Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
ZAZADAN MEKTUP
Arkadaşım yukarıda anlattım anlamadıysan yapacak bir şey yok, beni yormayın. ( Hadi yine bir ipucu vereyim; '' temelli '' kelimesini boşuna kalınlaştırmadım o yazımda. ) Öncelikle, bir ülkede çok ulus ''olmaz''. Ulus'un ne demek olduğunu da daha önce bir çok defalar olduğu gibi yukarıdaki iletimde de anlattım. Etnik gruplarla Ulus'u karıştırmayın. Benim demokrasi anlayışıma katılmıyorsanız, o zaman siz sosyal demokrat değilsiniz ya da sosyal demokrasiyi bilmiyorsunuz. DTP gibi bir partiyi, demokrasi içinde normal buluyor musunuz, bulmuyor musunuz ? Normal buluyorsanız bu desteklemekle aynı anlama gelir. Hiç kıvıracak bir tarafı yok bunun. Size STK'lardan ve STK'larda yapılan demokratik mücadeleden ve katılımcı demokrasiden bahsettim. Yeterince açık da anlatmıştım ne demek istediğimi. Çok da zor değil anlattığımı anlamak. Ama anlamak için anlamak istemek yani iyi niyet gerekiyor.
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Bu sözleriniz bana birini hatırlattı, hani '' Uygur Katliamı Yalanı '' başlığında konuyu sözde Kürt meselesine ve PKK'ya ya da '' İşçimiz Avrupa'lı İşçiden %50 fazla kazanıyor '' başlığında yine konuyu-uyardığım halde- CHP ve sözde Kürt meselesine getiren ve hatta bir çok başlıkta aynı davranışı tekrarlayan birisini. Çelişkidesiniz Sayın dünyahepimizin çelişkidesiniz...
-
PKK’da tecavüz ve kürtaj
Cyrano, kanıt gösterse ne farkedecek ki sizin için. Biz kaç kere kanıt göstermiştik size, o kanıtlar değiştirdi mi düşüncelerinizi de şimdi sıkıştırma amaçlı olduğu çok sırıtan böyle bir talepte bulunuyorsunuz ? Buyrun bir daha gösterelim AB üyesi İspanya'nın ayrılıkçı-bölücü ETA'nın siyasal temsilcisi Batasuna hakkında aldığı kararı ve AİHM'nin kararı onamasını : Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Birliği`nin `terör örgütleri listesi`nde yer alan ETA`nın `siyasi kanadı` olarak bilinen Batasuna`nın, İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanmasına ilişkin kararını onayladı. Batasuna, ETA`nın `terör` eylemlerini kınamayı reddediyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin kararında şiddete arka çıkan, teşvik eden ifadelerin, demokrasilerde `özgürlük` olamayacağı, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin ifade ve düşünce özgürlüğünü güvence altına alan 10`uncu maddesi kapsamına alınamayacağı belirtildi. Batasuna`nın, 2003`te İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanmasına karar verilmiş ve bu karar 2004`te Strasbourg`daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`ne götürülmüştü. Batasuna 2003 yılında yasaklandığında halkın yüzde 10`unun oyunu alan bir parti konumundaydı. Bize gelince demokrasi dersi vermeye kalkan, PKK'nın siyasi temilcisi DTP'nin kapatılmaması için elinden geleni yapan AB'nin çifte standartı bu işte... Okuyun, düşünün, anlayın artık!
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Şimdi o kitap Hristiyanlık propogandası oluyor öyle mi ? Ben sana o cümlenin geçtiği bölümü yazayım bakalım öyle mi ? ''…Sanki bütün bulutlar yeryüzüne inmiş. Çocuklarımın yüzlerini bile güçlükle görebiliyorum. Meydan kalabalık. İnsanlara çarpmadan yürümek zor. Yüzüme minik su damlacıkları vuruyor. Hava soğuk. Gösterişli iki zafer takıyla dar sokaklara açılan bu meydanı geçersek kalabalıktan kurtulmuş olacağız. Limana vardığımızda bizi götürecek gemiyi belki bulamam. Şehre yeni köle getiren öyle çok gemi var ki… Limana çıkmadan önce kiliseye uğramak istiyorum. Tanrıya yalvarmalıyım ki bu güzel şehir Müslümanların eline geçmesin. Müslümanlar daha önce de şehri kuşatmışlar ama alamamışlar. Bu seferki hükümdarları eskilerine kıyasla çok güçlüymüş. Zafer üstüne zafer kazanırmış; onu dize getiren olmamış. Bu hükümdarın bir hayali varmış, o da bu şehri almakmış. Dua etmeliyim; çocuklarımı doğurduğum bu güzel şehir düşmesin. Bu şehrin insanları Müslümanların kölesi olmasın. Ve dua etmeliyim ki, ben de memleketime dönebileyim. Bu şehir sadece düşlerime