdarı Yaptırıp atşile dedi murassa tarihini Nuş edin bu çeşmeden ab-ı zülal-ı sükkeri 1178 (1764)” Mustafa Bey Çeşmeleri (Merkez) Hersek Ahmet Paşa’nın torunlarından Hacı Ahmet Paşa’nın küçük oğlu Mustafa Bey Afyon’da çeşitli yerlerde çeşmeler yaptırmıştır. Bunlar Bolvadin Ağılönü Camisi karşısında, Ali Çetinkaya Kız Enstitüsü köşesindeki Askeriye Çeşmesidir. Ancak bu çeşmeler Afyon’da açılan yollar sırasında yıkılmıştır. Buğday Pazarındaki Çeşmesi’nin kitabesi Afyon Müzesindedir. Döğer Işıklar Çeşmesi (İhsaniye) İhsaniye Döğer’deki yuvarlak kemerli çeşmeyi yazıtına göre Döğer’ın zenginlerinden Hüseyin oğlu İbrahim 1779’da yaptırmıştır.Çeşmenin Kitabesi : “Bena hazel-ayn-ül-latif İbrahim Ağa bin Hüseyin Ağa Fi-sene selase ve tis’ine ve mie ve elf Min Hicreti-men lehül-izz-ü veş-şeref 1193 (1779)” Olucak Çeşmesi (Merkez) Afyon Karahisar Çavuşbaş Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin suyu XIII.yüzyılda Mimar Gevhertaş’ın Alaeddin Medresesi’ne bağladığı kaynaktan sağlanmıştır. Medresenin yıkılmasından sonra 1789’da bu çeşme yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Turşan Hacı Ali isimli bir kişinin ruhu için öldükten sonra yapılmıştır Yuvarlak kemerli çeşme üzerindeki kitabesi: “Hubbeza Turşan El-Hacı Ali Ruhuna bu çeşme oldu sebil Çıktı tarihi meya-ı nehirden Hayr-ı cari mizab-ı Cemil 1204 (1789)”. Badakoğlu Çeşmesi (Sultandağ) Sultandağı, İshaklı’daki Konya Caddesi üzerinde bulunan Badakoğlu Çeşmesini kitabesinden öğrenildiğine göre İshaklı’da Badakoğlu ismi ile tanınmış bir hayırsever Rodoslu Manuel Usta’ya 1791’de yaptırmıştır. Çeşmede Selçuklu Kervansaray’ının yıkıntısından arta kalan taşlardan yararlanılmıştır. Çeşmenin ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır: “Bu çeşmeden içip mai Fıratı Her içtikçe bula canın hayatı Sebeb olan bula ya Rab izzeti. Çekmesünler dareynde mihneti Amele Rodoslu Haç Mansur 1206 (1791)”. Siyahlar Çeşmesi (Merkez) Afyon Karahisar’da Siyahlar Mescidi ismi ile tanınan caminin önündeki çeşmeyi hayırsever bir kadın olan Neslihan Kadın 1810 tarihinde yaptırmıştır. Çeşmenin yuvarlak kemeri üzerinde dört satır halinde kitabesi bulunmaktadır: “Şimdi suyun buldu siyah tekkesi Neslihan Kadın verüp hayra sebat Bismillah ile deyin tarihi tam, Nuş edin bu çeşmeden Ab-ı Hayat 1225 (1810)”. Abdal Baba Çeşmesi (Şuhut) Şuhut, Bektaşi Babalarından olan Abdullah Sultanoğlu Ahmet Baba adına, bu çeşmeyi oğlu İsmail Efendi l817 yılında yaptırmıştır. Çeşmenin sivri kemerli ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır: “Bismillahir-rahmanir-rahim Ab-ı revan-ı Ahmed Baba han bin Abdullah Sultan Sahibül-hayrat evladı İsmail Efendi 1232 (1817)”. Hüsrev Paşa Hanı Çeşmesi (Emirdağ) Emirdağ Han Köyü’ndeki Hüsrev Paşa Hanı yapılırken yanına bir de çeşme eklenmiştir. Zamanla çeşmenin su yolları bozulmuş ,kitabesinden öğrenildiğine göre Karahisar ve Sultanönü Sancakları Valisi Mehmet Reşit Paşa su yollarını onarmış ve çeşmeyi de yeniden yaptırmıştır. Bunu belirten 6 satırlık kitabeyi de çeşmenin üzerine koydurmuştur: “Müror-u vakt ile olmuş idi bu çeşme virane Şikayetkar olurdu teşnelikten uğrayan hana Vezir-i sami, alihimmet, bülend-i ikbal Reşid Paşa Ki tamir eyledi anı, muammer ola merdane, Vahid’in hame-i safı ana nutk eyledi tarih. Bu bir ayn-ı kerem kim caddedeki cümle atşanef 1237(1821)”. Hacı Paşa Çeşmesi (Merkez) Afyon Karahisar merkez köylerinden Erkman Köyü’nde Hacıbaba Türbesi’nin önündeki çeşmeyi Hacı Ahmet Ağa’nın oğlu Süleyman Ağa, halas Hanife Hanım’ın ruhu için 1831 yılında yaptırmıştır. Dikdörtgen, üzeri çatılı türbenin tarih kitabesi bulunmaktadır: “Hub mevkiinde bir eser olmuş bu Ayn-ı canfeza Dil-teşneler nuş eylesün işte bu Ma-i azep Fırat Hoş sarf-ı himmet kldı Mollazade Süleyman Ağa Vala himem ali nejad ol zat-ı memduh-us sıfat Daim cücuh-u hayra sarf eyler heman hep varmış İzzü şerefle rıfatı hemvari olsun ber sebat Yaptırdı halası Hanife hanımın ruhu için Mevla ivez versin ana Ukbaba duzahten necat Hak ömrünü müzdad ede adasını berbad ede Subh-u mesa dilşad ede,gam görmiye ezher cihat Feyzi düayı hatm edüp medhiyle tarihin dedi Hakka cihande var ise ancak budur Ab-ı Hayat 1247 (1831)”. Gazlıgöl Çeşmesi (Merkez) Afyonkarahisar Gazlıgöl kaplıcası önündeki çeşme üzerindeki yazıta göre Boyacıoğlu Mehmet Ağa’nın ruhu için 1902 yılında yaptırılmıştır. Boyacıoğlu Hacı Mehmet ağa Afyon’da üç çeşme yaptırmış ve üç dükkanını da vakfetmiş bir hayırseverdir. Şeriye Sicillerinden öğrenildiğine göre de bu çeşme vasiyeti uyarınca ailesi tarafından yaptırılmıştır. Çeşmenin Kitabesi: “Binayı çeşme-i Ziba vücuda geldi hamdolsun İçenler ab-ı safından sükun-ü atş-ı can olsun Müror-u abirin nuş eyledikçe ruz-ı mahşerde Boyazızade merhum Mehmet ruhu şad olsun Yirmiyle binüçyüzde yapıldı çeşme-i rana Zuhur etti ana Haktan lutf-u tarih tılsım olsun 1320 (1902)”. Bedüş Köyü Çeşmesi (Şuhut) Beduş ilçesi Bedeş Köyü’ndeki çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre Şuhutlu Tülüzade Hüseyin Avni Bey l913 yılında yaptırmıştır. Mimari bir özelliği olmayan çeşmenin iki yanında yivli iki plaster olup birbirlerine sivri, kırık bir kemerle bağlanmıştır. Ayna taşı üzerindeki kitabesini Mevlevi dervişlerinden hattat Kazancı Mehmet Dede Efendi yazmıştır: “Söy kıldı Tülu zade Hüseyin Avni Yaptırıp bu çeşmeyi Kablel-memat Hazret-i Şah-i velayet ruhuna Bahş kıldı ecrini aldı berat Şahit olsun Oniki İmam ana Böyledir Al-i Aba’dan senihat Hu deyip içse erenler abını Her belalardan bulur fev-ü necat Gel Şehid-i Kerbela’nın aşkına Nuş kıl bu çeşmeden ab-ı hayat 1330 –l332 (1913)”.
  6. _asi_

    Afyon Taş Medrese

    Taş Medrese (Çay) Taş Medrese Konya İnce Minare Medresesi ile Karatay Medresesi’nin plan bakımından benzeridir. Kapısı üzerindeki kitabesinden Yusuf Bin Yakup tarafından Mimar Ameli Oğul Bey Bin Mehmet’e 1278’de yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bu medrese plan şeması bakımından İnce Minareli Medreseyi, çinileri bakımından da Karatay Medresesi’ne benzemektedir. Ayrıca her iki medrese arasındaki özellikler burada bir araya getirilmiştir. Yalnızca giriş kapısı mermerden değil kesme taştan yapılmıştır. Binanın bütününde kesme ve moloz taş kullanılmıştır. Duvarlar dışa açık olmayan sağır duvarlar halindedir. Kuzey cephesindeki iki taraflı dört basamaklı bir merdivenle ulaşılan portalin iki yanında devam eden sağır duvarlar, dar bir saçak frizi ile sonuçlanmaktadır. Buradaki portal duvarlardan yaklaşık 1,5 m. daha yüksektir. Portalin üç tarafını çepeçevre saran dar bordür bir sıra örgü motifi ve içeriye doğru küçülen geomöetrik geçmeler halinde işlenmiş, Selçuklu portallerinin ve taş işçiliğinin bir örneğidir. Portalin köşe dolgularında birbiri içerisine geçmiş yarım sekizgenlerin çerçevelediği dikdörtgen içerisine de medresenin yapım kitabesi yerleştirilmiştir. Medresenin giriş eyvanının sonunda pandantifli büyük bir kubbeli bölüm ile bunun doğu ve batısında, her iki yanda orta mekana açılan tonozlu kısımlar bulunmaktadır. Portalin aksında ve kıble tarafında üzeri beşik tonozla örtülü mihraplı medrese eyvanı ve bunun iki yanında da iki kubbeli hücre bulunmaktadır. Ayrıca giriş eyvanının iki yanında da yine beşik tonoz örtülü iki hücre daha bulunmaktadır. Medresenin kuzeybatı köşesinde içerisine batıdaki bir kapıdan girilen iki katlı küçük kubbeli bir mekan daha vardır. Burasının kesin olmamakla beraber türbe olduğu sanılmaktadır. Medresenin giriş eyvanının orta kısmına açılan kemer, kemer köşe dolguları, orta kubbenin pandantifleri ve mihrabı mozaik kakma tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Ayrıca orta kubbenin iç yüzeyinde baklavalar arasında zikzaklar meydana getiren koyu ve açık renkli sırlı tuğlalarla bezeme yapılmıştır. Medresenin mihrabının ise, çinilerinin büyük bir kısmı dökülmüştür. Bununla birlikte kalan parçalar mihrabın çini kaplaması hakkında bilgi vermektedir. Burada bordürlü bir şeridin üzerinde aralarına sekiz köşeli yıldızların da yerleştirildiği geometrik şekiller ile iç şeritteki frize zemine yapraklı desenler, stilize edilmiş kûfi yazılar eklenmiştir. Böylece Selçuklu mihraplarının bir benzeri daha burada bulunmaktadır.
  7. _asi_

    Afyon Kervansarayları

    Afyon Kervansarayları Döğer Kervansarayı (İhsaniye) Osmanlı döneminde kervan yolu üzerinde bulunan Döğer Kervansarayı İhsaniye ilçesinin yakınlarındadır. Kitabesi günümüze ulaşmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Sultan II.Murat zamanında yapıldığı söylenmektedir. Döğer Kervansarayı iki katlı ve iki kısımdan meydana geldiğinden ötürü değişik bir mimari yapıya sahiptir. Kervansarayın birinci kısmı iki katlı olup, 29.40x13.20 m., İkinci kısım ise 27.10x13.20 m. ölçüsündedir. Kervansarayın birinci bölümünün beden duvarları, üst örtüsü kesme taştan olmasına karşılık ikinci kısım moloz taştan yapılmıştır. Birinci kısmın zemin katı girişten sonra üç adet haç şeklinde paye birbirleri ile ve duvarlarla, kalın kemerlerle bağlanmışlardır. Giriş kapısının hemen yanında bulunan nişin içerisindeki mazgal şeklindeki pencere içerisini aydınlatmaktadır. İç mekanın üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. İkinci kata giriş kapısının karşısına gelen merdivenlerden çıkılmaktadır. İkinci kat uzun bir koridor şeklinde olup, çevresinde mazgal pencereli, ocaklı ve üzerleri kubbeli odalar bulunmaktadır. Ayrıca küçük bir mescit de bu bölüme eklenmiştir. Kervansarayın ikinci kısmının girişi birinci kısma göre daha büyük ve dışa doğru çıkıntılıdır. Üzeri beşik bir tonozla örtülmüştür. Burası da kalın duvarlardan yapılmış olup, diğerinden farklı olarak tek katlıdır. İç mekan altı büyük sivri kemerlerle duvarlara ve birbirlerine bağlanarak bölümler oluşturmuştur. Üzeri beşik tonozla örtülüdür. Kervansarayın bir ve ikinci kısımları arasında iki mazgal pencere bulunmaktadır. Büyük olasılıkla Döğer Kervansarayında önce birinci kısım, sonra da ikinci kısım yapılmıştır. Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı (Sultandağı) Sultandağı’nda Çarşı Camisi yanında bulunan Sahip Ata Kervansarayını Sahip Ata Ali Bin El Hüseyin 1249’da yaptırmıştır. Açık bir avlu etrafında kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Avlu duvarları kale duvarları gibi dışa kapalıdır. Avlunun kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır. Selçukluların diğer eserlerinde olduğu gibi avlu kapısının anıtsal bir görünümü vardır. Kesme taştan profilli taş işçiliği ile dikkat çekmektedir. Portal nişinin iki yanında iki sütun yer almakta olup, kapının üzeri mukarnaslarla bezenmiştir. Avlunun çevresinde set üzerinde yolcuların kaldığı mekanlar sıralanmıştır. Avlunun ortasında küçük bir köşk mescit bulunmaktadır. İki katlı kare mekanlı olan bu mescit kesme taştan yapılmış olup, birinci kattaki dört köşede bulunan ayaklar ve bunları birleştiren dört sivri kemer ikinci katı taşımaktadır. İkinci kat tamamen ibadete ayrılmış olup, içeriye kuzeyden girilmektedir. Her cephede de birer küçük pencere bulunmaktadır. Mescidin üzeri mukarnaslı bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca kuzey duvarı önünde de tonozlu bir yapı kalıntısı vardır.
  8. _asi_

    Afyon Hanları

    Afyon Hanları Taş Han (Çay) Taş Medresenin doğusunda bulunan Taş Han, III.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Ebul Mücahit Yusuf Bin Yakut tarafından 1278 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Oğul Bey Bin Muhammed’dir. Hanın büyük bir avlusu bulunuyordu. Ancak, avlu duvarlarının hemen hemen bütünü yıkılarak ortadan kalkmıştır. Bugün yalnızca kapalı kısım ayakta durmaktadır. Hanın planı tam bir kare olup, dış kenarları, uçları üçgen payandalarla takviye edilmiştir. İç mekanı simetrik olarak düzenlenmiş, dörder sütundan oluşan dört sahın ile beş bölüme ayrılmıştır. Bu mekanın ortasındaki dört büyük ayak bir kubbeyi taşımakta olup, burası aynı zamanda hanın merkezini oluşturmaktadır. Buradaki kubbeye bir de ahşap aydınlatma feneri yerleştirilmiştir. Bunun dışında kalan bölümlerin üzeri tonozlarla örtülüdür. Hanın portali kesme taştan olup moloz taşlar diğer yapı malzemesidir. Portal içeriye doğru daralan profiller ortaya koyarak yarım bir kubbe ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca burası istiridye motifleri, köşe dolgularında üçgen yüzeyler ile bezenmiş ve taş işçiliğinin güzel bir örneğini de ortaya koymuştur. İç mekandaki sahınları oluşturan payeler ve bunları birleştiren kemerler üst örtüyü taşımaktadır. Eğret Han Afyon-Kütahya karayolu üzerinde Eğret (Anıtkaya) Köyü’nde bulunan Eğret Hanı’nın kitabesi bulunmadığından ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ancak, mimari yapısından XIII.yüzyıl Selçuklu hanlarından biri olduğu anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı hanın içerisinde dörderden iki sıra halinde sekiz sütun bulunmaktadır. İç mekan üç nefe ayrılmış ve orta nef diğerlerinden daha yüksek tutulmuştur. Payeler birbirlerine sivri taş kemerlerle bağlanmıştır. Üzerleri moloz taşlardan yapılmış kemerlerle takviye edilerek beşik tonozla örtülmüştür. İç mekanlar kuzey cephede birinci ve üçüncü bölümlere açılan mazgal şeklindeki pencerelerle aydınlatılmıştır.Duvarları kesme taştan yapılmıştır. Hanın batısındaki giriş kapısı dışarıya doğru taşkın olup, kesme taş kaide üzerinde sütun demetleri ile bezenmiştir. Selçuklu hanlarında çok sık görülen geometrik desenli ve mukarnaslı nişlerin yerini burada sadelik almış ve kapı sivri bir kemerle sonuçlanmıştır. Giriş kapısı beden duvarlarından daha yüksektedir. Burada kitabe yeri varsa da kitabesi günümüze gelememiştir. Han yakın tarihlerde onarılmıştır.
  9. _asi_

    Afyon Hamamları

    Afyon Hamamları Kasımpaşa Hamamı (Merkez) Afyon Voyvoda (Gazlıgöl) Caddesi’nde bulunan Kasımpaşa Hamamını, Tuti Mezakoğlu Kasım Paşa tarafından Mimar İlyas Ağa’ya 1475’te yaptırmıştır. Çifte hamam olan bu hamamın erkekler ve kadınlar kısmının soyunmalıkları yan yanadır. Erkekler soyunmalığının giriş kapısı güney cephededir. Hamamın bütünü moloz taştan ve taşların arası da derzli olarak yapılmıştır. Hamamın giriş kapıları dışarıya doğru hafifçe çıkıntılı olup, dikdörtgen bir frizle çerçevelenmiştir. Soğukluklar küçük dikdörtgen halinde olup, sıcaklık daha da büyüktür. Her bölümün iki özel halveti ile bunlara bitişik sıcaklık, külhan ve su sarnıçları bulunmaktadır. Ana bölümleri pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Çifte Hamam (İshaklı-Sultandağı) İshaklı Sahip Ata Kervansarayı arkasında ve Çarşı Camisi’nin karşısında yer alan hamamın kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan ve Çarşı camisi’nin yanında bulunmasından ötürü XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam, kadınlar ve erkekler bölümleri ayrı olup, çifte hamam plan düzenindedir. Soyunmalıklar her iki bölümde yan yanadır. Kare planlı ve kubbeli olan soyunmalık bölümlerinin duvarları moloz taştan yapılmış, aralarına da tuğla parçaları ile derz yapılmıştır. Dıştan kubbe etekleri testere dişi şeklindeki çıkıntılarla hareketlendirilmiştir. Erkekler soyunmalığının kadınlar kısmı soyunmalığından farkı büyük bir kemerle niş şeklinde genişletilmiş olmasıdır. Hamamın sıcaklık bölümleri pandantifli kubbelerle duvarlar üzerine oturmuştur. Sıcaklığın batı ucuna külhan kısmı ve iki de özel halvet bölümü yerleştirilmiştir. Gedik Ahmet Paşa Hamamı (Merkez) Gedik Ahmet paşa Camisi’nin kuzeydoğusunda yer alan hamam, külliye ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çifte hamam olarak yapılan bu hamam yol seviyesinin yükselmesinden ötürü zemini yolun altında kalmıştır. Moloz taştan yapılan hamamın erkekler kısmı kadınlar kısmından daha büyüktür. Erkekler kısmının soyunmalığı dört kademeli duvarlardan meydana gelmiştir. Kare planlı bölüm, iki kademeli duvarlardan sonra sekizgene geçilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür. Ayrıca doğu yönünde dışarıya doğru çıkıntılı kesme taştan giriş kapısının ortasına da Bursa kemerli bir giriş açılmıştır. Bu kapının sağ ve solunda sivri kemerli iki pencere ile aydınlatılan soğukluk bulunmaktadır. Erkekler kısmının soyunmalığına bitişik olan kadınlar kısmı, ölçü ve yükseklik olarak erkeklerinkinden daha küçüktür. Buraya batıdaki yay kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kadınlar ve erkekler kısmının soyunmalığının üzeri pandantiflerin taşıdığı merkezi kubbelerle örtülüdür. Soyunmalıktan dikdörtgen ve beşik tonozla örtülmüş soğukluk kısmına geçilir. Erkekler bölümünün sıcaklık kısmı, ortadaki kubbeli bölümün iki yanında tonozlu dikdörtgenler halindedir. Ayrıca bunun doğusunda da yine üzeri kubbe ile örtülü iki özel halvet bulunmaktadır. Kadınlar kısmının halveti erkeklere göre daha farklıdır. Burada üçer tane yan yana sıralanmış kubbeli hücreler vardır. Kuzeyinde ise bugün yol seviyesinin altında kalmış olan sarnıç ve külhan bulunmaktadır.
  10. _asi_

