Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
PKK'DAN KANLI AÇILIM!
Ben hemen göstereyim örneğini : Peru’daki SL ve Srilanka’daki LTTE örgütlerine silah bıraktırılması
-
Kafkas Dernekleri Federasyonu, Çankaya Köşkü’nde görüştükleri
Türkiye'nin kendisi kendi hükümeti tarafından bir ''turuncu devrim'' sürecine getirilmek üzere iken, Kafkasya'dakilere destek olmaması mümkün mü dostum ?
-
Batı'da yaşam kolay, Güneydoğu ve Doğu'da zor
Evet, çözüm kesinlikle buradadır, hem sadece Doğu ve Güneydoğu için değil, tüm kalkınmada öncelikli iller için, devlet ''Sosyal Fayda''yı gözeterek, bu illerin kalkınması için ön ayak olmak, fabrikalar kurmak, ''balık vermeyi değil, tutmayı öğretmek'' zorundadır. Erdoğan'nın dediği gibi, ''devlet fabrika kurmaz'' demek, o bölgeleri, kar güdüsü ile hareket eden semayenin insafına bırakmak demektir. Yıllardır yapılan yanlış da budur zaten.
-
Batı'da yaşam kolay, Güneydoğu ve Doğu'da zor
Evet, mesela; gelişmişlik bir kriter ise, Diyarbakır, kesinlikle Ardahan'dan ya da Kırklareli'den daha gelişmiş bir şehirdir. Havalanı, alışveriş merkezleri, Ofis semti, surlar vs. Dolayısıyla, Diyarbakır için bu araştırmada yaşanırlık seviyesini düşüren kriterin ''terör'' olduğu anlaşılıyor. Bunu da buraya yapıştıran arkadaşın düşünmesi gerekir.
-
Ülkemizdeki okullarda ana dilde Kürtçe eğitime izin verilmeli mi?
Konunun başında yazdığım bu iletimde bir düzeltme yapmam gerekli : Devlet, okullarda uluslararası diller dışında seçmeli ''etnik dil eğitimi'' vermemelidir dolayısıyla zorunlu da tutulamaz. Çünkü, demokratik ve laik bir devlet ''hem etnik hem de dini bakımdan kör'' olmalıdır. Ayrıca, seçmeli olup zorunlu tutulması da tamamen insanların bireysel özgürlüklerine aykırı bir tutum olur. Tıpkı, zorunlu din dersi gibi. Bu alan özel kurumlara bırakılmalıdır ve gerekiyorsa, devlet desteği( kredi vs.) verilebilir. Önündeki engellerin -eğer varsa- kaldırılması gereken konu budur.
-
Ülkemizdeki okullarda ana dilde Kürtçe eğitime izin verilmeli mi?
''Tökezleyen demokraside 'yok sayılan' bir etnik''! İfade muğlak...biraz açalım : ''Yok sayılma''nın ölçütü nedir ? -Bir etniğe ait bir dilde eğitim yapılamaması mı? Herhalde bu değil, çünkü, bu durumda ülkede ''yok sayılan''ların listesi uzar. -Ya da o dilin bir dönem bir ara tüm farklı etnik ve uluslararası dillerle birlikte toplantı ve yayınlarda kullanılmasının yasaklanması mı ? JİTEM mi, Susurluk mu ? -Ve en önemli soru : PKK terörünün tüm bu yaşananlarda payı sıfır mıdır ? Başka bir başlıkta anlatmaya çalıştım; terörün gölgesinde tam bir demokrasinin temin edilebilmesindeki zorluğu, imkansızlığı. Bunu da geçtik. *O halde, DTP'nin var olma sebebi, sözde ''yok sayılma'' olamaz. Tek işlevi, yıllardır kimlik siyaseti yaparak ülkedeki demokrasi yetersizliğini mağdur edebiyatı ile ''Kürt Sorunu'' algısına çevirmek olan ve asla bir Türkiye partisi olamamış bir parti çünkü DTP ve selefleri. Halbuki bunlar, zamanında rahmetli Erdal İnönü tarafından, son derece idealist ve iyi niyetli bir yaklaşımla SHP'den milletvekili seçtirildiği halde, mecliste sadece provokasyon ve terör örgütü savunuculuğu yaparak AB tribünlerine oynayanlardı. Gelelim, gerçekten yok sayılanlara: Mesela, mezhep bazında gerçekten yok sayılanlara bir örnek : Aleviler... Şimdi bir parti kurma hazırlığındalar. Peki, demokraside doğru mudur bu ? Özel koşullar nedeniyle hoşgörülebilir ama kesinlikle yanlış. Neden ? Ne demiştim yukarıda; asıl mücadele zemini ''Katılımcı Demokrasi''nin temin edilmesinde olmalıdır diye. Demek ki anlaşılmamış.
