Zıplanacak içerik

SimalyildiziNet

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

SimalyildiziNet tarafından postalanan herşey

  1. Türk Solu liberallerin omuzlarında yükseldiği için artık biryerlere gelmesi mümkün değildir! Bakınız, Rahmetli Ecevit asla vatan-millet-sakarya kavramından ödün vermemiştir. Ama bakıyorsunuz auroların tadına bakan eski ateşli 68 lilerin tüm benliği AB standartlarında çarpmaktadır... Bu sol bence AB-D nin yetiştirdiği satılık soldur! Bunlardan hiçbirşey olmaz.... kusura bakmayın. Saygılarımla,
  2. Bu konuda cok yanlış düşünüyorsunuz.... Eğer Türkiye de derin devlet olsa, baydemirler, aynalar bu kadar serbestmi olurdu? Kim Türkiyenin devlet ve ulus bekasını boşa çıkaracak bu oluşumlara çanak tutar? Evet pekaka uyuşturucu işiyle büyüdü ve büyüyor ama siz bunu bile T.C.Devleti ne ve olmayan derin devletine adlediyorsunuz, çok yanlış! UÇK hakkında bilginiz varmı? Yugoslavaynın bölünmesi için çalışan Bosna lı bir çete! Bölünme oluncaya kadar avrupadaki uyuşturucu trafiğini bu çete sağlıyordu. Bölünmeden sonra ABD açıkça işi bittiği için uyuşturucu işini bunlardan aldı pekaka ya verdi... Şimdi tekrar soruyorum, Türkiye de derin devlet varmı? Yada sizin sürekli "var" dedikleriniz ABD derin devletimidir? o kadar ki, 2 yıldır mecliste masası olan 45 CIA Ajanı olduğunu biliyormuydunuz? Mecliste memur gibi çalışıyorlar ve özel dokunulmazlıkları var. Bu ajan ordusu, son 2 yıldan önce, tam 5 yıl yine meclisin hemen yanıbaşında konuşlanmıştı. uzun süre çelışmalarını da buradan sürdürdüler. Hatırlayın, SabihaGökçen Havalanına inen CIA uçaklarını!!! Yiğidi vur ama hakkını yeme.. Devlete karşı tepkiniz olabilir ama bu tepkinizi olmayan şeyle suçlamak doğrumudur? Uğur Mumcu Rahmetli nin ölümünden kim kazançlı çıktı? Bunu bulduğunuz anda cinayetin sebep ve müsebbinide bulmuş olursunuz! Saygılarımla
  3. Peki, Türkiye nin CIA/MOSSAD eğitim kampı olduğu; bu işlerinde aslında bu tip güçlerin elinden icra edildiğini söylesem, hatta bu nedenle işin ucunu "derin devlet"e dayadıklarını söylesem, ne dersiniz? Sizce Türkiye nin derin devleti varmı?
  4. ****.... Söylemlerinizde o kadar eminsiniz ki, bu yazıyı okuyan sizi gizli tanık zanneder
  5. Yaşar Nuri Öztürk, sevilen yada sevilmeyen biri olabailir. Ancak çıkardığı kitaptan sonra danışmanı ile ilişkilendirilmesi (ki her iki tarafta yalanldığı halde) sizcede manidar değilmidir? Kimin kuyruğuna bastı ki böyle bir duruma maruzm kaldı? Kaldıki sürekli D.Perinçek inde pekakalılarla yaptığı röportaj resimleri hala ve hala bangır bangır nette gezmekte. Kendilerini ilişkili gösterilmektedir. Oysa en aklı selim insan bile anlar ki, bu fotoğraflardan başka; üzerine basa basa söylüyorum, pekakalılarla görüşmeye giden 100 e yakın önemli isim vardır ve asla onlardan bahsedilmez, neyse, bu fotoğraflardan başkada birşey varmıdır ellerinde? Yoktur, çünkü ilişkileri yoktur... Konu sapmasın. Y.N.Öztürk te aynen bu şekilde lanse edilmektedir. İLMİN gerçek boyutunu bilmek ile, onu çarpıtmak başka şeydir. Bakınız, Elmalılı Hamdi Efendinin tefsirini hiç kimse tavsiye etmez. Neden? Çokmu yumuşaktır? Yoksa birilerinin yalanlarınımı ortaya çıkarmıştır? Yine söylüyorum değerli arkadaşım, namazdaki duruşun AVRET MAHALLİni gösterir... Tekrar düşün bu konuyu istersen! Ancak, birşeyleri de ilave etmek istiyorum! Diğer yazılarında kendinle çelişmişsin. Hem inanç noktasında hürriyeten bahsediyorsun, hemde şeriatı kimse istemez diyorsun. Yani bune perhiz bune lahana turşusu demeden edemiyorum. Din yarın yada eksik işlenmez, yaşanmaz! Ya tam yapılır, yada hiç yapılmaz... Anlatabildimmi? * * * Size türban konusunda bir örnek vereceğim. Tıpkı türban gibi sakal da gündemdedir. TSK yada Emniyet (siviller hariç) hatta kurumlardaki memurlar "ben sakal bırakacağım" diyene imkan veriyormu? Hayır! Neden? Tıpkı bunun gibi okulların yada kamu alanlarınında bir kıyafet zorunluluğu vardır. Tıpkı mayo ile derse girmeye kalkışan öğretmene mani olmak gibi (sadece bir örnekti). İşte burada inançlar falan değildir asıl olan. Bireysel özgürlüklerin başka insanların özgürlüklerini aşağılama yada kısıtlama noktasında olmamasıdır! Öyle ya, türbanla yasak olan ünivesite, dekolte elbiseye açıkmıdır? Hoş, hala türban konunda dahası peçe konusunda tüm gelişmeler 1870 den sonradır. Eğer buna hayır derseniz, anadolu kadınlarındaki kıyafet geçmişini incelemenizi tavsiye ederim. Sakın ha ******* falan suçlamayın, en önemli alimler ve felsefeciler bu insanlar içinden çıkmıştır ona göre... Saygılarımla
