Zıplanacak içerik

Canraşit

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Canraşit tarafından postalanan herşey

  1. “Ey insanoğlu, nefsini bilen Beni bilir; Beni bilen Beni arar; Beni arayan mutlaka Beni bulur ve Beni bulan bütün arzularına ve dahasına nail olur; nail olur ve Benden başkasını Bana tercih etmez. Ey insanoğlu, mütevazi ol ki, Beni bilesin.. açlığa alış ki, Beni göresin.. ibadetinde halis ol ki Bana eresin.” Bu ifadeler peygamberin vahiy mertebesinde söylediği söz yani Kutsi Hadis diye bilinir. Olabilir, bu mantık Yunan Felsefesinden ya da Ezoterik bilgilerden İsrailiyat şeklinde hadis kitaplarına girmiş olabilir. Kuran'da da aynı mantığın ipuçlarını yakalıyoruz : " Benliği temizleyip arındıran, gerçekten kurtulmuştur. " ( Şems-9 ) " Ey sükûna kavuşmuş benlik! " ( Fecr-27 ) Anlayana bu sözler, anlamayana yat-kalk-kork. Yollar farklı ama varış aynı, hedefi aynı. Çünkü Baba çocuğuna belli dönem ödül-ceza sistemini uygulamak zorunda kalır. Ta ki çocuk rüştünü ispat edene kadar. Egosunu temizleyip, sükune ermeyen, içgüdülerini denetleyemeyen, içgüdülerinin peşinde koşan YARATICI / TANRI OLAMAZ:
  2. Fazla söze gerek yok. Durum gayet açık ve net : " Ey iman edenler! Cinayetlerde size kısas farz kılındı. Hür olan, öldürdüğü hür kimse yerine; köle, öldürdüğü köle yerine; kadın, öldürdüğü kadın yerine kısas olunur. Kim kardeşi tarafından bir affa uğrarsa, akla ve örfe uygun bir şekilde, diyetini güzellikle ödesin. Bu, Rabbinizden size bir indirim ve bir rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, pek acı bir azabı hak etmiş olur. " ( Bakara-178 ) " Tevrat'ta Biz onlara “Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş—yaralar böylece kısas olunur” diye yazdık. Fakat kim kendi hakkını bağışlarsa, bu onun için bir kefaret olur.(16) Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin tâ kendileridir. " ( Maide-45 ) “hiç kimse, başkasının günâh yükünü taşımaz.” (İsra-15)
  3. Firavunlar Horus’un yeryüzündeki sureti ve Ra’nın oğlu olarak bilinir ve Yarı-Tanrı konumları vardır. Akhenaton tek tanrılı dini getirirken, kendisininin konumunu da düşürmüştü ve bir insan olduğunu bildirmişti. Zaten Akhenaton, Aton’un hizmetkarı anlamındadır. Dönemin Firavun tasvirlerinde görülen tanrısallıktan uzak doğallık da bunun kanıtıdır. Akhenaton, din adamları sınıfını ( Amon rahipleri ) yok etmesi, kendisini yalnızca bir yönetici konumuna getirmesi başlı başına devrimdir. Tutankhamun ise, eski dine geri dönüş yaparak kendisini eskiden olduğu gibi bir Firavun olarak Yarı-Tanrı konumuna getirmiş ve din adamları sınıfını yeniden ihya etmiştir. Zaten bu nedenle onun ölümünde bu iyiliklerinin karşılığı olarak Amon rahipleri muhteşem bir cenaze töreni ve piramit mezar yaptırmışlardır. Tutankhamun gerici, Akhenaton ilericidir. Tutankhamun Aton dinine ait ne varsa yok etmiş, Akhenaton tarafından yeni kurulan Akhenaten şehrini yerle bir etmiştir. Tutankhamun, babası Akhenaton’un Amon rahiplerince “Sapkın Firavun “ ilan edilmesine izin vermiştir.
