Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

evaporit

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

evaporit tarafından postalanan herşey

  1. Tamam Sayın Hoppa...Mekanik kalp konusunda resim bile koymuşun, zahmet etmişin.. hani hastalanırsak fena olmaz, o zaman sorunun cevabını yazarım... Ama Mekanik Beyin yapıldığını bilmiyordum.... Mekanik kalp kadar iyi netice vermiyor demek ki ?... Bilim adamlarının çalışıp az da yorum eklemelerini ve hatta mümkünse ''A'' sınıfı az enerji harcayan bir modelini geliştirmelerini bekleyeceğiz.. şimdilik okuma yazma bilen modellerini görsek de yakında okuduğunu anlayan bir modelini daha piyasaya sürecekleri söylentisi de var.. Ama Vicdan taşıyan modelinden daha hiç mi hiç söz edilmiyor ...
  2. evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    korku filmi gibi olmuş... ''bana samimi gelmedi..'' cümleniz ise hayli dokunaklı... yazdıklarımın size samimi gelmesi için ne yapabilirim bilmiyorum ama, ne yapsam mümkün olmayacak, bunu da biliyorum... çünkü, yılanla adamın dostluğunun hikayesi gibi... hani adam yılanla dost olmuş da, yıllarca süren o güzel dostluk vardı ya... hatırladınız mı ?? adam oğluna tembihlemiş, ''ben şehre gidiyorum.. aman sakın yılanın sütünü sıcak verme, soğuk da sevmez, ılık olsun, unutma sakın'' demişmiş... adamın oğlu da unutmuş ve sıcak sütü yılanın önüne koyunca, yılanın ağzı yanıvermiş, yılan can havliyle çocuğu sokup öldürmüş...adam geri döndüğünde oğlunu yerde görünce, elindeki sopayla yılanın kafasına vurmuş... Yılanın kafası yarılmış ve oradan kaçıp gitmiş... adam oğlunu gömmüş evinin karşısına... gel zaman git zaman.. Adam o eski güzel günleri arar olmuş...Derken bir gün yılanla karşılaşmış ve dayanamamış..Gene eski günlerde olduğu gibi dost olalım mı diye sormuş...yılanın cevabı tam bizlik; ''Benim kafamdaki bu yarık, Senin de kapının önündeki şu mezar durdukça, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak..'' Sayın suheyla, Yukarda yazdığınız korku filmininin sadece iranda yaşandığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz... bu tarihin her döneminde, yeryüzünde çok farklı coğrafyalarda, çok farklı İZM ler tarafından sıkça tekrarlandığını biliyoruz... bu yazdığınız filmi, yıllarca bu ülkede müslümanlara yaşatmadılar mı ? şimdi aynı şeyleri müslümanların iktidar olurlarsa kendilerine yaşatmasından endişe duymaktalar... İnsanlara yıllarca nefreti öğretmediler mi ? başları örtülü olduğu için horlanan aşağılanan bir nesil, kendilerinden nefret edilmesi için her türlü ötekileştirmeye bırakılan bir topluluk, şimdi adım adım iktidara yürüyor... Toplum değişiyor.. onları bugüne kadar kara böcek gibi görenler ise, endişe duyuyorlar... Tanrı kuranda öyle diyor '' biz günleri insanlar arasında çevirip dururuz...'' Dün sizin gününüz idi... yarın da bunların günü olursa diye şimdi endişe ediyorsunuz... siz nasıl davrandı iseniz, size da öyle davranılmasından endişe duyuyor olmalısınız... Peki böyle mi olmalı ? hayır, binlerce kere Hayır... bu topraklarda binlerce yıllık bir gelenek var... O kadim komşuluk geleneğini nasıl edip yeniden diriltebiliriz ? nasıl bir medeniyet projesi kurabiliriz ? Avrupanın tarihine baktığınızda on milyonlarca insanın mezhep savaşlarında katledildiğini görürsünüz... Bizim tarihimiz de ise, hep birlikte yaşama ve birarada yaşama, bilikte sahiplenme vardır... yoksa bugün Mardinde Diyarbakırda hala Hristiyyanların Süryanilerin nasıl olupta var olduklarını açıklayamazdınız... Avrupada ise 400 yıl boyunca bir islam devleti olduğunu biliyormuydunuz ?? İspanya da.... bugün özür dileyecek kadar bile müslüman bırakılmadığını, eserlerinin bile imha edildiğini.... Peki nasıl oluyor da bugün biz yukardaki Korku senaryosunu yaşıyoruz ? Bunun sorumlusu kimler ? ve Biz ne yapabiliriz ? Asıl korkulacak ise yılan hikayesini bizden çook önceden bilenlerin, kapımıza mezar koymaları gibime geliyor... Orda sivas, burda başbağlar, şurda Tecrit odaları, burda İkna odaları... Sonuç : bırakın birbirine güvenmeyi, ya da inanmayı... kamplara ayrılmış, brbirine düşman edilmiş kitleler... Korkudan Medeniyet doğmaz...
