Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Evet, abartı bir genelleme olabilir ve ben bu genellemeyi, toplumun tamamen siyah-beyaz misali kutuplaştırıldığı ya da böyle bir trendin varlığı varsayımına dayandırmıştım. Bir de, daha öncesinde olmayan üniversitelerde türban yasağının, bu tip kutuplaştırıcı söylemlerin artması nedeniyle, bir potansiyel tehdit olarak algılanıp konulduğunu söylemiştim. Yani, senin Ermeni Polis örneğinden pek farklı değil bu açıdan. Yani, düşünüyorum da, bu forumdaki görüşleri, Türkiye’deki görüş çeşitliliğinin bir yansıması olarak ele almak mümkün ise ve forumda bir anket yapılsa, eminim bir çok konuda büyük bir ağırlıkla siyah-beyaz kutuplaşması anket sonucu olarak çıkar gibi geliyor. Tabii bu forumdaki görüş ağırlıklarını, Türkiye’deki görüş çeşitliliğinin bir yansıması olarak ele almak da belki çok sağlıklı olmaz ama…neyse Çember sakal olabilir. Peki, '' şeytanın avukatlığı '' nı yapayım biraz ( yanlış anlaşılmasın bu bir deyimdir ), ilgili kanuna, '' Kamu görevlilerinin genel ahlaka, meslek etiğine aykırı olmaması şartıyla dini, siyasi simgeler taşıma ve kıyafet serbestiyeti, iktidara gelen partilerin siyasi görüşüne göre değiştirilemez '' gibi bir madde konulursa, bu sakınca önlenemez mi ? Ya da sorduğum soruyu kendim cevaplarsam, Türkiye gerçeğinde kamu görevlilerinin tayininde, iktidara yakın olanların öncelik olacağı kesinken bu da çözüm olmaz gibi geliyor bana. Belki bunun da çaresi, kamu görevlilerin seçiminin, tamamen objektif kriterlerle ( mülakat olmadan yazılı sınavla ) yapılmasıdır. Ancak, bu durumda da sınavı kazananlardan belli bir siyasi ya da dini görüşe sahip olanlarının dönem dönem çoğunlukta olabileceği varsayımı da bu görüşün de geçerliliğini çürütür diye düşünüyorum. Aslında, sen de fark etmişsindir, beni, kıyafet düzenlemesi mantığını kurarken bu eşitlik varsayımına götüren, daha çok, bazı vatandaşların '' Çağdaş kıyafetli olmak da bir dini simgedir çünkü laiklik de bir dindir, zira din yaşama biçimidir '' mealindeki iddiaları olmuştu. Böyle düşünenler için bu yasağın açıklaması ne ile ve nasıl olacak ? Çünkü, ne yapsanız da Laiklik'in '' bir tür din '' olamayacağını bazılarına anlatabilmek mümkün olmuyor.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Dostum inşallah diyelim. Umarım dediğin gibi olur.
-
Kemal Kılıçdaroğlu ve Yeni iddialar.
Taylan abi, Bence çok şey bekliyorsunuz. '' çakma '' iddialar ortaya atanlardan böyle bir yüreklilik ve vicdan beklemenin hayal olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Atatürk doğru söylemiş. Bağnazlık ve yobazlık yüzünden, Osmanlıda Müslümanların çoğu, Kuran’ı kendi diliyle okuyup anlayamadığı için, softaların, şeyhlerin kendisine öğrettiği dinle, Kuran’ın kader anlayışına ters kadercilik girdabında boğulmuş, ülke batının en az 300 yıl gerisine düşmüştür. Bu arada, göster bakalım Atatürk'ün Din karşıtı olduguna dair ciddi bir kaynak da inanalım!