  4. Evet @@binyamin. Anlaşılıyor ki zaten bu yüzden Kuran Köle ve Cariyelerin serbest bırakılmasını teşvik etmiş : " Bekâr olanlarınız ile köle ve cariyelerinizden evlenebilecek durumda olanları evlendirin. Onlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Çünkü Allah'ın lütuf ve ihsanı pek geniştir; O herşeyi hakkıyla bilir. Evlenmeye imkân bulamayanlar da, Allah kendilerini lütfuyla zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Elinizin altındaki köle ve cariyelerden, özgürlüklerini satın almak için sizinle anlaşma yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir iyilik görürseniz, anlaşma yapın. Ayrıca, Allah'ın size verdiği malından onlara da verin. Cariyelerinizi, hele iffetli kalmak istiyorlarsa, dünya hayatının gelip geçici menfaatine göz dikerek fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa günahı kendisinedir; zorlananlar için ise Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. " Fakat işte Araplara karşı ırkçı nefret taşıyanlar, kendilerini haklı çıkarmak için bu gibi doğruları eğip, büküp, gerçeği çarpıtarak sunarlar. Oysa, hiçbir ön yargı taşımadan, objektif bakıp gerçekleri ortaya çıkarmak ve gerçeklerin bilinmesi ve bildirilmesi için uğraşmak dünyanın en önemli erdemlerinden biridir.
  5. Peki, halk neden savaşılmasını istememiş ?
  6. O halde " Ne Mutlu Türküm Diyene " sözü, eğer Türk olmaktan kastedilen Modern Millet olmaksa, sosyo-etik dayatma değildir. Önemli olan Türk kavramının içeriğinin ne ile doldurulduğudur.
  7. Fazla söze gerek yok. Zaten olgu demek yanlışlanana kadar geçerli ve fenomenal bilgi demektir. Bunu da daha önce ifade etmişim :
  8. Zaten Millet toplumun Dış Politika açısından yapılanmasıdır. İç politikaya gelince; boşuna " Modern Milletin Devleti farklılıkları yok saymaz. Her dine eşit yaklaştığı gibi, her etniğe de eşit yaklaşır. " demedim. Bu da devletin evrensel hukuku ve insan haklarını politik dayatmasının vesayetidir. Ki bu cümlem " her vesayet kötüdür " mantığı ile anlaşılmaya çalışılırsa, anlaşılmaması doğaldır. Devletin evrensel hukuku ve insan haklarını politik dayatmasının nesi kötüdür ? Bu konudaki vesayetin nesi kötüdür ? Her politik yaklaşım iktidara geldiğinde kendi anlayışını mı getirsin ? Evrensel hukuk ve insan haklarının bu anlamda vesayetinin buna engel olmasının neyi kötü ?
  9. Demek ki, hic bir kavramin "bu budur/degildir" gibi bir tanimi artik tarih olmamıştır.
  10. Zaten gerçek değil, " olgu " demişim. Fazla söze gerek yok.
  11. Eğer verdiğim kaynak okunmuş olsa, orada vazgeçme gibi bir durumun olmadığı, çatışma olduğu, Atatürk'ün tedbiren konvoyun arkasındaki arabalardan birinde yolculuk etmesi sayesinde kurtulmuş olduğu anlaşılmış olurdu. Ayrıca, İngilizler demek dış politikada kararlar alma yetkisine sahip ve bu kararları alan İngiliz Hükümeti demektir. Karar alanların neci olduğu olayın adını ve niteliğini değiştirmez. Bunun adı İngilizler Samsun'da Atatürk'e başarısız bir süikast düzenlemişlerdir. Ve bu ilk de değildir. Verdiğim kaynakta diğer suikast girişimleri de var.
  12. Ben de denilmiş demedim zaten. Sekülerliğin " dünya ötesi yoktur " gibi bir yaklaşımı yoktur. Olsaydı bu yargı Metafizik bir yargı olurdu demek istedim. Dünyevilik bu konuda bir yargı olduğu anlamına gelmez. Sekülerliğin bu konuda bir görüşü yoktur. Sekülerlik elbette bir bilinç düzeyidir. Zaten o nedenle " yaşama bakış tarzıdır, bir duruşun felsefesidir " demiştim. İdealist temelde bir Sekülerlikten bahsedilebilir. Ancak, bu görüş Sekülerlik kavramında bir alt kolu oluşturur. Genel anlamda Sekülerliği bağlayıcı değildir.
