Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Ermeni sorunu
Arkadaşım, Murat Bardakçının yazısını alıntılayan sizsiniz. Ben de ordaki bilgilere katılıyorum zaten. Bu durumda sorun nedir ? Sorun herhalde, sizin alıntıladığınız yazıları okumamanız yada okusanız da yanlış anlamanız!
-
ZAZADAN MEKTUP
O zaman burdan çağrı yapalım, bütün dünya tarihçilerine, antropologlarına, filologlarına, etnologlarına bilimsel çalışmalarında sadece sizi baz alsınlar. Almanyadaki Zazalara da söyleyelim , ' sizler her ne kadar kendinizi Kürt saymasanız da Diyarbakırlı diye biri var, sizin Kürt olduğunuzu söylüyor, o dediyse doğrudur, dolayısıyla siz Kürtsünüz ' diye...
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Öncelikle, kimse darbeye devrim diyemez. Diğer konu : Tarihi süreci incelerseniz, ümmet devleti kurmak için gösterilen çabalara ilerici bir devrim denilemez. Ümmet devleti ancak, imparatorluklarda varolmuştur. Bu batıda da, doğuda da böyledir. Ümmet devleti kurmaya çalışmak, tarihi tersine akıtmaya çalışmak olur. İnsanlığın sosyal gelişiminin en son aşaması bugün Ulus devlettir. Ulus devlette de, din, etnik, mezhep birliği aranmaz.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Biraz ters mantık değil mi dediğiniz ? F.SAY kendi kişisel, duygusal tercihini çekip gitmek yönünde kullanmış olabilir. Bunda ne tuhaflık var ? Bunun faşizanlıkla ne alakası var ? Kimseyi kovmuş mu ki ? Bilakis, çekip gitmek isteyen kendisi. Belki o faşist baskıyı hissettiği için olmasın ? Ayrıca, sorularıma cevap vermemişsiniz. Neleri faşizan olarak niteliyorsunuz ?
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Hangi faşizan hareketler ? Siz de konuyu Başbakan gibi muğlak bırakmayın. Bu konuyu açalım, neleri faşizan olarak niteliyorsunuz ?
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Bir çarpıtma çabası neden ? Okuduğunuzu anlamak bu kadar mı zor ? Nihal Atsız gibilerini Cumhuriyete eklemlemeye çalışmayın. Onu ve yandaşlarını yargılayıp cezalandıran da bu devlet. Biz reel politikadan söz ediyoruz. Varsa, karşı yanıtınız, alalım.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Birisi ABD özgürlükçü mü dedi ? 1960’larda Herbert Marcus’un sosyalist devrimin üniversitelerden başlaması gerektiğini çünkü kapitalist düzende pasifize edilen işçi sınıfının bunu asla başaramayacağını öne süren görüşlerinin yayılması sonucu tüm dünyada gelişen öğrenci olaylarının etkisiyle, üniversite eylemlerinin tehlike olarak görülmesiyle 1980’lerde kampuslerin şehir dışına alınması gibi önlemler neyi ifade ediyor ? Zamanında, Vietnam savaşını protesto edenlerin tutuklandığı bir ABD mi özgürlükçüydü ? McCarthy döneminde Komünist avına çıkılan ABD mi özgürlükçüydü ? 11 Eylül'den sonra, sınır kapılarında Müslüman Ortadoğulu refleksi olan ABD mi özgürlükçüydü ? Türkiye de, Latin Amerikadaki gibi Emir-komuya zinciri ile yapılmış darbeleri yaptıran ABD mi özgürlükçüydü ? Bu liste uzar gider. Şimdi de, Fethullah Gülen eliyle sivil darbe yaptırmaya kalkan, Türkiyeyi bir polis devleti haline getirmeye çalışan ABD mi özgürlükçü ? Bu liste uzar gider. Sn.Tengeriin Boşig'in dediği gibi şaka herhalde Acaba, biz de zengin ve güçlü ülke olsak, bize de özgürlükçü diyen çıkarmıydı ?