  3. Sayın Yersoy konu kalbin ne olduğu ne işe yaradığı değildi... konu kalbin tatmin edilmesi, doyurulması olayı idi.. yani maddi planda bir kalp ele almamıştık... beyni de aynı şekilde .. üzerinde durulması gereken ince bir husus var gibi ... insanın diğer varlıklardan farklı bir yanı var, hem madde planı ve hem de ruh planı... ben bu başlığı atarken önemli bir hususa dikkat çekip, iki farklı düşünüş şeklini merkezi insan olan bu noktada odaklamak, karşılaştırmak istemiştim... merkeze insanı koyup onu analiz etmeliyiz diye düşünüyorum.. İnsanın maddi yönü üzerinde bilimadamlarının çokça çalışıp bilimsel verilerle çok veri elde ettikleri bir alandır. insanın dolaşım sisteminden, sinir sistemine, sindirim sisteminden, kaporta sistemine kadar herşeyi üzerine bir çok araştırma ve çalışma yapmışlar, çok önemli gelişmeler kaydetmişlerdir.. bu doğal ve bilimin çalışma konusuna da uygun.. belki yakın gelecekte gerçeğine çok yakın yedek parçasını bile üretebilecek bilgiye ulaşacaaklar... İnsanın bir de ruhsal boyutu var ki; bu konu bilimsel çalışmaların alanı ve konusu içerisinde yer almadığı için (bazı pisikoloji ve parapisikoloji çalışmaları haariç ) için yeterli bilgi ve veri üretilememiştiir. Bilimin insana yönelik ilgi alanı ve önermeleri insanın madde boyutuna yönelik olacaktır ve bu konudaki önermelerine hiç bir müslüman da itiraz etmeyecektir sanırım... Yani insanın bedensel - fizik dünyasını tamir etme - geliştirme - yenileme - değiştirme - eğitme gibi çok sayıda işlemi yapılabilmektedir... Şimdi insanın diğer boyutu ruhsal alanı var ki; siz bu alana isterseniz BİLİNÇ-ŞUUR alanı da diyebilirsiniz... bu alana ilişkin geliştirme-eğitme-tatmin etme gibi çok sayıdaki işleme, sayın Maraba'nın iddia ettiği gibi bilim kitaplarında rastlayamazsınız, çünkü o kitapların alanına girmeyecektir...Ama o kitapların alanına girmediği için de inkar etme-yok sayma yoluna gidemeyeceğiniz de açıktır... öyle mi ? şimdi insana ait ve insanı farklı kılan o ''Bilinç'' dediğimiz şeyin oluşumunu ve gelişimini, ''irade'' denen o şeyin oluşumunu ve gelişimini hiç bir bilimsel çalışma ile ortaya koyamazsınız... bu mümkün değildir... O halde insana ait Mana-ruh-kalp yönünü tatmin edecek, doyuracak, eğitecek yöntem nedir ? Ahlak kuralları bahsettiğiniz kitapların dışındaki bir alana ait fenomenler olduğu için İnsanın bu yönünü tatmin eder... Mesala çok zaman paylaştıkça insanların malı azaldığı halde mutlu olurlar... bu onları tatmin eder, kalbi besler... Vahy, tanrının insanlara ait bu alanı eğitmek, tatmin etmek, tamir etmek, geliştirmek için gönderilmiştir diye düşünüyorum... kullandığı kavramları, bilimin hakemliğine götürürseniz, hata edersiniz... yanlış yaparsınız, bu bir manava, elinizdeki cevherin değerini sormaya benzer... Bilim bizi bedensel-fiziksel alanda mutluluğa götürecek çalışmalar yapacak.... bunun için kendi yöntemlerini ve kavramlarını kullanacak... Din de bizim kalbimizi mutlu kılacak, tatmin edecek önermelerde bulunacak, bizi huzura götürecek.... kendi yöntemini ve kavramlarını kullanacak .... son söz ... ''Kalpler yalnızca Allahı anmakla tatmin olur, huzur bulur...''
  4. bilime inanmaya gerek var mı ? bu din midir ki ? insanlara inanıp inanmadıklarını soracaksınız, Sayın Maraba ? ''Biber Acıdır '' Neden ? ''Bilim öyle söylüyor da ondan.. ''Tamam iman ettim..'' böyle bir şey olabilir mi ? ''kabul'' lerle ''inanç'' olayını karıştırıyorsunuz...
  5. Sayın Demirefe bu konudaki sorunuzu daha açık olarak, anlaşılabilir bir şekilde, yeni bir başlık açıp sormanızı istesek... bir de arapça yerine Türkçe yazarsanız, sıkça bahsettiğiniz bu konu üzerinde durmak isteriz, belki yeni bir açılım kazanmış oluruz...
  6. bu bilimsel verileri merak ettim doğrusu, hangi biimsel veriler kalbin sevginin merkezi olduğunu mecaz anlamda kullanılmasını öngörüyor ?... Sonra sayın hoppa; islam terminolojisinde mecaz anlamdaki kalp ile o ''metafizik, ruh gibi br şey'' dediğinizi birbirine karıştırmayınız. farklı şeyler çünkü... nefis, can, akıl, ruh, irade, bunların hepsi farklı şeylerdir... insanı, bitkilerden, hayvanlardan ve diğerlerinden ayıran önemli kavramlardır... düşünmek de öyle... akletmek de... tefekkür etmek de... fıkhetmek de ... hikmeti aramak da... hikmet eşyanın hakikatini anlamaktır... bunun için akletmek yetmez... tefekkür etmek için kalp gerekir derler... Sayın Hoppa, elbette her insanın hikmete sahip olmasını bekleyemeyiz... kimi insana fkhetme, kimisine tefekkür etmek ve hatta hikmet bile yetmeyebilir... Kimi insana da akletmek için bile olsun, beyni fazlalık gelebilir... kaldı ki kalbetmesine hiç ihtiyaç olmaz... Siz gene pagan inanışı deyin bakalım...
  7. evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    hakikaten zor bir durum... çünkü inanmak da inanmamak da tamamen sizin elinizde ve sizin karar vereceğiniz bir husus... Eğer bu yazdıklarınıza kendiniz de gerçekten inanıyorsanız ve bu sizi mutlu kılıyorsa sorun yok demektir. kendinizle barışık olmanız daha önemlidir .. Ama lutfen bırakınız müslümanlar da o kitabın Tanrının sözü olduğuna ve Muhammedin Tanrının buyruklarını insanlara öğrettiğine inansınlar... onlar da belki bu sebeple mutlu oluyorlardır... önemli olan İnsanların kendileriyle barışık yaşamları değilmidir ? Muhammed bugün yaşasaydı, diye çok düşünmüşümdür.... hatta iyi bir müslüman Muhammedi bugün yaşatmak zorundadır da diyebilirim... onu anlamak ve bugün o sanki aramızda yaşıyormuş gibi hayal etmemiz gerektiğini düünürüm.. Muhammed peygamber olsaydı ne derdi ?, nasıl davranırdı ? toplum ona nasıl davranırdı ? İlişkileri nasıl kurardı ? Tanrı ona neyi nasıl anlatırdı ? Bugün çok müslümanın bu kurguyu yapması gerekir diye düşünüyorum... ''Başarılı olabilir miydi ?'' şeklindeki sorunuza geince, onun başarılı olma diye bir hesabı hiç olmadı ki... neyi başaracaktı ? o sadece tanrının buyruklarını insanlara öğretmekte idi... insanları inandırmakla görevli değildi ki... hatta insanların inanmayıp yüz çevirmelerine üzüldüğü zaman Tanrı onu uyarıyor ve onun insanları inandırmak gibi ne görevi ne de böyle bir şeye gücünün yetebileceği söyleniyordu... Ancak sayın Suheyla...maalesef Muhammede inanmanızı, onun peygamberliğini tastik etmenizi sağlayacak ne elimizde bir formül ve ne de belge var.... bu tamamen sizin kalbiniz ve şah damarınızdan size daha yakın olan Tanrının arasında bir ŞEY dir... Çok insan Muhammede benim gibi inanırken, çok insan da sizin gibi inanmıyor... bunun hiç bir nedeni yok... Tanrı da öyle diyor, ''Eskilerin hikayesi diyecekler....'' dedim ya bilemeyeceksiniz, hiç bir zaman... taaa kiii öldükten sonra tekrar dirilinceye kadar... Tanrı kime hidayeti ne zaman verir, bunu yine tanrı bilir...