    Afyon Mevlevihanesi

    Afyon Mevlevihanesi Türbe-Mevlevi Camisi (Merkez) Afyonkarahisar Mevlevihanesi 1710 yılında yapılmıştır. Ancak, bu yapı yıkılmış ve 1844’de Sultan Abdülmecit tarafından yenilenmiş, 1905’te de Sultan II.Abdülhamit tarafından yeniden onarılmıştır. Mevlevi kültüründe Afyon Mevlevihanesi Konya dergâhından sonra önem sırasına göre 2. sırada gelmekte idi. Mevlevihane, semahane, harem-selamlık, matbah, derviş hücreleri gibi bölümleri ile büyük bir alanı kaplıyordu. Kesme taştan yapılmış olan semahanenin giriş kapısı üzerinde kitabesi ve Mevlevi sikkesi bulunuyordu. Kuzeye bakan cümle kapısındaki merdivenlerden sonra dedegânın hücrelerinin bulunduğu bir avluya giriliyordu. Bu avlunun ortasında da büyük bir şadırvan vardır. Avlunun sağında matbah kısmının bir bölümü ile çilehane yer alıyordu. Mevlevihane’nin camisi kesme taştan olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kasnağındaki renkli camlarla caminin içerisi aydınlatılmıştır. Semahanenin doğusunda şerbethanenin üst katında da semahaneye bakan kafesli kadınlar mahfili bulunmaktadır. Semahanenin sol tarafındaki türbe bölümünde de Mevlevi şeyhlerine ait 12 ahşap sanduka bulunmaktadır. Burada Mevlana’nın torunlarından Aba Puş-i Veli, Sultan-ı Divani Mehmet Semai Çelebi, Hızırşah Çelebi, Şah İsmail’in oğlu Elkas Mirza ve diğer Mevlevi büyükleri gömülü bulunmaktadır. Tekke ve dergâhların kapatılmasından sonra Mevlevihane Afyon Müftülüğünce kullanılmış ve günümüzde de camiye dönüştürülmüştür.
  11. _asi_

    Afyon Kaya Mezarları ve Kabartmalar

    Afyon Kaya Mezarları ve Kabartmalar Frigler ölülerini yer altında ardıç ağacından kalaslar üzerinde yaptıkları odalarda sedir üzerine yatırarak gömerlerdi. Sonradan da bunların üzerine toprak yığarlardı. Afyon yöresinde bu konuda pek çok gömü ile karşılaşılmıştır. Afyon’un bazı yörelerinde, özellikle Emirdağ ve İhsaniye’de tüf kayalardan oyulmuş çok sayıda mezar ile karşılaşılmıştır. Aslanlı Mezar (İhsaniye) Yazılıkaya’nın kuzeydoğusunda kubbemsi bir mezar anıtıdır. Mezarın kapısının yanlarında kartal ve aslan kabartmaları bulunmaktadır. Ayrıca doğu yüzüne alçak kabarma olarak aslan üzerine binmiş ve elinde mızrağı ile bir Tanrı kabartması yapılmıştır. Büyük olasılıkla bu Tanrı At Tanrısı Men’dir. Bu kabartmanın üzerinde çatı şeklinde daralan yerde, yine alçak kabartma olarak at üzerine binmiş savaşçılar işlenmiştir. Afyon’da kayalara oyularak yapılmış mezarların en eskisi olan Aslanlı Mezar MÖ.1000 yıllarına tarihlendirilmektedir. Arslantaş (İhsaniye) İhsaniye ilçesinin 5 km. kuzeyinde, Hayranveli Köyü’nde kayalıklar üzerindeki Arslantaş kabartması Friglerden kalmış olup, 10,5 m. yüksekliğinde bir anıt mezardır. Mezarın iki yanındaki iki arslan kabartmasından ötürü de Arslantaş olarak tanınmıştır. Bu arslanların ayakları altında da birer arslan yavrusu bulunmaktadır. Bu mezara ön yüzünde yüksekçe bir kapı boşluğundan girilmektedir. Arslantaş mezar odasının MÖ.900 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Yılantaş (İhsaniye) İhsaniye’nin Göynüş mevkiinde Arslantaş’ın batısında aynı kayalıkların üzerinde yapılmıştır. Ancak, buradaki kayalar bir deprem sonucu devrilmiştir. Bu kalıntıların incelenmesinde kayalara oyulmuş çatı kirişleri ve ana kapı görülmektedir. Mezar odasında boydan boya yüksek bir sedir dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra duvar kenarlarında, kapının yanında dört köşe küçük sekiler de bulunmaktadır. Yere devrilmiş kalıntılar arasında arslan figürlerine rastlanmıştır. Kapı boşluğunun üzerindeki birbirine sarılmış yılana iki savaşçı ellerindeki mızraklarla saldırmaktadır.Büyük olasılıkla bu mezar arslantaştan daha görkemli bir anıt mezardı. Bu anıtın MÖ.700 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Ayazin Mezar Odaları (İhsaniye) İhsaniye İlçesi’nde Gazlıgöl Kaplıcalarının 10 km. kuzeydoğusunda bulunan Ayazin Köyü’ndeki kayalıklarda Friglerin oyma mağaralarının yanı sıra bir çok mezar odası da ortaya çıkarılmıştır. Bu mezarlarda da giriş kapılarının ardında bazen tek, bazen üst üste ranza biçiminde sekiler bulunmaktadır. Bu mezar anıtında da kayalara oyulmuş arslan kabartmaları bulunmaktadır. Aynı zamanda burada kayalara oyulmuş bir Bizans kilisesine de rastlanmaktadır. Midas Anıtı (İhsaniye) Yazılıkaya Köyü’nün kuzeybatısında büyük bir kayanın yüzeyine ahşap bir eve benzetilecek şekilde oyularak yapılmıştır. Ayrıca bu anıt yöresel kilimlerde görülen zengin desenler ile süslenmiş, geometrik bezemeler de onu tamamlamıştır. Kayaların oyulması ile çatıyı destekleyen direkler meydana getirilmiştir. Burasının da Frig döneminde önemli bir ziyaretgah olduğu anlaşılmaktadır. Çevresinde bulunan adak taşları, heykel parçaları, aslan heykelleri Afyon Arkeoloji Müzesi’ne götürülmüştür. Sarıçayır Mezar Odaları (Merkez) Afyon Merkez ilçesine bağlı Selimiye Köyü’nün (Sarıçayır) çevresinde Frig döneminden kalma kayalara oyulmuş kilise ve mezar kalıntıları bulunmaktadır. Bu mezar odalarının cepheleri çatılı ev şeklinde olup, sütunlarla desteklenmiştir. Yaklaşık olarak burada 10-12 mezar odası bulunmaktadır. Mezar Ev Afyon-Eskişehir arasındaki Bahşiş Köyü’nde ormanlık alandaki kayaların yüksek bir kesiminde kulübe biçiminde bir ev, kayalar oyularak yapılmıştır. Bu evin ön yüzü saçaklı bir çatı ve kirişlerle desteklenmiştir. Önünde tören yapılan küçük bir alan bulunmaktadır. Frig dönemine ait olan bu yapının büyük olasılıkla mezardan çok bir tören yeri olduğu sanılmaktadır. Direkli Kale (İhsaniye) Yazılıkaya’nın kuzeybatısındaki Çukurca Köyü’nün güney kayalıklarında bulunan Frig dönemine ait bir aile mezarıdır. Kayaların oyulması ile oluşturulan bu anıtın önünde iki direk ve içerisinde iki oda bulunmaktadır. Odaların içerisindeki kemerli oyuklarda üçer tane mezar çukuru bulunmaktadır. Bu mezarın en büyük özelliği direkli sahanlığın tavanının kalın kirişlerle bindirme olarak tavana oyulmasından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda bu mezar friglerin ahşap yapı tekniğinde ne derece ileri düzeyde olduklarını göstermektedir. Arslankaya (İhsaniye) İhsaniye ilçesinin Bayramaliler Köyü ile Emre Köyü arasındaki bu anıt Frig dönemine aittir. Arslankaya anıtı kayalar grubundan ayrı olarak yüksekçe bir kayanın güney yüzüne, üçgen çatılı bir eve benzetilerek yapılmıştır. Çatının bağlantı kirişlerinin uçları evin tepesinde adeta bir ayı andırmaktadır. Buradaki üçgen çatının kiriş boşluklarına, karşısına insan başlı kanatlı iki grifon yerleştirilmiştir. Küçük tahta karelerle ve geometrik bezemelerle süslenmiş olan bu anıt 6.80 m. eninde 2.40 m. yüksekliğindedir. Burada yüksek kabartma olarak arslan figürleri ve bir kadın tanrıça, büyük olasılıkla Ana Tanrıça Kybele bulunmaktadır. Arslankaya’nın MÖ.900-850 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Kapıkaya (İhsaniye) Afyon’da iki tane Kapıkaya bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Liğen Köyü’ne giden yolun üzerindedir. Buradaki kayanın doğu yüzüne üçgen çatılı ahşap bir eve benzer kabartma oyulmuştur. Kapısı üzerinde de tanrıça Kybele ayakta tasvir edilmiştir. Bu kabartmanın da MÖ:600 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. İkinci Kapıkaya anıtı, Emre Gölü kıyılarında Bayramaliler Köyü’nün doğusundaki kayalar üzerindedir. Kayalardan oyularak ahşap bir ev şeklinde yapılmıştır. Burada da tanrıça Kybele kabarma olarak işlenmiş, önünde de geniş bir sahanlık bırakılmıştır. Büyük olasılıkla burada Frig döneminde tanrıça Kybele onuruna törenler düzenleniyordu. Bu kabartmanın MÖ.800-750 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Diğerine göre bu anıt daha kaba bir üslupta yapılmıştır. Maltaş (İhsaniye) İhsaniye’nin Hayranveli Köyü’nün yakınında toprağa gömülmüş olan Matlaş Anıtı MÖ.VIII.yüzyıldan kalma bir Frig anıtıdır. Kayanın doğu yüzüne geniş bir kapı boşluğu açılmış ve üzerinde üçgen çatı ile ahşap bir eve benzetilmiştir. İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün 1938 yılında burada yapmış olduğu kazılarda anıtın planları çıkarılmıştır. Anıtın arkasında kuyu ve kapakları, bir de sunak bulunmaktadır. Bu kuyuda tanrıça Kybele’ye sunulan hediyelerin saklandığı sanılmaktadır. Matlaş yapı üslubundan MÖ.700 yıllarına tarihlendirilmiştir.
  12. _asi_

