Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Erzurum Resimleri

  2. Narman Kanyonu (Kırmızı Periler Vadisi) Narman Kanyonunun fotoğrafları ilk kez Mustafa Turanoğlu ve Kenan Karadüz tarafından 1989 yılında çekilmiş, önce yerel basında, 1993 yılında da ulusal basında tanıtımı yapılmıştır. Bundan sonra UNESCO ile bağlantı kurularak bazı bülten ve yayınlarda kullanılmıştır. Ardından da Narman Kanyonu gezi programlarına dahil olmuştur. Narman Peribacaları’nın meydana gelmesinde rüzgar ve su erozyonunun milyonlarca yıl toprakları aşındırma özelliği büyük rol oynamıştır. İnsan faktörlerince değiştirilmeden tamamen doğa olayları sonucu oluşarak günümüze kadar şimdiki halini alarak gelmiştir. Narman havzasında Neojen (Üst Miyosen) kumtaşı, çakıltaşı ve miltaşı tabakaları ve bu arazi üzerinde açılmış kanyon vadiler mevcuttur. Tortullardaki kırmızı renk demirin Fe2O3 şeklinde oksitlenmesinden ileri gelmektedir. Narman Kanyonu doğal oluşumlu bir vadi olup, Kapadokya’daki peri bacalarına benzer niteliktedir. Bu vadide çeşitli hayvanlar yaşamakta olup bunların başında; Kaya Kartalı, Şahin, Kerkenez, Atmaca, Kınalı keklik, Bıldırcın, Kaya bülbülü, Çinte, Toygar, Kırlangıç, Arı Kuşu, Serçe, Saksağan ve Karga gelmektedir. Ayrıca vadide; Gelengi(Yer Sincabı)Afrika Tavşanı, Tilki, Kurt, Domuz, Su Samuru, Tavşan, Ayı ve Porsuk gibi memeli hayvanlar da bulunmaktadır.
  3. _asi_

    Erzurum Tortum Şelalesi

    Tortum Şelalesi Tortum Şelalesi, Erzurum/Tortum ve Erzurum/Uzundere ilçeleri arasında Tortum Çayı ve Tortum Çayı'nın Üzerinde oluşan Tortum Gölü'nün sonunda bulunan bir şelaledir. Tortum Gölü, 1700'lü yılların ortalarında bugünkü Uzundere ilçesi Balıklı Köyü batısında bulunan bir dağın heyelan sonucu Tortum çayının önünü kapatmasıyla oluşmuş bir göldür. Tortum Şelalesi, Tortum Gölün'ün Tev Vadisi ile gölün kuzey ucu arasındaki heyelan kütlesini arşarak dökülmesiyle oluşmaktadır. Tortum Gölü'nün döküldüğü akar yatağa yakın dirençli kireçtaşi katmanları üzerinden geçmekte ve 22 metrelik genişlikten, 48 metre yükseklikten düşmektedir. Düşen sular, üstte gökkuşağı, altta koca bir dev kazanı meydana getirmektedir. Uzundere halkı şelaleye öz Türkçe karşılığı olarak "sudökülen" demektedir. Bölgenin en önde gelen ziyaretçi kitlesini Atatürk Üniversitesi'nin Diğer bölgelerden gelen öğrencileri oluşturmaktadır. Bunun yanında Tortum Şelalesi Uluslararası Turizm'e de açık bir alandır ve yabancı turistleride ağırlamaktadır. Tortum Şelalesi'ne 1952-1960 yılları arasında hidroelektrik santrali yapılmış ve Türkiye'nin elektrik ihtiyacına katkıda bulunmaya başlamıştır. Şelalenin bulunduğu bölgede ziyaretçiler için piknik alanı ve hemen şelalenin altına inen merdivenlerin ücerinde Demir korkuluklu İzleme Balkonu bulunmaktadır. Merdivenleri takip ederek Şelalenin altına inilebilir ve diğer taraftaki merdivenleri takip ederek yukarıya çıkılabilmektedir. Şelale bahar aylarında balkon izleyicilerini ıslatmaktadır. İzleyenlere doğa ile iç içe bir ortam yaşatan şelale özellikle doğa tutkunları için hayranlık uyandıracak görüntüler barındırmaktadır. Tortum Şelalesi bir rivayete göre izleme merdivenlerini şelale tarafından inip, elektrik santrali tarafından çıkanlarda nefes darlığı ve kalp rahatsızlıklarını önlüyormuş.
  4. _asi_

    Erzurum-Atatürk Evi

    Erzurum-Atatürk Evi Erzurum-Atatürk Evi, Erzurum'un Yukarı Mumcu mahallesinde, eski vali konağında, 1984 yılında ziyarete açılmıştır. Bina 1890 yılında yaptırılmış , eski Erzurum evleri tipinde bir konaktır. 1915/1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak kullanılmış, 1918 yılından sonra Vali Konağı yapılmıştır. 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıkan Atatürk, Amasya Tokat, Sivas, Erzincan yolu ile 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a gelmiş, doğruca Cumhuriyet Caddesinde Cinisli'lere ait bir konak olan Mevki komutanlığına konuk olmuştu. Atatürk 9 Temmuz 1919 gününe yani askerlikten ayrılışına kadar bu binada Erzurum Kongresinin hazırlıkları ile uğraşmış Yanı Başındaki Gözübüyüklerin evinde yatıp kalmıştı. Askerlikten ayrıldıktan sonra, Vali Münir Akkaya'dan boşalan iki katlı Vali konağına, Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile birlikte taşınmış, 29 Ağustos 1919 tarihine yani Sivas'a gidinceye kadar 52 gün bu evde oturmuştur. Atatürk'ün Erzurum'dan ayrılışından sonra ev tekrar Vali Konağı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra 30 Eylül 1924'te Erzurum'a ikinci kez gelen Atatürk'e Erzurumlular bu evi hediye etmişlerdir. Ev, 1930-1934 yılları arasında Kolordu Komutanlığınca da lojman olarak kullanılmıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra, Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiştir. 1984 yılında Kültür Bakanlığına devredilerek, Atatürk Evi halinde düzenlenmiştir. Atatürk Evinin ilk katında, sağda yer alan oda, idare odası olarak kullanılmaktadır. Hemen yanındaki odada ise, Erzurum Eski Milletvekili Hoca Raif (Dinç)'in kullanmış olduğu eşyalar sergilenmektedir. Bu odanın karşısına düşen odada Anadolu'da yayınlanan ilk gazetelerden Envari Şarkiye ile milli Mücadelenin gazetesi Albayrak'ın ayrıca Erzurum Kongresi bildirilerinin basıldığı (Matbaa Makinası) sergilenmiştir. Üst kat merdiven başı sahanlığından Atatürk'ün Erzurum'a ikinci kez gelişi ile ilgili büyük boy bir fotoğraf ile o yıllara ait iki kanepe ve bir orta sehpa yer almaktadır. Salon toplantı odası olarak düzenlenmiştir. Salona üç büyük oda açılır. Bu odalar Atatürk'ün çalışma ve yatak odası olarak sergilenmiştir. Odalardan birinde Erzurum Kongresine katılan delegelerin fotoğrafları ile bir çalışma masası ve bir koltuk yer almıştır. Çalışma odasında o yılarda yapılmış ceviz oymalı bir vitrin bir orta masa bir çalar saat ile ceviz koltuk ve sandalyeler vardır. Yatak odası, çalışma odasının karşısına düşen odadır. Bu odada Atatürk'ün yatmış olduğu sedef kakmalı pirinç karyola, aynalı ceviz bir konsol. Ceviz gardırop, bir koltuk, bir sehpa ve bir çalar saat bulunmaktadır.
  5. _asi_

    Erzurum Üç Kümbetler

    Üç Kümbetler Erzurum Çifte Minarenin güneyinde, Sultan Melik Mahallesinde bulunan ve bugün ortadan kalkmış olan mezarlığın içerisinde yer alan ve Anadolu’dak mezan anıtlarının en güzel örneklerinden, Üç Kümbetler ismi ile tanınan üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve XII.yüzyılın sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmemektedir. Bunların da XIV. Yüzyıla ait oldukları sanılmaktadır. Üç Kümbetlerin yanında kümbeti andıran bir diğer yapının mahiyeti anlaşılamamışdır.Bunun da kümbet olduğu ileri sürülmüşse de bazılarına göre de bir mescittir. Kesme taştan yapılmış olan bu kümbet sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli kasnak nişlerinde Orta Asya takvimlerinde görülen burç figürlerini andıran boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunmaktadır. Buradaki nişlerden birisinin içerisindeki boğa boynuzları arasında bir insan başının benzerine diğer yerlerde rastlanmamaktadır. Bu kümbetin sekiz cephesinin dört yüzünde birer çift pencere bulunmaktadır. Kümbetin kapısı kuzey yönünde olup giriş kapısı saçakları üzerinde geometrik bezeme ile çiçek ve hayvan kompozisyonları görülmektedir. Emir Saltuk kümbetinin güneydoğusunda bulunan ikinci kümbetin alt kısmı kare planlı ve on iki cephelidir. Yöresel gri renkte bir taştan yapılmış olup üstte bir küçük, altta ise oldukça bezemeli üç büyük penceresi bulunmaktadır. Bu kümbetin güney cephesindeki penceresi aynı zamanda mihrap görünümündedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yeri boş olup burada bir kitabe bulunmamaktadır. İkinci kümbete 4m. uzaklıktaki üçüncü kümbet yöresel Keyek taşından yapılmıştır. Kümbet on iki cepheli ve dört pencerelidir. Kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır.İç kısmında oldukça güzel bezenmiş mihrabı vardır. Kümbetin üzerini örten konik külahın kasnağında Emir Saltuk Kümbetine benzeyen bezemelere yer verilmiştir. Bu kümbetler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından l956 yılında onarılmıştır.
  6. _asi_

    Erzurum Aziziye Tabyaları

    Erzurum Aziziye Tabyaları XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu siyasi ve askeri alanda büyük güçlükler ile karşılaşmıştır. Osmanlıların bu durumundan yararlanmak isteyen Ruslar Osmanlı İmparatorluğuna savaş açmışlardır.Bu nedenle de Osmanlılar savunma amaçlı olarak Erzurum’un doğusunda ve çevresinde savunma amaçlı tabyalar yapmışlardır. Bu tabyaların büyük bir kısmı Erzurum, Kars, Ardahan’da bulunuyordu. Bu dönemlerde topun tahrip gücünün artması ve menzilinin uzunluğundan ötürü kale ve surlar önemini yitirmiş, yerini tabyalar almıştı. Bu nedenle de Erzurum şehrinin çevresi “ToprakTabya” denilen bir nevi surlarla çevrilmiştir. Öncelikle Erzurum çevresinde bu Toprak Tabyalar yapılmış ardından da bunu diğerleri izlemiştir. Bunlar Erzurum’a kuzeyden ve güneyden gelecek Rus saldırılarını önlemek amacıyla yapılmışlardır. Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda,Top Dağındaki Aziziye Tabyası önüne l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı anısına l952 yılında Aziziye Şehitleri anıtı dikilmiştir. 1877-1878 Savaşında Müşir Katırcıoğlu Ahmet Mutar Paşa Doğu Beyazıt’dan Batum’a kadar uzanan cepheyi tutmuştu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar tabyaları baskınla ele geçirmeyi planlar ve bunun içinde Türk dilini konuşan Ermenilerin yardımıyla 9 Kasım l877’de Aziziye Tabyasını aldırıp nöbetçileri şehit ederler. Bu haber Erzurum’da duyulunca Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse Aziziye Tabyasına koşarlar. O sırada henüz yirmi yaşında olan Nene Hatun’da kundaktaki kızı ve ondan biraz büyük oğlunu bırakarak et satırı ile cepheye koşmuştur. O sırada cepheden ağır yaralı gelen kardeşi şehit olmuş, eşi ise cephede savaşmaktadır. Nene Hatun’u gören diğer Erzurumlular da onun peşinden gitmiş ve Aziziye Tabyası kurtarılmıştır. Böylece Nene Hatun’da Erzurumlular için bir sembol olmuştur. Bu anıtın arkasında da bu savaşta savaşan, l857’de Erzurum’da doğan ve 22 Mayıs l955’de ölen Nene Hatun Aziziye Anıtının arkasına gömülmüştür.
  7. _asi_

    Erzurum Kongre Binası

    ERZURUM - KONGRE BİNASI VE ATATÜRK MÜZESİ Milli Kurtuluş Savaşı'nın hazırlık yıllarında, Sivas'tan hareket ederek, 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a gelen Atatürk, 8/9 Temmuz 1919 gecesi son Osmanlı Padişahı Vahdeddin'e bir telgraf gönderen, askerlikten çekildiğini ve "sine-i millet'e" döndüğünü bildirmişti. Erzurum'da büyük bir Kongre'nin hazırlıklarına girdi. Kısa bir süre sonra, 23 Temmuz 1919'da, Erzurum Kongresi, Kavaf Mahallesindeki eski bir okulun salonlarında açıldı. 6 Ağustos 1919 tarihine kadar, 14 gün devam etti. Kongrenin yapıldığı okul, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra Ortaokul olarak yaptırılmıştı Kongreden sonra 1920-1921 yıllarında Sanat Okulu, 1922-1923 yıllarında Sultani (lise), 1924 yılında da ilkokul olarak kullanılmış ayni yılın sonunda, çıkan bir yangınla tamamen yanmıştı. Erzurum ili özel idaresi, yanan okulun yerine, yeni bir okul yaptırmış, 1926-1927 ders yılı başında (Gazi İlkokul) adıyla hizmete açmıştı. Daha sonra okul, 1940 yılında (Atatürk Yapı Sanat Okulu) olarak kullanılmaya başlanmıştır. Her ne kadar, Erzurum Kongresi'nin yapıldığı bina, 1924 yılında yanmışsa da yerine yapılan okulun bir salonu, 1960 yılında (Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi) olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Müze salonundaki geniş bir masanın üzerinde, Kongreye katılan 53 delegenin adları yazılı mermer plakalar vardır. Ayrıca duvarlarda ve vitrinlerde Kongre ile ilgili tutanakların, yazışmaların, benaname ve telgrafların fotokopileri, delegelerin fotoğrafları ile birlikte kası biyografileri, Atatürk'ün çeşitli fotoğrafları, Onuncu yıl Nutku'nun el yazısı ile fotokopisi, Erzurum'daki tarihi anıtlardan bazılarını yağlıboya tabloları yer almaktadır.
  8. _asi_

    Erzurum Ulu Camii ( Atabey Cami )

    Ulu Camii ( Atabey Cami ) Erzurum’un en eski camilerinden olan Ulu Cami, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Çifte Minareli Medresenin de yanındadır. Saltuklulara Atabey ismi yakıştırıldığından ötürü bu camiye Atabey Camisi de denilmektedir. Cami Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmıştır. Ancak onarımlarla özgün durumunu kaybetmiştir. Erzurum’a 1640 yılında gelen Evliya Çelebi bu caminin toprak damlı olduğunu ve içerisinde de 200 çam direk bulunduğunu belirtmiştir. Ancak bu durumun biraz abartılı olduğu sanılmaktadır. Cami Sultan IV.Murad zamanında yiyecek deposu olarak kullanılmıştır. Camideki kitabelerden anlaşıldığına göre değişik tarihlerde beş kez onarılmıştır. Erzurum Valisi Hüseyin Paşa 1639’da, Ali Efendi 1826’da camiyi onarmış, bunu 1858, 1860 yıllarında yapılan onarımlar izlemiştir. Bu onarımları belirten kitabeler de camiye yerleştirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1957-1964 yılları arasında camiyi bir kez daha onarmıştır. Camide yapılan farklı tarihlerdeki onarımlar iç mekanda karışık bir mimari ortaya çıkarmıştır. Bununla beraber 51.00x54.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olan caminin mihrap duvarına dik yedi ayrı sahından meydana gelmiştir. Bugün on altısı duvarlara bitişik kırk paye ibadet mekanında üst örtüyü taşımaktadır. Caminin birinci bölümü beşik tonozla örtülüdür. İkinci bölümün önündeki iki mekan 10 sütunun taşıdığı tonoz örtülüdür. Üçüncü ve dördüncü bölümlerin üst örtüsü payeler tarafından taşınmaktadır. Orijinal mihrabın bulunduğu bölüm beş payenin taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Caminin içerisinde toplam 40 sütun bulunmaktadır. Caminin içerisi 28 pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan güneydeki ikinci pencere üzerinde 1826 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Caminin beş kapısı olup, bunlardan ikisi doğuda, üçü de kuzeydedir. Bu kapıların hiç birisi birbirine benzememektedir. Doğudaki birinci kapının iki yanında birer mihrapçık vardır. Bunun kenarına da 1860 yılında yapılan onarımın kitabesi yerleştirilmiştir. Caminin ilk yapımındaki mihrap duvarı önü hafif sivri kemerler üzerine oturan büyük pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Günümüzde burada ahşap bir kubbe bulunmaktadır. Kubbe dışında kalan bölümler dıştan toprak damla örtülüdür. Caminin en gösterişli yönü orta eksendeki piramidal altı dizi mukarnas dolgulu tonozlu bölümüdür. Caminin sağ tarafında tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Minareye cami içerisinden çıkılmaktadır. Şerefeden yukarısı yıkılmıştır.
  9. _asi_