  6. Bu yazınızın altına imzamı atarım! İşte asıl konu budur...
  7. Alakanıza çok teşekkürler....
  8. "_" lerimiz ve "+" larımız... Bilimsel olmayan tartışmalar havada kalırmış... Sayın Pisikiyatris Nedret Altuğ un kitabı aklıma geliverdi birden. Bizler "çocuk benlik", "yetişkin benlik" ve "gelişmiş benlik" olgunlaşmalarını incelemeden bir sonuca varamayız. Formdaki yazılanları inceliyorum. Arkadaşlarım ya "çocuk benlik" yada "yetişkin benlik" le cevaplar veriyorlar. Oysa yapmamız gereken "gelişmiş benlik"le olaylara yaklaşmaktır. Zira, ne duygusal nede sabit fikirle değil; tamamen insanlığın kabül ettiği gerçek akıl ile yaklaşılan tüm sorunlar, çatışma dahi olsa çözülür... Örnek veriyorum; "Senin ne kadar bildiğin zaten bu yazıyla ortada!" : Direk olarak karşındaki insanı eleştiren çocuk benlik, "Ben asla bu fikirde olanlara toz kondurmam" : Direk olarak yetişkin (koruyucu) benlik, "Fikirlerinizi anlıyorum ancak şundan şundan dolayı maalesef katılamıyorum" : Gelişmiş benlik..... (Bunlar sadece örnektir) * * * Bizler, son nefesimize kadar "hayat" denen bu yolu tahsil etmeye, öğrenmeye ve gelişmeye devam edeceğiz. Bu nedenle hepimiz hayatın acemisi olduğumuza göre, her karşımıza çıkan şeyle birşeyler daha (doğru/yanlış) öğreneceğimizi, ve buna vesile olanında çok kıymetli olduğunu anladığımız an en önemli problemi aşmış olacağız! Nedir bu problem? Biri birimize SAYGI göstermek.... Saygı ve sevgilerimle
  9. Merhaba Arkadaşlar; Güncel konuların detay bıdı bıdılarıyla öyle çok yoğunlaşıyoruz ki, aslında günmüzün en önemli olayını yani enerji savaşlarını es geçiyoruz... Neden bu güzel ülkem sürekli karmaşa ve kaos içinde? Cevabı basit! PARA! Ya cebimizde para olsun diye yada ceplerimizdeki para çalınsın diye sürekli kaos içine itilmekteyiz değilmi.. Ben artık bu karamsar ve kargaşa dolu haberlerden de, konuşmalardan da sıkıldım. Yani olup bitenlere bakınca ölüp gitmek daha güzel gelmeye başladı. Oysa biz Türkler bu kadar basit şeylerin altından dünyanın en büyük mücizelerini ortaya atarak çıkabiliriz... Bırakalım siyaset uğruna biri birilerini yesinler... Bırakalım biri birilerine attıkları çamurların altında boğulsunlar. Bizler bu millet için birşeyler yapalım. 2023 yılına sağlam, başı dik, bağımsız, hür, demokratik, dünyada emsali olmayan insan haklarına kavuşmuş bir ülke olarak girmek için neler yapacağımızı tartışalım, üretelim, ortaya çıkan fikirleri büyütelim. Klavye başında zaman öldürmektense, geleceğimiz için birşeyler ekelim.... * * * "Sonsuza dek çalışan motor". Ben bunu yaptım. Şuan 9 volt elektrik üretiyor ve 14 aydırda çalışıyor. Siz benim yerimde olsanız bu motoru devlete ve millete nasıl anlatırdınız? Öyle ya, tüm akaryakıt, katı yakıt, uranyum dahil herşeyin çöpe atıldığı bir elektrik motoru bu. kolaymı? Adamı 2dk.da ortadan kaldırırlar. Ama bu keşfi içimde taşımakta vatana ihanet boyutunda bir his veriyor bana. Ne yapmamı tavsiye edersiniz? Saygılarımla
  10. Kurunun yanında yaş yanmıyor! Olmayan birşeyle halk uyutuluyor... Y.Nuri Öztürk ün "Allah ile aldatmak" kitabını şiddetle okumanızı tavsiye ederim..... Ve bir bayan olarak bilmelisiniz ki; namazda avret mahalli nereden başlıyorsa, halk içinde de aynı kıyafet giyilebilir ve önerilende budur. Bu konuyuda incelerseniz iyi olur. Zira türban konusunun İNANÇ ile alakası yoktur.. SINIF FARKInı temsil eder! Saygılarımla,
  11. Değerli Arkadaşım; Özgürlükler ile türban konusunu aynı kefeye koyduğumuz için içinden çıkamıyoruz. Oysa "türban oyunu" neden gündemde bunu bir çözsek, zaten ortada tartışılacak bir konu kalmaz. Ben diyorum ki, 1870 e kadar, Osmanlıda türban/peçe yoktu! Bu ayrı konu ama İran Devrimi nden önce, Şahın başını ağrıtan en büyük konu maalesef "türban"dı... bugün, kadınlarımızın özgürlüğü adına "türban" diye dayatanların; yarın kadınlarımıza neyi ne kadar özgür bırakacakları zaten açıktır.... Ve ne yazık, samimi inançlı insanlarımızıda lekeliyorlar! Maalesef arada "******" ile "inançlı" ayırt edilemiyor. Ve halk kullanılıyor... Bir Deniz Feneri olayı geldi, sonucuna ulaşıldımı? Yimpaş ı boşverin; Kombassan ın o ilk günlerinde Haşim Hocama destek olacağım derken yaşadıklarımı bir bilseniz, tüm bu dini semboller üzerine iş yapanlara resmen tükürürsünüz... Israrla anlatmaya çalıştığım şeyi, "türban karşıtlığı" olarak ele almayın. Ben arkasında dönen olayları anlatmaya çalışıyorum. 1987 yılına kadar üniversitelerde "türban" tantanası varmıydı? Yada neden böyle bir konu yoktu? O güne kadar isteyen türbanlı isteyen açık rahat rahat üniveristeye gidiyordu. Ne olduda işler bu noktaya geldi? Gavur bizi ele geçirdi. O nedenle bu "inançsal konular" ile "ırksal konular" kaşınmaya başlandı... Diye düşünüyorum.