    Afyon Mutfağı

    AFYON YEMEKLERİ SAKALA ÇARPAN Malzemeler: 1 su bardağı yeşil mercimek 1 su bardağı ev eriştesi 1 çorba kaşığı nane 1 tatlı kaşığı salça 1 orta boy soğan 1 fincan sıvı yağ 1 çay kaşığı kırmızıbiber 8 su bardağı su veya et suyu Yapılışı: 3 su bardağı su ile mercimeği pişiririz. Mercimek piştikten sonra suyunu süzeriz. 5 su bardağı sıcak su veya et suyunun içine mercimeği ve erişteyi ilave ederiz. Ağır ateşte 15-20 dk pişiririz. Ayrı bir tavanın içine yağı, ince ince doğranmış soğanları pembeleşinceye kadar kavururuz. Salça, nane, kırmızıbiber sos haline getirip, pişmiş çorbanın içine katılır. Sıcak servis yapılır. ÇULLAMA KÖFTE Malzemeler: 1 su bardağı düğü (ince bulgur) 500 gr kıyma 1 baş soğan, nane, maydanoz, tuz 6 adet yumurta 2 yemek kaşığı un 1 litre sıvı yağ 2 kaşık salca Yapılışı: Soğanı geniş bir kaba ince ince doğrayın. Üzerine salça, 1 adet yumurta, tuz, nane, maydanoz ve kıyma konulurak hepsi yoğrulur. Daha sonra düğü ilave edilir. Bunların hepsi iyice yoğrulur, sertleşince bırakılır. Yumurta büyüklüğünde parçalar alınır, köfte şekli verilir ve sıcak suda hafif haşlanır. Daha sonra kalan yumurtaları bir kaba kırıp, 2 kaşık unu ekleyip karıştırırız. Köfteleri yumurtaya batırıp ocakta kızdırmış olduğunuz yağın içine atıp kızartırız ve sıcak servis yaparız GÖCE KÖFTESİ Malzemeler 1 su bardağı göce (kırılmış buğday) 1 su bardağı düğü (ince bulgur) 2 baş soğan Biraz tuz, karabiber, nane, kırmızı biber 1 fincan sıvı yağ 1 bardak sıcak su Sosu için: 1 kase süzme yoğurt 4 diş sarımsak 1 tatlı kaşığı pul biber 1 yemek kaşığı salça veya 1 adet rendelenmiş domates Yapılışı: Göce ve düğü sıcak su ile ıslatılır. Tuz ve nane eklenerek bir müddet dinlendirilir.Soğan rendelenerek karışıma eklenir ve özleşene kadar yoğurulur. Karışım yuvarlanabilir hale gelip dağılmıyorsa, yoğurma işlemi bitmiştir. İki elimiz arasında bilye büyüklüğünde yuvarlanır ve içinin de pişmesi için ortasına bir parmağımızla bastırırız.Bu arada geniş bir kapta tuzlu su kaynatılır. Köftelerin tamamı hazırlandıktan sonra, kaynayan tuzlu su içine ilave edilir. Ezilmemesine dikkat ederek karıştırılır. Pişince tepsiye dökülerek üzerine sarımsaklı yoğurt gezdirilir. Salça bir miktar yağda kızdırılarak hazırlanan sos üzerine dökülerek servis yapılır. İLEBADA DOLMASI Malzemeler: 1 kg labada 1 su bardağı çekilmiş göce (kırılmış buğday) 1 su bardağı düğü (ince bulgur) 1 su bardağı sıcak su 2 baş soğan Tuz, nane, karabiber, pul biber Sosu için: 3 yemek kaşığı süzme yoğurt 1 tatlı kaşığı salça Yarım fincan sıvı yağ 3-4 diş sarımsak Yapılışı: Göce ve düğü sıcak su ile ıslatılarak ağzı kapatılır ve kabarması için 5 - 10 dk. kadar beklenir.Bu arada ayrı bir tavada 2 baş soğan rendeleyerek yağda kavrulur ve içine baharatları eklenir. Soğanlar kabarmış olan karışımın içine ilave edilirek yoğrulur. Labadalar hafifçe haşlanır ve hazırlanan harç ile muska şekli verilerek sarılır ve tencereye yerleştirilir.Üzerine 1 çay bardağı ılık su ilave edilirek 30 - 40 dk. kadar pişirilir. Dolmanın üzerine sarımsaklı yoğurt ve sos olarak da tavada kızdırılmış yağa salça, nane ve kırmızı pulbiber ilave edilerek servis yapılır. Not: İlebada yaprağı bazı yörelerde efelek ve pazı olarak da kullanılır AĞZI AÇIK Malzemeler 1 kg. un 1 çay bardağı sıvı yağ 1 yemek kaşığı don yağı (iç yağı) 250 gr. Kıyma veya ufalanmış peynir 2 tane yumurta Tuz Yarım demet maydonoz Yapılışı: Unu, tuzu ve ılık suyu katarak hamuru yoğururuz. Yoğurduğumuz hamuru bezelere ayırırız. Bezeleri açıp içine ısıtılmış iç yağ ve sıvı yağ karıştırılarak sürülür. Sonra hamuru tekrar beze halinde ayırırız. Sonra bezeleri yuvarlak şekilde açarız. Açınca içine çiğ yumurtalı kıyma veya peynir koyarız. Bunu gül gibi katlarız ve yağladığımız tepsiye dizeriz. Üzerini tekrardan yağlarız ve fırına veririz.(Mahalle frınlarında )30 - 40 dk. pişirilir. BÜKME Malzemeler 1 kg. un 1 çay bardağı sıvı yağ 1 yemek kaşığı don yağı (iç yağ) 1 su bardağı yeşil mercimek veya patates 100 gr. Haşhaş 1 baş soğan Tuz, karabiber Yapılışı: Unu, tuzu ve ılık suyu katarak hamuru yoğururuz. Hamuru yoğurduktan sonra sofra boyu açarız. Onu yağ ve haşhaş ile yağlarız ve rulo şeklinde katlarız. Katladıktan sonra tekrar lokma lokma keseriz. O lokmaları da dikdörtgen şeklinde açarız. Diğer tarafta haşladığımız mercimeği kaşıkla ezeriz. İçine yağda kavurduğumuz soğanı ve tuzu, karabiberi de katıp hepsini karıştırırız. Dikdörtgen şeklindeki hamura bu içten koyup katlarız. Onu yağladığımız tepsiye dizeriz. Tekrar üzerine yağ sürüp fırına göndeririz. KATMER Malzemeler: 500 gr. un 1 su bardağı yağ 50 gr don yağı Tuz 250 gr. haşhaş Yapılışı: Sıvı yağın içine don yağı katılarak eritilir. Haşhaşın içine bir miktar yağdan konur. Bu arada un, tuz ve ılık su ile hamuru yoğururuz. Hamuru beze yaparız. Sonra bezeleri haşhaş sürüp hamuru tekrar rulo gibi katlarız. Sonra bu katladığımız hamuru küçük parçalar halinde keseriz. Bunları da daire şeklinde açarız. Açınca bunu sac veya teflon tava üstüne koyarız. Pişirgeçle alt üst çeviririz. Çevirdikten sonra yağlarız. Üzeri kızarınca alırız. MERCİMEK PİLAVI Malzemeler 250 gr yeşil mercimek 500 gr bulgur 3 kaşık yağ Yapılışı: Mercimeği yıkayıp su ile haşlanır. Pişince içine bulguru ilave edilir ve suyunu çekinceye kadar pişirilir: Suyunu çektiği zaman üzerine yağ kızdırılıp dökülür Yanında turşu ile servis yapılır SEBZELİ BULGUR PİLAVI Malzemeler 2 orta boy patates 2 orta boy domates 1 baş soğan 2 sivri biber Yarım kg bulgur 1 çay kaşığı tuz pul biber 1 fincan sıvı yağ 1 tatlı kaşığı tereyağı Yapılışı: Tencereye yağı koyup kızdırdıktan sonda doğranmış biber patates ve soğan tencereye konur 5-10 dk kavrulup, bulgur eklenir. Bütün malzeme biraz daha kavrulur. Tuzunu, biberini katıp 1 lt su eklenir ve bulgur suyunu çekene kadar kaynatılır. Ocaktan indirildikten sonda biraz dinlendirilip servis yapılır. MİYANE ÇORBASI Malzemeler: 3 yemek kaşığı un 1/2 çay bardağı yağ 4 su bardağı et suyu 1 tatlı kaşığı salça 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber 1 yemek kaşığı tereyağı Yapılışı: Tencerenin içine yağ konulur. 3 kaşık unu eklenir ve kavrulur. Et suyu ilave edililerek kaynayıncaya kadar karıştırlır . Ayrı bir tavada tereyağı eritilir, kırmızıbiber ve salça eklenerek hazırlanan sos çorbanın içine ilave edilir. Arzuya göre çorbanın içine küçük et parçaları konulabilir. İRİ ÇORBASI Malzemeler: 1 su bardağı nohut 1 su bardağı fasulye 1 baş soğan 1 çay bardağı yağ 1 bardak bulgur 1 tatlı kaşığı pul biber 5 su bardağı et suyu Yapılışı: Fasulye, nohut haşlanır ve suyu süzülür. Daha sonra et suyu içine ilave edilir. Kaynamaya başlayınca içine bulgur katılır. Ayrı bir tavada ince ince doğradığımız soğanlar pembeleşinceye kadar kavrulur. İçine pul biber ilave edilir. Hazırladığımız bu sos kaynamakta olan çorbaya ilave edilir. Bir taşım kaynatılırak sıcak servis yapılır. MEKKE GÖLLESİ Malzemeler: 500 gr Mekke (göllelik mısır) 1 çay bardağı haşlanmış buğday 4 su bardağı ılık su 1 çay bardağı kuş üzümü 1 çay bardağı haşlanmış nohut 1 çay bardağı ceviz Yapılışı: Mısırı düdüklü tencereye konur üzerine su ilave edilir ve pişirilir. Piştikten sonda süzülür üzerine haşlanmış nohut kuş üzümü cevizi ilave edilir sıcak ve soğuk servis yapılır. AFYON KEBABI Malzemeler 1 kg kuşbaşı et 3 adet kebaplık pide 1 yemek kaşığı tereyağı Yarım demet maydanoz Tuz, karabiber 1 lt su Yapılışı: 1 kg kuşbaşı et suyunu çekene kadar kavrulur.Üzerini örtecek kadar sıcak su konup, isteğe bağlı miktarda tuz eklenerek, düdüklü tencerede yumuşayıncaya kadar pişirilir. Piştikten sonra, etin suyuna 1 kaşık tereyağı ilave edilir. Diğer taraftan kebaplık pideler bir tepsiye kare şeklinde doğranır. (Bu yemekte kullanılan pideler ramazan pidesinden farklıdır ve fırınlarda kebaplık pide olarak satılır.) Haşlanan etin suyunu ayrı bir tencereye alırız. Bu etsuyu, doğranmış olan pidelerin ıslatılması ve yeterli yumuşaklığı kazanması için kullanılır. Yeterli yumuşaklığa ulaşan pideler alınarak tepsiye döşenir. Sonra kuşbaşı etler pidenin ortasına yerleştirilir. Üzerine karabiber ekilir ve maydanozla süslenerek servis yapılır. KEŞKEK Malzemeler: 2 kg kemikli et (Güngörmez dana döşü) 1 kg göce 1 su bardağı nohut 1 yemek kaşığı tereyağı Tuz, karabiber,kırmızıbiber Aldığı kadar su 1-2 parça ilikli kemik İsteğe bağlı olarak, Afyon Kaymağı Yapılışı: Bir gece önce nohut ve göce bir kabın içinde ıslatılır. Ertesi gün kemikli et ve ıslatılan malzemeler keşkeklik çömleğin içine konulur. Bir tutam tuz eklenir ve aldığı kadar su ilave edilerek akşam mahalle fırınına konur ve sabaha kadar fırında pişer. Kemiklerinden ayrılan etler lif lif olup taneler ezilinceye kadar tahta kaşıkla dövülür. İsteğe göre içine kaymak atılıp üzerine kızdırılmış tereyağına kırmızı biber ve karabiber eklenerek hazırlanan sos ilave edilir. PAÇA Malzemeler: 2 kg paça eti ( Sığır, kuzu ayağı ya da kelle eti) 1 adet bayat afyon ekmeği 4 kaşık süzme yoğurt 4 diş sarımsak Kırmızıbiber, tuz 1 yemek kaşığı tereyağı Yapılışı: Paça eti düdüklüde piştikten sonda pişen etlerin kemikleri temizlenir. Bayat ev ekmeği kare şeklinde doğranarak servis tabağına konur. Üzerine et suyu gezdirilir ve etler üzerine yerleştirilir. Üzerine sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülürek servis yapılır. YALANCI DOLMA Malzemeler: 500 gr asma yaprağı 1 su bardağı düğü (ince bulgur) 2 su bardağı göce (kırılmış buğday) 1 baş rendelenmiş soğan 1 su bardağı sıvı yağ Tuz, karabiber, nane 2 kaşık salça Yapılışı: Bir kabın içinde göce ve düğü karıştırılır. Tuz ilave edilir. Aldığı kadar sıcak su katılıp ıslatılır. Üstü kapatılarak suyunu çekmesi beklenir. Bu arada ayrı bir tavada yağ, soğan ve salça kavrulur. Yapraklar haşlanır, yıkanır. Suyunu çekmiş olan göcenin üzerine kavrulmuş soğan, nane, karabiber katılıp yoğurulur. Yapraklar tek tek açılıp içine hazırladığımız içten koyup sararız. Tencereye yerleştiririz.Üzerine 1 çay bardağı su ilave ederek yarım saat pişiririz. Bu arada ayrı bir tavada salçayı ve yağı kavururuz. Dolmalar kaynarken üzerine dökeriz.Yemek ocaktan alınarak demlenmesi için yarım saat bekletilir. PANCAR YAPRAĞI DOLMASI Malzemeler: 1 kg pancar yaprağı 1 su bardağı çekilmiş göce (kırılmış buğday) 1 su bardağı düğü (ince bulgur) 1 su bardağı sıcak su 2 baş soğan Tuz, nane, karabiber, pul biber Sosu için: 3 yemek kaşığı süzme yoğurt 1 tatlı kaşığı salça Yarım fincan sıvı yağ 3-4 diş sarımsak Yapılışı: Göce ve düğü sıcak su ile ıslatılırak demlenmesi için ağzı kapatılarak 5 - 10 dk. beklenir.Bu arada ayrı bir tavada 2 baş soğanı rendeleyerek yağda kavururuz.Baharatı da eklendikten sonra kabarmış olan karışımın içine ilave edilerek yoğururuz. Pancar yaprakları hafifçe haşlandıktan sonra, hazırlanan harçlar kullanılarak yapraklar sarma şeklinde sarılır ve tencereye yerleştirilir. Üzerine 1 çay bardağı ılık su ve yarım fincan sıvı yağ ilave edilirek yaklaşık 20 - 30 dk. pişirilir. Sos olarak tavada kızdırılmış bir miktar yağa salça, nane ve kırmızıpulbiber ilave edilir. Pişen dolmanın üzerine sarımsaklı yoğurt ve hazırlanan sos dökülerek servis yapılır. ARABAŞI Hamurun Malzemesi: 2.5 litre su 3 su bardağı un Çorbanın Malzemesi: 1 tane kaz veya tavuk 2 su bardağı et suyu 2 çorba kaşığı tereyağı Tuz, karabiber, pul biber 2 çorba kaşığı salça 1 tane limon Yapılışı: Unu eleriz. Ilık suyla ezeriz. Bunu ocakta ağır ağır pişirip tepsiye dökeriz. Sonra bunu baklava dilimi şeklinde kesip soğumasını bekleriz.Ayrı bir tencerede kazı haşlayıp küçük parçalar halinde dideriz. Tereyağı tencereye konulur, 3 yemek kaşığı un eklenerek sararıncaya kadar 2-3 dk kavrulur. İçine salça, kaz eti, et suyu, tuz eklenerek kaynayıncaya kadar karıştırılır. Kaynadıktan sonra kısık ateşte 5 dk daha pişirilir. Baharatlar ve limon suyu eklendikten sonra hamuru ile servis yapılır. Not: Kış aylarında yapılan yemek türüdür. Önce hamurdan bir parça alınır, sonra sıcak çorbadan alınır. Hamuru çiğnemeden çorba ile yutarak yenir. AŞURE Malzemeler: 500 gr. göcelik buğday (çekilmemiş buğday) 1 su bardağı nohut 1 su bardağı kuru fasulye 1 çay bardağı kuş üzümü 1 fincan ceviz 1 fincan fındık 1 fincan fıstık 2 litre su 2 su bardağı pekmez 500 gr. toz şeker 1 tatlı kaşığı susam Yapılışı: Göcelik buğday, nohut, kuru fasulye bir gün önceden ayrı ayrı ıslatılır. Diğer gün bunların suları süzülür. Ayrı tencerelerde üzerlerine su eklenerek pişirilir. Üzüm de biraz su ile pişirilir. Hepsi yumuşadıktan sonra büyük bir tencerenin içine önce buğday konur. Bol su ile tekrar ocağa konur. Bunun üzerine nohut, fasulye ve üzüm eklenir. Bunlar karıştırılır. Üzerine pekmez ve şeker ilave edilerek tekrar pişirilir. Piştikten sonra dövülmemiş ceviz, fındık ve fıstık katılır. Susam da ekilir. Hepsi karıştırılır. Servis kaselerine boşaltılır.Yapılış Sebebi: Türk mutfağının en eski ve geleneksel tatlılarından biridir. Kurban bayramında sonraki ay aşure ayı olarak bilinir. Bu ayda bol miktarda her evde aşure yapılır, akraba ve komşulara dağıtılır. EKMEK KADAYIFI Malzemeler: 1 tane ekmek kadayıfı 3 litre sıcak su 1 kg kaymak veya 1 su bardağı dövülmüş ceviz Şerbeti İçin Gerekli Malzemeler: 2 kg. toz şeker 2 litre su Nohut tanesi kadar limon tuzu Yapılışı: Ekmek kadayıfı kadayıf tepsisine konur. Üzerine sıcak su dökülerek kadayıf ıslatılır. Tepsinin üzeri başka bir tepsi ile kapatılır. Ekmek kadayıfının yumuşaması beklenir. 15 dk sonra tepsideki su havlu ile alınır. Bir tencerede şerbeti hazırlanır. Su ile şeker kaynatılır. Limon tuzu katılır. Şerbet koyulaşınca üzerine dökülür. Tepsi ocağa konur. Tepsinin kenarındaki şerbet, ekmek kadayıfın üzerine kaşıkla serpilerek pişirilir. Ekmek kadayıfı, şerbeti içine alınca ocak kapatılır. Kadayıf soğumaya bırakılır. Üzerine kaymak konur. Ceviz de ekilebilir. HAŞHAŞLI ŞEPİT TATLISI Malzemeler: 4–5 adet şepit (yufka) 1 bardak çekilmiş haşhaş 1 kg. şeker 1 litre su Yarım limon Yağ Yapılışı: Önceden pişirdiğimiz şepitlerimizin üzerine su sepileyerek ıslatırız. Böylece şepitler yumuşar.Şepit sofranın üzerine serilir. Haşhaşın üzerine bir miktar sıvı yağ konur. Yağlı haşhaş şepitin her tarafına yayılır ve rulo haline getirilir. Yağlı tepsiye kenardan başlayarak dizilir. Şepitlerin hepsi bu şekilde dizildikten sonra tepsinin üstü de yağlı haşhaşla yağlanır. Bıçakla küçük küçük dilimler halinde kesilir. Fırında kızarana kadar pişiririz. Diğer taraftan tatlımızın şerbetini ocakta kaynatırız. Şepit tepsisi soğuduğunda şerbetini de soğuk döker, dinlenmeye bırakırız. İNCİR TATLISI Malzemeler: 1 kg. kuru incir 2 su bardağı ılık su 1 çay bardağı toz şeker Muhallebisi İçin Malzemeler: 2 su bardağı süt 1 fincan buğday nişastası Yapılışı: İncirlerin sapları alınır, yıkanır. Bir tencereye konur. Üzerine bir su bardağı ılık su dökülür ve incirler haşlanır. Haşlanmış incirlerin ortaları parmakla çukurlaştırılır. Açık kısımları yukarı gelecek şekilde tepsiye dizilir. Süt ve nişasta karıştırılarak bir tencerede kaynatılır. Koyulaşan muhallebi bir tabağa dökülür ve muhallebinin soğuması beklenir. Muhallebi soğuduktan sonra her incirin içi muhallebi ile doldurulur. İncirlerin üzerine 1 su bardağı ılık su ve şeker gezdirilir. Tepsi ocağa konur ve tatlı pişirilir. İncirler suyunu çekince ocak kapatılır. Servis tabağına alınır DÜĞÜN PİLAVI Malzemeler: 2 Su bardağı pirinç 500 gr kuşbaşı et 2 tane orta büyüklükte havuç Yarım demet maydanoz 3,5 bardak et suyu Tuz, biber 1 fincan yağ Yapılışı: Bir tencerede kuşbaşı et suyunu bırakıncaya kadar kavrulur. S ile tuz ilave edilir ve yumuşayıncaya kadar pişirilir. Ayrı bir tencereye yağ konun 3–4 mm kalınlığında çubuk şeklinde doğranmış havuçlar kavrulduktan sonda üzeri 1 parmak gelinceye kadar sıcak su konularak havuçlar yumuşatılır. Havuçların üzerine kuşbaşı etler ilave edilir. Ölçülü et suyuna havuç et karışımı ilave edilir kaynatılır ve kaynamış bu suya pirinçler konulur ve tencerenin kapağı kapatılır önce gür ateşte sonda hafif ateşle suyunu çekinceye kadar pişirilir.20 dk dinlendirilir Tabağa ters çevrilir üzerine kıyılmış maydanoz ve karabiber ekilir.
  13. _asi_

    Afyon Mutfak Kültürü

    AFYON MUTFAK KÜLTÜRÜ Yöresel Yemekler Afyonkarahisar, halk kültürünün bütün unsurlarıyla kendine özgü bir çeşitlilik sunar. Zengin yemek kültürü ile anılan birkaç ilimizden bir tanesidir. Bu yüzdendir ki Bolu/ Mengen’den sonra en iyi aşçıların Afyonkarahisar’dan çıktığı söylenmektedir. Afyonkarahisar’ın zengin mutfağı ağırlıkla hamura ve ete dayalı olmakla birlikte kaymağı ve lokumu gibi kendi üretimine dayanan bir çok çeşitliliği de arz eder. Sadece patlıcandan yapılan 22 çeşit yemeğin tespit edildiği İlimizde, 100’ün üzerinde yemek çeşidi bulunmaktadır. Bu zenginlik özellikle düğün, doğum ve asker yemeklerinde kendini göstermektedir. 10-12 kişilik meydan sofralarında yenen bu yemekler, geleneksel sofra adabı içerisinde ve Afyonkarahisar’a özgü bir sıraya dayalıdır. Bu nedenle belli bir sırayı takip etmesinden dolayı “Sıra Yemeği” adını almaktadır. Sıra yemeğine çorba yemeği ile başlanır, daha sonra et yemeği (bütüm et, afyon kebabı, pilav üstü kavurma vb.) arkasından mevsime göre sebze yemekleri gelir. Börek bu yemeklerin vazgeçilmez yiyeceğidir. Böreğin yanında vişne hoşafı ikram edilir, arkasından tatlı (kaymaklı ekmek kadayıfı, baklava irmik helvası, hurma tatlısı vb.) yendikten sonra üzerine bamya yemeği gelir. Sıra yemeği, meyve yada sütlü tatlının yenilmesi ve yemek duası ile sona erer. Afyonkarahisar yemek kültüründe, yemekleri şöyle gruplandırabiliriz; A) Buğdaydan Yapılan Yiyecekler: 1) Bulgur yemekleri 2) Düğün yemekleri (Çullama köfte, sulu köfte, iliba'da dolması, sırt dolması) 3) Göce yemekleri (Göce köftesi, göce tarhanası, keşkek) 4) Hamur işleri ( Arabaşı, ağzıaçık, bükme, börek, bazlama, börek kenarı, haşhaşlı börek, ikiz börek, katmer, ocak bükmesi, şepit, cızdırma, cücü, çörek, nohut çöreği, dolama, ev hamuraşı ev makarnası, nuska hamuraşı, sakala çarpan, velense hamuraşı, miyane çorbası övme, peksimet, ak pide, haşhaşlı pide, katıklı pide, yalım pidesi, halka pişi, lokma pişi, düz pişi). B ) Et Yemekleri: 1)Parça et, yoğurtlu et 2)İşkembe yemekleri (çorba, kıyma, kızartma, söğüş, tas eti. ) 3)Özbek pilavı 4)Paçık C) Sebze Yemekleri: 1) Afyon salatası 2)Patlıcan yemekleri (Patlıcan böreği, bütün (parça) et patlıcan, yanı yarma,nohutlu patlıcan, kavurmalı patlıcan kebabı, patlıcan küllemesi, patlıcan dolması, yoğurtlu sarımsaklı patlıcan kızartması, imam bayıldı, patlıcan köftesi, patlıcan çöp kebabı, patlıcan ezmesi, patlıcan pilakisi, etli patlıcan sarması, etli patlıcan yahnisi, patlıcan doğraması, patlıcanlı pilav, patlıcan oturtma, hünkar beğendi, patlıcan gömmesi, patlıcan turşusu, patlıcan sırt dolması.) 3) İlibada dolması 4) Sırt dolması 5) Şakşuka 6) Zürbiye
  14. _asi_

    Afyon Önemli Gün ve Festivaller

    Önemli Gün ve Festivaller AYAZİN TURİZM ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi :İhsaniye – Haziran ayı içerisinde Düzenleyen Kuruluş: İhsaniye Kaymakamlığı-Ayazin Belediye Başkanlığı Tel : (272) 278 80 46 Faks : 278 80 03 MARSYAS MÜZİK VE SANAT ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Dinar- 5-6-7 Mayıs Düzenleyen Kuruluş : Dinar Belediye Başkanlığı Tel : (272) 353 17 71 – 353 60 53 Faks : 353 60 37 – 353 66 22 UÇURTMA ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Merkez- 6 Mayıs Düzenleyen Kuruluş : Afyon Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86 HAMZA ŞEYH DEDE’Yİ ANMA VE HIDIRELLEZ KÜLTÜR BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Şuhut- Mayıs 3.Haftası Pazar Günü Düzenleyen Kuruluş : Kayabelen Köyü Muhtarlığı-Folklor Araştırma Derneği Tel : (272) 738 62 57 – 738 64 20 KARAADİLLİ GELENEKSEL YAĞLI GÜREŞLERİ Yeri ve Tarihi : Şuhut- Mayıs 4.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Karaadilli Belediye Başkanlığı Tel : (272)748 76 70 (3 hat) Faks : 748 76 60 KİRAZ FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Sultandağı- Temmuz 1. Haftası Düzenleyen Kuruluş : Sultandağı Belediye Başkanlığı Tel : (272) 656 10 21 Faks : 656 10 16 VİŞNE FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Çay- Temmuz 2.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Çay Belediye Başkanlığı Tel : (272) 631 29 51-52-53 Faks : 631 29 54 BOLVADİN GELENEKSEL KAYMAK FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Bolvadin- Ağustos 1.Haftası Düzenleyen Kuruluş : Bolvadin Belediye Başkanlığı Tel : (272) 612 52 34 Faks : 612 48 29 ZAFER BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Merkez- 26-30 Ağustos Düzenleyen Kuruluş : Afyon Valiliği-Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86 MERFES İSCEHİSAR MERMER MOZAİK MAKİNA ARAÇ EKİPMANLARI FESTİVALİ Yeri ve Tarihi : Iscehisar- Haziran Düzenleyen Kuruluş : İscehisar Belediye Başkanlığı Tel : (272) 341 20 22 Faks : 341 30 96 AŞURE BAYRAMI Yeri ve Tarihi : Merkez- Muharrem Ayı 10. Günü Düzenleyen Kuruluş : Afyon Belediye Başkanlığı Tel : (272) 214 42 55 Faks : 213 53 86 ŞUHUT ZAFER YOLU KÜLTÜR SANAT ŞENLİĞİ Yeri ve Tarihi : Şuhut Düzenleyen Kuruluş : Şuhut Belediye Başkalığı Tel : (272) 718 20 01 Faks : 718 10 59
  15. _asi_

