Zıplanacak içerik

Canraşit

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Canraşit tarafından postalanan herşey

  1. İnsan toplulukları tarih öncesi devirlerden itibaren Kabileler halinde yaşamışlardır. Bu kabilelerin totemleri, tanrıları ayrı idi. Kabile savaşları neticesinde üstünlüğü ele geçirip diğerleri üzerinde tahakküm kuran kabilenin şefi soylu hanedanlığa dayanan krallıklar kurmuşlardır. Burada kan ve akrabalık bağı ile bağlı olan Kabile dediğimiz topluluk, diğer kabilelere üstünlük kurduğunda ve tek bir devlet çatısı altında bir kaç kabileyi yönetmeye başladığında Kral olan üstün kabilenin şefi, soylu hanedan da o kabilenin mensupları oldu. Bunun doğal sonucu olarak da o kabilenin tanrısı diğer kabilelerin tanrısından üstün tutuldu. Yani o krallıkta mevcut kabilelerin belirli düzeylerde statüsü vardı. Düşük değerli kabile olabildiği gibi, orta seviye ve en nihayetinde Krallığın hanedanını oluşturan en üstün kabile yer alıyordu. Ama bu durum Krallıkların istikrarını bozan bir durumdu. Zira, çok kabileye dayanan toplum yapısı kabileler arası mücedeleyi bitiren bir durum yaratmayıp, her an krallığın kabileler arasında el değiştrebileceği, iç karışıklıkların asla sona ermeyeceği kaygan bir zemin yaratıyordu. İşte Tek Tanrı fikri bu kabileler arası statüyü kaldırıp, kabileciliğin ümmetçiliğe evrilmesine yol açan ileri bir fikirdir. Tek tanrı fikri ile birlikte krallıklar iç istikrara kavuşmuş, dış düşmanlarına karşı iyi bir birlik oluşturmuşlardır. Milliyetçilik ideolojisi ile birlikte ümmetçilik tarihin çöp kutusuna atılmış, ümmetçiliğin yerini birlik için ne kabilecilik gibi kan bağını ne de ümmetçilik gibi din bağını esas almayan, vatandaşlık bağını esas alan Milletçilik anlayışı almıştır. Bu anlayış ise doğal olarak dini devlet mekanizmasından uzaklaştırmıştır. Yani günümüz çağdaş vatandaşlık esaslı Millet birliği anlayışına gelmek için din birliği esaslı dönemden geçilmesi gerekmiştir.
  2. Bu bir kutuplaştırıcı deyiştir : " Bitaraf olan bertaraf olur ". Yani tarafsız olan yok olur, ortadan kalkar. Bertaraf yok edilen, ortadan kalkan demektir. Bitaraf olan her iki kutup tarafından ortadan kaldırılır, bertaraf edilir. Burada ise ülke polis devletine dönüştürülerek ve kutuplaştırıcı söylem kullanılarak, tarafsız olana ya benden ol veya karşı taraftan deniliyor. Karşı tarafta olununca da bir şekilde terör ile irtibatlandırılıp terörist ilan edilme durumu doğuyor. Başka bir ifade ile bertaraf olanların tümünü değil, bir kısmının karşı tarafa itelenmesi ve akabinde terörist ilan edilmesi durumu var. Kalan bertaraf (tarafsız ) olan kısım ise kendi tarafına çekiliyor. Bu da tam kutuplaştırma demek.