  8. evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    sizi doğru anladığımdan emin olmamakla birlikte, 1- kuranın anlaşılmazlığını öne sürerek insanı ona yaklaşırmayan geleneksel kültür, sadece insanlığa değil iman ettikleri iddiasında bulundukları kurana da ihanet etmişlerdir... bu konuda haklıısınız, kuranın esası Tanrı ile insanın yüz yüze gelmesidir... 2- Tanrı ile insan arasında ki bütün engellerin kaldırılması fikrine de saygı duyarım. 3- Kendi menfaatleri için din simsarlığı yapan herkesin kınanması gerektiğine de hak veriririm. 4- Ancak '' din nasihattir '' diye bir gelenek vardır. bu bazen hatırlatma, bazen de öğüt şeklindedir.. Biz insanlar çok zaman unuturuz, gözümüzün önünde bir takım olaylar cereyan etse de görmez olur, işitmez oluruz... kimi zaman bir dost sese ihtiyaç duyarız, bir el ararız ya... bütün Hocaları genelleme yapmak doğru olmayacaktır... Tanrının sözlerini bizlere hatırlatan, iyiliği öğütleyen, insan olduğumuzu hatırlatıp güzel işler yapmamız için bizi yüreklendiren hocalar da vardır... ve onlar Tanrının deyimiyle ''hiçbir ücret de talep etmezler'', onların ücretleri tanrının katındadır ve sizin teklif edeceğiniz bütün menfaatlerden de uzak kalmayı tercih ederler... bu ''hoca''ları tenzih etmek gerekir diye düşünürüm... aslında bu ''hoca'' tabiiri de bana çokça iğreti geliyor... sanki papaz, ya da rahip kelimelerinin karşılığı gibi kullanılıyor... halbuki böyle bir kurum olduğunu sanmıyorum dinde... 5- Sayın Suheyla.. Muhammedle sömürü nasıl başlayabilir ki ? Sömürü-gasp-haksız kazanç-insan emeğini ve varlığını haksız yollarla elde etme Muhammed den önce vardı... Bunun tarihi bir gerçek olduğunda herkes hemfikir olmalı.... Muhammed e gelen vahy, o dönemin ve o coğrafyanın bütün efendilerini tedirgin etmiş, derhal Muhammede gelen vahyin etkisini kırmak, onu ortadan kaldırmak için harekete geçmişlerdir.. Bütün tarihi veriler bu söylediklerimizi kanıtlamaktadır... Muhammed ve ona inananlar yurtlarından sürülmüş, işkenceler görmüşler ve çok inanan katledilmişti... çünkü muhammede gelen vahy, insanın özgürlüğünü öngörüyor, adaletin egemen kılınmasını istiyordu... Hayatın paylaşma olduğuna inanan müslümanlar, bütün sömürü düzenlerini tehdit ediyordu... başkalarının yeryüzünde cennet kurabilmeleri için kendi cehennemlerini yaşamak zorunda bırakılan geniş halk yığınları Muhammedin çağrısında kendisini buldu... Muhammed ise öldüğünde geride hiç bir şey bırakmadı bile... O bütün ezilmiş yüreklerin efendisi oldu... sömürüye karşı savaştığı için insanların gönlünde hep yüceldi... İnsanlara tanrının sözlerinden başka hiçbir şey getirmedi, kendinden katmadı.... ölürken bile ''Ey kızım Fatıma, babam beygamber diye sakın güvenme... ben bile hesabımı nasıl vereceğimin korkusundayım'' diyen bir yüce insan... İstese kendisine yapılan ''Seni bütün arabistanın kralı yapalım'' teklifini kabul etmezmiydi sanıyorsunuz ? O ne dünyanın ihtişamına talip oldu, ne de efendiliğe... nasıl bir sömürü aracı olabilir ki ? Lutfen bunu bir daha düşünmenizi istirham ediyorum...
  9. insan neresiyle düşünür ? bu gerçekten ilginç bir durum değil mi ? Hiç bir bilim dalı kalp ile düşünmeyi söylemiyor diyor arkadaşımız... evet baktım, matematikte yok...kimya da fizik de yazmıyor...ama sayın 4 mevsimin söylediği farklı bir durum var sanki... beyin, sayıları toplamayı, mesafeleri ölçmeyi, tartmayı, hesaplamayı yapabiliyor... Bilgi çok zaman kurudur ve nicelik ifade eder.. Oysa kalp bilgiye anlam katar, ona hiyerarşik bir düzen kurar... sıralar... beyin 100 ün 1 den daha çok ve güçlü olduğunu söyler... kalp ise 1 in 100 den daha çok ve daha güçlü olduğunu söyleyebilir.. beynin sınırı olsa da kalbin sınırı yoktur... Yalnız sevgili Maraba, tek farkla .... beyninizin nerede olduğunu sorsalar, elbette hemen kafanızı göstereceksiniz, değil mi ? kalbinizin yerini sorsalar onu da göstereceksiniz, değil mi ? Ama sayın 4 mevsimin bahsettiği kalbin yerini ben bulamadım... göğüs kafesinin içinde mi, ordan mı geliyor bu ses ? bunu da bilmiyorum... ama çok insanın beyni ile değil yüreği ile konuştuğunu, yüreği ile hareket ettiğini, yüreği ile düşündüğünü söyleyebilirim ....
  10. evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    sevgili Abraham, eğer tanrı bile sana laf anlatamayacaksa, başkasının laf anlatma şansı olabilir mi ? senin laf anlamaz olduğunu sanmıyorum da üstelik... yeteneksiz bir tanrıya kimse inanmazdı öyle değil mi ? zaten tanrı seninle, benimle, hepimizle tek tek konuşmuş olsaydı, hayat daha farklı olacaktı öyle değil mi ? ne bunları tartışacaktık ne de konuşmak zorunda kalacaktık... o zaman iradeye de gerek kalmayacaktı... Herşey nedensellik çizgisinde, olaylar birbirini sürekli etkileyip-güdüleyip-sonuçlayıp, tekdüze devam edip duracaktı.. ''...gökten melekler inmeli değil mi ?....'' ya da tanrı bizimle konuşmalı değil mi ? bu durum için Tanrı, o zaman hayatın sonu çoktan gelmiş olurdu diyor... Hayat bu sayın Abraham... Kabul etsek de, zorumuza gitsede, ,nkar etsek de bu.... Tanrı varsa ve eğer bizi de yarattı ise ve ölüm de gerçekse, -''dönüş muhakkak onadır''- bir an evvel Tanrının ne dediğini anlamaya çalışıp ona göre bir hazırlık yapmak lazım...
