
evaporit
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
180 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
evaporit tarafından postalanan herşey
-
Islam - "Religion of Peace?"
evaporit şurada cevap verdi: Suheyla başlık Dini Konular - Din - Dinler
Sizi kızmış gördüm, üzüldüm... yazdıklarım islamın özüdür... aynı ayetleri okuyoruz.... aynı kitabı... ama sizin okuyuşunuzla benim okuyuşum farklı... dudaklar kelimeleri söylese, kalp ona anlam katar... size ayetleri yazınca bir diğeriniz de '' ayet delil olmaz, kabul etmem'' diyor... ben yalnızca inandıklarımı sylüyorum.... siizin çook vaaz dinlediğinize de eminim... ama dinlemek önemli değil ki, önemli olan işitmektir...İşitmek ise kuranda çok farklı bir durum olarak anlatılır - okumanızı tavsiye ederim, işitmek hususunu - hani bir şarkı vardı ''Yüreklerin kulakları sağır'' diyordu... şimdi aklıma geldi... bir ayettte de tanrı öyle diyor, yürekleri işitmeyenler için kalpleri mühürlenmiş der... siz yukardaki ayeti nasıl anladınız bilmiyorum ama, o ayet, peygambere savaş sonrası elde edilen ganimetleri soranlar için verilmiş bir cevaptır... ganimetlerin paylaşımı farklı şeydir, ganimet için savaşmak farklı şey... islam evrensel kurtuluş için savaşmayı emreder, ganimet paylaşmak için değil... öyle olsaydı eğer, hiç bir akrabalıkları olmayan, ne dini ne de kan bağı bulunmayan başka ülkelerdeki kölelerin özgürlüğü için fidye ödemezlerdi, değil mi ? ganimetler paylaşılırken, zayıf insanlar için ve zulüm gören zavallılar için de pay ayırmazlardı değil mi ? Lutfen kuranı anlamya çalışırken, gözlerinizdeki ya da kulaklarınızdaki perdeleri kaldırmayı deneyin... eğer bunu yapabilirseniz tanrı yüreklerinizdeki perdeyi kaldırmayı da nasip eder .... o her şeye gücü yetendir... -
Ahhh ne demeli şimdi bilmem ki ? hani balıklara anlatmanın zorluğundan bahsetmiştim ya ...... ben vaz geçtim ... yarın gidip bir balığa insan tutmasını öğreteceğim.... sayın yersoy !!! .hadi Yunus olsun.... ne derseniz o olsun.... Ama, siz hem islamı anlamıyorsunuz, hem bizimle bizim dinimizin, bizim inancımızın nasıl olduğu konusunda ''yok öyle değil böyle diyorsunuz''.... O bahsettiğiniz arap tacirler hakkında söyleyebileceğim tek şey, ''din yalnız Allahın oluncaya kadar, onlarla savaşın...'' ayetini merak edenler için hatırlatmakta yarar var... Marksizmi iyi bilirim... Ama Tanrı beni müslümanlardan kıldığı ve bana özgürlüğün yolunu gösterdiği için ne kadar şükretsem azdır... Marksizm zavallı insanlara, sahte bir kurtuluş önermekten başkasını yapmıyor... sadece kendisini ayrıcalıklı hissetmek isteyen lüks fikir düşkünü, kibirli sosyete entellerinin sakızı olmaktan öteye gitmeyen şahsiyetle için... İslamı perdesiz, önyargısız, adam gibi anlamaya çalışın... kendinizi fildişi kulelere hapsetmeyin... Yunus olun, yunus olmayın.......
-
Islam - "Religion of Peace?"
evaporit şurada cevap verdi: Suheyla başlık Dini Konular - Din - Dinler
burada bir hususu daha belirtmekte fayda görüyorum, savaş ayetlerini okuyunca müslümanların hemen sokaklarda kafir aradıklarını ve nerede bulurlarsa kafalarını keseceklerini düşünüp dehşete kapılan siz sayın ateist arkadaşlara seslenip bir hatırlatmada bulunmak istiyorum..... bazı müslümanların hoşuna gitmese de bunu yazmalıyım diye düşünüyorum... O savaş ayetlerinin evrensel değerleri içerisinde hakkı gasp edilmiş, ezilmiş ateistler için de savaşma emri vardır... insanların yaşama hakkı kutsaldır... ve bu hakkına tecavüz edilen bir hristiyan, bir yahudi, ya da ateist olabilir, hiç farketmez... islam size saldırmayanı, sizinle savaşmayanı düşman kabul etmez... Bu savaş ayetlerindeki, görevlendirme, bireye yönelik bir görevlendirme değildir... O dönemin terminolojisinde topluma- yani bugün karşılık olarak devlete - yönelik bir görevlendirmedir... zira savaş konusu bireyi aşan bir konudur... burada yetkili olan Devlet başkanıdır, görev de onundur... eğer devlet başkanı - ya da halife ve ya emir - bu görevini yapmaz ise hem halkın huzurunda hem de tanrının katında sorumlu tutulur... Zira devletin görevi, gücünün yettiği kadar insanlara hayatı zindan eden güçlere karşı önlem almaktır... hayatı yaşanabilir kılmaktır.... insanlığa ait değerleri üstün tutmak, özgürlüğün bekçisi olmaktır... bu görevlendirmeyi tanrı yapmıştır, yetki devlete aittir... yani bu şu demektir, '' bugün yeryüzünde işlenen cinayetlere dur demek gerekiyorsa da, birey olarak hiç bir mümin bu savaşımı veremediği için sorumlu değildir'' çünkü burada sorumlu olan devletler ya da toplumlardır... Çeçenistanda bir ulus toptan yok ediliyor... filistin de, lübnanda... ırakta.... filipinlerde, vietnam da, kamboçya da, afrika da... kim dur diyecek ? Müslüman Topluluklar, müslümanların devletleri elbette.... görev onların.. yetkileri de var... ama güçleri yok.... yani görevlerini yapmaları gerek, ama bunu yapacak güçleri yok... sorumlulukları da yok mu peki ? var elbette .... dünyanın neresinde bir damla gözyaşı bir damla kan dökülse, müsümanlar sorumludur... o dökülen göz yaşı bir ateistin bile olsa müslümanlar sorumludur Allah katında... Güçlü olmadıkları için.... onun hakkını koruyabilecek güce sahip olamadıkları için... tembel oldukları için, çalışmadıkları, çaba göstermedikleri için... adalet ve barış için en azından zalimler kadar emek vermedikleri için.... Selam ile.... -
Islam - "Religion of Peace?"