-
AKP BORAZANI IDO ISLETMESI
İşin tuhafı, bunların dinsiz, eski komünist yada Kürtçü olmalarının hiç bir önemi yok. Yeter ki Cumhuriyet devrimlerine, Atatürk'e hakaret derecesinde eleştiri getiren Türkiye Cumhuriyeti karşıtları olsunlar. Bin dereden su getirip sonunda, Cumhuriyeti Faşist, Atatürk'ü diktatör ilan edenlerin alayı bu kanalda boy göstermektedir. Anlaşılan, Kanal24, beyin yıkamaya, AKP borazanlığı yapmaya programlı olarak İDO için özel açılmış bir kanal.
-
ZAZADAN MEKTUP
ALMANYADA YAŞAYAN ZAZALARIN WEB SİTESİ : -http://www.zazaki.de/- Zazalar ve Zazaca Zazalar’ın yaşadığı coğrafya Zazalar, nüfusu tahminen 4-6 milyon olan bir halk olarak Doğu-Anadolu’nun Fırat ve Dicle su havzasında yaşarlar. Sükun ettikleri yer enlem 37,8°- 42° ve boylam 37,8°- 40° arası arasında yer alan bölgede, il olarak Doğu-Sivas’tan Varto’ya, Gümüşhane’den Siverek’e kadar uzanır. Ağırlıklı olarak Tunceli, Bingöl, Erzincan, Elazığ, Kuzey-Diyarbakır illerinde yaşarken, Kangal, Zara, Ulaş ve İmranlı (Sivas), Kelkit, Şiran ve Gümüşhane, Hınıs, Çat, Aşkale (Erzurum), Gerger (Adıyaman), Pötürge ve Arapkir (Malatya), Mutki (Bitlis), Sason (Batman), Sarız (Kayseri), Aksaray ilçelerinde de meskendirler. Bunun dışında İstanbul, Ankara, Bursa, Eskişehir ve birçok ilçeye göçetmiş Zaza mevcuttur. Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Fransa, İsveç, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde bulunan Zaza sayısı tahminen 300.000’dir. Çoğu Almanya’ya iş veya son yıllarda iltica etmek için yerleşmiştir. Cambul (Kazakistan) ve Batum (Gürcistan) bölgelerinde de 1944’te sürgün edilen Zazalar’ın yaşandığı söylenmektedir. Zazalar’ın nüfusu hakkında kesin bir bilgi mevcut değil, fakat tahminlere göre 3 milyon, bazı tahminlere göre ise 4 ile 6 milyon arasıdır. Dil ve etniklik Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesinin İrani diller gurubun Kuzey-Batı koluna dahildir. Beluçi, Gorani ve Sengseri dilleriyle Kuzey-Batı kolunun Hyrkani (Gurgan) alt gurubunu teşkil etmektedir. Zazaca’nın diğer akraba olduğu diller arasında Talişi, Mazenderani, Semnani, Gileki, Tati, Herzendi, Kürtçe, Farsça sayılabilir. Gramer ve kimi önemli sözcükler açısından Zazaca’ya yakın olan diller Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan dillerdir. Onun dışında Anadolu’da konuşulan Kurmanci-Kürtçesiyle yüzyıllarca ortak coğrafya paylaştığından dolayı bir dil yaklaşımı olmuştur. Zazaca üzerine Türkiye’de, özellikle siyasette bir Kürt lehçesi olarak bilinen bir statüko mevcut. İrani dillerin dilbilim dalı olan İranoloji’ye göre ise Zazaca bir Kürt lehçesi veya dili değil, başlıbaşına bir dildir. Kürtler’in siyasi ve sayısal olarak Zazalar’a göre daha üstün olması, Zazalar’ın ve Zazaca’nın varlığı konusunda epey bir dezavantaj oluşturmuştur. Zazaca hakkında siyasette ve halk arasında, özellikle Batı-Anadolu’da yaygın olan “Kürt lehçesi” diye bir tanımlama vardır. Fakat özellikle son yıllarda yavaş yavaş açığa çıkan araştırmaların ve dergilerin sayesinde bu görüş değişmektedir. Türkiye’de Türkçe’nin dışındaki yerli dillere uygulanan baskıdan ve inkardan dolayı Zazaca hakkında herhangi bir bilimsel kaynak bulmak pek güç. Ondan ötürü Zazaca Türkiye dışında, özellikle Almanya’da araştırılabilip, bilimsel olarak İrani diller arasındaki yeri saptanmıştır. Zazaca’yı ilk olarak başlıbaşına bir dil