    Afyon Halk Oyunları

    HALK OYUNLARI OYUNLARIMIZ: Afyonkarahisar’da eskiden mahallî halk oyunlarını oynayanlar, kılıç-kalkan ve zeybek oyunlarını sergileyenler, özel giysilerini giyerler ve görünüm itibariyle heybetli, alımlı bir efeler grubunu temsil ederlerdi. Beldemizde oynanan kırık havalar, aşağı yukarı aynı ritimde seyreder. Örnek olarak 9/8’lik aksak usûlünde olan “Hezin Hezin Gir Kapıdan” adlı türkümüzde sazlar çalarken; karşılıklı iki oyuncu, çoğu kez ellerinde şimşir ağacından yapılmış kaşıklarla, sazın melodisine uyarak, kaşık vuruşlarıyla aynı anda ritm tutarak oynarlar. Kırık Oyun Havaları oynarken kesinlikle ayaklar, dizden arkaya bükülerek veya hoplayıp zıplayarak oynanmaz. Ayrıca göbek de hareket ettirilmez. Gerdan kırma, omuz silkme(oynatma) gibi hareketler kesinlikle yapılmaz. Oyun oynarken, dizler hafif öne doğru bükülür. Gövde de arkaya doğru dik olarak eğilir. Sol ayak yana açılırken, sağ ayak da onun yanına getirilir. Aynı hareket, sağ ayak açılırken sol ayak da yanına getirilmek suretiyle oyun devam eder. Bu hareketlerle her iki oyuncu da aynı anda, sazın ritmine uyarak tatlı ve yumuşak hareketlerle yapılır. Gövde; dizlerin hafif bükülmesi ile sağa ve sola sallanarak oynanır. Kollar ise, dirsekten yukarı ve aşağı hafif hareketlerle bükülür. Oyun aynı figürlerle seyrini devam ettirir. Kırık oyun havalarını erkekler oynadığı gibi, kadınlar da erkek elbisesi giyerek sergilerler. HAYDİ GÜZELİM (Kırık Zeybek) Haydi güzelim kundurana tek tek bas Ben seninim ister öldür ister as Haydi güzelim kundurama kum doldu Bu şişeler senin için dün doldu Haydi güzelim kunduramın tabanı Ben olayım sürünüzün çobanı HAYDİN GÜZELİM (Zeybek Havası) Haydin güzelim at olur da depmez mi Haydin kibarım bağ da bülbül ötmez mi Haydin güzelim bülbül öttüğü yerde Haydin kibarını gonca güller bitmez mi? Haydin güzelim ata vurdum bir deynek Haydin kibarım gerdanı benek benek Haydin güzelim yazın beraber idik Haydin kibarım kışın ayırdı felek DAM BAŞINA ASA KOYMUŞDam başına asa koymuş galbırı Bekârları yatağından galdırı(r ) Bu dert bizi iflâh etmez öldürü (r ) BAĞLANTI - Aman yadlar evleriniz nerd’olur Eller sarar yüreğime derd olur Aman aman ellere demem Kap(ı) ardına asa koymuş eleği Anasının möhür gözlü meleği Yiğitlerin bir tanecik dileği Aman yârim evleriniz nerd’olur Eller sarar yüreğime derd olur Aman aman ellere demem Yeni çıkmış kestanenin daline Beni koymadılar kendi halime Kamalar mı soka(yı)m kendi kalbime Aman yarim evleriniz nerdolur Eller sarar yüreğime derdolur Aman aman ellere demem HEZİN HEZİN GİR KAPIDAN (Fadik Türküsü) Hezin hezin gir kapıdan Sensin gönlümü avudan Yatamadım mis kokudan Aman Fadik, edalı Fadik Gümüşten dökmeli Fadik BAĞLANTI - A yârim aman, ellere demem Oynayışın, sallanışın del’etti beni Aman aman kül etti beni Gökyüzünde parlayanlar Ah hele yıldız değil mi Bizi baştan çıkaran da Ah hele o kız değil mi? A yarim aman, ellere demem Oynayışın, sallanışın del’ettin beni Aman aman kül etti beni Fadik, Fadik okkalı Fadik Her yanların dökmeli Fadik Ben de şaştım, sen de şaştın Nerelerden öpmeli Fadik A yârim aman, ellere demem Oynayışın, sallanışın del’ettin beni Aman aman kül etti beni Hezin hezin gel buraya Seni alırlar araya Şeftalisi on paraya Aman eller, canım eller Mani söyler dudu diller Oynayışın, bulanışın Del(i ) etti beni Kül etti beni, ellere demem
  16. _asi_

    Afyon Yöresel Kıyafetleri

    YÖRESEL KIYAFETLER MAHALLİ GİYİM KUŞAM Yurdumuzda il ve yöresine göre halk oyunlarında günlük Türk giyisilerinin dışında kalan eski giysilerin yer alması bir gelenek olarak sürdürülmektedir. Mahalli giysilerimizde efe, zeybek, kabadayı, kızan, seymen, ağa gibi giysilerinde ki bazı parçaları oyun giysilerimizde de görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre yöremizde giysi olarak en çok özellik taşıyanları, Emirdağ ve Dinar yörelerinde bulunmaktadır. Bu yörelerde yaşayan halkın çoğu Türkmen aşiretinden oluşmaktadır. KADIN GİYSİLERİ GÖYNEK;Özellikle sarı bürümcük veya şile bezi denilen kumaştan dikilen, bol, yakasız, önden düğmeli bir giysidir. Kalçaları örtecek uzunlukta, yanları ufak işlemelidir. Şalvarın dışında kalır. Halk arasında “kara boyalı göynek” de denir. ŞALVAR:Kırmızı desenli kumaştan dikilir. Şalvarın içine bazı yörelerimizde kaput bezinden yapılmış ayrıca bir şalvarın giyildiği de görülür. Her yerde olmasa bile yanlarında işlemeleri vardır. Belden topuğa kadar uzanır. ZIBIN: Bazı yörelerimizde “cepken” de denilmektedir. Bir adı da “kolçaklı zıbın”dır. Bazılarının kol ağızlarında hayvan figürü olduğu görülmektedir. Göğüs altında tek düğmelidir. Kolları ve önü hep işlemelidir. BİRZAK: Emzikli kadınlar kullanır. Zıbının üzerinden bele kadar takılır. Boyundan ve sırttan bağlanır. Göğüs üstü sıkı, aşağısı boldur. Kadının rahatça çocuğunu emzirmesini sağlar. İpek, basma veya parça kumaştan dikilir. KUŞAK: Şalvarın üstünde bele arkadan bağlanır. Arkadan üçgen görünümü verir. PEŞTAMAL: Boyuna çizgili ipekli kumaştan yapılmış bel büzgülüdür. Arkadan öne sarılır. Belden 3-4cm. genişlikte kola geçecek kısmı vardır. Dizin altına kadar uzanır. Önde iki katlıdır, büzgüleri bele eşit aralıklı şekilde dağıtılır ve kolun arkasında bağlanır. Kuşak, şalvar ve peştamal, birlikte günlük giysi olarak kullanılmaktadır. ALACA: Peştemalin başka bir türüdür.Alakoyun yününden kadınlar kendileri dokurlar. Önce koyunun yünü incecik eğrilir, kök boyası ile boyanır ve yumak yapılır. Mısır koçanlarına sarılır ve dövende dokunur. Düz ve baklava şeklindedir. ÇORAP: Kadınlar çeşitli motiflerden ördükleri çorapları giyerler. Motifler kadının iç dünyasını yansıtır ve üzerine çarık giyilir. BAŞ: Çuhadan yapılmış kırmızı fesin üzerine “çeki” adı verilen işlemeli, oyalı, pullu örtü takılır. Fes üzerine iki sıra altın dizilir. Buna “penez” adı verilir. Fesin tepesinde (tam ortasında) tepelik denilen gümüşten bürgüyü tutacak aksesuarlar vardır. Üzerinde “neil” veya “bürgü” adı verilen örtü bulunur. Bazı yörelerde arkasına pullu çiçek takılır. PULLU ÇİÇEK: Puldan veya kuru karanfilden yapılır. Karanfiller ıslatılarak ipliğe dizilir, arada ufak boncuklar da bulunur.Pullu çiçeğin dik durması, kadının mutluluğu; zülüfle birlikte sarkması, evlenmek istediği anlamına gelmektedir. TAKI: Gök boncuktan altın veya gümüşten takılar takılır. Her genç kız, gümüş küpe takar, ayrıca kuru karanfil ve çiçeklerle bezenmiş kolyeler takılır.Bunların arasında paralar bulunur. Genç kız ve kadınlarda özenle takılan zülüfler vardır. Ancak yaşlı kadınlarda bırakılan zülüf, pek hoş karşılanmaz, ayıplanır. ÜÇ ETEK: Genellikle kına gecelerinde giyilir. Özellikle dikine çizgili kumaştan yapılır. İkisi önde, biri arkada olmak üzere üç adet etekten yapıldığı için bu adı almıştır. Üç eteğe “enteri” de denilmektedir. Yırtmaçları ve öne gelen dilimleri bulunur. Simli ipekle veya kaytanla işlenir. ERKEK GİYSİLERİ Dinar ve Emirdağ yörelerinde özellikle erkek giysilerinde efe, kızan ve zeybek giysileri görülmektedir. Eski giysilerde Afyonkarahisarlı erkekler, başlarında fes, fesin üzerinde ince koyu renkli sarık, üzerine de yine koyu renkli yazma bağlarlar ve yanda düğümleyerek omuz üzerine düşürürlerdi. Bazılarında yarım kilodan fazla ağırlıklı olan püskül de sallanırdı. Erkeğin tamamen saçları kesilir ve saç gözükmezdi. İçte, içlik(işlik) kullanılır, üzerine kolsuz bir yelek giyilir ve kuşak içine sokulur. Önden ilikli yapılır ve düğmeleri ipliktendir.Yeleğin ilikli kullanılması gerekir. Onun üstüne kolu ve kol uçları geniş bir cepken giyilir, parmakların ikinci boğumuna kadar kol uzar. Cepkenin üzerinde de kolsuz bir camedan bulunur. Alt ta bol kumaşlı, kenarları işli, geniş ve kısa bir şalvar giyilir. Bu şalvar, diz kapağı altına kadar uzanır. İçte bel kuşağı beli sıkı tutmak için kullanılır. Dışta şalvar ve yelek vardır. Cepken uçlarını içine alacak genişlikte dış kuşak kullanılır. Bunun içine gümüş tabaka (sigaralık), kehribardan sigara ağızlığı, sapları gümüşten işlenmiş kama ve yatağan veya “çift kulaklı” adı verilen kesici silahlar bulunur. Üzerine tek bağla (kayışla) bağlanan “efe silahlığı” takılır. Göbek altından göğüs boşluğuna kadar bir genişlikte olur. Vücudun yan kısımlarına kadar uzanır. Bu iki kısmı, ince arkadan tutturulmuş tek kayış birleştirir. Üzerine yağlık (büyük el mendili) veya dışa yarısı sarkacak biçimde, silâhlık üzerinden kuşağa sokulur. Ayakta “tozluk” ile “dizlik” kullanılır. Bunlar uzun yün üzerine giyilir. Dizlik, diz kapağı altına kadar gelir ve ön kesiminde dizin yere teması durumunda yerde bulunan çizici ve kırıcı şeylerden korunması için kalkan gibi çıkıntılı yapılır. Ayaklarda uzun konçlu, altı tabanlı kundura veya küçük boy mes gibi çizme kullanılmaktadır. Bazılarında içdonlar uzun olup, dizler tozluk içine sokularak örtülür. Diğerlerinde ise, dizleri açıkta bırakan ”topdon” giyilmektedir. Bir kısmı da uzun ağızlı çizme kullanarak koncu diz kapaklarına kadar çıkartır. Bu ayakkabı sebebiyle dizlik yada tozluk kullanılmamış olur. Erkek giysileri; mavi, lâcivert, dekani renkte çuha üstüne, kaytan işlenerek yapılmaktadır. GİYİM-KUŞAM (geleneksel kıyafet) İlimizin mahalli özelliklerini taşıyan giyimler, daha çok geleneği sürdüren yerli halkı düğünlerde giyerler. Elbiseler genel olarak aynı olmakla beraber ilçe ve kasabalara göre bazı değişikliklere uğramıştır. Bu farklılık yöresel gelenekler, farklı zevkler, iklim şartları ve tarihi olaylardan dolayı ortaya çıkmıştır. Bazen şehirdeki hanımlar anne ve nine hatırası olarak eski elbiseleri kıymetli diğer eşyalarıyla birlikte sandıkta muhafaza etmektedirler. BAŞLAR VE BAŞLIKLAR Başlıklar genel olarak ikiye ayrılır; bunlarda birincisi hazır olarak yapıldıktan sonra giyilir, ikincisi ayna karşısında doğrudan başa yapılır. Hazır başlıkların bazıları tas, tepelik, fes, arakçin (rakçinde denir) taç, tozak ve hotozdur. Başlıklar giyimin en önemli kısmını bölgenin geleneğini ve zevkini belirler. Sağa sola eğmek veya dik kullanılarak kişinin durumu anlatılmaya çalışılır, örneğin bazı yerlerin başlıklarında süs olarak kullanılan altın miktarı evlilik yıllarını gösterir. Bazı yerlerde ise bu durum başa bağlanan yemenilerin sayısı ile belirtilir. Nişanlı gelin, kız, dul evlenmek isteyen veya istemeyen genç kızın başlıklarıyla evli kadın başlıkları farklıdır. Bazı bölgelerde ise genç kızlar evleninceye kadar tek baş örtüsü kullanılır. Bazı başörtülerinin kenarlarında çeşitli renkli oyalar dikilir, bazılarının iç kısımları işlemelerle süslüdür. PEŞLİ ENTARİLER Bunların bir kısmı ayakların görünmesine elverişli uzunluktadır. Bazılarının uzunluğu ise bir bucuk boya yakındır. Bu büyük özellikleri etek uçlarının veya münasip yerlerinin kaldırılarak bele sokulması ile kıvrıntılar yapılmasıdır. Genellikle kollar uzundur. Düz ve kadifeden yapılmış olanları el ile işlemelidir. Peşli entarilerin üstüne cepken giyilmek suretiyle takım tamamlanmış olur. PEŞSİZ ENTARİLER Peşli entarilere göre daha sade olan bu entarilerde baştan aşağı kadar ön ve orta tarafların işlemelerle kaplı olmasına önem verilir, çoğu hazır olarak çarşıdan alınır. İlk zamanlarda bir gelin elbisesi olarak kullanılmış ve daha sonra düğünlerde özel günlerde giyilmiştir. Peşsiz entarilere Anadolu'nun bütün bölgelerinde rastlanır. Peşsiz entarilere Bindallı adı da verilir. Çoğunlukla koyu kadifeden yapılan bu entarilerin son zamana ait olanların yaka, kol ve etek kenarları dantellerle çevrilidir. TELLİ HARE– PULLU HARE Takım halinde üçüncü tip elbisede eteklik ile bluzdan veya bluz ve şalvardan ibaret iki parçadır. Telli hare, pullu hare adı verilen bu elbiseler çoğunlukla ince kumaşlardan yapılır. Kumaşlar genellikle desenli olur. Düz olanların çoğunda el işlemeleri yapılmıştır. Bluzlarda çeşitlilik çok olmasına karşın etek ve şalvarlar genelde aynıdır. ŞALVARLAR Afyonkarahisar giyiminde şalvarlar en önemli yeri alır. Şalvarların değişik çeşitlerini biçki bakımından dört tipte toplamak mümkündür. Paçalı, paçasız, yarı açık ve erkek pantolonları gibi tamamıyla açık olmak üzere paçasızlar muhtelif enlerde kumaşların birbirine dikilmesiyle bir torba şeklinde olur. Bunların içinde ayak bileklerinden bir insan omzuna kadar uzun ve iki insan eninde olanlarına rastlanır. Bir uçkurluğu vardır. Bele bağlandığı zaman meydana gelen döküntüler önden veya yanlardan kaldırılarak bele sokulur ve böylelikle meydana gelen şalvara ayrı bir hava verir. Aynı zamanda tam boya göre uydurulmuş olur. İkinci tip şalvarlar belden ayak bileklerine kadardır. Daha az kumaş kullanılır ve bazılarında ayaklar şalvar içinde kalır görünmez. CEPKENLER Başlıcaları: Fermana, fermene, salta, hırka, yelektir. Yelekler kolsuz olur ve çoğunlukla entarilerin içinden görünecek şekilde giyilir. Bazı yerler de geniş kollu gömlekler üstüne giyilir. Diğerleri kolludur. Entari veya şalvar üstüne giyilir. Çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz ve kalın kumaşlardan dikilir ve üzerleri sırma işleri ile süslenir. Hırkalar bazı bölgelerde şalvarların yapıldığı kumaşlardan yapılarak ikisi bir takım gibi sayılır. GERDAN-GÖĞÜS VE BEL SÜSLERİ Afyonkarahisar kadınının çok önem verdiği ve düğünlerde, gezilerde, bayramlarda ve aile toplantılarında kendisini belirtecek, değer yargısı yaptığı konuların başında takı adını verdiğimiz ziynet eşyasıyla kendini gösterir diyebiliriz. Boyunlar, inci, altın zincir, top altın, kıymetli taş ve bronz kolyelerle süslenir. Göğüslere “beşibir yerde” ve her tür yüzük çeşidini görmek mümkündür. Oyma ağaç, takıların yanı sıra boncuklarında gençlerde süs eşyası olarak kullanıldığı görülür.
  17. _asi_