    Erzurum Kalesi

    Erzurum Kalesi Erzurum Kalesi Çifte Minareli Medrese’nin karşısında, Saat Kulesi’nin de yanındadır. Bu kalenin bazı kalıntıları ile dış kalenin duvarları Erzurum’un etrafında görülmektedir. Erzurum Kalesi’nin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklarda burada Urartular döneminden kalma bir kale olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber kalenin M.S. V. yüzyılın ilk yarısında, İmparator Theodosius şehre hakim bir tepe üzerinde yaptırmıştır. Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ve bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapılarının isimleri bilinmektedir. Bunlar Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ile Yeni Kapı’dır. İç kalenin sur duvarları üzerinde ise sekiz burç bulunmaktadır. Kale duvarları üzerinde çeşitli dönemlerde, Emevi, Abbasi, Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde yapılan onarımların izleri görülmektedir. Ancak bu onarımlarla ilgili herhangi bir yazıt bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen sur duvarları XII.yüzyılda Saltuklular zamanından kalmıştır. Kale iki katlı ve üç sıra halinde sur duvarlarıyla çevrili olup 110 burcu olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Kuzey, doğu ve güney doğu köşelerindeki burçlarla desteklenmiştir. İç Kalenin yapımında kalker taşları kullanılmıştır.Günümüze İç Kale’den çok az bir bölüm gelebilmiştir. İç Kalenin girişinin pek az bir bölümü günümüze gelebilmiştir. İç Kale'nin bu günkü girişi ikinci bir kapıdan sağlanmaktadır. Kale kapısının açıldığı avlu kısmen harap olmuştur. Bu bölümde eskiden hamam,arabalar, savunma odaları bulunmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman 1555’de kaleyi onarmıştır. Sultan II. Mahmut ana girişe bazı ekler yaptırmıştır. Bu kapıdan avluya girilmektedir. Avluda tuğladan bin hamam ve çeşitli oda halinde mekanlar vardı.Ayrıca İç kalenin kuzey duvarı bitişiğine İç Kale Camisi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak’ı Kazıruni Türbesi ve l669 tarihli Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir. Osmanlı döneminde kale içerisine l700 evin yapıldığı da Evliya Çelebi’den öğrenilmektedir. Erzurum Kalesi, Bizans, Roma ve Sasani egemenliğinden sonra XVI.yüzyılda Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Erzurum ile birlikte bu kaleden söz etmiştir. Kale askeri yönden önemini kaybedince depo olarak kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında kalenin bazı bölümleri yıktırılmış ve taşlarından başta Mecidiye Tabyası olmak üzere tabyalarda kullanılmıştır.
  10. _asi_

    Erzurum Yakutiye Medresesi

    Yakutiye Medresesi Erzurum Cumhuriyet Caddesinde bulunan Yakutiye Medresesi’ni İlhanlı Sultanı Ulcayto ile şehrin askeri valisi Hoca Cemalettin Yakut 1310 yılında yaptırmıştır. Medresenin yapımı Cemalettin Yakut’un ağabeyi İlhanlı Sultanı Adil Gazan Han ile eşi Bolugan Sultan’ın parası ile yaptırılmıştır. İlhanlı mimarisinin izlerini taşıyan medrese Anadolu’daki kapalı avlulu, dört eyvanlı medrese tipinin son örneklerinden birisidir. Kesme taştan yapılan medresenin basık kemerli ve oymalı portalinde kabartma, Arapça sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede; “Bu medresenin yapılmasını 710 senesinde Ulcayto Sultan’ın hükümdarlık günlerinde Allah mülkünü ebedi kılsın. Sultan Gazan ve Bolagan Hatunun Allah bürhanlarını tenvir etsin. Yüce ve güzel in’amlarından olan fevazıl ile Cemalettin Hoca Yakuti Gazani emretti.” yazılıdır. Portalin kuzey ve güney yüzlerinde çift başlı kartal, yaprak ve çift aslan kabartmaları görülmektedir. Bunlar XII.yüzyılın özelliklerini taşımaktadır. Bu armalar İlhanlı sanatının bir örneğidir.Yakutiye Medresesi’nde de Çifte Minareli Medresede olduğu gibi sağa sola dönmüş kartallar, hayat ağacı, aslan figürlü panolar dikkati çekmektedir. Portaldeki bezemeler boş yer kalmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır. Burada Çifte Minarenin etkileri açıkça görülmektedir. Portalin 7m. sağında ve güneybatı köşesinde, şerefeden yukarısı yıkılmış sırlı tuğla minare bulunmaktadır. Minareye kabartma kordonlarla hareketli bir görünüm verilmiştir. Minarenin bu bölümleri iç içe geçmiş geometrik motifler ve çinilerle bezenmiştir. Sol taraftaki minare tamamen yıkılmış olup yalnız kaide kısmı görülebilmektedir. Portalin iki yanında ve içerisinde duvara gömme üzerleri boş yer kalmamacasına bezenmiş sütunlar bulunmaktadır. Avlu birbirlerine kemerlerle bağlanmış dört kalın payenin taşıdığı ayna tonoz ile örtülmüştür. Avlunun sağ ve solunda karşılıklı beşik tonozlu altışar oda sıralanmıştır. Çifte Minareli Medresenin aksine burada doğu ve batı eyvanları yerine medrese odaları yapılmıştır. Bunlardan sağ köşedeki odadan aynı zamanda minareye çıkılmaktadır. Güneydeki tonozun üzerinde ise bu medreseye vakfedilmiş altı köyün ismini içeren vakfiye mermer üzerine sülüs yazı ile azılmıştır. Medresenin doğu duvarına bitişik olarak bir kümbet bulunmaktadır. Yuvarlak tuğla gövdesi üzerinde üç pencere açılmış olup içten kubbe dıştan külah ile üzeri örtülüdür. Türbe içerisinde sanduka bulunmakla beraber bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Medresenin yapımı için para veren Gazan Han ile Bulugan Hatun Tebriz’de gömülüdür. Bu bakımdan bu türbe onlara ait değildir. Günümüzde Yakutiye Medresesi, yörenin çeşitli etnografik eserlerinin sergilendiği Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır.
  11. _asi_

    Erzurum Çifte Minareli Medrese

    Çifte Minareli Medrese Erzurum’da Anadolu’nun en büyük medreselerinden biri olan Çifte Minareli Medrese’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XII.yüzyılın ortalarına ait bir Saltuklu eserinin kalıntıları üzerine yapılmıştır. Yapının doğu duvarının aynı zamanda kale surları oluşundan ve mimari özelliklerinden XIII.yüzyıl sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı döneminde harap bir halde bulunan yapıyı Sultan IV.Murat (1623-l640) onarmış ve top imalathanesi ve kışla haline getirmiştir. Sonraki yıllarda yeniden medreseye dönüşmüş, Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Erzurum Arkeoloji Müzesi olmuştur. Osmanlı mimarisinde açık avlulu dört eyvanlı ve iki katlı medreseler gurubundan olan yapının iki yanında payandalar üzerinde yükselen iki minaresi ile Anadolu Osmanlı mimarisinde önemli bir yer edinmiştir. Ön cephesiyle dikkati çeken bu medresenin bu bölümünde cephe kompozisyonu oldukça belirgindir. Anadolu Selçuklu Mimarisinde portallerin yan yüzleri süslenmediği halde bu yapıda çeşitli bezemeler birbirini izlemektedir. Girişin derin nişi çeşitli derinliklerde palmet motifli beş sıra şeritle çerçevelenmiş üzeride mukarnaslarla tamamlanmıştır. Portalin bir bölümünü oluşturan figürlü panolar Orta Asya Türk Kültürünün izlerini yansıtan çift başlı kartal, hayat ağacı ve ejderlerden oluşan panolara yer verilmiştir. Ancak bunların tam olarak bitirilemediği de gözlemlenmektedir. Günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minaresinin yüksekliği 26.00 m.dir. Sırlı tuğla minareler kalın yivli olup yer yer aralarına üçgen çiniler yerleştirilmiştir. Minarelerin pabuç kısımları kare çerçeveler içerisine alınmış ve son derece süslü daireler içerisine “Allah”, ”Muhammed” isimleri başta olmak üzere dört halifenin isimleri yazılmıştır. Medrese içerisine 5.20 m. derinliğinde, beşik tonoz örtülü bir dehlizden girilmektedir. Avlu dikdörtgen planlı olup, 30.50x12.20 m. ölçüsündedir. Avlu üç taraftan sivri kemerlerle birbirine bağlanmış on dört sütunun taşıdığı iki katlı revaklarla çevrilmiştir. Yan kenarlarda bulunan eyvanlar çatı hizasına kadar yükselmekte olup üst katlar ayrı ayrı merdivenlerle çıkılan enlemesine ikiye bölünmüştür. Medresenin alt katında yirmi,üst katta da yirmi iki olmak üzere toplam kırk iki kapalı oda bulunmaktadır. Girişin sağında 5.80x5.80 m. ölçüsünde üzeri kubbeli bir mescit bulunmaktadır. Medresenin güney tarafında ana eyvanın arkasında medreseye bitişik içten ve dıştan onikigen gövdeli, külahla örtülü bir kümbet bulunmaktadır. Bu kümbetin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin için yapıldığı anlaşılamamıştır. Kümbetin gövdesi iç içe yuvarlak kemerlerle bezenmiştir. Ayrıca zengin bezemelerle süslenmiştir. Kümbetin üzerini örten kubbesi de külah şeklindedir. Mumyalık kısmı haçvari planlı, çapraz tonozlu olup üst mekan mihraplı ve içten kubbe ile örtülüdür. Burada sanduka bulunmamaktadır. Bu nedenle de mescide çevrilmiştir.
  12. _asi_

    Erzurum Palandöken Dağı

    PALANDÖKEN DAĞI 3185 m. zirveye sahip Palandöken dağları, Erzurum'un güneyinde yer alır ve doğu-batı yönünde uzanır. Türkiye'de kış turizmi için yapılan ilk ciddi ve kapsamlı proje Erzurum-Palandöken Kış Sporları ve Turizm Mastır Plan Çalışmasıdır. Yapılan çalışmada Palandöken Dağlarının doğal yapısı ve iklimi ile uluslararası kış sporları merkezi niteliğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Projede, üç alan üzerindetoplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği, 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği öngörülmektedir. Ulaşım: Erzurum'a Ankara ve İstanbul'dan her gün uçak seferleri bulunmaktadır. Kayak Merkezi Erzurum Şehir Merkezine 5 km. uzaklıktadır. Hava alanına ise yalnızca 10 dakika mesafededir. Kış mevsimi boyunca şehir merkezinden halk otobüsü seferleri bulunmaktadır. Coğrafya: Erzurum Türkiye'nin en yüksek ve soğuk illerinden biridir. Sert kara iklimi hüküm sürer. Yılın 150 günü karla örtülüdür. Normal kış koşullarında 2-3 metre kar yağışı almaktadır. Hakim rüzgar yönü güney ve batı yönlerindedir. Kayak alanı 2200 - 3176 m. yükseklik kuşağı üzerinde yer almaktadır. Karasal iklim nedeniyle, mevsim boyunca "toz kar" üzerinde kayak yapılmaktadır. 10 Aralık-10 Mayıs arasındaki dönem kayak etkinlikleri için en uygun zamandır. Konaklama ve Diğer Hizmetler: 4 ve 5 yıldızlı konaklama tesisleri, kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak dersi ve malzeme kiralama hizmetleri verilmektedir. Mekanik Tesisler ve Pistler: Palandöken Kayak Merkezindeki pistler dünyanın en uzun ve dik kayak pistleri arasında yer almaktadır. En uzun pisti 12 km. olan kayak pistlerinin toplam uzunluğu 28 km.yi bulmaktadır. Başlangıç yeriyle varış noktası arasındaki yükseklik farkı 1000 m. olan Palandöken'de Slalom ve Büyük Slalom yarışmaları için 2 adet tescilli Kayak Pisti mevcuttur. (Ejder Pisti ve Kapıkaya Pisti) Kayak Merkezinde 5 adet telesiyej (toplam 4500 kişi/saat kapasiteli), 1 adet teleski (300 kişi/saat kapasiteli ), 2 adet baby lift ( toplam 1800 kapasiteli ) ve 1 adet gondol lift (1500 kişi/saat kapasiteli) hizmet vermektedir.
  13. _asi_

    Erzurum Ata Sporu Cirit

    ATA SPORUMUZ CİRİT Geleneksel spor dallarımızdan en heyecanlısı olan cirit Erzurum'da eski canlılığı ile yaşatılmaktadır. Atla, insanın birlikte mücadelesine dayanan ve erliğin bir göstergesi olarak kabul edilen cirit için Erzurum'da özel sahalar bulunmaktadır. İlçe ve köylerde geniş çayırlık alanlarda, özellikle hafta sonları düzenlenen karşılaşmalarda oyuncular kadar özleyenlerde büyük heyecan duyarlar. Günümüzde Orta Asya'dan geldiği şekli ile nesillerden intikal ederek gelen bu ata yadigarı sporumuz, yabancılarında büyük ilgisini çekmektedir. Cengiz Han Zamanında Anadolu'ya geldiği tahmin edilen bu sporun ülkemizde başka yörelerde oynanmasına karşılık, bu işe en çok gönül verilen yer Erzurum dur. OYNANIŞI : 5 kişilik takıma bölük, 7 kişilik takıma Alay denir. Her takımın kolunda işaretle belirlenen bir kolbaşı vardır. Kolbaşı takımının tüm hareketlerinden sorumludur. Takımın oyun taktiğini verir. kolbaşı vakitsiz çıkan veya çift çıkan oyunculara engel olup, saftaki oyuncuların ileri ve geri 5 m.'lik derinlikteki alay durağında durmasını sağlar. Her takımın (Bölükte 2) (Alayda 3) yedek oyuncusu bulunur. Yedek oyuncular saha hakeminin arkasında ve kendi sahasında açıkta beklerler. Oyuncu değişiklikleri oyunun duraklama anında saha hakemi tarafından baş hakeme verilerek yapılır. Bir oyunda en fazla 3 değişiklik yapılabilir. Bütün oyuncuların arkasında ve atlarının haşe bezinin iki tarafında numara bulunur. (Binici ile atın numaraları aynı olacaktır.) Formalar aynı renkte ise takım numaraları A takımında (1–10), B takımında (11–20) olmaktadır. Oyuna başlama ve ilk çıkış hakkı kura sonunda sahayı kaybeden takıma aittir. Alay çıkışları alay durağında yapılır. Erken çıkış ihlali yasak saha, çift çıkış ihlali atış sahasının çizgisidir. Her iki durumda da hatalı oyuncular alay durağına geldikten sonra başka bir oyuncu hamle yapabilir. Bir ciritçi oyun sahasından alaydan birini yarım veya çark (Tam Çark 2'den fazla olmaz) yaparak cirit'ini atar. Alay ortalarından atış sahası dışından veya yasak içerisinden cirit'ini atan biniciye bir fena puan verilir. Bir ciritçi atış bölgesi içerisinde cirit'ini atarak rakip takım oyuncuna isabet ettirirse 3 puan alır. Ata vuruş isabet sayılmaz, ata kasti vuruşlar 1 kötü puanla cezalandırılır. Aynı oyuncunun ikinci tekrarında 5 dakika dinlenmeye alınır. Üçüncü tekrarında oyundan çıkarılır. rakip oyuncunun atmış olduğu cirit'i havada tutan ciritçi alay durağında tuttuğu cirit için birinci oyun esnasında tuttuğu cirit için takımına 3 puan kazandırır. Kesme anında rakibini yakalayan ciritçi (Rakip atın kuyruk hizasına kendi atının başının gelmesi) cirit'ini atmaz, Bağışlarsa 3 müspet puan alır. Mesafeyi 3 metreden fazla açmadan atarsa 3 kötü puanla cezalandırılır. Aynı ciritçinin ikinci tekrarında oyundan çıkartılır ve yerine oyuncu alınmaz. Kesme yapan ciritçi rakibini bağışladıktan sonra alaya gelerek cirit'ini atar. Cirit'ini atmazsa 1 fena puan alır. Oyun esnasında hakem kararını dinlemeyen ve kasti hareket eden oyuncu yarışmadan ihraç edilir. Yerine yedek oyuncu dahil edilmez. Bir oyuncunun attan düşmesine 3 fena puan verilir. 2. düşmede 6 ve 3 düşmede ise oyundan diskalifiye edilir. Oyunda olan bir ciritçi yarışma sahası içerisinde (At sakatlanması hariç) hiç bir surette attan inemez, inmesi halinde 1 kötü puan alır. Cirit genelde gösteri mahiyetinde oynanır. Sayı hesabına göre oynadığı zamanlar da oyun esnasında takımların birbirlerine önceden tespit edilen yukarıda bahsedilen kurallara göre isabetli vuruşları daha fazla olan takım cirit oyunun galibi sayılır. Her iki takımca ve herkesçe cirit'i iyi bildiği bilinen kişilerin hakemliği ile cirit oynanır ki bu kişinin (Hakemin) verdiği kararlara ve sayılara hiç kimse itiraz edemiz. milli sporlarımızdan ciritin anavatanı Erzurum'dur. Cirit buruda tutunmuş, burada unutulmaktan kurtulmuş, Büyük Türk Hükümdarı Alparslan'ın açtığı bu kapıdan Anadolu'ya yayılmıştır. Ciritte erlik yaşar. Ama her şeyden önce bir tarih yaşar Orta Asya'dan Anadolu'ya at sırtında gelip, Erzurum kapısından geçerek yerleşen ve zaman zaman Tuna kıyılarına dayanan ata sporu cirit, ilk defa Erzurum'da yerleşmiş; mayası Erzurum'da tutmuş, Erzurum'da sevilmiş burada unutulmaktan kurtulmuş Milli sporumuzdur. Erzurum'da cirit mevsimi ilkbaharda kar kalkar kalkmaz başlar, sonbaharda biter. Ancak hava sıcaklığı –15 C'nin altına düştüğünde kışın kar üstünde oynanır, kışın boş zamanlar değerlendirilir. 23 Temmuz Doğu Fuarı içinde dünyada ilk defa cirit oyunu alanı yapılıp, hizmete sokulmuştur. Puan alma: Ciritçiye vuruş isabeti 3 puan, ciriti havada tutmak 3, rakibi yakalayıp bağışlama 3, tehlikeli durumda puandan vazgeçme 3. Puan kaybetme: Rakibi yakalayıp bağışlamama 3, atın rakibe kasten çarptırılması 3, ata cirit kasten vurma 3, at ile karşı alaya girme 1, yan çizgiyi geçme 1, rakip takıma atış sahasından atmama 1, alay atışında cirit'i atamama 1, erken ve çift çıkış 1, attan düşme 3, attan inme 1.
  14. _asi_