olduğunu, yaptığı derleme, araştırma ve incelemeleriyle kanıtlayan ilk dilbilimci Oskar Mann’dır. Oskar Mann’ın 1903’ten 1907’ye kadar yaptığı araştırmalarını ilerletip kitap haline getiren Karl Hadank, “Die Mundarten der Zâzâ” adlı bilimsel eseri 1932 yılında kitaplaştırmıştır. Böylece İranoloji dilbilimde Zaza dili bugüne kadar dilbilimcilerin hemfikirliliğiyle başlıbaşına olarak tanınma durumunu korumakta. Oskar Mann’dan önce Peter Lerch (1856), Friedrich Müller (1864), Albert van Le Coq (1901) gibi araştırmacı ve dilbilimcilerin eserlerinde de Zazaca hakkında folklorik yazın derleyip kısmen analiz de etmişlerdir. W.B. Henning (1954) , D.N. MacKenzie (1961-95), T. L. Todd (1985; A Grammar of Dimili [also known as Zaza], Michigan 1985, 277 s.), G.S. Asatrian / F. Vahman (1987-95), Joyce Blau (1989), P. Lecoq (1989), C. M. Jacobson (1993-97; Rastnustena Zonê Ma / Handbuch für die Rechtschreibung der Zaza-Sprache, Verlag für Kultur und Wissenschaft, Bonn 1993 / İstanbul 2001, Tij Yayınları; Zazaca Okuma Yazma El Kitabı, Bonn 1997 / İstanbul, Tij Yayınları), J. Gippert (1993-96), M. Sandonato (1994), Ludwig Paul (1994-98; Zazaki: Grammatik und Versuch einer Dialektologie, Dr. Ludwig Reichert Verlag, Wiesbaden 1998, 366 s.), Zılfi Selcan (1987-98; Grammatik der Zaza-Sprache, Nord-Dialekt (Dersim), Wissenschaft und Technik Verlag, Berlin 1998) gibi dilbilimcilerin analiz ve araştırmaları günümüze dek sürmekte. Devleti oluşturan temel taşlarından birinin 1914-15 Ermeni-Süryani-Yezidi-Rum soykırımı ve 1937-38 Dersim soykırımı olan Türkiye Cumhuriyeti'inde cebren de uygulanan tevhidi tedrisat kanunundan dolayı egitim dili sadece Türkçe’den ibaret sayılmış, bu yüzden Zazaca ve diger anadolu dilleri kendilerini bir eğitim ortamında geliştirebilmek ve eğitim dili olabilme imkanı bulamamıştır. Eğitim dilinin sadece Türkçe’den ibaret olması medeniyetler beşiği olan Anadolu’nun çok dilli ve kültürlü yapısına büyük zarar vermiştir. Bundan dolayı Zazaca ve diğer etnik diller varlıklarını sürdürme noktasında unutulma ve ölü bir dil olma sınırına gelmiştir. Son yıllarda özellikle Avrupa’da Zazaca edebiyatı ve yazı dili çalışmaları ve çabaları Zazalar arasında olumlu bir yankı oluşturmuştur. Zazaca, Kuzey-Batı İrani dilleri arasında Prof. Dr. J. Gippert ve P. Lecoq’un şemasına göre (bkz. İrani Diller) şöyle sınıflandırılmakta: KUZEY-BATI IRANÎ: Hyrkani (Gurgan/Cürcan) Gurubu: Beluçi, Sengiseri, Gurani, Zazaca Karmani Grurbu: Kürtce, Sivendi Medo-Hazar (Caspic) Gurubu: Gileki, Mazederani, Sorxeyi, Taleshi, Âseri GÜNEY-BATI IRANÎ: Farsca, Tacikçe, Tati Tarihsel olarak son yapılan araştırmalara göre Zazaca, bir Ortaçağ-İrani dili olan Partça’ya yakınlık arzetmekte. Günümüz Kuzey-İran’da, Hazar Denizi kıyısında konuşulan diller de Zazaca’ya ilginç yakınlık göstermekte. Din Zazalar’ın hemen yarısı Alevi, yarısı da Sünni Müslüman kesimden oluşmaktadır. Sünni kesimde ayrıca Şafii ve Hanefi Zazalar mevcut. Dersim aşiretlerinden oluşan Alevi Zazalar, Koçgiri (Zara, Kangal, Ulaş, Divriği)’den Varto-Hınıs, kısmen Bingöl yöresinde, ayrıca Kayseri’nin Sarız ilçesinde mesken iken, Sünni Zazalar da Elazığ, Bingöl, Diyarbakır, Siverek, Adıyaman, Aksaray, Mudki, Sason bölgelerinde yaşamaktalar. Özellikle Alevi-Sünni ve de Şafii-Hanefi farklılığı Zazalar’da dildeki şive ve kültürde, yaşam tarzında belirmiştir.
