Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

dünyahepimizin

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

dünyahepimizin tarafından postalanan herşey

  1. ????? Alevilikle ne alakasi var simdi? Ne demek istediginizi neden acikca söylemiyorsunuz? Burada anlasilan Alevilerin Türkiye karsiti oldugu oluyor ve sizin Alevilere bakis aciniz da bu sayede belli olmus oluyor. Bu kadar da olmaz yani derim. Nelere göre kiyaslama ypiliyor anlasilir degil. Bu bizim demokrasi anlayisimiz. Iddaa, sadece söylemekle dogrulugu belli olmuyor malesef, iddaayi yapanin ciddi bir sekilde iddaasinin dogrulugunu isbatlamasi gerek.
  2. Nereden biliyorsunuz saniklarin 99% unun sucsuz ama dieger 1% inin suclu oldugunu? Siz onlarla berabermiydiniz yoksa? Herhalde tüm yaptiklarini ya size anlattilar yada sizin haberiniz dogrultusunda yaptilar.
  3. "Artik derin devletle isbirligi icinde olanlar, Kemalistler, ulusalcilar degil" derken aslinda gecmiste Kemalislerin ve ulusalcilarin derin devletle isbirligi icinde oldugunu itiraf etmis oluyorsunuz. O halde hangi dönemlerde ve neden isbirligi icinde olduklarini ve neden simdi beraber olmadiklarini da söylerseniz daha aydinlatici olacak.
  4. Iyiki bulundu pis katil, yoksa gene bizim Alman düsmancilarimiz derhal Alman'lari tecavüzcü gösterirdi.
  5. Ezber ve kaliplasmis laflar. 90 yili askin dinliyoruz bu ezber ve kalip laflari. Biz sadece kendi görüsümüzü baskalarina illada söyle anlayacaksiniz diyerek zorla empoze etmeye calisan bir toplumuz. O yüzden de bu tür söylemlerden rahatsiz olanlari hemen bölücü veya Türk düsmani gibi kaliplasmis laflarla suclariz. Biz rahatsiz olanlara hayatta sormayiz, neden rahatsiz oluyorlar? Bizim en iyi özelligimiz elestirenleri ve rahatsiz olanlari linc etmektir ve herkesin bizim dogrumuzu kabul etmesini beklememizdir.
  6. Sn taypa biz bu forumda defalarca derindevletten ne anladigimizi yazdik. Catli'lar, fasist zihniyetliler ve dönenm dönem degisik ideolijiden insanlar derindevletin masalari olmuslardir ve verilen görevi yapmaya calismislardir. Ben de buradan sizin derin devlet olgusunu ne kadar anladiginizi ve kimlerden olustunu sormak isterim. Gene faili mechuller sizinde dediginiz gibi henüz faili belli olmadigi icin öyl nitelendiriliyor. Yüzlerce iddaa ve süpheler var, devletin elinde tüm imkanlar var olmasina ragmen her ne sebebse failleri bulunmuyor, gene yüzlerce insan resmi olarak tutuklanmalarina ragmen bir bakiyorsun kaybolmuslar. Size göre acaba bu faili mechulleri ve kaybolan insanlari nasil bulacagiz? Siz lütfen dogru olan yöntemle, yani söylediginiz gibi gürültü cikartmadan, umarim sorularima cevap verirsiniz ve bizde bazi konularda aydinlatilmis oluruz.
  7. 1. Bir Türk vatandasinin dogal görevi, tabiiki öncelikle kendi ülkesinde olan iskencelerin üzerine gitmesidir. Baska ülkelerde de var olmasi hic bir zaman iskencenin dogru oldugunu beraberinde getirmez. Veya baska ülkelerde belkide bizim ülkemizden daha fazla iskence yapilmasi ülkeme hic bir kar getirmez. 2. Ülkemizde iskencenin yok denecek noktaya geldigini söylüyorsunuz ve diger ülkelerle kiyaslandiginda herhalde iskenceden en uzak ülke oluruz diyorsunuz. bakalim asagidaki örnek ne diyor: "İşkence artık saklanamıyor Ceber işkencede hayatını kaybederken arkadaşları gördükleri işkenceyi anlattı. Metris Cezaevi`nde ve gözaltında gördüğü işkenceler sonucu yaşam ünitesine bağlı olan Engin Ceber, dün yaşamını yitirdi. Metris Cezaevi`nde ve gözaltında gördüğü işkenceler sonucu yaşam ünitesine bağlı olan Engin Ceber, dün yaşamını yitirdi. Ceber`in başına gelenler, cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. İşkence öyle bir boyuta geldi ki artık devlet bile saklayamıyor. İşkencenin bir türlü sona ermediği, koşullarının iyileştirilmediği cezaevlerinde birçok tutuklu ve hükümlü, yaşam ve güvenlik hakkından yoksun olarak hayat mücadelesi veriyor. Ceber ile aynı işkenceleri gören Özgür Karakaya ile Cihan Gün`ün başvuru talebi reddedildi. Ceber ile aynı tehdit altında olan Karakaya ile Gün, maruz kaldıkları işkenceyi anlattı. Gençler, Metris Cezaevi`nde Cumhuriyet Savcısı Cevdet Doğan`a avukatları Naciye Demir ile ifade verdi. Ahşap copla başladı İfadesinde gözaltında bulundukları İstinye Karakolu ve Sarıyer Emniyet Müdürlüğü`nde sürekli işkenceye maruz kaldıklarını anlatan 18 yaşındaki Cihan Gün, 30 Eylül`de geldikleri cezaevinde karşılaştıkları işkenceyi şöyle anlattı: `Cezaevinin mahkum kabul bölümünde jandarma görevlileri arama yapmak için tüm elbiselerimizi çıkarmamızı istediler. Biz de kabul etmeyince Astsubay rütbeli kısa saçlı, renkli gözlü, yaklaşık 180-190 cm boylarında bir şahıs ahşap copla vücudumuzun muhtelif yerlerine ve kafamıza yaklaşık 2-3 dakika vurarak bizi darp etti. Jandarma görevlileri tarafından tüm elbiselerimiz çıkarılarak üst aramamız yapıldı.