-
Dikkat: Yeni Fikirler - Yeni Düşünceler - Yeni Arayışlar
Sayın Admin, Forumda dikkatimi çeken bir şey var üye olduğumdan beri, daha önce dile getirmek istiyordum ama düzelir diye bekledim, şöyle ki; Nedense, Güncel Alt Forumundaki konular, ağırlıkla Laiklik ile ilgili güncel haberlerin , Politika Alt Forumu ise, ağırlıkla ''Kürt sorunu'' ya da ''Ermeni Sorunu'' gibi ana konular ile ilgili ''Güncel'' haberlerin tartışıldığı alanlara dönüşmüş durumda. Benim gibi düşünenler var mı ya da siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bu durum beni rahatsız etmekte. Eğer, siz de bunu bir sorun ve karmaşıklık olarak görüyorsanız, bunu önlemenin yolu var mı acaba veya bu konuda bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz ? Saygılar
-
AÇILIM VE SONRASI!
AKP'ye, CHP'ye ve hatta MHP'ye oy veren ve hatta parti teşkilatlarında, devlette çeşitli kademelerde görevli milyonlarca Kürt kökenli, sizce ''Kuzu'' mudur, sayın Mavi ? Örneğin, CHP İstanbul İl Başkanı Kürt kökenli Gürsel Tekin kuzu mu ?
-
Ülkemizdeki okullarda ana dilde Kürtçe eğitime izin verilmeli mi?
Sayın Mavi, bu ülkede temsiliyet sorunu var demişsiniz doğrudur ancak galiba sizin anladığınız ''temsiliyet''; etnik temelli... Bakın, diğer başlıkta bunun ne kadar yanlış bir bakış olduğunu anlatmaya çalışmıştım :
-
Bombanın pimi
Tıpkı, Aktütün saldırısı sonrası gibi değil mi Sayın Politika ? Atlayanlar yine aynı ‘’Taraf’’tan. Üstelik, elimizde bomba pimi var diyenler nasıl da kendi varlıklarını inkar etme noktasına gelebileceklerini göremiyorlar. Duyan da Taraf yazarları hapislerde çürüyor zannedecek. Şimdi, bu Yıldırım Türker’le meşhur olmadan yıllar önce tanışmıştım, daramaturgluk yaptığı zamanlarda…sonra şiirleri yayınlandı falan meşhur oldu, özellikle ‘’Cihangir Kedileri’’ kitabı ndaki şiirleri gerçekten güzel, bu ayrı konu… Sonra ne oldu bilmiyorum AKP iktidara geldi, yandaş medya palazlandı ve herkes görev yerini aldı, safını tuttu. Y.Türker de Taraf da yazmayı tercih ederek safını belirlemiş oldu. TSK’nın yanlışlarını tabii ki eleştirmek gerekir ama bu yapılırken birinci yanlış, olumlu ve olumsuz eleştirinin anlamlarını birbirine karıştırmaktır. İkincisi ise, askerlik dahi yapmamışların konu hakkında fikir belirtebilme cesaretini gösterebilmeleridir. Öncelikle, askerliğin mantığı farklıdır. Hani hep söylerler ya '' askerlikte mantık yoktur '' diye, işte bu bahsedilen ve anlaşılmayan şey '' savaş mantığı ''dır. Sivil hayat mantığı ile askerliği değerlendirenler hep bu hataya düşerler. Halbuki, askerliğin iç mantığı farklıdır, barışta bile olsa, savaş halinde geçerli olan kuralları vardır. Yani, doğru