  13. Burada dikkat edilirse etnik bir tasnif söz konusu değil. Elinde Türk bayrağı ve Atatürk posteri taşıyanlar Türk diye adlandırılmış. Yani Türk demek Atatürk'ün Cumhuriyet değerlerine sahip çıkandır anlamında. Bunlar içerisinde her etnik köken olabilir.
  14. Baba adamdı. Herkesin başı sağ olsun.
  15. Efendim elbette öyledir de. Zaten, bu saydığım ideolojilerin hepsi de bu iddiadadır. Nasıl ayıklayacağız ? Hepsi çizgisel, hepsi determinist. Gerçek ise hep determinist-çizgisel değil, etkileşimli, kaotik yaklaşımdadır. Doğa bilimleri de buna dahildir.
  16. Etimolojik olarak Budun böylar birliği, Ulus da aşiret, boy demektir. Eski yazıtlar yazıtta geçen kelimenin işaret ettiği kavramın çağdaş anlamı ile okunmaz. O devirdeki anlamı ile okunur, anlaşılır. Mesela, " Laicus "un Roma dönemindeki Latince anlamı ile bugün Laik dediğimizde anladığımız kavram faklıdır. Ya da Osmanlı döneminde kulanılan dini içerikli, ümmet anlamına gelen " Millet " ile, Cumhuriyet sonrası Modern toplumsallaşmanın kavramı olan Millet de farklıdır.
  17. Demokrasinin evrensel, çağdaş tanımı nedir ?
  18. Sekülerlik " dünya ötesi yoktur " gibi bir iddiası içermez. İçerse adı Ateizm veya Deizm olur. sekülerlik bir inanç değildir. Sekülerlik yaşama, dünyaya bir yaklaşım tarzının, bir duruşun felsefesidir. Dünya ötesinin değil. Zaten dünya ötesinin var olup olmadığı Metafizik Felsefe konusudur. Oysa, Seküler Felsefe Metafizik bir felsefe değildir.
  19. Kadı kızında bu kadar çok kusur olmaz. Temeldeki büyük kusur, iddianın tam tersinin gerçek olması. Atatürk'ü suikasttan koruyan İngilizler değil, suikastın arkasında olan ve planlayanlar İngilizler.
  20. Dinlerin getirdiği ahlaki esaslar hep egonun bilincinin ( şeytan) ürettiği istekleri ( sahip olma ) sınırlandırıcı yasaklardır. İnsan egosunu kontrol altına alabildiği ölçüde insan olur. Bunun yolu da insanın egosunun bilincinin ( şeytan ) bilincine varmasıyla mümkündür. Bu bilinç de yasaklarla, ödüllerle değil, kendini tanıma ile ortaya çıkar. Bu bilinç insanı Tanrı yapar. Bu bilince yani egonun bilincinin bilincine varamayanların ahlaklı, iyi insan olabilmesi ödül ve yasağa muhtaçtır. Yani ödüllendiren ve cezalandıran Baba Tanrı figürüne muhtaçlık anlamında. Ve işte tüm dinlerin öz mesajı kendini tanıma, kendini bilme üzerinedir. Bu bilincin yaygınlığı oranında insani değerlere yakınlık olacaktır. Tarih boyunca gelişim bunu ispatlar. İnsanileşme arttığı, egonun bilincinin bilincindeliği yaygınlaştığı takdirde insanlık topyekün o ilk cenneti de aşıp, gerçek yeryüzü cennetine yani komünal sınıfsız, tam kadın-erkek eşitliği olan topluma ulaşacaktır. Tarihin akışı bu yöndedir.