    Afyon Geleneksel El Sanatları

    Afyon'da Geleneksel El Sanatları KEÇECİLİK Eskiden insan gücü ile hamamda pişirilerek yapılan keçe, bugün makinalarda pişirilerek yapılmaktadır. Yapılan keçeye, yapan ve yaptıran kişilerin adları yazılmakta, keçelerin üzerine mavi, kırmızı, yeşil renklerden oluşan motif ve şekiller işlenmektedir. Demiryolu, göbek, yıldız, tavan, ay yıldız Afyon keçelerinin üzerine işlenen motiflerden bazılarıdır. Keçe çeşitlerinin bazıları şunlardır: Kepenek, nakışlı keçe, bebe keçesi, belleme, fes, mevlevi zikkesi, yelek, at keçesi, seccade. Geçim kaynağı keçecilik olan keçelerini eski usül ile yapan keçeci esnafı bu mesleğini “Keçeciler Çarşısı’nda sürdürmektedir. KOŞUMCULUK Afyon’un kökü çok eskilere dayanan el sanatlarından biridir. Atların arabaya koşulması için gerekli olan amut, paldım, dizgin, şeker, ok kayışı, sırım gibi deri ürünlerinin yapımı ile uğraşan bir el sanatı dalıdır. Afyon’daki koşumcular, kasaplardan aldıkları manda(camız) derilerini şapladıktan sonra, kayış haline getirmekte ve daha sonra koşum eşyalarını yapmaktadır. Koşumların üzerine dökümden yapılmış saçak ve püsküller süs için konulmaktadır. Koşumculuğa olan ilgi bugün yok denecek kadar azdır. AT ARABACILIĞI Koşumculuğa paralel olarak gelişmiş el sanatıdır. Şehirdeki çeşitli atölyelerden son derece sağlam ve özenle boyanarak, manzara resimleriyle süslü arabaları yapılmaktadır. Çevre illerde satışı yapılan at arabaları, yaylı tatar arabası, fayton olmak üzere çeşitli biçimlerde üretilmektedir. Yaylı arabalar genellikle tek atlı olarak yapılmakta ve tekerleklerine lastik kaplanmaktadır. Arabanın önünde ve arkasında sarsıntıyı önlemek amacıyla yaylar bulunmaktadır. Yaylı arabanın üzerine yapan kişinin adının yazılması gelenektir. Tatar arabası çift atlı olarak yapılır. Kasa dingil üzerine oturur ve tekerlekleri demirle kaplıdır. Bu yüzden çok sarsıcıdırlar. Faytonlar ise geçmiş zamanların lüks taşıt araçları olduğundan, alabildiğine süslü, ince, zarif ve hafiftirler. Çift atlıdır. Üzerine körüklü bir kaplama ile dilendiğinde açılabilecek bir şekilde yapılır. Boyadan başka pirinç çakma düğmelerle de süsleme zenginleştirilir. DEMİRCİLİK VE BAKIRCILIK Eskiden çok önemli olmalarına rağmen bugün özelliklerini yitirmiş olan el sanatıdır. Endüstrileşme bu iki el sanatını büyük ölçüde etkilemiştir. Afyon’daki demirciler başlıca gecenez kapı zinciri, toka, fırdöndü, kaşağı, kullap, frank ve törpüsü, gem, hıltar, düğme gibi pek çok eşya yaparlar. Bakırcılarında üzerinde en çok çalıştığı eşyalar güğüm, kazan, tabak, tencere gibi çeşitlidir. YEMENCİLİK Afyon yemenilerinin en büyük özelliği, kısa ve uzun yüzlü olarak dikilmesi, dikilip içinin dışına çevrilmesi ve kıyısından çevrilmesidir. (Dikilmesidir) İyi yapılmış yemen normal koşullarda yaz kış iki yıl giyilebilmektedir. KİLİMCİLİK Emirdağ köylerinde kilim ve zilinin yanı sıra çuval, gelin harharı, seccade, terki heybesi, yastık, cicim gibi eşyalar dokunmaktadır. Bu dokumalarda kullanılan motiflere verilen benzetme adlar ve belirli anlatıma dayalı kompozisyonlar adeta kilimlerin dilidir. Gelin parmağı, kız farı, kız yanağı, turna katrı, seher kuşlu, kirli yanışlı, koç boynuzu, aman kız, eli belinde, yıldız, zülüf, yaryare küstü, çapraz Emirdağ kilimlerinde kullanılan bazı motiflerin adlarıdır. Dokunan kilim ve benzeri eşyaların yünleri yine Türkmen kadınlarınca eğrilir ve kök boya ile boyanır. Basit tezgahlarda dokunan Türkmen Kilimleri benzersiz el sanatı ürünleri arasındadır. Son yıllarda kök boya ile üretime başlayan Afyon-Bayat-Dinar-Sincanlı-Hocalar İlçeleri Sosyal Yardımlaşma Kurumları ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Emirdağ Meslek Yüksek Okulu Halı-Kilim Bölümü talebi karşılamada zorluk çekmektedir. Bilhassa Bayat ilçesinde dokunan kilimlerin ünü yurt dışına uzanmıştır. HASIR VE BOYRA ÖRÜCÜLÜĞÜ İlçemiz Yakasinek kasabası ve Taşköprü’de bazı yaşlı kişilerce hasır ve boyra örücülüğü yapılmaktadır.Hasır, daha çok Akşehir ve Eber göllerinde yetişen Kındıra adı verilen bir çeşit su bitkisinin işlenerek basit tezgahlarda dokunması ile halı ve kilim altlarına serilerek kullanılır. Boyra(kamış hasırı) Akşehir ve Eber göllerinde yetişen kamışın işlenmesinden sonra tezgahında örülerek, ahşap evlerin tavan kısımlarında üzerine atılacak talaş ve toprakların içlerine sızmasını önlemek için kullanıldığı gibi çeşitli yerlerde dekorasyon ve kamufle malzemesi olarak da kullanılmaktadır. Ancak, gelişen teknolojik yenilikler yukarıda anlattığımız hasır ve boyraya karşı olan ilginin azalmasına sebep olmuştur. MERMERCİLİK Mermerler klasik billurlardan oluşmuş taşlardır. Bunlar kalkerlerin ve bazende dalomitik sıcaklı ve basınç etkisiyle değişikliğe(metamorfizm) uğraması sonunda meydana gelmişlerdir. Mermerlerin bileşimi kalsiyum karbonat ve pek azda kalsiyum ve magnezyum karbonattır. Tarihi çok eskilere M.Ö.313 yılına rastlayan mermer ocakları Afyon’a 25 km. uzaklıkta bulunan İscehisar ilçesinde yoğunluk kazanmıştır. Miladi tarihlerde kullanılan bu mermer ocakları hala işletilmektedir. Eskiden ilkel metotlarla parçalanan taşlar, bugün modern araçlarla (elmas tellerle) kesilerek bloklar halinde çıkarılarak zaiyat önlenmiştir. Antik çağlarda da çıkartılan mermerlerin; karayolu ile Efes antik kentine, oradan da gemiler ile Roma’ya taşındığı; Vatikan ve Roma’da bir çok yapıda kullanıldığı ve bu mermerlerin İscehisar’dan gittiği belgelenmiştir. Mermercilik son yıllarda farkına varılmaya çalışılan, gelişen ülkemizde kullanım alışkanlığı ve yaygınlığı artan konumdadır. Türk mermerinin içte ve dışta tanınmasıyla mimaride estetik ve tabi malzeme olarak kıymeti kavranmıştır. Turistik tesislerde çevre tanzimi, şehirlerde peyzaj mimari, anıt ve süslemecilikte kullanımıyla estetik kazandırmaktadır. Mermer yekpare kullanıldığı gibi bakır, alüminyum, metal, ahşap, çini, mozaik ve çelikle kullanımı sonucunda değişik şekilde de kullanıldığı yere otantik görünüş sağlamaktadır. Turizm sanayini etkilemekte ve aynı paralelde gelişmektedir. Hediyelik eşya ve el sanatlarında ocak, lavabo, mutfak tezgahı, masa ve masa üstü sehpa(yuvarlak, oval, elips, dikdörtgen, kare asimetrik) , süs ve büro malzemesi, satranç takımı, abajur, aplik, avize, saksı, vazo, metalli ve metalsiz sigara küllüğü, şekerlik, fincan, likör takımı, çerçeveler, kurnalar ve daha çok çeşitli eşyalar üstün kabiliyetli ustalar eliyle şaheserler yapılmaktadır. Afyon mermerinin tane çapları, damarları ve görünüşleri de yer yer değişiktir. Bu farklara göre taşlara beyaz, pamuk beyaz, beyaz sarı, pembe sarı, gri, menekşe, kaplanpostu, güvercin göğsü ve gök mermer gibi adlar verilmiştir. Bunlar arsında en çok işlenen cinsler Afyon kremi, Afyon sarısı, Afyon sumakisi, Afyon dumankiri, Afyon bulgurlusu ve kaplan postu çeşitleridir. Bacasız sanayi olarak adlandırılan mermer işlemeciliği her geçen gün gelişmekte, mermer sanayii dallarına bilinçli bir şekilde yatırım yapılmakta ve artık beyaz altının değeri daha iyi anlaşılmaktadır. HALICILIK Seccade, yastık, heybe, torba, Kur’anlık gibi eşyalar dokunmaktadır. Son yıllarda kooperatifçiler ve Sümerbank aracılığı ile Isparta tipi halı dokumacılığı gelişmiştir. Halkın dokuduğu halılarda kilim motifleri hakimdir. Ticari amaçlı halılar ise halıcıların verdikleri desenle işlenmektedir. Dazkırı, Dinar, Sandıklı ve Şuhut ilçelerinde halıcılık bir aile ekonomisi haline gelmiş, gelir kaynağı olmuştur. Dazkırı bölgesinde özel sektöre ait yapağıdan başlayarak, halı dokunması dahil tüm evleri otantik ortam içinde gösteren halı satış reyonları turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. ÖRGÜCÜLÜK İnsanların koyun yününü en ilkel biçimde kullandıkları çalışma alanı olan örgücülük de Afyon’da yaygın el sanatlarından biridir. Koyun yününü kirman, tarak, şiş, iğ gibi basit araçlar kullanılarak çorap, eldiven, kazak, içlik gibi eşyalar haline getirilir. Örülecek erkek çorabı olduğu zaman çoğunlukla düz örgü yada kendinden motifli örgü çeşitleri kullanılır. Çoraplar diz yüksekliğinde örülür. Kadın çorapları ise nakışlı olur. Renk renk motifler ve nakışlar zengin ve güzeldir. Çoraplar beş şişle örülür. DANTEL VE OYALAR Kadınların boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları, süslemeye yönelik el sanatı ürünleridir. Danteller beyaz veya krem ip kullanılarak örülür. Motifler halinde tek tek örülüp birleştirilen veya bir bütün olarak örülen danteller, çarşaf, yastık, sandık örtüsü gibi eşyaların kenarlarına geçirildiği gibi, su takımı, oda takımı, sehpa örtüsü, karyola takımı, masa örtüsü olarak da yapılmaktadır. Bamyalar, yelpaze, örümcek, laleler, demiryolu, kaz bacağı, elti eltiye küstü, kaynana yumruğu, dantellerde kullanılan sayısız örneklerden bazılarıdır. Oyalar; tığ, iğne, mekik, firkete gibi araçlarla örülür. Çok gösterişlidir. Renkli ipliklerle bazıları boncuklar ve pullar kullanılarak yapılan oyalar, tülbent ve yazma kenarlarına geçirilir. Oyalarda kullanılan örneklerden bazılarının adları şöyledir. Sarhoş bacağı, bülüç gözleri, karanfil, bademler, ortancalı, günlük oya, pul oya gibi. Danteller ve oyalar kızların vazgeçilmez çeyiz eşyalarındandır. Afyon’da kız çocuklarının çeyizleri beşikteyken hazırlanmaya başlanır.
  18. _asi_

    Afyon Gelenek Görenekleri

    GELENEK GÖRENEKLER DOĞUM GELENEKLERİ Geçiş dönemlerinin ilki olan doğum geleneklerine ilişki geleneksel uygulamaların çoğunlukla bırakılarak modern tıptaki uygulamaların benimsendiği söylemek mümkündür.Ancak doğum öncesinde,sırasında ve sonrasında bazı geleneklerin,inanış ve uygulamaların devam ettirildiği gözlenmektedir. Bunlar doğum öncesi çocuğun cinsiyetinin tahminine dönük bazı inanışlarla birlikte doğum hazırlıklarının yapılması şeklindeki uygulamalardır. Genelde çocuğun cinsiyetinin belirlenmesine dönük inanç Türkiye genelindeki gibi tatlı yenmesi ile oğlan, ekşi yenmesi ile kız olacağı inancı Afyonkarahisar’da da yaygındır. Doğumla ilgili yapılan hazırlıkların da aile içerisinde paylaşılması gelenekselleşmiştir. Babaanne (hastanede giyecek ve hediyeler), doğacak çocuğun doğum sırasındaki kıyafetlerin hazırlanmasını, anneanne de annenin doğum sonrasındaki ihtiyaçların hazırlanması(çocuğun odasının düzenlenmesi vb. gibi) anneanneye verilmiş gibidir. Doğum sırasındaki geleneksel uygulamalar modern tıbbın uygulamaları ile kaybolurken doğum sonrası uygulamalar yine geleneksel bir biçimde devam ettirilmektedir. Loğusaya yaklaşım çocuğun göbek kordonu, yıkanması, ad koyma, kırk basması ve al basmasına dönük adetler bilinen şekillerde Afyonkarahisar’da da görülmektedir. Bunlar; - Çocuk eve geldikten sonra yıkanması adeti sırasında koltuk altları kokmasın diye tuz sürülür. Bazen de cildin güzel olması için gül suyu sürülür. - Çocuğun göbek kordonunun düşmesinden sonra, göbek kordonu inanca göre okul bahçesine, ev içinde bir yere, cami avlusuna veya ilerde olması düşünülen bir mekana gömülerek saklanır. - Doğumun ilk haftasından sonra loğusa ziyaretine gelenler, mutlaka hediye getirirler (havlu, çorap, çocuk çamaşırı, meyve suyu, çiçek, vb. gibi). - Loğusa ziyaretine gelenlere “loğusa şerbeti ikram edilir”. - Loğusa kadın ve çocuk asla yalnız bırakılmazlar. - Loğusa kadını al basmasından korumak için kırmızı bir kurdele veya taç başına takar. - Loğusa kadınlar ve çocuklar kırkları çıkmadan bir araya getirilmezler ve karşılaştırılmazlar. - Loğusa ziyaretine gelen yakın akrabalar, yemek takımları getirirler. Yemek takımının içinde; tavuk sulu pirinç çorba, tavuk, muhallebi, mayalı hamurdan yapılan çörek, kaymak ve meyve bulunur. - Doğumdan sonraki ikinci hafta, ad koyma adeti ve töreni yapılır. Ad koyma töreninde babaanne tarafından yemek verilir, bu yemek takımı içerisinde çorba, parça et veya kebap, dolma, börek, fasulye, bamya, meyve ve eskiden hoşaf bulunurdu. Bu yemekten sonra aile büyüklerinden birisi veya hoca çocuğun kulağına ezan okuyarak istenilen ismi söyler ve “adını ben koydum yaşını Allah versin” diyerek tören bitirilir. - Annenin ve çocuğun kırklanması töreni de babaanne tarafından gerçekleştirilir, anne ve çocuk kırklandıktan sonra anneanneye “Kırk kovalama”ya yatıya giderler. Birkaç gün sonra da baba anne ve çocuğu almaya gider. - Çocuk görme ziyaretleri de bundan sonra da devam eder, gelen misafirlere kaymak sürülmüş mayalı çörek ikram edilir. - Bebeğin ilk dişi çıktıktan sonra da düzenlenen törene ”diş göllesi” adı verilir. Gölle; buğday, nohut, fasulye haşlanıp içine fındık, ceviz, kuru üzüm gibi çerezlerin de konularak yapılan, tuz veya şekerle ikram edilen bir çeşit yiyecektir. - Diş göllesinde tepsiye konulan makas, ayna, para vb. gibi araç gereçlerden birisinin çocuk tarafından alınması gelecekteki mesleğinin tahminine dönük olarak nitelendirilir. SÜNNET GELENEKLERİ Sünnet yaşı kırsal kesimde daha küçükken, kent kesiminde okul çağını bulmaktadır. Geleneksel sünnet törenleri kısmen yerini modern eğlencelere de bırakmıştır. Sünnet yaşına gelen çocuk, büyük çoğunlukla sünnetçi olarak bilinen sıhhiye veya teknisyenlere kısmen de hastane ve kliniklere götürülerek sünnet ettirilir. Sünnet töreninin bir yanı dini motiflerle ilgilidir. Burada sünnet sırasında veya sonrasında dualar ve mevlüt okutulması, sonrasında da düğün ve eğlence yapılması sözkonusudur. Bu törenlerden önce de çoğunlukla sünnet gezmesi araçlarla dolaştırma şeklinde olur. Eskiden at ve fayton üzerinde gezdirmek daha yaygındı. Geleneksel uygulamada gözlenen yemek verme adeti tüm diğer davetlerde olduğu gibi sünnette de yer alır. Sünnetteki “sıra yemeği”nde pilav üstünde et veya özbek pilavı, hoşaf, börek, tatlı, mevsimine göre meyve ve son olarak da bamya ikram edilir. Sünnette sünnet olan çocuğa yakın akrabaları ve konu komşunun hediye verme adeti bilindiği şekilde gerçekleşir. EVLENME GELENEKLERİ Düğün törenleri şehir ve kasabalara göre değişik özellikler taşır. Hatta bu özellikler köylerde dahi farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar söylenen çeşitli türkülerle belli olur. Afyonkarahisar çevresinin "Kına Türküsü" gerek güftesinin gerekse bestesinin özelliği bakımından farklı olup, düğünde kız ve oğlan evinin durumunu açıkça anlattığını ilimiz düğünlerinde göreceksiniz. Afyonkarahisar'daki evlenme törenleri sırasıyla şöyle oluşmaktadır. Dünür gezme (Görücülük), söz kesilip kahve içme, nişan (yavuklu olma), şerbetinin içilmesi karşılıklı sini (Tepsiyle baş üstünde nişan hediyesi olan şeker, çerez, iç çamaşırı, mendil, çorap vb. hafif eşya) gönderilmesi, sini ardı (nişan tepsilerinin karşılıklı gönderilmesinden sonra kız evince yapılan yemek) ziyafeti, kandillikler (kandil günlerinde gönderilen kına ve kandil helvası,buna karşılık kız evinden oğlan evine bir tepsi ağzı açık, (bir çeşit börek veya lokma) gönderilmesi, Hıdırellez daveti (nişanlılık zamanı hıdırelleze rastlarsa oğlan tarafından "Hıdırellezlik" gönderilir, kuzu kesilen yemekli kır daveti) yapılır. Bayramlık (kız evinden oğlan evine, oğlan evinden kız evine karşılıklı çamaşır), Kurban bayramında ise süslenmiş koç (oğlan evinden kız evine) gönderilir. Nişandan düğün haftasına kadar bu töre ve gelenekler eksiksiz ailelerin maddi durumuna göre yapılır. Düğün haftasından önce iki aile, düğün, nikah ve esvap kesimi gününü tespit eder, hazırlıklara başlanır. Gelini oğlan evi tarafı tanınmış bir mağazaya davet eder. Mağazada gelin için alınacak giysi ve gelinlik vb. eşyaya bakılır. Buna "Esvap Kesme" adı verilir. Esvap kesmeyle beraber, her iki taraf düğün için yakın1arı (eş, dost ve akraba) davet etmek üzere “Okuyucu” adı verilen birer davetçi tutarlar veya davetiye kartı gönderirler. Bu kadın okuyucular düğün sahibinin yakınlarını ev ev dolaşarak düğüne davet ederler. Böylece düğün başlamış olur. Düğün 3 gün devam eder. Çarşamba günü devam eden düğünde gündüz oğlan evinde yemek davetleri öğleden itibaren başlar. Akşam yemeğine daha çok gençler (damadın arkadaşları) davet edilir. Aynı gün öğleden sonra "Saç kesme" yapılır. Oğlan evinden kaynananın başkanlığında kalabalık bir kadın grubu kız evine gider. Kız evinde en az iki defçi kadın oğlan evinden gelen kadın grubu ayakta def çalarak ve türkü söyleyerek düğün evinin merdiveni başında veya taşlığında karşılar. Misafirler kız evinden çağrılmış olup, davetlilerle birlikte toplanırlar. Çengiler durmadan türkü söylemeye devam eder. Gelin kız, kaynananın bulunduğu yere gelir, kaynananın ve misafirlerin ellerini öptükten sonra, kaynananın önüne diz çöker. Önce kaynana görümce, teyze, yenge (amca. dayı hanımları) birer ikişer saç telini kesmek suretiyle "Saç Kesme" töresi yerine getirilir. Bu törende kaynana geline ziynet olarak ne takacaksa (Altın, inci, gerdanlık, küpe, bilezik, vb.) sırasıyla takar. Tören bittikten sonra gelişlerinde olduğu gibi giderlerken de çengiler ayakta çalarak uğurlarlar. Saç kesme töreninin akşamı "Kına Gecesi" yapılır. Oğlan evinde kına gecesi: Oğlan evinde bir miktar kına ile gerekli mumlar hazırlanarak kız evine gönderilir. Bu gecede damadın arkadaşları çoğunluktadır. Kına gecesinde sağdıcın görevi çoktur. Misafirleri sağdıç karşılar, ağırlar. Kız evinden bir grup oğlan evine hayırlı olsun diye gelir. Bir odada içkili sofra ve saz heyeti kurulur. Vakit yatsıyı geçince kına yakma törenine başlanır. Bir tas içinde karılmış kına önce damadın, sonra sağdıcın sağ elinin üç parmağına (yarım el) yakılır. Kına yakılmaya başlarken baz heyeti ve düğünde bulunan gençler Kına Türküsü söylerler. Kına yakıldıktan sonra damat ile sağdıç babanın ve aile büyüklerinin ellerini öperler. Kız evinde kına gecesi: Saç kesme töreni gecesi oğlan evinden yine başlarında kaynana kalabalık bir grup kız evine gelir. Karşılama gündüz ki gibidir. Gelin kız ve sağdıç el öperler. Gelin kızın avucuna bir parça kına konularak, bunun üzerine bahşişler verilir. Kız evinde eğlence oğlan evi gittikten sonra daha çok olur. Kızın arkadaşları etrafını sararlar ve binbir özentiyle ellerine ve ayaklarına kına yakarlar. Kızlar defçinin eşliğinde kına türküsü söyleyerek geç saatlere kadar eğlenirler. Kız tarafı kına yakanlara haşhaşlı pide, öğme, reçel, peynir, zeytin gibi yiyecekler ikram eder. Oğlan ve kız evinin ileri gelenlerinden birer grup birbirlerini ziyaret ederek hayırlı olmasını dilerler. Kına gecesinde söylenen kına türküsü şöyledir: Kınası karılır tasta Oğlan evi pek havasta Kız anası kara yasda Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Tuz kabını tuzsuz koyan Koca evi ıssız koyan Anasını kızsız koyan Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Ana hamama vardın mı? Yunduğum yeri gördün mü? Şimdi kıymetimi bildin mi? Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Kaya dibi karıncalı Yanı çifte görümceli Hem dayılı hem amcalı Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Kaynanam hamama varsa İki ayağı birden kaysa Hamam taşı bana kalsa Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Atlayıp geçer eşiği Sofrada kalır kaşığı Gelin evlerin ışığı Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Kızımız gidiyor Nazımız gidiyor Bugün akşamlık akşamlık Yarın öğlenlik öğlenlik Misafir kaldı Söylemez oldu Yarenim kınan kutlu olsun Orda dirliğin tatlı olsun Gelin Alma: Perşembe sabahı her iki tarafta da hareketlidir. Oğlan evinden kız evine bir kamyon gönderilir. Bu kamyona çeyizler yüklenir. Kızın çeyizi sandık, yatak odası takımı, halı, koltuk takımı, battaniye, yatak takımı ve mutfak takımından (tencere, tabak, çatal bıçak takımı, çay takımı, fincan takımı, su takımı, su ve ocak düğümleri, tepsi, vb.) oluşur. Çeyizle beraber kız evinden giden kadınlar çeyizleri asar ve gelin odasını hazırlar. Gelin hazırlanır, gelin almak üzere oğlan evinin akrabaları ve kaynana kız evine giderler. Gelin kızın babası yakın akrabaları duvak örterler, görümlük para verirler. Bu tören çok hazindir. Duvak örtülünce kaynana gelini arabaya bindirir. Hareket etmeden önce dua okunur. Akrabalar oğlan evine giderler. Oğlan akrabaları ve kayınpeder gelini beklemektedir. Gelin evin önüne gelince arabadan inmeden bir kurban kesilir. Gelini arabadan kayınpederi indirir. Gelin orada bulunanların elini öper. Duvağı örtülüdür. Oğlan evinin akrabaları el öpme sırasında geline görümlük hediyeler verirler. Ziynet eşyası takanlar da olur. Cuma: Cuma günü öğleden sonra kadın misafirler gelin görmeye gelirler. Kız evi üzüntülü, oğlan evi neşelidir, gülünür, eğlenilir. Böylece düğünün bir kısmı bitmiş olur. El öpme Daveti: Pazar günü kız evi, oğlan evine bir tepsi baklava (Pazar Baklavası) gönderir. Baklavayı götüren kadın kadınları öğle yemeğine, erkekleri akşam yemeğine davet eder. El öpme daveti pazartesi günü yapılır. Bu yemek çok çeşitlidir. Yemekten sonra kahve içilir, kız evinin yeniden aldığı dürüler dağıtılır. Çeyiz indirme daveti: El öpme davetinden bir kaç gün sonra oğlan evi kız evinin kadınlarını öğle, erkeklerini akşam yemeğine davet eder. Bu davetin amacı asılı duran çeyizlerin indirilmesi düğünün bittiğini gösterir. ÖLÜMLE İLGİLİ ADET VE İNANIŞLAR Yaşamın son geçiş dönemlerinden olan ölüm adet ve inanışları, çoğunlukla dinsel motifler içerisinde yapılmaktadır. Cenaze işleminin duyurulması, cenazenin yıkanması ve gömülmesi usul ve adetlerinde dinsel geleneklere uygun olarak yapılır. Mezara gömülmesinden sonraki gelenekler; diğer bölgelerdeki geleneklerden farklı değildir. -Ölü evinde aş kaynamaz. -“Ölüyü böreksiz, düğünü beleksiz(hediyesiz) yapma” diye bir söz vardır. Dolayısıyla ölü evine yemek getiremeyen eş-dost şeker, pirinç, yağ gibi ihtiyaçları getirir. -Ölünün gömüldüğü günün ertesi günü cenaze yakınlarından birisi “sabah ziyareti falanca camiden” diyerek seslenir ve ertesi günü belirlenen camiden sabah namazı sonrasında mezarlığa gidilerek yasin okunur. Bu ziyarete gelenlere de dört başı mamur kahvaltı yaptırılır. Defnedildikten sonraki Perşembe günü “son günü”ne buyrun denilerek yemek verilir. Yemekten sonra kuran, mevlüt okunur. -Ölünün kırkında ve elli ikisinde yine aynı dualar okunarak pide, bükme veya pişi ikram edilir. -Ölen kişi genç ise cenaze sahibi düğüne çalgılı çengili yerlere gitmez. -Genç yaşta ölen bir kadının kocası yeniden evlenmek isterse yakın akrabasından bir erkek evleneceği gün mezarın hece tahtasına boduçu(pişmiş toprak testi) çarparak kırar ve “kulağın duymasın kocan bugün evleniyor” diyerek mezara seslenir. Burada amaç muradını almadan ölen kadının gözünün arkada kalmaması ve yeni aileyi huzursuz bırakmamasıdır. -“Gelinle cenaze beklemez, vakti gelince uçurulur” düşüncesi ile yaşamın devamını sağlayan her iki olayda adet ve gelenekler çerçevesinde gerçekleştirilir. Ancak düğünde eğlence yapılmaz. İlde ayrıca, “imece, aşure, sıra geceleri (gezekler)” gibi gelenekler de vardır.
  19. _asi_