girsin. Ama kocam bulutların ardından birden beliriverdi. Çocuklarım ona sarılıyorlar. Gitmemizi engelleyecek. Geri dönüp kaçamıyorum. Çünkü o, çocuklarımın babası. Ben artık onun kadını olmak istemiyorum. Bana büyük bir aşkla bağlı. Gücü hiçbir şey söylemeden bizi yolumuzdan döndürmeye yetiyor. Eve kadar konuşmuyoruz. Bu adamın insanı kahreden suskunluğuna lanet olsun. Lanet olsun…'' ( Şebnem İşigüzel-Devinimler öyküsünden ) Burada Hristiyan olduğu anlaşılan bir roman kahramanının gözüyle bir anlatım var. Arkadaşım hiç mi yabancı yazardan bir roman okumadınız ? Hiç mi yabancı bir film izlemediniz ? O romanlarda, filmlerde bunun gibi anlatımlar yok mu sanıyorsunuz ? Bunları okuyanların Hristiyan olacağını hangi mantıkla iddia edebilirsiniz ve hiç mi Hristiyanlık propogandası yapan bir kitap, yazı okumadınız ? Hristiyanlık propogandası böyle mi yapılıyormuş ? O iyi şeylerden biri, forumlardan birinde öğretmen olduğunu söyleyen birisi tarafından yazılmış birinci ağızdan buyrun okuyun : '' arkadaşlar bazı yorumlara inanamıyorum yaa.... nasıl böyle kör bir millet olmuşuz... nasıl bir perde ki kalkmıyor çoğunluğun gözlerindeki... düşünün ya ihtiyar denebilecek ve belki de hayatının son yıllarını yaşayan ve yaşadığı süre içinde birçok faydalı iş yapan eğitime destek olan biri hakkında yapılan kötüleme karalama beni gerçekten dehşete düşürdü... ayrıca bir eğitimcinin böyle düşünmesi daha vahim... size bizzat yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum... direk olarak adı geçen kişi ile ilgili değil ama cydd ile ilgili bir olay... geçen yıl kendi okulumla beraber başka bir okula daha görevlendirme olarak gidiyordum.. bir gün okula tanımadığımız birileri geldi ve bize cydd den geldiklerini söylediler... müdür bey derneğin adını duyunca nerdeyse öfkelendi ama tabi misafir diye kabul etti içeri... gelenler bize okulu boyamak onarmak istediklerini ve anasınıfı açmak istediklerini bütün masrafı kendilerinin karşılayacağını söylediler... önce inanmadı kimse ama 2. dönemin başında ilk kez gelenler yıl bitmeden okulu boyattılar bir güzel onardılar ve anasınıfı açtılar... bütün araç gereci getirdiler sınıfa gereken... ve dağ başındaki bir köyde (ki balıkesirde ülkemizin en batısında) çocuklar oyuncakla tanıştı eğitim almaya başladı....ve hatta bu yıl o okula bir anasınıfı öğretmeni atandı.... derin düşünürsek o öğretmen arkadaşa bile vesile oldular bir yerde... belki bizzat yaşamasam bende şüphe duyardım ama şu an aklımda türkan saylan hakkında kötü bir düşünce yok açıkcası... şimdi soruyorum size kötü mü yaptılar... türkan saylan işte bu derneğin başında bulunan kişi....ve kimbilir böyle kaç okula daha hizmet ettiler... lütfen insanlar hakkında konuşurken dikkatli olalım zira günaha girebiliriz... haksız yere kimseyi suçlamayın....'' T.Saylan'ın TV'lerde söylediklerini, ÇYDD'nin faaliyetlerini, eğer, sizinle aynı şeyi savunan Kaplan arkadaşımıza, o sanki T. Saylan'ı savunuyormuş gibi karşı ileti yazmak düzeyinde değerlendiriyorsanız size diyecek bir şeyim yok zaten ya da Kaplan arkadaşımıza sorduğum sorulara cevap verebilirsiniz belki. Halkı kastediyor, ne şeriatı ne de darbeyi isteyen insanların bunu sağlamak için gereken gücün kendilerinde yani '' biz ''de olduğunu söylüyor. Demokrasi içerisinde bunda bir tuhaflık var mı ? Bizim istemediğimiz bir şey bu ülkede olabilir mi ? Bunu başka türlü anlamak için ne derecede bir zeka gerekir ? Kendi sesiyle ne mevcutmuş ? İstemiyorum diyorsunuz ama bilmeden ezbere cümlelerle konuşuyorsunuz. İnsaf ki insaf! Ezbere cümlelerle ölüye saygısızlık yapıp boş konuşanların kör ideolojiden söz etmesi kendisine saygısızlık yapmak olmuyor mu şimdi ?
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Sayın Kaplan biz hangi medyanın ne olduğunu da biliriz ama el insaf yani. Bütün medya neyi göstermiş ? Kürdistanı kuracağız demesini mi? Hristiyanlığı yayacağız demesini mi ? Yoksa beğenmediğimiz Kanal D'de Abbas Güçlü'nün programında hakkındaki iddiaları tek tek cevaplamasını mı ?
