Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

rina

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    475
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

rina tarafından postalanan herşey

  1. BİR KARANLIĞIM BEN Bir karanlığım ben, İçimde her şeyi barındırabilen... Herkesin korktuğu ürktüğü bir boşluğum ben Herkesin gördüğü ama Fark edemediği, Orda bir yalnızlığım ben, Herkesin içinde olan ama İltifat edemediği... Orda bir yerlerde bir hayatım ben Herkesin sahip olduğu Ama Kimsenin değerini bilemediği
  2. Gönül bahçeme hosgeldin bircecimm; burada kendime bir bahçe oluşturdumm seni en güzel köşeme yerleştirdim...suyu boll ...güneşi parlak...toprağı bereketlii...hatta gölgesi bile var..
  3. rina

    Akıllı Olun Artık...!

    superrrrrrr....Tesekkur ederimmm...
  4. rina

    Akıllı Olun Artık...!

    Sevgili ugurantalya_07; Akıllılarda ondan
  5. rina

    Akıllı Olun Artık...!

    Bircemmmm resim açılmadııı....ama çok merak ettımm
  6. Birce'cim Tesekkur ederimm...sevgilerimleee
  7. Sevgiliii AED; Güldürdünüz benii ... Teşekkur ederim..Sevgiyle kalınızz....
  8. Sevgili gun.dem; öncelikle çok teşekkur ederimm incelemene... Şimdiye kadar hiç bir sevgimin karşılığını almadığım olmadıı ...ama çok emek verdım ...sevgimden asla vaz geçmedim...ve ... ve...her yaşadığım sevgimii yavaş yavaş yaşadim ...sindire sindire tadını çıkardımm.... arada çürük armutlarda oldu..onlar zaten çürüktü...hemen bakteri üretmesin diye imha ettim.. hayat boyle işte hayat senle dalga gecmeden sen hayatla dalga gececeksinnn... sevginin kıymetini bilenlerle karşılaşmak dileğiyleee... süper bir dilek.
  9. rina

    BİR ETEK GELİNCİK..

    Sevgilii AED; Yazıyı okumaya başladım sonu gelmiş ..aynı yaşadığımız yıllarımız gibi..adım takip oyunu ne çok oynardık..nerde kaldı o yıllar.. Şimdi hayat mucadelesinden adımlarımız değil günlerimizi takıp edemez olduk...Çocukluğun verdiği o saf ve temiz duygular ahhh...yalın ve doğal bir yazıdı.. Kaleminize sağlık efendim..
  10. Yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır. Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri Tekine bir tokat atar. Tokatı yiyenin cani çok yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine su sözleri yazar: BUGUN EN IYI ARKADASIM BANA BIR TOKAT ATTI. Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen orada yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya parası üzerine şu sözleri kazır: BUGUN EN IYI ARKADASIM BENIM HAYATIMI KURTARDI. Tokadı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatini kurtaran kişi ona söyle Der, Senin canini yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama simdi kayaya Kazıyorsun, neden? Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir. Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgâr Yok etmesin. İNCINMELERINIZI KUMA, GÖRDÜĞÜNÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI OGRENIN.' Denilir ki: ozel birini bulmak bir dakikanızı alır, onu değerlendirmeniz bir saat içinde olur, onu sevmek için bir gün yeter ama sonra onu Unutabilmek için bir omurun geçmesi gerekir.
  11. rina

    Gözlerime İyi Bak..!...

    .......................
  12. rina

    S.e.t.h anı defteri

    Hoşçakal Anlatıcı kolları kesiliyor takatten alt kattan sesler ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu inadından olacak evcil daralmaların kuş yüreğinin içinde bir kafes besler nefes almadan sadece vererek koşar boylu boyunca yaşamanın içine zira soyulunca anlaşılıyor asıl portakalın mucizesi hoşçakal tabiat sağol hatırlattığın için hoşçakal bilim elimde binlerce cevapsız kalmış ahize yüze kapatılmış yüzlerce telefon hoşçakal anlatıcı yerini bulamadım anavatanımın sesinin haritasında anlattığını anlayamadım beni affet doğduğum yer biraz sapa bilirsin iki kere hoşçakal der bütün romantikler hoşçakal anlatıcı hoşçakal! Yılmaz Erdoğan Dilerim en kısa sürede merhaba dersinn.... Sevgili S.E.T.H....
  13. rina

    Hayatın içinden.!