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Ne demiştim daha önce, Atatürk’ün bunların tam tersine yazıları da vardır. Onun dinsiz olup olmadığına karar verecek olan da bizler değiliz. Öte yandan, yine daha önce seni uyardığım gibi, Atatürk’ün dinsiz olup olmaması, fikirlerini ne yanlış yapar ne dindar ne de din karşıtı. Ben bu yazıdaki, ‘ Muhammedin dini ‘ ifadesine yada İslamın Arap milliyetçiliği olduğu kısmına katılmıyorum. Ama, Emevilerle birlikte dayatılan İslam anlayışına bakarak onun bu yazıyı yazmasını da o zamanlar henüz bu gerçeklerin ortaya çıkarılmamış olmasına bağlıyorum. Ama, neticede dikkati çektiği kısım önemlidir ve doğrudur. Tekrar ediyorum; kişilerin ne dediğine bak, kişilerin fikirlerini, kimliğine, kişiliğine, inançlarına göre değerlendirmek çok yanlıştır
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
ABD’nin resmi kuruluş tarihi 4 Temmuz 1776'dır. Yani, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan tam 233 yıl önce…İç savaş ise, 1861’de başlamış. Şimdi senin söylediğine bakarsak, 85 yıl sonra Türkiyede de mi iç savaş olmalıydı ? Bugün ABD’yi yıkmaya çalışan ABD vatandaşı yoktur. Asıl bunu örnek alabilseniz keşke… Atatürk’ü hiç sevmeyen, elin gavuru dediğimiz Armstrong bile Bozkurt adlı kitabında onun inkar edemeyeceği erdemlerini övmüştür. Bu nasıl bir düşmanlıktır. İnsan biraz saygı duyar ve kullandığı kelimelere dikkat eder.
-
İşçimiz Avrupalı İşçiden Yüzde 50 Fazla Çalışıyor
Sayın.Politika, özel sektörde fiilen haftada 45 saati aşıldığı ( genellikle 50-60 saat arası) ve fazla mesai ücreti ödenmediği doğrudur. Ama bu durum ülkemizdeki yasalardaki bir eksiklik değil, uygulamadaki yani denetim işlevindeki bir eksikliktir. Bu işlevi hayata geçirecek olan da hükümetlerdir. Bugüne kadar tek başına iktidar olan hükümetler, her zaman, işçiden, emekçiden, emekten çalışandan yana değil, sermayeden yani patronlardan yana olmuştur.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bu söylediğine katılmıyorum, inancını paylaşmıyorum. Bu inanç mantığıma uymuyor.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Cryano, yalnız bazıları, başı açıklığı da bir din gibi görüyorlar. Onların bakış açısı ile düşünülürse bu eşitlik meselesi önemli.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Özgürlük, bütün marjinal, radikal ve bozgunculukları zararsızlaştırıcı bir güce sahip değildir. Buna karşın gereksiz özgürlük kısıtlamaları da insanları radikaleştiricidir. Bu gruplar tarafından, çıkarılan '' başı açıklar dinsizdir '' ve '' başı kapalılar müslümandır '' gibi toplumu kutuplaştırıcı söylemler, üniversitelerde türban yasağı gelmeden önce yerleştirilmeye çalışılan bir anlayıştır. Karşı tarafı radikalleştirici bir eylemdir. Bu yüzden, üniversitelerde de yasak gelmiştir. Bir şeyin potansiyel olması onun bir zan olduğu ile farklıdır. Yüksek bir yere çıkıp, yerçekimi potansiyeli var diyorsak, kesin düşeriz.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
İşçi haklarını ancak devlet gibi soyut bir kavramla gölge boksu yaparak ve liberal politikalardan hiç şikayet etmeyip, yaşadığı liberal ekonomi ile yönetilen Almanya’yı her zaman mükemmel sistem olarak tanıtan ama hükümete toz kondurmayan bir devrimci olabilir mi ?… Eskiden ABD’ye karşı çıkan şimdi de karşı çıkar . ABD’ye laf ettirmemek, AB’ye laf ettirmemek, Devlet suçludur, devlet şöyledir, böyledir demek, Ama AKP’ye de laf ettirmemek. Çünkü biz kendimizi ‘’ devrimci ‘’ diye tanımlamıyoruz. Bu forumda Sosyalist arkadaşlar da var. Ama hiç birinde bu kadar tutarsızlık yok. Konuyu hemen azınlıklara getiren de yok.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Eğer, bazılarının, '' başı açıklar dinsizdir '' ve '' başı kapalılar müslümandır '' diye bir toplumu kutuplaştırıcı söylemleri amacına ulaşsaydı ( buna doğru gidiyor ama henüz başaramadılar ), bu dediğiniz de olurdu. Baş örtülüler ve sakallılar arasında tabii ki böyle düşünmeyenler de vardır, ama bu şekilde düşünenlerin o eşitsizliği yapma potansiyeli diğerinden çoktur.