  12. Perinçek ? Devlet içinde ne kadar etkili birisi? İlhan Selçuk ne kadar etkili ise Perinçek te o kadar etkilidir...Ve ne olduğu çok net bellidir! Hala fotoğraflara (ki hep aynı) takılmayın. Varmı başka birşey? Yok! Ne kadar etkili olabilirki? Ama, mesela, romatizma hastası birinin dizlerinin ağrımasından yağmurun yağacağını bilmesi gibi, geçmişte olanlardan olacakları bilmesi, O'nu devlet içinde bir yer sahibi yapmaz.... Ve Ergenekon diye bir isim olmaz. Türk tarihinin bu kutsal ismi, zaten "çete" lafını ortaya atanlar tarafından da ne kadar yalan olduğunun göstergesidir... Türkiye de çeteler vardır. Devlet içinde yer etmiş olanlar vardır! Ama bu göz altına alınan insanlar değildir, aksine GÖZ ALTINA ALANLARDIR ÇETE.... Sinan Aygün gerçekte neden göz altına alındı bir bilseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız ya neyse.... Zaten az bir zaman sonra çıktı kokusu ama insanlar bağlantı kuramadı. "Dişli" konusunu mercek altına alın ve Aygün neden tutklandı çözün arkadaşlar! Paranoya falan değil, bilinen gerçek ama halka aksettirlmiyor.. İşte burada asıl çete ortaya çıkmış oluyor... Saygılarımla
  13. Hala anlamadık değilmi? Hala 1870 lere kadar içimizde böyle birşey yokken, sonradan dayatılarak isanlara "türban"ın kakalandığını, bununda özellikle birilerinin oyunu olduğunu hala anlayamadık.... Ve özgürlük "türban" oldu çıktı başımıza! Kadınlarımız her konuda özgür ama birtek "türban" konusunda özgür değil... Hatta halkımız her konuda özgür... Yapmayın güldürmeyin beni arkadaşlar! Sen özgürce, paşa paşa, harcını-pulunu yatırıp bir ihaleye girebiliyormusun önce onu söyle! Yada, birilerinin "bedava" dağıttığı kömür ile oluşan hava kirliliğinden dolayı, o birilerini dava edebiliyormusun onu söyle.... Burnunun dibinde belediyenin "şenlik" adı altında gece 01.00 a kadar bangır bangır tamı tamına 50 gün bangırdamasını engeleyebiliyormusun? Bu konuda başvurduğun tüm resmi dairelerin sessizliğini anlayabiliyormusun onu söyle.... Birgün sabah işe gitmek için evinden çıktığında, sabahan 07.00 de iki sokağının başınında kazılıp toprak dökülüp "mapus" kaldığını kime anlabilirsin... Üç beş spekilatörün oyunu ile, borsa, döviz, arazi gibi şeylerle paralarının pula dönüştüğünü kime anlatabiliyorsun? Varsa yoksa "türban"... Neden? Özgür olacağız "ak ak yuduk, mor mor serdik" özgür olamak için bir tek türbanımız kaldı! bravo bize.....
  14. Eğer Tğrkiye de bir "Derin Devlet" olsaydı, bunları yaşıyor olmazdık.... Ama ne yazık ki, Türkiyemiz, CIA/MOSSAD eğitim kampına dönüşmüştür.... Bir Rahip Santoro cinayetinde bile sonuç Alman Derin Devleti ne varıyorsa, siz varıın düşünün artık, gerisi nedir/ne değildir? Hep kafama takılan bir soru var! Doç.Dr.Ümit Sayın neden tutuklandı? Böyle birinin çete oluşumuna girmesi mümkün değil. O'da o bünye yok çünkü. Ama bakıyorsunuz "Dünyayı Yöneten Gizli Güçler" diye bir kitap yazmış. İçeriğinde ise MOSSAD tüm oyunları açıkça yazılmış... Başka? Başkada birşey yok. Bu kitabı yazarken görüştüğü kişilerden dolayı içeri.... Dr.Emin Gürses neden içeride? Akademisyen birinin siyasi söylemler yapmasından dolayı! İyide, Siyaysal Bilimlerde kürsü sahibi biri siyasi açıklamalar hakkında konuşmayacakta kim konuşacak? Hangisi doğru? Çetenin varlığımı, yokluğumu? Yada, mevcut siyasi yapımızda "rüşvet"in "rant"ın dolu dolu olduğu gerçeğimi? Bir düşünün bakalım bunca toz duman aslında altından yürütülenler görünmesin diye olmasın... neyse! biraz ters bakmakta fayda var, beyne kan gidiyor...
  15. Sanırım olaylara sadece verildiği gözle bakmak bizlerde alışkanlık olmuş. Hrant Dink in ne tür bir suçu vardı ki öldürülsün? Öyle ya vatansever biri tarafından öldürüldüğüne göre vatan haini olması gerekli Rahmetlinin! Hrant Dink, Ahmet Altan ın yanında "gonca gül" dür. Yani hadisenin vatanseverlikle falan ilgisi yoktur. Dink ailsenin avukatının açıklamalarını okuyormusunuz? Haberi başlangıcı aynen şöyle; Dink ailesinin avukatı Erdal Doğan, gerçeği saptadı: "Ramazan Akyürek görevdeyken Hrant suikasti çözülmez" Erdal Doğan açıkladı: "Ramazan Akyürek, 'Devlet sırrı' diyerek, 'Büyük Abi' Erhan Tuncel ile ilgili 48 sayfalık raporun imha edilmesi için savcılara talimat verdi. Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in mahkeme kararı ile yapılan 6000 in üzerindeki telefon konuşma kaydı, Trabzon Emniyeti tarafından savcılığa gönderilmedi." Susurluk olayı bambaşka bir olay! O olay DEVE GÜREŞİni anlatıyor bize... İçinde o kadar çok insan var ki, kim neci ne yapıyor belli değil! Ama asıl olan aşiretler arası bir çatışma olduğudur.... Ve son söz.... Asker daima idman yapar! Hem darbe için, hemde saldırı için, hemde savunma için. Elde çıkan günlükler diye adlandırılan şeyleri bir yana bırakın, askeri toplantıları nelerle geçtiğini biliyormuyuz? "Asker neden darbe yapar? " ı tartışmadan darbe günlüklerini konuşmaya gerek varmı? Eğer bir ülke "darbe şartları" oluşmuyorsa neden darbeden korkulsun ki? Ama eğer ortada askeri müdahale şartları perde arkasında oynuyorsa ve buna bağlı olarak darbe korkusu varsa, o vakitte öncelikle darbeden korkanların nelerle uğraştığını mercek altına almamız gerekir. Darbe iyi birşeymidir? Gereklimidir? Olmalımıdır? Ulus devlet, toprak bütünlüğü, bağımsız, iç huzur ve hukukun doğruluğu gibi şeylerin kaybedilmesi, zaten bir ülkede yaşama gereklerininde ortadan kalkması demektir..... Çete kimdir? Bun sorunun cevabını vermeden sonuçlanmamış bir davanın sonucu için ortaya atılan bilgi kirliliğinin peşine düşmek, bana daha çok birilerinin bize dayattıklarına inanmak zorunluluğu gibi geliyor.... Oysa hep böyle olmadımı? Emperyalistler bizlere çeşitli oyunlarla hep birşeyleri dayatmadımı. Ve her seferinde "ahanda şimdi doğru lideri buldum" dediğimizde, gelen gideni aratmadımı? Ben Türkiye de "doğru ve dürüst" haber yapan gazete yada tv olduğunu sanmıyorum. Verilen haberlerin sürekli tersini düşünüyorum... Neden? Bundan 5 yıl önce, ABD de temsilciler meclisinden İran a 200 milyon dolar "halkın eğitimi" için ödenek çıkarıldı. Adam hem İranla dalaşıyor hemde eğitimi için para gönderiyor. Bu nasıl çelişki? Demekki medya üzerinden İran halkına birşeyler aktaracak.... Ya Türkiye dekiler kaç para aldılar??? İşte asıl soru bu! Çeteler meteler hepsi fasa fiso..... Zira gerçek çeteler arajlier, tersaneleri, mısırları, kıbrısı çarçur etmekte! Saygılarımla
  16. Bir yanda Rahmetli Uğur Mumcu nun pekaka ile MİT bağlantılarını çıkarması ve arı kovanına çomak soktuğu için öldürülmesi... Bir yanda Rahmetli Eşref Bitlis Paşa nın "ben terörü çözdüm" söylemi ve akabinde öldürülmesi (Aydınlık Gurubu, ört bas edilmeye çalışılan bu olayı çok deşeledi, mahkemesinin sonuna kadar gitti ve suikast olduğu tescillendi). Bir yanda Rahmetli Hrant Dink in "...amerika bu, gelir, işini görür, işi bittiğinde sizleri baş başa bırakıp gider..." demesinden kısa bir süre sonra öldürülmesi.... Hablemitoğlu, Gaffar Okan..... İki ana soru ortaya çıkıyor! 1.soru; Ümraniye soruşturması (Ergenekon değildir) sonucunda, yukarıda cinayetlerin malum gurup tarafından yapıldığı ön görülürse, Türkiye deki ABD derin devleti çökertilmiştir. Yani yukarıdaki cinayetlere bakarsanız hepsininde ABD düşmanı kişiler olduklarını görebilirsiniz. ABD kendi düşmanlarını ortadan kaldıran bu çete(!)sini yine ABD güdümlü olarak bu hükümete tutuklatmıştır....mı? 2.soru; Yok eğer içerideki bu insanlar, yine yukarıdaki ŞEHİTler gibi vatanseverse; o halde ortada 2.soru kalmamaktadır... Ve bir çetede yoktur! Ne dersiniz? NOT: Çete kavramı neye göredir? Bana göre vatanını savunan insan, düşmana göre çetedir değilmi? Saygılarımla.