ve çabuk karar verme ve hiç kimsenin ve kendinin hayatını riske etmeme gibi…Askerde eminiyetsiz çalıştığı, kendi hayatını riske attığı için dayak yiyenler olmuştur, dayak atılması yönetmeliklerde yasaktır ama bunu yapan bazı subaylar üstlerine ve erlerin ailelerine karşı kendi sorumluluklarını düşündükleri için yani, herhangi bir ölümden dolayı suçlanmamaları için kendilerini haklı görürler ve sırasında yaptıkları bazı haksızlıkları da ''Fırsat Eğitimi'' diye geçiştirmeye kalkarlar. Öte yandan, her rütbede asker için bir üstünü kurallara aykırı davrandığı için şikayet hakkı da vardır. Her ne kadar toplum olarak her alanda bu şikayet mekanizmasını çalıştırmak konusunda epey geri olduğumuz da bir gerçek ise de askeri cezaevleri, gardiyan onbaşılar tarafından her gün dayak yiyen rütbelilerle doludur. Hariçten gazel okuyup, askerliği demokratik bir ortam gibi görme yanlışlığına düşenlerin bilmedikleri konu budur.( Bu arada, Y.Türker’in askerlik yapmadığını duymuştum bilmiyorum, ne derece doğru ama yazdıkları ile de bunu düşündürtüyor sanki…) Fakat, burada bilmemekten dolayı yapılan bir yanlıştan da söz edemeyiz, çünkü; yazısına eklediği şu kısım niyetini belli ediyor açıkça; Asker bu konuyu örtbas etse, yalanlasa, son derece büyük bir yanlış yapan Teğmen hakkında soruşturma açmasa, biz de deriz ki; kimbilir bunun gibi hangi olayları örtbas ediyorlar diye…Fakat durum ortada, Teğmen için gereken yapılacak, olay da saklanmamış. Ortada olan diğer bir konu ise, tıpkı Aktütün olayındaki gibi, olumlu değil olumsuz, yapıcı değil yıpratıcı hatta yalan haberler ve yorumlar ile ve hatta yeri gelince PKK ağzıyla her fırsatı askeri yıpratma yönünde kullanan TARAF VE YANDAŞ MEDYA gerçeği!
-
İslamda kölelik ve cariyelik
Evet, demek ki, savaş sonrası Alman kadınlarının tek çaresi fuhuş değilmiş ve ayrıca, bunun da gerçeklik payı var.
-
İslamda kölelik ve cariyelik
İslam’ın herhangi bir toplumsal uygulamayı ''Normal ve sıradan'' olduğu için kaldırdığı da nerden çıktı ? Söylenen sadece, İslam’ın var olan uygulamalara bir düzenleme getirdiğidir. Bu düzenlemelere '' tamamen kaldırma '' da dahildir. Ya da, düzenleme yapmak sadece ''tamamen kaldırma''dan ibaret değildir.
-
PKK’da tecavüz ve kürtaj
RAF'ın faal olduğu dönemde PKK Almanya tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiyor ve hatta PKK'nin militan yetiştiren siyasi büroları serbestçe faaliyet yürütüyordu. Üstelik, RAF'ın dağılmasından sonra bazı militanlarının PKK içinde görev almasına rağmen, bunlar bile yakalanıp ceza almamıştır Almanya'nın bu konudaki çifte standardı tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır.
