
evaporit
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
180 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
evaporit tarafından postalanan herşey
-
Sayın Yersoy gene gülümsettiniz beni, gazeteciler yapar ya hani , cümlelerini evirip çevirip makaslayıp kullanılar insanların... siz de öyla yapmışsınız...Ben dayatmaları reddettiğimize ilişkin yazarken siz aynı yazıdan dayatmada bulunulduğu neticesini çıkarabiliyorsunuz... bir kez daha açıklamak zorunda kalışımın nedeni sanırım yazılarımdaki ifadelerin örtülü olması..bunda kabul etmem gereken bir gerçeklik payı var...anlatımda eksiklik var... zaman zaman anlaşılmazlığın nedeni olarak okuyanı görmem bir yanılgı olmalı... Bunda, hani yazarken kendin neden bahsettiğini bildiğin için, karşındakini de biliyor kabul etmenin etkisi var... oysa insanlar konuşurken bile birbirlerini anlamazken... yazdıklarından nasıl anlaşılacaklar ki ? ya da anlaşacaklar ki ? bu yüzden haklısınız... ben daha anlaşılabilir ifade etmeye çaba göstermeliyim... Sayın Yersoy, Dayatma bir baskıyı gerektirir... Önerme ile Dayatma arasındaki en önemli fark bu ayrıntıda gizlidir... baskı kelimesi hukuki bir kavramdır... yasal bir süreci vardır ve baskıya uğrayan kişi mağdur konumundadır... Öneri ise sadece bir tekliftir ve muhatabı kabul edip etmemekte hürdür, teklifi kabul etmeyen kişiye bir ceza, bir baskı, bir şiddet uygulanamaz... eğer bu öğeler varsa öneri teklif olmaktan çıkar, dayatmaya dönüşür... Eğer böyle bir dayatma varsa, ilk karşı çıkması gerekenlerin müslümanlar olması gerektiğine inanıyorum... bu inancımın nedenlerini isterseniz daha başka başlıklar altında ele alabiliriz... Ama özetle şunu söylemek gerekirse; baskı hukuki bir süreç gerektiren terimdir... yaptırıma tabiidir... İslamın önerisi ise gayet medeni ve insancıl bir öneridir... kabul edersiniz ya da etmezsiniz, sizin bileceğiniz iş... aksi bir tutum ve davranışı tanrı yasaklamaktadır zaten... yazınızda belirttiğiniz en uygun budur ifadesi hiç bir hukukta dayatma olarak kabul edilmemektedir... Bir babanın çocuklarına tavsiyesi dayatma olabilir mi ? ya da bir öğretmenin öğrencilerine önerisi ? hele bu Tanrının insanlara bir öğüdü ise .... haksızmıyım ?
-
Çıplaklar kampında elbiseli dolaşmak ordaki insanların kendilerini baskı altında hissetmelerine neden olduğuna ilişkin bir makale okumuştum... bu yüzden elbiseli olmayı yasaklamışlarmış... Sizin nasıl bir dayatma hissine kapıldığınızı anlamış değilim... bu insanın doğasına aykırı bir şey... İslam da dayatmaz, dayatmalara karşı çıkar..bu yüzden Tanrı bu din fıtrata uygundur der... yni insanlığınıza en uygun din islamdır der... islam bütün dayatmalara karşı çıkarken siz nasıl böyle bir dayatmayı islama iddia edeceksiniz ki ? Hangi şeyi dayattı size, neyi ? Eğer rahatsızlığınız tanrıya inanan insanların da ''VAR'' olması ise o başka... buna tahammülsüzlük denir... bu ayrı konu... Bir de hakikaten yukardaki yazımda dayatma hissine kapılmanızı gerektirecek bir husus mu var ? uyku sorunu mu ?
-
Tanrının bilmesi konusu ayrı bir konu bunu isterseniz açabiliriz..
-
1- ''İnsan da azıcık da kemik olmalı'' sözündeki kemik kelimesinin mecaz manada kullanıldığını anladığınıza sevindim... 2- Tanrı sorumluluk sahibi olarak bütün insanları görür.. Özel olarak da müslümanları sorumlu kılar... İnsanlar, akletmek ve tefekkür etmek gibi bir sorumlulukla muhatap alınırken, Müslümanlar için de yeryüzünde kötülükle mücadele etme, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak gibi sorumluluklara muhatap kılınmıştır... Yani Sayın Demirefe, endişe buyurmayınız.... O Ayetlerdeki hakaret olarak algıladığınız ifadelere gelince, ''zalim, gaafil, şaşkın, cahil ve esfeli safilin'' kavramlarını kastediyor olmalısınız... önceki iletimde yazdığım gibi hepsi bir eylemin neticesidir... ilk 4 sıfat kelimesinin karşılıklarını bildiğinizi ve tanımlama içerdiklerini, hakaret kasdı taşımadıklarını tahmin ediyorum.... Tamam ? Ama sizin sorduğunuz, Esfeli Safilin olmalı büyük olasılıkla .... Arkadaşlar.. Hayvanları ve bitkileri sahip olmadıkları bir özelliklerini kullanmadıkları nedeniyle yargılayamayız, eleştiremeyiz... Ama insan sahip olduğu özellkleri nedeniyle sorumludur (akıl gibi) .. Tanrının esfeli saflin olarak nitelediği ise yeryzünde fitne çıkarıp, insanlık değerlerini yok etmeye çalışanlardır... Allah adına Allah adını kullanarak insanları aldatanlar için kullanılmaktadır... Şimdi hala ısrarcımısınız ?