  17. Güzel başlamışsınız, bu açıdan tebrikler ama konuyu ileriki noktaya taşırken müslüman-laik çatışması noktasına götürmüşsünüz... Burada hatanız var! En baştan sorduğum soruma hala cevap alamadım. Aldığım cevap "bu konu din konusudur biz burada başörtüsü tartışıyoruz" oldu. Ve sizin satırlarınızda aslında dini konu içinde başörtüsü değilmi? Diyorum ki arkadaşlar, türban yada peçe veya her ne yeni isimler bulunduysa bu konu islamda yoktur! Üstüne basa basa söylüyorum. Sizler burada ayet mealleri verirken, aynı ayetin farklı mealleri olduğunu, yada farklı yorumlandığını unutmayınız. Benim emin olduğum olmadığıdır. Öncelikle bu konuda anlaşalım. Türban islamda olmadığına göre İslam-laik çatışması olamaz. Eğer CHP (ki zerre hoşlanmam) böyle bir çetışma içinde olsaydı, en temelden beri Türkiye de bunca caminin yapımına onay vermezdi. İnsanların ibadetini engelleyen bir tavrımı vardır CHP nin veya devletin veya rejimin? Kim kalkıp ibadet yada inançta baskı uygulamıştır? Bazı aklı evveller askerleri hemen ortaya atacaklardır. Ancak, tüm kışlalarda cami olduğunu, oruç tutanlara özel davranış içinde olduklarını, hiç kimseyi namaz kılıyor diye aşağılamadıklarını bilmeden konuşurlar. Ordudan atılanlar, din kisvesi altında, ordunun yapısına ve sistemine karşı gelenlerdir. Tıpkı güya deömokrasi ve insan hakları kısvesi altında türban gibi saçma bir olguyu dayatan ama aslında tüm çabanın rejimi ortadan kaldırmak isteyenler gibi.... Size bir yazı okutmak istiyorum. Biraz uzun! Sabırla okursanız olmayanın nasıl oldurulduğunu görmüş olursunuz! Bu arada Osmanlı da peçe 1870 den sonra kullanılmaya başlanmıştır. Neden neredeyse 1000 yıl sonra böyle adet(!) ortaya atılmıştır? Hadiseleri ele alırken 200 yıl geriye gitmeden bir sonuca varamazsınız. Bireysel özgürlükmü? O halde neden Ümraniye de başı açık gezen insanlara saldırılar başlamıştır! Ha, demekki iş özgürlük demokrasi falan filan değil, değiştirlecek olan rejimin tartaklanmasının ilk adımlarıymış değilmi? Lütfen okuyun... Saygılarımla Bir Riya Örneği: Graham Fuller- Ilımlı İslam Türk akademisyen, ülkesinin 85 yıldır laiklik gibi yanlış bir siyasi rejimde yönetildiğinden hareketle gelecek rejim tasavvurlarına karanlık bir adamla işbirliği yaparak yabancı ülkelere teslim etmekte bir sakınca görmemiştir. CIA'nın muteber ajanı, uzun yıllar Türkiye Masası Şefliği'ni yapan, 20 yıl önce emekli olduğu halde uğursuz ellerini hâlâ üzerimizden çekmeyen ve bu şeytani görevini geçim kaynağı haline getiren, maalesef başta Sabancı, Boğaziçi, Bilgi gibi malum üniversiteler olmak üzere akademik ve tabii AKP ve yörüngesindeki medya çevrelerinde birçok oydaşı bulunan bu casus eskisinin, sürekli bu neviden kitapları yayımlamaya odaklanmış TİMAŞ'ta bir kitabı yayımlandı: Yükselen Bölgesel Aktör, Yeni Türkiye Cumhuriyeti. Kitabın orijinal adı "The New Turkish Republic - Turkey As A Pivotale State in The Muslim World" yani, Yeni Türkiye Cumhuriyeti - İslam Dünyasında Eksen Ülke. Başlığın Türkçeye çevrilişindeki değişiklik kolaylıkla fark edilmektedir: Türkiye'ye biçtiği "eksenlik" görevi burada çok sırıttığı için olmalı ki çeviride bu "Yükselen Aktör"e dönüşmüş. Fuller, İngilizce başlığın sorumluluğundan kaçmak için önsözde (s.17) bunun ABD'deki yayıncı tarafından seçildiğini (!) öne sürmektedir. Suret-ı haktan görünmek Türkiye'ye yapılabilecek kötülüklerin en hainini para karşılığı yerine getirirken "suret-i haktan" görünmeyi de ihmal etmemektedir: Güya 1957′de henüz üniversite öğrencisi ve CIA'nın adını bile bilmezken, büyülendiği ve dilini öğrendiği Türkiye'ye, halen aynı temiz duygularla ilgi duyuyormuş (!). Okuyuculardan küçük de bir ricası varmış: 1960′larda Türkiye'de istihbarat görevlisi olarak hizmet verdiğini ve CIA'da çalıştığını unutmalılarmış; zamanla her şey değişmiş; onun da görüşleri değişmişmiş; lütfen kitabı arkasında özel amaç güdüyormuş gibi okumamalılarmış; gizli kanaldan ABD politikasına yardım etmek için yazmıyormuş; tersine ABD'li politikacıların çoğu kitaptan hoşlanmayacaklarmış vs.. Yalanın bini bir para: Barış gönüllülerinin 1950′lerde Türkiye'ye yarı istihbarat amaçlı geldiklerini; Türkçe öğrenmenin ajanlığın zorunlu bir koşulu olduğunu, peşinden hemen CIA'da görev almasının bunu kanıtladığını itiraf ederek, "değiştim" demekle, Türkiye'ye karşı geçmişte nasıl haince çalıştığını ağzından kaçırmaktadır. Teşekkür ettikleri Diğer bir itirafı da "Teşekkür" bölümünde kolaylıkla fark edilmektedir: Burada Birleşik Devletler Barış Enstitüsü (USIP) ve Earhart Vakfı'ndan destek gördüğünü söylemektedir. Bunlardan ilki USIP, üyeleri ve başkanı ABD Başkanı tarafından atanan "istihbarat kuruluşlarının sınıflandırılmış (teyit edilmiş) belgelerinin dağıtımını gerçekleştirmekte ve dış ülkelerde -bu arada Türkiye'de- para karşılığı araştırmalar yaptırmaktadır" şeklinde tanımlanan, yasa ile kurulmuş bir devlet örgütüdür. (Mustafa Yıldırım, Project Democracy, SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA, Ulus Dağı Yayınları, 2008 s. 346) Bu kuruluş hakkında bir fikir edinebilmek için Türkiye'de destekledikleri bazı projeleri anımsamak yeterlidir: 1) Boğaziçi Üniversitesi, KEMAL