  21. İnsanoğlunun bilinçaltı bastırılmış komplekslerinin çözümü ile Süper Ego’da konumlanan, ve sosyalleşmesine yarayan değerlerin karşılığı olan Dinlerin alt yapı kurgusu İnsanoğlu bilinçaltının sembolik yansımasıdır. İnsanoğlunun Egosunun bilincine varması Şeytan sembolüdür. Adem ilkel insanlar arasında kendi egosunun bilincine ilk varandır. Ondan önce her şeyin ihtiyaç oranında paylaşıldığı Ana Erkil düzende bir yeryüzü cennetindeydiler insanlar. Egonun bilincine varılmasıyla Meta keşfedildi ve sömürü başladı. Savaşlar, kötülükler başladı. Bu bilinç İlkel Komünal Ataerkil düzene geçişi zorlamış. Daha sonra Ego Bilinci ( Şeytan ) Paylaşıma karşı çıkmıştır ( Yasak Meyva ) ve Meta’yı üreterek Kölelik düzenini başlatmıştır. Bu değerler İnsan Türünün Erkek cinsi ( Adem Peygamber ) tarafından taşındığından, ilk üretilmeleri de İlkel Komünal Ata Erkil toplumda tek eşliliği zorlayan Erkek Egemenliğin sonucu oluşan Oedipus Kompleksinin çözümü için üretilmiştir. Fakat bilinçaltında hep o cennete özlem ve yaşanan değişim sembolik olarak var olmuştur. Ana Erkil toplumda Tanrı Kadınla özdeşleştirilmiştir. ( Ana Tanrıça ). Ataerkilliğe geçişi ve Egonun bilincine varılmasını zorlayan da Kadın cinsinin ( Havva ) cinsel seçimleridir. Seçilmeyen erkeğin egosunun bilinci Tanrıya ( Tanrıça ) başkaldıran şeytan, diğerlerine de bu bilinci aşılamış ( çocuğun belirleyicisinin erkek olduğu, soyun erkek ile devam etmesi gerektiği, tek eşlilik ) ve paralel olarak İlkel Anaerkil Dinden İlkel Ataerkil Dine dönüşüm gerçekleşmiş, Tanrı kavramı Affedici, Koşulsuz Seven Tanrıça( Anne ) yerine koşullu Cezalandırıcı, Koşullu Seven Tanrı ( Baba )ya dönüşmüştür. Ne Anne ne de Baba olan bir Tanrı anlayışının egemen olması ise, ancak bilinçaltının ve bilinç üstünün farkına varılarak yok edilip bilinçte ortaya çıkması ile mümkün olur. Bu da Egonun bilincinin evrenselleşmesi anlamına gelir. Yani, paylaşıma karşı olmayan insanların bilincidir. Dinlerin getirdiği ahlaki esaslar hep egonun bilincinin ( şeytan) ürettiği istekleri ( sahip olma ) sınırlandırıcı yasaklardır. İnsan egosunu kontrol altına alabildiği ölçüde insan olur. Bunun yolu da insanın egosunun bilincinin ( şeytan ) bilincine varmasıyla mümkündür. Bu bilinç de yasaklarla, ödüllerle değil, kendini tanıma ile ortaya çıkar. Bu bilinç insanı Tanrı yapar. Bu bilince yani egonun bilincinin bilincine varamayanların ahlaklı, iyi insan olabilmesi ödül ve yasağa muhtaçtır. Yani ödüllendiren ve cezalandıran Baba Tanrı figürüne muhtaçlık anlamında. Ve işte tüm dinlerin öz mesajı kendini tanıma, kendini bilme üzerinedir. Bu bilincin yaygınlığı oranında insani değerlere yakınlık olacaktır. Tarih boyunca gelişim bunu ispatlar. İnsanileşme arttığı, egonun bilincinin bilincindeliği yaygınlaştığı takdirde insanlık topyekün o ilk cenneti de aşıp, gerçek yeryüzü cennetine yani komünal sınıfsız, tam kadın-erkek eşitliği olan topluma ulaşacaktır. Tarihin akışı bu yöndedir.