  3. Krematoryumda yakılan cesetten kalan küller bir vazoya konulduğunda, kabir azabı değil, vazo azabı olur.
  4. Sözde “ dogma yıkıcılar “ öyle sansalar da krematoryumlarda genellikle Kilise töreni yapılır. Ki bu yakma işlemi bir çok dinde de vardır. Fakat gel gör ki çevreciliği kimseye bırakmayan “ dogma yıkıcılar “lar , sırf dogmaya karşı çıkmak için çevreciliği, çevreyi, azot döngüsünü falan bir anda unutup, “ battı balık yan gider “ tadında savunular geliştirip haklı çıkmaya çalışırlar. Dogma yıkılsın diye, hırsızlık da yapılsın, adam da öldürülsün o zaman, hani dogma yıkacağız ya o bakımdan, tam olsun. Şimdi, öncelikle çevreye olumsuz etkisi az bile olsa, neden zaten karbon salınımı var, biraz da bundan olsun diye düşünelim ki ? Sonra, çevreye etkisi az falan da değil zaten. Tehlikeli atıklar sınıfında değerlendiriliyor krematoryumların havaya saldığı gazlar. Yani dünyada şunun şurasında 165 yıllık doğalgaz, 40 yıllık petrol kalmışken ve deli gibi alternatif enerji kaynakları aranırken, boş boş ceset yakmanın duygusal veya dini sebepler dışında bir anlamı yoktur. Üstelik boşa yakıt tüketimi ( dünyada bir yılda ölen 50 milyon için en az 100 milyon metreküp doğalgaz ) ve atmosfere saldığı zararlı gazlar da cabası. Bununla birlikte cesetlerin alternatif enerji kaynağı olarak kullanılması fena fikir değil, zaten bu yönde girişimler, elektrik santralleri de var. Bu fikir desteklenebilir. Diğer taraftan bu gidişle ilerde mezarlıkların kalan tek yeşil alanlar olmayacağının da garantisi yok. Bunlara rağmen kişi ille de krematoryumda yakılmak istiyorum derse elbette yakılabilmeli, bu bir hak konusu zaten. İster cenaze masrafları ucuz olduğu için, ister yakınlarını mezarlıklarda yormamak için, ister de dini inançları öyle gerektirdiği için olsun veya duygusal sebeplerle olsun, isterse de “ dogma yıkmak “ için olsun bu seçenek var olmalıdır. Ama insanlığa bir faydam olsun denilirse de, bu iki yöntem (gömme ve santralde yakıt olma ) den başka veya ek olarak bir seçenek daha vardır. Cesedini Kadavra olarak Tıp Fakültelerine bağışlamak ya da en azından organlarını bağışlamak. Geri kalanımı da ister santralde elektrik üretmek üzere yaksınlar, ister gömsünler şeklinde. Bunların dışında, doldurulup evin bir köşesinde de yer alabilirler veya herkesin kendi bahçesine gömülüp, üstüne de bir ağaç dikilmesi de olabilir ki böylece evlerin bahçelerine beton döküp otopark da yapamazlar. Fakat en iyi çözüm bence cesetleri bir şekilde dondurup falan bir an önce Voyager gibi araçlarla uzayın derinliklerine yollamaktır. Böylece, belki de eğer uzayda bizden daha gelişmiş birileri varsa ölümüzü diriltebilirler, düşük bir ihtimal de olsa en akla yakını budur bence. Ki böylece uzay araçları boş gitmemiş olmuş olursa fazla bir ek masrafı da olmaz bunun.
  5. İlgili ayet öyle anlaşılacaksa şayet, köle hürü öldürdüğünde de kısas olmaz. Üstelik böyle anlaşılmamasına dair bir de kölesini öldüreni öldürürüz gibi bir hadis de mevcut. Hadi bu hadis İsrailiyat diyebiliriz. Ama Hanefi mezhebi de bu ayeti öyle anlamamış, uygulamada hür, köle, kadın, gayri müslim ayrımı falan yok. Peki bu ifade neden var, gereksiz denilirse de, yaşanan bir olayla ilgili olduğu çok açık. E, zaten sistematik bir kitap olmadığı söylenmiş, bu da normal olmalı bunu söyleyene göre. Diğer taraftan Kısasta hür, kadın, köle ayrımı yapılmamasının insan hakkı ihlali olmadığı da nereden çıktı ? Kuran hukukunun çağdaş hukuk olduğunu söyleyen mi var ? Yalnızca dönemine, çağına göre devrim olduğunu söyledim. Nitekim, beslenilen kaynak olan Turan Dursun da bu dediğimi teyit etmiş : " İslam, yeni bir dünya nizamı getiriyordu. Bu nizam, kuşkusuz Cahiliye çağının anarşi ve zorbalığından daha ileriydi, belli bir uygarlaşmanın hukuki çerçevesi getirilmişti, insanlar yeni nizama uyacaklardı. Bunun yaptırımı, hem bu dünyada hem de öteki dünyada en ağır cezalardı. Bu dünyadaki cezalar, özet olarak kısasa kısastı. “ Turan Dursun
  6. Ego Bilinci = Şeytan Nefs = Ego Bilincinin etkisi = Şeytanın etkisi Nefsini temizlemek = Ego bilincinin etkisini kaldırmak = Şeytanın etkisini kaldırmak Bu da Ego Bilincinin Bilincine sahip olmak ile mümkün. Yani, kendini ( ego bilincini ) bilmek, şeytanı bilmek.
  7. Taraf olmayan değil, karşı tarafta yer alan terörist ilan ediliyor.
  8. Etnik Grup, Etnisite = Modern millet değildir. Etnisite Mensupluğu = Modern Milliyet değildir. Milliyet = Bir Millete Mensupluktur.