` Ayrı koğuşlara alındıklarını dile getiren Gün, sayım esnasında ayağa kalkmadıkları için her sabah ve akşam gardiyanlardan maşrapa, kapı açmakla kullanılan demir kol, plastik sandalye ve tekme tokat dövüldüklerini söyledi. Gün, `Engin Ceber bitişik koğuşta kaldığı için koğuştan koğuşa, havalandırmadan onunla konuştum. Çok hasta olduğunu, kendisine saldırıldığını, daha fazla konuşamayacağını kısık sesle bana söyledi. Cezaevinde bulunduğum 8 Ekim günü Bayrampaşa Devlet Hastanesi`ne sevk edilmemiz dışında gerek kurum doktoru, gerekse başka doktor tarafından muayene edilmedim. Doktora gitme isteğimizi sözlü olarak cezaevi görevlilerine söylememize rağmen bu talebimiz karşılanmadı` diye konuştu. Koridora çıkarıp dövdüler 22 yaşındaki Özgür Karakaya ise, `Çarşamba sabahki sayımda 5-6 infaz koruma memuru yaklaşık yarım saat birinin elinde ahşap, kısa sopa, birinin elinde kapı açma demiriyle, bu aletleri elden ele gezdirmek suretiyle bu aletlerle yaklaşık yarım saat darp ettiler. Bu esnada Engin Ceber`in burnunun kanadığını da gördüm. Bir keresinde Engin Ceber`i bulunduğu koğuş dışına çıkartmak suretiyle cezaevine geldiğimiz Salı sabahı gardiyanlar koridorda darp etti. Buna ilişkin kamera kayıtları olabilir` diye konuştu. Kafasını duvara vurunca Ahmet Aksu adlı bir tutuklu, Ceber`in koğuşa geldiği günden beri sürekli kustuğunu ve yemek yiyemediğini belirtti. Yüzündeki morlukları sorduklarında Ceber`in polisler tarafından dövüldüğünü söylediğini aktaran Aksu, Ceber`e uygulanan `sayım` işkencesini şöyle anlattı: `Engin Ceber koğuş sayımlarında sayıma katılmıyordu, cezaevi görevlileri sözlü olarak uyarıyorlardı. Son gün, yani Engin Ceber`in hastaneye kaldırıldığı gün sabah sayımında, Engin Ceber yine ayağı kalkmayınca 2 infaz koruma memuru kollarından tutarak ayağa kaldırmaya çalıştı. Kalkmamak için vücudunu aşağıya doğru kasınca yere düşüp kafasını duvara vurdu, akabinde bayıldı. Biz de sara nöbeti zannedip soğan koklattık. 3-5 dakika geçmesine rağmen ayılmayınca zile basıp görevlileri çağırdık.` (İstanbul/EVRENSEL) Hani işkence yoktu? İstanbul, Ankara ve İzmir`de yapılan eylem ve açıklamalarda Ceber`e yapılan işkence protesto edildi. TAYAD ve Halk Cephesi tarafından yapılan eylemlerde sorumluların cezalandırılması istendi. Açıklamalarda `AKP`nin adam öldürme hakkı, adam öldürme özgürlüğü mü var? Hani işkence yoktu?` diye soruldu. Ceber`in ölümünün sorumlusunun AKP iktidarı olduğu vurgulanan açıklamada işkence yapan polislerden başlayarak, ölümüne sebep olan cezaevi yönetimi ve İstanbul Valiliği dahil bütün yetkililerin derhal istifası ve sorgulanmaları talep edildi. Üskül bilgi istedi Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Metris Cezaevi`nde işkenceyle öldürülen Engin Ceber`in durumu hakkında Adalet Bakanlığı`ndan bilgi istedi. Meclis`te gazetecilerle sohbet eden Üskül, Ceber`in kaldırıldığı hastanede komaya girdiğinin basına yansımasının ardından konuyla ilgilendiklerini belirterek, Adalet Bakanlığı`ndan konuyla ilgili bilgi istediğini söyledi. Üskül, bakanlıktan gelecek bilginin ardından, gerek görülmesi halinde cezaevine heyet gönderilebileceğini kaydetti. Başbakanlığa göre de işkence arttı Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı`na göre de Türkiye`de insan hakları ihlalleri 2007 yılına göre arttı. AKP Hükümeti`İşkenceye sıfır tolerans` sloganıyla `İşkence bitti` dese de artık hükümeti kendi kurumları da yalanlıyor. Geçtiğimiz ay `İnsan hakları örgütlerinin açıkladıkları veriler taraflı, artık biz de veri açıklayacağız` diyen Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı(BİHB) verileri bile, işkence ve kötü muamelenin arttığını gösteriyor. 2007 yılında 1171 kişi `insan hakları ihlali` iddiasıyla başvururken bu rakam 2008 yılının sadece ilk 6 ayında 2 bin 356 kişiye çıktı. 