    Afyon Halk Edebiyatı

    Afyon'da Dil ve Edebiyat DİL-EDEBİYAT HALK ŞAİRLERİ: Harabi, Turabi, Hicazi, Salih Dehşetî, Aşık Zülali, Kalaycıklı Hakkı, Figri, Yoksul Derviş (Şemsettin Kubat), Aslı Bacı (Münevver Tolun), Fakı Eder gibi ozanlarıyla Afyonkarahisar Halk Edebiyatı çok zengin bir yapıya sahiptir. ANLATMALAR DESTANLAR : Destanların Afyon edebiyatında ayrı bir yeri vardır. Afyonkarahisar Kalesi, tarihe damgasını vurmuş çeşme, kervansaray, köprü gibi tarihi eserleri, tarihte geçirdiği deprem, yangın, kaza gibi doğal afetler, Afyon şehri, Afyon’un kurtuluşu, haşhaşı ve diğer bazı ürünlerin üzerine söylenmiş ve yazılmış bir çok destan vardır. Bunlardan en ünlüsü ise Çizmeci Zade’nin 1318 (1902) yılında Afyonkarahisar’da vuku bulan yangını anlatan yangın destanıdır. EFSANELER : Afyonkarahisar efsane ve menkıbelerinde işlenen konular ağırlıklı olarak Anadolu, Ay ve Güneş, hayvan, taş kesilme, yalancılık, rüya, gaipten duyulan ses, tükenmeyen yiyecek, ağaç-kuru ağaç, su motiflerinin işlendiği görülür. Afyon efsaneler bakımından çok zengindir. Ancak bunlardan bir kısmı henüz derlenmemiştir. Kadınana efsanesi, Hüdai (Hüzai) efsanesi, Erenler pınarı efsanesi, Karakuyu efsanesi, Şahitler kayası efsanesi derlenen efsanelerin en ünlüleridir. MASALLAR : Genelde bütün yörelerimizde anlatılan masallar benzerlik arz etsede anlatıcının yaşadığı çevreden ilave ettiği unsurlar sebebiyle küçük farklılıklar gösterebilir. Bir kısmı derlenmiş ve üzerinde çalışma yapılmış olan Afyonkarahisar masalları, bölgesel özelliklerinin yanı sıra genelde Dede Korkut hikayelerindeki anlatışları ve temaları taşır. ŞİİRLER : Afyonkarahisar’lı onlarca şairin yüzlerce şiirinde ağırlıklı olarak işlenen temalar, aşk, sevgi, tabiat, vatan, yurt, kahramanlık, zafer, kurtuluştur. Şiirlerde mahalli ifadelerin çok yer alışı da dikkat çeker. TÜRKÜLER : Afyonkarahisar’da türküler bakımından çok zengin yörelerimizden biridir. Karahisar kalesi, Al Fadimem, Allı Gelin, Taş Başını Yol Eder, Dam Başına Asagoymuş Galbırı, Hatçem Çıkmış Gül Dalına, Çemberim Dalda Kaldı, Su Gelir Güldür Güldür gibi Afyonkarahisar Türküleri yurdun dört bir yanında söylenmektedir. NİNNİLER: Ninnilerin hoş geliyor Koyun ile koç geliyor Sen ağlama gülüm Baban seni çok seviyor ninni... Ninni deyip bellediğin Al bağında doladığın Seni Hak’tan dilediğim Uyusunda büyüsün ninni... MANİLER : Kalden iniş m’olur? Ham demir gümüş m’olur? Yar dedim de bir öptüm Sonradan dönüş m’olur? Maniye maraz derler Güzele kiraz derler Senin gibi kaynanaya Küllükteki horoz derler Afyon’un çarşısına Gün doğar karşısına Hiç insan aşık mı olur Kapı bir komşusuna TEKERLEMELER : Allı kiraz Ballı kiraz Bana gel biraz Kiraz vakti geçti Gel beraber oynayalım Eşim seni seçti Kalem kaşlar Kalbur kulak Bitli çanak AĞITLAR : Anadolu’da çok yaygın olan ağıt geleneği zengin bir kültüre sahip olan Afyonkarahisar’da özellikle Emirdağ Türkmenleri arasında çok yaygındır. Bu ağıtlarda halkın çektiği çileyi, yaşadığı ızdırabı, akıttığı gözyaşını, gönlünün derinliklerindeki ateşi, bütün samimiyetiyle görmek mümkündür. KALIPLAŞMIŞ SÖZLER DEYİM: Afakanı kalkmak, ahı tutmak, burnu kaf dağında olmak, fikir tası delik olmak, hatır yıkmak, hatır yapmak, ATASÖZÜ : İki çıplak bir hamama yakışır, yılanlar öldü kurbağalar bey oldu, zenginin delisi garibin ölüsü bilinmez, kilitleme hırsız olur söyleme arsız olur, ölüye gidince ağla düğüne gidince oyna. BİLMECELER: Gelir bir bir Gider bir bir Gelen gider Giden gelmez (Doğum-ölüm)
  20. _asi_

    Afyon Ovaları

    OVALAR 1-AFYON OVASI: Tamamı kapalı bir havza durumundadır. Akarçayın kuzeybatı-güneydoğu yönünde katettiği geniş düzlükler halindedir. Kuzeyinde Eynihan dağları(Beydağı 1750 m. Şamdağ 1500m. Emirdağları 2066 m.) ve batıda Kalecik tepelerinin yer aldığı Kumalar dağları vardır. Akarçayın sağında ve solunda uzanan ova Eber ve Akşehir göllerine çok az bir eğimle alçalmaktadır. 2-DİNAR OVASI: Dinar’dan doğan (Suçıkan) güneydoğu kuzeybatı yönünde akan Büyük Menderes’in Samsun dağları ile Karadağ arasında geçtiği vadide daralıp, tekrar genişleyerek il sınırlarına kadar devam eder. 3-DOMBAY OVASI: Akdağ, Kumalar ve Samsun dağları ile çevrilidir. Bu ova güneye doğru alçalan bir tekne gibidir. Güneyinde Çapalı bataklığına yer veren ova, kuzeyinde Sandıklı Dinar arasındaki arızalı sahayı meydana getirir. 4-SANDIKLI OVASI: Kufi çayının kolları olan Hamam çayı ile Sandıklı’nın içinden geçen (şimdi bu çay üzeri kapalı bir kanalla ilçe merkezinden geçer) Beylik deresinin birleştiği yerde yükselti 1000 m. den aşağı düşmektedir. Ova Kufi çayının akışı yönünde uzanarak Akdağ ile Burgaz dağları arasındaki vadide son bulur. 5-BÜYÜK SİNCANLI OVASI: Kuzeyinde İlbudak dağları (1563m.) güneyindeAhır dağları, batısında Murat dağları (2312 m.) bulunmaktadır. Bu ova doğuya doğru çok hafif bir meyilli uzanarak Afyon ovası ile birleşir. 6-KÜÇÜK SİNCANLI OVASI: Büyük Sincanlı ve Sandıklı havzalarının arasında bulunan Küçük Sincanlı Ovası, küçük bir çöküntü ovasıdır. Ortalama yükseltisi 1190 m. olan ovanın etrafı dağlarla çevrilidir. Küçük Sincanlı Ovası, Başağaç Boğazı ile sandıklı Ovası’na, Damlalı Boğazı ile Büyük Sincanlı Ovasına bağlıdır. 7-ŞUHUT OVASI: Doğusu bir plato ile sınırlıdır. Batısı derin vadilerle yarılmış dik ve çıplak Kumalar dağlarıyla, güneyi ise Kocakal (1675 m.) ve Kayrak dağı ile çevrilidir. 8-ÇÖL OVASI, GENELİ VE ÇAMURCA OVALARI: Bu küçük ovalar Sultandağlarının kuzey etekleriyle Kumalar dağlarının güney etekleri arasında sıralanır. 9-EMİRDAĞ OVASI: Güneyde Emirdağları (2066 m.) çevirir. Doğu-batı yönünde uzun, kuzey-güney yönünde dardır. Tabanlarında geniş çayırlıklar bulunur.
  21. _asi_

    Afyon İklimi ve Bitki Örtüsü

    Afyon'un İklimi ve Bitki Örtüsü İKLİMİ ; İç Anadolu'nun tüm yörelerinde olduğu gibi Afyonkarahisar ilinde de kara iklimi hüküm sürer. Ancak bu kara ikliminin yanı sıra Ege Denizi'nden gelen ve iklime az da olsa yumuşatan hava akımlarının etkisi altındadır. Afyonkarahisar iklimi yazları sıcak ve kurak, baharları ılık ve yağışlı, kışları soğuk ve kar yağışlı olarak tanımlanır. 1015 metre yüksekte kurulu Afyonkarahisar kentinin yıllık ortalama ısısı 11.2 derecedir. En soğuk ay ortalaması 0.3 derece olan ilin en sıcak ay ortalaması 22.1 derecedir. Kaydedilen en düşük ısı 30 Aralık 1948'deki 27.2 derecedir. 14 Ağustos 1953 gününde ulaşılan 37.8 derece de, ilin rekor sıcaklığıdır. Baharların yağmur, kışların kar yağışlı geçtiği Afyonkarahisar ilinin yıllık yağış ortalaması 461 mm.'dir. Yazın, özellikle Ağustos ayında görülen yağışlar, sağanak biçimde olup, il'e yarar değil, zarar verir. Bu özellik dışında yazlar kurak ve sıcak geçer. Afyonkarahisar Ege bölgesinde olmasına rağmen Ege iklimiyle bağdaşmaz. Yükselti ve denizden uzaklık sebebiyle Afyonkarahisar'ın iklim şartlarında İç Anadolu iklimine benzerlik görülür. Daha çok kışları soğuk ve kar yağışlı, yazları sıcak ve kurak bir step iklimi görülür. İlkbahar ve sonbaharda yağışlar yağmur şeklindedir. En sıcak ay ortalaması 22,1 derece, en soğuk ay ortalaması 0,3 derecedir. Afyonkarahisar'da günümüze kadar rastlanan en düşük sıcaklık - 27,2 derece (30.12.1948), en yüksek sıcaklık ise 39,8 derecedir (29.07.2000). Afyonkarahisar'da sıcaklığın sıfır dereceye düştüğü günlerin, yani don olayı görülen günlerin sayısı 94'tür. Afyonkarahisar'da yıllık yağış miktarı 455 mm.dir. İlde yıllık ve günlük sıcaklık farkları yüksektir. Afyonkarahisar'da meteorolojik gözlemlere 1929 yılında başlamıştır. İl Merkezinde bir gözlem istasyonu vardır BİTKİ ÖRTÜSÜ ; Afyonkarahisar'ın tabiî bitki örtüsü kara ikliminin elverdiği kuru orman topluluklarıdır. Dağlık alanlarda varlığını sürdürmekte olan bu ormanlar düzlüklerde tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. Ormanların yok edilmesi sonucu İlin ovalık alanları bozkır görünümünü almıştır. İlin kuzey ve batısındaki yüksek dağlık kesimler Karaçam ve Ardıç ormanlıklarının yayılma alanlarıdır. Burada ormanın üst sınırı 1800-1900 metrelere erişir. Ovalar tamamen açıktır. Ovalarda akarsu boylarında söğüt ve kavak ağaçlarına, durgun su kıyılarında ise kamışlara rastlanır. Afyonkarahisar çevresinin bitki örtüsü daha çok step özellikleri gösterir. Topraklarının % 14,6'sı ormanlıktır. Plâtolar ve yaylalar daha çok bozkır bitkileriyle kaplıdır.
  22. _asi_

