Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
ZAZADAN MEKTUP
Eğer, ' kıvırmak ' bir erdemse, kişinin erdeme sahip olduğunu söylemesi kabul edilebilir. Bakın,CYRANO bu kıvırma çabasına nasıl cevap vermiş ve siz ona herhangi bir cevap verememişsiniz.( Yanlış anlaşılmasın; haksız olduğu konuda ısrarcı olmayıp en azından susmayı tercih edip, cevap vermemek de bir erdemdir en azından bunu takdir ederim. ) Bizim meseleye gelince, cümlemde, önce sadece 12 Eylülden bahsettiğimi iddia edip; cevabıma; diyerek, denildiği halde kıvırmaya kalkmasının başka bir izahı olamaz. Yanlış da ısrarın erdemle uzaktan yakından ilgisi olamaz.
-
ZAZADAN MEKTUP
Her zaman ki gibi mi ? Gerektiğinde doğruya doğru demek, hatadan dönmek, yanlış anlamayı itiraf etmek bir erdemdir. Ama, tartışma adabını bilmeyip, özür dilemeyi bir zaaf olarak görenlerin bu erdeme sahip olmalarını beklemenin de hayal olduğu ortadadır. Çünkü, daha bir kaç ileti öncesi karşısındakinin cümlesini anlayamayıp, karşısındakini suçlayanların, hatası kendine gösterildiği halde ve denildiği halde kıvırmaya kalkmasının başka bir izahı olamaz. Konuya dönersek, ben Avrupa'daki devletlerdeki etnik kökeni farklı grupları sordum, etnik asılı farklı göçmenlerden bahsetmedim ve sizden tarih istedim. '' Lozana göre azınlıklar bellidir. Bunun dışında bana Almanya veya Fransa gibi ülkelerdeki ( Lozan durumuna benzer olanlar yani Danimarka ile yapılan anlaşmalarla Danimarkalı azınlıkların hakları gibi durumların dışında ) farklı grupların kültürel haklarını hangi tarihlerde elde ettiklerini yazarsanız memnun olurum. '' Bu cümlede, ne Ermeni ve Rumlar gibi, Lozan benzeri antlaşmalarla hakları garanti altına alınmış etnik kökeni farklı gruplardan ne de Almanya’daki Türkler gibi farklı bir ülkeden gelen, etnik asılı farklı göçmenlerden bahsediyorum. ( İp ucu: Almanya’da Sorblar, Frizler, Fransa’da Basklar ) Sorum açık, bilgi ve net tarih bekliyorum, hiç umudum olmasa da…( umarım yanılırım )
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Güzel ! Bunun söylenmesi aslında zihniyeti de belli etmiş olmakla birlikte Atatürkçülüğün de bilinmediğini ortaya koydu.. Her yerde bas bas yazıyoruz, Türklük bir Ulusa ait olmak demektir, ırksal anlamı farklıdır. O tanım yanlıştır. Beyaz Türk tanımı, Türkiye'nin kaymağını yiyen mutlu azınlık anlamındadır, bunların içerisinde Kemalist'i de olabilir, Liberal'i de, 2.Cumhuriyetçi'si de, Sosyalist'i de,Kürtçü'süde, Türkçü'sü de, İslamcı'sı da, bilmemnecisi de…. Peki, size bakıp ' tüm Yörükler dincidir ' denilebilir mi ? Yörükler içinde de birçok konuda ifrata kaçmış olanlar olabileceği gibi, dinciler arasında da olması mümkündür yada ' Beyaz Türkler ' arasında da, Kemalistler arasında da…. Anketin ismi ' Seçkinler ve Sosyal mesafe '... Peki, anketin hangi kitleyi temsil etmesi gerekiyor? Seçkin azınlığı değil mi ? Peki, bu seçkin azınlıkta, muhtemelen hayatında Kemalizm veya Atatürkçülük hakkında bir kitap bile okumamış ama George Washinton’un hayatını ezbere bilen ve buna rağmen kendini Kemalist sananlar dışında bir görüşü olanlar yok mudur ? Anket neden diğer seçkinleri de araştırma konusu yapmamıştır. Başta söylemiştim; bu anket taraflı ve maksatlı bir ankettir. Maksat ise, Zaman, Taraf türevi gazetelere malzeme çıkarmaya çalışması ve Kemalizme dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletine yüklenilmesi için zemin yaratmaya çalışmasıdır. Bunun da sebebi, Ukrayna'da, Gürcistan'da karışıklık çıkarıp, renkli devrimler yaptırıp, bu ülkelerde ABD çıkarlarına uygun politikalar uygulayan hükümetlerin iktidara getirilmesini sağlayan ABD’li işadamı Soros’un desteklediği Açık Toplum Vakfı’nın hizmet ettiği amacının Türkiye'deki ile aynı olmasıdır. Bu çalışmaların renk merakı buradandır. Atatürk’ün ideolojisi Kemalizm değildir demekle söylenen şey doğru olmaz. İddiası bu olan kişinin bunun gerekçelerini de söylemesi gerekir ki hele bunu iddia eden bir Hukukçu ise bu nokta fazlasıyla ehemmiyet arzeder. Biz de o tanımın yanlış olduğunu söyledik : O tanım yanlıştır. ' Beyaz Türk ' tanımı, Türkiye'nin kaymağını yiyen mutlu azınlık anlamındadır, bunların içerisinde Kemalist'i de olabilir, Liberal'i de, 2.Cumhuriyetçi'si de, Sosyalist'i de,Kürtçü'süde, Türkçü'sü de, İslamcı'sı da, bilmemnecisi de…. Bu arada yine İsmet İnönü dönemi ile cevap verilmiş. Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin bir taktiğidir; İsmet İnönü üzerinden Atatürk’ü ve Kemalizmi eleştirmek. Atatürk ne demiştir ki İsmet İnönü farklı bir uygulama yapmış da adı Kemalizm konulmuş ? Tüm dünyada İkinci Dünya savaşının zor koşulları altında ekonomiler batarken İsmet İnönünün Türkiyeyi savaşa sokmamak için uyguladığı akıllı siyasetmidir onu despot yapan yada Atatürk’ün tam desteğinin olduğu eğitim seviyesini yükseltmek için Köy enstitülerini kurmak mı ? Ya da Toprak Reformu yapmaya çalışması mı ? Doğu ve Güneydoğu dahil kurdurduğu tekstil, tütün, şeker fabrikaları mı ? Müslüman halkın dinini doğru dürüst öğrenmesi ve din hizmetlerinde karşısında ehil kişiler bulması için açtığı İmam-Hatip okulları mı onu despot yapar ? Hangi devrim olursa olsun devrim bir süreçtir ve yerleştirilmesi için belli bir süre gerekir. Ha tabii, halkın din duygularını sömüren şeyh, softa takımı ile mücadele etmesi ya da demokrasiyi sadece bir araç görüp, onu kullanarak din devleti özlemleri duyanların hevesini kursağında bırakması ise sorun, kendi açınızdan haklı olursunuz. Bu da subjektif bir değerlendirme olur, kimseyi bağlamaz. 2002’de AKP birinci parti olduğunda, tüm partiler A.Gül’ün ve Erdoğan’ın elini sıkıp tebrik etmediler miydi ? Hatta, Siirtte bir iki köy seçime katılmadığından yenilenmesi gereken seçime, Erdoğan'ın M.Vekili adayı olarak katılabilmesi için, seçilme yasağının kalkmasına da destek veren Baykal değil miydi ? Demokratik sistemde hiçbir partinin, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışan dolayısıyla kendi varlığını tehdit eden bir partiyi hoş görmemesi gayet tabiidir. Anayasa Mahkemesi kararıyla Laiklik karşıtı odak olduğu tescillenmiş bir partinin, ülkede yaratmak istediği despotizm, basın yayın özgürlüğüne, yargı bağımsızlığına vurduğu darbeler bu kadar bariz iken demokrasi havariliğine soyunması da bir başka göz boyamadır. ' Aman bize darbe yapacaklar ' diye mağduriyet edebiyatına sığınıp diğer taraftan Cumhuriyetin temel değerlerinin altını oymaya devam ederek halkın sağduyusunu küçümseyenlerin de tavrının; hem dayak atıp hem de ağlayan kenar mahalle bayağı sokak dövüşçülerininkinden bir farkı yoktur. Kuruluşun ne demek olduğunu öğretmeye kalkanların önce devrimin ne demek olduğunu öğrenmesi