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Dostum ABD ve AB'nin çıkarlara dayanan Türkiye-Ortadoğu siyaset çizgisi çoğu zaman örtüşse de bazı konularda ters düştüğü de olmuştur, paslaştıkları da. Deniz Feneri'nin Almanya'da deşifre edilmesi de boşuna değildir bence. AB, ABD'nin BOP çerçevesinde Türkiye için öngördüğü '' Ilımlı İslam Cumhuriyeti ''nin neresinde onu da iyi analiz etmek gerekir. PKK'nın içinde bile AB'nin ayrı, ABD'nin ayrı desteklediği gruplar olduğu bile biliniyor. Öte yandan 2002'de AKP'yi iktidara taşıyan Aydın Doğan, her ne kadar 2005'te görünürde çıkar kavgasından AKP'ye muhalif olmuşsa da, aslında bunun sebebinin ABD'nin dış siyasetinin sinyallerini veren dergi olarak kabul edilen Middle East Quarterly'de ve ardından Newyork Times ve Washington Post'ta yayınlanan ve AKP yüzünden yükselen ABD karşıtlığını dizginlemek için Türkiye'deki muhalefetten yüz bulamadığı için birilerine göz kırpan, AKP'yi eleştiren makalelerden sonra, ABD'nin onu muhalefet görevine getirdiğini sen benden iyi bilirsin mesleğin gereği.
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Türkan Salyan'ı hangi medyadan tanıyorsunuz ? İşte sorun burada zaten. Siz AKP ve DTP’ye karşı olmak adına vazgeçemeyeceğim kendi doğrularım dediğiniz şeylerin kaynağı zaten AKP destekli medya ya da Ahmet Türk gibi zihniyetlerin söylediği sözler… Bu işte bir tuhaflık yok mu ? '' Bir insanın annesi hristiyansa yaptıklarıda ona hizmet ise ve kendiside bu konularda faliyet gösteriyorsa elbette misyonerdir '' diyorsunuz ama onun hangi faaliyetlerinin misyonerlik olarak adlandırabileceğinden bahsetmiyorsunuz. Mit raporu diyorsunuz, orada da net bir şey olmadığı halde bunu delil olarak kabul ediyorsunuz. Oysa, başka bir yerde ben size Fethulah Gülen hakkındaki Mit raporundan söz etsem ona hemen itiraz edersiniz. Sorun biraz demirefe'nin dediği gibi, bir kişinin yaptıklarını değerlendirirken yanlış bir şekilde '' dini baz almak '' tan kaynaklanıyor. AKP din üzerinden siyaset yapıp, dinin kutsallığını kullanarak yandaş medyası vasıtasıyla insanları inandırma yoluna gidiyor. Burada bakış açısı '' e, Müslüman adam , yalan söyleyecek değil ya '' olunca, akan sular duruyor hatta geriye akmaya başlıyor.
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Bence, Doğan medyası da AB temsilciliğini üstlenmiş. Bu işi raitingle açıklamak yetersiz kalır.
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Yahu sayın Politika, Almancanız var biliyorum. Gudrun Wacker'ın röportajını okumadınız mı Allahaşkına ? O röportajda Uygurların bu şekilde davranmasının nedenleri anlatılmış. Kimse Uygurların yıllarca uğradığı baskı ve zülumu inkar etmiyor,o röportajda da bunlardan bahsedilmiş üstelik. Ama bu olayda bariz bir çarpıtma çabası var. Bunun sebeplerini de düşünmek gerekmez mi ?
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Yahu ben devlet bazında kastetmiştim çelişkiyi sen yine coşmuşsun Şöyle sorayım o zaman : ABD bağımlısı bir Türkiye mi ? Türkiye-Rusya-Çin-İran-Orta Asya bloğunda bağımsız, eşit onurlu devletler olarak var olmak mı ?