KİRİŞÇİ, Türkiye'nin Kürt Politikası, fon parası: 24.500 dolar 2) George Washington Üniversitesi, SABRİ SAYARI, -halen Sabancı Üniversitesi'nde görevli, Fuller'ın can dostu- yine Türkiye'nin Kürt Politikası, fon parası: 27.500 dolar 3) Türkiye dışında yapılmakla birlikte Türkiye ile ilgili 8 projeye, bir tanesi de Fuller tarafından olmak üzere, 366.000 dolar ödenmiştir. Ayrıca USIP'in 1984′te ABD Kongresi'nce kurulduğunu, 1985′te ABD Savunma Yetki Yasası ile kurumsallaştırıldığını, bütçesinin 10-15 milyon dolar arasında değiştiğini, Yıldırım'ın bu yetkin araştırmasından öğreniyoruz. (a.g.e. s. 384) Fuller ise kitabında, kendisinin ABD'nin dış politikasına karşı çıktığını dolayısıyla bu devlete bağlı örgütlerle ilgilendirilmemesi gerektiğini öne sürüyor ve hararetle Türkiye'ye de aynı yolu öğütlüyor. Finansörler ve bağımsızlık Kitabını finanse eden bu kuruluşların yapısı ile Fuller'in bağımsızlık savının pek bağdaşmadığını okurlarımız elbette kolaylıkla fark edeceklerdir. Gelelim Fuller'in Türkiye hakkındaki müthiş gözlem ve önerilerinin birkaçına: 1) ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarının da etkisiyle Bush yönetimi altında tek yanlı ve hegemonik bir politika izliyormuş. Bush tüm İslam devletlerini toptan suçluyor (!). Bu politika Türkiye'nin aleyhine imiş. Kişilik sahibi, ılımlı İslamcı demokrat AKP de buna karşı çıkıyormuş (!) ve AKP'nin bu bağımsız politikası İslam dünyasınca takdir ediliyormuş (!). 2) Batı dünyası AKP'ye kadar (2002) kendisine sadık kalan Türkiye'nin bu politikasının evrilmesinden hoşnutmuş; bu zenginlik yaratıyormuş (!). 3) Zira 1950′den sonra Türk tarihi, Kemalist aşırılıkları törpüleyen ve milletin cumhuriyet öncesi geçmişiyle daha rahat ve normal ilişkiye geçmesi sürecine girmişmiş; bu da Türkiye'nin Müslüman dünyadaki yerinin daha iyi anlaşılmasına yarayan sağlıklı bir evrimleme imiş (!). 4) Artık Türklerin Araplarla konuşması gerekiyormuş. Onlar esasen sadık Osmanlı tebaası imiş; Türkleri arkadan vurmamışlar ve Lawrence popüler bir söylem imiş; Atatürk hilafeti kaldırmakla büyük hata işlemiş, İslam âlemi başsız kalmış (!) vs… Bu makaleye sığmayacak daha yüzlerce model ve öneri.. Ilımlı İslam, Fethullah, Nurcular ve AKP'ye müthiş övgüler (Fethullah'a tam 20 sayfa). Osmanlı ve Türk tarihinden zerre kadar nasip almamış bu casus emeklisi, parasını aldığı ABD hükümetine (USIP) sözde karşı çıkıyor izlenimi yaratarak AKP'ye de aynı politikayı izlemesini öğütlüyor ve izlediği için de takdir ediyor (!). Teşekkür ettiği ikinci kuruluş Earhart Vakfı, Türkiye'deki Nurculuk araştırmalarını RAND (yine yarı askeri bir kuruluş olmakla birlikte dışarıya karşı şirket ve think-thank "düşünce topluluğu" gibi gösterilen kuruluş) üzerinden finanse ederken Fuller'e 2 milyon dolar veren sabıkalı kuruluş. Fuller bu parayla meğer tek tek projelere yılda 100 bin dolar ödemekte imiş. Bu profesörlerin çoğu ekonomi, felsefe ve siyaset bölümlerinde görevli imişler. (Yıldırım a.g.e.s. 379 dipnot 596, "Endowing The Right-wing Academic Agenda" - Sara Diamond CAQ, s. 46-47) Gülen için çırpınan medya güllerinin, anlı şanlı malum hocalarının bu işlerini (Abant Toplantıları vs.) Allah rızası için yapmadıkları böylece yabancı kaynaklarca da doğrulanıyor. CIA'nın muteber adamı Son olarak genelde ABD hükümetlerinin özelde Fuller'in Türkiye üzerindeki hedefleri konusunda çok deneyimli bir kaynaktan söz edeceğiz. Gazeteci Yılmaz Polat, 26 yıldır Washington'da görevli olarak edindiği gözlemlerini "CIA'nin Muteber Adamı" (Ulus Dağı Yayınları, 2008) isimli kitabında aktarmaktadır: "Türkiye deneyi başarıya ulaşır ve İslamcılar siyasi iktidarı kuvvet kullanarak ele geçirmeyi hedeflemek yerine demokratik hükümet şeklinin bir parçası olursa, o zaman Türkiye, bölgede İran örneğine alternatif bir model olarak ortaya çıkar. Bunun başarısızlığa uğraması, ılımlı İslamcı güçleri parlamento ve seçimler yoluyla siyasete katmaya çalışan Mısır gibi diğer bölge ülkelerinin çabalarını da olumsuz etkileyecektir." (Sayfa 1) Bu görüşleri içeren 80 sayfalık bir raporu Fuller, "The Prospect for Islamic Fundamentalism in Turkey" (Türkiye'de İslam Köktenciliğinin Geleceği) adıyla ve o tarihlerde ABD'de bulunan Prof. Sabri Sayarı'nın katkısıyla hazırlayıp 1989 sonlarında Pentagon'a sunar. BOP'un mimarları İşte bugünlere Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla gelen tezgâhın mimari bu adam ve Sayarı'dır. Bu Türk akademisyen, ülkesinin 85 yıldır laiklik gibi yanlış bir siyasi rejimde yönetildiğinden hareketle gelecek rejim tasavvurlarına karanlık bir adamla işbirliği yaparak yabancı ülkelere teslim etmekte bir sakınca görmemiştir. Halen Sabancı Üniversitesi'nde odak kuran meslektaşlarıyla ülkülerini Rand Corporation ve USIP gibi hayırsever ABD kuruluşlarının mali katkılarıyla ve sabırla canlı tutmaktadırlar. Son yılların yıldız partisi AKP ve tüm ülke kendilerine sonsuz borçludurlar. Şevket ÇİZMELİ Ankara Barosu Avukatlarından **** Yukaridaki guzel aydinlatici yaziya ek olarak Graham Fuller hakkinda asagidaki ingilizce metni arastirmacilar icin sunuyorum. N.Kpt Graham E. Fuller From SourceWatch (Redirected