-
Konuya sebep olan yazımı tekrar alıntılayıp bir kez daha denemek istiyorum şansımı ; Yukarıdaki yazımdan eğer hala daha bahsettiğiniz şeyleri çıkarabiliyorsanız, bir şey demeyeceğim ve sakin sakin bir izah daha yapacağım... Arkadaşlar.... Bu topraklarda, ortaçağ avrupasına örnek olarak gösterilebilecek bir ''birarada yaşama geleneği'' bulunduğunu ifade etmeye çalışıyorum... bu bizim ortak kültürümüz... ortak Anadolu değerimiz ... Tamam ? devam edelim.... Oysa bazı mihrakların bizim bu ortak değerlerimizde var olan ''komşuluk ve barış'' gibi değerlerimizi ortadan kaldırmak için, bizleri bir diğerimize karşı düşman kılıp, ötekileştirmeye çalışıyor... provoke ediyorlar... Sivas, Malatya, Maraş, Başbağlar, gibi.....Tamam ? devam edelim... Biz şimdi yeniden insan merkezli bir medeniyet projesi sunacaksak Anadoludan bütün dünyaya ki ; bu anadoluya ait bir gelenektir, şuna buna ait değildir... Bu toplumumuzu oluşturan bütün sosyal blokların emekleriyle inşaa edilebilecek bir medeniyet projesidir..Bu yüzden Toplumu oluşturan sosyal bloklar arasında bir korku ve bir güvensizlik ortamı yaratmaya çalışıyorlar diyorum...Tamam ? Şimdi son söz olarak ; Hala daha bu yazımdan yukarıdaki zor anlaşılır-acaip şeyleri çıkarmakta ısrarcı olursanız, daha ne yapabilirim ?
-
Zaten cevabı kendiniz vermişsiniz diyeceğim ama, ya yorgunluktan, ya da uykusuzluktan ne yazdığınızdan haberiniz yok sanırım... İnsan zaten yapıp ettikleri ile o dediğiniz sıfatları hak ediyor değil mi ? Ama şu yaptığınıza bakarmısınız şimdi : 1- Tanrı ''İnsanların yarısını cennete, diğer yarısını cehenneme'' koymaz... Hak eden bir kısım cennete giderken, diğer bir kısım da hakettiği cezayı çeker...bu adalettir.. siz ise toptancılık yapıp, hepsine aynı cezayı ya da aynı mükafatı verme yolundasınız... bu adalet değildir... kim neyi hak ederse onunla karşılık bulmalı değil mi ? 2- Siz iradeye inanmadığınız için insanların meleklerden daha üstün olacağıa inanmıyorsunuz... Oysa insan iradesi ile Meleklerden de üstün olabilir, belki de esfeli safilin olabilir... bu tamamen onun elinde olan bir şey... 3- Yeryüzünü şekillendirme işi derken, bunun içinde tahrip etmek de var, imar etmek de.... Tahrip edenle, imar edeni aynı kefeye koyan bir tanrıya iman etmemizi beklemiyorsunuzdur umarım... 4- Eğer Tanrının bu ayetini, sizin koyduğunuz o dergideki insanlar için kullanmayacaksanız (Esfeli safilin), neden o insanları yazınıza alıntılayıp, vahşet ve gayri insanı davranış olarak gösterdiniz anlayamıyorum... Tanrı hiç bir yarattığı için hakaret edip aşağılamaz, İnsan ne yaparsa kendi elleriyle yapar.. bunun aksini iddia etmek, iftiradır, asıl ucuz ve basitlik budur, bence...
-
Sizin din konusunda ''Turan Dursun''dan başka referansınız yoksa biz ne yapabiliriz bilemiyorum... Dinin kitabı Kurandır, Tanrının sözleridir... Alevi de olsanız, sünni de olsanız, bu değişmez gerçektir... Eğer din konusunda bilgi oluşturacaksanız, lütfen turan dursunları, şunları bunları aşın artık.... İnsanlık dini islamdır... Sayın Muki, inanın hiç bir endişemiz yok... bunu samimiyetimle itiraf ediyorum ki yok... çünkü sizin fikirlerinizden istifade ediyorum ve inanın çok faydalanıyorum.. sizi ve fikirlerinizi önemsiyorum... Bilgi ve hikmet müslümanın yitik malıdır, çinde dahi olsa gidip almasını biliriz... kaldı ki neden sizden istifade etmeyelim... Kutsalı koruma diye bir derdimiz yok çünkü, onun korunmaya ihtiyacı olmaz zaten, o kendini korur... Oysa korumamız gereken, birbirimizi anlama ve birbirimize hoşgörülü olma çabaları... Müsümanlar kalıplara girmez, siz endişe etmeyin.. bunu isteseler de yapamazlar... ama siz de artık dini bilgilerinizi yenileyin, yeni kaynaklar okuyun... Turan dursun gibi yazarların modası çooktaan geçti...
-
Sayın muki, bu size karşı kişisel bir saldırı değil ki ? bakın Sayın Demirefe, orada bir dergiden ve o dergideki bir yazıdan bahsediyor... okuyabildiniz mi ? o yazıda insanların türü yok olmakta olan bir hayvan türüne saldırıda bulunduklarını anlatıyor... onları yok ettiklerinden bahsediyor... Şimdi bu insanların ahlaki pozisyonlarını sorguluyor.... sizin yazmı olduğunuz ayetleri okuyunca da içlerinde gerçekten bu insanları tanımlayacak bir ayeti sizin yazdığınızı gördüm... sanırım siz de bizimle aynı fikirdesiniz dir öyle değil mi ?
-
Sayın muki istemesede Sayın Demirefenin tanımladığı vahşete ilşkin ayetleri bulup çıkarmış... özellikle Araf 179 - İşte bunlar ****** gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. ayetini tam isabet yapmış...