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
O arkadaşlar, çok yanlış düşünüyorlar çünkü. Atatürk'ün kişiliği üzerinden ideolojisini, memleket için yaptıklarını, ilke ve inkılablarını, düşüncelerini değerlendirmek tamamen ilkel ve çocukça bir düşüncedir. Önemli olan onun getirdiği sistemin, yaptıklarının memleket için bizce doğru olup olmamasıdır. Atatürk'ün kişisel tercihleri yada dini tercihleri onun düşüncelerini yargılamak için bir ölçüt olamaz. Biz onun devlet için, millet için fikirlerini kabul ediyor muyuz etmiyor muyuz önemli olan budur. Dini tercihi Allah ile kendisi arasındadır . Buna biz karar veremeyiz. Öküz altında aranan bir buzağı yok kardeşim, bakın, haberde ne diyor : Ordu İl Müftüvekili Veysel Çakı, uygulamanın Ordu Valisi Ali Kaban'ın talimatıyla yapıldığını söyledi. Çakı şöyle konuştu: “Sayın Valimizin böyle bir talebi oldu, biz de uygun bulduk. Yani sağlık açısından, hijyen açısından ayakta su dökmek, prostat kanseri gibi hastalıklara yol açıyor. Din açısından da mekruh sayılıyor. Vali Bey’in de bir talimatı oldu. Biz de değerlendirdik. Toplantıda görüştük ve bize ait, bizim denetimimizde olan camilerdeki pisuvarların kaldırılmasını talep ettik. Belediyeye ait, umuma ait tuvaletlere biz karışmıyoruz” diye konuştu.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Rica ederim de, ben pek tatmin olmadım yazdıklarımdan. Şöyle ki; Teoloji sözcük anlamı olarak tanrıbilim demektir. (Yunanca θεος, theos, "Tanrı", + λογος, logos, "bilim"), ilahiyat. Bugün sıklıkla dini konular ile ilgilenen bilim anlamında kullanılmaktadır. Teoloji ile ilgilenen kişiye, teolog, ilahiyatçı veya tanrıbilimci denir. Dinsel yorumlama. Modern öncesi dönemde kurulan pek çok üniversite kilise okulları manastır kurumlarından doğmuş olmalarından teoloji ortaçağlarda üniversitelerin temel araştırma alanlarının en ön sıralarında gelmekte ve teolojiye "Bilimlerin Kraliçesi" (The Queen of the Sciences) adı verilmekteydi. Bu önceliğinden ötürü bu okulların müfredatlarında kilise kanunları gibi dersler yer almakta ve bununla kiliseye hizmet edecek genç insanları yetiştirmeleri amaçlanmakta hatta bu üniversitelerin dua etme, vaaz verme veya ayinleri de içeren şapelleri (küçük kilise) de bulunmaktaydı. Aydınlanmayla birlikte üniversiteler değişmeye ve ve hümanistik bir perspektifle farklı alanlardaki konuları öğretmeye başladılar. Teoloji artık ana konular arasında yer almıyordu ve üniversiteler, kurulu kiliselere din adamı yetirmenin dışında da amaçlar edinmeye başlamışlardı. Sonuç olarak teoloji, aynı konuyu ele alan diğer akademik disiplinlerden onun inancı içinden ele almasıyla ayrıldı. Çoğu Kilise Babası teologu "hakiki olarak dua eden" kişi olarak tanımlamaktadır, dindar olmayan teologlar bu görüşle uyuşmasa da teoloji aşağıdaki disiplinlerden ayırt edilmelidir; Karşılaştırmalı din / Dini araştırmalar - Comparative religion / Religious studies Din Felsefesi - Philosophy of Religion Din Psikolojisi - Psychology of Religion Dinler Tarihi - History of Religions Din Sosyolojisi - Sociology of Religion Tüm bu disiplinler dine hümanistik varsayımlarla yaklaşır ve teolojiden farklı olarak dini inanç ve deneyimin tek biçimliliğini (uniformity) öne sürerler. ( Vikipedi ) Hristiyan Teolojisi ve İslam İlahiyatı Hristiyan teolojisi içinde toplumsal kurallar ve davranış biçimlerini, peygamberin sözlerini ve tarihi de barındıran İslam ilahiyatından bir yönüyle benzeşmekte bir yönüyle de ayrılmaktadır. Tanrı ve fizikötesi diğer konuları felsefe dilini özellikle Aristocu felsefe metotlarını kullanarak ispatlamaya çalışmasıyla Hristiyan teolojisi ve İslam kelamı birbirine çoğunlukla benzemektedir, ancak İslam ilahiyatı bu apolejetik (dini savunma) ihtiyacını kelamla savunurken bir yandan da fıkıh denilen ve bugünkü hukuk ve siyaset bilimi içine giren alanlarda da hem nassa (dogmaya) dayalı tasvir hem de nass ile bağlı akılla (fıkıh Arapça'da anlamaya çalışmak manasına gelmektedir) oluşan yeni durumlara dinden hüküm ortaya koymaya çalışmıştır. Her iki dinin karakteristik yapısı teolojileri arasında böyle bir farkın ortaya çıkmasına yol açmıştır. İslam kelamının Islamic Theology ile İslam hukukunun da Islamic Law olarak İngilizce'ye çevirilmesinin ardında da bu ayrımları belirtme ihtiyacı bulunmaktadır. Bu durumda Kelamcıların da Din Felsefecisi olmaması gerekir. Bu durumda sadece Fıkıhçıların değil, onların da Dr.phil dışında farklı bir ünvanları olması gerekir gibi geliyor bana...
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Ben kaldırılmaması için şunu söyledim : Diyanet, laikliğe aykırı bir kurum değilidr. Onun varlığının nedeni bu konuda hizmet taleb eden insanların olmasıdır. Sen kaldırılması için hangi gerekçeyi öne sürüyorsun ? Bu konuda hizmet taleb eden insanların sayısının giderek azalacağını mı ? Bu konuda haklısın.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
demirefe, bir kere Diyanetin kaldırılması bu ülkeye büyük zarar verir. Her cemaatin kendi camisi ve kargaşayı düşünemiyor musun ? Diyanet, laikliğe aykırı bir kurum değilidr. Onun varlığının nedeni bu konuda hizmet taleb eden insanların olmasıdır. Bence, Diyaneti siyasi iktidarların güdümünden kurtaracak tarzda yeni kanun düzenlemeleri yapılması uygun olur aynen yargı gibi. Diyenetin tabii ki, camilerde dini açıdan tasarruf yetkisi olacaktır. Mesela, cami içinde mihrap nerede olacaktır, günde kaç vakit ezan okunacaktır, ezan hoparlörle mi çıplak sesle mi okunacaktır vs.vs. bunları belirleyecek birilerinin olması kadar doğal bir şey olamaz. Cami tuvaletleri de camiye ait olduğundan pisuvarlar hakkında da karar verebilir. Belki, ülkemizde her yerde ummumi tuvalet olmadığından burası muaf tutulabilir, bu da tartışılabilir yani.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Bunu atlamışsın : Ben sana o cevabı verirken bu olay ve Vali bağlamında değil, genel olarak itiraz etmiştim. Anlatabildim mi bilmiyorum artık ?