from Graham Fuller) Jump to: navigation, search Graham E. Fuller "is currently a resident senior political consultant at RAND Corporation in Washington, DC, and is a former Vice-Chairman of the National Intelligence Council at CIA. "Mr. Fuller received his BA and MA at Harvard University in Russian and Middle Eastern studies. He served 20 years in the Foreign Service, mostly the Muslim World, working in Germany, Turkey, Lebanon, Saudi Arabia, North Yemen, Afghanistan, and Hong Kong, for nearly 17 years of overseas experience. In 1982 he was appointed the National Intelligence Officer for Near East and South Asia at CIA, and in 1986 Vice-Chairman of the National Intelligence Council at CIA, with overall responsibility for all national level strategic forecasting. "In 1988 Mr. Fuller left government and joined the RAND Corporation where his primary work has been on the Middle East, Central Asia, South and Southeast Asia, and ethnic problems of the former Soviet Union. His studies for RAND include a provocative 1991 study on the geopolitical implications of the Palestinian "Intifada"; a series of studies on Islamic fundamentalism in Turkey, Sudan, Afghanistan, Pakistan and Algeria; the survivability of Iraq; the "New Geopolitics of Central Asia" after the fall of the USSR; and problems of democratization and Islam. He is author of the following books: The Center of the Universe: the Geopolitics of Iran, Westview, 1991; The Democracy Trap: Perils of the Post-Cold War World, Dutton, 1992; The New Foreign Policy of Turkey: From the Balkans to Western China, (with Ian Lesser), Westview, 1993; A Sense of Siege: The Geopolitics of Islam and the West, (with Ian Lesser), Westview, 1994; Turkey’s Kurdish Question (with Henri Barkey), Rowman and Littlefield, 1997; The Arab Shi’a: the Forgotten Muslims (with Rend Francke), St. Martin’s, 1999; and is finishing a book The Future of Political Islam. "The Fate of the Kurds," spring 1993; and "Persian Gulf Myths,” May 1997, all for Foreign Affairs. Also, "The Breaking of Nations," The National Interest, Winter 1991/92; "The Next Ideology," Foreign Policy, 1994; "Redrawing the World’s Borders," World Policy Journal, Spring 1997; and other articles for Orbis, Current History, Middle East Insight, The Middle East Journal, Mediterranean Quarterly. "Mr. Fuller is a regular op-ed contributor to The New York Times, Washington Post, Los Angeles Times, and Christian Science Monitor. He has appeared frequently on ABC’s "Nightline," ABC Evening News, CNN, PBS Newshour with Jim Lehrer, and Fox Television News; and comments regularly for BBC radio, Voice of America and other news stations. He has an extensive knowledge of foreign languages including Russian, Turkish, Arabic, and Chinese, and is the author of the popular book How to Learn a Foreign Language.“ [1] Editorial Advisory Committee, Middle East Policy Council Advisory Board, Conflicts Forum http://www.sourcewatch.org/index.php?title=Graham_Fuller
  18. ?? Ne kadarda eminsiniz? Size söylemenizi istedikleri şeyi çok güzel söyletiyorlar da; acaba gerçek olan tam tersi olmasın???? Gazeteci adam... Gidiyor, tartışıyor! Sonra adı "pekaka"lılarla dirsek temasındaya çıkıyor! Oysa Perinçek ve yoldaşları, apocular tarafından ilk öldürülen insanlar. "ağaya hayır" diyenler... ne garip! Ya başka kimler görüştü bu çakal başı ile? Eğer konu hakkında bilginiz olsaydı "Perinçek" deyip kısa kesmez, diğerlerini de yazardınız! İşte bu nedenle bilginiz yok diyorum. Sadece size empoze edildiği gibi konuşuyorsunuz. Kusura bakmayın. Belki bana şuan kızdınız ama serin kanlı düşünmenizi tavsiye ederim. "pekaka yı MİT kurdu" diye yaygara yapan kimlerdi? Aydınlıkçılar! CIA/MOSSAD ve diğer soroscuların ilişkilerini ortaya serenlerde Aydınlıkçılardı. Sizce neden susturulmak isteniyorlar? Yada daha açık sormak istiyorum; ERGENEKON GERÇEKTEN VARMI? Bu linki başka bir başlık altında vermiştim, ama sanırım biraz daha geniş düşünmek için burada vermem gerekli;-http://blip.tv/file/928610- Medyanın her dediğine inanmayınız! Ortada bir sahne var ve o sahne sürekli pişirilip bize sunuluyor. Madem Perinçek o kadar samimiydi, basında gezen AYNI resimler dışında başkada birşey neden sunmazlar. Varsa sunmaları gerek değilmi? Ama bir gazetecinin görüşmeye gittiği ve orada "bu yapılanmanız marksisme hizmet değilidr, emperyalizme hizmettir" dediği... Bu detaylar neden yazılmaz? Yada M.Ali Birand ın ne tür bir TALİMAT almak için pekakalıların yanına gittiği hiç konuşulmaz? Yada.... yazayımmı? Yok, *****, özel iletişiminizi verin daha başka kimler gitmiş neler konuşmuş tek tek yazayım! Ve tekrar soruyorum; ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ GERÇEKTEN VARMI???? Saygılarımla Not: Fetullahçı yapılanma, dış güçlerden "yürü ya kulum" desturu almamış olmasaydı bu kadar pervasız büyüyemezdi! Paraların asıl kaynağı neresi ve neden bu paraları Türkiye için harcıyorlar? İşte ince soru bu! 2000 yılında (eğer yanlış hatırlamıyorsam) İsrail den Türkiyeye yüklüce milyar dolar para girdi! Kime geldi bu para ve nerelere harcandı? Neyse... derin konulara girmeyelim....