-
Peki sizce hangisi ? desem ne cevap vereceksiniz ? nasıl tartışabilirz ki böyle ? Mantığa bakarmısınız şimdi ? 1- Tanrı biliyorsa Kader vardır ve İrade Yoktur 2- Tanrı bilmiyorsa kader yoktur ve İrade vardır Yersoy kardeşim, yukarda açıkladım sanırım sen sadece kendi yazdıklarını okuyorsun.... bak öncelikle tanrının bilmesi kavramını konumuzdan ayırıp bir kenara koyalım.. istersen bunu adım adım yapalım.... 1 (bu ilk adım ) Bilmek Kavramını alıp cebimize koyduk, tamam, cepte var biiiiirrr 2- Tanrı bizi insan kaderi üzerine yarattı... irade verdi bize, bilinç verdi..... bu ikiiiii (dikkat et cepteki hala orda duruyor tamam ) 3- İnsan olma kaderi üzerinde mudahale hakkımız yok... mesala ben ölmek istemiyorum, azıcık daha yaşayacağım, ya da büyümeyeceğim, hep çocuk kalacağım demek şansında yok... Amerikada doğmak isterim, kürt olmak istemiyorum deme şansım da yok... bunlar benim mudahale şansımın olmadığı kaderim... (Ceptekini hala ellemiyoruz bak, o orda kalsın) 4- Bütün yaşam şeklim ve davranışlarım kendi irademle yaptığım şeylerdir.. bunları ben irademle yapıyorum... çalışmak, evlenmek, okumak, hırsızlık yapmak gibi...(Cebini karıştırıp durma daha ) 5- Herşeyin, yaratılmış herşeyin bir kaderi var... insanların da kaderi insan olmak... Bu kadar işte... bak sen ısrarla cebini karıştırıp duruyorsun, ya yersoy kardeş bırak onu kurcalam onun konuyla ilgisi ve alakası yok... Kader konusu bitti... onu ayırıp ayrı bir konu başlığı altında bakmamız lazım... buraya eklemlediğin için zaten konuyu karıştırıyorsun ya... Tamam ?
-
Peki sayın Yersoy, kendimi sizin yerinize koyup tekrar cevaplayım... Tanrının o topluma hitabı örnektir, ayırımcılık değildir... haksızlık değildir... çünkü tanrı bizatihi o topluluğun dilinde kuranı indirdiği halde, çok insan tanrıya karşı başkaldırmıştır... İnsanların pek azı öğüt alıp düşünmüştür... oysa diğer topluluklar araplardan çok dah fazla islama emek vermişler, islam medeniyetine katkıda bulunmuşlardır... Tanrının o toplumun yaşadıklarından örnek vermesi o topluma olan lutfudur... başka şeylerden örnek verse, Tanrının ifadesi ile ''Tanrı bununla ne demek istedi diye aralarında ayrılığa düşeceklerdi'' Mesala Harundan Musadan, İbrahimden bahseder, çünkü o coğrafyanın kültüründe bu şahsiyetle çok iyi bilinmekte tanınmaktadır... Deve yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır, tanrı zenginlik derken deve yükü altınları örnek verir... cenneti çöl ortasındaki bir vaha olarak ziihnlerine indirgeyip kolaylaştırır... onlara foklardan söz etse, yeni bir karmaşa, yeni bir sorun olurdu değil mi ? hele bir de o dönem de yaşayan bir Yersoy olabileceğini de ihtimaller arasına koyarsak, yandı gülüm keten helva... Tanrının buyrukları kısa ve özdür...Tanrı sizin dediğiniz gibi ek ayetler gönderse bu insanların özgürlüğünü kısıtlayacak ve herşeyi din yapacaktı... oysa hayatta her şey din demek değildir... Tanrı sadece yaşama dair özü koyar... gerisi bizim o öz etrafındaki anlağımıza kalmış... Tamam ? Kıyasa gelince şu demek bu : Kutuplardaki bir müslüman, aynı mekkedeki gibi ya da daha yakın bir coğrafyaya uyarak (mesala Türkiye-macaristan gibi) hareker edecek, yani güneşe bakmayacak... namaz saatlerini günü bölerek, iftar saatlerini günü bölerek ayarlayacak... bu kadar basit... bu da tamam sanırım... Kuranın O topluluk tarafından yazıldığı şeklindeki şüphenize gelince... şöyle düşünün iki kişi bile aynı yalanı aynı şekilde uyduramazken, bir topluluk bunu nasıl başarsın ki ? en azından bir sure ya da bir bölüm hakkında ihtilaflarını tarih bize yazmalı değilmiydi ? hele bunları en çok oryantalistlerden işitip okumalı değilmiydik ? 1400 yıllık bir yalan ? şüphecilik elbette hakkınız sayın yersoy... İlimde şüphe güzeldir... ben de öyle yaparım.. ama her zaman ve her yerde değil tabiiki....sizin de öyle yaptığınıza eminim
-
Sayın Yersoy, Tanrı bütün varlık alemini kendi kaderleri üzerine yaratmıştır... Kainat, İnsanlar, Bitkiler, Hayvanlar, cansızlar... hayvan hayvan olma kaderinde yaratılmıştır... istese de değiştiremez.... o bir köpek olarak yaşama merhaba dediyse değiştiremez durumunu.. bu onun kaderi işte... Bitki de öyle.. Güneş de ... Dünya da, yıldızlar da ,,,, insanlar da... Yani ''dünya sıkıldım artık, dönüp durmaktan, birazda öteki tarafa döneyim deme şansına ve hakkına sahip değildir..'' güneş ürettiği enerjinin parasını tahsil edemez... onun kaderi yanmak ve ışık yaymak... ısıtmak... güneş olmak onun kaderi yani... İnsanlarında kaderi insan olmaktır... Ama diğerlerinden tek farkla.. İnsanın diğer yaratılmış ŞEY lerden farkı, bir irade ve bilince sahip oluşudur... Yani Güneş irade ye sahip değilken, insan bir iradeye sahiptir... Güneş itiraz edemez, yorum yapamaz...Dünya sıkılıp mola veremez... Oysa insan kendi kaderi içerisinde yaşayacaktır ve kendisine verilen zaman zarfında dünya üzerinde yaşama dair tercihlerde bulunacaktır... kendisine bir din, bir iş, bir aş, bir yol tutturacaktır... tercihleri olacaktır... bunlar tamamen kendi iradesinde olan şeyler... Ama Nerede doğacağı, ne zaman doğacağı, ne kadar yaşayacağı ve ne zaman öleceği kaderidir... Siz bütün bu çerçevenin dışına bir farklı konuyu eklemlediğiniz için konu karışıyor aslında...''Tanrının bilmesi '' Bu kader konusundan farklı apayrı bir konu... Tanrı elbette yarattığı şeylerin ne yapacağını, nasıl yapacağını ve ne kadar yapacağını bilir... bu tıpkı bir öğretmenin iyi tanıdığı bir öğrencisini bilmesi gibi benzetmeye çalışsam da daha farklı bir şey olduğunu sanıyorum... Çünkü tanrının ''bilmek'' ini, bizim gibi biliyor ? olmadığına eminim... o her şeyi bilendir diye inanırken.. bu bilmek kelimesinin ilahi bir bilmek olduğunu, bizim anladığımız şekilde bir bilme olmadığını sanıyorum.. Çünkü tanrı yarattığı hiç bir şeye benzemediğini söylüyor... sadece biz yaratılmışların terminolojisine indirgeyip izdüşümünü almaya çalışıyoruz yani... Şu halde o yaratıcı olarak yarattığı herşeyin kaderinii de biliyor demek ki... bu onun ilah olarak hakkı işte ...doğası bu... Kader konusuna bu eklemleme işini yapmadan konuyu daha rahat anlayabiliriz değil mi ? Şimdi demek ki kader bizim insan oluşumuz, gerisi bizim tercihlerimiz... hadi bas tuşa artık ...