2007 yılında `sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları ilk sırada yer alırken 2008`in ilk 6 ayında `tutuklu ve hükümlü hakları ihlal` iddiaları ilk sıraya yerleşti. 2008 2007`yi geçti *2008`in ilk 6 ayında yapılan başvurular 2007 yılının tamamında yapılan başvuruları geçti. *2007 yılının tamamında Türkiye genelinde 1171 kişi insan hakları ihlali iddiasıyla başvuruda bulundu. *2008`in ilk 6 ayında Türkiye genelinde 2 bin 356 kişi insan hakları ihlali iddiasıyla başvuruda bulundu. *Bir kişinin birden fazla yaptığı başvurular dikkate alındığında 2007 yılında hak ihlali başvurusu 2 bin 56 olarak gerçekleşti. *`Tutuklu ve hükümlü hakkı ihlali` iddiaları 398 başvuruyla birinci sırada, *`Sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları 344 başvuruyla ikinci sırada, *`Çevre hakkı ihlali` iddiaları ise 218 başvuruyla üçüncü sırada, *`İşkence ve kötü muamele` ile ilgili iddialar dördüncü sırada yer aldı. *2007 yılı verilerine göre ise, `sağlık ve hasta hakkı ihlali` iddiaları 173 başvuruyla ilk sırada, `kötü muamele yasağı ihlali` iddiaları 133 başvuruyla ikinci sırada, mülkiyet hakkı ihlal iddiaları ise 131 başvuruyla üçüncü sırada yer almıştı. *2007`nin ilk 6 ayında işkence yasağı ihlal iddialarına ilişkin 17 başvuru, 2008`in ilk 6 ayında ise 26 başvuru yapıldı. *2007 yılı ilk 6 ayında `kötü muamele` iddiasıyla 79 başvuru yapılmışken, 2008`in ilk 6 ayında ise bu sayı 178 başvuruya yükseldi. Arkadaşları da işkence gördü Ceber ile tutuklanan Özgür Karakaya ile Cihan Gün`ü, 6 Ekim`de cezaevinde ziyaret eden Avukat Taylan Tanay, işkence tehdidi altında olduklarını belirtti. İşkence gördüklerine ilişkin İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi ve Avukat Hakları Merkezi`nin tespitleri bulunduğunu aktaran Tanay, konuya ilişkin Metris Cezaevi müdürüyle görüşmek istediğini, ancak müdürün kendisiyle görüşmediğini kaydetti. 7 Ekim`de İstanbul Tabip Odası`na başvuran ve müvekkillerinin durumunu anlatan Tanay, kendilerine bağımsız bir hekim sağlanmasını ve yaşananların rapor haline getirilmesini istediklerini söyledi. Hayatları tehlike altında Tanay, heyetin 8 Ekim Çarşamba günü cezaevine giderek Karakaya ve Gün ile görüştüğünü, Ceber ile görüşmeyi beklerken cezaevi müdürünün Ceber`in hastaneye götürüldüğünü ve saat 14.00`te hayatını kaybettiğini söylediğini aktardı. Şişli Etfal Hastanesi doktorlarının Ceber`in beyin travması geçirdiğini ve vücudunda işkence izleri bulunduğunu vurgulayan Tanay, `Açıkçası Engin ölmek üzere olduğu için serbest bırakıldı, diğerlerinin de ölmedikleri için tutukluluk halleri devam ettirildi` dedi. Tanay, Karakaya ve Gün`ün de aynı işkenceyi gördüğüne ve hayatlarının tehlike altında olduğuna dikkat çekti. Tüm sorumlular cezalandırılmalı Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, Ceber`in gördüğü işkenceler sonucu hayatını kaybetmesinin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini belirtti. Türkiye`de özellikle 2005`ten sonra insan haklarında ciddi bir tahribat yaşandığına dikkat çeken Bakkalcı, zor kullanma yetkisinin abartılması sonucu yargısız infazlar, faili meçhul ölümlerin gerçekleştiğine işaret etti. Ceber ve diğer işkence mağdurlarının başına gelenlerden sorumlu olan tüm yetkililerin cezalandırılması gerektiğine dikkat çeken Bakkalcı, `2005`ten beri çığlık atmaya çalıştık, ama artık gelinen nokta o kadar açık ki rapora yansımasından doğal bir şey olamaz. Çok tehlikeli bir gidiş var` diye konuştu. İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu Üyesi Sevim Kalman, herkesin bir gün cezaevlerindeki sorunlarla yüz yüze kalabileceğini söyledi. `Yoğun bir şekilde işkence sürüyor, insanları gözaltına alıyor ve tutukluyorlar, sonra hapishanede ölüyorlar` diyen Kalman, yetkililere bir kez daha sorumluluklarını hatırlama çağrısında bulundu. (İstanbul/EVRENSEL) Ceren Saran/Erdal Altun" Alinti: -http://www.tumgazeteler.com/?a=4207358- Bu örnege göre sizin hangi Türkiye'den bahsettiginizi dogrusu anlamis degilim. Sizin iddaaniza göre o halde yukaridaki alinti iskence olayi olarak görülmüyor. Bir dönemler iskence yapildigini inkar ediyorduk, simdi varligini kabul ediyoruz ama takkiye yaparak yok denecek kadar azaldi demeye basladik. Aslinda bu da gene inkarin baska bir türlü aciklamasi galiba.