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
İşte bu Tabii bunun tersi de geçerlidir, en azından bu forumda
-
Ermeni sorunu
'' Zazadan Mektup '' başlığında, Erol Manisalı'nın bu konu ile ilgili bir yazısını yapıştırmıştım, okumuşsundur. Orada bu kasıtın nedenlerini çok net açıklamış.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Dine ait herhangi bir düzenleme o dine mensup olanları ilgilendirir.Onun için pisuvarların dine aykırı olup olmadığı konusu kimseyi ilgilendirmez denemez. Bilgili olmaktan bahsetmiyorum. Bu konudaki görüşleri önemseyenlerin varlığından bahsediyorum. İnanç standardı getirdiğin anda laiklik vın! Gitmez!... İnanç standartını belirleme işini devlete verirsen ve bu standarta göre vatandaşlar arasında farklı hükümler uygulanması yolunu açarsan laiklik vın! Gider!... Kişilerin veya bir dine inananların inançları için hangi standardı kabul ettiklerine karışamazsın. Adam Hindistan'da İneği kutsal bellemiş, standardı bu mesela Hindu olmak için diyelim. Sen tutup o adama diyebilirmisin ki, sen İneği Kutsal görmeyenlere de Hindu diyeceksin ? Adamın anlayışı bu, senin bunu belirleme gibi bir durumun yok zaten.
-
ORDU'NUN "HACI" VALISININ ILGINC UYGULAMASI
Sayın Kaplan, öncelikle size şunu sorayım; laikliğin gerekli bir şey olduğunu kabul ediyormusunuz ? Eğer, lakliği kabul ediyorsanız, dini hükümlerle devletin kanun ve kurallarının düzenlenemeyeceğini de kabul etmelisiniz. Eğer, bu yapılırsa, toplumda herhangi bir din adına baskı ile dini hükümlere zorla insanların zorla uydurulması söz konusu olur ki, bunu hangi dinden olursa olsun bir insan mensup olmadığı bir dinin de bu şekilde geçerli kılınmasını istememe hakkı vardır. Daha açık yazarsam, kendinizi bir Hristiyan, Yahudi ya da Ateist yerine koyup öyle düşünürseniz, devletin eliyle İslam dini kurallarına zorla uyulmasına karşı olmalarını anlayabilirsiniz. Aynı şey bir Hristiyan ülkedeki Müslüman azınlık için de geçerli...O Hristiyan ülkede de Hristiyanlığın hükümlerinin devlette geçerli kılınması suretiyle baskı altına alınmayı bir Müslüman istemez. Öte yandan, bana göre laiklik İslam'a da aykırı değildir. Bu ayrı bir tartışma konusu. Şimdi, şöyle söyleyelim; laik bir devlette bir başbakan kendisine idari olarak bağlı bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının iç işlerine, camilerdeki düzenlemelerine, din hakkındaki içtihatlarına karışamaz. Karışırsa, her iktidarın o kurumu ve dini ibadethaneleri kendi görüşüne göre biçimlendirmesi söz konusu olur ki, bu sadece ayrılıklara, kargaşaya ve müslümanlar içerisindeki diğer görüşler üzerinde olabilecek baskıya hizmet eder. Bunun gibi, Başbakanın tayin ettiği bir Vali de, kendisine idari olarak bağlı Müftülüğe de camilerde kendi görüşüne göre bir düzenleme yapılması talimatını vermesi laikliğe aykırı bir durum olur. Bu durumlar iktidarların kendi siyasi görüşüne göre dini yönlendirmesi sonucunu doğurur. Laiklik hem dinin devlete müdahalesinin olmadığı hem de devletin dine müdahalesinin olmadığı bir sistem olduğuna göre bu olay laikliğe aykırıdır. Bu tür kararları Diyanet işleri almalıdır. Ama iktidarın siyasi yönlendirmeleri ile değil, kurumun kendi bünyesinde bulunan İlahiyatçıların görüşü ile. Hac meselesine gelince, o haberde izahat yok ama biz bu olayı daha önce TV'de çok açık görmüştük. Ertuğrul Günay Vali yardımcısına Vali'yi sorduğunda onun yurt dışında ama nerede olduğunu bilmiyorum demesi Ertuğrul Günay'ı sinirlendirmişti ve yazılı açıklama istemişti hatırlarsanız. Buradaki sıkıntı, Valiliğin konağına ''Hacca gittim gelicem '' diye tabela asmamış olması değildir. Eğer, izinli ise hacca da gidebilir istediği yere gidebilir burada sorun yok. Ama izinli olmadığı bariz görülüyor. Kendi yardımcısının bile haberi yok nerede olduğundan. Böyle bir lakaytlık olabilir mi ? Vali'nin hangi üstü acaba buna göz yummuştur ? Herhangi bir memur amirlerinden izin almadan uzun süreli olarak görevi dışındaki bir yere gidebilir mi ? Bu Vali'ye göz yumulmasının sebebi acaba Hacca gitmesi olmasın ? Bunu doğru buluyorsanız, yarın bir gün Vali'nin teki ben '' Budistim Tibet'e gidicem '' diye izin almadan görevini bırakıp günlerce ortadan yok olsa bunu da normal görmelisiniz. Bunlar devlette çifte standartlı yaklaşımlardır. Müslüman ise izinsiz olarak Mekke'ye Hacı olmaya gidebilir ama Hristiyan ise izinsiz Efes'e Hacı olmaya gidemez diyebilir miyiz ? Kuralların uygulanması memurların kişisel tercihlerine göre değişmez.