evaporit şurada cevap verdi: Suheyla başlık Dini Konular - Din - Dinler
sayın demirefe, kısacık yazınızda çok sayıda iddiada bulunmuşsunuz... ama cevaplamaya değer yazılardan biri olduğunu söylemeliyim... şimdi yazdığınız ayeti yüzeysel alırsanız- ki bu sizin gibi derinliği arayan birine yakışmayacaktır- elbette yukarıda ki çıkarımlarınız gibi sayısız şeyler elde etmeniz mümkündür... ancak bir de şöyle bakalım... kuranı anlamanın yolu onun indiği toplumun ve dönemin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel özelliklerini gözönüne almaktan geçiyor... olayları bilmeden, yaşanılanları öğrenmeden - ki buna mevcut halin öncesine vakıf olmak denir hukukta- metinden ya da sözden direkt anlam çıkarmak ve hüküm vermek yanlıştır... bu konu islam terminolojisinde Esbab- Nuzul olarak geçer... esir kavramı o dönemin koşullarında fidyeyi ve ganimeti çağrıştırmaktadır.. o dönemin kültürel ve siyasal koşulları esir kavramını kendine has gelenek ve kuralları belirliyordu. o coğrafyada o dönem esir ve köle kavramı ekonomik bir değer de ifade ediyordu ki, tarih böyle söylüyor... bu geleneksel bir gerçeklik... Oysa islam bu gerçekliği reddediyor ve bu menfaat yaklaşımını dışlıyor... ''... hiç bir peygambere yakışmaz...'' diyor Allah... çünkü islam evrenseldir ve bütün zamanların ve çağların üstünde değerleri öngörmektedir... O kutsalın öngörüsünü yapmaktadır... Peki nedir Kutsalın öngörüsü ?? Allah tan başka yardım dileyecek kimsesi bulunmayan, zayıflatılmış kadınlar, çocuklar, ve hakları emperyalistler tarafından gasp edilmiş zavallı insanlar - dikkat ediniz müslümanlar demiyor, genel itibarı ile haksızlığa uğramış insanlar diyor - yoksun bırakılmış, ezilmiş insanlar için, yurtlarından çıkarılmışlar için Savaşmayı-Mucadele etmeyi emrediyor.... Dinin kutsalı bu... İnsanlığın değerini ayakta tutmak için birilerinin savaşması gerekiyor... Bu müslümanların görevidir.. islam sadece savunma amaçlı bir savaş emretmez... Bu da bir başka gerçek... islam sadece müslümanların değil, bütün insanlığın değerleri için savaşmayı ve ölmeyi kutsal sayar... burada Esir almak önce peygamberin şahsında sonra tüm müslümanların şahsında yakışıksızdır... hiç bir müslüman dünyalık menfaat için savaşmaz... Sorunuzun içinde cevabını kendiniz de vermişiniz, eğer ayeti sizin gibi anlamış olsaydı tüm esirleri öldürmüş olması gerekecekti, demek ki Allah esirlerin öldürülmesini değil, bağışlanmasını istiyor... Esirlerin bağışlanması yolu ile de müminleri temizlemek istiyor tanrı... Peygamberi megaloman olarak görmeniz çok yanlış, sayın demirefe..... o çok büyük bir şahsiyetti ama, kendisine kırbacı ile dokunduğunu iddia eden bir köleye, sırtını açarak sen de aynısı ile vur diyecek kadar alçak gönüllü, başı hep yerde, yürürken bile insanları incitmekten korkan bir ululuk.... ''Ey kızım fatıma baban peygamber diye sakın güvenme, ben bile nasıl hesap vereceğimin korkusundayım'' diyen bir şahsiyet, nasıl olur da hitler ya da mussoliniye kıyas edilir ? burada kaçırdığınız nokta, İslamın evrensel değerleri... hedefleri sadece bir coğrafya ile ya da bir zamana ait değildir islamın... zulüm nerede ise orda bir başkaldırıdır İslam, ne zaman olursa, o zaman... her zaman ve her yerde bağlar hayata, Kapsama alanı ve zamanı süreklidir yani... Kopmaz... İslamın savunma alanı çok geniştir bu yüzden, çünkü evrenseldir.... -
sayın 4 mevsim balıklara denizin dışında bir hayat olduğunu anlatabilseydiniz eğer muhtemelen size inanmayacaklardı... onlar hayatı suyun içinde başlatıp orada bitireceklerdir. siz haccı anlatmaya kalkışıyorsunuz, bu çok daha zor olmalı... hacc bir diriliştir, insanlığa karşı işlenen uluslararası suçlara karşı bir başkaldırının, baskı ve sömürüye karşı toplumsal direnişin bir simgesidir... birey olmaktan çıkıp, toplum olmaya doğru bir yürüyüştür hacc... dünyaya ve tüm ezilmiş halklara bir kurtuluş çağrısıdır hacc... tanrının direniş çağrısına cevaptır hacc... BURDAYIM demenin, ben de varım diyebilmenin kıvancını yaşayabilmektir hacc.... insanlar arasındaki sınıfsal farklılıkların kalktığı, özgürlük söyleminde insanlığın duvar gibi kenetlendiği tek mahşeri yer.... balıklar bunu anlayabilirler mi bilemiyorum... Ama herşeyi ekonomi ya da faydacılık gözlüğü ile algılama mantığındaki kişilerin anlaması çok daha zor.... siz inanç penceresinden bakarken karşınızdaki dolar kapısını ardına kadar açıyorsa, nasıl anlatacaksın ki ??
-
"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol"
evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
4 mevsim çok güzel bir analiz yapmışsın, toplumsal ve bireysel değişimin yasalarını bilmek lazım, bu konuda yorum yapabilmek için, sen bu noktayı çok iyi yakalamışsın, tebrik ederim... konuyu basitçe yüzeyden almamak gerek, böyle yapılacak olursa sıradan sığ yaklaşımlar sergilenir, çok zaman burada gördüğümüz tartışmalarda yaşandığı gibi.. -
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
, Sayın Brain Slapper Siz bütün peygamberlerin akıl sağlığının yerinde olmadığına karar vermişsiniz, okuduğunuz bir kaç kuran ayetini kendi düz mantığınız çerçevesinde değerlendirip hemen damgayı vurmuşunuz ''akıl hastası'' bunlar dye... şimdi bütün hepsine kısa da olsa cevap vermeye çalışacağım... ancak bunlara birer konu açarsanız belki daha etraflı tartışabilriz... birincisi, ''çocuğunu kesme'' dediğiniz olayına bir bakalım.... tanrı bize, dünya hayatımız süresince, mal, evlat, ticaret, para, makam gibi bir çok şey verdiğini söyleyerek, bunlara dalıp ta, hayatı unutmamamızı, hayatın anlamından uzak kalmamızı ister, bu saydığı bütün nimetlerin, ancak tanrının öğrettiği doğrultuda ''hayat'' algılanırsa anlamının oluşabileceğini anlatır... dünya hayatımız geçicidir, az bir süre kalacağımız bu - tabiri caiz ise, yol üzerindeki han gibi düşünelim- yerde, yolculuğumuzun anlamını kaybettirecek şeylerle uğraşıp, hayatın hedefine onları koymamaızı ister.... tanrı dünyaya ait bu nimetlerin paylaşıldıkça artacağını öğütler ve onları insanlarla paylaşırsak artacağını, mutlu olacağımızı söyler... bunu tanrı dediği için yaparız... ve hayatın hep bir deneme olduğunu düşünürüz bu yüzden... peygamber de denenmiş ve en değerli şeyini kurban etmek üzere yola koyulmuş... en çok değer verdiğimiz şeyi tanrı için feda edebilmek .... tanrı istediği için, kazandıklarımızdan, yediklerimizden, biriktirdiklerimizden, içtiklerimizden başka insanlar için pay ayıracağız.... onlardan tanrı hakkı için fedakarlıkta bulunacağız, bu yüzden '' ben siftah ettim, yandaki komşumdan al'' diyen esnaf vardır bu topraklarda... Hayatın özü fedakarlıkta bulunmaktır... peygamber de en çok sevdiği şeyin ne olduğunu düşünüp, evladı olduğunda karar kılıyor... burda hem ilahi bir eğitim var, hem de büyük bir deneme.... Tanrı, peygamberini uyardı ve dediki ; çocukların da bu dünya içinde geçici birer fani, onlara olan bağlılığın seni dünyaya meylettirmesin, ilahi görevin daha önemli olduğu hatırlatmasının yanısıra, inanlara da ibadetlerin en önemlilerinden birinin öğretisini yapmış oluyordu... KURBAN... tanrıyla