  8. "İşte Türkiye de işkence yöntemleri Türkiye İnsan Hakları Vakfı`nca hazırlanan İşkence Atlası kitabında 12 Eylül 1980`den bu yana 1 milyon kişinin işkenceye uğradığı ortaya kondu 9 profesör ve doktorun 5 yılda hazırladığı kitapta, tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10 binden fazla işkence mağduruna ait 6 bin fotoğraf tarandı.. Türkiye İnsan Hakları Vakfı(TİHV), 1980 askeri darbesinden bugüne 1 milyonun üzerinde kişinin işkenceden mağdur olduğunu ortaya çıkardı. Bilim adamlarının 5 yıl boyunca yaptığı çalışmalarla uygulanan utanç verici yöntemler, 236 sayfalık "İşkence Atlası" kitabıyla belgelendi. Kitapta, işkence yöntemleri, işkence teşhisi ve muayenenin nasıl yapılması gerektiği fotoğraf ve çizimlerle anlatılıyor. Kitapta 23 yaşında erkeğin gözaltına alındığı polis merkezinde cinsel organına elektrik bağlanmasının, 32 yaşında bir erkek mahkumun cezaevinde falakaya yatırılıp daha sonra ayakta durmaya zorlanmasının yarattığı sonuçlar, çizimler ve fotoğraflarla anlatılıyor. 9 bilim adamının çalışmasıyla ortaya çıkan `İşkence Atlası` isimli kitap, işkencenin tıbbi olarak belgelendirilmesi açısından dünyada ilk olma özelliğini taşıyor. Atlas hazırlanırken tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10 binden fazla işkence mağduruna ait 6 bini aşkın fotoğraf ve röntgen filmi tarandı. İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Adli Tıp Polikliniği`nin arşivine ve kişisel arşivlerden alınan olgulara da yer verildi. DERS KİTABI NİTELİÄİNDE 5 bölümden oluşan kitabın tıp ve hukuk fakülteleri için ders kitabı niteliği taşıdığı belirtilirken işkence soruşturmalarında yer alması muhtemel adli tıp uzmanlarına, çeşitli sağlık ünitelerinde adli hekimlik görevi üstlenen sağlık çalışanlarına, resmi işkence soruşturmalarında görev alan hukukçulara ve işkence davalarını takip eden avukatlara yardımcı olması hedefleniyor. `İşkence Atlası`nda 11 çeşit işkence yöntemi çizim ve resimlerle anlatılıyor; "Kaba dayak, falaka, askı, elektrik şoku, boğma, tecavüz ve cinsel işkence, soğuğa maruz bırakma, yakma ve sigara söndürme işkencesi, hayvanların işkence amaçlı kullanımı, aşırı güç kullanma." Ayrıca kitapta, `işkencenin fiziksel bulguları`, `büyüklerde ve çocuklarda işkence örnekleri` gibi birçok başlık altında işkenceyle ilgili detaylı bilgiler veriliyor. EN YAYGIN, KABA DAYAK YÖNTEMİ Kitaba göre, kaba dayak ve diğer künt travmalar her dönemde en çok uygulanan işkence yöntemleri. Dayağın yanı sıra elektrik verme, askı ve diğer pozisyonel işkenceler, falaka, basınçlı soğuk su, buza yatırma, havasız bırakma, kimyasal maddelere maruz bırakma, cinsel taciz ve tecavüz sık uygulanan yöntemler arasında. İşkencenin nasıl yapıldığının bilinmesi, işkence mağdurunun tedavisi için sağlık çalışanlarının ve diğer profesyonellerin sahip olması gereken temel bilgiler arasında. Hekimlerin en azından görsel bir temele ve işkence iddialarını sorgulamalarını sağlayabilecek belli bir bilgi birikimine sahip olmaları için çıkartılan atlasta şu bilgilere yer veriliyor: "Detaylı bir işkence öyküsü almadan, dikkatli ve sistematik bir fiziksel muayene yapmadan, dört dörtlük bir psikolojik değerlendirme için zaman ayırmadan işkence muayenesi tamamlanamaz. Bu üç majör bileşenden herhangi birindeki eksiklik, işkence iddiasının tıbbi soruşturmasında ciddi yetersizliklere yol açabilir. İşkence yapanlar genellikle iz bırakmamayı hedeflerler. Hatta iz bırakmadan en fazla acı ve hasarı verebilmek işkenceciler için bir ustalık belirtisidir." Sıfır toleransa rağmen artış Dünyadaki işkence uygulamalarına da yer verilen atlasta son yıllarda terörle mücadele adı altında İsrail ve ABD`nin içinde olduğu birçok ülkenin işkenceyi yasal hale getirmeye çalıştığı anlatılıyor. Türkiye`de de son yıllarda `sıfır tolerans` politikalarıyla işkencelerin izlendiğinin söylenmesine rağmen mağdurların sayısında artış olduğu insan hakları örgütlerinin 2006 ve 2007 raporlarında ortaya konuyor. En çok şikâyet edilen yöntemler * Tecavüz ve cinsel işkence: Anal işkence ile ilgili en çok bildirilen aletler cop, şişeler, hortum ve idrar sondası gibi fiziksel hasar ihtimali az olan hortumlar. Erkeklerde haya burma. * Soğuğa maruz bırakma: Soğuk hücrede, dışarıda ya da vantilatör karşısında tutma ya da uzun süreli çıplak ve ıslak bekletme. Basınçlı soğuk su sıkma, buz üzerinde yatırma. * Yakma ve sigara söndürme işkencesi: Sıcak bir cisimle ciltte yanık oluşturan işkenceler tüm dünyada oldukça yaygın kullanılır. * Askı: Bazı durumlarda elektrik şoku, boğma ve kaba dayakla birlikte uygulanabilir ya da ayaklara ağırlık bağlanarak şiddeti artırılabilir. * Kaba Dayak: İşkence gören kişilerin büyük çoğunluğu kaba dayağa maruz kalmaktadır. Kaba dayak yöntemleri ise şunlar, "Tokat, yumruk, tekme, cop, değnek, sopa, odun, kalas, metal çubuk, hortum gibi sert cisimlerle vurma, kamçılama, ayak altında çiğneme, yere ve duvara fırlatma, kafasını duvara ve yere çarpma..." İşte utanç yöntemleri 1- Buz üstünde yatırma. 2- El üstünde sigara söndürme işkencesi. 3- Köpek saldırtma. 4-Tekerlek işkencesi. Kaba dayakla uygulanır. 5- Kafes ya da kutu içinde uzun süre hareketsiz tutma işkencesi. 6- Filistin askısı işkencesi. SABAH"
  9. Peki hala diyelimki söyledikleriniz dogru. Soruyorum size, ülkemizde derindevlet varmi yokmu? Eger var diyorsaniz bu örgütün varligi legalmidir ve gereklimidir? Diger taraftan ülkemizde binlerce insan faili mechullerle katledildi ve kayip, bunlari arastirmak cumhuriyet rejiminin görevi degilmi? Eger göreviyse neredeydi bugüne kadar bu cumhuriyet?