    Erzurum Oltu Taşı

    OLTU TAŞI Oltu, tarih ve kültür bakımından zengin bir ilçedir. Güzel bir el sanatı olan Oltu Taşı işletmeciliği bu zengin kültür ilçesinde kendine has bir yeri vardır.Oltu Taşı kıymetli bir maden taşı olup, sadece Oltu ve çevresinden çıkmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunu'nda kıymetli taşlar arasında olduğunun tescili dahi yapılmıştır. Çıkarılması, zor, rezervi az, fakat işlenmesi kolaydır. Oltu'nun sembolü olup yüzlerce ailenin ekmek teknesidir. Oltu Taşının teşekkülü Oltu Taşı çıkarılan yerlerdeki bitki fosillerinden anlaşıldığına göre, ağaçların reçinesi ile kil ve linyitin karışımından teşekkül ettiği tahmin edilmektedir. Oltu Taşının çıkarıldığı köyler Oltu Taşı madeni genellikle Oltu'nun kuzey doğusundaki köylerden çıkar. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür. Dutlu, Güllüce, Yeşilbaşlar, Taşlıköy, Sülünkaya, Alatarla, Hankaskışla ve Çataksu köyleridir. Oltu Taşının çıkarılışı Yukarıda zikredilen köylerin arazisi genellikle çok engebeli dik yamaçlardan meydana geldiği için maden çıkarılan ocaklara ancak yaya ve zorlukla ulaşılabilir. Kazma kürek, murç ve çekiç gibi ilkel aletlerle çalışılır. Açılan ocakların çapı 70-80 cm. civarında olup, dike yakın bir eğilimle ilerlemektedir. Oltu Taşı cevheri üç-beş cm kalınlığında ve zaman zaman kaybolan, yani kırılmış damarlar halindedir. Ocaklarda biraz ilerleyince su çıkar ki, bu hafriyatı diz üstü sürünerek belki 200 metre uzunluğundaki ocaktan çıkarmaktadır. Maden cevherinin az ve çıkarılmasının zorluğu Oltu Taşının kıymetini daha da artırmaktadır. Oltu Taşı'nın özellikleri 1. Topraktan çıktığında çok yumuşak olmasına rağmen, hava ile temas edince sertleşmektedir. 2. İşlenmesi kolaydır. 3. İşlendikçe sertleşir. 4. Kullandıkça parlar. 5. Rengi genellikle siyah, bazen de kahverengidir. 6. Çıra gibi is çıkararak alevli bir şekilde yanar. 7. Sürtünme ile elektriklenerek hafif cisimleri çeker. Oltu Taşı İşletmeciliği Tarihçesi Oltu Taşı işletmeciliği günümüzden 200 sene öncesine kadar gitmektedir. Ancak bu güzel sanat, asıl önemini Cumhuriyet döneminde kazanmıştır. Oltu Taşı madeninin çıktığı bazı köylerdeki ocak kalıntıları ile yaşlı ustaların "Ben babamdan, babam dedemden, o da babasından öğrenmiş." şeklindeki canlı şahitlerinden bu sonuca ulaşılmaktadır. İşlenmesi Oltu Taşı'nı toprak altından bin bir güçlükle çıkaranlar, genellikle işlemesini yapmazlar, İşleyenlere hammadde olarak kilo işi satarlar. Bu günkü piyasa şartlarında kilosu bir milyon TL civarındadır. Yeri gelmişken hemen şunu belirtelim ki taşı çıkartanlar, hammaddeyi işleyene pazarlayanlar, işleyerek mamul hale getirenler, işçiden alarak dükkanlara satanlar hep ayrı kişilerdir. Yani Oltu taşı tüketiciye ulaşana kadar 4-5 el değişmektedir. Satın alınan taşlar, yapılacak mamulün, tip ve cinsine göre uygun bir şekilde küçük bir keserle kütük üzerinde kırılarak içindeki yabancı maddeler, çatlaklar temizlenir. Bu aşamada taş çok fire verir. Öyle ki bir kilo hammadde Oltu Taşı'ndan ortalama yedi tespih çıkar. keserle kırılan taşlar bu defa bıçakla etrafı yontularak lobut haline getirilir. sonra tornaya takılan bir biz aleti ile teker teker delinir. Delinen taşlar çark denilen tornadaki mile takılır. Usta, bir eli ile çarkı çevirirken, diğer elindeki keski ile milde dönen taşı tornaya çeker. Milden çıkarmadan önce, çırtı ağacının kömürünün tozu ve Palandöken Dağından getirilen tebeşir taşının tozu ile cila verilerek parlatılır. Artık işlem tamamdır. Bu anlattığımız, tespih tanelerinin yapım şeklidir. Ağızlık, gerdanlık, kolye, küpe ve buna benzer süs ve ziynet eşyaları da elde tek tek ve özenle işlenir. Bu eşyalarında yapımı için kendilerine has değişik aletleri vardır. Mamul madde çeşitleri 1. Tespih 2. Kolye 3. Gerdanlık 4. Fincan takımı (Çok nadir bulunur) 5. Yüzük kaşı 6. Sigara ağızlığı 7. Pipo 8. Kol düğmesi 9. Küpe 10. Rozet 11. Kravat iğnesi 12. yaka iğneleri Bu sayılan mamullerden en çok üretilen ve en tanınmışı, kuşkusuz tespihlerdir. Oltu Taşı tespihlerinin ünü Türkiye dışında da bir çok ülkeye ulaşmıştır. Oltu Taşı tespihi elde çekildikçe parlayıp güzelleştiği gibi insan, buna karşı bağışıklık kazanıyor. 33'lük olanına "tek sayı", 99'lük olanına "üç sayı" adı verilmektedir. kuka (yuvarlak), Kızılcık, Mercimek, Kesme, gümüş işlemeli tespih tipleri vardır. Oltu Taşı taklitlerinden nasıl ayırt edilir 1. Oltu Taşını elinizin içine alıp nefesinizle buharlaştırdığınızda buharı çeker ve üzeri nemlenir. 2. Oltu Taşı tespihlerinin kendine has ağırlığı ve tok sesi vardır. (Mesela cam tespihler çık ağır, plastikler çok hafif olurlar) 3. Sürtünme ile elektriklendiği için küçük kağıt parçacıklarını kendine çeker 4. Bıçakla hafifçe kazındığında kahverengi toz çıkarır. 5. Kullandıkça parlar.
  15. _asi_

    Erzurum Yöresel Kıyafetler

    YÖRESEL KIYAFETLER KADIN KIYAFETLERİ Bindallı: Kadife üzerine simle Türk motifleri işlenmiş giysidir. Göğüs ve boyun kısımları dantelle süslenebilir. Aynı danteller kol ağzına da eklenir. Kol,beden ve bel kısmı vücuda oturur, tek kısmı ise rahat hareket maksadıyla geniş yapılır. Leçek(yazma): Başa örtülen,pullarla ve boncuklarla oyalanarak süslenen pamuktan yapılmış başörtüsüdür. Bu isim halen kullanılmaktadır. Gümüş kemer: Bar oynayan Erzurumlu kadının belinde bulunur. Muhtelif parçalar halkalarla birbirine tutturularak kemer oluşturulur. İşlemelidir. Kaşı daha süslüdür. Bazılarında sedef kakmalar bulunur. Şimdi kakmalı kemerler yapılmadığından antika değeri taşımaktadırlar. Pabuç: Pabuçlar siyah ve önden bağlıdır. Yumuşak deriden yapılmış olup hafiftir. Kolay hareket olanağı sağlar. Dizleme: Beyaz yünden örülmüş, diz kapaklarına kadar uzanan çoraplardır. Mendil ve diğer aksesuarlar: Erkek barlarında olduğu gibi, kadın barlarında da barbaşı ve pöççükte mendil bulunur. Ayrıca boyuna beşi birlik, Oltu taşı kolyeler, kollara burma bilezik parmaklara da yüzük takılır. TAKILAR Erzurumlu dadaşın göğsünde sarkıttığı gümüş zincir köstek, başta gelen takıdır. Köstek baştan geçirilerek şal üzerine sarkıtılır ve ucu şal arasına tutturulur. Köstek saçağı, şal üzerinde ayrı bir görünüm sağlar. Kemer: Bele gümüş kemer bağlanır ve bindallı entarinin arka kısmı bu kemerle pileli hale getirilir. Baş Örtüsü: Başa iğne oyalı veya dantelli beyaz başörtüsü bağlanır. Pabuç: Altı köseleden yapılan alçak ökçeli, önden atma bağlı siyah ayakkabı, yöresel pabuçtur. Mendil: Etrafı dantelli beyaz mendil, kadın kıyafetinin tamamlayıcı unsurudur. ERKEK KIYAFETLERİ Cistik: Bar oynarken ayağa giyilen ayakkabıdır. Derisinin çok yumuşak olması en büyük özelliğidir. Bu özelliğe istinaden ayak figürleri daha kolay gerçekleştirilir. Yaşlılar tarafından giyilene markop, gençlerin giydiğine yemeni denir. Zığva: Uçkurlu, beli bol lacivert kumaştan yapılan arkası torba şeklinde pileli giysidir. Bunun üzerine siyah ipek kaytan süs olarak işlenir. Zırva'nın bol olmasını sağlayan pile sayısının 32 olmasına özen gösterilir. Yelek: Lacivert kumaştan yapılmıştır. İki tarafa kapanabilen kaytanlı ilikleri vardır. Kenarları ve cep ağızları kaytanla işlenmiştir. Gömlek: Gömlekler beyaz olup dik yakalıdır. Düğmeleri beyaz veya siyah olabilir. Uzun olan kol ağızlarında 4-5 düğme bulunur. Kazeki: uzun kollu kısa bir cekettir. Kolları geniş kol etrafları siyah kaytanla, ön tarafı ve cep ağızları motifli kaytanla süslüdür. Kuşak: eskiden Acem, Trablus veya Tosya şalı diye adlandırılan renkli iplerle örülmüş-dokunmuş, bar oynayanın belini sıcak tuttuğu gibi aynı zamanda cep vazifesi gören kumaştır. Gümüş köstek: Gümüşten yapılmış, yelek üzerine asılan daha önceleri saat taşımada kullanılan ince zincirden aksesuardır. Bazubent: Ekseriyetle boncukla örülür. Gümüş olanları da vardır. Kola takılan içerisine karınca duası, ayet-el-kürsü duaları konulur. Mendil: Erzurum barlarında mendil kullanmak bir maharet işidir. Mendil her barın ritmine ve psikolojisine göre kullanılır.
  16. _asi_

    Erzurum Sivil Mimari Örnekleri

    Erzurum Sivil Mimari Örnekleri Erzurum’un şiddetli ve sert iklimi sivil mimariyi de etkilemiştir.Bu durum Erzurum’a özgü bir sivil mimarinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sivil mimarinin yapımında soğuğu engelleyecek kalın taş duvarlara gereksinim duyulmuş, bu taş duvarlar birbirlerine kalın ağaç kirişlerle bağlanmış ve evlerin üzeri de çoğunlukla düz toprak dam ile örtülmüştür. Bu yapı sanatının aynı zamanda deprem kuşağı üzerinde bulunan Erzurum evlerinin yıkılmasına karşılık bir önlem amacını gütmüştür. Erzurum’un sivil mimarisini oluşturan evler genelde çift katlı olarak planlanmıştır. Bu evlerin alt katlarına taşlık, mutfak, kiler ve yemek odaları, üst katlara da oturma ve yatak odaları yerleştirilmiştir. Bu odalarda dolaplar, yüklükler bulunmaktadır. Bazı yatak odalarına da gusülhaneler eklenmiştir. Geleneksel evlerde oturma odalarına sedirler konulmuştur. Tavanlar genelde ahşap olup, zengin kişilere ait olanlarda da bezemelere yer verilmiştir Erzurum evlerindeki yapı sanatı kuşaktan kuşağa günün koşullarına göre geliştirilerek sürdürülmüştür. Erzurum evlerinin yapımında birbirinden farklı taş cinsleri kullanılmıştır. Bunlardan koyu renkli bazalt cinsi karataş temel ve su basmanlarında; hafif kalker olan boztaşlar da yapıların cephe duvarlarında kullanılmıştır. Kırmızı ve pembeye yakın kamber taşı ise daha çok zengin ailelerin evlerinde kullanılmıştır. Yapıların ara duvarlarında tuğlaya yer verilmiştir.Bunların yanı sıra ahşaba da yer verilmiştir. Çıralı çamın dayanıklılığından ötürü taşıyıcı kirişlerde ve kapı ile pencerelerde, taş duvarlar içerisinde de hatıl olarak kullanılmıştır. Yapıların taş duvarlarında, özellikle pencere ve kapı sövelerinde, köşelerde kesme taşlara; evlerin orta kısımlarında moloz taşlara yığma olarak yer verilmiştir. Ancak bunların dışında zenginlere ait evlerin tüm yüzeyleri kesme taş ile kaplanmıştır. İç duvarlarda tuğlaları bağlayıcı olarak kireç harç kullanılmıştır. Bağdadi yapılarda ağaçları birbirine bağlanmasının yanı sıra boşluklar ot ve samanla doldurulmuştur. Erzurum evlerinin özgün üst örtüsünü diyagonal bindirmeler oluşturmuştur. Üst örtüde kare biçimli boşluk üzerine diyagonal bindirmelerle ahşap kirişler üst üste daralacak biçimde yerleştirilmiş ve böylece ortaya sekizgen piramidal bir çatı çıkmıştır. Bu örtü sistemi Erzurum evlerinin kendine özgü örtü sistemidir. Bunun yanı sıra iki yana eğimli daha basit bir örtü sistemi vardır ve Pasin Örtü olarak isimlendirilmektedir. Bu sistemde alınlıkların örtülmesinde kullanılan iki yana eğimli ağaç kirişlemenin üzerine söğüt dalları yerleştirilir ve bunun üzerine de toprak serilir. Böylece Pasin Örtü ile evlerin üst örtüsü tamamlanmış olur. Erzurum evleri iklim nedeniyle dışa fazla açılmamıştır. Pencereler küçük ve kepenklerle korunaklıdır. Bununla beraber kentteki yoksul halkın yaşadığı tek katlı basit evler de çoğunluktadır. Bu evlerin dışa kapalı birer avlusu olup, asıl yaşam zemin katta geçmektedir. Avluda ise Tandır Evi denilen mutfaklar, Merek denilen saman depoları da bulunmaktadır. Bunlardan tandır evlerinin üzeri çoğunlukla kırlangıç örtü ismi ile anılan bindirme ahşap hatıllarla oluşturulmuş sahte bir kubbe ile örtülmüştür. Tandır evinde ev halkının yemekleri pişirilir, bunun yanı sıra yemek yenir, dinlenilir ve yatılırdı. Erzurum’daki iki katlı evlerde zemin katın üzerindeki üst kat beden duvarlarından 40-90 cm. kadar dışarıya taşırılarak çıkmalar yapılır. Böylece üst katın yalnızca bazı odaları dışa taşırılır. Bu sitem Anadolu’nun bir çok yerinde görüldüğü gibi yapının tüm katını kapsamamaktadır Erzurum evlerinin çoğunda zemin katına bir de ahır yerleştirilmiştir. Erzurum’da zenginlere ait evlerde harem ve selamlık uygulamasının yapıldığı da görülmüştür. Ancak Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi selamlık ayrı bir bölüm olarak planlanmamış, Baş oda denilen misafir odası ile haremlik zemin katta yer almıştır. Üst katta ise sofanın çevresine odalar ve yüklükler yerleştirilmiştir. Bunlardan selamlığın baş odaları diğer oda cephelerine göre kısmen dışa taşkın olarak yapılmıştır. Erzurum’da günümüze gelebilen en eski ev XVIII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen (1739 tarihli) Zırnıklı Vehbi Bey evidir. Bunun yanı sıra XIX.yüzyıla tarihlendirilmiş evlerin başında; Cevat Dursunoğlu Evi (1824), Narmanlıoğlu Evi (1827), Alemdarların Evi (1887) gelmektedir. Salih Efendi Evi, Ahmet Somunoğlu’nun Evi, Hasanağasigilin Evi, Vahdettin Üstün Evi, Faik Albayrak Evi, Hacı Bekirzade Ağa Efendi Evi Erzurum’daki günümüze ulaşan diğer sivil mimari örneklerindendir. XIX.yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilen ev sayısı ise çok azdır. Bunun da nedeni Erzurum’un bu dönemde işgale uğramasından ötürü birçok yapının ortadan kalkmasıdır. Bunun yanı sıra Atatürk Evi, Erzurum Kongre Binası, Rıza Avcı Evi (1901), Nusret Gedik Evi (1913) gibi evler XIX.yüzyılın ilk yarısına aittir. Cumhuriyetin ilanından sonra Neo-Klasik üslupta yapılan hükümet ve eğitim kurumlarına ait binalar da o dönemi yansıtan sivil mimari örneklerindendir. Bunların başında; Erzurum Hükümet Konağı, Erzurum Gar Binası, Yakutiye Belediye Binası,Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi, İsmet Paşa İlk Öğretim Okulu, Tatbikat İlk Öğretim Okulu, Erzurum Lisesi, Nene Hatun Kız Lisesi gelmektedir.
  17. _asi_