    Her işin bir çıraklık, kalfalık, bir de ustalık dönemi vardır. İyi usta olacaklar daha kariyerlerinin ilk yıllarında belli olurlar ve başarı için pek çok bedel öderler. Elde edilen başarıda ise sadece kendi renklerini taşırlar… Sultan bir gün komşu ülkeyi ziyarete gider. Mükemmel ağırlamanın yanı sıra, sultanı etkileyen bir başka şey daha olmuştur. Komşu ülkenin sultanının sarayının duvarları öyle bir tuğladan yapılmıştır ki, alır götürür bizim sultanı başka bir dünyaya. Öyle bir renktir ki, tarifi olanaksızdır. O kırmızıdır yangın gibi, o kahverengidir içini çarpan, o kızıldır, o her renktir velhasıl. Ülkesine dönünce emir salar dört bir yana, ” benim ülkemin ustaları da yapar mutlaka böyle bir renkten tuğla, tez getireler numunelerini.” Ama gelen örnekler tatmin etmez sultanı. Bunun üzerine ödül koyar sultan; istediği renkte bir tuğla getirene servet vaat eder. Nafile, ülkenin tüm ustaları ucunda servet de olsa başaramazlar, istenen rengi tutturamazlar. Sonun vezirlerden birinin kulağına ülkenin bir köşesinde bilge, kendi halinde yaşayan bir ustanın şöhreti gelir. Yapsa yapsa o usta yapar, o rengi o tutturur der. Sultan kendisi gider ustanın ayağına, tutsağı olduğu rengi bulacak adama değer çünkü bu. Usta anladım der, ben o rengi tanıdım, bilirim nasıl bir tutku yarattığını, yapmaya çalışırım ve yaparım, lakin vakit ister. Sultan vakit verir, ödülü de kendisinin seçmesini ister. Usta bir ayda yerine getirecektir görevi, o eşsiz rengi, canım karışımı bulacaktır. Usta çalışmaya başlar, dener, dener. Her türlü maddeden renk çıkarmaya çalışır. Dener, dener. Günler hızla geçmeye başlar. Yapılan tuğlalar fırından çıktıklarında bir türlü tatmin etmez ustayı. Oysa söz vermiştir sultana, yaparım demiştir; tuttururum o rengi, bilmez miyim nasıl aranır o renk? Günler sayılıdır. Usta rengi tutturamamanın verdiği eziklikle daha da yoğunlaştırır çalışmalarını. Gece demez gündüz demez çalışır, dener. Ama olmaz işte kendi beğenmemiştir ki, işte budur deyip götürsün sultana. Son bir umut daha kalmıştır bir ayın dolmasından önceki son gece. O karışımı da gönlünün tüm zenginliğini, renklerin tüm çapkınlığını, maddelerin tüm çekiciliğini karıştırarak yaratmaya çalışır usta. Fırına atar tuğlaları ve bekler. Sonuç ne yazık ki düş kırıklığıdır. Verilen söz tutulamamıştır, denenecek başka bir yol da yoktur. Usta her şeyini koymuştur ortaya ama olmamıştır. Yangın, ateş, ustanın bağrına çöker. Fırının alevleri çağırır onu gel diye. O da reddetmez bu daveti. Ertesi gün süre dolduğu için sultan kendisi gelir ustanın yerine sonucu görmek için. Usta görünürde yoktur ama fırında bir şeyler vardır. Fırının kapağı açılır ve tuğlalar dışarı çıkarılır. Sultan kendinden geçmiş tutkuyla aradığı renge kavuşmanın mutluluğuyla yaşamaktadır. ” Bulun ustayı gelsin saraya, ne dilerse verilecektir kendine, hatta fazlasıyla verilecektir. ” diye emir buyurur. ALINTI ............................ Bu öyküden birçok hisse çıkartılması mümkündür. Ancak ben bireysel dersler yerine öykünün toplam mesajı üzerinde durmak istiyorum. Şöyle bir geriye yaslanın ve geçmişe bakın. Lise bitirme sınavına nasıl çalıştınız, ya üniversite giriş sınavına? Üniversiteyi bitirirken çektiğiniz zorluklar, bitirme ödevleriniz, daha sonra ilk iş arayışlarınız, reddedilişiniz, ilk işe başlamanız, ayrılmanız, size acı çektiren sevgiliniz. Velhasıl tüm uğraşılarınız, çabalarınız, savaşımlarınız, aldanışlarınız, kazanımlarınız. Tüm bunları şöyle bir gözden geçirin bakalım. Ya bugün bulunduğunuz yer? Buraya uçarak ya da gökten zembille gelmediniz. Hep geçmişteki uğraşılarınız ve didinmelerinizle ulaştınız bu güne. Yarında yine kendi çabalarınızla ulaşacaksınız. Burada en önemli etken sizsiniz. Siz hayatın içine daldınız ve kendi renginizi yarattınız. Siz olmasaydınız, sizin didinmeleriniz, hayal kırıklıklarınız, sevinçleriniz olmasaydı, yani siz kendinizi hayatın içine atmasaydınız bu günkü siz olmazdınız. Yarın ne mi olacak? Tabi bugünkü karışımlar ve fırınlara girme kararınız yönlendirecek yarını da.. Ya içinde olacagız hayatın , ya da ......................... ................................................... .............. ...
  14. rina

