Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ahmet AY

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    332
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Ahmet AY tarafından postalanan herşey

  1. Şehitlere minnetterız. Ülkeden çok umutluyum.
  2. Bu iktidarın hesabını halk verecektir. Ancak inancım odur ki iktidar ve TSK bu ülkenin bütün kamburlarını yok edecektir. Devlet karar vermiştir; herkes ve her kesim özgür, eşit, adil bir ülkenin 1. sınıf vatandaşları olacaktır. Buna inanıyorum.
  3. Erdem direnmekle kazanılır zayıflıklarla değil.
  4. Ali tatar merhumunun neler yapıp ettiğini bilemem ancak kanaatim odur ki yaptıklarının hesabını vermektense ölümü tercih etmiştir.
  5. Evet bunun kamuoyuna mal edimeyişinden dolayı yeterince ilgi görmeyince biz de sorumluluğumuzu yerine getiremedik ve bundan dolayı da muzdaribim. Samimiyet testine tabi tutulacak en son kişi bile değilim. Samimiyet sorgulanırsa sizin de bu yazdıklarınızdan samimiyet yerine istismar sonucu çıkarabilirim ki bu etik olmaktan çıkar.
  6. Kamuyla ilgili kısmını anlattım ancak Sayın Cumhurbaşkanının neden olayı görmediği sorusunun muhattabı bellidir.
  7. Sorunuza defalarca cevap verdim; Yeterince kamuoyu oluşmayınca biz de olayın vehametini fark edemidik ve şimdi olup bitenden dolayı sorumluluğumun altında kalıyorum.
  8. Eğer durum buysa kendimi öyle bir mahkumun yanında görmediğim için sorumlu addederim. Zira kimlik benim için önemli değildir. Bunu anlamamak için kendinizi zorlamayın.
  9. Biz göremedik ya da siz görmemizi sağlamadınız... Durum aynı.
  10. Samimiyet ise söz konusu teste gelemem; Ben OKKIR içinde üzüntüden öteye ızdırap duyuyorum. Ya siz? Ne kadar samimisiniz?
  11. Hukukçular kınıyor, ETÖ yanlıları da destekliyor. Fark bu... Saygılar.
  12. Bazı konuları işlemek için hukukçu olmaya gerek yoktur. 367 hadisesi size bize göre yorumlanmayacak kadar açık ve nettir. Amir hüküm var mı? Yok. o halde nedir sorun? Olmayanı icat etmek. İşte tam da yapılan oydu. Meclis içtüzüğü ve anayasa karar yeter sayısı için ne diyor veya ne demiyor? Ortalama zekaya sahip olan her okur bunu aynı anlar; Aynı anayasa mahkemesi anayasa "anayasa mahkemesi yasaların anayasaya uygunluğunu denetler" dediği halde meclisin yaptığı anayasa değişikliğini "anayasaya aykırı"lığından iptal etti. Buyurun burdan yakalım. Saygılar.
  13. Türkçe yazıyorum, büyük karekter kullanıyorum ve de meramımı açık ve seçik beyan ediyorum niye anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Bakın OKKIR için bir şeyler yapabilmem için onun duyulur olamsı gerek. Ben OKKIR ile ilgili bir şey duymadım. Ama ZERE için basına yansıyan ve duyulmama imkanı olmayan süreç yaşandı. Siz de OKKIR ile ilgili bir şey biliyordunuz ise bunu kamuoyuna mal edecektiniz. İşte bunu yapamadınız ve bizler de bir şey duymadık. Duymadığmız için de tepki göstermedik. Şimdi soruyorum; siz bildiğiniz halde OKKIR için bir şey yapmayınca bizler nasıl ve ne yabiliriz ki? sözün özü: OKKIR da bir başkası da bizim için suçu ne olursa olsun o şartlarda cezaevinde kalmamalıydı ve asla kalmamalıdır. İşte bunun için OKKIR'ı tanıyan ve hastalığını bilenler bunu duyurulacak şekilde işlemediler. ZERE affedilince vaveylayı kopardılar. İşte buna sızlanmak OKKIR'ı geri getirmeyecektir. Benim için OKKIR, ZERE faretmez. Çünkü ikisiylede dünya görüşü ve değerler noktasında hiç bir şey paylaşmıyorum. İnsan ve hasta olmaları dışında...