olan ilişkinin en zirve noktasıdır.... insanlık için hayatından dahi vazgeçme, varlık için yok olmak... ''kurbanlarrınızın kanı tanrıya ulaşmaz'' diyen bir ilahi mesaj sanırım herşeyi açıklamaktadır.... yoksa ibrahim gönül rahatlığı ile, ''hadi bugün de şu oğlumu kurban edeyim'' psikolojisinde birisi değildi, okuyunca daha çok anlayacaksınız... sonra onun kızkardeşi ile evlendiği gibi bir - iftira demek daha doğru olacak - iddia basit kalır ki, okursanız eğer, peygamberin eşinin hayatını kurtarmak için böyle bir ifadeyi tercih ettiğini anlayacaksınız....ve sanırım pazarlama gibi ahlaksızca bir kelimeden ötürü özür de dilemek zorunda kalacaksınız... Yusufun yöneticiliğine gelince, bunu da tamam okumadığınız anlaşılıyor ki ; açlık ve kıtlık dönemlerinin olacağı hususunu Yusuf un kendisine verilen bir ilim - ruya tabiri - sayesinde önceden kestirdiğini ve buna karşılık tedbirlerini aldığını, o en kötü yıllarda bütün bölge halklarının mısıra gelerek, yusufun yönettiği hazineden yardım aldıklarını okumuş olman lazım... tarihi ters yüz ederek b,r yere varamazsın... ,yusufun mısıra yönetici olmasının nedeni zaten bu değil mi idi ? gelecek kıtlık dönemlerini öngördüğü için iş başına getirilmişti ki, önlem alabilmesi ve bu durumu atlatabilmeleri için... örneklerni de oku göreceksin... yüzeysel bilgilerinle ahkam kesip durma lutfen... Süleynmanın kuşlarla böceklerle konuşmasına bakıp, akıl sağlığından şüphe ettiysen eğer, sana demeli şimdi... bugün yığınla bilim adamı, hayvanların dilini çözmeye uğraşıyorsa, -yunusların ve balinaların konuşmalarının önemli bir kısmını çözdüklerini söyleyebilirim- ve bunları tedavi amaçlı kullanıyorlarsa, sana göre hepsinin akıl sağlığı şüpheli ha ! eh pes doğrusu... gene yüzeysel okuyup ahkam kesmiişin derim... okuduğunu düşün ve arkasını algılamaya çaba göster... ama sizden bunu nedense göremedim, fazla önyargılı ve tepkilisiniz, ard niyetli olmadığınızı ummak istiyorum... isanın babsının Allah olduğuna ilişkin iddianınzın temelini bilmediğim için onu sormak istiyorum, cevabını sonra vereceğim yani... Ama Musanın 40 gün dağlarda dolaşması sizin anladığınız gibi değildir... o tanrı ile sözleştiği üzere Tur dağında 40 gün geçirmiştir... bu 40 günün Musanın terbiyesi açısından önemli olduğunu düşüünüyorum ben... tanrının peygamberleirni alıp, toplumun içinden çekip götürdüğü olaylar hep olagelmiştir... Mesala Muhammed ile tanrının ''gecenin bir cüzünde'' buluştuğunu biliyoruz... ''ona ayetlerimizi göstermek için'' der tanrı buna kitabında... bu bence peygamberler için en zor dönemleirnde ilahi bir destek, manevi bir tatmin, ruhsal bir eğitim olmuş olmalı idi...zira yaşadıkları olaylara bakınca bunun ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz... çünkü peygamber bile zaman zaman bunalmış, hatta zaman zaman şüphe etmiş ve korkmuştu... Musa da nitekim tanrıdan delil istemişti... işte bu birlktelik neticesinde, Musa elinde levhalarla kavmine geri dönmüş ve onlara ilahi öğretiyi anlatmıştı... 40 gün musanın hakikatin bilgisine erişmek, kalbini tatmin etmek ve tanrının isteği ile yapılan bir imtihan süreci idi kanaatimce... yoksa yüzeysel bakarsanız, her dağda dolaşanı potansiyel deli sanmanız, pek akıllıca olmayacaktır....- 261 cevap
-
- Hazreti Muhammed
- Muhammed
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
- 261 cevap
-
- Hazreti Muhammed
- Muhammed
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
gülmekten yıkılacağınıza mantığınızı zorlayın biraz, yokun tersi varsa eğer, o halde yanlışın tersi de doğrudur..... ya bu kadar mı basit algılamanız var sizin.... eğer algıladığınız şey yukarıdaki yazıdan bu ise eğer... gülmekten yıkılabilirsiniz.... birlikte güleceğiz ağlanacak halinize... bilim yapaccaksanız eğer, önce MANTIK beyler....Mantığı doğru kuracaksınız... burada iki ayrı önerme var ve bu iki önerme de birbirinden bağımsız olaylar içermektedir.. biber acıdır, gerçekler de acıdır, o halde biber gerçektir basitliği sizin mantığınızı oluşturmasın, sizin gülmekten yıkılmanıza sevinirim, amam yukarıdaki anlatmaya çalıştığım özü örtmeye yönelik bu tavrınızı kınıyorum.... Mantık aleminde olaylar böyle cereyan etmiyor.... akıl böyle demiyor.... kurallar böyle değil.... tanrının yokluğu ispatlanamadığı için ya da varlığı ispatlandığı için var değildir ki; o var olduğu için vardır... var olduğu için tartışmasını yapıyorsunuz... oysa bir şeyin yanlışlığı ya da doğruluğu her zaman tartışılabilir, yanlış da olsa, doğru da olsa.... yanlışlığı ve doğruluğu bizatihi önermenin içerisindedir ve her iki durumuda içinde barındırır... yanlış ise, doğrusunu önermektedir, doğru ise yanlışını nakzetmektedir zaten.... bilgi hem doğrusunu hem yanlışını içerdiği için, onu her iki halde de tartışıp ispatlayabilirsiniz.... mantığınızı doğru kurun, ama yanlış mukayeseden kaçının.... oysa VAR olma durumu, yok olma durumunu ortadan kaldırırken, YOK olma durumu, var olmayı yaratmıyor işte.... YOK sa eğer bir şey, VAR olma durumunun nasıllığını bilemiyorsunuz.... iki farklı önerme, iki farklı durum... önce mantığınızı ve aklınızı zorlayın, sonra yıkılacaksanız da yıkılın, sizin bileceğiniz iş....
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
sayın muki, insan olmaktan et ve kemikten ibaret bir canlıyı kastetmiyorsak eğer, onu insan insan yapan vasıfları değerlendirmeye almamız gerekiyor... insanı insan yapan değerler, onu diğer canlılardan ayırmakta ve üstün kılmaktadır... bunlar onun davranışları, hayatı ve evreni algılaması, insanlarla ve doğayla olan ilişkileirndeki davranışları, kendisi ve çevresiyle olan ilişkisinin terbiye edilmesidir.... bilgi insanı terbiye eder ve onu kendisi, diğer insanlar, doğa ve çevresi ile uyumlu hale koyar... Bu bilgi eğer, tanrıdan gelen vahy ise, ve insan bu ilahi bilgi ile kendini terbiye etmeyi tercih etmişse, insanın orjinaline daha yakın bir insan olma durumunda olduğuu düşünüyorum, bu benim inancımdır.... ancak başka şeylerden kastetdiğiniz nedir bilemiyorum ama, bunların insanları dünyayı ve yaşamı tahrip etmeye, yok etmeye sürüklediğini görebiliyorum. insanları sömürmeye, özgürlüğü yok etmeye çağırdıklarını biliyorum... bunun delillerini yaşayarak görüyoruz.... müslümanlara gelince, neden ??? neden ??? bunu istersen birlikte araştıralım demek zorundayım..... ilkini ben söyleiym gerisini sen devam et .... kuran terbiyesini yeterince almamış, doğu toplumlarının kaderi, batının sömürgeciliğine açık, sınırtanımaz bitip tükenmek bilmeyen vahşi batı kaptalizminin egemen olduğu coğrafyalar olmasından kaynaklanan, geri kalmışlık.... kurandan uzaklaşmış, kuranı anlamayan halk kitleleri..., aydınları esir edilmiş, rehberleri yok edilmiş, önderleri kalmamış zavallı yığınlar... özünü süne zararlısının tükettiği buğday tanesi gibi görünen halk yığınları sadece ....
-