-
ZAZADAN MEKTUP
Eğer, bu konularda biraz araştırma yapsaydınız, Taciklerin Türk olmadığını, Tacikçenin Türk lehçesi olmadığını, bilakis İrani bir grup ve dillerinin İrani bir dil olduğunu, dillerinin Farsça ( İranca ) ya yakın olmakla beraber Kürtçeye de akraba olduğunu bilirdiniz. Dünyada, milliyetçi Kürt enstitülerinin dışında, bunu iddia eden yok. Kürtçe ve Zazaca'nın, iki ayrı dil olduğunu, İrani dil ailesi içinde yeraldığını dünya dil bilimcileri ortaya koymuştur. Türkiyede okuduğunuz Anadolu lisesi sayesinde İngilizce de biliyorsunuz, araştırın. Bu benim örneğim değildi. sanırım, karıştırmışsınız. Ama sizin kurduğunuz mantık yanlış! Leyla Zana, Zazaca öğrensin diyen yok. Burda, vurgulanan, Zazacanın Kürtçeden farklı bir dil olduğu gerçeği... Bu saydığın Avrupa dillerinin hepsi farklı diller, lehçeler değil( İtalya-Sicilya-Sardunya hariç ).Dersimli Zazalar ile Diyarbakırlı Kurmançiler 1200 yıldır yan yanalar, hangi değişik yörelermiş ? Önce dil ile lehçe arasındaki farkı öğrenmeniz gerekir. Zazalarla Kürtleri aynı gösterme cabalarınız yerine! İki ayrı alt dil olduğunu kabul edip, lehçelerle karıştırıyorsunuz. Tüm İrani gruplar arasında, antropolojik yakınlık olduğu gibi, dillerindeki kelimelerin etimolojik incelenmesinin aynı kökene dayanması farklı diller olduğu gerçeğini değiştirmez. Yani, mesela, Fince veya Macarcadaki kelimelerin, Türkçe deki kelimelerle ortak kökene sahip olmaları, bu dillerin aynı olduğunu göstermez. 1200 yıldır aynı coğrafyada yaşayan Zazalarla, Kürtler arasında etkileşim de kaçınılmazdır. Türkçede, Rumca, Ermenice, Süryanice, Arapça, Farsça...kökenli kelimelerin bulunmasının, Türkçeyi o dillerle akraba yapmaya dayanak oluşturamayacağı gibi...
-
Ermeni sorunu
Demiştik değil mi ? Benim anlamadığım, bir Kürt milliyetçisi olarak bu konuyla neden bu kadar ilgilendiğiniz.
-
Çekmeköy'deki cemevine geceyarısı saldırdılar.
Doğru bir yaklaşım. Cemevlerine yapılan saldırıları aynen cami kundaklamaları gibi şiddetle kınıyorum. Bu ülkede bilgisizlik ve ön yargılar ortadan kaldırılmadığı müddetçe, kardeşlik ve barış ortamının tesisi zor görünüyor.
-
ZAZADAN MEKTUP
Nedense dönüp dönüp aynı yere geliniyor. Bilmeyen arkadaşlar için : Bu konu daha önce tartışılmıştı. Aşağıdaki linkten ulaşılabilir. ( Vatandaşa hizmet babında ) ZAZALAR KÜRT MÜ, DEĞİL Mİ ?
-
Ermeni sorunu
Küçük bir düzeltme : Filistin ve Sina cephesinde şehit olan Osmanlı askeri sayısı yaklaşık 5 bindir. Yanlış bilgi için özür dilerim. Fakat, bu cephedeki 36 bin askerimize karşı savaşan İngiliz kuvvetlerinin toplamı yaklaşık 500 bindir. Bu durum bile olayın vehameti açısından çarpıcıdır.