  14. Ahmet AY

    KANADOĞLU FENOMENİ

    O bir fenomen, o bir duayen, o bir... Aslında kışkırtıcı, bozguncu tanımı daha iyi tarif eder onu. Sabih Kanadoğlu bu ülkenin gelişmesine, ilerlemesine, çağdaş ve demokratik teamüllerinin işlemesine asla razı olmayan bir anlayışın temsilcisi. Nerede vatandaşın lehine bir düzenleme varsa, S. Kanadoğlu o konuda nasıl bir hile-i şer’iye ile karşı konulabileceğini söyler. CHP gibi vatandaşa özgürlük, refah ve ilerlemeyi çok gören siyasi parti de bunun diğer safhasını tamamlamak için harekete geçer. “Ak Parti anayasayı değiştiremezmiş” Hazret buyurmuşlar; “Laik demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın ne reform yapmaya ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur. Olmamalıdır”. Bunu bir hukukçu ve hem de bu ülkenin en etkili yargısında başkanlık yapmış bir hukukçunun bunu söylemesi bu kafadaki hukukçulara zaten yerlerde sürünen güvenim yerle bir oldu. Nasıl olmasın ki? En baba kurumun başsavcılığını yap ve hukukla uzaktan yakından alakası olmayan bin bir işle uğraş… Bu açıklamalarını hukukçu kimliği ve hukuk adına yapmazsa problem olmaz. Ama bunu “hukukun kitabını yazdım” edasıyla söyleyince güvenirlik eksilere düşüyor. Şimdi dönüp gerilere bakıyorum da; Acaba hangi cinayetler hangi garibanlara yüklendi. Acaba birlik ve beraberliğimizi bozmak için kendilerini de kimlerin yapabileceklerine dair kanaatleri olan eylemlerden kaçını olayla alakası olmayanlara mal edildi. Ve işin garip, acı tarafı bunu hangi hukukçuların mahkeme kararlarıyla yaptılar. Mesela rahmetli Uğur MUMCU’nun öldürülmesi dönemin emniyeti ve yargıçlarınca “İran”cılara yüklendi. Bana hiç inandırıcı gelmedi. Neden İran yanlıları böyle bir cinayeti işlesinler ki? İran ve İran yanlılarının kazanımdan öteye kayıplarına vesile olacak böyle bir cinayeti işlemeleri için geri zekâlı olmaları gerekir. Güldal MUMCU bizzat merhum ECEVİT’e gidip eşinin cinayetinin aydınlatılmasını istemiş. Dönemin başbakanı kendisine yıllar önce düzenlenen suikastı bile çözemediğini ifade ederek "bunu nasıl çözebilirim". Bu şu demektir: “Bu cinayet çözülecek gibi değil, bunun ucu çok derinlerde boşuna uğraşma”. Yine dönemin Emniyet Genel Müdürü olan Mehmet AĞAR’a konuyu götürdüğünde AĞAR; “Bu işi çözemeyiz, bir tuğlayı çekersek tümü yıkılır”. İş bu kadar tanıdık olduğu halde mahkemelerimiz “Türk Milleti Adına” ne kararlar verdiler gördük. Hukukçularımız ve emniyetimiz bu eylemlerin İran’cılar tarafından “ülkemizde kargaşa çıksın” diye yaptıklarını iddia etmişlerdi ve mahkeme bu doğrultuda karar vermişti. İşte bu anlayıştaki hiçbir emniyetçi ve hukukçunun verdiği kararın doğruluğuna artık inanamıyorum. Çünkü Kanadoğlu ve onun öğrencisi konumunda olanların aldıkları kararlar hukuki değil siyasi ve “laik olmayan kesimleri” zor durumda bırakmaya yöneliktir. Bu Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, A. Taner