yanlış ve doğru diye kullandığınız nihayetinde sizin subjektif görüşlerinizdir. sizin ne yanlış, ve ne de doğru demeniz onu yanlış veye doğru yapmayacaktır... bu gerçekte bütün bilgiiler için öyledir... doğruluk dediğiniz şey zaten o bilginin özünde vardır, onun gerçekliğini zaman ve olaylar ortaya çıkarır... bilginin kaynağı iki türlüdür... birincisi, ilahidir, ikincisi dünyevidir... insanın ve insanın fonksiyonlarının ürettiği bilgiye ben dünya merkezli veya dünya kaynaklı bilgi bilgi diyorum k,; bu bilginin üretilmesinde insan aklı, zekası, kaabiliyeti ve tecrübesi esas olmakla birlikte, bazen de ilahi bilgiinin yol göstericiliği de söz konusu olmuş olabilir... gerçi bu bir çok alanlarda ''aaaa bak bu da kuran da varmı'' tembelliği olarak görülebilir... ancak, ahlaki değerler ve insanların tanrı-doğa-toplum üçlemindeki inanış değerlerine ait bilginin kaynağı kesinlikle ilahidir.... elbette, tanrı herşeyi bir ölçü ve denge üzerine yarattmıştır... dolayısıyla, insanoğlu bütün varlık alemindeki gerçeklikleri kendi aklı ve yetenekleri doğrultusunda araştıracak, bilgisini geliştirecek, yeni yeni bulgular elde edecektir. bilim de yapacaktır. bilimsel bilgi de üretecektir. evrenin sırrını keşfetmek için her yolu deneyecek ve bunun bilgisine ulaşacaktır, bir zaman ...yeryüzünde bilinmeyen kalmayacak belki de zamanın birinde... bu bilgi bizim dünyayı yaşanılabilir bir dünya ve yaşanılabilir bir hayat kurabilmemiz için önemlidir... ilahi bilgi ise, bu yaşamın gayesini, anlamını ve özünü belirler... tabiri caizse, insanoğlu bilgiyi üretip, onu hayatında kullanılabilir medeniyet tarzı haline sokarken, ilahi bilgi de onun içini doldurup, ona anlam ve değer katmaktadır... örneğin, insanoğlu bilgi sayesinde zenginliği ve teknolojiyi elde ederken; ilahi bilgi de ona, yaşama saygıyı, paylaşmayı ve zayıfları korumayı öğütleyip öngörerek, kalbin tatmin olmasını, kardeşlik duygularının yeşermesini sağlamaktadır... zenginliğin iktidar vesilesi olmamasını, malların dayatma ve baskı unsuru olmamasını istamaktadir... zenginlik kavramına, paylaşım kavramı giydiririp onu anlamlı hale getirmektedir... kuran bilgi kaynağımıdır ? şeklindeki bir soru tartışma götürmeyecek kadar abestir... çünkü birileri ondan bilgi edindiğini söylüyorsa, diğerlerinin ona saygı göstermesi gerekir... tıpkı akıl bilgi kaynağımıdır ? diye tartışılamayacağı gibi.... şimdi burada ince bir çizgi olduğunu görüyorum... peki insan aklının ürettiği bilgi, ilahi bilgi ile çakışıyorsa, birbiriyle tezat düşerse, durum ne olacaktır ??? mesala tanrı, zekat verirsek bunun bizim için daha hayırlı olacağını ve aslında malımızın artacağını söylemekte, oysa aklımız bize bunun mümkün olmadığını iddia etmekte olduğunu yaşarsak ne olacak ??? burada ilahi bilgi ile aklın çatışmasında, aklın tercihi, yani aklı itibari bilgi kaynağı olarak seçmek sekulerizmi doğurmakta, ilahi bilgye itibar etmekse, inanç kavramı çerçevesinde mütalaa edilmektedir, kanaatimce... ilahi bilgiyi, bilgi kaynağı kabul etmeyenler ise bu her iki durumun dışında kalmaktadırlar ki, bu onların kişisel tercihidir... ama onlara tavsiyem şu olur, ufak bir test yapsınlar, ilahi bilgiyi kullanmadan, kaç gün yaşamlarını sürdürebilirler merak ediyorum... hani bir arkadaş demiş ya,, hiç bir bilgi vermiyor diye... kutsal kitapları kullanmadan ne kadar bilgiye sahibiz ki ? hayat 2 ile 3 ü toplamak mıdır ? ya da levha tektoniği midir ? ya da uzay araştırmaları mıdır ? demir inse ne olur- çıksa ne olur ? otobüsler yerine, helikopterleriniz, kurşun yerine ışın tabancalarınız olsa ne olur ? insanları mutlu etmeye yetecek mi bu bilgiler ? Amaçsız ve anlamsız bilgi, evreni çözse ne olacak ? İLİM İLİM BİLMEKTİR, İLİM KENDİN BİLMEKTİR, bilgi, hakikate açılan kapılara götürmezse, bilgi bizi gerçekliğe taşımazsa, bilmek bizi mutlu etmeyecekse, neye yarar ??? bütün hukuk kurallarının temelinde ilahi bilgi vardır... bütün tarihi olaylarının temelinde ilahi bilgi vardır... bütün, ahlaki değerlerin oluşumunda ilahi bilgi vardır... bütün sosyal, siyasal ve ekonımik gelişmelerin temelinde ilahi bilgi vardır... insanlığın değerler hiyerarşisinde en yüksek değerlerin oluşumunda ilahi bilgi vardır... burada şunu ifade etmem gerekiyor ki, bilimsel bilginin veya daha geniş anlamıyla dünyevi bilginin oluşumunda, insan aklı etkindir ve fakat burada müslim gayri müslim diye bir ayırıma gitmek doğru olmayacaktır...bilgi insanlığın ortak malıdır...
-
siz hakikaten okuuğunu anlamakta güçlük çeken birisiniz... size nasıl yardımcı olabilirim bilemiyorum ama, yazdıklarımı yeniden buraya alıntı yapmak da istemiyorum... yazdıklarım açık ki, eğer bilgi birikiminizde kullandığğınız, metafizik kavramlarınız varsa ve bunları kullandığınız zaman, herkesin zihninde aynı şeyleri uyandırıyorsa, bu kelime ve kavramlar, insanın bilgi üretme yöntemleriyle tanımladığı türde bir bilgi sistemi olmadığını gösterir.... bu da bu bilgilerin kaynağının ilahi olduğunu, tanrıdan, metafizik alemden, fizik alemine geldiğini ispatlar.... demek ki, siz ne kadar tanrı yok deseniz de, kullandığınız materyaller bile inkarınızın boş olduğunu ispat ediyor.... şimdi anlamadıysanız daha yazacak değilim bu husuta... ortada çelişki yok yani, siz okuduğunuz şeyleri anlamamışsınız... bunu hep yapıyorsunuz ya, ona bozuluyorum...
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
size bu son cevabım olacak, yerbilimleri hakkında ne bilip bilmediğiniz beni ilgilendirmiyor... ben sadece bildiklerimi ortaya koyarım... inanan arkadaşlar diye kastettiğin kimselerin ne söylediğini elbette önemserim... onların çıkarımlarını anlamak için çaba sarfederim... ne dediklerinden önce ne demek istediklerini anlamaya gayret ederim, çünkü yabancısı oldukları bir terminolojiden bahsediyorlar... onları bu terminolojiye vakıf olduğum için alay vesilesi de yapmam... düzeltmeye gayret ederim... sen de eğer jeolojiye yakın isen öyle yapmalısın derim... onların kastettiği depremi dağların engellemesi değldir, bunu hiç bir aklı başında müslüman söylemez... bilerek de böyle bir iddia da bulunmaz, belki sen öyle anlamış olabilirsin... bu arkadaşların kastettiği tam da benim söylediğim gibi, depremin etkisini hissetmekle alakalıdır ki, sen konuyu anlamamışsın, sadece gözüne taktığın alaya alma ve aşağılama, ya da daha türkçesi -bilmek şımarıklığı hastalığı diyorum ben buna- yüzünden böyle davranıyorsun... sana aferin dememi ödül olarak kabul etmiyorsan onu da geri alırım seve seve... sana yazdıklarım içerisinde üzerine alınacağın bir durum varsa, onu kendine sormalısın... ben sana hakaret etmedim ve bunu yapmayı da hoş görmüyorum.... saygı çerçevesi derken, evet haklısınız... yazdıklarınıza bakın, okuyun derim... insan olmayı öğrenmek konusu ise, çok su götürür... ben insanı yaratan, bütün yaratılmışların terbiye edicisinden insan olmayı öğreniyorum... o ki; dağları da, dünyayı da, gökyüzünü de terbiye etti... bütün insanları da terbiye etmesini ilahi terbiyeye nail olmayı temenni ediyorum.... siz insan olmayı hangi kaynaktan öğreniyorsunuz ? bunu tartışma ya da hakaret olsun diye söylemediğimi özellikle belirtmek istiyorum.... çünkü istemeseniz de çok önemli bir hususun altını çizmiş oluyorsunuz... İNSAN OLMAK....YA DA OLMAMAK... Nereden öğreniyorsunuz, insan olmayı...