    KÜÇÜK AŞKLAR, BÜYÜK DÜNYALAR..

    Evetttt....Evetttt....Superrrr olmuşşşş beni kırmadınızzz Teşekkur ederimmm
  15. rina

    KÜÇÜK AŞKLAR, BÜYÜK DÜNYALAR..

    Blogunuzun ilk yazisi hayırlısı olsunn Efendimm.... İlk ama usta bir kalemden çıkmış belli güzel ve akıcı bir anlatımm kutlarımm.... Ama bir ricam var sizden resminizi değiştirme imkanınız varmii...... korktumm
  16. rina

    iMkAnSıZ aŞkLa SeVeN yÜrEkLeRe.!

    Sevgili AED; Teşekkur ederimm ... Hayata dair yazılarım genelde gercektir ...sadce biraz allayıp pullama var Şimdilik evet teget geçiyor ama sonunu bende merak etmiyor değilimm......
  17. rina

    iMkAnSıZ aŞkLa SeVeN yÜrEkLeRe.!

    HAYATA DAİR!!! Karanlikti oda, karanlikti sokaklar, kapkaraydi sehir.. Ne kadar olmustu kendine dokunmayali. Ne kadar zaman olmustu aynada yuzunu gormeyeli. Ne kadar olmustu sadece kendisi icin bir sey istemeyeli. Kocasi icin cabaliyordu, oglu icin dusunuyordu, is arkadasi icin uzuluyordu. Ya kendisi neredeydi. Kendisi icin cabalayan, kendisini dusunen var miydi. Nasil bir duyguydu simartilmak. Sahi simarmayi bilmezdi ki, ya da kimse ogretmemisti ona simarmayi. Mutlu muydu ? soruyordu cogu zaman. Cevabi hayirdi, biliyordu bunu adi gibi. Niye mutluyum kandirmacasi icinde boguluyordu o zaman. Gucluyum diye haykirabilmek icin mi ? kimi kandiriyordu ki gucsuzdu iste. Gucsuz oldugunu herkesin bilmesini hic bu kadar istememisti. Yalnizdi … Oysa kocasi vardi. Sevismelerini andiginda hala teni urperiyordu. Oglu vardi, cani, bir tanesi, karanliktaki isigi… Yine de yalnizdi. Ask mi idi aradigi.. Ama kocasini seviyordu. Yoksa sevgi disinda bir sey miydi aradigi. Yoksa herseyi kocamda buluyorum diye kandirmis miydi kendini. Ruyalar goruyordu. Derinlerden bir ses, bir yuz beliriyordu. Yalnizligi kayboluyordu. Ruyalarinda derin bir huzur olusuyordu. Sabah uyandiginda anliyordu eksik bir parca vardi yasaminda. Bilmedigi o yuz bir gun karsisina cikacak, bildigi , ozledigi o dokunusu verecekti. Ya hayalse , ya yalnizligin kendisine oynadigi bir oyunsa bu.Hayir, hayir o yuz vardi yasaminda, belki bilipte animsamadigi o eski zamanlardan birinde. sozlesmislerdi onunla bulusmaya. Sahilde dolasirdi zaman zaman. Ozgurlugunu burda buluyordu biraz da. Bir adam dikkatini cekiyordu. Balik tutuyordu sakince. Ara sira adam da ona bakip gulumsuyordu. Garip bir tanisiklik buluyordu o gulumsemede. Sormaya cesaret edemedigi bir soru sekilleniyordu beyninde. Yoksa o eksik parca bu adam mi. Sonra guluyordu kendine, kendine gel kizim delirmeye mi basladin yoksa sen diye kiziyordu kendine. Isyerine kacarcasina kosuyordu. Sorular bazen korkutuyordu insani. Isyerinde ara ara o adamin o cok bildik, o huzur veren gulusunu hatirliyordu. Bir an kendini sahile o adamin