KIŞLALI ve diğer cinayetler için de geçerlidir. Ama öyle inanıyorum ki bunların tümü gün yüzüne çıkacaktır. İşte o gün Kanadoğlu gibileri insanların karşısına çıkabilecekler mi merak ediyorum. “Laik demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş bir iktidarın ne reform yapmaya ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur. Olmamalıdır”. Bu kafa sadece darbecilerin faşist kafalarla anayasa yapabileceklerini kabul eder. Çok iyi hatırlıyorum; 1982 anayasası Kenen EVREN ve diğer dört kişilik ekibi anayasa hazırladılar. Başkalarına hazırlatılsa da neticede karar mercii onlar. İşte Kanadoğlu’nun kafasına göre anayasayı meclis değil; ancak darbeciler yapabilirler. Darbe yapabilirseniz anayasa yaparsınız yoksa darbeyi beklersiniz! Yani silahınız varsa, kafamıza kafamıza vurabilirseniz anayasa yapma hakkınız vardır ve ozaman o anayasayı öpüp başımıza koyarız. Yoksa “demokrasi, meclis, meşruluk yetmez azizim” demeye getiriyorlar. Anlasalar artık devir değişti. Totaliter, jaboben anlayışın tarihe gömüldüğünü bir anlasalar…
  15. Siz üzerinize düşeni yapamadığınız için vicdan azabı çekiyorsunuz ve bu sebeple başkalarını yargılıyorsunuz. Bu tür durumlarda vak'anın en yakınları, dostları, yandaşları tepkilerini ortaya koyarak kamuoyu oluştururlar. Siz böyle yapmadınız ve biz de olayın boyutunu bilmedik ve tepki ortaya koymadık. Durum bu; şimdi sızlanmanın bir yararı yok. OKKIR'a sahip çıkamadınız ve bizi suçlamayın. Varsa birilerini suçlama mecburiyetiniz; onu savunamayan kendinizi suçlayın. Bu gün de söylüyorum. Kim olursa olsun aynı durumda biz de aynı tepkiyi gösteririz. Hatta yeşilinize bile...
  16. Kuduusi Okır iyiki öldü, ya da serbest kalmasın diyen olmadı. Kamuoyo oluştursaydınız destek verirdik. Siz Bunun için sevindiğimizi sanmayın. Oluşturmadığınız kamuoyu için sızlanıyorsunuz. Geç kaldınız. İnanın ona destek verir ve aynı tepkiyi verirdik.
  17. Hamas'ı eleştirelim ama MOSSAD'a karşılık HAMAS olur şey değil. Dünyayı kan gölü görmek isteyen gizli servis, acımasız bir örgüt diğeri evleri başlarına yıkılmış bir halkın kurtuluş mücadelesini veren bir örgüt. Tamam HAMAS yanlışlarıyla eleştirilsin ama bu nasıl insaf ki MOSSAD ile ilgili bir yazıda -ki ülkemizle alakalı- HAMAS'ı çağrıştırıp eleştiri konusu yapalım. Bunu izah edecek mantık ne? Ben Filistin konusunda yazmadım; MOSSAD'ın ülkemiz üzerindeki kötü emellerini yazdım. Bunu konuşurken HAMAS eleştirisini gündeme getirmek doğrusu MOSSAD ve ülkemizi görmezden gelmemiz demektir. MOSSAD eşittir İsrail halkı değildir. MOSSAD eşittir siyonizm. Hamas'ı eleştiri konusu yapmak için açın Filistin konusunu eleştirelim.
  18. Mesele ölmesi ise dua edin ölsün, Ama insanın o hastalıkta içerde yatması gerekiyorsa ne diyeyim.
  19. Hamas'ı savunmak bize düşer mi ayrı bir konu; MOSSAD'ı eleştirmek niye Hamas'ı savunmak olarak algılandı anlamakta zorluk çekiyorum.