-
*********** ben hala pongea olduğu konusunda ısrarlıyım... depremlerin oluştuğu yere gelince, bilen insanları severim ama, bilmişlik tasladığını hissettiklerim için aynı şeyi hissetmiyorum... orda bilmenin verdiği şımarıklığı sezersem, utanç verici olduğunu düşünüyorum...depremlerin ''zaten dağlarda oluşur'' tuğunu söylemek bu işi kelimenin tam anlamıyla çarpıtmak, - ya da cehaletten diyelim en iyisi - başkası değildir... depremler yer sarsıntısıdır ki ; bunu kaynağı sarsıntı üretebilecek her şey olabilir... bir filin yürümesi bile deprem üretebilir... benzer şekilde, yer altındaki oturmalar, lav intrüzyonu, patlamalar da depremleri oluşturabilir... en çok görüleni ise, faylanmalara bağlı hareketlenmelerin oluşturduğu sarsıntılardır... sağlamlık konusuna gelince, bu konuyu da anlayamamışsın arkadaş .... ama bir daha anatmak da mahsur yok.... sağlamlık kavramı, depremi bizim hissetmemizle ilgili bir kavramdır... deprem dağlarda da olsa ovada da olsa, önemli olan onu bizim ne kadar ve nasıl hissetiğimizdir... dağlar sağlamdır, çünkü depremin etkisini en az orada hissedersin.... Neojen havzaları, birikinti konileri, pekişmemiş alüvyon örtüleri sağlam değildir, oralarda depremi çok daha fazla hissedersin.... dağlar sağlamdır, yaptığın bina ile zemin arasındaki rezonans önemlidir.... ilk medeniyetlerde bakarsan göreceksin ki, yerleşim merkezleri hep dağlarda kurulmuştur... çünkü dağlar daha sağlamdır.... Anlatabildim mi ??? ya da anlamışsındır artık, bu konuyu daha fazla uzatmak niyetinde değilim.... bilim yapmak demişiniz de .... bir de bilim yaptığını zannedenler var ki; işte asıl problem onlar sayın yersoy.... tanrının gizemini çözdüğünü sanan ucuz palavracılar... haa insanların ne ile uğraştığı, nasıl ve ne amaçla uğraştığını bilemem.... ben yaptıkları işin neticesine bakarım.... sizin dağlara baktıkça ne hissettiğiniz ve düşündüğünüz sizinle kalbiniz arasındadır... ama insanlar sizin bilimle uğraşırken ortaya ne koyduğunuzla ilgilenirler... Ne yaptınız, ne ürettiniz, ne buldunuz, ne işlediniz, ??? insanlığın mutluluğu için, refahı için bilimsel hangi buluşları ortaya koydunuz ?? bilim yapıyor olmanız, size Tanrı ile mucadele etme görevi yüklediğini mi sanıyorsunuz ? Bilimi bilim gibi, kuranı kuran gibi okumalıyız... demiştim evet... buna inanıyorum.... ben ce siz bilimi tanrılaştırma yolundasınız....bu yol yanlış.... mantık yanlış.... felsefeniz yanlış... siz bilimin kurana payanda edilmesini eleştirirken, ben kuranın bilime payanda edilmesini de eleştiriyorum... ama bilimi tanrı gibi de düşünmüyorum... ne tanrıyı bilimselleştireceksiniz, ne de bilimi tanrısallaştıracaksınız... tanrı, tanrı olmalı, yaptığımız işte o her ne ise, orada kalmalı, haddini, sınırını bilmeli.... bu yüzden o dağlara bakın, onu anlayın, çözün, insanlığın ve size vergisini ödeyen vatandaşların hizmetine ne sunacaksanız sunun.... ama sakın ola, onu ilahi iradenin dışında tasavvur etmeye kalkışmayın... hele hele, onu tanrının bir ayeti olarak görenleri küçümsemeye, bilimdışı görmeye, vs... kalkışmayın...buna ne hakkınız ve ne de haddiniz yeter... benim tanrının ihtişamı karşısındaki duygu ve düşüncelerimi ortaçağ zihniyeti olarak değerlendirmeniz ne kadar, gülünç bir durum değil mi ??? orta çağ zihniyetinden kastettiğiniz şey, orta çağ avrupasının karanlık kilise statükoculuğu ise, ben Muhammedin aydınlık evrensel mesajına inanıyorum.... yok eğer zaman olarak ortaçağı kastediyorsanız, gene yanıldınız,,, çünkü ben çoooookkkk daha eskisi olan, çok kadim bir geleneğin takipçisiyim, insanlığın tarihi kadar eski bir zihniyet... ama aslında bahsettiğiniz ortaçağ zihniyetini biraz açarsanız, göreceksiniz ki, o dönemin, totaliter, baskıcı, despot zihin yapısını, bugün bilim yaptığını zanneden zavallı, tekelci, anti demokratik, anti insan bilim kurumlarında göreceksiniz.... kimi kastettiğimi siz daha biliyorsunuz, çünkü belkide içinde yaşıyorsunuz o camianın.... dikkatli bakın ne demek istediğimi göreceksiniz...
-
pongea nın parçalanmasını elbette birebir kuranda bulamayabilirsiniz, ama zorlarsanız orada konveksiyon akımlarına işareti çıkarırsınız, azıcık daha zorlayın, plakaların hareketini subdıctıon zonunu bile yakalayabilirsiniz !!! düşünmekte sınır yoktur.... yer kabuğunun kayıp gitmesi, bir sıvının -ağdalı bir sıvının üzerinde akıp gitmesi gibi - düşünebilirsiniz... ben böyle düşünmediğimi hatırlatmalıyım, çünkü kuranın böyle okunmasına karşı olduğumu söylemiştim... sizin önceki yazınıza binaen bunları hatırlatmıştım size.... izostasiye gelince, biraz daha düşünürseniz, çözeceksiniz, dağların orojenik hareketler sonucu oluştuğunu biliyoruz, ancak izostatik denge kesitini hayal edin, orada yerkebuğunun en kalınlaştığı nokta dağların olduğu kesimdir... en aşağılara kadar inmektedir kesitte..bu da sanki tabiri caizse, dağların çakıldığı görünümünü vermektedir...bir de konuyu depremsellik açısından ele alırsanız en sağlam bölgelerşn dağlar olmasına da işaret edilmiş olması mümkündür... bunların hepsi de birer varsayımdır ve insanların çıkarımlarıdır, doğrulukları tartışılabilir... tanrı bunları mı murad etti ? bilemiyorum, kimsenin de bilebileceğini sanmıyoruum.... bunların bilimsel çalışmaların neticesinde '' Aa kuranda da varmış''' yaklaşımlarına alet edilmesini de '' savunma psikolojisine'' bağlayarak reddettiğimi belirtmeliyim... kuran, kurandır.... bilim de bilim.... böyle anlamak lazım..... zorlamayacaksınız, ne kuranı, ve ne de bilimi.... metafizik alanı bilimle yargılamaya klakışmayacaksınız, anlamaya da.... bilimsel kuralları da kurandan çıkarmayacaksınız.... kurandan yaşama ve inanca dair esasları çıkaracaksınız, bilimden de yaşamınıza dair kolaylıkları, tekniği ve fizik alanın kurallarını.... Evet sayın yersoy, ben dağlara baktığım zaman onu yaratan tanrının azameti ve ihitşamı karşısında titriyorum... acizliğimi anlıyor ve onun büyüklüğü karşısında kendimi onun kulu olduğum için şanslı hissediyorum... ona teşekkür ediyorum beni yarattığı ve müslümanlardan olduğum için...sonra ona teşekkürün, onu anlamak olduğunu hatırlıyor ve daha çok çaba sarfediyorum onu ve yarattıklarını çözebilmek için... inkar etmek için değil... ve fakat, onun yarattıklarına layık olabilmek, anlamak ve anlatabilmek için çaba sarfediyorum.... Oysa sizin mantığınızda, tanrının bu esrarını çözmek ve çözebildiğiniz oranda da tanrıyı bilimsel anlamda şeffaflaştırmak bilinir hale getirmek, basitleştirmek vardır.... ''düşünüyorum o halde varım'' mantığı var bunun temelinde.... tanrısal alanda insanın varlık çabasıdır, alan kazanma çabasıdır bu... ben de varım derken, tanrıyla mücadele etmek, bilimi de araç olarak, tam tab,r,yle silah olarak kullanmak vardır..... ortaçağ zihniyeti bu.... karanlık zihniyet.... unutmayınız !!! TANRIYLA MUCADELE ETMENİZ, SİZİ TANRI YAPMAYACAKTIR...