  11. evaporit şurada cevap verdi: muki başlık Dini Konular - Din - Dinler
    sayın Süheyla, kuranın anlaşılması üzerine fikirlerinize katılıyor ve takdir ediyorum..Tanrı neden anlamayacağımız bir bilgiyi bize göndermiş olsun ki ? Başkalarının anlayabileceği ama benim anlayamayacağım br kitaptan neden sınava tabii tutulacağım ki ? ve benimle tanrı arasındaki irtibatı neden bir başkasının anlayışına -hoca efendiler- sığıntı edeceğim ? ve kuranın anlaşılamayacağı fikri, sizin de belirttiğiniz ayetler ışığında, direkt olarak tanrıya bir iftira olmuyor mu ? tanrı apaçık ve anlayasınız diye böyle yaptık derken, ''' yook hayır öyle değil, bunu sadece falancca zat-ı muhterem anlar ve ancak o bize anlatırsa anlayabiliriz'' iddiası elbette tanrıya karşı bir yalanlamadır diye düşünüyorum... Yurtdışında yaşayan bir yakınımıın bize bilmediğimiz bir dilde mektup yazması karşısında, takınacağımız en acil durum; onu derhal birine tercüme ettirip bize ne demek istediğini, bizden bir talebi olup olmadığını anlamaya çalışmaktır, oturup o anlamadığımız dildeki mektubun harflerini ne anlama geldiğini bilmeksizin tekrarlayıp durmak, mektupta bizden para bekleyen yakınımıza para olarak geri dönmeyecektir... velev ki milyonlarca kere tekrarlasanız bile... Okumak kelimesi kuranda, farklı manalarda kullanılıyor.. ve çok geniş bir alanı ifade ediyor. bu yüzden Sayın Marabanın iddialarını farklı bir başlık altında ele almak gerekiyor... Ama şu kadarını ifade etmek gerekir ki, Tanrı bütün sömürüleri ortadan kaldırmayı ister... bu DİN dahi olsa böyledir.. bu yüzden ayette ''Din yalnız Allahın oluncaya kadar onlarla mücadele et....'' ifadesi yer almaktadır...yani din sömürüyü ortadan kaldırmak zorundadır, eğer kaldırmıyor ve sömürünün aracı haline gelmişse, o halde bu din tanrının gönderdiği din değil demektir, ya İnsanların dini anlayış şekilleri değişmiştir, ya da ona inananlar değişmiştir... Ortadaki çelişkiyi çözmek için kafa yormak gerekiyor sadece... dedim ya okumak sadece harfleri ard arda sıralamak demek değildir...
  12. evaporit şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    bütün süreçleri bilmek.... sayın Demirefe, Musa'nın istediklerini istiyorsun... bilinenler sana yetmiyor... belki de bilmek istediklerin seni Musa gibi mutsuz edecektir...Musa'yı yeniden okumak istersen, bir de bu açıdan okumalısın.. kimbilir, belki de istediğin şeyleri zaten vermiştir.. önemli olan onları bulabilmek değil midir ? bir deyim vardır Maden Aramacılında ''Ne aradığını bilmeyen, bulduğunu anlamaz'' diye.. ''Huri'' kavramını geleneksel anlayışı eleştirel anlamda kullandığınızı sanıyorum.. yoksa sayın FFT bu konuda gerçekten çok güzel bir açıklama getirmiş, okuduğunuzu sanıyorum...
  13. Aslında konuya ilişkin bi sürü klasik cevap var, '' bir seslenme ünlemi'' ya da '' dikkat çekme '' ve ya ''bu muhteşem sözler Kuran bu bildiğiniz basit harflerden oluşmakta ama sonuçta bu muhteşem eser ortaya çıkmaktadır...'' gibi bir çok yorum yapılmış olduğunu hatırlatmakta fayda var... Ancak hemen ardından bu cevapların ne kadar doğru ve doyurucu olduğunu bilemiyorum... İşin gerçeği bu cevapları veren islam bilginlerini tatmim ettiğini de düşünmüyorum... Ama bir şeye inanıyorum ki, tanrı, anlayamayacağımız bir kitabı bize göndermemiştir ve ondan anlayamacağımız şeylerden de bizi sorumlu tutmayacaktır... bu harfler şifremidir ? bilmiyorum, bilinmiyor... bilinemez.. bilinmeyecek de.... Ama bildiğim bir şey var, tanrı yarattıkları ile şifreli konuşmaz, -şifre kısmileştirir - yarattıkları arasında ayırım yapmaz... Tanrı mutlak adalet sahibidir... Peki nasıl açıklanabilir bu harfler ? şöyle düşünüyorum ben, eğer Tanrı benden bir şeye inanmamı, bir bilgi edinmemi, ya da bir şey yapmamı isteseydi, bunu açık seçik isterdi... değil mi ? Ama, bu harflerden böyle bir şey anlamadığımıza göre, ortada kafa yormamızı gerektirecek bir durum da yok... hadi yorduk diyelim.. sonuçta elde edebileceğimiz bir şey de yok, nitekim bunu yapmışlar da... ama doğruluğu hakkında en ufak bir delil bile olmayacak... Peki tanrı neden bunu yaptı ?bilinmezlik mi? soyut olmanın gereği mi ? elbette hayır... bu soruyu anlamanın önşartı, hayatı ve amacını çözmekten geçiyor öncelikle... Ama şunu hatırlatayım ki, kuranda tanrı hep insanoğlunun tartışıp durduğunu, bilinmeyeni ve bilinmeyecek olanla uğraşıp durduğunu anlatır... insanoğlunun bunu anlamak ve inanmak için de yapmadığını, sadece inkarına ve kalbindeki rahatsızlıklarına bir destek arama çabaları olduğundan kaynaklandığını söyler. ''Tanrı bununla ne demek istedi ?'' şeklindeki yaklaşım kuranda; tanrının buyruklarını yerine getirmek amaçlı olarak sorulmuş bir soru değil, aksine tanrının buyruklarına karşı bir başkaldırıyı içerdiğini açıklar.. bunun inananlar için bir imtihan vesilesi kılındığını söyler. Ben bu harflerin tanrının katından olduğuna, onun bilgisi dahilinde olduğuna, ve gerçekliğini de yalnızca onun bilebileceğine inanıyorum... ötesini aramıyorum... Soyutluk mu ? Somut bir tanrı sizi tatmin eder mi ? bunu hiç düşündünüz mü sayın Demirefe ?