  10. Bakin sn politika, ben ülkemdeki derin devletin bitirilmesi taraftaríyim ve onlarin yapmis oldugu tüm pisliklerin aydinlatilmasini arzuluyorum. Eger ben bunlari isterken siz beni Atatürk düsmani, teröre destekleyicisi ve birde seriatci olarak nitelendiriyorsaniz beni bu hic rahatsiz etmez. Demokrasi istemek, esitlikten yana olmak, irkciligi red etmek size göre Atatürk düsmanligi ve bölücülük oluyorsa ben o bahsettiklerinizden olmaya coktan raziyim. Ben Atatürk'ü ve sözde vatanseverligi kendime kalkan yaparak kendi kötü emellerime erismek hayatta istemem ve kimseyide alet etmem.
  11. Bizler saece örne olsun diye Diyarbakir cezaevinden bahsettik, sizde baska hapiyhanelerden daha degisik iskence ve insanhaklari ihlali verebilirsiniz. Mesela Ergenekon tutuklulari icin verildigi gibi, onlarin F-Tipi cezaevlerinde kalislari iskence sayiliyor bazilarimkz icin, ama söz konusu devrimciler olunca gayet normal oluyor. sabahin köründe evinden alinan Ergenekon tutuklulari icin yapilanlar iskence ve insanlik disi olarak degerlendiriliyorlar, ama gene söz konusu devrimciler olunca, mesela sabahin 6 sinda Ankara'da bodrum katlari basilarak dehsetce öldürülürken veya Istanbul'da 11. katta insanlar zamana birakilip teslim olmalari yerine onlari orada havadan bombalayarak öldürülmeleri, gene konu devrimciler olunca Istabnul'da takibe ugrayanlar havadan helikopterle arabalari kursunlanarak katledilmeleri gayet normaal oluyor, hemde bunlarin hicbiri sanik sandelyelerine oturtulmadan yargisiz infaz ediliyorlar. Ehhhhh bana hak gürdügünü zamani gelince kendine de hak göreceksin derler.
  12. Cumartesi anneleri var oldugu sürece demokrasi ve insanhaklari konusunda sürekli sinifta kalmaya mecburuz. mademki devleti o kadar savunuyoruz neden o devlet kaybolan insanlarin durumu hakkinda bizlere gereken cevabi vermiyor? Bu insanlar yaksa bilerekmi kayboldular, maksat devleti zor durumda koymak ve bölücülük yapmak? "08/02/2009 CUMARTESİ ANNELERİ YİNE GALATASARAY’DAYDI Ceren Saran Kiminin oğlu, kızı kaybedildi. Kiminin eşi, kardeşi, yakını evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Emniyete yapılan başvurular yanıtsız kaldı. Kiminin oğlu, kızı kaybedildi. Kiminin eşi, kardeşi, yakını evden çıktı ve bir daha geri dönmedi. Emniyete yapılan başvurular yanıtsız kaldı. Alınabilen tek cevap “Bizde yok” oldu. Görgü tanıklarına, yapılan itiraflara rağmen, devlet ‘kayıpları’ kabul etmedi. Kabul edilmese de işkenceyle öldürülen ‘kayıplar’ın sayısı 10’ları, 100’leri buldu. Onlar, kayıplarının bulunması, sorumluların yargı önüne çıkarılması için oturdular çocuklarının fotoğrafları ve kırmızı karanfilleriyle. Her hafta Galatasaray’da bir araya gelen ve eylemin sonunda soluğu nezarette alan Cumartesi Anneleri, yıllara ve polis şiddetine meydan okudu. Kararlılıkları rakamlara yansıdı. İHD verilerine göre 1994’te 328 olan kayıp iddiası, 1995’te 220’ye düştü. Daha sonra da 194’e, 66’ya, 29’a... ELLERİ YAKALARINDA Kenan Bilgin, Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Fehmi Tosun, Ali İhsan Dağlı, Düzgün Tekin, Hasan Gülünay, İsmail Şahin, Hüseyin Taşkaya, Murat Yıldız, Ferhat Tepe...ve daha birçoklarının annesi, eşi, kardeşi, çocuğu, bu hafta ara verdikleri eylemlerin ikincisini gerçekleştirdiler. Ve elleri, bir daha bırakmamacasına şimdi de Ergenekoncuların yakasında. Daha önce kayıplarını isteyen Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları, şimdi kayıp dosyalarının Ergenekon davasına dahil edilmesini de istiyor. ‘FAİLLER ERGENEKONCULAR...’ PKK’ye yardım etmekle suçlanan iş adamlarından biri olan ve faili meçhul cinayete kurban giden Savaş Buldan’ın eşi DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, dün de mücadele arkadaşlarıyla birlikteydi. “Tam da failler belli olmuşken, tam da Ergenekon davasında yargılanırken, bizlerin burada bir kez daha bu insanların mutlaka cezalandırılması gerektiğini haykırmamız, bizim açımızdan çok önemli” diye konuştu. Eyleme katılan ÖDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras da kayıp yakınlarının mücadelesine destek verdiğini belirtti. (İstanbul/EVRENSEL) -------------------------------------------------------------------------------- ALİ TEKDAĞ NASIL KAYBEDİLDİ? 1956’da Diyarbakır’da doğdu. 7 çocuğuna pastanecilik yaparak bakmaya çalışıyordu. 1982’de tutuklanan Tekdağ, 4 yılın ardından tahliye edildi. 13 Ekim 1994’te eşi Hatice Tekdağ ile birlikte alışverişten dönerken 19. kez gözaltına alındı. Eşinin yanından alınmasına ve görgü tanıklarına rağmen gözaltında olduğu kabul edilmedi. Onunla Çevik Kuvvet Şubesi’nde konuşan Seyfettin Demir, “Aileme söyleyin beni katledecekler” mesajını Tekdağ ailesine ulaştırdı. 20 Ocak 1996’da gazetemizde yayınladığımız JİTEM’ci bir subayın itiraflarına ilişkin haberimiz, yaşananları gözler önüne seriyordu. İtirafçı, gözaltında olduğu kabul edilmeyen Tekdağ’a yapılan işkenceleri şöyle anlatıyordu: “Önce Diyarbakır işkence merkezinde, sonra ise Çevik Kuvvet işkence merkezinde sorgulandı. Silvan’a getirilmeden önce Pirinçlik ölüm timinde son kez sorgulandı. Ben o zaman operasyon timindeydim. 90 günün sonunda hiç bilgi vermemişti. Plastik naylon yakılarak cinsel organını dağlamışlardı, kasapların kullandığı çengelle tecavüz edilmişti.” Tekdağ 120 günün ardından, operasyon timindeki komiser yardımcısı Timuçin ve ‘Boğa’ lakaplı komutan tarafından silahla tarandı. Öldürüldükten sonra da tanınmaması için benzin dökülerek yakıldı. Ve Silvan-Diyarbakır karayolu üzerindeki bir dere yatağına gömüldü. -------------------------------------------------------------------------------- YANIT BEKLEYEN SORULAR Basın açıklamasını okuyan İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçısı Nisa Yıldırım, Tekdağ’ın ölümü nedeniyle Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce mahkum edildiğine dikkat çekti. Tekdağ’ın ölümünde akıllarda kalan soruları hatırlatan Yıldırım, soruları şu şekilde sıraladı: *Ali Tekdağ nerede? *Teğmen, Boğa, Timuçin lakaplı Özel Tim görevlileri ve subaylar kimler? *OHAL Valisi Ünal Erkan neden sorgulanmıyor? *Dönemin emniyet müdürü neden sorgulanmıyor? *Dönemin asayiş kolordu komutanı neden sorgulanmıyor?" Alinti:-http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=45106-