  20. Ahmet AY

    Ahmet AY

    Bir dostum taziyede olmamdan dolayı televizyon izleyemeyeceğimi düşünüp haber verdi; “Hakkâri’de 13 yaşlarında bir çocuk polis tarafından feci şekilde dövüldü”... Bunun üzerine gece haberlerini izlemek için televizyonu açıp izledim; “Aman Allah’ım! hangi ülkede, hangi devirde, ne tür insanlarla yaşıyoruz”? Kanım dondu, öylece kalakaldım. Bir yanda ölen akrabamın acısı, öte yandan özel sorunların verdiği acıyı dindirmem gerekirken bu son haber acımı katladı. Sivil güvenlikçilerin Hakkâri’de 13 yaşlarında bir çocuğu evire çevire dövdüğünü izledim televizyonda. Sivil emniyetçiler Hakkârili çocuğu çevrede kendilerini kimsenin görmediğini anladıktan sonra tekme tokat dövüp bayıltmalarını izledim. Sonra da çocuğu saçlarında sürükleyerek götürmelerini izledim. Vicdan sahibi hiç kimsenin kabul edeceği görüntüler değildi. Daha öncede Konya'mızda benzeri bir hadise yaşanmıştı ve daha pek çok ilde. Bu çocuğun “suçu” ne olursa olsun dövmeyi hak etmeyeceğini; güvenliğimizden sorumlu güvenlikçiler tarafından dövülmesini de asla kabul edilemeyeceğini yetkililere buradan seslenerek duyurmak istiyorum. Nedir bu? Bu ne iştir? Ne demek oluyor? Sivil güvenlikçilerin bu küstah, çirkin, zalimane davranışları neyin nesi, bu ****** de ne demek? Emniyet içinde hala insan, insan hakları ve saygı nedir bilmeyenlerin yanı sıra, hükümetin kardeşlik söylemlerine muhalefet eden kesimin sabrımızı taşırmasını mı istiyorlar? Eğer böyleyse söyleyeyim: Sabrımızı zorlamasınlar. Bu çirkeflik ilk değil; daha önce de kolu kırılan, cadde ortasında saçından tutulup sürüklenen çocuklar oldu. Bu ülkenin barışını bunlar görevde oldukları sürece sağlayamazsınız. *****, Ergenekoncu bir düşünce yapısıyla hareket eden, halkların kardeşliğini sabote eden bu kesim acilen yaptırıma tabi tutulmalıdır. Bu resmen emniyet içinde özellikle sivil kıyafetli görevliler eliyle barışa darbedir, barışa düzenlenen komplodur, provokasyondur. Yetkililerin bu tür kendini bilmezlerle ilgili tedbirlerini daha da arttırmaları gerekmektedir. Bu tür çirkinliklerin halkın vicdanını nasıl yaraladığını, devlete-hükümete bakışını nasıl olumsuz olarak değiştirdiğini bilmek için ortalama zekâya sahip olmak yeterlidir. Bu yapılanların “hükümete rağmen” ve kasıtlı yapıldığına inanıyorum. Allah için bu manzarayı hak ediyor muyuz? Hükümetin başlattığı “kardeşlik açılımı” süreciyle ne kadar uyumlu? Peki, ne yapılmalı? Buna dur demek için acilen bunları caydıracak yasal düzenlemelerin yapılması ve tabi öncelikle söz konusu görevliler hakkında ciddi işlem başlatılması gerekmektedir. Aksi takdirde kamu vicdanı bunu kabullenmeyecek ve kendi sivil tepkisini ortaya koyacaktır. Yetkililer birilerinin “sağlanmaya çalışılan güveni” bozmaya çalıştığını fark etmeleri gerekmektedir.
  21. Sayın Buckminster balıklarla insanları bir tutanlara sözümüz "hoşça bakın zatınıza"dır. Size değil. Tatlı canınızı üzmeyiniz. Ha ülke tarihinde görülmemiş güzelliklere doğru yol alıyor.
  22. Kozmik Oda araması ABD desteklidir, doğru. Kozmik Oda Devletin/askeriyenin gizli odasıdır, doğru Bu odada neler var neler yok gereceğiz. Ama bunu asker düşmanlığıyla ilintilendirmek sadece hükümete duyulan husumete binaen olduğu kanaatindeyim. Saygılar.