-
TUTARLILIK
Diğer alt kimlik sahibi diye tabir ettiğiniz insanlar bu ülkenin kurucu unsurları arasında değil midir ? Üstelik kimsenin kökenini inkar etmediğini de söylemiştik. Ama siz ısrarla, Kürt kökenliler dışındaki vatandaşların kendilerini Türk olarak nitelemeyi kabul ettiklerini ve kabul etmeleri ile birlikte herhangi bir özgürlük talebinin olmadığını, olamayacağını ima ediyorsunuz. Bunun sebebi, meseleyi etnik bir bakış açısı ile ve hak talep ederken şiddet kullanılıp kullanılmadığına bakarak ele almanız. Bu hiç modern bir yaklaşım değil. Zira, Millet oluşumununda kan ve ırk bağını esas alan görüş, Alman'ların 1990'larda vazgeçtikleri millet anlayışlarıdır. Sorun, ortak dil, ortak kültürün yanısıra, isteyen bireylerin biraraya gelip kendi sahip olduğu kültürünü veya herhangi bir başka kültürü geliştirme özgürlüklerinin genişletilmesi olayıdır. Bunun istenmesinin yolu da şiddet değildir demokrasilerde. Bana zamanında Doğu ve Güneydoğu'da çıkmış olan isyanların milli karakterde olduğunu ispat edemezsiniz. Bu isyanlar, ya dini kılıflı veya direk feodal ayaklanmalardır. Kürt milliyetçiliği bilinci yoktur bu isyanlarda. Bu, PKK'nın sözüm ona bir Kürt sorunu havası yaratmak için uydurduğu propogandalarından biridir. Bunun sebebi bazı Kürtlerin lütuf ister gibi davranmaları olmasın sakın ? Hani ''haklarımızı verin'' diye yırtınanlar gibi... Kimse benliğini kaybetmek istemez ve tabii ki daha özgür olmak ister. Sonuçta birtakım özgürlüklerden her vatandaş yararlanacaktır. Yani, bu ne PKK sayesinde ne de sadece Kürtler için olacaktır. Daha önceki iletimde anlattım, bunu engelleyen şimdiye kadar PKK terörü olmuştur. Çünkü, silahların gölgesinde asla demokrasi olmaz. Zorunluluktan bahsedenler, bu konudaki azimlerini şiddetin devam etmesi yönünde değil de, terörün önlenmesi için harcasaydılar şimdiye çoktan tam demokratik bir ülke olurduk. Üstelik, bir lütuf söz konusu ise, bu herkes için geçerlidir ve lütuf istenen merci ''Türkler''( tırnak içine aldım kafalar karışmasın ) olmamalıdır. Çünkü, bu devlet herkesindir. Kendini ayırıp da, devleti, ''ötekilerin devleti'' yapıp benimsemeyenler elbette bölücülük yapıyorlardır.
-
AÇILIM VE SONRASI!
Ben ''Eşbaşkan''ın söylediğini tercüme edeyim: Hani onlardan sürekli istenen terörle/PKK ile arasına mesafe koyma olayı var ya, işte bu vatandaş sözüm ona onu yapıyor kendince. Hani bir de BOP'un ''Eşbaşkan''ı var ya, hani ne yaptı etti, sözüm ona ''Ergenekon''u PKK'ya bağladı ya, bütün melanetleri ''Ergenekon'' yapmıştı ya, işte ''Süreç'' gereği sen sağ ben selamet, hepsi sütten çıkmış ak kaşık oluverdi kolayca. Obama TBMM'de sinyali vermedi mi ? PKK marjinalleşecek demedi mi? ''Süreç'' denilen şey, Irak İşgali ile zaten başlamıştı. Amerikan planı değilmiş!! Buna gerçekten inanan var mı acaba ?
-
Kamera gören hacı
Teşekkür ederim
-
AÇILIM VE SONRASI!
Öncelikle olay, ''Kürtlere hak tanıma olayı'' değil, tüm dünyada özellikle son 30-40 senede siyaset felsefesine girmiş olan ''Demokratik Ulus Devleti'' kavramının, ülkemize adapte edilmesi sorunu olmalıdır.Yani, ''Açılım'' denen sürecin, Ulus-Devlet yapısı içinde bir takım bireysel özgürlüklerin genişletilmesi şeklinde algılanması gereklidir ama belki de bu yapılırken ülke içindeki Kürtler gibi, bir etnik gruba özgü gibi gösterilmesi olayın baştan yanlış bir şekilde etnik milliyetçilik bazında tartışılmasına yol açmıştır. Yani, tartışmalar bazılarınca ısrarla yanlış bir eksende sürdürülmektedir. Öte yandan, Kürtler açısından, terörün gölgesinde sağlıklı bir demokrasinin olabilmesi mümkün değildir. Çünkü, mantıken, etnik milliyetçilik temelli bir terör mutlaka antitezinin varlık nedeni olur ya da varolanı daha da besler. Bu durumda, demokratikleşmeye karşı çıkan unsurların da eline koz verilir ve buna bağlı olarak toplumsal gerginlik ve muhalefetin