yanina atasi geliyordu.icinde gittikce buyuyen bir ates yaniyordu. O adamin gulusu ile kivilcimlanan bir atesti bu. -Merhaba dedi birgun ansizin adama. Gulumsedi adam sanki bu selami coktan bekliyormus gibi. -Ne zamandir benimle konusacaginiz gunu bekliyordum dedi adam. Gulumsedi kadin elinde olmadan. Sohbet ettiler uzun uzun. Ne zamandir boylesi huzurlu, boylesine mutlu gitmemisti eve. Her sozde kendine dokunuyordu, her gulumsemede kendini buluyordu. Bir sonraki gun ogle yemegine cikmayi hic bu kadar arzulamamasti. Adam da bekliyordu onu. Ayak seslerini duydugu zaman gulumsedi adam. Utangac ve bir o kadar kararli ayak sesleriydi bunlar, gelen o idi . Merak ediyordu adam bu kadinin gulusunde buldugu sicakligin nedenini. Oysa henuz ikinci kez konusuyorlardi. Ama bildik bir bakisla bakiyordu kendisine. Hergun bir ibadet gibi sohbetlerine kosuyorlardi. Simdi zamanin icinde zamanin durdugu bir an vardi ikisi icin de. Yureklerinin icinde ayni sekilde yeseren, ayni kokan birer cicek vardi artik. Konusmuyorlardi ya askin yeserdigini ikisi de biliyordu. Oysa evliydiler ikisi de. Seviyorlardi eslerini. . . ve birbirlerinden ayrilmaz tek bir ruh oluyorlardi yavas yavas… sevdanin yeserttigi bir korku sariyordu yureklerini. Haklari yoktu cunku, vicdanlari sesleniyordu her an onlara. Ayrilik diyorlardi birbirlerinin yuzune bakmaya korkak. Denemeliyiz bunu. Eslerimiz icin, cocuklarimiz icin, yasamin kendisi icin sokup atmaliyiz bu sevdayi icimizden. Arkalarina bakmaya korkak ayrildilar. Mavinin gokyuzunden ayrildigi gibi, yesilin yapraktan ayrildigi gibi ayrildilar. Biliyorlardi dayanamayacaklardi bu ayriliga. Gülüsleri donmustu yuzlerinde. Umutlari gömulmustu derinlere. Ve kadin icin yine sokaklar karanlikti, sehir karanlikti. Hastalaniyordu sık sık. Kendini bulmusken birakmisti ruhunu erkeginin kollarinda. Zayif duserdi ne zaman kendini yalniz hissetse. Birden hatirladi erkegi ile birlikteyken hastalanmamisti. Ve hep gulumsemisti. Is arkadaslari onunla guluyordu, odasi onunla guluyordu, karanlik bile gulumsuyordu isiklar icinde. Erkek de kotuydu. Asktan aska kosuyordu kendinde bildigi eksik parcayi bulmak icin. Ve kadininda bulmustu butun arayislarini ve butun sorularinin cevabini. Seviniyordu adam bitecek arayislarim. Bir sakin limana demir atacak ruhum diye. Ve birden farkina variyordu adam, asklarin pesinden kosamiyordu artik, o gulumsemeleri ile kendilerine ceken kadinlari gormuyordu artik. Hepsi kadininin gulumsemesinin icinde eriyip gitmisti.Oysa simdi eksikti yine, simdi yine arayislarin yorgun kosusuna donuyordu. Uzun surmedi ayrilik. Kostular birbirlerinin kollarina. Sanki hic ayrilmamislardi. Kadin nasil agladigini anlatiyordu. Nasil eksik oldugunu, nasil gulumsemesinin dondugunu anlatiyordu