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Eğer, siz devletin laik olmasını kabul etmişseniz, devleti temsil eden yasa, kurum ve kişilerin de her dine eşit mesafeli ve dinden bağımsız ( bu dinsiz demek değil ) olmasını kabul etmişsiniz demektir. Dini simgeler, ister istemez insanlar üzerinde müspet yada menfi psikolojik baskı yaratırlar. Bunun hizmet veren bir kurumda olması ise, vatandaşa anayasanın eşitlik ilkesine aykırı işlemler yapılmasına ve diğer çalışanlar üzerinde psikolojik baskı ve ayırım yapılmasına imkan sağlar.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Bence hemen özür dilemeyin. Ben, türban yasağının kamusal alanda yasak olmasının doğru, ama üniversitelerin kamusal alan dışında olabileceğini, dolayısıyla, üniversitelerde türbanın yasak edilmesinin yanlış bir karar olduğunu söylemiştim. Ve bu yasağın, iş inada bindiğinden yani konu inatlaşmaya dönüştüğünden, bu saatten sonra değiştirilmesinin de mümkün olmadığını ifade etmeye çalışmıştım.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Ne Aytaç Durak ne de Mehmet Ağar beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Onların yaptıklarını tasvip ediyor değiliz. Hatta zamanında en çok biz karşı çıktık. O zaman devleti hacklamaya kalkanları da eleştirmeniz gerekir. Onu pek göremiyoruz yorumlarınızda, neden acaba ? Mehmet Ağar, Aytaç Durak Beyaz Türk müdir, Kemalist midir ?Beyaz Türkler Kemalist midir ? Mehmet Ağarı himaye eden Robert koleji mezunu Tansu Çiller Kemalist midir ? Bu soruların cevabı da bu bağlamda önem kazanıyor. O nedenle, bence bu Beyaz Türk- Siyah Türk paraleli laflarını bırakın. Kemalizmi eleştirmekse derdiniz kişiler üzerinden değil fikirler üzerinden yapın. Evet. O alıntı Cyrano ile tartışmanızdan değil, benimle tartışmanızdan alınmıştır. Ve o tartışma Kurtuşu Savaşı bağlamında değil, " Hegelyen Devlet anlayışı " iddianız bağlamındaydı. Olabilir ."İnsan-i beşer ara sıra şaşar " yada "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" müydü o söz hatırlayamadım şimdi. Bu yol ve yöntem konusunda benim de eleştirilerim vardı başka başlıklarda. Bunları da burada ayrıca tartışsak daha sağlıklı olur. Doğru, hatta fazla konuştukça ( yazdıkça ) ve edebiyat parçaladıkça insan daha fazla da batabilir. Hegel’in Devlet kitabındaki cümlesini ve ardındaki bir cümlelik yorumu kaynak belirtmeden kendi cümlelerim arasına aldığımı kastediyorsanız, ondan ekmek çıkmaz size zorlamayın. Ortaya attığı iddiayı ispat edemeyip, patinaja geçenler ve sonrasında patinajdan beyni bulananlar, hatanın, söylenmek istenen şeyden bağımsız olduğunu anlayamayıp ve kendini dev aynasında görüp, tartışılmak istenen konudan kaçarak hakaret etmeyi nezaket zannedebilirler. ( Güreş te de iyiyimdir ha ) Daha kanıtlanmamış, hüküm verilmemiş, Ergenekon komplo teorisi cümlemi, anlayamadığı için çelişkili ve komik bulan, kendisine o cümlenin ne demek istediği çaktırıldığında ( Azerice anlatmak ), başka başlıktaki kişisel görüşümü bulup, haklı çıkmaya çalışması, kişinin tartışma adabını ne derece bildiğini kanıtlar. Eğer, o başlıkları sadece kişisel açık arama niyetiyle değil de, düzgün okumuş olsaydınız, Ergenekon davasının çelişkilerinin tarafımdan nasıl objektif bakışla ortaya konduğunu da anlardınız. Aynen. Valla, ben kapıma bırakılanları okumadan direk kağıt toplayanlara veriyorum. Bu ne demek şimdi ? Bekir şu bilmece gibi yazma merakını bıraksak da lafı direk söylesek diyorum. Yoksa, ben de size uyuyorum ve kimse bir şey anlamıyor. Yine okumama ve okunsa da anlamama ( ya da anlamak istememe ) problemi var karşımızda. Ne demişiz : Her olayı Ergenekon’a mal etmeye çalışmak, bir hedef saptırma taktiğidir.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Benim yazdıklarımla, senin cevabının alakasını kuramadım. Ne demek istediğini biraz daha açarmısın ?