artmasına neden olunur. Kürtler açısından yıllardır yaşanan durum budur. Üstelik, bu durum, yıllardır Kürtlerin yanında aynı zamanda ülkemizdeki Kürtlerden farklı etnik kökene sahip vatandaşlarımızın da bu özgürleşmeden yararlanmasını geciktirmiştir ve halen de bu nedenle geciktirmektedir. Yani, demokratikleşmenin önündeki en büyük engel PKK terörüdür. Bu bağlamda, ''PKK silah bırakırsa bunun karşılığında demokratikleşme olacak'' söylemi tam da ''PKK Kürtlerin haklarını almasını sağlayan,özgürlük savaşçısı bir örgüt'' algısı yaratmamak için gerekli bir söylemdir. Çünkü, normalde mantıken bu söylemin, bu özgürlükleri gerçekten talep eden insanların teröre desteğini kesmelerine hatta terör örgütüne eylem yapmaması için baskı yapmalarına yol açması beklenir. Ama, böyle olmuyor. Çünkü, PKK ve DTP’nin karşı propogandası bunu engelliyor. ''PKK terörü Kürt Sorununun sonucudur'' şeklindeki PKK çıkışlı slogan, yani; terörün sebebini demokratikleşmemeye bağlamak terörü meşrulaştırmak anlamına gelir. Oysa, terörün sebebi bireysel özgürlüklerin genişletilmiş olmaması olamaz. Ya da bu basitçe bir Spartaküs isyanı değildir. Terörün etnik-ayrılıkçı milliyetçilik ve ekonomik sebepleri dışında gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir uluslararası boyutu da vardır. 80 sonrası dil, kaset, CD, kitap, miting vs. yasağı, Diyarbakır cezaevi gibi son derece yanlış ve insanlık dışı uygulamalar, terörün sebebi değil, terörün kendisini meşrulaştırmak için propoganda amacıyla kullandığı argümanlar olmuşlardır. Yapılacak olan şey, 1 Şubat 1998 tarihinde resmen yürürlüğe giren Avrupa Konseyi'nin etnik azınlıkların korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşmesi kapsamında Kürtlere ve diğer farklı etnik kökenli vatandaşlarımıza azınlık gözüyle bakan ve bu şekilde bize dayatan AB'nin bile resmi olmayan azınlıklar konusunda net belirleyemediği ölçütlerini, tamamen üye ülkelerin siyasi, sosyolojik, tarihsel, coğrafi, stratejik durumlarına göre kendilerine bıraktığı bireysel özgürlüklerin genişletilmesi konusunun, kendi ülkemiz koşullarında, bölünmeye yol açmayacak şekilde yeniden düzenlenip, genişletilmesidir. Bu da sadece Kürtlerin değil, ülkemizdeki bir çok farklı etnik kökenli vatandaşımızın yani total olarak tüm Türk milletinin yararına olacaktır. Ancak, bunların sağlıklı bir ortamda tartışılarak yapılabilmesi yine PKK terörünün en azından marjinalleştirilmesine bağlıdır. PKK bitirilmeden veya marjinalleştirilmeden, sağlıklı bir şey yapılamaz öncelik bu, ancak bu demek değildir ki şu anda çağdaş ve objektif olma koşuluyla eğitim vermeyelim. Tabii ki, güvenlik tedbirleri ve operasyonları ile birlikte, eğitimin de paralel yürütülmesi gerekir ve bu sadece yöre halkına verilecek eğitimle sınırlandırılacak bir şey de değil tabii ki. Elbette, uç noktada görev yapan askere de yani alt kademeye, erlere vs. verilecek bu eğitim, polise de, hukuk ve yetki dışı davranışlarını engelleme amaçlı... Ancak bunların olabilmesi için insanımızın bilinçlenmesi, bakış açısını değiştirmesi gerekir, bu bir süreçtir, emek ister, iyi niyet ister. Bunun için de topyekün bir eğitim seferberliği gerekir. Bu da Ulusalcı, çağdaş bir devlet içerisinde olabilir ancak ve bunun sağlanması da tabii ki dirayetli bir hükümetle olur. Bu noktada, ülkemizde, demokrasinin tüm kural, kurum ve araçları ile yerleşmesini sağlamanın tek yolu, '' Katılımcı Demokrasi '' nin geliştirilmesinin olduğunu da vurgulamak gerekir. Yani; tüm partilerde var olan '' Lider Sultası ''nın ve '' Delege Sistemi ''nin, tabanlarından gelen baskılarla kırılması konusu her şeyden önemlidir. Demokrasi için verilmesi gereken asıl mücadele alanı burada olmalıdır. Bu yolla yani partilere üye olmanın kolaylaştırılması ve her üyenin parti yönetim ve kararlarına direk müdahalesinin mümkün olması ile, her