    Erzurum Camileri

    Erzurum Cami ve Mescitleri Kale Camisi (İç Kale Camisi) (Merkez) Erzurum İç Kale’de Ulu Cami Tebriz Kapı semtinde, kalenin kuzey duvarının bir burcuna bitişik olan Kale Camisi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu cami kale muhafızları için XII.yüzyılda Saltukoğlu İnanç Biygu Alp Tuğrul tarafından yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda kale ile birlikte 1154’te İzeddin Saltuk tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Yine bazı kaynaklarda da günümüze gelememiş olan kitabesinde 1179-1180 yılında Ebü’l-Feth Melik Muhammed tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Camiye İç Kale meydanındaki bir kapıdan girilmektedir. Kıble duvarı, kale duvarı ile ortak olan bu kapı kalenin avlusuna da açılmaktadır. Giriş kapısının ve yanlarındaki pencerelerin üzerinde bezemeler bulunmaktadır. Cami kesme taştan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. İç mekan mihraba paralel iki sahından meydana gelmiştir. Girişin üzeri çapraz tonoz ile örtülüdür. Mihrabın önünde mukarnaslı kasnaklar üzerine oturmuş bir kubbesi vardır. Bunun dışında kalan bölümler de beşik tonozlarla örtülmüştür. Yapının ön kısmı toprak damlıdır. Mihrap önü ise konik bir külah ile örtülmüştür. Bu külahın gövdesi silindir şeklinde ve kalker taşından yapılmıştır. Gövdesi ikişer kabartma silme ile 16 bölüme ayrılmıştır. İbadet mekanı 8.75x9.80 m. ölçüsündedir. İbadet mekanında ortada L şeklinde iki ayak burasını ikiye ayırmaktadır. Ön kısmın iki yanında yüksek birer sivri tonoz, ortasında ise bir çapraz tonoz bulunur. Mihrap önü ortadaki iki ayağın üzerinde bulunan sivri kemerlerle, yanlarda da iki sivri tonoz ile takviye edilmiştir. Kuzeydeki üç, kubbe eteğindeki dört pencere ile aydınlatılmıştır. Kabartma süslerle bezeli olan mihrap yarım yuvarlak olup yanındaki kalenin burcu içerisine yerleştirilmiştir. Üzerindeki mermerden kırık kitabenin cami ile bir bağlantısı bulunmamaktadır. Lala Mustafa Paşa Cami (Merkez) Erzurum Cumhuriyet Caddesi’nde, Yakutiye Medresesinin doğusunda bulunan Lala Mustafa Paşa Camisi Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa tarafından Erzurum’da Beylerbeyi olarak görev yaptığı sırada 1562 yılında yaptırılmıştır. Cami Mimar Sinan’ın eseridir. Lala Mustafa Paşa caminin yanında saray ve bir de sıbyan mektebi yaptırmış ancak, bunlar günümüze ulaşamamıştır. Caminin yanı sıra hamamı bugün ayaktadır. Lala Mustafa Paşa İstanbul’da Eyüp Sultan’da etrafı açık ve üst örtülü bir mezara 1586 tarihinde gömülmüştür. Merkezi planlı camiler grubundan olan bu yapı, kesme taştan kare planlıdır. Önünde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yerinde bulunan iki mihrapçık, üzerleri çini panolu ve sülüs yazılı altı pencere bulunmaktadır. Bunlardan sağdaki mihrapçık üzerinde Hattat İzeddin’in 14 satırlık nesih yazılı fermanı bulunmaktadır. Ayrıca sağdaki ilk pencerenin üzerinde “Bismillâhir Rahmanir Rahim”, ikinci pencerede “Lâ ilâhe İllâllah Muhammedün Resûlullahi Hakka” yazılıdır. Üç kapı ile içerisine girilen cami kare planlı olup, üzeri dört yığma sütunun taşıdığı pandantifli, tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Ana kubbe köşelerde dört küçük ve iki de yarım kubbe ile desteklenmiştir. İç mekanı iki sıra halinde 28 pencere aydınlatmaktadır. Alt sıradaki pencere alınlıkları üzerinde bulunan çiniler işgal sırasında atılan kurşunlarla zedelenmiştir. Mihrap yuvarlak ve mukarnaslı olup, üzerindeki kitabede camiyi yaptıranın ismi ve yapım tarihi yazılıdır. Yanındaki pencerelerde ise hadisler yazılmıştır. Caminin sağında bulunan minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Beyaz taştan yapılan minare kırmızı taşlı bileziklerle bezenmiştir. Caminin avlusunda sekiz köşeli ahşap ve konik çatılı bir şadırvanı bulunmaktadır. Bu şadırvandaki sütunlar son derece güzel taş işçiliği ile bezenmiştir. Boyahane Camisi (Merkez) Erzurum Boyahane Mahallesi’nde bulunan bu cami Yakutiye Medresesi’nin kuzeyindedir. Erzurum Valisi Emin Paşa tarafından 1566 yılında yaptırılmış, İlyas Efendi tarafından da 1621’de onarılmıştır. Cami kare planlı ve tek kubbelidir. İbadet mekanını örten tuğla kubbeyi duvarlar üzerine oturan sekiz kasnak taşımaktadır. Caminin kısa ve oldukça kalın, tek şerefeli minaresinin üzerinde tuğla örgü motifleri bulunmaktadır. Ayrıca minaredeki tuğlalar arasında yeşil sırlı tuğlalara da rastlanmaktadır. Caferiye Camisi (Merkez) Erzurum Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan bu camiyi Erzurum Maliye Memurlarından Ebubekir oğlu Hacı Cafer yaptırmıştır. Giriş kapısı üzerindeki beş satırlık Arapça mermer kitabesinden 1645 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin önündeki dört yuvarlak sütun üzerine oturan üç küçük kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Ayrıca son cemaat yerinin sol tarafında camiyi yaptıran Hacı Cafer’e ait türbe yer almaktadır. Bu türbe içerisinde Hacı Cafer’in 1650 tarihli mezarı bulunmaktadır. Kare planlı caminin üzeri sekiz köşeli bir kasnağa oturan kubbe ile örtülüdür. Bu yapı tek kubbeli Osmanlı camiler plan düzenindedir. Kubbe eteğinde Kaside-i Bürde yazılı bir firiz dolaşmaktadır. Ayrıca kıble duvarında 14 satır halinde caminin vakfiyesi yazılıdır. Caminin mihrabı sanat tarihi yönünden bir özellik taşımamakla beraber minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Caminin yanında, kesme taştan yapılmış tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Narmanli Camii Tebrizkapı caddesinde Narmanlı Mahallesi’nde bulunmaktadır. 1738 yılında Narmanlı Hacı Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Son cemaat yeri ortadaki büyük olmak üzere yanlardaki küçük beş kubbe ile örtülüdür. Caminin iç mekanını örten kubbesinin biraz daha büyük olması bakımından Erzurum’daki tek kubbeli camiler içerisinde farklı bir konuma sahiptir. Ulu Cami ( Atabey Cami ) (Merkez) Erzurum’un en eski camilerinden olan Ulu Cami, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Çifte Minareli Medresenin de yanındadır. Saltuklulara Atabey ismi yakıştırıldığından ötürü bu camiye Atabey Camisi de denilmektedir. Cami Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmıştır. Ancak onarımlarla özgün durumunu kaybetmiştir. Erzurum’a 1640 yılında gelen Evliya Çelebi bu caminin toprak damlı olduğunu ve içerisinde de 200 çam direk bulunduğunu belirtmiştir. Ancak bu durumun biraz abartılı olduğu sanılmaktadır. Cami Sultan IV.Murad zamanında yiyecek deposu olarak kullanılmıştır. Camideki kitabelerden anlaşıldığına göre değişik tarihlerde beş kez onarılmıştır. Erzurum Valisi Hüseyin Paşa 1639’da, Ali Efendi 1826’da camiyi onarmış, bunu 1858, 1860 yıllarında yapılan onarımlar izlemiştir. Bu onarımları belirten kitabeler de camiye yerleştirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1957-1964 yılları arasında camiyi bir kez daha onarmıştır. Camide yapılan farklı tarihlerdeki onarımlar iç mekanda karışık bir mimari ortaya çıkarmıştır. Bununla beraber 51.00x54.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olan caminin mihrap duvarına dik yedi ayrı sahından meydana gelmiştir. Bugün on altısı duvarlara bitişik kırk paye ibadet mekanında üst örtüyü taşımaktadır. Caminin birinci bölümü beşik tonozla örtülüdür. İkinci bölümün önündeki iki mekan 10 sütunun taşıdığı tonoz örtülüdür. Üçüncü ve dördüncü bölümlerin üst örtüsü payeler tarafından taşınmaktadır. Orijinal mihrabın bulunduğu bölüm beş payenin taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Caminin içerisinde toplam 40 sütun bulunmaktadır. Caminin içerisi 28 pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan güneydeki ikinci pencere üzerinde 1826 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Caminin beş kapısı olup, bunlardan ikisi doğuda, üçü de kuzeydedir. Bu kapıların hiç birisi birbirine benzememektedir. Doğudaki birinci kapının iki yanında birer mihrapçık vardır. Bunun kenarına da 1860 yılında yapılan onarımın kitabesi yerleştirilmiştir. Caminin ilk yapımındaki mihrap duvarı önü hafif sivri kemerler üzerine oturan büyük pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Günümüzde burada ahşap bir kubbe bulunmaktadır. Kubbe dışında kalan bölümler dıştan toprak damla örtülüdür. Caminin en gösterişli yönü orta eksendeki piramidal altı dizi mukarnas dolgulu tonozlu bölümüdür. Caminin sağ tarafında tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Minareye cami içerisinden çıkılmaktadır. Şerefeden yukarısı yıkılmıştır. Murat Paşa Camisi (Merkez) Erzurum Murat Paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Sultan II.selim zamanında Sadrazam Kuyucu Murat Paşa Erzurum Beylerbeyi iken, 1573 yılında yaptırmıştır. Caminin önündeki son cemaat yeri birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanan altı sütunun taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yerindeki 1573 tarihli Arapça bir kitabede; “Bu mescid-i şerifi ve cami-i mürifi uluların kahramanı; Arap Acem ve Rum’un hakanı Süleyman Han oğlu Sultan Selim’in Allah hilafetini kıyamet gününe kadar muhalefet etsin. Saltanat günlerinde büyük emir Murad Paşa Allah istediğini kolay kılsın. Allah bunu kendisinden hüsnü kabul ile kabul buyursun. 981 senesinde yapıldı” yazılıdır. Kare planlı caminin ibadet mekanını köşelerde tromplar bulunan mukarnaslı 6 sütunun taşıdığı merkezi bir kubbe örtmektedir. Kubbe kasnağında 12 pencere ve altında da bir ayet çepeçevre dolaşmaktadır. Kubbe tromp ve kemerleri XIX.yüzyılda alçı üzerine yağlı boya Avrupa üslubunda çiçek ve yaprak motifleri ile bezenmiştir. Caminin dikdörtgen bir niş içerisine alınmış mihrabı taştan ve mukarnas süslemelidir. Ayrıca ahşap mimberi ve pencere kapakları Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Caminin sağında tek şerefeli taş kaideli minaresi bulunmaktadır. Camiyi yaptıran Kuyucu Murad Paşa İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Kalenderhane Camisi’nin karşısında gömülüdür. Ali Paşa Camisi (Merkez) Erzurum Ali Paşa Mahallesi’nde, Kongre Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi Erzurum Valisi Ali Paşa 1569 yılında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda harap olan bu camiyi Hasan Efendi isimli birisi 1694 yılında onarmıştır. Caminin önündeki son cemaat yeri 6 ağaç sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde caminin 1694 yılında onarıldığını belirten mermerden dört satırlı kitabesi bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı caminin üzeri toprak bir damla örtülmüştür. İbadet mekanında mimari ve bezeme yönünden bir özellik bulunmamaktadır. Caminin sağ tarafında tuğladan tek şerefeli bir minaresi vardır. Bahçesinde de 1865 yılında bir çeşme yapılmıştır. Ali Ağa (Gürcü Kapısı) Camisi (Merkez) Erzurum Gürcü Kapısı Mahallesi’nde bulunan bu caminin XVII.yüzyılın başında Yeniçeri Başı Zahreci Ali Ağa tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Caminin yalnızca 1859 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Caminin önündeki son cemaat yeri 4 sütunun taşıdığı üç kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeler dıştan konik bir çatı ile gizlenmiştir. İbadet mekanı kare planlı olup, köşelerdeki tromplara oturan merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Düzgün kesme taştan yapılmış olan yapının içerisi altta altı, üstte de dört pencere ile aydınlatılmıştır. Ayaz Paşa Camisi (Merkez) Erzurum Ayaz Paşa Mahallesi’nde Gürcü Kapı’nın güneyinde bulunan Ayaz Paşa Camisini Erzurum Valisi Ayaz Paşa 1558 yılında yaptırmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin son cemaat yeri ile ibadet mekanının üzeri toprak bir dam ile örtülüdür. İçeriden kalın direklerin taşıdığı üst örtü ibadet mekanını sahınlara ayırmıştır. Giriş kapısı üzerinde bitkisel ve geometrik motiflerle bezeli taş lentolar bulunmaktadır. Minare tek şerefeli olup, taş kaideli, tuğla gövdelidir. Caminin yanında Şehzade Ömer’in 1799’da yaptırdığı bir medrese ile Erzurum Valisi İbrahim Hıfzı Paşa’nın 1780’de yaptırdığı çeşmesi bulunmaktadır. Bakırcı Camisi (Merkez) Erzurum Bakırcı Mahallesi’nde bulunan Bakırcı Camisini Bakırcı Hacı Mustafa’nın ölümünden sonra vasiyeti üzerine 1720-1721 yıllarında Mustafa Ağa yaptırmıştır. Cami 1902 yılında Osman Efendi tarafından onarılmıştır. Geleneksel Erzurum camilerinde uygulanan plan tipinde olan bu yapı kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı ve kubbeli caminin önünde dört taş sütunun taşıdığı üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Giriş kapısı üzerinde 1720 tarihli kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe talik yazı ile 38 mısra halinde Ketencizade Rüştü tarafından yazılmıştır. Caminin içerisinde mimari ve bezeme yönünden herhangi bir özellik yoktur. Minare kırmızı kamber taşından yapılmış olup, şerefe altında mukarnas bezemeleri görülmektedir. Bu minare üzerinde günümüzde de Erzurum’un işgalinden kalma kurşun izlerine rastlanmaktadır. Derviş Ağa Camisi (Merkez) Erzurum Tahtacılar Caddesi, Derviş Ağa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi 1717 yılında Hacı derviş İbrahim Ağa 1736 yılında yaptırmıştır. Daha sonra 1845 yılında da Müderris Hacı Müştak tarafından onarılmıştır. Cami kare planlı ve tek kubbeli camiler grubundandır. Son cemaat yeri mukarnas başlıklı dört taş sütuna dayanan üç küçük kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısı üzerinde 1845 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Caminin mukarnaslı mihrabı taştan minberi de ahşaptandır. Minare kaidesi taştan olup, gövdesi balık sırtı şeklinde tuğladan yapılmıştır. Caminin avlusunda Hacı Derviş İbrahim Ağa’nın türbesi bulunmaktadır. Bu türbe dört taş sütunun taşıdığı küçük bir kubbe ile örtülüdür. Gümrük Camisi (Merkez) Erzurum Kongre Meydanı’nda Mahallebaşı’na giden yol üzerinde bulunan Gümrük Camisini kitabesinden öğrenildiğine göre, Derviş Hacı Bektaşoğlu Derviş Hacı İbrahim yaptırmıştır. Cami kare planlı ve tek kubbelidir. Caminin önündeki son cemaat yeri dört taş sütunlu ve üç kubbelidir. Mihrabı taştan ve mukarnaslıdır. Ahşap minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerindendir. Yakın tarihlere kadar minaresi yıkık bir durumda idi. Cami 1935 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. İbrahim Paşa Camisi (Merkez) Erzurum İbrahim Paşa Mahallesi’nde Yeni Kapı Caddesi’nde ve Hükümet Binası’nın güneyinde bulunan İbrahim Paşa Camisi’ni giriş kapısı üzerindeki talik yazılı on mısralı mermer kitabesinden öğrenildiğine göre; Erzurum Valisi Yazıcızâde Hacı İbrahim Ethem Paşa 1748 yılında yaptırmıştır. Kare planlı tek kubbeli olan cami, beyaz renkte mermer taştan yapılmıştır. Önündeki son cemaat yeri yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunlu üç kubbelidir. Son cemaat yerinin bu kubbeleri dıştan konik bir çatı ile gizlenmiştir. Son cemaat yerinin pencereleri üzerinde talik yazı ile bir takım yazılar vardır. Bunlardan birisinde “Kişinin namazda üşenmesi inanç zayıflığındandır” yazısı bulunmaktadır. Caminin mihrabı mermerdendir. Minare iri kesme taştan yapılmış olup, tek şerefelidir. Kasımpaşa Camisi (Merkez) Erzurum Gürcü Kapı ile Tahtacılar Caddesi arasında bulunan Kasımpaşa Camisi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre; Erzurum Valisi Cerrah Kasımpaşa 1667 yılında yaptırmıştır. Mimari yönden özelliğini yitirmiş olan bu cami dikdörtgen planlı olup, üzeri düz bir damla örtülüdür. Son cemaat yeri de dört ağaç sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülüdür. Kesme taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Kurşunlu (Feyziye Cami) Cami (Merkez) Erzurum Feyzullah Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; Şeyhülislâm Feyzullah Efendi tarafından 1700-1701 tarihinde yaptırılmıştır. Kubbesinin üzeri kurşunla kaplı olduğundan ötürü de Kurşunlu Cami ismi verilmiştir. Ayrıca Feyziye veya Şeyhülislâm Camisi isimleri ile de tanınmaktadır. Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri sekiz kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri dört taş sütunun üzerine oturan üç kubbeli bir mekandır. Giriş kapısının üzerinde dört satırlı talik yazılı kitabesi bulunmaktadır. Mihrap taştan olup, mukarnaslıdır. Ahşap minberi Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Son cemaat yerinin sağ tarafında bulunan minaresi sekiz sıra kırmızı taş şeritlerle hareketlendirilmiştir. Caminin yanında Kurşunlu Medresesi bulunmaktadır. Caminin banisi olan Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih Millet Kütüphanesi’nin bulunduğu Feyzullah Efendi Medresesini de yaptırmıştır. Şeyhler Camisi (Merkez) Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde bulunan Şeyhler Camisi Erzurum Müftüsü Habip Mehmet tarafından 1767 yılında yaptırılmış, 1950 yılında da onarılmıştır. Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmış, üzerini sekizgen kasnağa oturan bir kubbe örtmüştür. Bu kubbeye geçiş içeriden tromplarla sağlanmıştır. İbadet mekanı alt sırada sekiz, ikinci sırada üç ve kubbe kasnağında da üç pencere ile aydınlatılmıştır. Son cemaat yeri Erzurum’un Kamber Taşından dört sütuna dayanan üç küçük kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeler dışarıdan konik bir çatı ile gizlenmiştir. Giriş kapısının iki yanında üzerleri bezemeli iki gömme sütun bulunmaktadır. Mihrap taştan olup, mukarnaslı olarak sonuçlanmaktadır. Bunun yanında da gömme sütunlar vardır. Buna benzer motiflerle bezeli iki sütun da kapının yanında bulunmaktadır. Caminin sağında tek şerefeli minaresi bulunmakta olup, bunun üzerine de bir güneş saati yerleştirilmiştir. Esat Paşa Camisi (Merkez) Erzurum Kalesi ile saat Kulesi arasında bulunan Esat Paşa Camisi şehre hakim yüksek bir tepe üzerindedir. Caminin orijinal kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Şair Cazim’in beş satırlık yazmış olduğu kitabesinden Erzurum Valisi Zarif Mustafa Paşa tarafından 1852’de onarıldığı öğrenilmiştir. Caminin yapımında İstanbul’daki Nuru Osmaniye Camisi örnek alınmıştır. Cami dikdörtgene yakın kare planlı olup önünde altı ağaç sütunun taşıdığı çatılı bir son cemaat yeri vardır.İbadet mekanı da toprak damla örtülüdür. Mihrap ve minberin özelliği bulunmamaktadır. Caminin yanındaki minaresi yerel kırmızı taştan yapılmıştır.Taş kaide üzerine tek şerefelidir. Bu minarenin Erzurum minareleri arasında en yüksek olanı olduğu söylenmektedir. Caminin yanında Nakşibendi Şeyhi Osman Efendi’nin l866 tarihli türbesi bulunmaktadır. Cennetzâde Camisi (Merkez) Erzurum, Aşağı Yonca Mahallesinde bulunan bu camiyi Erzurumlu İsmail Efendi l785-l786 yılında yaptırmıştır. Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbelidir. Kubbe dıştan oldukça yüksek iki katlı bir kasnak üzerine oturmuştur. Üzerindeki ilavelerle hafif sivri konik bir görünümdedir. Son cemaat yeri dört taş sütunun taşıdığı üç kubbeli bölüm halindedir. Caminin içerisinin mimari yönden bir özelliği görülmemektedir. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tuğladan ve tek şerefelidir. Topal Çavuş Camisi (Aşkale) Erzurum Aşkale ilçesinde, Topal Çavuş Köyünde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre Ali Ağa oğlu Hacı Halil tarafından 1589-1590 tarihinde yaptırılmıştır. Cami ile birlikte yapılan medrese ve hamam günümüze gelememiştir. Yalnızca güneyinde kubbeli bir türbe bulunuyorsa da bu türbenin kime ait olduğu anlaşılamamıştır. Kare planlı caminin üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür.Yapılan onarımlar nedeniyle özgün konumundan uzaklaşmıştır. Ayrıca XIX.yüzyılın sonlarında önüne bir de son cemaat yeri eklenmiştir. Kare kaideli tuğla minaresi olan cami içerisinde bezeme unsurlarına rastlanmamaktadır. Ulu Cami ((Hınıs) Erzurum, Hınıs ilçesi Bahçe Mahallesi’nde bulunan Ulu Cami vakıf kayıtlarına göre Muş Beylerinden Alaeddin Bey tarafından 1734’de yapılmıştır. Cami kare planlıdır. İbadet mekanının üzerini dört sütunun taşıdığı pandantifli bir kubbe örtmektedir. Bu kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup dıştan piramidal bir külah ile örtülüdür. Bunun dışında kalan bölümler ise içeriden basık kubbe, dıştan da toprak damla örtülüdür. Caminin son cemaat yeri bulunmamaktadır. Mihrap bordürlerle çevrilidir ve içerisi bitkisel motiflerle bezenmiştir. Taş kaideli minare silidir gövdeli olup iki renkli taşlardan yapılmıştır. Caminin yanındaki medreseden günümüze herhangi bir kalıntı gelememiştir. Arslan Paşa Camisi (Oltu) Erzurum Oltu ilçesi merkezinde, Oltu çarşısının kenarında bulunan camiyi kitabesinden öğrenildiğine göre Arslan Paşa 1664-1665 yıllarında yaptırmıştır. Arslan Paşa Camisi kesme taştan kare planlı bir yapıdır. Ana mekanının üzeri içten kubbe dıştan piramidal bir çatı ile örtülüdür. Son cemaat yeri dört taş sütuna oturan üç küçük kubbe ile örtülüdür.Giriş kapısı sivri kemerli olup mukarnas dizileri ile son bulmaktadır Ayrıca kapının .Etrafı geometrik motiflerle çevrilidir.Kesme taş kaideli minaresi yuvarlak gövdelidir. Sıvaslı Camisi (Pasinler) Erzurum, Pasinler ilçesindeki Sıvaslı Camisi’ni kitabesinden Sıvaslı İbrahim Efendi tarafından l388 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Dikdörtgen planlı moloz taştan yapılan caminin üzeri toprak damla örtülüdür. Mimari yönden özelliği değişik dönemlerde yapılan onarımlarla kaybedilmiştir. Cami içerisinde mimari özelliği olan yalnızca ahşap minberidir. Yanındaki minaresi kesme taş kaideli olup yuvarlak tuğla gövdeli ve tek şerefelidir. Süleyman Han Camisi (Pasinler) Erzurum Pasinler ilçesindeki Pasinler Kalesi Kanuni Sultan Süleyman zamanında onarılırken bu camide yapılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. XVI.yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen cami kesme taştan yapılmış olup günümüze kalıntıları gelebilmiştir. Bu yüzden de planı ve mimari üslubu öğrenilememiştir. Ulu Cami (Pasinler) Erzurum Pasinler ilçesindeki Ulu Camiyi Sancak Beyi Kasım bey 1554’de yaptırmıştır. Cami l835 yılında onarılmış, bu nedenle orijinal üslubundan uzaklaşmıştır. Cami dikdörtgen planlı olup içerisindeki ahşap sütunlarla ile iki sahna ayrılmıştır. Yapımında moloz taş kullanılmıştır.Üzeri toprak damla örtülüdür. Mihrap nişi bitkisel motiflerle bezelidir.Yanındaki taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.
  18. _asi_