gerekir. Kemalizmin 100 yıllık olduğunu iddia etmek de hem komik hem de tükürdüğünü yalamak olmuş ( Atatürkçülük Kemalizm değildir ???) Bugün ABD destekli Demokrat partinin iktidara gelmesini halkın cevabı olarak gösterenlerin yaptığının da, o zaman ki Demokrat parti yanlısı gazetecilerin yaptığından bir farkı yoktur. Demokrat parti, eğer aldığı oya güvenip tek parti döneminden çok daha fazla baskıcı bir yönetim kurmaya çalışmasaydı, 27 Mayıs müdahalesi de olmayacaktı. Dünün Demokrat partisi ile bugünün AK partisi arasında benzerlikte en çok buradadır. Yani, demokrasiyi ' çoğunlukçuluk yönetimi ' yerine ' çoğunluk yönetimi olarak görmek' Bu fark anlaşılmadıkça abuk subuk yorumlar devam edecektir. Atatürk'ten, Kemalizm'den kurtulmanız gerekir ki AB’ye girebilesiniz ' diyen AB parlementosu üyesiyle yani bu ülkeye dışardan bakan ve tarihini bilmeyen bir yabancı ile aynı noktada buluşulması ise manidardır.
-
ZAZADAN MEKTUP
Bir de dostum, arkadaşımıza aşağıdaki soruyu da sormuştum. Ama demogojiden başka bir yanıt alamadım maalesef...
-
TSK'ya Asimetrik Psikolojik Harekat
Başbuğ ' asimetrik ' demiş ama aslında psikolojik harekatın tam olarak nereden yapıldığı gayet iyi biliniyor.
-
Gökçek'e 64 İnceleme Engellendi
Hiç şaşırmadım desem yalan olmaz.
-
ZAZADAN MEKTUP
Dostum, bunu ben de sormuştum kendisine ama bir cevap alamamıştım
-
Anka Kuşları
Verilen listede yazılan isimlerin hepsini incelemedim ama İzmir'de Yunan işgal kuvvetlerine ilk kurşunu sıkan ve oracıkta şehit edilen Hasan Tahsin'in bu listeye dahil edilip derin devlet/Gladyo tarafından öldürülen bir gazeteci gibi gösterilmeye çalışılmış olması, diğer isimler konusunda da kafamda kuşkular doğurdu açıkçası...
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bu kısımlarda Batılıların modernleşmesi övülüyor ve normal bulunuyor. Konu Türkiye’ye gelince de Modernite tu-kaka ilan edilmiş, Hitler, Stalin vs. konuya dahil edilip Cumhuriyete ve Kemalizme vurulmak istenmiş. Hayır, Kemalistler sanki Türkiye tarihinde hep Kürtlerin Kürtçü olmasını, dindarların İslamcı olmasını, işçilerin sınıf bilincine sahip olmasını istemişler gibi yazılmış. Güzel şöyle dursun, çelişkili bir yazı demek daha doğru olur.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Bu arada bazıları bu cümleyi kelime oyunları ile çelişkili göstermeye çalışabilir. Nilüfer Gölenin sınıflamasına, yani Beyaz Türkler sınıfının özelliklerine, iyi eğitimli ama dinle, kültürel mirasla alakaları olmadığı genellemesine aykırı çok insan bulunabileceğini belirtmek istedim. Milli gazete yazarı M.Şevket Eygi gibi aristokrat tavırlı insanlar ya da Ülkerin sahibi gibi gelir durumu iyi ' seçkin ' insanlar da Beyaz Türkler arasındadır. Çünkü, sosyolojide, dindarlığı referans alıp toplumu sınıflara ayırma mantığı yoktur. modern bir toplumu oluşturan sınıflar, sermayeye hakim aristokrat eskisi burjuva veya yeni burjuvalar ve işçi-köylü sınıfıdır. Dindarlığı referans alıp toplumun dinamiklerini açıklama yoluna gitmek sağlıklı olmaz. Türkiye Cumhuriyetinde hiç bir dönem sermaye egemenliğinde veya bürokrat seçiminde dindarlık ya da etnisite referans alınmamıştır. Tabii bu alıntılarda yapılmaya çalışılan şey, dincileri yani siyasal İslam ideolojisine sahip olanları sadece kendi halinde dindarlar gibi göstermek, İslamcıları ' halk ', tüm diğerlerini Elit-Beyaz Kemalist diye göstermek, bu yolla sanki Cumhuriyet tarihinde Kemalistlerle, ' dindarlar ' arasında bir çekişme ve mücadele varmış da şimdi ' dindarlar ' öne geçmiş gibi bir algı yaratmaya çalışmak. Türkiye siyasi tarihinde iktidara gelen tüm sağcı siyasi partiler Kemalist miydi ? Ya da Ak partisinin dışındaki tüm siyasi görüşler Kemalizmin tezahürleri midir ki, şimdi ' Beyaz Türkler ' tanımı içerisinde yer alan insanların tümü ' Kemalist ' olsun. Beyaz türkler denen Türkiyenin kaymağını yiyen grupta Sosyalisti de vardır, Liberali de vardır, Komünisti de vardır, Türkçüsü de vardır, Kürtçüsü vardır, varoğlu var...hatta İslamcısı da bol miktarda vardır. AKP iktidarını ' Halkın iktidarı ' diye lanse etmenin bir mantığı olmadığı gibi, ' Beyaz Türkler' i de Kemalist diye göstermeye kalkmak maksatlıdır. Kemalizm, Atatürk ilkelerinin hayata geçirilmesi için Atatürk tarafından oluşturulan bu ülkenin kuruluş ideolojisidir. Kemalistler gösterilmeye çalışıldığı gibi marjinal bir grup değildir.
-
ZAZADAN MEKTUP
Aksine tam da bu yüzden görevinden alındı Halaçoğlu... Onun söylediği, 1915 de tehcir sırasında, tehcirden muaf tutulabilmek için bazı Ermenilerin kendilerini Alevi Kürt gibi tanıtması. Bugün Doğu Anadolu da yaşayan ya da oradan İstanbula göçmüş Ermenilerin çoğu bu şekilde ' gizli Ermeni ' olarak, Kürt-Alevi kimliğiyle yaşayanlardır. Tengeriinin bahsettiği ise, Abdülhamit döneminde Şafii Kürt beylerine verilen imtiyazlar ile oluşturulan teritoryal kuvvetlerin Ermeni komitacılarla giriştiği mücadele sırasında, bu alaylarda yer alan Türkmenlerin bir bölümünün daha sonrasında Şafii Kürtlüğü benimsemeleri, zorla veya gönüllü farketmez. Anlatılan bazı Türkmenlerin bu dönem Kürtleştiği ve Sünnileştiği... Öte yandan, buna benzer bir olgu, daha öncesinde yani, Çaldıran savaşı öncesi ve sonrası yaşanan olaylarda görülmüştür. Yavuz Selimin Alevi Türkmen katliamı ve bazı Alevilerin katliamdan kurtulmak için Şafii Kürtlerin arasına karışmaları. Aslında, burada bahsedilmeyen bir gerçek te bugünkü Kürtlerin atalarının çoğunun, Yavuz Selim zamanında, Şah İsmaile karşı tampon bölge oluşturmak amacıyla Batı İrandan getirilip Doğu Anadoluya yerleştirildiği ve klanlar halinde yaşayıp bi türlü birleşemeyen Kürtlere feodal sistemi Yavuz Selimin getirdiği ve o dönem onları bir beylik etrafında birleştirdiği. Sünnileşen ve Kürtleşen Alevilere tabii ki, Avşar boyu ve Karakeçilileri de dahil etmek gerekir. Hani, rahmetli Cem Karaca'nın meşhur ettiği ' Kalktı göç eyledi Avşar illeri..' türküsü bu göç olayını anlatır. Adana ve Kayseri dağlarında yaşayan ve Osmanlı tarafından yerleşik düzene ve vergi vermeye zorlanması sonucu başkaldıran Avşar boyunun Osmanlı kuvvetlerine yenilip Güney Doğuya göç etmesi ve zamanla Kürtleşmesi, Sünnileşmesi sözkonusudur. Doğu Anadoluda başka Alevi yok mu derseniz, bir de Zazalar var tabii... Bir çok kaynağa göre, Zazalar da Harezmşahlar devletinin yıkılmasıyla, Anadoluya göçen Alevi Türkmen ve İrani Gurların oluşturduğu bir etnik yapı. Zazaların dinsel törenlerinde kullandıkları dilin Türkçe olması da bunu kanıtlar.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Acaba, Nilüfer Göle ya da Mustafa Akyol, Galatasaray Lisesi mezunu elit-dinci-gazeteci Mehmet Şevket Eygi'yi bu sınıfa neden sokmamış ?