-
sayın Suheyla bütün yazdıklarımdan eğer bu cümleyi çıkarsama başarısını gösterdi iseniz, bu sadece son cümleleri okuduğunuzu gösterir... Bu ekonomik davranma içgüdüsünden mi kaynaklanıyor bilemiyorum.. ama şu bir gerçek ki, bazen bir yazı içerisinden seçtiğiniz bir cümlecik bazen o yazıyı tanımlamaya yetmez.. bu yöntemi çoklukla bazı gazeteciler kullanır... Sayın mukinin de çok hoşuna gitmiş olmalı... O daha da ekonomik ve hatta cimrilik bile sayıılabilecek bir davranmış sergilemiş ... Yadıklarımdan kastettiğim korku dünyasını sizce İslam mı oluşturuyor ? bu ülkede ki parçalanmışlıları, cinayetleri, kavgaları, düşmanlıkları, islam mı üretiyor ? ülkemiz insanlarını kamplara bölen, onları birbirlerine karşı kışkırtıp, düşman kılan İslam mı ? bu korku ve gerilimden İslamın nasıl bir çıkarı olabilir ki ? Ve Siz bütün bu yazdıklarımdan kalkıp, islam dünyasının gelişme ve kalkınmasındaki eksikliği çıkaracaksınız ve bunu benim ifadem olarak ''İslamın korku üzerine medeniyet kurma çabasının bir ifadesi '' imiş gibi sunacaksınız .. Anlamadı iseniz tekrar sorabilirsiniz... değil mi ? bu size yakışmamış sayın Suheyla... Muki yapabilir, çünkü takip edebildiğim kadarıyla bu onun tarzı .... çiçekçilik yani...
-
sayın Suheyla bahsettiğiniz ahlaki değerler ilkel kabile topluluklarında görebilirsiniz.. İslam öncesi topluluklarda sıkça rastlanırdı.. günümüzde de bu tür ırkçı ve faşist değerleri benimseyen kimseler olsa da bu tür ilkelliklerin ortadan kalkması için bütün aydın kimselerin tepki göstermesi gerekir... kişinin ırkını ve coğrafyasını ve yaşadığı zaman dilimini tercih etmesi mümkün değildir ki ? ben kürdüm o halde daha değerliyim, ben karslıyım daha önemliyim, ben 1920 yılında doğmuşum daha öncelikliyim gibi ilkellikleri savunması ne kadar saçma olur değil mi ? ve şunu çok önemsiyorum... ''kendi kabilemizden olmayan''... bunu çoğaltın, kendi dinimizden olmayan, kendimiz gibi düşünmeyen, kendi mesleğimizden olmayan, kendi cinsiimzden olmayan....vs...vs... artırın artırabildiğiniz kadar... yani başkalarının hakkını savunmak... işte erdem budur, fazilet budur... ahlak budur derim... demokrasiye giden yol, insan haklarını ve hukuku öncelikli kılacak olan sihirli kelime budur işte... Sayın Süheyla, belki de medeni olmanın şartı da budur... Siz Türk iseniz, kürtlerin hakkını ve doğrularını savunmayı deneyin.. bir kürt de Türklerin haklarını ve değerlerinin varlığını... ben bir ateistin haklarını ve varlığını korumalıyım... bir ateist de bir dindarın varlığını ve haklarını koruyacak... ben, beni sokak ortasında joplamak zorunda bırakılan polislerin hakları için yürümeliyim sokaklarda.... Aleviliğin varlığı ve haklı taleplerini sırtlanmalıyım... komşularımı yüceltmeliyim... Amerikalıları değil... İslam komşuluk hakkını değer ve ahlak olarak öncelemiyor mu ? Kürtler sizin akrabanız değil mi ? Aleviler komşumuz değil mi ? Ahlak ve Fazilet islamın hepimize tüm müslümanlara, ayırımsız kazandırdığı değerlerdir... Sivas da, Malatya da, Maraş da... Başbağlar da, Yavi de... Hepimizin kalbinde birer yara değil mi ki ? Sayın Suheyla; Türk ahlakı yoktur... Türk geleneği vardır ... Kürt ahlakı da olmaz.... Ahlakı üreten, değerleri üreten ırk olamaz... İslam Ahlakı diyebiliriz ki; bu da Türklere ait bir şey değildir... bütün insanlığın ortak malıdır bu... Dikkat edin müslümanların da demedim... çünkü bu ahlaki değerler Ademden beri vardır.. değil mi?
-
sayın yersoy, kader konusundaki sorunuza gelince buna ayrı bir bölüm açalım isterseniz orda konu üzerinde düşünelim burda haksızlık olmasın, konuyu açan arkadaşımıza..