-
Ermeni sorunu
Ulusalcı ile Türkçülerin birbirine karıştırılmasındaki kasıtı görüyorsun değil mi ?
-
Ermeni sorunu
Hatta bir sağlama da ben yapayım : O dönemde Türkler silahsız olmanın ötesinde, erkeklerinin çoğu çeşitli cephelerde silah altında alınmış ve savaşıyor olduklarından, Ermenilerin katlettiği Türkler, kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşuyordu. Bunu bulunan toplu mezarlardaki kemik ve kafa tasları da doğrulamıştır. O dönemde Kürtler ise, bahsettiğin gibi imtiyazlı durum nedeniyle diğer cepheler yerine Hamidiye alayları yolu ile sadece Ermeni komitacılara karşı savaşmışlardır. Komitacılarla savaş sırasında Ermeni köylerine de saldıranlar olmuştur.
-
Kenan Evren Yoğun Bakımda
Sayın Kaplan, siz de bu iktidarın beslediği yandaş medyanın yalanlarına inanıyorsunuz ya ona yanarım. Eğer, şimdi bu MİT raporunu böyle savunuyorsanız, başka bir başlıkta, Kutlu Savaş'ın Abdullah Çatlı ile ilgili MİT Raporuna niye inanmamıştınız ? Bu rapora gelince, çok çelişkiler var bu raporda : Düşünün bakalım bir insan hem dinsiz hem de Hristiyan Misyoneri nasıl olabilir ? Şehrivan gazetesine konuşan gençlere niye inanalım ? Belki para yedirmişlerdir,böyle bir ihtimal olamaz mı yani ? Bir insanın annesi Hristiyan olamaz mı ? Velev ki oldu, o zaman onun kızının da Hristiyan olması gerekir mi ? Velev ki o da oldu, her Hristiyan Hristiyan Misyoneri midir ki ? Ayrıca, en önemlisi bir insana dava açılması onun suçlu olduğunu mu gösterir ? Buna mukabil, A.Çatlı hakkında hüküm olduğu halde siz onu suçlu kabul etmemiştiniz. Bu nasıl oluyor peki ? Diğer abuk sabuk sözlerin de hiç inandırıcılığı yok. Gayet gayri ciddi sözler. Son cümlenize gelince, siz şimdi hem AKP'nin hem de DTP'nin desteklediği Ergenekon iddialarına destek vererek onlarla '' bir oluyorsunuz '', hem de Ulusalcıları, bu Ergenekon iddialarına dayanarak DTP'lilerle bir olmakla suçluyorsunuz ? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu anlamadım gerçekten...