  13. Genelde burada yorum yapan her arkadas demokrasi ve insanhaklarindan yana olduklarini dile getirirler. Oysa bunun gerceklik bazi bana göre o insanlarin kendi ülkelerinde yasanan ve uygulanan tüm demokrasi ve insanhaklarini ihlal eden uygulamalara karsi bir durus göstermeleiyle belli olur. Dolayisiyla ben buradan gercek demokrasi isteyenlerin ülkemizdeki tüm demokrasi karsiti eylem ve olaylari, insanhaklari ihlallerini burada yayinlayarak ve tartisarak bu tip insanlik disi uygulamalarin bir daha yasanmamasi icin mücadele etmelerini bekliyorum. Bizler tarihimizle yüzlesmedigimiz sürece asla demokrasiyi yasayamayiz. Ben buradan bir örnekle basliyorum: "12 Eylül 2008 Cuma 12:02Gazeteci Oğuz Güven'in 78 kuşağını anlattığı "Zordur Zorda Gülmek" adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor. 12 Eylül 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında "78 kuşağı" diye adlandırılan gençlerin yaşadığı trajikomik gerçek öykülerin yer aldığı kitap yeni öykülerle genişliyor. 3. Baskısını yine 12 Eylül'ün yıldönümünde yapan kitapta, bu kez Diyarbakır Cezaevi'nde uygulanan işkence yöntemleri de tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. İşte, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşme Araştırma ve Adalet Komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri: FALAKA: Yaygın ve sürekli uygulandı. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. Bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. El ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı. KÖPEK SALDIRTMA: Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. Köpeğin ilk kaptığı yer bacak arası olurdu. ZlNCİR: 20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla Tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı. GERME: Tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. Koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi. AYAKTAN ASMA/TEPE: 50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan "tepe ol" komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, istiklal Marşı'nın on kıtası okutulurdu. KULE: Havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın "yıkıl" komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu. RANZA ALTI: Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, "ranza altı ol" komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. Herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı. KANTAR: Tutuklular havalandırmada çırılçıplak soyundurulup tek sıra halinde dizilirler, sıranın ön tarafında duran tutuklu sırt üstü yatırılırdı. İkinci tutuklu, yatan tutuklunun testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırır, tutuklunun kaç kilo geldiğini söylemesi istenirdi. Tüm tutuklular birbirini tartana kadar bu işlem devam ederdi. KERVAN: Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi. SEHPA: Tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. Mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı. COP SOKMA: Gardiyanlar copu zeytinyağına batırır ve yağlı copu tutuklunun makatına zorla sokardı. Sonra bu copu kendisine ya da bir başka tutukluya yalatırlardı. ÇEK-ÇEK: Tutuklu çırılçıplak soyundurulur ve erkeklik organına bir ip takılırdı. Gardiyan ipin diğer ucunu alıp hızla koşar, tutuklu da zorunlu olarak gardiyanın peşinden koşar. LAĞIM SUYUNA SOKMA: Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi. KiTAP OKUMA: Koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. Sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı. MARŞ SÖYLETME: Cezaevinde bulunan herkes elli'yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi. ÖL DEDİĞİMDE: Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. Gardiyanın "öl" komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı. SİGARA İÇİRME: Bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. En çok uygulananları şunlardı: Koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. Gardiyanın "çek-bırak" komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı yaratılırdı. BANYO: Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. Banyoda sabun kullanılmazdı. Hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, "Yat-sürün" komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü. SAYIM DÜZENİ: Tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı. GECE NÖBETİ: Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. Nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu. LOKOMOTİF: Tutuklular havalandırmaya çıkarılır, İki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi domalıp iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan bunu kucaklardı. Gardiyanın "uygun adım marş" demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi. PİSLİK YEDİRME: Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. Tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi. İŞEME: Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne işemesi istenirdi.. TECAVÜZ: Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi. HASTANE: Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı. VEREM: Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. Aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi. AYAKTA BEKLETME: Bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. Sabah saat 05'den akşam 17-19'a kadar tutukluların oturması yasaktı. KONUŞMA YASAĞI: Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı. GECE BASKINI: Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı. AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI: Avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. Görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. Tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı. MAHKEME DAYAĞI: Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. Elleri arkadan kelepçeli olurdu. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi. sabah" Alinti: -http://www.haberdem.com/haber/21054/12-Eylul-Iskenceleri.html-
  14. Bizler cocuklarimiza yillardan beri sadece kendi bildigimiz dogrulari lanse ettigimiz icin, yakinda ülkemizde de böyle bir sitem olursa hic sasmam. Sözde güya bir laik devlet kuruldu, ama bakiyorsunuz laiklikle alakasi olmayan sayisiz uygulamalar var ve bu uygulamalari bazilari hala laiklik adina destekliyor. Ülke insanlarimizin aydinlasmasi icin hic vakit gecirmeden, dinin reform olmasi gerekli, diyanetin derhal kaldirilmasi ve olullarda din derslerinin sadece secmeli olmasi gereki. Din dersleri devletin maasiyla yapilmamali. Tarih , hele hele Osmanli tarihi yeniden gözden gecirilerek tek tarafli olarak anlatilmamali. Bu degisiklikler yapilmadigi sürece beklenilen korku kacinilmaz.