-
SAyın Yersoy; ''Neden? O dönemde kutuplardan bihabermiydi Allah ve peygamber? Bu revizyon bence pek hoş durmuyor..'' demişsiniz... Tanrı biliyor bilmesine, haşa, kendi yarattığından habersizmi dir Tanrı ?'' bu sorunuzu şu bilgilendirme ile gidrebilirmiyiz bilemiyorum... 1- Sayın Yersoy, Tanrı belli bir zaman dilimindeki, belli bir coğrafyadaki, belli özelliklere-gelenek,kültürel ve sosyal ekonomik siyasal değerlere- sahip bir topluluğu muhatap alarak vahyi gönderiyor... 2- Toplumda yaşanan bir sürü olay cereyan edip durmaktadır, yani hayat yaşanıp devam etmektedir... bu süreçte vahy aracılığı ile Tanrı bazen yaşama mudahale edip, toplumsal inşaayı gerçekleştiriyor... 3- Bazen de direkt olarak Tanrı buyruğu vahy geliyor ve toplumu yönlendiriyor... 4- bütün bu çerçeve içerisinde hiç unutmamanız gereken şey Tanrı o toplumun diliyle, o toplumun kelimeleriyle ve toplumun geçmişiyle, o toplumun malzemelerini kullanarak ileitişimi kuruyor... Vermek istediği evrensel mesajı o toplumdaki malzeme ile inşaa ediyor... o dönemi incelerken anlamamız gereken şey olayın özüdür... 5- Bu özü yakaladıysak eğer, Tanrının kutuplardan bahsetmeyişinin nedeninin kutuplardan habersiz oluşundan değil, o coğrafyadaki insanların kutuplardan habersiz oluşudur... Yani malzeme ne ise pasta öyle yapılmış diyebiliriz.. mesala hayvandan bahsederken, deveden o kadar bahsedilir ki, ama artık neden foklardan bahsetmediğini soracaksınız diye korkmama gerek kalmadı sanırım 6- kutuplarda oruç ve namaz olayı aynen ekvatordaki gibi kıyas edilerek yerine getirilir. sorun yok yani, tamam ?
-
Sayın Yersoy nezaketiniz için teşekkür ederim... sohbet etmenin güzel tarafı da bu olsa gerek, bazen herşeyi çok ciddiye alırsak, hayat çekilmez kalıyor... sizin gibi kendiyle barışık insanlarla sohbet daha bir keyifli oluyor.. ve hala gülümsemem devam ediyor.. 1- sayın yersoy, zaten zorunluluk yok... bu zorunluluk imkan bulabilenler, durumu müsait olanlar için zaten... bir de kaplumbağaya kabuğu zahmet olmazmış zaten... daha da farklı sorabilirdiniz, Mesala '' neden Hac her yıl değişik yerlerde olmuyor, mesala olimpiyatlar gibi ? her yıl bir komisyon tarafından belirlense ya'' şeklinde de sorabilirdiniz.. 2- Kutuplarda sorun Arap yarımadasına uyarlanıp çözülmüş durumda... Kuranı anlarken kuralları o dönemin koşullarında anlayıp bugüne izdüşümünü alırken ''Hukukun maksatları'' başlığı altında değerlendirip yeniden uygulanabilir kılmak diye bir konu başlığı var islam hukukunda... bu ayrı bir konu.. ama ısrar ederseniz daha ayrıntılı olarak ayrı bir başlıkta açıklayabilirim.. 3- İslamda kadercilik yoktur... sizin kaderiniz ''insan olarak yaratılmış olmanızdır'' gerisi sizin iradenizdedir. Sabancı kimin oğlu olarak dünyaya gelmek isterdi kimbilir ? ''İnsanoğlu için çalıştığından başkası yoktur'' gerçeği ile, tek yol çalışmak üretmektir... önemli olan ne kadar çok şeye sahip olduğunuz değil, sahip olduğunuz şeylerin hayatınızı anlamlı kılıp kılmadığıdır.. yaşamdan ne kadar keyif aldığınızdır... Sıcacık bir somun içerisine koyduğunuz tahin helvasını ısırırken aldığınız keyifin, şeker hastası Sabancıyı nasıl imrendirdiğini düşünün... Zenginlik ve yoksulluk hayatın amacı değil, sadece bir ayrıntısıdır... o da konuya baktığınız pencere ile iliişkilidir.. 4- Afrikanın ortasında doğsaydınız, yukardaki soruyu daha farklı soracaktınız değil mi ? Ama şunu söyleyim ki Allah zalim değildir.. Allah kimseyi ulaşamadığı bilgilerden sorumlu tutmayacaktır... kimse onun katında haksızlığa uğramayacaktır... kimse bir uyarıcı gelmeden kendisine cehenneme atılmaz... cehennem kötüler içindir.. 5- Bu yaklaşımınız da beni kırıp geçirdi.. Siz sumocu gibi yiyip, mankenler gibi görünmeye çalışan tipik bir Türk olmalısınız.. keşke şöyle deseydiniz; ''Tanrım neden yedikçe zayıflamıyoruz da, yemesek dahi kilo alıyoruz ? su bile yarıyor ya '' Ama üzülmeyin bu hayatta herkes kendi filminin yıldızı ya gerçekte, öyle değil mi ?
-
tebrik ederim sayın 4 mevsim hakikaten konuyu özünden yakalamışsın... Sanırım ortada anlaşılmayacak hiç bir şey yok... bütün bunları tesadüfen oluşturabilecekler mi ? Değerler sistemini kurabilecekler mi ? evreni bilinçten ve ahlaktan uzak, değersiz bir şey mi sanıyorlar ? İşte bu evren de, değerler sistemi de Tanrının birer ayeti değil mi ? ve insanı aciz bırakmıyor mu ? ''Ancak bilginler, tanrıyı gerçek olarak, hakkıyla bilebilir...''