  14. İNANMAK yada İNANMAMAK İnanmak ve inkar etmek arasında o kadar ince bir çizgi var ki; İnceldiği kadar kalınlaşan, küçüldükçe büyüyen tuhaf bir çizgi... Neden İnanıyorsunuz ? ve Neye inanıyorsunz ? Ne kadar İnanıyorsunuz ? İnandığınız şeyler sizi nasıl hissettiriyor ? Mesala Tanrı ve onun buyrukları sizi evrensel düzlemde nereye koyuyor ? Yaşamınızı nasıl değiştirdi ? Peki siz neden İnanmıyorsunuz ? Ne kadar inanmıyorsunuz ? İnanmıyor olmak sizi nasıl hissettiriyor ? Mesala Tanrının olmadığı bir yaşam size uzayda nasıl bir yer ve değer kazandırıyor.. Tanrının yerine koyduğunuz - her ne olursa diyeceğim ama onu kendiniz atamış olduğunuz için gerçekte belki de o kendiniz olmalısınız - şey sizi huzura götürüyor mu ? İnanmak bir gereklilik mi ? Zorunluluk mu ? İnanmak ya da inanmamak olmak ya da olmamak gibi bir şey mi ? Evreni yorumlamak, anlamak ve gerçekliğe ulaşmak için mi Tanrıyı icad ettik ? bu geçmişte en kolay yol olduğu için mi icad etti insanlık ? Kafamızdaki sonu gelmez soruların en kolay cevabı Tanrı mı ? bu yüzden mi ''OL'' kelimesine sığınıp duruyoruz ? ''Tanrı Zar Atmaz'' diye başlayıp, aklımzın ve zihnimizin olanca tecrübesine rağmen çözemediğimiz VAROLUŞUN sırrına, ruhumuzun derinliklerinden gelen bir isyan, bir başkaldırının mı yansıması, inkarın nedeni ? Tanrının yerine hiç bir ŞEY'i oturtamayışımız mı ? ya daTanrı diye atamasını yaptığımız her teori ve mantığın bir diğer teori ve mantık tarafından sürekli evirip çevirmesinden mi kızgınlığımız ? ''Kafamızdaki bütün NEDEN ve NASIL ların cevabı olabilecekve bizi evrendeki o eşsiz uyumun -hem içsel ve hem de gerçek- bir parçası yapacak bir TANRI yaratmaya muktedir olamadığımız için mi Tanrıyı inkar ediyoruz ? Evrenin daha çooook zamanı var... insanların zamanı gittikçe azalıyor... İnanmak ve inanmamak arasındaki zaman perdesi gittikçe inceliyor... Kabul ve İnkar arasında aynı mantık işliyor ve aynı özden, aynı merkezden üretiliyor... ve bu duvar örüldükçe de kalınlaşıyor... duvarlar kalınlaştıkça gözlerimiz öte tarafı görmüyor.. Herşeye bir neden arayışımız, mevcut durumu anlamak ve yorumlamaya çaba göstermek yerine, bizi nedenler arasında çatışmaya ve kaybolmaya kadar götürüyor, sıçramalara kör bırakıyor... Evren bütün boyutları içeriyor, hem çok karmaşık, hem çok basit... ama zaman yeterli mi, onun cevabını hiç bilemeyeceğiz belki de .. Sizce inanmak ya da inanmamak arasında ortak bir neden olabilir mi ?
  15. evaporit şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    sayın demirefe, şunu bütün samimiyetimle dinden anladığım şey; belki de o kimsesiz çocuğun başını okşayıp yüreğinizde onun için açtığınız bir kapıdır, tanrıın öğretisi dedikleri şey... bir kedi yavrusunun önüne konan süt şişesinin nedenselliğindedir, tanrının isteği... biz deniz yıldızlarını toplamaya devam edeceğiz.... Yaşamı anlamlı kılan başka ne olabilir ki ? Nedenselliklerimizin kesiştiği bir zaman ve bir mekan muhakkak vardır diye düşünüyorum.... başka bir nedenselliğe gerek kalmaz. Karşı çıkışınızı anlıyor ve önemsiyorum.... Ama bir de şöyle deneyin... Varlık da ölüme bir karşı çıkış değil midir ? direnmek gerek... tanrıya itaat demek, onun dışındaki herşeye karşı bir itaatsizliktir... Tanrıya itaat tanrının dışındaki bütün egemen güçlere karşı verilen bir direniştir... bu direniş senin kalbinde bir kedinin önüne konacak bir şişe süt şeklinde yansımasını bulurken, bir diğerinin yüreğinde yoksul bir insanın sofrasına ekmek, bir başkasının yüreğine daha farklı bir nedensellikle ortaya çıkabilir... Sayın demirefe, herşeyin arkasında bir nedenselliğin aranması bir metod olarak kullanılabilir.. anlama metodu, evreni okuma yöntemi.. Ama sonuç kaostan öteye gitmiyor... nedenselliğin nedensizleştiği sonsuz bir döngüde kaos.... en iyisi deniz yıldızı toplamaya devam etmek... çünkü bunun o kadar çok neden var ki....
  16. Daha nasıl ifade edilebilir ki bu hakikat ? Bu muhteşem ve bir o kadar da mükemmel cümleniz için teşekkür ederiz sayın 4 mevsim ... kendi hesabıma çok ama çook fayda kaydettim...