parti, üyelerinin istekleri doğrultusunda politika üretebilir. Bu da, sağlıklı bir demokrasinin yolunu açar ve hiçbir dini ve etnik grubun -şiddet yoluyla demokrasinin ve laikliğin ortadan kaldırılması dışında- isteklerinin demokrasi çerçevesinde dile getirilememesi ve mutabakat durumunda uygulanamaması gibi durumların kendiliğinden ortadan kaldırılması anlamına gelir ki bu yolla herkes eşit bireysel hak ve özgürlüklere sahip olabilir. Tüm dünyada geçerli olan sistem budur. Ve bu şekilde, bence asıl odaklanılması gereken gerçeklik olan ''ekmek ve enmek kavgası''nın daha etkin bir biçimde yapılması emek sömürüsünün önüne geçilebilmesi mümkün olur. Sonuç olarak, tüm kurum, kural ve araçları ile işletilebilen sağlıklı bir demokrasi içerisinde insanların bireysel/kültürel özgürleşmeleri ile birlikte ekonomik yönden de özgürleşmelerinin, kısaca insanca yaşayabilmelerinin yolu açılır.
-
TUTARLILIK
Tutarlı. Şöyle ki; öncelikle olay, ''Kürtlere hak tanıma olayı'' değil, tüm dünyada özellikle son 30-40 senede siyaset felsefesine girmiş olan ''Demokratik Ulus Devleti'' kavramının, ülkemize adapte edilmesi sorunudur. Yani, Ulus-Devlet yapısı içinde bir takım bireysel özgürlüklerin genişletilmesi gerekmektedir ama bu yapılırken ülke içindeki herhangi bir etnik gruba veya gruplara özgü gibi gösterilmesi olayın baştan yanlış bir şekilde etnik milliyetçilik bazında tartışılmasına yol açmıştır. Yani, tartışmalar yanlış bir eksende sürdürülmektedir. Yapılacak olan şey, AB'nin bile net belirleyemediği ve tamamen üye ülkelere bıraktığı bireysel özgürlüklerin, kendi ülkemiz koşullarında, bölünmeye yol açmayacak şekilde yeniden düzenlenip, genişletilmesidir. Bu da sadece Kürtlerin değil, ülkemizdeki bir çok farklı etnik kökenli vatandaşımızın yani total olarak tüm Türk milletinin yararınadır. Bu bağlamda, ''PKK silah bırakırsa bunun karşılığında demokratikleşme olacak'' söylemi tam da ''PKK Kürtlerin haklarını almasını sağlayan örgüt'' algısı yaratmamak için gerekli bir söylemdir. Çünkü, mantıken bu söylemin, bu hakları gerçekten talep eden insanların teröre desteğini kesmelerine hatta terör örgütüne eylem yapmaması için baskı yapmalarına yol açması beklenir. Öte yandan, terörün gölgesinde sağlıklı bir demokrasinin olabilmesi mümkün değildir. Çünkü, yine mantıken, etnik milliyetçilik temelli bir terör mutlaka antitezinin varlık nedeni olur ya da varolanı daha da besler. Bu durumda, demokratikleşmeye karşı çıkan unsurların da eline koz verilir ve buna bağlı olarak toplumsal gerginlik ve muhalefetin artmasına neden olunur. Terörün sebebini demokratikleşmemeye bağlamak terörü meşrulaştırmak anlamına gelir. Oysa, terörün sebebi bireysel özgürlüklerin genişletilmemiş olması olamaz. Ya da bu basitçe bir Spartaküs isyanı değildir. Terörün etnik-ayrılıkçı milliyetçilik dışında gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir uluslararası boyutu da vardır. 80 sonrası dil, kaset, CD, kitap, miting vs. yasağı, Diyarbakır cezaevi gibi son derece yanlış ve insanlık dışı uygulamalar, terörün sebebi değil, terörün kendisini meşrulaştırmak için propoganda amacıyla kullandığı argümanlar olmuşlardır. Evet, diyeceklerdi. Bildiğim kadarıyla, Bahçeli kendisine Türkmen diyor, Deniz Baykal’ın da aslında Çerkes olduğu söyleniyor. Yani; Bahçeli ''Türkmen kökenli Türk'', Baykal da ''Çerkes kökenli Türk'' oluyor. Yani; olay, Kürtler dışındaki vatandaşların '' biz aslında Türk'üz onun için Anayasadaki tanım bize batmıyor '' demeleri değildir. Diyebilirler, bir çok ülkede bunun örneği olduğu gibi mesela ülkemizde de yasal olarak azınlık statüsünde olan Ermeniler bile, kendilerine ''Türk Ermenisi'' ya da ''Ermeni kökenli Türk'' diyorlar diyorlar. Yine mesela, Almanya’daki Yahudiler kendilerine ''Alman Yahudisi'' veya ''Yahudi kökenli Alman'' diyebiliyorlar. Son derece tutarlı.