  9. Tabii felsefe ile haklı çıkılmaya da çalışılabilinir.
  10. Elbette her ideolojinin bir amacı ve hedefi, ideali, ülküsü, mefkuresi vardır. Diyalektik materyalizm dışındaki tarihte devrim yapanların sahip olduğu her ideoloji, bir sınıfı egemen kılıp, başka bir sınıfın durumunu iyileştirirken diğer başka bir sınıfı ortadan kaldırır veya niteliğini değiştirir. İşte İslam da, diğer çağdaşı dinler gibi, Arabistan Arapları için Ortaçağı başlatan bir ideolojidir. Ondan evvel İlk Çağda yaşayan Arap Toplumunun yapısı, İslamla birlikte Kabilecilikten Ümmetçiliğe doğru evrimle yoluna girmiştir. Her ne kadar gönülsüz Müslüman olan Ebu Süfyan’ın soyundan gelen Emeviler dinlerini yeniden bir Arap ideolojisi vasfına sokmuşlarsa da, diğer kavimlerin de Müslüman oluşu ile İslam’ın getirdiği ümmet anlayışı zamanla oturmuştur. Fakat devrim kazanımlarının, özellikle Araplar arasında mezhepler yolu ile bir şekilde kabilecilik geleneklerine uydurulduğu da tarihten görülüyor. Belli ki bir tür üstü kapalı bir karşı devrim yaşanmış İslam tarihinde. Zaten karşı devrim niteligindeki Mezhepçilik, ülkemizde büyük ölçüde Kürt aşiretlerdeki Kabilecilik ile Ümmetçilik arası hibrid yapı sayesinde bu çağa taşınmıştır. Yarı Feodal yapıyı çözmek için, ümmetçilikten ulusçuluğa geçilmesi amacıyla yapılan Cumhuriyet Devrimlerinin uygulamalarına en büyük mukavemeti, hem kana ve akrabalığa bağlı Kabile reisi hem de dinsel vasfı olan Ağa, Şeyh gibi ünvanlara sahip kabile şefi dini önderine bağlılığından taviz vermeyen marabalar ( toprağa bağlı kölelik- serf ) göstermiştir.
  11. Demek ki, daha öncesinde iki kabile arasında mesela öldürülen hüre karşılık asıl katil hür dışında bir hür daha ve bir / birkaç kadın ve/veya birkaç tane de köle olur deniyormuş ki, hüre hür denmiş. Mesela, öldürülen kadına karşılık asıl katil kadın dışında bir kadın ve bir hür ve/veya birkaç tane de köle deniyormuş ki, kadına kadın denmiş. Mesela, öldürülen köleye karşılık asıl katil köle dışında bir hür veya bir kadın ve/veya birkaç tane köle daha deniyormuş ki, köleye köle denmiş ki ondan.
  12. Çok isabetli bir çıkarım, tebrikler. Elbette böyle bir şey Kuran'a göre olamaz. “hiç kimse, başkasının günâh yükünü taşımaz.” (İsra-15) Zaten, Müslümanlar kardeş olduğu ve kanları denk olduğu ve hiç kimsenin başkasının günahını üstlenemeyeceği prensipleri ile, öldürülen kölenin ( veya kadının veya hür ) yakını, “ kardeşini “ ( köle-kadın veya hür ) affettiğinde, diyeti ödeyecek olan ( köle-kadın veya hür ) katili affetmiş olacaktır. Onun yerine öldürülecek konu ile alakasız köleyi ( köle-kadın veya hürü ) değil. Çünkü suçu işleyen affedilir, suçsuz olan değil.
  13. Bu hem enerji kaynaklarının tükenmeye başladığı bir dönemde yakıt israfı olur hem de küresel ısınmaya bir katkı olarak ekstra karbon salınımı. İyi bir fikir değil.
  14. O halde bu soru anlamsızmış, dimi
  15. Seçilen aday kişiyi kim seçiyor AKP'de ?
  16. Bilakis asıl ben karşımda BB'ye toz kondurmayan B. Britanya Milliyetçi bakış açısını görüyorum.
  17. Çanakkale Krizi (İngilizce: Chanak Affair), Türk kuvvetlerinin 9 Eylül 1922'de İzmir'e girmesinden sonra, Eylül 1922'de İngiliz-Fransız kontrolündeki Boğazlar Tarafsız Bölgesi'ne ilerlemesiyle ortaya çıkan siyasi ve askeri bir krizdir. Bu kriz, Birleşik Krallık BaşbakanıDavid Lloyd George'un iktidarını kaybetmesine sebep oldu. Buna ek olarak, Kanada hükümeti bu kriz ve sonrasında Birleşik Krallık'tan diplomatik olarak bağımsız davranmaya başladı. Ayrıca bu kriz İngiliz Milletler Topluluğu'na üye devletlerin dış işlerinde serbest bırakılmasının önünü açan 1931 Westminster Tüzüğü'nün oluşmasında en önemli etkenlerden biri oldu. ( tr.wikipedia )
  18. Açıklayamam ama karşımdakini suçlar, saldırırım mı demek bu ?
  19. Firavun (Arapça فرعون Fir'awn; İbranice פַּרְעֹה Parʻō) Antik Mısır'da hükümdarlara verilen isim. Aynı zamanda tanrı Horus'un yeryüzündeki simgesi ve güneş tanrısı Ra'nın oğlu olarak da kabul ediliyordu. ( tr.wikipedia )
  20. Tabii Tanrılar yardım etmiştir veya Uzaylılar dimi ?
  21. Yerel seçimlere partiler katılmıyor mu ?
  22. Cumhurun basi! nin şirin gözükmesi AKP'nin yerel seçim başarısını etkiler mi ?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.