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Sizi anlıyorum. Ama siz beni yanlış anlamışsınız. Bu da doğal çünkü yazdığım üç cümle ne demek istediğimi anlatmak için yetersiz kalmış. Akabinde, İnönü ile ilgili yorumumu okuyunca da yaftayı yemişiz; ‘ Laikçi, Faşist ‘ vs. Ama son cümlem dikkatinizden kaçmış. ‘ Ama olmaması gereken bir olay ‘ Bu cümlemi dikkate alıp, en azından ne demek istediğimi açmamı rica edebilirdiniz, değil mi ? Evet, şahsen türbana ( sıkmabaş ) karşıyım. Bunu Müslümanlığın bir gereği, emri olarak görmüyorum. Ama türban takana da saygılıyım. Onun yorumu öyledir, karışılmasından yana değilim.Zaten, kamu alanı ve üniversite dışında karışılmıyor. Üniversitede türban konusuna gelince, bu 12 Eylül zihniyetinin getirdiği YÖK kurumunun baskıcı bir uygulaması. Bu uygulama, ülkemize gereksiz gerginliklerden başka bir şey getirmemiştir. Tıpkı, 12 Eylül’ün diğer hataları gibi( G.Doğuda Kürtçe yasağı, Sendikalara darbe vs. ). Buna tabii ki karşı çıkılması gerekir. Askerlik yaptıysanız, bilirsiniz. Tek bir erin hatası yüzünden, bütün bölük ceza alır. Subayın hatası yüzünden bütün Alay sürgüne yollanır vs. İşte, 12 Eylül zihniyeti de böyledir. G.Doğuda, bir okulda öğrenciler Kürtçe eğitim yapıyor, Türkçe bilen kimse yok diye tüm G.Doğuda, Kürtçe yayını, alenen konuşulmasını yasaklar. Üniversitelere, laik düzen yanlısı olmayan ( şeriatçı ) sızma var diye, tüm üniversitelerde Türban yasağı getirir. Bir de bu yasağın ironik tarafı, demokrasi bilincine sahip, çağdaş insan yetiştirmek ( Gerçek Demokrasinin gelmesi için, demokrasi bilincine sahip bireyler gerekir ) şiarıyla açılmış eğitim kurumlarına, o kınadıkları insanları kazanmayı tercih etmek yerine yasaklayarak iyice radikalleşmesine yol açmak. Resmen, binilen dalın kesilmesi… Üniversite, adı üstünde, üniversal yani evrensel bilgilerin verildiği kurumdur. Böyle bir ortamda, yasağın yeri olmaz. İş hayatından önce, insanların kendini özgürce ifade edebilecekleri, istedikleri fikri savunabilecekleri son ortamdır. Oysa, Türkiye de, 1960’larda Herbert Marcus’un sosyalist devrimin üniversitelerden başlaması gerektiğini çünkü kapitalist düzende pasifize edilen işçi sınıfının bunu asla başaramayacağını öne süren görüşlerinin yayılması sonucu tüm dünyada gelişen öğrenci olaylarının etkisiyle, üniversite eylemlerinin tehlike olarak görülmesiyle 1980’de tüm dünyada olduğu gibi kampuslerin şehir dışına alınması ( ABD’de olduğu gibi ), üniversite binalarının tek giriş-çıkışı olması gibi önlemler alıp demokratik-özerk üniversitenin ortadan kaldırılması için YÖK’ün kurulması tamamen anti-demokratik bir uygulamadır. YÖK'ün, türbanı yasaklamanın çözüm olacağına inanması da işte bu darbeci zihniyetin ürünüdür. 12 Eylül darbesi de o çok beğendiğiniz, özgürlükçü (!) ABD’nin tamamen desteklediği bir darbedir ( diğer emir-komuta zinciri ile yapılmış darbeler gibi ) Kazanmamız gereken 100 bin insanımızdan bazılarının, ABD’den bakıp bizi fesli Türk olarak görmesi ise çok acıdır. Ama şu anda ABD'den görünen Fesli de değil, öyle olsa bir nebze iyi, artık sarıklı göründüğümüzden eminim.Yine ABD destekli AKP zihniyeti de pek farklı değil çünkü; demokrasi nutukları atıp öğrenciler üniversitede niye siyasetle uğraşıyorlar diyenler de AKP'liler... Olaylara tek boyutlu baktığınız oranda hataya düşersiniz ( Bu lafım sadece size değil herkese! )
-
Çanakkale Savaşı Hakkında Bilmediklerimiz - Muhakkak Okunmalı
Osmanlı İmparatorluğu, savaşa girilse de girilmese de parçalanacaktı. Enver Paşa ve İttihat ve Terakki de bunun bilincindeydi. Öncesinde, Müttefiklerle yani, İngiliz, Fransız ve Ruslarla işbirliği yapılmak istenilmiş ancak, müttefiklerin buna yanaşmaması üzerine mecburen, İtilaf devletleriyle yani Alman ve Avusturya İmp. ile işbirliği yapılmıştır. Savaş sonunda, Osmanlı gibi Alman ve Avusturya imparatorlukları da dağılmıştır. Enver Paşa ve İttihat ve Terakki, zaten parçalanacağı belli olan bir imparatorluğun çöküşünü ertelemiştir. Enver paşanın bazı hataları olmuştur. Ama Enver paşa, tartışmasız bir vatanseverdir. Tarihi gerçekler ideojojiye göre çarpıtılamaz.