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
Şimdi Sayin Bekir kardeşimizin yaptığı şey şu : Önce, Açık Toplum Vakfının ‘ Seçkinler ve Sosyal mesafe ‘ adlı, kolej mezunu ve üst gelir grubundan 40 kişiyle yapılmış bir anketin sonuçlarını Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı’nın abuk subuk yorumladığı yazısını foruma taşıyıp, önce bu seçkin sınıfı Beyaz Türkler tanımı içerisine almak, sonra da bunlara Kemalist etiketi vurarak, bunlar üzerinden sonuçları genelleştirerek, Kemalizme vurmak. Bir de kelime oyunu yapıp, sanki Kemalizm/Kemalistler bu ülkede Radikal dinciler gibi marjinal bir ideoloji/grupmuş gibi lanse etmeye çalışmak. Bu yolla ülkenin kuruluş ideolojisi olan Kemalizme yüklenmek. Olay budur.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
İyi o zaman, İslamcılık ideolojisini de bundan sonra Hüseyin Üzmez gibiler üzerinden konuşulmasına da itirazınız olamaz. Ama eskiden vardı itirazınız hatta galeyana gelip hakaret ettiğiniz. Israr ederseniz, bulup getiririm. Konu paralelinde Zaman gazetesi yazarının yaptığı çarpık Beyaz Türk tanımını sahiplenen sizdiniz. Tam da bu şekilde oldu. Anketin yapıldığı kolej mezunu 40 Seçkinin fikirlerinin üzerinden tartışma başlatıldı. Biz de dedik ki, ‘ sui misal misal olmaz ‘ Bu noktada Beyaz Türk’ten Kemalist Beyaz Türk’e geçiş yapılmış. Tanıma uyup uymamamız, bu tanımın doğru olduğu anlamına da gelmez dedik, kötü örnek örnek olmaz dedik daha ne diyelim ? Tanımın yanlış olduğudan bahsediyoruz ama ısrarla patinaj yapılıp konu bulandırılıyor. Sıkıntı işte bu zihniyettedir. Bu zihniyetin de yanlış olduğunu söylüyoruz. Ha, böyle kelime oyunlarına da hiç gerek yok. Kemalizm bu ülkenin kuruluş felsefesidir. Radikal dincilik gibi marjinal bir grup gibi gösterip devletin esaslarını sorgulamak, kenardan dolanıp kaçak güreşmek anlamına gelir. Dürüstlük, mertlik en önemli erdemlerdendir. Laik devleti mi eleştireceksin, Atatürk'ü mü eleştireceksin ? Hodri meydan! Sizi tutan mı var ? Bu kıvırma çabası da komik olmuş. Kurtuluş savaşında hangi devrim olmuştur, bana sayın bakalım ? Yok, kıvırma değil diyorsanız, o zaman siz devrimin ne demek olduğunu bilimiyorsunuz demektir. Kişileri bırakıp, düşünceleri tartışma bir edeptir, doğru! Bunu itiraf ettiğiniz için teşekkür ederim. Düşüncelerinden dolayı değil de kıvırmalarından dolayı kişileri haklı olarak patinaj yapmakla suçlayanları edepsizlikle suçlamak bunun dışına çıkmak olur. ( Uzmanlığım Kara Kucak da, yağlanıp kıvıranları yakalamak zor tabii ) Valla, ben kişilerin farklı başlıklarda çelişkili düşünceleri varsa, hiç acımam taşırım. Ben o taşıdığınız alıntının kişisel kanaatim olduğunu belirttim. Ama buradaki ifademin de nötr bir ifade olduğunu da kanıtladım. Sizin yaptığınız ise, ya anlamamamaktan ya da … Niyet düşünceleri tartışmak olmayınca böyle komedyenliklere başvurulması da şaşılacak bir durum değil. Kelimelere takılıp cevaptan kaçınma taktiği gibi tartışma edebine uymayan yollara uyum sağlamam mümkün değil tabii… Neden bundan rahatsız oldunuz ? Kendine Müslümanların bazı şeyleri görmesi de zor oluyor doğal olarak.