-
ZAZADAN MEKTUP
Vallahi bir yasima daha girdim. Yani sizin anlayisiniza, daha dogrusu "tez"inize göre mesela Alevi vatandaslarin mücadeleleri "demokratik" bir mücadele olmuyor ha. Öğrenmenin yaşı yok... Sizin anlayışınıza göre, her mezhebin, her etnik grubun bir partisi mi olması gerekiyor ? Demokrasinin araçlarından biri olan STK( Sivil Tolum Kuruluşları )ların işlevi farklıdır. Sizin örneğiniz olan Alevi hakları için mücadele eden STK'ların mücadelesi, Laikliğin içinin boşaltıldığı, İslam'ın Sünni mezhebinin dayatıldığı bir ortamda tabii ki demokratik bir haktır. Bu STK'ya üye olanların tümünün blok olarak bir partiye oy vermeleri beklenemeyeceği gibi, eğer sosyal demokrasiye inanıyorsanız, hiçbir partinin de bu blok oyları talep edemeyeceğini de anlarsınız. Çünkü, Aleviler içinde hem burjuva sınıfına hem de işçi sınıfına ait olanların olması doğaldır. Biraz daha açarsam, diyelim ki bu STK'dan blok oy alan parti serbest piyasacı ve sosyal hakları hiçe sayıyor. Bu durumda İşçi sınıfından bir Alevi'nin bu partiye oy vermesi saçma olmaz mı ? Zaten katılımcı demokrasinin olduğu bir ülkede, yani; her parti üyesinin parti politikalarını belirleyebildiği ve dolayısıyla yönetimde söz sahibi olabildiği bir ortamda, Alevilerin haklarının ciddiye alınmaması gibi bir durum zaten söz konusu olamaz. Alevilerin iktidara gelip herkesi Alevileştirmek gibi bir ortak görüşleri de yoktur, bu da ayrı konu. Kendi yorumlarinizla cok celisiyorsunuz, yukarida yazdiklarinizla size cevap olarak yazdigim yorumuz arasinda hic bir baglanti yok. Ben nerede ve ne zaman her etnik grubun bir partisi olmasi gerekli diye bir sey söylemisim? nereden cikartiyorsunuz bu tip gercek disi iddaalari? sonrada efendim sorularima cevap vermiyorsunuz diyorsunuz. Beni alakadar etmeyen iddaalarda bulunursaniz ve soru sorarsaniz cevap alamazsiniz dogal olarak. Siz önce kendi yorumunuzu tekrar gözden gecirin, yani öceki yorumunuzu. Demek DTP gibi Kürt etnik milliyetçisi bir partinin demokratik bir ülkede olamayacağını kabul ediyorsunuz. Tebrik ederim. '' Etnik veya dini temelli yapılan mücadele '' demiştim. Bu ne demek ? Sadece etnik veya dini unsurlar üzerinden demokratik mücadele demek. Yani, dinci yada etnik partilerle demokrasi olmaz demek istemişim. Siz buna itiraz etmişsiniz. Ben de cevabı vermişim. O cevabıma da cevap veremediğinize göre yazdıklarımı kabul ettinizi varsayıp sizin bu durumda DTP gibi bir partinin varlığına karşı olduğunuzu söylemem gayet normal değil mi? Üstelik, '' Ben nerede ve ne zaman her etnik grubun bir partisi olmasi gerekli diye bir sey söylemisim? '' diyerek zaten, buna karşı olduğunuzu ifade etmiş oluyorsunuz. Şimdi, lafı kurtarmak için tek yapabileceğiniz şey DTP'nin etnik milliyetçi parti olmadığını iddia etmek. Yok, '' DTP etnik milliyetçi partidir '' diyorsanız ve her etnik grubun bir partisi olmasi gerekli diye bir sey söylememişseniz, o zaman sadece Kürtlere özel etnik milliyetçi bir parti olabilir demek istiyorsunuz, diğerlerine aynı hakkı vermiyorsunuz demektir.
-
"UYGUR KATLİAMI" YALANI
Evet, bahane olmuş ama Uygurlar tepkiselliklerini yanlış hedefe yani adaletsiz davranan Çin devletinin askerlerine değil Han Çinlilerine yönlendirmişler. Eğer, İtalyan veya Fransızlar, işgal ettikleri yerlere İtalyan veya Fransız aileler getirselerdi, biz silahlı Fransız, İtalyan askerler yerine, o aileleri çoluk çocuk yaşlı kadın demeden dövüp, öldürseydik doğru olur muydu ? Bu tip tepkisellik ne Uygurların istedikleri şeye kavuşmaları için akılcı bir haraket, ne de Türkiye'nin yararına olan bir şey. Oyunu görelim artık. Bu iki cümle de birbiri ile çelişmiş demirefe kardeş.
-
"İmam hatipler kapatılmalı"
Tengeriin ben bulunur demedim ki. Şimdi bu felsefecinin çalıştığı alana göre de değişir ama genel olarak dogma denmese bile her felsefecinin görüşlerini temellendirdiği bir ön kabulü vardır. Ayrıca ben son mesajıma İlahiyatçı dememiştim Din felsefecisi dedim. Baştan Teoloji ile Din felsefesini eşitlemişim galiba o yanlış olmuş ama benim kıyaslamam aslında Felsefecilerle, Din Felsefecileri arasında. Thales’in ''Arkhe ''si sıvı idi. Bunun bilimsel bir dayanağı olduğu için mi öyle kabul etti sanıyorsun o antik çağda. Elbette ki bu Thalesin inancı, ön kabulü idi. Thales bu inancı/ön kabulü üzerine felsefesini geliştirmiştir. İnancın kaynaklarını, birbirine göre kıyas yöntemi ile mantıksal olarak ayrıştırmaya, tasnif etmeye, dini hükümleri değerlendirmeye çalışmak galiba