    Erzurum Kümbetleri

    Erzurum Kümbetleri Üç Kümbetler (Merkez) Erzurum Çifte Minarenin güneyinde, Sultan Melik Mahallesinde bulunan ve bugün ortadan kalkmış olan mezarlığın içerisinde yer alan ve Anadolu’dak mezan anıtlarının en güzel örneklerinden, Üç Kümbetler ismi ile tanınan üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve XII.yüzyılın sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmemektedir. Bunların da XIV. Yüzyıla ait oldukları sanılmaktadır. Üç Kümbetlerin yanında kümbeti andıran bir diğer yapının mahiyeti anlaşılamamışdır.Bunun da kümbet olduğu ileri sürülmüşse de bazılarına göre de bir mescittir. Kesme taştan yapılmış olan bu kümbet sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli kasnak nişlerinde Orta Asya takvimlerinde görülen burç figürlerini andıran boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunmaktadır. Buradaki nişlerden birisinin içerisindeki boğa boynuzları arasında bir insan başının benzerine diğer yerlerde rastlanmamaktadır. Bu kümbetin sekiz cephesinin dört yüzünde birer çift pencere bulunmaktadır. Kümbetin kapısı kuzey yönünde olup giriş kapısı saçakları üzerinde geometrik bezeme ile çiçek ve hayvan kompozisyonları görülmektedir. Emir Saltuk kümbetinin güneydoğusunda bulunan ikinci kümbetin alt kısmı kare planlı ve on iki cephelidir. Yöresel gri renkte bir taştan yapılmış olup üstte bir küçük, altta ise oldukça bezemeli üç büyük penceresi bulunmaktadır. Bu kümbetin güney cephesindeki penceresi aynı zamanda mihrap görünümündedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yeri boş olup burada bir kitabe bulunmamaktadır. İkinci kümbete 4m. uzaklıktaki üçüncü kümbet yöresel Keyek taşından yapılmıştır. Kümbet on iki cepheli ve dört pencerelidir. Kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır.İç kısmında oldukça güzel bezenmiş mihrabı vardır. Kümbetin üzerini örten konik külahın kasnağında Emir Saltuk Kümbetine benzeyen bezemelere yer verilmiştir. Bu kümbetler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından l956 yılında onarılmıştır. Ethem Baba Türbesi (Narman) Erzurum Narman ilçe merkezinde bulunan Ulu Cami’nin yanında bulunan Ethem Baba Türbesi 1995 yılında restore edilerek bugünkü durumuna gelmiştir. Bu türbe birkaç kez yol açma çalışmaları sırasında yıkılmak istenmişse de ilçe halkının itirazı sonucu yol, türbenin iki yanında açılmıştır. Mimari yönden bir özelliği bulunmayan bu türbenin halk arasında Ethem Baba’nın kişiliği ile önemlidir. Ethem Baba’nın asıl ismi İbrahim olup, 1836 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiş, Şeyh Muhammed Nesibi’nin oğludur. İbrahim Ethem medrese eğitimi görmüş, söylentiye göre rüyalarında sürekli olarak Hz.Muhammed ve Hz. Ali’yi görmüş, icazet alması için Sivas’a gidip, Şemsi Ruzî’den ders alması istenmiştir. Bunun üzerine Sivas’a giderek Şemsi Suzî’den ders görmüş ve icazet almıştır. İbrahim Ethem’in çok sayıda kitap ve beyitleri olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı sırasında yakılarak imha edilmiştir. 1916 yılında Narman’da ölmüş ve orada gömülmüştür. Üzerine de sonradan bugünkü türbesi yapılmıştır. Yuvarlak kemerli, kesme taş duvarlı türbe, kare planlı, kırma çatılıdır. Gümüşlü Kümbet (Merkez) Erzurum’un doğusunda Kars Kapısı dışındaki meydanda bulunan Gümüşlü Kümbet XIII.yüzyılda Gıyaseddin Gazi adına yaptırılmıştır. Kümbetin üst örtüsü gümüş ile kaplı oluşundan ötürü Gümüşlü Kümbet ismi ile tanınmıştır. Buradaki gümüşlerin l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından sökülerek götürüldüğü söylenmektedir. Erzurum’daki diğer kümbetlere benzeyen bu kümbet kesme taştan yapılmış, 7.95x7.95 m. ölçüsünde kare kaide üzerinde yuvarlak gövdeli olup üzeri konik taş bir kubbe ile örtülmüştür. Kare kaidelerin köşeleri kırılarak profilli bir su basma kornişinden sonra 12 köşeli gövdeye geçilmektedir. Gövdesi sivri kemerlerle birbirine bağlanan ikişer yarım sütunlarla bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümlerin üzerlerine şeritler halinde beyaz kalker taşından zikzaklar yapılmıştır. Kubbenin altında kırmızı renkli bir kuşak çepeçevre kubbe içerisini kuşatmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe savaş sırasında atılan kurşunlarla okunamayacak duruma gelmiştir. Kümbet içerisindeki sandukalar günümüze gelememiştir. Cimcime Sultan Kümbeti (Merkez) Erzurum, Cumhuriyet Caddesi’nde, Ulu Cami’nin kuzeyinde bulunan Cimcime Sultan Kümbeti’nin XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin büyük bir kısmı yol seviyesinin yükselmesinden ötürü toprak altında kalmıştır. Kümbet Erzurum’un yöresel Sivişli (Keverk) taşından yapılmış olup silindirik gövdeli taş konik külahlıdır. Kümbetin gövdesi birbirine bağlanmış yuvarlak kemerli sütunlarla bir revak konumuna getirilmiştir. Konik külahın altında dışa taşkın bir silmesi bulunmaktadır. Türbenin su basmanının yukarısındaki gövde, birbirine paralel, kalın çift kabartma çubuklarla daire şeklinde kemerler oluşturmuştur. Böylece dıştan 12 köşeli olmamasına rağmen böyle bir gövde görünümü vermektedir. Karanlık Kümbet (Merkez) Erzurum Derviş Ağa Mahallesi, Tahtacılar Caddesi’nde, Derviş Ağa Camisi karşısında bulunan Karanlık Kümbeti İlhanlı Emirlerinden Tuğbay Vecihiddin’in oğlu Emir Sadreddin Türkbeğ l308’de yaptırmıştır. Kümbet kare kaide üzerinde on iki cepheli silindirik bir gövde üzerindedir. Yöresel Sivişli (Keverk) taştan yapılmış olan kümbetin üzeri içten yuvarlak, dıştan konik bir külah ile örtülmüştür. Gövde yalancı sivri kemerler ve kabartmalarla bezenmiştir. Giriş kapısı üzerinde 30x0.50 m. ölçüsünde beyaz köfeki taşından Arapça kufi yazı ile Allah ve Muhammet isimleri üç satır halinde yazılmıştır.Güneydeki pencere üstündeki kırmızı mermer üzerine sülüs yazı ile üç satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir. Erzurum’un işgali sırasında, l308 tarihli bu kitabe Rusların atmış olduğu kurşunlarla bozulmuşlardır. Kitabede; “Bu kubbenin yapılmasını 708 senesinde (1308) Büyük Emir Vecihiddin ‘ın oğlu Sadreddin Turkbay emretti” yazılıdır. Kümbetin üzerini örten 4.80 m çapındaki kubbe içten yuvarlak olup saçak altı kırmızı taştan bir kuşak ile çevrilmiştir. İçerideki iki sandukanın üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları da belli değildir. Rabia Hatun Kümbeti (Merkez) Erzurum Hasan Basri Mahallesi’ndeki Rabia Hatun Kümbet’nin XV.yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır. Kümbet kare kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir. Kaide ile gövdenin birleştiği yerde bitkisel bezemeler görülmektedir. Bu bezemeler Kayseri Döner Kümbet ile benzerlik göstermektedir. Günümüze yıkık durumda gelebilen kümbetin konik bir külah ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Mehdi Abbas Kümbeti (Merkez) Erzurum Sultan Melik Mahallesi’nde bulunan Mehdi Abbas Kümbeti Emir Şeyh Camisi’nin güneyindedir. Kümbetin kitabesi günümüze ulaşamamakla beraber üzerindeki kitabesinden XIV-XVI.yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmaktadır. Kümbet dıştan on altı, içeriden sekiz köşeli plan düzenindedir. Duvarları yöresel Sivişli taşından yapılmıştır. İçerisinde yuvarlak kemerli bir mihrabı bulunmaktadır. Ferruh Hatun Kümbeti (Pasinler) Erzurum, Pasinler ilçesinde Miyadin Köyü mezarlığında bulunan Ferruh Hatun Kümbeti kitabesinden öğrenildiğine göre Ali Gazi’nin kızı Ferruh Hatun için 1324’de yaptırılmıştır. Kümbet silindirik kaideli sekizgen gövdelidir. Üzeri konik bir külah ile örtülmüştür. Gövdesinin üzeri yuvarlak sağır kemerlerle bölümlere ayrılmıştır. İçerideki mihrap mukarnas dolguludur. Gülperi Hatun Kümbeti (Pasinler) Erzurum Pasinler ilçesine l0 km. uzaklıkta tarlalar içerisinde bulunan Gülperi Hatun Kümbeti’nin XIV-XV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Kümbet sekizgen gövdelidir. Günümüze çok harap bir durumda gelmiştir. Üst örtüsünün içten yuvarlak, dıştan da konuk bir çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Evreni Kümbeti (Aşkale) Erzurum Aşkale ilçesi Evreni Köyü yakınında bir tepe üzerinde bulunan Evreni Kümbetinin kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle de kümbetin ne zaman yapıldığı ve içerisinde gömülü olan kişinin kimliği konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Yapı üslubundan XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Düzgün kesme taştan yapılan kümbet, sekizgen planlı olup, üzeri konik bir külah ile örtülmüştür. Günümüzde kümbetin kuzey kısmı yıkılmış, diğer kısımları ise harap bir durumdadır. Mısri Zinnun Kümbeti (Oltu) Erzurum Oltu ilçesinde bulunan Mısri Zinnun Kümbeti, kitabesinden öğrenildiğine göre h.624 (1226) tarihinde yapılmıştır. Kümbet içerisinde gömülü olan Mısri Zinnun hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Türbe yöreye özgü kırmızıya yakın ve bej renkteki taştan yapılmıştır. Yuvarlak planlı bir yapı olup konik bir örtü ile üzeri örtülmüştür. Ane Hatun Türbesi (Merkez) Erzurum, Murat Paşa Mahallesi’nde Murat Paşa Camisi karşısında, mezarlık içerisinde Ane Hatun Türbesi bulunmaktadır. Ane Hatun Maray Han’ın kızıdır. Bu türbe l649’da yapılmıştır. Türbenin üzeri sivri kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Mahmut Paşa Türbesi (Merkez) Erzurum’un doğusunda Tepe Mezarlığının doğusunda bulunan Mahmut Paşa Türbesini Mahmut Paşa’nın oğlu l794 yılında yaptırmıştır.Türbenin güney yüzünde l794 tarihli kitabesi bulunmaktadır. Mimari yönden Ane Hatun Türbesine benzeyen bu türbe kırmızı taştan yapılmış, üzerini de kesme taştan bir kubbe örtmüştür. Türbe içerisinde Doğu Bayezıd Emini Abdülfettah ile oğlu Bayezıd Mutasarrıfı Mahmut Paşa’nın mezarları bulunmaktadır. Rabia Hatun Türbesi (Merkez) Erzurum , Hasan Basri Mahallesi’nde bulunan Rabia Hatun Türbesi İlhanlı Döneminden, XII.yüzyıldan kalmıştır. Bu türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yalnızca halk buraya Rabia Hatun ismini yakıştırmıştır. Türbe kesme taştan yapılmış olup üzerini örten konik kubbesi yıkılmıştır. Türbe içerisinde üzerinde yazıt olmayan bir mezar bulunmaktadır. Cemaleddin Hoca Yakut Türbesi (Merkez) Cemaleddin Hoca Yakut'un medresesinin kuzeybatı köşesinde bulunan türbe, yuvarlak gövdeli ve konik külahlıdır. Türbenin gövde çapı 4.65, duvarları da 0.95 m. kalınlığındadır. Türbenin üzerinde düz lentolu iki pencere bulunmaktadır. Külah kısmının altı gövdeden bir döşeme ile ayrılmış olup, nöbetçi kulübesini andırmaktadır. Türbenin altındaki mumyalık kısmının üzerinde bulunan zemindeki sandukada kitabe bulunmamaktadır. Abdurrahman Gazi Türbesi (Merkez) Erzurum’un 2.5 km. güney doğusunda Eğerli Dağı (Sığve) yamacında, Abdurrahman Gazi Camisi’nin (Hacı Ahmet İzzet Paşa Camisi) yanındadır. Hz.Muhammed’in Eshabından olan Abdurrahman Gazi adına bu türbeyi Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım 1796 yılında yaptırmıştır. Türbeye yanındaki Abdurrahman Gazi Camisi’nden girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerindeki l796 tarihli kitabeyi Hattat Salim yazmıştır. Türbe içerisinde 4.85 m. boyunda Abdurrahman Gazi’nin makamı bulunmaktadır. Alaettin Ali Türbesi (Pasinler) Erzurum’un 21 km. kuzey doğusunda, Ovaköy (Ezirmik) Köyü’nün yakınındadır. Türbenin Selçuklu döneminden günümüze geldiği sanılmaktadır. Türbe üzerindeki kitabede l287 tarihi yazılıdır. Günümüze yıkık bir durumda gelen türbenin yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir. Türbe içerisinde yedi mezar bulunmaktadır. Bunlardan biri Selçuklu Beyi Alaettin Ali’ye (l287) ait olduğu sülüs yazılı kitabesinden anlaşılmaktadır. Diğer mezar taşlarından birisi de aynı aileden Necmettin kızı Oktayo Hatun’a (1271) aittir. Ali Baba Türbesi (Narman) Erzurum, Narmanlı Mahallesinde bulunan Ali Baba Türbesi XV.yüzyılda yapılmıştır. Günümüze harap bir halde gelen türbenin mimari üslubu ve planı kesinlik kazanamamıştır. Temel kalıntılarına göre sekizgen planlı ve kesme taştan olduğu anlaşılmaktadır. Ferruh Hatun Türbesi (Pasinler-Hasankale) Erzurum, Hasankale ilçesinin 9 km. güneyinde, Ardıçlı (Miyadin) Köyü’nde bulunan Ferruh Hatun Türbesi Ali Gazi tarafından 1324 yılında yaptırılmıştır. Ferruh Hatun ve Ali Gazi ile ilgili olarak kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbenin giriş kapısı üzerinde 1324 tarihli Arapça bir kitabesi bulunmaktadır. Türbe kesme taştan yapılmıştır. Sekiz cepheli olan türbenin üzeri sivri bir kubbe ile örtülüdür. Cephelerde üç penceresi bulunmaktadır. İçten 3.40 m. çapında olan türbenin l.60m. yüksekliğinde bir de mihrabı vardır. Türbe içerisinde yalnızca bir sanduka bulunmaktadır.
  19. _asi_