  15. Bahsettiginiz bakis acisi sadece vatandaslik bazindadir ve bunada kimsenin itirazi yok. Ama ona ragmen o vatandaslar Türkiye'lidir. Sizinkisi anladigim kadariyla üzüm yemek degil bagciyi dövmek gibi bir durum. Ben bir Türk asilli Türk vatandasiyim, ama baska bir Türk vatandasi Ermeni asilli, Arnavut, Yunan, Bulgar, Cerkez, Kürt, ..... asilli Türk vatandaslaridir. Bunlari dile getirmek neden bölücü bir kavram oluyormus aciklama getirin lütfen. Bunlari dile getirmek neden ülkenin üniter yapisini tehlikeye götürüyormus bir aciklamasi gerek bu söylemlerin, umarim aciklamasini aliriz. Türkiye'de yasayan Türk vatandaslari tek irktan degildir. Insanlarin kendi irklarini söylemelerini yasaklamak ve onlarin konusmalarindan korkmak aslinda bizim ne kadar baskici ve inkarci bir toplum oldugumuzun göstergesidir. 90 yili askin bir zamandan beri uygulanan bu tip yanlis politikalar bizleri günümüze kadar tasidi ve sorunlarimiz cözülecegi yerde dahada cogaldi. Bizler daha Sivas'ta insanlar yakilirken, devletin polisi ve askeri sadece seyredmisken bile yapilanlardan dolayi özür dileyecek bir erginlige sahip degiliz. Ne TSK, ne Emniyet, ne ic isleri bakani ve nede hükümet bu güne kadar olayi engelleyemedikleri ve insanlarin yakilmalarini engelleyemedikleri icin Türk halkindan ve ölenlerin yakinlarindan özür dilemediler, onlarin adina istenilen müze icin bir girisimde olmadilar. Tam tersine katliami ve bu katliamdaki devletin hatalarini unutturmak istiyorlar hala. Sivas'ta kendi insanlarini yakan seriatci gericileri bile engellemeyen bir devlet ve onlarin temsilcileri polis ve asker Ermeni'lerin techirleri döneminde saldiriya ugrayarak katledilmis olmalarini nasil engellesinki????? Büyük bir ihtimalle onlarin Türk fasistleri ve irkcilari tarafindan katledilmelerine göz yummuslardir ve hemde yardimcim olmuslardir. Günümüzde yasana olaylar devletin tutumunu acik sekilde gösterdigi icin 1915 lerde de baska bir davranis sergilenmemistir diye düsünüyorum. Biz öyle bir zihniyete kapilmisizki hem keseriz ve yakariz hemde sonunda 100% hakli durumda oluruz. Iste bu malesef bizim en son eristigimiz ergenlik. Tahminime göre en azindan bir 100 yil daha gerekliki bizlerin kendi hatalarimizi görecek duruma erisebilmemiz icin.
  16. Demokrasiyi ve özgürlügü red eden bir zihniyet, insanlari hice sayarak onlarin adina neyin dogru ve yanlis oldugunu söyleyen bir bakis acisi ve cuntacilari devletin koruyuculari ve yapilan her türlü baski ve zorbaci sistemi vatan kurtarma adina yapildigini idaa eden bir zihniyet dogal olarak her türlü demokratik acilimlari ve o dogrultudaki istekleri terör destekcileri, bölücü ve devlet düsmani olarak gösterecektir. Biz bu hikayeleri yilardan beri biliyoruz ve karnimz tok. Demokrasiyi icine hazmetmis ve toplumuna ögretmis devletlere bakarsak bizlerin demokrasiyi agzimizdan düsürmememize ragmen aslinda demokrasinin d'sini bile hazmedemedigimiz cok acik ortadadir. Bu savas cigirtganlarinin ve halki birbirine düsman edip yillardan beri kirdiranlarin sonu gelmistir ve dolayisiyla bu kadar saldirgan olmalarida gayet dogaldir. Son nefeslerini aliyorlar ve saltanatlarinin devami icin her türlü entrikalara basvuruyorlar. Bölücü basinin MIT ile ortak calismalarini irdelemeden gercek yurtseverlere ve demokrasi hayranlarina bölücü diyerek haksi suclamalarda bulunarak sadece kendilerini kurtarmaya calisiyorlar.
  17. Sn mavi olmayan gökyüzü cok güzel bir yaklasiminiz var ve ben buradan size bu yaklasiminiz dolayisiyla tesekkürlerimi sunarim. O sorunmun muhatabi aslinda tabiiki yorumu yazan arkadas, ama malesef bazilarimiz burada sadece bir iddaa da bulunuyoruz ve iddaa karsisinda sorulan sorulari cevapsiz birakiyoruz. Nedenide cok acik ve net. Söylemis olduklari iddaalarin tümü yalan ve dolandan ibaret ve hic bir kaniti olmayan bir sacmalik. Amac sadece kafa bulandirmak ve insanlara bazilarini hedef göstermek. Yillardan beri duydugumuz kaliplasmis ezber laflar. Söylediginiz gibi biz Türkiyeli, Türk'ler, Kürt'ler, Ermeni'ler, Cerkez'ler, Laz'lar ve diger isimlerini buradan sayamadigim azinliklar, Sunniler, Aleviler, Hiristiyanlar ve diger dinden insanlar olarak , bizi birbirimize kirdiranlara inat, burada bizi anlatacagiz, dostluklarimizi derinlestirecegiz ve ülkemizin kalkinmasi icin, demokrasi icin inadina kardesce ve dostca yasayacagiz.