  23. Bedelini Ödersin İsrail-Mossad İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u alçak bir koltuğa oturtmakla gündem birden değişti. Değişmeliydi de… Zira Ülkemiz başını İsrail’in MOSSAD’ının çektiği uluslar arası fitne üretme merkezinin entrikalarıyla pek çok badireyi atlattı. Atlattı ama nelere mal olduğunu son 15 yıla bakarak öğrenebiliriz. İsrail kendi iç çekişmelerini Türkiye’yi temsilen Başkentlerinde bulunan büyükelçimiz üzerinden sürdürdüler. Bu birazcık da olsa ileriyi gören Devlet adamlarının düştüğü durum değildir. Zira ülkelerin onuruyla oynamak ciddi bedelleri beraberinde getirir. “Ben söylememiş miydim” demek ve haklı çıkmak çok da haz aldığım bir şey olmamakla beraber “ciddi” olarak vakıf olduğum bilgilerin yılı bulduğu ve bunları yaklaşık dört ay önceden paylaştığımı ifade etmeliyim. Türkiye İsrail ve onun destekçileri olan “derin dünya” tarafından ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu algının yanlış olduğunu iddia etmiyorum; tam aksi doğrudan öte bir gerçektir. “Erler Diyar”ının “erleri” MOSSAD ve işbirlikçilerinin çirkin stratejilerini uzun yıllardır bildikleri için mahzenlerde aldıkları kararlarının başta Filistin halkı olmak üzere Türkiye gibi potansiyel caydırıcı gücü olan bir ülkeyi (en azından siyaset-yönetim bazında) hegemonyalarına almak sevdasındaydılar. “GAME OVER” diyen “can”ların elbette bir bildikleri vardı. Boşuna böyle bir “manşet” atılmazdı “değerini fark”eden(ler) tarafından. (Şimdi avazım çıktığı kadar bağırarak “HAKLISIN, HAKLIYDIN CAN” demek istiyorum) Evet, MOSSAD kendi kuyusunu kendi elleriyle kazdı, kazmakla kalmadı kuyunun başında düşüşünü hızlandırmak için tepinmektedir. Arapça ifadeyle; Sümme… MOSSAD “fare” gibi besleyip piyasaya sürdükleri insan kılıklı zavallı durumdaki soytarılarla Güney Doğu bölgesini kontrol altına alıp buradan daha ağır darbeler indirmek istiyorlardı. Ancak Tel Aviv hesabı “erler Diyarı”ndan döndü. Bütün bunlar yaşanırken hükümetin ve özellikle Sayın Başbakan’ın duruşu “ahd”e vefanın en erdemli numunesiydi. Burada siyasileri övmekten imtina etmekle beraber Sayın Başbakan ve Sayın Dışişleri Bakanını “asil duruş”larından dolayı “yüreklerden” kutlamak istiyorum. Bu “yüreklerden” kendimle beraber birilerinin de kutlaması yerinedir. Ey MOSSAD ve kirli işbirlikçileri! bu kutlamayı anladınız değil mi? Peki kim kaybetti? “Onur”la ve “Onur”lu duranlar mı? Yoksa “çocukça” duygusallığa aldananlar mı? “Onur” kaybetmedi hiç bir zaman; Sadece zaman kaybetti ki onun da telafisi mümkündür. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı da “Onur”dan yana tavrını açıklamıştır. Duymadınız mı? Siz hep kaybetmeye mahkûmsunuz; Yahudi değil, İsrail vatandaşı değil siz kirli bir dünya arzulayan ve bunun için her türlü pisliği sevap gören Siyonist anlayışın temsilcileri kaybedecektir. İbrahim KARAGÜL’ün nefis ifadesiyle: “Bugünden sonra, Gazze’ye, Lübnan’a yönelik her hangi bir saldırının sebebi Hamas ya da Hizbullah olmayacaktır. Siyasi anlamda tükenen, bölgesel nüfuzunu büyük oranda kaybeden, köşeye sıkışan, Türkiye’nin yapıp ettikleriyle elindeki kartları birer birer kaybeden İsrail, bu durumdan kurtulmak, yeni bölgesel ortaklığı sabote etmek için kriz çıkarmayı deneyecektir…” İsrail vatandaşları ve hangi dinden olursa olsun insan olan herkesin huzur ve barışını esas alıyoruz. Bütün insanların adil, eşit, özgür olmalarını arzu ederiz. Hem de evrensel ve vazgeçilmez haklarına kavuşmasıdır isteğimiz. Bunun işinize gelmediğin çok iyi biliyoruz. Bir şeylere tahammül ediyorsak sebebi var yoksa Efelenmek haddin değil; Böyle biline…
  24. Değerli dostlar konuyu tartışmanız onur verir. Ancak konuyu tartışacağımız yer bugün "Türk Milleti Adına 8 Kurşun!" başlıklı yazım olmalıdır. Saygılar.