  17. sayın Demirefe ''Kıyaslama'' kavram olarak içerisinde ''benzetme-benzerlik kurma-illiyet kurma-benzer yönlerini araştırma'' gibi husuları doğal olarak barındırmaktadır. benzerlik kurmadan kıyaslama yapmak mümkün değildir. hukukta buna illiyetini aramak diyoruz. sizin cümlelerinizde de o illiyet çabasını gördüğüm için bunu söyledim.. Spartaküsün yenileceği uzun vadede muhakkaktır, çünkü karşısında sürdürülebilir bir savaş kültürü ve geleneği olan bir devlet vardı... İnanç insanlara direnme gücü ve cesaret verir... Savaşlarda asıl güç HAKLI olmaktır.. meşruuiyet duygusu insanları üstün kılar... Ama Sonuç Allahtandır diye inanırız biz... Bu yüzden ''bir çok peygamber başarısız olmuştur'' tezinizie katılmıyorum...Sayın Demirefe, Peygamberlerin görevi vardır.. O görevi yerine getirmekle emrolunmuşlardır... onlar Tanrının buyruklarını insanlara iletirler ve öğretirler... Zafer kazanmak, fetihler yapmak, devlet kurmak, ordu toplamak ve savaş yapmak gibi görevleri yoktur - birkaç istisnai durum hariç - Savaşta yenilen bir peygamber başarısız demek değildir... Önemli olan görevinizi yapmış olmanızdır, sonuç sizin elinizde olan bir şey değildir, dolayısı ile başarı sonuçla değerlendirilemez... Spartaküs de neticede önemli bir şey yapmıştır... yapılması gereken bir şeyi yapmıştır... Sonuçlar sadece başarıdan oluşturulsaydı, tarih hiç olmayacaktı belki de .... Bir de şu ifade ''üye toplayabilmiş...'' biraz iğreti duruyor... sanki bir dernek ya da kooperatife üye kaydı yapılıyormuş anlamı katıyor ifaenize... oysa bunu kastetmediğinizi sanıyorum. Din insanlara yaşamın sırrını öğretir...yaratılmış olan varlık alemindeki ilişkileri ve yaratıcılarıyla olan irtibatlarını öğretir... insanlar dilerse öğüt alır, dilerse almaz... sayın Demirefe, revizyonizm fikrinize biraz farklı yaklaşmaya çalışacağım... şöyle demek istiyorum; islamın revize edilmeye ihtiyacı yoktur, ama belki müslümanların islama yaklaşımlarını revize etmekte fayda olacak sanırım... aslında daha geniş alıp, bütün insanların islamz yaklaşımlarını yenden revize etmelerinde büyük fayda mülahaza etmekteyim. hatta, kuranı yeniden okumakta kendim içinde olmak üzere büyük fayda görüyorum... islamı bilimle anlamaya çalışma hususunda sanırım çok yakın düşünceler taşımaktayız. islam islamdır, bilim de bilim... islamın bilime ihtiyacı yoktur. ama müslümanların bilime ve bilimsel çalışmalara çok ihtiyaçları var.. bilim adamları bilimi insanların inançlarına müdahale aracı olarak görmedikleri sürece müslümanlar da bilimi inançlarına payanda etmeyeceklerdir. Sayın demirefe ''İslamın verileri kesinleşmiştir, güncellenmesi zor'' sözünüz biraz kapalı geldi açmanızı rica edeceğim... Verilerin kesin olması ile güncellenme arasında bağ kuramadım.. neyi kastettiğiniz anlaşılmıyor.. İslamın hayata dair verileri elbette kesindir... İslamın hayata ilişkin temel ilkesi ADALET tir... yeryüzünde adaleti egemen kılmak için bazı kurallar ve düzenlemeler getirmiştir ki, bu kurallar ve düzenlemeler, hedeflenen yaşam kalitesi için zaman ve şartlara göre yenilenebilir, güncellenebilir... güncelleme terimini hukuki bir karşılık olarak (İçtihat = Yorum = görüş ) değerlendirmek istiyorum... Tanrı yaşama dair temel bir ilke koyup, bu prensipler etrafında bir YAŞAM ŞEKLİ oluşturuyor... bu şekil evrenseldir ve zamanlar üstüdür.. Oysa bu şekli oluşturmak için yapılan kurallar ve düzenlemeler sabit-değişmez değildir... ihtiyaçlara ve değişken durumlara göre yeniden yorumlanabilir ve uyarlanabilir.... İşte bu yeniden ki; sizin deyiminizle güncelleme, dediğimiz şey METOD dur... yani temel ilke dediiğimiz o hedefi- yaşam şekli - gerçekleştirmek için gerekli düzenleme ve kuralları uygulama, yani pratiğe aktarmanın usulü ve şekli bir metodu gerektirir... Bu güncelleme metodu peygamberlerin öğretisinden başkası değildir aslında... Onlar müslümanlara nasıl güncelleme yapılacağını öğretmekle görevlidirler ki, biz buna ıstılahta SÜNNET - uygulama-pratiğe aktarma-uyarlama- diyoruz... o dönemin şartlarında ve o günün koşullarında Tanrının Adaletini sağlamanın metodunu peygamberden öğreniyoruz yani....bu yüzden İslamın güncellenme sorunu yoktur... müslümanların böyle bir sorunu olduğuna katılabilirim ama... Lıght İslam tanımına katılmıyorum... İslam islamdır.. Ama müslümanların Lıght ı olabilir denilirse belki kabul edilebilir.... İslam evrilmiyor.....buna da katılamam... ama müslümanlar evrilebilir, çevrilebilir, devrilebilir, gevrilebilir, kevgire bile dönebilirler, ama ,islam asla...
  18. savaşlar sadece savunma amaçlı değildir... bir kötülük varsa yeryüzünde onu düzeltmekle görevlisiniz.... herkes gücü oranında buna katkı sağlayacak, bireyler birey olarak güçleri yettiğince, sosyal, siyasal ve ekonomik güçlerini kullanacaklar... topumlar da.... devletler de.... gerekirse askeri güç de kullanılacaktır... bu doğaldır ve meşruudur... ama gücünüz yetmeyecekse eğer- geçmişte az yaşansa da - diplomasi yaparsınız, ya da fidye - günümüzdeki ekonomik menfaat anlaşmalarında olduğu gibi - bedel ödersiniz.... Tiran benzetmeniz son derece yanlış..... çünkü tiranların cenneti dediğiniz, yeryüzünde zalimlere has kılınmış, kan ve göz yaşı üzerine kurulmuş bir sahteciliktir, ezilen bir sınıfın gözyaşları üzerine kurulmuş, zulüm düzenidir... bir kısım insanların bu dünya da cehennemleri pahasına cennet oluşturma çabasıdır... Peygamberler ise, ezilen halk yığınlarına gerçek cennetin bu dünya da kurulamayacağını anlatma çabası içindedirler ve tiranlara gerçek cehennem uyarısında bulunmaktadırlar.... benzetmeniz etimolojik olarak şık olmamış sayın demirefe... savaşlarda elbette esir alınır, bu gayet doğal, bunda hem fikiriz...ama amaç fetihlerden geri kalınmaması olmasa gerek, çünkü mantıklı değil... düşünsene savaşın ortasında ''Acele edin esirleri bırakın, salıverin (çünkü öldürülmemişler), hemen mısıra ya da suriyeye gitmemiz gerekiyor'' olduğunu sanmıyorum... Ayette savaşın bırakılmaması istenseydi ''onlar bırakırsa siz de bırakın'' denmezdi değil mi ? Sayın Demirefe .. Müslümanların neden savaş yaptıkları konusu beni de çok düşündürmüştü... özellikle bir tanesi vardı ki, onu hiç unutamam... peygamberin gönderdiği elçileri öldürmüşlerdi... ve peygamber arkadaşlarıyla konuştu... bir kaç bin - 3 bin - kişilik bir ordu toplandı... karşılarında 250-300 bin kişilik bir ordu olduğunu bildikleri halde, yola koyulmuşlardı... geri dönmeyeceklerini bile bile gittiler... onların görevi; kul olma, adam gibi adam olma, toplum olma bilinci ile alakalıydı... peygamber onlara şehadeti müjdeledi ve onlar sevindiler, ölüme uçarak gittiler... Mute Savaşından sözediyorum... hangi ganimet veya maddi çıkar böyle bir savaşın sebebi olabilir ki ? Çanakkalede ki direnişin tek sebebi, ingilizlere boğazı geçirtmemek mi ? o şehitlerin mektupları okunup dururken, tek bir satırında ganimet işittiniz mi ? ama atalarımın, bir masumun imdat çığlığı için kendi canlarını feda ettiklerini okudukça, aidiyetimin islam olmasından gurur duyuyorum işte.... Hiç bir ganimet vaadi insanları ölmeleri için bu kadar mutlu yapamaz ... Tanrıya ulaşma ve yakın olma sevdası ancak bunu yaptırabilir diye düşünüyorum... '' saldırı savaşları '' terimi islami ya da dini kavram olarak kullanılmamalıdır, bu tamamen teknik bir terim olarak kullanılırsa, ancak bu açıdan yorum ve tartışma yapılabilir kanaatindeyim... bu yüzden, ''Akdeniz havzasına yayıldılar'' cümlenizi yadırgamadım, çünkü, savaşlar insanlarla ilgilidir, insanların yaşadıkları coğrafyalarla alakalıdır... bu tanımlamalara en uygun yer de o dönemde doğal olarak bu bölgedir.. bugün bu tanım değişip petrol bazına evrildiği için ortadoğudur... savunma kelimesini ''islamın evrensel mesajı çerçevesinde, evrensel sorumluluk alanı içerisinde'' değerlendirirseniz, hiç bir sorun kalmayacaktır....