-
İşçimiz Avrupalı İşçiden Yüzde 50 Fazla Çalışıyor
Sendika kurulabilecek kadar büyük ölçekli tesis ve fabrikalarda bir nebze bu kuralların hayata geçirilmesi yönünde olumlu bir durum vardır. Gerçi bu olumlu adımlar, 12 eylül de sendikacılığa vurulan darbeler sonucunda yaratılan sendika ağalığı sistemi yüzünden istenen düzeye gelememiş ise de benim bahsettiğim ülkemizde çoğunlukla bulunan küçük ve orta ölçekli şirketlerde ( KOBİ ), sendikacılık yapılamayacağı gibi, işçi hakları tamamen patronların insafına bırakılmıştır. Mesela, ölümlerin yaşandığı Tuzlada bulunan işletmelerin bir kısmı devlete ait olmak üzere, genellikle KOBi sınıfına girerler. Ülkemizde hükümetlerde ağırlıklı olarak sağ partilerin iktidarı ve ya da koalisyonlarının olduğu bilindiğine göre bu durumu normal bulmak pek zor olmaz.
-
ŞU BEYAZ TÜRKLER
diyip dünyada sanki ötekileştirmenin olmadığı herhangi bir alan varmış da, Kuran da niye var gibi bir mantık yürütüp, tartışmanın konusunu da dinli-dinsiz rayına sokmaya çalışan birisi, şeklindeki dinin mantığı eleştirisine, yazarak kendi tırnak içindeki cümlesini ona cevap olarak tekrarladığımda, diye eleştirdiği mantıktan hem uslüp hem de kanıtlama yöntemi açısından ancak derece farkı olan sert bir cevap vermiş. Şimdi, elbette bu konuyu bu başlıkta tartışmak değil niyetim. O yüzden, şurada şöyle yazıyor, burada böyle yazıyor gibi savunmalara girilmesin.Başka bir başlıkta tartışırız istenirse. Vurgulamak istediğim eleştiriye tahammülsüzlüğü ve kendi felsefesi, inancı dışındakileri suçlamayı kıyasıya eleştirebilen birinin, eleştiri ve karşı çıkış, kendi fikir, felsefe veya inancına yönelik olduğunda sert tavır göstermesi. Ayrıca, diyen birisi, diye bir standart getirip, uymayanları gayet rahat vatan hainliğiyle suçlayabiliyor. Buna verilecek cevabı da tahmin edebiliyorum : '' En azından bizim standardımıza göre, cennetlik-cehennemlik gibi bir ayırım yoktur '' Oysa, başka bir başlık altında cehennemden beter bir ceza önerisi yapılmış: Şimdi ben demirefenin eleştirdiği mantıkla kendi mantığı arasında bir fark göremiyorum, ya siz ?
-
ZAZADAN MEKTUP
Böyle kıvırma çabalarına da hiç gerek yok. İnsanlar hızlı okurken yanlış da anlayabilir. Bu doğal ve anlaşılabilir bir şey. Öyle olsun bakalım.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Sizin cevabınızın benim sorduğum soru ile bir ilgisi olmamış.