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
yaw kardeşim, sara hastasında bilinç kaybolur diyor uzmanlar, siz hala diretip duruyorsunuz, muhammedin söyledikleri bilinçsizce söylenmiş sözler gibi mi geliyor size ???- 261 cevap
-
- Hazreti Muhammed
- Muhammed
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
keşke o kadar basit olsaydı değil mi ? ne kadar mutlu olacaktın kimbilir .... tanrının yokluğunu ispatlamaya çalışırken varlığını ispatladığının bile farkında değilsin... bunu kelime oyunu mu sandın ? o zaman bir daha düşün bakalım nasıl kelme oyunu imiş bu ? mantığını doğru kurarsan varlıkla-yokluk arasındaki ontolojik ilişkinin, doğru ile yanlış arasında kurulamayacağını kolaylıkla anlayabilirsin... bu çıkarımı yapabileceğini umarak, sana konuyu açarak yardımcı olayım ... 1- sevgili yersoy, bugün elinle tutup, gözünle gördüğün varlık aleminin ilksel halini düşün bakalım... şimdi tarihi yavaş yavaş geri albakalım... geriye gidelim... 2- geçmişte ne görüyoruz ; 150 yıl önce telefon yok, 500 yıl önce otomobil yok, petrol yok...1000 yıl önce ateşli silahlar yok.... 2000 yıl önce .... yok ... 3- teknolojik ve bilimsel gelişmenin paralelinde kullanmak istediğim terminoloji aslında ''BİLGİ'' dir.. bundan 150-300-500-2000 ve daha önceki zamanlara ait periyodik bir bilgi birikiminden hareket etmek istiyorum.... bu da bir gerçek ki; bugünkü bilgi birikimimiz, geçmişten beri yığıp büyüttüğümüz, geliştirdiğimiz insanoğlunuun ortak malıdır... 4- şimdi bu ortak malımız olan ''BLGİ'' yi irdelemek istiyorum. diyorum ki; ilk insana gidersek bilginin oluşumunu anlamış olacağız... ilk baştan başlarsak, bilgi kuramını oluşturmuş olacağız... eğer bu adımda da sorun yoksa, şimdi bilgi kuramına geçip, onu irdelemek isityorum... 5- bilginin oluşum süreci içerisinde geçirdiği evreleri de gözönüne alarak, diyorum ki; bugünkü bilgi birikimimizi bir ayırımlamaya tabii tutmak istiyorum : mevcut bilgi-kültür birikimimizde (tüm insanlığın) iki farklı kavram görüyorum.... A- birinci tür kavramlarımız mevcut bilgi birikimimizin fizik alan kavramları : ilk insandan başlayarak bunların nasıl oluşup geliştiğini anlamaya çalışıyorum... mesala ''Ateş'' dediğimiz şeyi insan tanımazdı, onu ilk gördüğünde, elini yakmış olmalı, zira insan bir şeyi tanımlamamış ise daha önceden, onu ilkin tanımak ister... algılar, tanır ve tanımlar.... bilginin oluşum formu budur.... algı-tanıma-tanımlama üçlemesi ile karşılaştığı şeyi, önce bütün özellikleri ile tanıyor, sonra tekrar karşılaştığında hatırlaması için hafızasına yazıyor ve bir başkasına anlatabilmek için de ortak formatlarda tanımlıyor ki; buna dil (language) diyoruz... Burada asıl olan tanımlanan şeyin araştırılması, tanınacak özellikleri bilinecek ve kayıt altına alınıp tanımlanacak... burada dikkatinizi çekmek isterim ki, tanımlanan şey, fizik aleme ait, gözle görülüp tutulabilen, deneylenip, gözlemlenebilen şeylerdir... herkesce de malumdur... bu kelime ve kavramlar birkaçbin yıl içinde birikerek bugünkü bilgi birikimine eriştik... B- ikinci tür kavramlarımız mevcut bilgi birikimimizin metafizik kavramlarıdır : Tanrı, cennet, cehennem, melek, şeytan, ruh, akıl gibi metafizik kavramlarıdır ki; bilgi birikimimiz içinde önemli bir yer tutuyor... şimdi ilk insana dönüp bu kavramların oluşumunu anlamaya çalışalım.... önceki bölümde incelediğimiz kavramlarımızın oluşumunda insani algı ve tanımlamalarımız o kavramı belirleyip şekillendiriyordu... oysa bu bölümdeki kavramlarımız insani algı ve kabiliyetlerimizle tanımlayamayacağımız kavramlar...tanrıyı, meleği, şeytenı elle tutup, gözle göremeyeceğinize göre, bunları deneyleyip gözlemleyemeyeceğinize göre, nasıl oldu da bilgi birikimimize girdi bu kelimeler..??? 6- bu kelimelerin ilk terminolojimize girişi bizim ilk dönemlere gerş dönüşümüz, (Paleotopoğrafik durumun ortaya konması diyelim isterseniz) konuyu çözmemizi sağlayacaktır... şimdi nasıl oldu da o ilk insan, melek, şeytan ya da tanrı kelimesini uydurup, tanımladı ? ve bugün siz de bu kavramın varlığını ya da yokluğunu tartışıyorsunuz ??? 7- aklınıza ilk gelen, insanoğlunun korkularından kendi türettiği kavramlar olmalı şeklinde bir görüş olmalı, ama şunu unutmayalım ki, insanoğlu olmayan şeylerden (ki eğer yoksa ) -ilk insan bu - korku üretemez, onun korkularının kaynağı bellidir, gözüyle gördüğü yırtıcı bir hayvan, ateş, yangın ya da açlık olmalı değil mi ? onları da zaten kendisi tanımış ve tanımlamıştı.... 8- aklınıza gelen ikinci görüş, insanın metafizik kavramları hayalleri ile türetmiş olduğudur... oysa insanoğlu olmayan şeyler üzerine hayal edemez, ''insanoğlu ancak bildikleri temelinde hayal edebilir'' mesala ilk insan ruyasında ''bir denizaltıda lazer kılıcıyla öldürüldüğünü göremezdi'' bu mümkün olmayacaktı... hele olamdığını iddia ettiğiniz bu kavramları hayali mümkün olamayacaktı.... 9- sayın yersoy, birbirinden habersiz farklı insan gurupları, dünyanın farklı yerlerinde, aynı ruyayı göremez, aynı hayali, aynı derecede kuramazlar...düşünün dünyanın bir yerinde vukuu bulan bir olayı birbirinden farklı kişilerden dinleyeceksiniz ve bu nsanların herbiri de aynı (x=3a+4b) şeklinde tanımlayacaklar .... bu ne demektir ? bu şu demektir ki ? insanlar gördükleri bir X olayını 5 değişik şekilde aktarabilirler sosyolojik olarak... ya aynen aktarırlar, ya eksiltirler, ya artırırlar, ya tam aksini aktarırlar veyahutta yorumlayıp aktarırlar...hele bir de bu görmedikleri, olmayan bir X olayı ise, nasıl olurda hepsi de aynı derecede eksiltip, ya da artırıp, ya da yorumlayıp aktaracaklar ki? bu mümkün değildir.... bir insanlık tarihi hep tanrıdan ve metafizik kavramlardan aynı şekilde bahsedecek ve aynı şeyleri hayal edip uyduracaklar ha ??? bunu isteseniz ve hatta bir insanlığı örgütleseniz de yapamazsınız ... bilgi birikimimize bu kavramlar insanların kendi istekleri ve tanımlamaları ile girmemeiştir demektir bütün bunlar ..... 10 - şimdi nasıl oluyorda insanlar görmedikleri şeyleri hayal edip tanımladılar ? olmayan şey hayal edilemeyeceğine göre nasıl olduda bu kavramlar bilgi birikimimizin temeline girebildiler ? bunun cevabını ben kuranda buldum arkadaş..... tanrı ilk insanı yarattığında - siz ona isterseniz homosapiens diyebilirsiniz - ona ''Eşyanın isimlerini öğrettik'' demektedir... yani insan kendisi bu kavramlara ulaşmadı, bizzat tanrının kendisi öğretti demektedir... yani varlık aleminin bilgsi tanrı tarafından verildi... Sayın Yersoy; ''Var olan zaten vardı'' demektir bu, ezelde vardı, zamandan ve mekandan kayıtsız olarak vardı... doğru ise, yanlışı zaten içinde barındırır, onunla kaimdir, oysa mutlak varlık yokluğa muhtaç değildir, o olmassaydı varlığını tartışamayacaktınız ki !!! şimdi söyledklerimi bir kez daha düşününüz .... forumun en ilginç yazısı mı imiş ???? siz bu yazdıklarımı bir açılım yapasınız diye söylemek istiyorum, bir de dil bilimi açısından test edermisiniz ? ilk insana gidin ve dillerin oluşumunu test edin !!! bir deneyin bakalım neler çıkacak ???
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
mezheplerin ortaya çıkışı peygamberden sonra olduğu için elbette kuranda geçen mezhep kavramı bugünki anlamını karşılamıyor FFT nin izahı çok doğrudur bu anlamda... ama günümüzde var olan mezhep kavramı 3 boyutludur... birincisi SİYASİ Temele dayanan Mezhepleşmeler ki, bu konuda sayın CYRANO nun verdii bilgiler çok isabetlidir...dini hiç bir mesnedi ve anlamı yoktur, tamamen iktidar kavgası olmasa da netice olarak oraya vaarmıştır... Ama daha öneml bir kırılma noktası ortaya çıkarmıştır ki bu bence çok daha önemlidir ; İTİKADİ MEZHEBEŞME dediğimiz bilginin oluşturulması ve kabulündeki kırılmadır.... zira dinde asıl olan bilgidir.... elde edilen bilginin değerlendirilmesi ve gerek hukukta ve gerekse pratik hayatta uygulamalrıdır.... oysa siyasi alandaki çekişmeler, inanç esaslarıın belirlenmesinde temel bilginin oluşmasına etki etmeye başladığında, mantık değişimleri başlamakta ve neticede de çok kötü ayrımlaşmalar ve kırılmalar ortaya çıkmaktadır... şii ve sünni dünyalardan başka onlarca farklı itikat ve inanç sistemi bu farklı bilgi sistemlerinin ortaya konulmasıyla islam dünyasını derinden yaralamıştır.... diğer 3 boyut olarak ele almamız gereken Ameli mezhepleşmeler ise ; pratik hayatta uygulamalara ilişkin basit yorum farklılılıklarıdır ki; bunlar okunan metinlerin uygulanmasına ilişkin basit ayrıntılardır.... bu tür görüş ayrılıkları doğaldır ve islamın özüne ilişkin değildir... yani uygulamalrdaki bir takım basit anlayış ve değerlendirme farklılıklarıdır.... bütün dinlerde bu tür metne bağlı farklı anlamlandırma ve farklı değerlendirmelere ilişkin görüş mektepleri olağandır... bu farklı görüşler, dinin kurallarını -kendi dönemi içerisinde- anlama ve yaşamakta insanlara fayda sağlarlar..