  19. sadece bu forum sayfalarında değil, insana ait ne varsa sanırım bu arayışın bir yansıması olsa gerek....... bütün tartışmalar, kavgalar ve araştırmalar.... hepsinde öz olarak bir arayış görüyorum...... bu arayış insanın doğasında var. insan hem madde yönünün simgesi olarak bir bedene (mide) sahip, hem de mana yönünün simgesi olan bir ruha (kalp) sahiptir...İnsan ikisini de doyurmak için bir arayış içerisindedir. Tarihe maddi açıdan bakan yazarlar insanın ve toplumun evriminden bahsederken, onun midesini doyurma aşamalarını kaydederek, avcılık, toplayıcılık, tarım toplumu, gibi aşamalarını ayırtlamışlardır... insanın kalbi de midesi gibi doyum istemektedir, ve doyum aramaktadır... Peygamber ''komşusu açken, tok yatan bizden değildir'' derken, acaba midenin komşusu olan kalbin açlığına mı işaret etmişti bilemiyorum ama, kalbin açlığı beden açlığından ötede bir ızdırap olsa gerek... İnsan diğer bütün yaratılmış olanlardan ötede bir farklılığın sahibi olarak kalbinin de doyurulmasına ihtiyacı vardır... Arayacak, avcılık yapacak, toplayıcılık yapacak.... ve kalbini yedirip doyuracak.... bütün arayışların temelinde kalbin tatmin olması gerçeği karşımıza çıkar... Kalbi tatmin olmuş bir insana artık özgür gözüyle bakıyorum ben..... bu yüzden bütün arayışları da İnsanın kendisini özgür kılma çabası olarak anlıyorum... ve aklıma tanrının ilahi mesajı geliyor... Kalpler ancak Allahı anmakla tatmin olur.... Bu özgürlüğe açılan ilk ve tek.... ve gerçek kurtuluş kapısı ....
  20. yazımı gene okumamışsın sayın yersoy !!!!. sana buraya okumadan soru sorman için bonus mu veriorlar bilmiyorum ... ama lutfen oku .... yordun beni artık.... senin düşünceni gerçek ve doğru kabul etsem senden ne farkım kalacak, sevgili yersoy.... senin bu düşüncelerinin yanlış algılamadan ve yanlış anlamadan kaynaklandığına inandığım için müslümanım ya zaten.... ve farkımız da zaten öncelikle buradan başlıyor ya canım kardeşim..... sana tavsiyem Bilim yap... *****...
  21. evaporit şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    sayın demirefe, burada sanırım ''kesen kesilen ilişkisi'' değil, Ontolojik anlamda ''yaratılanın yaratana şükran ifadesi sunma'' geleneğinin bir yansımasıdır... bu konudaki ilk geleneğin, buğday başağı ve av adaklarının sunulması olduğunu hatırlayınız lutfen... tarım toplumlarını ve göçebe toplumlarını simgeleyen bu sunakların kuranda nasıl ifade edildiğini okuyunuz... bu geleneğin zamanla sapık toplumlarda, totemleri ve kendi zulüm sistemleri için insan sunmaya kadar saptırıldığını düşünün... bundaki inancın temelinde de ''Tanrıya sunulacak şey, ne kadar değerli olursa o kadar tanrıyı ululamış, yüceltmiş olacağız'' inancının yattığını biliyoruz... insan hayatı da en değerli şey olduğu için, tanrıya sunulması gereken yegane şey olmuş oluyordu... bir peygamber için de tanrıya sunulabilecek en değerli şey yegane evladı olacaktı.... Ve bu gelenek islamla ortadan kaldırılıyordu, hepsi bu.... değerler hiyerarşisinde kesen-kesilen ilişkisi yerine, Yaratan ve yaratılan ilişkisini denemelisiniz bence...