  25. TÜRK MİLLETİ ADINA 8 KURŞUN Bildiğiniz gibi geçen gün “KOZMİK ODA”dan kaynaklanan gerilim ve yargı mensuplarına gönderilen 8 adet kurşun sonucunda arama tarihe; “8 kurşunluk arama” olarak geçse yeridir. Çok manidar bir olayla karşı karşıya bulunmaktayız. Ülkenin savcısı-hâkimiyle yargısını kurşunlarla korkutmak istiyorlar. Yani “hukuka uyarsan, bu işe hukuki yaklaşırsan kurşun yolda” Gönderen(ler) kurşunları seçerken rast gele bir araç olarak değil, tesadüfen seçilen bir madde olarak hiç değil, düşünülmeden ve anlamsız belirlenen nesne olarak asla değil; sadece ve yalnızca ilgililere “bugüne değin yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” “yaparız bilirsiniz” ilkesini hatırlatmışlardır. Doğrusu anlayışlarına diyecek yok! Lütfetmişler de haber vermişler; ya daha önceleri yaptıkları gibi bir sabah ansızın kontak çevirirken “BOM” diye havaya uçuruverselerdi (Uğur MUMCU gibi), ya da kırmızı ışıkta kiralık katilleri yanaştırıp arabası içinde vursalardı (Abdi İPEKÇİ gibi)… listeyi uzatabiliriz. Demek istediğim daha önce ansızın gelivermişti kurşunlar namlunun ucundan çıkarak. Bereket bu kez namlunun ucundan değil zarftan çıktı. Doğrusu ben çok korktum! Ödüm patladı, bereket yol arkadaşım damağımı başparmağıyla yukarı kaldırıverdi benden habersiz. Kaldırmasaydı ne olacaktıysa az daha öyle olacaktı, desem inanmayın. Savcılarda ne yürek varmış Allah’ım! Adamlar bana mısın demiyorlar. Evet, Hadise bu kadar ironi ile anlatılacak değil; Bu kurşunların 8 adet seçilmesi ne kadar bilinçli ve takdire dayalı onu yollayanlar bilir ancak biraz düşününce–en azında kendimce- maksatlarının ne olduğunu da anlaşılır hale getirebiliyorum. 8 kurşun; “Yargıya, hukuka, adalete, mülke, mülkün temeline, millete, devlete ve insanlığa sıkılmak için hazırdır” demek isteniyor. “Hiçbir şeyden geri durmayız”ın bir başka ifadesidir bu 8 kurşun. Kimler ve niçin sorusu sorulursa konunun açıklığa kavuşması kolaylaşıyor. Kimler(den) olduğunu bulmak zor değil. Zira birileri ülkemizin esenliğinden rahatsızlık duymaktadır. Bazı ülkelerin içinden geçtikleri süreç Türkiye’nin yükselen yıldız olmasından sıkıntı çektikleri bir gerçektir. Zira Dünya konjonktürü dediğimiz şey böyledir. Global hesaplardan dolayı bölgesel ve küresel güçler ülkelerin uluslararası prestijini, stratejik ve domgrafik yapısını esas alarak yeni(den) yapılanmaya giderler. İşte son yıllarda Türkiye kendi bölgesinin en etkili aktörü olmuştur. Arap-İsrail, Afganistan-Pakistan, Lübnan-Suriye ilişkileri başta olmak üzere pek çok sorunun çözümünde aranan ülkedir Türkiye. “Bu durum en başta hangi ülkenin işine gelmez” sorusuna cevap bulmamız gerek. Bu ülke(ler) hangi ülke(ler) olabilir sorusu ortalama vatandaşa sorulursa cevabı rahatlıkla verebilirler; 1. İsrail 2. İsrail 3. İsrail 4. … 5. … Star gazetesinin “rahat durmayan” yazarı Şamil TAYYAR 8 Ocak 2010 tarihli