-
kehf suresinde hz. musa ve salih kul kıssası
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
uzun yazmanın sorun olduğunu biliyorum, ama daha da önemlisi, sizin ne kadar uzun ya da çok şey anlatıp yazdığınız değil, karşıdakinin anladığı kadardır gerçeği... ve daha da kötüsü ne biliyormusun ? o kadar çok uzun uzun anlat, ama başa dön, hiç bir şey anlatmamış gibi ol... karşıdakinin seni anladığını sanması... ya da herkesin aslında karşısındaki için değil de kendisi için anlatması mı bunu bilmek çok zor işte... -
tebrik ederim, ''TANRININ VARLIĞINI İSPAT ETTİĞİNİZ İÇİN'', ne kadar uğraşsam, tanrının varlığını kendime bu kadar iyi anlatamazdım.... BU FORUM TANRININ VARLIĞININ EN BÜYÜK KANITI OLMUŞTUR.... nasıl mı ? OLMAYAN bir şeyin OLMADIĞINI ispat edebilir misiniz ? Ancak VAR OLAN bir şeyin YOKLUĞUNU ispat edebilirsiniz... Demek ki, TANRI VAR ki, siz onu yok etmeye uğraşıyorsunuz.... Nemrut Tanrıyı gökyüzüne ok atarak avlamaya, yok etmeye uğraşmıştı... Firavn yasaklayarak... kendini tanrılaştırarak...Yuri Gagarşn de ilk uzay gezisini yaptığında, ''döndüm dolaştım, ama Tanrı dedikleri şeyi bir türlü göremedim'' demekle, tanrıyı yok ettiğini sanıyordu... çalışın, çalışın, çalışın.....çalışın bakalım..... yok olduğunu iddia ettiğiniz şeyin varlığını ispat edin bakalım....
- 2.558 cevap
-
- Allahın varlığı
- Allahın yokluğu
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
sayın yersoy, inanan arkadaşların kurandan çıkarımlarını okuyunca kızdığınızı gördüm... söylediklerinizi cevaplamayacağım.... ancak şu kadarını açmak isterim ki ; birinci durumda '' yüzen, akıp giden'' diye kastedilen şey, pongea'nın parçalanması durumudur ki, bu levha tektoniği kuramı ile izah edilebilir... ikincisi ''dağların sabit kılınma'' durumu ki; bu farklı bir konudur ve İzostasi teoremini okursanız konuyu açıklamış olursunuz... şimdi bu hususta asıl değinmek istediğim husus şu ki; herkesin sizinle aynı meslekte veya bilim dalında olduğunu kabul ederek hareket ederseniz, yanılırsınız... doktor arkadaşların tartıştığı bir sivrisinek mevzusunda da sanırım bulaşıcı hastalıklar alında ihtisas yapmadığımızdan biz zor durumda kalırız... ya da ziraatçi arkadaşların tartıştığı bir diğer hususta olduğu gibi... oysa kuranın muhatap aldığı kitleler, meslek örgütleri ya da bilimsel çalışma grupları değildir.... kuran, direkt olarak insanları muhatap alır... onlara hayatın hedefini ve anlamını verir... dağları anlatırken biz her ne kadar da orojenez ve orojenik haeketleri canlandırsak da hayalimizde, gerçekte kuranın anlamdırmaya çalıtığı, tanrının bize verdiği nimetlerdir ve tanrının kudretidir.... bu hayal sınırlarımızı alt üst eden gücün ve kudretin sahibi ne uludur, ne yücedir.... o halde önünde boyun eğmemiz, önümüzü iliklememiz gereken yalnızca tanrı olmalı fikrini aşılamaktır kuranın hedefi.... gücün ve kudretin, o muazzam kainatın yaratıcısını tanıtmaktır amaç.... yoksa, siz farklı, bir başkası farklı yorum elbette yapabilir ve yanlış anlamaları da beraberinde getirecektir... ama gerçekten zamandan kast edilen nedir ? Triyas mı, Jura mı, yoksa Prekambriyen mi demeli ? belki de devir demeli... ya da dönem ... ne derseniz deyin.... önemli olanı gözden kaçırmayın....
-
Hz Muhammed hakkındaki iddialar
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
arkadaş sara hastalığı üzerine çok güzel bir araştırma yapmış ve konuyu da güzelce izah etmiş işte... bu kadar açık ve seçik anlatımdan ve delillendirmeden sonra hala daha kalkıp muhammedin sara hastası olduğunu iddia etmek lafı güzaftır... abesle iştigaldir.... durum ortadadır ve anlaşılmaktadır ki Muhammedin sara hastası olduğunu iddia etmek, geçmişten gelen ve bugünde süren ve yarın da sürecek olan vahyi örtme çabasıdır. gerçekler gizleme çabasıdır... teşekkürler 4 mevsim çok iyi bir çalışma... ama okuyana, okuduğunu anlayana....- 261 cevap
-
- Hazreti Muhammed
- Muhammed
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
kehf suresinde hz. musa ve salih kul kıssası
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
-
kehf suresinde hz. musa ve salih kul kıssası
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
-
kehf suresinde hz. musa ve salih kul kıssası
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
insanın özgürlüğünü koruması demek, bütün varlık alemindeki en üstün arlık olma tecrübesidir... kimseye boyun eğmemek, kimsenin önünde secde etmemek, özgürlüğün ifadesidir... bu ifadeyi İLLA ALLAH kelimesiyle sınırlandırmak ve anlamlandırmak gerekiyor... yani tanrının dışında bütün yaratılmışlara karşı ilan edilen bir özgürlüktür bu... eğer bunu yapmazsanız, biliniz ki, içinizdeki inanma ve sığınma duygularını yönlendireceğiniz bir başka ilah arayışında olacaksınız... ve bu ilah da ontolojik olarak bir diğer yaratılmış olacaktır... sizden daha fazla aklı olmayan, daha fazla düşünemeyen, idraki ve kaabiliytleri sizinkinin bir benzeri olan bir yaratılmış şey..... bu bir nesne de olabilir, bir para, yahut mevkiii, yahut hizmetini üstlendiğiniz ve sizi mükafatlandırıp ya da cezalandıracağına inandığınız başka bir şey.... bu ilah sizin hayatınınızı ve değerler hiyerarşiizi belirleyecek herhangi bir şey de olabilir, herhengi bir akım, eğilim, düşünce sistemi vs... ya da bu ilah arayışınız, içinizdeki megalomanlık düzeyine göre sizi bile ilahlık iddiasına götürebilir, aklınızı, ruhunuzu ilah edinebilirsiniz... kendi kendinizi başkalarına rabb olarak dayatabilir, ilahlık taslayabilirsiniz... Nemrut gibi, firavn gibi... ya da onların kahinleri gibi.... ama şu gerçeği değiştirmeye yetmeyecektir bütün bunlar ; '' ÖZGÜRLÜĞÜNÜZÜ KORUMAMIŞ OLURSUNUZ '' kendi kendinizi köleleştirmiş olursunuz.... Öncelikle bütün şeylere karşı özgürlüğünüzü ilan edin ve onu korumak için de özgürlüğünüzü onu size bağışlayan alemlerin rabbi olan ALLAH'a satın.... O yaratılmamıştır, doğmamııştır, doğrulmamıştır, herşeyden yücedir... ellerinizle yapıp ürettiğiniz tanrılardan daha yücedir... özgürlüğünüzü ona satar ve yalnızca ona eğilirseniz, başka hiç kimseye eğilemezsiniz... ona adarsanız özgürlüğünüzü, yalnızca ona boyun eğersiniz, bunu yapmazsanız, tanrıdan başka herkesin ve her şeyin önünde eğilip, secde edersiniz... şu 3 günlük dünya hayatı basit hesapların içine girmezsiniz... dimdik durursunuz, eğilmeden bükülmeden... Benim dinimde secde etmek demek, sıradan bir eylem demek değildir, eğilmek demek basit ve bayağı bir hareket ya da ibadet değildir... epistemolojik olarak bunları incelemenizi ve vahyin indiği dönemde o toplumda nasıl anlaşıldığını incelemenizi tavsiye ederim.... özgürlük insana tanrının bahşettiği en büyük nimettir, akıl dan sonra tabikii..... onu korumanın yolu Allaha teslim olmaktan geçiyor.... bir de arkadaşım bu güzel olan davranış şekillerinin yalnızca müslümanlara ait olmadığından söz etmişsiniz ..... haklısınız bu konuda, güzel olan herşey insanlığın ortak malıdır... ama ben işin orjinalini, kaynağını işaret etmek açısından buna değinmiştim....burası çok önemli bence.. zira