  22. evaporit şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Sayın Demirefe, gerçekten sizin yazılarınızı okurken keyif aldığımı söylemeliyim.... kaliteli, seviyeli ve kafa yormayı gerektiren yazılar.... bu yazınızda aslında ''kurban'' olayına dikkat çekmek istemediğinizi, bunu sadece bir örnek olması babından yazdığınızı düşünüyorum... gerçekte son paragraftaki tahlilinizde yazının amacı anlaşılıyor... ''Düşünmek gerek... Acaba koca bir koyun sürüsünün kolayca güdülebilmesi çobanın gücüne mi bağlı, yoksa koyunların itaatine mi?'' bu sorunuza şöyle cevap vermek gerek... sanırım siz çobanın gücünün, koyunların itaatkarlığından kaynaklandığına inanıyorsunuz... oysa burada önemli olan ''evvel olma'' durumu vardır... Tanrı kullarından evvel var olduğu için ve kullarını var ettiği için güçlüdür... koyunların doğasında itaat etmek vardır, sonradan yaratıldıkları için.... Tanrının kelimeleri güçlüdür, üstündür... o ''ol'' der... sonra olur... bütün inananlar da Tanrının mesajına uyar... güneş tanrının iradesine teslim olmuştur... yıldızlar da, dünya da... insan da uyacaktır... VENHAR demişse eğer, gereği yapılacaktır... eğer tanrının iradesine boyun eğersek, mutlak uyumun, - bütün varlık alemi içerisindeki o büyük uyumun - bir parçası olarak huzurun ve sükunun bir parçası olacağız... yok eğer itaat etmekten uzaklaşırsak, o büyük kaosun bir parçası olup, kalbimizin ve aklımızın ve dahi ruhumuzun çatıştığı bir ortama sürükleneceğiz.... VENHAR mı ? o sadece bizim itaatimiz....., ne tanrıya güç bağışlayacak, ve ne de ona lutuf olacaktır... onun yarattığı şeye ihtiyacı olduğunu düşünmek gülünç olmaz mı ?
  23. bu ne şiddet, ne bu celal, fikriniz varsa ortaya koyun diyeceğim ama... ortaya tartışacak doğru dürüst şeyler de koymuyorsunuz ki ? ne demeli şimdi ? islamın kurtuluş çağrısı bütün insanlık içindir, bu evrensel mesajı anlamamış, ulaşamamış, bütün insanlık da maalesef ne yazık ki zavallı durumdadır... anlamak konusuna gelince... bakınız, her inanç ve fikir yapısının kendine özgü bir değerler hiyerarşisi ve ontolojik yapısı... kavramlarını oluştururken kelimelerinin bir etimolojisi vardır... bütün bunların temelinde de YÖNTEM vardır... sevgili kardeşim.... yani her kavramı kendi terminolojisinde, kendi yöntemi ile anlamaya mecbursunuz... siz kalkıp Marksizmi yeniden yazmaya çalışırsanız, Marksın kemikleri sızlar, hegeli yeniden kafanıza göre yazamazzsınız... yaparsanız sonuç, o orjinali değildir artık.... gülünç olursunuz.... İslamın da kendi terminolojisi vardır, ontolojik olarak tanrı ve kul ilişkisini, peygamber ve mümin ilişkisini anlamaya çalışırken, kapitalist yöntemi kullanırsanız, '' tanrı ne gibi bir menfaat elde ediyor?'' sorusunu sorabilirsiniz, tıpkı sayın Yersoyun Hacc olayını araplara para kaptırma olayı gibi algılaması gibi.... bir müslüman için ölüm ve hayat kavramlarını anlayabilmeniz için, Marksizmin afyon algısından bakarsanız çözemezsiniz.... Şehadet kavramını anlayamazsınız.... bilemezsiniz.... ''Adam gibi anlamak'' deyimdir, sevgili kardeşim... kuralına göre anlamak gerekir demektir yani.... tarihin kuralı vardır, usulü vardır... fiziğin de... kimyanın da.... Kapitalizmin de, materyalizmin de... elbette islamın da bir usulü, bir anlama yöntemi var....buna ben Adam gibi dedim, siz başka türlü anlamak da ısrarcı olacaksanız, o da size kalmış... ne diyebilirim ki ?
  24. Sizi kızmış gördüm, üzüldüm... yazdıklarım islamın özüdür... aynı ayetleri okuyoruz.... aynı kitabı... ama sizin okuyuşunuzla benim okuyuşum farklı... dudaklar kelimeleri söylese, kalp ona anlam katar... size ayetleri yazınca bir diğeriniz de '' ayet delil olmaz, kabul etmem'' diyor... ben yalnızca inandıklarımı sylüyorum.... siizin çook vaaz dinlediğinize de eminim... ama dinlemek önemli değil ki, önemli olan işitmektir...İşitmek ise kuranda çok farklı bir durum olarak anlatılır - okumanızı tavsiye ederim, işitmek hususunu - hani bir şarkı vardı ''Yüreklerin kulakları sağır'' diyordu... şimdi aklıma geldi... bir ayettte de tanrı öyle diyor, yürekleri işitmeyenler için kalpleri mühürlenmiş der... siz yukardaki ayeti nasıl anladınız bilmiyorum ama, o ayet, peygambere savaş sonrası elde edilen ganimetleri soranlar için verilmiş bir cevaptır... ganimetlerin paylaşımı farklı şeydir, ganimet için savaşmak farklı şey... islam evrensel kurtuluş için savaşmayı emreder, ganimet paylaşmak için değil... öyle olsaydı eğer, hiç bir akrabalıkları olmayan, ne dini ne de kan bağı bulunmayan başka ülkelerdeki kölelerin özgürlüğü için fidye ödemezlerdi, değil mi ? ganimetler paylaşılırken, zayıf insanlar için ve zulüm gören zavallılar için de pay ayırmazlardı değil mi ? Lutfen kuranı anlamya çalışırken, gözlerinizdeki ya da kulaklarınızdaki perdeleri kaldırmayı deneyin... eğer bunu yapabilirseniz tanrı yüreklerinizdeki perdeyi kaldırmayı da nasip eder .... o her şeye gücü yetendir...
  25. Ahhh ne demeli şimdi bilmem ki ? hani balıklara anlatmanın zorluğundan bahsetmiştim ya ...... ben vaz geçtim ... yarın gidip bir balığa insan tutmasını öğreteceğim.... sayın yersoy !!! .hadi Yunus olsun.... ne derseniz o olsun.... Ama, siz hem islamı anlamıyorsunuz, hem bizimle bizim dinimizin, bizim inancımızın nasıl olduğu konusunda ''yok öyle değil böyle diyorsunuz''.... O bahsettiğiniz arap tacirler hakkında söyleyebileceğim tek şey, ''din yalnız Allahın oluncaya kadar, onlarla savaşın...'' ayetini merak edenler için hatırlatmakta yarar var... Marksizmi iyi bilirim... Ama Tanrı beni müslümanlardan kıldığı ve bana özgürlüğün yolunu gösterdiği için ne kadar şükretsem azdır... Marksizm zavallı insanlara, sahte bir kurtuluş önermekten başkasını yapmıyor... sadece kendisini ayrıcalıklı hissetmek isteyen lüks fikir düşkünü, kibirli sosyete entellerinin sakızı olmaktan öteye gitmeyen şahsiyetle için... İslamı perdesiz, önyargısız, adam gibi anlamaya çalışın... kendinizi fildişi kulelere hapsetmeyin... Yunus olun, yunus olmayın.......

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.