-
Çanakkale Savaşı Hakkında Bilmediklerimiz - Muhakkak Okunmalı
Bu işte bir yanlışlık var! Çanakkale savaşı sırasında, padişah 2.Abdülhamit değil Sultan Reşat( 5.Mehmet )tı. Abdülhamit dönemindeki savaş, 93 harbi ( 1878 Osmanlı-Rus ) savaşı! Hani, Rus ordularının,Yeşilköye kadar geldikleri, imzalanan Ayastefenos antlaşması ile Balkanları, Kars, Ardahan ve Batumu, Giriti kaybettiğimiz anlaşma... Yukardaki rivayet o zamana ait olabilir. Tabii uydurma da olabilir. Arkadaş kaynak da vermemiş...
-
Bu katliamlar ne zaman son bulacak....
BM tabii ki emperyalizmin hizmetindedir. Birkaç gelişmiş ülkenin veto hakkının olması da anlaşılır bir şey değil. Çok uluslu sermaye-kapitalizm var olduğu sürece emperyalizm, dolayısıyla bu acılar hep varolacaktır ne yazık ki!
-
Ermeni sorunu
Kesinlikle haklısınız. Bazı parlementoların soykırımı tanımaları tamamen siyasidir. Konjüktürel iç ve dış siyasetleri için bunu malzeme yapmaktadırlar. Dünyanın hiç bir mahkemesinde görüşülüp karara bağlanmış bir suç yoktur ortada ve hiçbir ciddi tarih kurumu tarafından konu tartışılıp bir konsensüs sağlanmamıştır. Not: Ufak bir düzeltme: 1914'e kadar, hem kafkas hem de bir kısım Anadolu Taşnakçı Ermeniler, Rus ordusu içinde yeralmış, 1918'de, yani, Sevrden sonra ise, Fransız ordusu içinde geri dönüp, Adana yöresinde halka zülum yapmışlardır. ( Bkz. Kaç-kaç olayı )
-
Ermeni sorunu
Sanırım, yukardaki mesajımı anlamamışsınız, hani 'Yorumsuz' olan. Orda, Atatürk'ün kınadığı diye İddia Ediliyor, yani rivayetler. Doğru olduğu ne malum? Kaynaklar sağlam değil. Ayrıca, M.Bardakçı, 900 küsur kişinin ölmediğini, dış ülkelere kaçtığını, hatta bazılarının geri döndüğünü, ölen sayısının kesin olarak bilinemeyeceğini yazmış. Dolayısıyla, tehcirden önceki, ermeni komitacıların doğuda giriştiği etnik temizlik girişimi neticesinde, intikam almak için yada erkeksiz kalan ailelerini koruma amacı ile savaştığı cepheden kaçıp komitacılarla savaşan yada ermeni köylerine misilleme yapan Kürt veya Türk müslümanların yaptıkları ayrı bir olaydır.Bundan dolayı devlet suçlanamaz. Savaş bölgesindeki karşılıklı bir öldürüşme durumudur. Acı olaylardır. Asıl suçlama, tehcir kararı alındıktan sonra, tehcire tabi tutulan ermenilerin, yolculuk sırasında yine intikam almak isteyen Kürt yada Türk çetelerden korunmasında zafiyet olup olmadığı. Yani, devlet, tehcir kafilelerine eşlik etmesi gereken güvenlik kuvvetlerinin saysını yeterli tutmuşmuydu ? Çete saldırılarına göz yuman görevliler olmuşmuydu ? Devletin sorumlu tutulabileceği konu budur. Bu konuda da olumlu ve olumsuz, çeşitli rivayetler vardır. Belki, devlet, 4 cephede savaş halinde olduğu için yeterli koruma gücü tahsis edememiştir. Nitekim, Filistin cephesindeki İngilizlere karşı savaşan 200 bin asker, yeterli destek