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Bir daha okumanı tavsiye ederim. Bak ne demişim :
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Hayatın her alanı, özel hayatı da kapsamıyor mu ? Her alanda karşıysan, özel hayatta da karşı olman gerekir.
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Süleyman Mercümek olayı, Kayıp Trilyon davası, Jet-Pa falan sana hangi partiyi hatırlatıyor ? Yeşiller partisini mi ? Sen her şeyi somut anlıyorsun anlaşılan. Ben '' Fethullah Gülen olsa olsa Fordun sol tekerleğidir '' derken, mecaz yapmıştım. Yani, senin anlayacağın, Fethullah Gülen cemaatini ABD’nin geliştirip palazlandırdığını anlatmak istemiştim. Bu da yukardaki anlam ile ilgili. Yani, eski Sovyet cumhuriyetlerinde ve Afrika’da, insanların, Fethullah Gülen okullarına çocuklarını göndermek istemesi tamamen, İngilizce öğretildiği içindir. Sadece iyi eğitim için değil yani.Türkçe öğretildiği için ise hiç değil.Yani, bizim buradaki misyoner kolejleri neyse ve insanlar çocuklarını bu kolejlere sokmak için neden uğraşıyorlarsa oralarda da sebep odur. Ancak, bir farkla; buradakiler de, dilini öğrendiği emperyalist ülkelere sempatizan yetiştirir, oradakiler de, ama eğitim sonunda sempati duyulan hem ABD hem de Türkiye olsa da, bu sadece ABD’nin ekonomik çıkarı ve sömürüsüne hizmet eder.
-
Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu
Ben nerde Maturidi Türk demişim göster bakiiim Canım bir dur hele, arada bir soluklan…Bakalım Muhammed İkbal kimmiş ? Muhammed İkbal, (1873 - 1938) Hindistanlı şair, filozof ve politikacı. Şiirleri çağdaş Urdu ve Fars edebiyatının en önemli yapıtlarındadır. Allâme İkbal olarak da bilinir. Hindistan'daki müslümanların bağımsızlık mücadelesine ilk defa dile getiren kişidir. 1873'de Pakistan'ın Pencap eyaletine bağlı Siyalkut kentinde doğan Muhammed İkbal mutasavvuf bir anne ve babanın oğlu olarak dünyaya geldi. İlk eğitimini Kur'an üzerine aldı. Kur'an eğitimini medresede tamamladıktan sonra, Arapça ve Farsça hocasının yönlendirmesiyle İslam edebiyatıyla ilgilenmeye başladı. Lahor'da yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra Doğu Dilleri Fakültesi'ne hoca olarak tayin edildi. Bu yıllarda Muhammed İkbal'in şiirleri de yayınlanmaya başlandı. 1905'de Londra'daki Cambridge Üniversitesi'nin felsefe ve iktisat bölümünden mezun oldu. Londra'da üç sene kadar kalan İkbal, burada Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesi'nde hocalık yaparken, bilhassa Londra'da ilgi görmesine sebep olacak çeşitli İslâmi konularda bir dizi konferans verdi. Yine Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk üzerine okuyan İkbal, savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi'nde felsefe dalında doktora yaptı. 