-
İlahi sayın Yersoy, siz bir ömürsünüz.. gerçekten iyiki varsınız şu bayram günü tam bir şekerlik ikram etmişsiniz... siz de olmasanız, forumun tadı tuzu kalmayacaktı...Ama bazen ne zaman şaka yaptığınız anlaşılmıyor...Mesala 1-kutsal yer seçimi demişiniz, oysa siz de biliyorsunuz ki, yeryüzünde bütün noktalara eşit olan mesafede bir yer yoktur... 2-Oruç vakitlerinin arabistanda kutuplardakine göre belirlenmesini öngörecek bir dahinin çıkmayışı da şanssızlıkmış demekten başka çare bırakmadınız bize.. 3- zengin fakir doğup büyümek gibi bir şeyi de tanrının üzerine yıkıp, bunca iktidarları akladığınız için size ayrıca minnettar kaldılar... 4-farklı kültürlerde büyümek gibi bir şeyin günahı olduğu latifesi ile bizi güümsetip 5- herkesi Sumo güreşçisi yaparak bütün fiziksel eşitsizlikleri kaldıracağınızı düşündürerek kırıp geçirdiniz vallahi... İiyi ki varsınız....
-
sayın evaporit..yazdığınız her iletinin ardından bir tebrik ve teşekkür yazmak geliyor içimden...entellektüel yorumlar kaliteli bir tarz...teşekkürler gerçekten...
-
Beni hayal kırıklığına uğrattığınızı ifade etmeliyim.. İnanmak ve inanmamak arasında ki ayırıma değil, nedene atıfta bulunuyorum... Keskin bir kilıçla da ayırmaya çalışmıyorum, aksine bakın aynı kökene indirgemeye çabalıyorum... mantıklarını birleştirmeye, ortak çıkışa çağırıyorum... Neden ? böyle düşünmemin nedeni ne ? Şuna inanıyorum ki, herşeyi ilk haliyle anlamaya çaba gösterirsek daha saf ve katışıksız bir ortam elde etmiş olacağız... bu laboratuvar ortamında daha steril ve daha sağlıklı değerlendirmeler yapabileceğimize inandığım içindir... olay kaynağından, ilksel halinden uzaklaitıkça, bir sürü kirletici etmenin altında kalıyor ve orjinalliği bozuluyor... konular dağılıp gidiyor... asıl ortadan kalkıp, asıldan sayılmayacak çok şey onun önüne geçiyor, gerçeği perdeliyor...Mantık düzlemimizi, perdesiz ve sıfır koordinatlarından başlayan, ve koşulsuz kurmak zorundayız... kabul etmek gerekiyor ki; bütün yaşamlar bir inanca ve değerler sistemine dayanıyor... İnsanları mutlu kılan ve huzura götüren de bu inançlar ve değerler sisteminin gerçekliğin bilgisine ne kadar uyumlu olduğudur.. Aynı toplumda yaşıyor olmak komşumuzun neden inandığını sorgulamak kadar, neden inanmadığını araştırmaya da yeterli bir nedendir diye düşünüyorum... Çünkü toplumsal çatışmaların ve ayrımlaşmanın insanların birbirini yeterince tanıyamadıklarından kaynaklandığını sanıyorum... Kişi bilmediğinin, tanımadığının düşmanı oluyor... Huzurlu ve mutlu bir ateist komşum olmasını, huzursuz ve mutsuz bir müslümana tercih ederim.... Bu yüzden İnançların - ya da inançsızlığın- ne olduğundan çok, insan üzerindeki etkilerini daha çok öncelerim... İnanmak ve inanmamak arasındaki ayırımın önemini yaşam kendisi koyuyor zaten, öyle değil mi ? İnsanın neyi tercih ettiği kendisi açısından önemlidir ve etkileyicidir. oysa bu tercihinin yansıması komşusunu daha çok etkilemektedir.. belki bu yüzden bir çok müslüman eyleminden ya da materyalist eylemden şikayetçi olmuyor muyuz ? İnsanlardaki bu mutsuzluğun kaynağı nedir ? inançları mı inançsızlıkları mı ? Tanrı diye düşündüğümüz şey kendi ürettiğimz Tanrı olduğu için mi bu kadar çelişkiyi yaşıyoruz...Gerçekte Tanrı ya mı inanıyor bu kadar Müslüman ? hem bunu sorguluyorum, hem de inkar ettikleri şey gerçekte tanrı değil, onlar hayallerinde, zihinlerinde ürettikleri ''zalim-adaletsiz-eksik-kusurlu-hasarlı- bir tanrı mı diye sorgulamaktayım... Yani bir taraf özürlü bir Tanrı ile inanç sistemi kurarken, diğer taraf ta aynı özürlü tanrıyı reddedip karşı bir inanç sistemi kuruyor gibime geliyor. bu nedenle inanmak ve inanmamak arasında ortak bir neden olarak Tanrı kavramını koyup, bir ilişki kurmaya çalıştım... Çünkü ortak uzay düzleminde mutsuz insanlar ve çatışmadan başka şey göremeyişimiz, sistemi en baştan sorgulayıp, yeniden başlamamızı gerekli kılıyor...