    Afyon Gölleri

    GÖLLER 1-KARAKUYU GÖLÜ: Karakuyu Dinar ilçesi sınırları içerisinde Büyük Menderes nehri yukarı havzasının membasında yer almakta olup, Ankara-Antalya karayolu güzergahında Dinar yol kavşağından 10 km. sonra yolun hemen sağındadır. Göl alanının organik maddece (peat) zengin olması ve İç Ege Karasal ikli- minden Akdeniz iklimine geçiş çizgisinde bulunması nedeniyle zengin bitki türüne de sahiptir. Bu gün gölün tamamı olan 1099 hektar saha kamış, hasırotu ve nilüferle kaplı durumdadır. Sahanın bu özelliği kuşların yuva yapma ve saklanmalarına önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Karakuyu gölünün ve Kocapınar kaynaklarının bir özelliği de, İçbatı Toros kuşağı göller bölgesinde yer alan Burdur, Eğirdir ve Işıklı göllerinin tam ortasında yer alması ve kaynak sularından oluşması nedeniyle “donmaması” sonucu, kış mevsiminde kuşlar için doğal bir ortam oluşturmasıdır. Karakuyu gölünü ilk keşfedenler 1991 yılının kışında dikkuyruklar olmuştur. O kış çok sayıda dikkuyruk, ördek ve turna Karakuyu’ya gelmiştir. Yaz aylarına doğru leylek ve balıkçıl daha sonraki zaman- larda yalıçapkını, sakarmeke, uzunbacak, sazdelicesi, angıt, söğüt, bülbül, flamingo gibi kuşlar bu bölgede konaklamaya başlamıştır. Güneydeki dağlarda da yer yer kaya kartalları görülmüştür. Karakuyu Gölü Eylül-1994 tarihinde Orman Bakanlığınca “Yaban Hayatı Koruma Sahası” statüsüne alınmıştır. 4 Kasım 1994 tarihinde de Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 2122 No.lu kararıyla Karakuyu Gölü’nün tamamı “I.Derece Doğal Sit Alanı” ilan edilerek, her türlü fiziki müdahaleye kapatılmış ve 2863-3386 sayılı yasalar gereği tescili yapılmıştır. 2-EBER GÖLÜ: İlimiz Çay ve Bolvadin ilçesi sınırları içerisinde 150 km2 yüzölçümüne sahip Eber Gölü, Akarçay ve Sultandağlarından gelen kaynak suları ile beslenmektedir. Derinliği 3.98m. denizden yüksekliği ise 966.98 m.dir. Eber Gölü bir zamanlar kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle bezenmiş bir bahçe iken, bugün yanına yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir. Eber Gölü’nü tehdit eden en büyük unsurlar Afyon şehrinin atıkları, süt endüstrisi, Şeker ve Alkoloid Fabrikalarının atıklarıdır. Diğer bir tehdit unsuru da, atıkların Eber Gölü’nde biriktikten sonra gölün arıtma vazifesi görmesi ve bu nedenle de süzülen temiz suyun Akşehir Gölü’ne akıtılmasıdır. Gölün derinliği bugün 1.70 metreye kadar düşmüştür. Önlem alınmadığı takdirde daha da düşeceği bir gerçektir. Gölde; ekonomik değeri en yüksek olan kamış üretimi, sazan, turna ve aynalı sazan balığı bulunmaktadır. Ayrıca gölün av turizmi içermesi nedeniyle de İl dışından birçok kişinin av evleri yapmasına neden olmuştur. Eber Gölü Konya Kültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulunun 22.6.1992 gün ve 1359 sayılı kararıyla 1.derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir. 3-KARAMIK GÖLÜ (Bataklığı): Çay ilçesi sınırları içinde yer alan Karamık Gölü Dinar-Çay karayolu güzergahındadır. Yüzölçümü 40 km2, en derin noktası 3 m. Ve denizden yüksekliği de 1.001 m. dir. Bataklıkta; saz ve kamış üretimiyle Sazan ve Turna balığı yetişmektedir. Bir zamanlar kerevit çıktığı halde bataklığın kirletilmesiyle nesli tükenmiş olup, çulluk, karabatak, yaban ördeği gibi kuş türleri bulunmaktadır. Karamık Gölü, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 17.6.1993 gün ve 1669 sayılı kararınca 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiştir. 1979 yılında “Dinar-Karakuyu Projesi” adı altında bir proje hazırlanmıştır. 4-AKŞEHİR GÖLÜ: Afyon-Konya il sınırları içerisinde bulunan Akşehir Gölü’nün 304,4 km2.lik genel yüzölçümünden 211.7 km2.lik bölümü ilimiz Sultandağı ilçesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Derinliği 4,5 m. denizden yüksekliği 956,19 m.dir. Göl, Eber Gölü ve Sultandağı akarsularıyla beslenmektedir. Göl içinde turna ve sazan balığı yetişmekte olup, yaban ördeği, yaban kazı, karabatak ve kara meke gibi göçmen kuşlar bulunmaktadır. Gölde kara ve su ürünleri avcılığı fazla miktarda yapılmaktadır. 5-ACI GÖL: Afyon ve Denizli il sınırları içerisinde bulunan gölün genel yüzölçümü 41,5 km2’dir. Bunun 20 km2.si İlimiz Başmakçı ve Dazkırı ilçeleri sınırları içerisinde bulunmaktadır. Derinliği bilinmemekle birlikte, denizden yüksekliği 842 m.dir. İsminden de anlaşılacağı gibi suyu acı olan gölden ihracaatı da yapılmakta olan sodyum sülfat üretilmektedir. Gölün doğusunda bulunan dağlarda yırtıcı kuşlar ile turna, yaban ördeği, yaban kazı ve flamingo türleri gibi göçmen kuşlar bulunmaktadır. 6-EMRE GÖLÜ : Afyon il sınırları içerisindeki doğal yolla oluşmuş alanı en küçük olan göldür. Yaklaşık yüzölçümü 5 km²’dir. İhsaniye ilçesi, Döğer kasabası, Bayramaliler köyü arasındadır. Yağış dönemlerine bağlı olarak alanı daralır ve genişler. Derinliği bazı yerlerde 3 m.nin üzerine çıkar. Suları tatlıdır.
  23. _asi_

    Afyon Dağları

    DAĞLAR 1-AHIR DAĞLARI: 1940 m. yükseklikte Sincanlı ile Sandıklı ilçeleri arasındadır. Dağın eteklerinde çamlıklar görülür. 2-AKDAĞ: 2449 m. yüksekliktedir. Sandıklı ve Dinar ilçeleriyle Denizli’nin Çivril ilçeleri arasındadır. Çevresi ormanlıktır. 3-BURGAZ DAĞI: 1754 m. yükseklikte Hocalar ile Uşak ilinin Banaz ilçesi arasındadır. 4-EMİRDAĞLARI: 2307 m yüksekliği olan bu dağlar, Bolvadin ilçesiyle adını verdiği Emirdağ ilçesi arasındadır. 5-KUMALAR DAĞLARI: 2447 m. yüksekliği olan bu dağımızın önemi Kurtuluş Savaşı’nın burada başlamış olmasıdır. 6-PAŞA VE BEY DAĞLARI: Paşa ve Bey dağları 1750 m. yüksekliktedir. Bolvadin ve Bayat ilçeleri arasında yükselen tepeye Paşa dağı, batı ve kuzey yönünde Eskişehir iline kadar uzanan dağlara da Bey dağları denilir. 7-MAYMUN DAĞLARI: 1622 m. yükseklikte olan bu dağ batı bölgesindedir. 8-BOZDAĞ: 1250 m. yüksekliğinde olup, batı bölgesindedir. 9-SÖĞÜT DAĞLARI: 1919 m. yüksekliğindeki bu dağ Dinar ve Dazkırı ilçelerimiz arasındadır. 10-SULTANDAĞLARI: 2519 m. yüksekliğinde adını taşıdığı ilçeden almıştır.
  24. _asi_

    Kronoloji

    KRONOLOJİ M.Ö. 2000-1200 Hitit egemenliği M.Ö. 1200-660 Frig egemenliği M.Ö. 660-546 Lidya egemenliği M.Ö. 546-333 Pers egemenliği M.Ö. 333-281 Helenistik dönem M.Ö. 281-261 Selökidler dönemi M.Ö. 261-133 Bergama krallığı dönemi M.Ö. 133-M.S. 395 Roma imparatorluğu dönemi M.S. 395 Bizans egemenliğinin başlaması 666 Abbasi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid’in Emirdağ’ı alması 717 Mesleme ordusunun Afyon’u yıkması 739 Emevilerin Afyon’u ele geçirmeleri 1068 Selçuklu döneminin başlamasi 1176 Miryokefalon savaşi 1243 Beylikler döneminin başlamasi 1382 Afyon’un Osmanlı egemenliğine geçmesi 1402 Afyon’un Germiyan beyliğine geçmesi 1415 Afyon sancağının Kütahya vilayetine bağlanması 1428 Afyon’un tekrar Osmanlı beyliğine geçmesi 1602 Deli Hasan isyanı 1604 Uzun Hasan isyanı 1648 Haydaroğlu Mehmet isyanı 1649 Abaza Hasan Paşa isyani 1650 Yeğen Hasan Paşa isyanı 1690 Ceridoğulları isyanı 1867 Afyon’un mutasarrıflık olması 1917 Bağımsız mutasarrıflık olması 16 Nisan 1919 Fransızlar Afyon istasyonunu işgal etti 21 Mayıs 1919 İtalyan birliği Afyon istasyonunu işgal etti 17 Mart 1920 İtalya ve Fransa’nın Afyon’dan çekilmesi 28 Ağustos 1920 Mustafa Kemal ve Fevzi Çakmak’ın Afyon’a gelişi 28 Mart 1921 Yunanlıların Afyon’u işgali 08 Nisan 1921 Yunanlıların işgali kaldırması 13 Temmuz 1921 Yunanlıların ikinci defa Afyon’u işgali 12 Eylül 1921 Sandıklı’nın kurtuluşu 24 Eylül 1921 Bolvadin’in kurtuluşu 24 Eylül 1921 Çay’ın kurtuluşu 26 Ağustos 1922 Afyon cephesinde büyük taarruzun başlaması 27 Ağustos 1922 Afyon’un kurtuluşu
  25. _asi_