-
TUTARLILIK
Çok doğru saptamalar, kutlarım
-
İşçimiz Avrupalı İşçiden Yüzde 50 Fazla Çalışıyor
Yanlış şurasında ki önceki iletinizde; demiş ve CHP konusunu burada konuşmamayı uygun bulmuştunuz. Ama hala devam etmekte ısrarlısınız. CHP hangi cuntacı paşa ve çeteleri kurtarmış ? Ben ne zaman darbecileri desteklemişim bana gösterin bakalım. Öte yandan, sizin ilkeleriniz arasında da konu ile ilgili olan işçi ve emekçilerin haklarını konuşmak yerine, '' her fırsatta CHP'ye yüklenme '' gibi bir ilke var galiba.
-
İyi Sahurlaaaar..
Size de efendim
-
Kamera gören hacı
Üzülme bir dahakine artık, onu da sen meşhur edersin.
-
ZAZADAN MEKTUP
Katılmadığınız noktaları belirtseydiniz keşke. Bu biraz, '' okudum ama iman etmedim '' gibi olmuş. Halbuki, burada tartışma yapıyoruz, değil mi ? Neresine katılmadığınızı söylerseniz, onun üzerinden tartışırız. Burada Celal Bayar’ı tu kaka ilan ediyorsunuz ama başka başlıkta aynı zihniyetin partisi Demokrat Parti’nin 50'lerdeki faşizan uygulamalarına karşı yapılan 60 İhtilali’ni demokrasiye yapılmış bir darbe olarak görüyorsunuz ve İnönü’yü darbecilikle suçluyorsunuz. Bakın, alıntı yaptığım Dersimli’lerin sitesindeki yazıda Celal Bayar, İsmet İnönü ve Atatürk hakkında neler yazılmış : Böyle bir şey de yok tabii ki. Kürdistan vaadi falan, bunları nereden çıkarıyorsunuz. Şu meşhur El-Cezire komutanlığına çekilen telgraflardan mı ? Diyelim ki dediğiniz gibiydi ve diyelim ki özerk bir Kürdistan kurulsaydı o zaman, feodalların etnik milliyetçiliğinden Kürtlere hayır geleceğini mi zannediyorsunuz ? Hani, milliyetçiliğe karşı idiniz, hani '' Milliyetçilik farklılıkları görünmez kılar ''dı ?
-
Kamera gören hacı
Videoyu izleyemedim ama tahmin ettiğim sarıklı amca ise bu, çok klasik bir videodur bu. En az bir 10 senesi var nete düşeli...Yani, çoktan Yeşilçama transfer olmuş olabilir.
-
ZAZADAN MEKTUP
Ayrıca, ne tuhaf ki aynı şeyler aynı kişiler arasında tekrar tekrar, yazılanlar sanki hiç okunmamış gibi tartışılıyor. Yaklaşık 1 sene önceki tartışmamızda, Cyrano'nun nefis bir yazısı vardı. Onu da buraya alıntılamadan geçemeyeceğim :