-
Sayın Demirefe; bunu bilerek mi yoksa bilmeden mi yapıyorsunuz ? 1- Hristiyanlık konusunda objektif bir değerlendirme yapamayışınıza içerlemem, çünkü bilmediğiniz bir kültür ve inanç yapısı olduğundan normal karşılayacağım... ''Misyonerlik'' diye kullandığınız müessese Kiliseye ait bir kurumdur.... Kilise katolik inancında Kralın (Sezarın) üstündedir. bu yüzden Taç giyme töreninde kilise, kralı takdis eder ve krala bir kılıç verir... onu barbarları (site dışında yaşayanlar-hristiyan olmayanlar) dine sokması için krala verir... Kilise ise kralın askeri olarak başaramadığını sosyal ve siyasal yönden örgütleyecek mekanizmaları kurar... Faaliyet gösterecekleri ülkede müslümanlar yaşıyorsa onları hristiyan yapamayacakları için, aralarına düşmanlık ve fitne sokarak, din düşmanlığı ve çıkar çatışmaları organize etmeye çabalarken, ilkel ve zayıf toplumlarda sağlık ve gıda yardımı türünden çalışmaları organize ederek direkt hristiyanlaştırma çalışmaları yapmaktadırlar.. bütün bu faaliyetler bir örgütsel çalışma ve yeryüzü kırallığı için yapılmaktadır... Şİmdi ben Allah aşkına diye sorayım, sizhangi aşkı kutsal sayıyorsanız ona göre bir kez daha düşünün bakalım, İslam da böyle bir müessese ya da kurum var mı ? İslam misyonerliği diye bir şey var mı tarihte ? bir tane olsun gösterebilirmisiniz ? Sözünü ettiğiniz yeryüzü kırallığı hedefi islama ait değildir... İslam yeryüzünde mutlak egemenliğin barış olduğunu, bütün farklılıkları bir arada yaşatmaya çalışır, yok etmeye değil ... Öyle olsaydı bugün müslümanların egemen olduğu topraklarda bir tane farklı kültür ya da inanç görmezdiniz. öyle değil mi ? İslamın diğer dinlerle bir boğazlaşması olmamıştır, öyle bir hesabı da yoktur... Hristiyanlar hristiyan gibi yaşasın... Yahudiler yahudi gibi ... Müslümanlar da müslüman gibi... Herkes inancında özgür olsun... sizin iddia ettiklerinizi hristiyan rahipleri bile iddia etmekten utanç duyarlar ki; önceki Papa hatırlarsanız, müslümanlardan özür dilemişti, tarihteki müslümanlara yaptıkları Haçlı saldırılarından ötürü.... 2- Mehdi inanışı islamda yoktur... bunu başka bir başlıkta tartışmak gerekir... Ama şu maddi hatayı düzeltmek gerekir ki ; Mehdi bekleyen insanlar tarih boyunca hep haksızlığa uğramış insanlardır.. ezilen halk yığınlarının beklentisi, avuntusu olmuştur Mehdi inancı... İran devrimine bir çok Molla bu yüzden karşı çıkmıştır, çünkü Humeyni Mehdinin gelişini engellemiştir onlara göre... Neyse konumuz bu değil... Ama ''Mehdi gelince sizi boğazlayıp yok edeceğiz'' inancı yoktur, o kitlelerde... Ezikliğin ve zulüm görmüşlüğün bir başkaldırı ifadesidir... 3- Peygamber Yahudi tehdidinden temizlememiştir. çünkü ortada Bütün ortadoğuyu kangölüne çeviren, gözyaşı denizinde insanları boğan, vahşet imparatorluğu olan İSRAİL durup duruyor... Oysa 400 yıllık İspanya Endülüs devletinden bir iz bile kalmadı değil mi ? bugün de Filistinlilerin kıyıldığı gibi... Çeçenlerin yok edildiği gibi... Oysa bakın Ermeniler de Rumlar da, Bulgarlar da, Yunanlar da oldukları yerde duruyorlar değil mi ? üstelik dinleri ve kültürleri ile 4- Gerekircilik ilkeniz işleseydi, tarihte hiçbir kırılma olmayacaktı. hiçbir devrim yaşanmayacaktı. Hiç bir toplumsal iradeden bahsedemeyecektiniz. Hoş sizde İRADE denen şey zaten yok ya.. Durumlara göre oluşumlar birbirini meydana getireceğinden ve bütün olayların da bir nedeni olduğundan, her şey önceden bellidir değil mi ? Bütün herşeyin bir nedeni vardır ve bütün nedenler bir neticeyi gerekli kılar... Gerekir...Öyle olmalı ... O halde zaten nedenler tarafından belirlenmiş olmalısınız...Nasıl ''belirlenimci'' olacaksınız ki ? bunun için çaba sarfetmenize gerek de yok... Müsümanlar Kaderci değildir... Ama siz kaderci olduğunu iddia ettiğiniz müslümanlardan daha ileri ve müzmin bir kaderci olduğunuzun farkındamısınız ? Siz belirlenimci olun ve durumun değişmesini bekleyin... Siz o durakta Vapur beklemekte ısrar edeceksiniz sanırım....
-
Sayın muki, Tanrı kimsenin kalbini, o insan istemedikçe mühürlemez... Siz kalbinizi kapatırsınız, bütün kapıları kilitlersiniz, Allah da mühürler...buna kararı siz verirsiniz... Banka da açık hesabiniz vardır, dilekçenizi verirsiniz, ordaki görevliler de hesabınızı kapatıverirler... irade sizindir... Dinler çoktur... tek tanrılı, çok tanrılı, tek peygamberli, çok peygamberli, orjinalini taklide çalışan uyduruk şeyleri de sayarsanız, hayli çok din var... Ama ''Tanrı katında geçerli olan tek din vardır, o da islam...'', zaman içerisinde insanlar kendilerine gönderileni, tahrif edip değiştirdikleri için, tanrı da sürekli peygamberler göndererek, bu dini diri ve orjinal tutmuştur... en son olarak da Muhammed ile bu yenilenmeyi yapmıştır.. dolayısıyla en son gönderilen şekli ile insanları uyarmak ve bilgilenmek ve bilgilendirmek de müslümanların görevidir..