-
ZAZADAN MEKTUP
Sanki '' UFO iddiaları '' gibi olağanüstü ve şaşılacak bir şey söylenmiş gibi belge ve kanıt istemesi, kişinin tarihe ne kadar yabancı olduğunu gösterir. Ayrıca, Anadolu'da bölük pörçük dağılmış Çerkes, Laz, Boşnak köylerinin dilini unutmamış olmalarını hiç gündeme getirmeden, İç ve Batı Anadoludaki Kürt köylerinde yaşayanların Kürtçe'yi asimilasyon politikası(!) yüzünden unuttuklarını iddia etmek de gülünç olmuş. Kitap, dergi, gazete okunma oranının ülke genelinde düşük olduğunu bile bile, köyde yaşayanların kültür ve dil geliştirememesini, OHAL bölgesi dışında uygulanmamış Kürtçe konuşma ve Kürtçe yayın yasağına bağlayanların düştüğü çelişkili durumları görmeleri biraz zor da olsa, çocukken gittiği köyün Kürtçe konuştuğunu ve geçen 10-15 senelik zaman zarfında Kürtçeyi unuttuklarını söylediklerini unutmamaları gerekir en azından.
-
'Çorap kokulu adamlar Anıtkabir'e girmesin'
Çarşaf da, Suriyedeki manastır rahibelerinden etkilenilerek İslama dahil edilmiştir. Osmanlı’da 19.yy’ın ikinci yarısına kadar çarşaf giyen yoktu. Çarşaf Suriye’den gelmiştir.O zamanlar İstanbul’da, Ferace, Yaşmak gibi giysiler varmış. Ferace 19. yüzyılın ikinci yarısındaki yenilikler çerçevesinde kısmen model ve şekil değiştirmiş, yaşmak giderek incelmiş, kadınların yüzlerini örtmekten ziyade bir zarafete dönüşmüştür. Giysilerde model açısından Batı etkisi özellikle saray ve konaklarda kendini göstermeye başlamıştır. 19.yüzyılın ilk yarısında Osmanlı kadınları, Avrupa’da moda olan bir tür mantoyu ferace haline getirerek giyiyorlardı. Bele oturan bu mantoları şık eldivenler tamamlıyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısında ise Avrupa’da bu mantoların modası kalkmıştı. Yeni moda kıyafetin yapısına uymayan ferace bir süre sonra İstanbul modasından kalkmaya başladı ve yerini, bu yeni kıyafete daha uygun bir yapıya sahip olan çarşaflara bıraktı. İstanbul’da ilk çarşaf giyen kadının 1850’lerde Suriye Valiliğinden dönen Suphi Paşa’nın karısı olduğu iddia edilir. Çarşaf yaygınlaşmaya başladıkça diğer kadın kıyafetlerinden farklı olan bu giysi toplum içerisinde dikkat çekmeye başlamıştır. Osmanlı yönetimi bu nedenle kadın kıyafeti üzerine denetlemesini arttırmıştır. Bazı fermanlar ve duyurularla kadınların, dikkat çekici bir şekilde kalabalık yerlerde dolaşmamaları öğütlenmiştir. II. Abdülhamid döneminin başlarında, İstanbul’da ve kentleşmiş diğer Osmanlı şehirlerinde, Müslüman kadının giyimi batılı olana doğru evirilmeye başlamış ve dikkat çekme merkezli moda etkisi altına girmiştir. Bu nedenle II. Abdülhamid, 1892 yılının bir Cuma selamlığı sonrası rastladığı çarşaflı kadınları örnek göstererek bir ferman yayınlamıştır: bu fermana göre Abdulhamid Cuma selamlığı sonrasında gördüğü çarşaflı kadınları kastederek, bu kadınların örtünmemiş kadar açık ve süslü olduklarını ve adeta matem elbisesi giyen Hıristiyan kadınlara benzediklerini belirtmiş ve giyim tarzından dolayı öncelikle Müslüman olup olmadıklarını anlayamadığını ifade etmiştir. Sonuçta, Müslüman kadınlara bu kıyafetin uygun olmaması nedeniyle çarşafın giyilmesini yasaklamıştır[4]. Fakat bu yasaklama çok etkili olmamış ve kadınlar çarşaf giymeye devam etmişlerdir. Hatta çarşafta öyle değişiklikler olmuştur ve çarşafların etekleri öyle daralmıştır ki, kadınlar bu kıyafetle faytonlara binemez hale gelmişler ve daha sonra da ihtiyaca binaen yırtmaç modası başlamıştır. Kaynak : Osmanlının Son Döneminde Kadın Kılık Kıyafetinin Değişimi-Sibel Cantemir Ayrıca, Türk geleneği, Paganizmden değil Şamanizmden etkilenmiştir. Türbelere çaput bağlamak, üfürükçülük, kurşun dökme gibi geleneklerin kaynağı Şamanizmdir.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Rica ederim vazifemiz. Cevap veremeyenlerin gülmekten başka yapacakları bir şey olamaz tabii... Sizi çelişkilerinizle baş başa bırakıyorum efendim
-
'Çorap kokulu adamlar Anıtkabir'e girmesin'