1908'de Hindistan'a döndüğünde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine de katılmış ve halkını bu konularda yönlendirmişti. Onun bu konudaki düşüncesi ise, "Siyaset; çalışmak, izzet ve şerefe davet etmektir" şeklinde idi. Müslüman Hintli mücahitler adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki müslümanların hareketlenerek İngiliz sömürüsüne başkaldırmalarında ve Pakistan'ın kuruluşunda büyük tesiri olmuştu. Bu yönüyle İkbal M.Akif Ersoy'a da benzetilmiştir. İslam alimi. Kurtuluş savaşı yıllarında zor durumda Pakistan halkını, Türk halkının milli mücadelesine destek vermek için örgütlemiş, milli mücadelede kullanılmak üzere Pakistan halkından 1.5 milyon sterlin toplayıp Ankara hükümetine yollatmıştır. Uzun süren bir hastalıktan sonra 21 Nisan 1938'de vefat etti. ( Vikipedi ) ********* Ayrıca, ben sana İlhami Gülerden de bahsetmiştim. Bakalım o kimmiş : Prof. Dr. İlhami GÜLER Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Kelam Ana Bilim Dalı Editör veya Yayın Kurulu Üyelikleri: İslami Araştırmalar, (1994-1998); Islâmiyât, (1998’den beri) Hakemlik :İslâmiyât Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Harran Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erciyes Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Dokuz Eylül Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Bilig Dergisi Verdiği Lisans Dersleri: * İLA403 - Sistematik Kelam II Verdiği Yüksek Lisans Dersleri: 1- Fıkıh Usulünün Kelami Temelleri 2- Kelam-Ahlak İlişkisi 3- Kelam-Tasavvuf İlişkisi 4-Vahyin (Kur’an’ın) Mahiyeti Verdiği Doktora Dersleri: 1- İman Amel İlişkisi 2- Sekülarizm Katıldığı Yurt İçi ve Yurt Dışı Bilimsel Toplantılar: SEMPOZYUMLAR:- 1. Şafii’nin Sünnete Yaklaşımının Kelamî (Teolojik) Anlamı ve Dinin Lahutiliği ve Nasutiliği Sorunu” 2. İslam ve Modernizm:Fazlur Rahman Tecrübesi, 22-23 Şubat 1997, İstanbul. Uluslar Arası Avrupa Birliği Şûrası, 3-7 Mayıs 2000. 3.1. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 3-5 Şubat 1995. 4. Sivil Toplumda Siyaset ve Din, Ankara 1999. 5. Değişim Sürecinde İslâm, Ankara 1996 6. Kelam’da Bilgi Problemi Sempozyumu, 15-17 Eylül 2000. 7. Müslüman İmajı, Ankara 1995. 8. Kur’an’ı Anlamada Tarihsellik Sorunu Sempozyumu Yayımlanan Çalışmalar: a- KİTAP: 1- Allahın Ahlakiliği Sorunu, Ankara 1998. 2- Dine Yeni Yaklaşımlar, Eskişehir 2000. (başlıca özgün eser) 3- Özgürlükçü Teoloji Yazıları, Ankara 2004. 4- İman-Ahlak İlişkisi, Ankara 2003. 5- Konularına Göre Kur’an. Sistematik Kur’an Fihristi, Fecr Yayınevi, 5. Basım: Ankara 2001, xxv, 888 s. (Ömer Özsoy’la birlikte) b- MAKALELER: A-Yurt içi Hakemli Dergilerdeki Yayınlar: 1- Hasan Hanefi’nin Tecdit Projesi”, İslami Araştırmalar, VII-2 (1994), s. 149-170 2- Tarihin En Büyük Siyasal Öznesi Olarak Tanrı Ve Ahlak”, İslâmiyât (1998), sayı:1 s. 31-42 3- Osmanlı Popüler Dinî Edebiyatında Dünyaya Karşı Mesafe Bilinci”, İslâmiyât (1999), sayı: 4, s. 34-49 4- Reel Politikada Dinî Değer, Kavram ve Sembollere Atıfta Bulunmanın Doğurduğu Sorunlar”, İslâmiyât (2000), sayı:3, s. 51-67 5- Dünyanın Başına Gelen ‘Derin Sapkınlık’, Dünyevileşme”, islâmiyât (2001), sayı:3, s. 35-58 6- Kur’an’da Cihadın Teoloji-Politiği”, İslâmiyât (2002), sayı:1, s. 75-90 7- Ehl-i Sünnet’in Dindarlık Kriterleri ve Türkiye Dindarlığı”, İslâmiyât (2002), sayı: 4, s. 99-108 8- Hasan Hanefi ve İslamî Sol”, İslâmiyât (2002), sayı: 2, s. 155-158 9- El-Hakk Kavramının Kur’an’daki Dinî-Ahlakî İçeriğinin Tahlili”, A.