  18. Ülkemde olan biten her olay beni ve herkesi ilgilendirir. Ezbercilikle ve kaliplasmis sözlerle bir yerlere varamayacagimiz aslinda son 90 yildan günümüze kadar olaylarla ve konumumuz acisindan herkesin görebilecegi bir durum olamsina ragmen, bazilarimiz olmazsa olmaz mantigiyla inadina her seyi inkar etmeye devam ediyor. Nedense birileri buradan güya bazilarini protesto amaciyla dolayli yoldan cevap verdigini zannediyor, bu tip yaklasim o sahsin tartismaya ve elestirilere ne kadar acik oldugunu gösteriyor. Kendisi gibi düsünmeyenleri sözüm ona ciddiye almiyor. Bu mantikla zaten ülkemiz dünya devletleri arasinda malesef sorunlu ülkeler arasinda. Onlar karsi düsünceleri hala görmemezlikten gele dursunlar ve kendilerini dev aynasinda görmeye devam etsinler. Tarih onlara gereken cevabi verecek.
  19. Türkiye'nin gercek düsmanlari icimizdedir, bunlar bizleri yillardan beri yöneten hükümetler ve onlarin siyasetleri ve diger devlet mercileridir. MIT terör örgütlerini bile desteklerken, insanlarimiza cetelerin yapmis oldugu katliamlari ve hukuk disi davranislari vatanperverlik ve Atatürkcülük olarak gösterip aldatan siyasilerimiz, devlet adamlarimiz, bürokratlarimiz ve bu akimin destekcileridir. Bunlar ülkemizin en büyük düsmanidir. Demokratik acilimi bölücülük olarak deklara edenler, azinliklari düsman gösterenler, olmazsa olmaz deyip her türlü yanlislarimizi inkar edenler, insanlarimiza demokrasiyi ve özgürlügü cok görenler en büyük düsmanindir ülkemin. Hakkini arayani linc etmek isteyen bir zihniyet, ülkeyi uluslar arasi arenada devamli güc duruma düsüren siyasiler ve yandaslari, demkrasinin önünü kapatmak icin terörüstlerle bile ortak calisan devlet birimleri ve onlarin destekleyicileri insanligin en büyük düsmanidir.
  20. 1950 ye kadar her sey iyimiydi yani Türkiye'de? Türkiye bastan beri ABD güdümlü bir politika yapiyordu. Bizlerin yaptigi burada sadece kötüler icerisinden iyisini secmek. Türkiye kurulusundan bugüne kadar sosyal demokrat, milliyetci cepheler ve dinciler tarafindan yönetilmistir ve tümüde özünde azinliklara karsi ayni politikayi uygulamistir, yani inkarcilik ve yanlış politika. Kürt vatandasllarin sürgün dönemine bakarsaniz tümü 1950 lerden önce olustur.
  21. Ya sunni Kürtler? Nereden geliyor bu Alevi düsmanligi bizlrde hala anlamis degilim. Önümüze geleni düsman ilan ediyoruz. Milletler yetmiyormus gibi birde din irkciligi yapmaya basladik. terörüsler sanki saece Alevi Kürtlermis gibi. Terörüstün dini imani olmaz, ama APO en keskin bir sunni Kürttür. yani terörüst basi sünnidir. Alevileri devamli ön pilana cikartanlar nedense Apo ve digerlerinin mezheplerini söylemek istemiyorlar. Neden acaba????
  22. Bizim artik dünyanin bize devamli oyunlar hazirladigi korkusundan vazgecmemiz gerek. Tarihte neler olmussa arastirlip gün isigina cikartmamiz gerekli. Türkiye'de uzun süreden beri cok sayida degisik milletlerden insanlar yasadigi ve tarihte de devamli olaylar oldugu icin, her seyi hic olamis gibi kabul etmemek sadece tek tarafli bir bakis acisi olur. Her olay soy kirimi sayilamayacagi gibi her olayi da yok efendim tüm düsmanlarimiz elbirligi yapmis demek te o kadar yanlis.
  23. Sizin icin mahkeme sonuclari gercekten baglayicimi yani? Mahkeme yargilamasaydi Hirant Dink sizin icin bir Türk düsmani degilmiydi?
  24. Irkciligin siniri yok malesef. Dünyanin her yerinde mülteciler tüm irkcilarin hedefi oluyorlar. Almanyada'ki Kürt kökenli mülteciler bile gene Almanya'daki hem Alman hemde Türk irkcileri tarafindan hedef gösterilerek, tüm kötü suclari Kürt mültecilerine yöklemeye calisiyorlar. Bir dönemler ülkemizde de Iran'li mültecilerin devlet eliyle mola rejimine antlasma yaparak geri iade ettikleri ve onlarin mollalar tarafindan iskence ile ve idamla öldürüldükleri gibi. Ben buradan irkciligin her cesidine ve nereden gelirse gelsin sidettle karsi oldugumu tekrar dile getirmek isterim.
  25. Tesekkürler sn politika, ben sizin yukaridaki sözlerinizle kimlerden bahsettiginizi cok aci sekilde anladim ve umarim diger arkadaslarda anlamistir. Türkiye gözlerini kapatmayan insanlara ihtiyaci var, her türlü baskiya ve zulme göz kapatan akillarindan herkesi düsman olarak görüp rahat yatamayan insanlara degil. Türkiye baristan ve kardeslikten yana olan insanlara ihtiyaci var, irkci ve fasizan düsüncelere sahip olan degil.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.