Çarpıtmanın bu kadarına da pes doğrusu! Okuyan da doğru sanacak. Sivasta insanlar diri diri yakıldı. Tabanca ile öldürülmedi. Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının ve iki otel çalışanının yakılarak öldürülmesi, oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir. Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti. 2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi. Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak oteli tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin,merdiven trabzasındaki görevli tarafından darp edilip,merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru itildiği dönemin özel televizyonları tarafından belgelendi.Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü. Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Yine olaylar sırasında Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi. Yargılama Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı,[1] geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994'te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2'şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını "taraflı, hukuka ve adalete aykırı" olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi katliamın "Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu" belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997'de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası'nın 146/1 maddesine göre idama[2] ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına[1] mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998'de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usül noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usül eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000'de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.[1] Sanıkların avukatlığını Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.[3] Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33'e düştü.[3] Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak[1] ve Yargıtay'ın 1997'deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır.[3] Sivas Davası İstiklal Mahkemeleri sonrasında, tek bir davada, bu kadar çok idam cezasının verildiği ilk davadır. Kaynakça 1. ^ a b c d "Sivas'ta 14 yıl sonra Madımak sıcağı", Radikal, 03 Temmuz 2007 2. ^ "Sivas'ta idam kesinleşiyor", Radikal, 18 Ekim 1998 3. ^ a b c "Madımak!", Yıldırım Türker, Radikal, 3 Temmuz 2006 4. ^ "Sivas '93'e polis korumalı gala", Abdullah Malkoç, 13 Ocak 2008, Milliyet URL son erişim tarihi: 21 Ocak 2007 5. ^ "Geç de olsa Sivas'la hesaplaşılmalı", Efnan Atmaca, 17 Ocak 2008, Radikal URL son erişim tarihi: 21 Ocak 2007 ( Vikipedi )
-
'Çorap kokulu adamlar Anıtkabir'e girmesin'
Hani Derviş Mehmet meczuptu ? Laiklik dinsizlik değildir. Kafalarındaki örümcek ağları ve çıkarlarına uymadığı için yeniliklere karşı çıkanların isyanını '' Cihat '' diye lanse etmeye çalışamazsın !
-
'Çorap kokulu adamlar Anıtkabir'e girmesin'
O soruya hemen cevap verelim. Öncelikle, çarpıtmaya gerek yok. Yeni yürürlüğe giren yasalar, eğer, yasanın ilgilendirdiği şahısın lehine ise, geriye doğru işletilir. Bu genel bir hukuk kuralıdır. Ama, bir yasanın geriye doğru işletilmesi demek, senin anladığın gibi 9, 10, 11, gibi alt sınıflara uygulanması demek değildir. Tam tersi, o zaman ki mezunlara uygulanması demektir. Doğal olarak, mezunların lehine bir karar olmadığı için bu yasa mezunlara uygulanmamıştır. Yani, yasa geriye doğru işletilmemiştir.
-
TÜRKİYENİN YASAKLARI -I-
Evet, bu da ilginçtir ki, bugün dini bir emir olarak düşünülen bu tip giysiler mesela '' Çarşaf '', Suriye'deki manastır rahibelerinden etkilenilerek İslam'a girmiştir. Osmanlı'da 19.yy’ın ikinci yarısına kadar çarşaf giyen yoktu. Çarşaf Suriye'den gelmiştir. O zamanlarda İstanbul'da, Ferace, Yaşmak denen aşağıdaki gibi giysiler varmış. Daha da ilginç olanı Abdülhamit döneminde çarşaf giyilmesinin yasaklanmış olması.