Ü.İ.F.D, cilt: XLIII (2002), sayı:2. 10- İslam Anlayışımıza Dair”, Tezkire, sayı: 3, Eylül 1992. 11- Çağdaş Arap Düşüncesinde Din-Siyaset (Devlet) Tartışması”, Türkiye Günlüğü, Sayı: 29, Temmuz-Ağustos 1994. 12- Ferdiyetin Ontolojik Önceliği ve Cemaatlerin Meşruiyet Sınırı”, Yeni Dergi, Haziran-Temmuz 1994. 13- Gericiliğin Gerçek Ve Enstrümantal Tabiatı Üzerine”, Doğu-Batı Düşünce Dergisi, sayı: 3, Ankara 1998. 14- Sağcılık Olarak Sünnilik”, Tezkire, sayı:17, Ekim-Kasım 2000. 15- İslam Toplumlarında Tarih bilinci Neden Zayıf? ”, Tezkire, sayı:21, Haziran-Temmuz 2000. 16- Muhammed Arkoun, ”Hıristiyanlık ve İslamda Manevi’Yüce Otorite İle Siyasi Güç Arasındaki İlişkinin Serüveni”, İslami Araştırmalar, sayı: 8, no. 3-4, 1995. 17- J. Meric Pessagno, ”Maturidiye Göre Akıl ve Dinî Tasdik”, A.Ü.İ.F.D, cilt:XXXV, 1996, s. 425-435. 18- Hasan Hanefi, ”Şeriat Soruşturması”, İslâmiyât 1998, sayı: 4, s. 283-290. 19-Hasan Hanefi, ”Geleneksel İslam Düşüncesindeki Otoriteryenliğin Epistemolojik, Ontolojik, Ahlakî, 21- 21- Siyasî ve Tarihî Kökenleri Üzerine”, islâmiyât 1999, sayı: 2, s. 26-37. c- DİĞERLERİ: B. Kitap, makale, karar tahlili ve vak’a takdimi (müzakerecilik, madde yazarlığı) 1. Teoloji” Maddesi, Felsefe Ansiklopedisi, ed. Ahmet Cevizci (yayımlanacak). 8-10 Kasım 1996. 2. Tanrıbilimsel Düşünce (Kelam) Geleneği”, (Kitap Bölümü), Felsefe 2002 Ben ne '' her iyi insan yasa yaptiginda sonuc olarak bu Kur'an'la celismez '' dedim ne de Türkan Saylandan bahsettim. Tabii sen fikirleri kişilerin kimliği ile değerlendirmeye alışık olduğun için böyle anlaman normal. Ayrıca, Şeriata karşı olmanın, dine karşı olmak demek olduğu da sizin İslamcıların yaydığı bir yalandır. demiştim. Böyle bir fıkhi kural yoktur. Ayrıca, benim dediğimin de fıkıhla ilgisi yoktur. İslam kamusal alanı o dönem için düzenlemiştir. Bu bir genel geçer kural olmadığı gibi çağa göre düzenlenebilir de demedim. Düzgün okumak ve ona göre yazmak gerekir. Laik düzen insanlığın gelişiminin son aşamasıdır. Bu düzen içerisinde yer alan Müslümanlar, hukuk ve sosyal yaşam ile ilgili kuralları, Kuranın o dönemki kuralları ile değil, Laik evrensel hukuk kurallarına uygun yaparlar. Evrensel hukuk kuralları, bilimin de katkısının olduğu insan düşünce ve erdeminin en gelişmiş halini aldığı kurallardır.Kuranın iman ve ahlak esaslarına göre nefsini, benliğini eğitip kendi fıtratındaki güzelliklere ulaşabilen bir kişi, her ne kural koyacaksa, yasa çıkaracaksa, o kural ve yasalar, zaten Kuranın ahlak esasları ile çelişmez. Çelişir dersen Kuran bilimle, çağdaş düşünceyle çelişir demek zorundasın. Oysa, işinize geldiğinde Kuranın bilimle çelişmediğini hatta bilimsel buluşların Kuranda yer aldığını ispatlamaya kalkarsınız. Doğrusu, Kuranın bilimle çelişmesi yada çelişmemesi diye bir soru çok anlamsızdır. Çünkü, Kuran, imani