erkegine. Erkegi dinliyordu onu sevgiyle. Hep dinlemisti zaten. Omur boyu dinleyebilirdi kadinini. Sevisiyorlardi birbirlerine dokunmadan. Tenleri baskalarinindi cunku. Gizli bir anlasma varmis gibi gozlerinde dokunuyorlardi sadece. Ask sozcuklerinin kanatlarinda ucuyorlardi sevisme denen o gokyuzu mavisinin ufkuna. Gitgide buyuyordu sevdalari. Gitgide buyuyordu birbirlerinin icindeki parcalari. Ve gunduzler yetmez olmustu asklarini yasamaya. Geceleri birbirlerini dusler oldular. Gece yildizlara bakiyorlardi birbirinden uzak diyarlardan. Yildizlara goz kirpiyorlardi sevgiliye goz kirpar gibi. Ayisigina dokunuyorlardi sevgiliye dokunur gibi. Ve o hic dusunmedikleri aci gelip yapisiyorlardi yakalarina. Sadece birbirlerinin olmaliydilar. Oysa hic sucu olmayan baska yurekler vardi.Ama biliyorlardi acilarin ve ihanetin dalinda mutluluk cicegi acmazdi. Kadinin yuregi yaniyordu. Erkeginden baskasini dusunemez olmustu. Ve agir geliyordu ayrilik. Biliyordu kendisini verse erkegine hep isteyecekti onu. Ve imkansizligi istemis olacakti. Erkegini caresiz birakacakti. Erkeginin yuzunde huzun yeserecekti. Oysa ne guzel gulerdi erkegi. Ne guzel kahkahalar atardi. Hakki yoktu erkegini bu huzunlere atmaya. Ayrilmaliydi,acisini ve sevdasini yuregine gomup gitmeliydi. Anliyordu erkek kadininin sorgularini. Aci vermeye baslamisti sevdasi. Ayrilik olsa mi diye dusundu. Acaba kadini mutlu olur muydu. Cunku sevdiginin mutlulugu icin buldugu cevaplardan vazgecmeye raziydi, biten arayislarina hic bulmayacagini bildigi arayislara tekrar baslamaya raziydi. -Bana bir hafta sure ver dedi kadin. -Ayriligi mi deneyeceksin dedi kadinina. -Evet dedi kadin, denemeliyiz ikimiz de. -Peki dedi erkek -Hoscakal dedi kadin -Hoscakal dedi erkek -Birgun sorgularin sevdana yenilirse geleceksin degil mi dedi erkek -Sevdayla evet dedi kadin -Seni seviyorum dedi kadin -Seni seviyorum ve hep bekleyecegim seni dedi erkek baska tek soz etmeden ayrildirlar yureklerinde birbirlerinin sevdasini tasirken. Ve o anda bin kok koptu topraktan, bin agac devrildi yere,bin yildiz kaydi ayni anda gokyuzunden, bin karanlik doldurdu yildizlarin yerini,bin gunes sondu birden, bin gece dogdu karanligin ustune, bin kirmizi gul egdi boynunu, bin bulbul sustu huzunle Sevda yenilmisti yasama, sevda bogun egmisti kurallara, sevda yok olmustu korkularin ve sorgularin karanliginda. Iki sevdali yurek, iki asik can, iki ruh , uzak diyarlarda sevdalarini duslere yuklediler. Ikisinin de yureginde `belki bir gun` umudu en degerli emanet , birbirlerinin sevdasinda aciyi buyuterek, hasretin icinde hayaller buyuterek biraktilar kendilerini zamanin solgun akisina. . ............................................... İmkansız aşkla seven yüreklere....
  18. rina