    Afyon Tarihi

    TARİHÇE İLİN ADININ KAYNAĞI Şehir merkezinde volkanik özellikli dağlar arasında 226 m. yükseklikte, yalçın, yüksek ve konik bir tepe olan ve kale olarak adlandırılan yer, Hititlerden günümüze kadar insanların ilgisini çekmiş ve savunulmaya uygun olmasına karşın aşağı, orta ve yukarı sur olmak üzere üç kat surla çevrelenerek daha da savunulmaya elverişli konuma getirilmiştir. Bu özelliğinden dolayı Hititler; HAPANUVA, Romalılar ve Bizanslılar AKROİNON, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar KARAHİSAR-Î DEVLE, KARAHİSAR-Î SAHİP adını vermişlerdir. Şehir merkezinde ve il sınırları içinde M.Ö. II.yüzyıldan günümüze kadar insanların geçim kaynağı olarak yetiştirilen, haşhaş bitkisinden elde edilen özsu anlamında ki OPIUM kelimesinin Afion olarak söylenmesinden dolayı Afyon adını almıştır. Zamanla her ikisi birleştirilerek şehrimizin adı Afyonkarahisar olmuştur. İlk kez 17.yy.’daki mahkeme kayıtlarında bu adın verildiği bilinmektedir. Bölge Frigya Kültürüyle bilindiği için Frig sonrasında, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya sıcak sularından dolayı da FRİGYA SALUTARİS (Şifalı Frigya) olarak adlandırılmıştır. 1-TARİH ÖNCESİNDE AFYONKARAHİSAR : Afyonkarahisar topraklarında ilk insan topluluklarına ne zaman rastlandığını bilemiyoruz, ancak çevre illerde yapılan kazılar, Afyonkarahisar’da da tarih öncesi çağlarda yerleşme yerleri bulunacağını göstermektedir. M.Ö.3000 yıllarından itibaren yoğunlaşan, yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Kusura Höyük’tür., İlk kez madenin işlendiği ve Tunç’un kullanıldığı bu dönem, “Tunç Çağı” dır. Madenle birlikte, kullanıma ve ihtiyaca yönelik; taş, kil, kemik, tunç gibi maddelerden yapılan kap-kacak, kesici, vurucu, delici, perdahlayıcı, ip eğirme ve dokuma araçları; yaşam ve ölümle ilgili eşyalar bulunmuştur. Bu dönemler Kusura, Kaklık ve Karaoğlan kazıları ile oldukça iyi tanınmaktadır. 2-TARİHTE AFYONKARAHİSAR : a) HİTİTLER (M.Ö. 1800-1200) : M.Ö. 1800’den sonra Anadolu’da Afyonkarahisar’ın da içinde bulunduğu, Hitit Krallığı kurulmuştur. Hitit Devleti’nin bu ilk dönemi, Hint-Avrupa kaynaklı bir kültürün etkisi altındadır. Bununla birlikte Hatti’lerin din ve kültür özellikleri yok olmamıştır. Bu döneme ait Seydiler kasabası Yanarlar mevkiinde yapılan kazı ile eski Hitit küp mezarlığı ortaya çıkartılmıştır. Hititler, M.Ö. 1380 dolaylarında Arzava üzerine bir sefer düzenleyerek, bu beylikleri denetimi altına almış ve o dönemin en uzun ticaret yolunu (Boğazköy-Apassa[Efes]) Hitit ticaretine açmışlardır. Sonraları “Kral Yolu” adını alacak olan bu yol, Hisarköy, Bolvadin ve Dinar üzerinden Ege’ye ulaşmaktadır. M.Ö. 2000’li yıllardan M.Ö. 8 yy.la kadar uzanan bu dönemde Anadolu’da Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski Hitit , Hitit İmparatorluğu ve Geç Hitit dönemleri vardır. İlimizde de bu dönemlerin varlığı saptanmıştır. Koloni Çağına ait mühürler ve mezarlıklar; Eski Hitit dönemine ait Mezarlıklar, baltalar, kap-kacaklar, İmparatorluk dönemine ait çekiç mühür, bronz heykelcik, Hiyeroglif Stel ile kale surları; Geç Hitit dönemin ait ise kabartmalı stel önemli buluntular arasındadır. b ) FRİGLER (M.Ö. 1200-546) : M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlayan Frigler, M.Ö.IX.yüzyıldan itibaren Kızılırmak kavisi ile Sakarya nehirleri arasında siyasî hâkimiyet kurmuşlar ve Gordion’u siyasî merkez, Pessinus’u da dini merkez yapmışlardır. M.Ö. 660 yılında kuzeydoğudan gelen Kimmerler’in saldırısıyla yıkılan Frig hakimiyeti, Afyonkarahisar, Eskişehir illeri arasında bulunan kayalık ve ormanlık bölge olan Yazılıkaya (Midas’ın Şehri) ve İhsaniye çevresinde yeniden kurulmuş; Altıntaş ve Dinar’a, hatta son yıllarda yapılan kazıların sonuclarına göre Elmalı’ya (Antalya) kadar yayılmıştır. Frig egemenliğinin Pers dönemiyle yok olmasına karşın, bölgede benimsenen Frig din, kültür ve dilinin, Bizanslılar döneminde bile ilimiz sınırları içinde, Frigya bölgesi adıyla varlığını korumuş olduğu bilinmektedir. Özellikle İhsaniye sınırlarında Aslankaya, Kapıkayalar, Göynüş Vadisi, Aslantaş, Yılantaş, Maltaş ve Kumcaboğaz gibi aslan veya kilim desenlerinin çok işlendiği kayaya oyulmuş anıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Başka yerlerde bulunmayan bu kaya anıtları yalnızca ilimiz sınırlarındadır. c) LİDYALILAR (M.Ö. 660-546) : Manisa ilinde bulunan Sart antik kentini merkez edinen Lidyalılar M.Ö. VII.yüzyıldan itibaren görülmeye başlamış olup Kimmerler’in M.Ö.660 yıllarında Frig egemenliğini yıkmasıyla Lidya’nın siyasi hakimiyeti, Dinar, Dazkırı ilçelerimiz ile Burdur iline kadar yayılmıştır. M.Ö.546 yılında Perslerin Anadolu’ya egemen olmasıyla birlikte, Lidya dönemi de tarihten silinmiş oldu. İlimizin güney kesiminde bu dönem izleri görülmektedir. d) PERSLER (M.Ö. 546-333) : İran’da “Akamenid” ve “Pers” olarak adlandırılan devlet, Kimmerlerin Anadolu’ya yaptıkları akınların Frig Egemenliğini çökertmesi sonucu M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya girmeye başlamış ve Geleneia (Dinar) kentini Anadolu’nun eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de tamamen egemen olmuşlar, hatta imparatorluk sınırlarını Makedonya’ya kadar uzatmışlardır. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’le yapılan savaşta yenilince, bütün imparatorluk sınırlarını Helen hâkimiyetine kaptırmışlardır. Bu döneme ait izler Tatarlı tümülüsü ahşap boyalarında, Altıntaş mezar taşında görülmektedir. e) HELENİSTİK DÖNEM (M.Ö. 333-30) : M.Ö. 336’da Makedonya kralı Flip, ordusu ile Anadolu’ya geçtiği zaman Heredot tarafından ortaya atılıp, Sokrat tarafından geliştirilen, “Birleşik bir Yunan milletinin Asya’yı fethetmesi” düşüncesini gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştır. Yerine geçen oğlu İskender (Alexandros) önce güneye indi. İssos’da yapılan savaşta (M.Ö. 334) III. Darius komutasındaki Pers ordusunu yendi. Pers hükümdarının tacını giydi. Hayber geçidi yolu ile Hindistan’a ulaştı. Doğu ile batıyı birleştirmek istedi. Perslerin yıllarca süren hakîmiyetine son vererek yeni bir uygarlık anlayışını (HELENİZM) devrini başlatmış oldu. Büyük İskender M.Ö. 323’te Babil’de öldü. Komutanları, zaptettikleri ülkeleri paylaşmak için birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Mısır, Babil, Makedonya’ya sahip olan komutanlar ile Anadolu hâkimi komutan Antigonos ile olan mücadele İpsos-Julia’da (Çay İlçesi) yapıldı (M.Ö.301). Antigonos’a karşı galip gelen komutanlardan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadolu’nun üzerine yürüdü. Trakya ve Makedonya hâkimiyetleri zamanında, yeni uygarlık anlayışı ile ilgili bir iz bırakmamışlarsa da, ilimiz sınırları içinde kendi adına sikke (para) basabilecek bağımsız 16 kent devleti kurmuştur. Bunlardan önemlileri; Apemeia (Dinar), Synnada (Şuhut), Docimeon (İscehisar), Amorium (Hisarköy) ve Pentapolis (Beş şehir-Sandıklı bölgesi) adlarıyla bilinen kentlerdir. Selevkosların en parlak devirleri Kral II. Antiochos (M.Ö. 233-183) zamanıdır. Çünkü batıda kudretli bir devlet kuran Romalılar’ın Asya işlerine karışmaları bu devirde başlamıştır. Ön Asya’da kuvvetli bir hükümdarın bulunmasını Akdeniz siyaseti ve geleceğine ait emelleri bakımından zararlı ve tehlikeli gören Romalılar, M.Ö. 191 yılında Selevkosları Magnesia (Manisa)’ da savaşa zorlamışlardır. Kazandıkları zaferler ile Anadolu’nun tek kuvvetli devletini tesirsiz hâle getirmişlerdir. Romalılar ve Selevkoslar arasında üç yıl sonra Apameia’da yapılan anlaşma gereğince, Romalılar, Torosların güneyine kadar uzanan topraklara sahip oldular. M.Ö. 120’de Roma senatosu, aldığı kararla Anadolu’da bir Asya eyaleti kurulmasını lüzumlu görmüş, Batı Anadolu’nun tamamı Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. M.Ö. 48’de Spartaküs isyanını sona erdiren Romalı komutan Luculluse, Anadolu’yu Ermenistan’a kadar zaptetmiştir. Böylece Anadolu, Roma hâkimiyetine girmiştir. f) ROMALILAR DÖNEMİ (M.Ö.30-M.S.395) Roma egemenliğinde kent sayıları çoğalmış özellikle barış döneminde 2. ve 3. yy.larda ilimiz, mermer sanayi merkezi konumuna gelmiş ve tüm Roma topraklarına Dokimeion’dan(İscehisar) çıkarılan mermerler başşehir Synnada(Şuhut) olması nedeniyle, Synnada Mermeri adıyla işlenmiş, yarı işlenmiş veya ham blok olarak mermer ticareti yapılmıştır. Bu nedenle tüm kentler mermer kentleri konumuna gelmiştir. Yollar, yapılar hep mermerden yapılmıştır. Antik kent olarak söylediğimiz örenyerlerinde bunları açıkça görmekteyiz. Ayrıca ilimiz Arkeoloji Müzesi’nde mermer sanatının tüm özellikleri sergilenmektedir. İlimiz sınırları içinde; Apemia, Synnada, Dokimeion, Amorion’dan başka Pentapolis bölgesinde Eucarpia(Emirhisar), Hieropolis(Koçhisar), Stectorium(Menteş), Bruzes(Karasandıklı), Otreus(Yanıkören); ayrıca Metrepolis(Tatarlı), Prymnessos(Sülün), Kidyessos(Küçükhöyük), Lysias(Arızlı), Julio(Çay), Ococleia(Karacaören), Sanaus(Sarıkavak), adlı 16 kent kurulmuştur. Bunların dışında Akroinon(Karahisar), Sibidunda(Atlıhisar), Diocleia(Ahırhisar) gibi kasaba özelliğinde küçük kentlerin de kurulduğu bilinmektedir. g)BİZANS DÖNEMİ (395-1176) : İmparator Constantinius’un Yunan koloni şehri Byzantionu başşehir yapmış(330), daha sonra Constantionopolis (İstanbul) adıyla ve Nova Roma nın’(Yeni Roma) adını alan şehir, Anadolu’ya hâkim olan yeni siyasî birliğin başkenti olmuştur. Roma İmparatoru Teodosios’un ölümünden sonra (395) İmparatorluk ikiye ayrılmış, Frigya bölgesi büyük oğlu Arkdios’un payına düşmüştür. Batı Roma’nın tamamen ortadan kalkmasından sonra, doğuda hâkimiyetlerini sürdüren Bizanslılar zamanında, Amorium önemli bir şehir olmuştur. Abassam (Bayat ilçesi) Docimeum (İscehisar) ve Ayazin’de geniş bir sahaya yayılmış olan oyma kilise ve manastırlar, dinî yapılara ait mimari kalıntılar M.S. 6.yüzyıldan başlayarak 10.yüzyıla kadar tarihlenmektedir. Buna göre Bizanslılar, bu devirde, buraları dini merkez olarak seçmişlerdir. 9. ve 10. yüzyıl Türklerin Anadolu’ya akın ettiği devirdir. Kapadokyalı komutan Romanos Diogenes, Bizans İmparatoru olduğu zaman bütün kuvvetini doğuda Selçuklularla yapılacak savaş için toplamış, Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilmiş, esir düşmüştür(1071). Malazgirt Savaşından sonra, yeniden toparlanan Bizans Ordusu, Bolvadin’de (1116), Konya’da (1146) ve daha sonra Miryekefalon’da (1176), Selçuklularla savaşmış ve sonunda yenilerek bu bölgeyi Türklere bırakmıştır. Bizans yönetiminde eyalet sistemi uygulanmış, bunlara “Tema Analitolikan” denilmişti. Özellikle 6. yy’ dan sonra önemi artan Amorium kenti, eyalet merkezlerinden biri olmuş ve Constatinapol’dan sonra ikinci büyük kent konumuna gelmiş, Anadolu askerinin üssü olmuştur. Apameia ve Synnada şehirlerinin özelliği azalmıştır. Bu arada savunmaya yönelik Akroinon ve Kidrea kalelerinin önemi artmış, halk kayalık alanlarda yaşamaya başlamıştır. 3) AFYONKARAHİSAR'DA TÜRK HAKİMİYETİ : a) SELÇUKLU VE BEYLİKLER DÖNEMİ : Malazgirt Zaferinden sonra yapılan antlaşmayı Bizanslıların tanımaması üzerine, Büyük Türk Sultanı Alparslan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tan Ege ve Marmara’ya kadar Anadolu’nun fethini istemişti. Süleyman Şah “Başkomutan” olarak Türk ordusu başında Anadolu içlerine girmiş “Artuk, Tutuk, Saltuk, Mengücek, Ebulkasım ve Atsız Bey” gibi büyük komutanlarının idaresindeki akıncılarla birkaç yıl içinde Anadolu’nun fethini tamamlamıştır. 1071-1243 yılları Anadolu Selçuklu Türklerinin siyasî birlik olarak güçlü oldukları devirdir. 1157’de Sultan Sancar’ın ölümü ile Büyük Selçuklular sona ermiş, büyük hakanlık tacı batı’ya, Anadolu Selçuklularına geçmiştir. 1243’te Kösedağ’da Moğollarla yapılan savaşta uğranılan bozgundan sonra dünyanın en güçlü devleti olma özelliğini kaybetmiş, Moğol egemenliği altına girmiş, İlhanlılara tâbi beyliklere ayrılmıştır. Selçuklulara bağlı olarak Anadolu’da kurulan ilk beyliklerden biri de SAHİBATA OĞULLARI’dır. Bu beyliğin kurucusu Sahibata Fahrettin Ali, yaşamının büyük bir kısmını, mülkü saydığı Afyonkarahisar’da geçirmiştir. O zamana kadar “Karahisar” denilen şehre onun adına izafeten “Karahisar-ı Sahib” denmiştir. Afyonkarahisar, uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı.(1265-1333) Sahibata’nın yerine geçen torunu Şemsettin Ahmet Bey, Germiyanoğlu’nun damadı idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğulları Nusrettin Ahmet ve Muzafferüddin Devlet Beylerden Ahmet Bey, ana tarafından bağlı bulunduğu Germiyan sarayına gitmiştir. Önce bütün Afyonkarahisar çevresine hâkim iken, gittikçe küçülen beylik zamanında (1260-1428) Devlet Beyin oğulları şehirde hüküm sürmüşlerdir. Germiyan Beyi II.Yakup samimî bir Osmanlı dostu idi. 1390’dan 1399’a kadar İpsala’da Osmanlı ülkesinde oturmuştur. Beyliğini vasiyet yolu ile II. Murat’a bırakmış, böylece Germiyan beyliği içinde bulunan Afyonkarahisar’da OSMANLILAR’ın idaresine girmiştir. (1428). Bu dönemde Sultandağı, Çay, Bolvadin, Sandıklı, Şuhut ve özellikle kaleden dolayı Karahisar’a çok önem verilmiş, kaleler onarılmış veya yeniden yapılmış; camii, medrese, han, kervansaray, türbe, su yolu gibi anıtsal yapılar yapılmıştır. 40 ahşap direkli Ulu Camii, Taş Külliyesi, Sahipata Kervansarayı, Ebheri ve Kureyş Türbeleri bunlar içinde en önemli yapılardır. Esirüddin Ebheri’nin yazdığı mantık kitabı dünyanın her yerinde okutulmuştur. Beylikler döneminde, zaman zaman Karamanoğulları, Hamitoğulları ve Eşrefoğullarının kısa süreler içinde varlıkları hissedilmiştir. Bolvadin, Sultandağı ve Şuhut’ta eserleri vardır. b ) OSMANLI İDARESİNDE AFYONKARAHİSAR : Afyonkarahisar, Beyazıt devrinde 1390 yılında Osmanlılara geçmiştir. Ankara Savaşı’nın(1402) ardından Germiyanoğulları tekrar eski topraklarına sahip olmuşlarsa da, son Germiyan Hükümdarı II.Yakup Bey’in 1429’da ölümü üzerine vasiyeti gereği bu topraklar tekrar Osmanlı hakimiyetine alınmıştır. XV.Yüzyıl ortalarına doğru Osmanlıların, Rumelide Haçlılarla uğraştığı bir sırada durumu fırsat bilen Karamanoğulları, Kütahya, Karahisari Sahip, Hamid taraflarına kadar akınlarda bulunarak bu yerleri yakıp yıkmışlardır. Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki bu gibi mücadelelerden oldukça etkilenen Afyonkarahisar havalisi, II. Mehmet’in Karamanoğullarını ortadan kaldırmasıyla kesin bir şekilde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. XVII. yüzyılda başlayan Celâlî isyanlarından zaman zaman Afyonkarahisar bölgesi de etkilenmiştir. 1833’te bir süre II.Mahmut ile mücadele hâlinde olan Mısır Valisi İbrahim Paşa’nın eline geçen şehir, beş yüz yılı aşan Osmanlı hâkimiyeti devrinde Anadolu Beylerbeyinin bir sancağı olmuştur. Afyonkarahisar, 1917 yılına kadar Bursa’ya bağlı kalmış, I. Dünya Savaşı sonuna doğru bağımsız mutasarrıflık olmuştur. XV. yy dan itibaren Osmanlı; kültür, sanat ve yapılaşmalarda damgasını vurmaya başlamıştır. Özellikle Karahisar’da kentleşme oluşmuş, kadılık, muhassıllık ve mutasarrıflık olarak idari merkez konumunu almıştır. Mehmet Semai (Sultan Divani) ile Mevlevilik en üst düzeye ulaşmış ve Karahisar’ın adını tüm dünyaya duyurmuştur. Ayrıca Ahmet Karahisari, Şemsettin Karahisari gibi kültür ve sanat adamları, ilimizin adıyla anılmıştır. c) AFYONKARAHİSAR'IN KURTULUŞ SAVAŞI'NDA Kİ YERİ: Adımızı bütün dünyaya altın harflerle yazdıran İstiklal Savaşımızın geçtiği ilimiz, coğrafî konumu dolayısıyla her dönem insanların ele geçirmek istediği bir yerdir. Bu sebeple İstiklâl Savaşında Afyonkarahisar’ın önemli ve seçkin bir yeri vardır. Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşı açısından son derece önemli bir bölgedir. Bunun sebepleri şöylece özetlenebilir: Yunanlıların son durağı olduğundan, istikbâldeki Millî Mücadele bu topraklar üzerinde başlayacaktı. Ayrıca Afyonkarahisar, Ege Bölgesi’ndeki sivil direnişin temel taşlarından biri olan Afyonkarahisar Kongresi’ni gerçekleştirmekle Doğu’da yapılan kongrelerle Batı’da yapılan kongrelerin birleşmesini sağlamış, iki bölge arasında çıkması muhtemel sürtüşmeler bu toplantıyla önlenmiştir. Bu kongreyle bütün müdafaa-i hukuk, redd-i ilhak ve kuvay-ı milliye harekâtı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin denetimi altına alınmıştır. Ayrıca ilimiz, Afyonkarahisar-Eskişehir, Afyonkarahisar-Kütahya, Afyonkarahisar-Uşak demiryollarının odak noktası olması nedeniyle silâh, cephane, erzak naklinde son derece önemli rol oynamış, ordumuzun nakliye ihtiyacı daha çok bu demiryolları ile sağlanmıştır. Ayrıca Afyonkarahisar, İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattıyla İstanbul-Bağdat demiryolu hattı Afyonkarahisar’da birleştiklerinden, bölgeler arası nakliyenin büyük yükünü Afyonkarahisar çekmiştir. Yunanlılar, İngilizler tarafından Anadolu’yu işgale teşvik edilmişler ve onlardan büyük destek görmüşlerdir. Yunanlılar Ege Bölgesi’ni, dolayısıyla onun son kalesi ve durağı konumunda olan Afyonkarahisar’ıda bu yüzden işgal etmişlerdir. Afyonkarahisar, Yunanlılar tarafından iki defa işgal edilmiştir. Birinci işgal çok uzun sürmemiş ancak ikinci işgal yaklaşık olarak 14 ay sürmüştür. Afyonkarahisar, Yunanlılar açısından son derece stratejik öneme sahip bir bölgedir. Bunun sebebi, Afyonkarahisar’ın yolların birleştiği bir bölgede bulunmasıdır. Afyonkarahisar-İzmir demiryolu hattının başlangıç noktası Afyonkarahisar’dır. Bu demiryolu hattına sahip bir Yunan Ordusu iaşe ve ikmalini emniyetli ve süratli bir şekilde karşılama imkânına sahiptir. Ayrıca muhtemel bir geri çekilme harekatında bu demiryolu canlarının güvencesidir. Ayrıca Milli Mücadele’nin kalbi olan Ankara’nın hemen yakınında bulunması onunla komşu olmasıdır. Afyonkarahisar’ın bu yönü, özellikle Sakarya Muharebesi’nde ortaya çıkmış, düşman Emirdağ (Aziziye) yolu ile Polatlı önlerine kadar geldiğinde önemini göstermiştir. Ayrıca Afyonkarahisar, olası bir Anadolu harekâtının kilit noktasıdır. Yunanlılar, Türklüğü Anadolu’dan silmek sevdasına kapıldıklarından ve Anadolu içlerine yapılacak bir askerî harekâtın başlangıç noktası, Afyonkarahisar’ı gördüklerinden dolayı ordularının cephede yerleşmesi bu duruma göre düzenlenmiştir. Afyonkarahisar’dan kuzeye, Eskişehir’e doğru uzanan ve 300 kilometreyi bulan geniş cephede, daha az kuvvet bırakılmıştı. Afyonkarahisar Bölgesi, Yunanlılar tarafından hem güvenlikleri, hem de muhtemel harekatları açısından son derece önemli bir bölge olarak değerlendirilmiş, kaderleri de bu topraklarda belirlenmiştir. Mondros Barış Antlaşması’ndan (Aralık-1918) hemen sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri yer yer Osmanlı topraklarına girdiler. Bu arada, 16 Nisan 1919’da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonuna yerleşti. 21 Mayıs 1919’da iki subay ve 262 erden meydana gelen bir İtalyan birliği de Afyonkarahisar’a geldi. Bu birlikler, 17 Mart 1920’de buradan çekilerek yerlerini Yunanlılara bıraktılar. Çok kısa süren birinci işgalden sonra, 13 Temmuz 1921’de Afyonkarahisar ikinci kez işgal edildi ve tam bir yıl, bir ay, 25 gün Yunan işgali altında kaldı. İlimiz topraklarına yerleşmiş bulunan Yunan kuvvetleri, önce Sakarya’da, daha sonra da bu yenilgiden kurtulamadan ve güçlenme fırsatı bile bulamadan Kocatepe-Dumlupınar arasında 26-30 Ağustos 1922 günlerinde “Büyük Taarruz Harekâtı”mızla daha büyük bir darbe yiyerek yurdumuzdan kovulmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Yunanlılar Afyonkarahisar’da yayılmak ve temelli yerleşmek istediler. Afyonkarahisar’ın Türk Millî Mücadelesinde şeref duyacağı bir husus da, düşmana ilk kurşunun, bir Afyonkarahisar’lı Komutan olan Ali Çetinkaya tarafından atılmış olmasıdır. (28-29 Mayıs 1919 172.Alay Komutanı Ayvalık). Afyonkarahisar’ın kurtuluş plânları Akşehir’de yapıldı. Daha sonra Şuhut’a gelindi. Atatürk, İnönü ve Fevzi Paşa’nın gizlice hazırladıkları Büyük Taarruz plânları Afyonkarahisar’da eski Belediye Binasında yapıldı. Millî Mücadelenin kazanılmasında Afyonkarahisar halkının büyük katkısı vardır; çünkü Afyonkarahisar halkı, Atatürk ve millî kuvvetlere manen ve maddeten büyük desteklerde bulundu. 26 Ağustos 1922 günü, saat 05.30 ‘da top ateşiyle aydınlanan Kocatepe’den fırlayan ordumuz, sıra sıra tel örgülü, makinalı tüfek ve top yuvalarıyla pekiştirilmiş Yunan mevzilerine, büyük bir insan üstü güçle atılarak saldırıya geçmiş, makasla, dipçikle hatta elleriyle, bedenleriyle parçaladıkları tel örgüleri aşıp, mevzileri bir bir ele geçirerek Kurtuluş Savaşı destanını yazdırmıştır. Başkomutanımızın önderliğinde, Milletimizin bütün insanlarının büyük çaba ve destekleri ile yurdumuz içinde bir tek düşman eri bırakılmayıncaya dek bu taarruz harekatımız sürdürülmüş ve İzmir’de noktalanmıştır. İlk gün 1 ve 2 nolu tepeler, Tınaztepe, Kılıçarslan 1. ve 2. noktaları, Belentepe, Erkmentepe, ikinci gün Çiğiltepe ve Afyonkarahisar( 27 Ağustos 1922, saat 17.oo) ele geçirildikten sonra, üçüncü gün Batı Cephesi ve Ordu karargâhları Afyonkarahisar’a getirilip Belediye Binasında (bugünkü Zafer Müzesi) üslendirilmiş ve 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi buradan yönlendirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 21 Ekim 1925 günü Afyonkarahisar Türk Ocağında ve Başkomutanlık Savaşının ilk kutlanışında, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar yakınlarındaki Çataltepe’de öğleden sonra saat 03.30’da söylediği nutkun özetinde: “Afyonkarahisar, Son Büyük Zaferin Kilidi Oldu, Esası Oldu, Afyonkarahisar’ın Tarihi Savaşımızda Unutulmaz Parlak Bir Sayfası Vardır.” “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebeleri, Türk Ordusunun, Türk Subay ve Komuta Heyetinin Yüksek Gücünü ve Kahramanlığını Tarihte Bir Daha Tespit Eden Çok Büyük Bir Eserdir. Bu Eser Türk Milletinin Hürriyet ve İstiklâl Fikrinin Ölmez Anıtıdır.” demiştir. Gazi Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta kesin bir sonuca bağlanan 5 günlük “Başkomutanlık Savaşı” sırasında, 27 Ağustos 1922’de düşmandan temizlenen Afyonkarahisar’a 23 Mart 1923’te gelmiş, Afyonkarahisar halkının sevgi gösterileriyle karşılanmıştır. Dumlupınar Zaferi’nin 3.yıldönümünde Afyonkarahisar gençlerinin telgrafına Gazi Mustafa Kemal şöyle cevap veriyor: “Dumlupınar’ın 3.Yıldönümünü kutlarken beni hatırladığınız ve hakkımda gösterdiğiniz samimi duygular için teşekkürlerimi sunarım. Asrın bütün icaplarını tamamıyla anladıklarına inandığım, Sayın Karahisar’lıların askerî zaferimizde olduğu gibi ve sosyal devrimimizin en ön saflarında da kendine yaraşan saygılı yerde yürüyeceklerine eminim. Bu bakımdan bana düşen vazifelerin yerine getirilmesi ve belli edilmesinde bir an bile tereddüt etmeyerek, Milletin güven ve sevgi ile bağışladığı, kuvvet ve yetkiyi iyiye kullanacağımı arz etmekle seviniyorum. Hepinize selâm ve sevgiler.’’
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.