-
kurban bayramlarını kaldırmayalım
evaporit şunu cevapladı bir başlık içinde Dini Konular - Din - Dinler
Öyle değil sayın demirefe, bak ben anlatayım... İstanbul ingiliz donanmasının kuşatması altında, istanbul işgal edilmiş, meclis dağıtılmıştır... Ulema ise ravayet edildiğine göre, toplantıda ve sarığın sol omuzdan mı yoksa, sağ omuzdan mı sarkıtılması, 3 karışmı yoksa 7 karış mı uzatılacağının, deri kemer yerine bez kuşağın daha faziletli olacağını tartışıp durmaktadır... koskoca bir impaatorluk çöktü, gitti... Sonra Anadolu direndi, nesi var nesi yoksa verdi, tükendi ama nihayetinde bir devlet daha kurdu,... Yönetimi ise Atatürkün mücadele ettiği ama ömrünün vefa etmediği için kazanamadığı mahfiiller işgal etti... Kurtuluş savaşını kazanan anadolu insanını cezalandırıp, hepsinden yıllarca intikam aldıar... Atanın kemikleri sızladı.... Şimdi aynı osmanlının son demine benzer şekilde Ulema (YÖK sınıfı) aynı tartışmaları yapıp duruyor...Başörtüsü olursa daha faziletli, serbest kılınır, şurda takılırsa olmaz, burda takılırsa olur... baş sıkılırsa olmaz, can sıkılırsa olur....bunlarda modern zamanların uleması işte... Neyse biz yine devam edelim... Anadolu insanı bir kez daha ayaklandı ve O aydın nüsvettesi kılıklı yöneticileri sandık yoluyla gönderdi... [/ Şimdi bakın Akıllı adam neyi kime soracağını bilen adam demektir... sağlık konusunda doktorlara, hukuk mevzusunda avukatlara danışırsınız.. Din ise mevzuunuz ulemaya sorarsınız... Ulema ise bilginler demektir... yani mevzuuya göre bilginleri arar bulursunuz, onlara sorarsınız... bu aklın gereği... Hele yönetici iseniz, memleket aşkına, memleket adına sorumluluğunuz gererği daha çok sormalısınız... Peki sormadınız diyelim...''Otobüs durağı neresi ? Tramvay nerde durur ?'' Daha çooookkk beklersiniz...taaa ki; birisi size yaklaşıp ''bekleme boşuna kardeşim orda, ordan vapur geçmez...Tren garı burası, aloooo'' diyinceye kadar.. -
Sayın Demirefe ; ''Şimdi: Adem torunları olduğumuz safsatası ahlaksızlığın daniskasıdır. Çocukları birbiriyle çiftleşen, kurban diye bir oğlu öbür oğlunu öldüren ve bunun hep böyle gideceğini, bir oğlunun neslinin itaatkar, bir oğlunun neslinin isyankar ve katil olarak süreceğini ve hep birbirlerini öldüreceklerini, yarısının cennete, zevk ve sefaya, yarısının cehenneme işkence çekmeye doluşup orada ebedi kalacaklarını söyleyen bir öğreti.. Bundan büyük ahlaksızlık mı olur? '' diye sormuşsunuz ? evet olur .. Bütün bu *********** ''islam öğretisi'' diye önce yutturmaya çalışmak, sonra da insan iradesini inkar edip, her şeyin sorumlusu olarak olmadığını iddia ettiğiniz Tanrı olarak göstermeye çalışmak... daha kötüsü de var... öyle olmadığını bildiğiniz halde, bilerek ve isteyerek, böyle bir iddiada bulunmak... Aslında cevap vermeye bile değmeyecek mesnetsiz ucuz, basit, sıradan bir söylem işte... Müslümanların sizin Allaha ve Muhammede alaycı ve incitici bir uslup kullanmanızı nasıl karşıladıklarını düşünüyorsunuz ? '' onların ilahları(kutsalları-değerleri-önemsedikleri şeyler) hakkında incitici, küçük düşürücü, sözlerde ve davranışlarda bulunmayınız, çünkü onlar da aynı şekilde sizin kutsallarınıza-önemsediğiniz şeylere benzer şekilde davranabilirler...'' diyen ilahi bir uyarının muhatablarıdır... size o ifadeleri kullandığınız için, hiç bir müslüman elbette ''***********'' şeklinde bir yaklaşım sergilemez...bu doğru ... Ama sayın Demirefe, 1- Değerler kümelerimiz birbirinden farklı ve hiyerarşileri de değişik, bu bir gerçek değil mi ? Siz kendi değer kümenizin değerleri ile bizim değerler kümesi arasında ontolojik bir eşleme yapıp, kendi değerlerinizle müslümanların değerlerini örtüştürerek algılamaya çalışıyorsunuz. 2- Müslümanların değerleri içerisinde ki Tanrı, Melek, Resul gibi ontolojik değerleri, kendi sisteminizde karşılayacak kutsal olmadığı için, ''şeker bilim adamı'' şeylerle kıyaslamaya kalkışmanız, normal gibi gözükse de, aslında ne kadar büyük çapsızlık ve *********** değil mi ? 3- Yaptığınız kıyaslama, çok önemli maddi hatalar içerdiği gibi, önemli içsel hatalar da içermektedir .... ''Külahımın Rakıcısı'' sözüne gülmeniz, sizin kendi kabullerinizle ilişkilidir... Sizin ''kutsal''ınızın olmayışını esasmış gibi kabul edip, sizin gibi inanmayan ve düşünmeyen insanların da ''kutsal''ının olmaması gerekli kılacağını düşünmek kadar ahlaksızca bir düşünce olabilir mi ? Yoksa insanların neye, ne kadar ve nasıl inanacaklarını, neyi kutsal kabul edeceklerini siz mi belirleyeceksiniz ? sizin deyiminizle böyle bir ********** olabilir mi ? 4- İnsanlar ayağa kalkınca da soracaksınız ''Neden ?'' Müslümanlar, kendileri gibi inanmayan kimselerin haklarına tecavüz edip, onların değerlerine alay edecek, küçük düşürecek bir ifade ya davranışta bulunsalar, ilk ben ayaklanmalıyım diye inanırım... İlk ben ayağa kalkmalıyım bu haksızlığa, bu saygısızlığa karşı... bu insan olmanın, duyarlı olmanın ve var olmanın bir göstergesidir.. insan da azıcık kemik olmalı değil mi ? iskeleti olmayan yumuşakçalar ayağa kalkmasını bilmezler... 5- bir özür boçlu olduğunuzu düşünüyorum, müslümanlara sayın demirefe...