    Ben bakırınada razıyım....

    Efendimmmmm....................... Teşekkur ederimmm............... ___________________________________
  19. rina

    Ben bakırınada razıyım....

    Yüreğim mi kanıyor,sevdiklerim yüreğimimi kanatmış yok canım bana yapmazlar yapamazlar bana kıyamazlarr....durun ya.... batırmayın cam kırıklarını ..yakmayın canımı..valla çok acıtıyor cam kırıkları canımı helekii sevdiklerinin gidişini görmek ... Görmek ve sessiz kalmakk..sessizce izlemek zorunda olmak...içine atmak duygularını,susmak ve zamanla unutulmak.... Elbette tercihler değişir bundan doğal ne var ki...Ama izi..Yakıp da geçer..Kanatırr....Ağlatır içini, için için... Duyurmazsın kimseye hıçkırıklarını....Bilemezler gidenlerr yalnış bir yere dogru yol aldıklarını... Onları gerçekten sevenler kim bilemezlerr..... Ya aradıklarını bulamadıklarında..Geri döndüklerinde bulacaklar mı acaba arkalarında hiç düşünmeden,canını yaktıkları o çelimsiz papatyayı..... Cam kırıklarını yapıştırabileceklermi ..Eskisi gibi olacakmıı yapışsa da o kırılan parçalar...Tuz buz olmuş yürek nasıl toplayacak kendini.... Aklıma bu ustanın dedikleri geldi... Usta'ya başarısının sırrını sormuşlar. İki kelime demiş: -Doğru kararlar... Hepimizden farklı olarak,sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar. Tek kelime demiş: -Tecrube.... İyi de kardeşim bu tecrube denen şeyin sırrı neymiş? Usta deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demişş: -Yanlış kararlar!!! Topla haydi kendini papatyam..daha usta olamamışsın..yoluna kaldığın yerden devam.. Aç beyaz beyaz..... Tomurcukların gün ve gün büyüsün,kokular yayılsın bahçende..... Geçenleri büyülesin.... Göz yaşaların sulasın filizlerinii..... Var sen büyümelerini bekle... Emek ver... Emek vermeden olur mu sevgiii.... Sen yine de kucakla geçip gidenleri.... Belkii de.... Güzel bir vazoda bir evin en ucra köşesinde bir hafta saltanat sürersinn... Ya fallara maruz kalıp tek yapragınla anı defterının arasında kurursunn.... Belkide biri seni başına taç eder.... Oyyy.... Dalında kuruyup gidenlerden olmada.. Sevgiler verildikçe çoğalır... Acılar da paylaşıldıkça azalır derler miş boşuna degilll... Bak gördün mü!.. hemen yüzün güldüüü..... Kimseye altın tepsiyle sunulmadı hayat unutmaa....
  20. rina

    Benimde..!.:)

    Uzak gizemli bir ülkedir aslında hepimizin yaşadığı, soluk aldığı, âşık olduğu şehir... Her birimizin apayrı bir hikâyesi var... Pek çok şey biriktirdik... Pek çok şeyi yarım bırakıp, yanıbaşımızda fesleğenler büyüterek uzak başka uzak ülkelerden gelecek gemileri izledik... Aslında hiç bir şey bize aşina değil artık..., Yalın bir yangının içinde gonca güller büyütmek bile, birilerini sevip, onlara ömrümüzü adamak bile zamanın içinde bir kayboluş. Pek çok kez kaybolduk... Ne kadar çok kaybolduk... Ne kadar çok aradığımızı bulamamanın hayal kırıklığıyla yeni yeni hüzünler taşıdık hayatımıza… Kusursuz sabahlar yalnız uyandığımızı anladığımız anda gözlerimizde belli belirsiz bir hayal oldu... Sen kocaman bir hayal oldun… Kollarımın içine sığdıramadığım uzak ülkelerin uzak ufukları… Sırılsıklam yağmurları.... Hiç umutlarınızın bittiğini sandığınız "Tamam, hiç daha kötüsü olmamıştı," dediğiniz zamanlarınız oldu mu? Ya da "bittim, mahvoldum," dediğiniz... Damağınızda acımsı bir tadın hiç geçmediğini; yüreğinizdeki o mengenenin de canınızı sıktıkça sıktığını hiç hissettiniz mi? Yalnızsınızdır... Savunmasızsınızdır... Yorgunsunuzdur... Anlatamaz, anlayamazsınız da. Gözünüzde bir damla yaş her an hazırdır akmaya sebepli ya da sebepsiz… Soğuktur elleriniz belki ısıtacak bir elin olmamasından... Çirkinsinizdir kendinizce… Aynalara da küs… Gözlerinizdeki pırıltılar yok oldu, yok olacak gibidir... Çaresizsinizdir… Sebep çoktur… Ya parasızsınızdır, ya terkedilmiş, ya hasta… Aslında yüzlerce "ya da" dır sizi bu hale getiren... Ne zaman geçecek bilmezsiniz… Umut garibin ekmeği, umar da umarsınız... Ya çaba? Oysa hiç gördünüz mü? Kim bilir kaç gün olmuş dalından koparılmış kasımpatılarını... Hala dimdik, hala ayakta, hala pırıl pırıl... Koparılmaya inat solmamaya kararlı… Oysa aklımız hep güllerdedir, hep lalelerde... Solmak, kurumak çok kolay oysa dimdik ayakta durabilmek önemli olan… Yılmamak zorluklardan… Hayallerden, umutlardan vazgeçmemek asıl olan… Ne dersiniz, denemeye var mısınız kasımpatı olmayı? Her şeye rağmen… Gözlerimdeki renklerden bak… An-dır yaşadığım İsteme Hayat olur ikincisi… Yağmurlardan Islanmaktan yorgunum… Artık Açılsın gökyüzü Ve Işığında yıkanayım ben… Kasımpatı hayallerimm... ALINTI...
  21. rina

    Ömür ezanla namaz arası kadardır!