görmedikleri için bu yüzden ölmüştür. Eğer, çete saldırılarına göz yuman görevliler olduysa ki - ben pek ihtimeal vermiyorum -daha sonra işgal altında İstanbuldaki, Damat Ferit hukümeti, İngilizlerin baskısıyla, bazı görevlileri yargılayıp asmıştır( Masum oldukları halde ) Yani, eğer ortada bir suç varsa cezası verilmiştir. Konuştuğum birçok Ermeni arkadaşım da bu şekilde düşünmektedir. Diaspora ise, kendi milli kimliklerini bu sözde soykırım iddialarına dayandırdığı için bu iddiadan vazgeçmiyorlar. Ayrıca, AB ve ABD, bu durumu, Türkiye üzerinde bir siyasi baskı unsuru olarak kullanıyor. Sanki, 94 sene evvel, Ermeni milliyetçiliğini kışkırtıp, bu acı olayların yaşanmasına sebep olan kendileri değilmiş gibi... Velhasılıkelam yani sözün özü, emperyalizmin vicdanı yoktur. Emperyalizm bu dünyada varoldukça bu tip olaylar, acılar yaşanacaktır. Çok uluslu şirketler-kapitalizm makinası var oldukça da emperyalizm hep olacaktır.
-
KAHRAMAN BOĞA
Benim karşılaştırmam illegalite zemininde değildi. Zaten neden İspanyada illegal değil diye eleştiriyoruz. İki olayı karşılaştırma zeminimiz tamamen insani...
-
AB-TÜRKIYE VE FRANSA
Şimdiye kadar yapılan doğalgaz antlaşmalarında, -kullansak ta kullanmasak ta- doğalgaz aldığımız ülkelere, belli miktar doğalgazın parasını ödeme garantisi verdiğimizi biliyormuyuz ? Ya, AB’nin eski teknolojilerinin atıklarını ( nükleer, kimyasal, kanserojen asbest vs. ) bertaraf etme maliyetlerinin kendi ülkelerinde pahalı olması dolayısıyla, ülkemize gönderdiğini ve eski teknoloji ürünlerini bize göndererek, stoklarını bitirmeye çalıştığını ve bu yüzden müzakerelere başlama tarihini standartlarının uygulanması konusunu gevşek tutarak ertelediğini ? Yani, dünyada, KYOTO ve COPP kararlarından sonra, dünyanın bu hale gelmesinde en büyük payı olan, gelişmiş, endüstrileşmiş ülkelerin, temiz ve yenilenebilir enerjiye geçilme planınına göre, geçiş süreci maaliyetlerinin, 3.Dünya ülkelerine ödettirilmeye çalışıldığını ? Bu oyunu bozmanın tek yolunun, enerji verimliliği yöntemlerinin kendi hayatımız başta olmak üzere uygulanması, kaçak elektrik kullanımına göz yumulmaması, Nükleer, Termik, Hidrolelektrik santrallere karşı çıkılması, AB’nin gevşek bıraktığı AB standartlarının harfiyen uygulanması, yenilenebilir ve temiz enerji ( Rüzgar, Güneş ) kaynaklarına yönelinmesi olduğunu ve bunu yabancı sermayenin emrinde bir hükümetle başarmanın mümkün olmadığını ?
-
Dogrucudavut iyiki dogdun =)
Valla, dün yediğim yemeği bile hatırlamıyorum güzeldi galiba Yok,yok, şaka tabii, zor bir günün akşamıydı ama güzeldi.
-
KAHRAMAN BOĞA
Horoz yada köpek dövüşlerine de izin verilse, karşı çıkmayacak mısınız, yani ?
-
Dogrucudavut iyiki dogdun =)
Biraz geç gördüm ama iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim arkadaşlar