İslam’a özgü bir şey. Hristiyanlık’ta bu yok. Bunları yapan '' Fıkıh ''’ın Hristiyanlık’ta karşılığı yok. Hristiyan Teolojisi’nin İslam’daki karşılığı ise '' Kelam ''. Felsefenin geçerli olduğu alan da sanırım bu. Batı’da, Din Felsefecileri için olan doktora ünvanı da Dr.phil. diye geçiyor. ''Hristiyan teolojisi içinde toplumsal kurallar ve davranış biçimlerini, peygamberin sözlerini ve tarihi de barındıran İslam ilahiyatından bir yönüyle benzeşmekte bir yönüyle de ayrılmaktadır. Tanrı ve fizikötesi diğer konuları felsefe dilini özellikle Aristocu felsefe metotlarını kullanarak ispatlamaya çalışmasıyla Hristiyan teolojisi ve İslam kelamı birbirine çoğunlukla benzemektedir, ancak İslam ilahiyatı bu apolejetik (dini savunma) ihtiyacını kelamla savunurken bir yandan da fıkıh denilen ve bugünkü hukuk ve siyaset bilimi içine giren alanlarda da hem nassa (dogmaya) dayalı tasvir hem de nass ile bağlı akılla (fıkıh Arapça'da anlamaya çalışmak manasına gelmektedir) oluşan yeni durumlara dinden hüküm ortaya koymaya çalışmıştır. Her iki dinin karakteristik yapısı teolojileri arasında böyle bir farkın ortaya çıkmasına yol açmıştır.'' ( Vikipedi ) Ben metod için bilimsel de dememiştim. Söylediğim sadece yöntemin mantık kuralları dahilinde çıkarsamalar, değerlendirmeler içermesi. Bu metod ne deneye dayanır dedim ne gözleme ne de bulgulara ne de istatistiklere. Sadece formel mantık ve akılsal çıkarımları kullanması söz konusudur. Bu da felsefede kullanılanın aynısıdır. Karşılaştırmalı din / Dini araştırmalar - Comparative religion / Religious studies Din Felsefesi - Philosophy of Religion Din Psikolojisi - Psychology of Religion Dinler Tarihi - History of Religions Din Sosyolojisi - Sociology of Religion Bunlar hem Batı'da hem bizde İlahiyat fakültesinin bünyesinde yeralan farklı kürsüler. Batıda farklı doktora ünvanları var. ''Doktora Türleri 3 tür doktora vardır Uzmanlık doktorası yahut ihtisas.(Sadece ABD'de) Şeref doktorası Araştırma doktorası Araştırma doktorası, belirli standartlara göre yazılmış, basıma hazırlanmış akademik bir araştırma sonucunda, bu araştırmanın dünya bilimine ufak da olsa bir katkısı olduğuna inanılırsa verilir. Bu aşamaya genelde tez komitesi nezaretinde, tezin belirlenmesi ve bildirilmesi, tezin yazılması, ve son olarak da tezin savunulması (dissertation) aşamalarından geçilerek gelinir. Bu aşamaların tamamlanması 3-5 yıl sürer. Bazen, bu amaçla yazılmamış olan makale veya kitaplar için de verilebilir. En yaygın araştırma doktorası, Ph.D.'dir. Almanya´da doktora adı verilen fakülteyin ekini taşır, yani tıp fakültesinden takılan doktora Doctor of medicine (Doktor der Medizin)(Dr.med.)olur. Alman fakültelere ayırmış araştırma doktoralar: manevi bilimler: Dr.phil. (philosophiae) fen bilimler ve matematik: Dr.rer.nat. (rerum naturalium) eğitim: Dr.paed. (paedagogiae) tıp fakülte: Dr.med. (medicinae) diş hekimlik : Dr.med.dent. (medicinae dentariae) veteriner fakülte: Dr. med. vet. (medicinae veterinariae) hukuk fakülte: Dr. iur. (iuris) Habilitation kazanana : Dr. habil. (habilitatus) adı takınır. Uzmanlık doktorası Uzmanlık doktorası yahut ihtisas derecesi ABD'de bazı profesyonel iş kollarında verilir. Tıp ve Hukuk bunların başlıcalarıdır. Türkiyede tabipler ihtisas doktorası yaparlar Şeref doktorası Şeref doktorası, bir insanın belirli bir alana olan katkılarını, akademik olmasalar bile, tanıma anlamında verilir. Avrupa Birliği ve Avustralya gibi ülkelerde, 10 yıl süren süreçler sonunda yüksek doktora dereceleri de verilmektedir ve bu doktoralar şeref doktorası olarak da kullanılır. Doktor sıfatı, araştırma doktorası (ve bazı uzmanlık doktorası) yapanlar tarafından kullanılabilir. Genel bir yazısız anlaşmaya göre, şeref doktorası sahipleri bu sıfatı kullanamazlar. Ancak, araştırma dışı alanlarda çalışan doktora sahiplerinin ve hatta şeref doktorası sahiplerinin bile, iş dünyasında bu sıfatları kullanmaları giderek yaygınlaşmaktadır.'' ( Vikipedi ) Bu durumda bizim Fıkıhçıların orda karşılığı olmadığı için onlara aslında bu ünvanlardan farklı bir unvan verilmelidir. Ama Kelamcıların ünvanı da Dr.phil. olması lazım. Bu ülkemizin şu anki durumuna özgü bir şey ise, yani yeni bir olay ise, İktidarın YÖK’ü ele geçirdiğini biliyorsun, normaldir. Eskidense fakülteden fakülteye değişiklikler olabilir yani dekana bağlı olarak bilmiyorum ama bu genel bir kural olarak alınamaz tabii. Batıdaki örneklerinde böyle midir ona da bakmak lazım en azından.