  19. valla elimden geldiğince "giydirme"meye çalışıyorum ama elemanlar öylesine galesizler ki, kapalı gözlerimle bunca şeyi görebildiğime göre; sanırım birileri "***** *******" olma adına savunma yapmaktan her bir şeyi görmezden gelmeyi adet adinmiş.... Her neyse... Malum taifenin içinde olmayan, onların neden ve nereye koştuğunu bilemez değilmi? ha bak bu cümlemi bi kez daha oku... Saygılarımla
  20. Hah! Neymiş? "bilim yuvası"ymış değilmi? Kaşla, gözle, dışla değil; içindeki bilgiyle, akılla yol alınması gereken bir yermiş değilmi? O halde bana izah edin; türbanlı türbansız, sağcı solcu, şucu bucu, gibi ayrımlar neden yapılır? ********
  21. Bu ayet "kaınlarda avret mahalli"ni işaret ediyor ve açıkça da yazıyor ne nedir nasıl olmalıdır diye... Ben bu ayette türbanı göremedim! Yada daha açıkça "saçının bir tek teli dahi görünmeyecek şekilde örtünmeyide göremedim! Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar derken, kadınlarda avret mahallinin göğüs üstünden başladığnı göstermektedir. Ama hala türban bahsi yoktur! Ayettede gördüğün gibi, "neden kadınlar namaza durduklarında ellerini göğüs üstünde birleştirirler?" diye sormuştum. Tıpkı erkeklerin avret mahallinin göbek deliği üstünden başlaması gibi kadınlarda da göğüs üstünden başlamaktadır! Ancak, şuan bize "din" diye sunulanında "rahibe kıyafeti" olduğu açık değilmdir? Baş örtüsüne özgürlük istiyorsak, lütfen mayo ile üniversiteye girmek isteyenede özgürlük tanıyıp izin verelim! Ne dersiniz?
  22. Ortaya atılan cümle yani "Atakült ü sevmek ibadettir" demek aslında yanlış ve yanlı anlaşılıp, ona görede yorumlanmış! Oysa, 7 düvele baş kaldıran bu YÜCE Millet in, geçtiği yol ve verdiği kana -ki Cenab-ı Hak kın yanlarında olduğu aşikardır- saygı ve sevgi duyması anlamında söylendiği açıktır. Kelime çarpıtmalarına bence gerek yok! bağımsızlık davamız (ne yazık şu günlerde boşe verilmiş bir emek) hakkında "ibadet" kavramına denk saygı duymak, bence her Türk ün asli görevidir. Yoksa din anlamında kavrayıp illede o yöne çekerek "bakın bakın Atatürkçülük sizin dininizden bile üstünmüş" demek, sadece bu millete hakarettir, ihanettir. Saygılarımla
  23. Arkadaşlar, yoğun bir iş döneminden geçiyorum, bu nedenle akıp giden bu konuyu tekrar başa sardığım için özür dilerim ama cevap vermeden geçemeyeceğim bir durum var burada... * * * Örtünmek dinen farzmı? İslamın gereği örtünmekmi? Benim bildiğim kadarıyla (ki müslüman ve inanan biri olarak yazıyorum) İslam in şartı 5 dir. Savum, Selat, Hac, Zekat ve Kelime-i şaadet (La ilahe ille Allah, Muhammed Resul Allah). Şimdi siz İslam ın şartı dediğiniz şeyin ne kadar şartı olduğunu söylermisiniz. Kuran-ı Kerim de geçen "örtünmek" bahsi, sadece kadınlar için değil, erkekler içinde geçerliydi. "di" diyorum zira ayetin indiği dönemi incelerseniz, İslam ın daha yaygın olmadığını, gizli gizli yayıldığını ve bu nedenlede "örtünme" bahsinin "gizlenme" olduğunu anlayabiliyoruz... En en en başta basit bir soru sormuştum. Geri gidip bakabilirsiniz. "Kadınlar namaza durduğunda neden ellerini göğüsleri üzerine birleştirirler?" demiştim. İşte bu durum bile avret mahalli kavramını direk işaret etmektedir. Ve bu türban bahsinin dinimizce değilde birilerinin ortaya attığı uydurma bir inanç şekli olduğununda altını çiziyorum. Osmanlı da bile taa 1850 lere kadar türban yada çarşaf yoktu. Ne olduda böyle birşey ortaya atıldı? Tarih tekerrürden ibarettir. İşte o dönem bu örtünmeyi ortaya atanlar, bugünde aynı amaç ile gündemde tutmaktadırlar. Nedir amaç? İnanç kisvesi altında hurafe dayatmalarla kendilerini alim olarak gösterip halkın inancını kullanıp tamamen "para" peşinde rant sağlamaktır... Arkadaşlar; Bir zat bana şunu demişti; "Gerçek müslüman çıplaklar kampında gezerde gözü haram görmez". Eğer, hayvani nefsten, İslami nefse duhul edilirse, çevrenize baktığınızda size günah görünecek hiçbirşey göremezsiniz. Bizler "gerçek islam"ı mı yaşıyoruz, yoksa birilerinin bize kakalamaya çalıştığı islamımı yaşıyoruz? Bunun cevabını "akıl" sahibi insanların derinlemesine araştırıp bulması FARZdır. Ve, tefsirleri okurken, kaynağını mutlaka inceleyin derim. Ben Elmalılı Hamdi Hocamın tefisirini okudum. Tavsiye ederim. Hiç hür ve sosyal hayat içinde olanla; hapiste, halktan uzak birinin ortaya koyacağı tefsir aynı olurmu? Biri içindeki mapusu, kini ve karanlığı yazarken, diğer hür vicdan ve aklıyla yazacaktır.... Saygılarımla