    Erzurum Kervansarayları

    Erzurum Kervansarayları Rüstem Paşa Kervansarayı (Taş han) (Merkez) Erzurum, Fevziye Mahallesi’nde, Menderes Caddesinde, Pervizoğlu Camisi ile Boyahane Hamamı arasında bulunan Rüstem Paşa Kervansarayını Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa l544-1561 arasında yaptırmıştır. Erzurum’un işlek kervan yolları üzerinde bulunmasına rağmen şehirde nedense kervansaray yapılmamıştır, Osmanlı döneminde yapılan hanların başında Rüstem Paşa Hanı gelmektedir. Bu yapı kaynaklara kervansaray veya bedesten olarak geçmiş olmasına karşılık mimari yapısı ve özellikleri han olarak yapıldığını göstermektedir. Rüstem Paşa Kervansarayının mimari yönden ilgin çekici bir plan düzeni ve yapısı vardır. Burada dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapıdır. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 hücre bulunmaktadır. Avluda kalın payelerin yuvarlak tuğla kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşan bir revak sistemi meydana gelmiştir. Üzerleri tonoz örtülü olun bu revakların arkasındaki odalar da basık tonozlarla örtülmüştür. Üst katta yine koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1970 yılında restore edilen, çarşı olarak kullanılan hanın günümüzde üst katlarında Oltu taşı işlemecileri, alt katlarda ise çeşitli işyerleri bulunmaktadır. Hacı Bekir Hanı (Aşkale) Erzurum, Aşkale ilçesinin 24 km. uzağındaki bu Han Tercan yolunun üzerinde bulunmaktadır. Hanın kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber mimari yapısından XIII-XIV.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu’daki avlusuz hanlar gurubundan olan bu han kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Hanın gösterişli bir giriş kapısı olup, dikdörtgen çerçeve içerisinde mukarnaslıdır. Günümüze oldukça yıkık durumda geldiğinden planı kesin olarak belirlenememiştir. Erzurum’da bu iki han dışında mimari yönden önemli hanlar bulunmamaktadır. Erzurum’un ticaret kervan yolları üzerinde kısmen bulunmasına karşılık önemli hanların bulunmaması biraz şaşırtıcı olmasına rağmen bunlardan bazıları hiçbir iz bırakmadan savaşlar sonucu yıkılmışlardır. XVIII. Yüzyılda yapılmış olan Erzurum Kongre Meydanı’ndaki Gümrük Hanı ile Cennetzade Hanı ve XIX.yüzyılda yapılmış olan Kamburoğlu Hanının avlu etrafında sıralanmış odaları ve çatı ile örtülü oldukları bilinmektedir.
  20. _asi_

    Erzurum Hamamları

    Erzurum Hamamları Boyahane Hamamı (Merkez) Erzurum, Boyahane Mahallesi’nde bulunan Boyahane Hamamı, yanındaki İlyas Ağa’nın l620-1621 tarihlerinde yaptırdığı caminin yanındadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre l566-l567 yılında Hacı Emin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Boyahane Hamamı plan düzeni olarak birbirine benzeyen iki bölümden meydan gelen çifte hamamdır. Doğu yönündeki küçük bir kapıdan soyunmalık kısmına girilmektedir. Soyunmalık ile ılıklık arasında küçük bir bölüm bulunmaktadır. Sivri kemerli bir kapıdan geçilen ılıklık pandantiflerin taşıdığı üç kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık haçvari plana göre yerleştirilmiştir. Burası dört tonozlu eyvan ve merkezi bir kubbeden oluşmuştur. Halvet hücreleri sekizgen planlıdır. Hamamın batısındaki soyunmalığı, sonraki yıllarda camiye eklenmiştir. Hamamın kadınlar ve erkekler kısmının su deposu müşterektir. Lala Paşa Hamamı (Merkez) Erzurum Tebriz Kapısı mevkiinde bulunan Lala Paşa Hamamının Lala Mustafa Paşa tarafından cami ile birlikte 1562 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Lala Paşa Camisinin mimarı Mimar Sinan olduğuna göre bu hamamın da onun tarafından yaptırılmış olmalıdır. Hamam yapı üslubu yönünden de Klasik Osmanlı Dönemi hamamlarının plan düzenindedir. Bununla beraber haç planlı hamam planı burada uygulanmıştır. Halk arasında anlaşılamayan bir nedenle Çöplük Hamamı olarak da isimlendirilen bu hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kısmı trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Dikdörtgen olan ılıklık bir kubbe ile örtülmüş, yanlarındaki iki mekan da tonozludur. Sıcaklık merkezi bir kubbe ile örtülü olup yanlarında tonozlu üç eyvan bulunmaktadır. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde kubbeli birer halvet hücresi yerleştirilmiştir. Kesme taş ve tuğladan meydana gelen hamamın her bölümü kubbelerle örtülüdür. Bu kubbeleri köşe trompları ile duvarlar üzerine oturmuştur. Ayrıca halvet bölümünün arksında külhan ve su depoları bulunmaktadır. Kırk Çeşme Hamamı (Merkez) Erzurum, Kırk Çeşme Hamamının kitabesi bulunmamakla beraber yapı üslubundan ve plan düzeninden XVI yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla hamam büyük değişikliğe uğramıştır.Yalnızca sıcaklık orijinal konumunu korumuştur. Hamam tarih boyunca bir kaç kez onarılmasından ötürü orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet kısımlarından meydana gelmiştir. Bunlardan yalnızca sıcaklık bölümü ortada kubbeli merkezi bir mekanla haçvari dört eyvandan meydana gelmiştir. Köşelerinde de üzerleri kubbeli birer halvet hücresi vardır. Haç plan düzeninde yapılan Hamamın ana mekanının ortası pandantifli bir kubbe ile örülmüştür. Hamamın bölümleri arasındaki yuvarlak kemerli kapıları ve duvarları kaplayan mermerlerin bazıları orijinalliğini koruyabilmiştir. Murad Paşa Hamamı (Merkez) Erzurum, Murad Paşa Mahallesi’nde bulunan bu hamamı Sultan II.Selim döneminde Erzurum Beylerbeyi Kuyucu Murad Paşa l573-1574 yıllarında Murad Paşa Camisi ile birlikte yapılmıştır. Klasik Osmanlı hamamları plan düzeninde yapılan bu hamam da soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taş ve yer yer de kesme taştan yapılmıştır. Oldukça gösterişli bir kapıdan üzeri kubbeli kare bir mekana oradan da tromplar üzerine oturmuş kubbeli soyunmalığa geçilmektedir. Soyunmalığın güney duvarından dikdörtgen plan düzeninde üzerinde üç küçük kubbe bulunan ılıklığa geçilmektedir. Bu bölümün iki yanında da birer tonoz bulunmaktadır. Sıcaklığın üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Köşelerde de sekizgen planlı kubbeli halvet hücreleri bulunmaktadır.Bu bölümlerin arkasında da külhan ve su depoları bulunmaktadır. Saray Hamam (Merkez) Erzurum Emir Şeyh Mahallesi’nde bulunan Saray Hamamının kitabesinden Derviş Ağa tarafından l707-l708 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Hamam birkaç onarım görmüş, bu nedenle de orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Moloz ve yer yer de tuğlanın kullanıldığı hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden oluşmuştur. Hamamın içerisine sonradan yapılmış bir dehlizden girilmektedir. Soyunmalık kısmı trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Buradan da iki küçük kubbeli mekana geçilmektedir. Oradan da ilk yapılışında üç kubbeli olan ılıklığa girilmektedir. Ilıklığın sağdaki kubbesi diğerlerinden bir duvarla ayrılmış, böylece elde edilen mekan sıcaklığa eklenmiştir. Sıcaklık tek kubbeli bir mekan ile iki küçük halvet hücresinden meydana gelmiştir. Gümrük Hamamı (Merkez) Erzurum Kongre Meydanı’nda, Mahalle Başına giden yol üzerinde bulunan Hacı Bektaş oğlu Derviş Hacı İbrahim’in l717’de yaptırdığı Gümrük Camisi’nin vakfı olan Gümrük Hamamı moloz taş ve yer de tuğladan yapılmıştır. Klasik Osmanlı hamam planları düzeninde olup, haçvari plandadır. Erzurum hamamları arasında değişik bir plan türünü yansıtmaktadır. Moloz taş ve yer yer de tuğla hatılların kullanıldığı hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Hamamın bugünkü girişi ana eksen yerine yandan sonradan açılmıştır. Soyunmalık trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. İlk yapılışında üç kubbeli olan ılıklığın kenarlarındaki kubbelerin altında kalan kısımlar sonradan birer kapı ile sıcaklığa eklenmiştir. Bu arada sağdaki kubbe de yeniden yapılmıştır. Sıcaklık Osmanlı hamamlarındaki haçvari plan düzeninin değişik bir uygulaması olarak burada karşımıza çıkmaktadır. Giriş eyvanı ile iki yanındaki kubbeli halvet hücreleri kaldırılmış ve böylece üç eyvanlı bir plan ortaya çıkarılmıştır. Köşelerdeki halvet hücreleri de en dipte olan eyvana açılmıştır. Soğukluk ve sıcaklık bölümleri yakın tarihlerde onarılmış olmasına rağmen orijinalliğini yitirmemiştir. Çifte Göbek Hamamı (Merkez) Erzurum Yeğenağa Mahallesi’nde bulunan Çifte Göbek Hamamı XVIII.yüzyılda yapılmıştır Kitabesi bulunmamaktadır. Bakırcı Camisi’nin vakıfları arasındadır. Değişik dönemlerde yapılan onarım ve değişikliklere rağmen yine de Erzurum’un en ilginç hamamları arasındadır. Osmanlı Hamam mimarisinin ilginç örnekleri arasında olup soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taş ve yer yer blok taş kullanılmıştır. Hamamın kapı ve pencere sövelerinde tuğlalar, duvar aralarında da tuğla hatıllar kullanılmıştır. Hamamın doğu duvarına sonraki yıllarda açılmış bir kapıdan soyunmalığa girilmektedir. Soyunmalık tromplu bir kubbe ile örtülmüş batı yönünde iki sütuna oturan üç kemerle biraz daha genişletilmiştir. Buradaki iki sütun arasında kalan bölümün bir kısmı kubbe, diğeri de sivri kemerli bir tonoz ile örtülüdür. Büyük olasılıkla ılıklık ilk yapılışında beş kubbe ile örtülü bulunuyordu. Bugün bunlardan yalnızca ikisi görülebilmektedir. Sıcaklık kare şeklinde iki sütun ile birbirinden ayrılmış tromplu kubbe ile örtülüdür. Hamam günümüze iyi bir durumda gelmiştir. Şeyhler Hamamı (Merkez) Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde, Şeyhler Medresesi’nin yanında, Şeyhler Camisi’nin de karşısındadır. XVIII.yüzyılda, Habib Efendi tarafından Şeyhler Camisi’ne vakıf olarak yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı hamam planı düzenindeki hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı hamam duvarlarında yer yer tuğla hatıllara yer verilmiştir. Hamamın soyunmalık kısmı tromplu büyük bir kubbe ile örtülüdür. Buradan doğu duvarına açılmış bir kapıyla ılıklığa geçilmektedir. Ilıklık yan yana üç küçük kubbeli ve kenarlarda da tonoz örtülü bölümlerden meydana gelmiştir. Sıcaklık kubbeli bir orta mekan ve yanlarda haçvari düzende dört eyvandan meydana gelmiştir. Bunun köşelerinde de sekizgen planlı kubbeli halvet hücreleri bulunmaktadır. Hamamı oluşturan bölümlerin hepsi içten Türk üçgenli ve tromplu, dıştan da kasnak üzerine oturan kubbelerle örtülmüştür. Şeyhler Hamamı günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Tahta Hamamı (Merkez) Erzurum Kadana Mahallesi’nde bulunan Tahta Hamamı XVIII.yüzyılda İbrahim Paşa Camisine vakıf olarak yaptırmıştır.Soyunmalık kısmının üzerini örten tahta tavandan ötürü hamama Tahta Hamam ismi yakıştırılmıştır. Klasik Osmanlı hamam plan düzeninden ayrı bir şekilde yapılan bu hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. İç plan düzeninde belirli bir düzenin olmayışı araziden kaynaklanmaktadır. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı hamamın duvarlarında tuğla hatıllara yer verilmiştir. Ahşap tavanlı soyunmalıktan iki hücreli ılıklığa girilmektedir. Bu bölümler kuzey-güney, doğu-batı yönleri beşik tonozla örtülüdür. Sıcaklığın üzeri tamamen beşik tonozla örtülmüştür. Fuadiye (Pastırmacı) Hamamı (Merkez) Erzurum, Gürcükapı semtinde bulunan Fuadiye Hamamı’nın kitabesinin bulunmamasının yanı sıra vakıf kayıtlarında da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber mimari yapısına dayanılarak XVII-XVIII.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Klasik Osmanlı hamam plan düzeninde yapılan hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kısmının üzeri sekiz dilimli ahşap kubbeli bir tavanla örtülmüştür. Ilıklığın kuzey-güney yönünde beşik tonozla örtülü olduğu sanılmaktadır. Sıcaklık ise kare bir mekan ve bunun etrafında çapraz tonozlu halvet hücrelerinden meydana gelmiştir. Bunlardan sıcaklık ve halvet kubbeli kare bir mekan çevresinde sıralanmışlardır. Burada sekiz halvet hücresi bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri içten Türk üçgenleri dıştan da kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türdeki plan düzeni ile Erzurum hamamları arasında Fuadiye Hamamı’nın ayrı bir konumu bulunmaktadır. Küçük Hamam (Merkez) Erzurum Alipaşa Mahallesi’nde bulunan Küçük Hamamı Murat Paşa’nın vakıflarından olup XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz ve kesme taştan yapılan hamamın duvarlarında tuğla derzler kullanılmıştır. Soyunmalık kısmı tromplar üzerine oturan bir kubbe ile ılıklık ise yan yana dizilmiş üç kubbe ve bir tonozla örtülmüştür. Sıcaklık kubbeli kare bir mekan olup yan tarafına sonradan bir bölüm daha eklenmiştir.
  21. _asi_