diyelimki, hırsızlık, ya da gasp veya cinayet kavramını ele alalım... bunun ilk kaynağına inmek isterim... ilk başlangıcına.... homosapiens'in bu kavramları yoktan varetmesini mümkün görmüyorum... adil olmak, dürüst olmak, yalan söylememek, şerefli olmak.... bunlarda mümkün değil... bu kavramların temelinde ilahi yani dinsel bir öğreti görüyorum.... çünkü bütün toplumlarda bu kadar benzer tanımlama ve aynı şekilde algılama mümkün gelmiyor bana... demek ki ilahi bir kaynaktan beslenme var. yoksa ilkel denilen bir varlığın bu kavramları icad etmesini iddia etmek gerçeklik ifade etmeyecektir... ikincisi bu güzel hasletleri taşımanın sorgulanması ve değerlendirilmesi hususu var ki; bunu hemen bir soru ile açalım : şimdi fizik alemin fizik kuralları içerisinde, hangi yeryüzü dini insanların ahlaki davranmasını öngörebilir ve mallarını ve canlarını diğer insanlar harcamalarını temin edebilir ve bunu sorumluluk olarak sunabilir ki ? hangi yeryüzü inanışı, insanlara paylaşımı öngörebilir ve komşusu açken tok yatmamayı temin edebilir ve buna bir sorumluluk ykleyebilir ki ? geçen bir arkadaş Muhammed için bir devletin reisi olarak menfaat temin ettiğini ve hiç aç kalmadığını iddia etmişti...yeri gelmişken hatırlatayım... Açlık dönemlerinde, müslümanlar ekonomik ve siyasal boykot altında iken, bir müslüman karnına taş bağladığını peygambere gösterdiğinde, Muhammedin karnına 2 tane taş bağladığını görünce utandığını anlatır tarihçiler... şimdi hangi yeryüzü dininin peygamberi insanlarına ahlak ve erdemi, fazilet olarak öngörebilir ki ,? ve hangi sahte yeryüzü ilahı, insanlara mallarını ve canlarını insanlık için feda etmeleri halinde, karşılığının cennet olacağını söyleyebilir ? ... yapamazlar çünkü, onların vaad edecekleri cennet zaten burada, yeryüzünde olacağı için, inananlarına da bu fedakarlığı öğütlemelerinin ve öngörmelerinin anlamı kalmayacaktır, öyle değil mi ? çünkü, onlar için bu hayatta ne kadar biriktirebilir ve ne kadar üst üste yığabilir ve ne kadar kuralsızca ve ahlaksızca ve futusuzca biriktirebilirse yeryüzü cennetini o kadar çabuk kurabilecektir... bunun için de her yol mubahtır değil mi ? faiz yoluyla nsanların mallarını gasb edeceksin, hisse senet sepet yoluyla hırsızlıklar vurgunlar yapacaksın, neden ? yeryüzünde cennetini kuracak ya onun için elbette.... ilahları böyle öngörüyor... yeryüzü ilahları... sahte ilahlar... Özgürlüğünü koruyamazsan, muhakkak bir yeryüzü cenneti edinmen mümkündür.... ama tanrının yanında yerin olmayacaktır o zaman da .... Yani bu güzel hasletlerin, bu güzel davranışların temelinde dini öğreti vardır arkadaşım... bir de benim dinimde hoşgörünün , sevginin, saygının olmadığını, korkunun olduğunu iddia etmişin !!!! arkadaş... yukarıda söylediğim gibi, hiçbir yeryüzü dini sevginin üstünlüğünü sağlayamaz, bunu ancak ilahi bir öğretiden temellendirebilirsiniz... tanrı herşeyin başına sevgiyi koyar... insanların yaşama hakkını koyar merkeze... adaleti koyar... birlikte yaşamanın formülünü koyar.... insanların özgürlüklerini korumalarını ister çünkü... bu neye yarar derseniz eğer ? bakın şimdi, bütün savaşların, cinayetlerin, gaspların ve kötülüklerin, ve tacizlerin.... hepsiinin temelinde, bir kısım yaratılmışların diğer yaratılmışların üzerinde dayatmacılıkta bulunması değil midir ? bir kısım insanlar, bir diğer kısım insanları ezmek, sömürmek, ve onların üzerinde tahakküm kurmak, onlardan menfaat temin etmek istedikleri için değil midir bütün bunlar ?? yani özetle ; bir kısım insanların yeryüzünde ilahlık iddiasında bulunmaları, ya da rabb olma iddiasında bulunmaları değil midir ??? burada terminolojilerimiz farklı olsa da anlamanızı umuyorum beni ... şimdi arkadaş... insan hayatına en büyük saygı, onun özgürlüğüne saygı olmaz mı ? bunun tek savunucusu da GERÇEKTE YALNIZCA ALLAHTIR.... diğerleri sadece kendi ilahlıklarının egemenlik mücadelesindedirler... karanlıkla mücadele ediyoruz derken aslında onlar kendi karanlıklarını egemen kılmak istemektedirler.... arkadaş.... korku vardır elbette.... ilahlık iddiasında bulunup, insanları kendilerine köleleştirmek isteyen, insanların haklarını gasp eden, onları sosyal-siyasal ve ekonomik olarak sömürüp taciz eden bütün yeryüzü dinlerinin sahte ilahları ve onların yardımcıları korkacaklardır... korkmalıdırlar da... hatta onlar yeryüzü halklarının bütün tersanelerini işgal etmiş de olabilirler.... ve hatta yaratılmış olanlarımızdan birçokları da gaflet ve dalalet içinde olabilir.... Biz hayatın ölümle sınırlı olamdığına inanıyoruz.... ceza da mükafat ta tanrının elindedir.... korkması gerekenler elbette korkacaklardır.... ''yaşasın insanlığa ihanet edenler için cehennem !!'' eğer doğrulardan ve hakikatten taraf iseniz '' üzülmeyiniz, korkmayınız, onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır'' özgürlüğünü koruyabilenlere ne mutlu ... var sa, ya da yok sa... var ya da yok ... inandığınız şeylerle elbette kumar olmaz... söylediklerim sizde bu anlamı çağrıştırıyorsa eğer, bir özür borcum olmalı... çünkü bunu kastetmedim .. müslüman olup olmamak kişinin kendi tercihidir ve bu bir haktır... hakkınızı en demokratik yollardan kullanabilirsiniz.. kimse sizin hayatı nasıl algıladığınızı ve anladığınızı sorgulama hakkına sahip değildir... bu sizinle kalbiniz arasındaki sorununuzdur... acıktığınız zaman yemek yersiniz, karnınızı doyurursunuz... aç kalmak çok ağır bir imtihandır.. midenizi doldurmanız gerekmektedir... akllınız aç kaldığınız zaman hep midenize takılıdır.. onu doyurmadan rahat olamazsınız, diğer ihtiyaçlarınızda olduğu gibi... örneğin dişiniz ağrıdığında, aklınız hep ordadır ya... insanın doyurması gereken en önemli parçası ise kalbidir sevgili Hoppa ... eğer onu tatmin edebiliyorsanız ve eğer onu rahat tutabiliyorsanız, yani özgür kılmak diyorum buna ben.... o zaman siz, olumlu, pozitif, birisiniz demektir... bunu toplumsal açıdan önemsiyorum... pozitif insanlar çevresine ve topluma olumlu yönden enerji katarlar, korurlar ve yıkmazlar, yaşamayı ve yaşatmayı tercih ederler... çevremzde bu tür insanların artması bizi mutlu edecektir... Tanrı da bunu ister bizden.... uyum... mutluluğun ve huzurun yolunu evrenle uyuma bağlar... siz inandıklarınızı kalbinize götürün, aklınızın size ürettiği şeyleri kalbiniz le test edin... eğer sizi mutlu ediyorsa ve tatmin oluyorsanız... bu neticesi ne olursa olsun güzel bir şeydir... çünkü toplum açısından önemli olan sizin mutlu olmanızdır.. sizi mutlu eden her türlü inanç ya da inançsızlık bizim mutluluğumuz olacaktır... onu korumak bütün bireylerin ve özellikle müslümanların görevidir... zira bu insanlığın varlığının garantisidir... öyle inanıyorun ben, tanrı öyle söylüyor çünkü ... kumar oynamayınız, hele inandıklarınızla.... çünkü kalbi kumarla tatmin olan kimse görülmemiştir .... müslüman kumar oynamaz, çünkü ''var sa da yok sa da'' kaybetmiyor ki ? her halde kazandığı için kumar oynamamıştır.... Yaşamı ''se-sa'' şart eklerine bağlamıyor... o hep kazananlardan çünkü, kaybedeceği hiç bir şey yok....