  24. http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=126597,10,6 Arşivde gezinirken yıllar önce Yalçın Küçük'le yaptığım bir röportaja denk geldim. Prof. Küçük'e neden Sabetayizm meselesiyle ilgilendiğini soruyorum, kendisini neyin tetiklediğini merak ediyorum. Bana "İsmail Cem'in Cumhurbaşkanı olmasını engellemek için yola çıktım" diyor, sonradan araştırıp işin derinine indikçe Sabetayizm'in kollarının nasıl da her yere uzandığını görmüş. Sabetayistlerin birbirini kolladığını, bu lobicilik yüzünden Türkiye'de yeteneğin önündeki bütün kapıların kapatıldığını da bu vesileyle hepimizin yüzüne vuruyor. Hoca'nın haklı çıktığı bir nokta bu. Hakikaten de Türkiye'de bir şey yapmak isteyenler lobi duvarlarına çarpıyor ve bu lobinin birbirini kollama alışkanlığı pek çok yeteneksize Türkiye'deki rant kapısını açıyor. Sesi olmayan şarkıcılar, zeki olmayan siyasetçiler, hiçbir kıymeti olmayan emekli büyükelçiler, gazeteciler... Yalçın Küçük her sektörden putları devirdi, yeteneksizleri afişe etti ve ortaya çıktı ki pek çoğunun ortak noktası da Sabetayist olmalarıydı. Kendi maskelerinin düştüğünü görenler, yeteneksizlikleriyle bunca sene varolanlar bu isyandan hoşnut değildi elbette. "Çatlak profesör" gibi küçültücü tanımlarla Prof. Küçük'ü ve yazdıklarını hafife almaya çalıştılar. Ancak ters tepti. Yalçın Küçük daha da güçlendi, isyanı daha da yayıldı ve Rüştü'nün yeteneksizliğinden tutun da Tarkan'ın başarısızlığına kadar yumruğunu indirdiği bütün putlar darmadağın oldu... Ne Kemal Derviş Türkiye'yi kurtardı, ne İsmail Cem Cumhurbaşkanı oldu... Türkiye, putperest bir toplum olmayı benimsedi maalesef. Hayatın her alanında yeteneğe kapatılan kapılar putlarla örtüldü, insanlar uyutuldu. Burada Sabetayizm'i bir etnik köken olarak değil bir lobi olarak algılamak daha doğru. Yalçın Küçük'ün de işaret ettiği üzere 1967'ye kadar bu topraklardaki Sabetayizmle, Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra aldığı şekil bambaşka... Türkiye'yle paralel olarak dünyada da Sabetay Sevi ve Sabetayizm hakkında yapılan araştırmalar kapalı kapılar ardında gizlenen bu konunun daha rahat anlaşılmasına sebep oldu. Sabetayizm korkulacak, utanılacak bir şey değildir, Yalçın Küçük'ün de aslında çalışmalarında altını çizdiği budur: Ancak kendi yeteneksizliklerini Sabetayizm'in ardına gizleyenler ve bunun rantını yemeye çalışanlar mücadele edilesidir. Onların yaptığı gerçek Sabetayistlere de ihanettir çünkü. Putperest toplumların özellikleri devrilen bir tanenin yerine yenisini koymaktaki beceri ve hızlarıdır. Bugün Türkiye'de Sabetayizm meselesi şeffaflaşmıştır artık. Ama ortaya yeni bir put çıkmış, ne yazık ki düzen de aynı şekilde işlemeye devam etmektedir. Türkiye'deki insanların taptığı bu yeni putun adı Fethullah Gülen'dir. Gülen ve çevresindeki insanların kontol edemeyeceği kadar çok sayıda insan Cemaat'i ve adını kullanarak bir yerlere gelmeye, rant elde etmeye ve Türkiye'yi kuşatma çabası içindedir. Bunu çok net görebiliyoruz. Acaba bugünün pek çok Fethullahçısının aslında Sabetayist olmalarının etkisi var mıdır? Hepimiz kuşatma altındayız ve bir kez daha yeteneğe bütün kapılar kapatılmış durumda. Mesela medyayı ele alın: Hiçbir becerisi, zekası ve özel yeteneği olmayanlar bir yerlere yerleşiyor bu dönemde. Halıcıdan, dershane hocasından, kapıcınız yapmayacağınız zavallılardan Genel Yayın Yönetmeni oluyor. Birtakım dinci kanallara medyada hiçbir kıdemi, adı bilinmeyen insanlar üst düzey yönetici olarak atanıyor. Kimileri Cemaat'in parasıyla tetikçi gazeteler çıkartıyor. Bunlara büyük paralar veriliyor, Amerika'dan getirtiliyor, özel misyonla evden çıkartılıyor. Cumhurbaşkanı YÖK'e tartışmalı bir başkan atıyor, sonradan öğreniyoruz ki Fethullahçıymış meğerse. Altın Portakal'da bile ödül kazanan filmin yönetmeninin karısı Fethullahçı. Tesadüf mü? Gün geçmiyor ki medyada bir şovmen, bir magazin malzemesi Hocaefendi'nin adını zikretmesin. Televizyonlarda en çok parayı kazanan, en çok program yapanların yolları bir şekilde Fethullah Gülen'e uzanıveriyor. Birden şirket sahibi oluyorlar, yapımcılık yapıyorlar, milyonlarca dolarla oynuyorlar. Soruşturuyorsunuz, "Fethullahçı" diyorlar. Futbolda gidip Hocaefendi'nin elini öpen Milli Takımlar teknik direktörü oluyor. Her sene THY'nin New York uçağıyla Hocaefendi'yi ziyaret eden, Cemaat'e parasal yardımda bulunan bir futbolcu sportif hayatındaki tüm istikrarsızlıklara (sakatlık, yedeklik vs.) rağmen rekor transfere Fenerbahçe'ye transfer olabiliyor. Küçük esnafken büyüyen, dönüşen sermayenin temsilcilerinden olanlar Hocefendi'ye biat edenler. Büyük holdingleri satın alıyorlar, iş sahalarını genişletiyorlar. 10 sene önce adı duyulmayan bir adam bugün teknesinde Cumhurbaşkanı'nı ağırlıyor, Fethullah Gülen'den hayranlıkla bahsediyor. Her yerde, her alanda, her şekilde kuşatılmış durumdayız. Cemaat'ten olmayanların yaşam şansı bulamayacağı bir Türkiye'ye doğru gidiyoruz. Bu kuşatmaya boyun mu eğeceğiz, kıracak mıyız? Tıpkı Sabetayizm tartışmalarında olduğu gibi, önce karanlık bir konu olan Fethullah Gülen Cemaati'nin de kodlarını çözmemiz gerekiyor.
  25. İyi güzel yalan haberdi ve Başbakan da tepki koydu, doğru yapmış! Peki aynı şekilde yalanlarla dolu onca yazı yazan "yandaş medya"yıda aynı oranda azarlamak gerekmezmiydi? Eğer böyle oluyorsa, o halde yukarıdaki yazı doğru! Doğru değilse bu büyük tepki neden? Madem medya özgür (Taraf ta atıyo tutuyo), o halde bırakın yazsınlar değilmi? Yada, yazdıklarını sizemi sorsunlar "olur/olmaz" diye onaymı alsınlar? Neyse? Demekki birileri yalan yazınca, birileride yalan yazabiliyormuş değilmi

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.