  22. Bu Amon rahipleri ne şeker adamlarmış, şu çok tanrıcılık ne demokratikmiş yahu ! Amon rahiplerinin Akhenathon’un ölümü sonrası tekrardan iktidarı ele almalarıyla, bu ne çağdaş bir adımdır ki Firavunlar yine Tanrı olmuş, kölelik desen zaten hiç olmamış, onu da kendisine Tanrı diye tapınılmasını istemeyen faşist, diktatör, kötü adam Akhenathon getirmiş, öncesinde yokmuş. Ülke barışa kavuşmuş ama Yahudiler huzursuz, faşist adamlar oldukları için barıştan rahatsız olmuş ve bir süre kafa dinlemek için yaşadıkları topraklardan Doğu Akdeniz sahillerindeki yazlıklarına tatile çıkmışlar. Zaten çok tanrıcılık gibi ileri-demokrat bir anlayış yoktur. Çok tanrıcılık candır, süperdir.
  23. Spartaküs köleliğe başkaldırmamış. Yalnızca kendisi köle olmak istememiştir. Ama köleliği normal görmeye devam etmiştir. Köleliğin insanlık dışı olduğunu ilk savunanlar 19.yy’da Amerikan İç savaşı sırasında Kuzeyli aydınlardır.
  24. Elbette her ideolojinin bir amacı ve hedefi, ideali, ülküsü, mefkuresi vardır. Diyalektik materyalizm dışındaki tarihte devrim yapanların sahip olduğu her ideoloji, bir sınıfın durumunu iyileştirirken diğer sınıfı ortadan kaldırır veya niteliğini değiştirir. İşte İslam da, diğer çağdaşı dinler gibi, Arabistan Arapları için Ortaçağı başlatan bir ideolojidir. Ondan evvel İlk Çağda yaşayan Arap Toplumunun yapısı, İslamla birlikte Kabilecilikten Ümmetçiliğe doğru evrimle yoluna girmiştir. Her ne kadar gönülsüz Müslüman olan Ebu Süfyan’ın soyundan gelen Emeviler dinlerini yeniden bir Arap ideolojisi vasfına sokmuşlarsa da, diğer kavimlerin de Müslüman oluşu ile İslam’ın getirdiği ümmet anlayışı zamanla oturmuştur. Fakat devrim kazanımlarının, özellikle Araplar arasında mezhepler yolu ile bir şekilde kabilecilik geleneklerine uydurulduğu da tarihten görülüyor. Belli ki bir tür üstü kapalı bir karşı devrim yaşanmış İslam tarihinde.
  25. “hiç kimse, başkasının günâh yükünü taşımaz.” (İsra-15) Kabileler arası eşitsizliği eşitliğe dönüştüren, " Evlenmeye imkân bulamayanlar da, Allah kendilerini lütfuyla zenginleştirinceye kadar iffetlerini korusunlar. Elinizin altındaki köle ve cariyelerden, özgürlüklerini satın almak için sizinle anlaşma yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir iyilik görürseniz, anlaşma yapın. Ayrıca, Allah'ın size verdiği malından onlara da verin. Cariyelerinizi, hele iffetli kalmak istiyorlarsa, dünya hayatının gelip geçici menfaatine göz dikerek fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa günahı kendisinedir; zorlananlar için ise Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. " ( Nur-33 ) Köleciliği değil, Cariye ve köleleri serbest bırakmaya teşvik eden, bir devrim. Hür adama köle ve kadın öldürmenin yaptırımı olmadığı değil. Bir kabiledeki hür adama / kadına karşılık, diğer kabileden de ancak bir hür adamın / kadının, bir kabiledeki köleye karşılık, diğer kabileden de ancak bir kölenin cezalandırılması. İsterse kabile katil kimse, onu cezalandırmasın, olur mu öyle şey ? Bekarlara da evlenemiyorsanız, cariyelerinizi serbest bırakın ve sabredin diyor. Zorlarsanız günah sizindir, onların değil diyor.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.