    Teşekkür ederimmm efendimm.... Mutluluğu hiç bir zaman uzakta aramadımm hep yanımdaydı zatennn.... Ben ender kişlerden biriyim kendime yetiyorum ve hep mutluyummm... Ben hayata değil hayat bana tutunmaya çalışıyorrr.... Çokmu iddialı olduu Ömrünü dolu dolu yaşa, bir nefes bile boşluk bırakma!...işte burdaa duruyorumm..... ..................................................................................................................
  22. rina

    Ömür ezanla namaz arası kadardır!

    Ömür ezanla namaz arası kadardır! Bir dede ile torununun konuşmalarına kulak veriyoruz: Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla soruyor: 'Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?' Dede tatlı bir gülücükle: Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.' deyince torun: 'Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?' der. Dede: 'Evet yavrum. ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.' diye cevap verir. ... Torun yeniden sorar: 'Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden ne kastettiğini anlamadım dedeciğim.... Bu ne demek açıklar mısın?' Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa: 'Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu... O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi? İşte o ezanın namazı kılındı mı? Kılınmadı.... O ezan 'Namazsız ezan'dı... İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur.... O da 'Ezansız namaz'dır... Aslında o namazın ezanı insan doğunca okunmuştu kulağına.... 'Bak ey insan! Doğdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatını iyi değerlendir.... Boşa vakit harcama!' ikazını yapıyordu o ezan. İşte yavrum öMüR; EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR. .. Sakın boşa geçirme.... Ömrünü dolu dolu yaşa, bir nefes bile boşluk bırakma!... ...............................................................................................
  23. rina

    Gözlerime İyi Bak..!...

    Sevgili bin_waad; Görmek ile bakmanın çok farklı olduğunu öğrendim efendimmm ....iyi bir gözlemciyimmm... ama size bir tavsiyem lutfen yazıyı bir daha okuyunuzz...yada hiç okumayın kalsınnn....
  24. rina

    Gözlerime İyi Bak..!...

    Bir zamanlar bir yerlerde kör bir genç yaşıyordu ve bu kör genç kendisinden nefret ediyordu , çünkü kör bir yaşamı vardı. Göremediği için hiç birşeyi ve hiç bir kimseyi sevemiyordu ,herkesten ve her şeyden nefret ediyordu.. Ama kız arkadaşı hariç, kör yaşamında sevdiği tek şey kız arkadaşıydı... Bir gün kız arkadaşına eğer dünyayı görebilseydi onunla evlenmeyi kabul edebileceğini söyledi... Kız arkadaşıda onu çok mutlu ettiğini söyledi... Günlerden bir gün şans gencin yüzüne güldü ve birisi ona bir çift gözünü bağışladı... sonra genc her şeyi görmeye başladı; Ağaçları, çiçekleri kısaca artık dünyayı görüyordu hatta kız arkadaşını bile.... Kız arkadaşı ona sordu şimdi artık her şeyi görüyorsun söylediğin gibi benimle evlenecekmisin? dedi... Genc şoktaydı kız arkadaşını gördüğünde dona kalmıştı çünkü kız arkadaşı kördü!... Çok özür dilerim dedi .... Genç seninle evlenemem çünkü sen körsün dedi.... Kız çok üzüldü ve yaşlı gözlerle ordan uzaklaşmaya başladı biraz ileri gidince durdu ve geriye dönüp gence şunu söyledi..... { LÜTFEN SADECE GÖZLERİME İYİ BAK } Gönül gözünüzün açık olması dileğiyleee.....
  25. rina

    ...Seyret,sus ve dinle...

    İlk kez okudunuz peki beğendiniz mi? önemli olan 0000..... Dağ'ın keyfini kaçıracak daha çıkmadıı...Çünkü adı DAĞ
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.