yazısında MOSSAD üzerinde duruyor. Çok çarpıcı tespitlerde bulunan Ş.TAYYAR referans gereği duymadan (isterse verebilir) can alıcı konularda MOSSAD’ın tetikteki parmağını yakalamıştır. Gerçi bendeniz 19 Ekim tarihinden itibaren yazmıştım: “…İşte can alıcı soru: İsrail hangi operasyon(lar)da suçüstü yakalanmıştır? Yaptığı ve/veya yapmayı planladığı hangi eylemleri deşifre olmuştur? MİT veya hükümet bu konuda hangi bilgilere ulaşmıştır? Gelin merak etmeyin bakalım nasıl merak etmezsiniz... Doğrusu bunu öğrenmek bana büyük bir mutluluk verir. Ama bunların hiç olmaması daha büyük bir mutluluk verir elbet. Sanırım MOSSAD bundan böyle Türkiye'de bir eyleme hazırlanırken daha dikkatli davranacaktır. Zira artık operasyonel anlayışı bu ülkede sökmez. Bu böyle biline, Bilmem anlatabildim mi?” demiştik, (www.yazarport.com, 19 Ekim 2009, ANADOLU KARTALI TATBİKATI VE İSRAİL) Bir başka yazımızda: “… İstanbul, Adana, Diyarbakır ve daha pek çok il ve ilçede ateş, silah, bomba, işyerlerine saldırılar… ve nihayet bir gencin ölümü. Buna en çok kim üzülür-sevinir ayrı bir konu. Ama bu kimin işine yaramıştır derseniz; DTP’nin mi? Hayır, Devletin mi? Hayır, Kimin peki? Devletin kimin işlerini zora soktuğunu biliyorsanız cevabı da bulmuş olursunuz. Neler oluyor diyorsanız unutmayınız ki iyi şeyler olmuyor. Statükocu, Ergenekoncu, Jitemci, korucu ve de MOSSAD dışında kim: “Çok iyi şeyler oluyor” diyebilir? Türkiye’yi “KAFES”e almak isteyenler var ve bu gidişat onların işine o kadar yarıyor ki sormayın…” (www.bilgiagi.net, www.yazarportal.com, 07 Aralık, 2009 KAN İÇİCİLERE DUR DE) Ayrıca bir başka yazımızda da konuya farklı bir perspektiften bakmaya çalışmıştık: “…her yolu “kutsal görev” addeden güçler böyle nifak tohumlarını da kullanarak amaçlarına ulaşmak isterler. Bu kadar aşağılık durumda olan güçler amuda kalkıp -varsa kutsallarına bin defa yemin etseler de inandırıcı olmamalıdırlar, olamadılar… Ve onlar da bu “kutsal görevi” icra ederken karşılığını alırlar elbet. Bu bedel bazen kirli çamaşırlarından saçan kokunun ertelenmesi, bazen kefenin cebine koyacakları paraları ve bazen de makam mevkiler olur… Anladınız aziz dostlar, MOSSAD adındaki çirkeflikten söz ediyorum. Elbette ki kader ile karar birlikteliği sonuç getirir. Gerisi angarya.” (www.yazarofisi.com, 27 Aralık 2009, SUİKAST PROVASI BİR MESAJ MI?) İşte böyle dostlar; Ayrıca PKK’nin en yetkilileri de “KOZMİK ARAMAYA” karşı çıkmışlar. Gel de neden acaba diye endişelenme… Ülke birilerince karıştırılmak isteniyor ve yerli-yabancı işbirlikçilerine talimatla iş yaptırılıyor. MOSSAD tarihinin en büyük hatalarının kurbanı oldu ve kurulduğu günden bu güne kadar hiç bu kadar aciz duruma düşmemişti. Öyle ki eskiden 1 koyup 10 alırken şimdi koyamadan veriyor. Hem de neler neler… Bunları nerden mi biliyorum? Çok zekiyimdir!
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.