ve ahlaki esaslerıyla Kurandır. O döneme ilişkin hukuk ve sosyal yaşama getirdiği düzenlemelerle değil. Din mi ilerler ? Bu çok saçma bir cümle olmuş. Din kimin düşüncesinde ilerler ? İnsanın değil mi ? Tüm bu saydıkların zaten suç değil mi ? İdealin bunlar olduğunu kim savunuyor ki ? Senin hukuk, sosyoloji yanında biraz da ekonomi okuman gerek. Ayrıca, Deniz Feneri, Sülayman Mercümek olayı, Kayıp Trilyon davası, Jet-Pa ve daha şu an aklıma gelmeyen nicelerini nereye yerleştiriyorsun yoksa bunlar da mı laik ? Dini okullarda yetişenlerden de bunlar çıkabilmiyor mu ? Hatta Nurcu bir tarikat şeyhinin kızı uyuşturucudan ölmüştü hani. Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar ( Fuzuli ) Peygamberin yaşadığını nerden, nelerden öğreniyoruz ? Hadis, tevatür ve rivayetlerden değil mi ? Kuran anlatıyor mu nasıl yaşadığını ? Kaldı ki anlatsa bile, bu o dönemle ilişkilidir. Peygamber, sarık, entari giyiyor diye bu çağda da bunlar giyilecek diye bir şey olamaz. O minyatürler ezoterik falan değildir. Ezoteriklik başka bir şeydir. Önce ne olduğunu öğrenmek ve öyle yazmak gerekir. O minyatürlere, mesela Osmanlıdan kalan el yazması eserlerde rastlayabilirsin. Ayrıca, o minyatürlerde peygamberin yüzü resmedilmez. Laiklik din değildir, laiklik dogma değildir. Öyledir diyorsan ispatlama yönünde bir şeyler yzaman gerekir. O zaman bakarız ne yazmışsın,doğru mu, yanlış mı diye ? Tüm yukarda yazdıklarımı unut, faraza, Müslümanlık, senin anladığın gibi İslamcılık olsun diyelim. Laiklik işte bir İslamcının da dinini serbestçe yaşamasının garantisidir. Yeter ki demokrasi ve laiklik için bir tehdit oluşturmasın.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Dostum, ben teslim olalım mı demiştim ? Bir şeyi doğru savunmanın yolu, '' yassak hemşerim! '' demek değildir. Mesela, Türkan Saylan bu konuda olumlu çalışmalar yapmıştır. Üniversiteye giden genç kızların bir kısmının parasızlık yüzünden cemaatlere teslim olmamaları yönünde çaba göstermiştir. Ancak, bu insanlara, dinde böyle bir emrin olmadığı, siyasal İslam ideolojisinin İslamla aynı şey olmadığı yeterince anlatılmamıştır. Kazanmak dediğim, yanlış siyaset dediğim de budur. Bir şeyi yasaklayarak ancak insanları radikalizme itersiniz. Halkımız, Arap İslamı kendilerine çok güzel ve başarılı bir şekilde zerkedildiği ve türban yasağı konusu üzerinden mağdur edebiyatı yapıldığı için, özellikle kentlerde giderek, geleneksel Anadolu İslam anlayışını terkederek Arap milliyetçiliğinin ürünü Emevi İslam anlayışını benimsemektedir. Trend budur. Bir görüşün, felsefenin yayılması için sermaye gücü şarttır. Gazeteler, TV'lerve onları finanse eden sermaye, ağırlıklı olarak hangi kesimin elindeyse, o kesimin görüşleri ivme kazanır. Doğanın yasası böyle işler. Bu sermayenin nereden geldiğini söylememe gerek yok sanırım. Anladın sen onu...
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Cevabınız bana ise, ben kamuda devlet memurlarına türban özgürlüğü olsun dememiştim. Bahsettiğim üniversitelerdi.