    Erzurum Kaleleri

    Erzurum Kaleleri Erzurum Kalesi (Merkez) Erzurum Kalesi Çifte Minareli Medrese’nin karşısında, Saat Kulesi’nin de yanındadır. Bu kalenin bazı kalıntıları ile dış kalenin duvarları Erzurum’un etrafında görülmektedir. Erzurum Kalesi’nin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklarda burada Urartular döneminden kalma bir kale olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber kalenin M.S. V. yüzyılın ilk yarısında, İmparator Theodosius şehre hakim bir tepe üzerinde yaptırmıştır. Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ve bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapılarının isimleri bilinmektedir. Bunlar Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ile Yeni Kapı’dır. İç kalenin sur duvarları üzerinde ise sekiz burç bulunmaktadır. Kale duvarları üzerinde çeşitli dönemlerde, Emevi, Abbasi, Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde yapılan onarımların izleri görülmektedir. Ancak bu onarımlarla ilgili herhangi bir yazıt bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen sur duvarları XII.yüzyılda Saltuklular zamanından kalmıştır. Kale iki katlı ve üç sıra halinde sur duvarlarıyla çevrili olup 110 burcu olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Kuzey, doğu ve güney doğu köşelerindeki burçlarla desteklenmiştir. İç Kalenin yapımında kalker taşları kullanılmıştır.Günümüze İç Kale’den çok az bir bölüm gelebilmiştir. İç Kalenin girişinin pek az bir bölümü günümüze gelebilmiştir. İç Kale'nin bu günkü girişi ikinci bir kapıdan sağlanmaktadır. Kale kapısının açıldığı avlu kısmen harap olmuştur. Bu bölümde eskiden hamam,arabalar, savunma odaları bulunmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman 1555’de kaleyi onarmıştır. Sultan II. Mahmut ana girişe bazı ekler yaptırmıştır. Bu kapıdan avluya girilmektedir. Avluda tuğladan bin hamam ve çeşitli oda halinde mekanlar vardı.Ayrıca İç kalenin kuzey duvarı bitişiğine İç Kale Camisi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak’ı Kazıruni Türbesi ve l669 tarihli Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir. Osmanlı döneminde kale içerisine l700 evin yapıldığı da Evliya Çelebi’den öğrenilmektedir. Erzurum Kalesi, Bizans, Roma ve Sasani egemenliğinden sonra XVI.yüzyılda Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Erzurum ile birlikte bu kaleden söz etmiştir. Kale askeri yönden önemini kaybedince depo olarak kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında kalenin bazı bölümleri yıktırılmış ve taşlarından başta Mecidiye Tabyası olmak üzere tabyalarda kullanılmıştır. İspir Kalesi (İspir) Erzurum İspir ilçesinde bulunan kalenin İlhanlılar döneminde, XII.-XIII. Yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kalede günümüze gelebilen bir kitabe bulunmadığından kesin yapımı ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Kale XVI.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından da onarılmıştır. Kalenin yapımında temellerde yanından geçen nehirden toplanan taşlardan, üst duvarlarda da blok kesme taşlardan yararlanılmıştır. Kale içerisinde bulunan mescidin minaresi aynı zamanda kalenin gözetleme kulesi görevini üstlenmiştir. Hasan Kale ( Pasinler-Hasankale) Erzurum Hasankale ilçesinde bulunan Hasan Kale’yi İlhanlıların son döneminde, İlhanlı Emiri Hacı Toğay’ın oğlu Hasan Bey l339’da yaptırmıştır. XVI.yüzyılda Kanunu Sultan Süleyman kalenin onarımını yaptırmıştır. Kale kuzeyde sarp kayalıklara dayanmaktadır. Kale iç ve dış olmak üzere iki bölümden yapılmıştır. Kesme taş ile moloz taşın kullanıldığı kalenin İç Kale kapısı ile duvarları günümüze gelebilmiştir. Evliya Çelebi kalenin çevresinin bin adım olduğundan ve etrafında hendek bulunmadığından söz etmektedir. Kalenin güney yönündeki duvarları arazi konumundan ötürü diğerlerinden çok daha yüksek yapılmıştır. Kalenin Erzurum Kapısı batı yönünde olup Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre burada demir kanatlı büyük bir kapısı varmış. İç Kale’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırmış oluğu bir mescit ile Sultan IV.Murat dönemine ait bir kasrın kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu yapılar ile ilgili yeterli bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamıştır. Tortum Kalesi (Tortum) Tortum Kalesi, Tortum İlçesinin 20 Km batısında, bulunmaktadır. Evliya Çelebi kalenin MAMEROZ isminde Gürcü padişahı tarafından yapıldığını yazıyor. İbni Bibi Konya Selçuklularından Alaaddin Keykubat zamanında H.629 M.1282 tarihinde Gürcistan tarafından fethedilir ve civarındaki HAH ve NİHAH (Tortum) kaleleri Türklerin hakimiyeti altına girmiştir. Kale İranlılar tarafından büyük bir ilave yapılarak genişletilmiştir. İç ve dış kalenin Kuzey tarafından halen sağlamlığını korumaktadır. Kalenin kapıları yıkıldığı için kitabeleri yoktur. Kalenin kuzey eteğinde bahçelerin içinde bir hamam vardır. Soğukluğu, külhanı ve bir soyunma yeri ile iki halveti bulunan hamamın kubbesi yer yer çökmüştür. Kalenin doğudan görünüşü Ehrami şekildedir. Ehmedekde içindeki bey ve dizdar daireleri, müdafaa burçları, silah ve erzak ambarları kısmen ayaktadır. Burada bir de tuğla ile yapılmış sarnıç harabesi vardır. Dış kaleden çaya gizli bir yol var ise de buraya ihtiyat su deposu halinde kışın yağmurlardan dolan bir de sarnıç yapılmıştır. Bazı kalelerde sarnıçların sayası fazladır. Kalenin burçlarının ve diğer tesislerin damlalarından akan yağmur suları önce en yüksekteki sarnıcı, ondan sonra daha aşağıdaki sarnıçları doldurur. Her sarnıçtan diğerine dolunca kendi kendine akacak gizli suyolları vardır. Konya’nın Takkalı Dağındaki Kevele Kalesinde de böyle sarnıçlar vardır. Tortum iç ve dış kalesinin şimal duvarlarının burçları ve dişleri hala sağlamdır. Fakat kalenin diğer yerleri bütün kaleler gibi halkın taş ocağı haline gelmiştir. Halk taşlarını, ardıç ağaçlarını ve su künklerini çıkartmak için kaleyi harıl harıl yıkıyorlar. Belediyeler bu tahribi önlemelidirler. Kalenin batıya doğru uzanan birinci katının bilhassa cenup duvarları yıkılmıştır. İç ve dış kalelerin kapılarının taşları da yıkıldığı için hiçbir yerinde kitabe yoktur. Tortum Kale; yeri, kalesi ve suyu itibariyle yerli ve yabancı turistlerin görecekleri bir yerdir. Şimdi Tortum Kaleyi ana şosaya bağlayan yeni ve emniyetli bir yol da yapılmıştır. Kalenin kuzey eteğinde bahçelerin içinde bir hamam vardır, soğukluğu, külhanı ve bir soyunma yeri ile iki halveti bulunan hamamın kubbesi yer yer çökmüştür. Bu hamam eskiden kale varoşlarındaki mahallelerin ihtiyaçlarına cevap veren iki hamamdan birisi yok olmuştur. Bu hamamın da hiçbir yerinde kitabesi yoktur. Kalenin şurasında burasında birçok milletlerin ve devirlerin üst üste binen ve yan yana gelen mimarilerini keşfetmek mümkündür. İranlıların, Doğu Romalıların, Gürcülerin, İlhanilerin, Akkoyunluların, Osman Oğullarının ellerine geçen kalede bütün gelip geçen sahiplerinin tahkim, tamir ve ilave eserlerini görüyoruz. Evliya Çelebi, kalenin, Mamırol isminde bir bir Gürcü padişahı tarafından yapıldığını yazıyor. Konya Selçuklularından birinci Alaattin Keykubat zamanında H. 629, M 1282 tarihlerinde Gürcistan fethedilir ve bu civardaki Hah Kalesi ve Hihah alınırken bu Tortum Kalesi de Türklerin hakimiyetine geçmiştir. Moğollar Gürcü kraliçesinin teşviki ile Sivas’a kadar gelmiştir, vurmuşlar, kırmışlar, yıkmışlar, birçok masumun kanına girmişler, birçok esir almışlar ve yağmalar yapmışlardı. Sultan Ala-ed-din, Kemal-ed-din Kamyarın kumandasındaki bir kuvveti derhal bunların üstüne göndermişti. O yetişinceye kadar Moğollar kaçmışlar ve kendi sınırlarından içeri girmişlerdir. Kamyar, Erzurum’a kadar bunların arkasında yürümüştü. Burada Çaşnigir Mubariz-üd-din ile buluşmuş ve hiçbir şey yapmadan dönmektense, Moğolların Selçuk topraklarına tecavüzlerini teşvik etmiş olan Gürcü Kraliçesinin toprağına yürümeye karar vermişlerdir. Bir hafta içinde Gürcistan’ın 30 kalesi alınmıştır. İbni Bibi der ki: KURAN ın müjdesi o sene Aphas seferinde Sultan askerlerine gerçekleşmişti. Nihah ahalisi de aynı şerbeti tattı. Taş parçaları, ok ve mızrak darbeleri dünyayı onlara karınca gözü gibi dar göstermişti. Evliya Çelebi Evsahı Kaleyi Tortum, başlıklı bendinde şunları yazar: Gürcistan Şahlarından Mameronın binasıdır. Sonra Uzun Hasan a ondan da Fatih e geçmiştir. Lakin sonra yine Gürcülerin istilasına uğramıştır. Bu istilayı Süleyman Han duyunca hemen ikinci vezir Ahmet Paşayı kafi askere serdar ederek göndermiş, O da gelip meterise girerek yedi gün yedi saat cenk ettikten sonra kaleyi fethetmiş, içine miktar-ı kafi müstahfız, cephane, top, zahire ve sair levazım koyup askeri ile Nihah kalesine ve andan Emirahur kalesine giderek eman ile zapt edip içine miktar-ı kafi asker bırakmış. Çelebimiz Tortum Kalesini de şöyle anlatmıştır: Bir yüksek pusta üzerinde dört köşe bir binadır. Bir demir kapısı vardır. Kale içinde 18 kadar ev ile Süleyman Hanın bir küçük camii ve ambar vardır. Şirin binalardı ki adetleri 700 e varır. Yedi mahallesi ve yedi mescidi, iki hamamı, iki hanı ve on sübyan mektebi, yetmiş kadar da her esnaftan dükkanı vardır. Destan, imaret ve medrese gibi şeyler yoktur. Her evinde bağ ve bahçesi çoktur. Şehir, Erzurum a iki konak olduğundan tüccar meyvelerini sandıklarla Erzurum a taşırlar. Halkı yabancı dostu, halim, selim temiz kalpli kimselerdir. Şehir bir dereli yerde vekildir. Bardiz Kalesi Şenkaya İlçesine bağlı Gaziler Bucağında bulunan Bardız Kalesi, Bardız Çayı kenarında kayalık bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bardız Kalesi, burç ve kulelerle güçlendirilmiş iki surdan ibarettir. Güneydeki burçlarda iki renkli taş kullanılarak süslü bir hava verilmiştir. Dış kale surları yıkıktır. İç kale içinde de harabe şeklinde bazı yapılar vardır. Kale mimarisinin kimlere ait olduğunu tespit etmek mümkün olmamıştır. Bazı kaynaklar, kalenin Saltukoğullarından İzzettin Saltuk tarafından yaptırıldığını ileri sürmekte ise de, bu bilgi kesin değildir. Hınıs Kalesi (Hınıs) Erzurum'un kuzeyinde, Hınıs ilçesinin Bahçe Mahallesi’nde kayalık bir tepe üzerinde bulunan kale günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. yıkık bir haldedir. Diğer tarihi kalelerin birçoğu gibi, taş ocağı olarak kullanılmıştır. Micingird Kalesi Erzurum’a bağlı Pasinler İlçesinin Aşağı Micingird köyünde bulunan bu eski kalenin beden duvarları, burçları ve kuleleri yer yer yıkık bir haldedir. Kalenin tamamının ya da en azından bazı burçlarının Saltukoğullarından Ebu Mansur Ergin Basat tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Kale burçlarından birinde bu konuda bir kitabe parçası bulunmuştur. Kitabede tarih olarak 1232 yılı yazılıdır. Kalenin köye bakan duvarında bir kitabe daha vardır. Doğu duvarları üzerinde de müslüman olmayan lar tarafından konulmuş bazı kitabeler bulunmaktadır. Oltu Kalesi (Oltu) Erzurum Oltu ilçesinde, Oltu Çayı kıyısındaki tepe üzerinde bulunan kale M.Ö IV. Yüzyılda yapılmıştır. Kale Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde onarılmıştır. Ancak bu onarımları belirten bur kitabe günümüze gelememiştir. Osmanlı döneminde bir süre kervansaray olarak da kullanılmıştır. Oltu Kalesi kesme taştan yapılmış ve 3000 m2’lik bir alana yayılmıştır. Günümüze dış kale ile surları gelememiştir. Bugün yalnızca iç kale görülebilmektedir. Kalenin kuzeyindeki iki burçtan biri türbe olarak kullanılmıştır. Ayrıca kale içerisinde bulunan hamam da diğer bölümlere göre çok daha iyi durumda günümüze gelebilmiştir. Üngüzek Kalesi (Ağcakal'a) Tortum ilçesinin 25 km kadar kuzeyinde ve Uzundere ilçe merkezine ise 3 km. uzak mesafede bulunmaktadır. Üngüzek kalesi; Tortum yolu üzerinde, Dikyar Kapı mevkiinde ve yol üzerindeki Tortum çayının yatağı üzerinden, burgu gibi yükselen garip görünüşlü sarp ve yüksek bir kayalık üzerindedir. Çok iyi korunmuş durumdaki, tipik mimariye sahip küçük kale, Uzundere ilçemizin Dikyar Köyü sınırları içinde kalmaktadır. Yapının tarihi konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Bir söylemde Cenevizlilerden kaldığı, diğer bir söylemde ise Bizans Devletinden kaldığı sanılmaktadır. En kuvvetli söylem ile de Ortaçağda, kalenin bulunduğu havalide, derebeylik şeklinde hüküm süren Türk Beyleri tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. İç kale surlarının bir kısmı halen ayaktadır. Kale; tapınağı, çok yüksek burçları, gözetleme kulesi, fırını, hamamı ile Tortum çayına inen gizli suyolları ve uzun dolambaçlı sokakları ile görülmeye değer tarihi bir yerdir. Zuvans Kalesi (İspir) Erzurum, İspir ilçesi yolu üzerindeki Serçeme Deresi’ne hakim, dar bir boğazda ve küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kale günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir. Kitabesi de günümüze gelemeyen bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Moloz ve kesme taştan yapılan bu kale Erzurum yöresindeki kalelerinden en küçüklerinden biri olup, bir karakol niteliğindedir.
  22. _asi_

    Erzurum Saat Kulesi

    Erzurum Saat Kulesi Erzurum Saat Kulesi, kitabesinden öğrenildiğine göre Saltuklu hükümdarı Emir Muzaffer Gazi zamanında (1124-1132), ll74 yılında İç Kale Camisi’ne minare olarak yaptırılmıştır. İç Kalenin duvarına bitişik olan bu minare aynı zamanda bir gözetleme kulesi görevini de üstlenmiştir. Bu kale Anadolu’da Selçuklu geleneğinin bir devamıdır. Tepsi Minare veya Kule olarak isimlendirilen saat kulesinin yüksekliği yaklaşık 21 m. olup üzerinde, sonradan yapılan ve saatin yerleştirildiği ahşap bir bölüm bulunmaktadır. Buraya saatin ne zaman yerleştirildiği kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber gezgin Riter Seyahatnamesi’nde bu saatten söz ettiği dikkati alınacak olursa saatin l843’den önce kuleye yerleştirildiği sanılmaktadır. Sultan II.Abdülhamit zamanında Müşir Mustafa Paşa’nın Erzurum valiliği sırasında kuledeki kitabenin bir kısmı sökülerek buraya saat kadranı yerleştirilmiştir. Kırım Savaşı sırasında (l853-l856) Ruslar bu kuledeki saati söküp götürmüşlerdir. Sonraki yıllarda İngiltere l877’de Londra’da yapılmış olan bugünkü saati buraya hediye etmişlerdir. Saat Kulesi kare taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve kırmızı tuğladan yapılmıştır. Kuzey yönündeki bir kapıdan girilen kulenin gövdesinin üzerinde Arapça kufi yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe de; “İkbal dinin ışığı,İslamın kutbu, devletin yardımcısı, milletin zahiri ,arkası, meliklerin ve emirlerin güneşi Ebil Kasım oğlu Ebil Muzaffer Gazi İnanç Beygu Tuğrul içindir.” yazılıdır. Beyaz bir şerit halindeki kitabenin üzerine tuğladan baklava dilimlerinden bir bezeme yapılmıştır. Kulenin üst noktasında ise ikişerli sütunların taşıdığı ahşap köşk kısmı bulunmaktadır. Bu bölüm saat yerleştirilirken yapılmıştır.
  23. _asi_

    Erzurum Köprüleri

    Erzurum Köprüleri Çoban Dede Köprüsü (Köprüköy) Erzurum-Varto karayolu üzerinde, Hasankale’nin 15 km. doğusundadır. Köprü İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın (1295-1304) zamanında yörede yapılan imar çalışmaları sırasında Veziri Salduzlu Emir Çoban Noyin tarafından l297-1298 yıllarında yapılmıştır. Köprünün yapı formu ve baş kısmındaki bezmeler Selçuklu ve İlhanlı üslubunu yansıtmaktadır. Karga Pazarı ve Aras nehirlerinin birleştiği yerde yapılan köprü 128.00 m. uzunluğunda, 8.50 m. genişliğindedir. Köprünün en büyük kemer açıklığı l3.00m olup en yüksek noktası da 30.00 m.dir. Yedi yuvarlak kemerli gözden meydana gelen köprünün ilk gözü son yıllarda yapılan onarım sırasında kapatılmıştır. Bugün altı gözlü olan köprü Homigi Köyü’nden getirilen taşlarla yapılmıştır. Köprünün kemerleri siyah, kırmızı ve gri renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Taşların işlenişinde son derece ahenkli ve iyi bir işçilik gözlemlenmektedir. Ayrıca köprü ayaklarının altına yatay olarak ardıç ağaçları döşenmiştir. Böylece köprünün batmaması sağlanmıştır. Köprü ağırlığını hafifletmek için de tampon duvarları arasında boşluklar bırakılmıştır. Köprünün ayakları üzerinde son derece güzel işlemeleri olan köşkler yapılmıştır. Köprünün iki tarafında dörderden, üzerleri kubbeli sekiz köşk yerleştirilmiştir. Bunların bazılarının üzerlerinde alemler ve işaretler görülmektedir. Köprü çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Köprünün l872 yılı onarımını gösteren kitabe güneydeki korkuluk üzerine yerleştirilmiştir. Bu onarım öncesinde, l727 yılında da bir onarım daha geçirmiştir. Bunun dışında l946-l948 yıllarında bir kez daha onarılmıştır. Kireçli Köprü (Tortum) Erzurum, Tortum ilçesinde Tortum-Şelale yolu üzerindedir. Köprünün kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı şeklinden Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kesme taştan ve tek gözlü bir köprüdür. Ortadaki tek göz oldukça geniş ve sivri kemerlidir. Günümüzde de kullanılmaktadır. Altın Halkalı Köprüsü (Merkez) Erzurum’da Aras Nehri üzerindeki Altın Halkalı Köprüsü’nün kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır.Bununla beraber XIII.yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi köprünün Çobaniyandan Melik Gazi tarafından yaptırıldığını yazmıştır. Ayrıca köprü yıkılır veya harap olursa onarılması için de mermer üzerine altından bir halka konulduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de köprüye Altın Halkalı Köprü ismi yakıştırılmıştır. Kesme taştan, yuvarlak kemerli bir köprüdür. Murat Köprüsü (Merkez) Erzurum’da şehir içinde, Murat Suyu üzerinde bulunan köprü Narmanlı ve Sıvırcık mahallelerini birbirine bağlamaktadır. Köprü Sultan IV.Murat’ın (1623-1640) Erzurum’u imar ederken bu köprünün yapılmasını istemiştir. Kitabesi bulunmamaktadır. Ancak yapı üslubundan XVII.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Köprü kesme taştan ve tek kemerli olarak yapılmıştır. Dervişağa Köprüsü (Kuzgunköyü Köprüsü) (Pasinler) Erzurum Serçme Çayı üzerinde, Kuzgunköyü’nde olan köprü kitabesinden öğrenildiğine göre Derviş Ağa tarafından l703 yılında yaptırılmıştır. Köprü muntazam taşlarla tek gözlüdür.Çeşitli onarımlar geçirmiş, tek kemeri yıkılınca ahşap olarak yapılmıştır. En son l938’de bir kez daha onarılmıştır. Karas Köprüsü (Ilıca) Erzurum, Ilıca ilçesinde, Karaz Köyü’nün doğusunda bulunan köprü XVII.yüzyılda yapılmıştır. Bu köprünün daha önceden yapılmış bir köprü üzerine Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Köprü 85.00 m. uzunluğunda, 5.20 m. genişliğindedir. Sekiz sivri kemerli gözden meydana gelen köprünün en büyük kemer açıklığı 4.60 m.dir. Köprü kemerlerinin üzerinde ince bir tahfif kemeri daha bulunmaktadır. Bunun üzerinde de oldukça iri blok taşlardan oluşan bir korkuluk duvarı bulunmaktadır. Kesik Köprü (Tortum) Erzurum, Tortum ilçesindeki köprü Tortum-Çamlıyamaç yolu üzerindedir. Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak yapı şeklinden Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.
  24. _asi_

    Erzurum Tabyaları

    Erzurum Tabyaları XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu siyasi ve askeri alanda büyük güçlükler ile karşılaşmıştır. Osmanlıların bu durumundan yararlanmak isteyen Ruslar Osmanlı İmparatorluğuna savaş açmışlardır.Bu nedenle de Osmanlılar savunma amaçlı olarak Erzurum’un doğusunda ve çevresinde savunma amaçlı tabyalar yapmışlardır. Bu tabyaların büyük bir kısmı Erzurum, Kars, Ardahan’da bulunuyordu. Bu dönemlerde topun tahrip gücünün artması ve menzilinin uzunluğundan ötürü kale ve surlar önemini yitirmiş, yerini tabyalar almıştı. Bu nedenle de Erzurum şehrinin çevresi “ToprakTabya” denilen bir nevi surlarla çevrilmiştir. Öncelikle Erzurum çevresinde bu Toprak Tabyalar yapılmış ardından da bunu diğerleri izlemiştir. Bunlar Erzurum’a kuzeyden ve güneyden gelecek Rus saldırılarını önlemek amacıyla yapılmışlardır. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’un etrafındaki toprak tabyaların yetersiz kalmasından ötürü yeni tabyaların yapılmasına lüzum görülmüştür. Öncelikle şehre doğudan ve kuzeyden gelen yolları kontrol altında tutabilmek için Sultan Abdülmecit zamanında Zarif Mustafa Paşa’nın kontrolünde l852’de Topdağı’nda Mustafa Paşa’nın ismini taşıyan bir tabya yapılmıştır. Ancak topların daha da gelişmesinden ötürü Toprak Tabya’nın yanı sıra Topdağı’na I, II, III numaralı Aziziye Tabyaları ile onların güneybatısına Kiremitlik Tepelerine 1867-l872 yıllarında Büyük ve Küçük Kiremitlik Tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar Fosfor Mustafa Paşa’nın düzenlediği bir plan içerisinde yapılmış olup şehre uzaklığı da 4-5 km idi. Bu tabyaların yapımı sırasında da Kars yolu üzerinde yeni bir tabya daha onlara eklenmiştir. Erzurumluların da maddi ve işgücü katılımlarıyla yapılan bu tabyalara da “Ahali Tabyası” ismi verilmiştir. Osmanlı Tarihine 93 Harbi olarak geçen l877-l878 Osmanlı-Rus savaşında bu tabyaların büyük faydası olmuştur. Osmanlılar bu tabyaların yardımıyla Rusların ilerlemesini durdurabilmişlerdir. Sultan II.Abdülhamit zamanında da olası bir Rus hücumuna karşılık şehri daha uzak noktalardan koruyabilmek için yeni tabyaların da bunlara eklenmesine karar verilmiştir. Bunun için de Erzurum’a 8-25 km uzaklıklarda Oltu-Tortum yolunu kontrol eden Tafta ve Karagöbek; doğuda Çobandede, Dolangez, İlave, Uzunahmet, Küçük Höyük, Büyük Höyük tabyaları birinci savunma hattı olarak yapılmıştır. Bunların ardından ikinci hat olarak Sivisli, Ağzı Açık, Toparlak, Gez tabyaları yapılmıştır. Güney yönünde de Küçük Palandöken ve Büyük Palandöken tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar on dört adet olup, 30x40 ve 225x90 m. gibi ölçülerde değişen savunma tesisleridir. Doğudaki Mecidiye ve Aziziye Tabyaları 93 Harbinin (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) cereyan ettiği alandır. 21 adet tabyanın hepsi kesme taşla inşa edilmişlerdir. Süslemeleri yoktur. Büyük boyutlu yapılardır. Bunlardan Büyük ve Küçük Palandöken Tabyaları, yaklaşık 3000 m. rakımda inşa edilmiştir. Bu tabyalar mimari yönden estetik ve yapı üslubu olarak üzerlerinde özenle durulmamıştır. Burada daha çok sağlamlık ve kullanım esasları ön plana alınmıştır. Palanlarında ve araziye yerleşiminde daha çok bulundukları yerlerin konumu, genişliği kontrol altında tutacakları yerler ön planda tutulmuştur. Bu yönden ikisi dışında tabyalar birbirlerine benzemezler. Bu konuda bir araştırma yapan Prof.Dr.Haşim Karpuz tabyaları “Hilal Tabya” ve “Yay Tabya” olarak iki ayrı guruba ayırmıştır. Sivri bir tepe üzerinde yapılmış olan tabyalar daha toplu ve daire şeklindedirler. Bunun yanı sıra daha yayvan ve daha az sarp olan tepe ve sırtlarda yapılanlar yay şeklinde yapılmışlardır. Bu tabyalar yan yana odalardan meydana gelmiş, üzerleri kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüştür. Düşmanın geleceği yönün aksi tarafında da askerlerin toplantı avluları vardı ve ayrıca depo, revir gibi yapılara da burada yer verilmiştir. Tabyaların en geniş bölümünde Kışla odaları bulunmaktadır. Bunlar birbirleriyle bağlantılı dikdörtgen odalardan oluşmaktadır. Odaların genişlikleri 3.00-4.00 m. olup derinlikleri 6.00-l4.50 m.dir. Çoğunlukla tek katlı olan kışla odalarının bazıları yer kazanmak amacıyla ahşap kalaslarla ikiye bölünmüş ve iki katlı duruma getirilmişlerdir. Bunlardan Büyük Kiremitlik Tabyası iyi bir durumda günümüze gelerek iki katlı kışlalara bir örnektir. Bu tabyalar saldıran güçlere yönelik taraflarda 5.00-10.00 m. kalınlığında bir toprak yığını ile takviye edilmiştir. Alttan ve üstten kalın toprak tabakaları ile örtülü olan bu tabyaların karşı taraftan seçilmeleri de hemen hemen imkansızdır. Aynı zamanda da topçu ateşinin etkisinden uzak kalmaktadır. Bu tabyaların biraz dışında da karargah olarak kullanılan korunaklı binalar da bulunmaktadır. Bu karargah binaları da yan yana odalar ile fırın, mutfak ve hamamdan meydana geliyordu. Tabyaların yan taraflarında daha yüksek olarak top mevzileri ele onların yanında topçu odaları da bulunuyordu. Bunlara tabyaların yanlarındaki merdivenlerle çıkılıyordu. Bu topçu odaları gizli bir merdivenle koğuşlara bağlanmıştı. l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan tabyalara bir de pusu odaları yerleştirilmiştir. Bunlar “L”, “U”, ”T” şeklinde yapılmış çokgen veya dikdörtgen mekanlardır. Bunların hendeğe yönelik kısımlarına mazgallar yerleştirilmiştir. Bu odalar hendeği kontrol altında tuttuğu gibi hücuma geçen karşı tarafı pusu kurarak hafif silahlarla gelenleri topçu bataryalarından uzak tutuyorlardı. Bunların yapılışında fark edilmemek esas olmuştur. Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda,Top Dağındaki Aziziye Tabyası önüne l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı anısına l952 yılında Aziziye Şehitleri anıtı dikilmiştir. 1877-1878 Savaşında Müşir Katırcıoğlu Ahmet Mutar Paşa Doğu Beyazıt’dan Batum’a kadar uzanan cepheyi tutmuştu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar tabyaları baskınla ele geçirmeyi planlar ve bunun içinde Türk dilini konuşan Ermenilerin yardımıyla 9 Kasım l877’de Aziziye Tabyasını aldırıp nöbetçileri şehit ederler. Bu haber Erzurum’da duyulunca Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse Aziziye Tabyasına koşarlar. O sırada henüz yirmi yaşında olan Nene Hatun’da kundaktaki kızı ve ondan biraz büyük oğlunu bırakarak et satırı ile cepheye koşmuştur. O sırada cepheden ağır yaralı gelen kardeşi şehit olmuş, eşi ise cephede savaşmaktadır. Nene Hatun’u gören diğer Erzurumlular da onun peşinden gitmiş ve Aziziye Tabyası kurtarılmıştır. Böylece Nene Hatun’da Erzurumlular için bir sembol olmuştur. Bu anıtın arkasında da bu savaşta savaşan, l857’de Erzurum’da doğan ve 22 Mayıs l955’de ölen Nene Hatun Aziziye Anıtının arkasına gömülmüştür.
  25. _asi_

    Erzurum Kaplıcaları

    KAPLICALAR Erzurum’un ova kesimlerinde tektonik kökenli havzalar bulunmaktadır. Bu nedenle de yörede yer yer sıcak su kaynakları ve kükürtlü kaplıcalar bulunmaktadır. Bunlardan Pasinler, Ilıca ve Köprüköy Kaplıcaları Türkiye genelinde ün kazanmışlardır. Pasinler Kaplıcaları (Pasinler-Hasankale) Erzurum Pasinler ilçesindeki Pasinler Kaplıcası 205 metreden doğal çıkışlı olup, 15 lt/Sn. akım değerine sahiptir. Bu kaplıcanın suyundan romatizma, sinir ve kas yorgunluğu, çeşitli sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme tedavisinde yararlanılmaktadır. Kaplıca suyu 39-45 C. Arasında değişmekte olup, bikarbonatlı, klorürlü, sodyumlu, karbondioksitli ve kısmen de radyoaktif bileşimlidir. Pasinler Kalesinin güneyinde Hasankale Çayının iki yanında birbirlerinden yaklaşık 50 m. uzaklıkta yan yana iki ılıca bulunmaktadır. Bunlardan güneyindekine "Büyük Çermik" kuzeydekine "Küçük Çermik" denilmektedir. Büyük Çermik Kitabesine göre; 1565 yılında Dulkadiroğullarından Şah Bey tarafından yaptırılmıştır. Buradaki yapının içinde şifalı soğuk su kaynağı bulunmakta olup, üzeri 14.50 m çapında bir kubbeyle örtülüdür. Sultan I.Murad tarafından 1749 yılında onarılmış ve bazı eklemeler yapılmıştır. Büyük Çermik' in 50 m. kadar kuzeyinde olan Küçük Çermik Hasankale Çayı’nın karşı kıyısındadır. Bu çermiğin ortasındaki 1.5 m. derinlikteki havuzu ve üzerini örten 8 m. ölçüsünde kubbeli bir mekân bulunmaktadır. Küçük Çermik' i Şah Bey' in kardeşi Mirza Ali’nin yaptırdığı söylenmektedir. Ilıca Kaplıcası (Ilıca) Erzurum’a 18 km. uzaklıktaki Ilıca Kaplıcalarının suyu 39.4 C. toplam sertlik: 38 frans, Kalaviyet: 32.3, görünüş berrak, renk hafif sarı, koku yok, tortu az, Sodyum İyonu: 112 Mg./Lt., Magnezyum İyonu: 47.4 Mg./Lt., Demir ve Alüminyum: 3.6 Mg./Lt., Klor İyonu: 1403.3 Mg./Lt., Hidrokarbon: 1970.3 Mg./Lt., Akım değeri: 6 Lt/Sn. Bu kaplıcaların suları; mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, beslenme bozuklukları ve romatizma hastalıklarına olumlu etki etmektedir. Selçuklular tarafından yaptırılan kaplıca, 1965 yılında İller Bankası tararından tekrar inşa edilmiş, banyo kısımları ve havuz önlerine hamam eklenmiştir. Köprüköy (Deli Çermik) Kaplıcaları (Köprüköy) Erzurum Köprüköy ilçesindeki Köprüköy Kaplıcası ilçeye 58 km. uzaklıktadır. Bu kaplıcanın suyu 26 C. olup, bikarbonatlı, sodyumlu, kalsiyumlu, karbondioksitli, demirli ve bromürlü bir bileşime sahiptir. Suyun Ph değeri 6.12’dir. Akım değeri ise 101 lt/sn’dir. Kaplıcanın suyu sindirim sistemi, böbrek ve idrar yolları, kan dolaşımı ve kalp hastalıkları, metabolizma bozuklukları ve romatizmal rahatsızlıkların tedavisinde yararlanılmaktadır. Bunların dışında Erzurum’da Soğuk Çermik, Uzunahmet Çermiği, Başpınar Çermiği, Kızıl Çermik, Köprüköy yakınında Deli Çermik ve Çamuru bulunmaktadır. Bu çermikler romatizma, kadın hastalıkları ve deri, siyatik ve felç gibi hastalıklara iyi gelmektedir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.