-
ZAZADAN MEKTUP
Konu gayet toplu da anlamak yada anlamak istemek biraz kişiye kalmış. Bu arada, hatalar ile ilgili cümlemde '' sadece '' kelimesinin var olduğunu iddia etmek te ilginç olmuş. Sn.dünyahepimizin, okuduğunuzu anlamadığınız yönünde çok fazla eleştiri alıyorsunuz. Sizin yerinizde ben olsaydım bu eleştirileri biraz dikkate alıp düşünürdüm. Benden söylemesi…
-
ZAZADAN MEKTUP
Çok açıklayıcı ve net cümleler... Kesinlikle budur. Kenan Evren, darbeden sonra Doğu'da bir okulu ziyaret etmiş. Bakmış ki, kimse Türkçe bilmiyor ve eğitim sadece Kürtçe yapılıyor. O da derhal, askeri bir emir vermiş. Kürtçeyi yasaklayıvermiş. Şimdi bir hata olduğunu kendisi de itiraf ediyor. Tamamen askeri mantıkla, alınmış bir darbe dönemi yasağı. Yani, bir er nöbette uyudu diye, tüm bölüğe çarşı izin yasağı getirmek gibi birşey. Tabii, bu yasak, 7-8 sene kadar devam etmesine karşın sadece olağanüstü hal bölgesinde uygulanmıştır. Uygulandı dediğim de görünürde yani. Böyle bir yasağın uygulanabilirliği zaten yok. Zaten, diğer illerde ve özellikle büyükşehirlerde Kürt kökenli vatandaşlar ise, o dönem gayet rahat hatta yüksek perdeden konuşabiliyordu. Yani yasağın uygulanması da, sistematik olarak belirli bir etnisiteyi hedef alan bir karakterde değildir. Aslında da iki yasak var bu konuda. Birincisi, kağıt üstünde 7-8 sene süren, Türkçeden başka dillerde miting düzenleme ve aleni konuşma ile ilgili, diğeri ise, Türkçeden başka dillerde yayın yasağı. Yayın yasağı yanlış hatırlamıyorsam, 2001 senesine kadar devam etmiştir kağıt üstünde. PKK da, bunu kendi tezlerine argüman yapıp, psikolojik savaş yöntemi olarak kullanmıştır.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Dostum beni yanlış anladın. Ben dayatanların baskısı ile konuşmuyorum. Dinci kesimin türban üzerinden yaptığı siyasete karşılık, inatlaşma ve anlamsız gerginlik dışında etkin bir siyaset üretilemediğinden bahsediyorum. Bu nedenle de dincilerin ekmeğine yağ sürülmüştür. Türkiyede, 12 Eylülden sonra YÖK'ün kurulması tamamen özgür demokratik üniversite ortamını baltalamak içindir. YÖK yüzünden üniversitelerde eğitim kalitesi düşmüş, öğrencilerin yönetime katılma hakları ellerinden alınmış, üniversiteler adeta yüksek lise haline getirilmiştir. Üniversitelere türbanlıların alınmamasının, irtica ile mücadeleye en ufak bir katkısı olmadığı gibi bu yasak dediğim gibi Siyasal İslam tarafından abartılı biçimde kullanılarak, mağdur rolü oynanarak halkın gözünde Cumhuriyet yıpratılmış, '' laiklik dinsizlik ve zülum aracıdır '', '' başörtümüz namusumuzdur'' gibi sloganlar altında Cumhuriyetin bu temel değeri değersizleştirilmeye çalışılmıştır. Hesap ortadadir, uygulanan siyasetin başarısız olduğu da. Bu başlangıçta soğukkanlılıkla çözülebilseydi ve bir inatlaşmaya dönüşmeseydi, bugün çok farklı olabilirdi diye düşünüyorum. Eğer, türban yasağı, irticai oluşumlar üniversitelere girmesin mantığı ile alınmış bir karar ise, aynı düşünceye sahip erkeklerin üniversitede işi ne ? Bugün onların çoğu vali, kaymakam. Bu karar tamamen akılsızca alınmış bir karardır. Ayrıca, Üniversiteler, iş hayatına girmeden önceki en son özgürlüğün yaşandığı, yani, demokrasinin gereği olarak her fikrin savunulabildiği bir ortam olmalıdır. Zaten, kamu alanında kurallar nettir. Ama üniversite farklıdır. 12 Eylülde üniversitelerin özgürlük alanı sadece türban yasağı değil her açıdan da darbe yemiştir. Gerek öğretim üyeleri gerekse de öğrenciler apolitikleştirilmiş, YÖK'ün merkezi denetimi dolayısıyla, öğretim, ezberciliği teşvik edici hale getirilmiştir. Bu saatten sonra da bu özgürlüğü vermenin bir esprisi olmayacağı gibi, böyle bir kararın geri adım gibi algılanacağı da açıktır. İnatlaşmayla varılan nokta budur. Bu durumdan memnun olduğunu da hiç zannetmiyorum. Bence, yasaklamak yerine o insanları da kazanmaya çalışmak iyi bir siyaset olurdu.